Kul İhvÂNi HAKKa Sûresi Sohbeti

Cevapla
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Kul İhvÂNi HAKKa Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

HAKKA SûRESİ SOHBETİ
Kul İhvÂNi
-
Sohbeti Yazan;Hakan

ResimEs-Selâmu aleykum ve Rahmetullâhi ve Berekâtuhu.

EÛZU BİLLÂHİ MİNE'Ş-ŞEYTÂNİ'R-RACÎM
Bİ'SMİ'LLÂHİ'R-RAHMÂNİ'R-RAHÎM

istiğfar antivirüsüMüz: subhaneke allahümme ve bi hamdike, eşhedu en lâ ilâhe ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve’etubileyke!. Ve'l- HaMduliLLÂhi RaBBi’l-ÂleMîNnn!.

Yâ Rabbulâlemin, Yâ Rasûllallah sallallahu aleyhi ve sellem istecertu.

Es salâtu ve’s- selâmu aleyke Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!

Allahümme ve sellim ve bârik alâ seydina MuhaMMedin nuru'z- zât, sırrı sarii fi'l- cemil esmâyı ve's- sıfat. Bi adedike ilmiken dâimen kesiren mubâreken tayyiben fihi Yâ Rabbu’l- Âlemin!.

Esselâtu ve’s- selâmu aleyke Ya Habiballah SALLallahu aleyhi ve SELLem.

Allahümme salli ve sellim ve bârik ala seyyidina MuhaMMedin nuru’z- zâtı’s- sırrı sarii’ fî cemii’l- esmâi ve sıfati ve adedi dâimen ebeden kesiran mubâreken tayyiben fîh..

Es selâtu ve’s- selâmu aleyke Ya seyyidi’l- evveline ve’l- âhirin ve'l- hamdülillâhi rabbü'l- âlemîn.

Allahümme salli alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âli Seyyidinâ MuhaMMedin bi adedi külli dâin ve devâin ve bârik ve sellim aleyhi ve aleyhim kesîran kesîra.”
Salaten tekunu leke rıdâen Yâ Rabbülâlemin!
Salâten tekunu li hakkıke edâen Yâ Rahmetenlilâlemîn!.

Subhâneke Allahümme ve bi hamdike eşhedu en lâ ilâhe ente vahdeke lâ şerike leke!. Estağfirruke ve etevbileyke!. El hamdü lillâhi rabbi’l-âlemîn!

Allahümme inne esseluke’l- affe ve’l- afiyeh fi’d- dini ve’d- dünyayı ve’l- âhireh,
ALLAHümme bi setrike'l Cemîl!
ALLAHümme bi setrike'l Cemîl!
ALLAHümme bi setrike'l Cemîl!.

Yâ Hayyu Yâ Kayyûm Yâ Ze'l-celâlî ve'l-ikrâm Yâ ALLAHu bike tâhassentü ve bi abdike ve Resûlîke Seyyidinâ ve Mevlânâ MuhaMMedin Sallalâhu Teâla aleyhi vesellim istecertü..
Allahümme innî eselûke Yâ RAHMÂNu Yâ RAHÎMu bi esmâike'l-izâmi ve melâiketike'l-kirâmi ve Resûlîke aleyhim efdalü's-salavâti ve etemmü's-selâmi Ente'l-mahnî bilemhati ehl-i Bedrin velâ mâhatihim ve tenfahni bi nefâhatihim bi hakkihim aleyke YÂ RABB!.


ALLAH ALLAH ALLAH RaBBi!.
Lâ uşrike bihi şey’en veLâ Havle Velâ Kuvvete İllâ Billlahi’l- Aliyyü’l- Azîm.
Es salâtu ve’s- selâmu aleyke Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Tealâ aleyhi ve sellime istecertü..


Allahümme salli ve sellim ve bârik ala seyyidina MuhaMMedin nuru’z- zât.. Zâtullahın Nuru olan MuhaMMed aleyhisselâtı vesselâmımıza, Senden sell teslimiyeti ve sall istikameti niyaz ederiz, dua ederiz, arzu ederiz, etmemiz gerekir.
Ki, biz buna Muhtacız, biz buna Mecburuz, Me’muruz, Mahkumuz..
Nuru’z- zât sırrı sarii’.. Allahın sıfatlarının sırrı olan, sırrı neder sır insanın içinde cereyan gibi her an var olan onun varlığıyla var olan Rabbul âleminin Rububiyyet Tecellîlerinin farkında oluştur, sahibi oluştur.. Onun sallında oluştur, salahında oluştur, sahasında oluştur.. Olanın O’ndan olduğunu ilmen irâde olarak, idare olarak idrak ve iştirak olarak yaşamak özellik ve güzelliğinin adıdır sırr-ı sıfat ve’l- esmâî.. Esmânın esası, hülasası, özü özeti, tüm zuhuratın teşekkül eden en Nûr esmâsının Rububiyyet Şe’ene gelişi, Rububiyyet Nurunudan neşete gelişi, neşet oluşu şu anda Şe’ende “şey” haline dönüşü.. Mânânın soyut olanın madde ve somut hale gelişi aklın anlamakta zorluk çektiği bu sanki.. ayrı gayrı şeyler gibi gözüken oksijen ve hidrojenin anlaşılmayan bir olayla bir deneyle yoğunlaşıp su haline gelmesi gibi insan aklının sahasına yağan bir Nurullah var etrafımızda.. Bütün bunlar en Nur esmâsının zuhurudur.. Belki bir gün üzerinde tam çalışmak gerekiyor tek heceli esmâlar yedi diye biliyorum ama iyi bakmak gerekiyor çünkü ed Darr diye esmâlar da var…
Yatta kullanılırken zarara kullanılanlar da var onları baktığımızda en nur da bunlardan bir tanesidir çok önemlisidir çünkü Allahu nuru’s- semâvâtı ve’l- ard.. Allah'ın Nuru küllî şeydir, şey olmadan şey mekandır çünkü.. şey olmadan olayın olması, zamanın olması, insan aklının zannetmesi mümkün değildir.. hayalî bir akıl rahatsızlığı gibi düşünmek demektir.. Çünkü “kırk kanatlı kuş gördüm” demek gibi bir şeydir.. çünkü yok öyle bir şey olan hayalde kalır.. o kadar önemlidir ki bunun gittiği yer en uca giderseniz insan inancı da böyle hayalî hale gelebilir.. hakikat iken onun için “abd”in çocukluktan ergenliğe geçmesi için olaylar yaşatılıyor, zamanlar yaşatılıyor, zanlar yaşatılıyor..
Kâinât bunun üzerine kurulmuş çünkü, bir gaflet belirsizliğinden, cehâlet karanlığından bir dalalet zindanından böyle geçerek insan ihanetini nihayetinde şehâdeti haline getiriyor yapması gereken en önemli iş en uçtaki iştir insan kaç yıl yaşarsa yaşasın ne fark eder ömrü boyunca tevhid ehli olsun ömrü boyunca tüm islâmın gereklerini yerine getirsin velev ki son nefeste “ ilâhe illâ ALLAH MuhaMMede'r Rasûlulullah” diyememişse bu büyük tehlikedir sonuçta.. en son-uç-ta kaybediştir, hüsrandır.. bunun için zâten insanlar hakkta ve hayrda mutlaka insanlar sadık olmalılar.. gerçekten samimi olmalılar ve mutlaka samimi olmalılar ki selâmeti hak edeler.. insan sadık samimiyet ve imanında sadık olmalı istikamet ve amelinde de mutlaka amelinde sabr içinde olmalı ki ikametinde selâmeti hedeflemiş olsun, bileşke olarak..
Tüm bunlar ''Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin nuru’z- zâtı’s- sırrı sarii’ fî cemii’l- esmâi ve sıfati ve adedi dâimen ebeden kesiran mubâreken tayyiben fîh.''
Esmâi ve Sıfatî esmâların ve sıfatların cem’isinin sırrı tüm döner dolaşır gelir Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin kimliğinde toplanır, bilelik ve niteliğinde toplanır niceliğinden kastım.. Beşeriyeti niteliğinden kastım ise Velâyeti, Nübüvveti, Rusulîyyeti ve Habibiyetidir.. Bu niceliğinin içindedir gördüğümüz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Devrinde yaşasaydık gördüğümüz kimse, kişi o bedenin içindeki MuhaMMed aleyhi's-selâmdır.. Ve adedi dâimen ebeden kesiran mubâreken tayyiben fîh.. bu arzumuz bu isteğimiz bu duamız bu ricâmız, bu yalvarışımız, bu sellimiz, sallımız bi adedi ilmike Yâ Rabbi Yâ ALLAH celle celâluhu senin ilmin kadar dâimen kasiren-çokça, sürekli ve kesret tüm zerrelerle O’nun nurundan halk edilen tüm zerrelerin bile istisnâ iştirakiyle mübâreken, en bereketli hali olanıyla.. tayyiben fiyh, onun içinden tüm ayıplardan arınmış tubbî olanlar tıbbî tüm hastalıklardan arınmış halde bir salâvâtı şerife ile Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellemi candan gönülden dileriz!.
İnsanoğlu, kim olursa olsun Rububiyyet sahasına çıkan her kim ise Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem in kendi hayatında bize örnek olarak gösterildiği gibi “Rabbım beni unuttu” diyecek kadar kenara gider, uca gelir.. Dalliiin olacak kadar uca gelir ama, dalline yüklenemez “seni dallin bulmadık mı, hidâyet erdirmedik mi?” yeniden yaşatır ALLAH celle celâluhu..
Böyle yaşamamış ise anla ki o zavallı, avara kasnak, zavar.. nedir zavar?. eskiden değirmenler vardı alt taş var sabit, üst taş var hareketli.. o taşlar özel getirtilir mile oturur taş ve o mil alta çarka bağlıdır yukarıdan değirmenin suyu çok yüksek kottan gelir bir olukla çark evine iner, alta o pervane olan çarka çaptı mı su, çarkı çok hızlı döndürür aşağıda bir çar evi vardır orda bir pamuk gibi havaya sular püskürür.. bir hızar sesi gibi ses suyun sesi ve taşın dönüş sesi eklenir.. ben çocukluğunda Yuva Köyü değirmenlerine giderdim.. köyün kenarında o derelerin üstünde bir tane değirmen vardı o zaman elektrik de yok.. tüm Hasan Dağı köyleri develerde oraya un öğütmeye giderlerdi.. gece gündüz geçerlerdi biz de unlarımızı orda öğütürdük.. ben özellikle gidip o zevkleri yaşardım.. bu değirmen taşlarının altları sabit üstleri döner.. taşları dişemek denilen iki ağızlı keser gibi şeyleri vardı özel dişemek ise çok ustalık ister.. o taşı taş belli bir şekilde çok ince bir ustalıkla ona bir ağız verilir taşa.. bu sonra yıkanır ve bir miktar hayvan yemi çekilir taş parçaları kalmasın kırılacaklar kırılsın diye.. ve bu ustalık ister.. insanlar vardı, “Burunsuz” gibi insanlar vardı değirmencilerdi bunlar.. un üğütülürken taşın ayarı çok önemlidir o taş alttaki taşa bütün gücüyle basarsa un kokusu değirmeni sarar hemen derler “un yaktı taş ayarlamak gerekiyor arayı!”.. çok milimetrik bir ayar sistemi vardır.. iki taşın arasını birazcık açarak ayarlar da eğer çok açarsa un kırma çıkar.. un gibi çıkmaz, zavar çıkar ona “zavar” denir.. zavar demek arpa vs. gibi arpa yulaf böyle şeyleri hayvanlara yedirmek için irice kırılır ve bunlara zavar denilir..

Eğer insan zararı.. İslamiyet ve imaniyeti amel ve istikamete dökülmezse, dökülemezse son nefese kadar “yakin” gelinceye kadar ciddi olarak o aklı, o nefsi bir tehlike takip ediyor demektir.. burada hiç inanmamak kadar ahmakça inanışın da; hakiki mü’min itikadıyla inanamayış, hakiki inanamayışla taklidi inançlar, ceryansız-cansız ampüller gibi hayalî ambalaj düşünceleridir..
Tüm islam inancının temeli “abdiyyet”e bağlıdır.. ubd, abd yani dâimiyet bileliğini aynen yaşamaktır.. kullanmaya çalışıyorsa, ışık veriyorsa Keban’la –yani MERKEZle- “BİZ BİR-İZ” halinde demektir.. Bu laptop çalışıyorsa ya pille çalışıyordur diyelim.. ki arızalı ise, üç dakika beş dakika içinde yok oluyor, var zannediyorsun bir anda işaret çakıyor geçiyor bu tehlike ama Keban’a bağlıysa Kebanda arıza olmadığı için ceryÂN ebedî olarak vardır.. Kullanılması kişinin kendi tercihine kalmıştır.. kişi kullanır ya da kullanmaz ama, yoksa kişinin tercihi felân solda sıfır kalır!. ve bunun zamanı yoktur.. her zaman, her yerde, ve her halde alıp verdiği nefes Rububiyyet Bileliği Allah celle celâlehu insanın şah damarından daha yakındır..
Bu “akraba”lığını bâzen kesip bâzen kesmiyor değildir.. bunun var oluş sebebi, varlık sebebi bu işin sebebi Kebandır.. Ampulün patlak çatlak olmaması lâzımdır.. Ama bu ışık, enerji için ampüle Keban enerjisi lâzım olduğu kadar lâyıktır.. Ampul da kebana lâzım ve lâyıktır.. TAMMlama TÜMMLeme budur.. o zaman bu ışık meselesidir Keban ve ampul meselesi.. esas AKLın İKİliğidir.. Nakle ulaşan akıllar, hiç bunu düşünmezler.. bu ışık nasıl geliyor?. çok iyi bilirler bunun kullanmayla ilgili olduğunu uykusu geldiği için kullanmadığını.. şu anda insan olduğu için sürekli Rububiyyet yapacak değil ya.. ama var olduğunu bilir açığa çıkarmak istediğinde basar düğmesine..

İşte bu çeşit konularda acizâne anlayabildiğim kadarıyla çeşitli yazılar yazıyorum, velâyet yazıyorum vs. yazıyorum.. çünkü bunlar çok başka yönleriyle anlatıyor, başka yönleriyle yaşatılıyorum, bir hayal ülkesinde hayal perest gibi…
O güzellikleri anlatılırken insanların ulaşamayacağı, yaşayamayacağı, olamayacağı bir tarzda ve hayatı boyunca olamadan geçip gidiyor..
Halbuki her insan, islamiyeti yaşar ve bunun Söz, Sohbet Zevk ve Hazzını da BİLir BULur OLur ve idrakini YAŞAr ki, bundan doğal bir şey yoktur..
Bu MuhaMMedî inancını, maddi ameline döktüğü sürece bu böyledir.. Buradaki benim dikkat çektiğim husus ise, iman taklidi olabilir tahkiki olabilir ki; kelimelerin, amellerin içi boş, hedefi boş, sebebi anlamadan gelir geçerse yazık.. yani her zaman böyledir elinizde çay bardağı varsa bunun bir BEDELi vardır bu bardağın diğer bardaklardan ayıran bir KIYASı vardır bu bardak bıçak değil bu bardaktır bunun bir kullanma ŞARTı vardır meselâ yere çarpmazsın da düşerse kırılır şu dur budur ve bir SEBEBi vardır..
Bu bardak Ulu Dağdan getirilen bir taş parçası da değildir, ihtiyaca cevab veren, bir oluş sebebi olan bir şeydir.. çatlak değildir patlak da değildir ve bununla çay içilir, su içilir!.
Her şey böyledir, insanda böyledir..
Kulun -> mutlaka BEDELi BİLmesi lâzım, kesinlikle KIYASI BULması lâzım.. Hizbullah ve Hizbuşşeytan.. öyle bir şey yok!. bir dakika böyle bir şey yok!.. yer gök şeytanla dolu da.. bu kadar gözükmeyen ordularla savaşacakmış!. bu bir cinnettir, akıl hastalığıdır.. oysa öyle bir şey değil, esas olan, esas olan aklın anlayışını Tamir etmek, Talim Terbiye etmekle mutlaka bu KIYASı BULmalı.. yani AKIL bedel olan bir kişi; İLİMle BİLmeli.. Akıl, İhlası koyuşu EDEBle BULmalı.. Akıl ŞART KOŞmayı ve şartı.. yani daha doğrusu akıl irfanla şartta olmalı, ilahî şartta olmalı, şeriat şartında olmalı.. Akıl şart olması gereken ŞEYdir, BİLmek BULmak değildir.. Mutlaka OLması gerekendir.. Ve akıl SEBEBi fiilen YAŞAmalı, sebebi fiilen yaşamalı.. Ve akıl, bedel ve kıyası bilir bulursa islam olur, şartta olur yaşarsa ikamette.. bunlar hep aklın kendi açmazlarını arap saçını taramak gibidir, düğümlerini çözmek gibidir, yolu bulmak gibidir, yolda olmak gibidir ve yolu fiilen adım adım yürümek, yaşamak gibidir..
Tüm bunlar ki; Yolu BİLmek gerekiyorsa, Yolluk BULmak gerekiyorsa, Yoldaş OLmak gerekiyorsa, ve YOLCUluk o zaman YAŞAnır!.
Yoldaştan kastımız nedir, yol arkadaşı mıdır?. İnsanı yalnızlıktan kurtaran öyle olmasına rağmen esas Yolun Rehberi demektir.. Sonsuzluk füzesine fezâsına götüren füzenin rotasını Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem biliyor ki, Allahu zü’l- Celâl öyle yaratmış!. Bunu azıcık aklı olan her kes anlar.. akıllar bakımından anlar.. akıllarını çalıştırdıkları zaman akıllar nakillere ulaştıkları zaman belki.. çocuklar olur ya belki derki “nasıl yanıyor bu lamba?” Sen de uğraşırsın anlatmaya, Keban şudur felân anlayıncaya kadar talim terbiyeden geçer.. ama bunu anladıktan sonra o size anlatır.. O fiili bir fiiliyet haline getirmiştir, amel haline getirmiştir çünkü..
Bunu şundan dolayı söylüyorum çeşitli konularda sohbetler olur bütün bunların sebebi Sözlerin Sohbetlerin Zevk ve Hazların sebebi, zâhirî gözüken Allah'ın Kanunları, bâtınî görünen Kelâmullah.. Zâhirî gözüken Sünnetullah.. tüm bunlar aklın islah ve iflah olması için İlahî Tecellînden ibârettir..

aklın bu özelliğe erişmesi gerekir, ergenliğe ulaşması gerekir.. Zorlamakla bin kere aynı şeyi söyleseniz de akıl anlamadığı sürece bu konu üzerinde pas geçecektir anlamayacaktır.. ama yaşıyorsa siz o aklı bütün kâinât bir araya gelse sapıtamaz, artık inancı o dur..
Bu kadar insan diyorlar ki: “Bu parmak Tarığ’ın parmağı değilmiş!”
Bunu Tarığa söylüyorlar milyarlarca insan söylüyor.. Ancak, Tarık’ın aklı diyor ki: “Hayır ben parmağımı kestirmem, çünkü bu parmak benim!” diyor.. Kim ne derse desin onun aklını ikna edemez.. “Benim değilmiş kesin atın parmağımı!” diyemez.. buna parmağı olduğuna mutmâindir, kesinlikle inanmaktadır. Mutmain olan Rububiyyettir..
KULLuklar Gaflet, Cehâlet, Dalalet ve İhanet aşamalarındaki bu uçurumları bu cehennemleri kendi sırat köprüleriyle geçerler..

Onun için ben de sohbete salâvâtı şerife ile başladım.
Allahümme salli ve sellim ve bârik ala seyyidina MuhaMMedin nuru’z- zâtı varmı söylenecek laf: “Nur-u Zât” Zât kimmiş?. Nur kimmiş?. Zâhirmiş Nuru da her şey de O’nun nuruymuş böyle şey mi olur?” diyecektir Anlayıncaya kadar hayal zannedecektir.. Dâima eşya aklının o üç yaşındaki aklı ise üç yaşındaki çocuk aklıyla hep “Şey” arayacaktır “Nur”u anlayamayacaktır, ne kadar uğraşırsan uğraş!.
Ne bileyim ben Hasan Dağının başındaki çoban “Kilis”e suyun oksijen ve hidrojenden meydana geldiğini, birinin yanıcı birinin yakıcı olduğunu bir araya geldiğinde söndürücü olduğunu anlatamazsın ki, “anladım” dese de o “ben bu konuyla uğraşmıyorum senin dediğin doğru” deyip pas geçiyor demektir ve tahkik değildir.. “Öyle diyor, doğru söylüyor sana inanıyorum diyor Hocam” diyor.. Hakikaten de inanır..
Ama hakikatı bilenler ise akşama kadar bunu söyleseler de durmadan su oksijen ve hidrojenden meydana geliyor demelerinin yararı yok bunlar bu hakikati fiilen bilirler kulluk yaparken Rububiyyetle bu çok yakınlığı biz hepimizler, bizler bir uzun ömrümüz içinde, yani son nefeste ön ve son nefes aynı nefestir bu bir şuur meselesidir..
Bunu anladığımız zaman meseleyi çözeriz..
Bir tarafta Rabbu’l- âlemin var bir tarafta da ben varım bir tarafta da ben varım!.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi HAKKa Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Ne için yaşıyar insan
doğmak ölmek mi hüneri
Taşıyor şaşıyor insan
Kimi arıyor ezel beri..


İnsanın şaştığı ve taştığı nedir?. Hakk’tan ayrılmak ne mümkün?
Küfür örter yalnız kalsam eğer.. yalnız kalırım zannediyorsan küfür örtüsünü kendin örttün demektir zâten..
Karşıdaki Uludağ gibi.. “Benim Rabbım var!” dediğin zaman..
Cereyansızsın demektir, kim kimden bahsetmekte ve BİZ BİR-İZ nerede?.
Onun için bunu anlamak çok zor! Ama, anlamakta şart!.
Hakktan ayrılmak ne mümkün?. Küfür örter yalnız kalsan.. gökler gözüyle görürsün can kuşunu.. göklere salsam.. gökteki uçağı, uçak gözüne girdiği için görmezsin.. gözün uçağa vardığı için görmezsin.. gözündeki nuru salarsın ve o NÛR sana döndüğü zaman görürsün.. gözün ışınlarının karşıya çarpıp geldiği zaman görürsün..
bu buzdan suyun testisi
canı bağladı ->kesti!-si.. yâni ampulü mampulü, bu buzdan, suyun testisi.. bu zâikayı zevk eylesen..

كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ ثُمَّ إِلَيْنَا تُرْجَعُونَ
Resim---''Küllî nefsin zâikatu’l- mevti sümme ileynâ türceûn: Her nefis ölümü tadıcıdır; sonra bize döndürüleceksiniz.” (Ankebût 29/57)

Zâikayı, mevt zakkasını.. zevkini, zıkkımını.. aynı köktür bunlar.. zevk, zıkkım aynı köktür.. çivilendiği için kelimeler bir yere zıkkım dedi mi kötü anlar hemen.. halbuki “cehennemin zıkkımı, cennetin zevkidir zâikasıdır!” desem ham sofu hemen kabarır oysa İbrahim aleyhi's-selâm BİLe Bilseydi keşke!.
Uyku ile uyuyan adamı bilemedi mi, uyuyan adam kötü uyanık iyi zannetmektedir.. zâikayı zevk eylesen derken çift, Barbaros.. zâikayı zevk eylesen sen var ya, sen zâikayı zevk eylersen eğer!. “benlik beni”ni taşa çalsam.. benlik tenini.. ten, ten.. bedeni taşa çalsam o zaman, “HaKk’tan ayrılmanın mümkün olmadığını ve de, esas küfrün örtüsünün bu olduğunu, göklerin gözüyle yâni, nakil gözüyle, senin can kuşu-yun göreceğini anlarsın.. suyun testisini eritebilsen, bağlantı kesildi cereyan geldi gitti hikayelerinden kurtulursun!.
ve zâikayı, zevk eylersen ki;

Resim---Resûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem: “Mütü kable en temutü: Ölmeden önce ölünüz!...” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II-291-2669)

DUYar-Uyar iSEN, tüm bunlar “senlik-benlik o-luk” şuluk buluk.. bu taraftaki kesret.. küllîsinin hakikatı olan tek “ALLAHu nuru’s- semâvâtı velârd” bitmiştir.. küllî şey ALLAHın nurudur!. dahası var mı?.
114 tâne değil element.. iki hidrojen, bir helyum yapıyor.. üç tâne olursa ne bileyim bir şey yapıyor.. on altı hidrojen “BİZ BİR-İZ” olursa oksijen yapıyor.. hakikaten böyle temeldeki teknik güneşin varlığının sebebi budur.. hidrojenlerin birleşerek helyum yapmasından ibârettir tüm kâinâtın varlık sebebi.. orada açıktır bu kıyametler.. hiç mâsum iki tâne hidrojenin ki, aynı hidrojen bombası gibi.. bir tâne hidrojenin bir tâne hidrojene ezvâc oluşu ki EŞLeşişidir Helyum...
Ondan sonra artık durmadan insan aklı uğraşır durur: “Hocam nasıl nefisler birleşecek kadın başka erkek başka!.” şudur, budur.. ASLından fASLı ki Yaratış Oluşumudur bu!.

Allahu Teâlâ celle celâluhu, ilk insanı, ilk peygamberi, insanlığın babasını yaratmakta..
Zâhiren Zuhûr Tohumuz NEFS TAMMımız Âdem BaBamız aleyhi's-selâm..

يَا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُواْ رَبَّكُمُ الَّذِي خَلَقَكُم مِّن نَّفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالاً كَثِيرًا وَنِسَاء وَاتَّقُواْ اللّهَ الَّذِي تَسَاءلُونَ بِهِ وَالأَرْحَامَ إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلَيْكُمْ رَقِيبًا
Resim---Yâ eyyuhân nâsuttekû rabbekumullezî halakakum min nefsin vâhidetin ve halaka minhâ zevcehâ ve besse minhumâ ricâlen kesîran ve nisââ (nisâen), vettekûllâhellezî tesâelûne bihî ve’l- erhâm (erhâme). İnnallâhe kâne aleykum rakîbâ: Ey insanlar sizi tek bir nefisten yaratan, ondan eşini yaratan ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip yayan Rabbinizden korkup sakının. Ve (yine) kendisiyle, birbirinizle dilekleştiğiniz Allah'tan ve akrabalık (bağlarını koparmak)tan sakının. Şüphesiz Allah, sizin üzerinizde gözeticidir.” (Nisâ 4/1)

“Tek nefisten, bir nefisten” buyurulurken, herkes tek nefistir, herkes bir nefistir hidrojen gibidir.. İşte iki hidrojenin helyum oluşu gibidir.. hidrojenin birisi, birisinin aynısı değildir.. herkes kendi başına “TEK”tir.. Teknik aklılar iyi BİLir ki, AYNı ANda, Bir YERde ancak BİR ŞEY VAR-OLaBİLir!.. koordinat budur..

Bunları anlamak için gerçek basit gibi gözüken şeyler, tasavvufun ta kendisidir.. bu temel bilgiler bize o kadar lâzımdır ki Barbaros!.
Bunları çözmemiz, her şeyi daha kotarmamızı, başarmamızı sağlar!.
Burdaki AKLın ->Fakriyeti ->Acziyeti ->Zillet ve ->İlleti tek başına kaldığı zaman, ve bir de, ÖRTüsünü kendisi örttüğü zaman, içindekini taraf olarak dışarda kabul ettiği zaman, başı çok derde düşüyor!..
Çünkü, taraf oluyor!. evet benim tıpkı kıvrak bir oyuncu gibi bunları anlatış tarzım ve stilim vardır.. anlamayana ise dert değil derim!..

Genellikle basit zevkler, dörtlü zevklerin içerisine hazmı kolay tablet gibi bazı düşünce ve anladığım şeyleri yerleştirme sanatım var!.
yâni bu bir MuhaMMedî ANLATım Yoludur!.. bu bizim BİZ BİR-İZ Yolumuzdur!.
Kişiye lâzım olanı ilaç tableti gibi vermek lâzım ve lâyıkıdır YOLUmuzda..
“Git ara bul, dünyada vardır derdiyin çâresi!” demek başka şey BİZimkisi başka şey.. Ne var ki âhir zaman milleti nerde davul zurna sesi kalabalık var “Koşş oraya!.” Ama dert değil, herkes tercihinde sebesttir!..

darmaduman sesim dinle
cümle can cem’inde inle!.


sen basit bir kuş gibi görme “Darmaduman isimli kıvırcık kanaryamı cÂN YOLdaşım”ı!.
Cümle can cem’inde eğer sesini duyarsan, Keban’ı bulursun ki götürür seni kuş kadar beynimiz varsa elbette..

Ayrı gayrı yok ihvanim, zâten AYNen Hakk seninle, senden de SEN zâten.. Öyle ki, bunu söylemek benim için değil, anlayan için bir yürek işidir!. Zâten seninle demek, aynen demek, Hakkın zâten seninle oluşudur. Bunu aklın anlaması çok zor!.
Ampule yalvarıyorum, diyorum ki: “Bak güzel ampul! Keban zâten seninle, zât olarak seninle ki IŞIK O’nun.. seninle derken, yaratık olarak diyorsun sen.. O da seninle ama ampul kör, kendi ışığını kendi göremiyorsa?. Neden göremiyor, AKLı hasta mı?. Aslı faslı zâten ALLAHın NÛRu.. Küllî şey’in aslı ki nakli de.. ASLın faslı da, akıl dediğimiz mefhum da..
Zâten ALLAH celle celâluhu, hâşâ başka birinden ödünç almamıştır hiçbir maddî ve mânevî şeyi NÛRundan yaratmaktadır her ÂN!.

اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim---Allâhu nûrus semâvâti vel ard(ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ mısbâh(mısbâhun), el mısbâhu fî zucâceh(zucâcetin), ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durrîyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr(nârun), nûrun alâ nûr(nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhul emsâle lin nâs(nâsi), vallâhu bi kulli şey’in alîm: Allah, göklerin ve yerin nurudur. O'nun nurunun misali, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da ait olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur. Allah, kimi dilerse onu kendi nuruna yöneltip iletir. Allah insanlar için örnekler verir. Allah, her şeyi bilendir.” (Nur 24/35)

Kur'ân-ı Kerim ayetlerimiz.. Bedenlerimizi, fiillerimizi ve hatta düşüncelerimizi de yaratan ALLAHu zü’l- CeLÂL..
Böylesine apaçık Kur'ân-ı Kerim.. acı olan ise, Kur'ân-ı Kerimi hangi hafızın ağzını yüzünü eğerek makamla döktüreceği ses yarışı konusu değil!. Ne dediği, Ne EMRetmekte konusu!.
BİZ BİR-İZ-iz.. BİZ taraf değiliz.. bir tarafta Rabb celle celâluhu, bir tarafta Abdullah yok!. “BİZ BİR-İZ”.. Ortak değiliz..
Anlamıyorum, Keban’ı olmayan bir ampul olur mu?. televizyondaki gözüken görüntü insan..
Ne ortaklığından bahsediyorsun nefsim.. taraf değiliz “BİZ BİR-İZ” diyorum ne ortaklığı ihvanim kul!.
Kaderine eğil OKu!. Burası Bursa Bazarı teke tekte teklik kader..
Zamanda zevkin zuhuru, zamâne için değil mi tüm bu söylenenler, yaşananlar, anlatılmaya çalışanlar, şu içinde yaşadığımız zamânenin keyfi için değil ya!.
ALLAHu zü’l- Celâl in sonsuz çağlar içerisindeki insanlar için deniz feneri gibi, eğer bu gün insan eyvah ki ne eyvah.. Bakınız bu gün bir kasa domates götürün Ulu Caminin önünde 5 dakikada satabilirsiniz!. Bak “kilosu 25 kuruş!” de millet birbirini tepeler!. Hele: “parasız dağıtıyorum!” dersen kıyamet kopar!.
Ancak, HakikatMuhaMMedîyyeyi ANLAtayım DURun GİTmeyin!” deseniz “bu da zır deli!” derler..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi HAKKa Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Hakk ve HakikatMuhaMMedîyyeyi, istersen sokağa dök hiç umurunda bile olmaz ahmakların ki, onlar dünyaya tapıcılardır!
(sohbet koptu ve bozuk sohbet boyunca sıkıntı çekildi)

SUyun testisi BUZ”dan SÖZümüzün temeli de burda yatıyor. Eğer fASLı bilmezsen ASLı da BİLemeyceksin. Aşkı meşki bilmezsen, aslı faslı bilmezsen, Rabbı abdi bilmezsen, Zâtı aynı bilmezsen aynı kelime sanırsın. Oysa aynı kelime değil ZÂTen abd’dır.. Bakın piyasaya a’yân-ı sabiteyi herkes, sakız gibi ağzında çiğniyor.. Çiğniyor da neyi çiğnediğini bilmiyor!. Onun için diyorum ya. Nasrettin Hocaya soruyorlar “Hocam tuvalette sakız ciğnenir mi?. Hoca o kadar zeki ve, soran da o kadar ahmak ki cevabına bakın: “Bence hiçbir mahsuru yok çiğneyebilirsin, ancak çıkarken birisi görürse bir bok yiyiyorsun zanneder!”diyor!.

İşte bakınız zâten “ayn”en dediğimiz gibi basit gözüken kelimelerin temelini, ara kesitini anlamadığımız sürece biz, bin kere konuşsak bin kere yazsak-çizsek, ömür boyu da ibâdet ettiğimizi zannetsek kendi zannımız ta ki Tevhid terazinse çekmeden!

Onun için bu zevki bu gün sabah yazmışım bunu.. unutuyorum çünkü.. ama diyorum ki yüz sayfalık bir şeyi küçük bir yerde nasıl sıkıştırırız.. KüLLî ŞEY’in ASLI NÛR-u MuhaMMed -> NÛRuLLAH -> ZÂTuLLAH..
Aslı faslı zâten ALLAH celle celâluhu..
Bir kulun aslı faslı zâten ALLAH.. zâhiri bâtın..ı asıl ne ise fasıl ne ise anladıysan zâten ALLAH.. Asıl zâten faslıynan AYNen ALLAH NÛRu..7 “SUyun testisi BUZdan”.. taraf değiliz “BİZ BİR-İZ” bir taraf değiliz..
Bir RABBımız var bir de biz mi varız?!”
Bunlar akıl için söyleniyor.. biz bir taraf değiliz.. bir tarafta RABBımız var bir tarafta biz yokuz.. “BİZ BİR-İZ” .. iyi anlamalıyız..
“NahNu-BİZ” nahnu nasıl yazılır?. “Nun-Ha-Nun
ne demek?.
HakikatMuhaMMedîyene oturdun mu eliyin ikisinde de Nurullah vardır, terazi gibi Na-H-Nu”..

“Senin attığın Bizim attığımızdır.:

فَلَمْ تَقْتُلُوهُمْ وَلَكِنَّ اللّهَ قَتَلَهُمْ وَمَا رَمَيْتَ إِذْ رَمَيْتَ وَلَكِنَّ اللّهَ رَمَى وَلِيُبْلِيَ الْمُؤْمِنِينَ مِنْهُ بَلاء حَسَناً إِنَّ اللّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
Resim---Fe lem taktulûhum ve lâkinnallâhe katelehum, ve mâ rameyte iz rameyte ve lâkinnallâhe ramâ, ve li yubliyel mu’minîne minhu belâen hasenâ(hasenen), innallâhe semîun alîm(alîmun).: Onları siz öldürmediniz, ama onları Allah öldürdü; attığın zaman sen atmadın, ama Allah attı. Mü'minleri kendinden güzel bir imtihanla imtihan etmek için (yaptı.) Şüphesiz Allah, işitendir, bilendir.” (Enfâl 8/17)

ALLAHu zü’l- CeLÂL
’i senin: “sen atmadın Biz attık!” fiili, Biz yaptık çıkıverir karşına!.

Öbürü kendini beğenmiş et kafa adam, afedersiniz aklından zoru olan ne yapar? “lâ şirk midir, mirk midir?” uğraşıp durur.. İşin bâtın yüzünü BULamaz öbür tarafıyla anlamaz taraf olmayı.. çünkü aslı faslı zâten ALLAH.. taraf değiliz “BİZ BİR-İZ”..
Kul İhvÂNi kul kaderine eğildi, sakın bâtıla eğiliyor zannetme, kul kaderine eğildi!.. cÂNLarım BUrası BUrsa Bazarı teke tekte, tek kaderiz.. teke tek te tek ben varım bir de Tek RABBım var!. Sözleri tektir teke tekin tekidir.. yâni ve tek kaderiz çeken çektiren BİLEdir, et-tırnak gibiyİZz!.
felân feşmekan amma, çekeni çektireni “BİR”leştireBİLdin mi?. Çekeni, Çektireni, Çekileni ki ÇiLeni toplayabildin mi hiç?. Bohçanın dört ucunu toplayabildin mi?. Kaderini gördün mü zamanda, MekÂN da her ÂN da ŞeÂNda.. Zevkin zuhuru bunlar, söylediğim şeyler..
Şu dakikaların “Lebbeyke yâ RABBenâ!” okunan ezân gibi.. “Vakt”iyin zevkinin zuhurudur zaman, İNSÂN içindir.. İnsÂN gözüken hayvÂN için değildir.. sakız çiğneyenler için değildir.. bu onların işi değildir.. onların dünyalarında o kadar çok menfaata dayalı işleri var ki!. o kıllıların o kadar çok işleri var ki.. zamâne çocukları bunlar.. belli bir vaktı olmayanlar..

Ne diyordu rahmetlim Derbentli, din adamı gözüken ya da düzmece tarikatçı kılıklı bunlara: “Zamâne Piçii!” diyordu.. “Piç bunlar zamanın piçleri!” diyordu..
Âhir zaman” diyorlar ya.. haah zamâne derler, zamâne çocuğu yâni zamanı kendi tercihinde kullanıyor..
Onun için benim dediğim şey, bu zamanı “VAKT edip de VAKTinin Kıymetini BİL!”ip de zevk edenlerin zuhurudur..
Demin okuduğum o ZEVKteki “zâika” zevkiyle;

Resim---Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem: “ Mûtû kable en temûtû: Ölmeden önce ölünüz! ” buyurmuştur. (Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II-291-2669)

كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ ثُمَّ إِلَيْنَا تُرْجَعُونَ
Resim---''Küllî nefsin zâikatu’l- mevti sümme ileynâ türceûn: Her nefis ölümü tadıcıdır; sonra bize döndürüleceksiniz.” (Ankebût 29/57)

''Küllî nefsin zâikatu’l- mevt” zevkin fiilen yaşayanlara zuhuru halidir.. Bu söylediklerim zamâne için değildir..
Tabi ki, zevkleri yazarken hep estekten kerestekten yazıyoruz.. ama sistemlerimizi kurarken özetlemek için dörtlü sistemler vs diyoruz ya, işte bu ZEVKlerimiz BİZce, bunlar çok değerli şeylerdir.. ben/biz söylediğimiz için değil, biz niye söyleyelim?. Kur'ÂN-ı Kerim'imiz söyleyip duruyor zâten!. Biz anlamaya çalışıyoruz!.
ALLAHu zü’l- CeLâL, bizi “velâ havle velâ kuvvete illabillahi’l- aliyyü’l- azîm” sırrına erdirsin!.
hayyale’s- selâh ve Hayyale’l- felâh”larda “velâ havle velâ kuvvete illabillahi’l- aliyyü’l- azîm” dememiz Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemce EMRedilmiştir.. İzzeti ikramını buyursun, Salâhlarımızı ve Felâhlarımızı hayya getirsin farkımız kılsın!. Bizi İslah ve İflah etsin Yüce ALLAHu zü’l- CeLâLimiz!.
ALLAHu ekber!”in EKBERiyyetini yaşamak nâsib etsin İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.
Bizi nefsimize ve halkına taraflılıktan kurtarsın!
Aklımızı kör akılların anladığı kölelikte değil de, kulluktaki “SultÂN”lık haline getirsin!.
BİZ BİR-İZ” de Biz HEPimizi TEKe Tek kader yapsın!.
Kaldırsın Keban'lığı, ampullüğümüzü yaşatsın, NURu bu Kâinâtın ANAsı olan ve kaplayan NûR-u MuhaMMed içinde yaşatsın İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi HAKKa Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »


Evet böyle darmadumanla beraber yazdığımız zevkler vardır!

Hakkın yolu başlayacak yolların bittiği yerde!
Herkes bağı taşlayacak bülbülün öttüğü yerde!

Bu bu gün olan iş değil, Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem i dört yıl boyunca panayırlara taşa tuttaranlar sonradan sahabeleri olmuştur niye?.
ALLAH celle celâluhu BÜLBÜLü ötüyor diye, ALLAHu zü’l- CeLâLin BİLElik bahçesini BİLElik gül bağını taşa tutmuşlardır niçin?
Yolları bitmediği için.. o kadar çok yollar var ki!
Halbuki Hakk’ın yolu tüm yolların bitip Fırka-yi Nâciyenin, Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem in naz niyazında cem’ olduğu noktada başlar!. Bu yolun yolcusu olursan, yolu BİLirsen yolluk BULursan yolcusu OLursan yoldaş YAŞAtacaktır sana!. çünkü o rotayı, Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem biliyor!.
Onun için diyorum hakkın yolu başlayacak, yolların bittiği yerde!.
herkes seni taşlayacak, abdest sizlere dokunma!.
Cenâb tan habersiz cenâbetsizlere dokunma!.
Çünkü iyi kötü meselesi değil bu.. dokunma Bedelya ya meriç’e!. onların öyle bir halleri yok henüz çocuk onlar!.
“Dokunma diyorsun hocam da, adam elli yaşında atmış yetmiş seksen yaşında!” diyor!. Diyor ama abdest yokadamda. abdest tutmuyor!.
Abdesti durmadan bozuyor, yelleniyor ağzından!.
Dokunma abdestsizlere dokunma!. özünü yüzünü yuğmayanlara, zerrede kürrede hakkın “sebbaha”sın duymayanlara dokunma!.
Dört teker, iki teker, teke tek teker kalsan da Hakka bırak, dört tekeri bisikleti misikleti, teke tek teker ol Hakkta!.
Sese yazık, söze yazık duymayana ve de uymayana!.

Ezân okunuyor!.
Yüzbin kere Bursa’nın altını üstüne getirsin “lebbeyk yâ Rabbena!” ezânları okunur!. namazın beyleri beynamazlar yine duymayacaklar!.
“ALLAHuekber! ALLAHuekber! Lâ ilâhe illALLAHu ALLAHuekber ! ALLAHuekber velillahi’l- hamd!.”
O zaman ALLAH içindir hamd.. ezân bunun içindir!.
“Lâ ilâhe illahhau’l- meliku’l- hakku’l- mubîn MuhaMMedu’r -Rasûlullahu sadıku’l- emîn!
ALLAHümme ve sellim ve bârik alâ seydina MuhaMMedin nuru zâtı sırrı sarii fi’l- cemii’l- esmâyı ve’s sıfat. Bi adedi ilmiken dâimen kesiren mubâreken tayiben fihî Ya Rabbu’l- Âlemin!.

ALLAHümme rabbî hazihi’d- daveti’t- tammeh.. ALLAHım şu davetini bizim için tamamla!.

ALLAHumme Rabbe hazihi'd-da'veti't-tamme. Vesselâti’l- kâimeti ati MuhaMMedeni’l- vesilete ve’l- fazilete ve’d- dereceter- refîah. Vebashu makamen Mahmudenillezi veadteh. İnneke lâ tühlifü'l- mîâd!.”
MuhaMMed aleyhi's-selâm göndermenin tüm BEDELi KIYASı ŞARTı SEBEBi tektir ve TEVHİDdir!.
Tebliği, Tenziri, Tebşiri, Teşhidi tektir!.
Ve vuslatın sebebi bu TEVHİD Şehâdetidir!
Hamd makamı Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemin yüreğidir, onun mânâsıdır!
Sen sözünden dönmezsin yâ Rabbî!. Bu, bizim hava gibi hakkımızdır çıkamayız dışına!

Gök gökler mezârım benim soran olmasın nasılsın!
Mavi bulutlar kefenim, cenâzem kumrular kılsın!

Ne efsâne ne masalmış hâl-i hazır hikâyetin!
Çeken çektirenle bile şükründeysen şikâyetin!

Eğer şikâyetini şükrünün içine sokabildiysen emin ol ki,
ne Keban var ne de ampul var!. OL-ÂN ise “selâmün aleyküm Nurullah!”
Zerreyi de görürsün kürreyi de görürsün ki, yoksa kör oğlu körsün!.

Tohuma topla gülleri, susar sanma bülbülleri!
Yarım nefeslik son soluk naz niyazda nihâyetin

Senin tüm bu belleyip durduğunun tümü nereden alıp nereden vereceğin meçhul olan bir yarım nefeslik son soluk!.
O da tam değil al ver yok!. ya aldın veremedim! ya da, verdin alamadın!.
Netice, son soluğa gidecektir!. işte naz niyazda nihâyeti budur işin!.

Onun için “Lâ ilâhe” niyazı, “illâ ALLAH” nazı şikâyetin nihâyeti, bülbülün gülü, öten möten tüm bunlar nereye geldi?.
İşte onun için diyor Derbentli Babam!. adam göbeğini çatlatıyor, kan-ter içinde kalıyor, öyle coşkun öyle bağırıyor ki, Aksaray’ın Ulucamisini başımıza geçirecek sanki!. İki satırlık bir salâvâtı aklınca uzatıp, sayfalarca “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem böyle buyurdu” diye uyduruyor!.
bizim Derbentli anlamaz, elifi bile bilmez..
Ömrümde ilk kez gecenin yarısında, sabaha yakındı.. “aklına yaz dört kitabı Konya ya git al!.” Demiştir.. o tam bilmez Eşrefoğlu Rumi’nin şunu var, Abdulkadir Geylanî efendimizin guynetu’t -talibini onu biliyor!.

İşte bu Derbentlim, ordinoryüs gibi konuşan vaiza ne diyordu “ossuruktan teyyâre” dedi kalktı ayağa.. “ne bağırıyorsun ulan dedi ne bağırıyorsun senin ağzından çıkanı kulağın duymuyor!. sen yarım nefeslik son soluktan habersizsin, naz niyazdan hep habersizsin! İki satır hadisin aslı şudur gerisini sen uydurdun!” dedi..

Göz yaşım körler anlasın, bilebilsin güldüğümü
Kâinâta fısıldasın esen yıllar öldüğümü

Eğer yapabiliyorlarsa buyursunlar
Bahar kıyamım muhteşem miş kulun içinde
Yeşil ateşte yüreğim ben ateşim ki yanarım
Dilimi kesseler derim tutamam çilem çekerim
Âşığım ayrı değilim, her hücrem adın anarım!.

Öldürmekle kaldırmakla biz taraf değiliz bizi ayıracak birisi yok!.
Tek ayıracak vardır o ayıraçtır, yalıtkan akıl!. İletken aklın adı nakildir!.
Ne kadar acı şeydir Ahmet can!. bilirsin yalıtkanlık ne kadar ağır bir GAFLETtir, CEHÂLETtir, DALALETtir İHÂNETtir!.
Kullanıldığı yerdir artık yaptığı zarara göre.. bir milim de kalsa elektirik geçmez!.
Ama “BİZ BİR-İZ” dediği anda ne Keban var ne Ampul var!. ne de kontak yapıp kıyamet kopar!.
Onun için telgrafın tellerine kuşlar mı konar?. konar ama, hiçbir şey olmaz!. beşbin volt hiçbir şey yapmaz kuşa tam teslim olduğu için topraklama yapmadığı için..
Ama sen aşağıdan toplu iğnenin ucuyla değsen yirmi kilometreden görürler şelâleyi “adamı cereyan çarptı!.” Diye!.
Neden teslimiyet yok!. kuşları kurtaran teslimiyetidir!. 32 bin volt cereyan geçiyor kablodan, o telden hiçbir şey yapmıyor kuşa.. hiç amma hiçç!.
Havada aynısı yâni en ufak bir şey yapmıyor!. ne zaman ki toprağa değdiği anda bir saç teli dahi olsa, kıyamet kopuyor!.
Bana kuşlar kader SADIK SAMİMÎ, SABIR ve SELÂMET içinde bir teslim olmuş Müslüman gösterebilir misiniz?. var mı acaba?.
Sekiz deliler vardır hani.. var ya, “DELİ, ZIR DELİ, ZIRZIR DELİ, HINZIR DELİ, ANADAN DELİ, ÇÂRESİZ DELİ v.s.. deli deli deli yâni hep deli bu

Bizim anladığımız, anladığımız zevkler..
Kurak sanma çile çölüm şimşek çakar gökler gürler
Halkın eğlencesi ölüm ölümsüz ebedî hürler..

“Ölüm halkın eğlencesidir”
İki türlü laf var burada.. “benim ölüm halkın eğlencesidir” “o da öldü derler” de, bir de tümünün öleceği bin altıyüz km/saat hızla ölüme koştukları halde bu yaptıklarının tümünün bir anlamı yoktur bir eğlence içindedirler!. Bu hayatı oyun ve eğlence sanmaktalar:

وَمَا هَذِهِ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلَّا لَهْوٌ وَلَعِبٌ وَإِنَّ الدَّارَ الْآخِرَةَ لَهِيَ الْحَيَوَانُ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ
Resim---Ve mâ hâzihi'l-hayâtu'd-dunyâ illâ lehvun ve laib(laibun), ve inne'd-dâre'l-âhırete le hiye'l-hayevân(hayevânu), lev kânû ya’lemûn(ya’lemûne).: Ve bu dünyâ hayâtı, oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Muhakkak ki âhiret yurdu, elbette o gerçek hayattır. Keşke bilselerdi.” (Ankebût 39/64)

Ama ölümsüzler var ya, Ebdal, Ebrâr, Ahyâri AHRÂRler. En hürler..
Ebedî hürler!.
Bu zevkleri bunun altındakini de okuyalım da işimize bakalım bunlar delilik işâretleridir emâreleridir zâten..

Şek şüpeye düşme sakın erenler itiysen eğer!.

Sen ki diyor, sanki ben erenler itiyim köpeğiyim Kervan kelbiyim diyorsan, o zaman şek ve şüpheye düşme sakın erenler itiysen eğer..
Gerçekten sen bu kervanın köpeğiysen dışını itlendirir misin bitlendirir misin bilmiyorum, amma için kesinlikle ilaçlanır..

Aşk kervan kıtmırı olmak bu âlemde cihan değer!.
Kurumaz ALLAH ağacı çiçekler açar taşlanır..

ALLAHın ağaçları kurumaz ALLAHsızların ağacı kurur, kurur!.
Bilir zâten onlar oyuncaktır, naylondur.. onlar duru değildir, hal değildir taraftır onlar!.
İnşae ALLAH Kâbe’ye gittiğinizde göreceksiniz ki, orada tavaf, tarf, taif için tayfı vesairedir.. bu “tı”yla başlayan üçlüler bir sürü vardır..
Böyle dehşet verici şeyler.. çok basit gibi gözükür.. bir insan aklı Kâbe’nin huzurunda o korkunç döngüyü, dünyadaki bütün insanı şöyle sok döndür işte o!. böyle bir şey yaşayamazsın başka yerde!.
Ama orda yaşarsın!. o sola dönüşler, tavaflar, insan içinin vücuda gelişindeki tarafsızlık tarafı, o dönenin döndürenin pirizliğini yaşamak!.
o ortadaki akıl varlığını temsil eden Kâbe’yi kaldırı verirsen deşhet içinde kalırsın!.
Habli’l- Verid” haline dönüverir!
İhtarı o zaman anlarsın “Şeceretulluh”ı duymamışlardır!.
Böyle kelimeler “şerecetü’l- kevn, şeceretü’l- aşk, secerütül şu şeceretül bu.. HaVva anamızın şeceresi, Âdem Babamızın şerecesi, Şeytanın şerecesi!..
Ama birde “Şeceretullah” var el an el an el an!. “şu ÂN”da demek istiyorum!. ŞeÂN da, şu anda!. “nerede?” deme!.
Ayşe, şek şüpheye düşme!. kendi kendini, kendi uçurumuna sallama, atma!.
Eğer erenler yolunda yürüyen Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem in kızıysan, yâni ben kendime söylüyorum erenler itiysen, dediğim meşhur doğru söylüyorum şeref duyarım! Bunu hep söylemişim yâni dışını bilmem nasıl kader yaşayacaksın ama, emin ol için asla parazitlenmeyecek, sana virüs işlemez!. Bu inancın çünkü kendisi ilaçtır onun!. Orada, ondan başkası yaşamaz!. şah damarından yakın olan Rabb’ından başkası giremez oraya!. Mümkün değil dışarıdakilerin içine girer o!.

Onun içindir ki Hakk kervanında Kıtmir olmak, tüm âlemlerinin cÂN cÂNÂN cihÂNlarına değer!. İKİlik âlemlerinin tümüne değer!. Onun için Aşkullah, Şeceretullah kurumaz, her an çiçek açar, her an tevhidle taçlanır!.
Aldıkları nefes “Lâ ilâhe” verdikleri “İllâ ALLAH”.. yakİn gelinceye kadar İÇte bu Abdu’r- Rab çalışır durur..

YAKÎN GELenedek ->“KULLuk!”:

وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّى يَأْتِيَكَ الْيَقِينُ
Resim---Va’bud rabbeke hattâ ye’tiyekel yakîn (yakînu): Ve yakîn sana gelinceye kadar Rabbine ibadet et.” (Hicr 15/99)


Ahmak zanneder ki: “bi kendisi var bir de Rabbısı var!. Ki, O’na kulluk yapıyor!. O da, ona kullak yaptırıyor!.” Diye!.
Böylece İKİLİK bazarını sürdürüp götürür!.
Oysa bunlar Bedelya’ya, Meriç’e, Elif ile Ahmet’in anlatacağı, Barbaros’un Sıla’nın anlatacağı “leylek getirdi” hikayeleridir..
amma bir gün meriç de, annesi elif olduğu zaman leyleğin getirmediğini çok iyi bilir!. anne oldu çünkü;
Bunlar sebze pazarından kaç kilo alalım hikayeleri değildir!.
Bunlar birebir yaşanması gereken mutlaka yaşanması gerekenlerdir!.
Bu âlemde iş çoktur.. bu âlemdi sadece şimdilik sekiz delilik işi yoktur!
Bunlar için “oyun ve eğlence”.. ötekilerin her şeyi vardır.. ötekilerinin hiçbir şeyi yoktur.. ama hiçbir şeyi yoktur onların şeyi yok yemin ederim ki yoktur..
Ahmet diyor ki “hocam kendileri şeydir”
Sorun burda zâten sorun bir şey gözükmelerinden zâten..
Yakin gelinceye kadar Sünnetullah böyledir, Muradullah böyledir, Emrullah böyledir, Sünnetullah böyledir, Şeenullah böyledir, Fiilullah böyledir..
Böyledir bu suyun testisi buzdan!. yakin gelinceye kadar hiç kafanı yormayacaksın!.

Biraz çoştuk galiba Barbaros buyur!. Rahmetli Hacı Osman Efendi: “evlat ben coşarsam çöp de, ben anlarım susarım!” derdi..
Tamam mı yâni çöp demesi böyle derin konulara gidiyor elli atmış kişiye sohbet ediyor yâni.. bâzen çok muhteşem bir insandı tabi ALLAH gani gani rahmet etsin.. apayrı bir insan olur hiç duymadığın şeyleri duyarsın, muhteşemlikler yaşarsın..
“tabi evlat ben böyle coşarsam felân sen çöpde ben anlarım! İşte Kayseri müftüsüyle Nevşehir müftüsü bir araya gelmişler bunlardan birisi uyanık, birisi uyur gezermiş birisi anlamıyor bu işten.. ötekisi anlamış bunu demiş ki: “arkadaş ben fazla böyle dallanıp budaklanırsam sen çöp de ben keserim konuşmayı, sen başlarsın!” demiş yâni..
İşte o diyorsa ki efendim aslı faslı aynı zâtı öteki diyor çerden çöpten dereden mereden gidiyormuş!. öyle sistem kendini korumak için bende böyle zevktir mevktir biraz abd ve Rabbı anlatacaksın karıştırdım sen ne diyorsun Barbaros?.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi HAKKa Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Barbaros: Hocam ne diyeyim ben.. doğru hocam ben de bu gün onun üzerine konuşuyordum.. tabi, bir şeyin mânâsını anlamazsın bu bizim için bomboş olur, yaşam boş olur.. “yaşanmayan yalan” zâten ne diyeyim hocam!.
O yüzden tabi ki sizin zevkleriniz anlaşılması zaman alan, zamanla olacak olan, süreç içerisinde yavaş yavaş gelişime bağlı olan kemâlâta bağlantı olan bir süreç içerisinde anlaşılacak olan şeyler.. amma ben de bu gün onun benzerini işyerinde konuştuğum insanlarla aynı şekilde görüyorum.. hayat içerisinde çeşit çeşit ibâdet eden insan var.. boğaz içinden diyor.. iki tâne boğaz içi üniversitesinden iki tâne genç geldi.. bunlar dini yalamış yutmuş bir konuşmalar yaptılar böyle, “hakikaten biz çok takdir ettik çok şey ettik” felân deyince onlar, ben de dinliyordum dedim: “ya neyi ne dinlediniz, ne anladınız, neye göre karar verdiniz o kişilerin öyle olmasına, yâni bir şey anlaşılmayınca bir şey yaşanmayınca!”
Bizim şeyin hamilelik örneğini verdim.. ben de dedim gebelik geçirmeyince senelerce dedim, gebelik üzerine profösörlük yapmış olsa doğurmamış kişi, o gebeliğin ne olduğunu anlamaz dedim..
Onun gibi insanlar dinlediklerini neye göre anlayıp neye göre kıyas yapıp yaşamıyorsa ki yaşayan anlar bunu hakikaten yaşayan anlar sadece ilmen sadece sözlerle lafla peynir gemisi yürütmek gibi olur..
O zamanda insan ne ilmen bilir ne de edeben..
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem efendimizin halleri vardır, ahlâkı vardır ki, bunlarla olmayınca yaşamayınca o zaman hiçbir şey ifade etmez!” dedim..

Yâni çünkü bomboş dinliyor, bomboş anlıyor ooo.. alkış alkış duyduklarına ettiklerine yâni onu demeye getirmek istedim.. yâni siz bir şey takdir etmişsiniz ama insanlar bir şey takdir etmiş amma neyi takdir ettiklerini bilmiyorlar.. baktıkları falanca çok güzel konuştu, çok şey yaptı, çok harika şeyler söyledi gibi yâni.. hocam sizin zevklerinizde derin tabi bunları şu an insanlar çoğumuz zorlanıyoruz anlamakta felân.. fakat zaman içerisinde inşeALLAH bizde anlayabildiğimiz kadar ilerde inşeALLAH ALLAH bize nâsib eder doğru insan kendisini kandırmamalı bir yalan içerisinde..


Kulihvani: Hayır Şimdi senin yaptığın gibi şu anda yapmakta olduğun gibi ilerisi gerisi yok “şu ÂN” var, ilerisi gerisi yok!.
Bu zevkleri anlayacak haldesiniz onun için yayınlıyoruz, yükselmek, yücelmek için yayınlamıyoruz!.
Çok iyi biliriz ki; halk bazarında yücelen Hakk pazarında cüceleşir!. Onun için ALLAHın izni ve inâyetiyle, bak bir saç teli kadar, bir saç teli ağırlığınca ALLAHa çok şükür ki ağırlık vermiyor çok şükür!. Bu dediğim şeyi doğru anla!. Doğru anla ki, şu Efendiye bu Efendiye.. var ya Efendiler, Din Baronları.. Bırak dallini, “gafil” desen var ya, seni döverler orada.. O da zâten susar: “ben nasıl dallin oluyorum” diye!.
Halbuki “dallin” olmadan asla “alin” olmayacak “sallin” de olamayacak!.
İnkarını BİLmeden İKRÂRını BULamayacak..
Çünkü MuhaMMedî değil, çünkü Kur'ân-ı Kerimi anlamadı.. Dallinde olduğunu anlamadan, inmeden hidâyeti bulamayacağını bilemez, bilemez!. Zâten kendi kibrinin bir zerresinden asla vazgeçmez!.
Canım benim işin aslı, hallerimiz hiç hoş değil!.
Rabbu’l- âlemin kullarını eşit yaratmıştır, kendi akıllarını nefislerinin kibirini yasaklamıştır, tağutluk ve azgınlığa götüreceği için Nefsin Rablığını, kendi nefsinin tağutluğunu, azgınlığını, rablığını redder ve uyarır onu..
“Kulum” diye hitap eder..

وَاذْكُرْ عَبْدَنَا أَيُّوبَ إِذْ نَادَى رَبَّهُ أَنِّي مَسَّنِيَ الشَّيْطَانُ بِنُصْبٍ وَعَذَابٍ
Resim---Vezkur abdenâ eyyûb (eyyûbe), iz nâdâ rabbehû ennî messeniye’ş- şeytânu bi nusbin ve azâb (azâbin).: Kulumuz Eyyub'u da hatırla. Hani o: "Herhalde şeytan, bana kahredici bir acı ve azab dokundurdu" diye Rabbine seslenmişti.” (Sâd 38/41)

Ne buyuruyor kulumuz eyyübü de an.. vezkur, zikret!. zikredilen ALLAHtır.. vezkur çünkü“BİZ BİR-İZ!” diyor.. “BİZ BİR-İZ!”,yanan bir ampuldür.. O, yellenmeden teyyâre değil!. yâni ağzıyla değil; yüreğiyle, özlüyle, faslıyla ASLı bir.. “Vezkur abdenâ eyyûb”.. kulumuzu, bizim kulumuzu.. “benim kulum” da buyurmuyor.. zikret Eyyubu..
Hani Halk içinde böbürlenen TARİKAT ADIYLA SÖMÜRÜCÜ insanlar nere gitti..
ibâdî” kulum kelimesinin neresine girdi bunlar, kendisini bir şey sananlar!.
ALLAHu zü’l- Celâl:

سُبْحَانَ الَّذِي أَسْرَى بِعَبْدِهِ لَيْلاً مِّنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ إِلَى الْمَسْجِدِ الأَقْصَى الَّذِي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ آيَاتِنَا إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ البَصِيرُ
Resim---Subhânellezî esrâ bi abdihî leylen mine’l- mescidi’l- harâmi ile’l- mescidi’l- aksallezî bâreknâ havlehu li nuriyehu min âyâtinâ, innehu huve’s- semîu’l- basîr (basîru).: Her türlü noksanlıktan münezzeh olan O Allah’dır ki, kulunu (Hz. Peygamber Aleyhisselâmı) gece Mescid-i Harâm’dan (Mekke’den alıp) o etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya kadar götürdü; ona, âyetlerimizden (kudretimize delâlet eden acaibliklerden) gösterelim diye yaptık. Hakikat bu: O Semî’dir = her şeyi işitir, Basîr’dir= her şeyi görür.” (İsrâ 17/1)

El an, şimdi Semi’ o Basîr.. Her İŞi, fiilen yapan, bütün âletleri çalıştıran Keban Merkezi gibi işin göbeğinde olan Rabbu’l- Âlemîn taraf olarak değil, tarafsız olarak ne buyuruyor “Subhânellezî” ye iştirak et Barbaros! Buyur gel, bütün zeRRelerin işine, iştirak et.. “esrâ” bu sırra, bir ulaş gece gizlice seherlerde gel.. “bi abdihîALLAHın kuluyla, tek kuluyla ikincisi ve aynısı-benzeri asla olmayan kuluyla..
neyle?.
senin iç lütfuyun dış lütuf haline gelişi, ÖZüyün dışına çıkışı, içindeki arzuyun isteğiyin her neyin varsa, tümünü bunların gerçekleşmesini sağla!.
Hadi gel, Mescidü’l- Haram sensin!. Beytü’r- Rabb sensin fiilen şu anda!. Ama, Esfelindesin, ama daLLinsin.. tıpkı MuhaMMed aleyhi's-selâm gibisin:

وَوَجَدَكَ ضَالًّا فَهَدَى
Resim---Ve vecedeke dâllen fe hedâ.: Ve seni dalâlette buldu sonra hidayete erdirdi.” (Duhâ 93/7)

Dâllen: dalâlette olanların arasında olma, dalâlette olma, hidayette olmama..
Ancak, muhakkak hidâyetini verecek: “mine’l- mescidi’l- harâmi ile’l- mescidi’l- aksâ
mescidi’l- aksa.. uzak mescid, ıraktaki mescid, kudus mescidi..
“aks” nedir kardeşim aks?.ALLAH aşkına..
mescidi’l- aksâ, denilen o öteki mescid, yâni uzak gözüken mescid.. “bâreknâ” bereketli kıldık.. “havlehu” onun havlini..
havlu nedir?.
evin etrafındaki duvara denir bizim köyde.. evi çevreleyen, içerde samanlığı, ahırı da vardır, her şeyi vardır.. kapıya dış kapı atarlar.. “Bereketli kıldık onun havlini” nedir, kimdir Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem in havli-çevreleyeni-etrafı-tarafında olanlar, “ÂL-ÂiLe”sidir yâni, “ÜMMet”idir. “BİZ BİR-İZ!” diyenlerdir.. Onun için yaptık biz bunu..
li nuriyehu min âyâtinâ, innehu huve’s- semîu’l- basîr..
li nuriyehu.. ona gösterelim” diye..
Gösterelim gösterilim MuhaMMed aleyhi's-selâma gösterecek.. “Kâinâtın var oluş nuru”na gösterecek..
Yâni bana gösterecek, sana gösterecek, bize gösterecek, çocuklara gösterecek, çocukların doğuracağı çocuklara gösterecek.. Yakın gelinceye kadar gösterecek, kâinâtın yakını gelinceye kadar.. Muradı ne ise oraya kadar.. “min âyâtinâ” âyetlerimizden herkesin nâsib ve kısmeti kadar, kaderi kadarı ne ise.. Çünkü “innehu huve’s- semîu’l- basîr” O dur, semî’ olan da semâlar da O’dur.. basar da O’dur, basîrett de O’dur. Teslimiyette O’dur, İstikamette O’dur.. Bir yerden bir yere gidişler gelişler de O’dur.. tüm esrar bir sırdır.. gece çökünce buralardaki lambaları görüyorum dışarıda.. her camda ben varım şu anda, camekan gibi ya bizim köşk.. her camda ben varım neden?. Çünkü, aynalaştı, gece har camı sırladı.. Sırr, böyle bir şeydir.. Sırr, gözükmeyen değil göstermeyendir.. olduğu halde göstermeyendir.. gaybî yaşatandır.. “BİLE”lik yaşayışına Ganiyyet verendir, Galibiyet verendir..
“Meğer mevlâm üryan imiş!.” diyorum..
Kim ki, giydirmeye kalkışıyorsa, İBLİS kendisi.. Öyle değil mi canım?.
Ne iblis şeytan arıyor kendisi iblis.. Adamın kendisi şahdamarından da akrabası-Yakın olan “Rabb”ını, kendi örtüyor ve “benim RABB” diyor Firavun gibi..
Onun için zevklerimizi de.. SÖZümüzü SOHBETimizi ZEVKlerimizi de HAZMedecek ALLAHa şükür o kabiliyettesiniz yeter ki, İmkan ve zamanı Hasbî Hizmette kullanmayı da ALLAH celle celâluhu cümlemize öğretsin.. Şunu çok iyi anlamamız lâzım ki, mutlak Rububiyyette Ubudiyyet sırf itibarî ve izafîdir, görecelidir, görseldir, geçicidir, iğretidir, gölgedir, kesinlikle sanaldır!.

Kurtuluş çâresi nedir?.
BİZ BİR-İZ!”dir..
Nedir ampulün, laptopun kurtuluş çâresi?.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi HAKKa Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »


Vallahi bir SALL etse var ya Keban’la içerisindekinin neler olduğunu görürsün.. öteki sırf AKILlı lar uğraşsın dursun: “Keban burada mı? Laptop Kebanda mı?”diye, o arasın dursun!. o taraf, çünkü o zâten “İKİ”-liğin içinde.. bu çok önemli bir husustur.. Bir Müslüman, bir iman sahibi insan, “Rahmetenli’l- âlemîn SıRRı”na ermediği sürece, Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem ile ilgili ne söylersek söyleyelim, Kur'ân-ı Kerim âyetlerine rağmen hemen-peşinen reddecektir.. Diyecektir ki “Rububiyyetten pay sahibi yapıyorsun MuhaMMed aleyhi's-selâmı?”
Halbuki hay sahibi yapıyorum anlamıyor ahmak, pay sahibi değil hayy sahibi yapıyorum anlamıyor!. Eğer kulluk kolay olsaydı bütün hayvanlar da kulluk yaparlardı bizim gibi kulluk yaparlardı.. Ezân okundu derlerdi..

وَلَقَدْ ذَرَأْنَا لِجَهَنَّمَ كَثِيرًا مِّنَ الْجِنِّ وَالإِنسِ لَهُمْ قُلُوبٌ لاَّ يَفْقَهُونَ بِهَا وَلَهُمْ أَعْيُنٌ لاَّ يُبْصِرُونَ بِهَا وَلَهُمْ آذَانٌ لاَّ يَسْمَعُونَ بِهَا أُوْلَئِكَ كَالأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ أُوْلَئِكَ هُمُ الْغَافِلُونَ
Resim---Ve lekad zere’nâ li cehenneme kesîran minel cinni vel insi lehum kulûbun lâ yefkahûne bihâ ve lehum a’yunun lâ yubsırûne bihâ ve lehum âzânun lâ yesmeûne bihâ, ulâike kel en’âmi BELHUM eDALLUn ulâike humul gâfilûn(gâfilûne):Ve andolsun ki; cehennemi, insanların ve cinlerin çoğuna hazırladık (yarattık). Onların kalpleri vardır, onunla fıkıh (idrak) etmezler. Onların gözleri vardır, onunla görmezler. Onların kulakları vardır, onunla işitmezler. ONLAR HAYVANLAR GİBİDİR. HATTA DAHA ÇOK DALÂLETTE-dirler-Sapıktırlar.. İşte onlar, onlar gâfillerdir.” (A’râf 7/179)

BELHUM eDALLUn”..
Rahmetli Hacı Osman Efendi öyle diyordu: “Evlât kırk yıl tam kırk yıl çobanlık yaptık, kırk yıl atmış koç kattık!”diyor.. Çünkü bir yıldan demek ki eksik katılıyor koçlar yâni..
Koç katmak ne demek?.
Koyun sürüsüne koç katarsınız döllenir, yavrular.. Demek ki bunun süresi on iki ay değil değişiyor ki“atmış koç kattık”diyor kırk yılda..
“Ben bu dağlarda Kâinât Kur’ÂNanını okudum.. Bu tilki var ya dilki diyor bu dilki öyle mübârek bir hayvandır, ne zaman bir ezân sesi duysa binlerce kez şâhid oldum ki, iki ayağının üzerine kalkar kıbleye döner ezân bitinceye kadar beklerdi!”diyor..
Hayvanlar bile onun Haramiyetine, Hürmetine Mazhar..
Kimsenin neden Burası Bursa’da binlerce insan var.. ben bunun müfettişi ve müftüsü değilim ki!. Çünkü zamâneyle işim yok, zamanın insanıyla işim yok!. Onlar “İbnu’l- zamâne”, onlar zamene çocuğu.. onlar zamana gelmemiş “İbnu’l- vakıt”lerin, vakti gelmemişlerin çağrıcıyısız biz!.
Bu dediğim; ben, sen, o, biz.. biz, hepimiz biriz ve biz MuhaMMediyiz hamdolsun!.
Onun için islam inancı, çok sırdır ve hassastır.. Kesinlikle temelde ayırmaya gayırmaya girmez!. Çünkü mutlak Rabbu’l- âlemîn Abldullah’dan AKARABadır o’na.. mutlak kesin Rabbu'l-âlemin Abdullah İLE-BİLEdir..
Herkes her türlü elbiseyi giyer, her türlü oyun oynar ama, onlar bunun tiyatro olduğunu bilirler “Tevhid Tiyotrosu” derler..
Onun için ALLAHu zü’l- CeLâLin SünnetuLLAHında;
Muhteşem Musâ aleyhi's-selâm’a “babası gibidir firavun” gibi lafı bile az büyütürken.. babasını bilmiyor ki.. “aduvvun mubin”daha sonra..
Sahabe-yi güzin içinde de, böyle benim gibi taşkın şaşkınlar var.. adamcağız çoşmuş “eşhedu en lâ ilâhe illALLAH ve eşhede enne MuhaMMeden rasûluhu ve abduhu!.” Diyor. Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem nasıl bir fırlıyor: “Hayır, hayır ben ALLAHu zü’l- Celâl in önce kuluyum sonra da görevlisi Rasûluyum!.” buyuruyor ki: “Eşhedu en lâ ilâhe illâ ALLAH eşhedu enne MuhaMMeden abduhu ve rasûluhu” diyeceksin bana buyuruyor. Önce kulu de sonra rasûlu..
neden?.
nedeni mi var bunu anlayamayış; Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem, yüreklere oturtamadı yüreksiz kaldılar.. Şu Efendinin, bu Efendinin kulu kölesi oldular!. şunun ya da bunun kulluğunu kapıldılar!.
Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem, kendisine: “Mevlânâ!” diyene kimseye: “Bana Mevlânâ demeyiniz, Mevlâ ALLAHu zü’l- CeLâLdir” buyurmuştur.
Yukarıda anlattığım “abduhu ve rasûluhu”nu bir sohbette, ya Hoca Amcam anlattı ya Hacı Osman Efendi anlattı.. bunun kaynağını araştırdım ama ALLAH denkleştirdi İmamı İbni Neccâr meşhur hadis hafızıdır bunu ortaya çıkarıyor kaynağını buluyor bu hadis böyledir ALLAH ruhunu şâd etsin yine onun ortaya çıkardığı bir hadisi şerif vardır Ebu Hüreyre de bu hadisi bu buluyor çıkarıyor körsen yerlerde kalmış ama sahih hadislerdir bir kimse bildiği ilmi gizlerse kıyamet gününde ateşten bir gemle gemlenir hadisini ortaya çıkarmıştır bir kimse bir hakikatı hakk olarak biliyor da şu yada bu sebepten gizliyorsa işte ona ağzına ateşten bir gem vurulur kıyamet günü..

Resim---Enes radıyallâhu anhu: Bir kimse Rasûlullah Efendimizin sallallâhu aleyhi ve sellem huzûrlarına gelerek: “Ey en hayırlımız! En hayırlımızın oğlu! Ey efendimiz ve efendimizin oğlu!” diye çeşitli sözlerle Rasûlullah Efendimize sallallâhu aleyhi ve sellem hitâb etmeye cür’et etti. Rasûlullah Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem: “Ben size ne söylemişsem, onu söyleyin. Sizi şeytan saptırmasın. Bana ALLAHu Teâlâ'nın verdiği mevkîyi verin. Ben, ALLAH'ın kulu ve Rasûluyum” buyurdu.
(İmam İbn-i Neccâr)

İbn-i Neccâr kaddesallahu sırrahu:
Hadîs, târih, nahiv, tecvîd, kırâat ve Şâfiî mezhebi fıkıh âlimi, tabîbdir. 578 (m.1182) yılında Bağdad’da doğdu. 643 (m.1245) yılında orada vefât etti. Bağdad gibi bir ilim merkezinde, ilim sâhibi bir âilenin çocuğu olarak dünyâya gelen İbn-i Neccâr, on yaşında iken hadîs-i şerîf ilmi ile meşgûl olmaya başladı... kıymetli eserler yazdı...
Şam, Mısır, Hicaz, İsfehan, Merv, Hirât, Nişâbûr gibi şehir ve bölgelere gitti. 624 (m.1227) yılında, ilk çıkışından 27 sene sonra Bağdad’a döndü ve orada pek kıymetli eserler yazdı. Müstensıriyye Medresesi açılınca, orada hadîs ilimleri okuttu..


Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Bir kimse bildiği ilmi gizlerse, kıyâmet gününde ateşten bir gemle gemlenir” buyurdu.
(Ebû Hureyre radıyallâhu anhu’dan; İmam İbn-i Neccâr)

Kıyamet günü bu gün herkesin kıyama kalktığı gün.. ezân okunur kıyama kalkacağız biras sonra.. onun için zâten hakkı ve hakikatı sen söylersin merak etme.. başı boş esiyor sanma esen rüzgarı.. nereye gittiği belirsiz sanma bulutları.. her şey her zerre sebbaha zikrinde tâlim ve terbiye içindedir.. Saçlar çok akıllı olduğu için uzuyor da, kirpikler akılsız olduğu için uzamıyor değildir!
Tırnakları on günde bir kesmek zorunda kalırken dişlerimizin bir milim uzamaması, sistemin kendi zikrullahının denge ve düzeninden ibârettir.. Doğru anlatmak ve doğru anlamak tahkik imandır ki, bunun salih amele çevrilişi ise, harika bir istikamettir artık..
Onun için söz zamâneye değil gelecek vaktların “ibn”ilerinedir, gelecek vakıtlar onlar üzerine bina ediliyor.. Onun için beyan ediliyor onlar onlara sözler bizden önce de böyle olmuştur..
Bu bizim kendimizle ilgili değildir yolla ilgilidir, kervanla ilgilidir, kervan köpeği olmayla ilgilidir.. benle ki ben.. Münir Derman kaddesallahu sırrahu ile aynı zamanda yaşadık.. Elbette benden çok daha acı kaderler yaşamıştır.. ama bir şeyi hiç unutmamıştır: “Bütün yazdıklarımı bir kişi için yazıyorum!”u unutmamıştır tek şeyi.. Ve bu MuhaMMedî YOL-Zincir kıyamete kadar gidecektir inşâe ALLAH!.
Gider..
neden gider?.
Zincirin SON UÇu YEDULLAHtadır da onun için gider!. ama zincirsizler, onlar deli değildirler zincire ne hacet, onlar zincirsiz kendi zincirindedirler!. Kısır döngülerinde, yalama somun-cıvata gibi.. yalama yâni avara kasnak..
Onun için zâten Ubudiyet-Kulluk dediğimiz mefhum, “abd” köle değildir, abd kul da değildir.. Kim diyor bu kul, bu “kul” kelimesi nereden çıktı aklım ermiyor, farsça mıdır nedir incelemek lâzım.. Arapça “KUL:De!” demektir. Kullanmak zorunda kalıyoruz ama “kul” kelimesi nasıl çıktı ortaya bilmiyorum. Farsça mı dır Türkçe midir anlamıyorum!. Arapça değil, çünkü islamda “abd” vardır.. Abd, dâimiyet bileliğini AYNen kullanana “abd” denir..
“Ampul, Kebanla beraberdir” lafı bile anlatmak içindir.. görmüyor musun beraber olduğuna ışığı şâhid.. Şimdi ben “Barbaros bizim evde cereyan var diyeceğim yerde, sana diyorum Barbaros mutfak yanmıyor, buz dolabı çalışıyor, öteki bağlı, beriki bağsız ya da, sen geldin bizim evi geziyorsun diyorsun ki “hocam buzdolabın işâret ışığı niye yanmıyor, yoksa çalışmıyor mu, çalışmıyorsa içindekilerini kokutur çünkü!”.
Ya da gelir der misin “lambanız yanıyor!”diye..
Yanıyor işte görmüyor musun?.
Kulluk başka bir şeydir, yâni kölelik anlamında değildir, taraf anlamında da değildir.. Tarafsız taraftır, iğreti sana taraftır yâni..
Onun için zâten sıkıntılar doğuyor anlamakta.. halbuki MuhaMMed aleyhi's-selâtü vesselâmbism”idir Kâinâtın “bism”i bileliğiğini kurandır, esmâ bileliğini kurandır..
“ey Müslümanlar MuhaMMed aleyhisselâtı vesselâmı BİLmeden BULmadan OLmadan YAŞAmadan Kur’ÂNa elinizi değmeyin!” buyursa idi, Kur’ÂN-ı Kerim inmemiş gibi olurdu.. Sen İngilterede yaşadın uzun süre, çünkü en bilgisiz adamda İngilizce açıp okuyor, yazıp okuyor.. Meşhur profosör adam vardı adını unuttum ben japon (Toshihiko Izutsu ) İbni Arabîyi en güzel anlayan insan ama Müslüman değil!. Onun için zâten besmelesiz Tebliğ Tenzir Tebşih Teşhid Şehâdeti yoktur.. İmam-ı Mutlak, Mürşid-i Mutlak, Muhtar-ı Mutlak, Muazzam-ı Mutlak MuhaMMed aleyhisselâtı vesselâmla BİZ BİR-İZ Olmalıdır..
Yoksa felsefik içi boş laflarla, Meleküt âlemini kurmak, Ceberrut âlemini kurmak.. Vahyi, nakli, aklen BİLmek, BULmak, OLmak ve YAŞAmak mümkün değildir.. olsa olsa kibir kininden abdest almış yâni idrarla abdest almış birinin “cak cuk”una boyun eğer ve onun tarif ettiği hayali bir Rabbını nereye sığdırır bilemem!. ya âhirete sığdırır ya da bir yere koyar, bir şey yapar artık.. putperetslik yapar..
Yâni bunlar hep harikadır 114 süre 114 element tüm tövbenin besmelesiz oluşu ve onun yerine “bismillâhirrahmanirrahim” in NEML Sûresinde geçmesi..

إِنَّهُ مِن سُلَيْمَانَ وَإِنَّهُ بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
Resim---''İnnehu min suleymâne ve innehu bismillâhir rahmânir rahîm(rahîmi).: "Gerçek şu ki, bu, Süleyman'dandır ve 'Şüphesiz Rahman ve Rahim Olan Allah'ın Adıyla' (başlamakta)dır." (Neml 27/30)

“Süleymandandır” kim bu imânâ SELL ettiren Süleyman kimmiş?. Ne zaman “Süleymâne” olmuş ki “bismillah” bizim oldu.. Haaa, Medyen Çölünde ya da Kudüs Harabelerinde Kral Süleyman arayacaklarsa, çok ararlar!.
İşte bu Akıl Kâbesi.. Akıl Zarı ki oyundaki zar.. yâni “yek gel, se gel” diyoruz ya.. Zar tavla da güzel bi oyun.. İki üç gün önce uğradım kanarya sevenler derneğine de, Celâl Usta birisiyle oynuyordu, bir öğretmen emeklisiyle çok zevkle seyrettim.. yâni bunu anlarsa altı yüzüne Kâbe’nin altı yüzü gibi altı yüzüne altı tâne on dokuzu yâni 6X19=114 sûreyi yerleştirir..
O zaman 6 yüzlü Kulluk Kâbe’sinin 19 cehennem bekçisi olan şeytanı, Müslüman olur!. Yâni Kâbe, suyun testisi buzdan dı ya.. Buz eriyiverir de hocam o zaman, Rabbımı üryan felân görür..
Görür de kim görür?.
Görür dediğin eridi gitti zâten ki, erir gider.
Aleyha, onun üzerinde cehennemin üzerine 19 tâne vardır bekçi, nerde bekçiyi biz söylüyoruz, biz söylüyoruz yâni ne yapalım onun üzerinde 19 vardır.. bu böyledir yâni ZÂR-KÂBE ERiyorsa 6 yüzü de erir.. İşte bu erdemdir.. budur kemâlât.. herkes bilir ki bu 6 yüzün tek kapısı vardır o da “besmele”dir.. “Bism” ile ALLAH, Rahmâniyet ve Rahîmiyet yaşanır!.
ALLAH Rahmân ve Rahîm ile selâmen kavlen mir rabburrahim rahimle Rabb’e ulaşılır.. zâten dışardan giriş budur..
Besmele.. ALLAH, Rahmân, Rahîm, Rabbtır..
Raziyeten Merdiyeten de, Rahmâniyet ve Rahîmiyettir.. “fedhuli ibâdi” Rahmâniyettir.. “ibâdi” herkesin gözü cennette ama öldükten sonra cennette.. ALLAHın şâhidleri ise, şu anda yaşayanlardır.. Bunu anlayabilmek için de böyle muammalar şekline getirip işe yaramaz yığınlar haline getirmek değil mesele.. “bism” hidâyetin başlangıcıdır bir halin anlayışıdır.. tek “be” ile tüm “küllühum esmâ” mânâsına girişi sağlar..
Onun için buyuruyor Ali efendimiz tüm kuranı kerim fatiha olsa bütün fatiha besmele olsa bütün besmele be olsa vALLAHi ben benin altındaki noktasıyım..
İMaM Ali kerremullahi veche’nin: “İLiM bİR NOKta idi onu câhiller ÇOĞlattı!”
BUYUrduğunun MÂNÂsı, RUHu, SıRRı bu İLK NOKtadır..

İMaM Ali kerremullahi veche: “Her İLiM “Besmele” ye, o dahi “ﺐ - Be” harfine, o dah, Be harfinin altındaki “.” NOKta da mündemic*tir, derc edilmiştir, toplanıp içinde CEM’ edilmiştir.”
BUYUrduğunun da MÂNÂsı, RUHu, SıRRı bu İLK NOKtadır..

*Mündemic: İndimac eden, dürülüp sarılan, içine sokulmuş olan. İçine alınmış olan.

Velâyet ŞAHımız İmam Ali kerremullahi veche ne güzel Buyurmakta ki: “Tüm Kur'ân-ı Kerim Fâtihaya, Fâtiha Besmeleye, Besmele “Be- ب ” Harfine DERC edilse-yoğunlaştırılıp içine sokulsa; BEN o “Be” Harfinin NOKTAsı Olurum!”buyurmaktadır.

Ondandır ki Ali kerremullahi veche Sırrına eren İLİM Şehrine SALLeder-ULAşır..

Resim---Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Ben ilmin şehriyim Ali kapısıdır. Şehre girmek isteyen kapıdan girmelidir!.” buyurdu.
(Hazreti İbn-i Abbas’dan; Hâkim-i Nişaburî Müstedrek C. 3 S. 126)

Bu buyruğuna, isteyen savaşçılar, barışçılar ve isteyen istediği mânâyı verir.. ama bir gerçek var, o nokta sensin, o nokta benim.. Kim Âli Sırrına ererse İlliyinin sırrına ermiştir, Esfelinden kurtulmuştur..
Yoksa “kör nokta”dır..
HaKk ÂŞIKLarsa, buna; “Be SıRRı” deriz, “Bi Sırrı” deriz, Âli Sırrı deriz, BİZ BİR-İZ Sırrı deriz, BİLELİK Sırrı deriz, SIRR-ı SÜVEYDâ Sırrı deriz.. Tabi deriz bu “bi” besmelenin Bidâyeti-Başlangıcı.. Bu bidâyeti Rahmâniyettir ana karnından ki, ana rahminden başını çıkarıp da “ne var, ne yok?” diye bakan bir çocuk gibidir.. “Besmelenin-Bismillâhir rahmânir rahîm’in “be”si ne oluyor kardeşim, nereymiş bura?” diye.. Nihâyeti ise, boğazının çukuruna kadar mezâra gömülmüş bir Rahîmiyet Tecellîsi sonucudur..
Küllî Şey’in ŞeÂNda, şu ÂNda, “her ÂN yeniden yaratılış” neş’esinin şenliğinde birden iştiraktir..
Eşhedu en lâ ilâhe illâ ALLAH eşhedu enne MuhaMMeden abduhu ve rasûluhuBİZ BİR-İZ BİLEliğidir..
Şüphesiz ki takip ediyorsunuz biz “MuhaMMedinur”da bir chat çatafatası yapmıyoruz!. Kimseye de bir şey söylemiyoruz!. Sadece “MuhaMMedinur” bir MuhaMMed aleyhi's-selâm güvercinliği gibidir.. Benim TEKe TEK Terasta ak güvercini beslediğim gibi, kendi nasibi ve kısmeti olanlar için konulan şeydir.. Ama esası şudur ki, yalınız orası aynı zamanda tohum günü geldiğinde kime lâzım ve lâyıksa bulacaktır.. Bu çağ ki, kendisi, kendi çağının içindeki zincir halkası olup olmamak herkesin paşa gönlünün işidir.. paşa gönlün ne istiyorsa onu yaparsın..
Açıkçası, ister yer içer, bu gün değilse yarın af edersin geberir gider!. Bizler de her ÂN, BİZ BİR-İZ MuhaMMedi Şuurunu, Nurunu, Sürurunu, Onurunu, Şerefini ve Haysiyetini yaşar, Muradullahı DUYar, Emrullaha UYar, Sünnetullah içinde Şe’enullah İman ve Amelini fiilen UYgular Kaderullahı YAŞArız inşâe ALLAHu TeÂLÂ..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi HAKKa Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »


inşâe ALLAHu TeÂL” demeden sadece, “Yazarız” demiyorum dikkat edin!. ALLAHu TeÂLÂ’nın “inşâ”sıyla..
Öyle diyebilsem, desem kalem elime bir geçse, bak neler yazarım ben seyredersiniz.. kesinlikle çok muhteşem zevkler yazarım ama o kalem öyle bir kalem ki, yaratan kalem.. yâni yaratan kalemin elinde Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem.. bir gün inşeALLAHNun” Nuuuuun.. bir “Kalem Sûresi" var “nuuun” diye sohbet yaparız.. bu kalemin; kim mürekkebi, kim hokkası, kim ne yazar ne çizeri.. ondan sonra insanlar nasıl alın yazılarını parmak izleriyle, alınlarındaki imanlarını parmak izleriyle nasıl her şeye işaretliyorlar.. hani var ya, vahşi kedilerin, aslanların çalıları sidikle işâretlediği, “benim bölgemlé dediği gibi.. “bu saha benim!” dediği gibi.. bu benim.. bu benim.. bu benim benim evim, benim barkım, benim anam, benim gözüm..
Benim.. benim.. benim!. hiç mi Rabb’ımızın bir şeyi yok be!. Fatiha’ya başlayışta bakınız.. bu sebepten insan “abd” ve “Rabb”ı bilecekse Kur’ÂNı’a girecekse besmeleyle girmeli.. Besmele zikrullahtır!.
Zikrullah kimdir?.
Zikrullah MuhaMMed alehi's-selâmdır.. Budur vALLAHi billahi budur.. “Rahmetenli’l- âlemin”dir.. İlk halk edilendir.. Esmânın illk zuhurudur.. Bütün esmâların zuhûr tahtasıdır, anasıdır, “ÜMM”üydir.. Böyledir “Nebî” deki “be” budur.. Besmelenin nurudur “Nebî” deki BİLE-lik Nurundan kastım besmelenin nurudur, ALLAH celle celâlihu’nun, Rahmân’ın ve Rahîm’in Nurudur..

Meriç can Ahmed’in kızı.. Onun bunun çocuğu değil.. ALLAH’ın çocuğu da değil, ALLAHın Nurudur Meriç!. Onun için Kur’ÂNı Kerimde “Ümmü’l- Kur’ÂN” buyuruyor Fâtihaya, Kur’ÂN'ın Anası buyuruyor.. İşte “Abd-kul” ve “Rabb-her şeyi yaratan” ilişkisindeki ana ilke..
Bakın çok muhteşem bir hadis var tabi yayınladık, göz atıp geçiyoruz ben de öyle sizin gibiyim.. Ya da insanlar gibi, ama doğru değil Ubey bin Kaab çok âlim çok takvâ sahibi bir sahabe.. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem namaz kılarken Ubey’e yaklaştı: “Selâmualeyküm Yâ Ubey!” dedi Ubey radiyallahu anhu döndü baktı namazın içerisinde, fakat hiç cevap vermedi.. fakat işkillendi tabi ki namazı kısa kesti “ve aleykümesselâm yâ Rasûlullah sana seslendiğimde neden bana cevap vermedim Ubeyd ya Rasûlullah! Namazdaydım!.” İyi bilmiyorum vahiy katibi mi idi Ubey radiyallahu anhu.. bilmiyorum şu an hatırlayamıyorum.. ama Kur’ÂNı mânâsını hatmedenlerdendi..

Resim---Ebû Hüreyre (radiyallahu anhu)’den rivâyete göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem , Übey b. Ka’b namaz kılıyorken onun yanına vardı ve: “Ey Übey” dedi. Übey yüzünü çevirip baktı fakat cevap vermedi. Ama namazını kısa kesip bitirdi ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e vardı: “Selâm sana olsun Yâ Resûlullah!.” dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’de selâmını aldı ve: “Sana seslendiğimde neden niçin cevap vermedin? Übey: “Yâ Resûlullah, namazdaydım!” Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Allah’ın bana vahyettiği Kur’ânda: “Ey inananlar! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Resûlüne uyun!” emrini görmedin mi?” buyurdu. Übey: “Evet gördüm” dedi “ve inşallah bir daha bu hataya düşmem!” dedi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Sana ne Tevrat’ta ne İncil’de ne de Zebur’da ne de Kur’ân’da bir benzeri indirilmemiş olan bir sûreyi öğretmemi ister misin?” Übey de: “Evet Yâ Resûlullah!” dedi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Namazda nasıl okursun?” Buyurdu. Übey “Ümmü’l- Kur’ân” olan Fatiha Sûresini okudu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Canım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki bu okuduğun Fatiha Sûresinin bir eşi ne Tevrat’ta ne de İncil’de ne de Zebur’da ne de Kur’ân’da indirilmemiştir. O yedi âyetli olup devamlı tekrar edilen bana verilen Kur’ân’dan bir parçadır.”
(Buhârî, Tefsir-ül Kur’ân: 27; Ebû Dâvûd, Salat: 17)
Tirmizî: “Bu hadis hasen sahihtir.” Demiştir.
Bu konuda Enes’den ve Ebû Saîd el Mualla’dan da hadis rivâyet edilmiştir.


Yalınız sen ALLAHın bana vahyettiği Kur’ÂNda okumadın mı ki;

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
Resim---Yâ eyyuhâllezîne âmenûstecîbû lillâhi ve li’r- resûli izâ deâkum limâ yuhyîkûm, va'lemû ennallâhe yehûlu beyne’l- mer'i ve kalbihî ve ennehû ileyhi tuhşerûn (tuhşerûne): Ey inananlar! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Resûlüne uyun. Ve bilin ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız.” (Enfâl 8/24)

Ne demek “O yedi âyetli olup devamlı tekrar edilen”?. Ne demek bu, devamlı tekrar edilen midir atamonun her ÂN dönüşü.. Şu ÂN ŞeÂNuLLAHta SünnetuLLAH üzere “KüLLî-her şeYy”in Yeniden Yaratılıp-MevCÛD KILınıp-var edilişi bir tekrar mıdır?. Tekrar mıdır bir, bir daha iki, bir daha üç, bir daha dört vs.. diye sonsuza kadar saysam bir dahaları tekrar mıdır?.
Ne demek tekrar?.
Zikir ve tezkir gibidir tekrar, karar kılıştır, “tek” te, “TEK-OLÂN- “1” de karar kılıştır..
Aslında Teknikte ve gerçekte SAYı TEKtir o da “1”dir.. 2 ve sonrası RAKAMLardır..1+1=2, 1+1+1=2+1=3, vs..

Adana Erkek Lisesinde de okuyordum bitireceğim.. delilik her zaman parasızdır.. paralı olan, para ile ilişkisi olan akıldır.. Gece aklıma takıldı.. “ALLAHı kesinlikle ALLAH yarattı!” diye düşünüyorum!. “Düşünmemin bir yararı yok!” dedim.. “Sabaha kadar düşünsem boş!. O zaman şu defterin arkasına yazayım tersten bir sayfa doldurdum “ALLAHı ALLAH yarattı!” “ALLAHı ALLAH yarattı!.” “ALLAHı ALLAH yarattı!.” “ALLAHı ALLAH yarattı!” yazdım gitti kaç sayfa gittiyse.. sonra: “Çıldıracağım, yeter ardık!” dedim.. O zaman aklım dank ettti.. en son dediğim ALLAH, “ALLAH celle celâlihu” idi.. ötekiler yartıldı.. uydurdum-yaratıldı.. ASL olan, aklımın durduğu yerdekiydi ALLAH celle celâlihu..

MuhaMMedi MeLÂMette Teknik ve Tasavvuf, bir şeyin iki yüzü gibidir, İman ve Amel gibidir!. Uydur-kaydır yoktur!.
Maddesi olmayanın mânâsı da yoktur!. hayal yoktur!. Hayal ve Hakikat aklın iki yüzüdür, Lâzımdır ve Lâyıktır..
On sekiz yaşına kadar çocuklarımızın çocukluğu lâzımdır.. Meriç’in Elif’in kızı olması lâzımdır.. ama Meric’in de kızı lâyık olduğu zaman lâzım.. o zaman gelince Meriç birisinin annesidir.. İşte bunu anlamak “RÜŞD”e eriştir.. konuşuyorduk Regayib “gaib rüşdü”ne eriştir.. Gaib olan Rabbu’l- Âlemin’dir..Kayıp değil GAİB.. Gaib, olduğu halde gözükmeyen, göz önünde bulunmayan, hazırda olmayandır ve hiç olmayan değildir.. Rabbımız Şahdamarımızdan yakın.. canımız var..ama Gaibler..
O rüşde eriş “meğer mevlâm üryânimiş!” demem gibidir..

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
Resim---İRCİÎ ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh (mardıyyeten) : dön Rabbine, sen O'ndan O senden hoşnut olarak!(Fecr 89/28)

Böyle bir ümmet böyle bir tamlık nerdedir ki bütün bu MuhaMMedi MeLÂMetin hoşluğu, muhteşemliği bir kemâlât aşamasıdır.. Fatihanın yedi aşaması tepeden başlar ama, alttan yukarı uruc yukarıdan gelir.. ALLAH ->Rabb ->Rahmân ->Rahîm ->Mâlik.. Böyle nereye iner?.
gayri’l- magdûbi aleyhim ve lâ’d- dâllîn” âmin!. Sapıklardan etme şunlardan etme bunlardan etme!..

Onun için başlarken dedik bir bu soytarı yüzlü din baronları, felan Efenediler var ya, şucu bucular, onlara: “Câhilsin!” desen sopayla kovar seni, bırak dallin mallin demeyi!.
Ama ALLAHu Zü’l- CeLâL, Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’e:

وَوَجَدَكَ ضَالًّا فَهَدَى
Resim---Ve vecedeke dâllen fe hedâ.: Ve seni dalâlette buldu sonra hidayete erdirdi.” (Duhâ 93/7)

“Ve seni dalâlette buldu ->sonra hidayete erdirdi” yi biz, Seni sapık insanların arasında şaşırmış bulup da, seni doğru yola eriştirip kurtuluşa eriştirmedik mi?
Veya çocuk iken kaybolduğunda seni bulup teslim etmedik mi?
Veya din, şeriat nedir bilmezdin bunları sana gösterip öğretmedik mi?..
diye anlarız..

“Biz seni dâllen bulduk hidâyete erdirdik”i anlamaz, anlamaz!. Abd ile RABB oluş farkını anlamaz!.
Anlasa Fatihayı anlardı.. Zâten alttan yukarı Nefsin dâlleninden başlar!. Ne olacaktı “dâllen” olmayıp da, anasından yeni doğmuş bir çocuk!. Makina mi çıkardık ne yapacaktık yâni?!. Anasından doğunca hemen çocuk mu doğuracaktı yâni!. Böyle bir şey yoktu Sünnetullahta!.
Neden bunu söylüyorum, eğer “abd”lığı şunun bunun uydurduğu, yüzyıllarca kafalara çivi gibi çaktığı putculuğa bağlarsak yazık ki, ne yazık olur!.
Bu zavallı NEFSLeri kendi hâline bıraksan bile, gökteki kuşlarla, bulutlarla, rüzgarlarla, hep dönen zerrelerle, kükreyen kürrelerle “fASLın fASLı ALLAHmış!” dersin yürüsün Hakk YOLUna inananız ki..
Yâni gerçekte budur zâten..

Çünkü;
MuraduLLah ->EmruLLah ->SünnetuLLah ->Şe’NuLLah budur..
DînuLLah ->KÛN fe ye KÛN -> ÂLeMuLLAH ->AbduLLah!. OLup durmaktadır Kâinâtta her ÂN!.

“Doğru ama Hocam doğdu, öldü nedir?”
Bırak doğmayı ölmeyi.. Ne doğan var, ne ölen var!. Ne geçmiş var ne gelecek var!. Var olan ALLAH celle celâlihu!. Şu ÂN daki ŞeÂN!.

Onun için Kur’ÂNı Kerimde;
ULuhiyet ->Rububiyyet ->Rahmâniyet ->Rahîmiyet ->Mâlikiyet ->Ubudiyet ->Fiiliyet-Âmeliyyet.. işte budur her ÂN ŞeÂNuLLahtaki Tecellîgâh Gergefi.. Budur İlim ->İrade ->İdrak ->İştirakla AKLen-NAKLen MuhaMMedî ANLAyış azîz cÂNLarım!.

Ancak İmkÂNla İmtihÂN Sası OLÂN Akıl Bazarına girdin mi;
İLimin Bedelini BİLmeyi
İradenin Kıyasını BULmayı
İdrakin Şartında OLmayı
İştirakın Sebebini YAŞAyıp MuhaMMedî HiDÂyetle ŞÂHiduLLah SON-UÇuna ULAŞırsın inşâe ALLAHu TeÂLÂ!.

وَوَجَدَكَ ضَالًّا فَهَدَى
Resim---Ve vecedeke dâllen fe hedâ.: Ve seni dalâlette buldu sonra hidayete erdirdi.” (Duhâ 93/7)

dâllen” den ->“hedâMuhaMMedî Mi’RÂCımız budur..

Bismillâhi’r-Rahmâni’r- Rahîm!” de bakıyım Barboros can!.
Hadi “be” nin noktası ol da göreyim.. Hadi buyur gireceksen noktanın altından gir Barbaros!. Hadi gir, “be” dediğin “yatan elif”tir.. Elif HAKktır.. “ve kânellahu bi külli şeyin muhit!”
ALLAHu Nuru’s- semâvâti ve’l- ard” dır..

Evet sizin yorgununuz var, durgununuz var!.
Bizdeyse ->at, avrat, şah-ı teber.. Bizler avara kasnak gibiyiz..
Söyleyecek-soracak bir şey olan var mı, varsa söyleyin!.

ALLAHümme salli ve sellim ve bârik ala seyyidina MuhamMMedin nuru’z- zâtı’s- sırrı sarii’ fî cemii’l- esmâi ve sıfati ve adedi ilmiken dâimen ebeden kesiran mubâreken tayyiben fîh.

Subhâneke ALLAHümme ve bi hamdike, eşhedu en lâ ilâhe ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve’etubileyke
Velhamdulillahi Rabbu’l- âlemin!.

ALLAH celle celâlihu bizi affetsi,n bağışlasın rahmetine gark eylesin!
Şu denizin üstündeki dalgaların fırtınası gibi yeri göğü inleten bu kargaşa, bu telâşa, bu şaşkınlık ve taşkınlık âleminde, denizin en yüreğinde, MuhaMMed alehi's-selâm yüreğindeki;
En DİNgin, en SÎNgin, en YUNgun ve de en YANgın Sekînet-i MuhaMMed alehi's-selâm da bizim geçmişe tevbe istiğfarımızı “BİZ BİR-İZ” eylesin!
Gelecekte Dualarımızı Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemde “BİZ BİR-İZ” eylesin!
HÂL-i Hazırda RIZALarımızı, Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemin Rızasıyla “BİZ BİR-İZ” eylesin!
Her ÂN ki en son nefesimizdeki Şehâdetimizi Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’in “Eşhedü enLâ iLâhe iLLÂ ALLAH ve eşhedu enne MuhaMMeden Abduhu ve Rasûluhu” Şehâdetine ALLAH celle celâlihu;
Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem BUYurup-DUYurduğu,
MuhaMMedî Şuuruyla, Nuruyla, Süruruyla, Onuruyla ki,
İLimiyle, İradesiyle, İdrakiyle, İştirakiyle Şefâatıyla Şereflendirsin cÜMMLemizi inşâe ALLAHu TeÂLÂ cÂNlarımız!.

ResimEs SeLÂMu aLeyküm ve RahmetuLLah!.

Hayırlı geceleriniz hayırlı gündüzleriniz olsun…
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi HAKKa Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

BismillâhirranmanirRahîm

الْحَاقَّةُ
Resim---El hâkkah (hâkkatu).: 'Elbette gerçekleşecek olan' (kıyamet).” (Hâkka 69/1)

مَا الْحَاقَّةُ
Resim---Me’l- hâkkah (hâkkatu).: Nedir o 'muhakkak gerçekleşecek olan?'” (Hâkka 69/2)

وَمَا أَدْرَاكَ مَا الْحَاقَّةُ
Resim---Ve mâ edrâke me’l- hâkkah (hâkkatu).: O gerçekleşecek olanı (kıyameti) sana bildiren nedir?” (Hâkka 69/3)

Biliyorsunuz Hakka sûresi, Hakikat sûresidir harikadır.
El hakka, hakk nedir?.
Bu Müsemmetü’l- Kezzâb: “Ben de peygamberim!.” dediğinde âyetler uyduruyor.. işte ne varmış “el hakka mel hakka” şudur budur felân diyor çünkü o öyle basit görüyor..

Ve mâ edrâke me’l- hâkkah
Nedir sen idrak edebildin mi, hakikatin ne olduğunu?.
Bak üç kere tekrara var.. Onun için Hakka Sûresi kendine mahsus bir sûredir.. yâni bir yalancının peygamberliğini ilan ettiğinde, kendisinin Kur'ÂN-ı Kerîm'de ki Hakka Sûresine benzer-nazire olacak şekilde âyetler uydurmuştur kendine göre..
Biz Hakka Sûresine devam edelim inşae ALLAH!.

إِنَّهُ لَقَوْلُ رَسُولٍ كَرِيمٍ
Resim---İnnehu le kavlu resûlun kerîmin.: Hiç şüphesiz o (Kur'an), şerefli bir elçinin kesin sözüdür.” (Hâkka 69/40)

İnnehu” O var ya O, hüviyet sahibi.. Le kavlu.. Le, muhakkak.. kavl.. bir söz, kavl dir ki, Rasûl-i Keriymin, kerim olan bir Rasûl Raufu’r- Rahîm Rasûlin keriym, Resûllulah SALLallahu aleyhi ve SELLem Kimliğini Kur’ÂN-ı kerimde meselâ imkan bulsak Kur’ÂNı Kerimde Resûllulah SALLallahu aleyhi ve SELLemin anlatımı da var.. Kerim olan Rahmetenli’l- âlemin.. İkramı eden, devamlı varlığın sebebi olan, vücuda gelişin ve son şehâdetin sahibi olan Resûllulah SALLallahu aleyhi ve SELLem Efendimiz.. ona sahiblik mi verilmiş, yâni senin ayağına sahiblik mi verilmiş seni yürütmek için BİZ BİR-İZken.. Gözünün gördüğü zaman, görmek gözüyün sahibliği mi olmuş..

Bendeki “BEN”: Muhitte “ben” Merkezde “BEN”:
Âfak Akıl için, Ulaştıkça daha ilerisi OL-AN târifsiz Sonsuz UFUKlar, DIŞımız olup:
MUHiT-te O ALLAH celle celâluhu..

وَللّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ وَكَانَ اللّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُّحِيطًا
Resim---Ve lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı). Ve kânallâhu bi kulli şey’in MUHÎTâ(muhîtan) : Göklerde ve yerde ne varsa tümü Allah'ındır. Allah, her şeyi kuşatan-kapsayandır.” (Nisâ 4/126)

Burada biz, katiyyen kıyastan kurtulamayız.. akıl İKİ ŞEYlikte-Şeytanlıkta kaldığı sürece TEKLik TEVHİDine Ulaşamaz.. Kurtulması için akıl’ın nakilleşmesi lâzım.. “Kardeşim neden bahsediyorsun benim ayağım gözüm ayrı ayrı sahiblikler felân” diyen olabilir!.
Ne sahibliği sahib TEKtir ve ALLAHu zü’l- CeLÂLdir!. İman ettiğimiz ALLAHu zü’l- CeLÂL ve Resûllulah SALLallahu aleyhi ve SELLemdir.. Onun için “ALLAHa ve Rasûlune Teslim Olun, İman Edin, Tâbi Olun, İtâat Edin buyuruyor, ortağı olduğu için değil!. SistemuLLAH böyledir.. Sistem böyledir.. hiç biz gider de dermiyiz: “Yâ Rabbî bana bir gözük de yüzüne bakayım!
İlk varacağımız Resûllulah SALLallahu aleyhi ve SELLeme gideriz.. Öyle emredilmiştir.. Resûllulah SALLallahu aleyhi ve SELLem de bekleriz ne olacaksa orda olur.. Olmayacaksa da olmaz’.

İşte böyle bir peygamberin Rasûlün Ümmetiyiz biz..
Nedir Rasûl?.
Sell Rüşdü Ravzası, Rızası, Rüyeti üzerinde olan Rasûlullahtır.. Resûllulah SALLallahu aleyhi ve SELLemdir.. O, öyle bir lütuftur ki “Sîn”likte, “sen”likte, İnsanlıkta, yâni insan oluşta fiilen yaşanır.. ALLAH için öyle bir peygamberin sözüdür buyurulan..

وَمَا هُوَ بِقَوْلِ شَاعِرٍ قَلِيلًا مَا تُؤْمِنُونَ
Resim---Ve mâ huve bi kavli şâirin, kalîlin mâ tu’minûn (tu’minûne).: O, bir şairin sözü değildir. Ne az inanıyorsunuz?(Hâkka 69/41)

Asla bir şâir sözü değildir.. “kalîlin mâ tu’minûn” Amma da çok az inanıyorsunuz!.
Kime?.
Resûllulah SALLallahu aleyhi ve SELLem’e Kur’ÂN-ı Kerim’e.. Ve Kur’ÂN-ı kerimden ki, Resûllulah SALLallahu aleyhi ve SELLemin sesinden duyduğumuz ALLAHu zü’l- CeLâL’e, çok az.. “” o şey ki, “tu’minûn” sizin imanınız ne kadar az.. ne kadar az inanıyorsunuz siz!.

وَلَا بِقَوْلِ كَاهِنٍ قَلِيلًا مَا تَذَكَّرُونَ
Resim---Ve lâ bi kavli kâhin (kâhinin), kalîlen mâ tezekkerûn (tezekkerûne).: Bir kâhinin de sözü değildir. Ne az öğüt alıp düşünüyorsunuz?(Hâkka 69/42)

O, bir kâhin, sihirbaz, gelecekten haber veren kâhin sözü de değildir.. kâhinler biliyorsunuz hep karışık tahmini sözlerle gaibten haber veren insanlardır, karışık ve tahmini sözlerle gaibden haber verdiği söylenen kimseler falcılardır.. Kur'ÂN-ı Kerîmde bunlarla ilgili âyetler vardır.. “kalîlen mâ tezekkerûn” siz ne kadar az zikrediyorsunuz..
Siz.. bakın imandan sonra ne buyuruyor, o imanınızı, siz hayata çekemiyorsunuz, düşünemiyorsunuz.. Siz ne kadar az zikredicisiniz.. oysa Resûllulah SALLallahu aleyhi ve SELLem, ALLAHu zü’l- CeLâL’in ReSÛLü ve Kur'ÂN-ı Kerîmin SESİ, hâşâ bir kâhin değil!.

تَنزِيلٌ مِّن رَّبِّ الْعَالَمِينَ
Resim---Tenzîlun min rabbi’l- âlemin (âlemîne).: Âlemlerin Rabbi'nden bir indirilmedir.” (Hâkka 69/43)

O Kur'ÂN-ı Kerîm, Âlemlerin Rabbinden ->Âlemlerin Rahmetine inzal edilendir.. İndirilendir kelimesi, nüzulün tam karşılığı değildir.. Asansörle indirilen doksan dokuz kat gökten aşağıya inen; Jübiter'den, Neptün'den şundan bundan geliyor değil!. Yâni burdaki tenezzül, bakın tenzir tenezzüldür.. Tenezzül, çok harika bir şeydir..

Tenezzül terbiyesi ancak ALLAH dostlarından alınır.. Eğer bir Siirtli Hocam ile konuşuyorsanız yedi yaşını doldurmadan, yedi yaşını tam doldurmadan iki gözü kör iken, yine iki gözü kör bir insandan Kur'ÂN-ı Kerîm’in hatmini bitirip, ALLAH rahmet eylesin hepsine Abdulhamit babası beş koç kesip kazanlarla kaynatıp bütün Siirt halkına “oğlumun Kur’ÂN hatmini hafızlığını kutlamak istiyorum, Resûllulah SALLallahu aleyhi ve SELLem in şerefine!.” diye ziyâret çektiğini.. Kendisi: “Ablam tek eliyle kaldırıp hafızımıza bakın maşaaLLAH! Deyin!” diye kaldırıp halka gösterdi tek eliyle!” demişti..
Ama biz kendisine ne bileyim ben Hocam: “Tenzîlun min rabbi’l- âlemin” Kur'ÂN-ı Kerîmde nerde geçer?” diye sorsam. O, sûrelerin başındaki âyetleri söyler.. İşte “HaMime geç, yürü yürü yürü, in iki âyet aşağıya!” Tak seni buldurur, başka nerde geçer ne biliyorsun, atla iki âyet gibi.. sanki bilgisayar gibi.. birgün: “Hocam kaç hadis biliyorsunuz?” dedim.. “Hocam kırkbin var mı?.” “Vardır Abdullatif”.. “Elli bin var mıdır?”.. “Ne yapacaksın be oğlum de ki vardır!.”

Tenezzülü görüyor musunuz?.
Tenezzül, yâni kibirli oluşun tersi, hazmediş.. Resûllulah SALLallahu aleyhi ve SELLem özellik ve güzellikleri üzerinde iken hazmediş.. kendi nefsine çekmeyiş.. kendine çekmezse zâten hepsi kendinin olur.. ALLAH celle celâlihu cömerttir.. Resûllulah SALLallahu aleyhi ve SELLem de cömerttir.. Yâni ruhunu esirgemez yeter ki teslimiyet olsun!. Siz hang pirizi gördünüz ki passız bir fişe elektrik vermemiş olsun, olur mu öyle şey!. Sünnetullah bu, siz Mutahharun, Mütezekka, Müteayyib ayıplardan arınmış, Musaffaha en sah iseniz, eliniz bir ALLAH celle celâlihu dosduna değmişse, ALLAH celle celâlihu ELİne değmiştir.. Ellerin üzerinde YeduLLAH vardır..

إِنَّ الَّذِينَ يُبَايِعُونَكَ إِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللَّهَ يَدُ اللَّهِ فَوْقَ أَيْدِيهِمْ فَمَن نَّكَثَ فَإِنَّمَا يَنكُثُ عَلَى نَفْسِهِ وَمَنْ أَوْفَى بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللَّهَ فَسَيُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا
Resim---'' İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh(yubâyiûnallâhe), yedullâhi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsih(nefsihî), ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi ecren azîmâ(azîmen) :Muhakkak ki sana biat edenler ancak Allah'a biat etmektedirler. Allah'ın eli onların ellerinin üzerindedir. Kim ahdini bozarsa, ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah ile olan ahdine vefa gösterirse Allah ona büyük bir mükâfat verecektir.'' (Fetih 48/10)

Bu, hele bu günkü ortamda akılların ve vicdanların kendi kendini kirlettiği kendi pisliğiyle, idrarıyla abdest aldığı bir ortamda, bu lafların hiçbir geçerliliği gözükmez dışarıdan.. Onlar şekle bakar, zâhire bakar, kadere bakar dışını okur, onun için taşa tutulmayan bir ALLAH celle celâlihu Dostu bulamazsınız dışarda kalan!. Yâni hepsi de, taşlanır..

Barbaros:“Hocam bi de bu af edersiniz lafınızı kestim.. Bu teknikte bu bizim kullandığımız bu şeyler vardır.. Benzin dolduracaksınız ya, meselâ benzin tabancası vardır, doldurduğunuz şeyin bir şeyin içine girdiği ucuna nüzul derler ona bi de öyle alâkası var mı bu işle bilmiyorum tabi öyle bir kelime var teknikte kullanırlar yâni..

kulihvÂNi: Muhakkak yâni.. Tabi burada bütün mesele, uyuşum sağlarken, buz su haline geçerken tenezzül eder.. Donarken kibir eder, tekebbür ve tenezzül birbirinin zıddıdır.. TEVHİDe tenezzülle inilir ve tekebbürle çıkılır en büyük hizmetçi ALLAH celle celâlihudur.. ALLAH celle celâlihu en yükseklerde dir ham akla göre.. kâmil akla göre ise, ham aklın en alçak dediğindedir.. Çünkü öteki göklere bakar.. Şu göklere bakar diğeri ise, “şah damarı”na bakar Özünde arar önce.. İşin çekirdeğine bakar.. Ona denir ki: “İncir götür buradan!”dense. O câhil kişi, koca incir ağacını sırtlanır götürmeğe, on ton.. Oysa, bir toplu iğnenin ucu kadar tohum verin bana, ben ondan bir milyar tâne incir yetiştiririm!.”
Çünkü birisi şekle, ham akla bağlıdır.. Diğerisi ise, Vekle, Vekile MuhaMMed alehi's-selâma ve Nakile-Kur'ÂN-ı Kerîme bağlıdır..

Onun için âşık olduğumuz için, evet âşıklık da bir şereftir Resûllulah SALLallahu aleyhi ve SELLem in yolunda az ve öz insanların içine işleyecek sözleri yaza bilmek, çize bilmek, söyleyebilmek elbette çok harika bir şeydir.. Neden olmasın ki, yâni şair Nedim gibi değil işin esası, Fuzuli Baba gibi.. Bütün bu özellik ve güzellikleri topladığımız zaman tenezzülün gerçek mânâsını anlamış oluruz.. Bir buluttaki, kümelenmiş yoğun bir bulut, su buharı birikimindir biliyorsunuz.. Yerden göklere çıkan mikroskobik toz zerreleri ile, oradaki su melekülleri elektrik yükü farkından dolayı toz zerreleri etrafında kümelenmeye başlar.. Netice de bir boncuk tânesi gibi diyelim öyle oldu.. Belli bir düşme yer çekim düşümüne geldikten sona artık şeyi kabul etmez onun için tepemizden böyle kütle halinde yağmur yağmaz da, tâne tâne ve tâneler asla birbirine değmez biliyorsunuz, aynı yükle yüklüdürler ve birbirlerini iterler..
yoksa tersi olsaydı, tersinde ne olurdu?.
Felâketler olur du.. Ne olur, dolu olur çok zararlı olurdu.. Bütün bunlar, bulutdaki bu halin inişi de bir tenezzüldür!.
Zâten başka bir anlamı vardır bütün oluş “KÛN fe ye KÛN” oluş, RaBB Sıfatından geçmek durumundadır.. Rabbu’l- âlemin buyrulması Âlemler ALLAH celle celâlihunun RaBB Sıfatının tecellisidir.. Rahmetenli’l- âlemin buyurmak, Rabbu’l- âlemindeki Nurullahın, Rahmetenli’l- âlemindeki NûR-u MuhaMMed oluşunu anlayıştır!.
“Efendim felân ülkede yaşamış bir kişiden bahsediyorsunuz!.”
Ne kişisi kardeşim, ne kişisi ben senin bedeninden bahsediyorum bedenindeki canından bahsediyorum, bu kişiyle mişiyle alâkalı mı?.
Hangi şeyde yok ki, KüLLî ŞEYy’in ŞAHDAMARI’ndan Akraba yakın yaa!. Aklı bundan boşandırmak lâzım.. Bu aklın, normal hakkıdır.. Şimdi Ahmet ya da Tarık, çocuğuna soracak: “Kızım diyecek bak!”.. bebek gibi anlatacak ona ki bu doğal.. Ama eşine böyle anlatmayacak çünkü o büyük bir insan.. annesine ise daha başka.. çünkü onların seviyelerinde yeni anlatım vardır.. Aynı şeyi anlatsa dahi birinde çocukça, birinde şunca, birinde bunca anlatımlarla ancak seviyeleyebilir.. Şimdi üniversite görmüş bir hanımıyla konuşurken çocukça konuşsa ne der “dalga mı geçiyorsun benim kızım gibi mi konuşuyorsun benimle?” der..

Demek ki tenezzülleri ayarlamak.. burdaki tenezzül hılkıyetten tutun yaradılıştan fıtrî olarak şu andaki Şe’eNdeki yaşayışa kadardır.. Aynı şeydir.. Zâten tenzil Rabbu’l- âleminden.. O Kur’ÂNı kerim, Rabbu’l- âleminden tenzilden geliyor.. Tenzil, peyder pey olan anlamındadır.. Tenzil, yirmi üç yılda Kur’ÂNı Kerim gelmiştir.. Parça parça, kısım kısım tedricen.. Yirmi üç yılda ineceğine, yirmi üç saniye de inerdi.. saniyesiz de inerdi hemence.. yâni yirmi üç yıl inmiş diye bir şey yok ki..
şimdi inmiyor mu yâni durmuş mu?.
ALLAH celle celâlihu, hayatı beş milyar sene önce yaratmış da, şimdi gelip tamirat mı yapıyor, ya da yapmıyor!?. Ne alâkası var!. Aklımızla, bizimkisine ayarlıyoruz değil mi?. “Ev yaptık yirmi sene önce, şimdi çatısı akıyor tâmir edelim” gibi mi?. Öyle yok, öyle yok!. Öyle olsaydı beş milyar senedir bu atomlar dönmezdi, dönecek enerji bulamazdı ve kıyamete kadar da dönmeye devam edemezdi!. ASLında atomlar/ZeRReler için dönme diye de bir mefhum yok!. Sadece her ÂN Şe'ÂNuLLAHta, “KÛN fe ye KÛN” oluş var!. Ham akıllar, Kur'ÂN-ı Kerîm'deki sürekli yok ediliş var edilişin sırrını teknik olarak çözemeyince teoremler uyduruyor.. Sen diyorsun ki “dönüyor!.”.. kim dönüyor meselâ kuantum teorisi, işte Alper burada.. Senelerdir çalışıyorlar meselâ çalışılıyor.. Batı dünyası çalışıyor, artık elektronun net fotoğrafları çekiliyor elektron bir burada gözüküyor bir burada, bir şurada.. elektron daha önce bir tâne çizgi üzerinde dönen bir vasıta gibi gözüküyordu şimdi ise, zikzak resimleri çıkıyor.. “Aha şimdi buradaydı, şimdi burada yok!.” edilip var ediliyor.. Bu doğaldır, insanlar bunu bilince ALLAHu zü’l- Celâl'in işi bitmiş değildir.. İnsanlar milyarda birini bilmiyorlardır daha.. bu da bir güzelliktir onu söylemek istedim..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi HAKKa Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

وَلَوْ تَقَوَّلَ عَلَيْنَا بَعْضَ الْأَقَاوِيلِ
Resim---Ve lev tekavvele aleynâ ba’dal ekâvîl (ekâvîli).: Eğer o, bize karşı bazı sözleri uydurup söylemiş olsaydı.” (Hâkka 69/44)

Velev, velek ki, hadi diyelim ki, olsaydı ki, “Ve lev tekavvele aleynâ ba’dal ekâvîl” eğer Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, aleynâ, bizim üzerimize yâni biz demediğimiz halde, takavvele-sözler ekleseydi-buydursaydı yâni badel ekaviyli, bazı uydurulmuş lakırtılar söyleseydi velev ki olmaz ama hadi deyin ki sizin dediğiniz gibi olsaydı “biz ne yapardık Bak!” buyuruyor ALLAHu zü’l- CeLÂL!?.

لَأَخَذْنَا مِنْهُ بِالْيَمِينِ
Resim---Le ehaznâ minhu bi’l- yemîn (yemîni).: Muhakkak onun sağ elini (bütün güç ve kudretini) çekip alıverirdik.” (Hâkka 69/45)

Le, muhakkak ki.. ehaznâ, yakalıyıverirdik.. min hu, ondan.. bi’l- yemîn, yemini, yemin ile.. tutardık yemin ile tutardık.. yemin sağ eldir.. Nurullahın MuhamMMed aleyhisselâm a nur olarak geçişi.. ve bize gelişi.. bizim yaşayış, geçmiş gelecek nurumuz.. o NURu keserdik.. yakalardım onu yâni ALLAHın Nuru “şey” olarak MuhamMMed aleyhisselâm da tecellî etti.. mâsivâ olarak evet Âdem aleyhisselâm zahrına geldik, omurğa iliğine yâni zahrına, omurga kemiğinin içine, yâni ilik.. evet işte oradan da onun oğlu bunun oğlu şunun oğlu diye geldik geldik Ahmet çakır olduk.. işte o zincirden, ordan tutuveririm, iman noktasından, emniyet noktasından.. Tartınız bir nohut tânesi bir gram geldi, bir çekiçle ezdiniz yine bir gram geldi.. soruyorum ne kayboldu diye?. diyorsunuz ki kıyamete kadar gelecek nohutları ezdin-yok ettin.. artık dirilemez, onun DİRİLik Denge ve Düzenini bozdun.. Ama tatın doğru sûreten yine bir gram hiçbir şey eksilmedi.. sadece Sîret Sistemi yıkıldı.. yemin, bu şekilde bağlı işte.. elektriğini keserim, kudret anlamına da gelebilir.. yemin de, yevm vs gibi zor anlaşılan kelimelerdendir.. neden zordur, Kur’ÂN-ı kerimi çok incelediğimiz zaman ortaya çıkacak şeylerdir çünkü..

ثُمَّ لَقَطَعْنَا مِنْهُ الْوَتِينَ
Resim---Summe le kata’nâ minhu’l- vetîn (vetîne).: Sonra onun can damarını elbette keserdik.(Hâkka 69/46)

Summe-sonra, Yakaladık ya.. ZÂT’ın dışında değil ki zâten.. “elimi yakaladım” dersem ne dersiniz?. KüLLî ŞEYy, ALLAHtan gayrı değil ki.. sümmesonra, le kata’nâ, kesinlikle keserdik, mutlaka keserdik.. minhu-ondan el vetîn, el vetîni-can damarını, keserdik bu el vetîn nedir? El vetîn, bir insandaki eşyâ olan bedeni ve onun içine üfürülen ruh olarak, bedeni hârekete geçiren kablo ve cereyan gibi kimlik-Nurullahı.. Nurullah “sen”liğini yâni ALLAH katında.. ALLAHu zü’l- CeLâL, ALLAHtır değil mi? evet sende sensin onun karşısında, sende sensin.. seni yaratıyor “hesaba çekeceğim” diyor.. sana nimet veriyor, yâni yokluk-varlık felân kendini yok ediş değildir, biliştir.. biliş.. öbürü küfürdür zâten küfürdür bana göre “ben, nefsimi öldüreceğim!” demek küfürdür.. Be kardeşim, öldüreceğine adam et, şeytanını öldüreceğine müslümen et!. Rasûlullah sallallahu aleyhi veselleme uysan ya!. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi duymuyor musun?.
ALLAH celle celâluhu Kur'ân-ı Kerimde her gün okuduğumuz Fâtihada “İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn
“Ancak SANA kulluk ederiz ve SENden isteriz” derken şaşkın adam oraya parantez içinde yazmış “mürşidimizin kim olduğunu öğrenmek için özel yardım isteriz” diyor!.
Ne yapmakta bu beyinsiz, “peygamber aleyhi's-selâmdan bile özel yardım isteriz” demek burada küfürdür.. ALLAH’tan istenmektir “İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn
Ama sapıklığın sınırı mı var!. İşte demin demek istediğim bu.. Akıl bu uca gitti mi “Hizbuşşeytan” olur, öbür uca gittimi “Hizbullah” olur tabi ki, “şeytanını Müslüman ederse iyiliği emreder” den kasıt daireyi tamamlar da her noktası “ALLAH” keser..

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem de: "Sizden her birinizin bir şeytanı vardır. Evet, benim de şeytanım var, fakat ALLAHu Teâlâ bana yardım etti ve şeytanım müslüman oldu, bana yalnız iyiliği emr eder!" buyurdu.
(İbn-i Mes'ud’dan, Müslim)

Çünkü RasûLullahtır O, yarı çapı RasûL yarı çapıdır herkes için aynıdır oraya giren ondan olur buldun mu Barbaros?.
Senin Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi sollayıp, öldürmeyle işin ne Cânilikle?. yâni İKİLiğini TEVHİD et, Müslüman et!. işte burda “kesinlikle onun iliğini keserdik” yâni, kabloyu kesmeye gerek yok ki, cereyanı keserdik de, bakakalırdı.. yâni elinde kalırdı kablo.. yâni vahiy kesilirdi, akıl kesilirdi bizden.. Buyuruyor çünkü, ALLAHu zü’l- Celâl: ““Summe le kata’nâ minhu’l- vetîn” burada el vetîn, Habli’l- Verîd ki, tek ip.. buradaki “el vetîn” de de, daha başka bir sırr vardır ki, o habli’l- verîd tek ip.. ve bu ipin içindeki gizli cereyan gibidir Barbaros.. hatta, daha hassastır yâni, tîn.. “Vet tîni vez zeytuni” tînin vücuda gelişi vardır burda.. o biraz daha sonraki bir iştir.. yâni söylenecek şu ÂNda habli’l- verîd konusunda tek ip tek kablo gibidir.. amma, içindeki cereyan vardır ki o, bizim Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem in sınırındaki bir iştir.. ama, diyeceğimiz şu ki, “iliğini keserdik onun” ->şah damarını değil..

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim---Ve lekad halaknel insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu AKREBu ileyhi min hablil verîdi : Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha YAKINız.(Kaf 50/16)

فَمَا مِنكُم مِّنْ أَحَدٍ عَنْهُ حَاجِزِينَ
Resim---Fe mâ minkum min ehadin anhu hâcizîn (hâcizîne).: O zaman, sizden hiç kimse araya girerek bunu kendisinden engelleyip uzaklaştıramazdı.(Hâkka 69/47)

Evet femâ minkum, o zaman asla olmaz yâni sizden min ehâdin, herhangi birisi anhu onun için, hâcizîn hecz edecek engel olacak, men edecek, durduracak hiç kimse, buna mâni’ olamazdı.. yâni tüm dünya, kâinât bir araya gelse ALLAHu zü’l- Celâl cereyanı kesmişse, ya da iliğini kesmişse, durduracak birisi de yoktur.. yâni burada bir âyet vardır ALLAH ve Rasûlunun arasını ayırmak istiyorlar.. halbuki, bu mümkün değil.. bütün bunları, ALLAHu zü’l- Celâl insanlar için buyuruyor ki, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem HaKk’ı buyurmakta ve duyurmaktadır.. “benim sözüm” olarak buyurmamaktadır ve bu Rasûllüğünnün gereğidir, kendinden bir şey değildir ve olmaz ama olsa eğer kendinden bir şey olsaydı, “el vetîni keserdim ve bunu sizde durduramazdınız!.”

إِنَّ الَّذِينَ يَكْفُرُونَ بِاللّهِ وَرُسُلِهِ وَيُرِيدُونَ أَن يُفَرِّقُواْ بَيْنَ اللّهِ وَرُسُلِهِ وَيقُولُونَ نُؤْمِنُ بِبَعْضٍ وَنَكْفُرُ بِبَعْضٍ وَيُرِيدُونَ أَن يَتَّخِذُواْ بَيْنَ ذَلِكَ سَبِيلاً
Resim---İnnellezîne yekfurûne billâhi ve rusulihî ve yurîdûne en yuferrikû beynallâhi ve rusulihî ve yekûlûne nu’minu bi ba’din ve nekfuru bi ba’dın, ve yurîdûne en yettehızû beyne zâlike sebîlâ (sebîlen).: O kimseler ki, Allah’ı ve peygamberlerini inkâr ederek kâfir olurlar. Allah ile peygamberlerinin arasını ayırmak isterler ve: “- Peygamberlerin bir kısmına inanırız, bir kısmını inkâr ederiz.” derler ve böylece imanla küfür arasında orta bir yol tutmak isterler.(Nisâ 4/150)

وَإِنَّهُ لَتَذْكِرَةٌ لِّلْمُتَّقِينَ
Resim---Ve innehu le tezkiretun li’l- muttekîn (muttekîne).: Çünkü o (Kur'an, Allah'tan sakınan) muttakiler için bir öğüttür.(Hâkka 69/48)

Şüphesiz olan şey şudur ki bu muttakî olanlar için, takvâ sahibi, kavî insanlar için, imanında amelinde ahlâkında ve hâlinde MuhamMMediyyeti hakikatında kavî olanlar için, bir teskiredir.. yâni tezekkür içindir.. zikredilsin diye Rububiyyet kevniyetinin sahibinin ALLAH olduğu anlaşılsın diye.. akıl bunu kabul etmez.. insan hayatında da kabul edilemez zâten.. herkesin eli olacak, ayağı olacak.. herkesin her şeyi olacak.. ama, hakikatta “Küllî şey’ ZÂTen ALLAHın Nurudur!”u insan aklı anlayacakmı?.
Evet benim âlet zor açıyor nedense, Hakka’ya biz inşALLAH bir başka zaman girelim Barbaros!.. ama açtı..

وَإِنَّا لَنَعْلَمُ أَنَّ مِنكُم مُّكَذِّبِينَ
Resim---Ve innâ le na’lemu enne minkum mukezzibîn (mukezzibîne).: Elbette Biz, içinizde yalanlayanların bulunduğunu biliyoruz.(Hâkka 69/49)

Ve innâ, şüphesiz ki, biz le, muhakkak “nağlemu” biliriz.. “enne minkum” sizden kim olduğunu mukezzibîn-inanmayan-inkar eden-yalancıların kim olduğunu da biliriz ..yâni maksadının neler olduğunu..

وَإِنَّهُ لَحَسْرَةٌ عَلَى الْكَافِرِينَ
Resim---Ve innehu le hasretun ale’l- kâfirîn (kâfirîne).: Gerçekten o (Kur'an), kâfirler için bir hasrettir.” (Hâkka 69/50)

Bu çok ilginç bir şeydir burada.. O ki, Kur’ÂNı kerim, muhakkak bir hasrettir.. “ale’l- kâfirîn” kâfirler için.. Hakkın üstünü örtüp geçenler için ebedî bir hasrettir.. yâni buna çok dikkat etmek lâzım, Amerikadaki ALLAHa inanmayanlar için değildir bu.. “kâfir” buyuruluyor..yok “efendim biz kâfir değiliz!.” bir dakika, buraya gel!. “kâfir değiliz” de Kur’ÂNı kerime hasret miyiz, değil miyiz?. O’na bir gel bakayım!. yâni burdaki hasret, hasretin aslı astarı nereye gider?. SON-Uçta, bir tarla ekini yakmaya gider, hüsrana gider, kârı bırak anayı da yakmaktır!.. ekmeğimizdi, aşımızdı, hayatımızdı.. kardeşim bir kibrit çaldın yaktın.. yok eder, anayı da yok eder tanayı da.. yâni kârı da, kisbi de kaldırır oratdanebeden- geri dönüşsüz.. onun için Kur’ÂNı kerimin üstünü örtmeyeliminşâ ALLAHu TeÂLÂ!.

وَإِنَّهُ لَحَقُّ الْيَقِينِ
Resim---Ve innehu le hakku’l- yakîn (yakîni).: Ve şüphesiz o, kesin bir gerçektir (hakku'l-yakîn).(Hâkka 69/51)

Muhakkak olan gerçek şu ki O, “el Hakku’l yakîn”in hakkıdır.. en yakînin hakkıdır.. gerçeğin taa gerçeğidir.. yâni hakku’l- yakîndir.. yakîn gelinceye kadar ibâdete devam edin.. Hakku’l- yakini anlamak istiyorsanız, Kur’ÂNı kerime bakın!. hangi Kur’ÂNı kerime bakalım?. KULLuk Kur'ÂN-ı Kerîmimize, Kâinât Kur'ÂN-ı Kerîm Elimzideki Kur'ÂN-ı Kerîm,e TÜMMüne..

وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّى يَأْتِيَكَ الْيَقِينُ
Resim---Va’bud rabbeke hattâ ye’tiyekel yakîn(yakînu).: Ve sana “yakîn”(/şahdamardandan AKRABA en yakınlık-ölüm-dirilim KULLuğu) gelinceye kadar Rabbine kul ol!(Hicr 15/99)

فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظِيمِ
Resim---Fe sebbıh bismi rabbike’l- azîm(azîmi).: Öyleyse, büyük Rabbini ismiyle tesbih et.(Hâkka 69/52)

İşte şimdi tesbih et.. Yaratılalı beri Sebbeha sırında olan-DÖNen kigerçeği he ÂN yeniden yaratılışta HAYY Zerrelerle Kürrelerle BİZ BİR-İZlikte RaBBiyn Azîm ismiyleBUyur!..
Bu âlemde ve insan AKLında küllî şey, somut-soyut, maddî-manevî ZIDlarıyladır Yaratıktır..İnsanı, Fiilini, Aklını ve düşüncelerini dahi her ÂN Şe’ÂNullahta yeniden YARATmaktadır..
İnsan oğlu Kur'ân-ı Kerimin“SEBBEHA” SıRRına ulaşamdağı için yaratılalı beri dönmekte olan sayısız tüm ATOMların DÖNdüğünü ZANNetmekte.. Oysa bizim ANLAdığımız her AN yeniden yaratılışı ALgılama ÂLETlerini henüz bulamadığı için “Elektronlar ÇEKirdek etrafında DÖNÜYOR!”/mu? Demekteler.. oysa Kur'ÂN-ı Kerîmimizde;

مَا أَصَابَ مِن مُّصِيبَةٍ فِي الْأَرْضِ وَلَا فِي أَنفُسِكُمْ إِلَّا فِي كِتَابٍ مِّن قَبْلِ أَن نَّبْرَأَهَا إِنَّ ذَلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرٌ
Resim---Mâ esâbe min musîbetin fîl ardı ve lâ fî enfusikum illâ fî kitâbin min kabli en neBREEhâ, inne zâlike alâllâhi yesîr: Yeryüzünde olan ve sizin nefislerinizde meydana gelen herhangi bir musibet yoktur ki, Biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (yazılı) olmasın. Şüphesiz bu, Allah'a göre pek kolaydır.(Hadîd 57/22)

هُوَ اللَّهُ الْخَالِقُ الْبَارِئُ الْمُصَوِّرُ لَهُ الْأَسْمَاء الْحُسْنَى يُسَبِّحُ لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Resim---Huvallâhu’l- hâlikul BÂRİÛ’l- musavviru lehul esmâul husnâ, yusebbihu lehu mâ fîs semâvâti vel ard(ardı) ve huvel azîzul hakîm(hakîmu): O Allah ki, yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, 'şekil ve suret' verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O'nu tesbih etmektedir. O, Azîz, Hakimdir.(Haşr 59/24)

Bakınız ki, âyet-i celîlede sıra ile; tüm Sıfat ve Esmânın ZÂTı Uluhiyyet-Ahadiyyette Muradullah İbdÂsı, Emrullahın Hılkıyyet takdiri, Sünnetulla üzere İNŞÂ-TESViyesi ve Şe’ENuLLAHta FARKlı ve mutlaka TEK SÎRete-SÛRet TASVİRi İÇinde ki İnsan AKLında tüm Esmâu’l- Hüsn yüklüdür..
Bu Âlemlerde ham AKLın ZeRRe-KüRRE Dönmekte sandığı ASLında, TüMM Sistemin her AN YENiden Yartılış “SEBBEHA” sıdır.. Küllî ŞEY için TEK ŞEKİL KÜRREdir.. Yusvarlak Uzayda “SEBBEHA” YÜZüşündedir her AN ŞeÂNda..

Şe’ÂN-Şe’eNULLAH:

يَسْأَلُهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ كُلَّ يَوْمٍ هُوَ فِي شَأْنٍ
Resim---Yes’ eluhu men fis semâvâti vel ard(ardı), kulle yevmin huve fî şe’nin: Göklerde ve yerde bulunan herkes, O'ndan ister. O, her an yaratma halindedir.(Rahmân 55/29)

AKLen BUnun zÂHİRi fiilen İŞTİRAKle cİSİMde cÂN cihÂNında, DevrrÂN-SeyrÂN-CevlÂN CEM’i CüNBüşünü ANLAyış NAKLen Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemi BİLip-BULup-OLup-YAŞAyarak DUYuş ve UYUş ERDEMidir..
RABBimizden her ÂN GEL-iş ve DÖN-üş ŞE’Nliği,
şu ANda ve ŞE’ENULLAHta her AN Devam etmektedir çok şükür:

يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ
الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ
Resim---“Yusebbihu lillâhi mâ fî’s- semâvâti ve mâ fî’l- ardı’l- melikil kuddûsil azîzil hakîm (hakîmi): Göklerde ve yerde olanların hepsi padişah, mukaddes, azîz ve hakîm olan Allah'ı tesbih etmektedir.(Cuma 62/1)

Bu Zâhiri DÖNüşün Bâtınını GÖRemeyen KÖR NEFS&AKıL ve AN-layamayan Kapalı KALB için Sevgili Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz:
“Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu: Nefsinin Bilen RABBini BİLir””
buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)

Azîm olan Rabbımız.. Rabbike, O Rabbın ki, ki el Azimdir..

El Azîmü:
Resim

Şimdi tesbih et!. Bakın, dikkat edin “Rabb1 Sıfatı, fiiliyatın yarıtıldığı noktadır ve sıfattır.. Azîm nedir?.AzametULLAKtır, eserdir.. yâni bir ressam gibi resmin yapılışında elin olmasıdır.. sanki birisi benim elimden tutmuş benim elim resim yapıyor gibi.. yâni, ben sonra resmi görüyorum bitmiş halini de görüyorum.. fesebbih, hadi şimdi tesbih et!.. Elinde 99 luk teşbihi DİNLEmeden ANLAmadan ha birem, “subhanALLAH!. suphanallah!.” anladım da, hâdi şu atomla beraber bir BİZ BİR-İZ dön de bir görelim!. hâdi tesbihi bir gör!. Kâinâtta, şu anda milyarlarca atom dönmekte gözükmekte bu İLMen sabittir.. Her Hücere her Zerre tesbih etmekte, sebbaha yapmakta.. “Yusebbihu lillâhi mâ fî’s- semâvâti ve mâ fî’l- ard !.” demekte.. Haydigel eğer AKLın MuhaMMedî NAKLe Erdiyse-ULAŞtıysa-SALL ettiyse sen de katıl bakayım y,ğ,tsen!. SahteKÂRca eveleyip geveleme KudsaL KELİMELerimİZi!..
Yâni bu “Şimdiki sahte Mevlevîler gibi dönüyüm!.” Demek değildir!. Sen BİLiemisin ULU ÂRİF ÇeLebi kimdir?.. BİLmezsin çünkü sen tam tıraş başkalarının Uşaklarını gördün!..

Azîz cÂNLar,
Mevlevîler gibi dönmene luzüm yok!. AYET-i CELÎLeri bir ANLA!. Şahdamardan da AKRABAn RaBBu TeÂLÂ’ndan ayrı olmadığını bir ANLA geL!.
Yâni ben, yaşıyorum mu?. Ben bendeki, “şah damarımdan yakın/Akraba olan”ın cÂN cereyÂNıyla yaşıyorum !.. Sorum iu ÇakırcÂN: “kim “KİM”de yaşıyor?.. yâni, bu O’nun içinde diyoruz ya!. Beytullah belli.. Beytu’r- Rabb kim?. Beytullah ALLAHın evidir ve el ÂN Mekke’sededir.. peki Beytu’r- Rabb kim?.

BismillâhirrahmânirriRahîm..

فَلْيَعْبُدُوا رَبَّ هَذَا الْبَيْتِ
Resim---Fel ya’budû rabbe hâze’l- beyt (beyti).: Şu Ev (Ka'be'n)in Rabbine kulluk etsinler;” (Kureyş 106/3)

Barbaros cÂN elini kafana bir vur, UYan!. Şu “beyt”in Sahibi nedir de bakayım?
“Hâze”.. öyle bir tâbirdir ki, hâzâ.. elbette burdan tâ Hicaz’ı göstermez.. yâni gözün görecek, elini değersin..
Kur’ÂN-ı Kerim çok güzel elbette, çok güzeldir.. Çocukça da konuşur, kâmilce de konuşur, âşıkça da konuşur, halkça da, HaKKça da konuşur!. Her dilce de konuşur ALLAHın izni ve inayetiyle!.

Onun içindir zâten ALLAH celle celâlehu, bir lütf u kerem ile bizi de Kur’ÂNı kerim’in gönlünde kılsın inşâe ALLAH!.

Evet zaman epeyce geçti.. bir söz söyleyecek olan varsa söylesin ve kapatalım inşâe ALLAH ve sizler de biraz istirahat edin!.



Resim

EÛZU BİLLÂHİ MİNE'Ş-ŞEYTÂNİ'R-RACÎM
Bİ'SMİ'LLÂHİ'R-RAHMÂNİ'R-RAHÎM..

Resim

TÜRKÇESİ: Allahümme salli ve sellim alâ seyyidinâ Muhammedin Resim Ve Âdeme ve Nûhin ve İbrâhîme ve Mûsâ Resim ve İsâ Ve mâ beynehum minennebîyyîne ve'l-mürselin Resim Salâvâtullahi ve Selâmuhu Tealâ aleyhim ecmaîn.

MÂNÂSI: ALLAHım! Efendimiz Muhammed (salallahu aleyhi ve sellem)’e salât-ü selâm et! Ve Âdem (aleyhisselâm)’a ve Nûh (aleyhisselâm)’a ve İbrâhim (aleyhisselâm)’a ve Musa (aleyhisselâm)’a ve İsa (aleyhisselâm)’a ve aralarında gelen tüm nebîlere ve mürsellere de! ALLAHU Tealânın salât ve selâmı cümlesinin üzerine olsun!”


Ve’l- HaMduliLLÂhiRaBBu’l-ÂleMîNN !.

ALLAH celle celâlihu, geçen zamanlarımızı bilerek bilmeyerek her ne ise, bizim geçenlerimizi korusun!. Biz, tevbe istiğfar ediyoruz bunu Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin tevbe istiğfarında, İÇİnde BİZ BİR-İZ kılsın!. Gelecek zaman için DUÂ ediyoruz ama ne diyeceğimizi bilemiyoruz, en iyisi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin DUÂ ları içinde BİZ BİR-İZ kılsın!. YAŞArken, KULLuk Tercihlerimizi kullanırken, Razı olacağımız İŞleri de, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin RIZÂsı içerisinde kılsın!. Ve bizim son nefeslerimizde şâhidimiz Şehâdetimizin şâhidi, şüphesiz ALLAHu zü’L- CeLâL dir ve Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem dir ve BİZ BİR-İZ KILsın!.
Resim
Cevapla

“Kuran-ı Kerim Sohbetleri” sayfasına dön