KeLÂMuLLAH-ta ve RESÛLuLLAH-ta KISt-ADL-ADÂLET..

Cevapla
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

KeLÂMuLLAH-ta ve RESÛLuLLAH-ta KISt-ADL-ADÂLET..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

*******TEFRİT==>İ’TİDÂL<==İFRAT*******

KeLÂMuLLAH-ta ve RESÛLuLLAH-ta =>KISt-ADL-ADÂLET..

Resim

ALLAHumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebîyyike ve
RasûLike ve
Nebîyyi'L- ÜMMiyi ve alâ âlihi, EHL-i BeYtihi ve's- Sahbihi ve ÜMMetihi...

Yâ RABBi’L- ÂLEMÎn!. Yâ RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem!.

GEÇmişimiz için =>SUBHÂNeke ALLAHumme ve bi hamdike eşhedu en Lâ İLâhe İLLâ Ente vahdeke Lâ şerîke Leke estağfiruke ve etûbu iLeyk..

ŞU ‘Anımız İçin =>SUBHÂNeke ALLAHumme ve bi hamdike eşhedu en Lâ İLâhe İLLâ Ente vahdeke Lâ şerîke Leke estağfiruke ve etûbu iLeyk..

GELEceğimiz İçin =>SUBHÂNeke ALLAHumme ve bi hamdike eşhedu en Lâ İLâhe İLLâ Ente vahdeke Lâ şerîke Leke estağfiruke ve etûbu iLeyk.. deriz..
EL HamduLiLLâHi RABBi'L- ÂLEMÎn!.

Yâ RABBenâ celle celâlihu!.
EL- ADL celle celâlihu İsminle ibâdetlerimde ihlâstan, öfkelensem de kararlarımda beni adâletten ayırma!.

Yâ RABBenâ celle celâlihu!.
HasbunALLAHi ve Ni’me’l- VeKîL,
HasbunALLAHi ve Ni’me’l- KeFîL,
HasbünALLAHü ve Ni’me-l MeVLâ,
GUFRÂNeke RABBenâ ve ileyke’l- MaSîR,
==->Ve HUve aLâ KüLLİ ŞEYy’in KADÎR!.



Resim
Yâ RASÛLULLAH!.
sallallahu aleyhi vesellem..

BİZi üMMet EYle!.
BİZe hiMMet EYle!.
BİZe MeDeD EYle!.
BİZi ziMMMet EYle!.


ZEVK 4663

ŞEFÂAtın =>ŞiFâmız KıL!==>TeVHiD==>TeRaZi=>TA’DİL’i,
HaŞR-ü-NeŞRin==>MuhaMMedî==>MeVCÛDat’ın MuADİL’i,
İFRAT<–>TEFRİT=>İ’TİDÂL'i=->CeLÂLü’L- CeMÂL KeMÂL’i,
YÜREĞİN-de =>YAŞAT BİZ-e=>ZÂT-ında=>NeFSü’L- ÂDİL-i!.


10.11.11 20:26
trstkk..brsbrs..


Resim
Bu ÂLEMde RABB’in==>DUYmak,
DâiM HAYy RESÛLün===>UYmak,
=>OLÂN.. RIZÂsın==>YAŞA!.mak,
OLsun!. OLmasın!.”ın>SOYmak!.


29.05.2021.. 23:09
brsbrsm...tktktrstkkmizdeylnzLıkkk..


TA’DİL.: (Adl. den) Aslına zarar vermeden değiştirmek. Tebdil etmek. Hafifletmek. Doğrulaştırmak. Vasat hale koymak..
MuADİL.: Müsâvi, eşit, denk. Fiz: Eş değer..
İFRat.: Haddinden geçmek. Pek ileri gitmek. Takatinden ziyade iş vermek. (Tefrit'in zıddı).
TeFRit.: Ortalamanın yani vasatın çok altında kalmak, geride kalmak. Normalden aşağı olmak. (İfratın zıddı).
İ’tidal.: Bir şeyde veya halde ifrat veya tefrite düşmemek. Vasat derece olmak. Yumuşaklık. Uygunluk. Gündüz ve gecenin birbirine denk, eşit olması. Miktar ve keyfiyyet hususunda iki hâlet arasında mutavassıt olmak..
El-Adl.: Mutlak âdil, yerli yerinde yapan..
El-Adl.: Hakkaniyet. Adâlet üzere oluş. Cevr ve zulüm etmeyip nefislerde ve akıllarda istikameti kaim ve mâlum olan emir ve hâleti icra etmek. Doğruluk. * Her şeyi yerli yerince yapmak, beraber etmek. * Meyletmek..
El-Adl.: Mâni olmak. Men etmek..
Adl-Penâh.: Adâletin barındığı yer, adâlete sığınan kimse..
Adâlet.: Zulüm etmemek. Herkese hakkını vermek ve lâyık olduğu muâmeleyi yapmak. Mahkeme. HAKk Kanunlarına uygunluk. Haksızları terbiye etmek. İnsaf. Mdelet. Dâd. Cenâb-ı HAKk'ın emrini emrettiği şekilde tatbik etmek. Suçluya ALLAH'ın emrini icra etmek..
Adâlet-i Mahza.: Adâletin tam hakikisi, tam adâlet..
Adâletkâr.: Adâletli, insaflı, adâlet sahibi..
Adâletkârne.: Adâletlice. Adâlet sahibine yakışır şekilde, insaflı ve haklı sûrette..
Kıst.: Pay. Hisse. Nasib. Kısım. Mizân. Rızık. Kısım kısım verilen bir hediyenin, borcun her defada verilen bir parçası. Tartı ve ölçüde doğruluk. Adâlet etmek..
Kıstas.: Mizân, ölçü. Büyük terazi. Kıyamet günündeki büyük terazi. * Mânevi değer ve kıymet ölçüsü. * En doğru tartan. * Taksit. Taksit ile ödenen şey..
İktisad.: Tutum, biriktirme. Her hususta itidal üzere bulunmak. Lüzumundan fazla veya noksan sarfiyattan kaçınmak..


Kıst.. Sözlükte “hisse, ölçü, insaflı olma, adâlet, adâletli pay” gibi anlamlar ifade eden kıst, masdar olarak kullanıldığında karşıt anlamlı kelimelerden (ezdâd) olup hem “adâletli olma, birine hakkını ve payını âdil bir şekilde verme” hem de “adâletsizlik yapma, birine hak ettiği payı vermeme”, isim olarak kullanıldığında ise “adâlet” mânasına gelir.
Bir sâ’ın yarısı tutarındaki ölçü birimine de kıst denmektedir.
Aynı kökten iksâd “âdil olma”, kasd ve kusût “zâlim olma, haksızlık etme”, kâsıt “zâlim, haksızlık eden”, muksît “adâletli, herkese hakkını ve payını âdil bir şekilde veren” anlamındadır. Yine aynı kökten taksît, “borcu belli zaman dilimlerinde ödenmek üzere eşit miktarlara ayırma” demektir..

(İbn Düreyd, III, 26-27; Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “kst” md.; Lisânü’l-ʿArab, “kst” md.).

Kur'ÂN-ı Kerîmde..
Bakara 2/282; Âl-i İmrân 3/18,21; Nisâ 4/3,58,105,135; Mâide 5/8,42; En'âm 6/115; A'râf 7/29,159,181; Yûnus 10/4,47,54; Nahl 16/76,90; Enbiyâ 21/47; Ahzâb 33/5; Şûrâ 42/15; Hucurât 49/9; Hadîd 57/25; Mümtehine 60/8..

Kur’ÂN-ı Kerîm’de “kıst” kelimesi 15 âyette geçmekte, 10 âyette de farklı türevleri kullanılmaktadır.. Kıst, ilgili âyetlerin tamamında “adâlet” mânasına gelmekte veya ona yakın anlamlar ifâde etmektedir. Bu âyetlerin bir kısmında âhirette ALLAH’ın insanlara adâletle (bi’l- kıst) muamele edeceği bildirilir.:


إِلَيْهِ مَرْجِعُكُمْ جَمِيعًا وَعْدَ اللّهِ حَقًّا إِنَّهُ يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ لِيَجْزِيَ الَّذِينَ آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ بِالْقِسْطِ وَالَّذِينَ كَفَرُواْ لَهُمْ شَرَابٌ مِّنْ حَمِيمٍ وَعَذَابٌ أَلِيمٌ بِمَا كَانُواْ يَكْفُرُونَ
Resim---“İleyhi merciukum cemîâ (cemîan), va'dallâhi hakkâ (hakkan), innehu yebdeu’l- halka summe yuîduhu li yecziyellezîne âmenû ve amilû’s- sâlihâti bi’l- KISTı, vellezîne keferû lehum şerâbun min hamîmin ve azâbun elîmun bimâ kânû yekfurûn (yekfurûne).: Hepinizin dönüşü O’nadır (dönüş yeriniz O’dur). ALLAH’ın vaadi haktır (gerçektir). Muhakkak ki O, ilk olarak (örneksiz) yaratmaya başlar. Ve sonra iman edenler ve sâlih amel yapanlar, ADÂLETle mükâfatını vermek için O’na iâde olunur (döndürülür). Ve kâfir olanlar için inkâr etmiş olduklarından dolayı hamîmden (kaynar sudan) bir içecek ve elîm azâb vardır.” (Yûnus 10/4)

وَلِكُلِّ أُمَّةٍ رَّسُولٌ فَإِذَا جَاء رَسُولُهُمْ قُضِيَ بَيْنَهُم بِالْقِسْطِ وَهُمْ لاَ يُظْلَمُونَ
Resim---“Ve li kulli ummetin resûlun, feizâ câe resûluhum kudıye beynehum bi’l- KISTı ve hum lâ yuzlamûn (yuzlamûne).: Her ümmetin bir resûlü vardır. Onlara resûlleri geldiği zaman, aralarında ADÂLETle hüküm verilir ve onlar zulme uğratılmazlar.” (Yûnus 10/47)

وَنَضَعُ الْمَوَازِينَ الْقِسْطَ لِيَوْمِ الْقِيَامَةِ فَلَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْئًا وَإِن كَانَ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِّنْ خَرْدَلٍ أَتَيْنَا بِهَا وَكَفَى بِنَا حَاسِبِينَ
Resim---“Ve nedau’l- mevâzîne’l- KISTa li yevmi’l- kıyâmeti fe lâ tuzlemu nefsun şey’â(şey’en) ve in kâne miskâle habbetin min hardelin eteynâ bihâ, ve kefâ binâ hâsibîn(hâsibîne).: Ve BİZ, kıyâmet günü ADÂLET mizanlarını koyarız. O zaman, kimseye hiçbir şeyle zulmedilmez. Ve hardal tanesi kadar bir ağırlık olsa, onu getiririz (hayat filminde gösteririz). Ve Bize, hesab görücüler kâfidir.” (Enbiyâ 21/47)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ كُونُواْ قَوَّامِينَ لِلّهِ شُهَدَاء بِالْقِسْطِ وَلاَ يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَآنُ قَوْمٍ عَلَى أَلاَّ تَعْدِلُواْ اعْدِلُواْ هُوَ أَقْرَبُ لِلتَّقْوَى وَاتَّقُواْ اللّهَ إِنَّ اللّهَ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ
Resim---“Yâ eyyuhâllezîne âmenû kûnû kavvâmîne lillâhi şuhedâe bi’l- KISTı ve lâ yecrimennekum şeneânu kavmin alâ ellâ tA’DİLû. I’dilû, huve akrabu li’t- takva vettekûllâh (vettekûllâhe) innallâhe habîrun bimâ ta’melûn (ta’melûne).: Ey iman edenler, adil şahidler olarak, ALLAH için, hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi ADÂLETten alıkoymasın. ADÂLET yapın. O, takvaya daha yakındır. ALLAH'tan korkup sakının. Şüphesiz ALLAH, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır.” (Mâide 5/8)

Bazı âyetlerde “kıst” kelimesi “mîzan”la birlikte “tartıyı adâletle yapmak” anlamında geçmektedir.:

وَلاَ تَقْرَبُواْ مَالَ الْيَتِيمِ إِلاَّ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ حَتَّى يَبْلُغَ أَشُدَّهُ وَأَوْفُواْ الْكَيْلَ وَالْمِيزَانَ بِالْقِسْطِ لاَ نُكَلِّفُ نَفْسًا إِلاَّ وُسْعَهَا وَإِذَا قُلْتُمْ فَاعْدِلُواْ وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبَى وَبِعَهْدِ اللّهِ أَوْفُواْ ذَلِكُمْ وَصَّاكُم بِهِ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
Resim---“Ve lâ takrebû mâle’l- yetîmi illâ billetî hiye ahsenu hattâ yebluga eşuddeh (eşuddehu), ve evfû’l- keyle ve’l- mîzâne bi’l- KIST (kıstı), lâ nukellifu nefsen illâ vus’ahâ ve izâ kultum fa’dilû ve lev kâne zâ kurbâ, ve bi ahdillâhi evfû, zâlikum vassâkum bihî leallekum tezekkerûn (tezekkerûne).: Yetimin malına, o en kuvvetli çağına gelinceye kadar, en güzel şekliyle olmadıkça yaklaşmayın. Ölçü ve tartıyı ADÂLETle yerine getirin. Kimseyi gücünün dışında (bir şey ile) sorumlu tutmayız. Söylediğiniz zaman, yakınınız olsa bile, artık adâletle söyleyin. ALLAH'ın ahdini yerine getirin (ifa edin). Böylece tezekkür edersiniz diye, (ALLAH) işte böyle, size onunla vasiyet (emir) etti.” (En‘âm 6/152)

وَيَا قَوْمِ أَوْفُواْ الْمِكْيَالَ وَالْمِيزَانَ بِالْقِسْطِ وَلاَ تَبْخَسُواْ النَّاسَ أَشْيَاءهُمْ وَلاَ تَعْثَوْاْ فِي الأَرْضِ مُفْسِدِينَ
Resim---“Ve yâ kavmi evfû’l- mikyâle ve’l- mîzâne bi’l- KISTı ve lâ tebhasû’n- nâse eşyâehum ve lâ ta’sev fî’l- ardı mufsidîn (mufsidîne).: Ve ey kavmim, ölçeği ve tartıyı ADÂLETle ölçün (yerine getirin)! İnsanların eşyalarını (haklarını) eksiltmeyin. Ve fesad çıkaranlar (olarak) yeryüzünde bozgunculuk yapmayın.” (Hûd 11/85)

وَأَقِيمُوا الْوَزْنَ بِالْقِسْطِ وَلَا تُخْسِرُوا الْمِيزَانَ
Resim---“Ve ekîmu’l- vezne bi’l- KISTı ve lâ tuhsırû’l- mîzân (mîzâne).: Ve vezni (tartmayı), ADÂLETle yapın ve mizanı eksiltmeyin (ölçmede eksiklik yapmayın).” (Rahmân 55/9)

İki âyette “zâlim” mânasında “kâsıt” anlamında geçmektedir.:

وَأَنَّا مِنَّا الْمُسْلِمُونَ وَمِنَّا الْقَاسِطُونَ فَمَنْ أَسْلَمَ فَأُوْلَئِكَ تَحَرَّوْا رَشَدًا
Resim---“Ve ennâ minne’l- muslimûne ve minne’l- KÂSİTÛN (kâsitûne), fe men esleme fe ulâike teharrev reşedâ(reşeden).: Ve gerçekten bizden, (ALLAH'a) teslim olanlar da var ve bizden KÂSİTUN (kalbleri kasiyet bağlamış) olanlar da var. Artık kim (ALLAH'a) teslim olmuşsa işte onlar, irşad olmayı (nefsin ve iradenin teslimini) arayanlardır (dileyenlerdir).” (Cin 72/14)

وَأَمَّا الْقَاسِطُونَ فَكَانُوا لِجَهَنَّمَ حَطَبًا
Resim---“Ve emme’l- KÂSİTÛNe fe kânû li cehenneme hatabâ(hataban).: Ve lâkin, KÂSİTUN olanlar (kalbleri zikirsizlikten kasiyet bağlayanlar), işte onlar cehenneme odun oldular.” (Cin 72/15)

Üç âyette “âdil davrananlar” mânasında “muksît” kelimesinin çoğulu “muksîtîn” anlamında geçmektedir.:

سَمَّاعُونَ لِلْكَذِبِ أَكَّالُونَ لِلسُّحْتِ فَإِن جَآؤُوكَ فَاحْكُم بَيْنَهُم أَوْ أَعْرِضْ عَنْهُمْ وَإِن تُعْرِضْ عَنْهُمْ فَلَن يَضُرُّوكَ شَيْئًا وَإِنْ حَكَمْتَ فَاحْكُم بَيْنَهُمْ بِالْقِسْطِ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُقْسِطِينَ
Resim---“Semmâûne li’l- kezibi ekkâlûne lis suht (suhti) fe in câuke fahkum beynehum ev a’rıd anhum, ve in tu’rıd anhum fe len yedurrûke şey’â (şey’en) ve in hakemte fahkum beynehum bi’l- kıst (kıstı) innallâhe yuhıbbu’l- MUKSITÎN (muksıtîne).: Yalan söylemek için dinleyenler, çok haram yiyenler, sonra da (Tevrat'ın hükmüne razı olmayıp) eğer sana gelirlerse, o takdirde onların arasında hüküm ver veya onlardan yüz çevir. Ve eğer, onlardan yüz çevirecek olursan artık sana asla (hiç) bir şeyle zarar veremezler. Ve şayet, aralarında hükmedecek olursan, o takdirde ADÂLET ile hükmet. Muhakkak ki Allah muksıtîn (âdil) olanları sever.” (Mâide 5/42)

وَإِن طَائِفَتَانِ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ اقْتَتَلُوا فَأَصْلِحُوا بَيْنَهُمَا فَإِن بَغَتْ إِحْدَاهُمَا عَلَى الْأُخْرَى فَقَاتِلُوا الَّتِي تَبْغِي حَتَّى تَفِيءَ إِلَى أَمْرِ اللَّهِ فَإِن فَاءتْ فَأَصْلِحُوا بَيْنَهُمَا بِالْعَدْلِ وَأَقْسِطُوا إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُقْسِطِينَ
Resim---“Ve in tâifetâni mine’l- mû’mînînektetelû fe aslihû beyne humâ, fe in begat ihdâhumâ ale’l- uhrâ fe kâtilûlletî tebgî hattâ tefîe ilâ emrillâh (emrillâhi), fe in fâet fe aslihû beynehumâ bi’l- adli ve aksitû, innallâhe yuhıbbu’l- MUKSİTÎN (muksitîne).: Ve eğer mü'minlerden iki grup savaşırlarsa, o zaman ikisinin arasını düzeltin. Fakat, eğer ikisinden biri diğerine saldırırsa, o taktirde saldıran grupla ALLAH'ın emrine dönünceye kadar savaşın. Bundan sonra eğer dönerse, böylece ikisinin arasını adâletle düzeltin, (onlara) adil davranın (diğerine zulmetmeyin). Muhakkak ki ALLAH, ADÂLETle davrananları sever.” (Hucurât 49/9)

لَا يَنْهَاكُمُ اللَّهُ عَنِ الَّذِينَ لَمْ يُقَاتِلُوكُمْ فِي الدِّينِ وَلَمْ يُخْرِجُوكُم مِّن دِيَارِكُمْ أَن تَبَرُّوهُمْ وَتُقْسِطُوا إِلَيْهِمْ إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُقْسِطِينَ
Resim---“Lâ yenhâkumullâhu anillezîne lem yukâtilûkum fî’d- dîni ve lem yuhricûkum min diyârikum en teberrûhum ve tuKSİTû ileyhim, innallâhe yuhıbbu’l- MUKSİTÎN (muksitîne).: ALLAH, dîn konusunda sizinle savaşmamış ve sizi yurdunuzdan çıkarmamış olan kimselere iyilik etmenizden ve onlara ADÂLETle davranmanızdan sizi nehyetmez (yasaklamaz). Muhakkak ki ALLAH, ADÂLETli olanları (adâletle davrananları) SEVer.” (Mümtehine 60/8)

İki âyette “tartı, terazi” anlamında geçen “kıstâs” anlamında geçmektedir.:

وَأَوْفُوا الْكَيْلَ إِذا كِلْتُمْ وَزِنُواْ بِالقِسْطَاسِ الْمُسْتَقِيمِ ذَلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلاً
Resim---“Ve evfû’l- keyle izâ kiltum vezinû bi’l- KISTÂSi’l- mustekîm (mustekîmi), zâlike hayrun ve ahsenu te’vîlâ (te’vîlen).: Ve ölçtüğünüz zaman, ölçüyü tam ifa edin (yerine getirin)! Doğru olarak ve ADÂLETle (doğru ölçü ile) tartın! İşte bu, daha hayırlı ve tevîl (yorum) bakımından daha güzeldir.” (İsrâ 17/35)

وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَقِيمِ
Resim---“Vezinû bi’l- kıstâsi’l- mustekîm (mustekîmi).: İstikâmet üzere olanların (ALLAH'a ulaşmayı dileyenlerin) KISTASı (ölçüsü) ile (kaybettiğiniz derecelerden daha fazla derece kazanın) tartın.” (Şuarâ 26/182)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KeLÂMuLLAH-ta ve RESÛLuLLAH-ta KISt-ADL-ADÂLET..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim


EL Muksîtu celle celâluhu.:

Resim

El Muksitu celle celâlihu.:
Resim

El Muksîtu: Adâletle hükmeden ve iş gören, hakkı edâ aden, doğru hareket eden. İksat eden, her hususta mutlak hakkâniyyet, doğruluk gösteren, doğru hareket eden ve iş gören mutlak âdil olan ALLAHu zü’l- CELÂL..

Akseta.: Adâlet etmek..
Kist.: Adâlet yapma. Miktar. Mizân, terazi, tartı ve ölçüde doğruluk.. Hisse. Nâsib. Pay. Rızık. Kısım kısım verilen bir hediyenin, borcun her defâda verilen bir parçası..
Kıstas.: Kıstas. Ölçülerin en sıhhatli ve mazbut olanı. Mizân, ölçü. Büyük terazi. Kıyamet günündeki büyük terazi. Mânevî değer ve kıymet ölçüsü. En doğru tartan..
Kaseta: Adâletten sapmak. Zûlmetmek..
Muksît.: Adâletle iş gören. Haklı hareket eden. Nefsine lâzım ve lâyık görmediği zararlı şeyi başkasına da münâsib görmeyen..


MUKSİT.: Âdil olmak, gerçeğe uygun hükmetmek, dengeyi kurmak, doğru yolu izlemek, kâmil olmak, mu’tedil olmak mânâlarına gelen “kıst” kökünden türemiştir..

Muksît; adâleti en üst seviyede ayakta tutandır.
Muksît; hükmünde ve emirlerinde âdil olandır.
Muksît; her şeye belli bir denge ve düzen takdir edendir.
Muksît; mü'min kullarının mükâfatlarını adâletle verecek olandır.
Muksît; kâfir kullarının cezâlarını da adâletle verecek olandır..
Muksît; hesab gününde adâlet tartılarını-MizÂNı kurandır.
Muksît; adâleti ayakta tutmak için peygamberler gönderen ve kitablar indirendir..

“Kıst” ve bu kökten türeyen kelimeler belirtilen anlamlarda Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Hadis-i Şerîflerinde de geçmektedir..

EL Muksîtu celle celâlihu İsmi =>TİRMİZÎ ve İBNİ MÂCE Esmâ-i Hüsnâ listesinde Bildirilmiştir. Kur'ÂN-ı Kerîm'de EL Muksît celle celâlihu İsmi geçmememktedir.. (İbn Mâce, “Duʿâʾ”, 10; Tirmizî, “Daʿavât”, 82)
EL ADLu celle celâluhu İsmi =>TİRMİZÎ Esmâ-i Hüsnâ listesinde Bildirilmiştir. Kur'ÂN-ı Kerîm'de EL ADLu celle celâluhu İsmi geçmememktedir.. (Tirmizî, “Daʿavât”, 82)

El Muksîtu celle celâlihu, Kur'ÂN-ı Kerîmde ALLAHu zü’l- CELÂL’e nisbetle geçmemektedir. Hadis-i şeriflerde de bildirilmiştir..
Kur’ÂN-ı Kerim’de, sadece kullar için çoğul olarak “muksîtin” şeklinde 3 yerde geçmekte ve çoğunlukla insanlar için kullanılan, “kıst” kökünden türeyen çeşitli ifâdeler bulunmaktadır. Ve genellikle, hakka riâyet etmek, âdil davranmak, doğru olmak, uygun olmak mânâlarında kullanılmıştır.
Kur'ÂN-ı Kerîmde bu kökten türeyen ve bu mânâya gelen ifâdelerin bulunduğu “kıst” kökünden âyet sayısı 25 dir..

Benzer anlamlar içeren “adl” ve “kıst” kelimeleri anlamdaş olmakla beraber;

Adl.: Hakkaniyet. Adâlet üzere oluş. Her şeyi yerli yerince yapmak, beraber etmektir..
Adl, ALLAHu zü’l- CELÂL’in yarattığı kullarına karşı; doğru olmak, doğru davranmak, adâletle hükmetmek, eşitlemek, dengelemek, insaflı olmak anlamını ifâde ederken kullandığı adâlet mânâsındadır.
Kur'ÂN-ı Kerîmde “adl”, kevnî/yaratılıştaki tenâsübü, uygunluğu ve denkliği ortaya koyar.:


الَّذِينَ يَذْكُرُونَ اللّهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلَىَ جُنُوبِهِمْ وَيَتَفَكَّرُونَ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ رَبَّنَا مَا خَلَقْتَ هَذا بَاطِلاً سُبْحَانَكَ فَقِنَا عَذَابَ النَّارِ
Resim---“Ellezîne yezkurûnALLÂHe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkı’s- semâvâti ve’l- ard (ardı), RABBenâ mâ halakte hâzâ bâtılâ (bâtılan), subhâneke fekınâ azâben nâr (nârı).: Onlar (ulû’l- elbâb, lüblerin, ALLAH'ın sır hazinelerinin sahibleri), ayaktayken, otururken, yan üstü yatarken (daimâ) ALLAH'ı zikrederler. Ve göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler (ve derler ki): "Ey RABB’imiz!. SEN bunları bâtıl olarak (boşuna) yaratmadın. SEN SUBHÂN'sın, artık bizi ateşin azâbından koru!.” (Âl-i İmrân 3/191)

الَّذِي خَلَقَكَ فَسَوَّاكَ فَعَدَلَكَ
Resim---“Ellezî halakake fe sevvâke fe ADELEke.: O (senin RABB'in) ki, seni yarattı, sonra seni sevva etti (dizayn etti), sonra da düzen üzere seni dengeli, sağlıklı kıldı.” (İnfitâr 82/7)

Yine Kur'ÂN-ı Kerîmde “adl”, ALLAHu zü’l- CELÂL’in Buyruklarının çelişkisiz, uyumlu, dengeli ve doğru olduğunu ifâde anlamındadır.:

وَتَمَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ صِدْقًا وَعَدْلاً لاَّ مُبَدِّلِ لِكَلِمَاتِهِ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
Resim---“Ve temmet kelimetu RABBike SIDKÂN ve ADLÂ (adlen), lâ mubeddile li kelimâtihî, ve huve’s- SEMÎU’l- ALÎM (alîmu).: Ve RABB’inin sözü SADAKATLe ve ADÂLETLe tamamlandı. O’nun kelimelerini değiştirecek kimse yoktur. O, en iyi işiten ve en iyi bilendir.” (En'âm 6/115)

Yine Kur'ÂN-ı Kerîmde “adl”, ALLAHu zü’l- CELÂL’in insanların Rüşde Ermemiş ham akıllarının uydurdukları putlarla bir ve denk tutulamayacağı anlatılırken.:


قُلْ هَلُمَّ شُهَدَاءكُمُ الَّذِينَ يَشْهَدُونَ أَنَّ اللّهَ حَرَّمَ هَذَا فَإِن شَهِدُواْ فَلاَ تَشْهَدْ مَعَهُمْ وَلاَ تَتَّبِعْ أَهْوَاء الَّذِينَ كَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا وَالَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ بِالآخِرَةِ وَهُم بِرَبِّهِمْ يَعْدِلُونَ
Resim---“Kul helumme şuhedâekumullezîne yeşhedûne ennALLÂHe harrame hâzâ, fe in şehidû fe lâ teşhed meahum, ve lâ tettebi’ ehvâellezîne kezzebû bi âyâtinâ vellezîne lâ yu’minûne bil âhirati ve hum bi RABBihim yA’DİLûn (ya’dilûne).: De ki: "Gerçekten ALLAH'ın bunu haram kıldığına şehâdet edecek şahidlerinizi getirin." Şâyet onlar, şehâdet edecek olurlarsa sen onlarla birlikte şehâdet etme. Âyetlerimizi yalan sayanların ve ahirete inanmayanların hevâ (istek ve tutku)larına uyma; onlar (birtakım güçleri ve varlıkları) RABBlerine denk tutmaktadırlar.” (En'âm 6/150)

Kist.: Adâlet yapma. Miktar. Mizân, terazi, tartı ve ölçüde doğruluk.. Hisse. Nâsib. Pay. Rızık. Kısım kısım verilen bir hediyenin, borcun her defâda verilen bir parçasıdır..
Kıst; ALLAHu zü’l- CELÂL’in yarattığı kulunun, bu dünyadaki iman ve iyi ameline denk bir karşılığını vermek üzere insanın yeniden yaratılacağını ifâde ederken kullandığı ADÂLET mânâsındadır..

Kıstta; Şu Hayattaki günlük işlerimizdeki, hukukî, ahlakî ve soysal bir denge kurulmasını, hak edene, ne hak etti ise onun verilmesini ifâde eden dünyevî bir ADÂLETi anlatır.
Bu hayyattaki fiilleri son-UÇunda, mükâfat ve mücâzat yönünden uhrevî bir ADÂLETi anlatır.:
Görüldüğü gibi “kıst”= >daha dar bir mânâ ifâde eden; denkliği, dünyevî ve uhrevî, sosyal, hukukî ve ahlakî düzeyde bir adâleti anlatırken,
“Adl” =>daha geniş mânâsı ile hem bunları hem de bunlarla beraber kevnî ve itikadî seviyede bir denkliği, dengeliliği ve adâleti ifâde eder..

Kur'ÂN-ı Kerîmde KISt, ALLAHu zü’l- CELÂL’in fiili mânâsında;


إِلَيْهِ مَرْجِعُكُمْ جَمِيعًا وَعْدَ اللّهِ حَقًّا إِنَّهُ يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ لِيَجْزِيَ الَّذِينَ آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ بِالْقِسْطِ وَالَّذِينَ كَفَرُواْ لَهُمْ شَرَابٌ مِّنْ حَمِيمٍ وَعَذَابٌ أَلِيمٌ بِمَا كَانُواْ يَكْفُرُونَ
Resim---“İleyhi merciukum cemîâ (cemîan), va'dallâhi hakkâ (hakkan), innehu yebdeu’l- halka summe yuîduhu li yecziyellezîne âmenû ve amilû’s- sâlihâti bi’l- KISTı, vellezîne keferû lehum şerâbun min hamîmin ve azâbun elîmun bimâ kânû yekfurûn (yekfurûne).: Hepinizin dönüşü O’nadır (dönüş yeriniz O’dur). ALLAH’ın vaadi haktır (gerçektir). Muhakkak ki O, ilk olarak (örneksiz) yaratmaya başlar. Ve sonra iman edenler ve sâlih amel yapanlar, ADÂLETle mükâfatını vermek için O’na iâde olunur (döndürülür). Ve kâfir olanlar için inkâr etmiş olduklarından dolayı hamîmden (kaynar sudan) bir içecek ve elîm azâb vardır.” (Yûnus 10/4)

وَلِكُلِّ أُمَّةٍ رَّسُولٌ فَإِذَا جَاء رَسُولُهُمْ قُضِيَ بَيْنَهُم بِالْقِسْطِ وَهُمْ لاَ يُظْلَمُونَ
Resim---“Ve li kulli ummetin resûlun, feizâ câe resûluhum kudıye beynehum bi’l- KISTı ve hum lâ yuzlamûn (yuzlamûne).: Her ümmetin bir resûlü vardır. Onlara resûlleri geldiği zaman, aralarında ADÂLETle hüküm verilir ve onlar zulme uğratılmazlar.” (Yûnus 10/47)

وَلَوْ أَنَّ لِكُلِّ نَفْسٍ ظَلَمَتْ مَا فِي الأَرْضِ لاَفْتَدَتْ بِهِ وَأَسَرُّواْ النَّدَامَةَ لَمَّا رَأَوُاْ الْعَذَابَ وَقُضِيَ بَيْنَهُم بِالْقِسْطِ وَهُمْ لاَ يُظْلَمُونَ
Resim---“Ve lev enne li kulli nefsin zalemet mâ fî’l- ardı leftedet bihi, ve eserrûn nedâmete lemmâ raevu’l- azâb (azâbe), ve kudıye beynehum bi’l- KISTı ve hum lâ yuzlemûn (yuzlemûne).: Muhakkak ki; zulmeden her nefs, yeryüzünde ne varsa onun olsa, azâbı gördüğü zaman pişmanlığını gizler ve mutlaka onu (onların hepsini) fedâ ederdi (verirdi). Ve onların arasında ADÂLETle hükmedilmiştir. Ve onlara zulmedilmez.” (Yûnus 10/54)

Yaratıkların ADÂLETiyle ilgili âyetlerden bazıları;

شَهِدَ اللّهُ أَنَّهُ لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ وَالْمَلاَئِكَةُ وَأُوْلُواْ الْعِلْمِ قَآئِمَاً بِالْقِسْطِ لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Resim---“Şehidallâhu ennehû lâ ilâhe illâ huve, ve’l- melâiketu ve ulûl ilmi kâimen bi’l- KIST (kıstı), lâ ilâhe illâ huve’l- AZÎZu’l- HAKÎM (hakîmu).: Allah, şehâdet (şahitlik) etti: Muhakkak ki O'ndan başka ilâh yoktur. Melekler ve ilim sahibleri de ADÂLETle kâim oldular (şahit oldular) ki, O'ndan başka İLÂH yoktur, (O) AZÎZ'dir, HAKÎM'dir.” (Âl-i İmrân 3/18)

إِنَّ الَّذِينَ يَكْفُرُونَ بِآيَاتِ اللّهِ وَيَقْتُلُونَ النَّبِيِّينَ بِغَيْرِ حَقٍّ وَيَقْتُلُونَ الِّذِينَ يَأْمُرُونَ بِالْقِسْطِ مِنَ النَّاسِ فَبَشِّرْهُم بِعَذَابٍ أَلِيمٍ
Resim---“İnnellezîne yekfurûne bi âyâtillâhi ve yaktulûnen nebiyyîne bi gayri hakkın ve yaktulûnellezîne ye’murûne bi’l- KISTı minen nâsi, fe beşşirhum bi azâbin elîm (elîmin).: Muhakkak ki, ALLAH'ın âyetlerini inkâr edenleri, peygamberleri haksız yere öldürenleri, insanlardan ADÂLET ile emredenleri öldürenleri artık "elîm azâb" ile müjdele.” (Âl-i İmrân 3/21)

لَقَدْ أَرْسَلْنَا رُسُلَنَا بِالْبَيِّنَاتِ وَأَنزَلْنَا مَعَهُمُ الْكِتَابَ وَالْمِيزَانَ لِيَقُومَ النَّاسُ بِالْقِسْطِ وَأَنزَلْنَا الْحَدِيدَ فِيهِ بَأْسٌ شَدِيدٌ وَمَنَافِعُ لِلنَّاسِ وَلِيَعْلَمَ اللَّهُ مَن يَنصُرُهُ وَرُسُلَهُ بِالْغَيْبِ إِنَّ اللَّهَ قَوِيٌّ عَزِيزٌ
Resim---“Lekad erselnâ rusulenâ bi’l- beyyinâti ve enzelnâ meahumu’l- kitâbe ve’l- mîzâne li yekûmen nâsu bi’l- KIST (kıstı), ve enzelne’l- hadîde fîhi be’sun şedîdun ve menâfiu li’n- nâsi ve li ya’lemallâhu men yensuruhu ve rusulehu bi’l- gayb (gaybi), innellâhe kavîyyun azîz (azîzun).: Andolsun, Biz elçilerimizi apaçık belgelerle gönderdik ve insanlar ADÂLETi ayakta tutsunlar diye, onlarla birlikte kitabı ve mizânı indirdik. Ve kendisine çetin bir sertlik ve insanlar için (çeşitli) yararlar bulunan demiri de indirdik; öyle ki ALLAH, kendisine ve elçilerine gayb ile (görmedikleri halde) kimlerin yardım edeceğini bilsin (ortaya çıkarsın). Şüphesiz ALLAH, büyük kuvvet sahibidir, üstün olandır.” (Hadîd 57/25)

EL Muksîtu celle celâluhu İsm-i Celîl’inin Hayatımızda nefsimiz üzerinde tecellîsini buyuran pekçok âyetten bazıları.:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ كُونُواْ قَوَّامِينَ لِلّهِ شُهَدَاء بِالْقِسْطِ وَلاَ يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَآنُ قَوْمٍ عَلَى أَلاَّ تَعْدِلُواْ اعْدِلُواْ هُوَ أَقْرَبُ لِلتَّقْوَى وَاتَّقُواْ اللّهَ إِنَّ اللّهَ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ
Resim---“Yâ eyyuhâllezîne âmenû kûnû kavvâmîne lillâhi şuhedâe bi’l- KISTı ve lâ yecrimennekum şeneânu kavmin alâ ellâ tA’DİLû. I’dilû, huve akrabu li’t- takva vettekûllâh (vettekûllâhe) innallâhe habîrun bimâ ta’melûn (ta’melûne).: Ey iman edenler, adil şahidler olarak, ALLAH için, hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi ADÂLETten alıkoymasın. ADÂLET yapın. O, takvaya daha yakındır. ALLAH'tan korkup sakının. Şüphesiz ALLAH, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır.” (Mâide 5/8)

سَمَّاعُونَ لِلْكَذِبِ أَكَّالُونَ لِلسُّحْتِ فَإِن جَآؤُوكَ فَاحْكُم بَيْنَهُم أَوْ أَعْرِضْ عَنْهُمْ وَإِن تُعْرِضْ عَنْهُمْ فَلَن يَضُرُّوكَ شَيْئًا وَإِنْ حَكَمْتَ فَاحْكُم بَيْنَهُمْ بِالْقِسْطِ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُقْسِطِينَ
Resim---“Semmâûne lil kezibi ekkâlûne li’s- suht (suhti) fe in câuke fahkum beynehum ev a’rıd anhum, ve in tu’rıd anhum fe len yedurrûke şey’â (şey’en) ve in hakemte fahkum beynehum bi’l- KIST (kıstı) innallâhe yuhıbbu’l- muksîtîn (muksîtîne).: Onlar, yalana kulak tutanlardır, haram yiyicilerdir. Sana gelirlerse aralarında hükmet veya onlardan yüz çevir. Eğer onlardan yüz çevirecek olursan, sana hiç bir şeyle kesin olarak zarar veremezler. Aralarında hükmedersen adâletle hükmet. Şüphesiz, ALLAH, adâletle hüküm yürütenleri sever.” (Mâide 5/42)

وَإِن طَائِفَتَانِ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ اقْتَتَلُوا فَأَصْلِحُوا بَيْنَهُمَا فَإِن بَغَتْ إِحْدَاهُمَا عَلَى الْأُخْرَى فَقَاتِلُوا الَّتِي تَبْغِي حَتَّى تَفِيءَ إِلَى أَمْرِ اللَّهِ فَإِن فَاءتْ فَأَصْلِحُوا بَيْنَهُمَا بِالْعَدْلِ وَأَقْسِطُوا إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُقْسِطِينَ
Resim---“Ve in tâifetâni mine’l- mû’mînînektetelû fe aslihû beyne humâ, fe in begat ihdâhumâ ale’l- uhrâ fe kâtilûlletî tebgî hattâ tefîe ilâ emrillâh (emrillâhi), fe in fâet fe aslihû beynehumâ bi’l- ADLi ve aksitû, innallâhe yuhıbbu’l- MUKSÎTîn (muksîtîne).: Ve eğer mü’minlerden iki grup savaşırlarsa, o zaman ikisinin arasını düzeltin. Fakat, eğer ikisinden biri diğerine saldırırsa, o taktirde saldıran grupla ALLAH’ın emrine dönünceye kadar savaşın. Bundan sonra eğer dönerse, böylece ikisinin arasını adâletle düzeltin, (onlara) ÂDİL davranın (diğerine zulmetmeyin). Muhakkak ki ALLAH, ADÂLETle davrananları SEVer.” (Hucurât 49/9)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KeLÂMuLLAH-ta ve RESÛLuLLAH-ta KISt-ADL-ADÂLET..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Resim

EL ADLU ALLAH celle celâluhu

Adl kelimesi Kur'ÂN-ı Kerimde çeşitli türevleriyle birlikte 28 âyette geçmektedir.
Zâtında, Sıfatlarında, İsimlerinde, Fiillerinde ve halkettiği her şeyde mutlak adaletli olan
ALLAH-u zü'L-CELÂL'in sözünün âdil olduğu beyân buyurulmuştur.
sadece bir âyette ALLAH-u zü'L-CELÂL'in adalet sıfatı olarak kullanılmış sözünün adaletli olduğu ifade edilmiştir.


وَتَمَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ صِدْقًا وَعَدْلاً لاَّ مُبَدِّلِ لِكَلِمَاتِهِ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
Resim---Ve temmet kelimetu RABBike sıdkan ve adla(adlen), lâ mubeddile li kelimâtih (kelimâtihî), ve huve's- semîu'l- alîm (alîmu).:"RABB'inin sözü, doğruluk (sıdkân) ve adalet (adlen) tamamlanmıştır. O'nun sözlerini değiştirecek kimse yoktur. o işitendir, bilendir." (En'âm 6/115)

Her müslümana Farz-ı AYN olan Cumâ Namazımızda İmam-Hatiblerimizin Hutbede sonunda muhakkak okudukları âyet-i celilede:


إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالإِحْسَانِ وَإِيتَاء ذِي الْقُرْبَى وَيَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَالْبَغْيِ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
Resim---İnnallâhe ye’muru bi'l- adli ve'l- ihsâni ve îtâi zî'l- kurbâ ve yenhâ ani'l- fahşâi ve'l- munkeri vel bagy (bagyi), yeizukum leallekum tezekkerûn (tezekkerûne).:Muhakkak ki ALLAH, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder, çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” (Nahl 16/90)

Resim

El AdLu.: Hakkaniyet ve adâlet üzere olan, zulmetmeyen. İ'tidal üzüre olup ifrat, tefrit ve hevâsız olan.. Hükmünde hakk olan, doğruluktan ayrılmayan ve âdiller âdili olarak da tek olan. Mutlak âdil, asla zulmetmeyen zulmü kullarına da yasaklayan, hakkaniyyetle hükmeden, hakkı söyleyen ve hakk olanı lâzım ve lâyıkınca yapan ALLAHu zü'L-CELÂL.
Mutlak, Hakiki, Sınırsız, Sonsuz Adaletli, Zâten ve ASLen ÂDİL ALLAH celle celâluhu..

AdeLe : Âdil olmak. İnsaf etmek. Aralarını denk tesviye etmek. Eşit muamele etmek.
AduLe.: Doğru dürüst olmak. Âdil olmak.
İ'tedeLe.: İ'tidal. Mutedil, ılımlı, orta olmak. İki hâl ortası olmak. Düzgün, doğru ve istikâmet üzere doğru olmak.
AdL.: Adalet, zûlmün zıddı, doğruluk, güvenilirlik. Misil, eş, bir şeyin mukabili olan karşılık. Fidye. Beraberlik..
AdL.:Hakkaniyet. Adâlet üzere oluş. Cevr ve zulüm etmeyip nefislerde ve akıllarda istikameti kaim ve mâlum olan emir ve hâleti icra etmek. Doğruluk. Her şeyi yerli yerince yapmak, beraber etmek. Meyletmek.
UduL.: meyletmek. Dönmek. ki Dalal: Hakk'a dönemeyendir.
MuadeLe.: Muadele, denklem, denge, muvazene.
ÂdiL.: Âdil, adaletli.


الْحَمْدُ لِلّهِ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ وَجَعَلَ الظُّلُمَاتِ وَالنُّورَ ثُمَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ بِرَبِّهِم يَعْدِلُونَ
Resim---“El hamdu lillâhillezî halaka’s- semâvâti ve’l- arda ve cealez zulumâti ve’n- nûr (nûra), summellezîne keferû bi RABBihim ya’dilûn (ya’dilûne).: Hamd semâları ve arzı yaratan, zulmeti ve nuru var eden ALLAH'a mahsustur. Sonra da kâfirler, RABB'lerine (başka şeyleri) eş (denk, adl) tutuyorlar.” (En’âm 6/1)

وَإِن طَائِفَتَانِ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ اقْتَتَلُوا فَأَصْلِحُوا بَيْنَهُمَا فَإِن بَغَتْ إِحْدَاهُمَا عَلَى الْأُخْرَى فَقَاتِلُوا الَّتِي تَبْغِي حَتَّى تَفِيءَ إِلَى أَمْرِ اللَّهِ فَإِن فَاءتْ فَأَصْلِحُوا بَيْنَهُمَا بِالْعَدْلِ وَأَقْسِطُوا إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُقْسِطِينَ
Resim---“Ve in tâifetâni minel mû’mînînektetelû fe aslihû beyne humâ, fe in begat ihdâhumâ alel uhrâ fe kâtilûlletî tebgî hattâ tefîe ilâ emrillâh (emrillâhi), fe in fâet fe aslihû beynehumâ bi'l- adli ve aksitû, innallâhe yuhıbbu'l- muksitîn(muksitîne).:Eğer müminlerden iki gurup birbirleriyle vuruşurlarsa aralarını düzeltin. Şâyet biri ötekine saldırırsa, ALLAH'ın buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın. Eğer dönerse artık aralarını adaletle düzeltin ve (her işte) adaletli davranın. Şüphesiz ki ALLAH, âdil davrananları sever..” (Hucurât 49/9)

ALLAH celle celâluhu, El ADL Esmasının ÂDEMoğlunda ve ÂLEMlerde tecellîsi maddî-manevî mutlak anlamda adaletli ölçüyle yaratıldığını AKILLara sergilemektedir.:


الَّذِي خَلَقَكَ فَسَوَّاكَ فَعَدَلَكَ
Resim---“Ellezî halakake fe sevvâke fe adelek (adeleke) :Ki O, seni yarattı, "sana bir düzen içinde biçim verdi" ve seni bir i'tidal üzere kıldı.” (İnfitâr 82/7)

AdeLe.: itidal üzere mutedil, dengeli, adaletli, düzgün ölçülü..

Her hücre ve zerre mutlak MizÂN üzeredir.
Aynı yapıdaki tırnak ve saç hücrelerinin devamlı uzama proğramına rağmen diş ve kaş hücrelerinin haddinde durması Lâzım ve Lâyık ADLdir.
Zerre-atom ve kürre-kâinâtın her ÂN AYNı İLahî ŞE’ÂN içinde dönüp durması ezel-ebed MizÂNı adalettir.
Her ŞEY-e ne Lâzım ve Lâyıksa can-cisimde tezyin-donatılmış ve tezvin-ölçüsünde kılınmıştır.
AsLanın =>parçalayıcı dişleriyle kovalamasında.. CeyLanın =>uçan ayak toynaklarıyla kaçmasında =>İlahî Denge ve Düzen ADALETi gizlidir..

Resim

İmkÂNla KULluk İmtihÂNı olan İnsan Nefsi-Aklı için, tüm varlığın hizmetine sunulması İLahî ÖLçü-İLahî Adalet ve Hikmettir..

وَسَخَّرَ لَكُم مَّا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا مِّنْهُ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لَّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
Resim---“Ve sahhare lekum mâ fî's- semâvâti ve mâ fî'l- ardı cemîan minh (minhu), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn (yetefekkerûne).:Bir de göklerde ne var, yerde ne varsa hepsini (ALLAH) kendi katından sizin hizmetinize bağladı. Şübhesiz ki bunda, düşünecek bir kavim için ibretler var.” (Câsiye 45/13)

İmkÂNla KULluk İmtihÂNında olan İnsan Nefsi-Aklı için,
“HAKk'ı ->DUY-HAYr'a ->UY!. =>SonUÇ CeNNet..” ve “Bâtılı DUYan-ŞeRRe Uyan =>CeheNnem..” =>İLahî ADL Tecellîsidir.
Tevhidi TERCİH temelinde tecellî eden hayatımızda Eşya-Olay-Zaman ve Düşünce Sistemi ADL üzere yaratılıp durmakta her ÂN ve bu nedenle ALLAH celle celâluhu Seri’u’l-Hisâbdır ve Kulluk İmtihÂNı ESASı =>ADALETtir.:


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ كُونُواْ قَوَّامِينَ لِلّهِ شُهَدَاء بِالْقِسْطِ وَلاَ يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَآنُ قَوْمٍ عَلَى أَلاَّ تَعْدِلُواْ اعْدِلُواْ هُوَ أَقْرَبُ لِلتَّقْوَى وَاتَّقُواْ اللّهَ إِنَّ اللّهَ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ
Resim---"Yâ eyyuhellezîne âmenû kûnû kavvâmîne lillâhi şuhedâe bi'l- kıstı ve lâ yecrimennekum şeneânu kavmin alâ ellâ ta’dilû. I’dilû, huve akrabu lit takva vettekûllâh (vettekûllâhe) innallâhe habîrun bimâ ta’melûn (ta’melûne).:Ey iman edenler, âdil şâhidler olarak, ALLAH için, hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Adalet yapın. O, takvaya daha yakındır. ALLAH'tan korkup sakının. Şüphesiz ALLAH, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır.” (Mâide 5/8)

Adalet =>Eşitlik demek değildir.. Adalet =>dengeli yapmaktır.
Haksız yere adam öldürmek için bıçak saplayan Câni-Eşkıyâ ile, derdine son vermek için kalbini açıp kapatan Doktor-Evliyâ =>İŞLemde =>beraber-eşit İŞ ama =>adalette farklıdırlar..

El HaKk ve El ADL Esmâlarının tecellîsinde, ALLAH celle celâluhu'nun Tekvin Tertibinde;
KûN!. HAKtır vefeyeKûN ADALETlidir..

Yarattığı Külli ŞEYi kendi Lâzımlığında Merkezine koyan ve Muhitte kendine mahsus Lâyıklıkta yaşatan.. Takdirdeki hikmeti seyrettiren ALLAH celle celâluhu..

Akıl için ana ilke olan Hukuk ve Adalet El ADL Tecellîsidir.

Adl; doğru olmak, doğru davranmak, adaletle hükmetmek mânâlara gelen bir masdardır. Ayrıca, "doğruluk, hakkaniyet ve adalet" anlamlarıyla isim olarak kullanıldığı gibi, "çok âdil" anlamında sıfat olarak da kullanılır.

Yalnız bir âyette ALLAH celle celâluhunun sözünün adaletli olduğu belirtilir.:

وَتَمَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ صِدْقًا وَعَدْلاً لاَّ مُبَدِّلِ لِكَلِمَاتِهِ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
Resim---"Ve temmet kelimetu RABBike sıdkan ve adla(adlen), lâ mubeddile li kelimâtih (kelimâtihî), ve huve's- Semîu'l- Alîm (Alîmu) :RABB'inin sözü, doğruluk bakımından da, adalet bakımından da tastamamdır. O'nun sözlerini değiştirebilecek yoktur. O, işitendir, bilendir..” (En'âm 6/115)

Er RaBB, El HAKk, El HAYy ve El HUve celle celâluhu HaYyat Tecellisini, sanki Manevî 4 Unsur gibi düşünürsek;
El ADL celle celâluhu Tecellîsi küllî ŞEY için;
Hikmet, İnâyet, Merhamet ve Adalet TEMELidir..
Küllî Şey, Merkezde-Muhitte ve Menşe’de-Mahşerde İlahî MizÂN üzeredir..
Yaratılan her ŞEY’in Özünde;
Salıvermek, Bırakmak, Koyuvermek, Serbest bırakmak, Serbest olup her tarafta bulunmak ve de insan NEFSi için ebeden yaşayacakmış ZANNı verilmesi anlamına gelen
ITLAK ÖZ-elliğini dengeleyen manevî UNSUR El ADL Tecellîsidir.

Isının-Işığın sonsuz yayılma fıtratı yanında incir çekirdeğinden, tek hücreli Amipten File kadar her canlının mutlaka ÜREme arzusu mutlak ADaLet Kapsamındadır..

Ve Mühendisliğin temelde El ADL Esmâsı zuhuru oluşundan Teknik Tasavvuf dediğimiz MuhaMMedî MeÂMetin SeYrÂN SeYRinde;
AKIL Bazında Tek Şeyin, tek boyutun ve aklın algıladığının NOKTa oluşu,
“NOKTAnın harketinden =>DOĞRU,
DOĞRUnun hareketinden =>DüZLem,
DÜZlemin hareketinden HACIM doğar”
x,y,z.. 3 Boyutunda donan AKIL, ERidiğinde görecektir ki.:
“AKLın en doğru dediği ASLında en az EĞRİ olandır!.”
İstediği kadar; doğru, elips, parabol, hiperbol, helis, evolvent, spiral, fraktal vs. DEsin dursun son UÇta =>AKIL DüZLeminde EL ADL DAİREsini GÖRecektir!..

Atom Çekirdeği Merkez NOKTAsının Sabitliği ve etrafında DÖNülen oluşu, Proton ve Elektronların eşit sayıda DENGEli Düzeni,
Merkez-KAÇ kuvvetiyle Atarken, Merkez-ÇEK Kuvvetiyle Bir YÜRÜngede kalarak DÖNüp durması,
İnsandaki Ten, Kan, Can ve İZ’ÂN Dengesi-Düzeni,
300C dercede =>sıtma tutup ateşler içinde donan,
450C derecede=> buza soksan da yanan insan BEDENi için,
370C derecelik vücud ısısının =>ADalet ceNNEti oluşu,
SU-yun, 00C Sıfır derecenin eksi tarafında DONma, artı tarafında ERİme NOKTAsının Ortasındaki NÖTR Çizgi İlahî Kevn Terazisinin DİLİ gibi El ADL Tecellîsidir..


Bir damlacık Meni-spermden-SU'dan yaratılan insanoğlu BeBeğinin, Doğduğundaki vücud ölçüleri belli-sabit bir oranda büyümemektedir..
E sayısı, pi sayısı, altın oran vs.. TÜMMü, TAMMlama DEVResinde EVResindedir..

Resim

Yeni doğan BeBeğin başının 2, kollarının 4, gövdesinin 3, bacaklarının 5 katı büyüklüğe ulaşması Lâzım, Lâyık ve SEViyeLeme ADALET-idir ALLAH celle celâluhunun…

ثُمَّ سَوَّاهُ وَنَفَخَ فِيهِ مِن رُّوحِهِ وَجَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَالْأَفْئِدَةَ قَلِيلًا مَّا تَشْكُرُونَ
Resim---“Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumu's- sem’a ve'l- ebsâre ve'l- ef’ideh (efidete), kalîlen mâ teşkurûn (teşkurûne) :Sonra onu “seviyeledi-düzeltip bir biçime soktu” ve ona RÛHu'ndan üfledi. Sizin için de kulak, gözler ve gönüller var etti. Ne az şükrediyorsunuz?.” (Secde 32/9)

Aklen sonsuz fezâda Dönüp duran ve mutlaka tek HACM olan KÜResel yapıdaki Zerrrelerin –Kürrelerin kendilerinde ve aralarındaki Tekvin MizÂNı-Yaratılış Denge ve Düzeni El ADL Tecellîsinin İLaHî Kanunlarıdır..
SÖZün ÖZü =>Her ŞEY’e iç-dış gereken-Lâzım ve Lâyık olan SüNNetuLLAH Şe’ÂNi giydirilmiştir ki bu =>ADALETULLAHtır..
İslam Dinimizin Olamazsa Olmazı
ÂHİRETte Mahkeme-i Kübrâ ADALETİ ve Hesab TERAZİsidir..
Bu İmkÂNla İmtihÂN ÂLEMi Dünyadan ?>gelip-geçen sayısız NEFSlerin son-uçta ADALet Eleğinden geçmek için dünyanın dönüş hızı olan 1600km/saat hızla Ölüme Koşularındaki her Nefeslerinin HAKkı ADALEttir..
MuhaMMedî Şuuru BİLen,
MuhaMMedî Nûru
BULan,
MuhaMMedî Sürûrda OLan,
MuhaMMedî Onûru YAŞamak şerefinin işâreti;
Her nefsin Fıtrî Mâverası OL-AN Hakikat-ı MuhaMMedîyyesinin Ez Zâhir Cuhuru İLaHî ADALET içinde yaşamaktır..

MuhaMMedî HaYyatın Kur'ÂN-ı Kerim 4 lüsünü;

ReSûLü =>BİL,
TeVHidi
=>BUL,
AdaLetLi
=>OL
Kıyameti-Mahşerini =>YAŞA!. olarak GÖR-eBİLiriz.
Onun içindir ki Âdem ve Âlem için,
Kûn!. HaBBesi =>Kur'ÂN-ı Kerim iken Feye KûN Şe’ÂN Şeceresi-Ağacı =>Kâinâttır ve OL-ANlar İLaHî MizÂN-ı MutLak içindedir..

Kur'ÂN-ı Kerimimizde 152 ayette geçen “MizÂN” sadece RahmÂN Sûresinde;


وَالنَّجْمُ وَالشَّجَرُ يَسْجُدَانِ
Resim---“Ve'n- necmu ve'ş -şeceru yescudân (yescudâni) :Bitkiler ve ağaçlar secde etmektedirler.” (Rahmân 55/6)

Gözüken ağaç , tohumu ve bu tohum içindeki =>Sonsuz tohumların el ADL Secdesi Şeceretü’l- ZEVK Zinciri Zuhurudur..


وَالسَّمَاء رَفَعَهَا وَوَضَعَ الْمِيزَانَ
Resim---“Ve's- semâe refeahâ ve vedaa'l- mîzÂN (mîzâne) :Bak şu güzel göğe, onu yükseltti, MizÂNı koydu ki,” (Rahmân 55/7)

أَلَّا تَطْغَوْا فِي الْمِيزَانِ
Resim---“Ellâ tatgav fî'l- mîzÂN (mîzâni) :Sakın MizÂNda 'haksızlık ve taşkınlık yapmayın.” (Rahmân 55/8)

وَأَقِيمُوا الْوَزْنَ بِالْقِسْطِ وَلَا تُخْسِرُوا الْمِيزَانَ
Resim---“Ve ekîmu'l- vezne bil kıstı ve lâ tuhsırû'l- MîzÂN(mîzâne).:Tartıyı adaletle tutup doğrultun ve tartıyı noksan tutmayın.” (Rahmân 55/9)

Sanki 4 Âlem MizÂNı buyurulmakta gibi 4 âyette…

El ADL celle celâluhu, İsmuLLAH olarak; "çok âdil, asla zulmetmeyen, hakkaniyetle hükmeden, haktan başkasını söylemeyen ve yapmayan" anlamına gelir.

El ADLu İsm-i Celîli, hem Ali kerremullahi veche hem de İmam-ı Azam kaddesallahu sırrahu İsm-i Azam olarak gösterdikleri isimlerdendir..
Üstad sâid Nursî kaddesallahu sırrahu ise bu İZi İZleyerek; El Adl, El Kuddüs, El Hakem, El Ferd, El Hayy ve El Kayyum İsimlerini İsm-i Azam olarak bildirir.
Bir Gönül Neş’esi, Şe’en Şefaatçisi ve İlahî Kabuliyyet Kapısı olan İsm-i Azam için,


Resim---SEVgiLi RaSûLuLLAH sallallahu aleyhi ve sellemimiz.: "Kim ki, İsm-i Azam'la duâ ederse ALLAH ona icâbet eder, onunla istenirse verir." buyurmuştur-duyurmuştur..
(Tirmizî, Daavât 65, (3471); Ebu Davûd, Salât 358, (1493).

Hülâsa, yerin ve göklerin Nûru olan ALLAH celle celâluhu'nun her ÂN Yeniden Yaratığı DÂİMîyyet-KÂimîyyet Zinciri Zuhurunda El ADLu İsm-i Şerifi ana, temel ve esastır ki, bu sistemin yıkılış kıyametine kalkışı da ADALET-in yok oluşu demektir..
Bu her insan ve toplum için hayatta da böyledir..
İnsanlarda =>Merhamet, Devletlerde =>Adalet kalmamışsa =>Kıyameti çoktan kopmuş BiL!.”dediğimiz budur.

Resim

Aziz kardeşlerim;
Önemli oluşundan dolayı detaylıca baktık El ADLu İsm-i Şerifine inşâe ALLAH!.
ALLAH celle celâluhu El ADLu Tecellîsiyle;
İç-Enfüslerimize MuhaMMedî Merkez Keyfîyyeti Kevseri,
Dış-Âfaklarımıza MuhaMMedî Muhit Kemîyyeti Keremi Lutf ü İhsAN EYlesin!..
Ümmet-i MuhaMMedi,
“BİZ BİR-İZ” içinde; Hâlis-Muhlis, Sıddık-Âdil MuhaMMedîlerden KILsın İnşâe ALLAHu Elhamdulillah!..

ResimYâ RaSûLuLLAH!.

üMMet EYle!
hiMMet EYle!
MeDeD EYle!
ziMMMet EYle!.


ZEVK 4663

ŞeFâatın ŞiFâmız KıL!. TeVHiD =>Terazi TADİL-i
HaŞR ü NeŞRin MuhaMMed
-i.. MevCÛDat-ın MuADİL-i
İfrat
Tefrit => İtidali.. CeLÂLül- CeMÂL KeMÂL-i
YÜREĞİN
-de YAŞAT BİZ-e ZÂT-ında, NeFSül- ADİL-i..


10.11.11 20:26
trstkk..brsbrs..


TA’DİL.: (Adl. den) Aslına zarar vermeden değiştirmek. Tebdil etmek. Hafifletmek. Doğrulaştırmak. Vasat hale koymak.
MuADİL.: Müsâvi, eşit, denk. Fiz: Eş değer.
İfrat.: Haddinden geçmek. Pek ileri gitmek. Takatinden ziyade iş vermek. (Tefrit'in zıddı).
Tefrit.: Ortalamanın yani vasatın çok altında kalmak, geride kalmak. Normalden aşağı olmak. (İfratın zıddı).
İ’tidal.: Bir şeyde veya halde ifrat veya tefrite düşmemek. Vasat derece olmak. Yumuşaklık. Uygunluk. Gündüz ve gecenin birbirine denk, eşit olması. Miktar ve keyfiyyet hususunda iki hâlet arasında mutavassıt olmak.


Resim
Yâ RASÛLULLAH sallallahualeyhi vesellem!.

SALÂVÂTü's- SAÂDEti -12.:

Salâtü's-Saâdeti de denilen bu salâvâtı okuma hususunda Gönül EhLi.: “Cuma günleri çokça okuyanlar dünya ve âhiret saadetine ulaşır.” demişlerdir. Saâdet Salâvâtını cuma günleri çokça okuyan dünya ve âhirette saâdete ulaşır "İnşALLAHu'r- RahmÂN!."

ARAPÇASI.:

Resim

TÜRKÇESİ.:

ALLAHümme salli ve sellim ve bârik alâ Seyyidinâ ve Mevlânâ MuhaMMedîn ve alâ Âlihi ve Sahbihi ve Ehli Beytihi Resim Adede mâ fi ilmillahi Resim Salâten dâimeten bi devâmi mülkillah.

MÂNÂSI.:

ALLAH'ım! Efendimiz ve Sâhibimiz MuhaMMed (salallahu aleyhi ve sellem)'e Âilesine, Ashabına ve EhL-i Beyti'ne; selâm, salât, teslimiyet ve bereket ulaşım arzumuzu ulaştır!. ALLAH'ın İlmi'nde olanların adedince ve ALLAH'ın Mülkü'nün devâmınca bir salâtla..”


Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KeLÂMuLLAH-ta ve RESÛLuLLAH-ta KISt-ADL-ADÂLET..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

ALLAH’ın KULu==>ABDuLLAH,
“GöNüL gÖZü”dür==>ADÂLEt!.
KELÂMuLLAH<=>RESÛLuLLAH,
“SÖZ’ün=>ÖZü”dür=>ADÂLEt!.


قُلْ أَمَرَ رَبِّي بِالْقِسْطِ وَأَقِيمُواْ وُجُوهَكُمْ عِندَ كُلِّ مَسْجِدٍ وَادْعُوهُ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ كَمَا بَدَأَكُمْ تَعُودُونَ
Resim---“Kul emere RABBî bi’l- KIST (kısti) ve ekîmû vucûhekum inde kulli mescidin ved’ûhu muhlisîne lehu’d- dîn (dîne), kemâ bedeekum teûdûn (teûdûne).: De ki: RABBim ADÂLETi emretti. Her secde ettiğinizde yüzlerinizi O'na çevirin ve dini yalnız ALLAH'a has kılarak O'na yalvarın. İlkin sizi yarattığı gibi (yine O'na) döneceksiniz.” (A’râf 7/29)

وَلِكُلِّ أُمَّةٍ رَّسُولٌ فَإِذَا جَاء رَسُولُهُمْ قُضِيَ بَيْنَهُم بِالْقِسْطِ وَهُمْ لاَ يُظْلَمُونَ
Resim---“Ve likulli ummetin resul (resûlun), feizâ câe resûluhum kudıye beynehum bil KIStı ve hum lâ yuzlamûn (yuzlamûne).: Her ümmetin bir resûlü vardır. Onlara resûlleri geldiği zaman, aralarında ADÂLETle hüküm verilir ve onlar zulme uğratılmazlar.” (Yûnus 10/47)

وَأَقِيمُوا الْوَزْنَ بِالْقِسْطِ وَلَا تُخْسِرُوا الْمِيزَانَ
Resim---“Ve ekîmul vezne bil KISTı ve lâ tuhsırû’l- mîzân (mîzâne).: Ölçüyü ADÂLETle tutun ve eksik tartmayın.” (Rahmân 55/9)

Resim---Câbir İbnu Abdillah radiyallahu anhu anh anlatıyor.: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Cürrâne'de, işlenmemiş altın ve gâni’metleri taksim ediyordu. Taksim edilen mal Hz. Bilâl'in eteğinde idi. Bir adam.: "Ey MuhaMMed adil ol! Çünkü adâlet etmiyorsun!" dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Yazık sana! Eğer ben de ÂDİL olmazsam, benden sonra kim daha ÂDİL olur?" diye mukabele etti. Ömer radiyallahu anhu, (Resûlullah'ın üzüldüğünü farkederek).: "Yâ Resûlullah! Bana müsaade buyurun, şu münâfığın kellesini uçurayım!." talebinde bulundu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "İşte bu adamın mutlaka arkadaşları -veya arkadaşcıkları- var. Bunlar Kur'ÂN'ı okurlar, ama okudukları gırtlaklarından aşağı geçmez. Bunlar, okun avı delip geçmesi gibi dinden çıkıp giderler!" buyurdu."
(İbn-i Mâce, Mukaddime, 12/172)

Resim---Câbir b. Abdullâh radiyallahu anhu’dan rivâyet olunduğuna göre, (Mekke’nin fethinden sonra) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Cirâne (mevkiin) de (Huneyn ve Hevâzin harbinin) ganîmet (lerini) taksîm etmek üzere iken (Zülhuveysıra denilen) bir kişi Resûlullah’a karşı (küstahâne bir edâ ile) ansızın.: “Yâ Resûlallah, ADÂLET et! (Şu taksîm, ALLAH rızâsı kasd olunarak yapılmış bir taksîm değildir!)” demişti. Resûlullah da onu.: “Eğer ben ADÂLET etmezsem bedbaht olurum!”
(Bir rivâyete göre.: “Sen bedbaht olursun!”) cevâbiyle karşıladı."

(Sahih Buharî, HadisNo : 1296)

Resim---Ebû Hüreyre radiyallahu.: Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem.: “Ben size ne bir şey verebilirim, ne de (verileni) karşılayabilirim (onu menedebilirim). (Veren, vermeyen ALLAH celle celâlihu'dur.) Ben (sadece) bir koruyucuyum (bekçiyim), emrolunduğum şekilde yerleştiririm!. (Ben nasıl emr olunduysam, aza az, çoğa çok, öyle taksîm ederim.)” buyurdu."
(Hemmâm b. Münebbih, es-Sahîfe, Beyrut 1407/1987, s. 38; Ebû Dâvûd, “Harâc”, 12.)

Resim---Cübeyr b. Mut’im (Oğlu Muhammed İbn-i Cübeyr’in) rivâyetine göre Cübeyr.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile berâber bulunduğu ve Resûlullah ile birtakım kimseler Huneyn (seferin) den döndüğü sırada birtakım bedevî araplar ganîmet isteyerek Resûlullah’ın etrâfına takılmışlardı. Hattâ Resûlullah’ı (son derece ta’cîz ederek) Semüre (denilen dikenli bir) ağaç altına ilticâya mecbûr etmişlerdi de o ağaç (ın iri dikenleri) Resûlullah’ın ridâsını (takılıp) kapmıştı.
Bu cihetle Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bir müddet orada tevakkuf buyurup.: “Bana ridâmı veriniz! demiş ve müteâkıben (îrâd ettiği bir nutkun sonunda).: “Şu iri dikenli ağacın dikenleri sayısınca ganîmet devesi ve sığırı farz olunsa, muhakkak ben onları aranızda taksîm ederim. Sonra siz beni ne cimri, ne yalancı, ne de korkak diye ithâm edebilirsiniz!.” buyurmuştur."

(Sahih Buharî, Hadis No : 1301)

Resim---Ebû Hüreyre radiya'llahu anhu.: “Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in.: "Ben size ne bir şey verebilirim, ne de (verileni) karşılayabilirim. (Veren, vermeyen ALLAH'tır.) Ben nasıl emr olunduysam (aza az, çoğa çok) öyle taksîm ederim!.” buyurdu."
(Sahih Buharî, Hadis No : 1293)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Altı şey güzeldir, ama şu altı sınıf insanda olursa, daha güzeldir.:
1-) ADÂLET güzeldir ->âmirde olursa, daha güzeldir.
2-) Cömertlik güzeldir ->zenginde olursa, daha güzeldir.
3-) Verâ güzeldir ->âlimde olursa, daha güzeldir.
4-) Sabır güzeldir ->fâkirde olursa, daha güzeldir.
5-) Tevbe güzeldir ->gençte olursa, daha güzeldir.
6-) Hayâ güzeldir ->kadında olursa, daha güzeldir.”
buyurmuştur."

(Deylemî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Şirk ümmetimde düz taşta karanlık gecede karıncaların gezinişinden daha gizlidir. Alâmeti, ADÂLETsizlikten dolayı muhabbet, ve ADÂLETten dolayı da buğz etmektir. Ve Din, ALLAH için SEVgi ve ALLAH için buğzdan başka nedir? ALLAH TeÂLÂ buyurdu ki: "Eğer siz ALLAH'ı SEViyorsanız Bana tabi olun ki ALLAH da sizi SEVsin!” (Âl-i İmrân 3/31)
buyurdu."
(G.Ahmed Ziyâüddin, Ramuz El Hadis, 1. cilt)

قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---“Kul in kuntum tuhibbûnallâhe fettebiûnî yuhbibkumullâhu ve yagfir lekum zunûbekum, vallâhu GAFÛRun RAHÎM (rahîmun).: De ki.: “Eğer siz ALLAH'ı seviyorsanız, o taktirde bana tâbi olunuz ki ALLAH da sizi sevsin ve sizin günahlarınızı mağfiret etsin (sevâba çevirsin). Ve ALLAH "GAFÛR"dur, "RAHÎM"dir.” (Âl-i İmrân 3/31)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: RABB’im bana dokuz şey emretti.:
1-) Gizli halde de aleni halde de ALLAH'tan korkmamı,
2-) Öfke ve rıza halinde de ADÂLET-li söz söylememi,
3-) Fâkirlikte de zenginlikte de iktisad yapmamı,
4-) Benden kopana da silâ-ı rahîm (dostluk) yapmamı,
5-) Beni mahrum edene de vermemi,
6-) Bana zulmedeni affetmemi, susma hâlimin tefekkür olmasını,
7-) Konuşma hâlimin zikir olmasını,
8-.) Bakışımın ibret olmasını,
9-) Marufu (doğru ve güzel olanı) emretmemi.”
buyurmuştur."

(Kütüb-i Sitte, Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, Prof. Dr. İbrahîm Canan, 16. cilt, Akçağ Yâyinları, Ankara, s. 317)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: "ALLAH'tan korkun. Çocuklarınızın size itaatli olmalarını istediğiniz gibi siz de onların aralarında ADÂLETle davranınız." buyurmuştur."
(G.Ahmed Ziyâüddin, Ramuz El Hadis, 1. Cilt)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.:
1-) ADÂLET güzeldir. Fakat idârecilerde olursa, daha güzeldir.
2-) Cömertlik güzeldir. Fakat zenginlerde olursa daha güzeldir.
3-) Dinde titizlik güzeldir. Fakat âlimlerde olursa daha güzeldir.
4-) Sabır güzeldir. Fakat fâkirlerde olursa daha güzeldir.
5-) TEVBE güzeldir. Fakat gençlerde olursa daha güzeldir.
6-) Utanma duygusu (hayâ) güzeldir. Fakat kadınlarda olursa daha güzeldir..”
buyurmuştur."

(Deylemî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Hâkimler üçtür.: Bunların biri cennetlik, ikisi cehennemliktir. Cennetlik olan, doğruyu bilip, doğru ile hüküm verendir. Doğruyu bilip, zulümle hüküm veren ve bilmeden insanlar arasında hüküm veren, cehennemliktir." buyurmuştur."
(Büreyde radiyallahu anh'dan; Ebû Dâvud)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: "Ey Ali! ALLAH, senin kalbîne hidâyet ve diline sebat verecektir Önüne iki hasım oturduğu zaman, birincisini dinledikten sonra, ikincisini de tam dinlemeden sakın hüküm verme! Güzel hüküm vermen için en doğru yöntem budur" buyurmuştur."
(Ali kerremallahu vechehu’den; Tirmizî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: "Bir kimse, öfkeliyken iki kişi arasında hüküm vermesin!" buyurmuştur."
(Ebû Bekre radiyallahu anh’den; Buhârî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Muaz radiyallahu anhu’yu Yemen’e göndermek istediği zaman ona.:
"Bir dava ile karşılaşırsan ne ile hüküm verirsin?"
"ALLAHın Kitabıyla"
"ALLAH’ın Kitabında bulamazsan?"
"RASÛLULLAH’ın Sünnetiyle"
"ALLAH’ın Kitabında ve RASÛLULLAH’ın Sünnetinde de bulamazsan?"
"Kendi görüşümle hüküm veririm."
Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, onun göğsüne vurup.: "Rasûlullahın Elçisini, hoşnut olacağı bir şeye muvaffak eden ALLAH’a hamd ederim!" buyurmuştur."

(Muaz radiyallahu anh’dan; Tirmizî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Ben bir insanım Bana davalar getirilir, kiminizin konuşması kiminizden daha etkin olur Ben de onun doğru olduğunu zannederim ve lehine hüküm veririm Kimin için böyle bir hüküm verip, bir müslümanın hakkını ona geçirmişsem, bilsin ki, o bir ateş parçasıdır, isterse onu taşısın, isterse bıraksın" buyurmuştur."
(Ümmü Selleme radiyallahu anha’dan; Buhârî)

Resim---Kureyş kabilesinden asil bir kadın hırsızlık yapmıştı. O kadını cezâlandırmaması için ashabdan Üsame’yi Peygamberimiz'e gönderdiler. Bu duruma kızan ve üzülen Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.:
“Nasıl oluyor da bazı kimseler, ALLAH’ın kanunu karşısında aracı olmaya kalkışıyorlar. Sizden öncekilerin mahvolmasının sebebi şudur.: İçlerinden âsil, ileri gelen birisi hırsızlık yapınca, onu serbest bırakıyor, zayıf ve fâkir bir kimse hırsızlık yapınca onu cezâlandırıyorlardı. ALLAH’a yemin ederim ki MuhaMMed’in kızı Fatıma hırsızlık yapsaydı, onun da cezâsını verirdim.”
buyurmuştur."

(Buharî, Hudud 12; Müslim Hudud, 8-9)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Şunu iyi biliniz ki, bana Kur'an-ı Kerim ile birlikte onun bir benzeri de verilmiştir. (Bu konuda) dikkatli olun; (çünkü) koltuğuna kurulan tok bir adamın.: “Size sadece şu Kur'ÂN lazımdır, onda bulduğunuz helali helal, haramı da haram kabul ediniz yeter!" diyeceği (günler) yakındır...”
buyurdu."
(Ebu Davud, Sünnet, 5(6), İmaret,33; Tirmizî, İlim, 10; İbn Mace, Mukaddime, 2; Darimî, Mukaddime,49; Ahmed b. Hanbel, 2/367, 4/131-132, 6/8)

Bu hadis-i şerif -farklı nüanslarla - kütübü sitte ve diğer bazı kaynaklarda geçmektedir.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KeLÂMuLLAH-ta ve RESÛLuLLAH-ta KISt-ADL-ADÂLET..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

KUL İHVANÎnin 99 ESMÂU'L-HÜSNÂ ve LÂFZ-I CELÂL ZEVKLERİ..

Yâ Muâhhir - Yâ Mukaddim - Yâ HâLik u Âhir ALLAH,
Hayyu'L - Kayyûm - Kavîyy - Kuddûs - Yâ Habîr u Zâhir ALLAH,
ALîm - Azîm - ALîyy - Azîz - Bâkı - Bâri - Basîr ALLAH,
Hasîb - Hamîd - HaLîm - Hakîm - Kerîm - Kebîr - Kadîr ALLAH!.

Resim

AdL u Afüvv - Bedî' u Berr - Bâis - Bâsıt - Vâhid ALLAH,
En Nûr - Sabûr - Samed - SeLâm - CeLîL - Câmi' - Vâcid ALLAH,
Rahmân - Rahîm - Râfi' - Raûf - Rezzâk - Râkib - Reşîd ALLAH,
Zu'L CeLâL - i Ve'L İkrâm - Hakk - Semî' - Şekûr - Şehîd ALLAH!.

Resim

Kâbıd - Hafîd - Mümîd - Müzill - Evvel - Ganîyy - Ed Dârr ALLAH,
Hâdî - Hafîz - Hakem - Vâsi' - Vâris - VâLî - Cebbâr ALLAH,
Vedûd - VekîL - VeLîyy - Lâtîf - Fettâh - Gafûr - Gaffâr ALLAH,
Yâ Musavvir - Mutekebbir - Tevvâb - Vehhâb - Kahhâr ALLAH!.

Resim

MâLiku'L - MuLk - MeLîk - Metîn - Muizz - Muid - Mubdi' ALLAH,
Nâfi' - Mâni' - Mâcid - Mecîd - Mucîb - Mü'min - Muğnî ALLAH,
Müteâlî - El Muntakim - Mukîd - MUKSÎT - Muhsî ALLAH,
UY-ÂN Âşık Aç Gözünü EL Muheymin - Muhyî ALLAH!.
ceLLe ceLâLuhu!..

ResimKuL İhvanîResim
Resim
Cevapla

“Divanında Muhammedi Tasavvuf” sayfasına dön