BİZim YÛNUS!. ks.

Cevapla
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

BİZim YÛNUS!. ks.

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

BİZ BİR-İZde
BİZim YÛNUS!.


EREN ELLERi YÛNUS’un
ESEN YELLERi YÛNUS’un
SEVDÂ SAZın DİLi BENem
SEVDÂ TELLERi YÛNUS’un!.


ZEVK 8530

GÖKten YAĞan RAHMetiyem ->DERÛNî DENİZim YÛNUS!
HALK’ın ->HAKk’a ÇAĞırırem ->İZLediğim->İZim YÛNUS!

SİLÂ TOPRağımın GÜLü
GÜLüme GÖNÜL BÜLBÜLü
TAPTUK EMREM BENdesiyem!. BİZ BİR-İZde BİZim YÛNUS!.

kaddesallahu sırrahu..

16.11.17 21:54
brsbrsm..tktktrstkkmdTEKeTEKkk..


->BİZim YÛNUS AŞK ERİdir
->BİZ BİR-İZ>EZEL BERidir
NEFES O’ndan SÖZü Benden
->KUL İHVÂNİ ->KEMTERİdir!.


KEMTER: f. Aciz. Fakir. İtibarsız. * Başka şeylere göre daha az olan. Pek aşağı. * Noksan, eksik..

Resim BİZim

YUNUS EMRE kaddesallahu sırrahunun KİMLİĞİ ve KİŞİLİĞİ.:

(1240-1322)
Bilinebilen tarih bu…
Yunus Emre Hazretleri’nin maddî kimliğinden ötede ve bize kadar gelip ileri gidecek olan mânevi kişiliği önemlidir.
Ancak yaşadığı çağın her türlü özelliklerinin bilinmesi buyurduklarını anlayış açısından gereklidir.


XIII yüz yılda Anadolu’da ve halkın sırtında bir ateş ocağı yanarken ve yakarken, yüreğinde de bir AŞK Ocağı tütmeye başlamıştı.
Parçalandı sanılan ana toprakta, kökten ve daha tâze kurulan Türkmen Beylikleri:

Eşref Oğulları:
Beyşehir-Seydişehir-Gurgurum
Hamid Oğulları: Isparta-Burdur-Antalya
Menteşe Oğulları: Muğla
İnanç Oğulları: Denizli
Germiyan Oğulları: Kütahya
Osman Oğulları: Söğüt civarında idi.

Baba yurdumuzdan Ana yurdumuza dalga dalga gelen Horasan Erenleri, Gâzi ve Velî oluşun önderleriydi..
Yunus Emre kaddesallahu sırrahu Hazretlerinin ataları da bunlardan birisi idi…

Horasan’dan dervişleriyle birlikte gelen Şeyh Hacı İsmail Lârende-Karaman kazasına bağlı kendi adıyla anılan bir köy kurmuştur.

(Prof. Dr. Ömer Lütfi Barkan; Kolonizatör Türk Dervişleri. Vakıflar Dergisi, sayı II-Ankara 1942 shf. 279-386)

Şeyh Hacı İsmail’in oğlu Musa Paşa burada bir zâviye yaptırmıştır. Bu cemâatten olan Yunus Emre ise bu mezrayı Karaman oğlu İbrahim Bey’den satın almıştır.
Vergilerden muaf olup öşürleri de bu zâviyede sarf edilmiştir.

Bektaşî geleneğindeyse Yunus Emre kaddesallahu sırrahu, Sivrihisar Kazasına bağlı Sarıköy’lüdür.

Aslında her evde yaşayan bir Yunus ya da Emre isimli oğul vardır. Her yürekte ise türbesi sevgi hâlindedir. Benim de bir oğlum ve bir torunum ile yeğenim de Emre isimlidir.

Anadolu’da pek çok köy civarında Yunus Emre kaddesallahu sırrahu Türbesi vardır. Onlara:

“Yunus Emre Eskişehir Sarıköy’de Hakk’a yürümüş!” derseniz hep aynı cevabı alırsınız:
Bizim Yunus burada!
Hepsi de bir Yunus Bizim Yunus…

Anadolu’da on yerde Yunus Emre’ye izafe edilen mezar-türbe meşhur olanlarıdır.
Bu mezarların hepsi de köydedir ki, Yunus Emre kaddesallahu sırrahu Hazretleri bir köy insanı olup Rıza Rençberliği yaptığı kesindir.

“Gelenek Edebiyatı”nda yer-yurttan ziyâde toplumun ortak görüş ve yaşamı olan sosyal durumu önemlidir.
Zâten bu türlü Horasan Erleri olan ahi, derviş ve şeyhler dâima boş ve ıssız bir dağ başını mekan tutup imar edip emekleriyle geçinip çevre halka da ikramda bulunmuşlardır.
Alt yapı ve üst yapı olarak, toprak ve insanı bilmişlerdir.
Adalet ve merhamet içinde sevgi ve barışın eğemen olduğu köy hayatında temiz gönüllü pak ahlâklı çalışkan insanları esas almışlardır.

Hakk Eren Yunus Emre kaddesallahu sırrahu Hazretleri;
Bedensel rahatlık ve zenginlik içinde umutsuz uyuşukluğu ve aldırmazlığı yererken şûurlu yoksulluğu tercih eder:


Kemdürür yoksullukdan niçelerün varlığı
Bunca varlık var iken gitmez gönül darlığı…

El emeği ve alın teriyle çalışarak kazanmayı, seçilmiş Resûllerin gerçek işi bilir ve bildirir:

Süleyman zenbil ördi
Kendi emeğin yirdi
Anun ile buldular
Anlar berhudârlugı…

Erenler Yolun izleyen Çile Dervişlerine:

Dünyadan gönlüni çeke
Eliyile arpa eke
Ununa yarı kül kata
Güneşde kurutmak gerek…

Kültür ve medeniyetin taşınmasında, değişiminde ve gelişiminde çok önemli görev gören Horasan Erenleri, Türklerin Anadolu’ya ve Rumeli’ye gelişinde ve yerleşmesinde de baş rolde olmuşlardır.
Dünya ve insan görüşünde madde ile mânâ arakesitine yaşanması gereken ve kolay olan diri bir ahlâk sistemi inşa’ etmişlerdir.
Anadolu anamızın iki ayağından birinin adı Gâzi diğeri Velîdir.
İkisi de Anadolu insanına sevdâlı ve hizmetçidir.
Gâziler ülkeler fethederken Velîler de o ülkelere HAKkı ve HAYRı taşımışlar ve yetiştirmişlerdir..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: BİZim YÛNUS!. ks.

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

TaPTuK EMRE
kaddesallahu sırrahu


Taptuk Emre, mutasavvıf. Yunus Emre'nin hocası. Taptuk Emre, Horasanlıdır. Cengiz baskısı sıralarından Anadolu'ya gelmiştir. 1210-1215 yılları arasında doğduğu sanılmaktadır. Hacı Bektaş’ın halifesidir. Söylenceye göre Hacı Bektaş, Yunus Emre’yi yetiştirme işini Taptuk Emre’ye bırakır. Tarihlerin “koyu -aşırı- Batınî” dediği Taptuklular; Taptuk Emre adlı Türkmen babasının çevresinde oluşan kitlelerde somutlaşıyorlardı. Taptuk Emre’den itibaren Anadolu’da bir “Taptuklular” topluluğunun varlığına rastlanır. Taptuk Emre dergahına kırk yıl odun taşıyan derviş Yunus; taptukluların yetiştirdiği en büyük ozan olarak karşımıza çıkmaktadır. Taptuk Emre'nin mezarı Ankara ili Nallıhan ilçesi Emrem sultan köyünde bulunmaktadır .
Bununla birlikte Karaman ilinin şehir merkezinde bulunan Yunus Emre Camii'nin bahçesinde Yunus Emre'nin ve Tapduk Emre'nin mezarları bulunmaktadır. Mezarların gerçek yeri belli olmamakla birlikte tarih araştırmacıları Karaman ve Eskişehir ihtimallerinin olasılığının yüksek olduğunu düşünmektedir.
Benim Silam AKSARAY'ımızda da Taptık Köyünde o gündür bu gündür Türbesi ve ve Köyü vardır.

Taptık Tekkesine AŞK Ayagını Basan Derviş Yunus Emremiz, 40 yıl Ekecik Dağından
Dost Dergâha doğru odun taşır..

“"Canoğul!. Dağdan kestiğin odunların hepsi kuru, hepsi düz. Hepsi dosdoğru hiç eğrisi yokmuydu?."”
Buyuran Kâmiline: “"Allah Dostu Kapısına eğri giremez Efendim!."” der..

Her gündüz dağda, geceleri Sohbet Meclisinin kuytusunda pinekleyen Yunus Dervişi Taptık Dedenin SEVmesini kıskanan delicanlı dervişlerin:
“"Efendim!. Yunusun sırtı Yağır-kapanmaz yara olmuş odun çekmekten! Bir EŞEK alsanız ona!."” dediklerinde:
“"SeS edin tez gelsin, gönlündekin BİLelim!."” buyurur.
Kalb telefonu çalınca dere-depe düz gelen Yunus Derviş huzurda Hazır Olunca:
“"Oğulcan soy soykanı-elbiseni, göster nişânını CANlarımıza!"” buyurur.
Sırtını Sırata dönen Yunus'un Dalı-Sırtı, sanki yedi veren Gül agacı, ciğer gibi kanrevân İÇ-inde, kan sızmakta çaktırmadan BELine..
TaPTıK DeDE: "“Derdest Devişim. Baksan ya can kardeşlerin bu Hâline yanmışlar da sana bir EŞ-EK ALmamı dilediler! Sen ne dersin de hele!”" buyurur.
Boynu hep bükük Yunus Baba daha da kırar göğsüne başını:
“"Hayy hayy emrinizdir Efendim, eğer Yunus'tan daha akıllı bir EŞŞEK varsa AŞK Âleminde buyurun alın Efendimiz!."” der ve "d-ER!" işte..

40 yıl taban teptiği degâhın kapısında sıkışıp kalan ve: “"Şükür başım İÇ-ER de kaldın!"” buyuran Yunus Babam, kendi AN-latsın mânâ BaBasını-TaPTuK'unu buyuruN..
HAKK Erenelere rAHMETtler YAĞ-sın Rahmetenlilâlemin BUL-utu’ndan İnşae ALLAHu TeÂLÂ:

ELHAMDÜLİLLAH!..

Taptuk'un Tapusunda
Kul olduk kapusunda,
Yunus miskin çiğ idi
Pişdük elhamdülillah..

Resim

Taptuk eydür bu Yunus’a
Bu aşk Hakka irer se,
Kamulardan ol yücedir.
Ben ana nice ireyim..

Resim

Baktuğum yüzde gördüm,
Taptuk’umun nurunu,
Maksudum bugün bildim,
Niderem ben yarını..

Resim

Aşk Sultanı Taptuk dürur,
Yunus gedadır Kapuda,
Gedalar lütfeylemek
Kalde dürur Sultana..

Resim

Şeyh ü Danişmend ü Veli,
Cumlesi birdir er yolu,
Yunus dur dervişler kulu,
Taptuk gibi serveri var..

Resim

Sorun Taptuklu Yunus'a,
Bu dünyadan ne anladi.
Bu dünyanin kararı yok
Sen neyimiş, ben neyimiş..

Resim

Yine esirdi Yunus
Taptuk Yunusu gözler.
Meğer anin gönlünden,
Bir cür’a şerbet içti..

Resim

Yunus sen Taptukuna kıl dualar,
Dime kim nu kılam bu aşk elinden.
Taptuk diyem cümie dile,
Ananmışam değme kula,
Yunus dahi hod kim ola,
Bu sözleri diyen benem..


Resim

Bir “BEN” Var Ben-den İçeru: aKRABa-Lık âyetimiz:

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ

Resim--- “Ve lekad halaknel insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu akrebu ileyhi min hablil verîdi :Ve andolsun ki biz insanı yarattık ve nefsi, onu ne gibi vesveselere düşürür, biliriz ve biz, ona, şah damarından daha yakınız.” (Kaf 50/16)


Resim

Tapu: tapu 1. Huzur, nezt, makam. 2. Zat, zatıali, hazret. 3. Hizmet, vazife, ibadet, tazim, hürmet. 4. Af dileme rasimesi.
Miskin: Sakin kalmış, elden ayaktan düşmüş. Manene sarhoş. Hoş görülemeyecek durumlar karşısında tepki göstermeyen (kimse). Âciz, zavallı.
Eydür: Söyler.
İrmek: Ermek. 1. Yetişmek, neşvünema bulmak, kemale gelmek. 2 Erişmek, dokunmak, isabet etmek. 3. Vasıl olmak, yetişmek, erişmek. 4. Yetişmek, ileri bir dereceyi bulmak.
Geda: f. Fakir. Kimsesiz. Dilenci.
Kalde dürur: Hâlini Kâlde-sözde demesi yeter. Emeretse olur.
Danişmend: (c.: Dânişmendân) f. Bilgili, ilimli.
Server: f. Reis. Baş. Seyyid.
Cür’a: Curâ. Bir yudumluk su. İçim, yudum.
Hod be Hod: f. Kendi başına, kendi kendine.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: BİZim YÛNUS!. ks.

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

YÛNUS EMRE DİVANI

Aziz kardeşlerim,
İlk Okul yıllarımda aklımda kalan güzellik, köyümüz şivesi ile YONUS EMRE ilahileri idi.
Tüm tahsil hayatımda da hep Âşığı oldum.
Dağdaki Ardıç Ağacı, gökteki Kuş, esen Yel, yağan yağmur gibi saff, temiz, içten ve gerçek deyişlerine hayran oldum…
Tanıdıkça sevdim, sevdikçe tanıdım Yûnus Emre’mizi.
Nerede bir yeni baskı Divanını bulsam alırdım.

1 mayıs 1970 günü Küllükte bir kahvede tanıştırıldığım Rahmetli
Abdülbaki Gölpınarlı Hocamızın Eserini okudukça: “İçimde bir coşkun YÛNUS var derdim!.”
Yaşadığı günün DİLiyle inleyen Koca Yûnus BaBa’mızın eseri zaman içinde orjinalliğini kaybettiği kelimelerin değiştirilip sözüm ona kafiye-ölçü vs. verildiği çok olmuştur.
Buna ise İÇim hep yandığı için ORJİNAL YÛNUS EMRE DİVANI’nı ŞERHİ düşündüm yıllarca..
Bâdeli âşık oluşumun ve kendisini candan sevişimin bir neş’esi olsun isterdim.

Âcizâne gönlümden gelenle ŞİİRlerine:
Açıklama, Kelime, Ayet, Hadis ve gerekli sözleri eklesem derdim..
İsterdim ki gençlerimiz bu ULU Çınarımızı doya doya tanısınlar ve gölgesinde serinlesinler…

Bir türlü başlayıp yürütemez iken bu gün ne güzel HİKMET-tir ki İçimdeki Yûnus BaBa DİLLendi…

Bir güzel gönül girişinden sonra arz ederiz YÛNUS EMRE (ks) mizi siz cANalarımıza İnşaallah...

MuHaMMeDî muHABBEtle…

KUL İHVÂNÎ
(Latif YILDIZ)

25.01.2010
Gülbaşı..


Resim


Y
Yû
YûN
YûN-US-um!..

Resim

HaYY!. HaYY!.
Yâ HaYY!..


Resim

YûNuS!” Deyu!..
YûNuS!” Deyu!..


Resim

Bir “BEN” Var Ben-den İçeru
BiZ “BİLE” Ten-den İçeru
GüL-den GüL-şenden İçeru
ESeR “YûNuS! YûNuS!” Deyu!..

Resim

ParvÂNa Bül-BÜL-e: “ALLAH!”
Hayy DivÂNa GÜL-e: “ALLAH!”
GÖNÜLden GÖNÜL-e: “ALLAH!”
ESeR “YûNuS! YûNuS!” Deyu!..

Resim

İnsÂNoğlu Kısım Kısım
Kimi Hısım Kimi Hasım
Gel-ir Bir Gün Molla Kasım
KESeR “YûNuS! YûNuS!” Deyu!..

Resim

İLiM, İLiM BİL-mektir Hayy!
BİL-mek, SÎNen SİL-mektir Hayy!
DiL-in Dörd-e DİL-mektir Hayy!
KESeR “YûNuS! YûNuS!” Deyu!..

Resim

Şakka’l-KaMeR!.. ŞâHiD ŞAKK-ı
Şakır: “Ve kîle men RAKK!”-ı
GüL DaLı-na: “Ene’l-HAKK!”-ı
ASar “YûNuS! YûNuS!” Deyu!..

Resim

“KûN feYeKÛn!” KaST-ına Huu!
NeSiMî-nin PoST-una Huu!
DâR-AĞ-Acı DoST-una Huu!
AS-AR “YûNuS! YûNuS!” Deyu!..

Resim

BİL-EN-ler AŞK-ın dAĞ-ını
BUL-AN-lar TaPTuK çAĞ-ını
DoST DER-gÂHa AYY-AĞ-ını
BASar “YûNuS! YûNuS!” Deyu!..

Resim

EHL-i BeYT-in ER ÜRÜN-ü
EBDâL-ın AHRâR HÜRÜ-nu
NüBBüVVeT-in MüHÜRÜ-nü
BASar “YûNuS! YûNuS!” Deyu!..


Resim

Yer-i GöĞ-ü TaRa-ma DoST!
SeN-DEKİ-ni ARa-ma DoST!
AT-EŞ BAS-ma YÂR-ama DoST!
“Huu!” saR: “YûNuS! YûNuS!” Deyu!..

Resim

İkİ KaPı-sız Bu HAN-a
GEL-diğin AŞK-a BaHaNa
Be-Be De-De, SÖZ-üm SaNa!
“SuS!-Ar: “YûNuS! YûNuS!” Deyu!..

Resim

YüRü-ek YûNuS! Efil Efil!.
SEV-ene, SEV-diği Kefil
KuL ihvÂNî SıRR-ı Sefil
SuS-aR: “YûNuS! YûNuS!” Deyu!..


25.04.10 15:45
gülbaşında..


DiL-in Dörd-e DİL-mek:
“-İlâhe-İllâ-ALLAH” ResimResulî SEViyesi-TEKliğinden-Tevhidinden öncesinde;
“Lâ-İlâhe” Resimİnkâr İkİliğini,
“İllâ-ALLAH” Resimİkrâra İkİliğini Bilerek,
“-İlâhe-İllâ-ALLAH” ResimResulî SEViyesi-TEKliğini-Tevhidini BULmak..


US: Akıl. İnsanlara özgü, onların tümel ve zorunlu olan ilkelere hiç bir güç harcamadan uymalarını sağlayan bilme, düşünme ve önlem alma yetisi.
ParvÂNa: Geceleri ışık çevresinde dönen küçük kelebek, Bir kimsenin yanından hiç ayrılmayan.
DivÂNa: Bir şeye çok düşkün olan. deli divane olmak: çok sevmek..
Hısım: Evlilik yoluyla birbirine bağlı olan kimseler. Akraba
Hasım: Düşman, yağı.
SÎNe: Sadr, gögüs. Nefsin Makamı.
DâR-AĞ-Acı: idam sehpası, Çharmıh..
DER-gÂH: (Der-geh) f. Cenab-ı Hakk'a ibadet edilen yer. Büyük bir huzura girilecek kapı. Kapı. Padişahların kapısı. Şeyhlerin tekkesi.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: BİZim YÛNUS!. ks.

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim


YÛNUS EMRE
kaddesallahu sırrahu..


Yûnus Emre kaddesallahu sırrahu, 1240-41 ila 1320-21 yılları arasında yaşamıştır. Bu dönem, Selçukluların son dönemleri ile Anadolu beyliklerinin ilk dönemlerine tekabül eder. Bu münasebetle Yûnus Emre, Hz. Mevlana, Şeyh Edebali, Hacı Bektaş-ı Veli ve Geyikli Baba gibi İslam büyüklerinin çağdaşıdır. Yûnus ile ilgili bir kısım malumat bulunmakla beraber hazretin nerede medfun olduğuna dair nihai bir bilgiye ulaşılmış değildir. Bununla beraber araştırmalar ve yorumlar devam etmektedir. Nitekim tarih, geçmişin hakikatini aramaktır.
Yûnus Emre’nin kabrine dair, Eskişehir-Sivrihisar, Karaman, Bursa, Manisa-Kula Erzurum Duzcu köyü, Isparta-Keçiborlu, Sandıklı, Ordu-Ünye ve Sivas Hafik’teki türbe veya makamlar iddia edilen yerler arasındadır. Adı geçen yerler arasında Sivrihisar, Karaman ve Kula’ya ait olmak üzere akademik çalışmalar bulunmaktadır. Bunun yanı sıra Yûnus Emre ve tasavvuf tarihimiz üzerine çalışmaları ile bilinen Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden Yard. Doç. Dr. Doğan Kaya (kaleme aldığı 29 kitap ve diğer bilimsel çalışmaları için bkz., http://www.dogankaya.com/), Âşık Edebiyatı Araştırmaları isimli eserde yazdığı ve aşağıda özeti eklenmiş olan “Yûnus Emre’nin Aksaray Ortaköy’deki Mezarı Üzerine Düşünceler” adlı makalesinde, “Yûnus Karaman’dadır” ya da “Yûnus Eskişehir’dedir” diyenlerin karşı tezlerle birbirlerinin iddialarını çürüttüklerini ifade etmektedir. Aynı şekilde Refik H. Soykut, 1982 yılında Emrem Yûnus isimli bir kitap kaleme almıştır. Söz konusu eserinde Soykut, Yûnus Emre merkadi ile ilgili sâir fikirleri tahlil etmiş, Yûnus Emre’nin kaynaklarda adı geçen yaşam alanlarından hareketle Âşık Yûnus’un Aksaray’da medfun olabileceği sonucuna varmıştır. Bütün bunların yanı sıra, geçtiğimiz günlerde Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Orhan Kemal Tavukçu, Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesinde katıldığı “Hangi Yûnus?” isimli panelde, kendi çıkarımlarına göre Yûnus Emre’nin muhtemelen Aksaray’da medfun bulunduğunu belirtmiştir. Gündeme gelen son gelişme münasebetiyle, Dr. Doğan Kaya’nın kaleme aldığı adı geçen makalenin, yazarın onayı ile Kırk Bir Kere Aksaray dergisinde çıkan özetini yeniden kamuoyuna sunuyoruz.: .



ResimnOt:
bEN, Aksaray’ın kıblesinde Hasan Dağımızın yamacında ketir taşlı Karaviran Köyünde doğdum ve daha çocukken atladığımm SEVdâ Selinde sAVruldum DURdum.. zÂHir SILama hep HASsret KALLdım..
bEN, Nİcedi YÂRLar Dolaşıp son-UÇta, BUrası BURSA’mın Maksem YOKuşu Başında, Keşiş Dağın Kucağında TEKe TEK Teras TEKKemiz KURdum.. Bâtın SILamda SıRRımı SıFıRa SALLdım.. BİZ BİR-İZ BİLe YAŞAdım..


MuhaMMedi MuHABBEtLerimİZLe!....

Resim


Resim

YÛNUS EMRE’nin AKSARAY ORTAKÖY’deki MEZÂRI ÜZERİNE DÜŞÜNCELER .

Yard. Doç. Dr. Doğan Kaya
(Şiirlerin bir kısmında Mahcubî mahlasını kullandı. Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Halkbilimi Bölümünde öğretim üyesi)


Türk Tasavvuf Edebiyatının en büyük temsilcisi kabul ettiğimiz Yûnus Emre’nin yattığı yer hususunda maalesef kesin bir neticeye varılamamıştır. Buna sebep; eldeki iddiaların yetersiz oluşu, karşı tezlerle bu iddiaların geçersiz kılınmasıdır.

Yûnus Emre hakkında yapılmış olan çalışmalara baktığımızda, bu ulu zâta ait Anadolu’nun muhtelif yörelerinde çok sayıda makam veya mezâr zikredilir. Bunlardan Eskişehir-Sivrihisar, Aksaray-Ortaköy, Karaman, Bursa, Kula ile Salihli arası, Erzurum Duzcu köyü, Keçiborlu, Sandıklı, Ünye ve Sivas Hafik’teki türbe veya makamlar adı geçen yerler arasındadır. Zikredilen yerler içinde bugüne kadar daha ziyade, Sivrihisar ve Karaman’daki türbeler üzerinde durulmuştur. Diğerleri ise kayda değer bir vesikaya veya iddiaya rastlanamadığından önemsenmemiştir.

Bugün “Yûnus Karaman’dadır.” ya da “Yûnus Eskişehir’dedir.” diyenler karşı tezlerle birbirlerinin iddialarını çürütmüşlerdir.
(1)
Sonuç olarak Yûnus’un adları zikredilen yerlerde olmadığı ortaya çıkmıştır. Yani Yûnus ne Eskişehir’de, ne de Karaman’dadır. Savunulan türbeler başka şahıslara aittir. O halde Yûnus Emre’nin yattığı yer neresidir?.


(1) Ayrıca;
Naki TEZEL, Nallıhan ve Yûnus Emre, Ülkü, S. 63, Ank., 1944, s. 18-19.
İ. Hakkı KONYALI, Yûnus Emre Nerelidir? Yedigün, S. 626, İst., 1945, s. 5.
Kâmil KEPECİOĞLU, Yûnus Emre Nerede Yatıyor?, Nilüfer, S. 4, Bursa 1945, s. 6-7.
Cahit ÖZTELLİ, Yûnus Emre’nin Mezârı ile İlgili Yeni Belgeler, Türk Dili, C. 4, S. 38, Ank., 1954, s. 100-103.
Burhan TOPRAK, Yûnus Emre Divanı, İst., 1960.
Abdülbaki GÖLPINARLI, Yûnus Emre ve Tasavvuf, İst., 1961.
Abdülbaki GÖLPINARLI, Yûnus Emre, İst., 1965.
M. Fuat KÖPRÜLÜ, Yûnus Emre’nin Mezârı, Meydan, S. 20, 1 Haziran 1965, s. 24. M.
Fuat KÖPRÜLÜ, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Ank., 1966.
Türk Yurdu Dergisi, Yûnus Emre Özel Sayısı, İst., 1966 (Yûnus’un Makamı ile ilgili makaleler.)
Halim Baki KUNTER, Yûnus Emre Bilgiler-Belgeler, Eskişehir, 1966, s. 78.
Osman ATİLLA, Büyük Mutasavvıf Yûnus Emre’nin Mezârı Sandıklı’dadır, Kocatepe Gazetesi, Afyon, S. 616, 30 Ağustos 1967, s. 3.
Ahmet KABAKLI, Yûnus Emre, İst., 1971.
F. Kadri TİMURTAŞ, Yûnus Emre Divanı, İst., 1972.
İ. Hakkı KONYALI, Aksaray ve Ortaköy Tarihi, C. 3, İst., 1975, s. 2995-2999.
Cahit ÖZTELLİ, Belgelerle Yûnus Emre, Ank., 1977.
İsmail TOSUN, Yûnus Emre ve Hocası Tabduk Emre’nin Yaşam Öyküsü, İzmir, 1981.
Mikail BAYRAM, Yûnus Emre Eskişehir (Sivrihisar)li Olabilir mi? 25.
Türk Dili Bayramı ve Yûnus Emre Anma Törenleri, 6-7 Temmuz 1985, S. 4, Karaman 1985, s. 50.
İ. Hulusi GÜNGÖR, Yûnus Emre’nin Mezârı Hakkında Yeni Bir Yorum, 25.
Türk Dili Bayramı ve Yûnus Emre Anma Törenleri, 6-7 Temmuz 1985, S. 4, Karaman 1985, s. 50,
Mustafa TATÇI, Yûnus Emre Divanı-İnceleme, C. I, Ank., 1990, s. 34-43.
.


AKSARAY ORTAKÖY.:.

Milletimizin değer verdiği şahısları gönüllerinde yaşatırken, onlara sahip çıkıp kendi beldelerinde olduğunu ileri sürmeleri de gayet tabiidir. Yûnus’un on yerde mezârının ya da makamının olması da bu yüzdendir. Aranılan gerçek Yûnus’tur; ama hangisi?.
Bizim burada üzerinde duracağımız yer, Kitaplarda Konya Aksaray’ı olarak geçmektedir. Yûnus’a izâfe edilen mezâr, bugün Ortaköy ilçesinin Reşadiye Köyündedir. Ortaköy, 1957’de ilçe olmazdan evvel, Aksaray’a bağlı idi. Aksaray ise bugün Konya’ya bağlı bir ilçe değil, 68 plakalı ilimizdir. Bu yüzden kaynaklarda Konya Aksaray’ı ibâresini yeri gelmişken Aksaray Ortaköy olarak düzeltmek istiyoruz. Araştırmacılar, buradan söz ederken, hemen hemen hiç üzerinde durmamışlardır. Bu konuda derinlemesine bir araştırma yapmadan, gerçeklik ihtimalinin çok az olduğundan, hatta hiç olmadığından söz ederler.


VİLAYETNÂMEDEKİ YÛNUS.:.

Yûnus Emre’nin yattığı yer hakkında elde sağlam belgeler bulunmamaktadır. Vakfiyeler, tezkireler vb.. bunlarda anlatılanların hepsi de kifayetsizdir. Müracaat edilen eserlerin başında da Hacı Bektaş Velî’yi anlatan, onu yücelten Vilâyetnâme gelir. Bu eserin bazı bölümlerinde hurafeye kaçılmış, destanımsı özelliklere yer verilmiştir. Fakat içinde hakikati yansıtan epey menkıbenin varlığını de göz önünde bulundurmak gerekir. Bu bakımdan Vilâyetnâmeleri biz araştırmacılar olarak yabana atamayız. Abdülbaki Gölpınarlı, Vilâyetnâmelerden istifade edileceği yolunda şunları yazıyor: “... Bu eserler, tarihe de faydalı olabilir ve bunlardan faydalanmak imkânı vardır. Ancak şunu bilhassa söyleyelim ki, bu çeşit eserler, ne gibi bir bilgi verirse versinler, önce inanmamak, sonra bu bilgiyi o devrin yahut o devre yakın devirlerin tarihi kaynaklarıyla karşılaştırmamak, çok sıkı eleştirmeye tabi tutmak gerekir.”(2)
Vilâyetnâmenin 48. ve 49. sayfalarında Yûnus’tan söz edilmektedir. Aynen vermeyi uygun görüyorum.
“Sivrihisar’ın kuzeyinde
(*) Sarıgök derler, bir köy vardı. O köyde doğmuş Yûnus Emre adlı biri vardı. Bu erin mezârı da gene doğduğu yere yakındır. Yûnus, ekincilikle geçinir, yoksul bir adamdı. Bir yıllık kıtlık olmuştu, ekin bitmemişti. Hacı Bektaş’ın vasfını o da duymuştu: “Gideyim, biraz bir şey isteyeyim” dedi. Bir öküze alıç yükledi, vara vara Karaöyük’e geldi.

Hünkâr’a: “Yoksul bir adamım, ekinimden birşey alamadım, yemişimi alın, karşılığını lütfedin, ehlimle aalimle aşkınıza yiyeyim!” dedi. Hünkâr emretti, alıcı yüklediler. Bir-iki gün sonra Yûnus, memleketine dönmeyi kararlaştırdı.
Hünkâr bir derviş gönderdi: “Sorun, buğday mı verelim, nefes mi?.”
Yûnus’a sordular ve Yûnus: “Ben nefesi ne yapayım, bana buğday gerek!.” dedi.
Hünkâr’a bildirdiler. Buyurdu ki: “Her alıcın çekirdeği başına on nefes verelim.”
Bunu Yûnus ‘a söylediler.
Yûnus: “Ehlim var, ayâlim var, bana buğday gerek!” dedi.
Bunun üzerine öküzüne buğday yüklediler. Yola düştü. Fakat köyün aşağısına gelince hamamın öte yanındaki yokuşu çıkar çıkmaz: ‘Ne olmayacak iş ettim ben?!.” dedi. “Vilâyet Erine vardım, bana nâsib sundu, her alıcın çekirdeği başına on nefes verdi, kabul etmedim. Verilen buğday birkaç gün yenir, biter. Bu yüzden o nâsiblerden mahrum kaldım. Döneyim varayım belki gene himmet eder!.”
Bu fikirle dönüp tekrar tekkeye geldi. Buğdayı indirdi: “Erenler!. Bana himmet ettiği nâsibi versin, buğday gerekmez bana!.” dedi.
Halifeler, gidip Hünkâra bildirdiler. Hünkâr: “O iş, bundan böyle olmaz. O kilidin anahtarını Tapduk Emre’ye sunduk. Ona gitsin. Nâsibini ondan alsın!.” dedi.
Halifeler, Hünkâr’ın sözünü Yûnus Emre’ye söyledi. O da Tabduk Emre’ye gitti, Hünkâr’ın selâmını söyledi, olanı biteni anlattı. Tabduk selâmı aldı: “Safa geldin, kademler getirdin. Halin bize mâlum oldu. Hizmet et, emek ver, nâsibini al!.” dedi.
Yûnus, Tabduk Emre’nin tekkesinde odun çeker, arkasıyla getirirdi. Yaş ağaç kesmez, eğri odun getirmezdi. Kırk yıl hizmet etti. Günün birinde Tabduk Emre’ye bir neş’e geldi, hallendi. Meclisinde Yûnus-ı Guyende adlı bir şâir vardı. Ona: “Söyle!” dedi. O, mırın kırın etti, söylemedi.
Tabduk: “Yûnus! Sohbet et, şevkimiz var, işitelim!.” dedi. Yûnus, gene söylemedi. Bu sefer Tabduk, Yûnus Emre’ye döndü: “Hünkâr’ın nefesi yerine geldi, vakit tamam oldu, o hazinenin kilidini açtık, nâsibini verdik, hadi söyle!.” dedi.
Hemen Yûnus Emre’nin gözünden bir perde kalktı, söylemeye başladı. Söylediği nefesler, büyük bir divân oldu.”
(3)

Burada sözü edilen Sivrihisar ve Sarıköy, hemen belirtelim ki, Eskişehir Sivrihisar ve Sarıköy değildir. Bu, araştırmacıların: “Acaba, Türkiye’de aynı özellikte bir yer daha var mıdır?” diye akıllarına getiremedikleri Aksaray’daki Sivrihisar ve onun kuzeyindeki Sarıköy bugünkü ismiyle Sarıkaraman Köyüdür..


(2) Abdülbaki GÖLPINARLI, Vilâyetnâme, İst., 1958, s. VI.
(*) Eserin orijinalinde “şimal” geçmektedir (Bkz. Abdülbaki GÖLPINARLI, Yûnus Emre ve Tasavvuf, İst., 1961, s. 51) ve Gölpınarlı bu kelimeyi “kuzey” yerine sehven “güney” diye çevirmiştir.
(3.) Abdülbaki GÖLPINARLI, Vilâyetnâme, Menakıb-ı Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli, İst., 1990, s. 47-48.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: BİZim YÛNUS!. ks.

Mesaj gönderen kulihvani »

SİVRİHİSAR KÖYÜ ve KALESİ:

Sivrihisar köyü, Aksaray ilinin Gelveri Bucağına/Güzelyurt İlçesine bağlı, buraya 5 km. mesâfede bir köydür. 27 hâneye sahip olup, Aksaray’a 55 km. mesâfededir. Halkı Selânik Muhaciridir. Bugün altyapı tesisleri bakımından çok geridir, fakat geçmişte önemli bir merkez olduğu kesin. Köyün kuzeyinde ve hemen üstünde Sivrihisar Kalesi (Halk: “kale” diyor.) bulunmaktadır. Köy, bu kalenin eteğindedir. Sivrihisar Kalesini tetkik etmek için, buraya 1983 Eylülünde bir ekiple gittik. Ekipte Etnografya Müzesi Müdürü Osman Aksoy, Kültür ve Turizm Bakanlığı Millî Folklor Araştırma Dairesi Başkan Yardımcısı Hayrettin İvgin, Arkeoloji Asistanı İsmail Hakkı Beyoğlu, Yûnus Emre hakkında bir hayli emek vermiş olan Kırşehirli Ekrem Kültepe ile birlikteydik. Osman ve İsmail Hakkı Beyler, Kale’de Horasan harcı kullanıldığını, muhtemelen önceki yapıya ilâveler yapıldığını söylediler. Kale, bugün harabe durumdadır.

Kale’nin içinde aşağılara doğru inen gizli yolun ağzı/kapısı durumunda bir delik bulunmaktadır. Bu yeraltı yolu, Damlacık denilen Pınara kadar iniyormuş. İniyormuş diyoruz, çünkü Gelveri-Sivrihisar yolunun yapılışında atılan dinamitlerle iyice kapatılmış. Çalışmalarını ve eserlerini takdirle karşıladığımız İbrahim Hakkı Konyalı, Sivrihisar’ın geçmişi hakkında önemli bilgiler vermektedir: “Sivrihisar, Eyüphisar ile Niğde arasında büyük bir kale idi. birçok asi Türk kuvvetleri oraya sığınmıştı. Mücirüddin, bu kale üzerine yürüdü. İki yıldan beri yağma ve çapullarla vilâyet halkını perişan bir hale koyan bu eşkiyâyı da yola getirmek istiyordu. Âsiler Naib ve Sutay için atlar gönderdiler. Fakat Mücirüddin aldırmadı. Vilâyet halkının hayat ve emniyetini korumak cihetini düşündüğü için Tanrı da kendisine yardım etti. Bu kaleyi zapt ve eşkıyâdan temizledi. Hisarı harap bir hale getirdikten sonra Aksaray’a geçtiler.”

(Müsameretü’l- Ahbar)

Sivrihisar Kalesinde bu topraklardan gelip geçen bütün milletlerin payı vardır. Bu Kalenin Hititler’in Kapadokyalılar’ın, Romalılar’ın Bizânslılar’ın ve hatta İranlılar’ın faydalandıklarından hiç şüphe yoktur.”
(İ. Hakkı KONYALI, Aksaray Tarihi, C. I, İst., 1974, s. 1067.)

Kale, isyancıların sığınmasına çok elverişli olduğu için, birtakım çarpışmalara sahne olmuştur. 1285 yıllarında Sultan Gıyaseddin (III. Keyhusrev) burayı annesi Argun Han’a tahsis etmiştir. Daha sonra buraya Moğollar sahip olmuştur. Geçmişte çok önemli bir yerleşme merkezi olan Sivrihisar Kalesi, günümüzde artık eski şöhretini yitirdiği için kimsenin dikkatini çekmeyecek kadar unutulmuştur.

SARIKARAMAN.:

Vilâyetnâme’de sözü edilen Sarıköy, bugün Aksaray Ortaköy ilçesine bağlı olan Sarıkaraman köyüdür. Ortaköy’e 20 km. mesâfededir. Köy, beş ayrı yerleşme merkezinden oluşur: Sarıkaraman, Beşağıl, Sarıkaya, Ayvazlı, Aşağı Mahalle. Köy, adını ilkinden alır. Kelimenin sonundaki “Karaman” ibâresi sonradan ilâve edilmiştir. Bölgede “Sarı” ismi çok yerde kullanılmaktadır. Meselâ, köy halkı arasında yaygın olan soy isimlerden Sarı’dır. Bu, diğer soy isimlerin arasında % 30 kadardır. Civârda Satansarı, Sarıyahşi, Sarıhasanlı, Sarıağıl gibi önemli yerlerin bulunması dikkatimizi çekmektedir. Sarıkaraman Köyü, Bozdağ’ın güney ve güneybatı yamacına kurulmuştur. Köyde hayvancılık ve ziraat gelişmiştir.

ZİYÂRET TEPE ve YÛNUS EMRE.:

Sarıkaraman Köyünün kuzeyinde, 4 km mesâfesinde halkın “Ziyâret Tepe” dediği mevki bulunmaktadır. Yûnus Emre’nin türbesi, işte bu tepe üzerindedir. Halk, yüzyıllardır burada yatanı Yûnus Emre bilir. Türbe, şu anda Ortaköy’ün Kırşehir sınırındaki son köyü olan Reşadiye arazisindedir. Reşadiye arazisi, daha önceleri, Sarıkaraman Köyü yaylaları arasında idi. Ziyâret Tepe’nin rakımı 1267 m’dir. Türbenin çevresinde, burada daha önceleri evlerin ve zikir yerlerinin bulunduğunu gösteren duvar kalıntıları vardır. Türbe üzerinde hiç bir kitâbe yoktur. Fakat 1944 yılına kadar mevcut olduğu ileri sürülür. Bu konuda Refik Soykut şu bilgileri vermektedir: “Nevşehir’in Nar Kasabasına şaraphâne yapıldığı 1944 yılında aslen Sulhanlı (Ulupınar)’dan olan Mehmet Cingi ile kardeşi Sami Cingi de (İkisi de mühendis imiş.) burada faaliyet gösterirler. Aldıkları krom madeni arasında mezârdan çıkardıkları yazılı taşı da götürürler. Ekrem Kültepe’ye göre bu taş, herhalde Konya’ya götürülmüş olabilirmiş.”
(Refik SOYKUT, Hedef Dergisi, Yıl 3, S. 34, Ank., 1981, s. 18.)

Şimdiki türbe yapılmadan önceki türbe yaklaşık 12 m2 lik olup oda şeklindeydi. Batı ve güney duvarları düz, diğer duvarlar ise dairemsi şekilde birleşiyordu. Yûnus’un yattığı yer, girişte sağda kıbleye düşen köşedeydi. Türbenin batısında bir badem ağacı, kıble tarafında da halkın dilek bezi bağladığı bir çitlembik bulunmaktadır. Türbeye giriş, güneybatı yönündeydi ve üstü açıktı. (Halk bir türlü örtü tutturamamış.) Birkaç ağaç ile kapatılmaya çalışılmıştı. 1982 yılında A.Ü. Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Paleoantoloji Anabilim Dalınca türbede yatanın kemikleri üzerine yapılan inceleme sonucu yazılan raporda bizim için oldukça önemli sayabileceğimiz bulgular ortaya konulmuştur. Raporun bir bölümünde şu bilgiler yer almaktadır:
“Kültür ve Turizm Bakanlığının 3 Eylül 1982 gün ve 18-18 sayılı, ayrıca eski eserler ve müzeler Genel Müdürlüğünün 13 Eylül 1982 gün ve 02.3 (06) 7091 sayılı yazı ve onayları gereğince, Kırşehir merkez ilçe köylerinden Sulhanlı (Ulupınar) Köyü yakınlarındaki 1267 rakımlı Ziyâret Tepe’de yetkili resmi ve bilim kurulu tarafından açılan Yûnus Emre’ye ait olduğu söylenen mezârdan alınmış 12 parça kemik, bilimsel incelemesi yapılmak üzere Emekli Albay Refik H. Soykut tarafından Anabilim Dalımıza getirildi. Söz konusu olan 12 kemikten 11 adedinin insana ve bireye ait olması, morfolojik yapılarının benzerliği bakımından kuvvetle muhtemeldir. Diğer kemiğin bir keçiye (adak hayvanı) ait olduğu, bu konunun uzmanı olan arkadaşlarımız tarafından belirtilmiştir.:


1. Femur (uyluk kemiği) ’a ait olan 2 parça yapıştırılarak aynı kemiğe ait olduğu görülmüştür... Özellikle linea asperanın çok belirgin ve çıkıntılı oluşu, kemiğin sağlam ve iri yapılı erişkin bir erkeğe ait olduğunu göstermektedir....
2. Talus (aşık kemiği): Kemiğin Caput tali, Collum tali ve Processus posterior kısımlarının bazı yerleri kopmuş ve kayıptır.. Collum talus’un üzerinde tibia’nın oluşturduğu iz (çömelme faseti) mevcuttur ve kemiğin ait olduğu ferdin çömelme alışkanlığı olduğunu göstermektedir...”
(Refik SOYKUT, Emrem Yûnus, Ahiliği-Kültürü-Yurdu, Ank., 1982, s. 102-103.)


Burada dikkatimizi çeken nokta, kemiklerin çömelme alışkanlığı olan bir erkeğe ait olduğunun ortaya çıkmasıdır ki, Yûnus bu özellikleri taşıyan birisidir.
Halk, buraya senenin belirli günlerinde yağmur duasına gelir. Türbedeki Yûnus Emre, bazan kişilerin gözüne gözükür. Ekrem Kültepe’nin bu konudaki tespiti şöyledir:
“... Sebzeleri sulayım diye uğraşırken, akşam oldu. Korkmağa başladım. Bildiğim sûreleri hem okuyor, hem de işimi bitireyim diye, acele acele çalışıyordum. Ziyâret Tepe’den aşağı doğru, benim bulunduğum tarafa bir insan geliyor. Önce iyice baktım, tanıdığım bir kimse değildi. Sırtında kıldan dokuma bir şal vardı. Sarı benizli, elmacık kemikleri çıkık, sakalı beyaz, fakat kısa, yetmiş yaşlarında, elinde bir asâsı var. Şu taşın yanına kadar geldi:
“Kızım korkma ben buradayım, işini bitir!.” dedi ve taşın yanına durdu.
Ben: “Baba kimsin, nereye gidiyorsun? Akşamleyin buyur bize gidelim, işimi bitirince!.” dedim.
O: “Sağol kızım. Ben bir yere gitmem, buradayım” dedi ve devam etti. “Sen ne zaman gelirsen yavrum, ben buradayım.”
“Baba kimlerdensin, adın ne?.” diye sordum.
“Ben Ziyâretliyim. Adım Yûnus Emr”!” dedi.
İşim bitinceye kadar, o taşın yanında durdu. Ben de işimi bitirdim: “Allah razı olsun!.” dedim.

(Ekrem KÜLTEPE, İlimiz Kırşehir Gazetesi, 24 Haziran 1982.)

Kitaplarda sözü edilen bâtın topunun atılması da yaşayan vatandaşlar tarafından yemin billah anlatılır. Ayrıca buraya çocuğu olmayanlar yahut olup yaşamayanlar, yağmur ve bolluk bekleyenler, hayatta muvaffak olmak isteyenler hülâsa her türlü dileği olanlar ziyârete gelirler. Doğan erkek çocuklarına Yûnus, Dede Yûnus, Emre gibi isimler konulur. Gerçekten de Sarıkaraman halkının isimleri arasında sözünü ettiğimiz isimler belli bir yekun tutacak derecede fazladır.

Ziyâret Tepe çevresinde şu anda yok olan bir Zaviye Köyü vardı. Yeri hâlâ bellidir. Reşadiye halkı evlerini yaparken, kalıntının taşlarından istifade etmişler. Tepenin eteğinde Yûnus Emre’nin Çile Damı bulunmaktadır.
Çile Damı ile ilgili olarak Refik Soykut Bizlere şu bilgileri vermektedir:
“Ziyâret Tepe’nin hemen doğu eteğinde, kuru dereyi geçince düzlükte, iç ölçüleri 3.5 x 3.7 m. olan tonoz kubbeli, Horasan harçlı, epeyce yaşlı, harap bir yapı bulunuyor. Yaklaşık 110 cm. kalınlıktaki duvarları bir hayli dökülmüş, tonoz kubbe delinip çatlamış, nerede ise çökecek. Batıya dönük bir kapıdan ayrı hiçbir pece/penceresi yok. İçi ve çevresi epeyce dolmuşa benziyor. Köylülerin anlatımına göre, çok eskiden kalma bu yapıyı Yûnus, bir süre Çile Damı olarak kullanmış. Ondan sonraki zamanlarda, dervişler burada toplanmışlar, zikir etmişler, riyâzete çekilmişler, çile doldurmuşlar.
Zaman zaman da eşkıyâlar da barınmak istemiş ama, onlara tekin gelmemiş, tutunamamışlar.”

Yûnus’un makamı ne gariptir, Aksaray ile Kırşehir sınırının bulunduğu yerdedir. Bu yüzden onun Kırşehir’de yattığını da ileri sürerler. Edindiğim bilgiye göre türbe Reşadiye Köyü sınırındadır. Yani Aksaray Ortaköy’e aittir. Kırşehir veya Ortaköy’e ait olup olmaması meselenin başka bir boyutu. Bizi ilgilendiren burada yatan kişinin kimliğidir ve biz de bunu açıklığa kavuşturmaya çalışıyoruz..

(Refik SOYKUT, Emrem Yûnus, Ahiliği-Kültürü-Yurdu, Ank., 1982, s. 18.)

TAPDUK EMRE ve TAPDUK KÖYÜ.:

Yûnus Emre’nin yanında kırk yıl çile doldurduğu Tapduk Emre’nin Makamı da aynı coğrafi bölgede bulunmaktadır. Tapduk Emre bugün kendi adıyla bilinen Tapduk Köyünde yatmaktadır. Tapduk Köyü, Aksaray’ın 34 km. kuzeyindedir. Tapduk Sultan’ın burada yatmasından ve vaktiyle onun tasarrufu altında olduğundan dolayı, bu ismi almıştır. Eskiden “Oflagu” denirdi. Beştepe Dağının eteklerinde kurulmuştur. Tepede meşelerin bulunması bize, Yûnus’un şeyhine getirdiği meşeleri hatırlatıyor. Tapduk Emre hakkında bilgilerimiz, maalesef çok azdır. Vilâyetnâme’de bir nebze olsun bilgi bulabilmekteyiz.
“Rum erenleri, Hacı Bektaş-ı Veli’ye gidecekleri vakit, Emre’ye: ‘Haydi!.”dediler. “Sen bizimle gel!.”
Tapduk Emre çok kuvvetli bir ERdi: ”Dost divânında bütün ERENlere nâsib üleştirilirken, Hacı Bektaş adlı ER görmedik!.” dedi, Hacı Bektaş’a gitmedi..

Hacı Bektaş’a, Emre’nin sözünü haber verdiler. Hünkâr, Sulucakarahöyük’te, Kadıncık Ana’nın evine yerleşince, her taraftan muhib, mürid gelip ıhtırılmaya başlandı. Hünkâr, Saru İsmail’i gönderip Emre’yi çağırttı. Emre, yanına gelince Hacı Bektaş: “Siz: “Dost divânında erenlere nâsib üleştirirken Hacı Bektaş adlı bir kimse görmedik!” demişsiniz. “O nâsib üleştiren elin nişânesi vardır. Onu da bilir misiniz?” dedi.
Yûnus Emre: “O divanda yeşil bir perde vardı. Onun ardından bir el çıktı, bize nâsib üleştirdi. O elin avucunda lâtif, yeşil bir ben vardı. Şimdi bile görsem tanırım.” dedi.
Hacı Bektaş elini açtı. Hacı Bektaş’ın avucunda, o güzelim yeşil beni görür görmez, üç kere: “Tapduk Hünkârım!.” dedi. Bundan sonra adı “Tapduk Emre” oldu. Emre, başındaki tacı çıkartıp Hünkâra teslim etti. Hankâr, tacını tekbirleyip giydirdi. O da, izin alıp makamına döndü.”

(Abdülbaki GÖLPINARLI, Vilâyetnâme, s. 21.)

Türkiye’de Tapduk isminde yerleşme merkezlerinde iki tane olması (Diğeri Edirne’nin Havsa ilçesinin 15 km. kadar doğusunda bir köyün adıdır.) ve bunlardan birinin Hacı Bektaş’a yakın olması tesadüf müdür?.
Tapduk Emre, bugün köydeki câminin minberi karşısında yatmaktadır. Câmi yapılmazdan evvel burası bir külliye imiş, fakat kendiliğinden yıkılmıştır. Câmiye girerken tabaka halinde, daire şeklinde tahminen 2.5 m. Çapında, üstü düz bir taş mevcuttur. Bu taş Tapduk Emre’nin müridleriyle birlikte yemek yediği Yemek Taşıdır. Ayrıca Tapduk’un insanlara ilahi yolla şifâ verdiği, sapı ve tokmağı ağaç olan Şifa Tokmağı da buradadır.

Eldeki bilgiler, burada yatanın Tapduk Emre olduğunu göstermesine rağmen, İbrahim Hakkı Konyalı, Başbakanlık Arşivinde 455 numarada kayıtılı bir deftere dayanarak burada yatanın Yûnus Emre’nin şeyhi Tapduk Emre değil de, Derviş Tapduk olduğunu ileri sürer. Belgede şu bilgiler yer almaktadır: “Bu köy Derviş Tapduğ’un evladının tasarrufundadır. Ellerinde Karamanoğlu İbrahim Bey’in ve Şehzâde Cem Çelebi’nin, Şehzâde Abdullah Çelebi’nin mektupları (beratları) vardır. Saltukzâde Derviş Tapduk, bu köyde bir zâviye yapmıştır. Bu köyün geliri ile bu zâviyeyi ihyâ edermiş. Şimdi evlâdı ihyâ ediyorlar. Eskiden beri kimseye rüsum vermiyorlar.”

(İ. Hakkı KONYALI, Aksaray Tarihi, C. 2, İst., 1974, s. 2085.)

Konyalı, öteden beri Yûnus Emre’nin Karaman (Larende)’da olduğunu savunmuştur. Sanırız bu yüzden verdiği belge üzerinde fazla zahmet etmemiştir. Konyalı’nın belirtiği ve burada adı geçen Karaman beylerinden II. İbrahim’dir. Bu Bey, 1433-1460 yıllarında Osmanlı Devleti bünyesinde idârecilik yapmıştır. Hâlbuki Tapduk Emre, mahmut Bey oğlu Bedreddin İbrahim Bey zamanını idrak etmiştir

Bu konuda İsmail Hakkı UZUNÇARŞILI, Osmanlı Tarihi adlı eserinde (TTK Basımevi, C. I, Ank., 1972, s. 45.) şöyle yazıyor: “Güneri Bey’den sonra Karaman Beyliği, kardeşlerden Mahmud Bey’e geçmiş ve 1307 veya az daha sonra vefâtı üzerine, aile arasındaki birlik sarsılmış, Mahmud’un iki oğlu Burhaneddin Musa ve Bedreddin İbrahim Beyler arasında ihtilaf çıkmış ve bu münasebetle Karaman Beyliği üzerinde Memluk Sultanlarının te’siri görülmüştür. Bedreddin’den sonra yerine oğlu Halil Bey Karaman beyi olmuştur. Halil Bey’in H.745 / M.1344 tarihli Larende vakfiyesine göre bu tarihlerde hükümdar olduğu anlaşılıyor.”

Sözü edilen berat ilk defa ne zaman, kim tarafından verilmiştir? Belki de adı geçen II. Değil I. İbrahim’dir!. Tabduk Emre’ye verilen berat, daha sonra Şehzâde Cem Çelebi ve Şehzâde Abdullah Çelebi tarafından da onun ahvâdına verilmiştir. Hülâsa, Tapduk Köyünde yatan Derviş Tapduk, Tapduk Emre, Tapduk Sultan olarak da zikredilen Yûnus’un şeyhi Tapduk’tur.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: BİZim YÛNUS!. ks.

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

YÛNUS’UN DİLİ ve KIRŞEHİR.:

XIII. ve XIV. yüzyılda Kırşehir, önemli bir kültür merkezi idi. Hacı Bayram Veli (1208-1271), Gülşehri (XIII-XIV. yüzyıl) Ahi Evren (Öl. 1261), Âşık Paşa (1272-1333) bu çevrede faaliyet göstermişlerdir. Ayrıca Konya’da mânâ âleminin sultanı Mevlânâ Celâleddin Rûmî (1207-1273)’nin de bu yüzyılda yaşadığını unutmayalım.

Gönül ordusunun kumandanı Yûnus Emre (1240/41- 1320/21)’nin bu çevrede yaşadığına şüphemiz yoktur. Şöyleki; Yûnus’un şiirlerinde kullandığı dil, Âşık paşa ile Sultan Veled’in kullandığı dil ile aynıdır.

(Abdülbaki GÖLPINARLI, Yûnus’un Dili, Yûnus Emre ve Tasavvuf, s. 113-118.)

Demek oluyor ki, Meseleye dil açısından bakıldığında da Yûnus bu bölgenin insanı olduğu ihtimali kuvvetlenmektedir.
Sarıkaraman; Hacı Bektaş Başta hikâyesini verdiğimiz Yûnus’la ilgili bölümde, Yûnus’un öküzüne alıç yükleyip –ki konu ettiğimiz bu bölgede hâlâ çok sayıda alıç ağaçları vardır. Hünkâr Hacı Bektaş Veli’nin yanına, köyü Sarıkaraman’dan kalkıp gitmiştir. Bu mesâfe düz hatla 34 km.’dir. Beri taraftan Konya Karaman’ın Sulucakaraöyük (Hacı Bektaş)’e mesâfesi 240 km., Eskişehir’deki Sarıköy’ün mesâfesi ise 275 km.’dir. O devrin imkânlarıyla kağnı arabasıyla her iki mesâfeden de Hacı Bektaş’a gitmek, en iyi ihtimalle bir ay gibi zamanı gerektirir. Bilindiği gibi alıcın, dalından koparıldıktan sonra kısa sürede yenilmesi gerekir. Kağnıya istif edilmiş alıçların tazeliğini koruması bu zaman zarfında mümkün değildir. Bu duruma göre, Yûnus’un Karaman’dan yahut Eskişehir’den Hacı Bektaş’a gitmesini düşünmek bize biraz mantık dışı gelmektedir. Yûnus, Hünkâr Hacı Bektaş’ın verdiği buğdayı yükleyip köyüne dönmek için yola koyulur.. Bir yandan yol alırken, bir yandan da düşünür. Köyün alt başındaki hamamın yanına gelince “nefes” almadığına pişman olur, geri döner. Dönmeye karar verdiği köy, Hacı Bektaş değildir. Zira o kadar ısrara rağmen buğdayda karar kıldığı ve birkaç yüz metre sonra vazgeçtiği düşünülemez. Kafasını toplaması ve düşünmesi için mesâfe gerekir. Vilâyetnâme’de zikredilen yer Hacı Bektaş’ın güneyinde ve buraya 16 km. uzaklıkta Gümüşkent (Eski ismi: Salanda) köyüdür. Sözü edilen hamam bugün bile durmaktadır. Yûnus Emre-Tapduk Emre Yûnus’un şeyhi Tapduk Emre’nin bu bölgede yattığını söylemiştik. Yukarıda bahsettiğimiz Ziyâret Tepe ile Tapduk Köyü’nün mesâfesi düz hatla 22 km.’dir. Tapduk’un makamı aynı zamanda Hacı Bektaş’a ve Aksaray Sivrihisar’a 41 km.’dir. Şiirlerinden öğrendiğimize göre Yûnus, gezdiği yerlerde Tapduk Emre’nin tasavvufî görüşünü anlatmıştır:


Varduğumuz illere, Şol safa gönüllere Halka
Tapduk mânâsın Saçtık elhamdülillah..


Sonunda, şeyhinin yanına gelmeye karar verir. Niyeti, artık ondan ayrılmamaktır.:

İndük Rum’u kışladık, Çok hayr u şer işledük
Uş bahar geldi girü, Göçtük elhamdülillah..”

Ne yürüyem ne hod irem Ne uzak sefere varam
Çün dostu bunda buldum, Ayruk neye seferüm var..


Sonuç itibariyle, Tapduk ile Yûnus birbirlerine çok yakın yerlerde yaşamış ve ömürlerini tamamlamışlardır..


YOKSUL YÛNUS.:

Yûnus, ömrünü Sarıkaraman’da tamamlamıştır.. Çiftçilikle uğraşmıştır. Öyle iddia edildiği gibi, çiftlik sahibi ve varlıklı biri değildir. Burası, önceden de söylediğimiz gibi, verimli bir arazidir. Bunu kendisi de şiirlerinde açık açık dile getirmiştir. Halbuki, Eskişehir’deki Sarıköy’ün çıplak tepeleri, çorak bir vâdisi vardır. Bunun yanında orada yatan, bizim Yoksul Yûnus değil tersine mal-mülk sahibi, varlıklı Yûnus Emir Bey’dir.

Bir şiirinde evli olduğunu söyleyen Yûnus’u, ömrünün belli bir döneminden sonra yerleşik hayatı seçmiş biri olarak görürüz.:


Bunda dahi virdün bize, ol huriyi cüft ü halâl
Andan dahi geçti arzum, azmüm sana kaçmağ içüm..


Onun gurbette öldüğünü ileri sürenler, şiirlerinde bu ve buna benzer ifâdeleri göz önüne almak durumundadırlar..
............................

Yûnus’un yattığı yer hakkında en doğru teşhisi 1966’da Prof. Dr. Şehabeddin Tekindağ koymuştur. Tekindağ, Türk Yurdu’nda birtakım tezler ileri sürdükten sonra şunları söylemektedir:
“... Onun yattığı yeri Karaman’da yahut Eskişehir’de değil, divânda isimleri geçen şehirlerde, meselâ Konya veya Kayseri’de aramak en doğru harekettir kanaatindeyiz.”

(Şehabeddin TEKİNDAĞ, Yûnus Emre Hakkında Araştırmalar, Türk Yurdu;Yûnus Emre Özel Sayısı, İst., 1966, s. 174.)

Fakat bu sözlere ehemmiyet veren olmamıştır. İleri sürülen tezler de yabana atılacak cinsten değildir. Sözgelişi, Risaletü’n- Nushiyye’deki bir mısraa dayanarak, onun Eskişehir’de ömrünü geçirmediğini iddia eder.
Yûnus: “Gâh bir gâzi olam, Efreng ile ceng eyleyem.” derken, gayr-ı müslimlerle savaşmak istediğini bildirir. Eskişehir gibi Tekfurlara yakın bölgede yaşayan bir insan bunları söyleyemez. Bu sözler Anadolu’nun daha içlerinde yaşayan birisine aittir. Bu demektir ki, Yûnus, Tekfurlara sınır olan bölgede yaşamamıştır.
Tekindağ, ayrıca Konya, Niğde ve Kayseri’de oynanan ve eski bir Türk oyunu olan çevgandan söz eder. Yûnus’un da şiirlerinde çevgana yer vermesine dikkati çeker:


Kim ala bu topu çevganımızdan
Top uran meydana çevgan benümdür..

Ele çevgan almadın, meydan arzu kılarsın..

Erenler meydanında yuvarlanır top idim
Padişah çevganında kaldum ise ne oldu..


Yukarıdan beri ortaya koyduğumuz tesbitler bize göstermektedir ki, Yûnus Orta Anadolu’da mekan tutmuştur ve mezârı da yine Orta Anadolu’da büyük ihtimalle Aksaray Ortaköy’dedir. Nitekim XVIII. Yüzyıla ait bir yazma eserdeki ifâdeler bizim bu düşüncemizi teyid etmektedir. Eserde geçen:
“Şimdi merkad-i şerifleri Sivrihisar kurbında mevludi olan Aksaray’a yakındır.”(14) ifadeleri iki yüz yıl önceden bize Yûnus’un yattığı yerin burası olduğunu söylemektedir. Öyle sanıyoruz ki, ileride bu bölge ile ilgili çalışmalara daha fazla ağırlık verilirse, farklı ipuçları da elde edilecektir. Bizlere düşen, hiçbir zaman duygularımizâ kapılarak gerçeği aramak olmamalıdır. Zirâ duygu, aklın önüne geçtiğinde gerçekten uzaklaşmak da kaçınılmazdır.(*)
(14)
Diyanet İşleri Başkanlığı Kütüphânesi, Yazma no. 714, varak 128.)
(*) Bu yazı Halk Kültürü l984 / 2, (İstanbul 1984, s. 41-54)’de Yûnus Emre Niğde Ortaköy’de Yatıyor başlığı ile yayımlanmıştır..



Resim Aksaray/Taptık Köyü..

TAPDUK EMRE
Kaddesallahu sırrahu..

Tapduk Emre, kesin olmamakla beraber 1200 ile 1300’lü yıllar arasında günümüzde Aksaray olarak adlandırılan İç Anadolu bölgesinde yaşamıştır.
Mezârı da Aksaray Vilâyetinde Taptuk Köyündedir..
Tapduk Emre, Hacı Bektaş Veli, Mevlâna ile aynı çağda yaşamıştır. Tapduk Emre ile ilgili bilgiler oldukça azdır. Hâlbuki Tapduk Emre, Yûnus Emre’nin Hocasıdır. Yûnus Emre gibi bir Ulu şahsiyeti yetiştirmiştir. Bu mânâda o, dergâh sahibi bir pîr, rehber ve mürşiddir. Büyük ihtimalle Yûnus Emre kadar gelişen olmasa da, o başka aydınlatıcılar, gönül erenleri yetiştirmiştir. Tapduk Emre, Hacı Bektaş Velî ile aynı çağda yaşamış ve o Ulu Hünkâr ile ilişkiler geliştirmiştir. Rum erenleri, Hacı Bektaş Velî’ye giderken Tapduk Emre’ye: “Haydi sen de bizimle gel!” dediler. Tapduk Emre, çok güçlü bir erdi. “Dost divânında erenlere nâsib veren Hacı Bektaş adında bir er görmedik!” dedi ve Hacı Bektaş’a gitmedi. Emre’nin sözünü Hünkâr’a ilettiler. Hünkâr, Sulucakarahöyük’te Kadıncık Ana’nın evine yerleşince, çeşitli bölgelerden gelen muhibler, müridler ıhtırılmaya başlandı. Bu arada Hünkâr, Saru İsmail’i gönderip Emre’yi çağırttı. Emre yanına gelince Hacı Bektaş: “Siz, dost divânında erenlere nâsib veren Hacı Bektaş adında bir kimse görmedik demişsiniz, siz o nâsib veren elin bir nişânesi/işâreti olduğunu da bilir misiniz?” diye sordu. Tapduk Emre: “O divânda bir yeşil perde vardı, onun ardından bir el çıktı, bize nâsib verdi. O elin avucunda güzel, yeşil bir ben vardı, şimdi bile görsem tanırım” dedi. Bunun üzerine Hacı Bektaş elini açtı. Emre, Hacı Bektaş’ın avucunda o güzelim yeşil beni görür görmez üç kez: “Tapduk Hünkârım!.” dedi. Bundan sonrada adı, Tapduk Emre kaldı. Emre başındaki tacı çıkarıp Hünkâr’a teslim etti. Hünkâr, tacını tekbirleyip giydirdi. O da izin alıp makamına döndü.

Tapduk Emre bir Anadolu Erenidir. Ehl-i Beyt öğretisiyle onlarca derviş yetiştirmiştir. Bunlar arasında ünü günümüze kadar gelen ve düşünceleri ile bütün insanlığı kucaklayan Yûnus Emre de vardır. Yûnus isminde çiftçilikle geçinen çok fakir bir adam vardı. Bir sene kıtlık oldu. Daha da fakirleşen Yûnus, bir çok kerâmetlerini duyduğu Hacı Bektaş-ı Velî’den yardım almak fikrine düştü. Sığırının üstüne bir miktar alıç (yabanî meyve) koyup dergâha geldi. Pirin ayağına yüz sürerek hediyesini verdi ve bir miktar buğday istedi. Hacı Bektaş-ı Velî ona lutf ile muamele ederek, bir kaç gün dergâhta misafir etti. Yûnus geri dönmek için acele ediyordu. Dervişler Pîr’e Yûnus’un acelesini anlattılar. O da: “Buğday mı ister, yoksa erenler himmeti mi?” diye haber gönderdi. Gafil Yûnus buğday istedi. Bunu duyan Pîr: “İsterse o alıcın her tanesine nefes edeyim” dedi Yûnus buğdayda ısrar ediyordu. Hacı Bektaşi üçüncü kez haber gönderip: “İsterse her çekirdek sayısınca himmet edeyim” dedi. Yûnus tekrar buğday isteyince hatanın büyüklüğünü anlayıp pişman oldu. Derhal geri dönerek kusurunu itiraf etti. Hacı Bektaş onun kilidini Tapduk Emre’ye verdiğini bu yüzden isterse ona gitmesini söyledi. Bir Fırsat kuşunu kaçıran Yûnus, o himmete kavuşmak için tam kırk yıl Tapduk Emre dergâhında hizmet etti. İşte Yûnus’u asırlardır gönül Sultanı yapan bu himmettir. Eli böğründe dönen Yûnus yüzgeri gider Tapduk’un kapısına. Tapduk’a âdeta kul olur. Yıllar yılı şeyhine odun taşır. Yıllar yılı ondan feyz alır. Olgunlaşır ye pişer. Yûnus’un Şeyhine taşıdığı odunların içinde hiç eğrisi bulunmaması Tapduk’un gözünden kaçmaz. Sonra Yûnus’a odunluktaki odunları gösterir: ”A Yûnus!. Bakıyorum, dağdan kestiğin odunların hepsi kuru, hepsi düz. Meraklandım. Acaba Ormanda hiç eğri odun yok mu?” der.
Yûnus gülümser, tatlı tatlı, içten içe bir gülüş. Vereceği cevabı ne düşünmüş ne de hazırlamıştı. Öylece, dudaklarına geldiği gibi söyleyiverdi: “Ormanda eğri odun var olmasına var amma, Senin dergâhından içeri odunun bile eğrisi giremez, Efendim.”
Yûnus’un Sarıköy de yatmakta olduğu pek çok yazar, tarihçi ve araştırmacı tarafından kabul edilmektedir. Biz burada şunu ilave etmek istiyoruz. 0, şurada veya burada nasıl kabul edilse edilsin, Onun gerçek gömülü olduğu yer Türk Milletinin ve bütün Müslümanların cefâkar ve vefâkar göğsüdür. Bu Yûnusu anlayabilmek ve anlatabilmek için yeter bir kanıttır.
Resim
Cevapla

“Divanında Muhammedi Tasavvuf” sayfasına dön