KARDEŞ OLunuz!

Peygamber Efendimizin (sav) mübarek sözleri ve Kudsi Hadisler.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

KARDEŞ OLunuz!

Mesaj gönderen Hakan »




KARDEŞ OLUNUZ...

HADÎS-İ ŞERÎF:
Ebû Hüreyre (radiyallahu anhu) demiştir ki, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

«—Zandan sakınınız; çünkü zan sözün en yalanıdır. Alış-verişlerinizle birbirinizi aldatıcı hareketlerde bulunmayınız, birbirinizi çekememezlik etmeyiniz. Birtirinize karşı kin doyuracak işleri yapmayınız. Dünya menfaatine rağbet edip de aranızda fesad çıkarmayın. Birbirinize (darılıp) arkanızı çevirmeyiniz. Ey Allah'ın kulları, kardeş olunuz.» Buhârî: (78) Kitabü'l-Edeb, (57.) Bab.
Müslim: (45) Kitabü'l-Birri, Hadîs No : 28
Fadlullah: Cild : 1, Sayfa : 501-504.


Bir gerçeğe ve duyuma dayanmaksızın kalbe gelen kuruntu ve ihtimallere zan denir. Meselâ; bir kimse hakkında elde mevcut kesin bir delil olmaksızın onun hırsız olduğuna hüküm vermek veya onu böyle bir hareketle itham etmek. İnsanın hatırına çok şeyler gelebilir. Bu hatıra gelenlerden hiç kimse sorumlu olmaz. Ancak hatıra gelen ve bir delile dayanmayan hükümler üzerinde durarak onları açığa vurmak ve uygulamaya çalışmak, işte bu büyük günahtır. Çünkü bu gibi halleri terk etmek kulun ihtiyarı dahilindedir; fakat kalbe gelen hatıratı yok etmek; insanın elinde değildir: Bunun için böyle hatırdan gelip geçen şeyler kötü dahi olsa İnsan onlardan sorumlu tutulmaz. Başkasına eziyet ve zarar verecek kötü zanlardan kaçınmak lâzımdır.
Herkese iyi zan besliyerek teslimiyet göstermek de iyi bir tutum değildir. Başkasının fenalığından ve sataşmasından korunmak için tedbir olarak kötü zan beslenebilir ve beslenmelidir. Aksı halde çok zarar ve hüsran çekmek kaçınılmaz olur. .
Bir kimse hakkında zanna dayanarak amel etmenin zararını beyan eden Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), zan için «Sözün en yalanı» diye buyurmuştur; çünkü yalancı söylediği sözün derecesini bildiğinden onunla uğraşmaz ve kuruntular yapmaz ve boşuna vehimler arkasına takılıp, aldanmaz. fakat zan sahibi, vehim ve kuruntularını kuvvetlendirmek için delil uydurmaya çalışır; böylece vakitlerini ve zekasını harcayarak zannıni ispata çalışır. Şeytan da, onun tehlikeli vehimlerini süsleyerek kuvvetli deliller halinde ona gösterir. Netice olarak evham hastalığına düşmeğe kadar götürür. İste bu kötü akıbetten tiksindirmek ve kaçındırmak içindir ki, Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) zan hakkında : «Sözlerin en yalanı.» diye buyurmuştur.
Hasedleşmek ve birbirini kıskanmak yine haram olan hallerdendir. Başkasının elindeki nimetin yok olmasını isteme hastalığıdır. Halbuki müslüman kendisine yapılmasını istemediği bir şeyi kardeşi için de istemez. Yalnız zalim bir kimsenin zulmünden ve eziyetinden kurtulmak için olursa başka. Hayra harcanan mal ve güzel okunan Kur’ân-ı Kerîm gibi şeylere gıbta edip “benim de olsa” demek hased değildir.
Tenafüs ise, dünya menfaatlerine dalarak birbirine düşmek ve çekişmek demek olup kötüdür. Böyle; menfaatları uğruna birbirine girenlerin kuvvetlileri daima zayıflara zulmeder ve onların hakkını çiğneyerek yer. Adalet kaybolur, merhamet ortadan kalkar ki düşmanlık hüküm sürer.



Kul İhvani Divanı'ndan
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen Hakan »

HADÎS-İ ŞERÎF:
Enes îbni Malik(radiyallahu anhu)'dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“ Birbirinize karşı kin doğuracak hareketlerde bulunmayın, birbirinize hased etmeyin, birbirinize darılıp arka çevirmeyin. Ey Allah'ın kulları, kardeş olunuz. Bir müslümana, üç günden ziyade kardeşiyle küs kalması helâl olmaz.”
Buharî: (78) Kitabü’l-Edeb, (57.) Bab.
Müslim: (45) Kltabü'l-Birrl, Hadîs No : 23.
Fadlullah: Cild : 1, Sayfa : 491, 492.


Bu hadîs-i şerifte şu beş hususa işaret edilmekte ve hükümlerin yerine getirilmesi istenmektedir:
1— Sevmek ve sevmeyip kin beslemek insanlarda yaratılmış tabiî hasletlerdir. Bunları doğuran sebepler vardır. İnsanlar arasında sevgi ve bağlılık esas olduğuna göre, bu sevgiyi bozacak her türlü hareketten sakınmak gerekir. Müslümanlar birbirlerine kin beslememeleri için, daha önceden kin ve düşmanlığı, hiddet ve kırgınlığı meydana getirebilecek olan söz ve hareketlerden kaçınmaları icab eder. Bunun için Müslümanlar kendi aralarında edeble, ölçü ve hesapla hareket etmelidirler. Birbirini kırıcı davranışlardan kaçınmalıdırlar. Bunlar gözetildiği takdirde, karşılıklı sevgi meydana gelir ve kinleşmek ortadan kalkar.
2— Hased, bîr kimsenin başkasında bulunan nimetin yok olmasını arzu etmesine denir. Bir adamın haklı olarak elinde bulundurduğu nimetin ortadan kalkmasını dilemekten ibaret kötü bir huy olan bu hasedden müslümanlar yasaklanmışlardır. Çünkü müslüman, kendisine lâyık gördüğü bir şeyi müslüman kardeşine de lâyık görür. Kendine hoş görmediğini de başkasına hoş görmez.
Hased, ister niyet olarak taşınsın ve ister hasedin gayesine ulaşmak için çalışılsın, her iki halde de günah ise de, hased uğrunda çalışmak daha zararlı ve günah bir iş olur. Ancak bir kimsenin niyyetinden hased geçer de, o adamın takvası kendini bu kötü halden alıkorsa, bu günah olmaz. Fakat yapamadığından dolayı hased uğruna çalışamıyor da hased niyetini taşıyorsa, bu yine günahtır.
3— Birbirine arka çevirmek, yardımlaşmamak ve soğuk durmak, icabında dargın olmak demektir. Bu hareket de islâm'ın emrettiği kardeşlik esasına aykırıdır. müslümanlar birbirlerine tebessüm ederler, musafaha edip kucaklaşırlar ve yardımlaşırlar. Bunun aksi yapılınca, kardeşlik bağlan çözülür, soğukluk baş gösterir.
4— Hazreti Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem):
«— Birbirinizle kardeş olun!»
Buyuruyor. Eğer yukarda üç maddede sıralanan yasaklardan kaçınılırsa, bunların neticesi kardeşlik doğar demektir. İşte kardeşliğin gerçekleşebilmesi için yukarda anılan üç yasağı öğrenip bu yasanlara düşmemek şarttır. Kardeşlik meydana gelince de, gaye tahakkuk etmiş oiur; zira Cenab-ı Hak (azze ve celle): «Mü’minler birbirleriyle kardeştir.» buyuruyor.
5— Üç günden fazla dargın kalmak helâl değildir. Konuşmamak müddeti çoğaldıkça, aradaki soğukluk ve kırgınlık da çoğalır. Bazı söz taşımalarla dargınlık düşmanlığa kadar gider ve her iki taraf için kötü neticelere sebep olabilir. Bu bakımdan insanlık gereği mü’minler arasında dargınlık olunca, üç gün içinde tefekkür edip barışma çarelerini aramalıdırlar. İlk selâm verip konuşan büyük mükâfatı almış olur. İki kimse arasındaki dargınlığı gidermek için diğer kardeşlerin elden gelen gayreti sarf edip barışı temin etmeleri bir vazifedir. Hadîs-i şerifte görüldüğü gibi, Hz. Abdullah Ibni Zübeyr (radiyallahu anhu) ile Hz. Âişe (radiyallahu anha) validemizin aralarını düzeltmek için Misver (radiyallahu anhu) ve Abdurrrahman (radiyallahu anhu) çok gayret harcamışlardır. Müslümanlar birbirinden dargın bulunduğu müddet Allah onlardan razı olmaz. Müslümanların arası düzeltilmekle de büyük sevab kazanılır. Bir kimse dargın bulunduğu kimse ile konuştuğu takdirde maddî ve manevî bir zarara düşmek ve hile ve fesadına kapılmak korkusunu taşıyorsa, bunun barışmasında bir fayda umulmaz. Bu takdirde uzak kalmakta beis yoktur.



Kul İhvani Divanı'ndan
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen Hakan »

HADÎS-İ ŞERÎF:
Ebu Eyyûb (El-Ensarî) (radiyallahu anhu) demiştir ki, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu :

«—Hiç kimseye, üç günden ziyade dargın durması helâl olmaz. Karşılaşınca biri öteye döner, biri beriye döner. Bunların hayırlısı selâm ile ilk söze başlıyandır.»
Buhârî: (78) Kitabü’l-Edeb, (62.) B
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen Hakan »

HADÎS-İ ŞERÎF:
Ebû Hüreyre (radiyallahu anhu)'dan rivayet edildiğine göre, Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

«—Birbirinize karşı kin doğuracak hareketlerde bulunmayın, dünya menfaatine rağbet edip de aranızda fesad çıkarmayın; ey Allah'ın kulları kardeş olunuz.»
Müslim: (45); Kitabü'l.Birri, Hadîs No : 25.
Buharı i (78) Kitabü'l-Birri, Hadîs No: 31.
Fadlullah: Cild : 1, Sayfa : 493.


Manevî değer ve rabıtaları unutup maddeye kıymet vermek ve maddeyi her şeyin üstünde tutacak kadar dünyaya sarılmak, felâket sebeplerinin başıdır. Bir defa madde, manevî değerlerin üstünde tutulunca, şahsî menfaatleri, koruma ve egoizm hastalığı baş gösterir. Merhamet duyguları silinir, vurgunculuk ve istifçilik zihniyeti hakim oiur. Fırsatı ele geçiren, zavallıyı ve zayıfı ezerek ve bunları sömürmeye gücü yeten sözde kahramanlar türer. Sınıf ayrılıkları ve zümre saltanatları baş gösterir. Nihayet cemiyet içinde meydana gelen birbirinden çok uzak sınıf farklarının madde mücadelesi doğar. İhtilâller birbirini kovalar ve kuvveti eline geçen madde gücü ile cemiyet ferdlerini robot makineler haline getirir. Âhiret hayatı ve hesabı unutulur ve unutturulur; dünyanın geçici zevkleri ebedîleştirilir. Bunun sonucu da ebedî hüsran ve boşuna pişmanlık olur. Böyle bir felâketten kurtulmak, Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’in hikmetli sözlerine eğilmek ve onlara topluca sarılmdkla ancak mümkün olur. Cenab-ı Hak (azze ve celle) bu gibi felâketlere götüren sebepleri giderme hususunda kalblerimize anlayış ve hakka yöneliş ihsan buyursun.


Kul İhvani Divanı'ından
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen Hakan »

HADÎS-İ ŞERÎF:
Enes (radiyallahu anhu)'dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

«— İki kimseden birinin ilk işlediği günah, bunların arasını ayırmışsa, bu ikisi Allah (azze ve celle) için yahut İslâm için sevişmiş değildir.»
Bu hadis-I şerif Kütûb-i Sitte'de yoktur.
îmanı Ahmed tahriç etmiştir.
Fadlullah: Cİld : 1, Sayfa : 494 dip not.


İki mü’minden birinin ilk işlemiş olduğu hata veya günahı bağışlamak ve onu örtmek icab eder. İkinci defa vuku bulursa, bunu neden yaptığı sorulur ve kendisinden tekrarlanmaması istenir. Bundan sonra aynı suç üzerinde ısrar ettiğini, vazgeçmediğini görürse onu izlemeye koyulur ve işin ciddiyet ve ağırlığına göre dargınlığa sebep olabilir. Yoksa iki kimseden birinin işlediği bir suç, onların darılıp ayrılmalarına sebep oluyorsa, böyle kimseler Allah için, İslâm için sevişmiş değillerdir. Sevgileri basit menfaatlere dayanmış demektir. Allah için sevişenler, ancak Allah rızası bahis konusu olunca ayrı ve dargın kalabilirler.


Kul İhvani Divanı'ından
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen Hakan »

HADÎS-İ ŞERÎF:
İbni Abbas (radiyallahu anhu) demiştir ki, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

«—Kardeşinle mücadele etme, onunla (aşırı) şaka etme ve yerine getirmeyeceğin bir şeyi ona va'd etme.»
Tîrmîzî: (25) Kitabü'l-Birri, (58.) Bab.
Feyzu'l-Kadir: Cild : 4, Sayfa : 421, Sayı: 9865.
Fadlullah: Cild : 1. Sayfa ; 485, 486.


Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) bu hadîs-i şeriflerinde üç şeyi yasaklamışlardır :
1— Din kardeşiyle münakaşa ve mücadele etmek : İslâm dininin cemiyete getirmiş olduğu yapıcı unsurların başında kardeşlik ve birlik geiir. Cemiyetin bünyesini teşkil eden ferdlerin birbirlerine yakınlığı ve bağlılığı kuvvetli olduğu ölçüde cemiyet binası sağlam olur ve çökmek, yıkılmak tehlikesinden kurtulur. İslâm'ın yaşaması da, ancak böyle sağlam bir bünyenin kurulması ile mümkündür. Bunun için, böyle mühim olan birlik ve beraberlik çatısını kemirecek veya yıkmıya vesile olacak her türlü hareketler yasaklanmıştır.
İşte hadîs-i şerifte yasaklanan mücadele ve münakaşa hali bu hikmetin gereğidir; zira din kardeşi ile yapılacak münakaşa ve mücadele çok kere dargınlığa, kırgınlığa ve birbirinden nefrete sebep olur. Bu gibi haller çoğaldıkça ferdler arasındaki kardeşlik bağları çözülür ve birbirlerine karşı düşmanlık duyguları beslenmeye başlar. Bunlar çoğaldığı nispette de cemiyet zayıflar ve nihayet çökmeye kadar gider. Bu bakımdan kırıcı ve soğutucu münakaşalara girmek, din kardeşi ile mücadele etmek yasaklanmıştır.
2— Aşırı derecede şaka etmek : Taşkınlığa varmıyacak ve incitmeyecek şekilde Şaka yapmak mubahtır; çünkü şaka, insanlar arasında ünsıyet ve yakınlık doğurur. Hiç şaka yapmayanlarda yabancılık, soğukluk hissedilir. Nitekim Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in şaka ettiklerine dair hadîs-i şerîfler vardır ve Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in :
«— Ben şaka ederim; ancak doğru söylerim.»
Buyurdukları da ifade edilmişti.
Burada doğru görülmeyen şaka, şaka edilene eziyet veren ve onu aldatan hareketlerdir. Çünkü bunda haktan uzaklaşma ile çekişme ve isyana doğru gidiş vardır. Böyle şakaların her iki tarafa da zararı vardır. Bir defa taşkınlık derecesinde ve sık sık şaka edenin vakar ve heybeti kalkar, insanlar arasında bayağı duruma düşer. Çok kere kendisi alay konusu olur. Şaka edilenin zarar görmesi de, onun ağır şakadan eziyet çekmesi ve kırılmasıdır. Her İki tarafa zarar veren bu gibi şakalardan sakınmak gerekir. Hİç bir zaman ölçü kaçırılmamalıdır.
3— Va'd edilen şeyden caymak : İslâm dini doğruluk ve ciddiyet dinidir. Verilen sözü veya va'd edilen bir işi yerine getirmemek, karşı tarafı aldatmak veya ona yalancı olmak demektir. Bir Müslümanı aldatmak ve ona yalan sövlemek en büvök günahlardandır. Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem): «— Müslüman yalan söylemez.» Ve «Aldatan bizden değildir.» buyurmuşlardır. Diğer bir hadîs-i şerifte de. va'dinden cayanda nifak alâmetlerinden biri mevcut olduğu ifade buyurulmustur. Va'd edilen şeyi yerine getirmek vacîb derecesinde müekked sünnettir.



Kul İhvani Divanı'ından
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen Hakan »

HADÎS-İ ŞERÎF:
Süfyan İbni Useyd (radiyallahu anhu)'ın anlattığına göre, Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'in şöyle buyurduğunu işitmiştir :
«—Kardeşine bir söz anlatıp da o seni tasdik ederken, senin ona yalan söylemen, hıyanet bakımından çok büyüktür.»
Ebu Davud : (4(1) Kitabü’l-Edeb, (71.) Bab.
Feyzü'l-Kadîr: Cild : 4, Sayfa: 546, Hadîs: 6215.
Fadlullah; Cild : 1, Sayfa : 484, 485.


Bir insana din kardeşi itimat ederek ondan herhangi bir konuda bilgi edinmek istediği zaman, böyle kimseye karşı doğru hareket etmek bir vazifedir ve emâneti korumaktır. Çünkü bir kimseye güvenip, ona itimat ederek teslim olmak, kendini emniyete almak demektir. Emniyet altına girene yalan söylemekle güven ve itimat yıkılmış olacağından, emânete ihanet edilmiş sayılır, Allah ise hainleri sevmez. Din kardeşin sana güveniyor, itimat ediyor, söylediğin sözde seni tasdîk ediyor; sen ise bile bile ona yalan söylüyorsun ve onu aldatıyorsun. Bundan büyük hiyanet olur mu?

Kul ihvani Divanı'ndan
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen Hakan »

HADÎS-İ ŞERÎF:
Hişam İbni Âmir El-Ensarî (radiyallahu anhu)'dan — Enes İbni Malik (radiyallahu anhu)'in amcası oğlu olup, babası Uhud savaşında şehid olmuştu — rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in şöyle buyurduğunu işitmiştir:

«—Bir müslümanın bir müslümanla üç günden ziyade dargın kalıp konuşmaması helâl olmaz; çünkü bunlar, dargınlıkları üzere devam ettikçe haktan meyletmişlerdir. Bunlardan ilk şefkat gösterip dönenin diğerini geçmek suretiyle dönüşü, kendisine (günahına) keffaret olur. Eğer dargınlıkları üzere ölürlerse, ebedî olarak (uzun müddet) topu birden Cennet'e girmezler. Eğer biri diğerine selâm verir de bunun teslimiyet ve selâmını kabul etmezse, selâm verene Melek mukabele eder, (onun selâmını alır); diğerine ise Şeytan mukabele eder.»
Bu hadîs-İ şerîf Kütüb-i Sitte'-de yoktur.
İmam Ahmed tahriç etmiştir. Cild : 4, Sayfa : 20.

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen Hakan »

HADÎS-İ ŞERÎF:
Hazreti Âişe (radiyallahu anha)'dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in şöyle buyurduğunu anlatmıştır:

”— (Ey Âişe!) Senin öfke ve rıza halini ben bilirim.”
Âişe demiştir ki, ben ona:
“— Bunu nasıl bilirsin, ya Resûlullah?” dedim. Hazreti Peygamber(sallallahu aleyhi ve sellem):
“—Sen memnun ve razı olduğun zaman şöyle dersin: “Evet, Muhammed'in Rabbİ hakkı için”. Öfkeli olduğun zaman da şöyle dersin: “Hayır, İbrahim'in Rabbi hakkı için.” dedi. Hazreti Âişe demiştir ki, ben de: “Evet!” dedim. “Ben (öfkeli halimde) ancak ismini söylemem.”

Buhârî: (78) Kltabü'1-Edeb, (63.) Bab.
Müslim: (44) Kitabu Pezaİlİ's-Sahabe, Hadîs No : 80.
Fadlullah: Cild : 1, Sayfa : 496, 497.


Hz. A i ş e (radiyallahu anha)'nın ahlâk ve ilim üstünlüğü çok yüksek olmakla beraber kadınlara has olan bazı, kıskançlıklar gereği öfkelenip dargınlık alâmetleri gösterdiği diğer hadîs-i şeriflerde de beyan edilmektedir. Kadınların tabiî hallerinden sayılan bu hareketine karşı Resûlullah Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) ya sükût ederler, ya da hoş bir mukabele ile teskinde bulunurlardı. Bu da mü’minlere bir edeb dersidir.

Kul İhvanı Divanı'ndan
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen Hakan »

HADÎS-İ ŞERÎF:
Ebû Hüreyre (radiyallahu anhu), Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'den rivayet ettiğine göre, Hazreti Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

«—Birbirinize karşı kin ve düşmanlık doğuracak hareketlerde bulunmayın, hasedleşmeyin; ey Allah'ın kulları kardeş olunuz.»
(kaynak olarak yukarıda geçmiştir.)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen Hakan »

HADÎS-İ ŞERÎF:
Ebû Hüreyre (radiyallahu anhu), Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'den rivayet ettiğine göre, Hazreti Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

«—İki yüzlüyü, kıyamet günü, Allah katında insanların en kötüsü bulursun : Bu öyle bir kimsedir ki, şunlara bir yüzle ve bunlara bir yüzle gelir.»
Buharî; (93) Kitabü’l-Ahkâm, (27.) Bab.
Müslim: (45) Kitabü'l-Birri, Hadîs No : 98.
TirmiZl: (28) Kitabü'l-Birri, (78.) Bab, Hadîs No: 2026.
Ebu Davud: Cild : 2, Sayfa : 566, 567, 1952 Mısır bask.
Fadlullah ; Cild ; 1, Sayfa : 500.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen Hakan »

HADÎS-İ ŞERÎF:
Ebû Hüreyre (radiyallahu anhu) demiştir ki, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

«—Zandan sakınınız; çünkü zan sözün en yalanıdır. Alış-verişlerinizle birbirinizi aldatıcı hareketlerde bulunmayınız, birbirinizi çekememezlik etmeyiniz. Birtirinize karşı kin doyuracak işleri yapmayınız. Dünya menfaatine rağbet edip de aranızda fesad çıkarmayın. Birbirinize (darılıp) arkanızı çevirmeyiniz. Ey Allah'ın kulları, kardeş olunuz.» Buhârî: (78) Kitabti'1-Edeb, (57.) Bab.
Müslim: (45) KitabÜ'l-Birri, Hadîs No : 28.
Fadlullah: Cild : 1, Sayfa : 501-504.


Bir gerçeğe ve duyuma dayanmaksızın kalbe gelen kuruntu ve ihtimallere zan denir. Meselâ; bir kimse hakkında elde mevcut kesin bir delil olmaksızın onun hırsız olduğuna hüküm vermek veya onu böyle bir hareketle itham etmek. İnsanın hatırına çok şeyler gelebilir. Bu hatıra gelenlerden hiç kimse sorumlu olmaz. Ancak hatıra gelen ve bir delile dayanmayan hükümler üzerinde durarak onları açığa vurmak ve uygulamaya çalışmak, işte bu büyük günahtır. Çünkü bu gibi halleri terk etmek kulun ihtiyarı dahilindedir; fakat kalbe gelen hatıratı yok etmek; insanın elinde değildir: Bunun için böyle hatırdan gelip geçen şeyler kötü dahi olsa İnsan onlardan sorumlu tutulmaz. Başkasına eziyet ve zarar verecek kötü zanlardan kaçınmak lâzımdır.
Herkese iyi zan besliyerek teslimiyet göstermek de iyi bir tutum değildir. Başkasının fenalığından ve sataşmasından korunmak için tedbir olarak kötü zan beslenebilir ve beslenmelidir. Aksı halde çok zarar ve hüsran çekmek kaçınılmaz olur. .
Bir kimse hakkında zanna dayanarak amel etmenin zararını beyan eden Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), zan için «Sözün en yalanı» diye buyurmuştur; çünkü yalancı söylediği sözün derecesini bildiğinden onunla uğraşmaz ve kuruntular yapmaz ve boşuna vehimler arkasına takılıp, aldanmaz. fakat zan sahibi, vehim ve kuruntularını kuvvetlendirmek için delil uydurmaya çalışır; böylece vakitlerini ve zekasını harcayarak zannıni ispata çalışır. Şeytan da, onun tehlikeli vehimlerini süsleyerek kuvvetli deliller halinde ona gösterir. Netice olarak evham hastalığına düşmeğe kadar götürür. İste bu kötü akıbetten tiksindirmek ve kaçındırmak içindir ki, Peygamber Efendimiz zan hakkında : «Sözlerin en yalanı.» diye buyurmuştur.
Hasedleşmek ve birbirini kıskanmak yine haram olan hallerdendir. Başkasının elindeki nimetin yok olmasını isteme hastalığıdır. Halbuki müslüman kendisine yapılmasını istemediği bir şeyi kardeşi için de istemez. Yalnız zalim bir kimsenin zulmünden ve eziyetinden kurtulmak için olursa başka. Hayra harcanan mal ve güzel okunan Kur’ân-ı Kerîm gibi şeylere gıbta edip “benim de olsa” demek hased değildir.
Tenafüs ise, dünya menfaatlerine dalarak birbirine düşmek ve çekişmek demek olup kötüdür. Böyle; menfaatları uğruna birbirine girenlerin kuvvetlileri daima zayıflara zulmeder ve onların hakkını çiğneyerek yer. Adalet kaybolur, merhamet ortadan kalkar ki düşmanlık hüküm sürer.

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen Hakan »

HADÎS-İ ŞERÎF:
Ebû Hüreyre (radiyallahu anhu) demiştir ki:
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

«—Mü’min kul iyi kimsedir; münafık (kâfir) ise, hilekâr kötü kimsedir.»
Ebu Davud: (4(1) Kitabü'l-Edeb, (5.) Bab.
Tirmizî: (25) Kitabü'l-Birri, (41.) Bab :
Fadlullah: Cild : 1, Sayfa : 508, 509


Gerçek mü’min dünya menfaatine önem vermediği ve hırs peşinde olmadığı için tecrübesi az olur ve herkesi de kendi gibi; zannederek hareket eder. Bunun için saf ve hilesiz hareket.eder. Bunun neticesi olarak da daima aldanır. Daha ziyade âhiretle ilgili işlerde ve Allah'ın rızası gözetilmesi jcab eden yerlerde ihtiyatlı ve sağlam hareket eder. Halbuki samimiyeti olmayan, Allahdan korkmayan kötü ruhlu insanlar dünya menfaatine kıymet verirler ve karşılarındaki saf mü’minleri iki yüzlülükleri ile, çeşitli yalan ve fitnelerle atlatırlar, kendi hasis ve hain gayelerine hizmet ettirirler.
Onlar hilekâr, dubaracı, oynak kimselerdir. Bu vasıf da münafık, facir ve kâfirlerin vasfıdır.
Mü’min ise; iki yüzlü olmayqn ve hilesi bulunmayan saf kimseye denir.

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen Hakan »

HADÎS-İ ŞERÎF:

Ebû Hüreyre (radiyallahu anhu), Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'den rivayet ettiğine göre, Hazreti Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

«Mü’min, kardeşinin aynasıdır; ve mü’min, mü’minin kardeşidir, onun ziyanını ve helakini önler, arkasında da onu çevreleyip korur ve ihtiyaçlarını görür.»
Ebu Davud : (4(1) Kitabü’l-Edeb, (49,) Bab : Babun fi'n-Nasihati.
Fadlullah: Cild : 1, Sayfa : 333, 334.


Burada İslâm kardeşliğinin önemi belirtilmekte ve Müslümanların birbirlerine karşı vazifeleri gösterilmektedir. Müslüman kendi malını ve menfaatlerini koruduğu gibi, mü’min kardeşininkilerini de aynen koruyup gözetmelidir. Bu anlayışla çalışıldığı takdirde, Müslümanlar tek vücud halinde parçalanmaz bir kuvvet olurlar ve hiç bir kuvvete de yenilmezler.


KUL İHVÂNÎ DİVANI'NDAN ...
Resim
Kullanıcı avatarı
HAYY-DOST
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1856
Kayıt: 16 May 2009, 02:00

Mesaj gönderen HAYY-DOST »

SEVGİLİ KARDEŞİMİZ HAKAN'IMIZ
ALLAH RAZI OLSUN,HİZMETİN DAİM VE FAYDALI OLSUN.
KARDEŞLİĞİMİZ HEM DÜNYA HEM AHİTET KARDEŞLİĞİ OLSUN ....

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen Hakan »

Allah razı olsun. Kardeş olarak Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vessellem Efendimizin yüreğindeki yerimiz daim olsun inşallah.

Muhammedi muhabbetlerimizle...
Resim
Kullanıcı avatarı
mim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2416
Kayıt: 07 Şub 2008, 02:00

Mesaj gönderen mim »



Resulullah (sav) şöyle buyurdular: ‘‘Onlar aralarında ne kan bağı, ne de birbirlerine bağışladıkları mal olmadığı halde, Allah’ın Ruhu (Kuran) adına birbirlerini sevenlerdir. Allah’a yemin ederim, onların yüzleri mutlaka nurdur. Onlar bir nur üzeredirler. Halk korkarken, onlar korkmazlar. İnsanlar üzülürken onlar üzülmezler.’’
(Kütüb-ü Sitte, c.10, No: 3345)



Büyüklerimiz der ki; ''İslâm’da hizmetin temel hedefi, Allah’ın{c.c} rızasını kazanmaktır. ''
Gönüldaşımız sevgili abimiz elleriniz dert görmesin... Kardeşliğimiz BAKİ olsun....
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mimimza.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
mim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2416
Kayıt: 07 Şub 2008, 02:00

Mesaj gönderen mim »

Sevgili abiciğim konunuza devamen ilavelerim var onları ekliyeyim inşaALLAH!


Resulullah (sav) şöyle buyurdular:
“Amellerin en faziletlisi Allah için sevmek ve Allah için buğzetmektir.”
[(Ebu Davud, Sünnet, 3 (Had. No: 4599).)]



Allah yolunda birlik ve kardeşlik ciddi bir ameldir.
Her hayırlı amelde önce güzel bir niyet istenir.
Sonra onun bu güzellik içinde tamamlanması beklenir.
Niyeti güzel olmayan kimse hayra ulaşamayacağı gibi;
güzel niyetle başladığı bir işini sonuna kadar devam ettirmeyen kimse de hayırdan mahrum kalır.
Niçin kardeş olunur?
Hedef nedir?

Cenab-ı Hak, bize şu hedefi gösterir:
“İyilik ve takva hususunda birbirinizle yardımlaşınız.”[Maide 5/2.]



Dünya hayatında Allah rızasının ve takvanın dışında kurulan bütün dostluklar, ahirette düşmanlığa dönüşücektir.
Hesap gününün yegane sahibi hepimizi şöyle uyarır:
“O gün (Allah için birbirini seven) muttakîlerin dışında bütün dostlar birbirinin azılı düşmanı olur.”

zuhruf ayet [ 67]

Resulullah (sav) şöyle buyurdular: “Yedi sınıf insan var ki, Allahu Teala onları,
kendi rahmet gölgesinden başka hiçbir gölgenin bulunmadığı hesap gününde özel rahmetinde gölgelendirecektir.
Bunlardan birisi de, Allah için birbirini seven, bu sevgi üzerinde
bir araya gelen ve bu sevgi içindeyken birbirinden ayrılan iki arkadaştır.”

[Hadisin tamamı için bkz: Buharî, Eza
36, Zekat, 16; Müslim, Zekat, 91; Tirmizî, Zühd, 53.]



“Üç şey var ki, onlar kimde bulunursa o kimse imanın tadını bulur:
1-Allah ve Rasulünü her şeyden daha fazla sevmek,
2-Sevdiği insanı ancak Allah için sevmek,
3-İmandan sonra küfre dönmeyi ateşe atılmak gibi kötü görmek.”


Resulullah (sav) şöyle buyurdular: “Allahu Teala buyurur ki:
“Benim için birbirini seven, birbirini arayıp soran, birbirini ziyaret eden,
birbirine infak ve ikramda bulunanlara muhabbetim hak olmuştur.”

[Ahmed, Müsned, V, 229; Hakim, Müstedrek, IV, 169-170]


İmam Gazalî (k.s), dostlukların nasıl oluştuğunu şöyle belirtir:
“Sohbet ve arkadaşlık iki şekilde oluşur:
1-Bir tercih ve özel bir istek olmadan. İş, memuriyet, okul, komşuluk ve yolculuktaki arkadaşlıklar böyledir.
2-Arzu ve iradeyle. Bizim konu ettiğimiz ve asıl istenen budur.
Allah yolunda kardeşlik bu şekilde olur.
Çünkü bir işin ibadet olması ve fayda vermesi için irade ve istekle yapılması gerekir.
Sohbet; bir kimseyle aynı meclisi paylaşmak ve aynı atmosferde beraber yaşamaktır.
Bunlar da ancak sevgiyle olur. Birbirini samimi olarak sevmeyenler bir arada bulunamazlar.”

[Gazalî, İhya, II, 234. (Beyrut, 1992).]

Bu yolda neye dikkat etmek gerekir?

Büyük veli Şihabüddin Sühreverdî (k.s) bu konuda şu uyarıyı yapar:
“Allah için sohbet ve kardeşlik yapmayı tercih eden kimsenin dikkat edeceği ilk edep,
bu işin hayırlı olması için Yüce Allah’a yönelmektir.
İnsan kendi nefsini ve arkadaşını Allahu Teala’ya teslim ederek, bu sohbetin bereketini istemelidir.
Çünkü insan, bu beraberlik ve arkadaşlık sebebiyle, kendisine cennet yahut cehennem kapılarından bir kapı açmış olacaktır.
Şöyle ki, eğer bu dostluk, Allah rızası içinse, Allah aralarında hayır yolunu açar. Bu ise cennet kapılarından bir kapıdır.''



Rabbımız hepimizin gönlüne böylesi kardeşliği nasib eylesin inşaALLAH Amin...
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mimimza.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
mim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2416
Kayıt: 07 Şub 2008, 02:00

Mesaj gönderen mim »



“Kıyamet günü olunca insanlar arasındaki akrabalık ve neseb bağları kesilir, kardeşliğin hükmü biter, ortada sadece Allah için yapılan kardeşlik kalır.” [Zuhruf, 43/ 67.]


Muhyiddin b. Arabî (k.s), bu ayetin tefsirinde, insanların kurduğu muhabbetin dört kısma ayrıldığını belirtir:

1-Sırf Allah’ın zatı için muhabbet:

Bu,zatî,ruhanî bir muhabbettir. Ruhun ilahî kurbiyyete ulaşmasıyla hâsıl olur.Buna ancak takvada zirveye çıkmış kamiller ulaşır. Sayıları da azdan azdır.

2-Allah için olan muhabbet:

Bu, kalbî bir muhabbettir.
Temeli, güzel sıfat, ahlak ve hâllere dayanır. Hedefi ilahîdir.
Salihlerin birbirini, arif ve velileri, peygamberlerin ümmetlerini
sevmeleri gibi. Bu ikisi hayırlıdır. Onlar Allah için olduğundan
ahirette de devam eder.Sahipleri pişman, sonları perişan olmaz.

3-Nefsanî muhabbet:

Temelinde nefsanî,hissî lezzet ve
gayeler mevcuttur.Sırf şehvet için zevceyi,nefsanî keyfine
yardımcı olduğu için malı ve fasıkları sevmek gibi.

4-Aklî muhabbet:

Temelinde, dünyevî maslahat ve
menfaatlar yatar. İlahî değildir. Tüccarları, sanatkarları ve
benzeri fanî güzellikleri sevmek gibi. Bu son ikisinin ahirette
bir faydası yoktur.Ekseri insanlar bu ikisiyle dostluk kurarlar.
Sonları aldanmak ve birbirine düşman olmaktır. Bunun için
ayette umum insanların hâlini ifade için önce:

“Bütün dostlar o gün birbirinin düşmanıdır” buyrulmuş, peşinden “ancak muttakiler müstesnâ!” buyurularak, adetleri hayli az olan bahtiyarlar ayrı tutulmuştur.

Ayrıca, hemen peşinden gelen ayette, muttakilere verilen:

“Ey (biribirini benim için seven) kullarım!
Bu gün size korku yoktur, siz mahzun da olmayacaksınız” müjdesiyle, ilk iki gruba giren dostluklar Zat-ı Bâriye ait kılınmış ve
bu dostluklar tasdik ve takdir görmüştür.”

[İbnu Arabî,Tefsîru Kur’ani’l-Kerîm, II, 452-453]

Önce, Allah için kurulacak dostluğun fazilet ve faydasını bilmek gerekir. Çünkü bir işe can-ı gönülden inanmayan insan, onun peşine düşmez
ve gereklerini yerine getirmez.


Ebu Talib el-Mekkî (k.s) (386/996) bu konuda şu temel anlayışı
tespit eder:
“Kim, Allahu Teala’nın rızası için kardeş olmanın faziletini ve böyle bir muhabbetin derecesini iyice bilirse,bu yoldaki talep ve hedefine ulaşmak için, kardeşinin hallerine sabreder; ona teşekkür eder; kendisine yumuşak davranır; sıkıntılarına tahammül gösterir. Çünkü, kıymetli bir şeye talib olan
kimseye onu elde etmek için en değerli şeylerini o uğurda harcaması gerekir.”
[Ebû Talib el-Mekkî, Kûtu’l-Kulub, II, 216.]

Abdullah b. Ömer (r.a) demiştir ki:
“Ömrüm boyunca oruç tutsam, hiç uyumadan
geceyi ibadetle geçirsem, malımı parça parça Allah yolunda infak
etsem ve bu hâl üzere ölsem, fakat gönlümde Allah’a itaat edenlere karşı bir sevgi, O’na isyan edenlere karşı da bir buğuz olmasa, bütün bu yaptıklarımdan bir fayda göremem.”

[Gazalî, İhya, II, 233.]
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mimimza.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
mim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2416
Kayıt: 07 Şub 2008, 02:00

Mesaj gönderen mim »

kulihvani yazdı:
Resim---- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Şeytân insanın kurdudur. O, tıpkı sürüden ayrılıp uzaklaşan koyunu kapan kurt gibidir. Onun için cemâatten (birlikten), ülfetten (birbirinizi sevmekten), toplu yaşamaktan (umumî birlik) ve mescidlerden ayrılmayın. Sakın parçalara (şubelere) bölünmeyin!” buyurmuştur.

(Muaz (radiyallahu anhu)’dan; İmâm Ahmed, müsnedinde; Tabâranî, kebirinde)

[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mimimza.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
yolcu
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 369
Kayıt: 14 May 2009, 02:00

Allah razı olsun

Mesaj gönderen yolcu »

RABBim rızasına alsın. Teşekkür ediyorum.
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/1.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
sdemir
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 487
Kayıt: 24 Mar 2008, 02:00

Mesaj gönderen sdemir »

Hakan yazdı:Bir hadisi şerifte:
Peygamberimiz sav. "Hiç küfretmediğiniz bir ağızla Allah cc ya dua edin. Buyuruyor. sahabiler "Ya Rasulullah bizler beşeriz istemeden de olsa bazı hatalarımız olmuştur. Ve ağzımızdan kötü sözler çıkmış olabilir" dediklerinde Rasulullah sav. "hiç salih dosdunuz yokmu sizin yerinize dua etsin, onun ağzıyla küfür edemezsiniz" buyurmuştur.

İşte can Muhammediler dua kardeşliği budur diye düşünüyorum. Yani Hepbirlikte birbirimize dua etmek. Yani Bizlik bezminde gark olarak ben leri yok edip dua etmek. Dosd Muhammed Mustafa sav. in izinde yolunda ve hoş sohbetlerine katılabilmek için dua etmek. Beşeri hatalarımızın affı için dua etmek. Dua kardeşliği içinde dua etmek. Vel hasıl Muhammed Mustafa sav. in kalbine girebilmek için bizlik içerisinde dua edelim. Dua kardeşliği içinde alem değiştirelim. Allah yar ve yardımcımız olsun. Dosd Muhammed sav. salat ve selam olsun.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/sdemirimza.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen Hakan »

kıymetli kardeşlerim paylaşımlarınızdan Allah razı olsun.
Rasulullah sav. in önderliğinde hizmeti gaye edinerek Kur'an-ı Kerim ve Hadislerle zevki bilgileri paylaşarak neşeli bir öğrenim içinde olduğumuz,

Dua kardeşliği içerisinde saf ve samimiyetle birbirimize dua ederek, meşakatli bu yolculukta Bizlik bezminde kolkola girerek hiç bir Dosd Muhammedî yi yolda bırakmadan gerekirse sırtlayarak Rasulullah sav. in yüreğinde bitecek yolculuğumuzu sonlandırmak için toplandığımız güzide öz yuvamızda dua kardeşliğimiz var olsun...

Muhammedi Muhabbetler....

Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

mehrican e-postadan yazdı: Kardeşine Sahip Çık!

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

Resim ---- “Mü’minler arasında hayâsızlığın yayılmasını arzu edenlere, işte onlara, dünya ve âhirette can yakıcı azab vardır.” (Nûr, 19)

Rasûlullah (sav) buyuruyor:

Resim---- “Bir kimse, bir mü’minden dünya sıkıntılarından birini giderirse, Allah da kıyamet gününde o mü’minin sıkıntılarından birini giderir. Bir kimse darda kalana kolaylık gösterirse, Allah da ona dünya ve âhirette kolaylık gösterir. Bir kimse, bir müslümanın ayıbını örterse, Allah da onun dünya ve âhiretteki ayıplarını örter. Mü’min kul, din kardeşinin yardımında olduğu sürece, Allah da o kulun yardımındadır. Bir kimse ilim elde etmek için bir yola girerse, Allah da ona cennetin yolunu kolaylaştırır. Bir cemaat, Allah Teâlâ’nın evlerinden bir evde toplanıp Allah’ın kitabını okur ve onu aralarında müzâkere eder, anlayıp kavramaya çalışırlarsa, üzerlerine sekînet iner ve kendilerini rahmet kaplar. Melekler onları kuşatırlar, Allah Teâlâ da onları kendi nezdinde bulunanların arasında anar. Amelinin kendisini geride bıraktığı kişiyi, nesebi öne geçirmez.” (Müslim, Zikr 38. İbni Mâce, Mukaddime 17)
Resim
Cevapla

“►Hadis-i Şerifeler◄” sayfasına dön