Kul İhvÂNi FETİH Sûresi Sohbeti

Cevapla
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Kul İhvÂNi FETİH Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

FETİH SURESİ SOHBETİ
Kul İhvÂNi

BUrsa.. 05.04.2013...
SoHBeTi yazan; Hakan


Resim Es-Selâmu aleykum ve Rahmetullâhi ve Berekâtuhu.

istiğfar antivirüsüMüz:
Subhâneke Allâhumme ve bi hamdike eşhedu en Lâ ilâhe illâente vahdeke la şerîke leke estağfiruke ve etûbu ileyk.
Subhâneke Allâhumme ve bi hamdike eşhedu en Lâ ilâhe illâ ente vahdeke la şerîke leke estağfiruke ve etûbu ileyk.
Subhâneke Allâhumme ve bi hamdike eşhedu en Lâ ilâhe illâ ente vahdeke la şerîke leke estağfiruke ve etûbu ileyk.


Eûzu billâhi's-semîi'l-alîmi min e'ş-şeytâni'r-racîm
Bi'smi'llâhi'r-rahmâni'r-rahîm

Resim'' Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike (Muhammediyyeti) ve
Nebiyyike (Mahmudiyyeti) , ve
Rasûlike (Ahmediyyeti) ve
Nebiyyi’l-Ummiyyi (Habîbiyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve sahbihi ve ummetihi... ''Resim

''Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ ve Mevlânâ MuhaMMedîni'l-fâtihi limâ uğlika ve'l-hâtimi limâ sebeka Ve'n-nâsiri'l-hakkı bi'l-hak ve'l-hâdi ilâ sırâtike'l-mustakîm Sallallâhu aleyhi ve alâ âlihi ve ashâbihi hakka kadrihi ve mikdârihi'l-azîm
Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidina ve mevlâna MuhaMMedîn sallallâhu Teâlâ aleyhi ve sellem.
Hakk vakad hılleti edrikni Ya Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem.
''

Hamd ALLAHu Zü'l-CELÂLe olsun. Sonsuz sınırsız. Şükür her an herşeyi yaratmakta olan ALLAHu Zü'l-CELÂLe, RuBûBiyyet kevniyyetine şâhidlikte iştirak olsun!.
Elhamdu lillâhi RABBi'l-âlemîn.

ALLAHu zü’l- CELÂL kereminden, izzeti şerefinden yüreklerimizi Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem Efendimizin pâk-mutahhar yüreğinde O’nun ÜMMinde AMMesinde kılsın İnşae ALLAH!.

Sahabe-yi GÜZîN soruyor: “Yâ Rasulullah ALLAH hiçbir şeyi yaratmadan önce neredeydi?..”
“A’madaydı..”
Cevab, ALLAH celle celâluhu, hiçbir şeyi yaratmadan önce a’madaydı..
Neydi bu a’ma?.. ALLAH celle celâluhu kendi VARlığında varlığı ve yokluğu söz konusu değidir..
Varlık ve Yokluk sadece insan AKLı için..
ALLAH celle celâluhu vardı beraberinde başka bir şey yoktu..

El CELÂLu İsm-i Şerîfini ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in kahr ve gazabına tahsis etmeyi asla doğru bulmuyoruz.
Celâlde, Zâtullah'ın İzzet Perdesi oluşu vardır ve bu mutlak hakkıdır da…
Kulları yönünden ise kulluk kemâlâtı oluşmasında tıpkı yazı tahtası gibi ana unsurdur.
Sözde tasavvuf ehli geçinip celâl-cemâl münâkaşası açanlar, altın tozu dolu tasta hayal gülleri yetiştirmeye ugraşıp da, gübreyi taşa tutan ve midesiyle kalbi arasının dört parmak olduğundan habersiz lâf ebeleridir…

Cemâldeki MuhaMMedî lütûf cem'i elbette celâldeki; Lânet-Lütûf, İnkâr-İkrâr imtihanı tecellîlerinden sonraki MuhaMMedî meyvedir ki ezelî Ahdullah tohumunu ebedî Şehâdetullah tohumuna (âhiret âleminin tohumuna) sılâ ettirip ulaştırmıştır.
İşte Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in Rahmetenli'l-âlemîn NÛRu, Şâfîü'l- Âlemîn oluş şerefiini anlayış Şuûru ve MuhaMMedî Nûr'a Ulaşım Sürûru ve MuhaMMedî Yaşayış Onuru…
Onun için celâlde insan için haşyet, dehşet ve heybet hissedilmesi doğaldır.
Çocuğunu çok seven anne, dayanılmaz agrı ve acılar içinde doğurmadan nasıl olacak da bağrına basıp anlatılmaz bebek kokusunu ve sevgisini tadabilecek ve yaşayabilecektir…

Zâten insan aklı fıtrî proğramı gereği mutlak celâli anlayamaz, kadarınca-kaderince izâfî celâli anlar ve kemâlât yoluna devâm eder.
ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL, Sünnetullah'ı gereği Emrullah doğrultusunda Muradullah'ı gözeten kullarına; Celâl-Kemâl-Cemâl Yolu olan Sırat-ı Müstakîm hidâyetini nâsib eder ve vaadidir, vaadinden de hâşâ dönmez elhamdulillâhi..
Cemâl peşinde koşanların ilk anlaması gereken şey, Cemâlin tecellî noktası olan Nûr-u Mim (Nûr-u MuhaMMed)'i iyice bilmesi, anlaması, özünde bulması ve de hayatında yaşaması ŞUÛRudur.
İlk HALKedilen "Şey" i -> NÛR-u MuhaMMedi BİLelim ve bULalım ki O'nunla OLalım da Şehâdetullahı YAŞAyalım inşae ALLAH!..

Ve o ilk NOKTAnın;
HAREKETinden (devrânından, mevcûdiyyetinden) -> tüm şekiller,
HAREKEsinden (seyrânından, masdarından) -> tüm mânâlar türesin inşae ALLAH!..

Bütün Kur’ÂN -> “Lüb-ÖZ” gibi Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem’in yüreğidir ve oradan çıkmakta zâten ŞeÂNullahta -> her ÂN..
“Kâinat” desem, İLK yaratılan ve ÜMM-ANA OL-AN NOKTA -> Nur-u MuhaMMed’dir. Her şey oraya gidecektir.

Resim--- Câbir radiyallâhu anhu: "Babam anam sana feda olsun ya Resulullah, Allah'ın eşyadan önce yarattığı ilk şeyin ne olduğunu bana haber ver" dedim: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle dedi: Ey Câbir! ALLAH Teâlâ, eşyâyı yaratmadan evvel kendi nûrundan senin nebinin nûrunu yarattı. Bu nur, ALLAH'ın dilediği şekilde onun kudretiyle deveran ediyordu. Bu vakitte, Levh, Kalem, Cennet, Cehennem, Mülk, Semâ, Yer, Güneş, Ay, Cin ve İnsan ortalarda yoktu.
Ne zaman ki ALLAH, mahlûkatı yaratmayı diledi; bu nûru dört parçaya böldü. Birinci bölümden kalemi, ikincisinden levh'i, üçüncüsünden de Arş'ı yarattı. Sonra da dördüncü bölümü tekrar dört parçaya ayırdı. Bunun ilk parçasından Hameletu'l-Arş'ı, ikincisinden Kürsi'yi, üçüncüsünden de kalan melekleri yarattı. Sonra da dördüncü parçayı tekrar dört kısma ayırdı. Bunların ilkinden gökleri, ikincisinden yerleri; üçüncüsünden de Cennet'i ve Cehennem'i yarattı. Dördüncü kısmı tekrar dörde böldü. Birinci bölümle mü’minlerin gözlerinin nûrunu, ikincisiyle ma'rifetullah (ALLAH bilgisi) olan kalblerin nûrunu, üçüncüsüyle de Kelime-i Tevhîdi yarattı".

(Aclûnî'nin Keşful-Hafâ’da naklettiği bu hadisi Abdurrezzak, İbn Câbir'den rivâyet etmiştir. Aclûnî, Mevâhib'de de hadisin aynı şekilde rivâyet edildiğini kaydetmektedir.)

Eflâk-Felekler-Âlemler Nûr-u Mimden yaratılan ALLAHın Nurlarıdır..

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ
Resim---Ve mâ erselnâke illâ rahmeten lil âlemîn (âlemîne): (Rasûlum!) Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.”
(Enbiyâ 21/107)

Resim--- Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, Hadis-i Kudsî de ALLAH celle celâluhu: “Levlâke levlâke Lema halaktü’l-eflâk: Sen olmasaydın, sen olmasaydın Ben âlemi yaratmazdım” buyurdu.
(Suyutî’nin El-Leâli’l-Masnûa; Aliyyü’l-Kârî’nin El-Esrâru’l-Merfûa ve diğer bir eseri olan Şerhü’ş-Şifâ; Şevkânî’nin El-Fevâidü’l-Mecmûa; Hâfız Aclunî’nin Keşfü’l-Hafâ; Muhammed Said Zalûl’ün Tahkîk; İmam-ı Nevevî’nin El-Ezkâr adlı eserlerinde kayıtlıdır. Diğer yandan Mevlânâ Câmî, Ahmed-i Cezerî, Mevlânâ Hâlid, İmam-ı Rabbânî, Bedîüzzaman Said Nursî gibi nice İslâm âlimleri bu hadis-i kudsîyi eserlerine alıp tevhid inancına uygun izahlar getirmişlerdir.)

Yaratılışı ZeVK ü HAZZetmek MuhaMMedî Yürek İşidir..

Resim--- Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “ALLAH var idi ve ALLAH’tan başka bir şey mevcut değildi.” buyurdu.
(Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 1317)

Resim--- Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “ALLAH’ın yarattığı şeylerin ilki, benim nûrumdur.” buyurdu.
(Aclûnî, Keşfü’l- Hafâ 1, 309, 311, 827, İmam Suyutî, Kastalanî)

NeFHa-yı rahmÂN -> A’ma (zât-asl) -> UMM (ilk zarf-fasl)-> SaYFa-yı RaHîM…

Resim--- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: ALLAH celle celâluhu: “Ben kenz-i mahfi-gizli bir hazine idim. Bilinmek istedim, mahlukatı yarattım.” buyurdu.

Bu Hadis-i Kudsînin kaynakları şöyledir:
1. Ed-Dürerü’l-Müntesire, Celalettin-i Suyuti,125
2. El-Esraru’l-Merfua, Aliyyu’l-Kâri, 273
3. Aclunî , Keşfu’l-Hafa, Aclunî, 2:133
4. El-Fetevâ, El-Halîlî, 1:72
5. Mesnevi, Celâleddin-i Rumî, 5:104
6. Divan-ı Mevlânâ Câmî, 37
7. Divân-ı Niyaz-i Mısrî, 2
8. Divân-ı Şeyh Ahmet Cezerî, 1:190
9. İşârâtu’l-İ’câz, Bediüzzaman Said Nursi, 23..


وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ
Resim---Ve mâ halaktul cinne vel inse illâ li ya'budûni: Ve Ben, insanları ve cinleri (başka bir şey için değil, sadece) Bana kul olsunlar diye yarattım.” (Zâriyat 51/56)

KULLUK ise -> Akıl, Nakille buluştuktan sonra cisime can ceryÂNı bağlanır da dışa bakar şekili (cisim-cihân), İÇe-HaBLi’l- VeRîDine bakar da VusLÂt Vekil'i -> Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'i görür, Hayat İmâmına uyar, kısacası kendini/nefsinin ABDULLAH OLuşunu BİLir ve RABB'ini BİLir de MuhaMMedî İnanç, Amel, Ahlâk ve Hâl içinde; her zaman, her yer ve her hâlde HAKK'ın şâhidi OLarak YAŞAr inşae ALLAHu Teâlâ!.
Kişinin kendini BİLmesi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemi BULup Yüreğinde OLmasıyla Mümkündür ki, RESÛL -> ALLAH yoludur..

Resim--- Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz: “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu: Nefsinin Bilen RABBini BİLir ” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)
Başa dönersek…
“ALLAH varken şey yoktu” ..
“ŞEY” den kasıt nedir?. Şeyden kasıt sadece akıldır çünkü bilmek zorunda olan akıldır..
Bir serçenin bunu bilmesi bilmemesi akıl açısından söz konusu değildir. Dağın taşın vs. bilme yükümlülüğü yoktur.
Bilmesi gereken AKIL olduğu için diyorum.
“ALLAH varken bir şey yok” diye buyurması Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin sahih hadisinde..
Yaratma yokken Ya Rabbî SENi noksan sıfatlardan tenzih ederim.
Benim SENi târifinden yani. Ben seni layıkı vechiyle gerçek veçhiyle bilemem.. Sana hakkıyla şükredemem..

Resim--- Aişe radiyallahu anha: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i yatakta kaybettim ve araştırdım, derken elim ayağının altına rastladı. Secdede idi ve: "Allahümme inni eüzu bi-rızâke min sahtike ve eüzu bi-muâfâtike min ukübetike ve eüzu bike minke Lâ uhsi senâen aleyke. Ente kemâ esneyte alâ nefsike: (Allahım! Senin rızanı şefaatçi kılarak öfkenden sana sığınıyorum. Affını şefaatçi yaparak cezândan sana sığınıyorum. Senden de sana sığınıyorum. Sana layık olduğun senâyı yapamam. Sen kendini senâ ettiğin gibisin)" diyordu."
(Kütüb-ü Sitte; Muvatta, Tirmizî, Nesaî ve Ebu Davud)

Sen kendini senâ ettiğin gibisin.. Yani bildirdiğin kadar bilirim.

Şimdi, BUrası BURsa BAzarıMmda EzÂN okunuyor...

her ÂN ÂB-dESTli Ol ki,
ezÂN-ı MuhaMMediyye aleyhi's-selâmı DUYunca UY ki;
ÖNce SALLâvât.. SONra DUÂ ki..

Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin Abdike (Muhammedîyyeti) ve Nebîyyike (Mahmudîyyeti) ve Rasülûke( Ahmedîyyeti) ve Nebîyyi’l-Ümmiyi (Habibîyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi vessahbihi ve ümmetihi... ''

Resim
tüm hadis-i şeriflerin birleştiği ezÂN DUÂmız..

Allahumme!
Rabbe hazihid- dâvetit-tammâti ves- salâti-l kâimeti, âti seyyidinâ MuhaMMedenil- vesîleti vel- fâzîleti ved- derecetir- refîate vebasühu mâkâmem- MahMudenillezi vattehu verzuknâ şefâatehu yevmel- kıyameti.
İnneke lâ tuflihu’l- mîâd!..

MeÂLi:
Allah'ım!
Ey bu tam davetin ve kılınacak namazın Rabbi!
Muhammed (aleyhi's-selâm)'e vesileyi, fazileti ve yüksek dereceyi ver!
Ve Onu kendisine vaadettiğin Makam-ı Mahmud'a ulaştır!
Kıyamet Gününde Onun Şefâatından BİZi de Rızıklandır!

ZeVKi:
Allahım!
Şimdi OKUnan bu TAMMlık Dâvetin ve,
Kıyama Kalkacak SALLın-vüCÛDa gelecek SALLâtın- ayağa Kaldırılacak Namazın RABBi!
MuhaMMed aleyhi's-selâma veSiLLeyi- Kurbiyyet SeBeBi OLuşu benim İÇin de ver!
İÇimdeki Hakikat-ı MuhaMMediye HaZZımın FaZZı FaZiletini ve YüCe DereCelerimİZi de ver!
O’nda beni de, MuhaMMedî HAMD-Kıyama KalKış İKÂmesi MakaMında kıl! O’nu ReSûl Olarak BA’S ettiğin gibi beni de MutaHhar Yüreğinde “Ölmeden Öldür!” de BA’S et-DİRİLt!
Ki ZÂTen SEN zü’l- CeLÂL >O’nu >O’na Vâ’dettin!
Geçmiş-Gelecek şu ÂN-şe’ÂN >KıYaM YeVMinde-DİRİliş GÜNÜmüzde O’nun ŞeHÂDEt ŞİFÂsıyla BİZi de RIZIKlandır!
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem SESinden >SÖZündür kİ: “SEN SÖZünden CAYmazsın!”


رَبَّنَا وَآتِنَا مَا وَعَدتَّنَا عَلَى رُسُلِكَ وَلاَ تُخْزِنَا يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّكَ لاَ تُخْلِفُ الْمِيعَادَ
Resim---Rabbenâ ve âtinâ mâ vaadtenâ alâ rusulike ve lâ tuhzinâ yevmel kıyâmeh, inneke lâ tuhliful mîâd: Ey Rabbimiz, senin peygamberlerine karşı bize va'd etdiklerini ver bize. Kıyamet günü yüzümüzü kara çıkarma. Şübhe yok ki Sen asla sözünden dönmezsin-şüphesiz Sen, va'dine muhalefet etmeyensin: (Âl-i İmrân 3/194)

ÂMiN!..
Yâ Latîf Celle Celâlihu!
Yâ Kerîm Celle Celâlihu!
Yâ Rahîm Celle Celâlihu!
Yâ Rahmân Celle Celâlihu!
Yâ Hannân Celle Celâlihu!
Yâ Mennân Celle Celâlihu!
Yâ Deyyân Celle Celâlihu!
Yâ Furkân Celle Celâlihu!
Yâ Sultân Celle Celâlihu!
Yâ Allah Celle Celâlihu!..

Hak SÖZün SıHHati SENed!
iLLâ MesNed iLLâ MesNed!..

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Kim ezanı işittiği zaman: Ey şu eksiksiz davetin ve kılınacak namazın rabbi Allahım! Muhammed'e vesîleyi ve fazîleti ver. Onu, kendisine vaadettiğin makâm-ı mahmûda ulaştır, diye dua ederse, kıyamet gününde o kimseye şefâatim vâcib olur." buyurdu.
(Câbir radıyallahu anh'den; Buhârî, Ezân 8, Tefsîru sûre(17), 11. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 37; Tirmizî, Mevâkît 43; Nesâî, Ezân 38; İbni Mâce, Ezân 4)

İmam Beyhakî'nin rivayetinde ilk duanın sonunda bir de: "İnneke lâ tühlifü'l-mîâd = Şüphesiz ki sen vaadinden caymazsın" ilâvesi vardır.

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Kim müezzini işittiği zaman: Tek olan ve ortağı bulunmayan Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in O'nun kulu ve resûlü olduğuna şahidlik ederim. Rab olarak Allah'tan, resûl olarak Muhammed'den, din olarak İslam'dan razı oldum, derse, o kimsenin günahları bağışlanır." buyurdu.
(Sa'd İbni Ebî Vakkas radıyallahu anh'den; Müslim, Salât 13. Ayrıca bk. Tirmizî, Salât 42; Nesâî, Ezân 38; İbni Mâce, Ezân 4)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Müezzini işittiğiniz vakit, siz de onun dediğini söyleyiniz. Sonra benim üzerime salavat getiriniz. Çünkü her kim bana bir defa salavat getirirse, Allah ona o salavat sebebiyle on defa rahmet eyler. Sonra Allah’tan benim için Vesile’yi isteyiniz. Zîrâ Vesile Cennette bir makamdır ki, Allah’ın kullarından yalnız birisine lâyıktır. Umarım ki, o bir kişi de ben olayım. Kim benim için Vesileyi isterse, şefaatim ona vacib olur.” buyurdu.
(Müslim, Salât: 12)

Resim---Ömer b. Hattâb radıyallahu anh, bu cümle ile ilgili olarak şöyle demiştir. "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: Müezzin “Allahu Ekber, Allahu Ekber" dediği vakit sizden biriniz Allahu Ekber, Allahu Ekber" der; sonra müezzin "Eşhedü en lâ ilâhe illallah"dediği vakit o da "Eşhedü en lâ ilahe illâllah" derse, sonra müezzin Eşhedü enne Muhammeden Rasûlullah" dediği vakit, o da Eşhedü enne Muhammeden Rasûlullah" der. Müezzin "Hayye alessalâh " dediği vakit o da Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh " der. Sonra müezzin Hayye alelfelâh " dediği vakit o da "Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh" derse, sonra, Allahu Ekber, Allahu Ekber" dediğinde o da Allahu Ekber, Allahu Ekber" derse, sonra müezzin Lâ ilâhe illallah"dediği vakit, o da bütün kalbiyle La ilâhe illallah" derse, Cennete girer "buyurdular"
(Müslim, Salât, 12).

Dileyen CANlar, sabah-akşam namazlarından sonra okunan İstiâze Duâsını da okuyabilir:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Hâris et-Temîmî radıyallahu anhye: “Akşam namazını kıldığın zaman yedi kere şöyle de: “Allahümme ecirni mine'n-nâr: Allahım beni Cehennem azabından koru!." Şayet bu duâyı okur, o gece de ölürsen, Cenâb-ı Hak seni Cehennemden uzak kılar. Aynı şekilde sabah namazını kıldıktan sonra okur, o gün ölürsen, yine Cehennemden âzad kılınmış yazılırsın.” buyurmuşlardır.
(Ebû Dâvud, Edeb: 110; Hadis No: 5079)

MMM MuhaBBetlerimle..


Kendi > KıtMÎR Kul ihvÂNi
ALLAH Bâki > her ŞEY fÂNi…
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi FETİH Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Tasavvuf denilen bu iş öylesine çapraşık bir iştir ki bu: “Ben ne yapıyorum! YAPtığımı TAPtığımı nasıl bilirim? DOĞru BİLmeliyim ki doğru YAPmalıyım!.”
İnsan aklındaki ana soru, temel soru.. görmezlikten gelse de iyice sarılsa da değişmeyen bir şey var?
Bunu ANLAmak isteyiş öyle ateşten bir gömlek ki, öyle avuçta bir ateş ki..
“Âhir vakitte imanlarınız bir avuç ateş olacak.. atsanız bileceksiniz ki yanlış yapıyorsunuz.. atmasanız canınızı yakacak.. İmanla imansızlık arasında bocalayıp duracaksınız!.. Bunlar hep Hadis-i Şerîf..

Resim--- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “İnsanların üzerine öyle bir zaman gelecek ki dininin gereklerini yerine getirme konusunda sabırlı/dirençli davranıp müslümanca yaşayan kimse avucunda ateş tutan kimse gibi olacaktır.”( Enes radiyallahu anhu’dan; Tirmizî, Fiten,73; Ebu Davud, Melâhim,17).

Şunun için söylüyorum, mezârlıklar bu bocalayan insanlarla doludur!.
Niçin yaratıldı insan ve bu yaratılmanın sonunda böyle, ne yaptığını bilmeden eviyle câmi arasında zikzak çizerken bir gün mezâra düşen gibi midir?
Yoksa bütün kâinâtın her zerresi Câmi her zerresi Beşik her zerresi Mezâr mı?..
Daha doğrusu hiçbir zaman ölmeyen ve her AN Şe’ÂNuLLAHta yaratılanlardan mıdır?.
Bunu ANLAyış azmi ve ALLAHa tevekkülü, her insanın NASİBidir..
Ancak, RIZKı değildir KISMETi değildir.. Çünkü, kısmet için mutlaka çaba sarfetmek gerekir insanlar için BİLirsiniz!.

فَبِمَا رَحْمَةٍ مِّنَ اللّهِ لِنتَ لَهُمْ وَلَوْ كُنتَ فَظًّا غَلِيظَ الْقَلْبِ لاَنفَضُّواْ مِنْ حَوْلِكَ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الأَمْرِ فَإِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّهِ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّلِينَ
Resim---Fe bimâ rahmetin minallâhi linte lehum, ve lev kunte fazzan galîzal kalbi lenfaddû min havlik(havlike), fa’fu anhum vestagfir lehum ve şâvirhum fîl emr(emri), fe izâ azamte fe tevekkel alâllâh(alâllâhi), innallâhe yuhibbul mutevekkilîn(mutevekkilîne).: O zaman, Allah'tan bir rahmet sebebiyle onlara yumuşak davrandın. Ve eğer sen, kaba, katı yürekli olsaydın, mutlaka senin etrafından dağılırlardı. Artık onları affet ve onlar için mağfiret dile ve işler konusunda onlarla muşavere et (danış). Azmettiğin zaman, artık Allah'a tevekkül et. Muhakkak ki Allah, tevekkül edenleri (Allah'a güvenenleri) sever.(Âl-i İmrân 3/159)

وَأَن لَّيْسَ لِلْإِنسَانِ إِلَّا مَا سَعَى
Resim---Ve en leyse lil insâni illâ mâ seâ.: Ve insan için, çalışmasından başka bir şey yoktur.” (Necm 53/59)

Barbaros bilirsin ki, teknikte çeliği kesemezsiniz, kıramazsınız fakat yorarsınız.. eğer yorduysanız bir kere aşağıya, bir kere de yukarıya bükeBİLiyorsanız, bunu devam ettirdiğiniz zaman çelik en zayıf BÜKüm NOKTAsından kırılır...
İnsan aklı da böyledir yorulur.. Halbuki KULLuğa yakin gelinceye kadar devam edecekti.. bu bir emirdir.. bu bir sünnetullahtır ve şeenullahtır.. nasıl ki atomlara buyrulmuşsa: “ebediyen dön!” diye.. Oysa İşin gerçeği her ÂN yeniden yok edilip var ediliyorlar!..

وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّى يَأْتِيَكَ الْيَقِينُ
Resim---Va’bud rabbeke hattâ ye’tiyekel yakîn(yakînu).: Ve sana “yakîn” gelinceye (son yakîne, Hakk'ul yakîne, Allah'a köle olmaya ulaşıncaya) kadar Rabbine kul ol!(Hicr 15/99)

E lestü bi rabbukum ve kalu belâ!”
Küllî ŞEY ve de insan aklı da aynı şeyin içerisinde..
Ancak meydana çıkınca kendi varlığını İzafî, İtibarî, Geçici ve Gölge VARlığını, hakiki varlık kabul edince, çekinmeden kendini RABB gibi görür ve Hevâsını-Hevesini de İLÂH ediniverir..

فَقَالَ أَنَا رَبُّكُمُ الْأَعْلَى
Resim---Fe kâle ene rabbukumul a’lâ.: Sonra da (firavun) dedi ki: “Ben sizin çok yüce Rabbinizim.” (Nâziât 79/24)

أَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَهَهُ هَوَاهُ أَفَأَنتَ تَكُونُ عَلَيْهِ وَكِيلًا
Resim---E raeyte menittehaze ilâhehu hevâh(hevâhu), e fe ente tekûnu aleyhi vekîlâ(vekîlen).: Hevasını ilâh edinen kişiyi gördün mü? Yoksa sen mi ona vekil olacaksın?(Furkân 25/43)

Bu câmide namaz kılarken de olur, Kâbenin içine soksan yine olur.. Bu bir anlayıştır ya da anlamayıştır!..

''Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedîn abdike (MuhaMMedîyyeti) ve nebîyyike (Mahmudîyyeti) ve Resûlike (Ahmedîyyeti) ve Nebîyyûl-ümmîyyi (Habibîyyeti) ve alâ âlihi ves-sahbihi ve Ehl-i Beytihi ve ümmetihi.''

Bakınız Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedîn abdike,
Evet Beşeriyet- MuhaMMedîyyetine amennâ sadaknâ,
Ve Nebiyyike amennâ ve sadeknâ
Ve Rasuluke amennâ ve sadeknâ!.
Evet dahası var mı?. Yoook Rasulü ile olmakla bitti...
Bir dakika akıl için bitmedi! Nebi ümmiyyî nerden çıktı?
Bu Nebiyü’l- Ümmiyyî nerden çıktı insan aklı için?.
NeBî.. A’mâ-dan haber veriliş.. BİLELİK NÛRUna, A’mâ-nın BİLELİK NÛRUna her ÂN cÂN CeRRyÂNını BAĞlayış ortamı nasıl bir ortamdır?.
Bunun Türkçesi nedir? Soyut olan bir şey nasıl Somuta geçiyor?..
İşte geçiyorsa o zaman arada bir ara kesit var, İKİ OLuşun ARAsında...
O ara kesit öyle bir ara kesit ki; Hep söylüyorum ama ne kadar anlatabiliyorum, ne kadar becerebiliyorum onu bilemiyorum.. Ama benim anlatışım sadece size değil ki..
Benim anlatışım ve yazışım tıpkı bir âlet gibi, pili bitinceye kadar çalışan bir âlet gibi, deniz feneri gibi yanmaktır.. benimle ilgili değildir!.
Çünkü oralarda kaya var çarpmayın, bu tarafa gidin gibi bir şeydir!.
İşte bu, hani DONmayla ERİmenin ARAsında bir NÖTR çizgi vardır ki, orada donmak erimek yoktur, orada korku ve hüzün yoktur..
Orası Sırat-ı Müstakimdir.. Orası ARASATtır!. Bâtını rahmet, zâhiri zahmet gözükür.. Fakat ortası AHMEDdir..
Bu AMMayı bu ÜMMî bu EMMî bu himmi anlamak bir akıl işi değildir..
Geçmiş zamanların büyükleri, çağların yok edemedikleri kralları yok etmiştir..
Çağlar nice binbir masalları söndürmüştür amma kapayamadığı körleyemedikleri vardır..
Bir Niyazi Mısrî’yi fikir sahnesinden kaldıramaz bu kâinât, kaldıramaz!..
yüz bin eser yazılsa yine kaldıramazlar!
Çünkü onun dediği başka şeydir, ordinaryüs profosör olması başka şeydir.. Onun söylediği herkesin rastgeleye çıkamadığı Everest Dağına çıkıp gördüğüdür.. Burada bir kisb vardır, kesb vardır.. kisb ü kesb.. Azamet Sahasında bir yürek bir emek-çaba vardır, tercih vardır, güç vardır kendine- insana verilen emânet vardır!.. İşte bu emânet ipleriyle bu YÜCE KULLuk Dağına çıkılır!..

Kul buna Mecburdur buna Me’mur dur Mahkumdur insanoğlu!.
Yoksa NUH aleyhi's-selâmın oğlu da olsa cehennemin zümarasına gider!. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi öksüz-yetim büyütse de yine öyle yapar!.
Kavramları doğru anlamazsak ben kendim için söylüyorum, bir sığır gibi Müslümanlık yapmış oluruz, Mü’minlik yapmış oluruz!.
Sığır gibi yani çıkar otlarız akşam eve döneriz sabah yine otlarız böyle böyle mezbahaneye gideriz.
Bu doğru değildir asla doğru değildir bunları hep yorulmamak için söylüyorum!.
Hayat bu yorulunulur, yorulmak üzere yaratılmıştır insanoğlu.
Bakın o kadar ilginçtir ki; Arapça ya da ALLAHça ya da Hakça, Kur'ân’ca
hep çift anlamlı kelimeler vardır; cezâ, âdalet vs.
Kur’ân-ı Kerimde meselâ “adl” dediğin zaman, adâlet dedin mi bitti.
Yüz bin tane Türke sorsan bu gün “adâlet nedir?” diye.
Doğruluktur, haktır, hayrdır felân diyecektir. Halbuki adâlet öyle bir kelimedir ki kısıtlılık içerir, tıpkı cezâ gibi.. Cezâ hem cennet içindir hem cehennemdir ki, yapılan İŞin karşılığı demektir..
Ama Dilimize yanlış oturduğu için cezâ dediğin zaman otomatik olarak seni cehenneme sokar.. Yani haram gibidir, yasak demektir halk içinde oysa yasaktan öte hürmet edilendir..
Adâlet de böyledir.. Adâlet de, doğruluk kadar eğrilik kadar da adâlet vardır. Adâlet zıdları içerir çünkü ve bununla ilgili Kur'ân-ı Kerim de âyetler vardır; meyletmek, yönelmek, eğilmek anlamında kullanılmıştır.. Kur’ân-ı Kerimde Adâlet, ALLAHın adâleti doğrudur..
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemin Şeriatı, Tarikatı, Mârifeti ve Hakikatı Haktır..

Amma bir sihirbaz, üç kağıtcı simsar, soytarı birisinin gösterileriyle nefsini pış pışlamak ya da uçurmak kaçırmak bunlar değildir…
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi FETİH Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Resim---Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e soruluyor: "RABB'ımız, gökleri ve yeri yaratmadan önce neredeydi?" Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Üstünde ve altında hava bulunmayan bir "a'mâ" daydı" buyuruyor."
(İbni Mâce, Mukaddime 13)

Resim---Ebu Rezîn el Ukaylî (Radyallahu anhu) : "Yâ Rasûlullah! Mahlukatını yaratmazdan önce Rabbımız nerede idi ?" dedim. Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): "a'mâ da idi. Ne altında hava (hevâ) ne de üstünde hava vardı. Arşını su üzerinde yarattı." buyurdu.
(Tirmizî, Tefsir, Hûd, (3108)

Ne demek altında hava vardır.
ALLAHu Zü’l- Celâl, altında hava üstünde hava vardıdan kasıt ALLAH, ALLAH iken alta üste hava mı vardı?
Bunlar, AKLın nakilsiz anlamaması, AKLın anlayamayışı vücuda geliş hakikatine eremeyişinden dolayı buyuruluyor.
ALLAH celle celâluhu varken “ALLAH!” diyecek birisi yoktu çünkü.
ALLAH!” diyecek birisi yok!. Bunu AKIL bir kelimeyle anlatamaz!.
Ne zaman anlar-anlatır, AKLın kendi sahasına indiği zaman..
Yine Hûd Sûresinde 7. âyette “ALLAHın arşı su üzerindedir” buyuruyor..
Su üzerinde derken ordaki su “mâe” dir.. “mâe” hem İLEliktir hem de SUdur..
Onun için buyuruyor ALLAHu Zü’l- Celâl:

وَهُوَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ وَكَانَ عَرْشُهُ عَلَى الْمَاءِ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا ۗ وَلَئِنْ قُلْتَ إِنَّكُمْ مَبْعُوثُونَ مِنْ بَعْدِ الْمَوْتِ لَيَقُولَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ هَٰذَا إِلَّا سِحْرٌ مُبِينٌ
Resim---Vehuve-lleżî ḣaleka-ssemâvâti vel-arda fî sitteti eyyâmin vekâne ‘arşuhu ‘alâ-lmâ-i liyebluvekum eyyukum ahsenu ‘amelâ(en)(k) vele-in kulte innekum meb’ûśûne min ba’di-lmevti leyekûlenne-lleżîne keferû in hâżâ illâ sihrun mubîn(un): O'nun arşı su üzerinde iken amel bakımından hanginizin daha iyi olduğunu denemek için gökleri ve yeri altı günde yaratan O'dur. Andolsun onlara: 'Gerçekten siz, ölümden sonra yine diriltileceksiniz' dersen, inkâr edenler mutlaka: 'Bu, açıkça bir büyüden başkası değildir' derler.” (Hûd 11/7)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: ALLAH celle celâluhu: “Ben kenz-i mahfi-gizli bir hazine idim. Bilinmek istedim, mahlukatı yarattım.” buyurdu.
(Aclunî , Keşfu’l-Hafa, Aclunî, 2:133; Ed-Dürerü’l-Müntesire, Celâlettin-i Suyuti,125)

“Kendimi tanıtmak istedim mahlukatı yarattım ki beni tanısınlar”

“Cinleri ve insanları sırf bana kulluk etsinler diye yarattım.”

وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ
Resim---Ve mâ halaktul cinne vel inse illâ li ya'budûni.: Ve Ben, insanları ve cinleri (başka bir şey için değil, sadece) Bana kul olsunlar diye yarattım.” (Zâriyât 51/56)

Ötekileri niye yarattı ALLAH celle celâluhu?..
Cinler denilen şey insanların bâtını mı?. Bu konuya hiç kimse gidebiliyor mu, üstüne gidemiyor, giderse giderse o taraf karışacak da onun için!.
ALLAHu Zü’l- Celâl; Celâl ve Cemâl zıdlarını ZÂTında toplamıştır..
Onun için, TEK görendir TEK görünendir ehlince TEK gören ALLAHtır TEK görünen de ALLAHtır!.
N-AKİL -> NÛRlanmışAKILdır..

Ehlince meseleyi anladığın zaman;
Rabbî İstiV” var Kur'ÂN-ı Kerimde..
Rahmanî İstiV” var Kur'ÂN-ı Kerimde..
İlahî İstiV” var Kur'ÂN-ı Kerimde..
ŞeÂNda şu ÂNda BİLmek-BULmak-OLmak-YAŞAmak için;
MuhaMMedî Tâlim-Öğretim ve Terbiye-Eğitim var HaYatta BİZler için..
Hayat o ki, SEVİYElenme Sahası ve İstivegâh yeri FeRŞ.. ondan sonra ARŞ.. A’MÂ ne demek?

AHADiYyet ÖRTüsü-Sonsuz karanlık-BİLinemzlik KÖRlüğü AKIL/KUL için arkasındakini göstermeyen demek..
GÖRmek için Dost Dürbünü.. A’mâyı gösteren ÜMM Dürbünü..
AYNı Harflerin kelimeleridir, sadece makam farkı vardır..
Birinci kat yedinci kat demek gibi.. aşağıya indiğin zaman, ÜMM sahasına indiğin zaman Nebîyyu’l- Ümmîyi görürsün yaradılış bakamından söylüyorum..
Bize Kur'ÂN-ı Kerim anlatışı Rusuliyet bakamındandır…
Ümm, ledunnîdir, ÜMM kelimesinin temeli A’mâ dır.. AMMEdir..
Emm dediğin zaman elifle yazarsın.. Elifle yazarsın ALLAHtan ALLAHa.. MuhaMMediyeti bilemezsin, amma A’mâ dediğin anda ÜMM dediğin anda MuhaMMediyeti görürsün, Rahimiyetin tecellîsini görür, yaratmayı görür, aktarmayı görür, soyutun somuta geçişini görürsün!. Mânânın maddeleştiğini görürsün..
AKIL bakımından oluşmayı KûN feyeKûNü direk izlersin!
Zuhuru zâhiren görürsün, sana göre zâhir olur orası, Zâhir Mahalli olur Âhir Mahalli iken..
Sende tecellî ettiği için zâhir mahalli olarak görür UHUDda gördüğünüz binlerce insana en yakın olan ölümdür.
Ama hiç birisine “mezârı düşündünüz mü?” diyemezsiniz!.
Düşünmez zâten, yani Zâhirle Âhir âhirle aradaki bir “z” harfinden ibârettir..
sahib gözüktüğü izâfidir ki,yarım nefesi alamadığı zaman âhirdir.
Ama o kadarcık bir sahiblik dahi ona sonsuz bir perde olur!
Hırr yapar, yapar ne bakımından, yaradılış bakamından..
Gördüğünüz Maddî Ana, Manevî Baba leşmesi ve ARŞ istivasından ibârettir..
Bunları hep şey için söylüyorum bu bir fantezi şey değildir.
İyi anlaşılmasında çok büyük düşünülmeyecek kadar büyük özellik ve güzellikler olan şeydir/husutur..
Ancak buna insan fıtratı, yapısı tahammul edip etmemekte; İMTİHÂNda, ara kesitte yaratılmıştır..
Bilmem tahammül eder, bilmem edemez!.
Doğru cevab budur yani adam ölüyor son nefeste yani kimden korkacak son nefes!.
Ebu Talib ki, Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemi Yetim/Öksüz büyütüyor 40 yıl Babası gibi..
Son nefeste diyor ki: “Ben seni kabul ederim de korktu da yiğenine iman etti derler!.”
Zâten ölüyorsun, devre dışısın başka âleme geçiyorsun ne korkması?!.
Ama işte tercih, böyle bir şeydir!.

Ne diyor Nuh aleyhi's-selâm: “Gel oğlum buraya, emîn GEMİmize bin!” diyor..
Oğlu da: “Yooo ben, dağlara çıkar kurtulurum!” diyor..
Senin Risâlet Gemine binmem!” diyor da, hangi dağa çıkıyor?.
İtiraz Dağına-Şirk Dağına çıkıyor!. “Rıza Gemisine binmem!” diyor..
Kur'ân-ı Kerim Hükümleri, bunlar bir masal gibi anlatılıyor, anlanmadan okunup duruyor!.

وَهِيَ تَجْرِي بِهِمْ فِي مَوْجٍ كَالْجِبَالِ وَنَادَى نُوحٌ ابْنَهُ وَكَانَ فِي مَعْزِلٍ يَا بُنَيَّ ارْكَب مَّعَنَا وَلاَ تَكُن مَّعَ الْكَافِرِينَ
Resim---Ve hiye tecrî bihim fî mevcin kel cibâli ve nâdâ nûhunibnehu ve kâne fî ma'zilin yâ buneyyerkeb meanâ ve lâ tekun meal kâfirîn(kâfirîne).: Ve o (gemi) onlarla, dağ gibi dalgalar içinde yüzüyordu. Ve Nuh, ayrı bir yerde duran oğluna seslendi: “Ey oğulcuğum, bizimle beraber bin ve kâfirlerle beraber olma!(Hûd 11/42)

قَالَ سَآوِي إِلَى جَبَلٍ يَعْصِمُنِي مِنَ الْمَاء قَالَ لاَ عَاصِمَ الْيَوْمَ مِنْ أَمْرِ اللّهِ إِلاَّ مَن رَّحِمَ وَحَالَ بَيْنَهُمَا الْمَوْجُ فَكَانَ مِنَ الْمُغْرَقِينَ
Resim---Kâle seâvî ilâ cebelin ya'sımunî minel mâ' (mâi) kâle lâ âsımel yevme min emrillâhi illâ men rahim(rahime), ve hâle beynehumal mevcu fe kâne minel mugrakîn(mugrakîne).: (Nuh (as)'ın oğlu şöyle) dedi: “Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım.” Nuh (as): “Bugün Allah'ın emrinden koruyan bir koruyucu yoktur. (Allah'ın) rahmet ettiği kimseler hariç.” dedi. Ve ikisinin arasına dalga(lar) girdi ve böylece boğulanlardan oldu.” (Hûd 11/43)

Ama bunlar, hepimizin hayatında her ÂN yaşanan şeylerdir..
Her ÂN içimizde yaşamakta olduğumuz şeylerdir..
İstediğimiz kadar ne bileyim ben kendi kafamıza göre ya da anlayış tarzımıza göre diğer yüzlerce âyeti, ya da yüzlerce hadisi göz ardı ederek, duşamaya ve kıblesiz namazlar kılıp duralım!..
Ama bir saat tefekkür; bin yıl ibadetten efdaldir üstündür, faziletlidir, yüksektir.. Bunlar bunun için buyrulmuş Hadis-i Şerif'lerdir, bunun için buyrulan Âyet-i Celîle'lerdir BİZim için!..

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Bir saat tefekkür bin sene nafile ibadetten daha hayırlıdır.” buyurmuştur.
(Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 1/370)

كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ
Resim---Keżâlike yubeyyinu(A)llâhu lekum âyâtihi le’allekum ta’kilûn(e): İşte Allah, size ayetlerini böyle açıklar; ki akıl erdiresiniz.” (Bakara2/242)
le’allekum ta’kilûn” ne zaman AKILlanacaksınız, ne zaman AKIL erdireceksiniz.. ve yine pek çok, ne zaman zikredersiniz, ne zaman fikredersiniz, ne zaman AKLedersiniz âyetleri vardır.

وَمَثَلُ الَّذِينَ كَفَرُواْ كَمَثَلِ الَّذِي يَنْعِقُ بِمَا لاَ يَسْمَعُ إِلاَّ دُعَاء وَنِدَاء صُمٌّ بُكْمٌ عُمْيٌ فَهُمْ لاَ يَعْقِلُونَ
Resim---"Ve meselullezîne keferû ke meselillezî yen’ıku bi mâ lâ yesmeû illâ duâen ve nidââ(nidâen), summun bukmun umyun fe hum lâ ya’kılûn(ya’kılûne): İnkâr edenlerin örneği bağırıp çağırmadan başka bir şey işitmeyip (duyduğu veya bağırdığı şeyin anlamını bilmeyen ve sürekli) haykıran (bir hayvan)ın örneği gibidir. Onlar, sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler; bundan dolayı akıl erdiremezler-akledemezler!.
(Bakara 2/171)

وَمَا كَانَ لِنَفْسٍ أَن تُؤْمِنَ إِلاَّ بِإِذْنِ اللّهِ وَيَجْعَلُ الرِّجْسَ عَلَى الَّذِينَ لاَ يَعْقِلُونَ
Resim---"Ve mâ kâne li nefsin en tu’mine illâ bi iznillâh(iznillâhi), ve yec’alu'r-ricse alellezîne lâ ya’kılûn(ya’kılûne): ALLAH'ın izni olmaksızın, hiç kimse için îman etme (imkânı) yoktur. O, akıllarını güzelce kullanmayanları murdâr (pislik içinde inkârcı) kılar!...”
(Yûnus 10/100)

onlar AKIL etmeyen necislerdir mundar pisliklerdir.
ALLAH celle celâluhu kendi nurundan yarattığı kuluna neden böyle buyuruyor?
AKIL bazarında buyuruyor.
AKIL bazarında, imtihÂN sahasında buyuruyor.
Yoksa görülen küllî ŞEY ALLAHın NÛRundan ibârettir..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi FETİH Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

ResimFETİH SÛRESİ SOHBET-II
Kul İhvÂNi
Resim


Bu SOHbeTte ilk 3 Âyet İşlenmiştir..

Es-Selâmu aleykum ve Rahmetullâhi ve Berekâtuhu.

EÛZU BİLLÂHİ MİNE'Ş-ŞEYTÂNİ'R-RACÎM
Bİ'SMİ'LLÂHİ'R-RAHMÂNİ'R-RAHÎM

istiğfar antivirüsüMüz: subhaneke allahümme ve bi hamdike, eşhedu en lâ ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve’etubileyke
VelHaMduliLLÂhiraBBu’l-ÂleMîNN

Esselatü ve’s-selâmı aleyke Ya RasûlALLAH sallallahu aleyhi ve sellem istecartü

Resim'' Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike (Muhammedîyyeti) ve
Nebîyyike (Mahmudîyyeti) ve
Rasülûke (Ahmedîyyeti) ve
Nebîyyi’l-Ümmiyi (Habibîyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi vessahbihi ve ümmetihi... ''Resim
subhâneke allâhumme ve bi hamdike,
eşhedu en lâ ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etûbu ileyke

Ve'l- hamdulillahi Rabbu'l- âlemin!.

إِنَّا فَتَحْنَا لَكَ فَتْحًا مُّبِينًا
Resim---İnnâ fetahnâ leke fethan mubînâ (mubînen).: Muhakkak ki Biz, sana apaçık bir fetih verdik.” (Fetih 48/1)

İnnâ fetahnâ leke fethan mubînâ
İnnâ, BİZ var ya BİZ, şüphesiz ki BİZ, sana verdik.. şüphesiz ki BİZ sana verdik.. bu innâ zâhir ve bâtın nurlarıyla birliktedir.. inneke şüphesiz ki sen, innî muhakkak ki ben, inneke muhakkak ki sen, ama bu muhakkak ki de ne vardır?. İnnâ biz buyururken ALLAHu Zü’l- CeLÂL, bu “BİZ” lik nedir?.
Ampul -> Keban hikayesidir!.. BİZ BİR-İZdir..
"İnnâ fetahnâ".. Biz sana fetih verdik!. Nedir fetih?..
Fethullah verdik, yâni leke senin için “fethan mubînâ” bu öyle bir fetih ki öyle bir fetahat ki öyle bir fütuhat ki mubînâ, mubîn efendim apaçık bunun neresi açık bu açık kelimesiyle mubîn kelimesinin bir anlamı bir alâkası nedir?
Arapça da açık mı diyorlar mubîne pencere açık deyince mubîn mi derler?. Hayır, hayır!. Ben işte bunu söylüyorum.
Mubîn nedir?
Zâhirde binâ yapmak binâ yapmaya denir binâ etmeye denir binâ yapmak biz binâ diyoruz ya Arapçadan geçme.
Bâtını nedir?
Beyân etmektir ikisi de aynıdır mubîn kelimesinde ikisi de aynıdır apaçık. Bak kardeşim gördün mü? Gördüm kapısını penceresini her şeyini gördün mü gördüm Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem'i MuhaMMed aleyhi's-selâmı gördün mü? Gördüm, işte bu güzel, burdan apaçık yoksa kapalı da açıklığından değil. Yeri beyânı tam olan, beyân edilen ayan edilen, ortaya çıkarılan, özü özüne anlatılan..

Soruyorsun: “Ahmet Can anladın mı?”
Kendisi yanımda, “anladım!” demiyor da öyle bir kafa sallıyor ki.. Yâni diyor ki “Özüm anladı!.”
Beyân bu bütün imkanlarıyla ortaya sermek anlamında ortada olmak.
İnnâ fetahnâ leke fethan mubînâ
Biz sana mubîn olan bir fetih verdik! Şühpesiz ki biz sana fetih verdik fetham öyle bir fetih ki mubîna.. Beyân edilmiş, binâ edilmiş evet bu herhalde öyle diyor.
Çünkü ALLAHu Zü’l- CeLÂL şöyle buyurur ki, Biz sana Mekke’nin fethini verdik, bu fetih çok muazzam bir fetih.. Mekke felan denmiyor burada.. Diyeceksin “burda bir fetihten bahsediliyor o zaman bu Mekke’nin fethidir..
Mekke de fethedildiğine ve bu iş o zaman olduğuna göre, bu âyet bizi hiç ilgilendirmez gibi düşünenler olabilir değil mi?
Öyle ya neden ilgilendirsin! Halbuki orda, mubîn kelimesinde bir şey var!
Mubîn kelimesinde Muradullah, Emrullah, Sünnetullah, Şe’enullah binâ edilir bu hayatta..
Aynen Şeriat Tarikat Marifet Hakikat gibi, her insanda az çok kullanılır.
Kullanılmaz olan sistemin ortaya çıkmamasından.
Daimâ bir şey diyorum, benim için Teknik ve Tasavvuf madde ve mânâ aynı şeydir NÛR-u MuhaMMed, YOLun hareket ve harekesinden ibarettir.
AKIL bakımından iki uçlu olduğu için söylüyorum.
AKLa, ora soyut bura somut mu diyorsun, böyle anla diye?..

İnnâ fetahnâ leke fethan mubînâ
Bize şah damarımızdan da yakın olan, merkezin merkezindeki RABBımız ne buyuruyor: “Biz bunun, o iki ucun fethini verdik..
f-t-h.. Enfustaki içerdeki "ha" nedir?
Hakikat-ı Hakk’tır amma, bize Hakikat-ı MuhaMMed olarak yansır.
Ben Hakk’ın hakikatını ve Hakkı Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’den DUYuyorum!
Zâten ondan bundan duymak-duydurmak yok İslamda.. Bunu anlayış o kadar çok önemli ki..

Ankara'da bir bey vardı, tüm dünya felsefelerini okumuş varlıklı da bir insan..
Dünyayı gezmiş, işi gücü borsa oynardı, ama yiğit yürek bir insandı..
“Kul ihvÂNi bey, size çok büyük bir saygı duyuyorum ancak siz de Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemİ biraz abartıyorsunuz!.”Dedi, yâni yüzümüze söyledi!. ''Çünkü ben, Rabbımı kendime o kadar yakın buluyorum ki; bâzen namaz kılmıyorum, bâzen kılıyorum!.. bâzen de sohbet ediyorum!”dedi..
Şaştım, kiminle sohbet ediyor diye!.
Söyledim kendisine: “Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemsiz sohbet ettiğin, ALLAHu Zü’l- CeLÂL’in “Aduvvun mubîn-açık seçik düşman” buyurduğu aklıyın şeytanlığıdır! sen “benlik derisi” nden dışarıya çıkma! Çıkan olabilir ama, sen çıkma!. Burası yedi kat ricâl-i gayb, şöyledir böyledir, rüzgardır buluttur kalkar gider.. Benim neme gerek.. ilk adımda aşağıya düşerim!” dedim.

Demek ki Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’in yüreğinde olmak gerekiyor: “İnnâ fetahnâ leke fethan mubînâ
Bu fetih sana ki Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLeme verildi!
Sana-“leke” kim verdi?. KÛN feyeKÛN Lütfunun sahibi kim?.
AKIL bakımından söylüyorum kardeşim, Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem dediğimiz, ALLAH Aşkına iyi düşün ki, bir maşa değil, herhangi bir âlet değil ALLAHu Zü’l- CeLÂLin kerem kıldığı, insanlığın prototip çekirdeği yâni herhangi bir insana saygı duymak anlamında değil!.
Yaratılanların tümünün anası, ilk noktası, ilk NÛR..
Şeytanın da, meleğin de, ötenin de bötenin de..
Neden “İnnâ fetahnâ leke”? Çünkü, bu sende.. Bu fetaha herkes Nasrullahu bulmuş yer yüzüne gelmiştir, insan kılığındadır AKLı vardır Peygamberi DUYmuş-UYmuş-bulmuştur..
Rahmetenli’l- âlemin olduğunu biliyordur..
Şimdi ne kaldı fütühat ki,

إِذَا جَاء نَصْرُ اللَّهِ وَالْفَتْحُ
Resim---İzâ câe nasrullâhi vel feth(fethu).: ALLAH'ın yardımı ve fetih geldiği zaman.” (Nasr 110/1)

İzâ câe nasrullâhi vel feth” kaldı.. el fethi, o el fetih nerde o el fetih?
İnnâ fetahnâ leke fethan mubînâ” var mı kardeşim zâhir ve bâtın olarak?
Eşhedu en lâ ilâhe illâ ALLAH ve eşhedu enne MuhaMMeden Rasûlullah!” merdivenini yapmak isteyen var mı?
“Var!.” o zaman buyursun o fetih kapısı, çıkış kapısına.. Mihtah nedir miktah?. Anahtar mihtahtır, bildiğimiz kapıyı açan anahtar mihtahtır ve açan demektir..
Rasûl da irsal edendir haaa.. Zâten bizlik anahtarıdır..
RasûLALLAH, Rasûl beni ALLAH’a irsal edicidir-göndericidir, dönüşümün YOLUdur..
ALLAH anlamına, kavramına, kendine.. Ne dersen de, bildiğin bilmediğin her şeyi söyle Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemdir.
İnnâ fetahnâ leke fethan mubînâ
İzâ câe nasrullâhi vel feth
Kim ki Nasrullahi BİLdi buldu dinini BULdu vel Fethullah OLdu ve YAŞAdı demektir.
Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem, öyle bir ilginç ki..
Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem Adına Hesabinâ Şerefine kâmille benim aramda.. Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemle benim aramda bir kâmil kablosu var.. Bu kâmilin bendeki ucunu bildirmek, öbür ucunu buldurmak gibi Tasavvuf..
Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem budur.. Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemi BİLmek ve BULmak sanatıdır velînin yapacağı iş ki, ben böyle anlıyorum!.
İş nedir iş?.
Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem ümmetine; AKLen vicdanen kendini BİLdirmek, Rasûlullahını BULdurmaktır..
Bu iş görev kabloluktur..
Rüzgarın görevi nedir?
İnsanları serinletmekdir, Atlas Okyanusundan buraya su mu taşımaktır, rahmet mi taşımaktır, her neyse işi.. O işini yapar..
Böyle olursa ne olurmuş?
İnnâ fetahnâ leke fethan mubînâ
İzâ câe nasrullâhi vel feth” olunca ne olmuş?

وَرَأَيْتَ النَّاسَ يَدْخُلُونَ فِي دِينِ اللَّهِ أَفْوَاجًا
Resim---Ve reeyten nâse yedhulûne fî dînillâhi efvâcâ (efvâcen).: Ve insanların grup grup Allah'ın dînine girdiğini gördüğün(Nasr 110/2)

Ve reeyten nâse yedhulûne fî dînillâhi efvâcâ” -> “fethan mubînâ
Fethen mubîni göreceksin ki her insan kendi canında, kendi vicdanında bir damla damla Kevser Havuzunda “yedhulûne fî dînillâhi efvâcâALLAHın Dinine dalga dalga girerler.
Her neyse daha “din”in ne olduğunu da anlayamadık!.
Ona dolarlar, dalga dalga dahil olurlar..
Yâni bütün buz dağları yok olur, “fethan mubînâ” olurlar..
Mubîn kimdir mubîn? Aynı zamanda ALLAH celle celâluhudur..
El Mubîn ALLAH celle celâluhu bu âlemi binâ edendir ve beyân edendir.

El Mübîn :
Resim

Bakınız bir tek âyette bile böyle gönül zevkleri içindedir ve gerçektir..
Demek ki sadece yalın olarak doğrudan doğruya “biz sana Mekke’yi fethettik” değil, tarih kitabı okumuyoruz.. Her harfi BİZim için inmiştir.. Benim için inmiştir, senin için inmiştiri onun için inmiştir!.
Yok efendim şu âyet sadece müşrikleri ilgilendiriyor, yok efendim şöyle olmuş böyle olmuş!”
O âyeti sök at, çünkü bize bir şey anlatmıyor!” demek doğru değildir ve düşünmeliyiz!.
Neden lazım bunlar bizim için?..



لِيَغْفِرَ لَكَ اللَّهُ مَا تَقَدَّمَ مِن ذَنبِكَ وَمَا تَأَخَّرَ وَيُتِمَّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكَ وَيَهْدِيَكَ صِرَاطًا مُّسْتَقِيمًا
Resim---Li yagfire lekallâhu mâ tekaddeme min zenbike ve mâ teahhare ve yutimme ni’metehu aleyke ve yehdiyeke sırâtan mustekîmâ(mustekîmen).: ALLAH, senin geçmiş ve gelecek günahlarını mağfiret etsin ve sana ni'metini tamamlasın ve seni Sıratı Mustakîm'e ulaştırsın diye.(Fetih 48/2)

Li yagfire lekallâhu
Şunun için lazım ki, El Gâfuru El Gâfiru El Gaffâru olan ALLAH celle celâluhu bizi bağışlasın!.

El Gaffâru :
Resim
El Gâfiru :
Resim
El Gâfuru:
Resim

Gafara ne ise, mağfiret affetsin ve bağışlasın…
Türkçe bir şeyler koymak zorunda kalıyorsun..
leke” yine senin için ALLAH celle celâluhu,
mâ tekaddeme min zenbike ve mâ teahhare ve yutimme ni’metehu aleyke ve yehdiyeke sırâtan mustekîmâ
Kıdemli yâni önceden takdim ettiğin, gönderdiğin, daha önceden yaptığın “min zenbike” senin zembinden-günahından, önceki günahlarından ALLAH celle celâluhu seni gafara etmek için ve “mâ teahhare” .. sen onları, sen buyuruyor bakınız!. Dikkat edin “teahhare” âhire bıraktın, bir kısmını “tekaddeme” kıdemli kıldın.. yâni önceden yaptın, fakat takdim ettin “ben bu günahları yaptım!” dedin.
Sonra da “ve mâ teahhare” bir kısmını da, sonra yapacağım gibi teahhare âhire bıraktın tehir ettin..
Türkçe geçmiş ya bunlar, tehir etmek âhirete bırakmak..
Gelecekte yapacağım günahları bağışlamak için..

Başka ne idi?.

فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَاسْتَغْفِرْهُ إِنَّهُ كَانَ تَوَّابًا
Resim---Fe sebbih bi hamdi rabbike vestagfirh (vestagfirhu), innehu kâne tevvâbâ(tevvâben).: O zaman Rabbini hamd ile tespih et. Ve O'ndan mağfiret dile. Muhakkak ki O, tövbeleri kabul edendir.” (Nasr 110/3)

İzâ câe nasrullâhi vel feth. Ve reeyten nâse yedhulûne fî dînillâhi efvâcâ. Fe sebbih bi hamdi rabbike vestagfirhu
Fetlullah geldikten sonra ne oldu? Fethen mubîna, ondan sonra ne oldu? İşte tüm bunlar,
Li yagfire lekallâhu mâ tekaddeme min zenbike ve mâ teahhare

Günah işi tamam mı?
Tamam, geçmiş günahlar tamam, gelecek günahlar da bağışlanacak ve bir daha var ki;
ve yutimme ni’metehu aleyke ve yehdiyeke sırâtan mustekîmâ

ve yutimme” tam etmek için, tam dediğimiz şu.. mesela şimdi ağzı yabana cübbeli profösörler okusalar bizim şiirleri felan derler ki “kafayı yemiş, TÜMM diyor TAMM diyor ÜMM diyor, felan-filan diyor!” derler.
Oysa, ben demiyorum ALLAHu zü’l- CeLÂL buyuruyor..
Et Tamm esmâsı, kendi esmâsıdır..

Et Tâmmü :
Resim

ÜMM kendi Nebiyyi Ümmîsi, kendi kanalları Tammı Tümmü buyuran ALLAH celle celâluhu.. Ümm Arapçada ANNE demektir.. sadece câhil kalmış okumamak değil ki..

قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنِّي رَسُولُ اللّهِ إِلَيْكُمْ جَمِيعًا الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ لا إِلَهَ إِلاَّ هُوَ يُحْيِي وَيُمِيتُ فَآمِنُواْ بِاللّهِ وَرَسُولِهِ النَّبِيِّ الأُمِّيِّ الَّذِي يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَكَلِمَاتِهِ وَاتَّبِعُوهُ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ
Resim---Kul yâ eyyuhen nâsu innî resûlullâhi ileykum cemîanillezî lehu mulkus semâvâti vel ard(ardı), lâ ilâhe illâ huve yuhyî ve yumît(yumîtu), fe âminû billâhi ve resûlihin nebiyyil ummiyyillezî yu’minu billâhi ve kelimâtihî vettebiûhu leallekum tehtedûn(tehtedûne).: De ki: “Ey insanlar! Muhakkak ki; ben, sizin hepinize (gönderilen) Allah'ın resûlüyüm. O ki; semaların ve arzın mülkü, O'nundur. O'ndan başka ilâh yoktur. O, hayat verir (yaşatır) ve öldürür. Öyleyse Allah'a ve O'nun ümmî, nebî, resûlüne îmân edin ki; O, Allah'a ve O'nun kelimelerine (sözlerine) inanır (îmân eder). Ve O'na tâbî olun ki; böylece siz, hidayete eresiniz.(A'raf 7/158)

ve yutimme ni’metehu
Ni’metini tamamlamak için, aleyke.. KÛN feyeKÛN lütfunun AYNen sende olması için üzerinde üzerinde senin üzerinde aleyke..
Evet ve bir daha var “yehdiyeke siratam müstekiyma..”
yehdiyeke sana hidâyet etmek için hediye etmek için hidâyet ve hediye isimlerini “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin İsimleri”nde biraz incelemeye çalıştım aynı kökten çünkü.
Hedâ kökünden hem hediye vardır hem hidâyet vardır..
yehdiyeke sıraten mustakiyma” burada, yehdi iki üçlü hidâyet kelimesi, iki uçludur pozitif-negatif ikisine de hidâyet kullanılır.. ALLAH celle celâluhu tercih edeni Hayra tercih edeni Şerre yehdi kılar..
Ama Türkçede adama desen bunu “yook kardeşim bu taraf kapandı!” der.. “Hidâyet” dedi mi doğru cennete sanır oysa tercih ettiğin ve yaşadığın yola hiâyet eder..

Bak “yehdiyeke sıraten müstakiyma” seni hediye etmek için yolunu gösterip götürmek için..
Nereye?. SIRATa.. Hangi sıratmış bu?. İstikamet Sıratına!. “yehdiyeke sıraten müstekıyma
Ne anladık?. Bakınız “fethen mubînâ” verilmiş orda üç kere fetih vardır “innâ fetahna leke fethan
İki inne fetahna biz, leke sana fethan mubîna..
Geçmiş günahların bağışlanması için, gelecek günahların da bağışlanması için, burda bir mahkemede suçlu affedilmiyor!.
Sıratı Müstakiymin öbür ucunda kim var acaba?
Cennet mi var, cenneti yaratan mı var? “ve yutimme ni’metehu
ALLAH celle celâluhu ni’metlerini tamamlamak istiyor.. “aleyke” senin üzerinde!.
Bakınız dört şey daha var, ama ikisi birbirine benziyor “Li yağfira lekellahü ma tekaddeme min zembike” aynı kelimeyi söylüyorum.. Li yağfira lekellahü ma teahhara min zembike” demektir.. O birinci cümle ikincisinin aynısıdır..
Geçmiş-gelecek günahlar tamam da şimdi ne olacak, şimde ne olacak?.
ve yütimme ni'metehu aleyke
ALLAH celle celâluhu ni’metini şimdi tamamlamak istiyor!. Tamam ne olacak tamamladı..
“ve yehdiyeke siratam müstekiyma”
Tüm bunların sebebi, Sıratı Müstakimdır..
Sırat, haydi diyelim ki yol.. Müstakim nedir? İstikamettir.. İstikamet nedir?
Kıyamet istemektir, istiğfar gafare istemektir.. ist-ikame.. “ist” baş eki o istemetir.. istikamet: İkâme-Kıyam istemektir, Kayyumiyet istemektir, ebediyet istemektir ,MuhaMMedi yaşayış kudretine ulaşım istemektir?.
Bu nasıl olur? Bu nasıl olacak, hani portakalı yiyorum ya.. Portakal da bende ben oluyor ya bedenimde, ses oluyor ağzımdan çıkan ses enerjisi oluyor, gözümden çıkan ışık enerjisi oluyor..
Oluyor da işte böyle oluyor MuhaMMedi Kudrette herkeste olan Hakikat-i MuhaMMediye budur!.
İçerdeki makine çalışınca, bir ateş basıyor ki adamı buza soksan yakacak!. İçteki makine susunca ne yapıyorlar istersen ateşe soksan sıtma tutmuş oluyor!.
Kısacası “kıyamet istemek” tir.. Kopsun şu kıyamet!.
“ve yehdiyeke siratam müstekiyma” En dosdoğru yola seni erdirmek için..

Ben, anlamak isteyen insanlardan bahsediyorum!
Ben imkanı olan, zamanı olan, aklı fikri olan ve vicdanları içinde zevk duyan insanlar için söylüyorum elbette!.
Yâni “herkes bunu bilecek!” diye demiyorum ama, dosdoğru yol dosdoğru yol iyi de, bu dosdoğru yol nereye çıkıyor?.
Yâni nereye çıkarsa çıksın değil anlatılıyor Kur'ân-ı Kerimde.. Yâni “mubîna” buyuruyor, bu fetih açık buyuruyor..
Herkesin göreceği bir açıklıkta, çırılçıplak bir Rabbulâlemin var her CANın Özünün Özünde, Şahdamarından da YAKÎN olan AKRABA..

Çok acı olan şu ki, câhiller “ÖZ”lerine İblis Elbisesi giydirmeye çalışıyor, kendi nAKiLsiz AKLının İblisliğiyle.. Yâni Akıl İblisliğine sokuyor!..
Sünnetullahın her ÂN OLAN gereği “Li yağfira lekellahü ma tekaddeme min zembike ve ma teahhara ve yütimme ni'metehu aleyke ve yehdiyeke siratam müstekiyma”

Hani şu İran’da bir şeyler var ya, “Âyetullah- ALLAHın Âyeti veya günah işlemekten ma’sumlar” deniyor.. Ma’summuşlar, günah işleyemezler, işlemezlermiş..
Yâni imammış.. Hâşâ İmamın “İ”sinden habersizler de hâin adamlar “Âyetullah” diyorlar.. ALLAHın Âyeti, bu kelime KelemULLAHta, Rasûlullahda olmayan bir kelimedir..
Âyetullah, ALLAHın Âyeti Kur'ân-ı Kerimdekilerdir..
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Hadisine “Âyetullah” desen hata edersin..
Gerçekte öyledir.. Hattızâtında hevâsından konuşmaz ALLAHu zü’l- CeLÂLın VAHy AYNasıdır ama O'na denenyen kimselere de denemez! O ki;

وَمَا يَنْطِقُ عَنِ الْهَوَىٰ
Resim---Vemâ yentiku ‘ani-lhevâ: O, hevadan (kendi istek, düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz.” (Necm 53/3)

إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْيٌ يُوحَىٰ
Resim---İn huve illâ vahyun yûhâ: O (söyledikleri), yalnızca vahyolunmakta olan bir vahiydir.(Necm 53/4)

Fakat ALLAHu zü’l- CeLÂLin âyetiyle karıştıramazsınız Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemin her buyurduğu konuşmayı.. “Ekmek yiyeceğim!” buyurdu diye Kur'ân-ı Kerim âyeti mi?..
Gerçek bu iken nasıl "ma’sum" oluyormuş bu sıradan adamlar..
ALLAH celle celâluhu Kur'ân-ı Keriminde, Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem için, “geçmiş ve gelecek günahlarını bağışladım!” derken..
ALLAHu zü’l- CeLÂL Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLeme “seni bağışlamam için böyle böyle yap!” buyururken, nasıl oluyor da bunlar “günah işlemez ma’summuşlar!.
Nasıl oluyor da Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem peygamber olarak “ma’sum” değil de, diyelim ki İmam Hüseyin aleyhi's-selâm “Ma’sum” olabiliyor muş!.
Zülum görmek hiçbir zaman günah işlemzi mi gerektiyormuş!. Ma’sum vasıfı bu muymuş?.
Yok bu elbise sonradan giydirilmiştir efendim!.
ALLAHu zü’l- CeLÂL elbette biliyordu Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemin gelecekte hiç günah işlemeyeceğini!.
Ama kardeşcağızım neden bahsediyorsun sen, Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemde olan bütün haller; bende, sende, onda, tüm yaratıkta olmakta el ÂN OLANların TÜMMü de İLK-TEK SON MevCÛDat NOKtası OLAN NÛR-u MUhaMMeD AYNAsında Olup durmaktadır!..

Ama asla anlatamıyorsun, anlatamıyorsun!.
Çünkü basit misalle söylüyorum şu Bursa'da binlerce tekstil makinası çalışıyor, başka makinalar çalışıyor, âletler çalışıyor..
“Bunların tümünü çalıştıran cereyanı getiren, Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem!” diyorsun..
“Her makinada bu özellik vardır!” diyorsun adam diyor ki: “İllâ odunumun parası, ben anlamam!” diyor!..
“Ben Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemi göremiyorum” diyor.
Ne bileyim ben işte “Boyama makinası gibi önümde isterim, ya da ben şöyle bir âlet istiyorum!” diyor..
Açıkçası kendi gibi bir put istiyor!.
Çünkü, onun için akıllarımızı kendi keyfine bırakmamız gerekiyor, yâni adam gibi anla!.
ALLAHu zü’l- CeLÂL açık seçik anlatıyor anla!.
Hiç birimizin zerre kadar herhangi bir sebeple bir şeyi yanlış anlamaya anlatmaya sebebimiz yok hamdolsun!.
Biz ALLAHa sığınırız hiç kasıd ve sebeb yok ki, mümkün olduğu kadar doğru anlamaya-anlatmaya çalışıyoruz, çalışırız!.
Çünkü başka maksadımız yok evet bu “izacae nasrullah” ile doğrudan doğruya direk ilişkilidir..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi FETİH Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »


وَيَنصُرَكَ اللَّهُ نَصْرًا عَزِيزًا
Resim---Ve yansûrekallâhu nasran azîzâ (azîzen).: Ve ALLAH, sana azîz bir zaferle yardım etsin.(Fetih 48/3)

Ve yansûrekallâhu nasran azîzâ
Ve yensurakellâhü ve ALLAH celle celâluhu, “İzâ câe nasrullâhi” vardı ya burdaki de aynısı nasara fiili yâni “yansuruke ALLAH” seni nasretsin Ve yensurakellahü nasran azîza öyle bir nasır ki, hem de azîz olan.

إِذَا جَاء نَصْرُ اللَّهِ وَالْفَتْحُ
Resim---İzâ câe nasrullâhi vel feth (fethu).: Allah'ın yardımı ve fetih geldiği zaman.(Nasr 110/1)

وَرَأَيْتَ النَّاسَ يَدْخُلُونَ فِي دِينِ اللَّهِ أَفْوَاجًا
Resim---Ve reeyten nâse yedhulûne fî dînillâhi efvâcâ(efvâcen).: Ve insanların grup grup Allah'ın dînine girdiğini gördüğün (zaman).(Nasr 110/2)

فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَاسْتَغْفِرْهُ إِنَّهُ كَانَ تَوَّابًا
Resim---Fe sebbih bi hamdi rabbike vestagfirh (vestagfirhu), innehu kâne tevvâbâ (tevvâben).: O zaman Rabbini hamd ile tespih et. Ve O'ndan mağfiret dile. Muhakkak ki O, tövbeleri kabul edendir.(Nasr 110/3)

İşte bunu anlamak lâzım, ben bunun için diyorum Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem diye; nasran azîza, fethân mubîna, İzâ câe nasrullâhi vel feth!.
Nasrân azîza, nasıl fetih, fethân mubîna..
Nereye geldi, bana geldi.. bana, sana, bize bize geldi fethullah'dan nasrullah'la BİZe geldi..
ALLAH celle celâluhu’ya nasıl döneceğiz, giderken nereye gideceğiz, “İzâ câe nasrullâhi”la yürüyeceğiz.. Fetih Sûresinde ne oldu?
Fetih Sûresinde ALLAH celle celâluhu, Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem i anlattı bize!.

Şimdi “ve yensurakellahü nasran azîzaALLAH celle celâluhunun anlatılmasını kim yapıyor? Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem yapıyor!
Ve yensurakellahü onun için sana Nusret verildi, Nusret nasara, Nusret izin her türlü imkan tanındı!
Çünkü sen Nur-u MuhaMMedsin ALLAHın nurunun gözüktüğüsün Mazharısın Menbağısın her şeyisin nasarısın sonuçta Mercağısın, akış ARKısın!
Şu anda “ve yensurakellahü nasran azîza
Efendim nasr-nasra zafer. Zafer dersen neden neden SıRR NuRu demiyorsun da zafer diyorsun!
Yâni illa Romanın fethi gibi zaferle meşgulsün! Oysa nasara nasıl bir yardımdır, SıRR NuRudur.. RuBuBiyet SAHİBliği NuRudur.. Sende Şahdamarından da AKRABA OLan KEBANa BAĞlı olduğunu ANLAYış Şuuru NÛRu..
Bu nasıl bir ampulmüş, bu Ahmed can ampülü, geçen gün birlikteydik bizde, yanmadı “Ahmed yanmıyor!” dedim.
Ahmed can “gevşemiştir”dedi.. tabureyi aldı çıktı, kulağını kıvırınca yandı!
Demek ki özünde var ALıcılık-VERicilik.. Kendilerinde zâten var Kebanında ampülünde aradaki kablonun da!.
Neden “nasran azîza” mekanizması var benim tarafımda.. bu fethen mubîna zâten!.
ALLAHın Rasûlu de, peki ALLAHın Rasûlu aleyhi's-selâm da benim neyim?
Benim de Rasûlum! Evet Rabbımızın Rasûlu benim de Rasûlum!
Onun için Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem; irsal edicidir, bağlayıcıdır, ulaştırıcıdır, birleştiricidir, kavuşturucudur, olmazsa olmazdır!.
Olur mu kardeşim ALLAH aracı mı kullanır, ALLAH aracı mu kullanıyor?
Hâşâ hayır!. Ancak, bütün Kâinâttaki her ŞEY’i yok edip var ederken aracı mı kullanıyor?
Anneyi babayı da yaratıp onlara çocuğu doğurtuyor da araç-gereç mi kullanıyor bir TAMMlık TÜMMlük İÇİnde!
Neyin aracısı, benden izin mi alıyor tırnaklarım uzarken, kirpiklerim uzamazken sana bir şey mi oluyor?
Dişlerin niye kemiklerin gibi olmuyor, tırnakların gibi olmuyor aynı yapıdayken, bu ANLAşılamaz TERBİYEyi akılcı filozofler mı verdi!.

Şunu demek istiyorum hiç çaresi yok Şe’enullahı-her ÂN YENİden YARATışı anlamak zorundayız!.
ŞEENULLAHın planı projesi SÜNNETULLAHı ANLAmamız gerekiyor! Sunnütellahın hükmedicisi EMRULLAHı ANLAmamız gerekiyor!
Tüm bunları yapan MURADULLAHı ANLAmamız gerekiyor!
Murad, “radde” diyorsun hani işin son raddesi-sınırı!
Murad aklımızın ermeyeceği varlıktan, yokluktan, bir şey söylemekten, sıfat vermekten, herhangi bir şekilde anlamaktan, anlamamaktan münezzeh olan her ne ise her kimse ne diyorsan de işte ALLAH olan varya Muradullah MURADULLAH!
KÛN” buyrulduğu ANda “feyeKÛNOLmuştur.
Bismillahi çekersin karşına MuhaMMed Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem çıkıverir bütün esmâ ile BİZ BİR-İZlikte!
Tekemmül-ü MuhaMMedle geçmek gerekir biliyorum!.
İşte genellikle elli ile yüz kilo bu et yığınından, et gözlüklerinden bakmaktayız Kelle Gözüyle!.
Ben bunları küçük görmüyorum! Bunlar Kafa Basarı ki, OBJEKTİF!.
Ama Kalb Baîireti de var Kelle Basarı kadar, Kalb Basîreti de var OKÜLER gibi!.
İslam Dininde bu DÜRBÜNün SEVİYElenmesidir Rusüliyyet!.
Arayı bağlamaktır, TAMM-TÜMM-ÜMMlemektir!.
Bunun ayarını EMRullah üzere yapıverdiğin zaman şaşa kalırsın!.

هُوَ الَّذِي أَنزَلَ السَّكِينَةَ فِي قُلُوبِ الْمُؤْمِنِينَ لِيَزْدَادُوا إِيمَانًا مَّعَ إِيمَانِهِمْ وَلِلَّهِ جُنُودُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَكَانَ اللَّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا
Resim---Huvellezî enzeles sekînete fî kulûbil mu’minîne li yezdâdû îmânen mea îmânihim, ve lillâhi cunûdus semâvâti vel ard (ardı), ve kânallâhu alîmen hakîmâ (hakîmen).: Mü'minlerin kalplerine, îmânlarını îmân ile artırsınlar diye sekîneti indiren, O'dur. Göklerin ve yerin orduları ALLAH'ındır. Ve ALLAH; Alîm'dir, Hakîm'dir.(Fetih 48/4)

Artık ALLAHu zü’l- CeLÂL kendisini tasvir ediyor yâni bunları yapan kimdir diye ama bizim

إِذَا جَاء نَصْرُ اللَّهِ وَالْفَتْحُ
Resim---İzâ câe nasrullâhi vel feth (fethu).: ALLAH'ın yardımı ve fetih geldiği zaman.(Nasr 110/1)

وَرَأَيْتَ النَّاسَ يَدْخُلُونَ فِي دِينِ اللَّهِ أَفْوَاجًا
Resim---Ve reeyten nâse yedhulûne fî dînillâhi efvâcâ(efvâcen).: Ve insanların grup grup ALLAH'ın dînine girdiğini gördüğün (zaman).” (Nasr 110/2)

فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَاسْتَغْفِرْهُ إِنَّهُ كَانَ تَوَّابًا
Resim---Fe sebbih bi hamdi rabbike vestagfirh(vestagfirhu), innehu kâne tevvâbâ(tevvâben).: O zaman Rabbini hamd ile tespih et. Ve O'ndan mağfiret dile. Muhakkak ki O, tövbeleri kabul edendir.(Nasr 110/3)

Fesebbih bihamdi rabbike vestağfirh, innehu kâne tevvâbâ
İnnehu kane tevvabâ
Sen onu gerçekten Tevvab bulacaksın tevbeleri kabul edici bulacaksın buyuruluyor..

Et Tevvâbü :
Resim

Tevbe dönmek demek burada, ne oldu?
Ve yensurakellahü nasran azîza
ALLAH celle celâluhu, Seni azîz bir Nasranî-Yardım eren kıldı.. Herkese-Rahmetenli’l- âlemîn yardımı budur! Bundan daha büyük yardım mı olur? Küllî ŞEY Var oldukça, tüm insanlar da yaşadığı sürenin sonunda yaratana ulaşmış olarak şâhid olarak, gerie fASLın ASLına dönmesi gerçeği-SON-UÇu üzere yaratılmıştır!
Gerisi tüm teferruattır, milyarlarca mezara git sor tüm teferruattır!
Henüz doğmamış gelecek çocuklara sor yine teferruattır!
Bu bir dizi seyretmek gibidir, bu bir fırtınaya tutulmak gibidir!.

Evet bu Fetih Sûresi üç âyeti yine Nasr Sûresindeki üç âyetle denktir, yâni eş tamamlayıcılardır ve gerçekten muhteşemdirler!
Fetih sûresi de öyledir, bizim KULLUK bakımımızdan da çok önemlidir!
Azîza da öyledir nasran azîza dediğimiz azîz, şerefli-güçlü-yüksek el Azîz ALLAH celle celâlehu.. Çok büyük çok şerefli çok yüksek..

El Azîz :
Resim

El Muizzü :
Resim

ALLAH celle celâluhu sıfatlarını kimin vasıflarıyla anlatıyor?
İnsan vasıflarıyla anlatıyor ANLAyaBİLmemiz için!
Barbaros canın dediği gibi, ALLAHın sıfatlarını tırına yüklemiş kelime bulamıyorsun İngilizcede..
En büyük diyeceksin İngiliz Kral-Kıraliçesi için“en büyük” neye diyor onlar onu koyacaksın oraya hâşâ ALLAH celle celâluhu el Azîz demek isterken!. Burda ne yapmışız, azîz; şerefli güçlü..
Nedir güçlü kimdir? Uğraş dur bir de bunun melâmet yüzü vardır, nedir?
Zâhir ve bâtın sahibliğini yâni “zü’l- CeLâL” lik var ya, “züll” üğünün AYNın oluştur!.
“Ama Hocam bu bizi, sakın rabb yapmasın?” deme!
Sen rahat ol ki âletler, KEBAN olamaz, CeRRyÂNını KULLandılar diye Yaratık onlar!.
Ama kebansız çalışamazlar, “aklı evvel” ler oralara gider ancak, NAKLe-NÛRa-NAKLe kavuşamamış Hamm Akıllar!.
Zavallı Firavun da çıkmış da diyor ki:

فَقَالَ أَنَا رَبُّكُمُ الْأَعْلَى
Resim---Fe kâle ene rabbukumul a’lâ.: Sonra da (firavun) dedi ki: “Ben sizin çok yüce Rabbinizim.(Nâziât 79/24)

Aslında söylediğine bu günkü ilim-bilimle kuşlar bile güler!
İşte bazı kuş beyinliler için ALLAHu zü’l- CeLÂL bu örnekleri koyuyor Kur'ân-ı Kerim'imize!
Zâten yoksa azîza, şahdamarından da yakın olan “RaBB”ının zâhir ve bâtın SAHİBliğinin AYNen BİLen BULan OLan YAŞAyan var mı kardeşim!.
Sen ona bak! Başka var mı gerçek!
Her ÂN yeniden YARATılış Sisteminde nasıl olur ki başka!.
AYN ne demektir, A’YN-ı SABİT?!.. Ayn ne olacak şimdi dondurduk eritmeye çalışıyoruz!.
Oysa bu“SUyun TESTİsi BUZdan”..

Biraz daha uzun oldu ama ilk üç âyeti belirledik.
Bir sorusu olan var mı? Hafif mi ağır mı, onu da bilmiyorum ama hafif de olsa ağır da olsa böyle yavaş yavaş bu konular böyle..
Ben bu konuları böyle anlıyorum, sizinle bir MuhaMMedî Kardeşlik hukukumuz var!.
çünkü yıllardır benim büyüklerimden de gördüğüm öyledir insanlara İlim ve İrfanla yâni İlim Edep İrfan ve Erkanla yol bırakılır, yol verilir,hizmet edilir inancındayım!
Bilirsiniz ben, kuru lafınan sözünen öyle takkeynen tesbihnen kuşağınan muşağınan felân değil, bunlar elbisede kalanlar.. bunlar değil..

Onun için zâten, bunlar zaman isteyen şeyler..
Ama istediğin kadar kitab oku “satır”dan okursun!.. ancak illâ “sadr” dan alman gerekir bu YOLda Elden ELe.. El Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem ve sonunda YEDuLLAHa gelecek zâten Fetihte..
bu cÂN CeRReyÂNı, öyle kağıttan, defterden, kitaptan, tesbihten, takkeden alınamaz!.
Sünnetullah ve Sünneti-i Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem Üzere, AYNen AYNen milim ara da yer bırakmadan, kontak yaptırmadan: “Yâ ALLAH celle celâluhu! Yâ bismillah!”.. KûN feyeKûN!.. “El ALLAHın ELinde!” demekden ve olmaktan başka bir şey bir YOL yok!.
Maddede-Zâhirde ne varsa Mânâ-Bâtında da o vardır, çünkü ikisi ayrı değildir zâten, bir şeyin iki yüzüdür!.

AKILla NAKİLde böyledir, Aynı Şeyin İKİ YÜZÜdür.. N-AKİL -> NÛRlanmış AKILdır!..
Onun içinde aynı şeyin iki yüzünün ortasındaki NÖTR BÖLGEye durduğun zaman göreceksin ki, hayretle dehşette kalacaksın!
Orada işte o NOKTa-da ne desen küfür olur!.
Konuşsan küfür zâten olur, konuşa bilirsen konuş!.
Aziz Hocamız Şayhu’l- Hazîn kaddesallahu sırrahunun: “Bir yer/makam vardır “ALLAH!” desen küfr olur!” buyurduğu bu.. gerçi “ALLAHla –diyerek- kendini kandıranlar” âyetini anlamayanlar bunu olsun ANLARlar inşae ALLAH!..

Bizler ayrıca “konuşsan küfür olur” derken “kötülük yaparsın” anlamında anlıyoruz.. çünkü bize öyle öğretildi..
“Eğer bir şey söylersen çırılçıplak kendi kendini örtersin şehadetini örtersin!. Konuşmak yasak konuşamazsın diyor yâni zâten YOKsun diyemezsin!”buyuruyor!.
Ahmed buraya yanıma gelmiş dizdize yanyana oturuyoruz.
Ben ha bire: “Ahmed!. Ahmed!. Ahmed!.”bağırıyorum!
Ahhmet diyor ki:“Hocam Ahmed!”demene beni uzakta sanmana armana gerek yok ki, yâni ben burdayım zâten şah damarından da AKREB-YAKINım!” gibi…

subhâneke allâhumme ve bi hamdike,
eşhedu en lâ ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etûbu ileyke
!..

Velhamdulillahi Rabbul âlemin!.
ResimResim'' Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike (Muhammediyyeti) ve
Nebiyyike (Mahmudiyyeti) , ve
Rasûlike (Ahmediyyeti) ve
Nebiyyi’l-Ummiyyi (Habîbiyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve sahbihi ve ummetihi... ''Resim

Bu salavatta bile BİZ;
"ALLAHım bizi Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’e ULAŞtır, İLe-bİLE eTt!" DEmekteyİZ inşâe ALLAHu Teâlâ!..
Ki, bİZ ÜMMetİZ HAMD OlsuNn!.. Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’in bir ÜMMün bir aNa-nın çocukları gibiyİZHAMD OlsuNn!.. TEK-BiRr AnAnın, ÜMMün ÜMMeti gibiyİZ!..
ÜMMet demek, bir ananan çocuklarıdır.. ÜMMet, ANAsı bir olanlara “ÜMMet” denir!.

"ÜMM" lük KULLuk İmtihÂNıdır.. ÜMMeti.. O’nu büyüten Ebu Talib, ÜMMeti olamamıştır!.
Zır câhillikle, sadece, yalnız kan bağına, yüklenmeye gelmez bu iş!.
Esas yol SIRAT-ı MÜSTAKİYM'dir!.
Ehl-i Beyt-i Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem.. ÂL-i ÂBÂ-yi Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem..
Yâni, ALLAH adına lütfu ondan alanlar ÂİL-esi BUdur el ÂN şe'ÂNuLLAHta!..

Abdike oraya -> Nebîyye.. Velâyeti'n- Nebiyyi -> O'rda!
Velâyet nerde?. Hitam son mu? HATM sadece yüzükmü, DÂİRE ne ki? TAMMlanmak, TÜMMlenmek, ÜMMlenmek ne olacak her DOĞan insan da her ÂN feyeKÛNla yeniden!.
Nübüvet-i Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem yine Velâyet-i Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem içinde, kendiksinde Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemde.. Kerem Kablosu Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm la İSÂLE HATTı Kablosu gibi Kıyamet YOLuna çıkınca, çıkınca VELÂYETleşir!..

Resim---Yezid İbnu Hayyan, Zeyd İbnu Erkam radıyallâhu anh'tan naklen anlatıyor:Rasûlullah aleyhi's-salâtu ve's-selâm buyurdular ki:"Haberiniz olsun! Ben size iki ağırlık bırakıyorum. Bunlardan biri ALLAHu Teâlâ'nın KİTABı'dır. O, ALLAH'ın (semâ-arz arasına uzanmış) ipi olup, kim ona tutunursa hidâyet üzere olur, kim de onu terkederse dalâlete düşer. İkincisi Itret'im, Ehl-i Beytim'dir." Biz, Zeyd İbnu Erkam'a sorduk:"Kadınları da EHL-İ BEYT'inden midir?" "Hayır! dedi, ALLAH'a yemin olsun, kadın bir müddet erkekle berâber olur. Sonra (kocası) onu boşar, o da babasına ve kavmine döner. "Rasûlullah aleyhissalâtu ve's-selâm'ın Ehl-i Beyt'i aslı ve kendinden sonra sadaka haram olan asâbesi'dir."
(Müslim, Fezailu's-Sahâbe 37, (2408)

Zâten bir tane Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem var.. Abdike, Nebiiyike, Rasulike, Nebiyyü’l- ÜMMîyyike HEPsi de O aleyhi's-selâmdır!..

Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemin kendisinde Velâyet ve Nübüvvet AYNı ŞEYdir, aynı yerdedir ve mesele bizim ULAŞım-SALLımızdır Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemle ve de dolayısıyla ALLAH celle celâluhuya!” demek istiyorum!.
Yoksa nebiyyike velîyyike değil VELÂYETlik Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemin de ortağı yoktur hâşâ..
Velâyeti de kesinlikle yüzdeyüz Nübüveti gibidir!
Amma Velâyet de Nübüvet dee aynı fark edilemeyecek kadar aynı yerdedir ve Nübüvet CerryÂNı, Velâyet Kablosuna DERC EDilmiştir..
Nebîyike ve Rasûluke.. Tamam Rasûluke, Rasûlullah Nebiyyi ÜMMî..
Tüm BİLEliklerin ANAsı-ÜMMü.. yâni benim Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem dediğimin de esası, ALLAH celle celâluhu dediğimin de ANAsı tümünün tümünün de fASLı-ASLı -> “BİLE” liklerin tümünün AHMEDiyyet Makamından bahsediyorum!.
Bir-TEK ALLAH’tan başkasının bilmesinin mümkün olmayacağı bir AHADİYET sınırından bahsedemeyiz!.
Bu öyle önemli ki: "Desem ÖLdürüler! DEMEseMm OLdüMm!..'' ALLAHu zü’l- CeLÂL bizi affetsin, bağışlasın, rahmetine gark etsin inşae ALLAH!.

ÂmiNn!.
cÜMMlemize hak ve hayr versin, dinimizide dünmayımızda ve âhiretimizde Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem Yüreğinde, ÖZünde kılsın!
Ömrümüzü Ebedî hasbî Hizmetinde kullansmak nasib etsin!
Maddî Manevî ÖZümüzü, ALLAH celle celâluhu ve Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem Efendimize, Kıblemizi Kelâmullaha ve ALLAHu zü’l- CeLÂLin Emrullah ve Muradullahına çevirsin inşae ALLAH!.
Birbirimize gıyabî duacı olalım inşâe ALLAHu zü’l- CeLÂL!.
ÜMMet-i MuhaMMedle birlikte; hayrlı iş, helâl aş, salih saliha eş ebedîyyen MuhaMMedi baş nasib etsin!.
ALLAHu zü’l- CeLÂLin inâyeti hidâyeti ve selâmeti üzerimize olsun! Gecelerimiz-Gündüzlerimiz ki ÖMRümüz-Gönlümüz NûRlu olsun!
ALLAHa emânet olalım inşâe ALLAHu zü’l- CeLÂL!.
Es selâmun aleyküm ve rahmetullahi!.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi FETİH Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

EÛZU BİLLÂHİ MİNE'Ş-ŞEYTÂNİ'R-RACÎM
Bİ'SMİ'LLÂHİ'R-RAHMÂNİ'R-RAHÎM..


Esselatü vesselamı aleyke Ya RasûlALLAH SallALLAHu Aleyhi vesellem istecartü
Resim'' Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike (Muhammediyyeti) ve
Nebiyyike (Mahmudiyyeti) , ve
Rasûlike (Ahmediyyeti) ve
Nebiyyi’l-Ummiyyi (Habîbiyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve sahbihi ve ummetihi... ''Resim
subhâneke allâhumme ve bi hamdike,
eşhedu en lâ ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etûbu ileyke

VelHaMduliLLÂhiraBBu’l-ÂleMîNN

ALLAHu Zü-l Celal Fetih Sûresinin 10. Âyetinde

إِنَّ الَّذِينَ يُبَايِعُونَكَ إِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللَّهَ يَدُ اللَّهِ فَوْقَ أَيْدِيهِمْ ۚ فَمَنْ نَكَثَ فَإِنَّمَا يَنْكُثُ عَلَىٰ نَفْسِهِ ۖ وَمَنْ أَوْفَىٰ بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللَّهَ فَسَيُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا
Resim---İnne-lleżîne yubâyi’ûneke innemâ yubâyi’ûna(A)llâhe yedu(A)llâhi fevka eydîhim(c) femen nekeśe fe-innemâ yenkuśu ‘alâ nefsih(i)(s) vemen evfâ bimâ ‘âhede ‘aleyhu(A)llâhe feseyu/tîhi ecran ‘azîmâ(n): Şüphesiz sana biat edenler, ancak ALLAH'a biat etmişlerdir. ALLAH'ın eli, onların ellerinin üzerindedir. Şu halde, kim ahdini bozarsa, artık o, ancak kendi aleyhine ahdini bozmuş olur. Kim ALLAH'a verdiği ahdine vefâ gösterirse, artık O da, ona büyük bir ecir verecektir.(Fetih 48/10)

İnne-lleżîne yubâyi’ûneke
sana beaya edenler, ayniyat YAŞAyışına seninle bile kılanlar ayan-ı sabite İYEliklerini, kimliklerini seninle BİLE kılanlar, yani dünyada dinde ve âhirette; imanda, amelde, ahlâkta ve HÂLde Seninle BİLE olanlar BİZ BİR-İZ BİLEyiz diyenler var ya şüphesiz ki onlar..
yubâyi’ûna(A)llâhe” gerçek olan şu ki onlar ALLAHla aynen BİLEliğe girdiler, alış verişlerini ALLAHla yaptılar baye ettiler tâbi oldular.. aynen BİLElik BAĞlarını kurdular..
yedu(A)llâhi fevka eydîhim” inna şüphesiz ki bir daha var nedir o?
ALLAHın yed-i kudret eli kendi eli dâimiyet İYEliği ASLına ulaşım mutlaklığı.. bunların elleri üzerindedir çünkü onların eli Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem elindedir ve Rasûlullahtır. Rasûlun eli ALLAHın elindedir..
yedu(A)llâhi fevka eydîhimALLAHın yedi onların yedlerinin, ellerinin dâimiyet itibarî, izafî, iğreti, geçici gölge olan dâimiyet varlıkları “ben” dediği neyse onların tümünün üstündedir.. yani üstünde derken onlar altında anlamında değil “BİLE” lik anlamındadır.. nasıl geliyor yubaune ayan-ı sabitte kimlik kişiliklerinin İYEliklerinin yani kimliklerini neliklerini niceliklerini niteliklerinin tümü BİLElik olarak Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem de ise eğer ALLAHında yedindedirler dâimiyet dedirler.
Fevka eydihim” burda üç tane “yed”den bahsediliyor ki; birisi innellezine yubayunake elini Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLeme uzatanların eli.. ikinci el Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemin eli ve ALLAHın eli..
Bir kişi için zâten olan budur ben, sen, o insanlar tüm bunlar ellerini MERKEZe uzatırken Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLeme uzatırlar.
Elden kasıt “yed” dir yed’den kasıt dâimiyettir.. Neteliği.. niceliği.. niteliği, İYElik dediğiniz.. mefhum ayan-ı sabite dediğimiz tümünün hülasası her ne ise NÛR kullanışlık o NÛRu kullanarak öyle görünüşler..
femen nekeśe” bundan sonra “fe” mütakiben artık herkes kendi içinin emrinde olarak özünde olarak “men” kim ki Nurullahı, NûR-u MuhaMMedi bu, bundan ibarettir. Bütün varlık bundan ibarettir.. “nekese” noksan kılarsa
femen nekeśe fe-innemâ yenkuśu ‘alâ nefsih

O ancak kendi nefsine gelen Lütfullahı aynen kesmiş olur noksan kılmış olur.. kim ki bundan sonra Rasûle ve ALLAHa yani RasûlALLAHa..
İYElik diye bir mefhum vardır bunun ne olduğunu tümünü içerir işte o bunun temeli ayan-ı sabite denilen sabit bir ayniyet vardır..
ABDyetin zuhuru olan bir ayniyet vardır işte bu BİLElik bu ayanların herkesin ayanları.. kuşun kuşluğu, taşın taşlığı, aklın akıllığı, insanlığı hayvanlığı vs. Tüm bunların bu ayanlarının İYEliklerinin BAĞlılığı, BİLEliği Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem de ise,
innema yubayyin ALLAH” onların beya ettikleri ALLAHtır yedullahi fevka eydihim ALLAHın yedi onların yedleri üzerinedir elleri üzerindedir.
ALLAHın eli onların ellerinin üzerindedir.. neden ellerinin üzerindedir..
Burda canbazlar Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemi anlamayanlar ne diyorlar ellerinin üzerinde ALLAHın eli vardı..
Halbuki ALLAHu Zü-l Celalİnnellezine yübayiuneke” kim ki sana beya etti, “elini sana verdi” demiyor.
Burda devam etmiyor çünkü İnnellezine yübayiuneke innema yübayiunellah sana bea edenler ALLAHa etmiştir.. Kim ki sana beya etmişse innema yübayiunellah ALLAHa bea etmiştir; ayanı sabitesini ayanlığını, kimliğini, kişiliğini BİLE kılmıştı. Önce Rasûl sonra ALLAH işte onların yedleri elleri fevka eydihim ellerinin üzerinde ALLAHın eli vardır BİLElik bağları burdan Keban’a kadardır.. Her direğin üzerindeki fincana bağlılık gibi tutucu fincan gibi bağlılıklar beyalar..
Ve “men” kim ki men sahibiyle yani Nurullah ve NuR-u MuhaMMedi BİLmiş OLmuş ve Nurullahı yaşıyorsa şu anda.. “men” budur aklı olandır..
fe men nekese noksan ederse, bozarsa, noksan kılarsa bildiğimiz noksan kelimesi burdan geliyor zâten.. bunu bozarsa bu bileliğini bozarsa “fe innema yenküsü ala nefsih” onun bu bozması kendi nefsi aleyhine bozmuştur, kendi boğazını sıkmıştır..
ve men evfa kim bunu evfa ederse vefâ gösterirse ve men evfa kim en vefâ ederse.. vefâ, evfa.. kebir ekber gibi.. evfa kim ki vefâ gösterirse buna bu bağlılığına eğer vefâ gösterirse “bi ma ahede aleyhüllaheALLAHa ahdi üzere ALLAHın ahdi üzere hususlara vefâ gösterirse “fe se yü'tihi ecran aziymaALLAH büyük bir ecir verecektir..

Bir daha bakalım “femen nekese” kim noksanlık yaparsa “fe innema yenküsü ala nefsih” kendi nefsi üzere yapmış olur “ve men evfa bi ma ahede aleyhüllahe” kim de ALLAH üzerine aleyhullaha ALLAH üzerine verdiği ahde vefâ gösterirse yani burda çok ilginç bir şey var insanlar Rabbu'l-âlemine ahd ettiklerinde Bezm-i Elest vardır.. bunun tatbikatı “innellezine yubauna” şimdi Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLeme beya etmekle oluyor biat etmekle..
Hani Medine’den gelen altı kişi vardı Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem abluka içindeydi zorluklar içindeydi onlar dediler ki: “Ya Rasûlullah! Gel sen Medine’ye biz seni koruruz.'' ve onlara bir istişare etmeleri için, konuşmaları için tekrar bir yıl bekledi.. İkinci yıl geldiler dediler ki “Biz tamamladık 12 ye tamamladık ve biz sana biat ediyoruz! Seni mallarımız, canlarımız, ırzlarımız gibi koruyacağız!
Kimi koruyacaklar Rahmetenli'l-âlemin Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemi onun için Mescid-i Biat vardır, hac yolu üzerindedir ve orda bir ağaç vardır o ağacın altında biat edilmiştir, sonra hz. Ömer o ağacı kestirmiştir insanlar tapıyor diye!

O ağacın yerinde şimdi bir taş yığınları felan vardır. İşte o ağacın altında zâten öyle âyetlerde gelecek “o ağacın altında” diye. işte o secere-ağacının altında.. o, biat-BİLElik ağacısının altında bunlar olmuştur!
Kim noksanlık yaparsa Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLeme biat edişte, neye noksanlık yapmış olur? ve men evfa kim de vefâ gösterirse neye vefâ etmiş olur?
bi ma ahede aleyhüllaheALLAH üzerine verdiği ahde kim vefâ gösterirse “fe se yü'tihi” ita edecek ALLAH ona.. Hani itâ amiri var ya paraları ödeyen, verici güç olan itâ veriş.. “fe se yu’itihi ecran aziyma” ona bir ecri var, ceRRe var ona ahmakların sandığı gibi leş fişinden can çekilince değil..
Şimdi burada kimi sultan kimi kral!.
Ya o can çekilince bedenden, mahvolacak! onun için ceRRi merri dinlemez burda yeterli olmuştur ama esası ise ALLAHu Zü-l Celal
Aslında ceRR-ÇEKiş, NuR-u MuhaMMedî ÇEKiş, insanın ayan-ı sabitesinin içindeki MuhaMMedî Hakikatın “ecran aziyma”sıdır ve ona bir ücret var dediğin zaman oraya indirirsin..
Yani bu işi yaptın ya sana büyük bir mükafat verecek sana aferin diyecek gibi bir şeye götürür..
Halbuki bu bağ şimdi kurulmaktadır “fe se yu’itihi ecran aziyma” nerede aziyma verecektir?
Tercümelere baktığınız zaman “cennette verecektir”.. Cennet nerde?
Öbür dünyada!.. Ya burada yaşarken bir şey yok öyle mi?.
Yaşarken bir şey yok mu?.
Yaşarken biat etmek ne demek Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemle?
ALLAHın Elinin altında eli oluş ne demek?
Dar kafalılar için söylüyorum!.
Neden buyuruyor: “İnnellezine yübayiuneke innema yübayiunellah yedüllahi fevka eydihim fe men nekese fe innema yenküsü ala nefsih!” bunu noksan yapanların nefisleri bundan noksan-karanlıkta kalır, yani elleri kenetli olmadıkları için ceryan alamazlar!
Kokutur içindekini biliyorsunuz buz dolapları, fırınlarda pişirmediği için kokutur.. prizlere cereyan gelmedi mi, içindeki etleri leşe çevirir korkunç kokar ki!.. noksan budur nakıs, nakıs oluş..
men evfa” kim ki iç vücuda gelişini “en”e çıkarır da içteki bu patlamayı çıkarırsa, her patlayan tohum gibi her içindekini çıkaran ana gibi, yeni dünyalar doğurur, cennetler doğurur.. “bi ma ahede aleyhüllahe” bunun dâimiyet hüviyetini aynen yaşayış ahdi vardır.. bu ezeldeki “Bezm-i Elest”teki tohumun Şehadet Âleminde çatlaması, patlaması, ortaya çıkması, çiçek açması, meyve vermesidir oğullar kızlar gibi..
fe se yü'tihi ecran aziyma” bu veriş gerçekten bir öZe ÇEKiştir-RÜCU’dur..
Bu ceRR-ÇEKiş, illâ ve illâ öldükten sonra, cennete ceRR ediş- ÇEKiş midir?. O cennet bu cennet yok şu ÂNdaki-ŞeÂNdaki.. ALLAHu Zü-l Celal'in ZÂTındaki güzellik ve özeliklere doğduran doğruya İŞTİRAK midir yoksa?!.
Bunu doğru ANLAyış insanların AKILlarına kalmışsa, ama o AKILlar kokmuşsa, o AKILlar körse, o AKILlar “summun bukmun umyun”sa:

وَمَثَلُ الَّذِينَ كَفَرُواْ كَمَثَلِ الَّذِي يَنْعِقُ بِمَا لاَ يَسْمَعُ إِلاَّ دُعَاء وَنِدَاء صُمٌّ بُكْمٌ عُمْيٌ فَهُمْ لاَ يَعْقِلُونَ
Resim---"Ve meselullezîne keferû ke meselillezî yen’ıku bi mâ lâ yesmeû illâ duâen ve nidââ(nidâen), summun bukmun umyun fe hum lâ ya’kılûn(ya’kılûne): İnkâr edenlerin örneği bağırıp çağırmadan başka bir şey işitmeyip (duyduğu veya bağırdığı şeyin anlamını bilmeyen ve sürekli) haykıran (bir hayvan)ın örneği gibidir. Onlar, sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler; bundan dolayı akıl erdiremezler-akledemezler!.
(Bakara 2/171)

Yani hepsi güyâ çalışır haldeyken; kör, sağır ve kalbsizse dilsizse kekemeyse yani yoksa ne yapacak görüleceği göremeyecek duyulacağı duyamayacak anlaşılması gerekeni anlamayacak cak cak sonra geberecek geçip gidecek SON-UÇta..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi FETİH Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »


سَيَقُولُ لَكَ الْمُخَلَّفُونَ مِنَ الْأَعْرَابِ شَغَلَتْنَا أَمْوَالُنَا وَأَهْلُونَا فَاسْتَغْفِرْ لَنَا يَقُولُونَ بِأَلْسِنَتِهِم مَّا لَيْسَ فِي قُلُوبِهِمْ قُلْ فَمَن يَمْلِكُ لَكُم مِّنَ اللَّهِ شَيْئًا إِنْ أَرَادَ بِكُمْ ضَرًّا أَوْ أَرَادَ بِكُمْ نَفْعًا بَلْ كَانَ اللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرًا
Resim---Se yekûlu lekel muhallefûne minel a’râbi şegâletnâ emvâlunâ ve ehlûnâ festagfir lenâ, yekûlûne bi elsinetihim mâ leyse fî kulûbihim, kul fe men yemliku lekum minallâhi şey’en in erâde bikum darren ev erâde bikum nef’â(nef’en), bel kânallâhu bi mâ ta’melûne habîrâ(habîren).: Araplardan muhallefunlar (geride kalanlar), sana: “Mallarımız ve ailelerimiz bizi meşgul etti. Artık bizim için mağfiret dile.” diyecekler. Onlar, kalplerinde olmayanı dilleri ile söylüyorlar. De ki: “Eğer Allah, size bir zarar veya fayda dilerse, bu taktirde sizin için Allah'tan (gelen) bir şeye kim mani olabilir (fayda veya zararı önleyebilir)? Hayır (öyle değil), Allah yaptığınız şeylerden haberdârdır.(Fetih 48/11)

Se yekulü lekel mühallefune” sana diyecekler ki senin için diyecekler ki el muhallefune muhalifler hani bezmi eleste halife seçilipte şimdi şehâdet âleminde ihtilaf edenler, muhalifler diyecekler “minel a'rabi” o arablardan arabî, bedevi ya da şehrin göbeğinde ağa paşa olsun câhil, ham, yoz “belhume dallun” hayvandan da aşağı, kılığı kıyafeti sözü felan benziyor ama Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem eline el verişte, yüreğine yürek verişte nerede çark edecek nerede şark edecek belli değil..
leke muhallifune şeğâletna emvalüna ve ehluna” ne diyorlar? Ne diyecekler “şegâletna” bizi meşguletti. şegale olmak, meşgul olmak şagele ne demek? Bir işle uğraşmak meşguliyet yani “emvalüna ve ehluna” şimdi sen döndüğün zaman, hani fetihten döndüğünde diyecek ki onlar kim onlar “muhalifune” itiraz edenler, geride kalanlar, hulf edenler, sözünü yutanlar, Müslüman gözükenler ne diyecekler “efendim işte bizde sizinle gelmeye gelirdik amma emvalune ve ehluna mallarımız ve ehillerimiz ailelerimiz bizi meşgul etti biz gelemedik!”

Hani Kayserili konyalıyla askerlik yapmış ya.. Kayserili Konyaya gelmiş de arkadaşını bulmuş.. Konyalı etli ekmek kafalı adamcağız varını yoğunu dökmüş, hizmet etmiş, himmet etmiş ne yapmışsa yapmış..
Gel zaman git zaman Konyalının yolu düşmüş Kayseriye..
“Eee arkadaşımı da bir göreyim!” demiş.. Arkadışını bulmuş çarşıda mağazasında.. işte arkadaşı diyor ki:“ah kardeşim bizim buranın öyle bir mantısı vardır ki, şöyle güzeldir böyledir!” felan diyor..
Bizim Konyalıda diyor ki: “Herhalde mantıyı yedik yani!”
Ama Kayserili en sonunda diyor ki:“Eve gitsek bir güzel Kayseri mantısı yesek ammaaa halan da evde yok!” diyor..

Aynı şey burdakide.. Diyorlar ki "gücümüz kuvvetimiz, sana bağlılığımız çok Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem ancak bizi şu mallarımız yok mu, çoluğumuz çocuğumuz yok mu, ehlimiz yok mu bizi savaşa gitmekten alıkoymakta!”
Şimdi en kıytırık hizmetten bile insanlar kaçacak delik ararlar değil mallarını canlarını vermek, ehline hebâ etmek!.
Nerde Sümeyye Annemizin fedâkârlığı..
emvalüna ve ehluna” meşgul etti bizi “festağfir lena” sen de artık peygambersin ya, bizim için de bir istiğfar ediver!”
Ne yaptıklarını biliyorlar çünkü..
yekulune bi elsinetihim ma leyse fi kulubihim
Onlar diyorlar ki bu “elsinetihim” lisandakini konuşuyorlar. Onlar ağızları konuşuyor ağızları..
ma leyse fi kulubihim” asla bir şey yok “fi kulubihim” onların kalbleri bomboş, kalblerinden bir şey konuşmuyorlar, ordan burdan konuşuyorlar.. Bunun Kur'ân-ı Kerimde söyleneceği böyledir..

Derbentli hasan Babam söyleseydi bunların nerelerinden konuştuklarını daha iyi söylerdi.. Yani anlayacakları şekilde söylerdi.. başka şekilde söylüyor bak “bi elsinetihim” onlar lisanlarıyla söylüyorlar buyuruyor ALLAHu Zü'l-Celal..
ma leyse fi kulubihim” kalblerinde hiçbir şey yok, asla yok..
Onların kalbleri söyledikleri gibi değil.. asla olmadı yani “leyse” nin temeli hiç olmayan.. öyle olmuşta kaybolmuş değil..
ma” öyle bir şey ki, bunların söyledikleri “fi elsinetihim” sadece lisanlarıyla söylüyorlar.. “fi kulubihim” kalblerinde ise hiçbir şey yok hiç!..
Şimdi ne nifak çözümü arıyorlar!..

Hacı Osman Efendi çok merhametli bir insandı dua ettiğinde o iş olurdu..
Bunu bilen üçkağıtçılar hemen koşardı..
Ben de: “Baba senin açık kapıyı buldular bak, hepsi ordan giriyor!”derdim kendisine de..
O da:“evlat şundan dolayı ki, merhametten!” derdi.
Sonra zaman geçti “Baba bir dua et!” dediklerinde:“evlat duayı siz edin biz de âmin diyelim, siz duayı edin biz âmin diyelim!”der oldu..

Aynısı bakın, diyorlar ki: “Bizim ehlimiz mallarımız bizi meşgul etti onun için sizin ile fetihe katılamadık, savaşlara geride kaldık.. onlarla uğaştık şimdi sen de artık bize bir istiğfar et!”
vestağfirlenâ” bize bir istiğfar ediver!.
ALLAHu Zü'l-Celal buyuruyor ki Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLeme: “bunların söylediğiyle kalblerinde bir şey yok ! De ki “fe mey yemlikü leküm minellahi şiy'en” onlara sen deki “fe men” kimmiş o “yemlikü lekum” sizin için mâlik olsun, minALLAHi şeyen ALLAHtan bir şeye mâlik olsun ki “in erade biküm daranALLAH size zarar vermek istediği zaman bunu durduracak birisi kimmiş?” de onlara..
ev veya “erade biküm nefâ” size bir nefâ menfaat verebilsin..
Nefâ edene menfaat denir.. en Nafi esmasının tecellîsidir.. nefâ, zarranın zıddıdır.. zarar vermek, menfaat vermek fiillerini ALLAH celle celâluhu burada nasıl kullanıyor.. ed Darra en Nafi esmalarında kullanıyor..
ALLAH zarar verdiğinde ya da fayda verdiğinde kimmiş bunun tersini yapacak olan!.
bel kanellahü” bel, bilakis öyle değil mi? Bel, bilakis onların dediği gibi değilmiş.. ALLAH hâşâ hafife alınacak, atlatılacak değil..
Bir âlet cereyanını atlatamaz.. çünkü âletin varlığı cereyanla mümkündür.. zararı kârı herkesin kendinedir..
bima tamelune habira” tüm amellerinden haberdârdır.. ALLAHu Latifu’l- Habirdir en gizli sırlardan haberdârdır.. Haber, RuBuBiyet BİLEliğini halk edendir..
ALLAH celle celâluhu, işin oluş merkezindedir.. haber aldı, haber verdi, o dedi ki, bu dedi ki meselesi değildir buradaki.. Haber RuBuBiyet tecellîlerinin BİLEliğini halk edendir..
Nasıl olur efendim işte burası 1000 kilometre Keban’a adam orda bastı ki lamba yandı, bizim lamba yanmadı?.. Bağlıysa zâten yanmayıp ne yapacak, bozuk değilse, arızası yoksa, düğmesi açıksa, kaprisi, kini, kibiri, şunu bunu yoksa, pası pisi yoksa yanacak tabi..
Lamba yandı lafı bile eksiktir, doğru değildir!. Çünkü Keban haberdârdır ceryanından.. sen anahtara basmamışsındır.. Kebanı çağırmana gerek yok Keban buradadır.. Sen anahtar var ya şu anahtar, kapının anahtarı onu çalıştırmamışsın açmamışsın evet!..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi FETİH Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

بَلْ ظَنَنتُمْ أَن لَّن يَنقَلِبَ الرَّسُولُ وَالْمُؤْمِنُونَ إِلَى أَهْلِيهِمْ أَبَدًا وَزُيِّنَ ذَلِكَ فِي قُلُوبِكُمْ وَظَنَنتُمْ ظَنَّ السَّوْءِ وَكُنتُمْ قَوْمًا بُورًا
Resim---Bel zanentum en len yenkaliber resûlu vel mû’minûne ilâ ehlîhim ebeden ve zuyyine zâlike fî kulûbikum ve zanentum zannes sev’i ve kuntum kavmen bûrâ(bûren).: Hayır, siz Peygamberin ve mü'minlerin, ailelerine ebedi olarak bir daha dönmeyeceklerini zannettiniz; bu, kalblerinizde çekici kılındı ve kötü bir zan ile zanda bulundunuz da, yıkıma uğramış bir topluluk oldunuz.(Fetih 48/12)

Bel bilakis ALLAHu Zü'l-Celalbel-bilakis” e devam ediyor.. söylenenlerin bu olumsuzlara olumlu cevap verir.. bel zanentüm bilakis bunlar …..ne yâni zanentüm siz zannettiniz ki en ley yenkaliber rasûlü ''el'' mek mak meyecek mayacak mastar yapıyor hani mak var ya el leyyenkaliber rasûlu vel mü’minine
Rasûl ve mü’minler inkilab etmeyecekler-dönmeyecekler zannettiniz ya.. bir avuç insan çıkıyor diyorlar ki “ötekiler biz gitmeyelim nasılsa gidenler feri dönmeyecekler kesinlikle.. kesinlikle büyük bir ordu karşısında bir avuç insan ne yapacaklar?. hepsini öldürürler!”diyorlar..
Bel zanentüm.. siz zannettiniz ki ebediyyen dönemeyecekler.. zannettiniz “züyyine zalike fi kulubiküm ve zanentüm zannes sev” ve bu zanlarınızın yanında züyyine ziynetli kıldınız zalike böylece fi kulubikum sizin kalblerinizin içerisinde bu düşünce ziynetli kılındı, zanlarınız ziynete döndü en kıymetli en süslü en değerli hale dönüştü.. kulubühüm kalblerinizin içinde bunlar.. fi zanentüm zannes sev’a öyle zannettiniz ki bu zannınız en kötü zandır.. hangisi o yüreğinin içerisinde ALLAHu Zü'l-Celal inancı gibi olmuş zann?. Hâşâ başkasını yok etmiş
küntüm kavmen bûra” ve siz böylece ne oldunuz biliyor musunuz kavmen bura oldunuz öyle bir kıvama girdiniz ki bu kıvam “bura” yâni RuBuBiyet BİLEliğini bizzât ALLAH adına kendinde BULuş..
desen ki bir adam Rabb olmuş da, bunları yaratıyor desen o kadar emin yâni.. böyle bir zann içerisinde oldular işte..
böyle bir zann içinde olurlar, olmaktayız.. yahutta her ne diyorsan de her ÂN böyledir..
Haaaa efendim bu işte Bedir Muharebesi, Mekkenin fethi, bu masal değil daha BİZim kendi NEFSimizdeki Bedir Muharebelerinin ne olduğunu bilen yok!. Bizim Mekke fethedildi mi? ne olduğunu bilen yok daha!.

Hayatta imkÂN olsa da bütün insanları öldürsek, tekrar dünyaya gelseler ne derler vALLAHa âhiret var!..
Bir ay kaldı mı orada insan gibi kuLLuk yaparlar değil mi?.
Dosdoğru demek istiyorum.. Şu işi yapmak bu işi yapmak derdinde değilim ben onları bilmem çünkü o iş başka iş..
Açmısın tokmusun? susadın mı? namaz kıldın mı?.
Şunu yaptın, bunu yaptın var ya çocuk bile biliyor onun için söylüyorum esas bilinmeyeni bilmemiz gerekiyor!.
Bilinmeyen bir şey vardır.. Çatı gibi, bir sürü usta getiriyorsun herkes her şeyi yapıyor ama bir nokta akışı durduramıyor, neden?.
Çünkü oraya nerden geldiğini bilemiyoruz, bir yerde bir çatlak var işte bunu bulmak gerekmekte..
İyi dinlersen ALLAHu Zü'l-Celalin ne buyurduğunu görürsün..
Bel zanentüm el ley yenkaliber rasûlü vel mü'minune ila ehlihim ebedev” siz zannettiniz ki bu savaşa giren Rasûlullah la ona uyanların tümü orda öldürülecekler ve ebediyen bir daha ailelerine dönemeyecekler.
Bizim ehlimiz var, malımız var biz ne diye orda gidip de enayi gibi ölelim!”

ve zanentüm zannes sev'
SEVİYEsiz bir zann ile zannettiniz yâni bu çok dibe vurmuş bir zandı “ve küntüm kavmen bûra” böylece bir mahvedici helâk olucu diye tercüme edilmiş ama hayır asla ALLAHu Zü'l-Celalin Ez Dar esmâsına mazhar olmuş nefhayı men’ etmiş kapamış yok etmiş, o damarı kesmiş..
RuBuBiyeti durdurmuş Firavun felân solda sıfır kalmış..
Firavun millete söylüyor “Ben sizin Rabbınızım!”
Böyle bir kıvama girdiniz, böyle bir kavim oldunuz bir zanla, zanda bulundunuz.. çok kötü “seva” ve bu zandan dolayı da böyle kötü hayelleriniz, böyle kötü kuruntularınız, zanlarınız, hesaplarınız, kitaplarınız neyse bunların tümü sizin kalblerinizde allandı pullandı sizin başınızda çorabı ördürdü sizde böyle helâk olucu, mutlaka helâk olucu bir toplum haline geldiniz..

وَمَن لَّمْ يُؤْمِن بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ فَإِنَّا أَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ سَعِيرًا
Resim---Ve men lem yû’min billâhi ve resûlihî fe innâ a’tednâ lil kâfirîne saîrâ(saîren).: Kim Allah'a ve Resûlü'ne iman etmezse, (bilsin ki) gerçekten Biz, kâfirler için çılgınca yanan bir ateş hazırlamışızdır.” (Fetih 48/13)

Ve men lem yum in billâhi ve rasûlihi
Kim ki “men” ise Nurullah ve NûR-u MuhaMMedle yaratıldığını ÂNlayacak AKIL sahibi ise.. men, imanın temelinin çekirdeğidir.. “menAKILlı içindir.. AKLı olmayanın dini yoktur.. onun için kimde AKIL imkÂNı varsa ALLAHa ve rasûlune iman etmezse “fe inna” şüphesiz ki biz “a’tedna lil kâfirine seiyra” mutlaka şüphesiz.. biz var ya biz mutlaka “li’l- kâfirine” kâfirler için, küfredenler için “seiyra” alevli bir ateş hazırlamışızdır..
kâfirler için..
kimdir kâfir?.
Kâfir, ALLAHu Zü'l-Celal yok diyen yâni şah damarından yakın olan RaBBısını örtüp, zannıyla, körlüğüyle, sağırlığıyla, kulaksızlığıyla insansızlığıyla vs. kapatıp “burada böyle birisi yok ben varım” diyendir kâfir..
yoksa çıkıp da “ALLAH vardır yoktur” dese ne demese ne!.
çıkmış sabahleyin birisi Bursa da bağırıyor “güneş yok!” diyor.. Ne derler “kafayı yemiş” derler..
Ama öyle yapmıyor insan, şah damarından yakını kapatıyor..
RaBB yerine geçip RaBuBiyet yaşayışını aynen kendisine aldı, devraldı mı ona denir “sair” işte bu körlük öyle bir cehennem ki nasıl anlatılır..
Gözlerinizi kapatın, kendinize ceza verin “bir saat gözlerimi kapatacağım” deyin hele bir sokak ortasında kapatın kaç adım yürüyeceksiniz antrenmansız!..
İşte bu cehennem, işte bu körlük cehennemini böyle yaşar insan!.
Bir saat aklını kullanmayış da böyledir, kulağını kullanmayış da böyledir.. Tüm gözünü örttüğü için keferedir, görüşü kâfirdir..
Yâni gözü var kapatıyor, kulağına kurşun akıtıyor..
seiyra” alevli ateş cehennem.. tamam nerde cehennem?.

وَلِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ يَغْفِرُ لِمَن يَشَاء وَيُعَذِّبُ مَن يَشَاء وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا
Resim---Ve lillâhi mulkus semâvâti vel ard(ardı), yagfiru li men yeşâu ve yuazzibu men yeşâu, ve kânallahu gafûren rahîmâ(rahîmen).: Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır; dilediğine mağfiret eder, dilediğini azablandırır. Allah, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.(Fetih 48/14)

“Ve lillâhi mülküs semâvati vel ard”
ALLAHu Zü'l-Celalındır bu semâların ve yerin mülkü..
Nedir mülk?.
kün fe yekun lütfunun mâsivâsı, NÛR-u MÎMi, HakikatMuhaMMedîyesidir.. Mülk “KûN fe yeKûN”un sahnedeki yâni, Mim Sahnesinde oynanan film, Mim televizyonu âletinde oynanan oyun ne oyunudur?.
kûn fe yekûn lütfudur, ALLAHu Zü'l-Celalın bir Lütufudur..
Lütfun ne olduğunu bilmiyoruz.. Lütuf küLLi şeydir çünkü.. “Biliyorum” diyorsa yanılacaktır.. Eline alsın yumurtayı baksın.. kıyamete kadar gelecek katrilyonlarca civciv var bunun içinde.. Lütfu görsün..
Sonra vursun iğnenin ucuyla delsin kabuğunu “hepsini öldürdüm” desin ve Lütfe zülmü görsün!..
Onun için Lütuf için söylenecek laf yoktur!.
Ve lillâhi mülküs semâvati vel ard
Yerde gökte küLLi şey ALLAHu Zü'l-Celal'indir..
yağfiru” o gafara eder, bağışlar.. kim ki AKLı olup da.. onlardan dilerse meşiyet ALLAHu Zü'l-Celala aittir..
ALLAH dilerse bağışlar ve dilediğine de azab eder” dediğimiz zaman “ALLAHu Zü'l-Celal ister zulm eder isterse de bağışlar” gibi keyfilik değildir..
Buradaki “yeşau” bildiğimiz “Şe’en” yâni vucuda geliş.. Şu anda Şe’ende oluş dilemek, fiilen ortaya getirip getirmemek konusu, ALLAHu Zü'l-Celal’in hâşâ “şunu şöyle yapıyım bunu böyle yapıyım” diye düşünme, planlama, projeleme vs. den ALLAH celle celâluhu münezzehtir.
OLuşu AKIL bazarına soktuğu zaman, AKLını kullanmayan zâten ALLAHa iman edemeyecek o kendine göre bir put buluncaya kadar dolaşacak!..
Ama gerçekten “şea” yi anladığı zaman, ALLAHu Zü'l-Celalin elifinden şehâdete soktuğu küLLi şeyi ALLAHunurussemâvatı anladığı zaman “velillâhi mülkü semâvati vel ardı” anlayacaktır..

''ALLAHunnurussemâvatı vel ardı'', ne demek?.
NÛR = MÜLK demek.. Aynı âyettir bunlar..
ALLAHu mülkü semâvatı vel ard” âyetiyle “ALLAHunnurussemâvatı vel ard” âyeti..
Ne görüyorsanız ALLAHu Zü'l-Celalın MÜLKüdür.. Ve ne görüyorsanız ALLAHu Zü'l-Celalın NÛRudur..

Evet ALLAHu Zü'l-Celal bu nurlarından, bu mülklerinden bir kısmına kimi diliyorsa ona azab eder kimi diliyorsa hâşâ hâşâ öyle bir şey yok!.
ALLAHu Zü'l-Celal ne olacağını ne kalacağını menfasını nefhayı zarrayı darrayı her şeyi koymuştur kitabına.. dâima kime, “men” olana imanla mükellef olana, AKLı olana.. bunun üzerinde şe’en vardır, hesap kitap vardır tutup da aslana “niye ceylanları parçaladın, seni vahşi seni idam edeceğim!” böyle bir şey yok!.
Her şey kendi “şey” liğini yaparken insan, AKLıyla bir de “kul” luk yapmak zorunda “şey”liği İNSANlık çünkü..
Ham anlamda, ilkel anlamda “adam” lığının dışında “insan” görünümü dışında “kul” luk da yapması gerekiyor AKLından dolayı..
ve kanellahü ğafurar rahiyma
ALLAHu Zü'l-Celal, Gafurdur ve Rahimdir..
ALLAHu Zü'l-Celal’ın “yap!. Yapma!.” emirlerindeki sonuçlar bellidir..
ALLAHu Zü'l-Celal her an Gafur ve Rahimdir, elbette bağışlayıcıdır elbette Rahimiyetini yaşayış Rahimiyetine gafara ALLAHu Zü'l-Celalın işidir.. “ALLAH” lığıdır..

Barbaros : “Hocam burda “yüazzibü mey yeşa'” derken ordaki azabı şey mi anlayalım demek istiyorsunuz yaşayışa Şe’en Yaşayışına taptırır kimine de gibi mi düşünelim.

Kulihvani : Tabi onlar zâten o neyi diliyorlar kendileri “Şea” ediyor.. İnsanların kendileri o azabı arzu ve tercih ediyor verilen AKIL nimetiyle.. Kalbleri süsledi, beğendi, harika dedi, böyle yapalım dedi ve yaptı!..
Ne yaptılar?.
Enayi gibi malımızı evladımızı bırakıp da ölmeyelim, nasıl olsa onlar ölecekler gelmeyecekler!” dediler..
Şimdi ne diyorlar “hadi bizim için bağış dile, biz gelecektik de mal mülkten gelemedik!”
ALLAHu Zü'l-Celalhayır onlar ağızlarıyla konuşuyorlar, yâni Müslüman gibi konuşuyorlar, münafık onlar.. kalbleri bomboş.. azabı kendileri zâten doğurdu ve seçti!.”
ALLAHu Zü'l-Celal mazlum birisine, suçsuz birisine “sana azab edeceğim!” demiyor..
Zâten kul kendi bunu yapıyor!..

سَيَقُولُ الْمُخَلَّفُونَ إِذَا انطَلَقْتُمْ إِلَى مَغَانِمَ لِتَأْخُذُوهَا ذَرُونَا نَتَّبِعْكُمْ يُرِيدُونَ أَن يُبَدِّلُوا كَلَامَ اللَّهِ قُل لَّن تَتَّبِعُونَا كَذَلِكُمْ قَالَ اللَّهُ مِن قَبْلُ فَسَيَقُولُونَ بَلْ تَحْسُدُونَنَا بَلْ كَانُوا لَا يَفْقَهُونَ إِلَّا قَلِيلًا
Resim---Se yekûlul muhallefûne izentalaktum ilâ megânime li te’huzûhâ zerûnâ nettebi’kum, yurîdûne en yubeddilû kelâmallâh(kelâmallâhi), kul len tettebiûnâ kezâlikum kâlallâhu min kabl(kablu), fe se yekûlûne bel tahsudûnenâ, bel kânû lâ yefkahûne illâ kalîlâ(kalîlen).: (Savaştan) Geride bırakılanlar, siz ganimetleri almaya gittiğiniz zaman diyeceklerdir ki: "Bizi bırakın da sizi izleyelim." Onlar, Allah'ın kelâmını değiştirmek istiyorlar. De ki: "siz, kesin olarak bizim izimizden gelemezsiniz. Allah, daha evvel böyle buyurdu." Bunun üzerine: "Hayır, bizi kıskanıyorsunuz" diyecekler. Hayır, onlar pek az anlayan kimselerdir.(Fetih 48/15)

Se yekulü lekel mühallefune
Muhaliflik yapanlar, ALLAHu Zü'l-Celalın halifeliğine ihtilaf edenler, ALLAHu Zü'l-Celalın kendi sözlerine “ve kalu elesti bi rabbukum” sözlerine muhalefet edenler, halife olmayıp da muhalif olanlar..
Yâni “izen talektum” siz ayrıldınız gittiniz “ila meğanime” ganimetlere..
li te’huzuha” onu almak için.. “zerune” bize izin ver.. “nettebi’küm” size tabi olalım..
niye?..
savaş bitti de ganimet alınacak ya siz oraya intikal etmek üzere giderken, onlar ganimet olduğunu bildiler ki, savaş yok !.
Çünkü ganimet almaya gidiyorsunuz biliyorlar“bize müsaade edin, biz de izin verin, bizi de bırakın ki gidelim ganimet almaya.. ''
nettebi’küm” size tabi olmamıza izin verin..
yuridune ey yubeddilu kelâmellah” onların muradı ne imiş?.
ALLAHu Zü'l-Celalın kelâmını murad etmek, değiştirmek istiyorlar keyiflerince..
kul” de ki “len tettebiuna kezalikum len” asla mutlak anlamda kesinlikle “len tettebiuna” bize tabi olamazsınız!..
kezalikum” böylece yâni bunlar böyle olduktan sonra, hal böyle iken siz ne diyorsunuz “malımız mülkümüzden dolayı gelmedik, size tabi olalım çünkü nere gidiyorsunuz, ganimet paylaşmaya gidiyorsunuz bizde katılalım size!”
Bunlar ALLAHu Zü'l-Celalın kelâmını değiştirmek için istiyorlar!.
Yâni kimi kandırmaya çalışıyorlar?.
Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem ve mü’minleri!.
ALLAHu Zü'l-Celal ne buyuruyor “onları da, sizi de, olayları da yaratan benim!”
ALLAHu Zü'l-Celalin kelâmını değiştirmek istiyorlar deki “len tettebiuna” asla bize tabi olamazsınız!.
kul” âyetleri de çok önemlidir.. Kur'ân-ı Kerimin sonundaki dört sûrenin birinci kelimesidir.. ama Kur'ân-ı Kerimin içinde pek çok “ku” âyetleri vardır, hepsi de peygamber aleyhisselâma hitabtır..
Sen de ki onlara “asla siz bize tabi olamazsınız!.''
kalellahü min kablALLAHu Zü'l-Celal önceden böyle buyuruyor..
Kalellahu” ALLAH buyurdu “min kabl” önceden böyle buyurdu ALLAHu Zü'l-Celal..

bize HASED ediyorsunuz diyecekler, kıskanıyorsunuz.. tahsud HASED etmek fiili.. tahsudunune bize haset ediyorsunuz, kıskanıyorsunuz diyecekler.. ''bel bilakis'', öyle değil, bunların dediği gibi değil.. onların bu işten anladıkları ancak ve ancak devede kulaktır.. onlar daha dünyayı dini ve âhireti ALLAHu Zü'l-Celali, onun kulunu anlamak şöyle dursun onlar daha nerdeler.. çoluk çocukta, malda mülkte, şunda bunda.. bakın bunlar iyi düşünülmesi gereken âyetlerdir.
Bel kanu” onların olduğu hal nedir?
Şu andaki sonuç halleri nedir?.
fıkhettikleri anladıkları nedir?.
netice sonuç olarak neye fıkh etmişlerdir?.


çok az bir şeydir bu işten anladıkları.. gerçekten çok az bir şeydir..
evet Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem fethe çıkarken Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemin fethine katılmıyor.. dünya hayatındaki peygamber aleyhi's-selâma teslim olup İZini izleme fethine katılmıyor!. Dinini, dünyasını, âhiretini SEVİYEleme FETHine katılmıyor, Hasbi Hizmet Fethine katılmıyor, Doğum-Ölüm Fethine katılmıyor!.. Ebediyyen yaşayacakmış gibi bir kendi krallığının içinde, bir kör düğümün içinde, bir kör hayat yaşıyor ve bu fetihin sonunda mağlub olup yok olmadan geri döndüğünüzü görünce ne diyorlar?.. Siz zaferinizin ganimetini almaya gittiğiniz zaman!..
Ganimet veriliyormuş bizde düşelim arkanıza” dediler..

Yok mu böyle insanlar hayatımızda?.. Hasbi Hizmet dediğin zaman yerle bir olanlar yok mu, yok olup gidenler!.
Bunları yüzlerce binlerce kez yaşadık.. bir dara girdiğinde “ALLAH” diye bağıran herkese elinizi açın, dua edin.. sonra yok olup giden yüzlerce insan görürsünüz, bir daha bulamazsınız..

Ne zaman ki anladılar, kokusunu anladılar ganimetleri almaya gidiyorsunuz.. neticeyi sonucu gördüler hemen derler ki “bizi bırakın da sizi izleyelim, yâni tabi olalım!”
Onlar ALLAHu Zü'l-Celalın kelâmını değiştirmek istiyorlar de ki “siz kesin olarak bizim izimizden felân gelemezsiniz, bize tabi olamazsınız çünkü ALLAHu Zü'l-Celal daha önce bildirdi.. yâni ALLAHu Zü'l-Celal bunu buyurdu “ALLAHa ve Rasûluna tabi olun” dedi bütün bu âyetleri siz duydunuz.. duydunuz ama dediniz ki “malımız mülkümüz var” dediniz.. “siz istiyorsanız gidin ölün orda biz burayı halledelim” dediniz..
evet o zaman ne derler “bizi kıskanıyorsunuz, HASED ediyorsunuz” derler.

HaSeD: Başkasının iyi hâllerini veya zenginliğini istemeyip, kendisinin o hâllere veya zenginliğe daha lâyık olduğuna inanıp kavuşmasını istemek. Çekememezlik. Kıskançlık. Kıskanmak..

HASED(çekememezlik) hayırları yer, bitirir, tıpkı ateşin odunu yiyip tükettiği gibi. Sadaka hataları söndürür, tıpkı suyun ateşi söndürmesi gibi. Namaz müminin nurudur. Oruç ateşe karşı perdedir.

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Her hata ve günahın esası olan şu üç şeyden korunun: Kibirden sakının; çünkü şeytanı Adem’e secde etmemeye sevk eden kibirdi. İhtirastan sakının; zira Adem’i cennette ağaçtan yemeye sevk eden hırstı. HASEDten de sakının; çünkü Adem’in iki oğlundan birini, öbürünü katletmeye HASED sevk etmiştir.”
(İbni Asakir)

HASED kalbin en büyük hastalıklarından biridir. Kalbi kemirir ve o insanı etkisi altına alır. HASEDçiyi memnun etmek mümkün olmaz. Çünkü o ancak nimetin zevâli ile razı olur.
HASEDçi zalimdir, gaddardır, onda iyi huylar durmaz. O, Allah’ın taksimine razı olmaz, nimeti yok etmek için başvurmadık çare bırakmaz. Ne kendisi rahat eder, ne de başkasına huzur verir. HASED, HASEDçiyi maddeten ve manen yer bitirir. HASEDçinin alâmeti, yanındaki kimseye yaltaklanmak, ayrıldığı zaman onu gıybet etmek, felakete uğradığı vakit şamata ve sevinç gösterileri yapmaktır.
Kötü huylar arasında HASEDten daha adil olanı yoktur. Zira kıskançlık, HASED edilenden önce HASED edeni mahveder. HASEDçinin şerrinden selamette kalmak isteyen Allah’a sığınmalıdır.
Derler ki, Allah bir kuluna merhametsiz bir düşman musallat kılmak istediği zaman, HASEDçisini başına bela kılar.

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “İnsanların gizli şeylerini araştırmayın, kusurlarını görmeyin, düşmanlık ve HASED etmeyin, birbirinizi kardeş gibi sevin, çekiştirmeyin. Müslüman Müslümanın kardeşidir, ona zulmetmez, yardım eder. Onu, kendinden aşağı görmez.” buyurdu.
(Buharî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Müminin kalbinde imanla HASED bir arada bulunmaz.” buyurdu.
(Beyhekî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Müslüman hayırlı olur. HASED edince hayır kalmaz.” buyurdu.
(Taberanî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “HASEDten kurtulmak zordur. HASED ettiğiniz kimseyi incitmeyiniz!” buyurdu.
(İ. Ahmed, Müsned)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “HASEDten sakınınız! Ateş odunu yakıp yok ettiği gibi, HASED de hasenatı yok eder.”
(Ebu Davud)

HASED, başkasının sahip olduğu maddî veya manevî bir imkanın yok olmasını istemektir. Dilimizde kıskançlık ve çekememezlik diye ifade edilen HASED, kalbe ait ayıplanmış-kötülenmiş bir vasıftır.

Hayır hayır bunlar AMANsız HASED Hastası zavallı ve de anlayışsız kimselerdir!.
Öyle AKLı cevval insanları öyle makamlarda, öyle hallerde gördük ki hayretler ve dehşetler içinde kaldık!.

Konya da bir bölge müdürümüz vardı. Demirel’in sınıf arkadaşıydı o zaman 1970 küsürlerden bahsediyorum Demirel’in herkesin babası olduğu yahutta çoğunun babası olduğu devirlerden bahsediyorum.. astığı astık kestiği kestik adam Isparta’dan Konya’ya gelirken oradaki makam arabasını da sevdiği için getirip götürüyor.. Böyle oyuncak halde, iki metre boyunda, her türlü ihtişamı müsaid, ne derse onu yapan bir insandı..
Yıllar sonra Antalya daki lojmanlara girişte üç dört kişinin koltuğunda yürürken dehşet içinde gördüm..Parkinson hastası olmuş yıllar önce meğer..kibir pis iş..
Ona demiştim: “Efendim bu âlem, bir âlemdir.. bu âlemde her yüksek baş eğilir.. eğilmeyen baş Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin başıdır!” dediğimde bana gülmüştü..

Yanlış nerdeydi?
Yanlış şurdaydı, ALLAH ve Rasûlullahın elini tutmayanlar elsiz kalacaklardır.. Elsizlik kötü bir şeydir.. cansızlık ne kadar kötü bir şeydir.. ya ceryÂNsızlık ne kadar zor bir şeydir, bütün âletler çalışmaz.. can çekilse, el kol ayak şu bu susar..
Sen, ben, iyi, kötü.. bir kelime bile yok olur.. bitkisel hayata girsin ne yapacaksın Barbarosu?.. bitkisel hayattaki barboros, Barboros mudur?.
Çekin AKLını, sokun bitkisel hayata.. Barborosun ölüden farkı yoktur..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi FETİH Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

قُل لِّلْمُخَلَّفِينَ مِنَ الْأَعْرَابِ سَتُدْعَوْنَ إِلَى قَوْمٍ أُوْلِي بَأْسٍ شَدِيدٍ تُقَاتِلُونَهُمْ أَوْ يُسْلِمُونَ فَإِن تُطِيعُوا يُؤْتِكُمُ اللَّهُ أَجْرًا حَسَنًا وَإِن تَتَوَلَّوْا كَمَا تَوَلَّيْتُم مِّن قَبْلُ يُعَذِّبْكُمْ عَذَابًا أَلِيمًا
Resim---''Kul lil muhallefîne minel a’râbi setud’avne ilâ kavmin ulî be’sin şedîdin tukâtilûnehum ev yuslimûn(yuslimûne), fe in tutîû yû’tikumullâhu ecren hasenâ(hasenen), ve in tetevellev kemâ tevelleytum min kablu yuazzibkum azâben elîmâ(elîmen).: Bedevilerden geride bırakılanlara de ki: "Siz yakında zorlu savaşçı olan bir kavme çağrılacaksınız; onlarla (ya) savaşırsınız ya da (onlar) müslüman olurlar. Bu durumda eğer itaat ederseniz, Allah, size güzel bir ecir verir; eğer bundan önce sırt çevirdiğiniz gibi (yine) sırt çevirirseniz, sizi acı bir azab ile azablandırır." (Fetih 48/16)

Kul li’l- muhallefîne mine’l- a’râbi
De ki o muhaliflere de ki “mine’l- arâbi” bakın ne ilginç bir şey o irab edenlerden arablardan olup kör câhil bedevî olan, böyle akıllı geçinenler var ya muhaliflerden, onlara de ki “setud’avne ilâ kavmin” siz davet edileceksiniz ''ulî be’sin şedîdin tukâtilûnehum ev yuslimûn ila kavmin üli be'sin şedidin be’si''
Gücü kuvveti çok ulu olan güç kuvvet sahibi bir kavime karşı davet edileceksiniz fetih ya.. “tükatilunehüm” onlarla kıtal edeceksiniz, savaşacaksınız.. katl, öldürülürsünüz ölürsünüz kıtal var yâni ev yüslimun ve ya tuune ya onları öldürürsünüz katil kıtal edersiniz, “ev yüslimun” ya da Müslüman olurlar. O kavim “fe in tutîû yû’tikumullâhu ecren hasenâ
Eğer ki itaat ederseniz.. neye itaat edecekler, davet ettiklerinde kim edecek daveti ALLAHın davetini Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem edecek..
Eğer itaat ederseniz ALLAH itâ’ edecek verecek “ecren aziyma” değil, “ecren hasena” nere gitti aziyma..

İ’tâ nedir?
İtâ: Vermektir, verme işi görev gereğidir, temlik (mülk olarak verme) ifâde etmez.
Kur'ân-ı Kerimân-ı Kerîm, ilim, cennet gibi.
İ’tâ: Temlik (mülk edinme) ifâde eder.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e âit kevser havuzu gibi...


Aziymayı “ya ALLAH ya bismillâh” deyip Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemle gidenlere.. ne evladı kardeşim, ne malı mülkü, ne dünyası ne âhireti o ki Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLlem, elimizin üzerinde ALLAHın eli var gidiyoruz, gittiler ya işte onlar “ecren aziyma”..
şimdi eğer itaat ederseniz, eğer o zaman gelirseniz, katılırsanız, davete uyarsanız ALLAH size “ecren hasena” verecek.. en güzel ihsanlardan ecir verecek.. “ve in tetevellev kema tevelleytüm min kablü” eğer daha önce yaptığınız gibi tekrar tevelle edecekseniz.. tevellev dönmek diye tercüme edilmiş ama tevellâ..
Tevellâ kendi velâyetini velîliğini vilâyetini kendi velîliğini kendine kullanmak yâni kabul etmemek.. yüz çevirmek olsun, Peygamber aleyhi's-selâma UYmamak olsun “ve in tetevellev kema tevelleytüm min kablü” daha öncede yaptığınız gibi yine dönecekseniz..
yüazzibküm azaben elima” işte o zaman size elim bir azab vardır..
kelime yapılarında da, anlatım tarzlarında da bir elim oluş kalış azil oluş kalış AKLa anlatabilmek içinse seni yüz derecede yakacak iki yüzderecede yakacak dereceler girer işin içine AKIL anlamaz çünkü..
Burdaki bütün zorluk AKLın BİLmesi LAZIM.. Göbeğini çatlatsa da Ahmet can Annesine anlattığı şeyleri küçük kızı Meriç’e anlatamayacak!.
Ne kadar uğraşsa da tek çâre onu, o anlayış SEVİYEsine çıkaracak, RÜŞDe ERdirecek!.
O zaman tüm konuları anlatabilir Kur'ân-ı Kerimde böyledir AKILlarımızın algılaması da olduğu yerde sayarak mümkün değildir.. AKILlar kendi neşvünemâsı içinde bir bitki gibi büyüyerek, gelişerek çiçek açarak, o noktalara gelerek, ANLAyışları artacaktır.. Yoksa olduğu yerde sen istediğin kadar tep ya patlatacaksın ya çatlatırsın!..

لَيْسَ عَلَى الْأَعْمَى حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْأَعْرَجِ حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْمَرِيضِ حَرَجٌ وَمَن يُطِعِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ وَمَن يَتَوَلَّ يُعَذِّبْهُ عَذَابًا أَلِيمًا
Resim---''Leyse alel a’mâ haracun ve lâ alel a’reci haracun ve lâ alel marîdı harac(haracun), ve men yutııllahe ve resûlehu yudhılhu cennâtin tecrî min tahtihel enhâr(enhâru), ve men yetevelle yuazzibhu azâben elîmâ: Kör olana güçlük (sorumluluk) yoktur, topal olana güçlük yoktur, hasta olana da güçlük yoktur. Kim Allah'a ve Resûlü'ne itaat ederse, (Allah) onu, altından ırmaklar akan cennetlere sokar. Kim de sırt çevirirse, onu acı bir azab ile azablandırır.” (Fetih 48/17)

Ne buyuruyor ALLAHu Zü'l-Celal köre vebal yok, ona ne bir azab var ne de bir vebal.. “Leyse alel a’mâ haracun” ona bir haraç yok haraç ondan zorla bir şey almaya haraç diyoruz ya.. aynı şey.. güçlük, zorluk, haraç efendim haksız yere alınan bir şey yâni.. haraç aldı mafya felân diyorlar ya..
Köre bir haraç yok yâni adam körse ne yapacak, savaşa nasıl katılacak “ve lâ alel a’reci haracun” ya da adam arec, topal sakat yâni özürlü aksak.. ona da haraç yok..
ve lâ alel marîdı harac
Adam marazlı, hastalıklı ona da haraç yok.. “ve men yutııllahe ve resûlehu” Adam kör değil, topal değil, hasta değil turp gibi.. içindeki pis zannını ALLAH ve Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem görüp duruyor.. o hâlâ engeli olanlar gibi “hem âhiret için bağışla istiğfar et hem de, dünya içinde alacaklarınızdan bize de verin!”

hayır” dersen de, “siz bize hased ediyorsunuz biz de gitmeseydik kalsaydık gibi” ama ALLAHu Zü'l-Celalve men yutııllahe ve resûlehu” kim ki ALLAH ve Rasûluna tabi olursa, itaat ederse daha doğrusu “yudhılhu cennâtin tecrî min tahtihel enhâr” altından ırmaklar akan, nehirlerin cerr ettiği bir cennete sokacaktır, dahil edecektir ALLAH celle celâluhu..
ve men yetevelle yuazzibhu azâben elîmâ
Kim yetevelle ederse hile hurda şu bu kendi içindeki zanları gizleyerek sahtekarlık, yaparak münafıklık yaparak yüz çevirirse ALLAH ve Rasûlune itaat etmekten.. ona elim bir azab edecektir ALLAHu Zü'l-Celal..
Ne zaman?. her zaman..
Nerede?. her yerde..
Hangi halde? her HÂLde..
Bunu çok rahatlıkla herkes anlar, “şu âlet arızalı Hocam!.”
Nerede arızalı? Her yerde arızalı..
Ne zaman?. Her zaman..
Hangi halde? Her halde arızalı, yâni çöpe at gitsin!.
Böyle açık Kur'ân-ı Kerim, kim ALLAH ve Rasûlune itaat ederse “yüdhilhü” onu dahil eder..
yudhılhu cennâtin tecrî min tahtihel enhâr
Yüdhilhu” dahil eder, etti değil edecek değil.. ediyor her an ediyor.. bu noktaya gelen herkes, bundan doğar.. lambanın anahtarına kim basarsa yanar.. kedi basarsa kedi de yakar.. kral yakamaz, basamıyor çünkü basmasını bilmiyor onlar tevellâ ettikleri için.. neden tevellâ ediyorlar ALLAH ve Rasûlune itaat etmekten yüz çeviriyorlar, velî edinmiyorlar, velâyet kabul etmiyorlar..
Burda ağır şeyler var, tevelle fiili rast gele kullanılmıyor.. insanların bu gün çoğu sünnî şiî şeytanlığının ikisi arasında kalmıştır.. onun için kim içinde tevellâ ediyor Müslüman değil Müslümanca konuşuyorsa..
Biz çok gördük bunları çok Antalya da felân..
Ben Hacı Osman Efendiyi Abdal Musa Hazretlerinin Tekke köyüne götürdüm yâni orayı ziyaret ettik.. yanımızdaki de Nimet Terzioğlu vardı..
Nimet Terzioğlu diyelim ki 1928 doğumlu, dedesi ise en son türbedarı o türbenin.. ve kendisi lisede okurken dedesini o köye götürüyor.. köylüler de onu şeyhzâde sayıyorlar..
Hacı Osman Efendiyle giderken Hacı Osman Efendiyi ikaz ediyor diyor ki“Efendim bu köyde câmi felân vardır ama ezân okunmaz okunsa bile imam zâten devlet görevlisidir, maaşını almak için gitmiştir tek başına namazını kılar..''
Hacı Osman Efendi de diyorki “vallaha evlat bizim öyle bir işimiz yok biz ne şuyuz ne buyuz, biz Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem yolunda yürürüz.. onun bunun ayrımını gayrımını bilmeyiz!”Oraya vardık câminin önü.. ikindi vakti yakın ikindi okunmak üzere arabadan indi Hacı Osman Efendi “Esselâmu aleyküm canlar” dedi. Ordan çok yaşlı bir adam geldi Hacı Osman Efendinin elini öptü.. Nimet Terzioğluna dedi ki: “Haah işte, buraya getireceksen böyle adamlar getir! alnında MuhaMMed aleyhi's-selâm mühürü olsun!”
Daha önce kimi götürmüş Nimet abi bilmiyorum!. Adamların bize izzeti ikram gırla..
“Nimet oğlum bir ezan okusan!”dedi Hacı Osman Efendi.. Nimet abi de, müzisyen tabi iyi kemanî ve udî aynı zamanda bütün besteleri yapan birisi.. Benimde onbeş kadar şiirimi bestelemişti..
O yaşlı zât: “Efendim bir kaç dakika beklersen biz de bir abdest alıverelim de biz de katılalım!” dedi.
Namazı beraber kıldık.. Tevellâ..
kime karşı tevellâ?..
ALLAH ve RAsûlundan kaçanlar, nereye kaçıyorlar?.
AKILlarının karanlık zan karanlıklarına kaçıyorlar, yanlışlıklarının kendi kötülüklerinin, eksikliklerinin noksanlıklarının içine kaçıyorlar kaçacak yerleri yok!.
Balık nereye kaçıyor, denizin içinde.. AKLın cehâleti, zâlimliğinden ibârettir.. İşte bu “kullü nefsin zaikatun mevt” burdaki zaika, zevk etmek..

Başta fethe gidiyorlar.. uyanıklar, simsarlar, tüccarlar arkada kalıyor.. Münafıklar diyorlar ki “biz hem dünya hem âhiretten isteriz.. bir defâ bizim hilemizi hurdamızı anladınız belli zâten bize bir istiğfar et öbür tarafı ayarlayalım, tezgahlayalım.. âhiret tamam iyi ama dünyayı da bırakmayalım”diyorlar..
Yâni sizin alacaklarınızı da paylaşalım.. ALLAHu Zü'l-Celal buyuruyor ki “hayır hayır hayır zannediyor AKILları, ordan burdan konuşuyorlar.. kalblerinde bir şey yok sadece kendi münafıklık bayrakları var, boşluğu var..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi FETİH Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

لَقَدْ رَضِيَ اللَّهُ عَنِ الْمُؤْمِنِينَ إِذْ يُبَايِعُونَكَ تَحْتَ الشَّجَرَةِ فَعَلِمَ مَا فِي قُلُوبِهِمْ فَأَنزَلَ السَّكِينَةَ عَلَيْهِمْ وَأَثَابَهُمْ فَتْحًا قَرِيبًا
Resim---''Lekad radiyallâhu anil mu’minîne iz yubâyiûneke tahte’ş- şecereti fe âlime mâ fî kulûbihim fe enzeles sekînete aleyhim ve esâbehum fethan karîbâ: Andolsun, Allah, sana o ağacın altında biat ederlerken mü'minlerden razı olmuştur, kalplerinde olanı bilmiş ve böylece üzerlerine 'güven duygusu ve huzur' indirmiştir ve onlara yakın bir fethi sevap (karşılık) olarak vermiştir.” (Fetih 48/18)

Lekad radiyallâhu anil mu’minîne iz yubâyiûneke
Tekrar bey’ata döndü ALLAHu Zü'l-Celal..
lekad kesinlikle yemin olsun ki, and olsun ki yâni öyle diyelim ki anlansın demek istiyorum.. Aslında iki pekiştirme vardır “le” ve “kad” ayrı ayrı pekiştirmedir mutlaka and olsun.. and-yemin edip de biriyle restleşmiyor yâni restleşmek mi denir şunu yaparsan şunu yaparım bunu yaparsan bunu yaparım diyecek hali yok amma ALLAHu Zü'l-Celal kesinlikle böyle oldu buyurmakta.. ki “radiyALLAHu anil mü’minin”e ALLAH o mü’minlerden razı oldu.. “razı oldu” diyoruz.. razı oldu ne zaman?. o zaman hadi yemin verdi anil mü’minine mü’minlerden iz yubayyinuneke sana bey’at ettiler “tahte’ş- secerati” ağacın altında.. kaç kişi birincide 6 ikincide 12 kişi demek bu âyet 12 kişiyi ilgilendiriyor haa.. hâşâ şecerenin altında Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLeme bey’at etme işini iyi anlamak lâzım..
Her nefis, her nefis bir milyar sene sonra da gelse kıyametten bir dakika önce de, en son doğan dahi olsa bey’at edecek mi?. Edecektir.. Teslim olacak mı?. Olacak tabi ki, teslim olmak bey’at etmektir zâten..
Biat: Bağlılığını, itimadını bildirmek. Birisinin hakemliğini veya hükümdarlığını kabul etmek. El tutarak bağlılığını alenen izhar etmek. Bağlılığını tazelemek. Rey vermektir.

Ben desem ki “bey’at ettim” teslim olmaktır.. bunun ikisinde de ben teslim olmuş olurum ama bir fark vardır bunu insanların vicdanı anlaması lâzım.. “Le kad radiyALLAHü anil mü'minine iz yübayiuneke tahte’ş- şecerati
O ağacın altında sana bey’at edenlerden mü’minlerden ALLAH razı oldu, biat edenlerden ALLAH razı oldu, olmuştur, olur..
fe âlime mâ fî kulûbihimALLAH onların kalblerindekini bilir.. aynı şeyi demin söyledi mi “onların kalbleri bomboş hiçbir şey yok” diye?. evet burada ALLAH onların kalblerindekini biliyor.. sana bey’at edenler onlar Medinenin kralı değillerdi, emiri değillerdi.. onlar Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemi kabul ettikleri taktirde kendi başlarına ne geleceğini çok iyi biliyorlardı.. onun için kalblerini biliyordu.. Ne var kalblerinde ölüm olabilir zâten bile üzere bey’at ediyorsunuz okursanız açıklanır.. “bakacağız canımız gibi, malımız gibi, ırzımız gibi korumaya bey’at ediyoruz..Biz hepimiz mal ve can her şey yok olacak sen asla!..”En son bey’atın şartları var ALLAH onların kalblerindekini bilir..

fe enzeles sekînete aleyhim” Onların üzerine ALLAH bir sekine indirdi.. bey’at sırasında kalblerindekinden dolayı ALLAH ve Rasûlullah için, yaradılış sırrını çözdükleri için, kulluk sırlarını çözdükleri için ALLAHu Zü'l-Celalonların kalblerine üzerlireni bir sekine indirdi..

Sekine: Sükûn ve itmi'nan, temkin. Nefisteki telâşın kesilmesi ile hâsıl olan kalb huzuru ve sükûneti. Telâş ve hafifliğin zıddıdır. Kalb rahatlığı..

Bu sekine de çok ilginçtir, basit bir şey değildir efendim.. sekine işte huzur, güven, mutluluk vs. gibi kelimelere sığmaz.. bunlar kendilerini anlatır çünkü sen huzur dedin mi huzuru anlatır..
sekine” de “kâne” vardır “kûn fe yekûn”e sahib oluş vardır.. bu yetki elinde olan ALLAHtır.. peygamber aleyhi's-selâm daki teşekkülün oluşudur Bu Rasûlî Makamdır.. Çünkü ve İnzâli-Enzelesi Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem.. öyle SEVİYEleşiyorlar ki Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem Sekinet-i MuhaMMedîyesini alıyorlar.. ölüm, bölüm, kalım şu, bu felân kalkıyor Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem ne düşünüyorsa onu düşünüyor parelel bağlanıyorlar..
ve esâbehum fethan karîbâ
Ne yapıyor öyle olunca on sekizinci âyet bir dönüm noktasıdır..
Burada rıza vardır, bey’at vardır, şecere vardır.. Şecere “CERR”in Şe’en-e çıkışı, cennetteki ağaç de Aşk Ağacı de, kimin ağacı diyorsan de.. Âdem aleyhi's-selâm ın Şeceresi de, CERRenin şuhuda ŞeeNe-ŞeÂNa çıkışı tümü..
Ve kalblerin durumu vardır..
Kalb ne demek?.
Kalb, lubbü’l- lub Kudretine Eriştir.. Öz Kudretine eriştir.. Kâb Kudretine eriştir.. CERReye eriştir.. Gerçek RuBuBiyet CeM’ine eriştir.. Bâtın-Zâhir.. Adam Rabbanîleşmiş, ALLAHlaşmış vs. değil..hâşâ öyle öyle değil değil.. RaBBiyle Oluyor lamba yanıyor, buzdolabı donduruyor, rüzgar esiyor yağmur yağıyor.. Burası Hayvan Pazarı değil yâni.. İnsanların yaptığı gibi o büyük, şu küçük, bu alçak bunların çok dışında bir şey var yâni..
enzele sekinetühu.. enzel, inzal nedir?. İnzal, Kur'ân-ı Kerim inzalıdır, gökten yağmurun inzalidir.. yoksa insanların tenasül âletinden meninin çıkması inzali değildir..
O gün onlara ne olmuş?. “Üzerlerine bizâtihi sekine inzal etti”.. nasıl eder?. Eder eder, eller ellere, eller Rasûl eline, Rasûl eli ALLAH eline ise eder.. “Etmez!” diyenler ALLAHsızlar yâni kötülük için demiyorum bulamayanlardır, BİLemeyen, BULamayan, OLamayan YAŞAyamayan zavallılardır..
ve esâbehum ” onlara isabet etti.. bakın şimdi “fethan karîbâ
çok çok akreb-karîb-YaKÎN bir fetih.. nedir karîb, kimdir karîb, akraba..
kim akraba?.
Rabbu’l-ÂLEMîn..

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim---Ve lekad halaknel insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu AKREBu ileyhi min hablil verîdi : Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha YAKINız.” (Kaf 50/16)

Zâten karîbanın kendisinde vardır ki, bu RuBuBiyet Kudretidir, Karîblik Kudreti.. Bizdeki elektirk Merkezi Keban’ın kudreti lambanın ışığıdır, buzdolabının soğukluğudur, fırının sıcaklığıdır.. Ancak fırın değildir kudret.. kudret, güçtür.. âletlik değildir.. âlette gözüken “fethan karîbâ” bu karîba, karîb ülke var ya.. karîbliğin fethi başlar ve esabehüm ona isabet eder isabette BİLElik SENliğinin AYNen Oluşudur.. ELİF olarak oluşudur, ALLAH adına oluşudur ve bunu anlamak da çok zor, anlatmak da çok zor!. Nasıl anlatacaksın yâni, eline bir nohut parçası alacaksın;
“Nuriye var ya bu pişirdiğin nohutun içinde yüzbin tane, tirilyon tane nohut var, işte bütün bunları yapan Elif ALLAH böyle yapıyor.. bu bir Karîb yakınlığıdır, içindeki RuBuBiyet böyle bir RuBuBiyettir.. tâa buradan kıyamete kadar gidecek diriliği taşıyor.. tıpkı oğlun İbrahim gibi, tıpkı Rahmetli Beyin Mesut Bey gibi ve onun dedesi vs..!.”
Desen o da dinler dinler dinler sonra ne yapar bilmiyorum..
Onun için Fetih Sûresi çok ilginçtir..
fethan karîbâ” ... “Felân ülkede felân kâfirler öldü” anladım kardeşim anladım da şu bizim işe bir gelirmisin bi bizim fethe de bir gelirmisin?. “fethan karîbâ” bana en karîb olan, en yakın olan bir fetihten bahseder misin?.

وَمَغَانِمَ كَثِيرَةً يَأْخُذُونَهَا وَكَانَ اللَّهُ عَزِيزًا حَكِيمًا
Resim---Ve megânime kesîreten ye’huzûnehâ, ve kânallâhu azîzen hakîmâ: Ve alacakları birçok ganimetleri de. Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.”
(Fetih 48/19)

Ve megânime kesîreten
Bundan büyük ganimetler var” Evet ne ganimetler var altın var gümüş var savaşta elde edilen efendim güzel başka nedir ganimet nedir ki El Gani, el Mugnî Esmâsı:
El Ganiyyü :
Resim
El Mugnî :
Resim
MuhaMMedî Nurun ganiyy oluşu galib oluşu değimlidir?.
Ganimet, netice olarak seksen sene yaşadık alkış.. sonuç sıfır.. on gün yaşadık alkış.. sonuç sıfır.. haydi on sekiz yaş diyelim de on dokuz yaşayalım bir sene daha yaşayalım, ne fark eder sonuç ne idi “ İlâhe illâ ALLAH MuhaMMede’r- Rasûlullah
Başka?.
Başkası bu gün yine gördük mezar taşlarının üzerine yazmış adam şuydu buydu.. hiç hava cıva.. yâni ganimete ganim dediğimiz MuhaMMedî Nimet, MuhaMMedî Nur galibiyeti ganiyeti zenginliği vs. vs. vs .
Akıl illâ o şeyler gibi muhalifler gibi ne diyor “benim payım ne?. Benim çıkarım ne?”
Tek taraf “kesîreten” .. bu Kesret Âleminde gerçekten büyük ganimetler de vardır “kesîreten ye’huzûnehâ” evet ALLAH’tan onu alırlar..

Bu ağaç altında sana biat edenlerden ALLAH razı oldu.. her zaman oldu.. çünkü onların gönüllerinde olanı bilen ALLAHtır.. el Âlim ALLAHtır
neden?.
El Âlim:
Resim
El Alîm:
Resim

Kardeşim nedeni akıl dediğin El âlim, ALLAH esmalarının- İlmullahın şu ANdaki zuhurundan ibârettir.. Senin kullanıp kullanmaman senin sorunun.. cereyan var, cereyanla ilgili değil.. bunlar
Keban bilmiyor mu?..
Senin ampulü açıp açmadığını bilmediğini mi zannediyorsun?.
İyi kötü kullanıp kullanmadığını mı?..

ALLAH Sekinetü’l- MuhaMMedîyeyi indirmiştir onlara ve karîb olan fethi nasib edecektir.. isabet nasib aynı şeydir bu âlemde de hadi öyle diyelim pek çok ganimetler ALLAH onlara nasib eder çünkü
ve kânallâhu azîzen hakîmâ
ALLAH El Aziz El Hakim olan ALLAHtır çok ilginç şeyler vardır burada..

وَعَدَكُمُ اللَّهُ مَغَانِمَ كَثِيرَةً تَأْخُذُونَهَا فَعَجَّلَ لَكُمْ هَذِهِ وَكَفَّ أَيْدِيَ النَّاسِ عَنكُمْ وَلِتَكُونَ آيَةً لِّلْمُؤْمِنِينَ وَيَهْدِيَكُمْ صِرَاطًا مُّسْتَقِيمًا
Resim---Vaadekumullâhu megânime kesîreten te’huzûnehâ fe accele lekum hâzihî ve keffe eydiyen nâsi ankum, ve li tekûne âyeten lil mu’minîne ve yehdiyekum sırâtan mustekîmâ: Allah, alacağınız daha birçok ganimetleri size va'detti, bunu size hemencecik verdi ve insanların ellerini sizden çekti ki, (bu,) mü'minler için bir ayet olsun ve sizi dosdoğru bir yola yöneltsin.” (Fetih 48/20)

Veadekümüllahu meğanime
veadeALLAH size va’d etti bu meganimleri.. ganimetleri yâni kesireten küsürat çok maddî, manevî, sonsuz..
te’huzûnehâ fe accele lekum hâzihî” bunu size hemencecik verdi ve onu siz acelece alıyorsunuz, aldınız, alacaksınız..
ve keffe eydiyen nâsi ankum” Ve size düşman olanların ellerini sizin üzerinizden hemence çekti ki,
ve li tekûne âyeten lil mu’minîne ve yehdiyekum sırâtan mustekîmâ
Ki bu, mü'minler için bir ayet olsun ve ALLAH celle celâluhu sizi dosdoğru bir yola yöneltsin!..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi FETİH Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Fetih Sûresi 20. Âyetiden sonra biir daha gidelim inşae ALLAH.. Kavramları anlayalım yâni biz bazen şeyler söylüyoruz diyoruz ki bu kelimelerin içerisindeki iyeliktir felân yetkinliktir bu eşyâlaşmaktır, “şey” leşmektir “iye” leşmektir yâni kavramsız gibi anlanması zor gibi gelir ama bu ŞeN-e çıkış “HAMİLE”lik gibi.. Hamilelik gibi daha doğmamış ama “vav”laştı mı vüCÛDa geldimi artık doğar, ortaya çıkar.. Yâni ona isim konur çocuk olur artık onun için konur “vav” bu kavramları da anlıyoruz..
Zâten onun için üzerinde duruyoruz yirmi âyet-i kerimede ALLAHu Zü’l-Celâl:

وَمَغَانِمَ كَثِيرَةً يَأْخُذُونَهَا وَكَانَ اللَّهُ عَزِيزًا حَكِيمًا
Resim---Ve megânime kesîreten ye’huzûnehâ, ve kânallâhu azîzen hakîmâ: Ve alacakları birçok ganimetleri de. Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
(Fetih 48/19)

وَعَدَكُمُ اللَّهُ مَغَانِمَ كَثِيرَةً تَأْخُذُونَهَا فَعَجَّلَ لَكُمْ هَذِهِ وَكَفَّ أَيْدِيَ النَّاسِ عَنكُمْ وَلِتَكُونَ آيَةً لِّلْمُؤْمِنِينَ وَيَهْدِيَكُمْ صِرَاطًا مُّسْتَقِيمًا
Resim---“Vaadekumullâhu megânime kesîreten te’huzûnehâ fe accele lekum hâzihî ve keffe eydiyen nâsi ankum, ve li tekûne âyeten lil mu’minîne ve yehdiyekum sırâtan mustekîmâ: Allah, alacağınız daha birçok ganimetleri size va'detti, bunu size hemencecik verdi ve insanların ellerini sizden çekti ki, (bu,) mü'minler için bir ayet olsun ve sizi dosdoğru bir yola yöneltsin.(Fetih 48/20)

ALLAHu Zü’l-Celâlin va’di size o ki meganime-ganimetler kesiraten-çokça, küsrat var ganem nedir? Ganem koyun demektir Arapçada ve gökten inen rahmet demektir. Meganim daha doğrusu Nurullahın Ganiyetinin MuhaMMedî yansıması gibidir. Meganim temeldir demek istiyorum. “Te’huzûnehâ” bunu elde edersiniz, yakalarsınız,alırsınız.
fe accele lekum hâzihî” bu hususta bunun için yâni hazihi, işte şu elinizdeki yâni hazihi elini kafana vurdun mu ona derler Araplar “şu” diye..
“Haulaike” uzaktaki “o”.. Bunun için ALLAH celle celâluhu acele etti acele nedir “celle”nin AYNen oluşudur, tetiğe bastı, ateşledi gibidir..
Celle, tecellîyi aynen yapar.. “ve keffe eydiyen nâsi” insanların elini keff etti durdurdu.. “anku"m üzerinizden çekti..
ve li tekûne âyeten lil mu’minîne” bütün bunlar mü’minlere bir âyet olsun diye..
ve yehdiyekum sırâtan mustekîmâ” onlar Sırat-ı Mustakîme, o orta yola Araf yoluna, hakk yola MuhaMMedî yola.. Onlar için bir hediyedir..
ALLAHın bir hediyesidir dâimiyet hüviyetidir.. oraya düşen her damlanın adı KEVSERdir artık yağmur suyu felân değildir.. O çanağa o Kevser Havuzun dışına düşenler, artık nereye gittiğini bilemezler..
Ama oraya düşen, Akdenize yağan yağmur Akdenizdir.. Toros Dağlarına düşenler ise kendi AKLına UYAN Nakli DUYup-Uymayan İnsanlardır.. Sonları ne olur bilemeyiz.. Öyle bir Dâimiyet Hüviyetine Sahib kılar ki onun HİDÂYETi Sırat-ı Müstakimdir…

وَأُخْرَى لَمْ تَقْدِرُوا عَلَيْهَا قَدْ أَحَاطَ اللَّهُ بِهَا وَكَانَ اللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرًا
Resim---Ve uhrâ lem takdirû aleyhâ kad ehâtallâhu bihâ, ve kânallâhu alâ kulli şey’in kadîrâ: Ve (daha) başka (nice nimetler de, ki) siz henüz onlara güç yetirmiş değilsiniz (ama) gerçekten Allah, onları kuşatmıştır. Allah, her şeye güç yetirendir.(Fetih 48/21)

Ve uhrâ lem takdirû aleyhâ
Daha onların âhiri de -diğerleri de var, siz onları takdir edemezsiniz, çünkü kaderi yazan siz değilsiniz.. onların üzerinde sizin bir takdiriniz yok..
Ben 15 sene daha yaşayacağım ya da ne bileyim ben şunu yapacağım-kazanacağı-elde edeceğim vs.. yok öyle bir saniye dahi yok..
kad ehâtallâhu bihâ
ALLAH ihata etmiştir onu.. ALLAHtadır o.. Onun hadd ve hududu ahati, muhiti yutan-ihata eden ALLAHtır.. ALLAHın işidir.. yâni ahad da da ……
İlginç bir iştir anlaşılması zor bir iştir demek istiyorum muhit oluş.. muhit oluş-kapsayış-yutuş..
Ve ALLAH celle celâlahu, siz-biz bu âlemde yaşarken sizin aklınız hazırı ve peşini istediği için size bir takım vaad ettiği nimetleri ve hikmetlerin tümünü size veriyor. Bunun engellenmesi için üzerinizdeki engellerin tümünü kaldırıyor ve ALLAH müslimlikten mü’minliğe geçenlere imanı temel MuhaMMedî olanlara Sırat-ı Mustakîmi de hediye ediyor..
“yehdi ediyor hedâ ediyor dâimiyet hüviyetine sokuyor onları..
Buluttan aşağıya düşüp savrulup gelen bir damla RAHMET gibi..
Nereye düşeceği belirsizken nereye düşüyorlar Havz-ı Kevsere düşüyorlar.. Sırat-ı Mustakîmde artık istikamet Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLeme aittir.. Teslimliyet KULa-İnsana aittir..
Onlara Sırat-ı Mustakîmde böyle hediyelenmişlerdir..
Ve uhrâ lem takdirû aleyhâ
Bundan başka, âhir, bunun dışında, sonunda onlar üzerinde sizin bir takdir hakkınız olmayanlar var ganimet bakımından..
kad ehâtallâhu bihâ
Ona ALLAH muhittir, ALLAH yutmuştur.. ALLAH ihate etti kuşattı onları, Takdirinde-Tecellîsinde.. Yâni sizin o sınıra girip de “ne var ne yok?” demeye hakkınız yok..
Ve bu işe bakın ki, o kadar çok âyet vardır cennetle ilgili ama bir tane de vardır ki “onlara cennetler uyun” verilecektir..

Burada ve orada cennetun ve uyn vardır.

إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ
Resim---İnnel muttekîne fî cennâtin ve uyûn(uyûnin) :Gerçekten takva sahibi olanlar, cennetlerde ve UYUN-pınar başlarındadır.” (Hicr Sûresi, 15/45)

A’yan-ı Sabiteler, AYNlar-UYUNlar..

Cennetin altından ırmaklar var.. "Cennette köşkler var" buyurmuyor burada..
"Cennet" ve bir de ne var “uyûn” buyuruyor..
Uyûn”a ne demek zorunda kalıyorsun?. Pınar, gözekleri verecekmiş.. Senin Kızılırmağın, benim Yeşilırmağım mı olacakmış?.
Öyle.. başka nasıl tercüme edeceksin?.. Ama bu mudur A’yân-ı Sabite ALLAH katında kimlik ve kişiliklerimiz?..
Yüz sene önce Ayşe, şimdiki Ayşemiydi?. Beşyüz sene önce, bin sene önce “uyûn” u nedir? Nerden dolaşıp nerelere geldi?.. DEDEleri Ayşe BELLerinde belki Ortaasyadan geldi!. Belki başka bir yerden geldi..
Ne bileyim ben bir yerlerde dolaştı dolaştı geldi ve bu gün OLdu..
Bu gün çıktı ortaya Ayşe..”cennet ve uyun” daha var buyuruyor ALLAHu Zü’l-Celâl..

ve kânallâhu alâ kulli şey’in kadîrâ
ALLAH kim ki şu ANda Şe’en-de yaratılmaktadır, akıl böyle görmektedir bunların tümünün üzerine ALLAH celle celâluhu el Kaâdir ve el Kadîrdir..

El Kâdiru :
Resim
El Kadîru :
Resim

ALLAH celle celâluhu El Kâdiru ve El Kadîru dir..
Kaderlerii böyle YAZAN-YAŞAtandır..
Efendim beş milyar sene önce yazmış şimdi de tamirat yapıyor gibi vs..
Öyle bir şey yok!. Bin sene sonra şunu yapacakmış bunu yapacakmış vs. Bunlar akılların ZANN işi..
ALLAH celle celâlehu GEÇmiş ve GELecekten münezzehtir ve el ÂN ŞeÂNda YENİden YARATANdır elhamdulillah!.
ALLAH insan aklının limit derecedeki “zaman” dediği mefhumdan da ötede her ÂN yenisini yaratandır..
Sanki elektrik gibidir bu İŞ.. İşte git-gel, -KAPA alternatifi..
Yâni var zannedersin ama sanaldır..
Çünkü var ZANNettiğin gidiş-gelişi ayıramayışındır..
Bu gidiş-gelişi ayırsan, Zâhirle-Bâtını ayırsan, akla-karayı ayırsan, doğumla-ölümü ayırsan, Gübreyle-GÜLü ayıaBİLsen, ZIT-ların ara kesitine oturaBİLsen, ERİmesen-DONmasan SIRRSIFIRımızda BİZ BİR-İZ-imizde..
Bu NÖTR Noktayı BULaBİLsen mesele bitmiştir..
İster Araf’ta, ister Arafat’ta de, ister Ârif de, ister tÂrif de, istersen de mÂrif de!.. Ne dersen de Gülümm..
Yâni hepsi Sırat-ı Mustakîm içinde “OL-AN” işlerdir ve’s- SeLÂM!..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi FETİH Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

وَلَوْ قَاتَلَكُمُ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوَلَّوُا الْأَدْبَارَ ثُمَّ لَا يَجِدُونَ وَلِيًّا وَلَا نَصِيرًا
Resim---Ve lev kâtelekumullezîne keferû le vellevûl edbâre summe lâ yecidûne velîyyen ve lâ nasîrâ: Kafir olanlar, sizinle savaşmış olsalardı, arkalarını dönüp kaçarlardı; sonra, ne bir veli (koruyucu dost), ne bir yardımcı bulamazlardı.(Fetih 48/22)

Ve lev kâtelekumullezîne keferû
Eğer o küfredenler ki onlar küfrediyerlor, ederler.. “ve lev” ve eğerki “katelekü” size kıtal etselerdi, savaşsalardı.. kıtal, katele, öldürülesiye savaşsalardı.. “le vellevûl edbâre” muhakkak arkalarını dönüp kaçarlardı.. edbara, dübürleri üzerine.. dübür, arka.. sizinle savaşa kalkışsalarda dübürleri üzerine dönerler de geriye dönerlerdi..
Burdaki edbar, dübürden ki boşaltım organıdır, anüstür..
Geriye buyurmuyor ALLAHu zü’l-Celâl.. geri-arka kelimesi var Arapçada ancak edbar buyuruyor..
Gözleriyle görmeyip de başka yerleriyle görmek gibi..

summe lâ yecidûne velîyyen ve lâ nasîrâ
Artık bir daha onlar için ne bir Velî ne de bir Nasîr bulamazlar!
Neden, niye?.
Çünkü kendilerindeki HakikatMuhaMMedîye yi örtüyorlar..
Oysa onlara da aynısı verilmişti AYNen..
Evet üç yaşındaki beş yaşındaki çocuğu öldüren adama merhamet verilmemiş değil, kefere yapıyor kendinde yüklü olan merhametin üzerini örtüyor.. Kendi örtüyor, toplum örttürüyor, ana baba her türlü özellikler birleşiyor birleşiyor neticede yok oluyor, kullanamaz hale geçiyor ve öbürleri üstün bastırdığı içinde tümünün canına okuyor!.
Sonra dönüyorlar ardları üstüne dönüp kaçıyorlar.
Bir daha onlara artık ne bir velîyyi ne de bir nasîr yok!..
Zâhirde Nasîri, Bâtında Velîyi bulamayacaklar ve onlar için asla olmayacak onlara..

إِذَا جَاء نَصْرُ اللَّهِ وَالْفَتْحُ
Resim---''İzâ câe nasrullâhi vel feth: Allah'ın yardımı ve fetih geldiği zaman,” (Nasr 110/1)

Onların nasrullahı olmayacak.. fetih yapan velîleri de olmayacak dostları yâni.. Lütfullaha el verecekleri bir direk bulamayacaklar
neden?.
Çünkü bunlar tercihlerini batıl ve şerre kullanıp HaKKtan ve HaYRdan geri döndüler, arkalarına döndüler yâni “gabirun” oldular ALLAH korusun!. kelimeler ilglinçtir Arapçada…

Velî, El VElîyyu celle celâluhu Yansımasıdır:

El Veliyyü :
Resim
Nasrullah da el Nasîr celle celâluhu Yansımasıdır:

En Nasîru :
Resim

سُنَّةَ اللَّهِ الَّتِي قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلُ وَلَن تَجِدَ لِسُنَّةِ اللَّهِ تَبْدِيلًا
Resim---Sunnetellâhilletî kad halet min kabl(kablu), ve len tecide li sunnetillâhi tebdîlâ: (Bu,) Allah'ın öteden beri sürüp giden sünnetidir. Sen Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir değişiklik bulamazsın.” (Fetih 48/23)

Sunnetellâhilletî kad halet min kabl
Bunlar sünnetullahtır ALLAHın sünnetidir..
Nedir sünnet?.
Sünnet şudur, ALLAHu zü’l- Celâlin bir muradı vardır kendi bilir..
Muradullahı-Muradını Emrullaha Emre verir..
Hoş gelir sefâ gelir..
Ne iş mi yapar?.
Her İşin ŞeÂNullahta Sünneti üzere yapar ki bu O’nun tavrı, tarzı ve stilidir..
Bir kadın ağzından çocuğunu doğuramaz meselâ neden?.
Çünkü Sünnetullahın tavrına tarzını stiline, zâhir ve bâtın nurunu “sen” liğe çeviriş sistemine aykırıdır.. Bu bir vücuttaki sonsuz hücrelerin, atomların dizaynı gibidir.
Kendi başına her hücre bir yer bulmuş değildir, kaos yoktur, denge-düzen esastır..
Bütün kainatta bu böyledir.. Onun için ALLAHu zü’l- Celâl buyruğunda “bak bak bak bir boşluk bulabilecek misin hasretle dönecek gözlerin geriye” buyurur, çünkü mümkün değildir:

الَّذِي خَلَقَ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ طِبَاقًا مَّا تَرَى فِي خَلْقِ الرَّحْمَنِ مِن تَفَاوُتٍ فَارْجِعِ الْبَصَرَ هَلْ تَرَى مِن فُطُورٍ
Resim---Ellezî halaka seb'a semâvâtin tibâkâ(tibâkan), mâ terâ fî halkır rahmâni min tefâvut(tefâvutin), ferciıl basara hel terâ min futûr: O, biri diğeriyle 'tam bir uyum' (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiçbir 'çelişki ve uygunsuzluk' (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun?(Mülk 67/3)

ثُمَّ ارْجِعِ الْبَصَرَ كَرَّتَيْنِ يَنقَلِبْ إِلَيْكَ الْبَصَرُ خَاسِأً وَهُوَ حَسِيرٌ
“Summerciıl basara kerreteyni yenkalib lieykel basaru hâsien ve huve hasîr: Sonra gözünü iki kere daha çevirip gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir.(Mülk 67/4)

Bu nasıl mümkün olsun ki.. bu AKIL hesap kitap plan proje işi değil ki..

Sunnetellâhilletî kad halet min kabl
Onlar ALLAH celle celâluhu sünnetleri ki “kad halet min kabl
Kıble.. önce kıbleden kabul dan önce.. Önceden önce halledilmiştir bunlar.. “Efendim geldi geçti eskiden beri
Kardeşim bu şu andaki “hall” den bahsediyoruz..
Halle fiili Zâhir ve Bâtın şu ÂN halk edilmiştir halledilmiştir.. çeşmeden su akar, ateş akmaz.. İnsanlar göiünden bakarlar, kulaklarından görmezler..
ALLAHın sünnetinde tedbir olmaz.. Serçe ilk yaratıldığı günde böyleydi kıyamette de böyle olacak.. Nohut tanesi de böyle olacak.. Tavuk yumurtası da böyle olacak ki çare yok “kad halet min kabl” daha önce gelip geçti ALLAHın sünneti.. Hep böyle oldu olacak ve olur..
Mecburen Türkçeleştirirken zorluk çekeceksin..
Çünkü Barbaros çok iyi biliyor ki Türkçeyi İngilizçeye çevirirken kırk dereden su getirmek zorunda kalıyor anlatabilmek için..
Ki burada kabl önce kelimesi, kabul aynı kelime, kıble aynı kelime daha bir sürü vardır ama esası nedir “Lütfullah BİLEliğinin Kudreti” ne ermektir..
360 derecenin biri tek kıbledir ve 359 derecesi keferedir..
Hakikatta kabl ordadır kıble ordadır, çünkü Lütfullah BİLEliğinin kudretine uluşmak ordadır, Sırat-ı Mustakîm ordadır, araf ordadır, nötr ordadır SıRRAli ordadır.. SıRRSıFıR ordadır..

ve len tecide li sunnetillâhi tebdîlâ
Sen asla bulamazsın ALLAHın sünnetinde sen bir tebdil değişiklik değiştirme vs. asla bulamazsın.. Tecede bulmaktır.. CÛD cömertliktir.. vüCÛD dâimi cemiyetin sende zuhurudur.. Çocuk doğmuş kardeşim bak şuraya geliyor canı var, adı var senin gibi isim verdik artık, vüCÛD buldu mevCÛD oldu.. yâni tecid buluştur.. Senin aklın sana şunu söylemiyor “ben havada uçan bir adam gördüm” demiyor..
Zâten bunu görürse abes olduğunu bilir.. zâten ALLAHın aklın bileceği hiçbir sünnetinde tebdil bulamazsın, bedelle değiştiremezsiniz demektir.
Yâni dünyanın bütün paralarını harcasanız keçiyi köpek yapamazsınız ki bu yok Sünnetullahta..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi FETİH Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

وَهُوَ الَّذِي كَفَّ أَيْدِيَهُمْ عَنكُمْ وَأَيْدِيَكُمْ عَنْهُم بِبَطْنِ مَكَّةَ مِن بَعْدِ أَنْ أَظْفَرَكُمْ عَلَيْهِمْ وَكَانَ اللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرًا
Resim---Ve huvellezî keffe eydiyehum ankum ve eydiyekum anhum bi batni mekkete min ba’di en azferekum aleyhim ve kânallâhu bi mâ ta’melûne basîrâ: Onlara karşı size zafer verdikten sonra, Mekke'nin göbeğinde ellerini sizden ve sizin de ellerinizi onlardan çeken O'dur. ALLAH celle celâluhu, yaptıklarınızı hakkıyla görendir.” (Fetih 48/24)

Ve huvellezî keffe eydiyehum ankum
Ve o sünnetullahın sahibi ki, o ki onların ellerini üzerinizden kefedendir, durdurandır. Çekmek diye Türkçeye çeviriliyor amma “cerre” çekmektir “kefe” öyle şeydir ki keff, kalb ve fuad kevniyeti ilgilidir benim anlayabildiğim bu.. Kalb kalbin bu yüzünde insan müslümdir.. Hâli Fuada indiği zaman, geçtiği zaman, öbür tarafa geçtiği zaman iplik geçer değil mi?. Yarıda kalsa yine geçemez.. Fuadı delip geçtiği zaman, ordaki keffe öyle ki, lübbü’l- lüb gibi orda iki fe vardır kefede, İÇin İÇi gibi..
Yâni ÖZün ÖZü LÜBbü’l- LÜB.. Kalble Fuad gibi yâni.. Dahası AKDESe gidecek yâni..
Bizim üzerlerimizdeki bu engelleri kaldırdı.. Onların üzerinizdeki ellerinizi kaldırdı savaşıyordunuz.. Savaşı kaldırdı doğrudur.. onları sizden sizi de onlardan uzaklaştıdı..
Mekke bir günde fethedilmiştir. Bir günün hikayesi değildir bu Her ANın hikayesidir..
“bi batni mekkete” Mekke.. Mekke bâtında, karnında bâtın nedir bâtın bildiğimiz karın yâni ortası.. ortası nerde “ana bâtnı” dediğimiz zaman ana RAHMidir.. “Ümmü’l- kura ki Mekke-I Mükerreme- Şehirlerin Ansası” diye tüm kurraların anasıdır.. Ümmü’l kitab Kur'ân-ı Kerim.. Ümmü’li kura Mekke-yi Mükerreme için söylenen şeyleri söylüyorum..
Bunlar nerden geliyor Mekke kelimesinden geliyor “bi batni mekkete” Mekkenin ortasında, Mekkenin batnında.. Mekke İslamiyet Merkezidir..

Sünnetullah tedbir olmaz.. Yumurtanın kabuğu af edersiniz“tavuğun falan yerinden çıkmıştır, boklu bir yumurtadır, dokunma!” deme!
İğnenin ucuyla delersen içerdeki; akı, sarıyı ve ebedî gelecek civcivlerin dölünü öldürürsün!.
Dinle ve ANLAmaya çalış!.. Hamm akıl da öyle söylüyor nakilsizse..
Yumurtanın kabuğu gelecek civcivlerin tümünün Kâbe’si, kabı yâni Mekke’si.. Ama anlayacak kafa-aklı lâzım!. Bâtını anlayacak yâni ve tin tin de bir eliftir batene yâni bâtın.. Nurullah tarafını ne diyeyim ben yâni “Efendim ALLAH celle celâluhu işte bildiğimiz Keban gibi.. Ondan bir ceryÂN çekiliyor eğer AKLını NAKL Fişine takarsan ALLAH celle celâluhu NÛRuyla buluşmuş olursun!” gibi mi düşünmeliyiz acanba!..
Batn-ı Mekke -> Beytullahın etrafında dönüyorsun diye, ALLAH celle celâluhunun etrafında mı dönüyorsun içinde ALLAH celle celâluhumı var? ALLAH celle celâluhu mekÂNdan münezzeh.. ama Anlamamız da şart!.
Akıl çok zor ANlar ki, aklın inanması lâzım, mutmain olması lâzım.. Cisim Kâbesini Can Kâbesini anlaması lâzım!..

Ve huvellezî keffe eydiyehum ankum ve eydiyekum anhum bi batni mekkete min ba’di en azferekum aleyhim ve kânallâhu bi mâ ta’melûne basîrâ

ALLAH celle celâluhu her AN yeniden YARATmaktdır.. ŞeNde şeÂNdadır şu ÂNda..
SistemULLAH hER ÂN ->ŞeÂNn! ->NEFes NEFeSiyle VAR ve DİRİdir!:
ŞeÂN-ŞeeNULLAH:

يَسْأَلُهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ كُلَّ يَوْمٍ هُوَ فِي شَأْنٍ
Resim---Yes’ eluhu men fis semâvâti vel ard(ardı), kulle yevmin huve fî şe’nin: Göklerde ve yerde bulunan herkes, O'ndan ister. O, her an yaratma halindedir.” (Rahmân 55/29)

kânallâhu bi mâ ta’melûne basîrâ
kâne” -> KÛN feyeKÛN .. yok olmadan YENiden OLUŞ-DOĞuşları..
ALLAH celle celâluhu ALLAH celle celâluhu yaptığınıza basiyra-görücü..
Evet sizi onlara muzaffer kıldıktan sonra..
kim onlar?..
onlar evet ilk bakışta “Mekkeye giremezsiniz!” diyenlerle, Mekkeye giren Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem ve ÜMMeti..
Buraya baktığınız zaman, ben aklın“Hizbu’ş- Şeytanım, Müşrik tarafım, Negatifim, şuyun buyum!”diyor ki; “buraya geleni öldürürüz!” demekte..
Aklımın öbür ucundaki da diyor ki “Kardeşim yapmayın, etemyin biz sizi ve bizi kurtaracak olanız, Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemİZ..”
İşte buradadır TEVHİD Tekemmülü ve HÂL-i HAZIR HAKK’ın HATMi cânlarımm!..

Öyle değil mi, işte bu ALLAH celle celâluhunun öyle bir lütfu öyle bir keremidir ki Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemi DUYup UYduğumuz zaman “onların ellerini sizin ellerinizin üzerinizden çeker, bu engelleri kaldırırız!” buruyor ALLAH celle celâluhu şu ÂN içinde geçerlidir HaKK Sözü..

ALLAH celle celâluhu, Mekke zâhir ve bâtın, KÛN feyeKÛN diyelim, haydi aklın iki tarafındaki uyanış ya da bildiğimiz MuhaMMedîyete BİRleşmesi, HakikatMuhaMMediyê HATMi diyelim, zâhir ve bâtın İKİliğinin kalkması için neydi işin aslı?.

Bâtında-Merkezde VİYYET vardı şah damarımızdan yakin..
Merkezde şahdamardan da ÖZ RuBûBiyyetin, şu AN ŞeÂNda yeniden Yaratılış Sünnetullah üzere tecellîlerinin SeBeB kaynağıdır MuHaBBet…
Ulaşılamayan MERKEZ-de O RABBu’l-ÂLEMin celle celâluhu..

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim---Ve lekad halakne'l-insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu AKREBu ileyhi min habli'l-verîdi : Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha YAKINız.”
(Kaf 50/16)

Zâhir-Muhitte de ALLAH celle celâluhu vardı ki MUHİTi:

وَللّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ وَكَانَ اللّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُّحِيطًا
Resim---Ve lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı). Ve kânallâhu bi kulli şey’in muhîtâ(muhîtan).: Ve, göklerde ve yerde ne varsa hepsi ALLAH celle celâluhu'ındır. Ve ALLAH celle celâluhu, (ilmiyle ve rahmetiyle) herşeyi kuşatandır.” (Nisâ 4/126)

Kardeşim, ”bir Rabb bir de ALLAH celle celâluhumı var ?” dediğin anda, RAsûl yarı çapı sıfırlanması lâzım!.
Aklın varacağı yer nere?
''Ne Rabb ne de ALLAH celle celâluhu!.”
İnsan AKLı, kendi kendini ikna mı edecek, intihar mı edecek?.
Ne intiharı?.
SEVİYEleyecek akl-ı küll içinde olacak akl-ı küll ne olacak?. Akl-ı küll el Âlim el Alîm celle celâluhu olacak..
Ordan yaratıldığı için ALLAH celle celâluhuVARından VAR” etmiştir.. başka bir ortaktan yani birinden, ordan, buradan, okus-pokus gibi değil hâşâ..
Yâni neyi ordan burdan yapacak?.
Bir şey yok burda ayrıca zafer mafer filan kelimelerde çok seçilerek kullanılmıştır..
Ferri, zaferdeki “fere” kökü vardır.. Firri, ALLAH celle celâluhu VARdır ZÂTen “eşhedu en lâ ilâhe illâ ALLAH ve eşhedu enne MuhaMMede'r Rasûlullah” tır.. “eşhedü anlâ illâ Rabb” değildir.. Değildir çünkü bir defâ oraya rücu’ döneceksin de, ceryAN alacaksın da, öyle göreceksin bu şeyleri..
Makinaları çalıştıracaksın teleskopları yâni muhiti, muhiti ve göreceğin şeyde ALLAH celle celâluhunun NÛRudur “ve kâneALLAHu” ve kâne burda çok ilginç oldu arapça biliyorsun ya ne oldu?
ALLAH celle celâluhu ve kâneALLAH.. ALLAH celle celâluhu oldu bima, bi ile o şey ki, yaptığınız şey ile oldu..
ALLAH celle celâluhu ne oldu?. Görücü-Basîr oldu
Zaman ne?.
“Mekke fethedilirken oldu” demek bu âyet bir kaç saat için mi geldi, başka zaman dilimlerine şu zamanımıza geçersiz mi hâşâ!..
Ne âlâkası var!.
Kur’ân-ı Kerim kıyamete kadar “kûn fe yekûnALLAH celle celâluhu ve “kâne” deki..
Nedir kâne?.
Nun.. “kûn fe yekûn”unun sahibi ALLAH celle celâluhudur gerçekten ALLAH celle celâluhudur..
ALLAH celle celâluhu aşkına şu anda düşünün ki tüm kâinâttaki insanların aklının alamayacyağı bir “sebbaha”da, şu anda sistem, kuşların uçtuğu gibi dönüp durmaktalar atomlar.. Hayalen değil fiilen gözlerinizin algılayamadığı sonsuz ışınlar içinde yüzüyoruz.. İkstir, betadır, gamadır.. Aklına geleni trilyonlarca say ve sayısız, sonsuz mikro organizmalarla birlikte yaşıyoruz havanın dolusu.. Belki bizim anlayamayacığımız ilimin daha ucundan bile geçemediği şeyler var.. Ve bu gözlerimiz açılsa biz bizim o ortamlara geçme imkanlarımız olsa Melekiyetle, Canniyetle, Cinniyetle o ortama çook çok Haşır-Neşir oluveririz!.
Yâni aklıyın çözemediği şeyler vardır, rezarans gib gaayb gibi, rical-i gayb gibi, tayf, tavaf gibi bir sürü işler var.. Ama bütün bizim burdan anlayacağımız:

إِذَا جَاء نَصْرُ اللَّهِ وَالْفَتْحُ
Resim---İzâ câe nasrullâhi vel feth: Allah'ın yardımı ve fetih geldiği zaman,” (Nasr 110/1)

وَرَأَيْتَ النَّاسَ يَدْخُلُونَ فِي دِينِ اللَّهِ أَفْوَاجًا
Resim---Ve reeyten nâse yedhulûne fî dînillâhi efvâcâ: Ve insanların Allah'ın dinine dalga dalga girdiklerini gördüğünde,” (Nasr 110/2)

فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَاسْتَغْفِرْهُ إِنَّهُ كَانَ تَوَّابًا
Resim---Fe sebbih bi hamdi rabbike vestagfirh(vestagfirhu), innehu kâne tevvâbâ: Hemen Rabbini hamd ile tesbih et ve O'ndan mağfiret dile. Çünkü O, tevbeleri çok kabul edendir.” (Nasr 110/3)

Nasın ellerini sizin elinizden çekeriz.. Onların elini sizin elinizden çektik.. Sizin elinizi onlarından çektik..
İzâ câe nasrullâhi vel feth. Ve reeyten nâse yedhulûne fî dînillâhi efvâcâ
Sen insanları göreceksin, ALLAH celle celâluhunun dinine fevç fevc dalga dalga girdiklerini göreceksin!.
Ne zaman?.
İzâ câe nasrullâhi vel feth
Kim bundan mahrum kalacak?.

لَن يَضُرُّوكُمْ إِلاَّ أَذًى وَإِن يُقَاتِلُوكُمْ يُوَلُّوكُمُ الأَدُبَارَ ثُمَّ لاَ يُنصَرُونَ
Resim---Len yedurrûkum illâ ezâ(ezen), ve in yukâtilûkum yuvellûkumul edbâr(edbâre), summe lâ yunsarûn: Onlar size ezadan başka kesinlikle bir zarar veremezler. Eğer sizinle savaşırlarsa size arkalarını dönüp kaçarlar. Sonra kendilerine yardım da edilmez.(Âl-i İmrân 3/111)

Edbâre-dübürleri-kıçları-arkaları üzerine dönüp gidenler..
Onlar için ne olacak?.

سُنَّةَ اللَّهِ فِي الَّذِينَ خَلَوْا مِن قَبْلُ وَلَن تَجِدَ لِسُنَّةِ اللَّهِ تَبْدِيلًا
Resim---Sunnetallâhi fîllezîne halev min kabl(kablu), ve len tecide li sunnetillâhi tebdîlâ: (Bu,) Daha önceden gelip geçenler hakkında (uygulanan) Allah'ın sünnetidir. Allah'ın sünnetinde kesin olarak bir değişiklik bulamazsın.(Ahzâb 33/62)

ALLAH celle celâluhunun değişmeyen kanunudur ki onlar asla ne bir Nasrullah için bir Nasr bulacaklar ne de Fethullah için bir Velî bulacaklar..
neden?.
neden arkalarını dönüp gittiler.. ama efendim bütün RÜŞDe ERmiş AKLın hür tercihinde iş..
Oğlunun kurtarılamdığında şikâyet eden NUH Aleyhi's-selâm a ALLAH celle celâluhu:

Ne buyuruyor Nuh aleyhi's-selâm: “Hani sen bana söz verdiydin ya Rabbi ehlimi koruyacaktın, oğlumu garkettin
Cahillik etme o senin ehlin değil senden gözüktü şeklinden belinden geldi yoluna gelmedi o senin

وَنَادَى نُوحٌ رَّبَّهُ فَقَالَ رَبِّ إِنَّ ابُنِي مِنْ أَهْلِي وَإِنَّ وَعْدَكَ الْحَقُّ وَأَنتَ أَحْكَمُ الْحَاكِمِينَ
Resim---Ve nâdâ nûhun rabbehu fe kâle rabbi innebnî min ehlî ve inne va'dekel hakku ve ente ahkemul hâkimîn(hâkimîne): Nuh, Rabbine seslendi. Dedi ki: "Rabbim, şüphesiz benim oğlum ailemdendir ve senin va'din de doğrusu haktır. Sen hakimlerin hakimisin."
(Hûd 11/45)

قَالَ يَا نُوحُ إِنَّهُ لَيْسَ مِنْ أَهْلِكَ إِنَّهُ عَمَلٌ غَيْرُ صَالِحٍ فَلاَ تَسْأَلْنِ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ إِنِّي أَعِظُكَ أَن تَكُونَ مِنَ الْجَاهِلِينَ
Resim---Kâle yâ nûhu innehu leyse min ehlik(ehlike), innehu amelun gayru salih(salihin), fe lâ tes'elni mâ leyse leke bihî ilm(ilmun), innî eızuke en tekûne minel câhilîn(câhilîne): Allah buyurdu ki: Ey Nuh! O asla senin ailenden değildir. Çünkü onun yaptığı kötü bir iştir. O halde hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme! Ben sana cahillerden olmamanı tavsiye ederim.
(Hûd 11/46)

câhillik etme o senin oğlun felân değil”.. buyuruyor..

ALLAHu zü’l-Celâl iman etmeyen amcası için Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemle:
Sen ALLAH’ın yoluna gelmiyorlar diye kendi canına mı kıyacaksın? helâk mı edeceksin!.

لَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَّفْسَكَ أَلَّا يَكُونُوا مُؤْمِنِينَ
Resim---Lealleke bâhıun nefseke ellâ yekûnû mu’minîn: (Resûlüm!) Onlar iman etmiyorlar diye neredeyse kendine kıyacaksın!(Şuarâ 26/3)

وَمَا أَكْثَرُ النَّاسِ وَلَوْ حَرَصْتَ بِمُؤْمِنِينَ
Resim---Ve mâ ekserun nâsi ve lev haraste bi mu’minîn: Sen şiddetle arzu etsen bile, insanların çoğu iman edecek değildir.” (Yûsuf 12/103)

KULLuk Tercihleri böyle amansızdır..
Tedbir değişmez her zaman söylüyorum adam ahmaktır, hırsın esiridir ne bileyim tamahkârdır, kıt beyinlidir eline geçirsin eğer, tüm faizleri yer ama der ki:“Eyvah beni ateşe sokacak öbür tarafta, tövbe!” der..
Adam dört dörtlük hiç faiz de yemiyor, her gün Kâbe’dedir ama bir kelime söylüyor: “Faiz helâldır!”diyor!. İş bitti artık itikad-İnanç çöktü, istediği kadar ne yaparsa yapsın boşa gider ameller..

İşte bütün mesele; Akıl Nasrın, Nakil Velîyyin.. Bu bağı kesemezsin bağ yâni “Nasrullah vel Fethu
Oküler ile objektif gibi Dürbün gibi.. Boncukları ipe dizmek gibidir.. O zaman bütün insanların gözleriyle gönüllerinde baktıklarında; içe bakarsa Rabbını, dışa bakarsa ALLAH celle celâluhuyu görürler.
Fe sebbih bi hamdi rabbike vestagfirh(vestagfirhu), innehu kâne tevvâbâ
fe sebbih” hadi şimdi Zerrenin-Atomun “Sebbeha devrÂNına” karış!.
Sen yüklenememezlik yapamazsın zâten çünkü dönmedin.. Halkın halaka-yı Zikri başka HAKK’ın başka..
Sebbahaya karışacaksın artık bu Havz-u Kevsere giren artık O’ndan oldu.. Sırat-ı Mustakîme gittiği için “bi hamdi rabbike” Rabbine bi hamd ile istigfar et!. Ben bu “hamd”ı tanıyorum MuhaMMed aleyhi's-selâm dan tanıyorum Hamid as. tanıyorum Mahmut as. tanıyorum Ahmet as. Tanıyorum ve de başka da tanımıyorum.
Başkada tanımıyorum haaa!.. Rabbine bak nasıl “Rabbinin sebbehası” na nasıl kavuşuyorsun?.
Fe sebbih bi hamdi rabbike
Hamd ile rabbine sebbeha et nerde?.
El hamd elhamdülillâh” dedim!.
Hadi git işine be!.
“Çok şükür dedim”de..
Şükür demesen ne olacaktı sanıyorsun ki, güneş yok desen ne var desen ne?
O değil mesele o değil!. Ben düğmeye basıyorum “elektrik kardeşim gel!”desem ne?. “gelme!” desem ne?..
Ben fiilen uygulamaya geçmişim düğmeye basıyorum..
Fe sebbih bi hamdi rabbike
bi” be sırrı budur. Öyle uydur gaydırla olsaydı bu üç kağıtcılar insanların tümünü havasızlıktan, susuzluktan öldürürlerdi.
Şirket kurarlardı, şirk şirketleri kurarlardı. ALLAH celle celâluhuyu bile satışa çıkarırlardı hâşâ!.. Tevhid Tüccarları.. Tasavvvuf Simsarları..
Amma ne çare ki insanın aklı, fikri ve vicdanı o tarafa meyillidir..
Bu da ALLAH celle celâluhunun sünnetidir, Sünnetullahtır..

İşte bunu yenmek için;
MuhaMMedî Gayreti seçenler,
MuhaMMedî Merhameti seçenler
MuhaMMedî Muhabbeti seçenler
MuhaMMedî Hakikatı seçenler
MuhaMMed aleyhi's-selâmın Hasbi Hizmetine iştirak ederler fiilen şu ÂNda ŞeÂNda vesselâm!..
ederler ALLAHu zü’l-Celâle de harbi ibadet ederler.

Ve reeyten nâse yedhulûne fî dînillâhi efvâcâ
Rügarın savurduğu gibi savurur da ALLAH celle celâluhu dalgaları onu Kevser’e sokar..
kendi elinde değil artık, çünkü;
kânallâhu bi mâ ta’melûne basîrâ: ALLAH celle celâluhu, yaptıklarınızı hakkıyla görendir.”

ALLAH celle celâluhu ALLAH celle celâluhu basarıyla bakıyorum..
ALLAH celle celâluhu yaratıyor..“Keban, ampulü görüyor mu?” diye ahmaklar sorar.. Işığı her AN YENİden YARATANdır Keban..
Görmeyi mörmeyi benim aklıma anlatıyor OLAN bir.. Ayrılan zâten keffâr yâni kâfir yâni ona vız gelir tırıs gider..
İstediğini söyle, onun için biz zevklerde şurda burda esip kesiyoruz..
Tâbi keseceğiz ANLAdığımızı ANLAtacağız ki kayda geçsin diye..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi FETİH Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

هُمُ الَّذِينَ كَفَرُوا وَصَدُّوكُمْ عَنِ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَالْهَدْيَ مَعْكُوفًا أَن يَبْلُغَ مَحِلَّهُ وَلَوْلَا رِجَالٌ مُّؤْمِنُونَ وَنِسَاء مُّؤْمِنَاتٌ لَّمْ تَعْلَمُوهُمْ أَن تَطَؤُوهُمْ فَتُصِيبَكُم مِّنْهُم مَّعَرَّةٌ بِغَيْرِ عِلْمٍ لِيُدْخِلَ اللَّهُ فِي رَحْمَتِهِ مَن يَشَاء لَوْ تَزَيَّلُوا لَعَذَّبْنَا الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا
Resim---Humullezîne keferû ve saddûkum anil mescidil harâmi vel hedye ma’kûfen en yebluga mahıllehu, ve lev lâ ricâlun mu’minûne ve nisâun mû’minâtun lem ta’lemûhum en tetaûhum fe tusîbekum minhum maarratun bi gayri ilm(ilmin), li yudhılallâhu fî rahmetihî men yeşâu, lev tezeyyelû le azzebnellezîne keferû minhum azâben elîmâ: Ki onlar, inkâr ettiler, sizi Mescid-i Haram'dan ve durdurulmakta (bekletilmekte) olan hediyeleri (kurbanları), yerlerine varmaktan alıkoydular. Eğer kendilerini bilmediğiniz mü'min erkekler ve mü'min kadınları, bilgisizlik dolayısıyla darmadağın edip de bu yüzden size 'dayanılmaz bir sıkıntı' dokunmayacak olsaydı (o zaman durum farklı olurdu. Durumunun böyle olması,) ALLAH celle celâluhu'ın dilediğini rahmetine sokması içindir. Eğer (karışık yaşayan mü'minler), seçilip ayrılmış olsalardı, muhakkak içlerinden inkâr edenleri acı bir azab ile azablandırırdık.” (Fetih 48/25)

Humullezîne keferû
Bu küfredenler yok mu, bu küfredenler.. bunlar Kafa Kâbesine, Mekkesine ve Kalb Medinesine ya da insanın Kalb Medinesinden Kafa Kâbesine gönderdiği hediyeler vardır; namaz kılmak gibi, salavat çekmek gibi insanın yüreği söyler yüreği.. “ALLAHuhümme salli ala seydine MuhaMMed” dedi ya ağzına söyler ağzına böyle söyler.
Müezzin adam ezan okuyacak kim diyor, yüreği söylüyor aklı fikri vicdani tümü söylüyor adam ondan sonra konuşacak onlar..
Humullezîne keferû ve saddûkum
O küfredenler örtenler kendilerindeki HakikatMuhaMMedîyi örtenler ve “saddûkum” setler kuranlar mâni’ olanlar bizi engelleyenler “anil mescidil harâmi” haram mescidinde secde edilen yerinde men’ edenler “vel hedye ma’kûfen” bizim hediyelerimizi “hed” lerimizi yâni kurbanlık hayvanlarımızı ya da boyayla boyadığınız ALLAH celle celâluhuya nişanladığınız kurbanlarınızı farz kurbanlarınızı “mekufen” tevkif ederek durdurarak tevkif oldu derler değil mi, tutuklandı yâni tutuklayanlar.. “en yebluga mahıllehu” mahaline mâni’ olmasın diye.. nereydi mahalli Lütfullah'ın hakikatı olan MuhaMMedîyet merkezi nereydi Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem doğduğu yer yâni Mekke’yde orda buluğa ermesin diye kim bu kafa tasın ve içindeki akıl gibi
''ve lev lâ ricâlun mu’minûne ve nisâun mû’minâtun lem ta’lemûhum en tetaûhum fe tusîbekum minhum maarratun bi gayri ilm(ilmin), ''
Onlar ne yapıyorlardı Mescid-i Harama bizi sokmuyorlar tevkif ettikleri tutukladıkları durdukları sokmadıkları hayvanlarımız, Mescid-i Harama hayvanlarınızı hediyelerinizi Mina’ya,
Mina neredir?.
Mina, iman yeridir.
orda ne olur?.
Orda babası oğlunu keser!. Evet keser orada insan ruhu insan nefsi ya da insan nefsi insan aklını gerçekten kendinden varlığını alır elinden Mina’da Mina kelimesi bütün tefsirleri bak katiyyen şey yapamazlar iman kelimesi bildiğimiz aynen o mahal ne mahalidir senin hediyeyin amelleriyin mizanı gibidir..
Oraya bak kelimeye bak vasele vasıl olmak demiyor buluğa ermek diyor buluğa yeblüğa buluğa ermek, rüşde ermek, hani yirmi senedir namaz kılıyordun Barbaros, ben de kırk senedir kılıyordum.
ne oldu?.
Buluğa ermemiş hocam ermemiş, ne yapayım!”
Yaa buluğ böyle bir kelimedir, vali olmak bunlar rastgele bir kelime değil oraya varmak ulaşmak meselesi değil..
Buluğa ermek lâzım mahalle mahaline hal yerine.. “ve lev lâ ricâlun mu’minûne ve nisâun” ''ve lev lâ ricâlun mu’minûne ve nisâun mû’minâtun lem ta’lemûhum en tetaûhum fe tusîbekum minhum maarratun bi gayri ilm(ilmin), li yudhılallâhu fî rahmetihî men yeşâu, lev tezeyyelû le azzebnellezîne keferû minhum azâben elîmâ.''
eğer ki velev ki mü’min ricaller ve nisâlar erkekler ve kadınlar olmasaydı “lem ta’lemûhum” siz onları tanımıyorsunuz “en tetaûhum” tanımadığınız için onları “tettau” kökünü kazımak ortadan kaldırmak helâk etmek mahvetmek eğer o öldüreceğiniz kıtal edeceğiniz insanların içinde kimler yok kimler.. sahabenin itiraz etmeyen tümü sizin bilmediğiniz.. neyi bilmiyorlar bunlar.. yarının mü’mini erkekler, mü’min kadınları onların çocukları, onların soyundan gelen binlerce ALLAH dostu olmuştur ve hâlâ devam etmektedir sizin bilmediğiniz ama bilgisizliğiniz yüzünden bilemediğiniz mü’min erkeklerle mü’min kadınları bilmeyerek istemeyerek çiğneyerek hebâ etmeniz mahvetmeniz ve üzüntüye kapılmanız sizin için bir üzüntü bir eziyet, sonradan bir geleceği olmasaydı
''ve lev lâ ricâlun mu’minûne ve nisâun mû’minâtun lem ta’lemûhum en tetaûhum fe tusîbekum minhum maarratun bi gayri ilm(ilmin), li yudhılallâhu fî rahmetihî men yeşâu, lev tezeyyelû le azzebnellezîne keferû minhum azâben elîmâ.''

maarratun bi gayri” ilm tüm bunlar niye olurdu niye yapıyorlar bunları kötülükten.. maerratüm meşakkat sıkıntı üzüntü teyzesinin oğlu halasının oğlu öteki beriki ama savaşlara girmişler babalar oğlunu öldürmüş yiğen dayı öldürmüş ve bu gün tam kıtal günü amma ALLAH celle celâluhu ellerini çekmiş herkesin kızgın oldukları olmadıkları değil onlarda savaşabilir savaşırlar çünkü ışık geldi ışık karanlık ışığın gelmemesidir karanlık diye bir mefhum yoktur.. Onun için yokluk yoktur kâinâtta yokluk aklın ışığının olmayışıdır.. karanlık diye bir mefhum yoktur olan ışık yoktur.. karanlık var değildir bunlar sıkıntı olmasın diye sizin bilmeden tepelemeniz bilmeden onları çiğnemeniz savurmanız bir mâni’ olmasaydı ALLAH celle celâluhu yukarıda anlatılanları yapmazdı ellerinden ellerinizi çekmezdi, savaşı önlemezdi, savaşı müsaade ederdi.. peki evet bu böyle olunca ne oldu “li yudhılallâhu fî rahmetihî men yeşâu
lev ALLAH celle celâluhumen yeşâu” kimi dilediyse diye tercüme ediyoruz mecburen rahmetine dahil etti, dilemediklerini ne yaptı ALLAH celle celâluhu ne zaman diler ne zaman dilemez.. Musa’nın Musa’lığını diledi Firavun’un Firavun’luğunu mu diledi, yoksa ikisi de anasından pırıl pırıl on sekiz yaşına kadar geldi, rüşde erdi.. Firavun dedi ki “Rabb kim oluyor, Rabb benim!” dedi.. Musâ aleyhi's-selâm dedi ki “yapma kardeşim olur mu öyle şey” dedi..
Neymiş Musa’lık Firavun’luk işte rahmeti bu onun için “fesebbih bi rahmetike” diyor fesebbih anladım fesebbih de ceryansız bu makine çalışmıyor boş gürültü konuşma, istediğin kadar en iyi marka olsun cereyan yok!. yâni bir hamd..
hamd ALLAH celle celâluhu içindir Rasûlullah ALLAH celle celâluhu için değilde kim için?. “Rasûl-ALLAH” diyoruz..
ALLAH celle celâluhu”yu nerden duydun, kelimeyi nerden duydun
ne diyorsun?.
Ne diyor insanlar ne diyorlar “ikra!”dan önce var mı bunlar?. Kur’ÂN-ı Kerim'in içindedir, Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem içindedir onu demek istiyorum tüm bunları ALLAHu zü’l-Celâl niçin yapmış “li” için “yüdhilellahu fi rahmetihi” rahmetine kimdi rahmeti ALLAH aşkına,
kimdir?
Rahmetenlil âlemin”dir başka rahmeti varmıdır?
Rasûlullahtır iki tane rahmet mi olur.. kimi dilerse “şea” fiili şuhuda geliştir..
ALLAH celle celâluhu için öldürmek, ALLAH celle celâluhu için ölmek nedir aynıdır. ALLAH için öldürmemek ALLAH için ölmemek nedir?
Aynıdır hizbuşşeytanlıktır..
nedir şea?.
O zaman HaKKı DUYmak HaYRa UYmaktır.. ne diyorlardı “size uysaydık evlerimiz var barklarımız var orda ölecektik”
Onlar ölmediler mi?.
Öldüler, öbürlerinden de öldü çoğu..
lev tezelyyelu le azzebnellezine keferu minhüm azaben elima
Bu ayırım inananlarla inanmayacaklar birbirinden ayrılmış olsalardı alınlarının çatında yazsaydı onlardan inkar edenleri elem dolu azaba orda uğratın nasıl bir kader ki bu taaa kıyamete kadar gelecek nesilleri birbirine bağlayan zincir öyle bir kader zinciri içindeyiz sökemezsin zincirin birini.. Barbaros’un babası ALLAH korusun bundan otuz sene önce, elli sene önce öldürmüşler!..
Dalga mı geçiyorsun Barbaros nerden gelmiş, kim koparmış zinciri de Barbaros yazı turadan mı çıkmış?”
Yok öyle değil ya onun beşyüz sene evvel ki dedesi üç yaşındayken ölmüş müş!”
Ne demek istiyorum?.
Bunlar tüm komple bir kaderdir ve herkes kendi çevirdiği dizide oyuncudur, seyircidir kayda alandır hesap verilecek olandır eğer bunlar birbirinden ayrılmış olsaydı “lev tezeyyelu” eğer tecellî etseydi tezeyyelu de ilginçtir “zeyl” yazarlar kipatların üstüne açıklama gibi zeyiller vardır yanda notlar gibi şeyler yâni şöyle kullanılması gereken kelimeler, üzerinde düşünülmesi gereken kelimeler seçilerek rast gele değil çünkü ama Türkçeye çevrilirken mecburen bir kelime kullanılmak zorunda kalınıyor “le azzebnellezine” muhakkak sûretle biz azablandırırdık biz biz ALLAHu zü’l-Celâl biz azablandırırdık keferu küfredenleri “keferu minhüm azaben elima” elim bir azabla kim o gün için Ebu Cehilin oğlu Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem dosdu olmuştur, pek çok hadisin ravisidir daha bir göbek bile geçmeden başka şeyler anlatmıştır.
Ne bileyim ben babası için gömlek istemiştir babasının kefen olarak sarmak felân böyle sahih hadisde vardır.. mümkündür Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLeme “yâ Rasûlullah işte sen kefen edilsin diye gömleğini veriyorsun.. nasıl veriyorsun onun münafık olduğu açık değil mi?”
ama oğlu Abdullah benim dostumdur canım ciğerimdir her şeyimdirResûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem.. bu işlere bizim aklımız ermez ve burda da aynı şeyi söylüyor ALLAHu zü’l-Celâl hepsiyle savaştılar düşman gözüküyor amma ellerini çektik ellerinizin onların ellerinizden çektik ki rahmetime giresiniz diye şimdi tercihe kaldı savaş bitti kılıç bitti..
Ona rağmen kimisi de Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem dahil en yakınından karşısına geçti en uzağındaki de yanına geldi ne garip bakın..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi FETİH Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »


إِذْ جَعَلَ الَّذِينَ كَفَرُوا فِي قُلُوبِهِمُ الْحَمِيَّةَ حَمِيَّةَ الْجَاهِلِيَّةِ فَأَنزَلَ اللَّهُ سَكِينَتَهُ عَلَى رَسُولِهِ وَعَلَى الْمُؤْمِنِينَ وَأَلْزَمَهُمْ كَلِمَةَ التَّقْوَى وَكَانُوا أَحَقَّ بِهَا وَأَهْلَهَا وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا
Resim---''İz cealellezîne keferû fî kulûbihimul hamiyyete hamiyyetel câhiliyyeti fe enzelallâhu sekînetehu alâ resûlihî ve alel mû’minîne ve elzemehum kelimetet takvâ ve kânû e hakka bihâ ve ehlehâ ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ(alîmen).: Hani o inkâr edenler, kendi kalplerinde, 'öfkeli soy koruyuculuğu'nu (hamiyeti), cahiliyenin “öfkeli soy koruyuculuğunu” kılıp kışkırttıkları zaman, hemen Allah; elçisinin ve mü'minlerin üzerine '(kalbi teskin eden) güven ve yatışma duygusunu' indirdi ve onları "takvâ sözü" üzerinde 'kararlılıkla ayakta tuttu." Zâten onlar da, buna layık veh ehil idiler. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.” (Fetih 48/26)

Hamiyet: Gayret. Nâmustan gelen gayretle utanma veya kızma. İstinkâf etmek. Mukaddesatı ve milletin haklarını, mâmus ve haysiyeti korumak hususlarında gösterilen gayret ve ihtimam hasleti. İman ve İslâmiyeti ve Hz. Peygamber'in (aleyhi's-selâm) Sünnet-i Seniyyesini ve din ve mücahede kardeşlerini muhafaza ve müdafaa etmek gayreti.

İz.. dığında, o zaman ki, ne zaman ki, olunca..
İz cealellezîne keferû fî kulûbihimul hamiyyete hamiyyetel câhiliyyeti
Bu küfredenler o günde bu günde negatif bir hamiyet içindeler.
Hamme” kökü sıcaklık, hamam diyoruz.. meselâ avukata “muhami” denir Arapçada muhamidir, koruyandır anlamında muhami denir.. sıcak sudan hamam denir.. hami denir çok sıcak can ciğer dost..

وَلَا صَدِيقٍ حَمِيمٍ
Resim---Ve lâ sadîkın hamîm(hamîmin).: "Ne de candan, yakın bir dost." (Şuarâ 26/101)

وَلَا تَسْتَوِي الْحَسَنَةُ وَلَا السَّيِّئَةُ ادْفَعْ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ فَإِذَا الَّذِي بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ عَدَاوَةٌ كَأَنَّهُ وَلِيٌّ حَمِيمٌ
Resim---Ve lâ testevîl hasenetu ve les seyyieh(seyyietu), idfa’ billetî hiye ahsenu fe izellezî beyneke ve beynehu adâvetun ke ennehu veliyyun hamîm(hamîmun).: İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) oluvermiştir.” (Fussilet 41/34)

Hamim kelimesi, yine hamiyet kelimesidir yâni bir gayrettir, namus telâkki ediliyor.. yâni en içerden gayretle savunma, çekinmeden korunma, kızma, haysiyetini koruma yâni o iş için ihtimam gösterme..
Öyle bir haslet ki, ALLAH’a şükür benim için meselâ, ALLAH celle celâluhuyu korumak benim haddime değildir, ama Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem in haysiyetini korurum tabi ki ÜMMeti olarak..
Çünkü islamiyette de böyledir ALLAH celle celâluhu'a küfredenler doğrudan idam edilmez ama Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem'e küfreden şeriatta öldürülür.. çünkü bunda incelikler vardır..

İz cealellezîne keferû fî kulûbihimul hamiyyete hamiyyetel câhiliyyeti
Bunların kalblerinde câhiliyet hamiyeti, sanki kemâlât hamiyeti gibi yerleşmişse eğer; adamın küfrü, hâşâ iman gibi olmuşsa..
fe enzelallâhu sekînetehu alâ resûlihî
Yâni ALLAH celle celâluhu ve Rasûlune teslim olanlara ne yapmış “feenzelallâhu sekînetehu
Sekînet-i MuhaMMedîyelerinin ceryanlarını bağlayıvermiş.. Sekînet-i MuhaMMedîyelerini indirmiş, inzal etmiş, yağmur gibi yağdırmış yüreklerine..
ve alel mû’minîne ve elzemehum kelimetet takvâ ve kânû e hakka bihâ ve ehlehâ ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ

Hem Rasûlune ve hem de mü’minlerine.. ve onlar için bu takvâ kelimesi çok elzemdi, en lâzım olan şeydi..
bunu neyle almışlar?.
Sekînet-i MuhaMMedîye ile bu sekîne nedir?.
Sekîne dediğimiz, huzur, kalbin korkusuz bir şekilde güven duyması ya da silm akıla ulaşımdır..
Miskîn, fakirden de fakir hiçbir şeyi olamayan sükûna erendir. (bknz. Kehf 18/79)
Meskenet de böyledir.. (bknz. Bakara 2/61)

Resim---Ben şehadet ederim ki Ebu Hüreyre ve Ebu Said (ra) Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğuna şehadet ettiler: "Bir cemaat oturup Allah'ı zikrederse, mutlaka melekler etraflarını sarar, Allah'ın rahmeti onları bürür, üstlerine sekine iner ve Allah onları yanında bulunan (büyük melek)lere anar."
( Müslim, Zikr 39, (2700); Tirmizi, Da'avat 7, (3375)

Resim--- “Bir zât Kehf Sûresini okuyordu. Yanında da iki uzun iple bağlı olan atı duruyordu. Derken etrafını bir bulut kapladı. Ve bu bulut ona yaklaşmaya başladı. At da bu durumdan huysuzlanmaya, ürkmeye koyuldu. Sabah olunca adam Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e gelip vak'ayı anlattı. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ona şu açıklamada bulundu: "Bu sekine idi, Kur'ân için inmişti"
( Buharî, Fedailu'l-Kur'an 11; Müslim, Müsafirin 240, 241, (795); Tirmizî, Sevabu'l-Kur'an 6, 2887)

Resim--- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular ki: "Bir grup, Kitabullah'ı okuyup ondan ders almak üzere Allah'ın evlerinden birinde bir araya gelecek olsalar, mutlaka üzerlerine sekine iner ve onları Allah'ın rahmeti bürür. Melekler de kanatlarıyla sararlar. Allah, onları, yanında bulunan yüce cemaatte anar."( Ebu Davud, Salat 349, 1455)



Buradaysa Sekînenin kaynağı MuhaMMedîyetten alındığı için sekînedir ve fiilen feyeKÛN e iştiraktir.. Çünkü uydurma kelimeler değildir ordaki sekîne kelimeside aynen “KÛN” gibidir, sadece araya ye girmiştir.. Bizzâtihi Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem den ÜMMetine aktarımdır..
Çünkü NûRuLLAHı, sen ben yaşamaya başlamışız..
Keban’dan elektrik gelmiş fiilen iş başında el ÂN ŞeÂNuLLAH da olduğu gibi..
İşte “Hocam ben buzdolabıydım!”
İyi sen dondur Barbaros!”
Ahmet Çakır da diyor ki: “Hocam ben de fırınım!”
Sen de yandır Çakırcan!” diyorsun!.
Her nefs/herkes kunu kendi makinalarınca, kadarınca ve KADERince kullanıyor el ÂN HaYyatta..

Sekîne bu, çok ilginçlikler vardır..
Sekînet-i MuhaMMedîye, sükûnluk, sâkinlik..
Sükûnluk: Durgunluk. Sâkin olmak. Hareketsizlik. Dinmek, kesilmek..
Sakînlik: Hareketsiz, kendi hâlinde. Bir yerde oturan. Kararlı.


Bursanın sakînleri kimdir?
Ne bileyim ben on bin tane ev var, on bin tane sakîne var.. bir kelimeyle geçersin amma o sakînenin burda oluşu var..
Bunların hepsi Bursa’da mı?
Bursa’da yok hocam, bir kısmı rüyada bir kısmı da hayalda!” diyemezsin, öyle yok “fiilen “KÛN feye KÛN” her ÂN var!” demek istiyorum!.

fe enzelallâhu sekînetehu alâ resûlihî ve alel mû’minîne ve elzemehum kelimetet takvâ
Onlara takvâ kelimesi lâzım, elzem-daha çok lâzım oldu.. Takvâ onlara elzem oldu?
Neydi takvâ?
Hemen atacaklar “ALLAH celle celâluhu'dan korkmak
ALLAH celle celâluhu tan korkamayıp da zâten neyapacak!.
Korkmasa ne olacak?.
Kelimeyi, takvâyı, ALLAH celle celâluhu korkusuyla sınırlayıverdin mi, ne idiği belirsiz bir korkuyla gitti-gider..
Ama el kaviy ALLAH celle celâluhu bakarsan, insanın zâhir ve bâtın yaşayışını vüCÛDa getirme Kudretinin sahibi ALLAH celle celâluhudur görür ve yaşarsın!

El Kavîyyü :
Resim

Benim aklımı, fikrimi ve tırnağımın ucundan, saçımın teline kadar ALLAH celle celâluhu yaratıyor!” demektir.
Bunun “sen” liğidir bu takvâ..Buna imanın mutlak oluşudur.. Bu basit bir şey değil!..
Buzdolabındaki elektrik, fırındaki elektrik, ampuldaki elektrik AYNı.. Çık çarşıya sor bakalım, kim âletlerinin tümünü silip de “Merhaba Keban!” diyecekmiş!.
Bu kolay!” diye kim diyor..
ve elzemehum kelimetet takvâ
Takvâ onlara lâzımdır, lüzumludur, mutlaka elzemdir.. çünkü en lâzım olandır, onlar ancak ve ancak Sekînet-i MuhaMMedîye’den sonra buna ulaştılar..
ve kânû e hakka bihâ ve ehlehâ ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ

Önceden ne buyurmuştu “ve kânellâhu bi kullu şeyin kadîra
Şimdi “ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ
ALLAH celle celâluhu bütün bunları bilir, âlima..
bu âlimle, âlemle.. benim aklımın bir ilişkisi zâten var..
Haa sekînetin de, aklımla ilişkisi var.. takvânın da aklımla bir ilişkisi var!.
Bu câhiliyet hamiyyetinini, imanları gibi öne çıkaranların alnının çatında yazsaydı eğer “Bu kimse Ebu Cehildir!. ya da bu kimse Ebu kâmildir!” diye Böyle bir şey yok!. Her Akıllı kişi kendi tercihini yapacak mecburen ve aklı gereği!.
O an içim kâfir sanılanlar/zannettiklerinizden biraz sonra Müslüman-Mü’min olacaklardan, onların soyundan ne Mü’min ne Müslümanlar gelecek!.
Burada nedenâlima”?.
İlm.. ALLAH celle celâluhu elbette külli şeyi bilir bilendir!.
Onu senin lambanla ışıdığını zannettiğin AKLıyın öbür ucu NAKİL.. onu ampule yükleyen sensin, buzdolabına yükleyen sensin, anlamıyor insanlar!.
Esmâlar kullanılırken, meselâ biz neden esmâların üzerinde bu kadar çok duruyoruz!.
ALLAH celle celâluhu razı olsun meselâ benim gönlümce ve kendi gönlünce Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemin gönlünce inşae ALLAH celle celâluhu.. Gül ve sizlerle, elimizden gelen bütün imkanları kullanarak Kur’ân-ı Kerim’deki o isimlerle ilgili bütün âyetleri indirerek insanlar okusun, okumasın bir gün okuyanlar çıkacaktır diye MuhaMMedî Gayretle hasbî Hizmetteyiz elhamdulillahirabbbilâlemînn!.

Kendi akıllarına ezelden yüklenmiş olan TÜM ESMÂları anladıkları zaman, gerçekten ez Zâhir olan yaşatan ALLAH celle celâluhu.. Bizde yaşayan demeye insanın dili varmaz.. yâni yaşatan ALLAH celle celâluhu’nun bizZÂT ŞÂHİD-i Olurlar!. El HaYy yaşayan, ALLAH celle celâluhunun şâhidi olurlar!.
eşhedu” leri fiilen doğrudur ve bu MuhaMMedî Tevhid-Şehâdete Hasbî Hizmet bu kadar yücedir!.
Bunu ben yapayım, sen yap yok BİZ yapalım ki BİZ BİR-İZ!.
HEPimiz yapalım, biz yapalım tabii ki, Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem e biz yapmayıp da kim yapacak bunu!.
İLMen, AKLen ve NAKLen..
Çünkü âlimin bir ucu nakil öbür ucu akıldır ordaki naklen burda aklen duyulur.. NAKLen RABB’u-l ÂLeMinin SÖZüdür benim aklen anlayacağım, Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem in SESidir dahası yoktur.
Ben Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem in hâşâ ağzı olamam Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem de olamam ben MuhaMMed olamam hâşâ!.
Ben “MuhaMMedî”yim kimse de olamaz!.

El Âlim:
Resim

El Alîm:
Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi FETİH Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

إِذْ جَعَلَ الَّذِينَ كَفَرُوا فِي قُلُوبِهِمُ الْحَمِيَّةَ حَمِيَّةَ الْجَاهِلِيَّةِ فَأَنزَلَ اللَّهُ سَكِينَتَهُ عَلَى رَسُولِهِ وَعَلَى الْمُؤْمِنِينَ وَأَلْزَمَهُمْ كَلِمَةَ التَّقْوَى وَكَانُوا أَحَقَّ بِهَا وَأَهْلَهَا وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا
Resim---İz cealellezîne keferû fî kulûbihimul hamiyyete hamiyyetel câhiliyyeti fe enzelallâhu sekînetehu alâ resûlihî ve alel mû’minîne ve elzemehum kelimetet takvâ ve kânû e hakka bihâ ve ehlehâ ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ(alîmen).: Hani o inkâr edenler, kendi kalplerinde, “öfkeli soy koruyuculuğu”nu (hamiyeti), cahiliyenin “öfkeli soy koruyuculuğunu” kılıp kışkırttıkları zaman, hemen Allah; elçisinin ve mü'minlerin üzerine '(kalbi teskin eden) güven ve yatışma duygusunu' indirdi ve onları "takvâ sözü" üzerinde 'kararlılıkla ayakta tuttu." Zâten onlar da, buna layık ve ehil idiler. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.” (Fetih 48/27)

هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَى وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَكَفَى بِاللَّهِ شَهِيدًا
Resim---Huvellezî ersele resûlehu bil hudâ ve dînil hakkı li yuzhirehu aled dîni kullih(kullihî), ve kefâ billâhi şehîdâ(şehîden).: Ki O, elçilerini hidayetle ve hak din ile, diğer bütün dinlere karşı üstün kılmak için gönderdi. Şahid olarak Allah yeter.(Fetih 48/28)

مُّحَمَّدٌ رَّسُولُ اللَّهِ وَالَّذِينَ مَعَهُ أَشِدَّاء عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاء بَيْنَهُمْ تَرَاهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِّنَ اللَّهِ وَرِضْوَانًا سِيمَاهُمْ فِي وُجُوهِهِم مِّنْ أَثَرِ السُّجُودِ ذَلِكَ مَثَلُهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَمَثَلُهُمْ فِي الْإِنجِيلِ كَزَرْعٍ أَخْرَجَ شَطْأَهُ فَآزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوَى عَلَى سُوقِهِ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغِيظَ بِهِمُ الْكُفَّارَ وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْهُم مَّغْفِرَةً وَأَجْرًا عَظِيمًا
Resim---Muhammedun resûlullâh(resûlullâhi), vellezîne meahû eşiddâu alâl kuffâri ruhamâu beynehum terâhum rukkean succeden yebtegûne fadlen minallâhi ve rıdvânen sîmâhum fî vucûhihim min eseris sucûd(sucûdi), zâlike meseluhum fît tevrât(tevrâti), ve meseluhum fîl incîl(incîli), ke zer’in ahrace şat’ehu fe âzerehu festagleza festevâ alâ sûkıhî yu’cibuz zurrâa, li yagîza bihimul kuffâr(kuffâra), vaadallâhullezîne âmenû ve âmilûs sâlihâti minhum magfiraten ve ecren azîmâ(azîmen).: Muhammed, Allah'ın elçisidir. Ve onunla birlikte olanlar da kafirlere karşı zorlu, kendi aralarında ise merhametlidirler. Onları, rüku edenler, secde edenler olarak görürsün; onlar, Allah'tan bir fazl (lütuf ve ihsan) ve hoşnutluk arayıp isterler. Belirtileri, secde izinden yüzlerindedir. İşte onların Tevrat'taki vasıfları budur. İncil'deki vasıfları ise: Sanki bir ekin; filizini çıkarmış, derken onu kuvvetlendirmiş, derken kalınlaşmış, sonra sapları üzerinde doğrulup boy atmış (ki bu,) ekicilerin hoşuna gider. (Bu örnek,) Onunla kafirleri öfkelendirmek içindir. Allah, içlerinden iman edip salih amellerde bulunanlara bir mağfiret ve büyük bir ecir va'd etmiştir.” (Fetih 48/29)

Le muhakkak kad kesinlikle, zâhir ve bâtın yeminidir, andolsun..
amma le muhakkak kad dâimiyet kudreti üzere bir kesinlikle “sadekALLAH celle celâluhuü rasûlehür ru'ya bil hakk” gerçekten ALLAH celle celâluhu Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem rüyâsını hak kılmıştır, doğruladı.. sadaka, saddak burdaki ALLAH celle celâluhu peygamber aleyhisselâmı gerçek bir rüyâ göstermiştir, doğrulamıştır, doğruya çıkarmıştır..
le tedhulünnel mescidel harame in şaellahü aminine” muhakkak sûrette-kesinlikle Mescid-i Haram’a dahil olacaksı inşâe ALLAH celle celâluhu.. ALLAH celle celâluhu inşeasıyla..
inşâ nedir?
Dünyanın inşası gibidir.. o fiilen olacak, yâni Şe’ende fiilen olacak.. âminine iman etmiş olarak emin olarak tam.. muhallikiynı traş olmuş olarak, saçlarınız kesilmiş olarak berberlenmiş olarak yâni traş edilmiş olarak başlarınız..
Bunlarda ilginç şeylerdir niye saçlar kesiliyor ve mükassiriyne ve kastedilerek kısaltılarak.. nasıl gidecekler “la tehafun” korkmadan..
fe âlime ma lem ta'lemu” fe âlime ALLAH celle celâluhu bilir mâlem tâlemu sizin bilmediklerinizi bilir.. “fe ceale min duni zalike fethan karîbaALLAH celle celâluhu sizin bilmediğiniz şeyleri bildiği için “min duni” bundan önce.. bundan başka.. duni.. dünya onun altında.. gibi kelimeler dünya da burdan geliyor.. ama din de burdan gelir bundan başka “duni zalike” bunun altında, bunun dışında “fethan karîba” size bir karib fetih verdi “ferhan karîba” bir fetih nasib etti..
Bu nasıl karîba?
Karîb karîb bir fetih, bu karîb şah damarımızdan yakın Rabbımızın “karîb”inin aynı kelimesidir.
ALLAH celle celâluhuya hamd olsun yemin olsun ki Rasûlullahın rüyâsı hakk oldu Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem rüyâ görmüştü rüyâsında.. “Mekke’ye gireceğiz” demişti de o rüyâdan dolayı..
Arapçadaki mirat ayna, re’ görmek aynı zamanda fikir demektir bir de görmek tir.. zâten rüyâ rüyâ nedir güzel görünümden ibârettir.
Bu rey görüş çok yerlerde geçiyor üzerinde durulması greken şeydir biz insan aklının yetkinliğinin eşyâdaki yetkinliğinin erginliğinin hatta aklının fe eriş zirvesidir rey..
Rey hakkı yok derler değil mi, rüşde ermeyene..
Görüş de böyledir onun içinde “le kad sadakALLAHu rasûlehu rüyâ” rasûlun rüyâsını..
nedir rüyâsı?.
ALLAH celle celâluhu doğruya çıkardı.. Haram, secde yerine hürmet edilen secde yerine dahil olacaksınız “yedhulunine fidinillâhi effaca” başka “ya eyyühennebiyyi nefsi mutmainne ircii rabbuke.. yedhuline fidinillâhi” aynı şey kullarımın arasına gir, cennetime gir.. aynı şey “yed hulune fethan karîba” şah damarımdan yakın bir fetih var onu demek istiyorum..
Nasrullahi felfethi orada fethan karîba bunlar Fetih Sûresinin öne almamızın da sebebinin bir şeyi benim de sizler gibi öğrenmeye çalışıyorum..
Tekrar yine fethe döneriz ama fetih bize bir açış sağlar inşâe ALLAH celle celâluhu....kendi içimizdeki dikkat edin Medine’nin fethi yok, Medine sığınılan bir yerdir!.
Onun için Mekke Şeriat Âlemidir, Medine MÂrifet Âlemidir..
Bunlar ayrı çok incelenmesi gereken şeylerdir. Olmazsa olmazı ALLAH celle celâluhudur..
ilâhe illâ ALLAH MuhaMMede'r Rasûlullah” her ne olursan girersin!.
Girersin de ondan sonra bütün olurlar olmazlar ortaya dökülür..
Tarikat, mÂrifet denilen tüm bunlar hep böyledir ama önce bir Mekke’nin fethi gerekir.
Onun için de orada herkes önüne geleni öldürsün kaldırsın ya da ben şunu yaptım bunu çattım öyle yok ALLAH celle celâluhu var inşâe ALLAH celle celâluhu..
Eller ellerden çekilir bütün sebepleri ALLAH celle celâluhu kurutur ortadan kaldırır, düzen verir, dernek verir ve iman sağlanmış olun inşâe ALLAH.. evet bu bununla 29 âyet arasında direk ilişki vardır..
MuhaMMedür rasûlüllah vellezine meahu eşiddaü alel küffari” o küfredenlere karşı düşmandır yok yok eşidde şiddetlidir.. neyse şiddet yâni evet “ve ruhamaü beynehüm terahüm rukkean süccedey yebteğune fadlem minellahi” ama onunla beraber olanlara çok merhamettir o hamam rahimden de ALLAH celle celâluhu adına rahmededici yâni..
Ve onları sen rükü ederken görürsün secde halinde görürsün Rablarından isterler..
inşâe ALLAH celle celâluhu.. önümüzdeki hafta da yirmi yediden yirmi dokuza kadar çözmeye çalışırız!.

Evet sormak istediğiniz bir şey varmı?

Elhamdulillahi Rabbül âlemin.


ALLAHu zü’l-Celâl bizi affetsin bağışlasın rahmetine gark etsin, aklımızı canlarımızı Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem ve zât-ı aline çevirsin!
Darma dağınık ilişkilerimizi tek merkeze toplasın ve bizi sebbih ismike hamdu rabbuke içinde hamdinde kılsın inşâe ALLAHu!.
ALLAH celle celâluhu bizi Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemde kılsın ki, ne döndüğünden haberi olmayan zerreler gibi, ne de Rabb olduğunu zannedenler gibi değil taMm tamına ortada Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’in Sırat-ı Mustakîminde kılsın!.
Geri kalanı “beni size peygamber olarak gönderen ALLAH celle celâluhuya yemin ederim ki bana ne yapacak bilmiyorum umarım ki rahmetine gark eder!”
Buyuran Rahmetenli'l Âlemin de kendisidir zâten.. Bunun geri tarafını akıl pazarına çekmek sadece ahmaklar işidir!.
Ve “bu dünyayı ben yaratsaydım şöyle yaratırdım!”diyenlerin işidir.. Sünnetullah tedbir olmaz her şey Fetih Sûresinde anlatılmıştır dört Sûredir bildiğim kadarıyla ya da öyle olması birisi izâ câe, fetih bir tane daha vardır dörtlüler tamamlandığında Fetih ve Nasır birbirlerini bilirler yâni BİR ederler parçalar tümlenmiş olur tamlanmış olur o zamanda insan AMAyı ÜMMü şunu bunu daha rahat anlar.. Anlayınca da sıkıntılardan meşakatlardan kurtulur inşâe ALLAHu..
ALLAH gecelerimizi gündüz eylesin Hakkta ve Hayr da buluştursun!

Bizi Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem Efendimizin;
TEVBE BİZ-BİRliğini
DUA BİZ-BİRliğini
RIZA BİZ-BİRliğini
ŞEHÂDET BİZ-BİRliğini
BİLİp, BULup, OLup da YAŞAyANlardan KILsın!..İnşâe ALLAH!..

istiğfar antivirüsüMüz:
Subhâneke Allâhumme ve bi hamdike eşhedu en Lâ ilâhe illâente vahdeke la şerîke leke estağfiruke ve etûbu ileyk.
Subhâneke Allâhumme ve bi hamdike eşhedu en Lâ ilâhe illâ ente vahdeke la şerîke leke estağfiruke ve etûbu ileyk.
Subhâneke Allâhumme ve bi hamdike eşhedu en Lâ ilâhe illâ ente vahdeke la şerîke leke estağfiruke ve etûbu ileyk.



Resim'' Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike (Muhammediyyeti) ve
Nebiyyike (Mahmudiyyeti) , ve
Rasûlike (Ahmediyyeti) ve
Nebiyyi’l-Ummiyyi (Habîbiyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve sahbihi ve ummetihi... ''Resim

ALLAHu zü’l-Celâlin rahmeti cümlemizin üzerine olsun ve aleykümesselâm!.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi FETİH Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »


Ne zaman anlayacakher zerrenin ÖZünde RaBB’ısının olduğunu?. ve her zerreye RaBB’ısının muhit olduğunu.. aradaki zerre zannettiği-kimlik-kişilik-benliğinin sanal olan aklı olduğunu ne zaman anlayacak?.
hiç mi anlamayacak yani bu basit gibi gözükeni!..
Hani “İki dakika da biz okuyuveririz ve bitiririz!” ne kadar kolay bir iş zannettiğimiz A’raf Ehli, yani ben öyle diyorum “sanal sınır ehli” diyorum..

Ve ateş (cehennem) ehli cennet ehline nida etti (seslendi): “Sudan veya Allah'ın sizi rızıklandırdığı şeylerden bize aktarın.” (Cennetlikler) şöyle dedi: “Muhakkak ki; Allah ikisini de kâfirlere haram etti.

وَنَادَى أَصْحَابُ النَّارِ أَصْحَابَ الْجَنَّةِ أَنْ أَفِيضُواْ عَلَيْنَا مِنَ الْمَاء أَوْ مِمَّا رَزَقَكُمُ اللّهُ قَالُواْ إِنَّ اللّهَ حَرَّمَهُمَا عَلَى الْكَافِرِينَ
Resim---“Ve nâdâ ashâbun nâri ashâbel cenneti en efîdû aleynâ minel mâi ev mimmâ razakakumullâh(razakakumullâhu), kâlû innâllâhe harramehumâ alâl kâfirîn: Cehennem ehli, cennet ehline: Suyunuzdan veya Allah'ın size verdiği rızıktan biraz da bize verin! diye seslenirler. Onlar da: “Allah bunları kâfirlere haram kılmıştır” derler.” (A'râf 7/50)

“Ve nâdâ ashâbun nâri”
Nar sahibleri.. bakın sahib çok önemli bir şey yani ashabu’n- nar, ashabu’l cennet..
Vâiz cumada ne yapıyor?.
Ashab-ı Güzin dediki kardeşim Ashab-ı Güzin kim?. Ashab ne demek, sahib çıklırken sahib çıkılma da ne?.
Ebû Leheb amca ama ashab değil!.. Hz. Hamza amca ve de ashab.. aralarında nasıl bir fark var?. Ne dediğini kulağı duymuyor adamın!.
Ashabu’n- nar kim?
ashabu’l cennet kim?.

ALLAH işte bunu böyle yapmış, bunu böyle yapmamış.. ALLAH celle celâlehu sözünü ara kesitte buyuruyor.. “bu tarafa gitme bu tarafa git! bunu seçme bunu seç!” açıkça.. daha yetmiyor Rasûller, Nebîyler, ALLAH dostları geliyor.. A’raf ehli geliyor!.. kaldı ki her insanın kendisinde zâten bu sahibler var ben bir kelime söylüyorum da sen anlıyorsan sendeki kelime benim, senin değil.. “BİZ”im kelimemizdir.. yoksa anlamaz, anlayamazsın.. bu yollar kapana kapana kapana körleşir, dumura uğrar yani..

“Ve nâdâ ashâbun nâri ashâbel cenneti”
Nar ehli, cennet ehline nidâ ediyorlar buyuruyorlar ki “en efîdû aleynâ minel mâi” siz bu suyunuzdan, sudan bize faydalandırın, aktarın yani sizin suyunuzdan bize aktarın.. şimdi öyle ilginç ki anlatım tarzı cennetle cehennem arasında öbürlerin boğazında su mataraları var yanında su tenekeleri var.. bir hikaye gibi anlatılan şey gibi gözüküyor, akla öyle geliyor.. ama öyle değil ashabu’l cennet burada, ashabu’n- nar burada, ashabu’l- a’raf burada.. diyorlar ki:

“en efîdû aleynâ minel mâi”
Kardeşim Barbaros bildiğin hak hakikat varsa bize onu söyle ki faydalanalım” desek..
“Hocam o hiçbir yerde bulamayacağımızı Ahmet Çakırcan diyor ki: “Hocam o parça, birtek falan yerde var hazır bekliyor sizi”
Bak gördün mü nasıl aktardı suyu, nasıl faydalandırdı..
İşte “en efîdû aleynâ minel mâi ev mimmâ razakakumullâh”
Ya da ALLAHın size rızıklandırdıklarından bizi de rızıklandırsanız!.

“kâlû innâllâhe harramehumâ alâ’l- kâfirîn”
Bu sizin söylediğinizin “mâi ve rızk”ı hürmet etmeyenlere ALLAH haram kıldı.. “harramehumâ” ve ikisine hürmet etmeyen, “alâ’l- kâfirîn”kafirlere haram kıldı..
Sizin istediğiniz işte burada ancak size yasak” diyor değil mi?
Haram hürmet edilendir ondan yasak.. ALLAH yasak kılmadı, onlar hürmet etmediler.. Mescidü’l- HARAM KÂBEdir.. ALLAH Kâbe’yi yasak kılmadı Kâbe’yi hürmet edilmek üzere kıldı, ALLAH hürmetsizliği yasak kıldı.

Bakın bunun şu anda bunlar olup durmakta, olup durmakta her türlü men’ ALLAHın men’ ettiği işleri fiilen işleyip dururken, insanlara zulüm etmek , yetimlere haksızlık, fâizler, şunlar bunlar her türlüğü pisliğin içinde yürürken, bir taraftan ne diyorlar: “ALLAH dostları bize dua etseler ya!”
Ve durmadan su yolu yapıyorlar hacca gidip gelmeyi, bütün bunun için ne buyuruyorlar siz uğraşmayın bâtındaki “mâeALLAH BİLE-lik yolunu kapattınız, zâhirdeki razeka ile kudretullaha Sahiblik Rüşdüne Erişi de kapattınız.. Azametin içinde kaldınız.. çünkü ezdiniz.. yani kim?. Kendileri!.
ALLAH size lânet etti” denmiyor, gazap etti denmiyor, sizden bunu istemiyor denmiyor!. ne buyuruyor “harramehumâ” ikisini size haram kıldı.. Türkçeye böyle tercüme edebiliyorsunuz.. siz ikisine hürmet etmediniz çünkü bunlara sahiblik hürmetle oluyor, parayla olmuyor, bizzât hürmetle oluyor!.
Nedir bu hürmet?
“Harrame” dediğimiz şey nedir?.

Harra succeden” vardır..
Haramin nedir?. yani zâhir vebâtın rububiyet hakikatinin temelinde insan aklı bakımından varabildiği en son damlasının eridiği yerdeki MuhaMMediyet Hakikatı kendisine ancak bu şekilde anlatılabilir!.
Bak kardeşim biraz sonra son damlan eriyecek, ama şu anda o halde değilsin o eriyecek, olanın özündeki “mim”dir o da “ümm”dir “ama”dır.. Yani ne güzel derdleşti o dediğimiz şeyle yani harama âyetiyle ve bütün aklımız inanmakta ciddi olarak sıkıntı çekiyor.. aklımız sıkıntı çekiyor.. inanmak istemediğinden değil.. çok az insan vardır ki yani “boş ver inanmaya değmez!”diyecek..
Yoksa bir zaman câni de olsa kâtil de olsa, o işleri yapar çatar da sonunda der ki:“eyvah keşke yapmasaydım!”
mecburen der çünkü yaratılışın gereği budur.. özel bir hali yoksa yani özel halinden kastım zavallı değilse, aklı noksan değilse.. örnek için başkalarına gösteriş için halk edilmemişse.. diğer yaratıklar gibi bir ara malzemesi değilse.. imtihan sorumluluğu yoksa.. masumsa, mağdursa, mazursa yapacak bir şey.. yok normal olarak, sen ben biz ALLAHa şükür aklımız var, aklımızla imtihan olacağımıza inanıyoruz..
ben bunlarla söylediğim şeylerle şunu söylemeye çalıştım ki bu temel kavramlarda aklımız eğer ayık olmazsa, bizler ya da birinin izine basarak nereye gidiyorsa biz oraya gidiyoruza dökülür.. halbuki Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemin yolu en kestirme ve en emîn olandır..
o da nedir ki, iki ayakla yürünür AKIL ve NAKİL ayağıyla yürünür..
Akıllaşan nakil, nakilleşen akıl.. sonra A’rafta ikisi de “ALLAH” diyecek kimse bile bulunmaz, küllühum yok olur!.. ALLAH ALLAH!..

Fetih Sûresinin 20 âyetine geçelim söyle bir saat kadarda ona bakalım yirminci âyet sanıyorum yirmide kalmıştık değil mi?..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi FETİH Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Barbaros: daha ileriye gittik hocam yirmi altıda kaldık hocam 26 evet.

وَعَدَكُمُ اللَّهُ مَغَانِمَ كَثِيرَةً تَأْخُذُونَهَا فَعَجَّلَ لَكُمْ هَذِهِ وَكَفَّ أَيْدِيَ النَّاسِ عَنكُمْ وَلِتَكُونَ آيَةً لِّلْمُؤْمِنِينَ وَيَهْدِيَكُمْ صِرَاطًا مُّسْتَقِيمًا
Resim---''Vaadekumullâhu megânime kesîreten te’huzûnehâ fe accele lekum hâzihî ve keffe eydiyen nâsi ankum, ve li tekûne âyeten lil mu’minîne ve yehdiyekum sırâtan mustekîmâ: Allah, alacağınız daha birçok ganimetleri size va'detti, bunu size hemencecik verdi ve insanların ellerini sizden çekti ki, (bu,) mü'minler için bir ayet olsun ve sizi dosdoğru bir yola yöneltsin.” (Fetih 48/20)

Tamam Barbaros, o zaman biz yine de, yirmiden başlayıp bir daha süratli bir şekilde gidelim zaman zaman bunlara İnşâe ALLAH gireceğiz, girelim ki, bu kavramları anlayalım.. yâni biz bâzen şeyler söylüyoruz diyoruz ki, bu kelimelerin içerisindeki “iyelik”tir felân, “yetkinlik”tir bu eşyalaşmaktır şeyleşmektir iyeleşmektir, yâni kavramsız gibi anlanması zor gibi gelir..
Ama bu “ŞeÂNnea çıkış, hamilelik gibi daha doğmamış ama, “vav”laştı mı vüCÛDa geldimi artık doğar, ortaya çıkar yâni.
O’na isim konur, çocuk olur artık onun için konur “vav”.. bu kavramları da anlıyoruz zâten onun için üzerinde duruyoruz.

Yirminci âyet-i kerimede ALLAHu Zü’l- Celâl;
Vaadekumullâhu megânime kesîretenALLAHu Zü’l- Celâlin va’di size o ki, meganime ganimetler, kesireten çok küsurat var-çokça..
ganem nedir?
ganem koyun demektir, bulut demektir Arapçada ve gökten inen rahmet demektir meganim.. daha doğrusu Nurullahın ganiyetinin MuhaMMedî yansıması gibidir.. meganim temeldir demek istiyorum..

te’huzûnehâ” bunu elde edersiniz, yakalarsınız,ahzedersiniz ki almaktır zâten.. ''fe accele lekum hâzihî” bu hususta, bunun için yâni hazihi işte şu elinizdeki, yâni hazihi, elini kafana vurdun mu ona derler işte diye.. Araplar “haulaik” uzaktaki derler.
bunun için ALLAH acele etti acele nedir? cellenin aynen oluşudur tetiğe bastı ateşledi gibidir.. celle tecellîyi aynen yapar ve “ve keffe eydiyen nâsi ankum” insanların elini durdurdu ankum üzerinizden çekti “ve li tekûne âyeten lil mu’minîne” bütün bunlar mü’minlere bir âyet olsun diye “
yehdiyekum sırâtan mustekîmâ”onlar Sırat-ı Müstakîme, o orta yola a’raf yoluna, hakk yola, MuhaMMedî yola ki, onlar için bir hediyedir “yehdiyekümALLAHın bir hediyesidir.. daimiyet hüviyetidir.. oraya düşen her damlanın adı KEVSER'dir artık, yağmur suyu felân değildir.. o çanağa, havuzun dışına düşenler artık nereye gittiğini bilemez!. ama oraya düşen Akdeniz’e yağan yağmur Akdeniz’dir.. Toros’a düşen ne olur bilemem!. “yehdiyekum” öyle bir dâimiyet hüviyetine sahib kılar..
nerede?.
Sırat-ı Müstakîmde.. O’nun hidâyeti Sırat-ı Müstakîmdir..

وَأُخْرَى لَمْ تَقْدِرُوا عَلَيْهَا قَدْ أَحَاطَ اللَّهُ بِهَا وَكَانَ اللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرًا
Resim---''Ve uhrâ lem takdirû aleyhâ kad ehâtallâhu bihâ, ve kânallâhu alâ kulli şey’in kadîrâ: Henüz elde edemediğiniz başka ganimetler de vardır ki, onlar Allah'ın bilgi ve kudreti dahilindedir. Allah, her şeye kadirdir.(Fetih 48/21)

Ve uhrâ lem takdirû aleyhâ kad ehâtallâhu bihâ
Daha onların âhiri de var, siz onları takdir edemezsizsiniz.. çünkü kaderi yazan siz değilsiniz!. aleyhâ onların üzerinde sizin bir takdiriniz yok! “ben on beş sene daha yaşayacağım!” ya da ne bileyim ben şunu yok öyle bir şey!. Bir saniye dahi yok!. “kad ehâtallâhu bihâ” onu ALLAH ihata etmiştir onu, ALLAHtadır onun hadd ve hududu ihatası, ALLAH celle celâluhu muhiti yutan ALLAH'tır.. ALLAH'ın işidir yâni..
ilginçtir ve anlamak da zor bir iştir.. yâni zor bir iştir demek istiyorum merkez oluş muhit oluş.. Ve ALLAH celle celâlahu bu âlemde yaşarken sizin aklınız hazırı ve peşini istediği için size bir takım vaad ettiği nimetleri hikmetlerin tümünü size veriyor. Bunun engellenmemesi için üzerinizdeki engellerin tümünü kaldırıyor ve ALLAH müslimlikten mü’minliğe geçenlere imanı temel MuhaMMedî olanlara, Sırat-ı Müstakîmi de hediye ediyor, yehdi ediyor, hedâ hidâyeti ediyor, dâimiyet hüviyetine sokuyor onları!.
Buluttan aşağıya düşüp savrulup gelen bir damla gibi nereye düşeceği belirsizken,
nereye düşüyorlar?.
Havz-ı Kevser’e düşüyorlar Sırat-ı Müstakîmde!. Artık istikamet, Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLeme aittir, kevniyet insana aittir.. onlara Sırat-ı Müstakîmde böyle hediyelenmişlerdir..
Ve uhrâ lem takdirû aleyhâ” bundan başka, âhir, bunun dışında sonunda.. “lem takdirû aleyhâ” onlar üzerinde sizin bir takdir hakkınız olmayanlar var ganimet bakımından.. “kad ehâtallâhu bihâ” onu, ALLAH muhittir, ALLAH yutmuştur ALLAH ihate etti, kuşattı onları siz bilemezsiniz!. yâni sizin o sınıra girip de ne var demeye hakkınız yok!. ve bu iş bakın, o kadar çok âyet vardır cennetle ilgili ama bir tane de vardır ki “onlara cennetler uyun verilecektir.” “cennetin altından akan ırmaklar var” buyuruyor.. cennette köşkler var buyurmuyor!.. “cennet” ve bir de ne var “uyun” buyuruyor:

Yine cennetul ve uyunun vardır. Burada ve orada cennetun ve uyn vardır.

إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ
Resim---İnnel muttekîne fî cennâtin ve uyûn(uyûnin) :Gerçekten takva sahibi olanlar, cennetlerde ve UYUN-pınar başlarındadır.” (Hicr Sûresi, 15/45)

A’yan-ı Sabiteler, AYNlar-UYUNlar..

uyun”a ne demek zorunda kalıyorsunuz?. pınar gözekleri verecekmiş, senin Kızıl Irmağın benim Yeşil Irmağım olacakmış.. mış!..
Öyle, başka nasıl tercüme edeceksin!. Ama, bu mudur A’yan-ı Sabiteler, AYNlar-UYUNlar.. ALLAH katında kimlik ve kişiliklerimiz!.
Yüz sene önce Ayşe, Ayşe miydi?.
beş yüz sene önce bin sene önce “uyun”u nedir?
nerden dolaşıp nerelere geldi?

belki Orta Asya’dan geldi, belki başka bir yerden geldi, ne bileyim ben bir yerlerde dolaştı dolaştı geldi!. ve bu gün, bu gün çıktı ortaya!. “uyun” daha var buyuruyor ALLAHu Zü’l- Celâl ama, siz değilsiniz bunu yapan yaratan: “ve kânallâhu alâ kulli şey’in kadîrâ
Yaratan ALLAH celle celâluhu.. OLuş, Şey, olay bir şeydir ki, şu anda ŞeÂNde yaratılmaktadır!.. ve akıl bunu böyle görmektedir ve şâhiddir. İşte bunların tümünün üzerine kadîr dir, kaderi böyle yazandır efendim!. Uok öyle safsatalar!.. beş milyar sene önce yazmış da yaratmış da, şimdi de tamirat yapıyormuş hâşâ! Her ÂN yedinden yaratıp durmaktadır ÂLEMLerini!.
Uydur-kaydır farazî bir şey yok!. bin sene sonra şunu yapacakmış, bunu yapacakmış bunlar akıl işi!.
ALLAH celle celâlehu geçmiş ve gelecekten münezzehtir ve zaman mekan vs. insan aklı içindir..
ALLAH insan aklının limit derecedeki zaman dediğin mefhumdan da ötede yenisini yaratandır!. aynı elektrik gibidir!. işte git-gel gibidir yâni var zannedersin sanaldır! Yok gibi vardır. Var gibi yoktur çünkü insan AKLI sınırlı ve sorumludur.. çünkü var zannettiğin, gidiş gelişi ayıramayışındır!. Alternatif akım, mekik teorisi GarbÂNımm!. bu gidiş gelişi ayırsan, zâhir ile bâtını ayırsan, akla karayı ayırsan, doğumla ölümü ayırsan, her ÂN yENidEN OLuşu ANLAsan, zıtların ara kesitine otursan, erimesen, donmasan, kısacası Sırr-ı SIFIR OLAN bu noktayı BULaBİL-SEN mesele bitmiştir!.

وَمَا نُرْسِلُ الْمُرْسَلِينَ إِلاَّ مُبَشِّرِينَ وَمُنذِرِينَ فَمَنْ آمَنَ وَأَصْلَحَ فَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ
Resim---Ve mâ nursilul murselîne illâ mubeşşirîne ve munzirîn(munzirîne), fe men âmene ve asleha fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).: Biz, peygamberleri ancak müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. Kim iman eder ve kendini düzeltirse onlara korku yoktur. Onlar üzüntü de çekmeyecekler.(En'âm 6/48)

İster A’rafta, ister Arafatta de.. ister ârif de, ister târif de, ister mârif de ne dersen de!. Mârifet-i MuhaMMediyyedesÎnn!.
Yâni hepsi Sırat-ı Müstakîm içinde olan işlerdir!..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi FETİH Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

ALLAHu zü’l- Celâl;

وَلَوْ قَاتَلَكُمُ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوَلَّوُا الْأَدْبَارَ ثُمَّ لَا يَجِدُونَ وَلِيًّا وَلَا نَصِيرًا
Resim---Ve lev kâtelekumullezîne keferû le vellevûl edbâre summe lâ yecidûne velîyyen ve lâ nasîrâ: Kafir olanlar, sizinle savaşmış olsalardı, arkalarını dönüp kaçarlardı; sonra, ne bir veli (koruyucu dost), ne bir yardımcı bulamazlardı.” (Fetih 48/22)

Ve lev katelekümüllezine kefere eğer o küfredenler ellezine keferu ki onlar küfrediyerlor ederler ve lev ve eğerki katelekü size kıtal etselerdi savaşsalardı kıtal katele öldürseler de öldürülesiye savaşsalardı yâni le vellevül edbara tevella etmek dönmek le muhakkak velleeve dönenlerde edbara dübürleri üzerine dübür arka sizinle savaşa kalkışsalar da dübürleri üzerine dönerlerde geriye gerisin dönerlerdi onun burdaki edbar dübür boşaltım organıdır, anüstür.. geriye demiyor ALLAHu zü’l- Celâl geri var Arapçada edbar diyor o gözleriyle görmeyip başka yerleriyle görmek gibidir. Le vellevül edbara sümme la vecidune veliyyev ve la nasiyre artık bir daha onlar için ne bir veli ne de bir nasir bulamazlar neden niye kendilerindeki HakikatMuhaMMedîye yi örtüyorlar onlara da aynısı verilmiştir evet üç yaşındaki beş yaşındaki çocuğu öldüren adama merhamet verilmemiş değil kefere yapıyor merhametin üzerini örtüyor kendi örtüyor toplum örttürüyor ana baba her türlü özellikler birleşiyor birleşiyor neticede yok oluyor kullanamaz hale geçiyor öbürleri üstün bastırdığı içinde tümünün canına okuyor
Ve lev katelekümüllezine keferu le vellevül edbara sümme la yecidune veliyyev ve la nesiyra sonra dönüyorlar arkaları üstüne bir daha onlara artık ne bir veliyyi ne de bir nasır zâhirde nasr bâtında veli asla olmayacak onlara tamam mı izacea nasrullahu vel fethi onları Nasrullahı olmayacak vel fethi fetih yapan velileri de olmayacak dostları yâni lütfullaha el verecekleri bir direk bulamayacaklar neden bunlar döndüler arkalarına döndüler yâni gabirun oldular ALLAH korusun kelimeler ilglinçtir Arapçada..

سُنَّةَ اللَّهِ الَّتِي قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلُ وَلَن تَجِدَ لِسُنَّةِ اللَّهِ تَبْدِيلًا
Resim---''Sunnetellâhilletî kad halet min kabl (kablu), ve len tecide li sunnetillâhi tebdîlâ: Allah'ın, öteden beri süregelen kanunu budur. Allah'ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsın.” (Fetih 48/23)

Sunnetellâhilletî kad halet min kabl
Bunlar sünnetullahtır, ALLAHın sünnetidir.
Nedir sünnet?
Sünnet şudur ALLAHu zü’l- Celâlin bir muradı vardır, kendi bilir muradını emre verir hoş gelir sefa gelir.. Ne iş mi yapar? sünneti üzere yapar.. Bir kadın ağzından çocuğunu doğuramaz meselâ!. Neden?. Çünkü sünnetullahın tavrına tarzını stiline zâhir ve bâtın nurunu, senliğe çeviriş sistemine aykırıdır bu.. Bir vücuttaki sonsuz hücrelerin, atomların dizaynı gibidir. Kendi başına herkes bir yer bulmuş değildir, bütün kâinâtta böyledir.. bak bak bak bir boşluk bulabilecek misin? Hasretle dönecek gözlerin geriye çünkü mümkün değil buyuruyor ALLAHu zü’l- Celâl..

Nasıl mümkün olsun ki, akıl, hesab, kitab, plan, proje işi değil ki.. “Sunnetellâhilletî kad halet min kabl
Onlar ki sünnetler ki, “kad halet min kabl” Kıbleden önce, kabl dan önce, önceden önce halledilmiştir bunlar.. kad hâlet, efendim geldi geçti eskiden beri.. kardeşim biz, şu andaki halle den bahsediyoruz halle fiili zâhir ve bâtın şu an halk edilmiştir, halledilmiştir.. Çeşmeden su akar ateş akmaz, insanlar gözünden bakarlar, kulaklarından işitirler.. ALLAHın sünnetinde tedbir olmaz.. Serçe ilk yaratıldığı günde böyleydi, kıyamette de böyle olacak.. nohut tanesi de böyle olacak.. tavuk yumurtası da böyle olacak.. Çâre yok “kad halet min kabl” daha önce gelip geçti ALLAHın sünneti, hep böyle oldu mecburen.. Türkçeleştirirken zorluk çekeceksin.. Çünkü Barbaros çok iyi biliyor ki Türkçeyi İngilizceye çevirirken kırk dereden su getirmek zorunda kalıyor anlatabilmek için..
Bunlarda kabl önce kelimesi, kabul aynı kelime kıble aynı kelime daha bir sürü vardır.. Ama esası nedir Lütfullah bileliğinin kudretine ermektir.. Üç yüz atmış derecenin bir teki kıbledir, üç yüz elli dokuz derecesi keferedir.. hakikatta kabl ordadır, kıble ordadır.. Çünkü Lütfullah bileliğinin kudretine uluşmak ordadır.. Sırat-ı Müstakîm ordadır, A’raf ordadır Nötr ordadır.. Sırr-ı Ali ordadır, Sırr-ı Sıfır ordadır..

ve len tecide li sunnetillâhi tebdîlâ
Asla bulamaz tecid ve len tecide sen asla bulamazsın li sünnetillâhi tebdila ALLAHın sünnetinde sen bir tedbil tedbil değişiklik değiştirme vs. asla bulamazsın.. tecd nedir?. Bulmaktır “cud” nedir cömertliktir vüCÛD dâimi cemiyetin sende zuhurudur.. Çocuk doğmuş kardeşim bak şuraya geliyor.. Canı var, adı var, senin gibi isim verdik.. Artık vüCÛD buldu mevCÛD oldu.. Yâni tecid budur, bunu buluştur.. “li sünnetillâhi tebdila” Senin aklıyın, aklın sana şunu söylemiyor “ben havada uçan bir adam gördüm” demiyor.. zâten bunu görürse abes olduğunu bilir.. zâten ALLAHın aklın bileceği hiçbir sünnetinde tedbir bulamazsın, bedelle değiştiremezsiniz demektir.. yâni dünyanın bütün paralarını harcasanız keçiyi köpek yapamazsınız.. ALLAHın sünneti önceden halledilmiş haldedir. yâni hall edilmiş o hal et gelip geçmiş felân halledilmiştir.. hall de aynı kökten gelir. Veliye “dosd” de, “Halil”e dos de, ötekine dosde kelimelerin tümüne “dosd” de.. başka Türkçede kelime yok diye.. ama “Halil”de o değil ki zâhir bâtın lütfullahın halkiyet merkezidir.. İbrahîm aleyhisselâm Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Ebu’r- Rahîmidir, Rahmet Babasıdır.. yâni rasat gele yâni Halil denk gelmişte denmemiştir. Tecellîgahtır..

Ve sizi, Mekke'nin ortasında onlara karşı muzaffer kıldıktan sonra, onların ellerini sizden ve sizin ellerinizi onlardan çeken O'dur. Ve Allah, yaptıklarınızı görendir.

وَهُوَ الَّذِي كَفَّ أَيْدِيَهُمْ عَنكُمْ وَأَيْدِيَكُمْ عَنْهُم بِبَطْنِ مَكَّةَ مِن بَعْدِ أَنْ أَظْفَرَكُمْ عَلَيْهِمْ وَكَانَ اللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرًا
Resim---Ve huvellezî keffe eydiyehum ankum ve eydiyekum anhum bi batni mekkete min ba’di en azferekum aleyhim ve kânallâhu bi mâ ta’melûne basîrâ: Onlara karşı size zafer verdikten sonra, Mekke'nin göbeğinde ellerini sizden ve sizin de ellerinizi onlardan çeken O'dur. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görendir.(Fetih 48/24)

Ve huvellezî keffe eydiyehum ankum” ve o Sünnetullahın sahibi o ki, ve onların ellerini üzerinizden kıff edendir, durdurandır, çekmek diye Türkçeye çeviriliyor amma cerre çekmektir keff öyle şeydir ki keff, kalb ve fuad kevniyeti ilgilidir benim anlayabildiğim bu.. kalbin bu yüzünde insan müslümdir, fuada indiği zaman, öbür tarafa geçtiği zaman.. iplik geçer değil mi, yarıda kalsa yine geçemez.. fuadı delip geçtiği zaman ordaki keffe öyle” lübbü’l- lüb” gibi.. orda iki fe vardır “keffe” de.. İçin içi gibi yâni.. özün özü.. lübbü’l- lüb, kalb ile fuad gibi.. dahası Akdese gidecek yâni..
Bizim üzerimizdeki bu engelleri kaldırdı “eydiyehum ankum” onların üzerinizdeki ellerinizi kaldırdı.. savaşıyordunuz savaşı kaldırdı doğrudur onları sizden sizi de onlardan uzaklaştırdı.. güzel dediğiniz gibi Mekke bir günde fethedilmiştir.. ancak bu, bir günün hikayesi değildir.. bu her anın hikayesidir..
ve eydiyekum anhum bi batni mekkete
Mekke bâtında, karnında.. bâtın nedir?. bâtın bildiğimiz karın yâni ortası ortası nerde “ana bâtnı” dediğimiz zaman ana rahmidir.. Mekke ümmü’l- Kurra diye tüm kuraların-şehirlerin anasıdır.. ümmü’l- kitab.. ümmü’l- kura Mekke için söylenen şeyleri söylüyorum.. Bunlar nerden geliyor Mekke kelimesinden geliyor.. Batn-ı Mekke, Mekke’nin ortasında, Mekke’nin batnında.. Mekke İslamiyet merkezidir..
hocam iman daha üstündür kim diyor iman üstün diye …?din olmadan iman kim etmiş bir söyle bakalım öyle bir şey yok
Sünnetullah tebdil olmaz hayatta, “yumurtanın kabuğu af edersin tavuğun falan yerinden çıkmıştır boklu bir yumurtadır” diyemezsin.. dokunma!. iğnenin ucuyla delersen içerdeki akla sarıyı ve ebedî gelecek civcivlerin dölünü öldürürsün!.
Hamm akıl da öyle söylüyor, o yumurtanın kabuğu onların tümünün Kâbesi, kabı yâni Mekkesi ama anlayacak kafa.. Bâtını anlayacak yâni..
Bâtın, Nurullah tarafını ne diyeyim ben.. yâni efendim ALLAH işte bildiğimiz Keban gibi, ondan bir ceryan çekiliyor eğer fişe takarsan ALLAHla buluşmuş olursun gibi saçmalığa mı gideceksin!. Batnı Mekke, Beytullah’ın etrafında dönüyorsun diye ALLAHın etrafında mı dönüyorsun? İçinde ALLAH mı var hâşâ!. Akıl çok zordur, akıl.. aklın inanması lâzım cisim Kâbesini can Kâbesini anlaması lâzım..

min ba’di en azferekum aleyhim ve kânallâhu bi mâ ta’melûne basîrâ
Sizi muzaffer kılmadan önce.. “kânallâhu” ALLAH her an kânedir, kûn fe yekûndür ALLAH celle celâluhu . “mâ ta’melûne basîrâ
Ne yaptığınıza basiyra.. evet sizi onlara muzaffer kıldıktan sonra kim onlar? onlar evet ilk bakışta Mekke’ye giremezsiniz diyenlerle Mekke’ye giren Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem savaşı..
Buraya baktığınız zaman, ben aklın Hizbuşşeytan müşrik tarafı negati.. Diyor ki buraya geleni öldürürüz!. Aklımın öbür ucundaki de diyor ki “kardeşim yapmayın biz sizi ve bizi kurtaracak olanız!” öyle değil mi?
İşte bu ALLAHın öyle bir lütfu, öyle bir keremidir ki Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem DUYup UYduğumuz zaman, onların ellerini sizin ellerinizin üzerinizden çeker, bu engelleri kaldırır ALLAH celle celâluhu.. Mekke zâhir ve bâtın kûn fe yekûn diyelim haydi.. aklın iki tarafındaki uyanış ya da bildiğimiz MuhaMMedîyete birleşmesi diyelim.. zâhir ve bâtın ikiliğinin kalkması için neydi işin aslı?.
Bâtında hüviyet vardı şah damarımızdan yakin zâhir de ALLAH vardı “ve kâne ALLAHu bi küllî şeyin muhit” Kardeşim “bir Rabb, bir de ALLAH mı var?” dediğin anda, RAsûl yarı çapı sıfırlanması lâzım.. Aklın varacağı yer nere?. Ne Rabb ne de ALLAH!. AKıL Naklenı seviyelenecek, akl-ı küll içinde olacak, aklı küll ne olacak?. Akl-ı küll, el Âlim, el Alîm olacak ordan yaratıldığı için.. ALLAH celle celâluhu varından var etmiştir birinden ordan burdan okus pokus yok hâşâ!. Yâni neyi ordan burdan yapacak bir şey yok burada.. ayrıca zafer kelimeleri de çok seçilerek kullanılmıştır.. ferri zaferdeki ferre kökü vardır “fe firri ilaALLAH” vardır zâten..
Eşhedu en lâ ilâhe illâ ALLAH ve eşhedu enne MuhaMMeden Rasûlullah”tır “eşhedu en lâ ilâhe rabb” değildir.. değildir çünküi bir defa oraya, Rabba rücu döneceksin de cereyan alacaksın da, öyle göreceksin bu şeyleri.. makinaları çalıştıracaksın teleskopları yâni muhiti.. muhiti ve göreceğin şeyde ALLAH celle celâluhu nurudur “ve kânALLAHu” burda çok ilginç oldu, arapça biliyorsun ya ne oldu, ALLAH celle celâluhu ve kaneALLAH ALLAH oldu “bimâ” bi ile mâ o şey ki, yaptığınız şey ile oldu.. ne oldu? görücü oldu ALLAH..
Ne zaman?
Mekke fethedilirken mi oldu demek bu âyet?. bir kaç saat için mi geldi?. Ne âlâkası var!. Kur’ân-ı Kerim kıyamete kadar kûn fe yekûn ALLAH.. “ve kâne”deki nedir kâne? Nun, kûn fe yekûnunun sahibi ALLAH celle celâluhudur.. gerçekten ALLAHtır, ALLAH aşkına şu anda düşünün ki tüm kâinâttaki insanların aklının alamayacağı bir “sebbaha”da şu anda sistem, kuşların uçtuğu gibi dönüp durmaktalar.. hayalen değil fiilen gözlerinizin algılayamadığı sonsuz ışınlar içinde yüzüyoruz.. ikstir gamadır vs. aklına geleni trilyonlarca say ve sayısız sonsuz mikroorganizmalarla birlikte yaşıyoruz havanın dolusu.. belki bizim anlayacağımız ilimin daha ucundan bile geçemediği şeyler var.. ve bu gözlerimiz açılsa biz bizim o ortamlara geçme imkanlarımız olsa melekiyetle, canniyetle, cinniyetle o ortama çook çok haşır neşir oluveririz.. yâni aklıyın çözemediği şeyler vardır rezonans gibi, gaayb gibi ricâl-i gayb gibi, tayb gibi bir sürü işler var.. ama bütün bizim burdan anlayacağımız “izâe câe nasrullahi ve’l- fehtu vereytennase yedhulune bidinillâhi effacâ
Nasın ellerini sizin elinizden çekeriz onların elini sizin elinizden çektik.. izâcae nasrullahi.. vereyten nase.. sen insanları göreceksin “yedhulune fidinillâhi effaca” ALLAHın dinine fevç fevç dalga dalga girdiklerini göreceksin..
ne zaman?.
Nasrullah ve Fethullah gelince.. Kim bundan mahrum kalacak.. dönüp gidenler onlar için ne olacak? “ve len tecide li sunnetillâhi tebdîlâ” ALLAHın değişmeyen kanunudur ki onlar asla ne bir Nasrullah için bir nasr bulacaklar ne fethullah için bir velî bulacaklar neden?
Nedeni, arkalarını dönüp gittiler!.
Nuh aleyhi's-selâma ama efendim bütün ooo “cahillik etme o senin oğlun değildir” buyruyor ALLAHuzü’l- Celâl.. “ehlin değil”
“iman etmiyorlar diye kendini mi öldüreceksin” buyuruyor Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemle..
Kabul etmiyor.. Kul tercihleri böyle amansızdır ve tebdil değişmez.. her zaman söylüyorum adam ahmaktır, hırsın esiridir, ne bileyim tamahkârdır, kıt beyinlidir, eline geçirsin tüm faizleri yer ama der ki : “eyvah beni ateşe sokacak öbür tarafta!” der..
Adam dört dörtlük her gün Kâbe’dedir ama. bir kelime söylüyor “faiz helâldır” diyor bitti.. küfretti..istediği kadar ne yaparsa yapsın işte bütün mesele ne?. akıl nasrın nakil veliyyin.. bu bağı kesemezsin.. bağ, yâni “Nasrullah vel fethu” boncuk ip gibidir.. o zaman bütün insanların gözleriyle gönüllerinde baktıklarında, içe bakarsa Rabbını dışa bakarsa ALLAHı görürler.
Fesebbih bi hamdi rabbike vestağfirhu innehu kane tevvaba” fe sebbih hadi şimdi sebbehe seyre karış sen.. yüklenememezlik yapamazsın zâten çünkü dönmedin arkaya.. “sebbaha”ya karışacaksın artık.. bu havzu Kevsere giren artık ondan oldu.. Sırat-ı Müstakîme gittiği için bi hamdi rabbike.. bi hamd ile Rabbine bi hamd ile ben bu hamdı tanıyorum.. MuhaMMed aleyhi's-selâmı tanıyorum, HaMid aleyhi's-selâm tanıyorum, MahMud aleyhi's-selâm tanıyorum AhMed aleyhi's-selâm tanıyorum ve başkasını da tanımıyorum!.

Ben düğmeye basıyorum “elektrik kardeşim gel!” desem ne.. “gelme!” desem ne?. ben düğmeye basıyorum “fe sebbih bi hamdike”.. be sırrı budur.. Öyle uydur gaydırla olsaydı bu üçkağatçılar insanların tümünü havasızlıktan susuzluktan öldürürlerdi. Şirket kurarlardı.. şirk şirketleri kurarlardı. ALLAHı satışa çıkarırlardı hâşâ!. amma ne çâre ki insanın aklı fikri ve vicdanı o tarafa meyillidir.. bu da ALLAHın sünnetidir ve imtihanıdır çünkü..
İşte bunu yenmek için:
MuhaMMedî Gayreti seçenler,
MuhaMMedî Merhameti seçenler,
MuhaMMedî Muhabbeti seçenler,
MuhaMMedî Hakikatı seçenler MuhaMMed aleyhi's-selâma Hasbî Hizmet ederler!. ALLAHu zü’l- Celâle de hasbî ibadet ederler.
ALLAHın dalgaları onu Kevsere sokar, kendi elinde değil artık..
çünkü “ve kânallâhu bi mâ ta’melûne basîrâ
ALLAH, ALLAHın gözüyle bakıyorum.. ALLAH yaratıyor.. “Keban ampulü görüyor mu?” diye ahmaklar sorar!. Işığı yaratandır Keban.. görmeyi benim aklıma anlatıyor, BİZ BİR-İZ olana.. ayrılan zâten keffar, yâni kafir.. yâni ona vız gelir tırıs gider, istediğini söyler…
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi FETİH Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »


هُمُ الَّذِينَ كَفَرُوا وَصَدُّوكُمْ عَنِ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَالْهَدْيَ مَعْكُوفًا أَن يَبْلُغَ مَحِلَّهُ وَلَوْلَا رِجَالٌ مُّؤْمِنُونَ وَنِسَاء مُّؤْمِنَاتٌ لَّمْ تَعْلَمُوهُمْ أَن تَطَؤُوهُمْ فَتُصِيبَكُم مِّنْهُم مَّعَرَّةٌ بِغَيْرِ عِلْمٍ لِيُدْخِلَ اللَّهُ فِي رَحْمَتِهِ مَن يَشَاء لَوْ تَزَيَّلُوا لَعَذَّبْنَا الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا
Resim---Humullezîne keferû ve saddûkum ani’l- mescidi’l- harâmi vel hedye ma’kûfen en yebluga mahıllehu, ve lev lâ ricâlun mu’minûne ve nisâun mû’minâtun lem ta’lemûhum en tetaûhum fe tusîbekum minhum maarratun bi gayri ilm (ilmin), li yudhılallâhu fî rahmetihî men yeşâu, lev tezeyyelû le azzebnellezîne keferû minhum azâben elîmâ: Ki onlar, inkâr ettiler, sizi Mescid-i Haram'dan ve durdurulmakta (bekletilmekte) olan hediyeleri (kurbanları), yerlerine varmaktan alıkoydular. Eğer kendilerini bilmediğiniz mü'min erkekler ve mü'min kadınları, bilgisizlik dolayısıyla darmadağın edip de bu yüzden size 'dayanılmaz bir sıkıntı' dokunmayacak olsaydı (o zaman durum farklı olurdu. Durumunun böyle olması,) Allah'ın dilediğini rahmetine sokması içindir. Eğer (karışık yaşayan mü'minler), seçilip ayrılmış olsalardı, muhakkak içlerinden inkâr edenleri acı bir azab ile azablandırırdık.” (Fetih 48/25)

"Hümüllezine keferu" bu küfredenler yok mu bu küfredenler..
bunlar Kafa Kâbe’sine Mekke’sine ve Kalb Medinesine..
ya da insanın Kalb Medinesinden Kafa Kâbe’sine gönderdiği hediyeler vardır.. namaz kılmak gibi salâvât çekmek gibi..
insanın yüreği söyler yüreği.. “ALLAHümme salli alâ seydinâ MuhaMMed!” dedi ya, ağzına söyler ağzına.. böyle, söyle. Müezzin, ezân okuyacak..
kim diyor?.
yüreği söylüyor, aklı, fikri, vicdanı tümü söylüyor ki, adam ondan sonra konuşacak..
Onlar "humullezîne keferû ve saddûkum” O küfredenler, örtenler ki kendilerindeki Hakikat-ı MuhaMMedîyi örtenler "ve sadduküm" engel sedleri kuranlar, mâni’ olanlar bizi engelleyenler..
ani’l- mescidi’l- harâmi” hürmet etmek şart olan Haram Mescidinde, secde edilen yerinde, SECDEden menn edenler..
vel hedye ma’kûfen” bizim hediyelerimizi “hed” lerimizi yâni kurbanlık hayvanlarımızı ya da boyayla boyadığımız ALLAH’a nişanladığımız kurbanlarımızı, farz kurbanlarımızı mevkufen, tevkif ederek durdurarak..
“tevkif oldu!” derler değil mi, tutuklandı.. yâni tutuklayanlar..
en yebluga mahıllehu” mahalline mani’ olmasın diye, nereydi mahalli->Lütfullahın Hakikatı olan MuhaMMedîyet Merkezi nereydi?
Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’in doğduğu yer yâni Mekkede.. orda buluğa ermesin diye..
Kim bu kafa tasın ve içindeki akıl gibi..

ve lev lâ ricâlun mu’minûne ve nisâun mû’minâtun lem ta’lemûhum en tetaûhum fe tusîbekum minhum maarratun bi gayri ilm (ilmin), li yudhılallâhu fî rahmetihî men yeşâu, lev tezeyyelû le azzebnellezîne keferû minhum azâben elîmâ..”

Onlar ne yapıyorlardı mescidi harama bizi sokmuyorlar.. tevkif ettikleri, tutukladıkları, durdukları, sokmadıkları hayvanlarımızı, hediyelerimizi MİNÂ’ya sokmuyorlar!.
MİNÂ neredir?
Minâ, iman yeridir..
Orda ne olur?
Orda babası oğlunu keser.. evet keser orada!. İbrahimî ve İsmâlîyse..
İnsan ruhu, insan nefsi ya da insan aklını alır elinden.. gerçekten kendinden varlığını alır elinden MİNÂ da..
O mahal ne mahallidir?.
Senin hediyeyin amelleriyin mizÂNı gibidir.. Oraya bak kelimeye bak vasele vasıl olmak demiyor “buluğa ermek” buyuruyor.. buluğa yeblüğa buluğa ermek, rüşde ermek.. hani yirmi senedir namaz kılıyordun Barbaros.. ben de kırk senedir kılıyordum ne oldu?.
“Buluğa ermemiş hocam!.”
Ermemiş ne yapalım yazık olmuş!.
Buluğ böyle bir kelimedir, vali olmak gibi..
Bunlar rastgele bir kelime değil, oraya varmak, ulaşmak meselesi değil buluğa ermek lâzım!.
Mahalle, mahalline, hal yerine..

ve lev lâ ricâlun mu’minûne ve nisâun mû’minâtun lem ta’lemûhum en tetaûhum
Eğer ki, velev ki, mü’min ricaller ve nisâlar kadınlar olmasaydı, onları tanımadığınız için onların kökünü kazırdınız..
-“tettau” kökünü kazımak, ortadan kaldırmak, helâk etmek, mahvetmek- Eğer o, öldüreceğiniz, kıtal edeceğiniz insanların içinde kimler yok kimler sahabenin itiraz etmeyen tümü sizin bilmediğiniz neyi bilmiyorlar bunlar yarının mü’min erkekleri, mü’min kadınları, onların çocukları ve onların soyundan gelen binlerce ALLAH dostu olmuştur.. Ve hâlâ devam etmektedir..
Sizin bilmediğiniz, ama bilgisizliğiniz yüzünden bilemediğiniz mü’min erkeklerle mü’min kadınları bilmeyerek istemeyerek, çiğneyerek hebâ etmeniz, mahvetmeniz ve üzüntüye kapılmanız sizin için bir üzüntü bir eziyet sonradan geleceği olmasaydı..
fe tusîbekum minhum maarratun bi gayri ilm
Tüm bunlar niye olurdu?.
Niye yapıyorlar bunları, kötülükten.. maerratüm meşakkat, sıkıntı, üzüntü.. Teyzesinin oğlu, halasının oğlu, öteki böteki.. ama savaşlara girmişler babalar oğlunu öldürmüş, yiğen dayısını öldürmüş ve bu gün tam kıtal günü..
Amma ALLAH ellerini çekmiş, herkesin kızgın oldukları olmadıkları değil onlar da savaşabilir, savaşırlardı.. Artık ışık geldi ışık.. karanlık, ışığın gelmemesidir.. karanlık diye bir mefhum yoktur!. Onun için yokluk yoktur!. Kâinâtta yokluk, aklın ışığının olmayışıdır!. Karanlık diye bir mefhum yoktur.. ışık varsa, karanlık var değildir.. bunlar sıkıntı olmasın diye bilmeden tepelemeniz bilmeden onları çiğnemeniz savurmanız.. bir mani olmasaydı ALLAH yukarıda anlatılanları yapmazdı.. Ellerinden ellerinizi çekmezdi, savaşı önlemezdi.. savaşıa müsaade ederdi..

Peki evet bu böyle olunca ne oldu?.
li yudhılallâhu fî rahmetihî men yeşâu
"ALLAH kimi dilediyse" diye tercüme ediyoruz mecburen, rahmetine dahil etti..
Dilemediklerini ne yaptı?.
ALLAH ne zaman diler, ne zaman dilemez?.
Musa aleyhi's-selâmın Musalığını diledi, Firavunun Firavunluğunu mu diledi?.
Yoksa ikisi de anasından pırıl pırıl İslam Fıtratı üzere mi doğdu..

Resim--- Ebu Hüreyre (r.a.)’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Her çocuk (nefs) islâm fıtratı üzere doğar, onu ebeveyni (ana-baba, olmadığı hâlde mürşidim diyenler) nasranî veya yahudî yapar!..."buyuruyor.
(Buhârî, cenâiz 92; Ebû Dâvut, sünne 17; Tirmizî, kader 5 -Buhari, Tefsir (Rûm), 2)

Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Her çocuk ancak fıtrat-ı islâm üzere dünyaya getirilir. Bundan sonra anası, babası onu yahudî-nasranî-mecusî (kendi ne ise) yaparlar. Nitekim; kusursuz doğan bir hayvan yavrusu içinde; siz kulağı, dudağı, burnu, ayağı kesik olanını (enenmiş, belirtilenmiş) hiç görüyor musunuz?" buyurup sonra Rum 30/30 âyeti celilesini okudu.
(Ebu hüreyre' den Buhârî,Cenâiz 80; Müslim ker 22-24; İ.Ahmed II/315,346)

Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Fitratallahi'lleti fatara'nnâse aleyha dinullahî Tealâ: ALLAH'ın insanları üzerinde yarattığı fıtratı ALLAH Tealâ'nın dinidir."
(Enes (ra) dan Buhârî tefsirü'l-sûreti 30/30; İ. Ahmed II/275)

Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Ennâsü maadinü kemaadini'z-zehebi ve'l-fiddeti: İnsanlar altın ve gümüş madenleri gibi maden maden çeşitli yaratılış ve karakterdedirler"
(İ. Ahmed II/539)

فَاَقِمْ وَجْهَكَ لِلدّ۪ينِ حَن۪يفاًۜ فِطْرَتَ اللّٰهِ الَّت۪ي فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْهَاۜ لَا تَبْد۪يلَ لِخَلْقِ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ الدّ۪ينُ الْقَيِّمُۗ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَۗ
Resim--- " Fe ekim vecheke lid dîni hanîfâ(hanîfen), fıtratallâhilletî fataran nâse aleyhâ, lâ tebdîle li halkıllâh(halkıllâhi), zâliked dînul kayyimu ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn: (Resûlüm!) Sen yüzünü hanîf olarak dine, ALLAH insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir. ALLAH'ın yaratışında değişme yoktur. İşte dostoğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler." (Rum 30/30)

Fıtratullah: insanın tevhid inancı üzere (ALLAH'ı bir tanıma) yaratılışı, dizaynı .. Ezel verisi..Fıtrî imân .. Bezm-i elestteki "Kâlu Belâ" üzere imân…
Âyet-i celiledeki Vech: yüz, kişinin kendisi-tümüyle zâtıdır.


Musa aleyhi's-selâm da Firavun da İslam Fıtratı üzere doğdu, on sekiz yaşına kadar geldi, rüşde erdiler..
Musa aleyhi's-selâm dedi ki “Rabbım ->ALLAH!.”
Firavun ise: “En yüce RABB ->benim!" Dedi ve KULLuk Tercihini ortaya koydu yaşadı..

فَقَالَ أَنَا رَبُّكُمُ الْأَعْلَى
Resim---''Fe kâle ene rabbukumul a’lâ: Dedi ki: "Sizin en yüce Rabbiniz benim." (Nâziât 79/24)

Neymiş Musalık Firavunluk?!.
İşte rahmeti bu onun için.. “fesebbih bi rahmetike” diyor.. fesebbih anladım fesebbih de, ceryansız bu makine çalışmıyor, boş gürültü konuşmak istediğin kadar.. en iyi marka olsun cereyan yok!. yâni bir hamd, hamd bile değil hamd bil!. “elhamdulillâhi” hamd ALLAH içindir.. Rasûlullah ALLAH için değil de kim için?. “Rasûl ->ALLAH” diyoruz kim için?. “ALLAH!” diyorsun, nerden duydun bu ismi-kelimeyi, nerden duydun?. ne diyorsun, ne diyor insanlar, ne diyorlar?.
“ikrâ!”dan önce vardı bunlar!” mı diyorlar.. hepsi de vardı mı diyor?.
Yok yok var gözükenler de bizim değil!. Bizim ki, Kur’ân-ı Kerimin içindedir Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem içindedir onu demek istiyorum!.
Tüm bunları ALLAHu zü’l- Celâl niçin yapmış?.

li yudhılallâhu fî rahmetihî men yeşâu
Dileyenleri rahmetine sokmak için..
Kimdi rahmeti ALLAH aşkına?.
kimdi Rahmetenli’l- Âlemin?.
Başka rahmeti var mıdır ALLAHın?.
Kardeşim Rahmet Kaynağımız Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemdir.. İki AYRı Rahmet mi olur?.
men yeşâu” Kimi dilerse.. şea fiili, el şuhuda geliştir.. hemzenin daha doğrusu eşhedu gibi eşhedu de aynıdır şea oluştur.. men şea..
şu ÂNdaki oluş da nedir?..
ALLAH için öldürmek, ALLAH için ölmek nedir aynısıdır.. ALLAH için öldürmemek, ALLAH için ölmemek nedir, aynıdır..
“Hizbuşşeytanlık” nedir?.
Hizbullah nedir?..

Hakkı duymak Hayra UYmaktır..
Efendim ne diyorlardı “size uysaydık evlerimiz var barklarımız var, sizle gitseydik orada ölecektik!”
Onlar ölmediler mi sonra?.
Öldüler öbürlerinden de önce öldü çoğu.. Demek ki dilemek o değilmiş!.

lev tezeyyelû le azzebnellezîne keferû minhum azâben elîmâ
Ne kadar ilginç bir âyet bu, eğer zeyil imkanı olsaydı ayrılıp da şöyle: “kardeşim sen iyisin, ilerde senden mü’min nesiller gelecek senden de şunlar gelecek!”
Bu mümkün olsaydı, bu ayırım inananlarla inanmayacaklar birbirinden ayrılmış olsalardı, alınlarının çatında yazsaydı onlardan inkar edenleri, elem dolu azaba orda uğratın.. nasıl bir kader ki bu taaa kıyamete kadar gelecek nesilleri birbirine bağlayan zincir öyle bir kader zinciri içindeyiz.. sökemezsin zincirin birini bile..
“Barbarosun babasını ALLAH korusun bundan elli sene önce öldürmüşlerdi!”
Cevab: “Dalga mı geçiyorsun Barbaros daha 35 yaşında nerden nasıl gelmiş bu dünyaya.. okus-pokus mubu!.. kim koparmış zinciri.. de Barbaros yazı turadan mı çıkmış?.
Yok öyle değil.. ya da “Onun beşyüz sene evvel ki dedesi üç yaşındayken ölmüş müş vs.!”
Ne demek istiyorum?. Bunlar tüm komple enterkollekte “BİZ BİR-İZ Kaderi”dir.. bu ÂLEMde herkes kendi çevirdiği dizide hem oyuncudur hem seyircidir, hem kayda alandır hem dehesab verecek olandır!.
Eğer bunlar, birbirinden ayrılmış olsaydı “lev tezeyyelu” eğer tecellî etseydi.. tezeyyelu de ilginçtir, “Zeyl; Ayırma. Tefrik.” yazarlar kitabların üstüne açıklama gibi zeyiller vardı.. Yanda notlar gibi şeyler..
Yâni şöyle kullanılması gereken kelimeler, üzerinde düşünülmesi gereken kelimeler seçilerek, rast gele değil.. Ama Türkçeye çevrilirken mecburen bir kelime kullanılmak zorunda kalınıyor..

le azzebnellezîne
Muhakkak sûrette biz azablandırırdık biz.. Biz ALLAHu zü’l- CeLâL..
Biz azablandırırdık..
keferû minhum azâben elîmâ
Küfredenleri elim bir azabla.. kim o gün için Ebu Cehilin oğlu iken Müslüman olup, Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem dosdu olmuştur.. Pek çok hadisin ravisidir.. daha bir göbek bağı bile geçmeden başka şeyler olmuştur..
Ne bileyim ben, babasına kefen olarak sarmak için Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem den âbâsını istemiştir.. Sahih hadisler de vardır..
Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem'e: “Yâ Rasûlullah sen nasıl veriyorsun, onun münafık olduğu açık değil mi?”
“Ama, oğlu Abdullah benim dostumdur, canım ciğerimdir, her şeyimdir!” meâlinde hadisler vardır..
Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem bu.. Bu işlere bizim Hamm aklımız ermez!.
Ve burda da aynı şeyi buyuruyor ALLAHu zü’l- Celâl!.
Hepsiye savaştılar, düşman gözüküyorlar.. öyleki Bedirde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemin amcası Abbas radiyallahu anhu var karşısında..

keffe eydiyen nâsi ankum: insanların ellerini sizden çekti ki”
Amma ellerini üzerinizden çektik ki Rahmetime giresiniz diye..
Şimdi İş tercihe kaldı.. savaş bitti.. kılıç bitti..
Ona rağmen kimisi de, Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemin en yakınındayken karşısına geçti.. en uzağındayken yanına geldi!..

Ne garib ki bakın;
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi FETİH Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »


إِذْ جَعَلَ الَّذِينَ كَفَرُوا فِي قُلُوبِهِمُ الْحَمِيَّةَ حَمِيَّةَ الْجَاهِلِيَّةِ فَأَنزَلَ اللَّهُ سَكِينَتَهُ عَلَى رَسُولِهِ وَعَلَى الْمُؤْمِنِينَ وَأَلْزَمَهُمْ كَلِمَةَ التَّقْوَى وَكَانُوا أَحَقَّ بِهَا وَأَهْلَهَا وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا
Resim---İz cealellezîne keferû fî kulûbihimu'l-hamiyyete hamiyyete’l- câhiliyyeti fe enzelallâhu sekînetehu alâ resûlihî ve ale’l- mû’minîne ve elzemehum kelimete't-takvâ ve kânû e hakka bihâ ve ehlehâ ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ (alîmen): O zaman inkâr edenler, kalblerine taassubu, câhiliye taassubunu yerleştirmişlerdi. ALLAH da elçisine ve müminlere sükûnet ve güvenini indirdi, onların takvâ sözünü tutmalarını sağladı. Zâten onlar buna lâyık ve ehil kimselerdi. ALLAH her şeyi bilendir.” (Feth 48/26)

iz” ….dığında, o zaman ki, ne zaman ki, olunca..
İz cealellezîne keferû fî kulûbihimu'l-hamiyyete hamiyyete’l- câhiliyyeti
Bu küfredenler, o günde, bu günde.. hamiyet, hamme kökü sıcaklık.. hamam diyoruz.. meselâ avukaa “muhami”denir, Arapçada "muhami"dir, koruyandır anlamında “muhami” denir.. “hamam”denir, çok kızgın.. hami-sıcak dost denir, can ciğer dost..

Hamiyet: Gayret. Nâmustan gelen gayretle utanma veya kızma. İstinkâf etmek. Mukaddesatı ve milletin haklarını, mâmus ve haysiyeti korumak hususlarında gösterilen gayret ve ihtimam hasleti. İman ve İslâmiyeti ve Hz. Peygamber'in (aleyhisselâm) Sünnet-i Seniyyesini ve din ve mücahede kardeşlerini muhafaza ve müdafaa etmek gayreti.

Hamiyet, bir gayrettir, namus telâkki ediliyor ya.. yâni en içerden gayretle sakınma, çekinme, korunma, kızma haysiyetini koruma yâni o işin ihtimam/sımsıcak ilgi gösterme..
Bu öyle bir gayret ki ALLAHa şükür benim için meselâ Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemi korumak.. ALLAH celle celâluhu şiârını korumak, benim haddime değildir ama, Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemin haysiyetini korurum tabi.. Çünkü islamiyette de böyledir bu, ALLAHa küfreden, doğrudan idâm edilmez.. ama, Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem'e küfreden şeriatta öldürülür..
Çünkü, bunda incelikler vardır..

İz cealellezîne keferû fî kulûbihimu'l-hamiyyete hamiyyete’l- câhiliyyeti
Bunların kalblerinde Câhiliyet Hamiyeti, Kemâlat Hamiyeti gibi yerleşmişse eğer adamın küfrü, hâşâ imanı gibi olmuş.. yâni, ALLAH ve Rasûlüne teslim olanlara ne yapmış;
fe enzelallâhu sekînetehu alâ resûlihî
Sekînetini/ huzur ve güvenini, MuhaMMedîlerin ceryÂNlarını bağlayı vermiş, Sekînet-i MuhaMMedîyyelerini indirmiş, inzal etmiş, yağmur gibi yağdırmış yüreklerine..
ale’l- mû’minîne” Hem Rasûlune ve de mü’minlerine..
ve elzemehum kelimete't-takvâ” onlar için bu takvâ kelimesi çok elzemdi, en lâzımdı..
Neyle almışlar?.
Sekînet-i MuhaMMedîyye ile..
Bu sekîne nedir?.
Sekîne, sekîne.. sekîne, "KÛN senliği"dir.. Sekîne dediğimiz MuhaMMedîyyetten aldığın için sekînedir ve “feyeKÛN” iştirakidir..
Çünkü uydurma kelimeler değildir.. oradaki sekîne kelimeside aynen “KÛN” gibidir.. sadece araya ye girmiştir.. çünkü, NûR-u MuhaMMedîyyemizi; sen, ben yaşamaya başlamışız.. Keban’dan elektrik gelmiş.. İşte;
“Hocam ben buzdolabıydım!”
“İyi sen dondur Barbaros!.”

Ahmet Çakır da diyor ki: “Hocam ben de fırınım!”
“Sen de yandır Çakır Can!”
diyorsun.. Herkes “feyeKÛN NûRu”nu kendi makinâlarında kullanıyor!.

Sekîne bu, çok ilginçlikler vardır Sekînet-i MuhaMMedîye, Sözün, Sohbeti, Zevkin, Hazzın bittiği yerde başlayan “SÂKİN”lik, sükûnluktur..
Bursa’nın sakinleri kimdir?.
“Ne bileyim ben on bin tane ev var, on bin tane sakine var!”deyip bir kelimeyle geçersin.. amma o sakinenin burada oluşu var..
Bunların hepsi Bursa da mı?.
“Bursa’da yok hocam, bir kısmı rüyada, bir kısmı da hayalde.. Öyle yok fiilen “KÛN feyeKÛN” var demek istiyorum..

fe enzelallâhu sekînetehu alâ resûlihî ve ale’l- mû’minîne ve elzemehum kelimete't-takvâ
Onlara takvâ kelimesi lâzım, elzem oldu, takvâ onlara elzem oldu..
Neydi takvâ?.
Göbekten hemen atacaklar “ALLAH’tan korkmak” diye.. Doğru da kim ALLAHtan korkamaz ki..
Zâten korkmasa ne olacak ki?.
Takvâ kelimesini, ALLAH korkusuyla sınırlayıverdin mi, ne idiği belirsiz bir korkuyla gitti mânâsı..
Ama el Kaviy ALLAH celle celâluhudur, “İnsanın zâhir ve bâtın YAŞAyışını vüCÛDa getirme kudretinin Sahibi ALLAHu zü’l- CeLÂL, benim aklımı fikrimi ve tırnağımın ucunu saçımın teline kadar yaratıyor” demektir
Ve bu İŞlemin "senliği"dir.. Takvâ, bu İŞleme imanın mutlak oluşudur ve bu basit bir şey, basit bir şey değildir..

Sor buz dolabındaki elektrik, fırındaki elektrik, ampuldaki elektrik âletlerinin tümünü silip de, KebÂNı gör!.
“Bu kolay!” diye kim diyor?.
ve elzemehum kelimete't-takvâ
Bunun içi onlara takvâ lâzımdır, lüzumludur, mutlaktır elzemdir!.
Çünkü en lâzım olandır ve Olmazsa Olmazdır!.
Onlar sekîneti MuhaMMedîyeden sonra buna ulaştılar ve,
ve kânû e hakka bihâ ve ehlehâ ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ
deminde ne demişti?.
ve kanellahu bi küllü şeyin kadîra” idi bakınız şimdi ''ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ” oldu.
ALLAHu zü’l- CeLÂL, bütün bunları bilir!. Âlima, bu âlimle âlemle âlimle benim aklımın bir ilişkisi ve sekînetin de aklımla bir ilişkisi var.. Takvânın da aklımla bir ilişkisi-âlâkası var..
Bu câhiliyet hamiyetinini imanları gibi öne çıkaranların alnının çatında yazsaydı eğer bu kimse “Ebu Cehildir” diye bunları azad ederdim.. Böyle bir şey yok diyor.. daha öyle zannettiklerinizden ne Müslümanlar, ne Mü’minler gelecek burada..
Âlima.. ALLAHu zü’l- CeLÂL, elbette küllî şeyi bilir, bilendir.. haa “ben bilmiyor sanıyordum?!” öyle bir şey değil bu, onu diyorum.. Onu senin lambanla- ampulünle ışıdığını zannettiğin aklın öbür ucu Nakil Merkezine bağlıysa doğrudur.. Bağlayıp elektiriği yükleyen sensin buzdolabına!. KULLuk Tercihi ve ameli-uygulaması budur.. Yükleyen sensin ÖZünden..

Anlamıyor insanlar, esmâları kullanılırken, meselâ biz neden esmâların üzerinde bu kadar çok duruyoruz.. ALLAH razı olsun GÜL de, meselâ benim gönlümce, kendi gönlünce Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem gönlünce, elimizden gelen bütün imkÂNları kullanarak Kur’ân-ı Kerim'den bütün o isimlerle ilgili âyetleri indirerek gülleyerek hizmete sunmakta.. Şimdiki insanlar okusun okumasın bir gün okuyanlar çıkacaktır!.
Ama, o esmâları anladıkları zaman, gerçekten ez Zâhir olan, yaşatan “ALLAH celle celâluhu yaşayan O” demeye insanın dili varmaz..
Yâni YAŞAtan ALLAH’ın şâhidi OLurlar, YAŞAyan ALLAHın şâhidi OLurlar!.
"Eşhedü en lâ ilâhe illâ ALLAH ve eşhedü enne Muhammeden abdûhü ve resûlü"
Eşhedu”leri fiilen doğrudur ve bu Şehâdete MuhaMMedî Hasbî-Habibî Hizmet bu kadar yücedir, ben yapayım sen yap hepimiz yapalım biz yapalım.. tabii ki Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLeme biz yapmayıp da kim yapacak bunu?.
İlmen, aklen ve naklen BİZ BİR-İZ Hizmet görevimizdir..
Çünkü “ÂLİM”in bir ucu “NAKİL”, öbür ucu “AKIL”dır..
Oradaki naklen, burada aklen duyulur.. NAKLen ->Rabbu'l Âleminin SÖZüdür ve Kur'ân-ı Kerim'dir. Benim AKLen anlayacağım ise ->Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemin SESindedir ve dahası da yoktur!.
Ben Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemin hâşâ ağzı olamam, Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem de olamam, ben MuhaMMed aleyhi's-selâm olamam hâşâ!.
ANcak ve ANcak ben, Halis-Muhlis-Sıddık-âdil bir MuhaMMedî OLmalıyım bu hayatta İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!..
Resim
Cevapla

“Kuran-ı Kerim Sohbetleri” sayfasına dön