GÜL NESİL HAZRETİ SEYDA

Cevapla
Kullanıcı avatarı
OveO
Üye
Üye
Mesajlar: 34
Kayıt: 26 Ara 2007, 02:00

GÜL NESİL HAZRETİ SEYDA

Mesaj gönderen OveO »

GÜL NESİL 63 YIL

1 -Seyyid Muhammed Raşid d-Hüseyni
2 -Seyyid Abdülhakim el-Hüseyni
3 -Seyyid Muhammed
4 -Seyyid Ma ruf
5 -Seyyid Tahir
6 -Şeyh Seyyid Kal
7 -Seyyid Hace Ebu Tâhir
8 -Seyyid Said Ebu l-Hayr
9 -Seyyid Ali
10-Seyyid Halil
11-Seyyid Hasan
12-Seyyid Mahmud
13-Seyyid Ali
14-Seyyid Taceddin
15-Seyyid Kasım
16-Seyyid İdris
17-Seyyid Ca’fer
18-Seyyid Kasım
19-Seyyid Kemaleddin
20-Seyyid Ebu Firas
21-Seyyid Fellâh
22-Seyyid Muhammed
23-Seyyid Taceddin
24-Seyyid Ebu Firas
25-Seyyid Maceddin
26-Seyyid Muhammed el-Mağfur Ebu Firas
27-Seyyid Şerafeddin
28-Seyyid imam Ali
29-Seyyid İmam Hüseyni (r.a.)

Dedesi Seyyid Muhammed (k.s.) medreselerde yetişmiş çok büyük bir alimdi. Hüsn-ü hat sanatinda çok mahirdi. Hazret’e intisab etmiş, Nakşibendi halifesi olarak icazet ve hilafet almişti. Fakat kendisi şeyhine "Sizin sagliginizda kendi halifeligimi açikliyamam, sizden sonraya kalirsam, açiklanmasini birisine vasiyyet edersiniz. Aksi takdirde sizin yaşadiginiz devirde ben mürşidim ben şeyhim diyemem, lütfen beni gizleyiniz" diye rica etmişti. Şeyhinden önce vefat ettigi içinde halifeligi açiktan ilan edilmeyip gizli kalmiştir.

Babası olan Gavs hazretlerini Seyyid Muhammed’in vefatı üzerine Seyyid Maruf (k.s.) (Seyda hazretlerinin dedesinin babası) büyütmüştür. Gavs hazretleri Siyanüs seyyidlerinden olan Fatime Validemizle evlenmişler, bu izdivaçtan Seyyid Muhammed (k.s.), Seyyid Muhammed Raşid (k.s.) ve Seyyid Zeynel Abidin isimlerinde üç oğlu ile Halime ve Hatice isminde iki kızı olmuştur. Zeynel Abidin küçük yaşta vefat etmiştir. İlk zevcesinin teşvikiyle evlendiği Taruni köyünden Seyyide olan ikinci hanımı Sıdıka Va-lidemizdende Şeyda hazretlerinin diğer kardeşleri, Seyyid Abdülbaki (k.s.), Seyyid Ahmed, Seyyid Abdülhalim, Seyyid Muhyiddin ve Seyyid Enver ile Aynulhayat, Refiate, Raikate, Naciye adlı kızkardeşleri olmuştur.

Seyda hazretleri 2 yaşlarında iken Seyyid Maruf vefat edince Gavs hazretleri evini Siyanüs köyünden Taruni köyüne taşıdı. Burada 13 sene kaldılar. Daha sonra mürşidi Ahmedi Haznevi’nin (k.s.) izniyle Bilvanis köyüne hicret ettiler. Şah-ı Hazne Şeyda Hazretlerini 9 yaşındayken görür. Yüzü aydınlanır. İleride çok sofileri olacağını belirtir ve Allah’a şükrederek "Biz onun cemaatında bulunamazsak da, o çok kalabalık cemaatın çobanını görmek te büyük bir nimettir" derler. Şeyda hazretleri (k.s.) bu köyde yine Seyyide olan Sekine Validemizle evlenmişlerdir. Bu evlilikten Seyyid Fevzeddin, Seyyid Abdülgani, Seyyid Taceddin, Seyyid Mazhar, Seyyid Abdurrakib isimli oğulları ile Haşine, Muhsine, Hasibe, Rukiye, Münevver, Mukaddes, Mümine ve Hediye isimli kızları dünyaya gelmiştir. Gavs hazretleri Bilvanis köyünde 6 sene kaldıktan sonra Seyda hazretleriyle birlikte Bitlis’in Kasrik köyüne taşındılar. Burada 11 sene kaldıktan sonra Siirt’in Kozluk kazasının Gadir köyüne hicret ettiler. 9 sene (Burada iken vatan görevini önce acemi birliği olan Manisa’da, sonra Diyarbakır’da tamamladı) kaldıkları Gadir’den hayatının sonuna kadar ikamet edecekleri Adıyaman ilinin Kâhta kazasının Menzil köyüne yerleştiler. Babası Gavs hazretleri l Haziran 1972 yılında vefat edince başhyan irşad görevi 21 sene 4 ay 19 gün devam etmişti. Şeyda Hazretleri babasının vefatında buyurdular: "Allah (cc) Resulüne "Biz seni alemlere rahmet olarak göndermekten başka birşey için göndermedik. Allah Rasûlünün ölümü dünyanın üzerine musibet halinde çöktü. Benim babam da Allah Rasûlünün varislerindendir. Ben onun Allah yolunda insanları irşad ve ilimle uğraştığına şahidim. Biz onu Allah yolunda olduğu için seviyorduk. Babam vefat etti. Nakl-i mekan etti. Allah Hayy’dır ve mekândan münezzehtir. Öyleyse aşka, Allah’a... herşey fanidir."

1968 yılında halifelik icazetini alan 1972 yılında irşad görevine başlayan Şeyda hazretlerinin (k.s.) yurtiçinden ve yurdışmdan aşırı ziyaretçisinin gelmesi 18.7.1983 tarihinde Çanakkale’nin Gökçeada ilçesinde mecburi ikametine yol açmıştır. Önce Adıyaman’a, sonra Adana’ya oradanda Gökçeada’ya götürülen Şeyda hazretleri çektiği sıkıntı ve adanın havasının, sıhhatini etkilemesi sonucu 30.1.1985 tarihinde Ankara’ya nakledilmiştir. Burada da 16 ay gözetim altında tutulduktan sonra Merkezi idarenin müsadesiyle tekrar Menzil’e dönmüştür. Tekrar tebliğ ve irşad hizmetinedevam ederken 1991 yılının Ramazan Bayramı bayramlaşması sırasında içersine zehirli böcek ilacı çekilmiş şırıngayla suikast yapılmış, eline isabet eden zehir etkisini göstermiş, acil müdahaleyle hastaneye yatırılan Seyda hazretleri (k.s.) hayati tehlikeyi atlatmış, fakat elinin üstündeki ve içindeki yaralar sebebiyle uzun süre ızdırap çekmiştir.

Şeker, damar sertligi, tansiyon ve romatizma hastaliklari nedeniyle uzun yillar tedavi gören Seyda hazretlerinin ölümünden bir yil önce ayagi kirilmiş çektigi izdiraplarina bir yenisi eklenmiş, fakat irşad faaliyetleri kesintisiz devam etmiştir.

Romatizma sebebiyle her yaz gittiği Afyondaki kaplıcalardan Ankara’ya dönüşünden bir kaç gün sonra 22.10,1993 Cuma günü cuma namazından önce 63 yaşında Rahmet-i Rahmana kavuşmuştur.

Seyda Hazretleri ilk tahsiline babasının yanında başlayarak 7 yaşinda Kuran-i Kerimi hatmetmiştir. Sonra Baykan Müftüsü Molla Muhyiddinden ilim tahsili görmüştü. Daha sonra Muş ilinin Demirci köyünde Hazretin torunu Şeyh Nasrdan daha sonra Molla Ramazandan ders almişti. Dayisinin oglu olan ve sonradan halifesi olacak olan Seyyid Molla Abdulbakinin derslerine ise 5 yil Dilbey köyünde devam etmişti. Bu kiymetli alimlerden sarf, nahiv, mantik, belagat gibi alet ilimlerinin yaninda tefsir, hadis ve fikih dersleri aldi. Babasi Gavs Hazretleri bu yillarda "inşaallah Imam-i Rabbani Hazretlerini geçersin" diye dua etmişti. Daha sonraki yillarda ilimle birlikte babasi ve mürşidi olan Gavs Hazretlerinden tasavvuf egitimim alarak 1968 yilinda Nakşibendi Halifesi olmuştur. Halifelik emri gelince Gavs Hz.leri Şeyda Hz.lerini Ahmed Haznevi Hz.lerinin oglu Şeyh Alaaddin’in yanina götürdü. O da Şeyda Hz.lerini çok büyük veli, Allah dostu ve erkek oldugunu, halifeligin Ravza-i Mutah-harâda Hz. Rasűlüllah’ın manevi huzurunda verilmesinin daha uygun olacagini söyledi. Gavs Hz.leri de onun emrini yerine getirdi. 1972 yilinda babasinin vefatiyla irşad görevini kesintisiz 21 yil devam ettirmiştir.

Şeyda Hazretlerinin (k.s.) en belirgin vasfi sabir, tevazuu ve hilmdi. Kendisi hiçbir zaman hiç kimseye karşi kırıcı bir harekette bulunmamiş, kin duymamiştir. Binlerce kişi etrafinda pervane olurken kendisinde kibir ve kabaliktan eser görülmezdi. Şeriata aykiri olmadigi takdirde kimseye şunu yap veya yapma demezdi. Günahkar veya itaatsiz demeksizin herkese karşi güleryüzlü ve güzel ahlakliydi.

Şeyda hazretleri hakiki iman ve takvaya sahip olup, iki cihanin saadet ve kerametine ulaşmiş, mukerrabűn makaminda Allah’u Tealaya en yakin bir hidayet önderidir. Amelleri temiz, makami ali, tevhidi temsil ve tarif eden halkin en hayirlilanndandir. Rab-binden razi ve onu sever Rabbi de ondan razi ve kendisini sever. Yüce Yaradana o nurla ruhunu teslim etti ve inşallah o nurla mahşere gelecek. O canini Allah-u Tealaya feda etti ve onun zikrinde fani oldu.

Seyda hazretleri kiyamete kadar bu dini ihya ve ikame eden Hz. Resulullahin varis ve halifelerinden-dir. Muhammedi nuru yaydi, sünneti ihya ve kullari Islah etti. O, Resulullahin âli ve en yakinlarindan olup bu hale iman ve takva bagiyla ulaşmiş olup ne-sebçede ehli beytindendir. Allah (c.c.)m seçtigi kalbleri aydinlatan, insanliga yol gösteren, yeryüzünde emin Rabbani alimlerdendir. Nazari şifa, sözleri deva, meclisleri safi safadir. Kalbi takva madeni ve ilahi aşk menbaidir. O zikrin anahtari olup, kendisini gören, iman ve sevgiyle seyreden Allahu Tealayi hatirlar. Kalbi dünyadan kopar, ahirete yönelirdi. Hazretin özündeki ilahi nur, gözlerinden dişari yansir, yüzünde secde ve huşu eseri görülürdü. O her işini Allah için yapar, Allah için sever, Allah için kizardi. Nefsi ve dünya adina bir hesabi, ilahî rizanin dişinda gizli bir hedefi yoktu.

O Allahu Tealayı kullarına, kulları da Allahu Tealaya sevdirdi ve âleme ilahi sevgiyi sergiledi. Bütün âlem için rahmetti. Dayanılmaz bela ve musibetlere karşı bir emniyetti. Yaptığı ve yaptırdığı zikir, naz ve niyazlar hürmetine hem kalpler hem kainat fesattan kurtuldu, Allah Allah dedikçe Allah Teala âleme rahmet nazanyla bakıp günahkarlara mühlet tanıdı. O Allahu Tealanın melekleri arasında övdüğü ve kendisiyle övündüğü, Peygamberlerin kıyamet günü iftihar ettiği kimselerdendir. Hazreti, Allahu Teala sevdiği gibibütün âlem ve eşya da tanidi ve sevdi. Ancak kafir ve münafiklar hariç. Onlar da ahirette pişmanlik ve perişanliklarindan dolayi ellerini isirir, ah-u vah ederler.

Seyda hazretlerine ilm-i ledünden büyük nasib verilmiştir. Hanegahlari manevi cennet mesabesinde idi. O, şeriat ve tarikatin camiidir (ikisini bir arada bulundurmuştur).

Hasılı kelam, Allahu Tealanın Evliyasının en ileri gelenlerinden ve faziletlilerindendir.

Onun güzel ahlakını gören herkes yaptıklarından pişman olur, hemen tevbe etmek isterdi. Yanına gelenlerde çok hızlı ahlakî değişim görülürdü. Ziyarete gelenlere öyle davranırdı ki sanki insanlar onun yanına değilde başka bir sebeble toplanmışlar. Hizmet etmeyi ve hizmet edeni çok severdi. Bizzat çorbanın ateşini yakar, sofilere çorba taşır, misafirleri yemek yemeden ve ağırlamadan geri yollamaz, sofiler yemek yemeden kendisi yemezdi. Misafirperverliği o derecedeydiki hanelerinde hizmet eden erkek olmadığı taktirde kendisi bizzat ikram da bulunurdu. Ayrıca çalışkanları çok sever, herişte bizzat çalışanlara yardımda bulunurdu.

Önceki Nakşibendi büyüklerinin büyük-küçük demeden evlatlarina hürmet ve edebde kusur etmezdi.

Seyda hazretleri herkese anlayışına ve aklına göre hitabederdi. Yoksul kişilerle konuşur, hal ve hatırlarını sorar, ihtiyaçları varsa hallederdi.

Kendilerine karşi yapilan bir haksizlikta fitne çikmasin diye hakkindan vazgeçer, olaya sabrederdi. Dünya malina önem vermez, muhtaç olanlara gücünün yettigi kadar yardimda bulunur, dul ve yetimlere bizzat yardim ederdi.

Talebeyken yabancı köylerde açlıktan rengi değişir ben açım demez, sabrederdi. Zulme uğradığında şikayette bulunmazdı.

Onun döneminde Menzil Dergahı adeta bir sehâvet, uhuvvet ve ihlâs merkezi durumundaydı. Ondan etkilenen bağlıları birbirlerine kızmaz, en ufak kusurda özür ve helallik dilerlerdi. İnsanlar huzur ve kardeşlik içinde İslanıı öğrenmeye ve yaşamaya başlamışlardı.

Çocuk yaşlardayken arkadaşlariyla oynamayor, büyükler gibi davraniyor. Annesi "Arkadaşlarinla niye oynamiyorsun" diye sorunca "Benim boş ve faydasiz işlerden keyfim gelmiyor" diyor. Halife oluncaya kadar kimse onun Gavsin oglu oldugunu bilmiyordu. Dergahin hizmetçisi saniyorlardi. Askere gidinceye kadar siyah yün bir sarik sariyordu. Şeyda Hz.leri Gavs Hz.lerinin sagliginda Tevbe verirken, teveccühe giderken hayasindan ve edebinden cübbesini koltugunun altina sokup Öyle gidip geliyordu. Gadirde iken devamli Idegirniende çalişirdi.

Seyyid Muhanımed Raşid (k.s.) hazretleri, ilim tahsil eden ve ilim öğretenleri çok severdi. İlim tahsili hususunda kişinin kendi cemaatından olup olmamasına bakmazdı. Bir defasında talebelerinden birine şöyle söyledi: "Ey Allahın kulu! Bir talebe yetiştirmek bin kişiyi sofi yapmaktan efdaldir. Hele o talebe varisul enbiya olursa... Siz dininizi beldenizde bulunan en büyük alimlerden öğreniniz. Herkesten fetva sormayın. Çünkü memlekette fetva verecek kimse çok azdır. İlimle meşgul olan kimse dünyada en güzel iş ile meşgul oluyor. İlim olmadığı zaman cehalet olur. Cahilin abidi de sofisi de hüsrandadır. Siz Osmanlıya bakınız. Ne idi ne oldu. Sultan Abdülhamid arif-i billah idi. Başa geçer geçmez memlekette talebe yetiştirme seferberliği başlattı.

Camiye ve cemaata çok bağlıydı. Hasta olduğu zamanlarda dahi cami ve cemaatı terk etmez bazan inler gene camiye gelirdi.

Seyda hazretleri farz ve vacib ibadetlerinin dişinda nafile ibadetlere, bilhassa geceleyin yapilan amellere çok önem verir, sofilere gece namazina kalkmayi tavsiye ederdi.

Vitr namazım gece teheccüd namazıyla birlikte kılardı. Kuşluk namazını normalde dört, Ramazan ayında sekiz rekat kılardı.

Gecenin çok az kısmını uyku ile diğer zamanını güneş doğuncaya kadar ibadetle ihya ederdi.

Ramazan ayında amelini arttırır, gece ve gündüz olmak üzere günde 2 defa teşbih namazı kılardı. İlk onbeşgün teheccüd namazını ehli beyti ile, son onbeş günü camide cemaatla kılar, Ramazanın son on günü gecesinde uyumayarak, Kadir Gecesine vasıl olmaya çalışırdı. Diğer zamanlar günde bir cüz Kuran-ı Kerim okurken, bunu Ramazan ayında iki günde bir hatim indirmeye kadar fazlalaştırırdı.

Ramazan ayı orucu dışında Şevval ayı orucunu, Arefe günü orucunu ve Muharrem orucunu hiç terketmezdi.

Hangi şartlarda olursa olsun Hatme-i Hacegan-i yapmaya çalişir ve yakinlarina da (baglilarina da) tavsiye ederdi.

Daha önceki Sadatlarm evladına çok hürmet ederdi. Şahı Haznenin torunlarından 5-6 yaşında bir çocuk geldi. Şeyda Hz.leri onun elini Öptü. Bu çocuk Seyda Hz. lerinin yanına geldiğinde Şeyda Hz.leri ayağa kalkardı. Yine Afyona Şah-ı Haznenin evlatları gelmişti, alt katta divanda kalırlarken Şeyda Hazretleri üst katta sabaha kadar yatmamışlardı.

Seyda Hazretleri meczublarla şakalaşir, onlarin hatirlarini sorardi.

Gelen herkesle ilgilenir, güleryüz gösterirlerdi. Yoksullarla konuşur, hal ve hatirlarini sorardi. Kendine karşi yapilan haksizliklara ses çikarmaz, kendi hakkindan vazgeçerdi. Hatta kendisine suikast yapan kişiyi bile affetmişti. Afyonda kalirken çok üzüldügünü söylemiş ve sebebini şöyle açiklamişti: "Gelen misafirlere ikramda bulunamadigimiz için çok üzülüyorum. Uzaktan aç gelip, aç gidiyorlar inşallah önümüzdeki sene gelen misafirlere yemek verebilecegiz. Yine Gavs Hazretlerinin tarikattan attigi bir haci için "Ben bizzat bu adama babamdan habersiz gittim. Haline acidim. Ayagina giderek hatirini sordum. Üzülerek söylüyorum ki hiç pişmanlik duymuyor ve özür dilemiyordu. Eger pişman olsaydi, babama gelip affedilmesi için ricada bulunacaktim, hatasini tamir etmesine vesile olacaktim" diye buyurmuştu. Gavs Hazretleri "Muhammed Raşidimiz bir kimseye kizdimi gidip yatiyor, kimsenin kalbini kirmak istemiyor" buyurmuşlardi. Veda sohbetinden sonra dinleyenlere "sizi ayakta tuttum, yoruldunuz, hakkinizi helal ediniz" diye buyurmuşlardi.

İlk hacca halife olunca 1968 yılında gitmişti. İkinci defa hacca 1975 yılında gitmiştir. Yolda hatmeyi hiç bırakmadılar, arabaları toplayıp ortasında hatme yaptırıyordu. Oradada irşada devam etmiştir. Mekke ve Medine halkına hürmet edilmesini isterdi. İbadete çok devam ederdi.

Daha önceki büyük mürşidler gibi Seyyid Muhammed Raşid (k.s.) de Ümmet-i Muhammedin Allah Tealaya teveccüh yeri, ümit kapisi ve tevbe vesilesi idi. O ulu zat hayatini yaklaşik son yirmiiki senesindeki irşadi boyunca hergün yüzlerce hafta sonlarinda ve özel günlerde binlerce kişiye Allah adina tevbe veriyor, dogru yoldan ayrilmayacaklarina dair söz aliyordu. Irşadinin ilk yillarinda tek tek tevbe verirken ileriki yillarda kalabalik arttigindan iki elini uzatarak sigabildigi kadar insanlara gruplar halinde tevbeyle beyat veriyordu. Kişiler grup grup, önüne diz çökerek, onun söyledigi tevbe sözlerini tekrarliyor, sonra da bu sözlü tevbeyi sünnet-i seniyede tarif edildigi gibi, abdest ve gusl abdesti alarak kilacagi iki rekat tevbe namazi ile saglamlaştiriyordu. Daha sonra bu şahislar usulünce Allahi (c.c.) zikrederek ve diger nafile amelleri ögrenerek sünnet-i şerife uygun, ihlas ve tevazu içinde dinini yaşamaya gayret gösteriyordu.

İkamet ettiği Adıyamanın Kâhta kazasının Menzil köyü yerleşim yerlerinden uzakta olmasına rağmen insanların, Allahın yardımı ve fethi, Rasulullah (a.s.) m bereket ve feyzi ile akın akın gelmesiyle devamlı kalabalık bir şehir görünümünde, şen ve hareketli idi. Sadece Türkiyeden değil diğer İslam ülkelerinden hatta Avrupadan gelerek tevbe yapıp intisab edenler oluyordu.

Hazret, Allah Teala’nın kıyamete kadar açık tuttuğu tevbe kapısından kim gelirse, kılık-kıyafetine, sa-çma-başına değil zahiren de olsa tevbe niyetine bakıyor, tevbe için diz çökme anlayış ve tevâzusunu gösteren herkese el uzatarak, tövbe veriyordu. İsteyene zikrullah (gizli zikir) usulünce tarif ediliyordu.

Görünürde herhangi bir kimseyi oraya çekecek cazibe olmadığı halde insanların ona teveccühünü ve gruplar halinde tevbe edişini, daha güzel yaşamak için dine yönelişini görenlerin akılları hayrette kalıyordu. Zira Hazret bu davetini ve irşadını sözlü olarak değil, mânevi nazar, Rabbani hal ve bizce farkedilmeyen ilahî bir cezbeyle yapıyordu. Onun yaşadığı hayat ve hal Allah adına bütün meramını anlatmaya kafi geliyordu.

Ümmeti icabet ve ümmeti davete rahmet olarak gönderilen Rasulullah (s.a.v.)’in tam varisi olmasının alameti mü’min-kafir herkese, her kesime tevbe ve intisab kapısını açık tutmasıydı.

O’nun derdi Allah (c.c.)’tı. Davası kulluktu. Cihadı ıslahtı. İstediği; ihlas, sevgi ve gayretti. Allah rızası için ve samimi niyetle yanına giden herkes, Allah yolunda ondan bir nasib almış ve muhakkak bereketlenmiştir. O’nu şahid tutarak Allah’a tevbe edenlerin ekseriyeti, tevbesinde sadık kalmaya ve İslamı Allah ve Resulünün istediği gibi yaşamaya çalışmıştır.

Bu zamana kadar kendisinden rahatsız olanlaı Allah düşmanları olmuştur. Hakkında mahkemelere duyurulan bütün suç ve suçlamalar şunlardı:

"Bu zat, etrafında kalabalıkları topluyor!"

"İnsanlar akın akın gelip, ziyaret ediyor, elini öpüyorlar!"

"Herkese tevbe ettirip, zikir öğretiyor!"

"Milleti içki ve uyuşturucu gibi şeylerden tövbe ettirip, tekel satışlarının düşmesine ve devletin zarar görmesine sebep oluyor!" v.s.

O ise, bütün teveccüh ve nazarını bu tür itham sahibi şaşkınlara değil, Allah Teala’nın açtığı tövbe kapısına koşan aşıklara dönderdi ve Nur Ceddi’nin (s.a.v.) garib kalmış ümmetine, O’na vekaleten, bereketli ellerini uzatıp tevbeye davetine devam etti. Talebelerine:

"Allah’a gelin, Allah’a dönün, O’na gideceğiz, O’na gidiyorum" diyerek bir sonbahar günü Rabbi Kerim’inin:
"Ey mutmain olmuş nefis (sahibi kulum): Sen Rabbinden razi, Rabbin de senden razi olarak O’na don. (Gel, salih) kullarimin arasina katil. Gir cennetime!" davetine uyarak aramizdan ayrildi. Allah bizleri şefaatından mahrum etmesin.
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/bismillah7yh6xyvw0.gif[/img]
Cevapla

“Tarih” sayfasına dön