17 Hz Hızır aleyhis selam

Kur'ân-ı Kerim'de ismi geçen 28 peygamberimizin hayatı, risaletleri, mukaddes kitapları.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

17 Hz Hızır aleyhis selam

Mesaj gönderen nur-ye »

----KURÂN-ı KERÎM'in RESMÎ sıralamasına göre---

17. Hz. Hızır :aleyhi's-selâm....
.
Resim

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم
Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedîn abdike (Muhammedîyyeti) ve nebîyyike (Mahmudîyyeti) ve Resûlike (Ahmedîyyeti) ve Nebîyyû’l-ümmîyyi (Habibîyyeti) ve alâ âlihi ve’s-sahbihi ve Ehl-i Beytihi...

Resim

ALLAHu Zü'l-Celâl'imizin İZni ve İNAYETi ile RABB'ül Âleminimiz SÖZünü, RESÛLALLAH SALLallahu aleyhi ve sellem Efendimizin SESinden buyuruyor:

Resim



قَالَ اِنَّكَ لَنْ تَسْتَطٖيعَ مَعِىَ صَبْرًا
Resim---''Kale inneke len testeti'a meiye sabra.:(Hızır) dedi ki: «Doğrusu sen benimle asla sabredemezsin.’’
(KEHF suresi 67. ayet) (Resmi: 18/İniş:69/Alfabetik:54)


قَالَ فَاِنِ اتَّبَعْتَنٖى فَلَا تَسْپَلْنٖى عَنْ شَیْءٍ حَتّٰى اُحْدِثَ لَكَ مِنْهُ ذِكْرًا
Resim---''Kale fe initteba'teni fe la tes'elni an şey'in hatta uhdise leke minhu zikra.:(Hızır) dedi ki: «O halde bana tabi olacaksın; ben sana sırrını anlatmadıkça, hiçbir şey hakkında bana soru sorma!»
(KEHF suresi 70. ayet) (Resmi: 18/İniş:69/Alfabetik:54)


فَانْطَلَقَا حَتّٰى اِذَا رَكِبَا فِى السَّفٖينَةِ خَرَقَهَا قَالَ اَخَرَقْتَهَا لِتُغْرِقَ اَهْلَهَا لَقَدْ جِئْتَ شَيْپًا اِمْرًا
Resim---''Fentaleka, hatta iza rakiba fis sefineti harakaha, kale eharakteha li tuğrika ehleha le kad ci'te şey'en imra.:Bunun üzerine ikisi beraber yürüdüler. Nihayet gemiye bindikleri zaman, o kul (Hızır) gemiyi deldi. Musa, ona şöyle dedi: «Geminin içindekileri boğmak için mi deldin? Doğrusu çok kötü bir iş yaptın.»
(KEHF suresi 71. ayet) (Resmi: 18/İniş:69/Alfabetik:54)



قَالَ اَلَمْ اَقُلْ اِنَّكَ لَنْ تَسْتَطٖيعَ مَعِىَ صَبْرًا
Resim---''Kale e lem e kul inneke len testeti'a meiye sabra.: (Hızır:) «Sen benimle asla sabredemezsin, demedim mi?» dedi.''
(KEHF suresi 72. ayet) (Resmi: 18/İniş:69/Alfabetik:54)




فَانْطَلَقَا حَتّٰى اِذَا لَقِیَا غُلَامًا فَقَتَلَهُ قَالَ اَقَتَلْتَ نَفْسًا زَكِيَّةً بِغَيْرِ نَفْسٍ لَقَدْ جِئْتَ شَيْپًا نُكْرًا
Resim---''Fentaleka hatta iza lekiya ğulamen fe katelehu kale e katelte nefsen zekiyyetem bi ğayri nefs, le kad ci'te şey'en nukra.:Yine gittiler. Nihayet bir erkek çocuğa rastladıklarında Hızır hemen onu öldürdü. Musa: «Kısas olmadan masum bir cana nasıl kıyarsın? Doğrusu sen çok fena bir şey yaptın» dedi.’’
(KEHF suresi 74. ayet) (Resmi: 18/İniş:69/Alfabetik:54)


قَالَ اَلَمْ اَقُلْ لَكَ اِنَّكَ لَنْ تَسْتَطٖيعَ مَعِىَ صَبْرًا
Resim---''Kale elem e kul leke inneke len testeti'a meiye sabra.:Hızır dedi ki: «Doğrusu sen benimle asla sabredemezsin demedim mi sana?»
(KEHF suresi 75. ayet) (Resmi: 18/İniş:69/Alfabetik:54)


فَانْطَلَقَا حَتّٰى اِذَا اَتَيَا اَهْلَ قَرْيَةٍ اسْتَطْعَمَا اَهْلَهَا فَاَبَوْا اَنْ يُضَيِّفُوهُمَا فَوَجَدَا فٖيهَا جِدَارًا يُرٖيدُ اَنْ يَنْقَضَّ فَاَقَامَهُ قَالَ لَوْ شِئْتَ لَتَّخَذْتَ عَلَيْهِ اَجْرًا
Resim---''Fentaleka hatta iza eteya ehle karyetinistet'ama ehleha fe ebev ey yudayyifuhuma fe veceda fiha cidaray yuridu ey yenkadda fe ekameh, kale lev şi'te lettehazte aleyhi ecra.: Bunun üzerine yine yürüdüler. Nihayet bir köy halkına varıp onlardan yemek istediler. Ancak köy halkı onları misafir etmekten kaçındılar. Derken orada yıkılmak üzere olan bir duvar buldular. Hızır hemen onu doğrulttu. Musa: «İsteseydin elbet buna karşı bir ücret alırdın» dedi.’’
(KEHF suresi 77. ayet) (Resmi: 18/İniş:69/Alfabetik:54)


قَالَ هٰـذَا فِرَاقُ بَيْنٖى وَبَيْنِكَ سَاُنَبِّئُكَ بِتَاْوٖيلِ مَا لَمْ تَسْتَطِعْ عَلَيْهِ صَبْرًا
Resim---''Kale haza firaku beyni ve beynik, se unebbiuke bi te'vili ma lem testeti' aleyhi sabra.: Hızır dedi ki: «İşte bu, seninle benim aramızın ayrılmasıdır. Şimdi sana o sabredemediğin şeylerin içyüzünü haber vereceğim.»
(KEHF suresi 78. ayet) (Resmi: 18/İniş:69/Alfabetik:54)




Fasil : AHÂDÎS-İ ENBİYÂ ALEYHİMÜ`S-SALÂTÜ VE`S-SELÂM BAHSİ
Konu : Hz.Mûsâ;Hızır;Mûsâ (A.S.)
Ravi : Ebû Hüreyre
Baslik : HIZIR VE MÛSÂ ALEYHİME`S-SELÂM
Hadis : Rivâyet olunduğuna göre Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem Hızr`a Hızır denilmesinin sebebini îzâh ederek: "Hızır otsuz kuru bir yere otururdu da ansızın o otsuz yer yeşillenerek peşi sıra dalgalanırdı" buyurmuştur.
Hadis No : 1389


Fasil : KİTÂBÜ`L-İLİM
Konu : Hz.Mûsâ;Hızır;Mûsâ (A.S.);Vedâ Haccı Hutbesi
Ravi : Übey İbn-i Kâ`b
Baslik : HAZRET-İ MÛSÂ-HIZIR ALEYHİ`S-SELÂM KISSASI
Hadis : Şöyle demiştir: Resûl-i Ekrem salla`llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki: Mûsâ Peygamber (salla`llâhu aleyhi ve sellem bir kere) Benî İsrâîl içinde hutbeye kalkmıştı. Kendisine: "En çok Âlim olan kimdir?" diye soruldu. "En Âlim benim." diye cevab verdi. (Bu hususdaki) ilmi (Allâhu a`lem diyerek) Allah`a havâle etmediğinden dolayı Allâh (u Azîmü`ş-Şân) ona ıtâb etti. Allâh (u Teâlâ): "İki denizin bitiştiği yerde kullarımdan biri var. O senden daha Âlimdir." diye ona vahyetti. "Yâ Rab, ona nasıl yol bulayım?" dedi. Ona: "Bir zenbil içinde bir balık taşı. Onu nerede kaybedersen (o kulum) oradadır." denildi. (Mûsâ aleyhi`s-selâm) gitti. Hâdimi Yûşa` b. Nûn (alehi`s-selâm) ı da (birlikte) götürdü. Bir zenbil içine de bir balık koyup yüklendiler. (İki denizin bitiştiği yerdeki) kayanın yanına varınca başlarını (yere) koyup uyudular. (derken tuzlanmış ölü) balık zenbilden sıyrı(lıp kurtu)ldı. Ve deniz içinde kendine su küngü gibi (bir boşluk bırakarak) yol açtı. (Deniz içinde böyle bir yolun açılması) Mûsâ ile hâdimince (aleyhime`s-selâm) şâyân-ı teaccüb bir şey olmuştu. (Uyandıktan sonra o gecenin bakiyyesi ile bütün gün gittiler. Sabah olunca Mûsâ (aleyhi`s-selâm) Hâdimine: "Kuşluk yemeğimizi ver. Bu seferimizden yorgunluk duy(mağa başla)duk." dedi. (Halbuki) Mûsâ (aleyhi`s-selâm) emrolunduğu o yerin ötesine geçmedikçe yorgunluk duymamıştı. Hâdimi: "Bak hele, taşın dibinde barındığımız zaman balı (ğın gittiğini haber verme) ğı unutmuşum." dedi Mûsâ (aleyhi`s-selâm): "Zâten istediğimiz de bu idi." dedi. Bunun üzerine kendi izlerine baka baka geriye döndüler. Taşın yanına varınca bir de baktılar ki esvâbına bürünmüş bir zât (duruyor) Mûsâ (aleyhi`s-selâm) selâm verdi. Hızır (aleyhi`s-selâm): "Acâyib! Bu (senin bulunduğun yerde) selâm ne gezer?" dedi. "Ben Mûsâ`yım." dedi. O: "Benî İsrâil Mûsâ`sı mı?" diye sordu. "Evet." dedi. Mûsâ (aleyhi`s-selâm sonra yine söze başlayıp): "Sana ta`lîm olunan rüşd (ve hidâyet) den bana (bir şey) ta`lîm etmek üzere sana tebaiyyet edeyim mi?" dedi. Hızır (aleyhi`s-selâm): "Sen, benimle hiç mi hiç edemezsin yâ Mûsâ! Bende Allâh`ın kendi ilminden bana verdiği öyle bir ilim vardır ki sen onu bilemezsin. Sende de Allâh`ın verdiği öyle bir ilim vardır ki onu da ben bilemem." cevâbını verdi. (Mûsâ aleyhi`s-selâm): "Beni inşâ-Allah sabırlı bulursun. Sana hiçbir işinde de karşı gelmiyeceğim." dedi. Gemileri olmadığı için deniz kıyısında söyleştiler. Hızır (aleyhi`s-selâm)ı (gemiciler) tanıdılar. Ve onları navulsuz (gemiye) aldılar. (O sırada) bir serçe, geminin kenarına konup denizden bir iki yudum (su) aldı. Hızır (aleyhi`s-selâm): "Yâ Mûsâ, benim ilmimle senin ilmin, İlmu`llâhı bu serçenin denizden aldığı bir yudum kadar bile eksiltmez." dedi. Ve (ondan sonra) gemi tahtalarından birine el atıp söktü. Mûsâ (aleyhi`s-selâm). "Adamcağızlar bizi (gemilerine) navulsuz almışlarken sen, gemilerine kasdedip içindekileri batırmak için mi deliyorsun." dedi Hızır aleyhi`s-selâm: "Sen, benimle hiç edemezsin demedim mi?" dedi. (Mûsâ aleyhi`s-selâm): "(Şu) dalgınlığımdan dolayı beni muâheze edip de bana güçlük gösterme." cevâbını verdi. (vâkıâ da) Mûsâ (aleyhi`s-selâm`ın) bu ilk muhâlefeti dalgınlık (eseri) idi. Yine gittiler. Bir de baktılar ki bir çocuk (diğer) çocuklarla oynuyor.
Hadis No : 102


Fasil : TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
Konu : Kehf Suresi
Ravi : Said İbnu Cübeyr
Hadis : İbnu Abbas (ra)`a dedim ki: "Nevfel-Bekkali, İsrailoğullarının peygamberi olan Hz. Musa (a.s.), Hızır`ın arkadaşı olan Musa olmadığını zannediyor." Bana şu cevabı verdi: "Allah`ın düşmanı yalan söylüyor. Ben Übeyy İbnu Ka`b (ra)`ı dinledim.Demişti ki: "Ben Resulullah (sav)`ı işittim, şunu anlattı: "Musa (a.s.) Beni İsrail`e hutbe irad etmek üzere ayağa kalktı. Kendisine, "insanların en bilgini kimdir?" diye soruldu. O: "Benim" diye cevap verdi. Cenab-ı Hak, "Allahu a`lem (yani en iyi bilen Allah`tır)" demediği için Musa`yı azarladı. Ve: "İki denizin birleştiği yerde bulunan bir kulum senden daha alimdir" diye ona vahyetti. Hz. Musa (a.s.): "Ey Rabbim ben onu nasıl bulabilirim?" diye sordu. Kendisine: Bir zenbile bir balık koy, onu sırtına al. Balığı nerede yitirirsen o zat oradadır" dendi. Dendiği gibi yaparak yola çıktı. Kendisiyle beraber, hizmetçisi olan Yuşa İbnu Nun da yola çıktı. Beraberce yürüyerek bir kayanın yanına geldiler. Hz. Musa ve hizmetçisi dinlenmek üzere orada yattılar. Balık kımıldayarak zenbilden çıkıp denize kaydı. Allah ondan suyun akıntısını tuttu. Öyle ki su kemer gibi oldu. Balık için bir kanal meydana gelmişti. Hz. Musa (a.s.) ve hizmetçisi (balık için olduğunu bilmeksizin) bu manzaraya şaşırdılar. Günlerinin geri kalan kısmı ile o gece boyu da yürüdüler. Musa`nın arkadaşı ona, balığın gitmesini haber vermeyi unutmuştu. Sabah olunca Hz. Musa (a.s.) hizmetçisine: "Hele sabah kahvaltımızı getir. Biz bu yolculukta yorulduk" dedi. Ama emrolunduğu yere gelinceye kadar yorulmamıştı. Hizmetçi: Hani bir kayanın yanma gelmiş yatmıştık ya! Ben balığı orada unuttum. Onu hatırlatmayı, bana mutlaka şeytan unutturdu. Balık denize şaşılacak şekilde sıvışıp gitmişti" dedi. Musa (a.s.): "Bizim aradığımız orasıydı" dedi ve hemen izlerinin üzerine geri döndüler. İzlerini takiben yürüyerek kayaya kadar geldiler. Musa (a.s.) orada örtüsüne bürünmüş bir adam gördü ve ona selam verdi. Hızır aleyhisselam ona: "Senin bu yerinde selam ne gezer!" "Ben Musa`yım." "Beni İsrail`in Musa`sı mı?" "Evet" "Sen, Allah`ın sana öğrettiği bir ilmi bilmektesin ki ben onu bilmem. Ben de Allah`ın bana öğrettiği bir ilmi bilmekteyim ki, onu da sen bilemezsin." "Allah`ın sana öğrettiği hakkı bana öğretmen şartıyla sana uymamı kabul eder misin?" "Sen benimle beraber olmak sabrını gösteremezsin. Mahiyet ve hikmetini bilmediğin şeye nasıl sabredeceksin ki?" "İnşaallah sen beni çok sabırlı bulacaksın. Hem ben senin hiç bir emrine karşı gelmeyeceğim." "Öyleyse gel. Ancak, madem bana tabi olacaksın, ben sana haber vermedikçe bana hiç bir şey sormayacaksın!" dedi. Hz. Musa (a.s.): "Tamam!" dedi. Hz. Musa ve Hz. Hızır (a.s.) beraberce gittiler. Deniz kıyısında yürüyorlardı. Bir gemiye rastladılar. Kendilerini gemiye almalarını söylediler. Gemi sahipleri Hızır (a.s.)`ı tanıdılar. Ve ücret istemeksizin onları gemiye aldılar. Hızır (a.s.), gidip, geminin tahtalarından birini deldi. Hz. Musa (a.s.) ona: "Bak, bunlar bizi bedava gemilerine aldılar, sen gidip gemilerini deldin, adamları boğacakın. Hiç de yakışık olmayan bir iş yaptın!" dedi. Hızır: "Ben sana, "benimle bulunmaya sabredemezsin" demedim mi?" dedi. Hz. Musa: "Unuttuğum şey sebebiyle beni sigaya çekme. Bu iş sebebiyle bana zorluk çıkarma!" ricasında bulundu. Sonra bunlar gemiden indiler. Sahil boyu yürürken, çocuklarla oynayan bir yavrucak gördüler. Hızır (a.s.) yavrucağı yakaladığı gibi eliyle basını kopararak çocuğu öldürdü. Musa (a.s.): "Masum bir çocuğu kısas hakkın olmaksızın niye öldürdün. Bu çok yadırganacak bir iş!" dedi. "Ben sana demedim mi, sen benim beraberliğime sabredemezsin!" diye Hızır (a.s.), Musa`ya çıkıştı. Hz. Musa: "Ama bu birinciden de şiddetli idi" dedi ve ilave etti: "Bundan sonra sana bir şey sorarsam, beni arkadaş etme, nazarımda bu hususta haklı sayılacaksın" dedi. Yola devam ettiler. Bir köye geldiler. Halktan yiyecek birşeyler istediler. Ama kimse onları ağırlamadı. Köyde yıkılmak üzere olan bir duvara rastladılar. Hızır (a.s.) eliyle şöyle göstererek: "Eğilmiş" diyordu. Onu doğrulttu. Hz. Musa (a.s.) ona: Bir cemaat ki, kendilerine geliyoruz, bize ilgi gösterip, ağırlamıyorlar, yiyecek vermiyorlar. Sen onlara bedava iş yapıyorsun, dilesen ücret alabilirdin!" dedi. Hızır (a.s.), Hz. Musa`ya: "Artık birbirimizden ayrılma zamanı geldi. Şimdi sana sabredemediğin şeylerin te`vilini haber vereceğim" dedi. Resulullah (sav) bu ara ilave etti: "Allah Musa`ya rahmet buyursun. Keşke, Hz. Hızır`la beraberliğe sabretseydi de maceralarını bize nakletseydi, bunu ne kadar isterdim!" Ravi devam ediyor: Resulullah (sav) buyurdular ki: "Birinci (soru)su Musa`nın bir unutması idi. Bir serçe gelerek geminin kenarına kondu. Sonra denizden gagasıyla su aldı. Hz. Hızır bunu göstererek Hz. Musa`ya, "Bak", dedi, "Benim ve senin ilmin ve diğer mahlukatın ilmi, Allah`ın ilminden, şu kuşun denizden eksilttiği kadar eksiltir."
Hadis No : 695

Fasil : FEZAİL BÖLÜMÜ
Konu : Bazı Peygamberlerin Faziletleri - Hz. Hızır (as)
Ravi : Ebu Hüreyre
Hadis : Resulullah (sav) buyurdular ki: "hızır’ın hızır diye isimlenmesi şuradan gelir. O, kupkuru beyazlamış ot destesinin üzerine oturmuştu. Deste, altında derhal yeşerdi."
Hadis No : 4345

Resim
Kullanıcı avatarı
tamersah tarik
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 778
Kayıt: 19 Eyl 2008, 02:00

Re: 17 Hz Hızır aleyhis selam

Mesaj gönderen tamersah tarik »

Hızır Aleyhisselamın Soyu, İsmi Ve Bazı Faziletleri:
Rivayete göre: Hızır Aleyhisselamın soyu: Belya (veya İlya) b. Milkân, b.Falığ, b.Âbir, b.Salih, b.Erfahşed, b.Sâm b.Nuh Aleyhisselam olup babası, büyük bir kraldı.[1]

Kendisinin; Âdem Aleyhisselamın oğlu[2] veya Ays b.İshak Aleyhisselamın oğullarından olduğu[3] veya İbrahim Aleyhisselama iman ve Babil´den, Onunla birlikte hicret edenlerden birisinin, ya da Farslı bir babanın oğlu ol­duğu, kral Efridun ve ibrahim Aleyhisselam devrinde yaşadığı, büyük Zülkarneyn´e Kılavuzluk ettiği, İsrail oğulları krallarından İbn. Emus´un zamanında İsrail oğullarına peygamber olarak gönderildiği, halen, sağ olup her yıl, Hacc Mevsiminde İlyas Aleyhisselamla buluştukları da, rivayet edilir. [4]
Hızır; Hızır Aleyhisselamın asıl ismi olmayıp Künyesi idi. [5]
Eshab´dan Ebû Hüreyre´nin rivayetine göre: Peygamberimiz Muhammed Aleyhis­selam; Hızır Aleyhisselama, Hızır denilmesinin sebebini açıklayarak "Hızır, otsuz, ku­ru bir yere otururdu da, ansızın, o otsuz yer, yeşillenerek onun ardı sıra dalgalanırdı!" buyurmuştur. [6]
Hızır Aleyhisselama, Allah tarafından; Mûsâ Aleyhisselamın bile, bilmediği özel bir ilim verilmişti ki, Mûsâ Aleyhisselam, onu öğrenmek için, uzun bir yolculuğu, gö­ze almıştı. [7]
Hızır Aleyhisselamın soyu, devri ve hâlen sağ olup olmadığı hakkındaki türlü ihti­lafları ve uzun tartışmaları bir yana bırakarak, Kur´an-ı Kerim ve Hadis-i şeriflerin ver­dikleri kesin bilgilerle yetinmeyi daha uygun ve yararlı buluyoruz.[8]

Mûsâ Aleyhisselamın Hızır Aleyhisselamla Buluşup Arkadaşlık Etmesi:Abdullah b. Abbas; Mûsâ Aleyhisselamın arkadaşı hakkında, bir gün, Hür b. Kays´la tartışmış "O, Hızır´dır!" demişti.
O sırada, Übeyy b. KâVüT Ensarîye rastlamışlar, İbn.Abbas, Onu, çağırmış[9]´, kendi­sine "Ey Ebüttufeyl! Yanımıza gel! [10]
Ben, Mûsâ Aleyhisselamın, kendisiyle buluşma yolunu aramış olduğu arkadaşı hak­kında şu arkadaşımla tartıştım.
Sen, onun hal ve şanını anlatırken, Resûlullâh Aleyhisselâmdan işittin mi?" dedi.
Übeyy b. Kâb[11]
"Evet! Onun hal ve şanını, anlatırken[12] Resûlullâh Aleyhisselâmdan işittim, şöyle buyuruyordu:Mûsâ (Aleyhisselâm), İsrail oğullarının ileri gelenlerinden bir topluluk içinde bulundu­ğu sırada, ona, bir adam gelip:´Senden daha bilgili bir kimse biliyor musun?´ diye sordu.
Mûsâ (Aleyhisselâm) da:´Hayır! Bilmiyorum!´ dedi.
Bunun üzerine, Yüce Allah, Mûsâ (Aleyhisselâm)´a:´Hayır! Kulumuz Hızır vardır!´ diye Vahy edince, Mûsâ (Aleyhisselâm), onunla buluş­mak yolunu aradı.
Yüce Allah da, balığı, onun için, bir alâmet ve nişan yaptı.
Kendisine:´Balığı, kaybettiğin zaman, geri dön! Muhakkak, ona, kavuşursun! denildi.´[13]
Bunun üzerine, Mûsâ (Aleyhisselâm), Yüce Allah´ın dilediği kadar gitti´[14]
Genç adamına:´Kuşluk yemeğimizi, getir!´ dedi.
Mûsâ (Aleyhisselâm), kuşluk yemeğini istediği zaman, Mûsâ (Aleyhisselâm)´ın genç adamı[15] Mûsâ (Aleyhisselâm)´a:´Bak hele! Kayanın dibinde barındığımız sırada, ben, balığın gittiğini haber vermeyi, unutmuşum.
Onu, haber vermemi, bana unutturan da, şeytandan başkası değildir!´ dedi.
Mûsâ (Aleyhisselâm):´Zâten, bizim istediğimiz de, bu idi!´ dedi.
Hemen, izlerine basa basa geri dönüp Hızır Aleyhisselâmı buldular.
Yüce Allah´ın Kitabında anlatmış olduğu da, onlann hal ve şanlarından ibarettir!" dedi. [16]
Saîd b. Cübeyr der ki:"Ben, Ibn. Abbas´a:

´Nevfelbikâlî, israil oğullarının Sahibi olan Mûsâ Aleyhisselâm, Hızır Aleyhisselâmın arkadaşı olan Mûsâ[17] değildir. [18] O, başka bir Musa´dır[19] diye iddia ediyor!?´ dedim.
Ibn. Abbas: ´Yalan söylüyor Allah düşmanı! [20]
Bana, Übeyy b. Kâ´b rivayet edip dedi ki[21]
ben, Resûlullâh Aleyhisselâmdan, şöyle buyurduğunu işittim. [22]
"Mûsâ Aleyhisselâm, kavmi içinde, onlara, Allah´ın nimet ve imtihan günlerini andı­ğı, hatırlattığı[23] gözlerinden yaşlar boşandığı ve kalbler rikkata geldiği bir sırada, bir adam:´Ey Allah´ın Resulü! Yer yüzünde, senden daha âlim bir kimse var mı?´ diye sormuştu."
Oda: Yoktur! demişti´. [24]
Diğer rivayete göre:Mûsâ Aleyhisselâm, İsrail oğullan içinde hutbe irâd etmeğe kalktığı sırada, kendisine:insanlann en bilgilisi, hangisidir? diye sorulmuştu.
Mûsâ Aleyhisselâm da:Ben´im! demişti.
Bu hususu, Allah, daha iyi bilir! diyerek Allah´a havale etmediği için, Yüce Allah, ona hitab etmiş;Senden daha bilgili vardır! buyrulmuştu.[25] Mûsâ Aleyhisselâm;"Yâ Rab! Nerededir o?" diye sordu. [26] Yüce Allah:"İki denizin bitiştiği yerde kullarımdan biri vardır ki: o senden daha bilgilidir?" diye vahyetti.
Mûsâ Aleyhisselâm:"Yâ Rab! Ona, nasıl bir yol bulayım?" diye sordu. [27]
"Azıklık, tuzlanmış[28] ölü[29] bir balık al! [30] Onu, bir zenbilin içine koy! [31] zenbil içinde yanında taşı. [32]
Ona, nerede can verilirse [33], onu, nerede kaybedersen işte, o kulum, oradadır!" buyuruldu. [34]
Mûsâ Aleyhisselâm, bir balık alıp zenbilin içine koydu. [35]
Genç adamı, Yûşa´ b.Nûn´a:"Seni, ancak, balık, nerede yanından ayrılırsa, onu, bana haber vermekle görevlen­diriyorum!" dedi. [36]
Mûsâ Aleyhisselâm, gitti.
Hizmetini gören genci, Yûşa´ b. Nûn´u da, yanında götürdü.
İki denizin bitiştiği yerdeki kayanın yanına varıp ulaşınca, başlarını, yere koyup uyu­dular. [37]
Yûşa´ b. Nûn, uyanıp kayanın gölgesinde oturduğu, Mûsâ Aleyhisselâm da uyuduğu sırada, tuzlu balık, kımıldamağa başladı.
Yûşa´ b. Nûn, kendi kendine:"Uyanıncaya kadar, onu, uyandırmayayım!" dedi ve ona, haber vermeyi unuttu[38]
Balık; kımıldayarak, zenbilden sıçrayıp çıktı ve denize düştü!
Yüce Allah; ondan, denizin akışını tuttu da, denizin içinde, su künkü gibi bir boşluk ve böylece, balık için, bir yol meydana geldi.
Deniz içinde, böyle bir yolun açılması, Mûsâ Aleyhisselâm ile hizmetini görene, şaşı­lacak bir hâdise oldu.
Uyandıktan sonra, o günlerinin kalanı ile bütün gece gittiler.
Sabah olunca, Mûsâ Aleyhisselâm, genç arkadaşına:"Kuşluk yemeğimizi getir!
Bu yolculuğumuzdan, yorgunluk duymağa başladık!" dedi.
Halbuki, Mûsâ Aleyhisselâm, Allah tarafından, kendisine emrolunan yerin ötesine geçmedikçe, yorgunluk duymamıştı.
Genç yoldaşı, Mûsâ Aleyhisselâma:"Bak hele! Kayanın dibinde barındığımız zaman, balığın çıkıp gittiğini haber vermeyi unutmuşum.
Onu haber vermemi bana unutturan da, şeytandan başkası değildir.
Balık, şaşılacak bir surette deniz içinde yolunu tutup gitti!" dedi.
Mûsâ Aleyhisselâm:"Zaten, arayacağımız da, bu, idi!" dedi.
İzlerinin üzerinde gerisin geri döndüler.
Kayanın yanına varınca, baktılar ki:Elbisesine, bürünmüş[39] elbisesinin bir tarafını, ayaklarının altna, bir tarafını da, ba­şının altına sermiş, arkasının üzerine dümdüz yatmış, orada, Hızır Aleyhisselâm, duruyordu. [40]
Mûsâ Aleyhisselâm, ona:"Esselâmü aleyküm = Sizin üzerinize selâm olsun!" diyerek selâm verdi. [41]
Hızır Aleyhisselâm, yüzünden, örtüyü açıp[42]
''Selâm bilmeyen şu yerde, bu selâm, nereden geliyor? [43]
Ve Aleykümüsselâm = Sizin üzerinize de, selâm olsun!" dedi. [44]
"Kimsin sen?" diye sordu.
Mûsâ Aleyhisselâm:"Ben, Musa´yım!" dedi.
Hızır Aleyhisselâm:"Kimin Musa´sı´[45] İsrail oğullarının Mûsâsı mı?" diye sordu.
Mûsâ Aleyhisselâm:"Evet[46] İsrail oğullarının Mûsâ´sıyım!" dedi. [47]
Hızır Aleyhisselâm;"Seni, buraya getiren, nedir? [48] Hal´ü sânın, nedir?" diye sordu. [49]
Mûsâ Aleyhisselâm:"Sende bir ilim bulunduğu, bana haber verildi. Sana arkadaş olmak istiyorum. [50] Sana, öğretilen rüşd´ü hidâyetten bana da, öğretmen için, geldim." dedi. [51] Hızır Aleyhisselâm: "Elinde Tevrat´ın bulunması ve kendine vahiy gelip durması, sana, yetmiyor mu?! [52]
Ey Mûsâ! Sende, Allah´ın Kendi ilminden, sana öğrettiği öyle bir ilim vardır ki: ben, onu, bilemem!
Bende de, Allah´ın, Kendi ilminden bana verdiği öyle bir ilim vardır ki, sen de onu bilemezsin!
Hem sen, benimle arkadaşlık etmeğe hiç dayanamazsın! [53]
Ey Mûsâ! Bende bir ilim var ki, onu, sana öğretmem, lâyık değildir.
Sende de, bir ilim vardır ki, onu da, benim öğrenmem lâyık değildir! [54]
Haberini, ihata edemediğim şeye[55] iç yüzünü kavrayamadığın, görünüşü, hoşa git­meyen şeyleri görmeğe´[56] sen, nasıl sabredebilir, dayanabilirsin?" dedi. [57]
Mûsâ Aleyhisselâm:"Senin buyruğunu, yerine getireceğim! [58]
inşâallâh, beni sabırlı bulacaksın!
Sana, hiç bir işinde de, karşı gelmeyeceğim!" dedi.
Hızır Aleyhisselâm:"Eğer, sen bana, bu suretle tâbi olursan, artık, ben, sana anıp söyleyinceye kadar, bana, hiç bir şey sorma!" dedi. [59]
Mûsâ Aleyhisselâm:"Olur dedi. [60] Gemileri, olmadığı için [61], Hızır Aleyhisselâmla Mûsâ Aleyhisselâm, deniz kıyısında yürüyerek gittiler:Bir gemiye rastladılar. Kendilerini, gemiye alsınlar diye gemicilerle konuştular.
Gemiciler, Hızır Aleyhisselâmı tanıyıp [62]
"Allah´ın, Salih kulu!" dediler. [63]
Onları, gemilerine, ücretsiz aldılar. [64]
Gemiye bindikleri zaman [65], bir serçe, geminin kenarına konup [66]denizden, bir yu­dum su aldı.
Hızır Aleyhisselâm:"Ey Mûsâ! Benim ilmim ile senin ilmin, Allah´ın ilmini, şu serçenin denizden aldığı bir yudum su kadar bile eksiltmez! [67]
Vallahi [68], senin ilmin, benim ilmim [69] ve bütün yaratıkların ilmi [70], Allah´ın ilminin içinde şu serçenin gagasıyla aldığı damla kadar hiç kalır!" dedi. [71]
Sonra da, el atıp gemi tahtalarından birini, söktü!
Mûsâ Aleyhisselâm:"Şu kavim, bizi, gemilerine, ücretsiz bindirmişlerken, sen, onların gemilerine kasdedip içindekileri batırmak için mi, gemiyi deliyorsun?! [72]
Doğrusu, sen, çok büyük bir şey, bir suç işledin!?" dedi[73]
Hızır Aleyhisselâm:"Ben, sana, benimle arkadaşlık yapmağa dayanamazsın?" demedim miydi?" dedi.
Mûsâ Aleyhesselâm:"Şu unuttuğum şeyden dolayı, beni, sorumlu tutma ve bana, güçlük gösterme?" de­di. [74]
Gerçekten de, Mûsâ Aleyhisselâmın, ona karşı, bu ilk davranışı, bir dalgınlık ve unutkanlık eseri idi. [75]
Gemiden çıktılar.
Deniz sahilinde yürüyüp gittikleri sırada, bir de baktılar ki, bir oğlan çocuğu [76], başka oğlan çocuklan ile birlikte oynuyor.
Hızır Aleyhisselâm, hemen, oğlanın başını, eliyle tutup kopardı ve onu, öldürdü! [77]
Mûsâ Aleyhisselâma onun yanında, son derecede bir korku ve dehşet duydu. [78]
Hızır Aleyhisselâma:"Sen, günahsız, masum bir canı, hiç bir can karşılığında olmaksızın öldürdün hâ!?" dedi.
Hızır Aleyhisselâm:"Ben, sana benimle arkadaşlık yapmağa dayanamazsın! demedim miydi? Bu, birincisinden de, ağırdır!" dedi. [79] Mûsâ Aleyhisselâm:"Eğer, bundan sonra, sana, bir şey sorarsam,benimle arkadaşlık yapma! Arkadaşlık yapmamakta, benim yönümden bir özre erişmişsindir. mâzursundur." dedi. Yine, gittiler.
Nihayet, bir kariye halkının yanına vardılar. [80] Onların, bütün Meclislerini dolaştılar. [81] Onlardan, yemek istediler. Ahali, bunları, konuklamaktan kaçındılar. [82] Mûsâ Aleyhisselâm, çok acıktı. Onları, konuklamadılar. [83]
Orada, yıkılmağa yüz tutmuş [84] eğilmiş [85] bir duvar buldular. [86] Hızır Aleyhisselâm, eliyle mesh ederek [87] onu, doğrulttu. [88] Mûsâ Aleyhisselâm:"Bunlar, öyle bir kavimdir ki, yanlarına geldiğimiz halde, bizi, ne konakladılar, ne de, bize yemek verdiler. [89]
İsteseydin, hiç olmazsa, şu hizmetine karşılık, onlardan, bir ücret alabilirdin!?" de­yince, Hızır Aleyhisselâm:"İşte, bu, benimle senin ayrılışındır!" dedi. [90]
Peygamberimiz Aleyhisselâm, kıssayı, buraya kadar anlattıktan sonra:"Allah, bize [91] ve Musa´ya rahmet etsin! [92]
Ne kadar isterdim [93] isterdik [94] ki, ne olurdu [95] o, sabretseydi de, ikisi arasında geçen işler, bize, Allah tarafından, haber verilseydi [96] Eğer, o, acele etmemiş olsaydı, muhakkak, daha bir çok şaşılacak şeyler görecekti. [97]
Fakat, onu, arkadaşı tarafından bir kınama tuttu da [98], utandı." buyurdu. [99]
Mûsâ Aleyhisselâm, Hızır Aleyhisselâmın elbisesinin ucundan tuttu´. [100]
"Haydi, bana, (söyleyeceğini) söyle!" dedi. [101]
Hızır Aleyhisselâm:"Şimdi, sana, üzerinde sabredemediğin, dayanamadığın şeylerin iç yüzünü, haber vereceğim.[102]
O delmiş olduğum gemi ki, denizde iş yapan yoksullarındı. [103]
Onun için, ben, onu, kusurlu yapmak istedim ki, arkalarında, her sağlam gemiyi zorla almakta olan´[104] Hüded b. Büded adında bir hükümdar vardı.
Hükümdarın, geminin yanına vardığı zaman, onu, kusuru yüzünden geri bırakmasını ve onun yanından geçip gittikleri zaman, onarıp ondan yararlanmalarını istedim.
Gemicilerden kimisi:"Deliği, şişelerle tıkayınız!
Kimisi de:Deliği, ziftle tıkayınız!" diyordu. [105]
Gemiyi, bedelsiz olarak zabtedecek olan hükümdar, geldiği ve onu delik halde buldu­ğu zaman, bıraktı, zabtetmekten vazgeçti.
Sonra, gemi sahipleri, bu delik gemiyi bir tahta ile onardılar. [106]
Ondan, yararlanmağa devam ettiler.´[107]
Oğlana gelince; o, daha yaratıldığı günden, kâfirlikle tabiatlı, ve damgalı idi. [108]
Onun anası ve babası ise, Mü´min idiler. Oğulları, kâfirdi. [109]
Bu ana ve baba, oğullarının üzerine titremekte idiler.
Şayet, o oğlan çocuğu, olgunluk çağına erişseydi, anasını, babasını azıtacak, onları da, küfre bürüyecekti. [110]
Ona, sevgileri yüzünden, onun dinine tâbi olmalarından korkup [111] istedik ki, onların Rabbi, bunun yerine, kendilerine, dinen ondan daha hayırlısını, ana ve babasına da­ha yakın ve merhametlisini versin. [112]
Duvara gelince; bu duvar, o şehirdeki iki yetim oğlanın olup altında, onlara ait bir define vardı. [113] bu da, altın ve gümüşten ibaretti. [114]
Babaları, iyi bir adamdı. Bunun için, Rabb´in diledi ki: ikisi de, erginlik çağına ersinler, definelerini çıkarsınlar.
Bu, Rabb´inden, bir merhamet ve esirgeme idi. Ben, bunlan, kendi rey ve görüşümle yapmadım. İşte, senin, üzerinde sabredemediğin şeylerin iç yüzü!" dedi. [115] Mûsâ Aleyhisselâmın, Hızır Aleyhisselâmla bu arkadaşlığı, on sekiz gün sürmüştür. [116]
Kur´ân-I Kerimin Mûsâ Ve Hızır Aleyhisselamların Buluşmaları Hakkındaki Açıklaması:
Mûsâ Aleyhisselâmla Hızır Aleyhisselâmın buluşmaları ve aralarında geçenler, Kur´ân-ı Kerim´de şöyle açıklanır:"Bir zaman, Mûsâ, genç adamına şöyle demişti: "Ben, iki denizin birleştiği yere varıncaya kadar durmayıp gideceğim. Yahud, (maksadıma erinceye dek) uzun za­manlar geçireceğim!"
Bunun üzerine, onlar, bu iki deniz arasının birlekşik yerine ulaşınca, balıklarını, unuttular. (Balık) denizde bir deliğe doğru yolunu tutmuştu. Vaktâ ki, (Oradan geçip gittiler) Mûsâ, genç (adamına): Kuşluk yemeğimizi getir!
Bu yolculuğumuzdan, yorgun düştük!" dedi.
Genç: "Bak hele! Kayaya sığındığımız vakit ben, balığı unutmuşum!
gerçek, onu, söylememi, şeytandan başkası unutturmadı.
O, şaşılacak bir suretle denize (atladı) yolunu, tutup gitti" dedi.
(Mûsâ): "İşte, bizim arayacağımız, bu idi."dedi.
Hemen, izlerinin üzerinden, gerisin geri döndüler.
Derken, kullarımızdan, (öyle) bir kul buldular ki, biz, ona, tarafımızdan, bir rahmet vermiş, kendisine, nezdimizden (özel) bir ilim öğretmiştik.
Mûsâ, ona: "Sana öğretilen ilimden, bana da, öğretmek üzere, sana, tâbi olayım mı?" dedi.
O da (Musa´ya):"Doğrusu, sen, benim yanımda, asla sabredemezsin!
(İç yüzünü) kavrayamadığın bir bilgiye nasıl sabredebilirsin ?" dedi.
Oda:Allah, dilerse, beni sabredici bulacaksın.
Sana, hiç bir işde karşı gelmeyeceğimi" dedi.
(O da) bu suretle bana tâbi olursan, artık, ben, sana anıp söyleyinceye kadar, ba­na, hiç bir şey sorma!" dedi.
Bunun üzerine, kalkıp gittiler.
Nihayet, (bir) gemiye bindikleri zaman, o, bunu, deliverdi.
(Mûsâ):"içindekileri (suda) boğasın diye mi, onu, deldin?I"
"And olsun ki: Sen büyük bir iş işledin!" dedi.
Oda:"Sen, beraberimde asla sabredemezsin! demedim mi?" dedi.
(Mûsâ):"Unuttuğum şeyden dolayı, beni sorumlu tutma! Şu arkadaşlığımızda bana, güç­lük yükleme!" dedi.
Yine, gittiler.
Nihayet, bir oğlan çocuğuna rastladıkları zaman, o, hemen, onu öldürdü!
(Mûsâ):"Sen, tertemiz (masum) bir can (diğer) bir canı karşılığı olmaksızın öldürdün hâl?
And olsun ki: sen çok kötü bir şey yaptın!" dedi.
(O zat):"Ben, sana: beraberimde asla sabredemezsin!" demedim mi?" dedi.
(Mûsâ):"Eğer, bundan sonra, sana, bir şey sorarsam, artık, benimle arkadaşlık etme! (o takdirde) tarafından muhakkak bir özre ulaşmışsındır (benden ayrılmakta mâzursundur) dedi.
Yine, gittiler.
Nihayet, bir memleket halkına vardılar ki, ora ahâlisinden, yemek istedikleri hade, kendilerinin, konuklamaktan kaçınmışlardı.
Derken, yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular.
O, bunu, hemen doğrultuverdi.
(Mûsâ):"İsteseydin, herhalde, buna karşılık, bir ücret alabilirdin!?" dedi.
O:"İşte, dedi, bu, benimle senin ayrılışımızdır.
Sana, üzerinde asla sabredemediğin şeylerin iç yüzünü haber vereceğim:
O gemi ki, denizde iş yapan yoksullarındı.
Onun için, ben, onu, kusurlu yapmak istedim ki, arkalarında, her (sağlam) gemiyi zorla almakta olan bir hükümdar vardı.
Oğlana gelince; Onun anası da, babası da iman etmiş kimselerdi.
Bunun için, onları, bir azgınlık ve kâfirlik bürümesinden endişe ettik te, istedik ki, onların Rabbi, bunun yerine, kendilerine, temizlikçe daha hayırlısını, merhametçe daha yakınını versin.
Duvara gelince; bu, o şehirde iki yetim oğlancığındı. Altında da, onlara ait bir defi­ne vardı.
Babaları, iyi bir adamdı.
Bunun için, Rabb´in diledi ki, ikisi de, erginlik çağına ersinler, definelerini çıkarsın­lar.
Bu, Rabb´inden bir merhametti.
Ben, bunları kendi rey ve görüşümle yapmadım.
İşte, üzerlerine sabredemediğin şeylerin içyüzü![117]

--------------------------------------------------------------------------------
[1] Taber-i Tarih c.1,s.188, Sâlebi-Arâis s.220,lbn.Asâkir-Tarih c.5, s.144, Ibn.Esir-Kâmil c.1,s.16O Ebülfida-Elbidaye vennihaye el, s.326.
[2] İbn. Asakir-Tarih c.5,s.145.
[3] ibn. Asâkir-Tarih c.5,s.144.
[4] Taberi-Tarih c.1,s.188 Sâlebi-Arâis s.220,223,224, İbn. Esir-Kâmil c.1,s.160-161, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.l,s.326-336.
[5] Sâlebi-Arâis s.220, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1 ;s.327
[6] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.2,s.312, Buhari-Sahih c. 4.S.129 Tirmizi Sünen c.5,s.313, Taberi-Tarih c.l,s.194, Sâlebi-Arâis s.220.
[7] Kehf: 65, Ahmed b. Hanbel-Müsned C.5,s.118-119, Buhari-Sahih c.l,s.38 Müslim-Sahih c.4,s. 1847-1848, Tiri-mizî-Sünen C.5.S.309.
[8] M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 2/107.
[9] Ahmed b. Hanbel-Müsned c.5,s.116, Buhari-Sahih c.1 ,s.26 27, Müslim-Sahih C.4.S.1853
[10] Müslim-Sahih c.4,s.1853.
[11] Ahmed b. Hanbel-Müsned c.5,s.116, Buharî-Sahih c.1 ,s.26-27, Müslim-Sahîh c.4,s.1853.
[12] Ahmed b. Hanbel-Müsned c.5,s.116, Buharî-Sahih c.1 ,s.26-27.
[13] Ahmed b. Hanbel-Müsned c.5,s.116, Buharî-Sahih c.1,s.26-27,Müslim- Sahih C.4.S.1853.
[14] Müslim-Sahîh C.4.S.1853.
[15] Ahmed b. Hanbel-Müsned C.5.S.117, Müslim-Sahih c.4,1853
[16] Ahmed b. Hanbel-Müsned C.5.S.117,122 Buharî-Sahih c.1,s.27-28, Müslim Sahih c.4,s.1853.
[17] Zamanımızdaki Müslüman Müelliflerinden de, maalesef bu görüşü benimseyerek Tavratta, böyle bir hâdiseden bahsedilmemiş olduğunu, Kılkamış Destanında Mûsâ adındaki bir Balıkçıdan söz edildiğini, Buharînin Sa-hih´inde bulunmadıkça, Müfessirlerin görüşlerini kabul edemeyeceğini ileri sürenler bulunduğu işitildiğinden, hâdiseyi, Sahih-i Buharı ve diğer Hadis Mecmualarından nakil etmeyi uygun gördük.
[18] Buharî-Sahih c.4,s.127, Müslim-Sahih c.4,s.1847, Tirmizî-Sünen c.5,s.3O9.
[19] Buharî-Sahih c.1,s.38.
[20] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.117, Buharî-Sahih c.1,s.38 Müslim-Sahih c.1,s.38 c.4,s.127, Müslim-Sahih c.4,s.1847, Tirmizî-Sünen c.5,s.3O9.
[21] Buharî-Sahih C.5.S.230.
[22] Müslim-Sahih c.4,s.1847, Tirmizî-Sünen c.5,s.3O9.
[23] Ahmed b. Hanbel-Müsned c.5,s.121, Müslim-Sahih c.4,s.185O.
[24] Ahmed b. Hanbel-Müsned c.5,s.12O, Buharî-Sahih c.5,s.232.
[25] Ahmed b. Hanbel-Müsned c.5,s. 118, Buharî-Sahih c.5,s.234.
[26] Buharî-Sahih c.5,s.232.
[27] Ahmed b. Hanbel-Müsned c.5,s.118, Buharî-Sahih c.1,s.38, c. 5, s. 230, Müslim-Sahih C.4.S.1847-1848, Tirmi-zi Sünen c.5,s.3O9.
[28] Ahmed b. Hanbel-Müsned c.5,s.119-121, Müslim-Sahih c.4,s. 1850.
[29] Ahmed b. Hanbel-Müsned C.5.S.120 Buhâri-Sahih C.5.S.232.
[30] Ahmed b. Hanbel-Müsned C.5.S.118-120, Buhâri-Sahih c.5,s. 230, Müslim-Sahih .4,s.185O.
[31] Ahmed b. Hanbel-Müsned C.5.S.118-120 Buharî-Sahih c.5,s.23O.
[32] A.b.Hanbel-Müsned c.5,s.117, Buharî-Sahih c.1,s.38, c.5,s. 230 Müslim-Sahih c.4,s.1848, Tirmizî-Sünen c.5,s.3O9.
[33] Ahmed b. Hanbel-Müsned c.5,s.12O, Buharî-Sahih c.5,s.232.
[34] A.b.Hanbel-Müsned c.5,s.118, Buharî-Sahih C.1.S.38, c.5,s. 230 Müslim-Sahih c.4,s.1848, Tirmizî-Sünen C.5.S.309.
[35] Ahmed b. Hanbel-Müsned C.5.S.117, Buharî-Sahih c.5,s. 230-232.
[36] A.b.Hanbel-Müsned c.5,s.12O, Buharî-Sahih c.5,s.232.
[37] Buharî-Sahih c.1,s.38-39.
[38] Ahmed b. Hanbel-Müsned c.5,s.12O Buharî-Sahih c.5,s.232.
[39] Ahmed b. Hanbel-Müsned c.5,s.117-118,Buharî-Sahih c.1,s.39, c.5,s.230-231, Müslim-Sahih c.4,s. 1848-1849,Tirimizî-Sünen c.5,s. 309-310.
[40] Ahmed b. Hanbel-Müsned c.5,s.12O, Müslim-Sahih c.4,s.1851.
[41] A.b. Hanbel-Müsned c.5,s.12O, Buharî-Sahih c.1,s.39, Müslim-Sahih c.4,s.1851, Tirimizî-Sünen c.5,s.31O.
[42] A.b. Hanbel-Müsned c.5,s.12O, Müslim-Sahih c.4,s.1851.
[43] A.b. Hanbel-Müsned c.5,s.12O, Buharî-Sahih c.5,s.231, Müslim-Sahih c.4,s.1848, Tirmizî-Sünen c.5,s.31O.
[44] Müslim-Sahih c.4,s.1851.
[45] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.119, Müslim-Sahih c.4,s.1851.
[46] A.b. Hanbel-Müsned c.5,s. 120, Buharî-Sahih c.1,s,39, Müslim-Sahih c.4,s.1848, Tirmizî-Sünen C.5.S.310.
[47] A.b. Hanbel-Müsned c.5,s.119, Buharî-Sahih c.1,s.39, Müslim-Sahih c.4,s.1848, Tirmizî-Sünen C.5.S.310.
[48] Müslim-Sahih c.4,s.1851.
[49] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.12O, Buharî-Sahih c.5,s. 233.
[50] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.119
[51] A.b. Hanbel-Müsned c.5,s.12O, Buharî-Sahih c.5,s.233, Müslim-Sahih c.4,s. 1851.
[52] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.12O Buharî-Sahih c.5,s.233.
[53] A.b. Hanbel-Müsned c.5,s.118-119, Buharî-Sahih c.1,s. 39, c.5,s. 231, Müslim-Sahih c.4,s.1849, Tirmizî-Sünenc.5,s.31O.
[54] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s. 119.
[55] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s. 119.
[56] Müslim-Sahih c.4,s.1849, Tirmizî-Sünen c.5,s.31O.
[57] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s. 119, Müslim-Sahih c.4,s. 1849, Tirmizî-Sünen c.5,s. 310.
[58] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s. 119.
[59] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s. 119 c.5,s.231, Müslim-Sahih c.4,s. 1849, Tirmizî-Sünen c.5,s.31O.
[60] Buharî-Sahih c.5,s.231, Müslim-Sahih c.4,s. 1849, Tirmizî-Sünen c.5,s. 310.
[61] Buharî-Sahih c.1,s. 39.
[62] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s. 119-120 Buharî-Sahih c.1,s.39, c.5,s.231, Müslim-Sahih c.4,s.1849 Tirmizî-Sünen c.5,s. 311.
[63] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.12O, Buharî-Sahih c.5,s.233.
[64] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s. 119-120, Buharî-Sahih c.1,s.39, c.5,s.231, Müslim-Sahih c.4,s. 1849, Tirmizî-Sünen c.5,s.311.
[65] Buharî-Sahih c.5,s.231.
[66] Buharî-Sahih c.1,s.39, Müslim-Sahih c.4,s. 1850.
[67] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.118, Buharî-Sahih c.1 ,s.39, c.5,s.231, Müslim-Sahih c.4,s. 1850.
[68] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.235.
[69] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.12O, Buharî-Sahih c.5,s.235.
[70] Buharî-Sahih c.5,s.12O
[71] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.12O Buharî-Sahih c.5,s.235.
[72] Buharî-Sahih c. 1 ,s.39, c.5,s.231 Müslim-Sahih c.4,s. 1849, Tirmizî-Sünen c.5,s.311.
[73] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.119, Buharî-Sahih c.4,s.231, Müslim-Sahih c.4,s.1849 Tirmizî-Sünen c.5,s.311.
[74] A.b. Hanbel-Müsned c.5,s.119 Buharî-Sahih c.1,s.39c.5,s.231, Müslim-Sahih c.4,s.1849, Tirmizî-Sünen c.5,s.311.
[75] Ahmed b. Hanbel-Müsned c.5,s.12O, Buharî-Sahih c.1,s.39, c.5,s.231, Müslim-Sahih c.4,s.185O .
[76] İsmi Ceysur idi. A.b. Hanbel-Müsned c.5,s.12O, Buhari-Sahih c.5,s.233).
[77] A.b. Hanbel-Müsned c.5,s.119, Buharî-Sahih c.5,s.235, Müslim-Sahih c.4,s.1850, Tirmizî-Sünen c 5.S.311.
[78] Müslim-Sahih c.4,s. 1851.
[79] A.b. Hanbel-Müsned c.5,s.118, Buharî-Sahih c.1 ,s.39, c.5,s.231 Müslim-Sahih c.4,s.1849, Tirmizî-Sünen C.5.S.311.
[80] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.119, Buharî-Sahih c.1 ,s.39, c.5,s. 231-232 Müslim-Sahih c.4,s. 1849. Tirmizî-Sünen c.5.s. 311.
[81] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.121, Müslim-Sahih c.4,s. 1852.
[82] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.119, Buharî-Sahih c.1,s.39 c.5,s. 231, Müslim,Sahih, c.4,s. 1849 Tirmizî-Sünen c.5,s.311.
[83] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.119.
[84] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.118, Buharî-Sahih c.1,s.39, Müslim-Sahih c.4,s. 1849, Tirmizî-Sünen c.5,s.311
[85] Buharî-Sahih c.1,s.39, Müslim-Sahih c.4,s.1849, Tirmizî-Sünen C.5.S.311.
[86] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.119, Buharî-Sahih c.1,s.39, Müslim-Sahih c.4,s. 1849, Tirmizî-Sünen c.5,s. 311.
[87] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.12O, Buharî-Sahih c.5,s.233 Müslim-Sahih c.4,s.1849, Tirmizî-Sünen c.5,s.311
[88] A.b.Hanbel-Müsned C.5.S.119, Buharî-Sahih C.1.S.39, Müslim-Sahih c.4,s.1849, Tirmizî-Sünen c.5,s. 311.
[89] Buharî-Sahih c.5,s.31, Müslim-Sahih c.4,s.185O, Tirmizî-Sünen c.5,s.311.
[90] A.b.Hanbel-Müsned c.5,s. 118-119, Buharî-Sahih c.1,s.39, c.5,s.23132, Müslim-Sahih c.4,s. 1850, Tirmizî-Sünen c.5,s.311.
[91] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.121 Müslim-Sahih c.4,s. 1851.
[92] A.b.Hanbel-Müsned c.5,s.118-121, Buhârî-Sahih c.1,s.39 Müslim-Sahih c.4,s. 1850, Tirmizî-Sünen c.5,s.312
[93] Buharî-Sahih c.1,s.4O, Müslim-Sahih c.4,s.185O.
[94] Tirmizî-Sünen c.5,s.312.
[95] Ahmed b.Hanbel.Müsned c.5,s.121.
[96] A.b.Hanbel-Müsned c.5,s.118-121, Buharî-Sahih c.1,s.4O, Müslim-Sahih c.4,s. 1850, Tirmizî-Sünen c.5,s.312.
[97] Müslim-Sahih c.4,s. 1851.
[98] Ahmed b.Hanbel.Müsned c.5,s.119, Müslim-Sahih c.4,s,1851.
[99] Ahmed b.Hanbel.Müsned c.5,s.119.
[100] Ahmed b.Hanbel.Müsned c.5,s.119, Müslim-Sahih c.4,s.1852.
[101] Ahmed b.Hanbel.Müsned c.5,s.119.
[102] Buharî-Sahih c.5,s.235, Müslim-Sahih c.4,s.1852, Tirmizî-Sünen c.5,s.311.
[103] Ahmed b.Hanbel.Müsned c.5,s.119, Müslim-Sahih c.4,s.1852.
[104] A.b.Hanbel-Müsned c.5,s.119, Buharî-Sahih c.5,s.233, Müslim-Sahih c.4,s. 1852.
[105] Buharî-Sahih c.5,s. 233-234.
[106] A.b.Hanbel-Müsned c.5,s.119,Müslim-Sahih c.4,s. 1852.
[107] Ahmed b.Hanbel.Müsned c.5,s.119.
[108] A.b.Hanbel-Müsned c.5,s.119, Müslim-Sahih c.4,s.1852, Tirmizî-Sünen c.5,s.312.
[109] Buharî-Sahih C.5.S.234.
[110] Ahmed b.Hanbel.Müsned c.5,s.119, Buharî-Sahih c.5,s.234, Müslim-Sahih c.4,s.1852.
[111] Buharî-Sahih c.5,s. 234.
[112] Ahmed b.Hanbel.Müsned c.5,s.119, Buharî-Sahih C.5.S.234, Müslim-Sahih c.4,s.1852.
[113] Ahmed b.Hanbel.Müsned C.5.S.119, Müslim-Sahih c.4,s.1852.
[114] Tirmizî-Sünen c.5,s.313.
[115] Ahmed b.Hanbel.Müsned c.5,s.119, Müslim-Sahih C.4.S.1852
[116] Mîr Havend-Ravzatussafa Terceme s.276.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 2/108-116.
[117] Kehf:60-82.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 2/116-118.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: 17 Hz Hızır aleyhis selam

Mesaj gönderen nur-ye »

Resim

ZEVK 3170

Tek DiriResimAŞKtır Âlemde Başkası Yok Hâl-i Hazır
Şah Damarı Destanıdır, Canda Cânân Hazır-Nazır
NûR-u MîMin Gül Bağında Bahçevan OL Kul İhvANî!
Bir Gün Sen De Dirilirsin, Kara Gül Kokusu HIZIR!..


01.05.08 12:04
Aksaray-ankara


Resim





İÇ-SESim DUYan Dost!.
Dış-Nefesim UYan Dost!..
MİSS-imi
BİZ BİR-iZ BİLen
PİSS-imi YUYan Dost!...


Resim

Dost DOST!..

CihÂNda CÂN-cİSİM Cengin
ZeRRe-KüRRe Raks Âhengin
YâR Yüzünün Yedi Rengin
AL EYle Dost!. AL EYle Dost!..


Resim

ARI Ol AŞK Dağların Aş!
UÇup Resim ERENlere Ulaş!
HiMMet Al ÇiÇeğe BULaş!
BAL EYle Dost!. BAL EYle Dost!..


Resim

SÖYLEt SîNe SaZımızı
NiYaZ EYle NaZımızı
Söz Sohbet Zevk HaZımızı
HAL EYle Dost!. HAL EYle Dost!..


Resim

SÖZ Boğazda Solukta SeS
Hevesten SeSlenir Herkes
Gitti Gider Resim Nefes Nefes
EL EYle Dost!. EL EYle Dost!..


Resim

ÇIKıp AŞK Dağına İnle
İnip Sahillere Dinle
Çağırdığın YâR Seninle
GEL EYle Dost!. GEL EYle Dost!..


Resim

Bezm-i Belâ’da Başımız
Başımız mezar Taşımız
Seherlerde Göz Yaşımız
SEL EYle Dost!. SEL EYle Dost!..


Resim

RABB’a Razı RâH-ımızı
Rehber ALİ ŞâH-ımızı
“AK ALEVli AH!” ımızı
YEL EYle Dost!. YEL EYle Dost!..


Resim

İLMek İLMek Akça Doku
ReSûL SeSi Pâkça Koku
RABB-ın SÖZÜn HAKKça Oku
DİL EYle Dost!. DİL EYle Dost!..


Resim

Ben-Se- O, BİZ BİRiz BİZle
RESÛLULLAH İZİn Resim İZle
DİLinle İZin TemİZle
YOL EYle Dost!. YOL EYle Dost!..


Resim

AKLın Dünyaya DALmasın
Başın Belâya SALmasın
Geride İZin KALmasın
ÇÖL EYle Dost!. ÇÖL EYle Dost!..


Resim

ANdır Usta, zamAN Çırak
ECEL Yakın Sanma Irak
Nefsin SultÂNlığın Bırak
KUL EYle Dost!. KUL EYle Dost!..


Resim

KALBini Haslar Hası-nda
“Hızır SU” Tevhid Tası-nda
RASÛLULLAH Ravzası-nda
GÜL EYle Dost!. GÜL EYle Dost!..


Resim

KÜLler Yanmaz Sözüme Bak!
ODUN gidenler Resim Yanacak
Varın-Yokun Burada Yak!
KÜL EYle Dost!. KÜL EYle Dost!..


Resim

İhvÂNi Kıtmir MeSTini
Dost EYle Dostun DoSTunu
DİRİ Resim YÜZdürüp PoSTunu
TÜL EYle Dost!. TÜL EYle Dost!...

Resim
31.08.11 18:22
ankra-real.. 2.rmznbayrm..


Resim

Demem o ki;

ZeRRe-KüRRe Raksı:
ŞE’ENULLAHta her AN Devam etmekte ve OL-AN YENİden YARATmak DEVR-ÂNında Atom ve Kâinât döngüsü.. Ezel-Ebed Raksı..

يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ

Resim---“Yusebbihu lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardıl melikil kuddûsil azîzil hakîm (hakîmi) : Göklerde ve yerde olanların hepsi padişah, mukaddes, azîz ve hakîm olan Allah'ı tesbih etmektedir.” (Cuma 62/1)


HiMMet: Kalbin bütün kuvveti ile Cenab-ı Hakk'a ve sâir mukaddesata yönelmesi. Kalb isteği ile gösterilen ciddi gayret. Allah indinde makbul ve mübârek bir kimsenin mânevi yardımı ile birisini koruması, yardım etmesi. Tabiî şevk ve meyil ve heves.
Zâhir-Bâtın Mâsivâ Hakikatı OL-AN MuhaMMedî Hakikatın AKIŞ Lütfu ve yardımında EL ELe Kalb Kalbe ERENler Zincirindeki cAN CeryANı..


Bezm-i Belâ: İmkan Âlemine gelmeden-İlliyyinde NEFSlerin Kulluk İmtihanı için verdikleri Rububiyyet TEVHİDi SÖZü.. İLK SÖZ ve ÖZ..

وَإِذْ أَخَذَ رَبُّكَ مِن بَنِي آدَمَ مِن ظُهُورِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَأَشْهَدَهُمْ عَلَى أَنفُسِهِمْ أَلَسْتَ بِرَبِّكُمْ قَالُواْ بَلَى شَهِدْنَا أَن تَقُولُواْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّا كُنَّا عَنْ هَذَا غَافِلِينَ
Resim---“Ve iz ehaze rabbuke min benî âdeme min zuhûrihim zurriyyetehum ve eşhedehum alâ enfusihim, e lestu birabbikum, kâlû belâ, şehidnâ, en tekûlû yevmel kıyâmeti innâ kunnâ an hâzâ gâfilîn(gâfilîne) : Hani Rabbin, Adem oğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahidler kılmıştı: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" (demişti de) onlar: "Evet (Rabbimizsin), şahid olduk" demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: "Biz bundan habersizdik" dememeniz içindir.” (A'râf 7/172)


“Hızır SU”: ÂB-ı HAYYat: Kan. Ebedî hayata sebep olan hayat suyu. Aşk-ı Hakiki, Aşk-ı İlâhi, İlm-i Ledünn, Mârifetullah'tan kinayedir. Bengi Su, Âb-ı Hızır, Âb-ı Hayvan, Âb-ı Bekâ gibi isimlerle de söylenir.
İçen kişiye ölümsüzlük kazandırdığına inanılan efsanevî su.
Hızır ve İlyas aleyhume's-selâm İksiri..

Her HaBBe ve DaBBenin Yaratılış Yükü ve HaYYat Hayat Bağı Bir damlacık DİRİlik SUyu..

Hani Musa aleyhisselam genç fetâsıyla birlikte Hızır aleyhisselamı iki denizin kavuştuğu yerde aramaya gitmişlerdi.

Hızır aleyhi's-selâm BULma Yeri İşareti zenbillerindeki tuzlanmış-kızartılmış azık-balıkları vardı ve balığın canlanıp denize aktığı yerdi “mecmeal Bahreyn”..
İki denizin birleştiği yerde yorgunluk atmışlar ve sınırı aşıp devam etmişlerdi.

وَإِذْ قَالَ مُوسَى لِفَتَاهُ لَا أَبْرَحُ حَتَّى أَبْلُغَ مَجْمَعَ الْبَحْرَيْنِ أَوْ أَمْضِيَ حُقُبًا
Resim---Ve iz kâle mûsâ li fetâhu lâ ebrehu hattâ ebluga mecmeal bahreyni ev emdıye hukubâ(hukuben) : Hani Musa genç yardımcısına demişti: "İki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim ya da uzun zamanlar geçireceğim." (Kehf 18/60)


O iki deniz BİRleşimi Sıfır-Nötr Noktası ne Âlemdi ne BİLinir!.. İLM-i Bî Dinn ve İLM-i Ledünn..

وَهُوَ الَّذِي مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ هَذَا عَذْبٌ فُرَاتٌ وَهَذَا مِلْحٌ أُجَاجٌ وَجَعَلَ بَيْنَهُمَا بَرْزَخًا وَحِجْرًا مَّحْجُورًا
Resim---Ve huvellezî meracel bahreyni hâzâ azbun furâtun ve hâzâ milhun ucâc(ucâcun), ve ceale beynehumâ, berzehan ve hıcran mahcûrâ(mahcûran) : İki denizi (birbirine) salıp katan O'dur; bu, tatlı, susuzluğu giderici, bu da tuzlu ve acıdır. İkisinin arasında (birbirlerine karışmalarını önleyen) bir engel (berzah) ve aşılmayan bir sınır koymuştur.” (Furkân 25/53)


Her ne ise O NOKTA da Musa aleyhi's-selâm yokuş yorgunu olunca, SELLedeki balık canlanıp Bahr-i Seraba sanki Serab Denizine dalıp gitmişti..
Musa aleyhi's-selâm Acıkınca azık istemiş de Fetası Anlatmıştı OL-ANı..
İZ ÜSTü- Kasasa geri dönmüşlerdi..

Hızır aleyhi's-selâm sadece “SABIR ET!” demişti.. Bir Damla Sabır SUYu.. Kalb-i Bast Bâdesi.. Sözün Sohbete, Sohbetin Zevke, Zevkin Hazza DÖNüştüğü DİRİ-lik Diyârının BİZ BİR-İZ Pınarı.. Çobanların Çile Çeşmesi.. ÂŞIKların “AH!”ın ÂB-ı HaYYatı..

RASÛLULLAH sallallahu aleyhi ve sellem RAVZası:HaBiBullah sallallahu aleyhi ve sellem HAVZası HİKMET KEVSERi Havuzu.. Nur-u MiM Menbağı ÂB-ı HaYYat Mecrağı..
Resim
Cevapla

“►Kuranda Geçen 28 Peygamber◄” sayfasına dön