Kul İhvÂNi ŞEMS Sûresi Sohbeti

Cevapla
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Kul İhvÂNi ŞEMS Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Resim


ŞEMS SÛRESİ SOHBETİ.. 14.07.2009...

-Kul İhvÂNi-

Sohbeti Yazan: Hakan


EÛZU BİLLÂHİ MİNE'Ş-ŞEYTÂNİ'R-RACÎM
Bİ'SMİ'LLÂHİ'R-RAHMÂNİ'R-RAHÎM..

ResimEs-Selâmualeyküm ve rahmetullahi,
subhâneke allâhumme ve bi hamdike,
eşhedu en lâ ilâhe ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etûbu ileyke

Esselâtü vesselâmu aleyke Yâ Rasulallah Sallallahu Aleyhi vesellem istecertü!
Resim'' Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike (Muhammediyyeti) ve
Nebiyyike (Mahmudiyyeti) , ve
Rasûlike (Ahmediyyeti) ve
Nebiyyi’l-Ummiyyi (Habîbiyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve sahbihi ve ummetihi... ''Resim


.
Şems Sûresi de çok harikâ bir sûredir şöyle bir göz atarız inşae ALLAH!.
Şems sûresi on beş âyettir mekkîdir..


وَالشَّمْسِ وَضُحَاهَا
Resim---“Ve’ş- şemsi ve duhâhâ.: Güneşe ve onun parıltısına andolsun,” (Şems 91/1)

Hârika bir sûredir benim de çok sevdiğim ve çok okuduğum bir sûredir. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz de çok okurmuş..


Veş- şemsi ve duhâhâ
Güneşe ve Duhâ (Kuşluk) vaktine andolsun!.
Nasıl güzeldir şems ve ziyâsı.. duhâhâ.. içindeki hüviyyet hakikatı ziyâsının çıkışı sanki güneşin ışığı gibi.. güneş var da güneşten bize sadece ısı ve ışık değil gelen, besinlerimizin temeli olan bitkilerin fotosentez temeli “DİRİ”liği taşıyan o duhâhâsı var ya, parıltısı.. bize getirdiği daha doğrusu hakikat gübresi..

Güneşten gelen DİRİLik OLUŞUmunu başlatan her ne ise, bitkilerin besin yapışı, bitkilerden hayvanlara ve insanlara geçiş zincirinin temelindeki Güneşin çekirdeğindeki, hidrojenin helyuma dönüşmesinden kaynaklanmaktadır. Ve Güneş bütün Sisteminin ve tabii ki Dünyadaki hayatın da enerji kaynağıdır.
Hayatın oluşması için mutlaka Karbon bazlı moleküllere ihtiyaç vardır. Karbon bazlı moleküller ise sadece –200 C ile +1200 C derece arasında oluşabilmektedirler.

Güneş, kendi adıyla anılan sistemin merkezindedir. Güneşin Yüzey sıcaklığı yaklaşık 550000 C derece, merkez sıcaklığı ise en az 15.000.00000 C derecedir. Çapı Dünyanın çapının 109 katı, Dünyaya. olan uzaklığı ise Dünyanın çapının 215 katıdır. Kütlesi, bütün gezegenlerin toplam kütlesinin 743, Dünyanın kütlesinin ise 330.000 katıdır.

Güneş sadece DİRLik depomuz değildir.
Dünyamız, mevcut ısısını koruyamayıp kısa bir süre için bile içinde bulunduğu sıcaklık diliminden çıksaydı, Dünya’mızdaki hayat son bulurdu. Neyseki Yaratıcımız ALLAHu zü’L- CeLÂLimiz, her an ihtiyaçlarımızın farkındadır ve her an her şey O'nun kontrolündedir.

Yaklaşık 150 milyon kilometre mesafeden Güneş, Dünya’daki hayatın mümkün olmasını sağlamaktadır..

Bakar mısınız ki, on beş milyon santigrat derece içinden gelmektedir hayat çekirdeğimiz DİRİlik.. cehennemden.. cehennemdir ama, öyle bir güzeldir ki o, en muhteşem gülleri açtırmakta ve hakikat onun içinde gizlidir..
Güneşe ve onun parıltısına andolsun..
duhâhâ, parıltı denilmiştir, aydınlık denilmiştir ama, ordaki duhâhâ.. DAD harfi de benim tam açıklayamadığım, açıklamadığım harflerden birisidir.. ama dall ve sall da çok güzel gözükür.. fakat bildiğimiz şey, Hakikat Ziyâsıdır hakikatın bize yansıyan kadarıdır.. burdaki duhâ güneşin en bütün hünerini gösterdiği zamandır.. Ayşe radiyallahu anha Vâlidemize: Duhâ namazını ne zaman kılardınız? diye soruluyor da yeni doğmuş deve yavrularını çöle saldık mı ayakları yanıp ta yavrular ayaklarını kaldırdı mı biz başlardık namaz kılmaya! buyuruyor meâlen diyorum.. o zaman yâni saat 09:00 -10:00 gibi duhâ diye orda geçiyor meselâ o hadiste var zâten dad ve kuşluk duhâ kaba kuşluk…

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem:Duhâ namazı, deve yavrusunun ayaklarının ısınan zeminden yanmaya başladığı zaman kılınmalıdır.

(Müslim, Salâtu’l- Musâfirîn, 143.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: Uyanık ve tövbekâr Müminlerin kuşluk namazını kılacakları vakit, deve yavrularının ayaklarının sıcaktan yandığı vakittir buyurmuştur.
(Riyazu’s-Salihin: 1143.)

Bu kelimeler bizde de çok kullanılan kelimeler Türkçe içinde de kullanılmaktadır..
Burada bir şey gözüküyor
duhânın kendi de çok ilginçtir.. güneşten bize gelen parıltı, zâhir ışık olarak gözümüze gözüküyor, ısı olarak da bâtında getiriyor.. ne zaman kendi ile getirir?. bence 7 şey getirir.. Işık, Isı ve bir tanesi de muhakkak ki diriliğin temelidir ve bunu bitki yakalamaktadır fotosentez olayının temeli budur.. Ve teknik henüz açıklayamamıştır esasını.. “Güneş olmazsa bunu yapamıyor” diyor çözümlemeyi.. güneş enerjisi lâzım.. neden lâzım dediğimizde yapamıyor yapmadığı çok şey var daha.. bir saksının içerisine iki kilo toprak tartıyorsunuz, koyuyorsunuz bir tohum diktik.. bir bitki gül büyüdü.. efendim epey büyüdü ve çıkardık ve tarttık.. biz başka toprak koymadık.. buraya verdiğimiz şu, su hepsi belli.. evet ne oldu?. işte azot oldu, şunu yaptı, bunu aldı şunu attı.. ne geldi?. “on kilo geldi”.. demek istiyorum ki daha teknik bu şeyleri tam çözmüş değil.. hele hele bize diriliği getiren domatesin maddesi mi maddesinin maddesinin içindeki, güneşten oraya giren, onun etrafına can olan, beden olan bir şey var.. daha doğrusu “habli’l- verid”le içeridekinin arasında bir meleküt işi, meleke işi yapan bir şey Güneşten bize gelmekte ve bizim bu yaşayışımızı sağlamakta.. bu, bizdeki sanki Rabb fişi gibi, Rububiyet fişi gibi gözükmekte.. bunu daha ilerde göreceğiz ama şunu demek istiyorum ki, zâhirde ışık, bâtında ısı gibi bir sargı var.. aslında bu ışığın içerisinde yedi şey var bence.. ışıkla beraber yedi şey var.. ısı hemen ışığın altındakidir.. daha başka şey vardır.. alfa gama vs. diyorlar ultraviyola diyorlar.. çeşitli şeyler oluyor.. onlarda vardır.. bu öyle bir iş ki, dışı ışık, içi ise ısı gibi de gözüküyor.. yâni demek istiyorum ki bir dışı bir içi var.. yâni bu tıpkı “habli’l- verid”.. benim de, “habli’l- verid”in içindeki ben değilim gibi.. akıl benim de, şu anda bende de ruh, akıl çemberinin içinde.. amma ruh, emr âleminden.. benim akıl âlemimden değil.. buradan görebildiklerimi söylüyorum.. işte “eşyânın hakikatı”nı incelediğinizde, atoma gelirsiniz, yörüngelerde dolaşırsınız, merkezi de çekirdeği de görürsünüz.. çekirdeğin dış çemberine oturursunuz.. ya da kürenin içine sonsuz gitseniz dahi içine giremezsiniz, merkezini bulamazsınız.. asla bulamazsınız.. o söylenemez.. çünkü cisim değildir.. onu diyorum..

Veş- şemsi ve duhâhâ
Şems, Nurullah gibi.. duhâhâ, sanki Kamere/Aya ışık gönderen hüzmeler gibi.. hayatı zâhir ve bâtını birlikte getirişi gibi.. Nur-u NûN ve Nur-u MîM arasındaki Nur-u Kaf gibi.. yansıması, duhâhâ olarak yansıması harikâ bir şey bu..

يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ
Resim---“Yâ eyyetuhân nefsul mutmainnetu: Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis,” (Fecr 89/27)

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
Resim---“İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeten: Razı olmuş ve kendisinden razı olunmuş bir halde Rabbine dön.” (Fecr 89/28)

فَادْخُلِي فِي عِبَادِي
Resim---"Fedhulî fî ibâdî: Artık kullarımın arasına gir.” (Fecr 89/29)

وَادْخُلِي جَنَّتِي
Resim---"Vedhulî cennetî: Cennetime gir.” (Fecr 89/30)

bu, Radiyeten Merdiyeten.. vedhuli fî ibadî.. vedhuli fî cennetî.. buluşmaları.. işte bu, bizim nefislerimizin, ruh diyelim haydi “habli’l- verid”den bize gelen.. gökten ruh inmez gök diye bir şey yok.. gök resimdeki, önümüzdeki tabloda gök, şu gördüğümüz gök.. şah damarınızdan yakınım.. yer târif etmiyor ALLAHu zü’L- CeLÂL akla yön târif ediyor, akli târif ediyor.. işte bunun için diyorum nefislerimiz ay gibi ruh güneşinden ve’d- duhâ aldığı zaman, Fedhulî fî ibâdî uyanan kullardan duyan kullardan Vedhulî cennetî uyan kullardan oluruz duyanlardan râdıyeten uyanlardır mardıyyeten olanlardır işte bunlar..


Veş- şemsi ve duhâhâ
Şu güneş yok mu şu güneş.. hele onun duhâları yok mu duhâları ved- duhâyı okuduk da gördük nasıldı.. Ruhumuzdan gelen Hakk Nuru ile pırıl pırıl parlayan bir mutmainne nefis.. ancak fecr de olduğumuz gibi Fedhulî’l- Fecr olduğunda.. ne buyuruyor Fecr Sûresinde ALLAHu zü’L- CeLÂL.. Hadi kullarımın arasına gir.. cennetime gir!.
Kulları nerde kulları?. Kulları Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin yüreğinde.. yüreğinde, yüreğinde cennet, ALLAHu zü’L- CeLÂLin işidir.. yâni Dâru’s- Selâm sıfatıdır. Es Selâm ALLAHu zü’L- CeLÂLin sıfatıdır.. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in sıfatı değildir..


Kısacası sanki Veş- şemsi ve duhâ ALLAHu zü’L- CeLÂLin Nurullahı da, ve’d- duhâ, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin nuru gibi.. yâni bize gelişi de öyle zâten açıkça en parlak en pırıl pırıl gelişi gibi.. bunun için göz lâzım, gönül lâzım.. MuhaMMedî şuur lâzım.. MuhaMMedî Nuru, bu ışığını ve bu Nurunu görebilsin.. bu yansımaları anlayabilsin.. aksi takdirde akıl oyunlarının içerisinde zikzak çizip duracak.. ona ve onun parıltısına.. parıltı neye lâzım, boşa mı?. yook kâinât aydınlansın ve beslensin diye.. çekin güneşi, bir gün çekin.. çekin bir hafta, stoklar bitsin bütün kâinât diri kalamaz.. kâinâtta bitki kalmaz.. tüm hayvanlar açlıktan ölür yaşayamaz.. dirilik kaynağı kurur.. hidrojen kaynağı kurur.. Hakk kaynağı kurur.. Hayy kaynağı kurur.. Azametullah ve Kudretullah kurur..
işte o zaman insan AKLı, bu Ruhî Nefisin kadir ve kıymetini anlamazsa, şerri ve hayrı birbirinden ayıramaz.. şerr ve hayır seviyesini kurabilmesi için ilham alması lâzım.. nerden?.. her nefis kendi ruhundan!. Eee alsın o zaman!. “Alsın o zaman!” ne demek?. yâni yazı tura atıyoruz da şu çocuk, oğlan olsun kız olsun diye atıyor muyuz.. ne demek?. işte bu demin söylediğim, SünnetuLLAHtaki MuhaMmedî İlim, Edeb İrfan Erkan..
“Çocuk; bebek, on sekiz yaşında, kırk yaşında, altmış yaşında, seksen yaşında!” dediğin nedir bu gelişimler?. Neyin gelişimi?.
Cevâbı açık..
Veş- şemsi ve duhâhâ
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi ŞEMS Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »


وَالْقَمَرِ إِذَا تَلَاهَا
Resim---“Ve’l- kameri izâ telâhâ.: Onu izlediği zaman aya,” (Şems 91/2)

telâhâtâli ikinci demek biliyorsunuz vel- kameri kamere de yemin olsun.. ki o, O’nun ikinci güneşi gibidir.. Yâni Rabbulâlemin ile Rahmetenli’l- âlemini bundan daha güzel târif edebilir misiniz?. Güneş gibi Rabbu’l- âlemin ve Ay gibi Rahmetenli’l- âlemin olarak nasıl tâbi edebilirsiniz.. ve buna tâli kelimesini kullanırsınız.. tâli yol diyoruz, tâli yol ikinci yol.. haa Vel- kameri izâ telâha. Ay’a da uyduğu zaman ona, ve teveellev dönmek, uymak, ona yönelmek.. doğrudur bütün bunlar söylenir yâni tâli.. tilâvetde öyledir.. tilavet, tâli kökünden gelir ki, yön demektir ikinci derece demektir, ondan sonra gelen demektir.. Rabbulâleminin Rahmetenlil âlemini demektir.. Bütün âlemlerin rahmeti olarak ordan geçer demektir.. başka çâre mi olur ALLAHu zü’L- CeLÂLin kanunu öyle, hükmü öyle.. Ne yâni ALLAHu zü’L- CeLÂLin kendisi gelip de, yerin göğün ZÂTen nuru mu olacaktı, Allah mı olacaktı kâinât!.. tecellî takdir edemez mi yâni?.
Bak işte etti.. ALLAHu zü’L- CeLÂL, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin Nurunu Nuru olarak etti işte.. Adına ne istersen de sen.. ona güneşin tâlisi kamer onun gibi.. hâni ondan sonra gelen bakın bakın
Veş-şemsi ve duhâhâ..
Şu güneşe bir bakın.. bir de ziyâ yansımalarına bir bakın.. yâni Allah ve sıfatlarına bir bakın.. kendi zâtına mahsus.. bir de kamerin güneşe tâli oluşuna bir bakın..


Allaha ve Rasûlune teslim olunuz!
Allah ve Rasûlune iman ediniz
Allah ve Rasûlune tâbi olunuz
Allah ve rasûlune itaat edinizden ne anlıyoruz..
Ne güzel uyuşuyorlar.. şu güneşe bir baksan, bir de şu aya bir baksan ya.. ona nasıl tâli olmuş.. ikincisine ikinci güneşe yâni tâli gibi olmuş.. ikinciden ulu orta değil, tâli.. aynı kâinâtta vardır..
Güneş, binlerce santigrat derecede yanan bir ocak değildir.. Ay, sadece ordan aldığını bize ışık olarak yansıtır.. ısı olarak bile yansıtamaz.. bunun altında öyle şeyler vardır ki.. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem kaderi yansıtandır.. Kaderi yazan değildir..
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem o ay gibidir âdetâ.. KüLLî İşi, ALLAHu zü’L- CeLÂL kendi yapmaktadır demek istiyorum..

Evet telâhâ fiili tâbi olmak, birbirine uyup ardınca gitmek, dâima onunla olduğu zaman olmak.. Eğer güneşle aya arasına dünya girse ay tutuldu deriz, güneşi kaldırıverir sanki..

Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme vahiy gelmeyince, hâşâ “şeytanların vahiy getirmediler mi? ne oldu kesildi mi?” şu mu, bu mu diye kırk gün biliyorsunuz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz evde kalmıştır.. yâni kesintileri olmamış değildir, olmuştur ve onun arkasından
ved-duhâ gelmiştir.. “Allahuekber!” demiştir Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.. ve Kur'ÂN-ı Kerîmin sonuna kadar sûrelerin sonunda “Allahuekber!” deriz..

İşte bunların tasavvufta yerleri vardır.. yâni Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme ulaşım kolay işler değildir.. bunlar burdaki, insandaki Nefs-i Emmârenin, Nefs-i Levvâmenin tekemmül adımları.. Nefs-i Emmâre her nefsin kendisindedir.. Nefs-i Levvâme için ise, muhakkak İlahî YOLda himmet eden meded eden yol gösterenler vardır ve olacaktır.. kimler?. SONuçta, Allah yapacak, gökten indirip yapacak, dünyanın öbür ucundan getirecek yapacaktır.. yeter ki yüreği yiğit olsun, hâin ve nankör olmasın.. Sadakati, Samimiyeti ve Sabrı bilsin.. Bunu tercih etsin.. Etmiyorsa cennetin kapısından geri dönecektir, cehennemin zümarasına bu gün değilse yarın.. Hakkı ve Hayrı tercih etmek heran herkesin hakkıdır.. etmemekte hakkıdır.. gerisi ALLAHu zü’L- CeLÂLin işidir.. nerde nasıl kullanacak, ALLAHu zü’L- CeLÂL kendisi bilir.. ama bizim tercihimiz böyledir.. ALLAHu zü’L- CeLÂL “sizi cehennemin zümarasına sokarım doğru tercih yap!” dese..
“yâ Rabbi beni MuhaMMedî olarak CENNetine sok madem sokacaksan tercihim bu!” deriz.. başka imkanımız yok ki, sokma diyecek..

Bu tercihle İbrahim aleyhisselâm için cehennem “berden selâmen” olmuştur..
“Berden seLÂM” et:


قُلْنَا يَا نَارُ كُونِي بَرْدًا وَسَلَامًا عَلَى إِبْرَاهِيمَ
Resim---“Kulnâ yâ nâru kûnî berden ve selâmen alâ ibrahîm(ibrahîme): Ey ateş! İbrâhim için serinlik ve esenlik ol! dedik.”
(Enbiyâ 21/69)

Cehennem ateşi ne demek?. Nar, nursuzluk demektir. Nar ne demek?. Gece, güneşsizlik demektir.. Cehâlet, Nur-u MuhaMMedsizliktir.. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem olursa ne olur?. Gündüz olur.. dâimâ kemâlât olur, cemâlât olur, her şey olur.. Olmayanda ise, cehennemin zümarası olur.. Veş- şemsi ved- duhâhâ güneşe ve onun duhâsına..

O’ndan MuhaMMed aleyhisselâma yansıyan, vahye gelene, gelen ışığa.. Işığa ziyâya aynıya ne geliyor ki, yansısın bize.. Her şey geliyor Zâttan.. gelen zâten direkt Sıfattır.. sıfattır girecek oraya yâni.. ve bu gelen Duhâya, Ve’d- duhâya.. vahiy gibi.. öyle bir “Dad” ki ordaki Dad.. bunlara da ilerde İnşâe ALLAH gireceğiz..
Vedduha iza seca öyle bir vedduha ki vedduha vel leyli iza seca gecenin çağırdığında bağrına bastığında ve duhanın olduğunda vel leyli iza yahşa Leyl sûresinde yine birinci âyette öyle bir gece ki haşyettiğinde çökü verdiğinde kâinâtın tümünün üstüne bir anda yutuverdiğinde karanlıkların her şeyi yok ediverdiğinde sel gibi işte

Burda çok ilginçtir ALLAHu zü’L- CeLÂL, Şems Sûresinin dokuz âyetinde yedi kerre yemin edecektir.. yedi şeye yemin edecektir ve bunlar da düşünülmesi gereken şeylerdir..


Duhâ Kur'ÂN-ı Kerîmde çok geçer, yâni ona yakın yerde geçer.


كَأَنَّهُمْ يَوْمَ يَرَوْنَهَا لَمْ يَلْبَثُوا إِلَّا عَشِيَّةً أَوْ ضُحَاهَا
Resim---“Ke ennehum yevme yerevnehâ lem yelbesû illâ aşiyyeten ev duhâhâ.: Onu gördükleri gün, sanki, bir akşam veya bir kuşluk vaktinden başkasını yaşamamış gibidirler.”
(Nâziât 79/46)

Akşamın karanlığı ya da duhanın, güneşin parlaklığı da aynı şekilde geçiyor burda.. güneş için hepimiz düşünelim.. güneş her şeyin ötesinde hayy ve hakkın kaynağıdır.. çünkü canlının yaşayabilmesi için.. mutlaka hakk ve hayy içindedir.. hayy diriliktir, hakk akıldır.. zâten hakku’l- hakk olması için vahyi bulması lâzımdır.. aklın hakku’l- hakkı olduğu zaman vahiye ulaşmış demektir.. hakku’l- hakkın arasındaki MuhaMMed aleyhisselâmdır.. Kur'ÂN-ı Kerîm, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin mübarek ağzından çıkandır sestir.. O sesin ardındaki söz ALLAHu zü’L- CeLÂLindir.. benim duyduğum sestir.. sigara kağıdı gibi ince düşün.. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin sesinin arkasındaki sözün sahibi ALLAH celle celâlihudur.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi ŞEMS Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Veş- şemsi ve duhâhâ
Vel- kameri izâ telâhâ

Dikkat et dikkat güneş ve ikisinin arasında duhâsı vardır.. yâni güneş ile kamer arasında bir duhâsı vardır.. bu öyle bir kamerdir ki tâli bir güneş gibidir..
Bir daha buralara bir döneceğiz.. yâni çabukça geçelim de

وَالنَّهَارِ إِذَا جَلَّاهَا
Resim---
“Ve’n- nehâri izâ cellâhâ.: Onu (güneş) parıldattığı zaman gündüze,” (Şems 91/3)

en nehar.. gündüz demektir.. insanın içindeki rububiyet yansımalarını hüviyeti olarak, nur olarak yansıması nehardır.. yâni kendi kimliğinin kişiliğinin hüviyet olarak gerçekten ortaya çıktığı zamandır.. gecenin altında uyuyan adam, ister kral olsun ister köle olsun ölüdür.. yok ki, hiç yoktur..ister ordünaryüs profosör olsun, ister câhil olsun, dünyanın en iyi insan kişi olsun fark etmez.. hepsi uyumaktadırlar,ölüdürler dışarıya karşı.. leyl ve neharın farkı için söylüyorum..

Ven- nehâri izâ cellâhâ
Gündüze yemin olsun izâ cellâhâ tecellî yeri olduğunda.. cellâhâ onu ortaya çıkardığında, gündüze yemin olsun!. burada kimi ortaya çıkardığında?. öyle şeyler söylenir ki, güneşi mi ortaya çıkardı, hakikatı mı ortaya çıkardı, ayı mı ortaya çıkardı?. Düşün.. ama “onu ortaya çıkardığında, gündüze andolsun” de geç yok!. bakacağız tâbi bakarız!. Cellaha, tecellî burada “ceLLe” kökü vardır.. biliyorsunuz “celle celâlihu” bu iki “Lâm”ın cem’idir ki, Lutüf ve Lânettir.. Lânet, korktuğumuz bir şeydir midir?. Hayır, hatta dediğim gübre gibidir, gülün gübresidir. ancak yerseniz içinde kalırsanız vah ki size ne vah!.kuralınca kullanırsanız, deseniz ya sizin gül bahçeniz var!. “Lâ iLâhe” gibidir “Hizbu’ş-şeyttan”dır.. Ancak “İLLÂ ALLAH” dediği anda artık gece yoktur, ceheNNem yoktur ki ceNNet ebedi ceNNettir “hâlidine fihâ” halledilmiş meseledir bu “fihâ” onun içinde için de, Ven- nehâri izâ cellâhâ Tecellî ettiğinde gündüze yemin olsun!.
İşte o güneşin ışığının bize gelişi çok harikâ bır şekilde anlatılmıştır. Buna parlaklık verdiği zaman gündüze.. bunlar.. bunlara bakmak lâzım ona parlaklık verdiği zaman gündüze yemin olsun!. gündüz mü veriyor güneşe ışığı da ona yemin olsun efendim?. burdaki “cellâhâ” daki “hâ” için güneş denmiş olabilir.. dünya tecellî ettiği için dünya denmiş olabilir.. ben de derim ki, “Ve’n- nehâri, gündüze yemin olsun ki, onu, “Nur-u Mim”i aydınlattığı zaman gündüze yemin olsun!” diyor diyorum..
“nehâr” akmaktır, götürmektir, nehr etmektir, çoşmaktır, fışkırmaktır..


إِنَّا أَعْطَيْنَاكَ الْكَوْثَرَ
Resim---“İnnâ a’taynâke’l- kevser (kevsere).: Şüphesiz, biz sana Kevser'i verdik.”
(Kevser 108/1)

فَصَلِّ لِرَبِّكَ وَانْحَرْ
Resim---“Fe salli li RaBBike venhar.: Şimdi sen RaBBine kulluk et ve kurban kes.”
(Kevser 108/2)

“venhar”.. nehr et.. fışkırt.. nehir dediğimizde bu anlamdadır.. bildiğimiz nehir de aynı kelimedir.. nehretmek, kahretmek boğazına bıçak çalmak, kan fışkırtmak anlamındadır.. nehrde “herre” kökü vardır buna da İnşâe ALLAH gireceğiz.. nehar da o köktendir zâten.. Rububiyetin hüviyyet olarak bizâtihi yansımasıdır ki görürsünüz orada damlaların çoştuğunu demek istiyorum..
Ven- nehâri izâ cellâhâ.. cellahâ.. tecellî ettiğinde..


وَاللَّيْلِ إِذَا يَغْشَاهَا
Resim---
“Ve’l- leyli izâ yagşâhâ.: Onu sarıp örttüğü zaman geceye,” (Şems 91/4)

Gündüz nasıl böyle cellâhâ yapıyorsa.. gece de gaşşe gâlib gelmektir.. zâhir ve bâtın şehadetine gâlib geldi mi, gaşy olur..
gaşyet:
Kendinden geçme, bayılma, örtmek, hayrettir.

Hatırlıyor muyuz YâSîn Sûresine bir ara girmiştik;

وَجَعَلْنَا مِن بَيْنِ أَيْدِيهِمْ سَدًّا وَمِنْ خَلْفِهِمْ سَدًّا فَأَغْشَيْنَاهُمْ فَهُمْ لاَ يُبْصِرُونَ
Resim---“Ve cealnâ min beyni eydîhim sedden ve min halfihim sedden fe agşeynâhum fe hum lâ yubsırûn (yubsırûne).: Biz önlerinde bir sed, arkalarında bir sed çektik. Böylelikle onları örtüverdik, artık görmezler.”
(YâSîn 36/9)

Önlerinde bir perde var, set var, baraj var ve onlar önlerini-geleceklerini göremezler.. arkalarında da set var arkalarını-geçmişlerini de göremezler.. başlarına bir torba geçmiştir ki, gaşy etmiştir onlar bu günlerini de göremezler.. ileri yok, geri yok ve bu günde yok!. ne oldu?. bitti bitti adam!. yâni önünü göremiyor, arkayı duyamıyori kalbi mühürlendi oturdu kaldı bu âlemde güyâ!.
İstediğini söylesin.. bakın bakın istediğini söylesin.. başında bu torba geçirilmişken istediğini söylesin.. ne derse desin.. bundan dolayı diyoruz Barbaros, benim gibi Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin kervÂN köpeğinin-KıtMÎRinin, hiçbir davası olamaz, tek davası vardır o da verilen Hasbî Hizmettir.. Ve asla, insanların içine girmek ve insanca onların yaptıklarını yapmak değildir!.
Sen işin ne ise onu yap!. Hasbî Hizmet Arabasının tekeri misin?. emin misin?. Sırat-ı müstakîm yolunun hizmetçisi olduğuna emin misin?. sana güvenirlir mi?.
Kim güvenir mi?. Kim olacak ALLAHu zü’L- CeLÂL, Kur'ÂN-ı Kerîm, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, EhL-i Beyt aleyhumusselâm, MuhaMmedî ALLAH Dostları..
Sen kendi vicdanına sor, sana güvenilir mi?.

İlk bu yola düşen, ilk kan Sümeyye Vâlidemizin kanıdır.. İlk dökülen İslam kanı, kadın kanıdır.. Çok özür dilerim hayız kanı değildir, ruh kanıdır ruh kanı!. onun için kokusu ebediyen gitmez “reyh” köküdür ruh.. hakikatin rüşdüne ermektir ruh.. HaKk’ı hazır nazır BİLmektir BULmaktır OLmak ve YAŞAmaktır hazır nazırı!. Niçin?.


Vel- leyli izâ yagşâhâ
Şu leyl yok mu şu leyl-gece.. gaşy ettikçe, gaşy ettikçe LeyL.. iki tane “Lâm”ı görüyorsun gecede.. gaşy etmek.. torbayı geçirir gibi kafaya.. ya da suyun içine batırır gibi.. gaşy etme.. yâni garktan daha beterdi gaşy.. garkta suyun içine batırırsın yine hava mava bir şey olabilir alabilir.. bu gaşyde hiçbir şey olamaz-yutar!.
Yâni hâni çok zordur.. belki bala batırmak gaşydir.. çünkü insanlar eskiden hâinler Kerbelâ’da İmam Hüseyin aleyhisselâm Efendimizi de şehid edip böyle yapmışlardı.. kafalar kokmasın diye balın içinde getiriyorlar Yezid kâfirinin yağına Şam’a.. asla kokamıyor çünkü sıfır hava olduğu için.. gaşy böyle bir şeydir.. yâni ağır iştir..
“Lâ İLâhe” gibidir.. Lâ İLâhe, anadır.. kadın gibidir.. ama anadır haramdır, temeldir.. gübre gibidir, tarla gibidir.. çok dikkat isteyen şeydir.. ama, harikâdır..
Bu dediğim şeyleri lütfen çok akıllıca, vicdanlıca düşünelim ve dosdoğru düşünelim.. MuhaMMedî MeLâmette sınırlar dâimâ MuhaMMed Aleyhisselâtı vesselâm tarafından çizilmiştir.. edeb var ise MuhaMMed aleyhisselâmın edebidir.. şeriatta, şartlar var ise onun şartlarıdır.. Sıla-yı Rahime, rahim demekten güyâ, terbiyesi gereği edebi gereği sakınan o tasavvuf simsarları unutuyorlar ki, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin zâhirde ilk öptüğü Ana Rahim Eşiğidir.. onlar “SILA”dan ne anlar, “SALL”dan, Sıla-yı Rahimden ne anlar!. İşleri güçleri hayali cehennemden kaç hayali cennetlerine koşş!. hiçbir zaman anlamayacaklar Hakikat-ı MuhaMMediyyelerini.. demek istiyorum!..


وَالسَّمَاء وَمَا بَنَاهَا
Resim---
“Ve’s- semâi ve mâ benâhâ.: Göğe ve onu binâ edene,” (Şems 91/5)

Bakın ne kadar harikâ.. güneşe yemin olsun, onun gündüzüne yemin olsun.. kamere yemin olsun, onun gecesine yemin olsun.. nasıl da arkalarına eklerini getiriyor.. birinin gaşyası var.. birisinin telâhası var.. birisinin duhası var.. yâni sıfatlarını da hemen arkasının arkasına ekliyor.. harikâ bir anlatım tarzıyla.. ve’ş- şems ve’l- kamer.. veşşemsu ve’n –nehari.. ve’l- leyli devam ediyor.. ne kadar harikâ.. “Ve’s- semâi” ye ne demeli.. ve mâ benâhâ ve onu binâ edene.. bu binâyı kim binâ etti!. ALLAH binâ etti.. yukarıdaki “hâ” yı niye başkasına verelim..

Bütün eşyânın hakikatı “HAK”tır.. her var olanın şah damarından yakin RaBBısı vardır.. yakin diyoruz dâimâ bu yakine dikkat etmek lâzım.. yakin KÛN feyeKÛNu yaşayıştır.. KÛN Nurullahın kevne gelişidir ve akıl sahasına geçiştir.. KÛN feyeKÛN, zâten akılda olur.. dışarıdaki başka, anlayışa bağla adam anlamıyorsa istediği kadar kıyamet kopsun, umurunda mı bütün mesele akıl meselesidir..

Ves- semâi ve mâ benâhâ
Ve onu binâ edene bakalım.. semâya bakalım burada.. içerdeki elifi görüyorsun yâni, ALLAH kokusu geliyor.. Mâ, MuhaMMedî yansımanın SîNe gelişi, yâni bize gelişi, insana gelişi gibi yâni.. semâ sanki şu bizim yedi kat gördüğümüz; Merkür, Jupiter, Uranüs, Nepton değil yâni semâ.. Deminki derecelerin olduğu âlem..
“Benâ”Nurullah BİLELiği BiNâsı.. işte öyle kolay..


يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ
Resim---“Yâ eyyetuhân nefsul mutmainnetu: Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis,”
(Fecr 89/27)

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
Resim--- “İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeten: Razı olmuş ve kendisinden razı olunmuş bir halde Rabbine dön.”
(Fecr 89/28)

فَادْخُلِي فِي عِبَادِي
Resim---"Fedhulî fî ibâdî: Artık kullarımın arasına gir.”
(Fecr 89/29)

وَادْخُلِي جَنَّتِي
Resim---"Vedhulî cennetî: Cennetime gir.”
(Fecr 89/30)

Nasıl balık gibi akışıyorlar değil mi?. cennet kokusunun adını duyunca.. bu benâ, bu binâ, bu nur bilelikleri.. Denenmeden, bulunmadan, alınmadan satılmadan mı oluyor.. işte bütün bunlar..
“Ve’s- semâi ve mâ benâhâ”
İşte bu mânâ âlemimizin binâsı gibi.. ben âyetlere dokunmuyorum.. âyetlerin altında mânâsı var, tefsiri var.. bizim onlarla işimiz yok.. yâni mânâ veriyoruz felân demiyorum.. BİZ sadece zevk ediyoruz, anlamaya çalışıyoruz..


أَأَنتُمْ أَشَدُّ خَلْقًا أَمِ السَّمَاء بَنَاهَا
Resim---“E entum eşeddu halkan emi’s- semâ’ (semâu), benâhâ.: Sizi yaratmak mı daha güç, yoksa gökyüzünü yaratmak mı, ki onu Allah bina etti,”
(Nâziât 79/27)

Sizi yaratmak mı daha güç, yoksa gökyüzünü yaratmak mı?.
“benâhâ” onu O, yarattı.. ALLAH onu binâ etti..

ve rafeha, onu yükseltti.. ve tahaha,onu döşedi-yaydı.. ve sevvaha, onu seviyeledi.. buna dikkat etmemiz lâzım bu kelimeyi “seviye”yi katiyen kullanamıyorlar.. “ALLAH istiva etti” .. adam getiriyor hâşâ ALLAH’ı oturtuyor oraya.. “ALLAH istiva etti-oturdu” diyor hâşâ!.
birisi şunu diyor birisi başka.. sanki onların işi gücü, RaBBu’l- Âlemini bir şekle sokmaya çalışıyorlar hâşâ.. onu demeye çalışıyorum.. halbuki “MuhaMMedî Seviye” bu demek değildir.. Bizim aklımız var.. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemde Akıl ve bir de Nakil var.. Bu Naklin adı “vahy”..
Benim aklımın ona ulaşım yolu ilhamdır.. İlhamdır ki, HiMMet burada işte.. zâten HiMMet, MuhaMMedî Hakikat demektir aslında.. zâhir ve bâtınını bulduğu Ânda.. Ampülünü Keban’a-Merkeze ulaştırır İnşâe ALLAH!.

ALLAHu zü’L- CeLÂL, Hakikatı MuhaMMedîye ve Hakikatullahta bizi bir ve bile eder, ömürlerimizi ve zamanlarımızı boşa geçirtip sonunda ALLAH korusun “veylenâ!” dedirtmez İnşâe ALLAH!.

Onun için zâten birbirimize sahib çıkmamız gerekir.. ne yâni Barbaros MaşaALLAH güçlü kuvvetli, boksör gibi diye yorulamaz mı yâni?. Yorulur!. Yokuş zor gelir yorulur.. Hâlim can da benden biraz daha şey olsa da, fazla iri yarı değil.. Ama Barbaros taşır yâni bunu demek istiyorum.. Nerede?. İşte bu yolda, bu SEVİYELenme yolunda..

ALLAHu zü’L- CeLÂL öyle bir seviyeledi ki..el leyli ve’n- neharı.. Lâ İLâhe İLLaLLah gibi hayatımıza oturtu, verdi.. adına da “ömür” dedi.. emirler dedi.. buyurun gece ve gündüz emirleriniz, yaşayın bakalım.. işte bu nehr nedir?.


Vel- leyli izâ yagşâhâ
geceye yemin olsun ki gaşy etti onu.. benim anladığım o gaşy eden ALLAHu zü’L- CeLÂL, geceyi tepemize gaşy etmiştir.. yâni analarımızın karnı gibi yapmıştır.. doğmamış çocuklar gibi yapmıştır.. bakalım ne olacak gibi.. böyle bürünmelerin içerisinde, üç karanlık dört karanlık var ya kim bunlar füruc gelmekte sırat köprülerimiz gibi bize kadar gelmekteler..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi ŞEMS Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »


وَالْأَرْضِ وَمَا طَحَاهَا
Resim---“Ve’l- ardı ve mâ tahâhâ.: Yere ve onu yayıp döşeyene,” (Şems 91/6)

Vel- ardı ve mâ tahâhâ.. yer yüzüne yemin olsun.. yine burada aynı şey onu tahâ yapana-onu yayıp döşeyene, yaşanır hale getirene..
Nefsle de direk ilgili.. yeryüzü de böyledir bir bakıma.. beden ve nefis tamamen yeryüzü gibi, kalb ve ruh gökyüzü-semâ gibidir.. insan hayatında zâhir ve bâtın gibidir.. zâhir dâimâ beden ve nefis işidir.. bâtındır ruh ve kalb işidir.. insandaki öyle gibidir demek istiyorum.. işte bu buradaki yeryüzünü böyle döşeyen gökyüzünü göklere BiNâ eden, yâni yukarıyı Nur BİLElikleri hâline getirirken, yeryüzünü hakikat tarafı kılmıştır.. göz açıp kapayıncaya kadar bir oyun oynatmaktadır.. hakikat oyunu oynatmaktadır adı da “ARZ” dır Ziyâullahın.. Nurdan başkadır ziyâ, Ziyâullah.. arz, rüşde kişisel olarak çıkışıdır, ayn değildir elifdir oradaki.. bedenen yeryüzüne gelmemiş bir şey yok!. kimse diyemez ki “efendim olmayan bir çocuk var!” gibi konuşamaz.. gerçekte olmayan bir hayâli bir şey olamaz demek istiyorum..


Vel- ardı ve mâ tahâhâ.. buna gireceğiz daha.. tahâya çünkü bu arz ,nefsin tam oyun sahası, tiyatronun sahnesidir.. bu arz, imtihan salonumuz.. her şey onun için hazırlanmış.. bütün canlılar, kâinâtın bütün canlıları, bir insanın imtihanı için yaratılmıştı tüm malzemeler.. o kadar önemlidir ki bu imtihan, ALLAHu zü’L- CeLÂLin kendisi dahi hizmetçidir, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ikinci derecede hizmetçidir.. hizmetçiden bahsediyorum, insanların sandığı krallıklardan değil..
zavallı insanların başında, "mukaddes insan, mübârek insan" denen cahil şeyh vs. gibi yok!.
bakın baştaki bu yeminler “vav” ile göstermek anlamında dikkat edin! ALLAH sizi tehdit etmek için kullanmıyor, öyle bir tehdit yemin değil.. yemin ama, bu neyin yemini ve her ÂN vücuda getireceğim buyurmaktadır..


وَنَفْسٍ وَمَا سَوَّاهَا
Resim---“Ve nefsin ve mâ sevvâhâ.: Nefse ve ona 'bir düzen içinde biçim verene” (Şems 91/7)

Ve nefsin ve mâ sevvâhâ
Nefse yemin olsun ve onu seviyeleyene yemin olsun!. Sevvâ-sevva etti, dizayn etti, bildiğimiz SEVİYEledi kardeşim.. düzenlemek ne demek seviyeyi bilmiyor muyuz biz düzenlemek midir seviye?. seviye olmazsa olmaz bir şeyi olur yapmak.. onu, ham akıllılar asla anlayamazlar, taşa tutarlar.. GÜLe cÂN VERen gübreyi iyi ANLAmalıyız.. cahil gülcüler bilmezler ki, onun seviyesinden can doğar!. bilemez çünkü şehâdetsizdir onlar, tevhidsizdir onlar.. kağıt üzerinde tevhid ehlidir.. kötülükleri için demiyorum ellerine düşmeyelim diye söylüyorum.. kağıt üzerinde gülleri vardır onların.. çok güzel resim yaparlar, Japon gülleri gibi naylon çiçekler yaparlar.. çünkü onlar, gübrenin kıymetini bilmezler ki, gülün kıymetini bilsinler!.
ben demiyorum hâşâ ben demiyorum!.

Ve nefsin ve mâ sevvâhâ
nefse yemin olsun, onu seviyeleyene yemin olsun.. yedinci yemindir bakın burada zannediyorum yedincidir.. saymadım ama yedi yeminden birisidir onu seviyeleyene yemin olsun nasıl seviyelene?.


فَأَلْهَمَهَا فُجُورَهَا وَتَقْوَاهَا
Resim---“Fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ.: Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun).” (Şems 91/8)

Fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ
ona ilham edene.. ilham nedir?. MuhaMMedî hüviyyet lütfuna eriştir.. doğrudan doğruya alır çünkü.. kimden?.direkt ALLAH celle celâlihudan alacak değil.. ALLAH celle celâlihu’dan alanlar zâten Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi sollayanlardır.. biz bunları bilmiyoruz kim olduğunu bunların.. tanımıyoruz bunları.. bizim çölden geçmiyor bunlar, başka yerden gidiyorlar, nereye gidiyorlar bilemiyoruz!.
bizde her şey mutlaka MuhaMMed aleyhisselâma varır da onun için biz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin buyurmadığı Kur'ÂN-ı Kerîmi kabul etmeyiz.. bir tek kelimeyi bile kabul etmeyiz.. harfi, noktayı kabul etmeyiz!.


Fe elhemehâ buradaki ilhamdaki MuhaMMedî Hüviyetlik, yâni kişilik kimlik lâmına ulaşış.. yani neyse lütuf.. yâni ne veriyorsa Rasûlulah Sallallahu aleyhi vesellem Evvelde Âhirde Zâhirde Bâtında RABBu’l- âLemîn, Rahmetenli’l- Âlemin NÛRu olarak ne veriyorsa kardeşim..
Ne elde edebiliyorsak, bize ne lâzım ve ne lâyıksa, ne veriyorsa ne kadar ise işte buna ulaşmaktır ilham..

Fe elhemehâ neyi ilham ediyor Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.. Vahyi buyuran ALLAH celle celâlihu..
fucûrehâ ve takvâhâ


Fücur: Günah. Zina. Namusları pây-mâl etmek gibi şeytanî iştiha. Dinsiz ve ahlâksızların durumu. zina etmek, yalan söylemek, edebsizlik etmek mânasına isimlendirilir..
Takvâ: Bütün günahlardan kendini korumak. Dinin yasak ettiğinden veya haram olduğunda şüphesi olan şeylerden çekinmek..


Bu fücur, içimizdeki cerr fiili idi, çekişti.. niye bu şimdi fecr oldu, fücur oldu bozukluk oldu ve takvâha.. ve tâbi olacak.. bozuk olmayacak da geçip gidecek miydik yâni.. olmayacak mıydı gübre.. fücuru ve takvâyı..
Birri takvâya ulaşanlar ALLAHu zü’L- CeLÂL için muazzam insanlardı..


لَّيْسَ الْبِرَّ أَن تُوَلُّواْ وُجُوهَكُمْ قِبَلَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَلَكِنَّ الْبِرَّ مَنْ آمَنَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَالْمَلآئِكَةِ وَالْكِتَابِ وَالنَّبِيِّينَ وَآتَى الْمَالَ عَلَى حُبِّهِ ذَوِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ وَالسَّآئِلِينَ وَفِي الرِّقَابِ وَأَقَامَ الصَّلاةَ وَآتَى الزَّكَاةَ وَالْمُوفُونَ بِعَهْدِهِمْ إِذَا عَاهَدُواْ وَالصَّابِرِينَ فِي الْبَأْسَاء والضَّرَّاء وَحِينَ الْبَأْسِ أُولَئِكَ الَّذِينَ صَدَقُوا وَأُولَئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ
Resim---“Leysel birre en tuvellû vucûhekum kıbele’l- maşrıkı ve’l- magrıbi ve lâkinne’l- birre men âmene billâhi vel yevmi’l- âhırı ve’l- melâiketi vel kitâbi ve’n- nebiyyîn (nebiyyîne), ve âte’l- mâle alâ hubbihî zevi’l- kurbâ ve’l- yetâmâ ve’l- mesâkîne vebne’s- sebîli, ves sâilîne ve fî’r- rıkâb (rıkâbi), ve ekâme’s- salâte ve âte’z- zekât (zekâte), ve’l- mûfûne bi ahdihim izâ âhed (âhedû), ve’s- sâbirîne fî’l- be’sâi ve’d- darrâi ve hîne’l- be’si ulâikellezîne sadakû, ve ulâike humu’l- muttekûn (muttekûne).: Erginlik, yüzlerinizi bir doğu bir batı tarafına çevirmeniz değildir. Ancak eren Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaba ve peygamberlere iman edip yakınlığı olanlara, öksüzlere, çaresizlere, yolda kalmışa, dilenenlere ve esirler uğrunda seve seve mal veren, hem namazı kılan, hem zekatı veren, sözleştikleri vakit sözlerini yerine getiren, hele sıkıntı ve hastalık durumlarında ve savaşın kızıştığı anda sabır gösterenlerdir. İşte bunlardır doğru olanlar ve bunlardır Allah'tan korkup kötülüklerden sakınanlar.”(Bakara 2/177)


İyi de, fücur ne olacak?. evet “Fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ” ona fecrini.. fecir fercini, fecrini her şey işte bu.. bütün bunlar aynı şeyler.. biz düşünüyoruz tefsir değil.. o nefse kadınlığını erkekliğini ilham eden odur.. Lâ İLâhesini illallah'ını ilham eden odur..
Neyi seviyeleyecekmiş?.. nefsi seviyeleyecek.. nefsi nasıl seviyeliyor?. ilham ederek, sürekli yağdırıyor başına.. bunu oyna!. bunu oyna!. bunu oyna!. tercihini söyle, kaderini yaşa her ÂN Şe’ÂNuLLAHta!. sürekli ve bir dakika beklemek yok, düşünmek yok!. KüLLî ŞEYyi her ÂN kaderiyle yaratıyor!.
Çünkü “Fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ” çabuk geçelim de zevk olsun geleceğimize.. İşte bu fücur ve takvânın ilhamı çok çeşitli şekillerde geçecek ilerde de.. evet “biz ona iki de yol gösterdik”
Efendim daha çok gelecek bu takvâ ve fücur.. benzeri şeyler necdeyn diye gelecek meselâ Beled Sûresinde Hakk ve Batıl YOLU olarak:


وَهَدَيْنَاهُ النَّجْدَيْنِ
Resim---“Ve hedeynâhu’n- necdeyn (necdeyni).: Biz ona “iki yol/iki amaç” gösterdik.”
(Beled 90/10)

Mâdem nefis seviyelemiyor, seviyelenmesini yaratmış.. ilham etmiş fücurunu takvâsını.. emretmiş yâni.. bak kardeşim böyle yaparsan fücura düşersin.. bâtıla çekişi kendine çekersin.. “ben ben ben!.” Deyip durma!.
İki tane ben var!. Ahmak nefis diyor ki “ben, benim!.”
İçerden bir ses geliyor Barbaros, şah damarın içinden bir ses geliyor:


فَلَمَّا أَتَاهَا نُودِي مِن شَاطِئِ الْوَادِي الْأَيْمَنِ فِي الْبُقْعَةِ الْمُبَارَكَةِ مِنَ الشَّجَرَةِ أَن يَا مُوسَى إِنِّي أَنَا اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ
Resim---“Fe lemmâ etâhâ nûdiye min şâtıı’l- vâdi’l- eymeni fî’l- buk’ati’l- mubâreketi mine’ş- şecerati en yâ mûsâ innî enallâhu rabbu’l- âlemin (âlemîne).: Derken oraya geldiğinde, o kutlu yerdeki vadinin sağ yanında olan bir ağaçtan: "Ey Musa, Alemlerin Rabbi olan Allah benim;" diye seslenildi.” (Kasas 28/30)


ALLAHu RaBBulâlemin: “yâ Musa âlemlerin RaBBı Allah benim!.” Buyuruyor.. Nefisise diyor ki: “İyi ama ben de benim!.” diyor ki en uç öreneği Firavunluktur..:

فَقَالَ أَنَا رَبُّكُمُ الْأَعْلَى
Resim---“Fe kâle ene rabbukumu’l- a’lâ.: Sonra da (Firavun) dedi ki: “Ben sizin çok yüce Rabbinizim.” (Nâziât 79/24)


İşte mesele bu, bu!. ne olacak bu fücur, şerre çekiş.. terse döndüğünde Firavuna yoldaş olacak..
Onları cehenneme girenlerin önderi yaptık lideri yaptık..:


وَجَعَلْنَاهُمْ أَئِمَّةً يَدْعُونَ إِلَى النَّارِ وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ لَا يُنصَرُونَ
Resim---Ve cealnâhum eimmeten yed’ûne ilen nâr(nârı), ve yevmel kıyâmeti lâ yunsarûn(yunsarûne).: Biz, onları ateşe çağıran önderler kıldık; kıyamet günü yardım görmezler.” (Biz, onları ateşe çağıran önderler kıldık; kıyamet günü yardım görmezler.” (Kasas 28/41)


Çünkü onlar örnek, prototipler.. Onun için Hz. Mevlânâ, “Fihi mâ fih” eserinde “şeytan ma’zurdur" diyor.. özürlüdür, çaresizdir, mecburen seçilmiştir anlamında diyor.. o işi yapacaktı yâni.. işte bu işi yapan her ne ise.. ona “iki şeylik” in adı verildi.. bilemiyorum tâbi öyle diyor okudum bakın.. aslında önemli olan bir tek kişi var o da; ben, sen, o.. herkesin kendisinde şeytanı, kendisinde meleği.. kendinde Firavunluk.. kendinde Musalık.. bunu çözdüğün zaman mesele yok.. çözmediğin zaman mesele var.. kim çözüyor buraya kadar işte yedi yemin bitti..
“kad eflaha”ya geldik.. çünkü en son nerde yemin edildi.. haaa bundan önce evet nefiste gerçekten yedinci yemin bitmiş.. yâni ben tesadüfen doğru söylemişim.. yâni öyle olması lâzımdı zâten.. nefsin yedi kademesi sayılmış olması gerekiyordu.. ben tam bakmadım ama olması lâzımdı.. sistem böyle çünkü sistemin öyle olması gerekir demek istiyorum.. tümlediğimiz zaman Şems Sûresini kendi içimizdeki Güneşimizin DOĞduğunu İnşâe ALLAH görürüz!. kendi gecemizi gündüzümüzü fark ederiz.. gökyüzümüzü yeryüzümüzü fark ederiz.. nefsin seviyelenmesini bildiğimiz, geceden gündüzden bahsediliyor..nefsi seviyeleyen, ona fücuru takvâsını ilham eden ALLAH celle celâlihu Kur'ÂN-ı Kerîminde..

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi ŞEMS Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »


قَدْ أَفْلَحَ مَن زَكَّاهَا
Resim---“Kad eflehâ men zekkâhâ.: Onu arındırıp temizleyen gerçekten felâh bulmuştur.” (Şems 91/9)

Kad eflehâ men zekkâhâ
Arkasındanda bak kad kesinlikle, yemin olsun ki, mutlaka ama illâ ve illâ demektir.. kadöyle bir şiddetli kieflehâ iflâh olmuş, felâh bulmuş.. nedir felâh?. Kendi özündeki-içindeki hakikat lütfuna eriştir kardeşim başka var mı?.
Kad eflehâ iflâh olur, kesinlikle.. men kim o kimse?. Nurullaha ulaşan MuhaMMedî kişidir.. men, öyle kişidir.. zâteneflehâ men zekkâhâ andolsun ki, ancak onu tertemiz yapan.. ancak onlar iflâh oldu.. kim o?. O nefsi ne demek zekkâhâ, temizlemek demektir.. nasıl temizlenir?. bu kûn feyekûn sahib olduğunuz zaman, yâni oluş.. oluş; MuhaMMedî şuur, nur, sürur ve onurunu yakaladığı zaman zâten o “kef”i anlayacaktır.. yâni içindeki “oluş”u diyecektir “kef”in kendisi öyledir.. kendi içindeki kevniyete sahib çıktığı zaman kendi içinden temizleyecek, dışardan değil ki.. deterjanla temizleyesin yâni Kad eflehâ men zekkâhâgerçek felâh bulmuştur.. onu temizlikle parlatanKad eflehâ men zekkâhâ.. peki olmazsa olmasa ne olacak?.


وَقَدْ خَابَ مَن دَسَّاهَا
Resim---“Ve kad hâbe men dessâhâ.: Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp saran da elbette yıkıma uğramıştır.” (Şems 91/10)

Ve kad hâbe men dessâhâ
Ve kad, fakat.. bizdeki fakat da böyledir.. böylece aynı Türkçeye de geçmiştir.. ve kad.. “fe” oldumu anında demektir ve oldumu biraz sonra yâni ….. biraz sonra Ve kad hâbe yemin olsun gerçekten hebâ- israf ve ziyan oldu.. men dessâhâ onu kirleten.. dessâhâ, öyle bir şey ki, desise de aynı kökten gelir.. kendi insanlığını dâimi sanış gibi bir saçmalıktır.. kendi “sîn”liğini yâni, kendisine verilen nur sırlarını, nur yansımalarını, el ayak kafa akıl fikir öte böte gibi şeyleri.. bunların tümünün kendisinin dâimiyetinde sanıp, böyle bir şeye düştüğü zaman bu hebâ olmuştur.. ne demek hâbe?. “BİLE”liği halk edeni kendisi zannetmektedir.. mesele bendeki canla cismin bileliğini ben yaratıyorum gibi.. yâni ben koruyorum şimdi gibi.. ben yapıyorum sanış.. halbuki hiç alâkası yok.. bir şeyin alâkası yok hiç.. her an her şey olabilir ancak, yaratık olan kişinin kendisi sıfır.. yâni sade çeşitli olaylar bakamından değilVe kad hâbe men dessâhâ bu da gerçekten çok kötü kirletip dönmüştür.. yâni hâbe hebâ etmiştir, mahvetmiştir.. bildiğimiz Türkçeye geçmiştir buna dikkat etmek gerekir..

evet
Ve kad hâbe men dessâhâ
Geç kaldık hemen saat bire geliyor.. işi olanlar olabilir diye yine döneceğiz buraya da şöyle bir bilginiz olsun diye.. evet Ve kad hâbe men dessâhâ kimi örtü bu kişi desis etti.. dess, dessâhâ bu dessâhâ öyle bir gizleyiştir ki gizli şirk gibi, içine eriterek saklamak gibi..
yâni zehir içerek ya da ilaç içmiş gibi.. böyle desise bir şey.. sır perdesi gibi.. arkaya almış kim onu.. işte nefsini böyle örtenler.. zekâ güneşin ortasına bak.. Melâmî ne demektir?. hiçbir kötülüğünü gizlemeyen demektir.. farzların dışında iyiliğini de ortaya koymayan demektir.. koyamaz da zâten.. farzları âlenen yapar, geri kalanları der ki ne bileyim ben ben işte gördüğünüz gibi şunun tekiyim neyse yâni hâli ortadadır.. ne yapıyorsa zâten görülmesi lâzım.. aksi takdirde öyle değildir.. niye örtüyorlar bunlar, nefislerini tertemiz yapmıyorlar da neden örtüyorlar?. işte onun için hebâ oluyorlar ya!. katiyen çıkaramazsınız, kırkyıl uğraşın çıkaramazsın çayın içinden şekeri çıkarmak için.. yâni ocağa koyup damıtmak lâzım.. ama epey işlem gerekir.. yâni zor iş demek istiyorum.. onun için de ne yapsanız istediğiniz kadar süzün.. yine şekerli çaydır ALLAH korusun!. işte böyle hebâ olmuştur.. halbuki iflâh olmuştu öbürleri.. dikkat ederseniz nasıl ayrılıverdi geceler gündüzler, iyiler kötüler.. imtihan sonuçları mesahalar burada çok.. bunlarda güzel şeyler daha var ama geleceğiz..


كَذَّبَتْ ثَمُودُ بِطَغْوَاهَا
Resim---“Kezzebet semûdu bi tagvâhâ.: Semud (halkı) azgınlığı dolayısıyla yalanladı;” (Şems 91/11)

Kezzebet semûdu bi tagvâhâ
Kezzebet, yalanladı, hicretti semud kavmi inanmadı.. bi tagvâhâ Tagi, tağut, tağvâ azgınlık.. Tağut ALLAHın kanunlarını değiştirip başka kanunlar koyanlara tağut diyor ALLAHu zü’L- CeLÂL kitabı Kur'ÂN-ı Kerîmde bunların tağutları.. Buradaki tağuta dikkat etmek lâzım bu gâlibiyeti tarf olarak kendinde gören.. buradaki tarf dâimâ göz açıp kapayıncaya kadar şıkıştırmak.. yâni hâşâ..

قُلْ مَن رَّبُّ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ قُلِ اللّهُ قُلْ أَفَاتَّخَذْتُم مِّن دُونِهِ أَوْلِيَاء لاَ يَمْلِكُونَ لِأَنفُسِهِمْ نَفْعًا وَلاَ ضَرًّا قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الأَعْمَى وَالْبَصِيرُ أَمْ هَلْ تَسْتَوِي الظُّلُمَاتُ وَالنُّورُ أَمْ جَعَلُواْ لِلّهِ شُرَكَاء خَلَقُواْ كَخَلْقِهِ فَتَشَابَهَ الْخَلْقُ عَلَيْهِمْ قُلِ اللّهُ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ
Resim--- “Kul men rabbu’s- semâvâti ve’l- ard (ardı), kulillâh (kulillâhu), kul e fettehâztum min dûnihî evliyâe lâ yemlikûne li enfusihim nef’an ve lâ darrâ (darren), kul hel yestevi’l- a’mâ ve’l- basîru em hel testevî’z- zulumâtu ve’n- nûr(nûru), em cealû lillâhi şurakâe halakû ke halkıhî fe teşâbehe’l- halku aleyhim, kulillâhu hâliku kulli şey’in ve huve’l- vâhidu’l- kahhâr (kahhâru).: De ki: "Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?" De ki: "Allah'tır." De ki: "Öyleyse, O'nu bırakıp kendilerine bile yarar da, zarar da sağlamaya güç yetiremeyen birtakım veliler mi (tanrılar) edindiniz?" De ki: "Hiç görmeyen (a'ma) ile gören (basiret sahibi) eşit olabilir mi? Veya karanlıklarla nur eşit olabilir mi?" Yoksa Allah'a, O'nun yaratması gibi yaratan ortaklar buldular da, bu yaratma, kendilerince birbirine mi benzeşti? De ki: "Allah, her şeyin yaratıcısıdır ve O, tektir, kahredici olandır."
(Ra'd, 13/16).

يَوْمَ هُم بَارِزُونَ لَا يَخْفَى عَلَى اللَّهِ مِنْهُمْ شَيْءٌ لِّمَنِ الْمُلْكُ الْيَوْمَ لِلَّهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ
Resim--- ''Yevme hum bârizûn(bârizûne) lâ yahfâ alâllâhi min hum şey’un, li menil mulku’l- yevm(yevme), lillâhi’l- vâhidi’l- kahhâr: O gün, orta yere çıkarlar. Onlardan hiçbir şey Allah'a karşı gizli kalmaz. (Allah sorar:) "Bugün mülk kimindir? Bir olan, Kahhar olan Allah'ındır."
(Mü’min 40/16)

Bu gün mülk kimindir Vahidul Kahhar ALLAHındır..
Firavun ve gibileri ne diyor?. Onlar da diyor ki:


NEFiSlerinin HeVEsi RABblarıdır:

Firavun diyordu ki “Ben Rabbım başka ilâh aramayın, benden başk Rabb yok!.”


فَقَالَ أَنَا رَبُّكُمُ الْأَعْلَى
Resim---“Fe kâle ene rabbukumu’l- a’lâ.: Ben, sizin en yüce Rabbinizim! dedi.”
(Nâziât 79/24)

Ve de NEFiSlerinin HeVÂsı İlâhları ki ->ne ACI DeğiL mi?!..;

أَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَهَهُ هَوَاهُ أَفَأَنتَ تَكُونُ عَلَيْهِ وَكِيلًا
Resim---“E raeyte menittehâze ilâhehu hevâh (hevâhu), e fe ente tekûnu aleyhi vekîlâ (vekîlen).: Hevâsını ilâh edinen kişiyi gördün mü? Yoksa sen mi ona vekil olacaksın?”
(Furkân 25/43)

İşte bunlar, tağuttur.. bu kadar sınıra götürmüş işi, en azgın hale getirmiş.. böyle bir gâlibiyiette oradaki “gayn”ın böyle bir “tı” ya vurması demek tartefi’l- ayn, göz açıp kapayıncaya kadar sınıra dayanmıştır artık.. elinden gelse olacak yâni bu bakımdan söylüyorum.. ordaki tuğyan, azgınlık, tağut, tağa.. tüm bunlar aynı köklerden.. neden inanmıyorlar bi tagvâhâ böyle bir gaşyet, kendiliğine kendi tarafına gâlibiyetine ağırlığı, zâlimliği, câhilliği, körlüğü ordaki nekreleri.. nurun karşıtı nekredir , nurun zıddı nekredir.. ordaki tüm terekelerin tümünü yükleyebilirsiniz buraya artık..
Fâsıktır, fâcirdir, efendim müşriktir, münafıktır.. yedi tane aşağıya yine iner oraya.. ama iniş derkelerinin en aşağısı münafık gelir.. kâfirin de altına gelir, tümünün altına gelir..
Oysa kâfir: “Lâ İLâhe illâllah MuhaMMeden Rasûlulah!.” dese anadan doğma gibi olur.. ancak bu münafıklara asla dediremezsin TEVHİDi..
Onun için zâten ALLAHa hamdu senâ olsun ki gerçekten ALLAH celle celâlihu İzni ve inayetiyle, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin o yüce rahmetelli’l- âlemin şifâ şefâatiyle, gerçekten MuhaMMedî bir Melâmî ALLAHın izni ve inâyetiyle münafık olamaz!.
Çünkü hayatı öyle olamaz, hayatı ona müsait değildir..
İşte Siirtli MuhaMMed Sıddık Hocam kaddesallahu sırrahu öyle derdi.. Vallahi câminin önünden geçerdik de, bir sürü insan oturuyorlar câminin önünde.. onlara hiç selâm vermezdi, doğruca içeriye girerdi.. ben “hocam neden adamlara selâm vermiyorsunuz?” dedim. “yok yok Abdullatif ben onlara selâm vermem, sokaktaki ayyaşa veririm de, bunlara vermem.. çünkü bunlar, burada otururlar da, dedikodu, iftira yaparlar.. burada siyaset konuşurlar.. içeri girip de iki rekât farz gibi olan tahiyyatü’l-mescid namazını kılmazlar.. ikindiden önce farz gibi olanı.. bunlar hiç dinlemezler Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi.. sokaktaki ayyaşı bir ayıktırsak, bunlardan daha iyidirler, ALLAH dostu oluverirler!.” Derdi..

Bunları ayıktıramazsın öyle bir yanlış yerdeler.. ama bir MuhaMMedî Melâmî iyidir.. yâni kalenderdir.. tenezzül etmez bu gibi pis şeylere katiyen girmez demek istiyorum.. onlarla bile olacak bir şey yoktur ne dünya için ne âhiret için olmaz.. dâimâ Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi izlemesi gerektiği için, o yolu izlemesi gerektiği için, kendi kaderini yaşarlar..

Kim dedi ki: “Kâbe’nin içinde olsak en iyi mü’min olacağız da, meyhânenin kapısında direk olsak olmayacağız!.”diye.. kim diyor bunu?. kim diyor ki: “tuvaletin direkleri yok!.” diye kim diyor ki “şurda şu yok!” diye..

ALLAHu zü’L- CeLÂL istediği yerde istediğini yaratır.. yaratamaz diyen mi var, kullarını kullanamaz diyen mi var?.
kim diyor ki: “ALLAHu zü’L- CeLÂL beni ibret sahnesinde oynatamaz!.” Diye.. ve bütün bunlar, kör cehâlettir ALLAH korusun!.
ALLAHu zü’L- CeLÂL dilediğine dilediğini yapar..
bin kat yapar.. haa ağır yapar yapmıştır da yüzlerce örnekleri ALLAH korusun görülmektedir!. ALLAHa sığınırım bir MuhaMMedî Melâmînin işi nedir?. Her yerde her zaman ALLAHa sığınırım, o kadar kimseyi zâtıyla tenkid etmez, işini tenkid eder, işine razı olmaz..
ALLAHu zü’L- CeLÂL’in Rızası TEVHİDDir..
Çünkü küfre rıza, küfürdür.. hele şeriattaki küfürlere rıza direkt küfürdür.. başkalarına da örnek olur diye.. yoksa gördüğümüz anda onu durdurmamız gerekir.. çünkü sebep olmamamız gerekir, engellememiz gerekir..
İşte Semud Kavmindeki, Semudda azğınlığından dolayı bunu yaptı ama..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi ŞEMS Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »



إِذِ انبَعَثَ أَشْقَاهَا
Resim---
“İzin ba’ase eşkâhâ.: En “zorlu bedbahtları” ayaklandığında,” (Şems 91/12)

Ba’s: Gönderme, gönderilme. * Cenab-ı Hakk'ın peygamber göndermesi. * Diriliş. Yeniden diriltme. İhyâ. * Uykudan uyandırma.

Bunların içinden birisi ba’as oldu .. ba’as biliyorsunuz peygamberler için kullanılan bir şeydir gönderilmektir ba’as etmek.. eşka eşkiyâdır.. İzinbe’ase eskaha.. o Semud’un eşkiyâsı ortaya çıktı, ba’as oldu.. yâni istediğiniz kelimeyi kullanın ba’as etmek bildiğimiz özel olarak gönderilmektir.. İzin ba’ase eşkâhâ.. eşkiyâ çıktı ortaya.. kim bu?. Nefs-i Emmârenin şeytânî tarafı işte, eşkiyâ tarafı.. evliyâ tarafı olsaydı derecelere-yükselişe gidecekti.. oysa bu kimsede Nefs-i Emmâresi, derekelere-alçalışlara düştü, eşkiyâlaştı aşağılaştı.. yukarıya gitse iflâh olacaktı.. aşağıya gidiyor ve hebâ olacak, anayı yiyecek..
yâni İzin ba’ase eşkâhâ..ortaya fırlayıverdi şâki, eşkiyâ.. şâki, bildiğimiz şâki, Türkçedeki şâki yâni.. eşkâhâ o kavmin en şâkisi.. kimin şâkisi?. Semud’un şâkisi..
Semud kim?. bakacağız ona.. zâten nesli bu hale kim getirdiyse onlar Semud kavmidirler!.
“MuhaMMedî Dâimiyete ben sahibim!” diyenler ALLAH korusun!.
Neden durmadan diyoruz ki, durmadan diyoruz bizi çeşitli sebeblerle davâ adamı sanıp, bir başka işimiz var zannedip de kendilerinde ve etrafta gördüğü alavereyi BİZdede aradıkları için ne diyoruz: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in şerefli adına, hesabına ve şerefine iş MuhaMMedî Hasbî Hizmmettir..
Başka her türlüsü bizim için, ALLAH korusun nefsanî ve şeytâni bir iştir ALLAHa sığınırız!.
Katiyyen, tıpkı Semud Kavmi gibi nefsin bu şekilde olmasını getirir..
Zâten nefis, kendi başına olamaz ki..
Ancak, anasından doğarken çocuk eşkiyâ doğmaz!.
ALLAH celle celâlihu, kimseyi peşin peşin “sen Firavunsun!. diye alnına mühür vurup, “sen şusun” diye mühür vurup “gel bunu yaşa!” demez..
Nacak ebeyni-ana-babası hergün bebesine bir çay kaşığı içki içirse bir haftya bebek alkolik olur ancak tek suçlu ana-babasıdır..

Bakınız Kur'ÂN-ı Kerîm Buyruğuna;

فَأَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ حَنِيفًا فِطْرَةَ اللَّهِ الَّتِي فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْهَا لَا تَبْدِيلَ لِخَلْقِ اللَّهِ ذَلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
Resim---“Fe ekim vecheke lid dîni hanîfâ (hanîfen), fıtratallâhilletî fataran nâse aleyhâ, lâ tebdîle li halkıllâh (halkıllâhi), zâliked dînu’l- kayyimu ve lâkinne ekseran nâsi lâ ya’lemûn (ya’lemûne).: Öyleyse sen yüzünü Allah'ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışı için hiç bir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.”
(Rûm 30/30)

Ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem buyrukları:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: (( إِنَّمَـا بُعِثْتُ لأُتَمِّمَ مَكَارِمَ الأَخْلاقِ )) [ رواه أحمد في المسند وحسنه الألباني في السلسلة الصحيحة]
Ben, ancak güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim."
Buyurmuştur.
(İmam Ahmed Müsnedi; c: 2, hadis no: 318. Elbânî de, 'Silsiletu'l-Ehâdîsi's-Sahîha'; hadis no: 45'te hadisin hasen olduğunu belirtmiştir.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Her doğan, İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra, anne-babası onu Hıristiyan, Yahudî veya Mecusî yapar.” (Buhârî, cenâiz 92; Ebû Dâvut, sünne 17; Tirmizî, kader 5)

Ahlâk, “hulk” kelimesinin çoğulu; huy, tabiat, mizaç, seciye gibi mânâlara geliyor.
Kullanırken bir incelik var ki, Beden için “sûret”, ruh için ise “sîret” tâbirleri kullanılır. Meseleyi yaratılış açısından ele aldığımızda, BEDENin yaratılışına “halk”, RUHunkine ise, “hulk” tâbir edilir. Hüsn-ü Hulk, yahut Hüsn-ü Sîret gibi..

ALLAH celle celâlihu, El ÂdiLdir..


el ADLu:
Resim

Burada; anneler, babalar, insanlar ki TOPLum olarak hizmetçiler ve ya hizmetsizlerdir tümü SON-uçta..
Neden buyuruyor ALLAH celle celâlihu, bir kişiyi öldürmek kâinâttaki bütün insanları öldürmek gibidir.. yine bir kişiyi diriltmekte öyledir..:


مِنْ أَجْلِ ذَلِكَ كَتَبْنَا عَلَى بَنِي إِسْرَائِيلَ أَنَّهُ مَن قَتَلَ نَفْسًا بِغَيْرِ نَفْسٍ أَوْ فَسَادٍ فِي الأَرْضِ فَكَأَنَّمَا قَتَلَ النَّاسَ جَمِيعًا وَمَنْ أَحْيَاهَا فَكَأَنَّمَا أَحْيَا النَّاسَ جَمِيعًا وَلَقَدْ جَاء تْهُمْ رُسُلُنَا بِالبَيِّنَاتِ ثُمَّ إِنَّ كَثِيرًا مِّنْهُم بَعْدَ ذَلِكَ فِي الأَرْضِ لَمُسْرِفُونَ
Resim---“Min ecli zâlik (zâlike), ketebnâ alâ benî isrâîle ennehu men katele nefsen bi gayri nefsin ev fesâdin fî’l- ardı fe ke ennemâ katelen nâse cemîa (cemîan) ve men ahyâhâ fe ke ennemâ ahyen nâse cemîa (cemîan) ve lekad câethum rusulunâ bi’l- beyyinâti summe inne kesîran minhum ba’de zâlike fî’l- ardı le musrifûn (musrifûne).: Bu nedenle, İsrailoğullarına (tevratta) şunu yazdık: Kim bir nefsi, bir başka nefse ya da yeryüzündeki bir fesada karşılık olmaksızın (haksız yere) öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu (öldürülmesine engel olarak) diriltirse, bütün insanları diriltmiş gibi olur. Andolsun, elçilerimiz onlara apaçık belgelerle gelmişlerdir. Sonra bunun ardından onlardan bir çoğu yeryüzünde ölçüyü taşıranlardır.”
(Mâide 5/32)

Dirilmekten kastım nedir?.
Mezardaki milyarlarca insan yaşadılar geçtiler, hepsi öldüler.. diriltmekten kasıt nedir?. ölmeyecekler miydi?. ölecekler di HükmULLAH buydu.:


كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ وَنَبْلُوكُم بِالشَّرِّ وَالْخَيْرِ فِتْنَةً وَإِلَيْنَا تُرْجَعُونَ
Resim---"Kullu nefsin zâikatul mevt(mevti), ve neblûkum biş şerri vel hayri fitneh(fitneten), ve ileynâ turceûn(turceûne): Her canlı, ölümü tadar. Bir deneme olarak sizi hayırla da, şerle de imtihan ederiz. Ve siz, ancak bize döndürüleceksiniz.”
(Enbiyâ 21/35)

كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ ثُمَّ إِلَيْنَا تُرْجَعُونَ
Resim---“Kullu nefsin zâikatul mevti summe ileynâ turceûn(turceûne): Her can ölümü tadacaktır. Sonunda bize döndürüleceksiniz.” (Ankebût 29/57)

MuhaMMedî Şûur, Nûr, Sürûr ve O-nûr içinde şehâdetle ölmeleridir önemli olan..
Onun için.. İzin ba’ase eşkâhâ .. öyle bir şâki fırladı ki en şâkisi.. yâni ortaya çıkıverdiğinde, ba’as olduğunda.. ba’ase gönderdi uyandırdı demektir temeli.. yâni Türkçesi, o işi hâşâ böyle en emreden emretmiş gibi.. artık eşkiyâ, şâki oldu.. şâkea fikreti şuhûda getirmek ve kendisine verilen geçici ve emâneten verilen gücü, kuvveti, her şeyi, kendi Nefs-i Emmâresi adına kullanmak, kendi adına şuhûda çıkarmak ki, fiilen kullanmaktır..
Tersi olan hedâ ise, dâimiyeti El HAKk ALLAH celle celâlihu da biliştir..
Şekâvet, Hidâyetin tam tersidir.. Gerçek MuhaMMedî VeLiyuLLAH, Lütfun viCÛDa GELişin ve SONuçunu, doğrudandoğruya Zâten el MevLâ ALLAH celle celâlihu ya verir ki, direk hediye kabul eder ALLAH celle celâlihu..


El Veliyyü :
Resim
El Mevlâ :

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi ŞEMS Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »


فَقَالَ لَهُمْ رَسُولُ اللَّهِ نَاقَةَ اللَّهِ وَسُقْيَاهَا
Resim---Fe kâle lehum resûlullâhi nâkatallâhi ve sukyâhâ.: ALLAH'ın elçisi onlara dedi ki: "ALLAH'ın (deneme için size gönderdiği) devesine ve onun su içme sırasına dikkat edin." (Şems 91/13)

fe kâle demişti.. Semud’a, yâni o Semud Kavmine, arkadaşlarına öyle olanlara, ya da o kıvamda olanlara.. kıvamları aynı olan insanlar, meşrebleri aynı olanlar.. kahvede kahveciler, avda avcılar, her şeyde her şeyciler.. ki kıvamları-akışkanlıkları-hayatta gidiş yolları aynı olanlar aynı kıvamda kavimdir onlar..
Fe kâle lehum resûlullâhi ..onlara demişti ALLAHın Rasûlullahı aleyhisselâm, demişti kinâkatallâhi ve sukyâhâ bu ALLAHın nâkasıdır-dişi devesidir, bu da onun suyudur.. evet.. ki o vakit demişti ALLAHın Rasûlu gözetin ALLAHın nâkasını ve suyunu.. nerde gözetin?. yâni demek istiyorum ki, Fekâle demiştir lehüm onlara ki resulullahi ALLAHın Rasûlullahı onlar için demişti ki “nâkatallâhi ve sukyâhâ” bu ALLAHın nâkasıdır bu da onun suyudur, sulanışıdır, sâkiliğidir.. bizde nâka nedir?. ALLAHın devesi nedir?. ona sakilik yapmak nedir?. bir damla sudan yaratılmış olmak nedir?. haa ama onlar ne yapıyorlar!. “şah damarını keserim” diyecek bak şimdi.. ve kesecektir zâten.. öyle mi diyecek?.Evet, “ben o deveyi, o nâkatullahı ne yaparım bak şimdi!.”
O nâkaya “nâkatallâh-nakatullah” buyuruyor ALLAHu zü’L- CeLÂL bak!. Nâkatullah buyuruyor da, nâka buyurmuyor, deve buyurmuyor.. ALLAHın devesini.. nâkayı deve olarak tercüme etmek zorunda kalıyorsun.. ve nun ve bu kaf dır, nâka.. “na” sahib çıkmaktır, Kudretullaha sahib çıkıştır, sahib çıkılıştır ki sahabeliktir.. biz çıkar mıyız?. tâbi çıkarız kullandığımız kudret ALLAHın kudreti değil de kendimizin mi yâni!. ayağa kalkmamızdaki güç kuvvet, düşünmemizdeki, yaşamaktaki kimlik, kişilik, akıl-fikir ermeyen kullandığımız sonsuz makinelârımız, beynimiz, ötemiz birsürü birsürü hâlâ tespit edilememiş binlerce.. her hücrenin nerdeyse bezeleri vardır, kendisine mahsus özel ürettiği şeyler vardır.. sormuştum Hacettepe Üniversitesi'ndeki bir doçent arkadaşıma “vücuda elektrik nerde üretiliyor?” diye.. bir müddet araştırdı söra dedi ki “her hücre kendi elektiriğini üretiyormuş!.”.. halbuki vücûd, en çok elektrik kullanıyor.. “hangi elektrik?.”.. sordum ben: “hangi elektirik?. sen Kebân’ın elektriğini mi kullanıyorsun?.” Diye..
O kadar ilginç ki, o git-geller var ya, gitgellerinin frekânslarının ara boyları, periyot boyları vs.leri.. hatta daha elifbasında değil, elifindeler başındalar İlahî TEKniğin..
yâni işte bütün bunlar, “nâkatallâhi ve sukyâhâ”..
“ALLAHu zü’L- CeLÂLin devesine ve onun sulanışına dikkat etsin” buyurmuştu.. yâni bak ALLAHın peygamberi onlara ne buyuruyor: “ALLAHın devesine ve onun sakiliğine, sukyâhâ, su içişine.. sukyası sulanması sâkiliği.. ona sâkilik yapmaya, bu konuda dikkat edin!. yâni bunu istiyor, bunu söylemiştir.. dikkat edin ALLAHın Rasûlunun va’di ki işte bu ALLAHın devesi ve sukyâhâ onun sâkiliğine.


فَكَذَّبُوهُ فَعَقَرُوهَا فَدَمْدَمَ عَلَيْهِمْ رَبُّهُم بِذَنبِهِمْ فَسَوَّاهَا
Resim---“Fe kezzebûhu fe akarûhâ fe demdeme aleyhim RaBBuhum bi zenbihim fe sevvâhâ.: Fakat, onu yalanladılar, deveyi yere yıkıp öldürdüler. Rableri de günahları dolayısıyla 'onları yerle bir etti, kırıp geçirdi'; orasını da dümdüz etti.” (Şems 91/14)

Fe kezzebûhu onu yalanladılar.. fe akarûhâ..onu-deveyi devirdiler.. fe demdeme aleyhim.. MuhaMMedî dâimiyet vardı ya zâhirde bâtında, al kardeşim kullan denen.. fe demdeme.. başına geçiriverdi.. hâni böyle adam var ya, yumruğunu kaldırıyor bir zavallıya diyor ki “ben bununla şöyle bir vurursam seni yerin dibine geçiriveririm!.” diyor ama, yarım nefesini alamayınca ne yumruk kalıyor ne yumruğun içindeki güç kalıyor.. zâhiri bâtını ne oluyor?. tepesine geçiveriyor bu “fe demdeme” den dolayı işte.. fe demdeme nedir?. bilelik nuruna sahib çıkıştır.. bilelik nuruna sahib çıkıştır.. dem, bir şeyi işleyip işlememek değildir.. hiçbir kimse bir şeyi işleyip işlememesinden dolayı değil.. ona karar vermesinden dolayı suçlu, tercih etmesinden dolayı suçlu.. yâni siz bu bardağı kıracaksanız.. kaderi bu kıracaksınız kardeşim!. siz bundan dolayı suçlanmazsınız!. Ancak, duvara kaldırır vurursanız suçlanırsınız!. Taa kapıya vardın, ordan ayağın takıldı, takla aktın, geldin geldin vurdun kırdın, ne yapacaktın ki.. yolda gidiyorsun, bir köşeden çıkıyorsun birisi çok şiddetli bir şekilde geldi çarptı sana, çarptıştınız adam öldü, sen mi öldürdün?. “hayır ben öldürmedim ama, bana çarptı öldü!.” Doğrusu bu.. ben bıçak atmadım adama, kurşun sıkmadım ki.. kaza oldu deriz..

bunlara dikkat etmek için söylüyorum.. demdem, öyle herkesin dediği gibi değil yâni.. iyiler kötüler güzeller çirkinler hikayesini çok iyi anlamalıyız.. yürek yürek önce bir defâ için tertemiz olacak, dosdoğru olacak, içi dosdoğru olacak..

Fe kezzebûhu fe akarûhâ fe demdeme aleyhim RaBBuhum bi zenbihim fe sevvâhâ
Ne yaptı? “fe sevvâhâ” hemence-derhâl seviyeleyiverdi.. yine SEVİYEyi gördük burada.. düzleyiverdi, seviyeleyiverdi?. neyi seviyeledi zâhir bâtınlarını..


وَلَا يَخَافُ عُقْبَاهَا
Resim---“Ve lâ yehâfu ukbâhâ.: (ALLAH, asla) Bunun sonucundan korkmaz.” (Şems 91/15)

Ve lâ yehâfu ukbâhâ
haffe korkmak, bildiğimiz havfetmek.. âkibetinden korkacak değil ya.. o işin âkıbetinden korkacak değil ya.. işte buraki “hâ”lar “o”nun bu dişil “hâ” lar dişil kelimeleri içeren “hâ” lar, Şems Sûresinde hep sorun olmuştur.. iş bu sorundan mı korkacak ..efendim başka yukarıda anlatılan hangilerinden olacak tefsircilerimiz bunun üzerinde çoook tartışmışlardır.. kim “o” dur?. kim budur?.
Ama burada “O” demektir.. ALLAHu zü’L- CeLÂLdir.. yukarıda buyurdu ya “RaBBukum” Rabbleri, yerle bir etti.. buyurdu ya.. “Ve lâ yehâfu” korkacak değil.. “ukbâhâ” ukbaha onun âkıbetinden.. onun âkıbetidir buradaki.. o işin sonundan korkacak, âkıbetinden korkacak değil ki ALLAHu zü’L- CeLÂLimiz..

Ama bunlara bir daha bakacağız İnşâe ALLAH.. evet saat biri geçti bir şey sormak isteyen ya da bir şey söylemek isteyen varsa.. bazı notlar yazıldı ama ben okuyamıyorum onları.. zaman geçiyor meselâ engin sormuş.. ama fecrin doğması.. fecrin doğması, tâbi fecrin doğması bir defâ gecenin bilinmesi lâzım.. fecrin bulunması lâzım.. duhâ da olunması lâzım değil mi.. ondan sonra da Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yaşanması lâzım.. yâni onlar hep insanların nefis kademeleridir.. gerçekten fiilen yaşanır bunlar.. evet bir şey diyecek misiniz Barbaros?. ya da bir şey söylemek bir şey isteyen varsa..

Barbaros:
Sağolun hocam ALLAH razı olsun ben üçüncü âyetten sonrasında yoktum dinleyemedim.. o yüzden bir şey diyemeyeceğim şu an.. aşağıda Hâlim yazmış da “gündüz güneşin delilidir” demiş.. “güneşe bakılamaz ama, gündüzü görüş, güneşin ayan beyân olduğuna şâhid oluştur” demiş.. ben de ona yazdım “El Mubînu ve El Şehîdu” diye.. bu gün o iki esmâya bakıyordum hocam da.. onları İngilizceye çeviriyordum.. orada onun dediği gibi bir husus var orda.. evet beyân eder.. açık seçik zâhir olan beyân eder.. o açığa çıkar beyân eder.. kendisi de apaçık ortada.. onun gibi bir husus.. bir şehîdu enbüyük şâhidde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem oradaki kamer’in ikiye bölünmesine.. onun gibi bir şey geldi aklıma.. onu söyledim.. Hâlim can söylemiş aşağıda da “biraz açıklamaya ihtiyacım var” diye.. herhalde geldiği zaman bu kısmı dinler de bir de sitedeki sizin esmâ kısmına bakarsa orada görür İnşâe ALLAH.. o aklıma geldi.. doğru ben bu kısımları dinlemem lâzım tekrardan.. belki sabah İnşâe ALLAH.. üç saat kadar yok olduğumda.. çünkü öyle bir böyle bir giderken câmiye hep aklım burada kalıyor.. tamda böyle giriyorsunuz güzel kısımlara MaşaALLAH tamm da böyle zevk alırkan içim eriyerek gidiyorum yâni..

Kulihvâni:
O sorun değil.. zâten ellerinizde var dinleyebiliyorsunuz.. dinleyebildiğiniz zaman zâten aynı şeyler.. zâten hep birlikte olacak İnşâe ALLAH.. Canan bulunduğu yerden ts ye katılamıyor.. bazen internette katılamıyor ama temel oluşmasına da tâbi çalışıyorum.. ben şahsen kendim gibi düşündüğüm için temeli esas alıyorum.. temeli oluşturduktan sonra daha hızlı gidebiliriz.. fakat düşünebiliyor musunuz Kur’ÂN-ı Kerîmde bütün semâ yı belki bin tane semâ vardır.. semâyı çözmemiz lâzım yavaş yavaş..ben ne anlıyorum, sen ne anlıyorsun, BİZ ne anlıyoruz?. uydurarak değil, olduğu gibi görüyoruz.. nasıl oluyor ki.. ve bunun üzerine oturacağı için yavaş gidiyoruz demek istiyorum.. bunları çözdüğümüz zaman bir insanın maddî-mânevî yapısında, zâhir-bâtın yapısında, arz nedir, semâ nedir, güneş nedir, ay nedir?.
Bunlar nefis.. yâni Beden Nefis Kalb Ruh.. gözüken imtahÂN eLemÂNLarımız olarak bunlar gözüküyor.. ama baş rolde NEFİS de.. esas olan RÛH diyor ki “bana gelirsen felâha gelirsin”.. beden diyor ki “benden aşağıya inersen hayvandan aşağı inersin haaa!. hayvanların altını kullanma, hayvanlığın altını kullanırsan bak şöyle olursun!.”
burada hükümleri var zâten.. NEFSin kendisine içerden de söylenip duruyor..
“Hayır ve şer nedir ya Rasûlullah?”


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Müftüler her ne kadar fetva verseler de sen gönlüne danış!” buyurmuştur.

(Dârimî, Büyû’, 2; İbn Hanbel, IV, 238.)

kaLb Müftünüze sorun, sizi üzen her şey şerdir, sevdiren hayırdır.. tâbi bizi üzen ve sevindiren şey içimizdeki Şeytanın keyfine kalmamıştır..
Bunlar Şeriât-ı Garrânın içinde vardır zâten.. İşte buna da dikkat etmemiz gerekiyor.. kimliği nasıl değerlendireceğimiz bakımından söylüyorum.. kendi düşüncesi, kendi arzuları ve üzüntü kaynakları değildir.. Ana kaynak, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem in Şeriât-ı Garrâsıdır.. ALLAHu zü’L- CeLÂLin Şeriât-ı Garrâ sıdır.. ona da dikkat etmemiz gerekir İnşâe ALLAHu Rahmân..

bu husus, maalesef bizim toplumuzda zaman akıp gittikçe başka yere kaymıştır.. İslâmiyet başka yere oturtulmuştur.. Kur’ÂN-ı Kerîm Şeriâtı, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin Şeriâtı, ALLAHu zü’L- CeLÂLin Şeriâtı, şartları i bir başka yere kaymıştır.. herhangi bir dernek herhangi bir kuruluşun, avcılar kulubünün hâşâ kendine mahsus kuralları bile daha kesin hale gelmiştir.. İslâmiyet, özü bakımından söylüyorum Kur’ÂN-ı Kerîmin ana fikirleri olsun, istediği kadarıyla olsun, solda sıfıra binmiştir.. tek kelimeyle vurmuştur, göbekten vurmuştur.. buna karşı olduğum için söylemiyorum.. ne ederse etsin ama ALLAHu zü’L- CeLÂLin KelâmuLLAHı buradadır Elimizde.. yâni “faiz yiyen ve yedirenler ALLAH ve Rasülune savaş açmıştır lânet olsun!.” ortada durmaktadır..
“eee dursun biz de fâizi serbest bıraktık efendim!.”
Ne olursa olsun serbest bıraktık..

Tüm bunların geldiği yer neresi?. tüm bunların geldiği yer, hüsran hüsran!. Herkes, hüsran sanmasınlar ki onları ayırmayacağız iyilerin içinden kötüleri ayırmayacağımızı sanmasınlar.. âyetler vardır ALLAH korusun!. tüm bunlar bizim hızla kendimizi bilmemize çağrıdır.. şunu demek istiyorum patlak bir tekeri arabanıza takarmısınız?. takmazsınız işe yaramayan tekeri niye takasınız, takmazsınız.. ama ahmak “bu çölü bu patlak tekerle geçeriz!” diyor..
Geç-git YOLuna Barbaros sen sağ öne geç.. sağlam tekeri takar yedi somun atar hiç de düşünmez patlar mı çatlar mı?. pise mi basarım, pasa mı, oraya mı basarım, buraya mı basarım!. bu İlahî-MuhaMMedî YOL neyi gerektiyorsa geçer giderİZ.. demek istiyorum..

Mesele bu MuhaMMedî Melâmette biz bunun için Kur’ÂN-ı KerîmimiZi alır okuruz, işte elimizde tefsirler var.. şu an benim burada meselâ Türkçe olarak basılmışta almadığım bir tefsiri hatırlamıyorum.. hepsini okuduğum için söylemiyorum.. almamışsam yazan adamı beğenmediğim için almamıştım.. tüm kitaplarda burada vardır.. demek istiyorum ki okumak mesele değil ANLA!.mak mesele İnşâe ALLAHu’r- RahmÂN!.


'' Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedîn
Abdike (MuhaMMedîyyeti) ve
Nebiyyike (Mahmudiyyeti) , ve
Rasûlike (Ahmediyyeti) ve
Nebiyyi’l-Ummiyyi (Habîbiyyeti) ve alâ âlihi, ve sahbihi ve ehl-i beytihi ve ummetihi... ''

subhâneke allâhumme ve bi hamdike,
eşhedu en lâ ilâhe ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etûbu ileyke

Velhamdulillâhi RaBBul âlemin ALLAH hepimize hayırlı gecler ve gündüzler versin hakta hayrda ve rızasında kılsın cümlemize essalamü aleyküm ve rahmetullah ve berakatühü..
Resim
Cevapla

“Kuran-ı Kerim Sohbetleri” sayfasına dön