2007 Ekim Haber Arşivi
Gönderilme zamanı: 30 Oca 2011, 12:54
Tarih: 01.10.2007 Saat: 11:47 Gönderen: kulihvani
ÖZ de Özgürlük … TEVHİD
Evren ÖZKAYNAK
Ben ve Özgürlük Yolunda
Bir zanna sahip oldun, seni sen sandın
Halbuki sen olmazsın..hiç olmadın…
Sen, sen olunca..şüphesiz bir Rabb kaldın;
Geç bu zannı: İki şeyin biri kaldın…
Varlıkta hiç fark yok,ikiniz de aydın;
Ne senden ayrılan, ne ondan ayrıldın..
Sen ki, cehlen yabancılık sözü attın;
Serteldin, cehlin gidince narin kaldın..
Ayrılığın vuslat, vuslatın ayrılık;
Böyle hoş oldun: Yakınlığın uzaklık..
Aklı at, keşfin nur anlayışıyla bak;
Tâ ki gitmesin O, geldiğin yere bak..
Sakın ha.. Allah’a ortak kılmayasın;
Ki, düşmeyesin..şirkle düşük kalırsın…
Muhiddîn-i Arabî (ks)
Bilen, hem söyleyen, hem işleyen
SEN’sin el-Hakk, cümleden BİR görünen
Ken’an’da da daim, Allah var, diyen
SEN’sin Allah, Sensin ancak bi-güman
Geçen yazımızdaki KENAN RİFAİ Hz.nin bir beytini alıntı yapmıştım Bu beyti ve birkaç beyti kapasitemizce analiz ederek özgürlük okyanusunda dalgalanmaya çalışacağız.
Hakikati yaşamışlar (özgür O’lanlar) her kelimeye bir derya sığdırmışlar.
Burada geçen bi-güman lafzı bence çok önemlidir.
Güman; zann, varsanı, şüphe, kaygı, sanı gibi anlamlara gelir.
Aslında asıl anlam direk “Vehim” demektir.
…
Geldik idi dünyaya
Biz de zaman içinde
Ömrüm de geldi geçti
Güman yaman içinde.
Yunus Emre
Özgürlük için gümandan geçmek gerekmiş.
Ama asıl olayın inceliği bi-güman olması;
Yani gümanın B’den kaynaklanması, gümandan geçmemiz dilenmemişse yani özgür olmak kolaylaştırılmamışsa ne desek boş.
Zaten o yüzden demiş ya:
Bilen, hem söyleyen, hem işleyen
SENsin el-Hakk, cümleden BİR görünen
Ken’an’da da daim, Allah var, diyen
SEN’sin Allah, Sensin ancak bi-güman
Allah istemedikçe siz isteyemezsiniz!.. (İnsan-30)
Halbuki sizi de yapageldiğiniz şeyleri de allah yaratmıştır!.. (Saffat-96)
- "Yeryüzünde veya nefislerinizde size isabet eden bir müsibet, bizim onu yaratmamızdan evvel, mutlaka bir kitapta yazılmıştır.
bunu, önceden mukadder ve yazılı olduğunu bilip; elinizden çıkan şeylerden dolayı üzülmemeniz ve elinize giren ile de sevinip şımarmamanız için (açıklıyoruz)!.. allah dünyalıkla böbürleneni sevmez" (Hadîd-22/23)
- Yürür hiç bir mahluk hariç olmamak üzere hepsini alnında çekip yürüten o''''dur!.. (Hud-56)
De ki: hepsi de kendi programları doğrultusunda (şakûllerinde) fiiller ortaya koyarlar. (İsra-84)
Buna üzülsek mi yerinsek mi diye düşünebiliriz ama :
Dilediğini yapar. (Bürûc-16)
Yaptıklarından sual sorulmaz!.. (Enbiya-23)
Bunları düşünüp biraz daha farklı bakmak gerektiğinin anlıyoruz.
Bu demek değil ki ümitsizliğe kapılalım asla :
"Allah de, ötesini bırak..." (En’âm-91)
“Ravhullah’dan (allah rahmetinden) ye’se düşmeyin... çünkü kafirler kavminden başkası allah rahmetinden ümit kesmez”. (Yusuf-87)
De ki: “ey kendi nefsleri aleyhine israf eden kullarım!... allah’ın rahmetinden/rahmetullah’tan ümit kesmeyin (rahmeti, gadabını öne geçmiştir)... muhakkak ki allah bütün zenbleri (günahları) mağfiret eder... muhakkak ki o, ğafur’dur, rahıym’dir”. (Zümer 53)
Durum böyle olunca bize düşense “İSTEMEK’’
"Eğer kulum, bana ellerini kaldırır da dua ederse, ben o elleri boş olarak geri çevirmekten hayâ ederim."
Evet, bu bir Hadîsi Kudsî.
Bu konudaki bir başka Hadîs-i Kudsî de şöyle:
"Ey âdem oğlu, dua senden icabet benden; istiğfar senden, bağışlamak benden; tövbe senden, kabul etmek benden; şükür senden, fazlasıyla vermek benden; sabır senden, yardım benden... Ne istedin ki benden sana vermedim."
İşte bu Hadîsi Kudsîyi destekleyen Âyet-i Kerîme:
Bakara 186-) Ve iza seeleke ıbadiy anniy feinniy kariyb* uciybu da''''vetedda’ı iza deani, felyesteciybu liy vel yu''''minu Biy leallehüm yerşudun;
(Rasûlüm) kullarım sana, Ben’den sorarlarsa, şüphesiz ki Ben Kariyb’im/yakınımdır... Dua ettiğinde dua edenin duasına (duası anında) icabet ederim... O halde onlar da Bana isticabet (icabet) ve (B sırrıyla) Bana iman etsinler, ki doğru yolu bulup olgunlaşabilsinler (rüşdlerine nail olabilsinler)
Bu konuya açıklık getiren diğer bir hadîs-i kudsî de şudur:
"Ben, kulumun zannı üzereyim. Artık dilediği gibi düşünsün!.."
Yani siz dua ederken, o duanızın kesinlikle kabul göreceğini düşünürseniz, biliniz ki mutlaka isteğiniz meydana gelecektir!..
Nitekim, bu açıdan olaya bakıldığı içindir ki, önde gelen evliyâullahdan İmamı Rabbanî Ahmed Faruk Serhendî şöyle demiştir:
"Bir şeyi istemek, ona nâil olmak demektir; Zirâ Allâhu Teâlâ kabul etmeyeceği duayı kuluna ettirmez."
Burada şu âyeti de incelesek çok yerinde olur diye düşünüyorum :
Oyaladı o çokluk kuruntusu sizleri (TEKÂSÜR-1) - Elhakümüt tekasürü,
Dikkat buyurursak âyet çokluğa kuruntu diyor; aslında çokluğun olmadığı açıkca vurgulanıyor.
Tasavvufta kuruntunun eşanlamlısı Vehim’dir=Var’ı Yok,Yok’u Var sanmaktır.
Vehimden kurtuluş VAHDET’i getirir der HAK (Özgürlük) yolcuları.
Tekrar özgürlük yoluna devam edebiliriz artık:
Gören candır yine canan yüzünü
Temaşa kendi eder yine kendi özünü
Gören ve görünen oldur hakikat
İşiten, söyleyen oldur sözünü
Lâmekanî
İlk yazıda kullandığımız başka özgür bir ZÂT’ın beyti,
Buradaki temaşa yine özgür olmak için verilen bir şifredir bence; gölge oyunu, opera, bale, tiyatro gibi.., opera, bale, tiyatro gibi
Temaşa: gösterim,sahnede herhangi bir meydanda ya da perde üzerinde oynanan,göze ve kulağa hitap eden dansların tümüdür…
Orta oyunu, gölge oyunu, opera bale …gibi
İşte bırada artık Ömer Hayam ünlü Çark-ı felek rubaisini düşünmenin tam sırası.
Düşmüş feleğin çarkına, hep fırlalanırız.
Sizler onu esrarlı fenermiş sanınız.
Evren koca fânus ve güneş lambasıdır.
Bizler de biçim simge bireyler kalırız.
Rüştü Şardağ Çevirisi
Ama Frıtz Gerald’ın hayal gücüyle zengişleştirdiği çeviri de çok önemli:
Bizler, Gösteri Sahibinin geceyarısı;
Güneşle aydınlatılmış yuvarlak fenerini üzerine tuttuğu
Gelip geçici Büyülü Gölgenin içinde,
Sıra sıra kıpırdaşan biçimleriz yalnızca.
Varlık atfettiğimiz bizler Zann’dan geçip emaneti ASL O’lan varlığa iade ettiğimizde yani:
Her Şey Fâni; HUvel Bâki’yi yaşarsak inşallah o zaman özgürlüğe kanat çırpabiliriz der Hâk erenler.
"Allah vardır; Gayrısı yoktur." denmiş özgür olanlarca.
Ayrı, gayrıdan geçip yürüyelim dostlar gidebildiğimiz kadar ,
"Arayan, (aradığını) bulana kadar aramayı bırakmasın ve bulunca şaşıracak ve şaşkınlıkta kalarak hayran olacak ve her şey üstünde hüküm sürecek." Hz.İsa - Thomas İncili
Arayan bulur ister belasını, ister Mevlâsını.
Derman aradım derdime, derdim bana derman imiş,
Bürhan aradım aslıma, aslım bana bürhan imiş!..
Sağı solu gözler idim, DOST yüzün görsem deyu,
Ben taşrada arar idim, ol can içre CANAN imiş!..
Öyle sanırdım, ayrıyem; DOST ayrıdır, ben gayrıyem
Benden görüp işiteni, bildim ol canan imiş!..
Kenan Rifaî
İşte geldik asıl anlama:
Man arefe nefsehu, fakat arefe rabbehu
Nefsini sen bilmeden, sübhanı arzularsın.
Dağlar gibi kuşatmış BENLİK günahı seni
Günahını bilmeden, gufranı arzularsan.
Niyazi Mısrî
Diyen olabilir niye hep yaşamışların sözünü yazıyoruz da kendi sözlerimizi yazmıyoruz:
Dostlar derler ki:Yaşayan bilir; Bilen konuşur!
Biz zannettik okuyan bilir, anladık ki yaşayan bilirmiş biz şu an yaşayamadığımız içindir ki Yaşayanlardan (O’KU yanlardan) anlayabildiğimiz kadarını paylaşıyoruz.
Yorumlar âcizanedir, sürç’ü lisan ettiysek affola.
Allah(Celle CelaluHÛ) cümlemizi yaşayanlardan en azından O yolda yürüyenlerden eylesin,
Benlikten uryan olmanın kolaylığını, hazmını,sevgisini,daimliğini nasip eylesin;
Karıncanın dediği gibi hiç olmazsa safımız belli olsun.
Âmin!..
ÖZ de Özgürlük … TEVHİD
Evren ÖZKAYNAK
Ben ve Özgürlük Yolunda
Bir zanna sahip oldun, seni sen sandın
Halbuki sen olmazsın..hiç olmadın…
Sen, sen olunca..şüphesiz bir Rabb kaldın;
Geç bu zannı: İki şeyin biri kaldın…
Varlıkta hiç fark yok,ikiniz de aydın;
Ne senden ayrılan, ne ondan ayrıldın..
Sen ki, cehlen yabancılık sözü attın;
Serteldin, cehlin gidince narin kaldın..
Ayrılığın vuslat, vuslatın ayrılık;
Böyle hoş oldun: Yakınlığın uzaklık..
Aklı at, keşfin nur anlayışıyla bak;
Tâ ki gitmesin O, geldiğin yere bak..
Sakın ha.. Allah’a ortak kılmayasın;
Ki, düşmeyesin..şirkle düşük kalırsın…
Muhiddîn-i Arabî (ks)
Bilen, hem söyleyen, hem işleyen
SEN’sin el-Hakk, cümleden BİR görünen
Ken’an’da da daim, Allah var, diyen
SEN’sin Allah, Sensin ancak bi-güman
Geçen yazımızdaki KENAN RİFAİ Hz.nin bir beytini alıntı yapmıştım Bu beyti ve birkaç beyti kapasitemizce analiz ederek özgürlük okyanusunda dalgalanmaya çalışacağız.
Hakikati yaşamışlar (özgür O’lanlar) her kelimeye bir derya sığdırmışlar.
Burada geçen bi-güman lafzı bence çok önemlidir.
Güman; zann, varsanı, şüphe, kaygı, sanı gibi anlamlara gelir.
Aslında asıl anlam direk “Vehim” demektir.
…
Geldik idi dünyaya
Biz de zaman içinde
Ömrüm de geldi geçti
Güman yaman içinde.
Yunus Emre
Özgürlük için gümandan geçmek gerekmiş.
Ama asıl olayın inceliği bi-güman olması;
Yani gümanın B’den kaynaklanması, gümandan geçmemiz dilenmemişse yani özgür olmak kolaylaştırılmamışsa ne desek boş.
Zaten o yüzden demiş ya:
Bilen, hem söyleyen, hem işleyen
SENsin el-Hakk, cümleden BİR görünen
Ken’an’da da daim, Allah var, diyen
SEN’sin Allah, Sensin ancak bi-güman
Allah istemedikçe siz isteyemezsiniz!.. (İnsan-30)
Halbuki sizi de yapageldiğiniz şeyleri de allah yaratmıştır!.. (Saffat-96)
- "Yeryüzünde veya nefislerinizde size isabet eden bir müsibet, bizim onu yaratmamızdan evvel, mutlaka bir kitapta yazılmıştır.
bunu, önceden mukadder ve yazılı olduğunu bilip; elinizden çıkan şeylerden dolayı üzülmemeniz ve elinize giren ile de sevinip şımarmamanız için (açıklıyoruz)!.. allah dünyalıkla böbürleneni sevmez" (Hadîd-22/23)
- Yürür hiç bir mahluk hariç olmamak üzere hepsini alnında çekip yürüten o''''dur!.. (Hud-56)
De ki: hepsi de kendi programları doğrultusunda (şakûllerinde) fiiller ortaya koyarlar. (İsra-84)
Buna üzülsek mi yerinsek mi diye düşünebiliriz ama :
Dilediğini yapar. (Bürûc-16)
Yaptıklarından sual sorulmaz!.. (Enbiya-23)
Bunları düşünüp biraz daha farklı bakmak gerektiğinin anlıyoruz.
Bu demek değil ki ümitsizliğe kapılalım asla :
"Allah de, ötesini bırak..." (En’âm-91)
“Ravhullah’dan (allah rahmetinden) ye’se düşmeyin... çünkü kafirler kavminden başkası allah rahmetinden ümit kesmez”. (Yusuf-87)
De ki: “ey kendi nefsleri aleyhine israf eden kullarım!... allah’ın rahmetinden/rahmetullah’tan ümit kesmeyin (rahmeti, gadabını öne geçmiştir)... muhakkak ki allah bütün zenbleri (günahları) mağfiret eder... muhakkak ki o, ğafur’dur, rahıym’dir”. (Zümer 53)
Durum böyle olunca bize düşense “İSTEMEK’’
"Eğer kulum, bana ellerini kaldırır da dua ederse, ben o elleri boş olarak geri çevirmekten hayâ ederim."
Evet, bu bir Hadîsi Kudsî.
Bu konudaki bir başka Hadîs-i Kudsî de şöyle:
"Ey âdem oğlu, dua senden icabet benden; istiğfar senden, bağışlamak benden; tövbe senden, kabul etmek benden; şükür senden, fazlasıyla vermek benden; sabır senden, yardım benden... Ne istedin ki benden sana vermedim."
İşte bu Hadîsi Kudsîyi destekleyen Âyet-i Kerîme:
Bakara 186-) Ve iza seeleke ıbadiy anniy feinniy kariyb* uciybu da''''vetedda’ı iza deani, felyesteciybu liy vel yu''''minu Biy leallehüm yerşudun;
(Rasûlüm) kullarım sana, Ben’den sorarlarsa, şüphesiz ki Ben Kariyb’im/yakınımdır... Dua ettiğinde dua edenin duasına (duası anında) icabet ederim... O halde onlar da Bana isticabet (icabet) ve (B sırrıyla) Bana iman etsinler, ki doğru yolu bulup olgunlaşabilsinler (rüşdlerine nail olabilsinler)
Bu konuya açıklık getiren diğer bir hadîs-i kudsî de şudur:
"Ben, kulumun zannı üzereyim. Artık dilediği gibi düşünsün!.."
Yani siz dua ederken, o duanızın kesinlikle kabul göreceğini düşünürseniz, biliniz ki mutlaka isteğiniz meydana gelecektir!..
Nitekim, bu açıdan olaya bakıldığı içindir ki, önde gelen evliyâullahdan İmamı Rabbanî Ahmed Faruk Serhendî şöyle demiştir:
"Bir şeyi istemek, ona nâil olmak demektir; Zirâ Allâhu Teâlâ kabul etmeyeceği duayı kuluna ettirmez."
Burada şu âyeti de incelesek çok yerinde olur diye düşünüyorum :
Oyaladı o çokluk kuruntusu sizleri (TEKÂSÜR-1) - Elhakümüt tekasürü,
Dikkat buyurursak âyet çokluğa kuruntu diyor; aslında çokluğun olmadığı açıkca vurgulanıyor.
Tasavvufta kuruntunun eşanlamlısı Vehim’dir=Var’ı Yok,Yok’u Var sanmaktır.
Vehimden kurtuluş VAHDET’i getirir der HAK (Özgürlük) yolcuları.
Tekrar özgürlük yoluna devam edebiliriz artık:
Gören candır yine canan yüzünü
Temaşa kendi eder yine kendi özünü
Gören ve görünen oldur hakikat
İşiten, söyleyen oldur sözünü
Lâmekanî
İlk yazıda kullandığımız başka özgür bir ZÂT’ın beyti,
Buradaki temaşa yine özgür olmak için verilen bir şifredir bence; gölge oyunu, opera, bale, tiyatro gibi.., opera, bale, tiyatro gibi
Temaşa: gösterim,sahnede herhangi bir meydanda ya da perde üzerinde oynanan,göze ve kulağa hitap eden dansların tümüdür…
Orta oyunu, gölge oyunu, opera bale …gibi
İşte bırada artık Ömer Hayam ünlü Çark-ı felek rubaisini düşünmenin tam sırası.
Düşmüş feleğin çarkına, hep fırlalanırız.
Sizler onu esrarlı fenermiş sanınız.
Evren koca fânus ve güneş lambasıdır.
Bizler de biçim simge bireyler kalırız.
Rüştü Şardağ Çevirisi
Ama Frıtz Gerald’ın hayal gücüyle zengişleştirdiği çeviri de çok önemli:
Bizler, Gösteri Sahibinin geceyarısı;
Güneşle aydınlatılmış yuvarlak fenerini üzerine tuttuğu
Gelip geçici Büyülü Gölgenin içinde,
Sıra sıra kıpırdaşan biçimleriz yalnızca.
Varlık atfettiğimiz bizler Zann’dan geçip emaneti ASL O’lan varlığa iade ettiğimizde yani:
Her Şey Fâni; HUvel Bâki’yi yaşarsak inşallah o zaman özgürlüğe kanat çırpabiliriz der Hâk erenler.
"Allah vardır; Gayrısı yoktur." denmiş özgür olanlarca.
Ayrı, gayrıdan geçip yürüyelim dostlar gidebildiğimiz kadar ,
"Arayan, (aradığını) bulana kadar aramayı bırakmasın ve bulunca şaşıracak ve şaşkınlıkta kalarak hayran olacak ve her şey üstünde hüküm sürecek." Hz.İsa - Thomas İncili
Arayan bulur ister belasını, ister Mevlâsını.
Derman aradım derdime, derdim bana derman imiş,
Bürhan aradım aslıma, aslım bana bürhan imiş!..
Sağı solu gözler idim, DOST yüzün görsem deyu,
Ben taşrada arar idim, ol can içre CANAN imiş!..
Öyle sanırdım, ayrıyem; DOST ayrıdır, ben gayrıyem
Benden görüp işiteni, bildim ol canan imiş!..
Kenan Rifaî
İşte geldik asıl anlama:
Man arefe nefsehu, fakat arefe rabbehu
Nefsini sen bilmeden, sübhanı arzularsın.
Dağlar gibi kuşatmış BENLİK günahı seni
Günahını bilmeden, gufranı arzularsan.
Niyazi Mısrî
Diyen olabilir niye hep yaşamışların sözünü yazıyoruz da kendi sözlerimizi yazmıyoruz:
Dostlar derler ki:Yaşayan bilir; Bilen konuşur!
Biz zannettik okuyan bilir, anladık ki yaşayan bilirmiş biz şu an yaşayamadığımız içindir ki Yaşayanlardan (O’KU yanlardan) anlayabildiğimiz kadarını paylaşıyoruz.
Yorumlar âcizanedir, sürç’ü lisan ettiysek affola.
Allah(Celle CelaluHÛ) cümlemizi yaşayanlardan en azından O yolda yürüyenlerden eylesin,
Benlikten uryan olmanın kolaylığını, hazmını,sevgisini,daimliğini nasip eylesin;
Karıncanın dediği gibi hiç olmazsa safımız belli olsun.
Âmin!..