KUR'ÂN-ı KERÎMde ve RESÛLULLAHda DUÂ

Cevapla
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

KUR'ÂN-ı KERÎMde ve RESÛLULLAHda DUÂ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim


KuR'ÂN-ı KeRîMde DUÂ



Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in duâsı ile:

ALLAHümme İsLâh ÜMMet-i MuhaMMed!.
ALLAHümme Ferice an ÜMMeti MuhaMMed!
ALLAHümme İrham ÜMMet-i MuhaMMed... aMMeten..


DUÂ Kavramının mânâ alanını oluşturan bâzı kavramlar.:

DUÂ.: ALLAH celle celâlihu’ya karşı rağbet, niyaz, yalvarış, tazarru. Salât, namaz. Cenâb-ı HAKk'tan hayır ve rahmet dilemek. ALLAH celle celâlihu’dan; rızâsını, hidâyet ve istikamete muvaffakiyyetini dilemek, yalvarmak. Peygamber aleyhisselâm’a salâvât getirmek. Birisini çağırmak. Birisini bir şeye sevketmek..
Da’avât.: (Duâ. c.) Duâlar, niyazlar, çağırışlar.
Ed’iyye.: (Duâ. c.) Duâlar.
Da’vet.: Çağırma. Ziyafet. Duâ. Bir fikri kabul ettirmek için deliller söylemek.
Zikir.: ALLAH’ı anma,
Tesbih.: Sübhânellah: “ALLAH celle celâlihu’ı noksan sıfatlardan tenzih ederim!.” demek
Hamd.: Elhamdülillâh: ALLAH’a hamd olsun,
Tehlil.: Lâ ilâhe illALLAH: ALLAH’tan başka el ilâh yoktur,
Tekbir.: Allâhü ekber.. ALLAH celle celâlihu en büyüktür,
Senâ.: ALLAH’ı övme,
Şükür.: ALLAH’ın verdiği nimetlere teşekkür etme,
İcâbet.: Kabul etmek,
İstîcâb.: Vâcib olmak. Hak etmek,
Tenciye.: (Necât. dan) DUÂyı kabul etme, kurtarma..
Keşf.: Sıkıntıları giderme, kaldırma.. Açmak. Olacak bir şeyi evvelden anlamak. Gizli kalmış bir şeyin Cenâb-ı HAKk tarafından birisine ilham olunması ile o gizli şeyin meydana çıkarılması..

BU ve benzeri kavramlar “DU” kavramının mânâ alanını oluşturur..


Resim

Resim

ALLAHumme saLLi ve seLLim ve bârik aLâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebîyyike ve
RasûLike ve
Nebîyyi'L- UMMîyyi ve aLâ âLihi, ehL-i beytihi ve's- sahbihi ve UMMetihi...

Bî Rahmetike Yâ Erhame’r- Rahîmin!
Bî Rahmetike Yâ Erhame’r- Rahîmîn!
Bî Rahmetike Yâ Erhame’r- Rahîmîn!.
İrhamnâ!. İrhamnâ!. İrhamnâ!. Yâ RABBu’L- ÂLEMînn!.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KUR'ÂN-ı KERÎMde ve RESÛLULLAHda DUÂ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

DUÂ, Kur'ÂN-ı Kerîmimizde 7 Farklı ANLAMda Kullanılmıştır.:

1-) Çağrı/Nidâ Anlamında DUÂ:

يَوْمَ يَدْعُوكُمْ فَتَسْتَجِيبُونَ بِحَمْدِهِ وَتَظُنُّونَ إِن لَّبِثْتُمْ إِلاَّ قَلِيلاً
Resim---"Yevme yed’ûkum fe testecîbûne bi hamdihî ve tezunnûne in lebistum illâ kalîlâ (kalîlen)..: (Allah’ın) sizi çağıracağı gün, hemen O’nun hamdi ile (O’na hamd ile) icabet edeceksiniz. Ve ancak (kabirde) pek az kaldığınızı zannedeceksiniz.” (İsrâ 17/52)

قُلْ إِنَّمَا أُنذِرُكُم بِالْوَحْيِ وَلَا يَسْمَعُ الصُّمُّ الدُّعَاء إِذَا مَا يُنذَرُونَ
Resim---"Kul innemâ unzirukum bi’l- vahyi ve lâ yesmeu’s- summud duâe izâ mâ yunzerûn (yunzerûne)..: De ki: “Ben, sizi sadece vahiy ile uyarıyorum.” Ve sağırlar, uyarıldıkları zaman (uyarıldıkları) şeye daveti işitmezler.” (Enbiyâ 21/45)

إِن تَدْعُوهُمْ لَا يَسْمَعُوا دُعَاءكُمْ وَلَوْ سَمِعُوا مَا اسْتَجَابُوا لَكُمْ وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يَكْفُرُونَ بِشِرْكِكُمْ وَلَا يُنَبِّئُكَ مِثْلُ خَبِيرٍ
Resim---"İn ted’ûhum lâ yesmeû duâekum, ve lev semiû mâstecâbû lekum, ve yevme’l- kıyâmeti yekfurûne bi şirkikum, ve lâ yunebbiuke mislu habîr(habîrin)..: Eğer onlara dua ederseniz sizi, dualarınızı işitmezler. Şâyet işitmiş olsalar (bile) size icabet edemezler. Kıyâmet günü sizin şirkinizi inkâr edecekler. Ve sana bunun (bu haberin) mislini (benzerini) verecek (kimse, şey) bulunmaz (Allah’tan başkası haber veremez).” (Fâtır 35/14)

فَدَعَا رَبَّهُ أَنِّي مَغْلُوبٌ فَانتَصِرْ
Resim---"Fe deâ rabbehû ennî maglûbun fentasır..: Sonunda, Rabbine dua etti: “Muhakkak ki ben, mağlûp olanım. Öyleyse intikam al.” (Kamer 54/10)

2-) İstiâne/Birinden Yardım İsteme Anlamında DUÂ:

وَإِن كُنتُمْ فِي رَيْبٍ مِّمَّا نَزَّلْنَا عَلَى عَبْدِنَا فَأْتُواْ بِسُورَةٍ مِّن مِّثْلِهِ وَادْعُواْ شُهَدَاءكُم مِّن دُونِ اللّهِ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ
Resim---"Ve in kuntum fî reybin mimmâ nezzelnâ alâ abdinâ fe’tû bi sûretin min mislihî, ved’û şuhedâekum min dûnillâhi in kuntum sâdıkîn (sâdıkîne)..: Ve eğer kulumuza indirdiğimiz şeyden (Kur’ân’dan) şüphe içindeyseniz, o zaman o’nun mislinden bir sure getirin ve Allah’tan başka şahitlerinizi de davet edin, eğer siz sadıklarsanız.” (Bakara 2/23)

أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَاهُ قُلْ فَأْتُواْ بِسُورَةٍ مِّثْلِهِ وَادْعُواْ مَنِ اسْتَطَعْتُم مِّن دُونِ اللّهِ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
Resim---"Em yekûlûnefterâhu, kul fe'tû bi sûretin mislihî ved'û menisteta'tum min dûnillâhi in kuntum sâdikîn (sâdikîne)..: Yoksa onu uydurdu mu diyorlar? De ki: “Eğer doğru söyleyenlerseniz, o taktirde Allah’tan başka gücünüzün yettiği kimseleri çağırın ve onun gibi bir sure getirin!” (Yûnus 10/38)

وَقَالَ فِرْعَوْنُ ذَرُونِي أَقْتُلْ مُوسَى وَلْيَدْعُ رَبَّهُ إِنِّي أَخَافُ أَن يُبَدِّلَ دِينَكُمْ أَوْ أَن يُظْهِرَ فِي الْأَرْضِ الْفَسَادَ
Resim---"Ve kâle fir’avnu zerûnî aktu’l- mûsâ velyed’u velyed’u rabbehu, innî ehâfu en yubeddile dînekum ev en yuzhire fî’l- ardı’l- fesâd (fesâde)..: Ve firavun dedi ki: "Bırakın beni, Musa’yı öldüreyim ve o, Rabbine dua etsin. Gerçekten ben, (onun) sizin dîninizi değiştirmesinden veya yeryüzünde fesat çıkmasından korkuyorum." (Mü’min 40/26)

3-) Söz/Kavl Anlamında:

فَمَا كَانَ دَعْوَاهُمْ إِذْ جَاءهُمْ بَأْسُنَا إِلاَّ أَن قَالُواْ إِنَّا كُنَّا ظَالِمِينَ
Resim---"Fe mâ kâne da’vâhum iz câehum be’sunâ illâ en kâlû innâ kunnâ zâlimîn (zâlimîne)..: Azabımız onlara geldiği zaman, onların duaları (yalvarmaları): “Muhakkak ki; biz zalimler olduk.” demekten başka bir şey olmadı.” (A’râf 7/5)

دَعْوَاهُمْ فِيهَا سُبْحَانَكَ اللَّهُمَّ وَتَحِيَّتُهُمْ فِيهَا سَلاَمٌ وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Resim---"Da'vâhum fîhâ subhânekellâhumme ve tahiyyetuhum fîhâ selâm (selâmun), ve âhıru da'vâhum eni’l- hamdulillâhi rabbi’l- âlemin (âlemîne)..: Onların orada duaları: “Allah’ım, Sen Sübhan’sın (Seni her türlü noksan sıfattan tenzih ederim).” Ve onların orada hayatları (tehiyyatları, dilekleri) “Selâm”dır. Ve dualarının sonu, “Âlemlerin Rabbi Allah’a hamdetmek”tir.” (Yûnus 10/10)

فَمَا زَالَت تِّلْكَ دَعْوَاهُمْ حَتَّى جَعَلْنَاهُمْ حَصِيدًا خَامِدِينَ
Resim---"Fe mâ zâlet tilke da’vâhum hattâ cealnâhum hasîden hâmidîn (hâmidîne)..: Böylece onların bu davaları (şikâyetleri); Biz onları, biçilmiş ekin (gibi) sönmüş hale getirinceye (ölünceye) kadar bitmedi.” (Enbiyâ 21/15)

4-) İstifhâm/Bir Şeyi Sormak, Anlamak, İstemek Anlamında DUÂ:

قَالُواْ ادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّن لّنَا مَا هِيَ قَالَ إِنَّهُ يَقُولُ إِنَّهَا بَقَرَةٌ لاَّ فَارِضٌ وَلاَ بِكْرٌ عَوَانٌ بَيْنَ ذَلِكَ فَافْعَلُواْ مَا تُؤْمَرونَ
Resim---"Kâlûd’u lenâ rabbeke yubeyyin lenâ mâ hiy (hiye), kâle innehu yekûlu innehâ bakaratun lâ fâridun ve lâ bikr (bikrun), avânun beyne zâlik (zalike) fef’alû mâ tu’merûn (tu’merune)..: (Onlar) dediler ki: “Bizim için Rabbine dua et, onun ne (vasıfta) olduğunu bize açıklasın.” (Musa a.s) dedi ki: “Muhakkak ki O (Allah) buyuruyor ki, o mutlaka ne genç, ne de yaşlı, ikisinin ortası yaşta bir inektir. Artık emrolunduğunuz şeyi yapın.” (Bakara, 2/68)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
Resim---"Yâ eyyuhâllezîne âmenûstecîbû lillâhi ve lir resûli izâ deâkum limâ yuhyîkûm, va'lemû ennallâhe yehûlu beyne’l- mer'i ve kalbihî ve ennehû ileyhi tuhşerûn (tuhşerûne)..: Ey iman edenler, size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah'a ve Resûlü'ne icabet edin. Ve bilin ki muhakkak Allah, kişi ile kalbi arasına girer ve siz gerçekten O'na götürülüp toplanacaksınız.” (Enfâl 8/24)

وَاللّهُ يَدْعُو إِلَى دَارِ السَّلاَمِ وَيَهْدِي مَن يَشَاء إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
Resim---"Vallâhu yed'û ilâ dâri’s- selâm (selâmi), ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin mustekîm (mustekîmin)..: Ve Allah, teslim (selâm) yurduna davet eder ve (teslim yurduna, Zat'ına ulaştırmayı) dilediği kimseyi, Sıratı Mustakîm'e ulaştırır.” (Yunus 10/25)

وَإِنَّكَ لَتَدْعُوهُمْ إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
Resim---"Ve inneke le ted’ûhum ilâ sırâtın mustakîm (mustakîmin)..: Ve muhakkak ki; sen, mutlaka onları Sıratı Mustakîm'e davet ediyorsun.” (Mü’minûn 23/73)

قَالَ رَبِّ إِنِّي دَعَوْتُ قَوْمِي لَيْلًا وَنَهَارًا
Resim---"Kâle rabbi innî deavtu kavmî leylen ve nehârâ (nehâran)..: (Hz. Nuh, Rabbine) şöyle dedi: “Rabbim, Muhakkak ki ben kavmimi gece ve gündüz (ruhlarını Sana ulaştırmayı dilemeye) davet ettim.” (Nûh 71/5)

ثُمَّ إِنِّي دَعَوْتُهُمْ جِهَارًا
Resim---"Summe innî deavtuhum cihârâ (cihâran)..: Sonra muhakkak ki ben onları cehren (açıkça) davet ettim.” (Nûh 71/8)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KUR'ÂN-ı KERÎMde ve RESÛLULLAHda DUÂ

Mesaj gönderen kulihvani »

5-) İstekte Bulunmak/SüâL, YaLvarmak AnLamında DUÂ;

وَإِذَا سَأَلَكَ عِبَادِي عَنِّي فَإِنِّي قَرِيبٌ أُجِيبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ إِذَا دَعَانِ فَلْيَسْتَجِيبُواْ لِي وَلْيُؤْمِنُواْ بِي لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ
Resim---"Ve izâ seeleke ıbâdî annî fe innî karîb (karîbun) ucîbu da’vete’d- dâi izâ deâni, felyestecîbû lî velyu’minû bî leallehum yerşudûn (yerşudûne)..: Ve kullarım sana, Benden sorduğu zaman, muhakkak ki Ben, (onlara) yakınım. Bana dua edilince, dua edenin duasına (davetine) icabet ederim. O halde onlar da Bana (Benim davetime) icabet etsinler ve Bana âmenû olsunlar (Bana ulaşmayı dilesinler). Umulur ki böylece onlar irşada ulaşırlar (irşad olurlar).” (Bakara 2/186)

وَلَمَّا وَقَعَ عَلَيْهِمُ الرِّجْزُ قَالُواْ يَا مُوسَى ادْعُ لَنَا رَبَّكَ بِمَا عَهِدَ عِندَكَ لَئِن كَشَفْتَ عَنَّا الرِّجْزَ لَنُؤْمِنَنَّ لَكَ وَلَنُرْسِلَنَّ مَعَكَ بَنِي إِسْرَآئِيلَ
Resim---"Ve lemmâ vakaa aleyhimur riczu kâlû yâ mûsed’u lenâ rabbeke bi mâ ahide indeke, le in keşefte annâ’r- ricze le nu’minenne leke ve le nursilenne meake benî isrâîl (isrâîle)..: Ve azap üzerlerine geldiği (vuku bulduğu) zaman: “Ya Musa (Allah’ın) seni sahip kıldığı ahd (nübüvvet ahdi) sebebiyle bizim için Rabbine dua et. Eğer bizden azabı kaldırırsan, biz sana mutlaka inanırız ve mutlaka İsrailoğullarını seninle beraber göndeririz.” dediler.” (A’râf 7/134)

وَقَالُوا يَا أَيُّهَا السَّاحِرُ ادْعُ لَنَا رَبَّكَ بِمَا عَهِدَ عِندَكَ إِنَّنَا لَمُهْتَدُونَ
Resim---"Ve kâlû yâ eyyuhâ’s- sâhırud’u lenâ rabbeke bimâ ahide indeke innenâ le muhtedûn (muhtedûne)..: Ve (onlar): “Ey sihirbaz, senin Allah’a olan ahdin hürmetine, Rabbine bizim için dua et (bu azabı kaldırsın)! ( O taktirde) gerçekten biz, mutlaka hidayet üzere oluruz.” dediler.” (Zuhrûf 43/49)

وَقَالَ الَّذِينَ فِي النَّارِ لِخَزَنَةِ جَهَنَّمَ ادْعُوا رَبَّكُمْ يُخَفِّفْ عَنَّا يَوْمًا مِّنَ الْعَذَابِ
Resim---"Ve kâlellezîne fîn nâri li hazeneti cehennemed’û rabbekum yuhaffif annâ yevmen mine’l- azâb(azâbi)..: Ve ateşin içinde olanlar, cehennem bekçilerine şöyle dediler: "Rabbinize dua edin. Azaptan bir günü bize hafifletsin." (Mü’min, 40/49)

وَقَالَ رَبُّكُمُ ادْعُونِي أَسْتَجِبْ لَكُمْ إِنَّ الَّذِينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِي سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ دَاخِرِينَ
Resim---"Ve kâle rabbukumud’ûnî estecib lekum, innellezîne yestekbirûne an ibâdetî se yedhulûne cehenneme dâhırîn (dâhırîne)..: Ve Rabbimiz, şöyle buyurdu: "Bana dua ediniz ki size icabet edeyim. Bana kul olmaktan kibirlenenler, muhakkak ki hakir ve zelil olarak cehenneme girecekler." (Mü’min, 40/60)


6-) Kur'ÂN-ı Kerîmde Birçok Âyette “DU” Kelimesi ve Ondan Türeyen Bâzı Kelimeler İbâdet, Anlamında Kullanılmıştır.:

قُلْ أَنَدْعُو مِن دُونِ اللّهِ مَا لاَ يَنفَعُنَا وَلاَ يَضُرُّنَا وَنُرَدُّ عَلَى أَعْقَابِنَا بَعْدَ إِذْ هَدَانَا اللّهُ كَالَّذِي اسْتَهْوَتْهُ الشَّيَاطِينُ فِي الأَرْضِ حَيْرَانَ لَهُ أَصْحَابٌ يَدْعُونَهُ إِلَى الْهُدَى ائْتِنَا قُلْ إِنَّ هُدَى اللّهِ هُوَ الْهُدَىَ وَأُمِرْنَا لِنُسْلِمَ لِرَبِّ الْعَالَمِينَ
Resim---"Kul e ned’û min dûnillâhi mâ lâ yenfeunâ ve lâ yadurrunâ ve nureddu alâ a’kâbinâ ba’de iz hedânâllâhu kellezîstehvethu’ş- şeyâtînu fî’l- ardı hayrâne lehû ashâbun yed’ûnehû ilâ’l- hude’tinâ, kul inne hudâllâhi huve’l- hudâ, ve umirnâ li nuslime li rabbi’l- âlemin (âlemîne)..: De ki: “Bize fayda ve zarar vermeyen Allah’tan başka şeylere mi dua edelim? Bizi Allah’ın hidayete erdirmesinden sonra, yeryüzünde şeytanların kandırıp, şaşkın bıraktığı, arkadaşlarının da “bize hidayete gel” diye çağırdığı kimse gibi topuklarımızın üzerinde geriye mi döndürülelim?” De ki: “Muhakkak ki, Allah’a ulaşmak, o, hidayettir ve biz âlemlerin Rabbine teslim olmakla emrolunduk.” (En’âm 6/71)

وَالَّذِينَ لَا يَدْعُونَ مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ وَلَا يَقْتُلُونَ النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللَّهُ إِلَّا بِالْحَقِّ وَلَا يَزْنُونَ وَمَن يَفْعَلْ ذَلِكَ يَلْقَ أَثَامًا
Resim---"Vellezîne lâ yed’ûne meallâhi ilâhen âhara ve lâ yaktulûnen nefselletî harramallâhu illâ bi’l- hakkı ve lâ yeznûn (yeznûne), ve men yef’al zâlike yelka esâmâ (esâmen)..: Ve onlar, Allah ile beraber başka bir ilâha tapmazlar. Allah’ın (öldürülmesini) haram kıldığı kişiyi haklı olmadıkça öldürmezler ve zina yapmazlar. Ve kim bunları yaparsa günah cezasıyla karşılaşır.” (Furkân 25/68)

وَمَن يَدْعُ مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ لَا بُرْهَانَ لَهُ بِهِ فَإِنَّمَا حِسَابُهُ عِندَ رَبِّهِ إِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْكَافِرُونَ
"Ve men yed’u meallâhi ilâhen âhare lâ burhâne lehu bihî fe innemâ hısâbuhu inde rabbihi, innehu lâ yuflihu’l- kâfirûn (kâfirûne).[/color].:[/b] Ve kim, bir burhanı (delili) olmamasına rağmen, Allah ile beraber başka bir ilâha taparsa, artık onun hesabı sadece Rabbinin katındadır. Muhakkak ki kâfirler, felâha (kurtuluşa) eremezler.” (Mü’minûn 23/117)

وَأَنَّ الْمَسَاجِدَ لِلَّهِ فَلَا تَدْعُوا مَعَ اللَّهِ أَحَدًا
Resim---"Ve enne’l- mesâcide lillâhi fe lâ ted’û meallâhi ehadâ (ehaden)..: Ve muhakkak ki mescidler, Allah içindir. Artık Allah ile beraber başka birine dua etmeyin.” (Cin 72/18)

قُلْ إِنَّمَا أَدْعُو رَبِّي وَلَا أُشْرِكُ بِهِ أَحَدًا
Resim---"Kul innemâ ed’û rabbî ve lâ uşriku bihî ehadâ (ehaden)..: De ki: “Ben sadece Rabbime dua ederim ve hiç kimseyi O’na ortak etmem.” (Cin 72/20) (İsrâ 17/52)


7-) DUÂ, İMÂN Anlamda KuLLanıLmıştır.:

قُلْ مَا يَعْبَأُ بِكُمْ رَبِّي لَوْلَا دُعَاؤُكُمْ فَقَدْ كَذَّبْتُمْ فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَامًا
Resim---"Kul mâ ya’beu bikum rabbî lev lâ duâukum, fe kad kezzebtum fe sevfe yekûnu lizâmâ (lizâmen)..: (Onlara): “Rabbim, dualarınız olmasa size değer vermez. Oysa siz yalanlamıştınız. Fakat (azap) kaçınılmaz olacak.” de.” (Furkân 25/77)

Bu âyetteki “DU” kelimesi ibâdet anlamına gelebileceği gibi iman anlamına da gelir. (Buhârî)
İbadet kavramı, iman kavramını da içine alır. Bir insanın ibâdet edebilmesi için her şeyden önce iman etmesi gerekir..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KUR'ÂN-ı KERÎMde ve RESÛLULLAHda DUÂ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

GÖNLüm BÜLBÜLce DUÂM
AVCUMdaki=>GÜLce DUÂM
BİZ BİR-İZ NAHNU SIRRında
=>TEVHİDime GÜLce DUÂM!.


DUÂ ANLAMINA GELEN KuR'ÂN-ı KeRîM KAVRAMLARI.:


1-) İBÂDET.:

“DU” kavramı, ibâdet anlamına geldiği gibi “ibâdet” kavramı da DU anlamına gelir.
Meselâ şu âyette geçen “ibâdet” kelimesi, “DU” anlamındadır:


وَقَالَ رَبُّكُمُ ادْعُونِي أَسْتَجِبْ لَكُمْ إِنَّ الَّذِينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِي سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ دَاخِرِينَ
Resim---"Ve kâle rabbukumud’ûnî estecib lekum, innellezîne yestekbirûne an ibâdetî se yedhulûne cehenneme dâhırîn (dâhırîne).: Ve Rabbimiz, şöyle buyurdu: "Bana dua ediniz ki size icabet edeyim. Bana kul olmaktan kibirlenenler, muhakkak ki hakir ve zelil olarak cehenneme girecekler."
(Mü’min 40/60)

Resim---Sahâbeden Nu’mân ibn Beşîr, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in minberde: “DUÂ ibâdettir” dediğini, sonra sözüne delil olarak bu âyeti okuduğunu söylemiştir.

(Tirmizî, De’avât, 2; bk. İbn Mâce, DUÂ, 1; Ebû Davûd, Salât, 358)

2-) SALÂT.:

Sözlükte DUÂ anlamına gelen “salât” kelimesi Kur’ÂN-ı Kerîm’de; namaz anlamında kullanıldığı gibi sözlük anlamında da kullanılmıştır:
Şu âyetleri örnek olarak verebiliriz:


خُذْ مِنْ أَمْوَالِهِمْ صَدَقَةً تُطَهِّرُهُمْ وَتُزَكِّيهِم بِهَا وَصَلِّ عَلَيْهِمْ إِنَّ صَلاَتَكَ سَكَنٌ لَّهُمْ وَاللّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
Resim---"Huz min emvâlihim sadakaten tutahhiruhum ve tuzekkîhim bihâ ve salli aleyhim, inne salâteke sekenun lehum, vallâhu semîun alîm (alîmun).: Onların mallarından sadaka olarak al ve onunla, onları temizle ve tezkiye et ve onlara dua et, muhakkak ki; senin duan onlar için bir sekînedir (sukûnettir). Ve

أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يُسَبِّحُ لَهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالطَّيْرُ صَافَّاتٍ كُلٌّ قَدْ عَلِمَ صَلَاتَهُ وَتَسْبِيحَهُ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِمَا يَفْعَلُونَ
Resim---"E lem tera ennallâhe yusebbihu lehu men fî’s- semâvâti ve’l- ardı ve’t- tayru sâffât (sâffâtin), kullun kad alime salâtehu ve tesbîhahu, vallâhu alîmun bimâ yef’alûn (yef’alûne).: Semalarda ve arzda olanların ve saflar halindeki kuşların, Allah’ı tesbih ettiğini görmedin mi? Hepsi, namazlarını (dualarını) ve tesbihlerini bilmişlerdir. Ve Allah, onların yaptıklarını en iyi bilendir.”
(Nûr 24/41)

3-) NİDÂ.:

Sözlükte çağrı anlamına gelen “nidâ” kavramı, Kur'ÂN-ı Kerîmde DUÂ anlamında da kullanılmıştır.:

وَأَيُّوبَ إِذْ نَادَى رَبَّهُ أَنِّي مَسَّنِيَ الضُّرُّ وَأَنتَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ
Resim---"Ve eyyûbe iz nâdâ rabbehû ennî messeniye’d- durru ve ente erhamu’r- râhimîn (râhimîne).: Ve Hz. Eyüp, Rabbine (şöyle) nida etmişti: “Muhakkak ki, bana bir zarar isabet etti (hastalık geldi). Ve Sen, rahmet edenlerin en çok rahmet edenisin.”
(Enbiyâ 21/83)

4-) KAVL.:

Lügatte söz anlamına gelen “kavl” kelimesi, Kur’ÂN-ı Kerîm’de DUÂ anlamında da kullanılmıştır.
Şu âyeti örnek olarak zikredebiliriz:

هُنَالِكَ دَعَا زَكَرِيَّا رَبَّهُ قَالَ رَبِّ هَبْ لِي مِن لَّدُنْكَ ذُرِّيَّةً طَيِّبَةً إِنَّكَ سَمِيعُ الدُّعَاء
Resim---"Hunâlike deâ zekeriyyâ rabbeh (rabbehu), kâle rabbi heblî min ledunke zurriyyeten tayyibeh (tayyibeten), inneke semîud duâ’ (duâi).: Zekeriyya (A.S), işte orada Rabbine dua etti: "Rabbim, bana Senin katından temiz bir nesil bağışla, muhakkak ki sen duayı en iyi işitensin" dedi.”
(Âl-i İmrân 3/38)

قَالَ رَبِّ اغْفِرْ لِي وَهَبْ لِي مُلْكًا لَّا يَنبَغِي لِأَحَدٍ مِّنْ بَعْدِي إِنَّكَ أَنتَ الْوَهَّابُ
Resim---"Kâle rabbigfir lî veheb lî mulken lâ yenbagî li ehadin min ba’dî, inneke ente’l- vehhâb (vehhâbu).: "Rabbim, beni mağfiret et. Bana, benden sonra kimsenin ulaşamayacağı bir mülk bağışla (hediye et). Muhakkak ki Sen, Sen Vehhab’sın (çok bağışlayıcısın)." dedi.”
(Sâd 38/35)

5-) TAZARRU.:

Yalvarmak anlamına gelen “tazarru” kelimesi DUÂ ile eş anlamlıdır.
Şu âyeti örnek olarak verebiliriz:


وَلَقَدْ أَرْسَلنَآ إِلَى أُمَمٍ مِّن قَبْلِكَ فَأَخَذْنَاهُمْ بِالْبَأْسَاء وَالضَّرَّاء لَعَلَّهُمْ يَتَضَرَّعُونَ
Resim---"Ve lekad erselnâ ilâ umemin min kablike fe ehaznâhum bi’l- be’sâi ve’-d darrâi leallehum yetedarraûn (yetedarraûne).: Andolsun ki; Biz senden önce ümmetlere de (resûller) gönderdik. O zaman onları da sıkıntıya ve darlığa uğrattık, böylece yalvarırlar diye.”
(En’âm 6/42)

6-) SUÂL.:

Sözlükte istemek ve sormak anlamına gelen “suâl” kelimesi, bir kısım hadislerde DUÂ anlamında kullanılmıştır.
Şu örnekleri verebiliriz:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “ALLAH’ım! Senden hidâyet, takvâ, iffet ve gönül zenginliği istiyorum.” buyurmuştur.
(Müslim, DUÂ, 72; Tirmizî, De’avât, 9)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “ALLAH’tan cennet istediğiniz zaman Firdevs cennetini isteyin.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Sıfatü’l- Cenne, 4)

ALLAH’tan bir şey istemek, O’na DUÂ etmektir.

7-) İSTİÂNE.:

“İstiâne” yardım istemek anlamında olup bir kısım âyet ve hadislerde DUÂ anlamında kullanılmıştır.:
Şu örnekleri verebiliriz: Yüce Allah, Fâtiha sûresinde bize;

إِيَّاكَ نَعْبُدُ وإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ
Resim---"İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn (nestaînu).: Biz yalnızca Sana ibadet eder ve yalnızca Sen'den yardım dileriz.”
(Fâtiha 1/5)

Şeklinde DUÂ etmemizi öğretmektedir.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de, yaptığı konuşmalarına başlarken;

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Her türlü övgü ALLAH’a mahsustur, O’ndan yardım ister ve O’nun bağışlamasını dileriz” buyurmuştur.

(Tirmizî Vitir, 116)

8-.) İSTİĞÂSE.:

“İstiğâse”, yardım istemek demektir. Kur’ÂN-ı Kerîm’de DUÂ etmek anlamında kullanılmıştır.:

إِذْ تَسْتَغِيثُونَ رَبَّكُمْ فَاسْتَجَابَ لَكُمْ أَنِّي مُمِدُّكُم بِأَلْفٍ مِّنَ الْمَلآئِكَةِ مُرْدِفِينَ
Resim---"İz testegîsûne rabbekum festecâbe lekum ennî mumiddukum bi elfin mine’l- melâiketi murdifîn (murdifîne).: Rabbinizden yardım istediğiniz zaman böylece O, size icabet etti. Muhakkak ki Ben, birbirini izleyerek gelen bin melekle, size yardım edenim (yardım eden Benim).”
(Enfâl 8/9)

9-) İSTİĞFÂR.:

“İstiğfâr”; ALLAH’tan af ve mağfiret dilemek demektir. Af ve mağfiret dilemek, ALLAH’ın affetmesi için O’na DUÂ etmek, yalvarmak demektir.:


فَقُلْتُ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ إِنَّهُ كَانَ غَفَّارًا
Resim---"Fe kul tustagfırû rabbekum innehu kâne gaffârâ (gaffâran).: (Nuh A.S) ve dedim ki: “Artık Rabbinizden mağfiret dilediğinizi söyleyin. Muhakkak ki O; Gaffar’dır (mağfiret edendir).”
(Nûh 71/10)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Vallahi ben günde yüz defa ALLAH’tan mağfiret diliyorum.” buyurmuştur.

(Müslim, Zikir, 41)

10-) İSTİÂZE.:

“İstiâze”, belâ, kaza, âfet ve kötülüklerden ALLAH’a sığınma, O’ndan kendisini korumasını isteme anlamındadır.:
Şu âyet ve hadisi örnek olarak verebiliriz:


قَالَ رَبِّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ أَنْ أَسْأَلَكَ مَا لَيْسَ لِي بِهِ عِلْمٌ وَإِلاَّ تَغْفِرْ لِي وَتَرْحَمْنِي أَكُن مِّنَ الْخَاسِرِينَ
Resim---"Kâle rabbi innî eûzu bike en es'eleke mâ leyse lî bihî ilm (ilmun), ve illâ tagfirlî ve terhamnî ekun mine’l- hâsirîn (hâsirîne).: (Nuh aleyhisselâm): “Rabbim, muhakkak ki ben, onun hakkında benim bir ilmim (bilgim) olmayan şeyi Senden istemekten Sana sığınırım. Ve Senin, beni mağfiret etmen ve Senin, bana rahmet etmen olmazsa ben, hüsrana uğrayanlardan olurum.” dedi.”
(Hûd 11/47)
Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “ALLAH’ım! Alaca hastalığından, delilikten, cüzzam hastalığından ve her türlü kötü hastalıktan sana sığınırım.” buyurmuştur.
(Ebû Davûd, Salât, 367)

11-) TEVBE.:

İnsanın günahına pişmanlık duyması ve ALLAH’tan af dilemesi anlamında:
Tövbe eden insan, ALLAH’a DUÂ edip yalvarmış olur.:


وَإِلَى ثَمُودَ أَخَاهُمْ صَالِحًا قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُواْ اللّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَهٍ غَيْرُهُ هُوَ أَنشَأَكُم مِّنَ الأَرْضِ وَاسْتَعْمَرَكُمْ فِيهَا فَاسْتَغْفِرُوهُ ثُمَّ تُوبُواْ إِلَيْهِ إِنَّ رَبِّي قَرِيبٌ مُّجِيبٌ
Resim---"Ve ilâ semûde ehâhum sâlihâ (sâlihan), kâle yâ kavmi'budûllâhe mâ lekum min ilâhin gayruhu, huve enşeekum mine’l- ardı vesta'marakum fîhâ festagfirûhu summe tûbû ileyhi, inne rabbî karîbun mucîb (mucîbun).: Ve Semud kavmine, onların kardeşi Salih (a.s) şöyle dedi: “Ey kavmim! Allah’a kul olun. Sizin için O’ndan başka ilâh yoktur. Sizi arzdan yaratan ve orada, size imar ettiren O’dur. Öyleyse O’ndan mağfiret isteyin. Sonra O’na tövbe edin (Allah’a yönelin). Benim Rabbim muhakkak ki yakındır, (dualara) icabet edendir.”
(Hûd 11/61)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KUR'ÂN-ı KERÎMde ve RESÛLULLAHda DUÂ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim


DUÂ Kavramının MÂNÂ ALANını OLuşturan Bâzı KavramLar.:

ZiKiR =>ALLAH’ı ANmak.
TeSBiH =>SUBHÂNeLLAH.: ALLAH’ı noksan sıfatlardan tenzih ederim.
HaMD =>Elhamdülillâh.: ALLAH’a hamd olsun.
TeHLiL =>Lâ iLâhe İLLALLAH: ALLAH’tan başka el İLâH yoktur.
TeKBiR =>ALLAHu Ekber: ALLAH en büyüktür.
SeNâ =>ALLAH’ı övme.
ŞüKüR =>ALLAH’ın verdiği nimetlere teşekkür etme.
İCâBeT =>Kabul etmek.
İSTîCâB =>Vâcib olmak. Hak etmek.
TeNCiYe =>DUÂyı kabul etme, kurtarma.
KeŞF =>Sıkıntıları giderme, kaldırma.. kavramları “DU” kavramının mânâ alanını oluşturur..


Kur'ÂN- ı Kerîmde Duâ KeLimesi Geçen Âyet-i KerîmeLerden BâzıLarı.:

الْحَمْدُ لِلّهِ الَّذِي وَهَبَ لِي عَلَى الْكِبَرِ إِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَقَ إِنَّ رَبِّي لَسَمِيعُ الدُّعَاء
Resim---"El hamdulillâhillezî vehebe lî alâ kiberi ismâîle ve ishâk (ishâka), inne RABBî le semîu’d- DUÂi.: Hamd, ihtiyarlık halinde bana İsmâil ve İshak’ı bağışlayan ALLAH’a mahsustur. Muhakkak ki; benim RABBim, DUÂyı mutlaka işitendir.” (İbrahîm 14/39)

رَبِّ اجْعَلْنِي مُقِيمَ الصَّلاَةِ وَمِن ذُرِّيَّتِي رَبَّنَا وَتَقَبَّلْ دُعَاء
Resim---"RABBic’alnî mukîme’s- salâti ve min zurriyyetî RABBenâ ve tekabbe’l- DUÂi.: RABBim, beni ve zürriyetimi namazı ikame edenlerden kıl. RABBimiz, DUÂmı kabul buyur.” (İbrahîm 14/40)

وَيَدْعُ الإِنسَانُ بِالشَّرِّ دُعَاءهُ بِالْخَيْرِ وَكَانَ الإِنسَانُ عَجُولاً
Resim---"Ve yed’u’l- insânu bi’ş- şerri DUÂehu bi’l- hayr (hayri), ve kâne’l- insânu acûlâ (acûlen).: İnsan, (sanki) onun DUÂsı hayırmış (gibi) şerre DUÂ eder. İnsan, çok aceleci olmuştur.” (İsrâ 17/11)

وَاصْبِرْ نَفْسَكَ مَعَ الَّذِينَ يَدْعُونَ رَبَّهُم بِالْغَدَاةِ وَالْعَشِيِّ يُرِيدُونَ وَجْهَهُ وَلَا تَعْدُ عَيْنَاكَ عَنْهُمْ تُرِيدُ زِينَةَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَلَا تُطِعْ مَنْ أَغْفَلْنَا قَلْبَهُ عَن ذِكْرِنَا وَاتَّبَعَ هَوَاهُ وَكَانَ أَمْرُهُ فُرُطًا
Resim---"Vasbır nefseke meallezîne yed'ûne RABBehum bi’l- gadâti ve’l- aşiyyi yurîdûne vechehu ve lâ ta'du aynâke anhum, turîdu zînete’l- hayâti’d- dunyâ ve lâ tutı' men agfelnâ kalbehu an zikrinâ vettebea hevâhu ve kâne emruhu furutâ (furutan).: Sen de sabah akşam O'nun rızasını isteyerek Rablerine DUÂ edenlerle birlikte sabret. Dünya hayatının (aldatıcı) süsünü isteyerek gözlerini onlardan kaydırma. Kalbini bizi zikretmekten gaflete düşürdüğümüz, kendi 'istek ve tutkularına (hevasına)' uyan ve işinde aşırılığa gidene itaat etme.” (Kehf 18/28)

قَالَ رَبِّ إِنِّي وَهَنَ الْعَظْمُ مِنِّي وَاشْتَعَلَ الرَّأْسُ شَيْبًا وَلَمْ أَكُن بِدُعَائِكَ رَبِّ شَقِيًّا
Resim---"Kâle RABBî innî ve hene’l- azmu minnî veştealer re’su şeyben ve lem ekun bi DUÂike RABBî şakıyyâ (şakıyyen).: (Zekeriyâ aleyhisselâm): “RABBim, gerçekten ben (zayıfladım) ve benim kemiklerim (de) zayıfladı ve başım (saçlarım) ağardı. Ve RABBim, ben Sana DUÂ ederek şâkî olmadım.” dedi.” (Meryem 19/4)

وَأَعْتَزِلُكُمْ وَمَا تَدْعُونَ مِن دُونِ اللَّهِ وَأَدْعُو رَبِّي عَسَى أَلَّا أَكُونَ بِدُعَاء رَبِّي شَقِيًّا
Resim---"Ve a’tezilukum ve mâ ted’ûne min dûnillâhi ve ed’û RABBî, asâ ellâ ekûne bi DUÂi RABBî şakıyyâ (şakıyyen).: Ve ben, sizden ve ALLAH’tan başka DUÂ ettiğiniz şeylerden ayrılıyorum. Ve RABBime DUÂ ediyorum. Umulur ki (inşâe ALLAH), (bu) DUÂlarla ben, RABBime şâkî olmam.” (Meryem 19/48)

وَأَيُّوبَ إِذْ نَادَى رَبَّهُ أَنِّي مَسَّنِيَ الضُّرُّ وَأَنتَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ
Resim---"Ve eyyûbe iz nâdâ RABBehû ennî messeniye’d- durru ve ente erhamu’r- râhimîn (râhimîne).: Ve Hz. Eyyüb, RABBine (şöyle) nidâ etmişti: “Muhakkak ki, bana bir zarar isabet etti (hastalık geldi). Ve Sen, rahmet edenlerin en çok rahmet edenisin.” (Enbiyâ 21/83)

فَاسْتَجَبْنَا لَهُ فَكَشَفْنَا مَا بِهِ مِن ضُرٍّ وَآتَيْنَاهُ أَهْلَهُ وَمِثْلَهُم مَّعَهُمْ رَحْمَةً مِّنْ عِندِنَا وَذِكْرَى لِلْعَابِدِينَ
Resim---"Festecebnâ lehu fe keşefnâ mâ bihî min durrin ve âteynâhu ehlehu ve mislehum meahum rahmeten min ındinâ ve zikrâ li’l- âbidîn (âbidîne).: Bunun üzerine ona icâbet ettik (DUÂsını kabul ettik). Böylece zarar veren şeyi giderdik (hastalığı iyileştirdik). Kullara bir zikir (öğüt) ve katımızdan bir rahmet olsun diye. Ona ehlini (ailesini) ve onlarla beraber bir mislini daha verdik.” (Enbiyâ 21/84)

وَذَا النُّونِ إِذ ذَّهَبَ مُغَاضِبًا فَظَنَّ أَن لَّن نَّقْدِرَ عَلَيْهِ فَنَادَى فِي الظُّلُمَاتِ أَن لَّا إِلَهَ إِلَّا أَنتَ سُبْحَانَكَ إِنِّي كُنتُ مِنَ الظَّالِمِينَ
Resim---"Ve zennûni iz zehebe mugâdıben fe zanne en len nakdire aleyhi fe nâdâ fi’z- zulumâti en lâ ilâhe illâ ente subhâneke innî kuntu mine’z- zâlimîn (zâlimîne).: Ve Zennûn (Yunus aleyhisselâm), gadaba gelerek (öfkelenerek) gitmişti. Böylece ona muktedir olamayacağımızı (hükmedemeyeceğimizi) zannetti. Sonra karanlıklar içinde (şöyle) nida etti: “Senden başka İlâh yoktur. Sen Sübhân’sın (herşeyden münezzehsin). Muhakkak ki ben, zalimlerden oldum.” (Enbiyâ 21/87)

فَاسْتَجَبْنَا لَهُ وَنَجَّيْنَاهُ مِنَ الْغَمِّ وَكَذَلِكَ نُنجِي الْمُؤْمِنِينَ
Resim---"Festecebnâ lehu ve necceynâhu mine’l- gamm (gammi), ve kezâlike nunci’l- mu’minîn (mu’minîne).: Bunun üzerine ona icâbet ettik (DUÂsını kabul ettik). Ve onu, gamdan (üzüntüden, kederden) kurtardık. Ve Biz, mü’minleri işte böyle kurtarırız.” (Enbiyâ 21/88)

وَزَكَرِيَّا إِذْ نَادَى رَبَّهُ رَبِّ لَا تَذَرْنِي فَرْدًا وَأَنتَ خَيْرُ الْوَارِثِينَ
Resim---"Ve zekeriyyâ iz nâdâ RABBehu RABBi lâ tezernî ferden ve ente hayru’l- vârisîn (vârisîne).: Ve Hz. Zekeriya, RABBine (şöyle) nida etmişti: “RABBim, beni tek başıma bırakma ve Sen, vârislerin en hayırlısısın.” (Enbiyâ 21/89)

فَاسْتَجَبْنَا لَهُ وَوَهَبْنَا لَهُ يَحْيَى وَأَصْلَحْنَا لَهُ زَوْجَهُ إِنَّهُمْ كَانُوا يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَيَدْعُونَنَا رَغَبًا وَرَهَبًا وَكَانُوا لَنَا خَاشِعِينَ
Resim---"Festecebnâ lehu, ve vehebnâ lehu yahyâ ve aslahnâ lehu zevcehu, innehum kânû yusâriûne fî’l- hayrâti ve yed’ûnenâ ragaben ve reheben, ve kânû lenâ hâşiîn (hâşiîne).: Bunun üzerine ona icâbet ettik (DUÂsını kabul ettik). Ve ona, Yahya (aleyhisselâm)’ı hibe (armağan) ettik. Ve onun için, zevcesini de ıslâh ettik (çocuğu olabilecek duruma getirdik). Muhakkak ki onlar, hayırlarda yarışırlardı. Ve Bize, rağbet ederek ve korkarak DUÂ ederlerdi. Ve onlar, Bize huşû duyanlardı.” (Enbiyâ 21/90)

أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يُسَبِّحُ لَهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالطَّيْرُ صَافَّاتٍ كُلٌّ قَدْ عَلِمَ صَلَاتَهُ وَتَسْبِيحَهُ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِمَا يَفْعَلُونَ
Resim---"E lem tera ennallâhe yusebbihu lehu men fî’s- semâvâti ve’l- ardı ve’t- tayru sâffât (sâffâtin), kullun kad alime salâtehu ve tesbîhahu, vallâhu alîmun bimâ yef’alûn (yef’alûne).: Görmedin mi ki, göklerde ve yerde olanlar ve dizi dizi uçan kuşlar, gerçekten ALLAH'ı tesbih etmektedir. Her biri, kendi DUÂsını ve tesbihini şüphesiz bilmiştir. ALLAH, onların işlediklerini bilendir.” (Nûr 24/41)

قُلْ مَا يَعْبَأُ بِكُمْ رَبِّي لَوْلَا دُعَاؤُكُمْ فَقَدْ كَذَّبْتُمْ فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَامًا
Resim---“Kul mâ ya’beu bikum RABBî lev lâ duâukum, fe kad kezzebtum fe sevfe yekûnu lizâmâ (lizâmen).: De ki: "Sizin DUÂnız olmasaydı RABBim size değer verir miydi? Fakat siz gerçekten yalanladınız; artık (bunun azabı da) kaçınılmaz olacaktır." (Furkân 25/77)

قَالَ هَلْ يَسْمَعُونَكُمْ إِذْ تَدْعُونَ
Resim---"Kâle hel yesmeûnekum iz ted’ûn (ted’ûne).: İbrahim, dedi ki: “Onlara yalvardığınızda sizi işitiyorlar mı?” (Şuarâ 26/72)

أَمَّن يُجِيبُ الْمُضْطَرَّ إِذَا دَعَاهُ وَيَكْشِفُ السُّوءَ وَيَجْعَلُكُمْ خُلَفَاء الْأَرْضِ أَإِلَهٌ مَّعَ اللَّهِ قَلِيلًا مَّا تَذَكَّرُونَ
Resim---“Em men yucîbu’l- mudtarra izâ deâhu ve yekşifu’s- sûe ve yec’alukum hulefâe’l- ard (ardı), e ilâhun meallâh (meallâhi), kalîlen mâ tezekkerûn (tezekkerûne).: Ya da sıkıntı ve ihtiyaç içinde olana, kendisine DUÂ ettiği zaman icâbet eden, kötülüğü açıp gideren ve sizi yeryüzünün halifeleri kılan mı? ALLAH ile beraber başka bir ilâh mı? Ne az öğüt alıp düşünüyorsunuz.” (Neml 27/62)

وَإِذَا مَسَّ النَّاسَ ضُرٌّ دَعَوْا رَبَّهُم مُّنِيبِينَ إِلَيْهِ ثُمَّ إِذَا أَذَاقَهُم مِّنْهُ رَحْمَةً إِذَا فَرِيقٌ مِّنْهُم بِرَبِّهِمْ يُشْرِكُونَ
Resim---"Ve izâ messe’en- nâse durrun deav RABBehum munîbîne ileyhi summe izâ ezâkahum minhu rahmeten izâ ferîkun minhum bi RABBihim yuşrikûn (yuşrikûne).: İnsanlara bir zarar dokunduğu zaman, “gönülden katıksız bağlılar” olarak, RABBlerine DUÂ ederler; sonra kendinden onlara bir rahmet taddırınca hemencecik bir grup RABBlerine şirk koşarlar.” (Rûm 30/33)

تَتَجَافَى جُنُوبُهُمْ عَنِ الْمَضَاجِعِ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ خَوْفًا وَطَمَعًا وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ
Resim---“Tetecâfâ cunûbuhum ani’l- medâcıi yed’ûne RABBehum havfen ve tamaan ve mimmâ razaknâhum yunfikûn (yunfikûne).: Onların yanları (gece namazına kalkmak için) yataklarından uzaklaşır. RABBlerine korku ve umutla DUÂ ederler ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.” (Secde 32/16)
هُوَ الَّذِي يُصَلِّي عَلَيْكُمْ وَمَلَائِكَتُهُ لِيُخْرِجَكُم مِّنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ وَكَانَ بِالْمُؤْمِنِينَ رَحِيمًا
Resim---“Huvellezî yusallî aleykum ve melâiketuhu li yuhricekum mine’z- zulumâti ilâ’n- nûr, ve kâne bi’l- mu’minîne rahîmâ (rahîmen).: O'dur ki, sizi karanlıklardan nura çıkarmak için size rahmet etmekte; melekleri de (size DUÂ etmektedir). O, mü'minleri çok esirgeyicidir.” (Ahzâb 33/43)

إِن تَدْعُوهُمْ لَا يَسْمَعُوا دُعَاءكُمْ وَلَوْ سَمِعُوا مَا اسْتَجَابُوا لَكُمْ وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يَكْفُرُونَ بِشِرْكِكُمْ وَلَا يُنَبِّئُكَ مِثْلُ خَبِيرٍ
Resim---“İn ted’ûhum lâ yesmeû duâekum, ve lev semiû mâstecâbû lekum, ve yevme’l- kıyâmeti yekfurûne bi şirkikum, ve lâ yunebbiuke mislu habîr (habîrin).: Eğer onlara DUÂ ederseniz, DUÂnızı işitmezler, işitseler bile size cevap veremezler. Kıyamet gününde ise, sizin şirk koşmanızı tanımayacaklardır. (Bunu her şeyden) Haberi olan ALLAH gibi sana (hiç kimse) haber vermez.” (Fâtır 35/14)

وَإِذَا مَسَّ الْإِنسَانَ ضُرٌّ دَعَا رَبَّهُ مُنِيبًا إِلَيْهِ ثُمَّ إِذَا خَوَّلَهُ نِعْمَةً مِّنْهُ نَسِيَ مَا كَانَ يَدْعُو إِلَيْهِ مِن قَبْلُ وَجَعَلَ لِلَّهِ أَندَادًا لِّيُضِلَّ عَن سَبِيلِهِ قُلْ تَمَتَّعْ بِكُفْرِكَ قَلِيلًا إِنَّكَ مِنْ أَصْحَابِ النَّارِ
Resim---“Ve izâ messe’l- insâne durrun deâ RABBehu munîben ileyhi summe izâ havvelehu ni’meten minhu nesiye mâ kâne yed’û ileyhi min kablu ve ceale lillâhi endâden li yudılle an sebîlihi, kul temetta’ bi kufrike kalîlen inneke min ashâbi’n- nâr (nâri).: İnsana bir zarar dokunduğu zaman, gönülden katıksızca yönelmiş olarak RABBine DUÂ eder. Sonra ona kendinden bir nimet verdiği zaman, daha önce O'na DUÂ ettiğini unutur ve O'nun yolundan saptırmak amacıyla ALLAH'a eşler koşmaya başlar. De ki: "İnkârınla biraz (dünya zevklerinden) yararlan; çünkü sen, ateşin halkındansın." (Zümer 39/8)

فَإِذَا مَسَّ الْإِنسَانَ ضُرٌّ دَعَانَا ثُمَّ إِذَا خَوَّلْنَاهُ نِعْمَةً مِّنَّا قَالَ إِنَّمَا أُوتِيتُهُ عَلَى عِلْمٍ بَلْ هِيَ فِتْنَةٌ وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
Resim---"Fe izâ messel insâne durrun deânâ, summe izâ havvelnâhu ni’meten minnâ kâle innemâ ûtîtuhu alâ ilmin, bel hiye fitnetun ve lâkinne ekserahum lâ ya’lemûn (ya’lemûne).: İnsana bir zarar dokunduğu zaman, bize DUÂ eder; sonra tarafımızdan ona bir nimet ihsan ettiğimizde, der ki: "Bu, bana ancak bir bilgi(m) dolayısıyla verildi." Hayır; bu bir fitne (kendisini bir deneme)dir. Ancak çoğu bilmiyorlar.” (Zümer 39/49)

فَادْعُوا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ
Resim---“Fed’ûllâhe muhlisîne lehud dîne ve lev kerihel kâfirûn(kâfirûne).: Haydi, kâfirlerin hoşuna gitmese de ALLAH'a, ALLAH için dindâr ve ihlâslı olarak DUÂ edin!” (Mü’min 40/14)

وَقَالَ الَّذِينَ فِي النَّارِ لِخَزَنَةِ جَهَنَّمَ ادْعُوا رَبَّكُمْ يُخَفِّفْ عَنَّا يَوْمًا مِّنَ الْعَذَابِ
Resim---"Ve kâlellezîne fîn nâri li hazeneti cehennemed’û RABBekum yuhaffif annâ yevmen minel azâb(azâbi).: Ateşin içinde olanlar, cehennem bekçilerine dediler ki: "RABBinize DUÂ edin; azabtan bir günü (olsun) bize hafifletsin." (Mü’min 40/49)

قَالُوا أَوَلَمْ تَكُ تَأْتِيكُمْ رُسُلُكُم بِالْبَيِّنَاتِ قَالُوا بَلَى قَالُوا فَادْعُوا وَمَا دُعَاء الْكَافِرِينَ إِلَّا فِي ضَلَالٍ
Resim---"Kâlû e ve lem teku te’tîkum rusulukum bi’l- beyyinât (beyyinâti), kâlû belâ, kâlû fed’û, ve mâ duâu’l- kâfirîne illâ fî dalâl (dalâlin).: (Bekçiler:) "Size kendi Resulleriniz açık belgelerle gelmez miydi?" dediler. Onlar: "Evet" dediler. (Bekçiler:) "Şu halde siz DUÂ edin" dediler. Oysa kafirlerin DUÂsı, çıkmazda olmaktan başkası değildir.” (Mü’min 40/50)

وَقَالَ رَبُّكُمُ ادْعُونِي أَسْتَجِبْ لَكُمْ إِنَّ الَّذِينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِي سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ دَاخِرِينَ
Resim---“Ve kâle RABBukumud’ûnî estecib lekum, innellezîne yestekbirûne an ibâdetî se yedhulûne cehenneme dâhırîn (dâhırîne).: RABBiniz dedi ki: "Bana DUÂ edin, size icâbet edeyim. Doğrusu Bana ibadet etmekten büyüklenen (müstekbir)ler; cehenneme boyun bükmüş kimseler olarak gireceklerdir." (Mü’min 40/60)

هُوَ الْحَيُّ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ فَادْعُوهُ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Resim---“Huvel hayyu lâ ilâhe illâ huve fed’ûhu muhlisîne lehu’d- dîn (dîne), el hamdu lillâhi RABBi’l- âlemin (âlemîne).: O, Hayy (diri) olandır. O'ndan başka ilâh yoktur; öyleyse dini yalnızca kendisine halis kılanlar olarak O'na DUÂ edin. Âlemlerin RABBine hamdolsun.” (Mü’min 40/65)

وَإِذَا أَنْعَمْنَا عَلَى الْإِنسَانِ أَعْرَضَ وَنَأى بِجَانِبِهِ وَإِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ فَذُو دُعَاء عَرِيضٍ
Resim---"Ve izâ en’amnâ alâl insâni a’rada ve neâ bi cânibihî, ve izâ messehu’ş- şerru fe zû duâin arîd (arîdın).: İnsana nimet verdiğimiz zaman, yüz çevirir ve yan çizer; ona bir şer dokunduğu zaman ise, artık o, geniş (kapsamlı ve derinlemesine) bir DUÂ sahibidir.” (Fussilet 41/51)

وَقَالُوا يَا أَيُّهَا السَّاحِرُ ادْعُ لَنَا رَبَّكَ بِمَا عَهِدَ عِندَكَ إِنَّنَا لَمُهْتَدُونَ
Resim---"Ve kâlû yâ eyyuhâ’s- sâhırud’u lenâ RABBeke bimâ ahide indeke innenâ le muhtedûn (muhtedûne).: Ve onlar dediler ki: "Ey büyücü, sende olan ahdi (sana verdiği sözü) adına bizim için RABBine DUÂ et; gerçekten biz hidayete gelmiş olacağız." (Zuhrûf 43/49)

فَدَعَا رَبَّهُ أَنَّ هَؤُلَاء قَوْمٌ مُّجْرِمُونَ
Resim---"Fe deâ RABBehû enne hâulâi kavmun mucrimûn (mucrimûne).: Sonunda RABBine: "Gerçekten bunlar, suçlu günahkar bir kavimdirler" diye DUÂ etti.” (Duhân 44/22)

إِنَّا كُنَّا مِن قَبْلُ نَدْعُوهُ إِنَّهُ هُوَ الْبَرُّ الرَّحِيمُ
Resim---“İnnâ kunnâ min kablu ned’ûhu, innehu huve’l- berru’r- rahîm (rahîmu).: "Şüphesiz, biz bundan önce O'na DUÂ (kulluk) ederdik. Gerçekten O, iyiliği bol, esirgemesi çok olanın ta kendisidir." (Tûr 52/28)

فَدَعَا رَبَّهُ أَنِّي مَغْلُوبٌ فَانتَصِرْ
Resim---“Fe deâ RABBehû ennî maglûbun fentasır.: Sonunda RABBine DUÂ etti: "Gerçekten ben, yenik düşmüş durumdayım. Artık Sen (bu kafir toplumdan) intikam al." (Kamer 54/10)

وَأَنَّهُ لَمَّا قَامَ عَبْدُ اللَّهِ يَدْعُوهُ كَادُوا يَكُونُونَ عَلَيْهِ لِبَدًا
Resim---“Ve ennehu lemmâ kâme abdullâhi yedûhu kâdû yekûnûne aleyhi libedâ (libeden).: Şu bir gerçek ki, ALLAH'ın kulu (olan Muhammed,) O'na DUÂ (ibâdet ve kulluk) için kalktığında, onlar (müşrikler,) neredeyse çevresinde keçeleşeceklerdi.” (Cinn 72/19)

قُلْ إِنَّمَا أَدْعُو رَبِّي وَلَا أُشْرِكُ بِهِ أَحَدًا
Resim---“Kul innemâ ed’û RABBî ve lâ uşriku bihî ehadâ(ehaden).: De ki: "Ben gerçekten, yalnızca RABBime DUÂ ediyorum ve O'na hiç kimseyi (ve hiçbir şeyi) ortak koşmuyorum." (Cinn 72/20)
Resim
Cevapla

“Divanında Muhammedi Tasavvuf” sayfasına dön