MUHAMMEDİ TASAVVUF

Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMEDİ TASAVVUF

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

RASÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem
EFENDİmizin ÖKSÜZ-YETİM HaDiSLeRi.:


YETİMliği bizzât yaşamış olan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem birçok hadisinde YETİMlerin hukuku üzerinde hassasiyetle durmuştur.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAHım! Ben YETİMin ve kadının, bu iki zayıf insanın hakkını ihlâl etmekten insanları şiddetle sakındırıyorum” buyurmuştur.
(İbn Mâce, Edeb, 6)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: YETİMe karşı şefkatli bir baba gibi ol!.” tavsiyesinde bulunmuştur. .
(Heysemî, VIII, 163)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bir kimse, müslümanların arasında bulunan bir YETİMi alarak yedirip içirmek üzere evine götürürse, affedilmeyecek bir suç işlemediği takdirde, ALLAH TeÂLÂ onu mutlaka cennete koyar.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Birr, 14/1917)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kim mes’ûliyeti altındaki kız veya erkek YETİM çocuğuna iyi davranırsa; o ve ben cennette (şöylece) beraber bulunacağız.” buyurarak iki parmağını yanyana getirmiştir. .
(Buhârî, Edeb, 24)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kim üç YETİMi yetiştirir, nafakasını temin ederse, sanki ömrü boyu geceleri namaz kılmış, gündüzleri oruç tutmuş ve sabahtan akşama yalın kılıç Allah yolunda cihad etmiş gibi sevâb alır. Kezâ, ben ve o, şu iki parmak gibi cennette kardeş oluruz” buyurmuş ve ardından şehâdet parmağı ile orta parmağını birbirine yapıştırmıştır..
(İbn-i Mâce, Edeb, 6)

Resim---Avf b. Mâlik el-Eşcaî radiyallahu anhu.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ben ve (karşılaştığı sıkıntılar ve bakımsızlık yüzünden) yanakları kararmış kadın kıyamet gününde şu ikisi (işâret parmağı ve orta parmak) gibi (yakın) olacağız. O kadın ki kocasının ölümü sebebiyle dul kalır da asil ve güzel olduğu hâlde çocukları yetişinceye ya da ölünceye kadar kendisini YETİM çocuklarının bakımına hasreder (ve evlenmez).” buyurdu.
Bunu söylerken (Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yaptığı gibi) râvi Yezîd de orta parmağı ile işâret parmağını birleştirerek işâret etti..

(Ebû Dâvûd, Edeb, 120, 121)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bir kimse sırf ALLAH rızâsı için bir YETİMin başını okşarsa, elinin dokunduğu her saç teline karşılık ona sevâb yazılır...” buyurmuştur..
(İ. Ahmed, Müsned,V, 250)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Eğer kalbinin yumuşamasını istiyorsan fâkiri doyur, YETİMin başını okşa!.” tavsiyesinde bulundu.
(İ. Ahmed, Müsned, II, 263, 387)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ben her mü’mine kendi nefsinden daha ileriyim, daha yakınım. Bir kimse ölürken mal bırakırsa o mal kendi yakınlarına âittir. Fakat borç veya YETİMler bırakırsa, o borç bana âittir; yetimlere bakmak da benim vazîfemdir.” buyurmuştur.
(Müslim, Cuma, 43; İbn-i Mâce, Mukaddime, 7)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Büluğ çağına ulaştıktan sonra YETİMlik kalkar...” buyurmuştur.
(Ebû Dâvûd, Vesâyâ, 9)

Resim---Vaktiyle yetim bir çocuk olan Ebû Cuhayfe radiyallahu anhu, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in zekât toplamak ve dağıtmakla görevli me’murundan bahisle şu hatırasını anlatır.: “Bize Nebî’nin zekât me’muru geldi. Zekâtı zenginlerimizden alıp fâkirlerimize verdi. Ben YETİM bir çocuktum. Bana da bir deve verdi.” demiştir.
(Tirmizî, Zekât, 21)

Resim---Ashabını genel olarak yetimi ve onun hakların korumaya teşvik eden Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, yeterli kapasiteye sâhib olmayanların bu işi üstlenmemelerini de istemiştir. Ebû Zer el-Ğifârî radiyallahu anhu’ya.: “Ey Ebû Zer seni zayıf görüyorum. Doğrusu ben kendim için istediğimi senin için de istemekteyim. Sakın iki kişiye dahi emir olma ve YETİM malının velâyetini de üzerine alma!” tavsiyede bulunmuştur.
(Nesâî, Vasâyâ, 10)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bugün ALLAH için bir YETİM başı okşadınız mı? Bir hasta ziyaretine gittiniz mi? Bir cenâze teşyîinde bulundunuz mu?” diye sorardı.
(İMüslim, Fedâilu’s-Sahâbe, 12)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAH’ım! İki zayıf kimsenin; YETİMle kadının hakkını yemekten herkesi şiddetle sakındırıyorum.” buyurmuştur.
(İbn-i Mâce, Edeb, 6)

Resim---Enes radiyallahu anhu.: “Vefâtı esnâsında Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yanındaydık. Bize üç defâ: “Namaz husûsunda ALLAH’tan korkun!” buyurdu Sonra da.:“Emriniz altındaki insanlar hakkında ALLAH’tan korkun, iki zayıf hakkında ALLAH’tan korkun: Dul kadın ve YETİM çocuk. Namaz husûsunda ALLAH’tan korkun!”
Sonra.: “Namaz!. Namaz!.” diye tekrar etmeye başladı. (Mübârek lisânları söylemez olunca bile) rûh-i mübârekleri çıkıncaya kadar bunu içten içe tekrar edip durdular.”
buyurmuştur.

(Beyhakî, Şuâb, VII, 477)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Mîr’âc’da bir topluluğa uğradı ve gördü ki, onların dudakları deve dudağı gibidir. Birtakım vazîfeli me’murlar da onların dudaklarını kesip ağızlarına taş koyuyor.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
“Ey Cibrîl! Bunlar kimlerdir?” diye sordu.
Cebrâîl aleyhisselâm.: “Bunlar, YETİMlerin mallarını haksızlıkla yiyenlerdir!”
buyurdu.

(Taberî, XV, 18-19)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem birgün.: “Yedi helâk edici şeyden kaçının!” buyurdu.
Sahâbîler: “Yâ Resûlullah! Bunlar nelerdir?” diye sordular.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAH’a ortak koşmak, sihir (büyü) yapmak, ALLAH’ın (dokunulmasını) haram kıldığı bir canı haksız yere öldürmek, fâiz yemek, YETİM malı yemek, savaş meydanından kaçmak, nâmuslu ve mâsum kadınlara zinâ isnâd etmektir.”
buyurdu.

(Buhârî, Vasâyâ, 23; Müslim, Îman, 145)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Kendi YETİMini veya başkasına ait bir yetimi himaye eden kimseyle ben, cennette şöyle yan yana bulunacağız." buyurmuştur.
Hadisin ravisi Mâlik İbni Enes, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in yaptığı gibi- işâret parmağıyla orta parmağını gösterdi.

(Müslim, Zühd 42.)

Resim---esûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Ben ve yanakları solmuş dul kadın, kıyamet gününde, yan yana iki parmak gibi beraber olacağız. Mevki ve güzellik sahibi bu kadın, kocasından dul kalmıştır. Kendini YETİMlerine adamış ve bu durum onlar evleninceye, ya da ölünceye dek böyle devam etmiştir." buyurmuştur.
(İbn Mâlik radiyallahu anhu’dan; Ebû Dâvud)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Sofralarında YETİM bulunduran kimselerin sofrasına şeytân asla yaklaşamaz." buyurmuştur.
(Ebû Mûsa radiyallahu anhu’dan; Taberânî)

Resim---Sa’d ibni Ebi Vakkas radiyallahu anhu.: Biz altı kişi Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yanında oturuyorduk. Bu durumu gören müşrikler.: “Şunları yanından kov bize karşı saygısızlık etmeye kalkışmasınlar.” dediler. Orada benden başka Abdullah ibni Mes’ud, Hüzeyl Kabilesinden biri, Bilâl ve şu anda isimlerini veremeyeceğim iki kişi daha vardı. Nihâyet Rasulullah’ın kalbine Kureyş büyüklerinin kalblerini islâma ısındırmak için bizleri huzurundan uzaklaştırmak geçmişti ki ALLAH hemen En’âm 6/52 âyetini indiriverdi.: “RABB’inin hoşnutluğunu umarak sabah ve akşam ona yalvarıp yakaranları kovma.” buyurmuştur.
(Müslim, Fezâilüssahabe 46)

وَلاَ تَطْرُدِ الَّذِينَ يَدْعُونَ رَبَّهُم بِالْغَدَاةِ وَالْعَشِيِّ يُرِيدُونَ وَجْهَهُ مَا عَلَيْكَ مِنْ حِسَابِهِم مِّن شَيْءٍ وَمَا مِنْ حِسَابِكَ عَلَيْهِم مِّن شَيْءٍ فَتَطْرُدَهُمْ فَتَكُونَ مِنَ الظَّالِمِينَ
Resim---“Ve sabah akşam, RABB'lerinin Zât'ını dileyerek duâ edenleri kovma.Onların hesabından senin üzerine, senin hesabından onların üzerine bir şey yoktur. Artık onları kovarsan, o zaman sen zalimlerden olursun.” (En’âm 6/52)

Resim---Ebu Hüreyre radiyallahu anhu’dan bildirildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bir iki lokma ve bir iki hurmayla kapılardan savuşturulan kimse yoksul değildir. Asıl yoksul muhtaç olduğu halde iffetinden dolayı dilenmeyen kimsedir.” buyurmuştur.
(Buharî, tefsiru Sure-i Bakara 48, Müslim, Zekat 102)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kapı kapı dolaşıp birkaç lokma birkaç hurma ile savuşturulan kimse yoksul değildir. Belki hakiki yoksul kendisini geçindirebilecek mala sâhib olmayan, muhtaç olduğu bilinip te kendisine sadaka verilmeyen ve kimseden bir şey dilenmeyen kimsedir.” buyurmuştur.
(Buharî, Zekat 53, Müslim, Zekat 101)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bir kimse sırf ALLAH rızası için bir YETİMin başını okşarsa, elinin dokunduğu her saç teline karşılık ona sevâb vardır.” buyurmuştur.
(Ahmed ibni Hanbel, Müsned, V, 250.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ben ile YETİMin kefili (onu büyüten), -işâret parmağı ile orta parmağının arasını açarak- cennette böyle birlikte olacağız” buyurmuştur.
(Müslim 8/221)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Müslümanlar arasından kim bir YETİMi evine alarak yiyecek ve içeceğine dahil ederse, affedilmez bir günah (şirk gibi) işlememişse, ALLAH onu mutlaka cennetine koyacaktır.” buyurmuştur.
(Ahmed b. Hanbel 1992: Müsned, 4/344)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Müslümanların içinde en hayırlı ev; YETİM barındırıp ona iyi davranılan evdir. En kötü evde ona kötü davranılan evdir:” buyurmuştur.
(İbn-i Mâce 2012: Edeb, 6)

Bir YETİMi, koruması altına alıp şefkatle başını okşayıp sevip gönlünü hoşnut ederse sevâb alacağına dair hadisi şerifte şöyle bildirilmektedir.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: YETİMin başını okşayan kişi için ise başındaki saçların sayısı kadar, sevâb almış olur” buyurmuştur.
(İ. Ahmed b. Hanbel, 1992: 5/ 250)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, yetim malının korunmasının ve haksızlıkla yenilmemesinin üzerinde ısrarla durmuş, aksi durum sonucunda çetin azâb olacağına vurgu yapmıştır. Sakınılması gereken ve helâk edici yedi büyük günahı (şirk, sihir, katil olmak, ribâ -faiz yemek-, haksızlıkla yetim malını yemek, savaştan kaçmak ve namuslu kadınlara iftira atmak) sayarken, bu günahlardan biri de YETİM malının haksız yere yenilmesi olduğunu belirtmiştir.. (Buhârî 1991: Vasâyâ, 23; Müslim 1992: Îman, 145).

İslâm Hukukuna göre kimsesi olmayan YETİMlerin velîsi/vasîsi devlet başkanıdır. (İbn Mâce 2912: 15).
Bu görev devletin denetiminde koruyucu âile ya da ilgili kurumlar tarafından yerine getirilmelidir. Olağan üstü durumlarda yönetim boşluğu olduğunda sorumluluk yetimin bulunduğu bölgedeki Müslümanlarda olur. Fukâhaya göre her çocuk İslâm fıtratı üzere doğduğundan inancı sorgulanmaz..(Buhârî, cenâiz, 92; Tirmizî, kader, 5).

M.M.M. MuhaBBetLerimLe...


Resim İHVÂNİmResim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMEDİ TASAVVUF

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Resim 5.2.6. RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem,
Resim PEYGAMBER ResimOLARAK GÖNDERİLMİŞTİR.:



KUR'ÂN-ı KERÎMde =>RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem.:
Bakara 2/119,252; Nisâ4 /105; Mâide 5/67; En'âm 6/14,48; Â’râf 7/158; Hûd 11/2; Ra'd 13/7; Nahl 16/89; İsrâ 17/54; Kehf 18/110; Enbiyâ 21/107; Hacc 22/49; Furkân 25/56; Neml 27/91,92; Ahzâb 33/40, 45,46,47; Sebe’ 34/28; Fâtır 35/24; Yâsân 36/3,4,5,6,69; Sâd /65,66,67,68,69,70; Şûrâ 42/6; Ahkâf 46/9; Fetih 48/8,9..


تِلْكَ آيَاتُ اللّهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّ وَإِنَّكَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ
Resim---“Tilke âyâtullâhi netlûhâ aleyke bi’l- hakk(hakkı), ve inneke le mine’l- MURSELîn (murselîne).: İşte bunlar, ALLAH'ın âyetleridir , O'nu sana, hak ile tilâvet ediyoruz (okuyoruz). Ve muhakkak ki sen, elbette gönderilen RESÛLLerdensin." (Bakara 2/252)

وَمَا مُحَمَّدٌ إِلاَّ رَسُولٌ قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِهِ الرُّسُلُ أَفَإِن مَّاتَ أَوْ قُتِلَ انقَلَبْتُمْ عَلَى أَعْقَابِكُمْ وَمَن يَنقَلِبْ عَلَىَ عَقِبَيْهِ فَلَن يَضُرَّ اللّهَ شَيْئًا وَسَيَجْزِي اللّهُ الشَّاكِرِينَ
Resim---“Ve mâ MuhaMMedun illâ resûl (resûlun), kad halet min kablihi’r- rusûl (rusûlu), e fein mâte ev kutilenkalebtum alâ a’kâbikum, ve men yenkalib alâ akıbeyhi fe len yadurrallâhe şey’â (şey’en), ve se yeczîllâhu’ş- şâkirîn (şâkirîne).: Ve MuhaMMed sadece bir RESÛL'dür. Ondan önce de RESÛLLer gelip geçmiştir. Şimdi O, öldü veya öldürüldü ise, siz topuklarınız üzerinde geriye mi döneceksiniz? Kim topukları üzerinde geriye dönerse, bundan sonra Allah'a, asla hiçbir şeyle zarar veremez. Ve ALLAH, şâkirleri (şükredenleri) yakında mükâfatlandıracaktır.” (Âl-i İmrân 3/144)

مَّا أَصَابَكَ مِنْ حَسَنَةٍ فَمِنَ اللّهِ وَمَا أَصَابَكَ مِن سَيِّئَةٍ فَمِن نَّفْسِكَ وَأَرْسَلْنَاكَ لِلنَّاسِ رَسُولاً وَكَفَى بِاللّهِ شَهِيدًا
Resim---“Mâ esâbeke min hasenetin fe minallâh (minallâhi), ve mâ esâbeke min seyyietin fe min nefsike. Ve erselnâke li’n- nâsi RESÛLâ(resûlen). Ve kefâ billâhi şehîdâ (şehîden).: SANA iyilikten (hasenâtdan) ne isabet ederse, işte o ALLAH 'tandır. Ve sana kötülükten (seyyiattan) ne isabet ederse, o taktirde o, kendi nefsindendir (derecat kaybedecek bir şey yapmandan dolayıdır). Ve seni, insanlara RESÛL olarak gönderdik ve şâhid olarak ALLAH yeter.” (Nisâ 4/79)

قُل لاَّ أَقُولُ لَكُمْ عِندِي خَزَآئِنُ اللّهِ وَلا أَعْلَمُ الْغَيْبَ وَلا أَقُولُ لَكُمْ إِنِّي مَلَكٌ إِنْ أَتَّبِعُ إِلاَّ مَا يُوحَى إِلَيَّ قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الأَعْمَى وَالْبَصِيرُ أَفَلاَ تَتَفَكَّرُونَ
Resim---“Kul lâ ekûlu lekum indî hazâinullâhi ve lâ a’lemul gaybe ve lâ ekûlu lekum innî melek (melekun), in ettebiu illâ mâ yûhâ ileyy (ileyye), kul hel yestevî’l- a’mâ ve’l- basîr (basîru),e fe lâ tetefekkerûn (tetefekkerûne).: De ki: “Ben size ALLAH 'ın hazineleri yanımdadır demiyorum. Ve gaybı bilmiyorum. Size, muhakkak ki ben bir meleğim demiyorum. Ancak bana vahyedilene tâbî olurum.” “Basiretle gören ve görmeyen bir olur mu, hâlâ tefekkür etmiyor musunuz?” de.” (En’âm 6/50)

قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنِّي رَسُولُ اللّهِ إِلَيْكُمْ جَمِيعًا الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ لا إِلَهَ إِلاَّ هُوَ يُحْيِي وَيُمِيتُ فَآمِنُواْ بِاللّهِ وَرَسُولِهِ النَّبِيِّ الأُمِّيِّ الَّذِي يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَكَلِمَاتِهِ وَاتَّبِعُوهُ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ
Resim---“Kul yâ eyyuhe’n- nâsu innî RESÛLULLÂHi ileykum cemîanillezî lehu mulku’s- semâvâti ve’l- ard (ardı), LÂ İLÂHE İLLÂ HUVE yuhyî ve yumît (yumîtu), fe âminû billâhi ve RESÛLihi’n- NEBİyyi’l- UMMİyyillezî yu’minu billâhi ve kelimâtihî vettebiûhu leallekum tehtedûn (tehtedûne).: De ki: “Ey insanlar! Muhakkak ki; BEN, sizin hepinize (gönderilen) ALLAH'IN RESÛLÜyüm. O ki; semâların ve arzın mülkü, O'nundur. O'ndan başka ilâh yoktur. O, hayat verir (yaşatır) ve öldürür. Öyleyse ALLAH'a ve O'nun ÜMMÎ, NEBÎ, RESÛLÜne îmân edin ki; O, ALLAH'a ve O'nun kelimelerine (sözlerine) inanır (îmân eder). Ve O'na tâbî olun ki; böylece siz, hidayete eresiniz.” (A’râf 7/158)

إِنَّكَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ
Resim---“İnneke leminel murselîn(murselîne).: Muhakkak ki SEN (Ey RASÛLüm, tarafımızdan elçi olarak kullarıma) gönderilen peygamberlerdensin.” (Yâsîn 36/3)

مُّحَمَّدٌ رَّسُولُ اللَّهِ وَالَّذِينَ مَعَهُ أَشِدَّاء عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاء بَيْنَهُمْ تَرَاهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِّنَ اللَّهِ وَرِضْوَانًا سِيمَاهُمْ فِي وُجُوهِهِم مِّنْ أَثَرِ السُّجُودِ ذَلِكَ مَثَلُهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَمَثَلُهُمْ فِي الْإِنجِيلِ كَزَرْعٍ أَخْرَجَ شَطْأَهُ فَآزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوَى عَلَى سُوقِهِ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغِيظَ بِهِمُ الْكُفَّارَ وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْهُم مَّغْفِرَةً وَأَجْرًا عَظِيمًا
Resim---“MUHAMMEDun RESÛLULLÂH (resûlullâhi), vellezîne meahû eşiddâu alâ’l- kuffâri ruhamâu beynehum terâhum rukkean succeden yebtegûne fadlen minallâhi ve rıdvânen sîmâhum fî vucûhihim min eseri’s- sucûd (sucûdi), zâlike meseluhum fît tevrât (tevrâti), ve meseluhum fî’l- incîl (incîli), ke zer’in ahrace şat’ehu fe âzerehu festagleza festevâ alâ sûkıhî yu’cibuz zurrâa, li yagîza bihimu’l- kuffâr (kuffâra), vaadallâhullezîne âmenû ve amilû’s- sâlihâti minhum magfiraten ve ecren azîmâ (azîmen).: ALLAH'IN RESÛL'ü MuhaMMed (aleyhisselâm) ve O'nunla beraber olanlar, kâfirlere karşı çok şiddetli; kendi aralarında çok merhametlidirler. Onları rükû ederken, secde ederken ve ALLAH'dan fazl ve rıza isterken görürsün. Onların alâmetleri yüzlerindeki secde izleridir. İşte bunlar, onların Tevrat'taki ve İncil'deki vasıflarıdır. Filizini çıkaran sonra onu kuvvetlendiren, böylece kalınlaşan, sonunda gövdesi üzerinde yükselen, çiftçilerin hoşuna giden ekin gibidir. Onlarla kâfirleri öfkelendirmek içindir. Ve ALLAH, onlardan iman edenler (ALLAH'a ulaşmayı dileyenlere) ve sâlih amel (nefs tezkiyesi) yapanlara mağfiret ve büyük ecir vaadetti.” (Feth 48/29)

Kur'ÂN-ı Kerîmde =>Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:

لَقَدْ جَاءكُمْ رَسُولٌ مِّنْ أَنفُسِكُمْ عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَرِيصٌ عَلَيْكُم بِالْمُؤْمِنِينَ رَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
Resim---“Lekad câekum resûlun min enfusikum azîz (azîzun), aleyhi mâ anittum harîsun aleykum bi’l- mu’minîne RAÛFun RAHÎM (rahîmun).: Andolsun ki; size, sizin içinizden azîz bir Resûl geldi. Sizin üzüldüğünüz şey, O'na ağır gelir (O'nu üzer). Size çok düşkün, mü'minlere şefkatli ve merhametlidir.” (Tevbe 9/128)

فَلَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَّفْسَكَ عَلَى آثَارِهِمْ إِن لَّمْ يُؤْمِنُوا بِهَذَا الْحَدِيثِ أَسَفًا
Resim---“Fe lealleke bâhiun nefseke alâ âsârihim in lem yu'minû bi hâze’l- hadîsi esefâ (esefen).: Bu durumda eğer onlar, (Kur'ân-ı Kerim'deki) bu sözlere inanmazlarsa, onların arkalarından üzülerek neredeyse kendini helâk edeceksin.” (Kehf 18/6)

لَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَّفْسَكَ أَلَّا يَكُونُوا مُؤْمِنِينَ
Resim---“Lealleke bâhıun nefseke ellâ yekûnû mu’minîn (mu’minîne).: (Ey Rasûlüm, Kureyş halkı) iman etmiyecekler diye, kederden nerde ise, nefsine kıyacaksın.” (Şuarâ 26/3)

مَا أَنزَلْنَا عَلَيْكَ الْقُرْآنَ لِتَشْقَى
Resim---“Mâ enzelnâ aleyke’l- kur’âne li teşkâ.: Kur'ÂN'ı sana meşakkat (güçlük) olsun diye indirmedik.” (TâHâ 20/2)

إِلَّا تَذْكِرَةً لِّمَن يَخْشَى
Resim---“İllâ tezkireten li men yahşâ.: Huşû sahiblerine (ALLAH’a saygı duyan, korkan) zikir (öğüt) olsun diye.” (TâHâ 20/3)

Kur'ÂN-ı Kerîm’de Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in risâletinin bütün insanları kapsadığını belirten Âyet-i CeLîLe’de ALLAHu zü’L- CELÂL ile birlikte RESÛLÜne de İMAN ve İTAAT edilmesi EMRedilmiştir.:

قُلْ أَطِيعُواْ اللّهَ وَالرَّسُولَ فإِن تَوَلَّوْاْ فَإِنَّ اللّهَ لاَ يُحِبُّ الْكَافِرِينَ
Resim---“Kul etîûllâhe ve’r- resul (resûle), fe in tevellev fe innallâhe lâ yuhibbu’l- kâfirîn (kâfirîne).: De ki: "ALLAH'a ve RESÛL'e itaat ediniz." Bundan sonra eğer dönerlerse, o taktirde muhakkak ki ALLAH, kâfirleri sevmez.” (Âl-i İmrân 3/32)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ آمِنُواْ بِاللّهِ وَرَسُولِهِ وَالْكِتَابِ الَّذِي نَزَّلَ عَلَى رَسُولِهِ وَالْكِتَابِ الَّذِيَ أَنزَلَ مِن قَبْلُ وَمَن يَكْفُرْ بِاللّهِ وَمَلاَئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلاَلاً بَعِيدًا
Resim---“Yâ eyyuhâllezîne âmenû, âminû billâhi ve resûlihî ve’l- kitâbillezî nezzele alâ resûlihî ve’l- kitâbillezî enzele min kabl (kablu). Ve men yekfur billâhi ve melâiketihî ve kutubihî ve rusulihî ve’l- yevmil âhıri fe kad dalle dalâlen baîdâ (baîden).: Ey iman edenler! ALLAH'a ve O'nun RESÛL'üne ve RESÛL'üne indirdiği KİTAB'a ve daha önce indirdiği KİTAB'a îmân edin. Ve kim, ALLAH'ı, meleklerini, kitaplarını, resûllerini ve yevmi’l- âhiri (sonraki ahir gününü) inkâr ederse, o taktirde uzak bir dalâletle sapmış olur.” (Nisâ 4/136)

قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنِّي رَسُولُ اللّهِ إِلَيْكُمْ جَمِيعًا الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ لا إِلَهَ إِلاَّ هُوَ يُحْيِي وَيُمِيتُ فَآمِنُواْ بِاللّهِ وَرَسُولِهِ النَّبِيِّ الأُمِّيِّ الَّذِي يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَكَلِمَاتِهِ وَاتَّبِعُوهُ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ
Resim---“Kul yâ eyyuhen nâsu innî RESÛLULLÂHi ileykum cemîanillezî lehu mulku’s- semâvâti ve’l- ard (ardı), LÂ İLÂHE İLLÂ HUVE yuhyî ve yumît (yumîtu), fe âminû billâhi ve resûlihin nebiyyi’l- ummiyyillezî yu’minu billâhi ve kelimâtihî vettebiûhu leallekum tehtedûn (tehtedûne).: De ki: “Ey insanlar! Muhakkak ki; ben, sizin hepinize (gönderilen) ALLAH'ın RESÛLüyüm. O ki; semaların ve arzın mülkü, O'nundur. O'ndan başka İLÂH yoktur. O, hayat verir (yaşatır) ve öldürür. Öyleyse ALLAH'a ve O'nun ÜMMÎ, NEBÎ, RESÛLÜne îmân edin ki; O, ALLAH'a ve O'nun kelimelerine (sözlerine) inanır (îmân eder). Ve O'na tâbî olun ki; böylece siz, hidayete eresiniz.” (A‘râf 7/158)

* Kur’ÂN-ı Kerîm’in 12 Âyet-i CeLîLe’sinde EMİR şeklinde, 5 Âyet-i CeLîLe’sinde FİİL kalıplarıyla ALLAHu zü’L- CELÂL’e itaatle RESÛLÜ'ne itaat beraber zikredilmiştir.. (M. F. Abdülbâkî, el-Muʿcem, “tva” md..)

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem HADİS-i ŞERİFLERinde RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem..:


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bu işten vazgeçmem için güneşi sağ elime, ayı da sol elime verseler hiçbir şey değişmez, Allah bu dini üstün kılıncaya kadar çalışacağım veya bu uğurda öleceğim” buyurmuştur. (İbn Hişâm, I, 266).

Kur'ÂN-ı Kerîm ve Sünnet-i Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e göre İslâm DÎNİ’nin ÜÇ Temel Esasından birini NÜBÜVVET konuların teşkil ettiği bilinmektedir.. Diğer İKİsi ise ULûhiyyet ve Âhiret İnancıdır..

Nübüvvetinin geçmişle bağlantısının ne olduğu hususunda sorulan bir soruya Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in verdiği cevâb ilgili âyetlerin bir açıklaması mahiyetindedir.:


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Nübüvvetimin tarihî kaynağı atam İbrâhim’in duâsı ve Îsâ’nın benim peygamber olarak gönderileceğimi müjdelemesidir” buyurmuştur.
(İ. Ahmed, Müsned, IV, 127, 128; V, 262)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem =>İnsanların ALLAHu zü’L-CELÂL’i TANImalarına ve SEVmelerini buyurmuş olduğuna göre hem YARATANı hem YARATILMIŞı SEVen bir ReSûLuLLaH ve ABDuLLAH-İNSÂNdır..

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İbrahim HALİLULAH, ALLAH’IN DOSTU; Musâ, SAFİYULLAH, ALLAH’IN SEÇKİN KULU; ben ise -Allah’ın bana bir ihsanı ve bir ikramı olarak- HABİBULLAHım, ALLAH'IN SEVGİLİ KULUYUM.” buyurmuştur.
(Darimî, Mukaddime, 8; Tirmizî, Menâkıb, 1)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, kendisinin “HABÎBULLAH” olduğunu, fakat bunu övünme vesilesi kılmadığını buyurmuştur.
(İ. Ahmed, Müsned, I, 395, 410, 462; Dârimî, Mukaddime, 8; Tirmizî, Menâkıb, 1)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Hıra mağarasında (önceden görmediğim bir varlık bana).: "Ey MuhaMMed! Sen ALLAH'ın RASÛLÜsün!" dedi. "Ben, ayakta idim, bu sesi duyar duymaz diz üstü düştüm. Sonra tir tir titrer bir vaziyette dönüp Hatice'nin yanına girdim ve.: "Beni örtün, beni örtün!." dedim. Sonunda bendeki korku gitti. Sonra, (o varlık mağarada, başka bir zaman) bana yine geldi ve tekrar.: "Ey MuhaMMed! Sen ALLAH'ın RASÛLÜsün!" dedi. Bunun üzerine ben kendimi Dağ’ın doruğundan atmayı aldımdan geçirdim ki, daha bunu düşünür düşünmez, o tekrar bana gözüktü ve.: "Ey MuhaMMed! Ben Cibrîl'im, sen de ALLAH'ın RASÛLÜsün!" dedi. Sonra.: "İkrâ!.-OKu!." dedi, ben.: "Ne okuyayım?" deyince beni tuttu ve takatım kalmayıncaya dek üç kere sıktırdı ve.: "YARATAN RABBİNin ADıyla OKu! ... " diye okuyunca ben de okudum. Sonra tekrar Hatice'ye geldim ve.: "Kendim hakkında korktum!" dedim ... " buyurmuştur.
(Taberî, Tarih, ll. 298-9.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Cibrîl aleyhisselâm’ın kkendisine gözükerek.: "Ey MuhaMMed! SEN gerçekten RESÛLULLAH/ALLAH RASÛLÜsün!" buyurması üzerine sâkinleştiği anlatılmıştır..
(Abdurrazzâk, Musannef, V. 323, no: 9719; Buharî, Ta'bir 1, VIII. 68.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, vefakar eşi Hatice aleyhasselâm Annemize kendisine birşeyler olmasından korktuğunu söyleyince.: "Hayır, ALLAH seni asla utandırmaz! Çünkü sen akrabalarına bakar, güçsüzlerin sıkıntılarını yüklenir, yoksulun ihtiyacını karşılar, misafiri ağırlar ve hak sahibine yardım edersin!." diyerek tesellî etmiştir..
(Abdurrazzak, Musannef, V. 322, no: 9719; Buhar!, Bed'u'l-Vahy 3, I. 3.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Muhakkak ben ve benden önce gelen peygamberlerin durumu şuna benzer; Adamın birisi bir ev binâ ettirmiş. O yaptığı evi süsleyip donatmış, fakat bir köşe taşı yerini boş bırakmış. O muhteşem evi ziyâret edip hayran olan insanlar.: "Şu köşe boş bırakılmamalıydı!" demekten kendilerini alamazlar. İşte ben, yeri boş bırakılan o köşe taşı gibiyim ve BEN SON PEYGAMBERİM.” buyurmuştur.
(Ebû Hureyre radiyallahu anhu’den; Buhârî Menâkıb 16. Bâb hadis no: 3342)

NÜBÜVVet BENi.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kürek kemiklerim arasındaki bu “ben” benden önceki peygamberlerin “ben”i gibidir. Şu kadar var ki benden sonra ne bir nebi ne de rasûl gelmeyecektir.” buyurmuştur.
(Hâkim, El-Müstedrek, 3/461 no:4159, Dâru’l- Ma’rife, Beyrut)

Resim---Said ibni Yezid radiyallahu anhu.: “Peygamberimizin arkasında durdum, kürek kemikleri arasındaki mührüne baktım, o, keklik yumurtası büyüklüğünde idi.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Şemâil 2.bâb hadis no:15)

Resim---Câbir ibni Semure radiyallahu anhu.: “Ben Rasûlüllâh efendimizin kürek kemikleri arasındaki mührünü gördüm. O güvercin yumurtası büyüklüğünde kırmızı bir yumru (gudde) idi.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Şemâil 2.bâb hadis no:16)

Resim---Rumeyse radiyallahu anha.: “Ben Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in o kadar yakınında idim ki, isteseydim kürek kemikleri arasındaki mührünü öperdim” buyurmuştur.
(Tirmizî, Şemâil 2.bâb hadis no:17)

Resim---İmam Ali kerremallahu vechehu’nin torunlarından olan İbrahim ibni Muhammed aleyhisselâm.: “Hazreti Ali, Peygamber efendimizin vasıflarını anlatırken hilye hakkındaki hadisin tamamını zikreder, kürek kemikleri arasında peygamberlik mührü vardı ve o peygamberlerin sonuncusu” buyururdu.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Şemâil 2.bâb hadis no:18)

Resim---Abdullah ibni Bureyde radiyallahu anhu.: “Selmân-ı Fârisî Hazreti peygamberimizin sırtındaki nübüvvet mührünü müşahede ettiğinde ona olan imanını tazeler ve kuvvetlendirir.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Şemâil 2.bâb hadis no:20)

ALLAH’ın KULu/ABDuLLAH aleyhisselâm.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “BEN, sadece bir kulum. Kulun yediği gibi yer, kulun içtiği gibi içerim." buyurmuştur.
(Münâvî, Feyzu'l-Kadîr, 2/571; Mecmeu'z-Zevâ'id, Heysemî, 9/19)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "BEN, sadece bir tebliğciyim. Yalnız ALLAH hidâyet eder. Ben sadece taksim ediciyim, yalnız ALLAH verir." buyurmuştur.
(Münâvî, Feyzu'l- Kadîr, 2/571)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "BEN, resûllerin komutanıyım. Övünmek yok! Ben peygamberlerin sonuncusuyum. Övünmek yok! İlk şefa'at edecek olan benim, şefa'ati ilk kabul edilecek olan da benim. Övünmek yok!." buyurmuştur.
(Darimî, Mukaddime, 8.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "BENimle BENden önceki peygamberlerin misâli şuna benzer. Bir adam bir ev inşa etmiş ve bir köşede bir kerpiç yeri hariç, evi güzelce yapıp süslemiş. Derken insanlar onun etrafını dolaşmaya başlamışlar. (Onun güzelliğine) hayran kalmış ve.: “Keşke şu kerpiç de yerine konsaydı!.” demişler. İşte o kerpiç benim. BEN PEYGAMBERLERİN SONUNCUSUyum." buyurmuştur.
(Buharî, Menâkıb, 18)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Meryemoğlu’na insanların en yakını BENim! Peygamberler baba -bir çocuklar- dır. BENimle onun arasında da hiçbir peygamber yoktur." buyurmuştur.
(Müslim, Fedâ'il, 143)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "BEN, ancak ahlâkın sâlihini tamamlamak için gönderildim." buyurmuştur.
(İ. Ahmed, Müsned, 2)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Ben Güzel Ahlâkı tamamlamak için gönderildim." buyurmuştur.
(İmam Mâlik, Muvatta, Husnu'l-Huluk, 8.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "BEN, ancak (âlemlere) hediye edilmiş RAHMEt (peygamberiy) im " buyurmuştur.
(Darimî, Mukaddime, 3)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Ben ancak RAHMEt olarak gönderildim, azâb olarak gönderilmedim." buyurmuştur.
(Aclûnî, Keşfü'l- Hafâ, 1/211)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "BEN, lânet edici olarak gönderilmedim. Ben dâvet edici ve RAHMEt olarak gönderildim. ALLAH'ım kavmime hidâyet ver! Çünkü onlar bilmiyorlar." buyurmuştur.
(Aclûnî, Keşfü'l- Hafâ, 1/221)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "MuhaMMed'in canı elinde olan (ALLAH'a) yemin olsun ki, ister Yahudi, ister Hıristiyan olsun, şu ümmetten bir kimse BENim (peygamberliğimi) işitir, sonra da gönderildiğim şeye inanmadan ölürse muhakkak ki cehennemliklerden olur!." buyurmuştur.
(Müslim, İman, 240)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Benim örneğimle, ALLAH'ın beni kendisiyle gönderdiği (dinin) örneği şu adamın örneğine benzer.: (Bu adam) toplumuna gelmiş ve.: "Ben (düşman) ordusunu gözlerimle gördüm. Ben muhakkak ki apaçık uyarıcıyım. Artık kurtulmaya bakın!." demiş. Bunun üzerine toplumundan bir grup ona uymuş ve gecenin başında yola çıkmış, gitmişler. Onlardan bir grup da O'nu yalanlamış, bu sebeple yerlerinde sabahlamışlar. (Düşman) ordusu da onlara sabah baskın yapıp helâk etmiş, köklerini kazımış. İşte bu, bana itaat edip getirdiğime uyanla, bana isyan edip getirdiğim hakkı yalanlayanın temsilidir." buyurmuştur.
(Müslim, Feda'il, 16)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "BEN, Müslümanların dönüp (sığınacağı) KİMSEyim" buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Cihâd, 104)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: " BEN, mü’minlere kendi nefislerinden daha yakınım. Mü’minlerden kim ölür de bir borç bırakırsa, onun borcunu ödemek bana düşer. Kim de mal bırakırsa o mal, vârislerinindir." buyurmuştur.
(Müslim Feraiz, 14)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "BEN, ancak Muallim/Öğretmen olarak gönderildim." buyurmuştur.
(İbn Mâce, Mukaddime, 17)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Ben, uzatmayı murad ederek namaza başlarım. Sonra çocuk ağlaması işitirim. Bunun üzerine, annesinin ona karşı şiddetli arzusu sebebiyle namazı kısaltırım!." buyurmuştur.
(Müslim, Salât, 192)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Her doğan çocuk fıtrat üzere doğar. Sonra anne babası onu Yahudi, Hristiyan veya Mecusi yapar.” buyurmuştur.
(Ebû Hüreyre radiyallahu anhu’den; Buhârî, Tefsîr (Rûm), 2.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kim bir kavme benzerse, o da onlardandır.” buyurmuştur.
(Abdullah b. Ömer radiyallahu anhu’den; Ebû Dâvûd, Libâs, 4.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bir gün ensardan bir adamın bostanına girdi. Bir de ne görsün; bir deve! Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’i görünce inledi hayvancağız, gözlerinden yaşlar aktı. Bunun üzerine Efendimiz onun yanına gelip kulağını okşadı. Gördüğü bu şefkat karşısında hayvan sakinleşti. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ Bu devenin sahibi kimdir, kimindir bu deve?.” diye sordu. Ensardan bir genç koşup geldi ve.: “Yâ Resûlullah o benimdir!” dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ona.: “ALLAH’ın, seni kendisine sahib kıldığı şu hayvan hakkında ALLAH’tan korkmuyor musun? Gerçekten bu hayvan senin kendisini aç bıraktığını ve yorduğunu BANA şikâyet ediyor." buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Cihâd, 44.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “BENi, insin ve cinnin gâfilleri hâricinde bütün mahlûkat beni tanır.” buyurmuştur.
(Ahmed bin Hanbel, Müsned, III, 310.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz, Hazret-i Ömer, Ebû Bekir ve Hazret-i Osman dördü, Uhudʼa çıktılar. Uhud sallandı.. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:اُسْكُنْ (uşkun/sakin ol!) Uhud! Üzerinde bir Peygamber/bir Nebî, bir Sıddîk, iki Şehîd var.” buyurmuştur.
(Buhârî, Ashâbü’n-Nebî, 6; Tirmizî, Menâkıb, 18/3703.)

Resim---İmam Ali kerremallahu vechehu.: “Bir taş vardı (Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem) onun önünden geçerken, o taş Mekkeʼde.: “Es-selâmu aleyke yâ Rasûlallah!.” dediğini ben duyardım.” buyurmuştur.
(Müslim, Fezâil, 2; İbn-i Sa’d, I, 157.)

Resim---Câbir radıyallahu anh.: “Mescid-i Nebevî’de Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’in hutbe okurken dayandığı bir kütük vardı. Mescide minber konulduğu (artık Resûlullah hutbesini orada okumaya başladığı) zaman bu kütüğün, doğumu yaklaşmış deve gibi inlediğini duyduk. Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem minberden indi, elini kütüğün üzerine koyunca sesi kesildi.” buyurmuştur.
(Buhârî, Menâkıb 25.)

Resim---Bir başka rivâyet şöyledir.: “Cuma günü gelip de Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem minberin üzerine oturunca, yanında Resûlullah’ın hutbe okuduğu hurma kütüğü ikiye bölünüyormuş gibi haykırdı.” buyurmuştur.
(Buhârî, Büyû‘ 32.)

Resim---Bir başka rivayet şöyledir.: Kütük çocuk gibi bağırdı. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem aşağı inerek onu tutup kucakladı. Kütük de teskin edilmeye çalışılan bir çocuk gibi yavaş yavaş sükûnet buldu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Dinlediği zikirden mahrum kaldığı için ağladı!.” buyurmuştur.
(Buhârî, Menâkıb 25.)

Kütüğün hasretle inlemesi Resûl-i Ekrem aleyhisselâm Efendimiz’i duygulandırdı. Minberden indi ve onu kucaklayarak teskin etti.:

Resim---Bazı rivâyetlerden öğrendiğimize göre Peygamber aleyhisselâm.: “Eğer onu kucaklamasaydım, kıyamet gününe kadar inleyecekti” buyurmuştur.
(Dârimî, Mukaddime 6.)

* Daha sonra bu duygulu kütük Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in emri üzerine toprağa gömüldü..

Resim---Tâbiîn Neslinin büyük Âlim ve Zâhidi Hasan-ı Basrî radiyallahu anhu Hazretleri, bu hadisi rivâyet ettikten sonra etrafındakilere.: “Ey Müslümanlar! Kütük bile Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem hasretiyle inliyor, O’nu özlüyor. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'e kavuşmayı arzu eden kimselerin O’nu daha çok özlemesi gerekmez mi?.” buyurmuştur.
(Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, II, 559.)

Resim---Tecrid Tercemesi’nin Aziz Mütercimlerinden Babanzâde Ahmed Naim kaddesallahu sırrahu’nun Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem muhabbetini pek güzel dile getiren şu duygu dolu uyarısını ibretle okuyalım.: “Cenâb-ı HAKk'ın elçisi, hidâyet önderi MuhaMMed Mustafâ sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’i cansız bir varlık bu derece özlerse, O Saf Nûrun eşsiz güzelliğini görmek için ALLAH'ın birliğine inanan bir mü’min acaba ne kadar hasret duymalıdır? Varın kıyas edin!. Ve ibret alın!.” demiştir.
(Tecrid Tercemesi, III, 79.)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMEDİ TASAVVUF

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Resim 5.2.7. RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem,
Resim KENDİSİNDEN ÖNCEKİ GELEN PEYGAMBERLERİ
ResimTASDİK EDER.:


ALLAHu zü’L- CeLÂL katında, her peygamber kendisinden önceki peygamberi tasdik etmekle mükellef olduğu gibi; en son gelecek olan Hâtemü'l- Enbiyâ MuhaMMed Aleyhisselâm’ı da haber vermek ve tasdik etmekle mükellef tutulmuşlardır..

بَلْ جَاء بِالْحَقِّ وَصَدَّقَ الْمُرْسَلِينَ
Resim---“Bel câe bi’l- hakkı ve saddaka’l- murselîn (murselîne).: Hayır, o hakkı (Kur’ÂN’ı) getirdi. Ve mürselleri (gönderilmiş olan resûlleri) tasdik etti.” (Sâffat 37/37)

وَإِذْ أَخَذَ اللّهُ مِيثَاقَ النَّبِيِّيْنَ لَمَا آتَيْتُكُم مِّن كِتَابٍ وَحِكْمَةٍ ثُمَّ جَاءكُمْ رَسُولٌ مُّصَدِّقٌ لِّمَا مَعَكُمْ لَتُؤْمِنُنَّ بِهِ وَلَتَنصُرُنَّهُ قَالَ أَأَقْرَرْتُمْ وَأَخَذْتُمْ عَلَى ذَلِكُمْ إِصْرِي قَالُواْ أَقْرَرْنَا قَالَ فَاشْهَدُواْ وَأَنَاْ مَعَكُم مِّنَ الشَّاهِدِينَ
Resim---“Ve iz ehazallâhu mîsâka’n- nebiyyîne lemâ âteytukum min kitâbin ve hikmetin summe câekum resûlun musaddikun limâ meakum le tu’minunne bihî ve le tensurunnehu, kâle e akrartum ve ehaztum alâ zâlikum ısrî, kâlû akrarnâ, kâle feşhedû ve ene meakum mineş şâhidîn (şâhidîne).: Ve ALLAH, nebilerden, "Size kitap ve hikmet verdim. Sonra size, beraberinizde olanı (ALLAH'ın size verdiği kitapları) tasdik eden bir Resûl geldiği zaman, ona mutlaka îmân edeceksiniz ve ona mutlaka yardım edeceksiniz" diye misak aldığı zaman.: "İkrar ettiniz mi (kabul ettiniz mi?) ve bu ağır (ahdimi) üzerinize aldınız mı?" diye buyurdu. (Onlar da).: "İkrar ettik (kabul ettik)" dediler. (ALLAHû TeÂLÂ): "Öyleyse şâhid olun ve Ben sizinle beraber şâhid lerdenim." buyurdu.” (Âl-i İmrân 3/81)

فَمَن تَوَلَّى بَعْدَ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ
Resim---“Fe men tevellâ ba’de zâlike fe ulâike humu’l- fâsikûn (fâsikûne).: Artık bundan sonra, kim yüz çevirirse (nebilerden sonra gelecek olan bu Resûl'ü inkâr ederse), işte onlar, onlar fâsıklardır.” (Âl-i İmrân 3/82)

MuhaMMed aleyhisselâm;
ALLAHu zü’L- CeLÂL’in Resûlullah’ı ve Hateme’n- Nebîsidir..
ALLAHu zü’L- CeLÂL gönderdiği her peygamberden,.: “Eğer Hz. MuhaMMed ba’solunduğunda hayatta olursanız, ona uyacaksınız.” diye söz almıştır. Her peygamber de ümmetinden bu şekilde söz almıştır.”
(İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-‘Azîm, Ürdün, 1411/1990, IV, 562.)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in özellikleri, vasıfları, önceki kitaplarda bildirildiği için, bu kitapların tâbîleri Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’i gayet iyi tanımaktadırlar.:


الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْرِفُونَهُ كَمَا يَعْرِفُونَ أَبْنَاءهُمْ وَإِنَّ فَرِيقاً مِّنْهُمْ لَيَكْتُمُونَ الْحَقَّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ
Resim---“Ellezîne âteynâhumu’l- kitâbe ya’rifûnehu kemâ ya’rifûne ebnâehum ve inne ferîkan minhum le yektumûne’l- hakka ve hum ya’lemûn (ya’lemûne).: Kendilerine kitap verdiklerimiz, O'na (MuhaMMed aleyhisselâm'a) kendi oğullarına ârif oldukları (tanıdıkları) gibi âriftirler (tanıyıp bilirler). Ve muhakkak ki onlardan bir fırka, hakkı gerçekten bile bile gizliyor.” (Bakara 2/146)

الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْرِفُونَهُ كَمَا يَعْرِفُونَ أَبْنَاءهُمُ الَّذِينَ خَسِرُواْ أَنفُسَهُمْ فَهُمْ لاَ يُؤْمِنُونَ
Resim---“Ellezîne âteynâhumu’l- kitâbe ya’rifûnehu kemâ ya’rifûne ebnâehum ellezîne hasirû enfusehum fe hum lâ yu’minûn(yu’minûne).: Bizim kendilerine Kitap verdiklerimiz, onu, çocuklarını tanır gibi tanırlar. Kendilerini hüsrana uğratanlar; işte onlar inanmayanlardır.” (En’âm 6/20)

Resim---Nitekim Hz. Ömer bu meseleyi Abdullah b. Selâm’a sorunca o.: “Ben onu, oğlumu bildiğimden daha iyi bilirim, tanırım. O Emîn (ALLAH), gökten, yerdeki Emîn’e (Hz. Muhammed’e) sıfatlarını indirdi; ben de onu tanıdım. Ama anasından doğan oğlum benden midir, bilemem.” demiştir.. (İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-‘Azîm, Ürdün, 1411/1990, I, 169.).

الَّذِينَ يَتَّبِعُونَ الرَّسُولَ النَّبِيَّ الأُمِّيَّ الَّذِي يَجِدُونَهُ مَكْتُوبًا عِندَهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَالإِنْجِيلِ يَأْمُرُهُم بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَاهُمْ عَنِ الْمُنكَرِ وَيُحِلُّ لَهُمُ الطَّيِّبَاتِ وَيُحَرِّمُ عَلَيْهِمُ الْخَبَآئِثَ وَيَضَعُ عَنْهُمْ إِصْرَهُمْ وَالأَغْلاَلَ الَّتِي كَانَتْ عَلَيْهِمْ فَالَّذِينَ آمَنُواْ بِهِ وَعَزَّرُوهُ وَنَصَرُوهُ وَاتَّبَعُواْ النُّورَ الَّذِيَ أُنزِلَ مَعَهُ أُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
Resim---“Ellezîne yettebiûner resûlen nebiyye’l- ummiyyellezî yecidûnehu mektûben indehum fît tevrâti ve’l- incîli ye’muruhum bi’l- ma’rûfi ve yenhâhum ani’l- munkeri ve yuhıllu lehumut tayyibâti ve yuharrimu aleyhimu’l- habâise ve yedau anhum ısrahum ve’l- aglâlelletî kânet aleyhim, fellezîne âmenû bihî ve azzerûhu ve nasarûhu vettebeûn nûrellezî unzile meahu ulâike humu’l- muflihûn(muflihûne).: Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de yazılı buldukları ümmî, nebî, resûle tâbî olurlar. Onlara ma'ruf ile (irfanla) emreder, onları münkerden nehyeder ve onlara tayyib olanları (temiz ve güzel olan şeyleri), helâl kılar. Habis olanları (kötü ve pis şeyleri), onlara haram kılar. Ve onların, ağırlıklarını (günahlarını sevaba çevirip, günahlarının ağırlığını) kaldırır. Ve üzerlerindeki zincirleri, (ruhu vücuda bağlayan bağ ve fetih kapısının üzerindeki 7 baklalı altın zincir) kaldırır. Artık onlar, O'na îmân ettiler ve O'na saygı gösterdiler ve O'na yardım ettiler ve O'nunla beraber indirilen Nur'a (Kur'ân-ı Kerim'e) tâbî oldular. İşte onlar, onlar felâha (kurtuluşa, cennet mutluluğuna ve dünya mutluluğuna) erenlerdir.” (A’râf 7/157)

ALLAHu zü’L- CeLÂL’in Peygamberleri İZ ZİNCİRİnin son Halkası olan Hatem’i- Nebîyy Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemdir.:


وَإِذْ قَالَ مُوسَى لِقَوْمِهِ يَا قَوْمِ اذْكُرُواْ نِعْمَةَ اللّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ جَعَلَ فِيكُمْ أَنبِيَاء وَجَعَلَكُم مُّلُوكًا وَآتَاكُم مَّا لَمْ يُؤْتِ أَحَدًا مِّن الْعَالَمِينَ
Resim---“Ve iz kâle mûsâ li kavmihî yâ kavmizkurû ni’metallâhi aleykum iz ceale fîkum enbiyâe ve cealekum mulûk (mulûken), ve âtâkum mâ lem yu’ti ehaden mine’l- âlemin (âlemîne).: Hani, Musâ kavmine (şöyle) demişti.: "Ey kavmim, ALLAH'ın üzerinizdeki ni’metini anın; içinizden peygamberler çıkardı, sizden yöneticiler kıldı ve âlemlerden hiç kimseye vermediğini size verdi." (Mâide 5/46)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Benden önceki Peygamberlere verilmeyen beş şey bana verildi; Bir aylık mesafeden korkum düşmanların kalbine salındı. Benden önceki Peygamberler özel olarak kavimlerine, ben ise tüm insanlığa gönderildim..." buyurdu. (Buharî; 335, 438.

Nebî.: ALLAH’ın daha önceki şeriatlere bağlı kalmak üzere, İlahî Emir ve yasaklarını mü’minlere tebliğ etmesi için vahiy yoluyla görevlendirdiği kimselere Nebî denir.”
(İbn Teymiyye, Ebu’l Abbas, Kitâbu’n-Nübüvvât, Beyrut 1985, 337.)

NEBÎ, kendisinden önce gelen peygamberlere indirilmiş olan kitaplarla hükmeden, kendilerine kitap verilmeyen peygamber olduğu halde, RESÛL, kendisine özel olarak yeni bir kitap ve şeriat vahyedilen peygamberdir. Buna göre kendisine kitap indirilmeyen, fakat önceki peygamberin şeriatını sürdüren peygambere resûl denemez..
(Cürcâni, et-Ta’rifât, 238.)

Hem Rasûller hem de, Nebîlertebliğ Görevleri yanında ALLAHu zü’L- CeLÂL’in KULu Beşer/İnsÂN olarak her insÂN gibi Kulluk İmtihÂNı'na tâbi kullarıdır.:


وَلَقَدْ أُوحِيَ إِلَيْكَ وَإِلَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكَ لَئِنْ أَشْرَكْتَ لَيَحْبَطَنَّ عَمَلُكَ وَلَتَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِرِينَ
Resim---“Ve lekad ûhıye ileyke ve ilellezîne min kablik (kablike), le in eşrekte le yahbetanne ameluke ve le tekûnenne mine’l- hâsirîn (hâsirîne).: Ve andolsun ki, sana ve senden öncekilere.: "Gerçekten eğer sen şirk koşarsan (Allah'a ulaşmayı dilemezsen), amellerin mutlaka hebâ olur. Ve mutlaka hüsrana düşenlerden olursun." diye vahyolundu.” (Zümer 39/65)

وَمَا جَعَلْنَاهُمْ جَسَدًا لَّا يَأْكُلُونَ الطَّعَامَ وَمَا كَانُوا خَالِدِينَ
Resim---“Ve mâ cealnâhum ceseden lâ ye’kulûnet taâme ve mâ kânû hâlidîn (hâlidîne).: Ve Biz, onları (vahyettiğimiz ricâlleri) yemek yemeyen bir beden (vücud) kılmadık. Ve onlar, halidin (ebedî, ölümsüz) değillerdir.” (Enbiyâ 21/8)

وَمَا جَعَلْنَا لِبَشَرٍ مِّن قَبْلِكَ الْخُلْدَ أَفَإِن مِّتَّ فَهُمُ الْخَالِدُونَ
Resim---“Ve mâ cealnâ li beşerin min kablike’l- huld (hulde), e fe in mitte fe humu’l- hâlidûn (hâlidûne).: Ve senden önce bir beşeri, ebedî (ölümsüz) kılmadık. Öyleyse sen ölürsen, o zaman onlar, ebedî mi olacaklar (ölmeyecekler mi)?” (Enbiyâ 21/34)

Âyetin açıklamaya ihtiyaç duymayacak kadar açık olduğu kesindir. Yâni senden önceki tüm peygamberler fâniydiler ve öldüler, aynı şekilde sen ve senden sonraki tüm insanlar da fânidirler ve öleceklerdir.

(Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XVI, 138-139)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMEDİ TASAVVUF

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim 5.2.8. RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem,
Resim DİĞER KİTÂBLAR da
Resim BİLDİRİLMİŞTİR.:



Resim---Ebu Yemman radiyallahu anhu.: “Ben Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem in şöyle buyurduğunu işittim: “Benim pek çok isimlerim vardır. Ben, MuhaMMed’im, Ben, AhMed’im, Ben, kendisiyle ALLAH’ın küfrü mahvettiği Mahi’yim, Ben, insanların ölümde haşredilecekleri Haşir’im ve ben Akib’im ki, benden sonra peygamber yoktur.” demiştir.. (Buharî, Menâkıb 17.)

Resim---Müslim’deki rivâyette bunlara ilave olarak, “Ben, Haşim’im, Rahmet Peygamberiyim, Tövbeyim,ve Mülhime’yim..” ifâdeleri yer almaktadır.. (Buharî, Menâkıb,17; Müslim, Fezâil,125; Tirmizî, Edeb, 67; Muvatta, Esmâu’n-Nebi,1.).

الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْرِفُونَهُ كَمَا يَعْرِفُونَ أَبْنَاءهُمْ وَإِنَّ فَرِيقاً مِّنْهُمْ لَيَكْتُمُونَ الْحَقَّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ
Resim---“Ellezîne âteynâhumul kitâbe ya’rifûnehu kemâ ya’rifûne ebnâehum ve inne ferîkan minhum le yektumûnel hakka ve hum ya’lemûn (ya’lemûne).: Kendilerine kitap verdiklerimiz, O'na (Hz. Muhammed aleyhisselâm'a) kendi oğullarına ârif oldukları (tanıdıkları) gibi âriftirler (tanıyıp bilirler). Ve muhakkak ki onlardan bir fırka, hakkı gerçekten bile bile gizliyor.” (Bakara 2/146)

Yahudiler ve Hıristiyanlar, Hz. Peygambere ait özellikleri kendi kudsal kitaplarında okuya geldiklerinden onu özelliklerinden çok iyi tanıyorlardı. Bu âyette, Yahudi ve Hıristiyanların Hz. Peygamberi inkâr etmelerinin bilgisizlikten değil, inatlarından kaynaklandığına işâret edilmektedir..

Kendilerine kitap verilen Yahudi ve Hıristiyanların ruhanî reisleri, öz oğullarını tanıdıkları gibi Hz. Muhammed aleyhisselâm’ı de, Tevrat ve İncil’de yazılı olan sıfatlarından bilip tanıyorlardı..
Yahudi ilim adamlarından Abdullah bin Selâm ve arkadaşları, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizi birçok özellikleriyle bilip tanıdıkları için bunlardan bir kaçı İslamiyeti kabul etmek konusunda tereddüt etmedi..


Resim---Abdullah ibn Mesud radiyallahu anhu.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bizi (Habeşistan) Necaşî’ye gönderdi, biz yaklaşık seksen kişi civarındaydık… Kureyşliler de Necaşî’ye elçiler ve hediyeler göndermişti. Kureyşin elçileri Necaşî’nin huzuruna girdiler, Kureyşliler ona secde ettiler. Bizi ve Peygamber aleyhisselâmı şikâyet ettiler. Necaşî bizi de çağırdı, Ca’fer b. Ebi Tâlib bizim sözcümüz olarak Necaşî’ye selâm verdi, huzurunda secdeye kapanmadı. Ona.: “Hükümdara neden secde etmezsin?” dediklerinde,
O.: “Biz Azîz ve Celîl olan ALLAH’tan başkasına secde etmeyiz.” dedi.
Necaşî: “O da nedir?” diye sorunca, Hz. Ca’fer, ALLAH’ı, Peygamberi, namazı, zekâtı, Hz. İsâ (aleyhisselâm) hakkında Meryem Sûresindeki âyetleri okudu, bildirilenleri söyledi. Bunun üzerine Necaşî oturduğu yerden kalktı ve.: “Ey Habeşliler topluluğu, ey papazlar ve rahibler! ALLAH’a andolsun ki onlar bizim söylediklerimizden fazla bir şey söylemiyorlar. Merhaba size ve sizin katından geldiğiniz zata. Ben, Onun ALLAH’ın Resulü olduğuna şahâdet ederim ve onun İncil’de gördüğümüz peygamber olduğunu kabul ederim. Meryem oğlu İsâ’nın müjdelediği zât olduğunu bildiririm. İstediğiniz yere konaklayın. ALLAH’a andolsun ki eğer ben Kral olmasaydım gider onun ayakkabılarını taşır ve ona abdest aldırırdım.” dedi.

(Hadislerle Kur’ÂN Tefsiri, 14/ 7870; Ebu Davûd, Cenâiz,62 (3205.)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin İncil’de "AhMeD (Baraklit)", Tevrat’ta, "Münhamenna" olarak geçtiği muhakkaktır..
(Hz. Muhammed ve İslamiyet, M. Asım KÖKSAL, Mekke Devri, s.14.)

Birçok tercüme yanlışları ve insan sözleri karışmakla beraber, halen elimizde bulunan Tevrat ve İncil nüshalarında Hz. Muhammed (aleyhisselâm) in geleceği ile ilgili belgelere ve işâretlere rastlamaktadır..

Resim---İbn Sa’d’in, İbni Abbas’dan rivâyetine göre.: “ Kureyza, Nadir, Fedek ve Hayber Yahudileri, Peygamberimiz Peygamber gönderilmeden önce, yanlarındaki kitaplardan onun sıfatlarını, hicret edeceği yerin Medine olacağını öğrenmiş bulunuyorlardı. Peygamberimiz doğduğu zaman Yahudi âlimleri bir yıldızın doğduğunu görmüşler ve şöyle demişlerdir.: “Bu yıldızın doğduğu gece, Ahmed (aleyhisselâm) doğmuştur.”

Resim---İbn Sa’d’in, Hz. Aişe (radiyallahu anha) den rivâyetine göre.: “Mekke’de ticâretle uğraşan bir Yahudi vardı. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) doğduğu gece, bu Yahudi; içlerinde Hişam b. Muğire, Velid b. Muğire ve Utbe b. Rebia gibi Kureyş’in ileri gelenlerinin de bulunduğu bir toplantıda bulunuyordu.
Bu Yahudi onlara.: “Bu gece, sizden birisinin bir çocuğu doğdu mu?” diye sordu. Onlar.: “Bilmiyoruz!” dediler.
Yahudi.: “VALLAHi, sizin bu kabahatinizden iğrendim. Bakın, ey Kureyş Topluluğu! Size ne söylüyorum! İyi anlayın. Bu gece, bu ümmetin en son peygamberi Ahmed doğdu! Eğer yanlışım varsa, Filistin kutsiyetini inkâr etmiş olayım! Evet, onun iki omuz küreği arasında kırmızımtırak, üzerinde tüyler bulunan bir Ben vardır!” dedi.
Toplantıda bulunanlar, Yahudi’nin bu sözlerinden hayrete düştüler. Evlerine döndükleri zaman bunu ev halkına anlattılar.
Cevaben.: “ u gece, Abdulmuttalib’in oğlu Abdullah’ın bir oğlu doğdu. Adını MuhaMMed koydular” denildi onlara.
Ertesi gün Yahudi’nin bulunduğu yere gidip “Bahsettiğin çocuğun bizim kabilede doğduğunu öğrendin mi?” dediler.
Yahudi onlara.: “Onun doğumu, benim size verdiğim haberden önce midir, yoksa sonra mıdır?” dedi. Onlar.: “Öncedir ve ismi da AHMED’dir” dediler.
Yahudi.: “Beni o çocuğun yanına götürün” dedi. Kalkıp birlikte Hz. Amine’nin evine gittiler. Yahudi Peygamberimizi ve arkasındaki Ben’i görünce fenâlaştı ve baygınlık geçirdi. Ayılınca.: “Yazıklar olsun sana ne oldu?" diye sordular.
Yahudi.: “Artık İsrâil oğullarından Peygamberlik gitti. Ellerinden kitap da gitti. Yahudi Âlimlerinin kıymet ve itibarı da kalmadı artık. Bu, onların öldürülecekleri hakkında verilmiş bir hükümdür! Araplar, Peygamberlikle kurtuluşa ereceklerdir. Ey Kureyş Topluluğu! Ferahlandınız mı? VALLAHi, size, haberi doğudan batıya kadar ulaşacak bir satvet, bir hamle verilecektir!.”
dedi..
(Hz. Muhammed ve İslamiyet, M. Asım KÖKSAL, Mekke Dönemi, sayfa 51-52.).

Resim---Cabir İbn Semüre (radiyallahu anhu) anlatıyor.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin Peygamberlik mührü, iki omuzu arasında idi. Tıpkı bir güvercin yumurtası büyüklüğünde kırmızı bir yumru (gudde) idi.” demiştir.. (Tirmizî, 42 (3647.)

Resim---Saffan İbnu Assal (radiyallahu anhu) anlatıyor.: “İki Yahudi konuşuyorlardı. Biri arkadaşına.: “Gel seninle şu peygamber'e gidelim ve bir şeyler soralım.” dedi.
Arkadaşı.: “Ona peygamber deme!.” diye müdahale edip ekledi.: “Şâyet o kendisinden “Peygamber” diye bahsettiğini duyacak olursa sevincinden gözleri dört köşe olur.

Beraberce gidip Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi imtihan niyetiyle dokuz açık âyetten ona soru sordular. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem onlara.: ALLAH’a hiçbir şeyi ortak kılmayın, hırsızlık yapmayın, zinâ fazihasını işlemeyin. ALLAH’ın haram kıldığı cana kıymayın, faiz yemeyin, günahsız kadına zinâ iftirası atmayın, savaş sırasında cepheyi bırakıp kaçmayın. Ey Yahudiler! Bilhassa sizin için söylüyorum, cumartesi günü yasağını ihlal etmeyin!.” dedi.
Saffan der ki.: “Bu cevap üzerine Yahudiler Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in el ve ayaklarını öptüler ve : “Şahâdet ederiz ki sen Peygambersin!.” dediler.
Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz onlara.: “Öyleyse niye bana uymuyorsunuz?” diye sordu.
Onlar.: “Davûd (aleyhisselâm) in neslinden peygamber kesilmesin diye duâ etti. Biz, sana uyduğumuz takdirde Yahudilerin bizi öldürmesinden korkuyoruz.” cevabını verdiler..

(Tirmizî, İsti’zan,33 (2734), Nesaî, Tahrim,18; İbn Mâce, Edeb 16 (3705))

وَإِذْ أَخَذَ اللّهُ مِيثَاقَ النَّبِيِّيْنَ لَمَا آتَيْتُكُم مِّن كِتَابٍ وَحِكْمَةٍ ثُمَّ جَاءكُمْ رَسُولٌ مُّصَدِّقٌ لِّمَا مَعَكُمْ لَتُؤْمِنُنَّ بِهِ وَلَتَنصُرُنَّهُ قَالَ أَأَقْرَرْتُمْ وَأَخَذْتُمْ عَلَى ذَلِكُمْ إِصْرِي قَالُواْ أَقْرَرْنَا قَالَ فَاشْهَدُواْ وَأَنَاْ مَعَكُم مِّنَ الشَّاهِدِينَ
Resim---“Ve iz ehazallâhu mîsâkan nebiyyîne lemâ âteytukum min kitâbin ve hikmetin summe câekum resûlun musaddikun limâ meakum le tu’minunne bihî ve le tensurunnehu, kâle e akrartum ve ehaztum alâ zâlikum ısrî, kâlû akrarnâ, kâle feşhedû ve ene meakum mineş şâhidîn (şâhidîne).: Ve ALLAH, nebilerden.: "Size kitap ve hikmet verdim. Sonra size, beraberinizde olanı (ALLAH'ın size verdiği kitapları) tasdik eden bir Resûl geldiği zaman, ona mutlaka îmân edeceksiniz ve ona mutlaka yardım edeceksiniz" diye misak aldığı zaman, "İkrar ettiniz mi (kabul ettiniz mi?) ve bu ağır (ahdimi) üzerinize aldınız mı?" diye buyurdu. (Onlar da).: "İkrar ettik (kabul ettik)" dediler. (ALLAHû TeÂLÂ): "Öyleyse şâhid olun ve Ben sizinle beraber şâhidlerdenim." buyurdu.” (Âl-i İmrân 3/81)

وَإِذْ قَالَ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ يَا بَنِي إِسْرَائِيلَ إِنِّي رَسُولُ اللَّهِ إِلَيْكُم مُّصَدِّقًا لِّمَا بَيْنَ يَدَيَّ مِنَ التَّوْرَاةِ وَمُبَشِّرًا بِرَسُولٍ يَأْتِي مِن بَعْدِي اسْمُهُ أَحْمَدُ فَلَمَّا جَاءهُم بِالْبَيِّنَاتِ قَالُوا هَذَا سِحْرٌ مُّبِينٌ
Resim---“Ve iz kâle îsebnu meryeme yâ benî isrâîle innî resûlullâhi ileykum musaddikan li mâ beyne yedeyye mine’t- tevrâti ve mubeşşiren bi resûlin ye’tî min bagdîsmuhû ahmed (ahmedu), fe lemmâ câehum bil beyyinâti kâlû hâzâ sihrun mubîn (mubînun).: Ve Meryemoğlu İsâ (aleyhisselâm) şöyle demişti: “Ey İsrailoğulları! Muhakkak ki ben, elimdeki Tevrat'ta olan herşeyi tasdik eden ve benden sonra gelecek, ismi AHMED olan Resûl ile müjdeleyen, size (gönderilmiş) ALLAH'ın RESÛLÜ’yüm.” Fakat onlara beyyineler (mucizeler, deliller) getirdiği zaman onlar: “Bu apaçık sihirdir.” dediler.” (Saff 61/6)

Resim

Risâlet Görevini yerine getirmek üzere gönderilen bütün peygamberler, insanlığa aynı tebliği getirmekle birlikte, risalet silsilesini koparacak ve kendinden öncekilerin ve sonrakilerin dâvetini yalanlayacak herhangi bir girişimde bulunmamışlardır. Kur’ÂN'da da belirtildiği gibi onlar birbirlerinin tebliğini tekzib etmek için değil, doğrulamak ve tasdik etmek üzere gönderilmişlerdir.. (bknz..: Saf,61/6; Âl-i İmrân ,3/ 3,50; Maide,S/46, 48; Neml,27 /76; Yunus.l0/37; Yusuf, 12;111; Fatır,/31; Ahkaf,46/12; Bakra,2/101; Nİsâ,4/ 47; En'am,6/92.)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in, peygamber olarak gönderileceğine dâir haberlerin kudsal kitaplarda yer aldığına açıkça işâret etmiştir..


الَّذِينَ يَتَّبِعُونَ الرَّسُولَ النَّبِيَّ الأُمِّيَّ الَّذِي يَجِدُونَهُ مَكْتُوبًا عِندَهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَالإِنْجِيلِ يَأْمُرُهُم بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَاهُمْ عَنِ الْمُنكَرِ وَيُحِلُّ لَهُمُ الطَّيِّبَاتِ وَيُحَرِّمُ عَلَيْهِمُ الْخَبَآئِثَ وَيَضَعُ عَنْهُمْ إِصْرَهُمْ وَالأَغْلاَلَ الَّتِي كَانَتْ عَلَيْهِمْ فَالَّذِينَ آمَنُواْ بِهِ وَعَزَّرُوهُ وَنَصَرُوهُ وَاتَّبَعُواْ النُّورَ الَّذِيَ أُنزِلَ مَعَهُ أُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
Resim---“Ellezîne yettebiûner resûlen nebiyye’l- ummiyyellezî yecidûnehu mektûben indehum fî’t- tevrâti ve’l- incîli ye’muruhum bil ma’rûfi ve yenhâhum ani’l- munkeri ve yuhıllu lehumut tayyibâti ve yuharrimu aleyhimu’l- habâise ve yedau anhum ısrahum ve’l- aglâlelletî kânet aleyhim, fellezîne âmenû bihî ve azzerûhu ve nasarûhu vettebeûn nûrellezî unzile meahu ulâike humu’l- muflihûn (muflihûne).: Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de yazılı buldukları ümmî, nebî, resûle tâbî olurlar. Onlara ma'ruf ile (irfanla) emreder, onları münkerden nehyeder ve onlara tayyib olanları (temiz ve güzel olan şeyleri), helâl kılar. Habis olanları (kötü ve pis şeyleri), onlara haram kılar. Ve onların, ağırlıklarını (günahlarını sevaba çevirip, günahlarının ağırlığını) kaldırır. Ve üzerlerindeki zincirleri, (ruhu vücuda bağlayan bağ ve fetih kapısının üzerindeki 7 baklalı altın zincir) kaldırır. Artık onlar, O'na îmân ettiler ve O'na saygı gösterdiler ve O'na yardım ettiler ve O'nunla beraber indirilen Nur'a (Kur'ÂN-ı Kerim'e) tâbî oldular. İşte onlar, onlar felâha (kurtuluşa, cennet mutluluğuna ve dünya mutluluğuna) erenlerdir.” (A’râf 7/157)

Kur’ÂN-ı Kerimin Tevrat'a İşâreti İncil'de Hz. Peygamberin geleceğine dair haberlere işâret edildiği gibi, Hz Musâ'ya verilen Tevrat'ta da Hz. Peygamberin geleceğine dair haberlerin olduğunu görmekteyiz. Bu haberleri okuyan Hz Musâ'nın ümmeti, âhir zaman peygamberinin geleceğini biliyorlardı..

Kur’ÂN-ı Kerimde, İncil'de Hz. Peygamberin geleceğine dair haberlere işâret edildiği gibi, Hz Musâ'ya verilen Tevrat'ta da Hz. Peygamber aleyhisselâmın geleceğine dair haberlerin olduğunu görmekteyiz. Bu haberleri okuyan Hz Musâ'nın Ümmeti, âhir zaman peygamberinin geleceğini biliyorlardı..


الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْرِفُونَهُ كَمَا يَعْرِفُونَ أَبْنَاءهُمْ وَإِنَّ فَرِيقاً مِّنْهُمْ لَيَكْتُمُونَ الْحَقَّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ
Resim---“Ellezîne âteynâhumul kitâbe ya’rifûnehu kemâ ya’rifûne ebnâehum ve inne ferîkan minhum le yektumûnel hakka ve hum ya’lemûn (ya’lemûne).: Kendilerine kitap verdiklerimiz, O'na (Hz. MuhaMMed aleyhisselâm'a) kendi oğullarına ârif oldukları (tanıdıkları) gibi âriftirler (tanıyıp bilirler). Ve muhakkak ki onlardan bir fırka, hakkı gerçekten bile bile gizliyor.” (Bakara 2/146)

Zebûr'da Hz. MuhaMMed aleyhisselâm'ın Geleceğine Dair Haberler.:
Kur’ÂN-ı Kerim, Hz. Davûd aleyhisselâm'a verilmiş olan kitaptan haber vermiştir..


إِنَّا أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ كَمَا أَوْحَيْنَا إِلَى نُوحٍ وَالنَّبِيِّينَ مِن بَعْدِهِ وَأَوْحَيْنَا إِلَى إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإْسْحَقَ وَيَعْقُوبَ وَالأَسْبَاطِ وَعِيسَى وَأَيُّوبَ وَيُونُسَ وَهَارُونَ وَسُلَيْمَانَ وَآتَيْنَا دَاوُودَ زَبُورًا
Resim---“İnnâ evhaynâ ileyke kemâ evhaynâ ilâ nûhin ve’n- nebiyyîne min ba’dihî, ve evhaynâ ilâ ibrâhîme ve ismâîle ve ishâka ve ya’kûbe ve’l- esbâti ve îsâ ve eyyûbe ve yûnuse ve hârûne ve suleymân (suleymâne), ve âteynâ dâvûde zebûrâ (zebûran).: Muhakkak ki Biz, Hz. Nûh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. Ve Hz.İbrâhîm'e, Hz.İsmâil'e, Hz.İshâk'a, Hz.Yâkub ve torunlarına, Hz.İsâ'ya, Hz.Eyub'a, Hz.Yûnus'a, Hz.Harun'a ve Hz.Süleymân'a da vahyettik. Ve Hz.Davûd'a Zebûr'u verdik.” (Nisâ 4/163)

Ancak Tevrat ve İncil'de olduğu gibi Zebûr'un içeriğinden bahsetmemiş, İsrâiloğullarının ayrılığa düştüğü konuların önemli olanlarına işâret etmiştir.:

إِنَّ هَذَا الْقُرْآنَ يَقُصُّ عَلَى بَنِي إِسْرَائِيلَ أَكْثَرَ الَّذِي هُمْ فِيهِ يَخْتَلِفُونَ
Resim---“İnne hâze’l- kur’ÂNe yakussu alâ benî isrâîle ekserellezî hum fîhi yahtelifûn (yahtelifûne).: Muhakkak ki bu Kur'ÂN, İsrâiloğulları'na çoğunda ihtilâf ettikleri şeylerin (gerçeklerini) anlatıyor.” (Nemi 27/76)

مُّحَمَّدٌ رَّسُولُ اللَّهِ وَالَّذِينَ مَعَهُ أَشِدَّاء عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاء بَيْنَهُمْ تَرَاهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِّنَ اللَّهِ وَرِضْوَانًا سِيمَاهُمْ فِي وُجُوهِهِم مِّنْ أَثَرِ السُّجُودِ ذَلِكَ مَثَلُهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَمَثَلُهُمْ فِي الْإِنجِيلِ كَزَرْعٍ أَخْرَجَ شَطْأَهُ فَآزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوَى عَلَى سُوقِهِ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغِيظَ بِهِمُ الْكُفَّارَ وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْهُم مَّغْفِرَةً وَأَجْرًا عَظِيمًا
Resim---“MuhaMMedun resûlullâh (resûlullâhi), vellezîne meahû eşiddâu alâ’l- kuffâri ruhamâu beynehum terâhum rukkean succeden yebtegûne fadlen minallâhi ve rıdvânen sîmâhum fî vucûhihim min eseri’s- sucûd (sucûdi), zâlike meseluhum fî’t- tevrât (tevrâti), ve meseluhum fî’l- incîl (incîli), ke zer’in ahrace şat’ehu fe âzerehu festagleza festevâ alâ sûkıhî yu’cibu’z- zurrâa, li yagîza bihimu’l- kuffâr (kuffâra), vaadallâhullezîne âmenû ve amilûs sâlihâti minhum magfiraten ve ecren azîmâ (azîmen).: ALLAH'ın Resûl'ü Hz. MuhaMMed (aleyhisselâm) ve O'nunla beraber olanlar, kâfirlere karşı çok şiddetli; kendi aralarında çok merhametlidirler. Onları rükû ederken, secde ederken ve ALLAH'dan fazl ve rıza isterken görürsün. Onların alâmetleri yüzlerindeki secde izleridir. İşte bunlar, onların Tevrat'taki ve İncil'deki vasıflarıdır. Filizini çıkaran sonra onu kuvvetlendiren, böylece kalınlaşan, sonunda gövdesi üzerinde yükselen, çiftçilerin hoşuna giden ekin gibidir. Onlarla kâfirleri öfkelendirmek içindir. Ve ALLAH, onlardan imanedenler ve salih amel (nefs tezkiyesi) yapanlara mağfiret ve büyük ecir vaadetti.” (Fetih 48/29)

Resim---Ashabdan, Abdullah b. Amr, kendisine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Tevrat'ta kayıtlı olan vasıfları sorulunca şunları söylemiştir.: "Evet ALLAH'a yemin olsun ki Resulullah' ın bazı vasıfları Tevrat'ta da anılmıştır.'' dedi ve şu Âyet-i Kerimelerin benzerini meâlen zikretti.:

وَدَّ كَثِيرٌ مِّنْ أَهْلِ الْكِتَابِ لَوْ يَرُدُّونَكُم مِّن بَعْدِ إِيمَانِكُمْ كُفَّاراً حَسَدًا مِّنْ عِندِ أَنفُسِهِم مِّن بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الْحَقُّ فَاعْفُواْ وَاصْفَحُواْ حَتَّى يَأْتِيَ اللّهُ بِأَمْرِهِ إِنَّ اللّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Resim---“Vedde kesîrun min ehli’l- kitâbi lev yeruddûnekum min ba’di îmânikum kuffârâ (kuffâran), haseden min indi enfusihim min ba’di mâ tebeyyene lehumu’l- hakk (hakku), fa’fû vasfehû hattâ ye’tiyallâhu bi emrih (emrihî), innallâhe alâ kulli şey’in kadîr (kadîrun).: Ehli kitaptan çoğu, hak kendilerine apaçık beyan olduktan sonra, nefslerindeki hasetten dolayı, sizi îmânınızdan sonra küfre döndürebilmeyi (fıska düşürmeyi) isterler. Artık, ALLAH (bu husustaki) emrini getirinceye kadar bağışlayın ve hoşgörün. Muhakkak ki ALLAH, herşeye kaadirdir.” (Bakara 2/109)

فَبِمَا رَحْمَةٍ مِّنَ اللّهِ لِنتَ لَهُمْ وَلَوْ كُنتَ فَظًّا غَلِيظَ الْقَلْبِ لاَنفَضُّواْ مِنْ حَوْلِكَ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الأَمْرِ فَإِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّهِ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّلِينَ
Resim---“Fe bimâ rahmetin minallâhi linte lehum, ve lev kunte fazzan galîzal kalbi lenfaddû min havli k(havlike), fa’fu anhum vestagfir lehum ve şâvirhum fî’l- emr (emri), fe izâ azamte fe tevekke’l- alâllâh (alâllâhi), innallâhe yuhibbu’l- mutevekkilîn (mutevekkilîne).: O zaman, ALLAH'tan bir rahmet sebebiyle onlara yumuşak davrandın. Ve eğer sen, kaba, katı yürekli olsaydın, mutlaka senin etrafından dağılırlardı. Artık onları affet ve onlar için mağfiret dile ve işler konusunda onlarla muşavere et (danış). Azmettiğin zaman, artık ALLAH'a tevekkül et. Muhakkak ki ALLAH, tevekkül edenleri (ALLAH'a güvenenleri) SEVer.” (Âl-i İmrân 3/159)

يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذِيرًا
Resim---“Yâ eyyuhen nebiyyu innâ erselnâke şâhiden ve mubeşşiren ve nezîrâ (nezîren).: Ey Nebî (Peygamber)! Muhakkak ki Biz, seni ŞÂHİD, MÜJDELEYİCİ ve NEZİR (uyarıcı) olarak gönderdik.” (Ahzâb 33/45)

وَدَاعِيًا إِلَى اللَّهِ بِإِذْنِهِ وَسِرَاجًا مُّنِيرًا
Resim---“Ve dâîyen ilâllâhi bi iznihî ve sirâce’n- munîrâ (munîren).: Ve O'nun (ALLAH'ın) izni ile ALLAH'a dâvet eden ve nurlandırıcı sirac (kandil) olarak (gönderdik).” (Ahzâb 33/46)

وَلَا تَسْتَوِي الْحَسَنَةُ وَلَا السَّيِّئَةُ ادْفَعْ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ فَإِذَا الَّذِي بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ عَدَاوَةٌ كَأَنَّهُ وَلِيٌّ حَمِيمٌ
Resim---“Ve lâ testevî’l- hasenetu ve le’s- seyyieh (seyyietu), idfa’ billetî hiye ahsenu fe izellezî beyneke ve beynehu adâvetun ke ennehu veliyyun hamîm (hamîmun).: Hasene (iyilik) ve seyyie (kötülük), müsavi (eşit) değildir. (Kötülüğü) en güzel şekilde karşıla. O zaman seninle arasında düşmanlık olan kişi, samimi bir dost gibi olur.” (Fusilet 41/34)

İlahi Dinlerin temelini, ALLAH, âhiret ve peygamber inancı oluşturmaktadır..

ALLAHu zü’L- CeLÂL,
Dünyaya gönderilecek insaniann ruhlanyla, "Elest Meclisinde" TEVHİD üzerine söz aldıktan sonra Peygamberler Zincirinin ilk halkasını ilk insanla başlatmıştır.:


وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلاَئِكَةِ إِنِّي جَاعِلٌ فِي الأَرْضِ خَلِيفَةً قَالُواْ أَتَجْعَلُ فِيهَا مَن يُفْسِدُ فِيهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَاء وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَ قَالَ إِنِّي أَعْلَمُ مَا لاَ تَعْلَمُونَ
Resim---“Ve iz kâle rabbuke li’l- melâiketi innî câilun fî’l- ardı halîfeh (halîfeten), kâlû e tec’alu fîhâ men yufsidu fîhâ ve yesfiku’d- dimâ (dimâe), ve nahnu nusebbihu bi hamdike ve nukaddisu lek (leke), kâle innî a’lemu mâ lâ tâ’lemûn (tâ’lemûne).: Ve RABB’in meleklere: “Muhakkak ki Ben yeryüzünde bir halife kılacağım.” demişti. (Melekler de): “Orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın? Biz SENi, hamd ile tesbih ve seni takdis ediyoruz.” dediler. (RABB’in de): “Muhakkak ki BEN, sizin bilmediklerinizi bilirim.” buyurdu.” (Bakara 2/30)

وَعَلَّمَ آدَمَ الأَسْمَاء كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلاَئِكَةِ فَقَالَ أَنبِئُونِي بِأَسْمَاء هَؤُلاء إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
Resim---“Ve alleme âdemel esmâe kullehâ summe aradahum ale’l- melâiketi fe kâle enbiûnî bi esmâi hâulâi in kuntum sadikîn (sadikîne).: Ve (ALLAH), Âdem'e, (ALLAH'ın) isimlerinin hepsini (bu isimlerdeki hikmetleri) öğretti. Sonra onları meleklere arz ederek dedi ki.: “Haydi sadıklardan iseniz bunları isimleri ile bana haber verin (söyleyin).” (Bakara 2/31)

قَالُواْ سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَا إِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا إِنَّكَ أَنتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ
Resim---“Kâlû subhâneke lâ ilme lenâ illâ mâ allemtenâ inneke ente’l- alîmu’l- hakîm (hakîmu).: (Melekler).: “SENi tenzih ederiz.” dediler. “SEN’in bize öğrettiğinden başka (hiç) bir ilmimiz yoktur. Muhakkak ki SEN, ALÎM'sin (en iyi bilensin), HAKÎM'sin (hikmet sahibisin).” (Bakara 2/32)

قَالَ يَا آدَمُ أَنبِئْهُم بِأَسْمَآئِهِمْ فَلَمَّا أَنبَأَهُمْ بِأَسْمَآئِهِمْ قَالَ أَلَمْ أَقُل لَّكُمْ إِنِّي أَعْلَمُ غَيْبَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَأَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا كُنتُمْ تَكْتُمُونَ
Resim---“Kâle yâ âdemu enbi’hum bi esmâihim, fe lemmâ enbeehum bi esmâihim, kâle e lem ekul lekum innî a’lemu gaybe’s- semâvâti ve’l- ardı ve a’lemu mâ tubdûne ve mâ kuntum tektumûn (tektumûne).: (ALLAH): “Ey Âdem! Bunları onlara, isimleriyle haber ver (bildir).” dedi. Âdem onları isimleriyle onlara bildirdiği zaman (ALLAH, meleklere).: “BEN size demedim mi, muhakkak ki BEN, göklerin ve yerin bilinmeyenlerini bilirim.Ve sizin açıkladığınız ve (içinizde) gizlemiş olduğunuz şeyleri de bilirim ?” dedi.” (Bakara 2/33)

يَوْمَ تَجِدُ كُلُّ نَفْسٍ مَّا عَمِلَتْ مِنْ خَيْرٍ مُّحْضَرًا وَمَا عَمِلَتْ مِن سُوَءٍ تَوَدُّ لَوْ أَنَّ بَيْنَهَا وَبَيْنَهُ أَمَدًا بَعِيدًا وَيُحَذِّرُكُمُ اللّهُ نَفْسَهُ وَاللّهُ رَؤُوفُ بِالْعِبَادِ
Resim---“Yevme tecidu kullu nefsin mâ amilet min hayrin muhdâran, ve mâ amilet min sû’ (sûin), teveddu lev enne beynehâ ve beynehû emeden baîdâ (baîden), ve yuhazzirukumullâhu nefseh (nefsehu), vallâhu raûfun bi’l- ıbâd (ıbâdi).: O gün her nefs, hayırdan ne yaptıysa onu hazır olarak bulur (hayat filminde tüm yaptıklarını görür). Ve kötülükten ne yaptı ise, onunla kendisi arasında uzak bir mesafe olmasını temenni eder. Ve ALLAH sizi, kendisinden sakındırır (Takvâ sahibi olmanızı, ölmeden önce, ruhunuzu ALLAH'a ulaştırmanızı ister). Ve ALLAH kullarına karşı RAÛF'tur.” (Âl-i İmrân 3/30)

إِنَّ مَثَلَ عِيسَى عِندَ اللّهِ كَمَثَلِ آدَمَ خَلَقَهُ مِن تُرَابٍ ثِمَّ قَالَ لَهُ كُن فَيَكُونُ
Resim---“İnne mesele îsâ indallâhi ke meseli âdem (âdeme), halakahu min turâbin summe kâle lehu kun fe yekûn (yekûnu).: Muhakkak ki ALLAH'ın indinde (nezdinde) Hz. Îsâ'nın durumu, Hz. Âdem'in durumu (yaratılışı) gibidir. Onu topraktan yarattı. Sonra ona “ol!” demesiyle o da hemen oluverdi..” (Âl-i İmrân 3/59)

MuhaMMed aleyhisselâm ile NOKTALamıştır.:

مَّا كَانَ مُحَمَّدٌ أَبَا أَحَدٍ مِّن رِّجَالِكُمْ وَلَكِن رَّسُولَ اللَّهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّينَ وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا
Resim---“Mâ kâne muhammedun ebâ ehadin min ricâlikum, ve lâkin resûlallâhi ve hâtemen nebiyyin (nebiyyine), ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ (alîmen).: Muhammed (aleyhisselâm), sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası olmamıştır (değildir). Fakat ALLAH'ın Resûl'ü ve Nebîler'in (Peygamberler'in) Hatemi'dir (Sonuncusu). ALLAH, herşeyi en iyi bilendir.” (Ahzâb 33/40)

İlk Peygamber Âdem aleyhisselâm, ile son Peygamber MuhaMMed aleyhisselâm arasında geçen peygamberlerin kesin sayılarını bildirmemiştir.:

وَمَا أَرْسَلْنَا مِن رَّسُولٍ إِلاَّ لِيُطَاعَ بِإِذْنِ اللّهِ وَلَوْ أَنَّهُمْ إِذ ظَّلَمُواْ أَنفُسَهُمْ جَآؤُوكَ فَاسْتَغْفَرُواْ اللّهَ وَاسْتَغْفَرَ لَهُمُ الرَّسُولُ لَوَجَدُواْ اللّهَ تَوَّابًا رَّحِيمًا
Resim---“Ve mâ erselnâ min resûlin illâ li yutâa bi iznillâh (iznillâhi). Ve lev ennehum iz zalemû enfusehum câûke festagferûllâhe vestagfera lehumur resûlu le vecedûllâhe tevvâben rahîmâ (rahîmen).: Ve Biz, (hiç) bir resûlü, ALLAH'ın izniyle kendilerine itaat edilmesinden başka birşey için göndermedik. Ve onlar nefslerine zulmettikleri zaman, eğer sana gelselerdi, böylece ALLAH'tan mağfiret dileselerdi ve Resûl de onlar için mağfiret dileseydi, mutlaka ALLAH'ı, (iki tarafın da) tövbelerini (onların tövbesini ve Resûl'ün mağfiret talebini) kabul eden ve rahmet edici olarak bulurlardı.” (Nisâ 4/64)

Fakat her millete bir peygamber gönderdiğini belirtmiştir.:

إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ بِالْحَقِّ بَشِيرًا وَنَذِيرًا وَإِن مِّنْ أُمَّةٍ إِلَّا خلَا فِيهَا نَذِيرٌ
Resim---“İnnâ erselnâke bi’l- hakkı beşîren ve nezîrâ (nezîren), ve in min ummetin illâ halâ fîhâ nezîr (nezîrun).: Muhakkak ki Biz seni, hak ile müjdeleyici ve nezir (uyarıcı) olarak gönderdik. İçinden bir nezir gelip geçmiş olmayan hiçbir ümmet yoktur.” (Fâtır 35/24)

Ancak Kur’ÂN-ı Kerim, bunlardan çok azının adını zik.reder. (yirmi beş veya yirmi sekiz ) Bununla birlikte ALLAHu zü’L- CeLÂL, gönderdiği peygamberler arasında önemli bir bağ kurarak, Hz. MuhaMMed aleyhisselâm'ı diğer peygamberlere tanıtmış, peygamberlerden son Nebîyi haber vermelerini istemiştir.:

وَإِذْ أَخَذَ اللّهُ مِيثَاقَ النَّبِيِّيْنَ لَمَا آتَيْتُكُم مِّن كِتَابٍ وَحِكْمَةٍ ثُمَّ جَاءكُمْ رَسُولٌ مُّصَدِّقٌ لِّمَا مَعَكُمْ لَتُؤْمِنُنَّ بِهِ وَلَتَنصُرُنَّهُ قَالَ أَأَقْرَرْتُمْ وَأَخَذْتُمْ عَلَى ذَلِكُمْ إِصْرِي قَالُواْ أَقْرَرْنَا قَالَ فَاشْهَدُواْ وَأَنَاْ مَعَكُم مِّنَ الشَّاهِدِينَ
Resim---“Ve iz ehazallâhu mîsâkan nebiyyîne lemâ âteytukum min kitâbin ve hikmetin summe câekum resûlun musaddikun limâ meakum le tu’minunne bihî ve le tensurunnehu, kâle e akrartum ve ehaztum alâ zâlikum ısrî, kâlû akrarnâ, kâle feşhedû ve ene meakum mine’ş- şâhidîn (şâhidîne).: Ve ALLAH, nebilerden, "Size kitap ve hikmet verdim. Sonra size, beraberinizde olanı (ALLAH'ın size verdiği kitapları) tasdik eden bir Resûl geldiği zaman, ona mutlaka îmân edeceksiniz ve ona mutlaka yardım edeceksiniz" diye misak aldığı zaman, "İkrar ettiniz mi (kabul ettiniz mi?) ve bu ağır (ahdimi) üzerinize aldınız mı?" diye buyurdu. (Onlar da): "İkrar ettik (kabul ettik)" dediler. (ALLAHû TeÂLÂ): "Öyleyse şâhid olun ve Ben sizinle beraber şâhidlerdenim." buyurdu.” (Âl-i İmrân 3/81)

Bu âyet-i kerimenin yorumunda İslam ilimleri üç önemli noktaya temas etmektedirler.:
1-) Her peygamber kendisinden sonra gelen nebiyi haber vermekle görevlidir..
2-) Her peygamberin ümmetinden Hz. Peygambere yetişen, O'na inanmak durumundadır..
(Taberî, Tefsir,IV,331; İbn Kesir, Tefsir,II,65.
3-) Bütün peygamberler Hz.MuhaMMed aleyhisselâm'ın geleceğini haber vermekle görevlidirler. (İbn Kesir, Tefsir, II,56; Alusî, Tefsir, III, 209; Derveze,Tefsiru'l Hadis, VIII,121.)

Yukandaki âyetin (Âl-i İmrân 3/81) hükmü Ehl-i kitabın Kudsal kitaplarıında da vardır.:

وَإِنَّهُ لَفِي زُبُرِ الْأَوَّلِينَ
Resim---“Ve innehu lefî zuburi’l- evvelîn (evvelîne).: Ve muhakkak ki O, evvelkilerin (kitaplarının) sayfalarında mutlaka vardır.” (Şu’arâ 26/196)

أَوَلَمْ يَكُن لَّهُمْ آيَةً أَن يَعْلَمَهُ عُلَمَاء بَنِي إِسْرَائِيلَ
Resim---“E ve lem yekun lehum âyeten en ya’lemehu ulemâu benî isrâîl (isrâîle).: Ve Benî İsrail'in ulemâsının (âlimlerinin) O'nu bilmesi, onlar için bir delil olmadı mı?” (Şu’arâ 26/197)

وَلَوْ نَزَّلْنَاهُ عَلَى بَعْضِ الْأَعْجَمِينَ
Resim---“Ve lev nezzelnâhu alâ ba’dıl a’cemîn (a’cemîne).: Ve eğer Biz, O'nu bir kısım a'cemine (Arap olmayan bir gruba) indirseydik.” (Şu’arâ 26/198)

فَقَرَأَهُ عَلَيْهِم مَّا كَانُوا بِهِ مُؤْمِنِينَ
Resim---“Fe karaehu aleyhim mâ kânû bihî mu’minîn (mu’minîne).: Böylece onlara, O'nu okusaydı (gene de) O'na îmân etmezlerdi (mü'min olmazlar, ALLAH'a ulaşmayı dilemezlerdi).” (Şu’arâ 26/199)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMEDİ TASAVVUF

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim 5.2.9. RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem,
Resim ÂLEMLERe RaHMet OLARAK GÖNDERİLMİŞTİR.:


NÛRuLLAH=>NÛR-u MuhaMMed=>KÂiNÂt..

ALLAHu zü’L- CeLâL => Kur'ÂN-ı Kerîm’inde.:


وَمِنْهُمُ الَّذِينَ يُؤْذُونَ النَّبِيَّ وَيِقُولُونَ هُوَ أُذُنٌ قُلْ أُذُنُ خَيْرٍ لَّكُمْ يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَيُؤْمِنُ لِلْمُؤْمِنِينَ وَرَحْمَةٌ لِّلَّذِينَ آمَنُواْ مِنكُمْ وَالَّذِينَ يُؤْذُونَ رَسُولَ اللّهِ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ
Resim---“Ve minhumullezîne yu’zûnen nebiyye ve yekûlûne huve uzun(uzunun), kul uzunu hayrin lekum yu’minu billâhi ve yu’minu li’l- mu’minîne ve RAHMETun lillezîne âmenû minkum, vellezîne yu’zûne resûlallâhi lehum azâbun elîm (elîmun).: İçlerinden Peygamberi incitenler ve: "O (her sözü dinleyen) bir kulaktır" diyenler vardır. De ki: "O sizin için bir hayır kulağıdır. ALLAH'a iman eder, mü'minlere inanıp güvenir ve sizden iman edenler için bir RAHMETtir. ALLAH'ın ELÇİSİne eziyet edenler... Onlar için acı bir azab vardır." (Tevbe 9/61)

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِلْعَالَمِينَ
Resim---“Vemâ erselnâke illâ rahmeten li’l- âlemîn(e).: BİZ, SENi ancak ÂLEMLERE RAHMEt olarak gönderdik.” (Enbiyâ 21/107)

وَمَا كُنتَ بِجَانِبِ الطُّورِ إِذْ نَادَيْنَا وَلَكِن رَّحْمَةً مِّن رَّبِّكَ لِتُنذِرَ قَوْمًا مَّا أَتَاهُم مِّن نَّذِيرٍ مِّن قَبْلِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ
Resim---“Ve mâ kunte bi cânibit tûri iz nâdeynâ, ve lâkin RAHMETen min RABBike li tunzire kavmen mâ etâhum min nezîrin min kablike leallehum yetezekkerûn (yetezekkerûne).: Ve Biz, (Hz. Musâ'ya) nidâ ettiğimiz zaman, sen Tûr Dağı'nın yanında değildin. Fakat RABBinden bir RAHMET olarak, senden önce kendilerine bir nezir (uyarıcı, peygamber) gelmemiş olan bir kavmi inzar etmen (uyarman) içindir. Umulur ki böylece onlar tezekkür ederler.” (Kasas 28/46)

رَحْمَةً مِّن رَّبِّكَ إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
Resim---“RAHMETen min RABBik (rabbike), innehu huve’s- SEMÎu’l- ALÎM (alîmu).: RABB’inden bir RAHMET olarak. Muhakkak ki O; O, en iyi İŞİTEN, en iyi BİLENdir.” (Duhân 44/6)

RASÛLULLAH sallallahu aleyhi ve sellem’e KEVSER verilmiştir.:

NaMaZ KILarak=>BEDENen,
KuRBâN KESerek=>MALen,
RABB’in için =>RUHEN CeLâL NÛRuna Gark OL!..


إِنَّا أَعْطَيْنَاكَ الْكَوْثَرَ
Resim---“İnnâ a’taynâke’l- kevser (kevsere).: Muhakkak ki BiZ, sana Kevser'i verdik.” (Kevser 108/1)

فَصَلِّ لِرَبِّكَ وَانْحَرْ
Resim---“Fe salli li RABBike venhar.: O halde RABB’in için namaz kıl ve kurban kes.” (Kevser 108/2)

إِنَّ شَانِئَكَ هُوَ الْأَبْتَرُ
Resim---“İnne şânieke huve’l- ebter (ebteru).: Muhakkak ki sana (nesli kesik diye) buğzeden, o kendisi ebterdir (soyu kesiktir).” (Kevser 108/3)

Kevser; Cennette bir nehrin adı olduğu gibi, Kur'ÂN, peygamberlik ve pek çok hayır., diye de tefsir edilmıştır..


*
**
****


İtâ.: Vermektir, verme işi görev gereğidir, temlik (mülk olarak verme) ifâde etmez..
İnnâ a’taynâkel kevser.:
innâ.: muhakkak ki biz.
a'taynâ-ke.: biz sana verdik.
el kevsere.: kevser..
İtâ.: Vermektir, verme işi görev gereğidir, temlik (mülk olarak verme) ifâde etmez..

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e,
=>Kur’ÂN-ı Kerîm->NaKL->İLim->CeNNet vermek gibidir..

Elif” le olduğunda İlâHî veriştir ve,
=>mülk=>MÂLİKü’l- MÜLK’e aittir ve kullanılmak ve kemâl bulmak için lutfen veriştir..

İtâ.: temlik (mülk edinme) ifâde eder.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e ait,
=>AKL-ı KüLL->Kevser Havuzu->Rusuliyyet->Hilafet vs. gibi..

Ayn” ile veriş ise,
=>A’yan-ı Sabite- Ubid’iyyet verilene veriştir ve verilenin mülkü gibidir, Ni’meten-Rahmeten veriştir.

KEVSER:
1-) Alabildiğine çokluk (maddî-mânevî); kalabalık nesil..
2-) En bol, faydalı ve hayırlı olan..
3-) Her tarafı saran toz..
4-) CeNNet Irmağı-CeNNet Havuzu..
5-) Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in soyu Ehl-i Beyt aleyhisselâm’ı..
6-) Nûbüvvet..
7-) Kur’ÂN-ı Kerîm..
8-.) Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in meziyyetleri.
9-) Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şanı..
10-) Makam-ı Mahmûd..
11-) İlim..
12-) Ümmetin Ûlemâsı..
13-) MuhaMMedî Âşıklar..
14) Kevser Sûresi denilmiştir..
15) Bizce “Nûr-u MuhaMMed”dir..
16) Bizce “Ni'MEt-i UZMÂ'”dır..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMEDİ TASAVVUF

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim KELÂMuLLAH’ta RIDVÂN-ı RAHMEt/RAZI OLuş RAHMEti.:

KELÂMuLLAH=>RASÛLuLLAH,
BÂTıN-ZÂHiR RAHMETuLLAH,
Ve ====>EHL-i BEYt-i ÂLi ŞAH,
SEBîLULLAH’ta==>ABDuLLAH!.

celle celâlihu..
aleyhumusselâm..


SONSuZ RaHMet.:
Sözlükte masdar olarak “merhamet etmek, severek ve acıyarak korumak”, isim olarak “şefkat, merhamet” anlamına gelir..
Râgıb el-İsfahânî, RaHMet Kavramının temel mânasının.: “acınacak durumda bulunan kimseye yönelik yufka yüreklilik ve şefkat” olduğunu, ALLAH celle celâlihu’ya nisbet edildiğinde merhametin ürünü olan.: “lutufta bulunma” mânâsına alınması gerektiğini söyler.. (el-Müfredât, “rhm” md.)

Kur’ân-ı Kerîm’de 114 âyette geçen RaHMet kelimesi 92 âyette Zât-ı İlâhiyye’ye nisbet edilmiştir. Ayrıca 119 âyette fiil kalıbında, 57 âyette RAHMÂN ve 114 âyette RAHÎM İsmi şeklinde yine ALLAH celle celâlihu’ya izâfe edilmiştir. Cenâb-ı HAKk, 4 âyette “Erhamü’r-Râhimîn”, 2 âyette “Hayrü’r-Râhimîn” olarak nitelendirilmiştir..
Kur’ÂN’da RaHMet Tevrat’a, Kur’ÂN’a, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e ve insanlara da nisbet edilmiştir.. (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “rhm” md.).

Ebü’l-Ferec İbnü’l-Cevzî, Kur’ÂN’da ALLAH celle celâlihu’ya izâfe edilen RaHMet Kavramının ifâde ettiği mânâları şöyle sıralamıştır.: İman, İslâm, Nübüvvet, Kur’ÂN, Mağfiret ve Cennet türünden olmak üzere mânevî; yağmur, rızık vb. maddî ni’metler. Kur’ÂN’da sayılamayacak kadar çok olduğu ifâde edilen İlâhî Ni’metlerin hepsi İlâhî RaHMetin kapsamı içinde yer alır.:


وَآتَاكُم مِّن كُلِّ مَا سَأَلْتُمُوهُ وَإِن تَعُدُّواْ نِعْمَتَ اللّهِ لاَ تُحْصُوهَا إِنَّ الإِنسَانَ لَظَلُومٌ كَفَّارٌ
Resim---“Ve âtâkum min kulli mâ se’eltumûh (se’eltumûhu), ve in teuddû Nİ’METALLÂHi lâ tuhsûhâ,inne’l- insâne le zalûmûn keffâr (keffârun).: Size her istediğiniz şeyi verdi. Eğer ALLAH'ın ni’metini saymaya kalkışırsanız, onu sayıp bitirmeye güç yetiremezsiniz. Gerçek şu ki, insan pek zâlimdir, pek nankördür.” (İbrâhîm 14/34)

وَإِن تَعُدُّواْ نِعْمَةَ اللّهِ لاَ تُحْصُوهَا إِنَّ اللّهَ لَغَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---“Ve in teuddû ni’metallâhi lâ tuhsûhâ, innALLÂHe le GAFÛRun RAHÎM (rahîmun).: Ve şâyet, ALLAH'ın ni'metlerini adet adet (tane tane) sayarsanız, O'nu sayamazsınız. Muhakkak ki O, GAFÛR'dur (mağfiret edendir), RAHÎM'dir (Rahmet Nûrunu gönderendir).” (Nahl 16/18)

Kur’ân-ı Kerîm’de İlâhî RaHMetin her şeyi kuşattığı, Cenâb-ı HAKk’ın RaHMeti kendisine “farz kıldığı” (merhameti ilke edindiği) belirtilmiştir.:

وَاكْتُبْ لَنَا فِي هَذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِي الآخِرَةِ إِنَّا هُدْنَا إِلَيْكَ قَالَ عَذَابِي أُصِيبُ بِهِ مَنْ أَشَاء وَرَحْمَتِي وَسِعَتْ كُلَّ شَيْءٍ فَسَأَكْتُبُهَا لِلَّذِينَ يَتَّقُونَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَالَّذِينَ هُم بِآيَاتِنَا يُؤْمِنُونَ
Resim---“Vektub lenâ fî hâzihid dunyâ haseneten ve fî’l- âhıreti innâ hudnâ ileyk (ileyke), kâle azâbî usîbu bihî men eşâu ve RAHMETî vesiat kulle şey’ (şey’in), fe se ektubuhâ lillezîne yettekûne ve yu’tûnez zekâte vellezîne hum bi âyâtinâ yu’minûn (yu’minûne).: Bize bu dünyada ve âhirette (yevm'i’l- âhirde, kıyâmet gününde, hayat gününde) haseneler (güzel ameller, derecat kazandıran ameller) yaz (pozitif derecelerimizi, negatif derecelerimizden daha çok kazandır). Gerçekten biz tövbe edip, Sana döndük. ALLAHÛ TeALÂ, şöyle buyurdu: “Azâbımı dilediğime isabet ettiririm. Ve RAHMET’im herşeyi kuşattı. Böylece onu (haseneyi) takvâ sahiblerine ve zekâtı veren kimselere yazacağım. Ve onlar ki; onlar, âyetlerimize îmân ederler (mü'minlerdir).” (A‘râf 7/156)

قُل لِّمَن مَّا فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ قُل لِلّهِ كَتَبَ عَلَى نَفْسِهِ الرَّحْمَةَ لَيَجْمَعَنَّكُمْ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ لاَ رَيْبَ فِيهِ الَّذِينَ خَسِرُواْ أَنفُسَهُمْ فَهُمْ لاَ يُؤْمِنُونَ
Resim---“Kul li men mâ fî’s- semâvâti ve’l- ard (ardı), kul lillâh (lillâhi), ketebe alâ nefsihi’r- RAHMEh(rahmete), le yecmeannekum ilâ yevmi’l- kıyâmeti lâ reybe fîh (fîhi), ellezîne hasirû enfusehum fe hum lâ yu’minûn (yu’minûne).: “Göklerdeki ve yerdeki varlıklar ve imkânlar kimindir, kimin tasarrufundadır?” diye sor “RAHMETini ve MERHAMETini ihsân edeceğini yazılı olarak kendisine farz kılan, ilke edinen ALLAH’ındır' de.Sizi, gerçekleşeceğinde ve hesaba çekileceğinizde şüphe olmayan kıyamet gününe elbette toplayıp getirecektir. Kendilerini, birbirlerini zarara, ziyana uğratanlar, işte onlar imân etmeyecekler.” (En‘âm 6/12)

وَإِذَا جَاءكَ الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِآيَاتِنَا فَقُلْ سَلاَمٌ عَلَيْكُمْ كَتَبَ رَبُّكُمْ عَلَى نَفْسِهِ الرَّحْمَةَ أَنَّهُ مَن عَمِلَ مِنكُمْ سُوءًا بِجَهَالَةٍ ثُمَّ تَابَ مِن بَعْدِهِ وَأَصْلَحَ فَأَنَّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---“Ve izâ câekellezîne yu’minûne bi âyâtinâ fe kul selâmun aleykum ketebe RABBukum alâ nefsihi’r- RAHMETe ennehu men amile minkum sûen bi cehâletin summe tâbe min ba’dihî ve asleha fe ennehu GAFÛRun RAHÎM (rahîmun).: Âyetlerimize inanan kimseler sana geldiği zaman, onlara şöyle de.: “Selâm üzerinize olsun. RABB’iniz, kendi üzerine “RAHMETi” yazdı. Öyle ki;sizden, kim cahillikle bir kötülük yapar, sonra onu yaptıktan sonra tövbe eder ve ıslâh olursa (nefs tezkiyesi yaparsa), o taktirde muhakkak ki O (ALLAH), GAFÛR'dur (MAĞFİRET edendir), RAHÎM (Rahmet Nûru’nu gönderen)'dir.” (En‘âm 6/54)

الَّذِينَ يَحْمِلُونَ الْعَرْشَ وَمَنْ حَوْلَهُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَيُؤْمِنُونَ بِهِ وَيَسْتَغْفِرُونَ لِلَّذِينَ آمَنُوا رَبَّنَا وَسِعْتَ كُلَّ شَيْءٍ رَّحْمَةً وَعِلْمًا فَاغْفِرْ لِلَّذِينَ تَابُوا وَاتَّبَعُوا سَبِيلَكَ وَقِهِمْ عَذَابَ الْجَحِيمِ
Resim---“Ellezîne yahmilûne’l- arşa ve men havlehu yusebbihûne bi hamdi RABBihim ve yu’minûne bihî ve yestagfirûne lillezîne âmenû, RABBenâ vesi’te kulle şey’in RAHMETen ve ilmen fagfir lillezîne tâbû vettebeû sebîleke vekıhim azâbe’l- cahîm (cahîmi).: Arş'ı yüklenmekte olanlar ve çevresinde bulunanlar, RABBlerini hamd ile tesbih etmekte, O'na imân etmekte ve imân edenlere mağfiret dilemektedirler.: "RABBimiz, RAHMET ve ilim bakımından her şeyi kuşatıp sardın, tevbe edenler ve SEN'in yoluna tabi olanlara MAĞFİRET et ve onları cehennem azâbından koru." (Mü’min 40/7)

Bir kudsî hadiste, “Benim RaHMetim gazâbımı aşmıştır” buyrulduğu gibi (Buhârî, “Bedʾü’l-halk”, 1, Tevhîd, 55; Müslim, Tevbe, 14-16)
Buhârî ile Müslim’in rivâyet ettiği bir hadiste (Edeb, 19; Tevbe, 17-19) Resûl-i Ekrem aleyhisselâm, Cenâb-ı HAKk’ın, RaHMeti 100 parçaya ayırıp birini yeryüzüne yönelttiği, bu sâyede bütün canlıların MERHAMET Duygusu ve İçgüdüsüyle Davranışlar sergilediği, geride kalan 99 merhametini ise âhiret hayatına bıraktığı bildirilmiştir..
RaHMetle ilgili olarak A. J. Wensinck’in el-Muʿcem’inde (“rhm” md.) on bir sütunluk bir yer işgal eden hadis kaynaklarında birçok rivâyet İlâhî RaHMetin enginliğini, insanların birbirine ve diğer canlılara karşı merhametinin yüceliğini dile getirir. .

ALLAH’ın kullarına olan merhametinin kaybettiği çocuğunu aramaya koyulan annenin merhametinden çok daha fazla olduğu (Buhârî, Edeb, 18; Müslim, Tevbe, 22), Medine’de Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in biat aldığı kadınlara gösterdiği şefkat ve nezâket karşısında onlardan birinin.: “ALLAH ve Resulünün bize karşı olan MERHAMETi, her birimizin bizzat kendisine olan acımasından daha fazladır” dediği nakledilmiştir (Tirmizî, Siyer, 37).
Resûl-i Ekrem aleyhisselâm.: “Ben RaHMet Peygamberiyim” (Müslim, Fezâʾil, 126; Tirmizî, Daʿavât, 118)
Derken herhalde, “Seni âlemlere RaHMet olmak üzere gönderdik” meâlindeki âyete atıf yapıyordu.:


وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِلْعَالَمِينَ
Resim---“Vemâ erselnâke illâ rahmeten li’l- âlemîn(e).: BİZ, SENi ancak ÂLEMLERE RAHMEt olarak gönderdik.” (Enbiyâ 21/107)

Esasen onun mü’minlere kendi canlarından daha yakın olduğu da ifâde edilmiştir.:

لنَّبِيُّ أَوْلَى بِالْمُؤْمِنِينَ مِنْ أَنفُسِهِمْ وَأَزْوَاجُهُ أُمَّهَاتُهُمْ وَأُوْلُو الْأَرْحَامِ بَعْضُهُمْ أَوْلَى بِبَعْضٍ فِي كِتَابِ اللَّهِ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُهَاجِرِينَ إِلَّا أَن تَفْعَلُوا إِلَى أَوْلِيَائِكُم مَّعْرُوفًا كَانَ ذَلِكَ فِي الْكِتَابِ مَسْطُورًا
Resim---“En nebiyyu evlâ bi’l- mu’minîne min enfusihim ve ezvâcuhu ummehâtuhum, ve ûlû’l- erhâmi ba’duhum evlâ bi ba’dın fî kitâbillâhi mine’l- mu’minîne ve’l- muhâcirîne illâ en tef’alû ilâ evliyâikum ma’rûfâ (ma’rûfen), kâne zâlike fî’l- kitâbi mestura (mestûren).: NEBÎ (Peygamber), mü'minler için kendi nefslerinden daha evlâdır (yakındır. kendi canlarından daha önce gelir.). Ve O'nun (Nebî'nin) zevceleri, onların anneleridir. Ve Rahim Sâhibleri (akrabalar), onlar birbirlerine, ALLAH'ın Kitabı'nda, mü'minlere ve muhacirlere yakın olduklarından daha yakındır. Ancak dostlarınıza iyilik yapmanız hariç. İşte bunlar, Kitab'da satır satır yazılıdır.” (Ahzâb 33/6)

İlâhî RaHMetle İlâhî Muhabbet arasında özellikle Uhrevî Hayat açısından anlam yakınlığının bulunduğu şüphesizdir. Kur’ân-ı Kerîm’de ALLAHu zü’l- CeLâL’in sevdiği kulların nitelikleri arasında =>İyilikte bulunma, günahlardan dönüş yapma, maddî ve mânevî temizliğe riayet etme, kötülüklerden sakınma, sabretme, tevekkül etme ve adaletli olma sayılırken sevmediklerinin nitelikleri de şöyle belirtilmiştir=> Meşrû sınırları aşma, bozgunculuk yapma, alabildiğine nankör ve günahkâr olma, inançsızlık, zulüm, kibir, böbürlenme, İsrâf ve şımarıklık.. (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “yuhibbü”, “lâ yuhibbü” md.leri).
Her şeye rağmen kendisini ALLAH’ın kulu bilen kimsenin =>O’nun RaHMetinden ümit kesmemesi gerekir. Kur’ÂN’da ALLAH’ın RaHMetinden ümit kesmenin kâfirlere has bir özellik olduğu ifâde edilmiştir.
(M. F. Abdülbâki, el-Muʿcem, “knt”, “yʾs” md.leri; ayrıca bk. RAHMÂN)..

يَا بَنِيَّ اذْهَبُواْ فَتَحَسَّسُواْ مِن يُوسُفَ وَأَخِيهِ وَلاَ تَيْأَسُواْ مِن رَّوْحِ اللّهِ إِنَّهُ لاَ يَيْأَسُ مِن رَّوْحِ اللّهِ إِلاَّ الْقَوْمُ الْكَافِرُونَ
Resim---“Yâ beniyyezhebû fe tehassesû min yûsufe ve ehîhi ve lâ te’yesû min REVHİLLÂH (revhıllâhi), innehu lâ ye’yesu min REVHİLLÂHi ille’l- kavmu’l- kâfirûn (kâfirûne).: Ey oğullarım, gidin ve Yûsuf'u ve o’nun Kardeşini iyice araştırın! ALLAH'ın vereceği RAHMETten/ferahlıktan umut kesmeyin. Muhakkak ki; kâfirler (onu inkâr edenler) kavminden başkası, ALLAH'ın vereceği RAHMetten (Allah'ın rahmetinden, vereceği ferahlıktan, sevinçten) umut kesmez.” (Yûsuf 12/87)

Kur'ÂN-ı Kerîm ÂyetLerinde RAHMEt KeLimesi.:

Bakara 2/64,178,218,247,268; Âl-i İmrân 3/8,73,74,107,159; Nisâ 4/83,96,113,130,175; Mâide 5/54; En’âm 6/12,54,133,147,154,157; A’râf 7/49,52,56,57,63,72,151,154,156,203; Tevbe 9/21,61,71,99; Yûnus 10/21,57,58,86; Hûd 11/9,17,28,58,60,63,66,68,73,94,95, 119: Yûsuf 12/56,87,111; Nahl 15/64,89; 17/28,57,82,87,100; Kehf 18/10,16,58,65,82,98; Meryem 19/2,50,53; Enbiyâ 21/75,84, 86,107; Nûr 24/10,14,20,21,56; Furkan 25/48; Neml 27/19,63,77; Kasas 25/43,46,73,86; Ankebût 29/23, 51; Rûm 30/33,36,46,50; Lokmân 31/3; Ahzâb 33/17,43; Fâtır 35/2; Yâsîn 36/44; Sâd 38/43; Zümer 39/9,38,53; Mü'min 40/7,9; Fussilet 41/50; Şûrâ 42/8,28,48; Zuhruf 43/32; Duhân 44/6,42; Câsiye 45/20,30; Ahkâf 46/12; Fetih 48/25; Kâf 50/9; Hadîd 57/13,28; Mülk 67/11; İnsan 76/31..


إِنَّ الَّذِينَ آمَنُواْ وَالَّذِينَ هَاجَرُواْ وَجَاهَدُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ أُوْلَئِكَ يَرْجُونَ رَحْمَتَ اللّهِ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---“İnnellezîne âmenû vellezîne hâcerû ve câhedû fî sebîlillâhi, ulâike yercûne RAHMETALLÂH (rahmetallâhi), vALLÂHu GAFÛRun rahîm(rahîmun).: Şüphesiz iman edenler, hicret edenler ve ALLAH Yolu'nda cihâd edenler; işte onlar, ALLAH'ın RAHMETini umabilirler. ALLAH bağışlayandır, esirgeyendir.” (Bakara 2/218)

رَبَّنَا لاَ تُزِغْ قُلُوبَنَا بَعْدَ إِذْ هَدَيْتَنَا وَهَبْ لَنَا مِن لَّدُنكَ رَحْمَةً إِنَّكَ أَنتَ الْوَهَّابُ
Resim---RABBenâ lâ tuziğ kulûbenâ ba’de iz hedeytenâ veheb lenâ min ledunke RAHMEh (RAHMETen), inneke ENTE’l- VEHHÂB (vehhâbu).: RABBimiz, bizi hidâyete erdirdikten sonra, kalblerimizi saptırma. SEN’in katından bize vehbî olarak RAHMET bağışla. Muhakkak ki SEN, VEHHÂB'sın (vehbî olarak bağışlayansın).” (Âl-i İmrân 3/8)

فَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُواْ بِاللّهِ وَاعْتَصَمُواْ بِهِ فَسَيُدْخِلُهُمْ فِي رَحْمَةٍ مِّنْهُ وَفَضْلٍ وَيَهْدِيهِمْ إِلَيْهِ صِرَاطًا مُّسْتَقِيمًا
Resim---“Fe emmâllezîne âmenû billâhi va’tesamû bihî fe se yudhıluhum fî RAHMETin minhu ve fadlın ve yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ (mustekîmen).: ALLAH'a inanıp O'na sımsıkı sarılanları (ALLAH), kendisinden bir RAHMET ve lutfa sokacak ve kendisine varan dosdoğru yola iletecektir.” (Nisâ 4/175)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ مَن يَرْتَدَّ مِنكُمْ عَن دِينِهِ فَسَوْفَ يَأْتِي اللّهُ بِقَوْمٍ يُحِبُّهُمْ وَيُحِبُّونَهُ أَذِلَّةٍ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ أَعِزَّةٍ عَلَى الْكَافِرِينَ يُجَاهِدُونَ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَلاَ يَخَافُونَ لَوْمَةَ لآئِمٍ ذَلِكَ فَضْلُ اللّهِ يُؤْتِيهِ مَن يَشَاء وَاللّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ
Resim---“Yâ eyyuhâllezîne âmenû men yertedde minkum an dînihî fe sevfe ye’tîllâhu bi kavmin yuhıbbuhum ve yuhıbbûnehû ezilletin alâl mu’minîne eizzetin alâl kâfirîn (kâfirîne), yucâhidûne fî sebîlillâhi ve lâ yehâfûne levmete lâim (lâimin) zâlike fadlullâhi yu’tîhi men yeşâ (yeşâu) vALLÂHu VÂSİun ALÎM (alîmun).: Ey imân edenler, içinizden kim dininden geri döner (irtidat eder)se, ALLAH (yerine) kendisinin onları sevdiği, onların da kendisini sevdiği, mü'minlere karşı alçak gönüllü, kafirlere karşı ise “güçlü ve onurlu”, ALLAH Yolu’nda cihad eden ve kınayıcının kınamasından korkmayan bir topluluk getirir. Bu, ALLAH'ın bir fazlıdır, onu dilediğine verir. ALLAH (RAHMETiyle) geniş olandır, bilendir.” (Mâide 5/54)

وَرَبُّكَ الْغَنِيُّ ذُو الرَّحْمَةِ إِن يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ وَيَسْتَخْلِفْ مِن بَعْدِكُم مَّا يَشَاء كَمَآ أَنشَأَكُم مِّن ذُرِّيَّةِ قَوْمٍ آخَرِينَ
Resim---“Ve RABBuke’l- GANİyyu zu’r- RAHMEh(rahmeti), in yeşe’ yuzhibkum ve yestahlif min ba’dikum mâ yeşâu kemâ enşeekum min zurriyyeti kavmin âharîn (âharîne).: Ve senin RABB’in ganidir (zengindir, hiçbir şeye ihtiyacı yoktur) RAHMET Sâhibidir. Dilerse sizi giderir (yok eder), sizi başka bir kavmin zürriyetinden (neslinden) yarattığı gibi, sizden sonra da yerinize dilediğini getirir (halef yapar).” (En’âm 6/133)

يُبَشِّرُهُمْ رَبُّهُم بِرَحْمَةٍ مِّنْهُ وَرِضْوَانٍ وَجَنَّاتٍ لَّهُمْ فِيهَا نَعِيمٌ مُّقِيمٌ
Resim---“Yubeşşiruhum RABBuhum bi RAHMETin minhu ve rıdvânin ve cennâtin lehum fîhâ naîmun mukim (mukîmun).: RABB'leri, kendinden (O'ndan) bir RAHMET ile ve bir RIDVAN (razı oluş ile) ve CeNNetler ile onları müjdeler. Onlar için, orada devamlı (daimî) ni'metler vardır.” (Tevbe 9/21)

يَا أَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَاءتْكُم مَّوْعِظَةٌ مِّن رَّبِّكُمْ وَشِفَاء لِّمَا فِي الصُّدُورِ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِّلْمُؤْمِنِينَ
Resim---“Yâ eyyuhen nâsu kad câetkum mev'ızatun min RABBikum ve şifâun limâ fî’s- sudûri ve huden ve RAHMETun li’l- mu'minîn (mu'minîne).: Ey insanlar! Size, RABB’inizden öğüt (vaaz) ve göğsünüzde olana (nefsinizin kalbindeki hastalıklara) Şifâ ve mü'minlere Hidâyet ve RAHMET gelmiştir.” (Yûnus 10/57)

وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْآنِ مَا هُوَ شِفَاء وَرَحْمَةٌ لِّلْمُؤْمِنِينَ وَلاَ يَزِيدُ الظَّالِمِينَ إَلاَّ خَسَارًا
Resim---“Ve nunezzilu mine’l- Kur’ÂNi mâ huve Şifâun ve RAHMETun li’l- mu’minîne ve lâ yezîdu’z- zâlimîne illâ hasârâ (hasâran).: KUR'ÂN'dan indirdiğimiz şeyler, mü'minler için Şifâdır ve RAHMETTİR. Ve zâlimlerin sâdece hüsrânını (kaybettiği dereceleri) arttırır.” (İsrâ 17/82)

وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
Resim---“Ve ekîmû’s- salâte ve âtû’z- zekâte ve atîû’r- resûle leallekum turhamûn (turhamûne).: Ve namazı ikâme edin. Ve zekâtı verin. Ve Resûle itaat edin ki böylece RAHMET olunasınız.” (Nûr 24/56)

فَانظُرْ إِلَى آثَارِ رَحْمَتِ اللَّهِ كَيْفَ يُحْيِي الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا إِنَّ ذَلِكَ لَمُحْيِي الْمَوْتَى وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Resim---“Fenzur ilâ âsâri RAHMETİLLÂHi keyfe yuhyi’l- arda ba’de mevtihâ, inne zâlike le muhyî’l- mevtâ, ve huve alâ kulli şey’in KADÎR (kadîrun).: Öyleyse ALLAH'ın RAHMETİnin eserlerine bak. Ölümünden sonra arzı (yeryüzünü) nasıl diriltiyor? Muhakkak ki (O), ölüleri işte böyle gerçekten diriltendir ve O, herşeye KAADİRdir.” (Rûm 30/50)

يُدْخِلُ مَن يَشَاء فِي رَحْمَتِهِ وَالظَّالِمِينَ أَعَدَّ لَهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا
Resim---“Yudhilu men yeşâu fî RAHMETih (rahmetihî), ve’z- zâlimîne eadde lehum azâben elîmâ (elîmen).: O dilediği kişiyi, RAHMETinin içine dahil eder. Ve zâlimler, onlar için elîm azâb hazırladı.” (İnsân 76/31)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMEDİ TASAVVUF

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim RASÛLuLLAH’ta RAVZÂ-yı RAHMEt/RAHMEt BAHÇEsi.:

ZItLar ZeVkinin==>zAHMEti’n,
NÂRdan NûR EYyLe rAHMEti’n,
CÂNdaki==>CÂNÂN CeNNEti’n,
=>ÜMMEti OL!..mak=>ŞEREfi’n,
=>ALLAH’ın===>AZîZ AHMEti’n!.


celle celâlihu..
sallallahu aleyhi vesellem..


RaHMet Konusuda Ebu Hureyre, İbn Abbas ve Hasan-ı Basrî’den nakledilen hadiste.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ALLAH’ın 100 RaHMeti vardır; bunlardan 1 RaHMeti yeryüzü halkı arasında paylaşmış ki, onların ecelleri gelene kadar (hayatları boyunca) onlara kâfi gelir. RaHMetin 99 kısmını ise kıyamet günü EVLiyâLarı/DOSTLarı için saklamıştır.” buyurmuştur.
(Buharî, Rikak,19; Müslim, Tevbe, 18-21)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ALLAH RaHMeti yüz parça yaratmış, doksan dokuzunu kendi nezdinde tutmuş, yeryüzüne bir parçasını indirmiştir. İşte mahlûkât bu bir parçadan dolayı birbirlerine merhamet ederler. Hatta at (bazı rivayetlerde “hayvan” geçmektedir), yavrusuna basmamak için tırnağını (ayağını) kaldırır.” buyurmuştur.
(Buhârî, Edeb 19)

Benzer hadislerde ALLAH’ın, yüz RaHMetinin doksan dokuzunu kıyamet günü için ayırdığı, yeryüzüne indirdiği bir RaHMetle insanlar, cinler, hayvanlar ve böceklerin birbirlerine MeRHaMet ettiği, bu RaHMetle annelerin yavrularına ŞeFkât ettiği, vahşî hayvanların ve kuşların birbirlerine acıdıkları anlatılmaktadır.. (Müslim, Tevbe 19-21)

İmam Ahmed b. Hanbel’in rivayetlerine de yer veren Heysemî, ilgili hadis rivayetini sahih olarak değerlendirmiştir.. (bk. Mecmau’z- Zevâid, 10/385)


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Eğer kâfir, ALLAH’ın katındaki RaHMeti kavrayabilse, asla CeNNetten ümidini kesmez!.” buyurmuştur.
(Buhârî, Rikak 19)

MuhaMMedî MeRHaMet İkİ TeMEL TAŞı Er RAHMÂN ve Er RAHÎM İSİMLeri arasında bazı nüanslar bulunmaktadır.
RahmÂN ismi daha şumûllü ve geniştir. RahmÂN, ALLAH TeÂLÂ’nın canlı-cansız, büyük-küçük, melek-şeytan, insan-hayvan, mü’min-kafir, müttakî-fâsık her mahlûka karşı olan RaHMetini ifade eder. Bütün mahlûkât O’nun RaHMetiyle çepeçevri kuşatılmıştır. Yokluktan varlığa çıkışları, ilk yaratılışları RahmÂN’ın RaHMetinin tecellîsiyle olmuştur. Öyle ise hiçbir varlık bu RaHMetin tecellîsine mazhar olmaktan hariç değildir. Bu RaHMetten mahrum kalmış hiçbir varlık düşünülemez. Aksi takdirde Vücûd Libâsı giyip varlık sahasına çıkamazlardı. Öyle ise RahmÂNîyyet =>EZEL’e yani başlangıcı olmayan geçmişe ve dünyaya bakar..
(Elmalılı H. Yazır, I, 34-35) .

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ALLAH mahlûkâtı yarattığı vakit, kendi nezdinde arşın üstünde bulunan kitabına kendisi için.: “Muhakkak benim RaHMetim gazâbıma galib gelmiştir.” yazmıştır.” buyurmuştur.
(Buhârî, Tevhid 15, 55.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ALLAH mahlûkâtı yaratmadan evvel.: RaHMetinin gazâbına sebkat ettiği/geçtiği, onun önünde olduğu"yazılıydı.” buyurmuştur.
(Buhârî, Tevhid 55; Müslim, Tevbe 15.)

Nevevî (v. 676 h.) bu hadislerle ilgili şunları söylemiştir.: Âlimler ALLAH’ın gazâbıyla rızasının irâde sıfatına râci’ olduğunu söylemişlerdir. İtaat eden kuluna sevâb vermek dilerse buna rıza; isyan eden kuluna azap vermeyi dilerse buna da gazâb denilmiştir. Buradaki öncelik ve galebe çalmaktan murad, ALLAH’ın RaHMetinin çokluğu ve şumûludur.. (Nevevî, XIIV, 74) .

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ALLAH MeRHaMetli olanlara RaHMetle muamelede bulunur. Öyleyse sizler yeryüzündekilere karşı MeRHaMetli olun ki, semâda bulunanlar da size MeRHaMet etsinler...” buyurmuştur.
(Tirmizî, Birr 16)

MeRHaMete teşvik konusunda yine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ALLAH, insanlara MeRHaMet etmeyene RaHMetiyle muamele etmez.” buyurmuştur.
(Buhârî, Edeb 27)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: MeRHaMet, ancak Şakînin/Her çeşit günahı işleyebilenin (ebedî hüsrana uğramışın) kalbinden çıkarılır.” buyurmuştur.
(Ebû Dâvûd, Edeb 66)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’i, torunlarından birini öperken gören Akra’ ibn Hâris.: “Benim on tane çocuğum var, hiçbirini de öpmemişimdir.” dedi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Akra’ ibn Hâris’e.: “MeRHaMet etmeyene MeRHaMet edilmez!.” buyurmuştur.
(Buhârî, Edeb 18; Müslim, Fedâil 65.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e.: “Sizler çocuklarınızı öpüyorsunuz, bizler ise çocuklarımızı öpmeyiz!.” dedi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Senin kalbinden MeRHaMet alınmışsa ben ne yapabilirim!.” diyerek taaccübünü ifâde etmiştir.
(Buhârî, Edeb 18)

İbn Mes’ud’dan gelen bir rivayette MeRHaMetli olmanın, Kâmil İmânın rüknü/şartı sayıldığını görmekteyiz.

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem. Ashabına.: MeRHaMetli olmadıkça imân etmiş sayılmazsınız!.” buyurunca Ashab.: “Bizler MeRHaMetli insanlarız.” dediler. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bu (dediğiniz) MeRHaMet, birinizin kendi arkadaşına gösterdiği MeRHaMet değildir. Şüphesiz (benim kastettiğim) MeRHaMet, bütün insanlara ve her şeye karşı MeRHaMetli olmaktır.” buyurmuştur.
(İbn Mes’ud’dan; Heysemî, VIII, 187)

Çocuklara MeRHaMet etmenin önemi konusunda Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in buyurduğu:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Küçüklerimize (çocuklarımıza) MeRHaMet etmeyen bizden değildir!.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Birr 15)

SILA-i RAHİMLe İLGİLİ BUYRUKLAR.:

Sıla; atıyye, ŞeFkât ve MeRHaMet mânâlarına gelir. O, ALLAH TeÂLÂ’nın kullarına bir ihsânı ve bir RaHMetidir.
SILA-i RAHİM ise, akrabayı ziyâret ederek hallerini sormak, gerekirse yardımlarına koşmak, uzakta iseler iletişim vasıtaları ile onlarla görüşmek, selam göndermek suretiyle aradaki bağların kopmamasına dikkat etmektir. “Akrabalarla alakayı koparmak” mânâsına gelen “Kat-i Rahim” ise Büyük Günahtır..
(Aynî, XVIII, 129)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ALLAH mahlûkâtı yarattıktan sonra “Rahim” ayağa kalkıp (ALLAH celle celâlihu’ya yönelerek) şöyle demiştir.: “Bu makam, SILA-i RAHİMi kesenlerden Sana sığınanın makamıdır.” ALLAH TeÂLÂ.: “Evet, istemez misin SILA-i RAHİMi yapanlara ihsân edeyim, Sıla-i Rahimi kesenlere de ihsânımı keseyim!.” Rahim.: “Evet yâ Rabbî öyle yap!.” dedi. ALLAH TeÂLÂ.: “Senin bu dileğin yerine getirilecek!.” buyurdu.”
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bundan sonra (Ashaba yönelerek).: İsterseniz şu âyeti okuyunuz.:
“Demek ki ey münafıklar! Siz işbaşına geçecek olursanız, ülkede fesad çıkaracak, nizamı bozacak, akrabalık bağlarını parçalayacaksınız!”(MuhaMMed, 47/22)
buyurdu.

(Ebû Hureyre’den; Buhârî, Edeb 13; Müslim, Birr 16)

Diğer bazı hadislerde de Rahimin =>ARŞ’a TUTunduğu;

Resim---AİŞe radiyallahu anha Annemiz.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Rahim ARŞ’a asılıdır. Der ki.: “Kim beni SILÂ ederse ALLAH da onu SILÂ etsin!. Kim benden koparsa, ALLAH da ondan kopsun!.” buyurdu.
(Buhârî, Edeb 13; Müslim, Birr 17 (2555))

Resim---elman İbni Amir radiyallahu anhu.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Fâkirlere yapılan tasadduk bir sadakadır. Ama Zî-RAHm/AKRaBaya yapılan tasadduk İkİdir. Birisi SILA-i RAHİMdir Diğeri de sadakadır.” buyurdu.
(Nesaî, Zekât, 8 (5,93); İbni Mâce, Zekât, 28 (1844))

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Beni gözetene (SILA-i RAHİMi yapana) ALLAH ihsânda bulunsun, beni gözetmeyip SILA-i RAHİMi kesene ALLAH ihsânlarını kessin!.” buyurmuştur.
(Müslim, Birr 17)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: SILA-i RAHİMi kesen CeNNet’e giremez.” buyurmuştur.
(Buhârî, Edeb 11)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Her kim rızkının bollaştırılmasını ve ecelinin geciktirilmesini isterse SILA-i RAHİMini yapsın!.” buyurmuştur.
(Buhârî, Edeb 12)

RaHMetLe NiteLendiriLen Bazı HususLar.:

ALLAH TeÂLÂ =>Nübüvveti RaHMetLe vasıfLandırmıştır.:[/b]

مَّا يَوَدُّ الَّذِينَ كَفَرُواْ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ وَلاَ الْمُشْرِكِينَ أَن يُنَزَّلَ عَلَيْكُم مِّنْ خَيْرٍ مِّن رَّبِّكُمْ وَاللّهُ يَخْتَصُّ بِرَحْمَتِهِ مَن يَشَاء وَاللّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ
Resim---“Mâ yeveddullezîne keferû min ehli’l- kitâbi ve le’l- muşrikîne en yunezzele aleykum min hayrin min RABBikum vALLÂHu yahtassu bi RAHMETihî men yeşâu, vallâhu zu’l- fadli’l- azîm (azîmi).: Ehl-i Kitaptan kâfir olanlar ve müşrikler, RABBinizden sizin üzerinize hayırdan (RaHMet ve fazl) indirilmesini istemezler. Ve ALLAH, RaHMetini dilediği kimseye tahsis eder. Ve ALLAH, “büyük fazıl” sahibidir.”(Bakara, 2/105)

ALLAH TeÂLÂ =>MuhaMMed aleyhisselâm’ı RaHMetLe vasıfLandırmıştır.:


وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِلْعَالَمِينَ
Resim---“Vemâ erselnâke illâ RaHMeten li’l- âlemîn.: BİZ, SENi ancak ÂLEMLERe RaHMet olarak gönderdik.”(Enbiyâ 21/107)

ALLAH TeÂLÂ =>Hasta Oluşu RaHMetLe vasıfLandırmıştır.:

Resim---Hz. Aişe radiyallahu anha Annemiz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den tâûnu sorunca Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: Tâûn, ALLAH’ın dilediği kullarına gönderdiği bir azâbıdır. Mü’minler için ise ALLAH onu bir RaHMet yapmıştır. Tâûn bölgesinde olan bir kimse, ALLAH’ın yazdığından başka bir şeyin (hastalık, musîbet, "tâûn") kendisine bir zarar vermeyeceğini bilerek sabredip o yerde kalırsa, ALLAH ona (öldüğü takdirde) şehid sevabı verir.” buyurmuştur.
(Buhârî, Tıb 31)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMEDİ TASAVVUF

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim 5.2.10. RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem,
Resim BüTüN İNSÂNLıĞa GÖNDERİLMİŞTİR.:


O=>MuhaMMedü'L- EMîN'dir,
NÛRu'ndan=>RÛy-i ZEMîNdir,
EZEL<->EBED=>EVRENSELdir,
=>RAHMeten Li'L- ÂLEMîN'dir!.


Resim---Câbir b. Abdullah radiyallahu anhu’n naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
“BENden önceki peygamberlerden hiçbirine verilmeyen beş şey BANA verilmiştir.:

1-) BEN, düşmanımın içine bir aylık mesafeden korku salma yardımına mazhar oldum.
2-) Yeryüzü BANA mescid ve temiz kılındı, onun için ümmetimden namaz vaktine kavuşan herkes (bulunduğu mekânda) namazını kılıversin.
3-) Ganimetler BANA helâl kılındı.
4-) Her peygamber sadece kendi kavmine gönderilirken BEN bütün insanlığa gönderildim.
5-) Ve bana şefaat (etme hakkı) verildi.”
buyurmuştur.

(B438 Buhârî, Salât, 56; M1163 Müslim, Mesâcid, 3.)

Resim---Ebû Hüreyre radiyallahu anhu’den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “BENim ve BENden önceki peygamberlerin durumu, bir ev inşâ eden kimseye benzer. O kimse evi güzelce yapıp mükemmel hâle getirmiş fakat bir köşede sadece bir tuğla yeri boş kalmıştır. İnsanlar bu evi dolaşırlar, ona hayran olurlar ve şöyle derler.: "Keşke şu tuğla da yerine konulmuş olsaydı." Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem sözlerine şöyle devamla.: “İşte BEN o tuğlayım. BEN peygamberlerin sonuncusuyum.” buyurmuştur.
(B3535 Buhârî, Menâkıb, 18; M5963 Müslim, Fedâil, 23.)

Resim---Ebû Hüreyre radiyallahu anhu’den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Peygamberlere kendi dönemlerindeki insanların inandıkları mu’cizeler verilmiştir. BANA verilen mu’cize ise ALLAH"ın bana VAHyettiği (Kur'ÂN-ı Kerîm)dir. Bunun için Kıyamet Gününde BEN, en çok bağlısı/tebeâsı bulunan peygamber olacağımı ümit ediyorum.” buyurmuştur.
(B4981 Buhârî, Fedâilü'l-Kur'ân, 1.)

ALLAHu zü’L- CeLÂL=>Kur'ÂN-ı Kerîm’inde;

إِنَّ هَذَا الْقُرْآنَ يِهْدِي لِلَّتِي هِيَ أَقْوَمُ وَيُبَشِّرُ الْمُؤْمِنِينَ الَّذِينَ يَعْمَلُونَ الصَّالِحَاتِ أَنَّ لَهُمْ أَجْرًا كَبِيرًا
Resim---“İnne hâzel KUR’ÂNe yehdî lilletî hiye akvemu ve yubeşşiru’l- mu’minînellezîne ya’melûne’s- sâlihâti enne lehum ecren kebîrâ (kebîren).: Muhakkak ki Bu KUR'ÂN, en kuvvetli olanı hidâyete erdirir (ALLAH'a ulaştırır). Ve Amilü’s-Sâlihat (nefsi ıslâh edici ameller) yapan mü'minlere, onlar için büyük ecir olduğunu müjdeler.”(İsrâ 17/9)

وأَنَّ الَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ بِالآخِرَةِ أَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا
Resim---“Ve ennellezîne lâ yu’minûne bi’l- âhıreti a’tednâ lehum azâben elîmâ (elîmen).: Ve onlar, muhakkak ki âhirete (ALLAH'a mülâki olmaya ve kıyâmet gününe) inanmayan (kalblerinde îmân yazmayan) kimselerdir. Onlar için elîm azâb hazırladık.”(İsrâ 17/10)

وَلَوْ شِئْنَا لَبَعَثْنَا فِي كُلِّ قَرْيَةٍ نَذِيرًا
Resim---“Ve lev şi’nâ le beasnâ fî kulli karyetin nezîrâ (nezîren).: (Resûlüm!) Şâyet dileseydik, elbet her ülkeye bir uyarıcı (peygamber) gönderirdik.”(Furkân 25/51)

فَلَا تُطِعِ الْكَافِرِينَ وَجَاهِدْهُم بِهِ جِهَادًا كَبِيرًا
Resim---“Fe lâ tutıı’l- kâfirîne ve câhidhum bihî cihâden kebîrâ (kebîren).: (Fakat evrensel uyarıcılık görevini SANA verdik..) O halde, kâfirlere boyun eğme ve bununla (Kur'ÂN ile) onlara karşı olanca gücünle büyük bir savaş ver!.”(Furkân 25/52)

هُوَ الَّذِي بَعَثَ فِي الْأُمِّيِّينَ رَسُولًا مِّنْهُمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَإِن كَانُوا مِن قَبْلُ لَفِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ
Resim---“Huvellezî bease f’îl- ummiyyîne resûlen minhum yetlû aleyhim âyâtihî ve yuzekkîhim ve yuallimuhumu’l- kitâbe ve’l- hikmeh (hikmete), ve in kânû min kablu le fî dalâlin mubîn (mubînin).: ÜMMÎler arasında, kendilerinden bir resûl beas eden (görevlendiren) O'dur. Onlara, O'nun (ALLAH'ın) âyetlerini okur, onları tezkiye eder (nefslerini temizler), onlara Kitab'ı (Kur'ÂN-ı Kerim'i) ve hikmeti öğretir. Ve daha önce (ALLAH'a ulaşmayı dilemeden evvel) elbette onlar, sadece açık bir dalâlet içinde idiler.”(Cuma 62/2)

وَآخَرِينَ مِنْهُمْ لَمَّا يَلْحَقُوا بِهِمْ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Resim---“Ve âharîne minhum lemmâ yelhakû bi him, ve huve’l- AZÎZu’l- HAKÎM (hakîmu).: (Peygamberi) mü’minlerden henüz kendilerine katılmamış bulunan diğer insanlara da göndermiştir. O, AZÎZdir, HAKÎMdir.”(Cuma 62/3)

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِلْعَالَمِينَ
Resim---“Vemâ erselnâke illâ RaHMeten li’l- âlemîn.: BİZ, SENi ancak ÂLEMLERe RaHMet olarak gönderdik.”(Enbiyâ 21/107)

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا كَافَّةً لِّلنَّاسِ بَشِيرًا وَنَذِيرًا وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
Resim---“Ve mâ erselnâke illâ kâffeten li’n- nâsi beşîren ve nezîren ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn (ya’lemûne).: Ve BİZ, SEN’i (kâinattaki) insanların hepsi için MÜJDELEYİCİ ve NEZÎR (uyarıcı) olmandan başka bir şey için göndermedik. Fakat insanların çoğu bilmezler.”(Sebe’ 34/28)

يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذِيرًا
Resim---“Yâ eyyuhe’n- Nebîyyu innâ erselnâke şâhiden ve mubeşşiren ve nezîrâ (nezîren).: Ey NEBÎ (Peygamber)! Muhakkak ki BİZ, seni şâhid, müjdeleyici ve nezir (uyarıcı) olarak gönderdik.”(Ahzâb 33/45)

وَدَاعِيًا إِلَى اللَّهِ بِإِذْنِهِ وَسِرَاجًا مُّنِيرًا
Resim---“Ve dâîyen ilâllâhi bi iznihî ve sirâcen munîrâ (munîren).: Ve O'nun (ALLAH'ın) İzni ile ALLAH'a DÂVET EDEN ve NÛRLANDIRICI SİRAC (kandil-çerağ) olarak (gönderdik).” (Ahzâb 33/46)

SİRÂCEN MÜNÎRÂ..
MuhaMmedî Mü’minLer için =>Dünyâsında=>DÎNinde<=Âhiretinde NÛR..
NÛRuLLAH=>NÛR-u MuhaMMed=>NÛR-u KÂiNÂt..
NÛR-u KELÂMuLLAH=> NÛR-u RASÛLuLLAH=>NÛR-u ABDuLLAH..


يَوْمَ تَرَى الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ يَسْعَى نُورُهُم بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَبِأَيْمَانِهِم بُشْرَاكُمُ الْيَوْمَ جَنَّاتٌ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا ذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
Resim---“Yevme tere’l- MÛ’MİNÎNe ve’l- mû’minâti yes’â NÛRuhum beyne eydîhim ve bi eymânihim buşrâkumu’l- yevme cennâtun tecrî min tahtihe’l- enhâru hâlidîne fîh (fîhâ), zâlike huve’l- fevzu’l- azîm (azîmu).: O gün, mü'min erkekleri ve mü'min kadınları, NÛRLarı önlerinde ve sağlarında koşarken görürsün. Bugün sizin müjdeniz, orada ebediyyen kalacağınız, altından nehirler akan cennetlerdir. İşte o, fevzü’l- azîmdir (en büyük kurtuluştur).”(Hadîd 57/12)

وَالَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرُسُلِهِ أُوْلَئِكَ هُمُ الصِّدِّيقُونَ وَالشُّهَدَاء عِندَ رَبِّهِمْ لَهُمْ أَجْرُهُمْ وَنُورُهُمْ وَالَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا أُوْلَئِكَ أَصْحَابُ الْجَحِيمِ
Resim---“Vellezîne âmenû billâhi ve rusulihî ulâike humu’s- sıddîkûne ve’ş- şuhedâu inde RABBihim, lehum ecruhum ve NÛRuhum, vellezîne keferû ve kezzebû bi âyâtinâ ulâike ashâbu’l- cahîm (cahîmi).: Ve, ALLAH'a ve O'nun RESÛLÜ’ne inananlar, işte onlar, onlar sıddıklardır ve şeîdlerdir. RABB'lerinin yanında onların ecirleri ve NÛRLarı vardır. Ve inkâr edenler ve âyetlerimizi yalanlayanlar, işte onlar cahîm (alevli ateş) halkıdır.”(Hadîd 57/19)

إِنَّ هَذَا الْقُرْآنَ يِهْدِي لِلَّتِي هِيَ أَقْوَمُ وَيُبَشِّرُ الْمُؤْمِنِينَ الَّذِينَ يَعْمَلُونَ الصَّالِحَاتِ أَنَّ لَهُمْ أَجْرًا كَبِيرًا
Resim---“İnne hâzel KUR’ÂNe yehdî lilletî hiye akvemu ve yubeşşiru’l- mu’minînellezîne ya’melûne’s- sâlihâti enne lehum ecren kebîrâ (kebîren).: Muhakkak ki Bu KUR'ÂN, en kuvvetli olanı hidâyete erdirir (ALLAH'a ulaştırır). Ve Amilü’s-Sâlihat (nefsi ıslâh edici ameller) yapan mü'minlere, onlar için büyük ecir olduğunu müjdeler.”(İsrâ 17/9)

وأَنَّ الَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ بِالآخِرَةِ أَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا
Resim---“Ve ennellezîne lâ yu’minûne bi’l- âhıreti a’tednâ lehum azâben elîmâ (elîmen).: Ve onlar, muhakkak ki âhirete (ALLAH'a mülâki olmaya ve kıyâmet gününe) inanmayan (kalblerinde îmân yazmayan) kimselerdir. Onlar için elîm azâb hazırladık.”(İsrâ 17/10)

رُّسُلاً مُّبَشِّرِينَ وَمُنذِرِينَ لِئَلاَّ يَكُونَ لِلنَّاسِ عَلَى اللّهِ حُجَّةٌ بَعْدَ الرُّسُلِ وَكَانَ اللّهُ عَزِيزًا حَكِيمًا
Resim---“Rusulen mubeşşirîne ve munzirîne li ellâ yekûne li’n- nâsi alâllâhi huccetun ba’de’r- rusul (rusuli). Ve kânallâhu AZÎZen HAKÎMâ (hakîmen).: (Onlar) müjdeleyici ve uyarıcı resûllerdir ki, insanların, resûllerden sonra ALLAH'a karşı (bizi uyaran ve müjdeleyen bir RESÛL gelmedi diye) hüccetleri (delilleri) olmasın. Ve ALLAH, AZÎZ'dir, HAKÎM'dir.”(Nisâ 4/165)

حم
Resim---“Hâ mîm.: Hâ Mîm.”(Fussilet 41/1)

تَنزِيلٌ مِّنَ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
Resim---“Tenzîlun mine’r- RAHMÂNi’r- RAHÎM (rahîmi).: RAHMÂN ve RAHÎM (olan ALLAH) tarafından indirilmiştir.”(Fussilet 41/2)

كِتَابٌ فُصِّلَتْ آيَاتُهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لِّقَوْمٍ يَعْلَمُونَ
Resim---“Kitâbun fussilet âyâtuhu KUR’ÂNen arabiyyen li kavmin ya’lemûn (ya’lemûne).: (O), bilen bir kavim için, âyetleri tafsil edilmiş (fasıl fasıl açıklanmış) bir Kitab olan Arapça KUR'ÂN'dır.”(Fussilet 41/3)

بَشِيرًا وَنَذِيرًا فَأَعْرَضَ أَكْثَرُهُمْ فَهُمْ لَا يَسْمَعُونَ
Resim---“Beşîren ve nezîrâ (nezîren), fe a’rada ekseruhum fehum lâ yesmeûn (yesmeûne).: Müjdeleyici ve uyarıcı olarak. Fakat onların çoğu yüz çevirdiler. Artık onlar işitmezler.”(Fussilet 41/4)

Beşîr.: Müjdeci ve müjde veren, güleç yüzlü insan..
Nezîr.: Bu kelime korkutucu ve tehlikeyi haber verici insan..


Kur'an-ı Kerîm'de 8 âyette geçmekte olup peygamberler hakkında kullanılmaktadır.. Bakara, 2/119; Mâide, 5/19; A'râf 7/188; Hud,11/2; Sebe', 34/28; Fâtır, 35/24..
Çünkü peygamberler insanlara ALLAH'ın Rahmet ve Ni’metini Müjdelerler, inanmayanları ise ALLAH'ın Azâbıyla Korkuturlar.:
Bu âyetlerden birinde ALLAHu zü’L- CeLÂL;


يَا أَهْلَ الْكِتَابِ قَدْ جَاءكُمْ رَسُولُنَا يُبَيِّنُ لَكُمْ عَلَى فَتْرَةٍ مِّنَ الرُّسُلِ أَن تَقُولُواْ مَا جَاءنَا مِن بَشِيرٍ وَلاَ نَذِيرٍ فَقَدْ جَاءكُم بَشِيرٌ وَنَذِيرٌ وَاللّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Resim---“Yâ ehle’l- kitâbi kad câekum resûlunâ yubeyyinu lekum alâ fetretin min er rusuli en tekûlû mâ câenâ min beşîrin ve lâ nezîrin fe kad câekum BEŞÎRun ve NEZÎR (nezîru) vALLÂHu alâ kulli şey’in KADÎR (kadîrun).: Ey Kitab Ehli! Resûllerin (peygamberlerin) fetret devrinde (aralarının kesildiği zamanda), sizlere gerçekleri açıklayan RESÛL'ümüz (elçimiz) gelmişti. "Bize bir müjdeleyici ve de uyarıcı gelmedi!." dersiniz diye (dememeniz için). Oysa size "MÜJDELEYİCİ ve UYARICI" bir RESÛL gelmişti. ALLAH herşeye KADÎRdir.”(Mâide 5/19)

Beşîr sıfatını taşıyan peygamberler, ALLAH'a iman edip onun hüküm ve emirlerine itaat edenlere verilecek mükâfaatları bildirir ve mü’min kitleyi Cennet ni’metleriyle müjdelerler. ALLAH'ın DİNİ'ne dâvet eden BEŞÎR, peygamberlik görevini yerine getirirken nefret ettirmeden ve en güzel hikmetle, yumuşaklık ve nezaketle dâvetini yapar.:

ادْعُ إِلِى سَبِيلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ وَجَادِلْهُم بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَن ضَلَّ عَن سَبِيلِهِ وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ
Resim---“Ud’u ilâ sebîli RABBike bil hikmeti ve’l- mev’ızati’l- haseneti ve câdilhum billetî hiye ahsen (ahsenu), inne RABBeke huve a’lemu bi men dalle an sebîlihî ve huve a’lemu bi’l- muhtedîn (muhtedîne).: RABB'inin yoluna (ALLAH'a ulaştıran YOLa, Sırat-ı Mustakîm'e) hikmetle ve güzel (pozitif dereceler kazandıracak) öğütle dâvet et. Onlarla en güzel şekilde mücâdele et. Muhakkak ki SEN’in RABB’in, O'nun YOLU’ndan (Sırat-ı Mustakîm'den) sapanları (dalâlete düşenleri) ve hidâyete erenleri bilir.”(Nahl 16/125)

Peygamberler aleyhumusselâm zorlayıcı, baskı kullanan değil, sadece.: "Cehennem azâbıhaber verici=>NEZÎR ve Cennet ni’metleriyle müjdeleyici=>BEŞÎR." dirler..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMEDİ TASAVVUF

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

ALLAHu zü’L- CeLÂL’n Kur'ÂN-ı Kerîm’inde,
=>ALLAH'ın DÎNİ İSLÂM KeMâLe ERmiştir =>ve EVRENSELdir..

O==>MuahaMMedü'L- EMîNdir,
NÛRu'ndan==>RÛy-i ZEMîNdir,
=>EZEL<->EBED>EVRENSELdir,
==>RAHMeten Li'L- ÂLEMîN'dir!.


حُرِّمَتْ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةُ وَالْدَّمُ وَلَحْمُ الْخِنْزِيرِ وَمَا أُهِلَّ لِغَيْرِ اللّهِ بِهِ وَالْمُنْخَنِقَةُ وَالْمَوْقُوذَةُ وَالْمُتَرَدِّيَةُ وَالنَّطِيحَةُ وَمَا أَكَلَ السَّبُعُ إِلاَّ مَا ذَكَّيْتُمْ وَمَا ذُبِحَ عَلَى النُّصُبِ وَأَن تَسْتَقْسِمُواْ بِالأَزْلاَمِ ذَلِكُمْ فِسْقٌ الْيَوْمَ يَئِسَ الَّذِينَ كَفَرُواْ مِن دِينِكُمْ فَلاَ تَخْشَوْهُمْ وَاخْشَوْنِ الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي وَرَضِيتُ لَكُمُ الإِسْلاَمَ دِينًا فَمَنِ اضْطُرَّ فِي مَخْمَصَةٍ غَيْرَ مُتَجَانِفٍ لِّإِثْمٍ فَإِنَّ اللّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---“Hurrimet aleykumul meytetu veddemu ve lahmu’l- hınzîri ve mâ uhılle li gayrillâhi bihî ve’l- munhanikatu ve’l- mevkûzetu ve’l- mutereddiyetu ven natîhatu ve mâ ekele’s- sebuu illâ mâ zekkeytum ve mâ zubiha alen nusubi ve en testaksimû bi’l- ezlâ (ezlâmi), zâlikum fisk (fiskun), elyevme yeisellezîne keferû min dînikum fe lâ tahşevhum vahşevn(vahşevni) el yevme ekmeltu lekum dînekum ve etmemtu aleykum ni’metî ve radîtu lekumu’l- islâme dînâ(dînen) fe menidturra fî mahmasatin gayra mutecânifin li ismin fe innallâhe gafûrun rahîm (rahîmun).: Ölmüş hayvan, kan, domuz eti ve ALLAH'tan başkasının adına boğazlanan (kesilen), boğularak, vurularak, yüksek bir yerden yuvarlanarak veya boynuzlanarak ölen ve de yırtıcı hayvan tarafından parçalanıp yenen hayvan (ölmeden kesilmesi hariç) ve putlar adına boğazlanan hayvanlar ve fal okları ile kısmet aramanız size haram kılındı. İşte bunlar fısktır. Bugün kâfirler sizi dîninizden döndüremedikleri için yeise kapıldılar. Artık onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün sizin dîninizi kemâle erdirdim. Ve üzerinizdeki ni'metimi tamamladım. Sizin için dîn olarak İslâm'dan razı oldum. Artık kim açlık tehlikesiyle, günaha meyl etmeksizin zarurette (yemek zorunda) kalırsa, muhakkak ki ALLAH GAFÛRdur, RAHÎMdir” (Mâide 5/3)

ALLAHu zü’L- CeLÂL, Kur'ÂN-ı Kerîm’inde KeMâLe ERen ve EVRENSEL OLduğu BİLdiriLen ALLAH'ın DÎNİ İSLÂM DÎNi ’nin SoN PEYGAMBERi =>RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem de TÜM KÂİNÂt’adır.:

KeMâLe ERen ve EVRENSEL OLandır..
Böylesi ÖZEL ÖZELLikLer ve GÜZELLikLerin =>RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’e Fıtraten ve FiiLen VeriLdiği Kur'ÂN-ı KERÎM’de;

Resim 1-) RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem =>Son RaSûL ve Son NeBîdir.:

Rasûl, elçi; Nebî ise, haber veren, haber getiren demektir. Terim olarak “Rasûl” ve “Nebî” ALLAH’ın Emir ve Yasaklarını, Öğüt ve Tavsiyelerini insanlara bildirmesi için görevlendirdiği kimseye denir. Rasûl ve Nebîyi biz Türkçe’de “Peygamber” (haber getiren) kelimesi ile ifade ediyoruz. Kur’ÂN’da “Mürsel” ve “Nezîr/uyarıcı”, “Beşîr/müjdeleyici” ve “Hâdî/yol gösterici” kelimeleriyle de ifâde edilen “Elçiler”; vahye mazhar olan, kendilerine kitab, hüküm ve hikmet verilen kimselerdir.. Âl-i İmrân 3/79,81; Nisâ 4/63,165; Hacc 22/52; Ahzab 33/45; Hadîd 57/25-26..


مَّا كَانَ مُحَمَّدٌ أَبَا أَحَدٍ مِّن رِّجَالِكُمْ وَلَكِن رَّسُولَ اللَّهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّينَ وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا
Resim---“Mâ kâne MuhaMMedun ebâ ehadin min ricâlikum, ve lâkin RESÛLALLÂHi ve HÂTEME’N- NEBİYYİN (nebiyyine), ve kânALLÂHu bi kulli şey’in ALÎMâ (alîmen).: MuhaMMed (aleyhisselâm), sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası olmamıştır (değildir). Fakat ALLAH'ın RESÛLÜ ve NEBÎLER'in (Peygamberler'in) HÂTEMi'dir (Sonuncusu). ALLAH, herşeyi en iyi bilendir.” (Ahzâb 33/40)

Âyette geçen ve Asım kıraatinde "te" harfi üstün okunan “hâtem” kelimesi diğer kıraatlerde “hâtim” şeklinde esre ile okunmuştur.:
“Hâtem” =>Fiil olup, peygamberlerin peygamberliğini sona erdirdi veya mühürledi.
“Hâtim” ise =>İsim olup peygamberliği sona erdiren veya mühürleyen demektir..
“Mühür” =>Bir şeyin belgelendirilmesi ve tasdik edilmesi için sonuna basıldığından “sonu” ve “tasdik” anlamına gelir..


Resim---Ebû Hüreyre radiyallahu anhu’den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “BENim ve BENden önceki peygamberlerin durumu, bir ev inşâ eden kimseye benzer. O kimse evi güzelce yapıp mükemmel hâle getirmiş fakat bir köşede sadece bir tuğla yeri boş kalmıştır. İnsanlar bu evi dolaşırlar, ona hayran olurlar ve şöyle derler.: "Keşke şu tuğla da yerine konulmuş olsaydı." Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem sözlerine şöyle devamla.: “İşte BEN o tuğlayım. BEN peygamberlerin sonuncusuyum. buyurmuştur.
(B3535 Buhârî, Menâkıb, 18; M5963 Müslim, Fedâil, 23.)

Resim 2-) RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem =>Bütün İnsÂNLarın
EVRENSeL PEYGAMBERİdir.:

ALLAHu zü’L- CeLÂL, ilk İnsÂN ÂDeM aleyhisselâm’den itibâren her topluma bir Peygamber göndermiştir.:


وَيَقُولُ الَّذِينَ كَفَرُواْ لَوْلآ أُنزِلَ عَلَيْهِ آيَةٌ مِّن رَّبِّهِ إِنَّمَا أَنتَ مُنذِرٌ وَلِكُلِّ قَوْمٍ هَادٍ
Resim---“Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min RABBih(rabbihî), innemâ ente munzirun ve li kulli kavmin hâd (hâdin).: Ve kâfirler derler ki: “O'nun üzerine RABB’inden bir mucize indirilmeli değil miydi?” Sen, sadece bir uyarıcısın ve bütün kavimler için hidâyetçi vardır (zamanın her parçasında ve bütün kavimlerde).” (Ra’d 13/7)

وَلَقَدْ بَعَثْنَا فِي كُلِّ أُمَّةٍ رَّسُولاً أَنِ اعْبُدُواْ اللّهَ وَاجْتَنِبُواْ الطَّاغُوتَ فَمِنْهُم مَّنْ هَدَى اللّهُ وَمِنْهُم مَّنْ حَقَّتْ عَلَيْهِ الضَّلالَةُ فَسِيرُواْ فِي الأَرْضِ فَانظُرُواْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ
Resim---“Ve le kad beasnâ fî kulli ummetin resûlen eni’budûllâhe vectenibût tâgût (tâgûte), fe minhum men hedallâhu ve minhum men hakkat aleyhid dalâleh(dalâletu), fe sîrû fî’l- ardı fanzurû keyfe kâne âkıbetu’l- mukezzibîn (mukezzibîne).: Ve andolsun ki Biz, bütün ümmetlerin (milletlerin, kavimlerin) içinde resûl beas ettik (hayata getirdik, vazifeli kıldık). (ALLAH'a ulaşmayı dileyerek) ALLAH'a kul olsunlar ve taguttan (insan ve cin şeytanlardan) içtinap etsinler (sakınıp kurtulsunlar) diye. Onlardan bir kısmını, (Resûlün dâveti üzerine ALLAH'a ulaşmayı dileyenleri) ALLAH hidâyete erdirdi ve bir kısmının (dilemeyenlerin) üzerine dalâlet hak oldu. Artık yeryüzünde gezin. Böylece yalanlayanların akıbetinin, nasıl olduğuna bakın (görün).” (Nahl 16/36)

إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ بِالْحَقِّ بَشِيرًا وَنَذِيرًا وَإِن مِّنْ أُمَّةٍ إِلَّا خلَا فِيهَا نَذِيرٌ
Resim---“İnnâ erselnâke bi’l- hakkı beşîren ve nezîrâ(nezîren), ve in min ummetin illâ halâ fîhâ nezîr(nezîrun).: Muhakkak ki BİZ seni, hak ile müjdeleyici ve nezir (uyarıcı) olarak gönderdik. İçinden bir nezir gelip geçmiş olmayan hiçbir ümmet yoktur.” (Fâtır 35/24)

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’den önceki peygamberler bir veya birkaç topluma elçi olarak gönderilmiştir. RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem ise miladî 610 tarihinden itibâren kıyamete kadar yeryüzüne gelecek bütün insanlara peygamber gönderilmiştir.:

مَّا أَصَابَكَ مِنْ حَسَنَةٍ فَمِنَ اللّهِ وَمَا أَصَابَكَ مِن سَيِّئَةٍ فَمِن نَّفْسِكَ وَأَرْسَلْنَاكَ لِلنَّاسِ رَسُولاً وَكَفَى بِاللّهِ شَهِيدًا
Resim---“Mâ esâbeke min hasenetin fe minallâh (minallâhi), ve mâ esâbeke min seyyietin fe min nefsike. Ve erselnâke li’n- nâsi resûlâ (resûlen). Ve kefâ billâhi şehîdâ (şehîden).: Sana iyilikten (hasenatdan) ne isâbet ederse, işte o ALLAH'tandır. Ve sana kötülükten (seyyiattan) ne isabet ederse, o taktirde o, kendi nefsindendir (derecat kaybedecek bir şey yapmandan dolayıdır). Ve seni, insanlara Resûl olarak gönderdik ve şâhid olarak ALLAH yeter.” (Nisâ 4/79)

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا كَافَّةً لِّلنَّاسِ بَشِيرًا وَنَذِيرًا وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
Resim---“Ve mâ erselnâke illâ kâffeten lin nâsi beşîren ve nezîren ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne).: Ve BİZ, seni (kâinattaki) insanların hepsi için müjdeleyici ve nezir (uyarıcı) olmandan başka bir şey için göndermedik. Fakat insanların çoğu bilmezler.” (Sebe’ 34/28)

Resim 3-) RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem =>MÜJDEci ve UYARIcıdır.:

إِنْ أَنتَ إِلَّا نَذِيرٌ
Resim---“İn ente illâ nezîr(nezîrun).: Sen sadece bir nezirsin (uyarıcısın).” (Fâtır 35/23)

إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ بِالْحَقِّ بَشِيرًا وَنَذِيرًا وَإِن مِّنْ أُمَّةٍ إِلَّا خلَا فِيهَا نَذِيرٌ
Resim---“İnnâ erselnâke bi’l- hakkı beşîren ve nezîrâ(nezîren), ve in min ummetin illâ halâ fîhâ nezîr(nezîrun).:
Muhakkak ki BİZ seni, hak ile müjdeleyici ve nezir (uyarıcı) olarak gönderdik. İçinden bir nezir gelip geçmiş olmayan hiçbir ümmet yoktur.”
(Fâtır 35/24)

“Beşîr” ve eş anlamlısı olan “Mübeşşîr” Kelimesi=> imÂN edip SâLih Amel İŞLeyenleri ALLAHu zü’L- CeLÂL’in Rızası, Cennet ve Ni’metleriyle Müjdeleyici demektir..
“Nezîr” ve eş anlamlısı olan “Münzîr” Kelimesi ise =>İnkâr edip İsyân edenleri İlahî Azâb ve Cezâ ile uyarıcı demektir.
Uyarıcı ve Müjdeleyici OLuş bütün Peygamberlerin ortak niteliğidir. Peygamberimiz RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem, sadece içinde yaşadığı toplumu değil, bütün insanları Kur’ÂN ile UYARmakla görevlendirilmiştir.:


قُلْ أَيُّ شَيْءٍ أَكْبَرُ شَهَادةً قُلِ اللّهِ شَهِيدٌ بِيْنِي وَبَيْنَكُمْ وَأُوحِيَ إِلَيَّ هَذَا الْقُرْآنُ لأُنذِرَكُم بِهِ وَمَن بَلَغَ أَئِنَّكُمْ لَتَشْهَدُونَ أَنَّ مَعَ اللّهِ آلِهَةً أُخْرَى قُل لاَّ أَشْهَدُ قُلْ إِنَّمَا هُوَ إِلَهٌ وَاحِدٌ وَإِنَّنِي بَرِيءٌ مِّمَّا تُشْرِكُونَ
Resim---“Kul eyyu şey’in ekberu şehâdeh (şehâdeten), kulillâhu şehîdun, beynî ve beynekum ve ûhiye ileyye hâzâ’l- kur’ÂNu li unzirekum bihî ve men belag (belaga), e innekum le teşhedûne enne meallâhi âliheten uhrâ, kul lâ eşhed (eşhedu), kul innemâ huve İLÂHun VÂHİDun ve innenî berîun mimmâ tuşrikûn (tuşrikûne).: “Hangi şey şâhid olarak en büyüktür?” de. “BENimle sizin aranızda ALLAH şâhiddir. Bu KUR'ÂN BANA, O'nunla, sizi ve kime ulaşırsa onu, uyarmam için vahyolundu. Siz, muhakkak ALLAH ile beraber başka ilâhların olduğuna gerçekten şâhidlik ediyor musunuz? Ben şâhidlik yapmam!.”de. “O, sadece tek bir İLÂHtır. Muhakkak ki BEN, sizin şirk koştuklarınızdan uzağım.” de.” (En’âm 6/19)

Resim 4-) RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem =>En GüZeL ÖRNEktir.:

Üsve-i hasene.: Nümune ve örnek tutulacak ve uyulacak en güzel örnek..


لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِّمَن كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيرًا
Resim---“Lekad kâne lekum fî RESÛLİLLÂHi usvetun hasenetun limen kâne yercûllâhe ve’l- yevme’l- âhıre ve zekerallâhe kesîrâ (kesîren).: Şanım hakkı için muhakkak ki size RESULLULAH'da PEK GÜZEL BİR ÖRNEK vardır. ALLAH'a ve son güne ümit besler olup da ALLAH'ı çok zikreden kimseler için.” (Ahzâb 33/21)

Kur'ÂN-ı Kerîmde, RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in ÖRNEkLiği
“Şâhid” ve “Üsve-i Hasene” Kelimeleri ile ifâde edilmiştir.
Şâhid.: Sözlükte tanık, bilen, muttâli olan, hazır olan, delil ve örnek anlamlarına gelir.:


وَكَذَلِكَ جَعَلْنَاكُمْ أُمَّةً وَسَطًا لِّتَكُونُواْ شُهَدَاء عَلَى النَّاسِ وَيَكُونَ الرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَهِيدًا وَمَا جَعَلْنَا الْقِبْلَةَ الَّتِي كُنتَ عَلَيْهَا إِلاَّ لِنَعْلَمَ مَن يَتَّبِعُ الرَّسُولَ مِمَّن يَنقَلِبُ عَلَى عَقِبَيْهِ وَإِن كَانَتْ لَكَبِيرَةً إِلاَّ عَلَى الَّذِينَ هَدَى اللّهُ وَمَا كَانَ اللّهُ لِيُضِيعَ إِيمَانَكُمْ إِنَّ اللّهَ بِالنَّاسِ لَرَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
Resim---“Ve kezâlike cealnâkum ummeten vasatan li tekûnû şuhedâe alen nâsi ve yekûne’r- resûlu aleykum şehîdâ (şehîden), ve mâ cealnâ’l- kıbletelletî kunte aleyhâ illâ li na’leme men yettebiu’r- resûle mimmen yenkalibu alâ akibeyh (akibeyhi), ve in kânet le kebîreten illâ alellezîne hedallâh (hedallâhu) ve mâ kânallâhu li yudîa îmânekum innallâhe bi’n- nâsi le RAÛFun RAHÎM (rahîmun).: Ve işte böylece insanların üzerine (hak) şâhidler olmanız için BİZ, sizi vasat (ikisi arasında) (hayırlı ve faziletli) bir ümmet kıldık. Resûl de sizin üzerinize şâhid olsun.Ve BİZ, sadece RESÛL'e uyanı, topukları üzerinde geriye dönenden ayırıp bilmemiz(belirtmemiz) için, halen o üzerine (yönelmekte) olduğunuz (Kâbe'yi) kıble yaptık. Ve bu, elbette zor bir iştir, ancak ALLAH'ın hidâyete erdirdiği kimseler hariç (bu onlara zor gelmez). Ve ALLAH sizin îmânınızı zayi edecek değildir. Muhakkak ki ALLAH, insanlara çok şefkatlidir, merhametlidir.” (Bakara 2/143)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ كُونُواْ قَوَّامِينَ بِالْقِسْطِ شُهَدَاء لِلّهِ وَلَوْ عَلَى أَنفُسِكُمْ أَوِ الْوَالِدَيْنِ وَالأَقْرَبِينَ إِن يَكُنْ غَنِيًّا أَوْ فَقَيرًا فَاللّهُ أَوْلَى بِهِمَا فَلاَ تَتَّبِعُواْ الْهَوَى أَن تَعْدِلُواْ وَإِن تَلْوُواْ أَوْ تُعْرِضُواْ فَإِنَّ اللّهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرًا
Resim---“Yâ eyyuhâllezîne âmenû kûnû kavvamîne bi’l- kıstı şuhedâe lillâhi ve lev alâ enfusıkum evi’l- vâlideyni ve’l- akrabîn(akrabîne), in yekun ganiyyen ev fakîran fallâhu evlâ bihimâ fe lâ tettebiû’l- hevâ en ta’dilû, ve in telvû ev tu’rıdû fe innallâhe kâne bi mâ ta’melûne HABÎRâ (habîran).: Ey iman edenler! Kendinize, anne ve babanıza ve yakınlarınıza bile olsa, zengin veya fakir de olsalar, ALLAH için adaleti yerine getiren şâhidler olun. Çünkü ALLAH, ikisine de daha yakındır. Adaletli davranmak için, artık hevânıza (nefsinize) uymayın. Ve eğer dilinizi eğip bükerseniz (sözü değiştirirseniz) veya (haktan, adaletten) yüz çevirirseniz o taktirde muhakkak ki ALLAH, yaptıklarınızdan haberdar olandır.” (Nisâ 4/135)

وَجَاهِدُوا فِي اللَّهِ حَقَّ جِهَادِهِ هُوَ اجْتَبَاكُمْ وَمَا جَعَلَ عَلَيْكُمْ فِي الدِّينِ مِنْ حَرَجٍ مِّلَّةَ أَبِيكُمْ إِبْرَاهِيمَ هُوَ سَمَّاكُمُ الْمُسْلِمينَ مِن قَبْلُ وَفِي هَذَا لِيَكُونَ الرَّسُولُ شَهِيدًا عَلَيْكُمْ وَتَكُونُوا شُهَدَاء عَلَى النَّاسِ فَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَاعْتَصِمُوا بِاللَّهِ هُوَ مَوْلَاكُمْ فَنِعْمَ الْمَوْلَى وَنِعْمَ النَّصِيرُ
Resim---“Ve câhidû fillâhi hakka cihâdih (cihâdihî), huvectebâkum ve mâ ceale aleykum fid dîni min haraç (haracin), millete ebîkum ibrâhîm (ibrâhîme), huve semmakumu’l- muslimîne min kablu ve fî hâzâ li yekûner resûlu şehîden aleykum ve tekûnû şuhedâe ale’n- nâs (nâsi), fe ekîmû’s- salâte ve âtu’z- zekâte va’tesımû billâh (billâhi), huve MEVLÂkum, fe ni’me’l- MEVLÂ ve ni’men NASÎR (nasîru).: Ve ALLAH'da hakkıyla cihad edin. O, sizi seçti. Dînde sizin için bir zorluk kılmadı ki; o, babanız İbrâhîm (aleyhisselâm)'ın dînidir. O, sizi daha önce de “müslümanlar” (ALLAH'a teslim olanlar) olarak isimlendirdi. Bunda da (Kur'ân-ı Kerim'de de), resûl size şâhid olsun ve siz de insanlara şâhidler olasınız diye. Öyleyse namazı ikame edin (kılın), zekâtı verin, ALLAH'a sarılın (ALLAH'ın Zat'ında yok olun). O, sizin MEVLÂ'nız. (O), ne güzel MEVLÂ (dost) ve ne güzel yardımcı.” (Hacc 22/78)

Kur'ÂN-ı Kerîmde, inanç, söz, fiil, ahlâk ve davranışlarıyla insanlara güzel örnek olan Peygamber ve Mü’minlere de şâhîd denilmiştir.:

يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذِيرًا
Resim---“Yâ eyyuhen nebiyyu innâ erselnâke şâhiden ve mubeşşiren ve nezîrâ (nezîren).: Ey Nebî (Peygamber)! Muhakkak ki BİZ, seni şâhid, müjdeleyici ve nezir (uyarıcı) olarak gönderdik.”(Ahzâb 33/45)

Resim 5-) RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem =>ÖĞüt VERicidir.:

Kur'ÂN-ı Kerîmde;


وَذَكِّرْ فَإِنَّ الذِّكْرَى تَنفَعُ الْمُؤْمِنِينَ
Resim---“Ve zekkir fe innez zikrâ tenfeu’l- mû’minîn (mû’minîne).: Ve öğüt verip hatırlat. Muhakkak ki tezekkür, mü'minlere fayda verir.” (Zâriyât 51/55)

فَذَكِّرْ إِن نَّفَعَتِ الذِّكْرَى
Resim---“Fe zekkir in nefeati’z- zikrâ.: O halde, eğer zikir fayda verecekse zikret (zikri öğret, öğüt ver).” (A’lâ 87/9)

سَيَذَّكَّرُ مَن يَخْشَى
Resim---“Seyezzekkeru men yahşâ.: ALLAH’tan korkan, onu sayan, Kurân’ı dinleyecek, öğüt alacak, düşünecek.” (A’lâ 87/10)

وَيَتَجَنَّبُهَا الْأَشْقَى
Resim---“Ve yetecennebuhe’l- eşkâ.: Ve şâkî olan, ondan (zikirden) içtinap edecek (kaçınıp zikretmeyecek).” (A’lâ 87/11)

فَذَكِّرْ إِنَّمَا أَنتَ مُذَكِّرٌ
Resim---“Fezekkir innemâ ente muzekkir (muzekkirun).: O halde, tebliğe devam et, Kur’ân ile öğüt ver. Çünkü sen vahyi, Kur’ân’ı tebliğ ile memursun, öğüt vericisin.” (Gâşiye 88/21)

لَّسْتَ عَلَيْهِم بِمُصَيْطِرٍ
Resim---“Leste aleyhim bi musaytır (musaytırın).: Sen onları zorlamaya, onlardan zorla İslâm’ı kabul taahhüdü almaya memur değilsin.” (Gâşiye 88/22)

Resim 6-) RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem =>Hak DÂVEtçi ve Etrafını AYDINlatıcı Bir KANDİLdir.:

Bütün Peygamber aleyhumusselâmların en başta gelen Özellik ve Görevlerinden biri insanları “HAKk’a DÂVEt” etmektir.
Dâ’î.: DÂVEti yapan Dâvetçi..


وَدَاعِيًا إِلَى اللَّهِ بِإِذْنِهِ وَسِرَاجًا مُّنِيرًا
Resim---“Ve dâîyen ilâllâhi bi iznihî ve sirâcen munîrâ (munîren).: Ve O'nun (ALLAH'ın) izni ile ALLAH'a dâvet eden ve NURLANDIRICI SİRAC (kandil) olarak (gönderdik).” (Ahzâb 33/46)

Resim 7-) RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem =>YOL GÖSTERicidir.:

HâDî.: Hidâyete ermiş. Mürşid. Rehber, delil. Hidâyet yolunu gösteren. Hidâyete, doğruluğa eriştiren. Önde giden..


وَيَقُولُ الَّذِينَ كَفَرُواْ لَوْلآ أُنزِلَ عَلَيْهِ آيَةٌ مِّن رَّبِّهِ إِنَّمَا أَنتَ مُنذِرٌ وَلِكُلِّ قَوْمٍ هَادٍ
Resim---“Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min RABBih (rabbihî), innemâ ente munzirun ve li kulli kavmin hâd (hâdin).: Ve kâfirler derler ki: “O'nun üzerine RABBinden bir mucize indirilmeli değil miydi?” Sen, sadece bir uyarıcısın ve bütün kavimler için hidâyetçi vardır (zamanın her parçasında ve bütün kavimlerde).” (Ra’d 13/7)

وَكَذَلِكَ أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ رُوحًا مِّنْ أَمْرِنَا مَا كُنتَ تَدْرِي مَا الْكِتَابُ وَلَا الْإِيمَانُ وَلَكِن جَعَلْنَاهُ نُورًا نَّهْدِي بِهِ مَنْ نَّشَاء مِنْ عِبَادِنَا وَإِنَّكَ لَتَهْدِي إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
Resim---“Ve kezâlike evhaynâ ileyke rûhan min emrinâ, mâ kunte tedrî me’l- kitâbu ve le’l- îmânu ve lâkin cealnâhu nûren nehdî bihî men neşâu min ibâdinâ, ve inneke le tehdî ilâ sırâtın mustekîm (mustekîmin).: Ve işte böylece sana emrimizden bir ruh (Kur'ân-ı Kerim) vahyettik. Ve sen, kitap nedir ve îmân nedir bilmiyordun. Ve lâkin O'nu “nur” kıldık. Kullarımızdan dilediğimizi O'nunla hidâyete erdiririz. Ve muhakkak ki sen, mutlaka Sırat-ı Mustakîm'e hidâyet ediyorsun (ulaştırıyorsun).” (Şûrâ 42/52)

Resim---Câbir radiyallahu anhu.: “Resûlullah insanlara hitab ederken önce lâyık-ı vechile ALLAH’a hamd ve senâ eder, sonra da.: “Bir kimseye ALLAH hidâyet verirse artık onu saptıracak yoktur; ALLAH’ın saptırdığına da hidâyet verecek yoktur. Sözün en hayırlısı ALLAH’ın KİTABI’dır.” buyururdu.
(Müslim, Cum’a, 45.)

Resim---İmâm HASAN ibni ALİ aleyhisselâm.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem VİTİRde OKUmam için bana şu DUÂ’yı öğretti.: “ALLAH’ım!. Hidâyete erdirdiklerinle beraber beni de hidâyete erdir!. Sıhhat ve âfiyet verdiklerinle beraber bana da âfiyet ver!. İşlerini üzerine alıp himâye ettiğin kimseler gibi beni de himâye et!. Bana verdiğin ni’metleri (ömür, mal, ilim, v.s.den) bereketlendir!. . Vuku’una hükmettiğin hükmün şerrinden beni koru!. Hükmü SEN verirsin, SEN’in üstüne hüküm verecek kimse yoktur. SEN’in Dost olduğun/ işini üzerine aldığın kimse asla zelîl olmaz. Eksiklikler SANA yakışmaz. Ey RABB’imiz!. SEN Münezzehsin ve MuaLLâsın/YÜCEsin ve KUTLUsun!.” buyurdu.
(Tirmizî, Vitr, 10.)

Resim---Ebû Hüreyre radiyallahu anhu.: “Resûlullah, amcası (Ebû Tâlib) ölürken kendisine.: “Lâ İLâhe İLLâ ALLAH.: ALLAH’tan başka İLâh yoktur.” de ki ben de onunla Kıyâmet Günü’nde senin için şâhidlik edeyim.” buyurdu.. Amcası bundan kaçınınca ALLAH celle celâlihu.: “Şüphesiz ki sen sevdiğin kişiyi hidâyete erdiremezsin...” âyetini indirdi.
(Müslim, Îmân, 41.)

إِنَّكَ لَا تَهْدِي مَنْ أَحْبَبْتَ وَلَكِنَّ اللَّهَ يَهْدِي مَن يَشَاء وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ
Resim---“İnneke lâ tehdî men ahbebte ve lâkinnallâhe yehdî men yeşâ’(yeşâu), ve huve a’lemu bi’l- muhtedîn (muhtedîne).: (Resulüm!) Sen sevdiğini hidâyete eriştiremezsin; bilakis, ALLAH dilediğine hidâyet verir ve hidâyete girecek olanları en iyi O bilir.” (Kasas 28/56)

Resim 8-.) RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem =>En BüYük AHLÂka SÂHİBidir.:

وَإِنَّكَ لَعَلى خُلُقٍ عَظِيمٍ
Resim---“Ve inneke le alâ hulukın azîm (azîmin).: Ve muhakkak ki sen, mutlaka çok büyük bir ahlâk üzeresin.” (Kalem 68/4)

Resim---İmam Ali kerremallahu vechehu.: "En büyük ahlâk, Kur’ÂN Edebidir" buyurmuştur.
(Kurtubî, XVIII, 227.)

Resim---Müfessir Taberî (ö. 310) de âyeti.: "Bu, Kur’ÂN Edebi’dir. ALLAH celle celâlihu, Peygamberini Kur’ÂN ile te’dib/edeblendirme etmiştir. Büyük Ahlâktan maksad İslâm Dinidir." şeklinde yorumlamıştır.
(Taberî, XIV, 29/18)

Resim---Saîd b. Hişâm radiyallahu anhu, Âişe radiyallahu anha Vâlidemize Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in ahlâkını sormuş O da.: “Sen Kur’ÂN okumuyor musun?” demiş. "Evet!" demesi üzerine;
Âişe radiyallahu anha Vâlidemize.: “Rasûlullah’ın ahlâkı Kur’ÂN idi” buyurmuş ve: "(Ey Peygamberim!) Sen büyük bir ahlâk üzeresin"
âyetini okumuştur.

(Taberî, XIV, 29/18,19)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ben ancak güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.” buyurmuştur.
(Ahmed, III, 75; Malik, Huluk, 8.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAH’ım! Yaratılışımı güzel yaptığın gibi ahlâkı mı da güzel yap.” buyurmuştur.
(Ahmed, I, 403. VI, 68, 155.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAH’ım! Beni amellerin en iyisine ve ahlâkın en iyisine ilet. Amel ve ahlâkın en iyisine ancak SEN hidâyet edebilirsin. Amellerin kötüsünden ve ahlâkın kötüsünden beni koru. Amel ve ahlâkın kötüsünden ancak SEN koruyabilirsin.” buyurmuştur.
(Nesaî, İftitah, 16, II, 129.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAH’ım! Ayrılıktan, iki yüzlülükten ve ahlâkın kötüsünden sana sığınırım” diye dua etmiştir.
(Ebu Davûd, Salât, 367; bk. Nesaî, İstiâze, 21.)

Resim 9-) RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem =>Çok MERHAMetli, Çok ŞEFKÂtli ve ÜMMEtine Çok DÜŞKÜNdür.:

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِلْعَالَمِينَ
Resim---“Vemâ erselnâke illâ RaHMeten li’l- âlemîn(e).:BİZ, SENi ancak ÂLEMLERE RaHMet olarak gönderdik.”(Enbiyâ 21/107)

لَقَدْ جَاءكُمْ رَسُولٌ مِّنْ أَنفُسِكُمْ عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَرِيصٌ عَلَيْكُم بِالْمُؤْمِنِينَ رَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
Resim---“Lekad câekum resûlun min enfusikum azîz (azîzun), aleyhi mâ anittum harîsun aleykum bi’l- mu’minîne RAÛFun RAHÎM (rahîmun).: Andolsun ki; size, sizin içinizden azîz bir Resûl geldi. Sizin üzüldüğünüz şey, O'na ağır gelir (O'nu üzer). Size çok düşkün, mü'minlere şefkatli ve merhametlidir.” (Tevbe 9/128)

Harîs.: Bir şeye fazlası ile düşkün ve çok arzu eden. Hırslı..

Âyette geçen "harîs" kelimesi; bir şeyi çok arzu eden demektir. RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem, çevresindeki insanların mü’min olmalarını, salih ameller işlemelerini ve ALLAH’ın Rızasına ermelerini çok istiyordu. İman etmeyenlere çok üzülüyordu. ALLAHu zü’L- CeLÂL, Peygamberimiz aleyhisselâmın ümmetine olan bu düşkünlüğünü.: "Nerede ise kendini helâk edeceksin" şeklinde ifâde etmektedir.:


لَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَّفْسَكَ أَلَّا يَكُونُوا مُؤْمِنِينَ
Resim---“Lealleke bâhıun nefseke ellâ yekûnû mu’minîn (mu’minîne).: Onlar mü'min olmuyorlar diye, neredeyse kendini helâk edeceksin.”
(Şu’arâ 26/3)

فَلَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَّفْسَكَ عَلَى آثَارِهِمْ إِن لَّمْ يُؤْمِنُوا بِهَذَا الْحَدِيثِ أَسَفًا
Resim---“Fe lealleke bâhiun nefseke alâ âsârihim in lem yu'minû bi hâzel hadîsi esefâ (esefen).: Bu durumda eğer onlar, (Kur'ân-ı Kerim'deki) bu sözlere inanmazlarsa, onların arkalarından üzülerek neredeyse kendini helâk edeceksin.” (Kehf 18/6)

Raûf.: çok merhametli, çok şefkatli, çok merhametli, çok acıyan, çok esirgeyen, merhamet sâhibi. demektir. (Kurtubî, el-Esna, s. 73-75)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, insanların en merhametlisi idi. Bu merhameti herkese yönelik idi.. Kendisine.: “Yâ Resûlullah! Müşriklere bedduâ et!.” denildiğinde, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ben lânetçi olarak gönderilmedim, rahmet olarak gönderildim” buyurmuştur.
(Müslim, Birr, 87.)buyurmuştur.

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem. Uhud Savaşında yüzü yaralandığında bile kâfirlere.: “ALLAH’ım! Kavmimi bağışla, çünkü onlar bilmiyorlar!.” diye dua etmiştir.
(İbn Hıbbân, Ed’ıye, No: 973.)

Resim 10-) RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem =>DAKîku’L-RAKîku’L- KALB idi.:

DAKîk.: (Ekseri mânevi mânalar için) Pek ince. Nâzik..
RAKîk.: Yufka kalbli, çok merhametli, ince duygulu..

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem, alçak gönüllü, yumuşak kalbli idi. Bu sayede insanları etrafına topladı ki ALLAHu zü’L- CeLÂL Kur'ÂN-ı Kerîminde.:


فَبِمَا رَحْمَةٍ مِّنَ اللّهِ لِنتَ لَهُمْ وَلَوْ كُنتَ فَظًّا غَلِيظَ الْقَلْبِ لاَنفَضُّواْ مِنْ حَوْلِكَ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الأَمْرِ فَإِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّهِ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّلِينَ
Resim---“Fe bimâ rahmetin minallâhi linte lehum, ve lev kunte fazzan galîza’l- kalbi lenfaddû min havlik (havlike), fa’fu anhum vestagfir lehum ve şâvirhum fî’l- emr(emri), fe izâ azamte fe tevekke’l- alâllâh (alâllâhi), innallâhe yuhibbul mutevekkilîn (mutevekkilîne).: O zaman, ALLAH'tan bir RAHMEt sebebiyle onlara yumuşak davrandın. Ve eğer sen, kaba, katı yürekli olsaydın, mutlaka senin etrafından dağılırlardı. Artık onları affet ve onlar için mağfiret dile ve işler konusunda onlarla muşavere et (danış). Azmettiğin zaman, artık ALLAH'a tevekkül et. Muhakkak ki ALLAH, tevekkül edenleri (ALLAH'a güvenenleri) sever.”(İÂl-i İmrân 3/159)

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem;
=>Her Yerde-Her ÂNda-Her HâLde-Her Nefeste=>Şe’ÂNuLLAHta;
ÜZMEden-ÜZÜLmeden, Şiddet ve Nefretten uzakta,
SEVerek-SEViLerek, SEVgi-AŞKkLa, Şefkat ve Merhametle=>BİZe/ÜMMete SÜNNet OLarak EBEDî HAYYat REHBERimiz aleyhisselâmdır..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMEDİ TASAVVUF

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim 5.2.11. RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem,
Resim Mü’minLere ALLAH’ın Lûtfu OLARAK GÖNDERİLMİŞTİR.:


..اَشْهَدُ اَنْ لاَ اِلهَ اِلاَّ اللهُ وَاَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ

Eşhedü en lâ ilâhe illALLAH ve eşhedü enne Muhammeden ABDuhu ve resûluhu.: Şâhidlik ederim ki ALLAH’tan başka İlâh yoktur ve yine şaâhidlik ederim ki MuhaMMed O’nun KULu ve RASÛLüdür..

İslâm Dinimizin Ana/Temel Tevhid Kaynağı Kur'ÂN-ı Kerîmimiz RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem OLarak Tebliğ eden ve de bir ABDULLAH aleyhisselâm olarak yaşadığı Hayatınca fiilen uygulayan ve bizim için tek örnek olan LûtfuLLAH aleyhisselâm..

ALLAHu zü’L- CeLÂL =>Kur'ÂN-ı Kerîm’inde Biz Müslümânlara;
ALLAH ve RESÛLüne;
Teslim OLmayı,
İmân Etmeyi,
Tâbi OLmayı,
İtaat Etmeyi MutLak Farz KıLmıştır..

LûtfuLLAH/RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem ki;


لَقَدْ مَنَّ اللّهُ عَلَى الْمُؤمِنِينَ إِذْ بَعَثَ فِيهِمْ رَسُولاً مِّنْ أَنفُسِهِمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَإِن كَانُواْ مِن قَبْلُ لَفِي ضَلالٍ مُّبِينٍ
Resim---“Le kad mennALLÂHu alel mu’minîne iz bease fîhim resûlen min enfusihim yetlû aleyhim âyâtihî ve yuzekkîhim ve yuallimuhumu’l- kitâbe ve’l- hikmeh (hikmete), ve in kânû min kablu le fî dalâlin mubîn (mubînin).: Andolsun ki ALLAH, mü'minlerin (başlarının) üzerine bir Nİ'MEt olmak üzere (onların aralarında, kendi kavminin içinde) kendilerinden bir RESÛL beas eder. Onlara O'nun (ALLAH'ın) âyetlerini tilâvet eder, onları tezkiye eder ve onlara kitab ve hikmeti öğretir. Ondan evvel (ALLAH'a ulaşmayı dilemeden evvel) onlar gerçekten açık bir dalâlet içinde idiler.” (Âl-i İmrân 3/164)

Âyet-i Celîle'de geçen MENNe: Nimet vermek. İyilik etmek. * Minnet. * Rıza. Gökten inen şey, hesabsız verme, in’âm ve İhsÂNda (karşılıksız) bulunma..

El MENNÂN celle celâluhu.: Bir karşılık beklemeksizin garazsız ve ivazsız/bedelsiz İhsÂN eden, ilk başta peşin veren.. İhsanı bol. Çok çok ihsan eden. En çok ni’met veren ALLAH celle celâlihu...

El Mennanu celle celâlihu.:
Resim

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem =>İnsÂNdaki Nazarî Güce (soyut akıl-İmân) İlahî Vahyi okurken ->Pratik Gücü (somut iş-amel) temizliyor..
İnsÂNın Aklına Naklin ulaşması ->İmânı; Sonucu ise ->Sâlih Ameli doğuruyor..

Er RAÛF celle celâlihu ve RAHÎM celle celâlihu İsimlerinin TeceLlîsi RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem..


لَقَدْ جَاءكُمْ رَسُولٌ مِّنْ أَنفُسِكُمْ عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَرِيصٌ عَلَيْكُم بِالْمُؤْمِنِينَ رَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
Resim---“Lekad câekum resûlun min enfusikum azîz (azîzun), aleyhi mâ anittum harîsun aleykum bi’l- mu’minîne RAÛFun RAHÎM (rahîmun).: Andolsun ki; size, sizin içinizden azîz bir RESÛL geldi. Sizin üzüldüğünüz şey, O'na ağır gelir (O'nu üzer). Size çok düşkün, mü'minlere şefkatli ve merhametlidir.” (Tevbe 9/128)

Resim
Lutf-Lütuf.: Rıfk ve nevâziş. İltifatla mülâyemet üzere muâmele eylemek. ALLAHu zü’L- CeLÂL’in kullarını rıfk ve sühuletle murâdına muvaffak eylemesi. * Güzellik, hoşluk. * İyilik, iyi muâmele..
Lütuf-Dide.: Lütuf görmüş..
Latîf.: Mülâyim. Yumuşak. Nâzik. Mütenâsib. * Güzel. Şirin. Küçük ve hoşa giden. * Cisimle alâkası olmayan. Göze görünmeyen. * Çok lutf edici..
Lâtife.: İnsanın kalbine bağlı ve bütün duygularının sultanı olan ince bir duygudur ki, İlâhî Hakikatlar onunla hissedilip zevkedilir..
Letaif.: Lâtif duygular..
Lâtife-i RABBânîyye.: İnsanın kalbine bağlı ve bütün duygularının SultÂNı olan ince bir duygudur ki, İlâhî Hakikatlar onunla hissedilip zevkedilir..
Letâfet.: Hoşluk, lâtiflik. * Cisimden alâkayı kesip bir nevi nurâniyet kesbetmek. * Güzellik, nezaket, yumuşaklık, hafiflik..


LUTuF.: Sözlükte =>“Nâzik ve merhametli davranmak, iyi muamele etmek” mânâsında masdar olup.: “İyilik etme, merhamet ve yardımda bulunma.” anlamında İsim olarak da kullanılır.
Aynı kökten türeyen LETÂFET ise.: “Duyularla algılanamayacak şekilde ince ve şeffaf, küçük ve hacimsiz oluş” mânâsına gelir.. (Lisânü’l-Arab, “ltf” md.).

LUTuF.: Terim olarak =>“İnsanın kendi iradesiyle ALLAHu zü’L- CeLÂL’e iman edip inkâr ve isyandan kaçınmasını kolaylaştıran İlâhî Fiil” diye tanımlanır..

Kur'ÂN-ı Kerîm’de;
1 Âyet-i Celîlede.: “Gizli ve ihtiyatlı davranmak” anlamında fiil olarak insana nisbet edilir...:


وَكَذَلِكَ بَعَثْنَاهُمْ لِيَتَسَاءلُوا بَيْنَهُمْ قَالَ قَائِلٌ مِّنْهُمْ كَمْ لَبِثْتُمْ قَالُوا لَبِثْنَا يَوْمًا أَوْ بَعْضَ يَوْمٍ قَالُوا رَبُّكُمْ أَعْلَمُ بِمَا لَبِثْتُمْ فَابْعَثُوا أَحَدَكُم بِوَرِقِكُمْ هَذِهِ إِلَى الْمَدِينَةِ فَلْيَنظُرْ أَيُّهَا أَزْكَى طَعَامًا فَلْيَأْتِكُم بِرِزْقٍ مِّنْهُ وَلْيَتَلَطَّفْ وَلَا يُشْعِرَنَّ بِكُمْ أَحَدًا
Resim---“Ve kezâlike beasnâhum li yetesâelû beynehum, kâle kâilun minhum kem lebistum, kâlû lebisnâ yevmen ev ba'da yevm (yevmin), kâlû RABBukum a'lemu bi mâ lebistum feb'asû ehadekum bi verıkıkum hâzihî ile’l- medîneti fel yanzur eyyuhâ ezkâ taâmen fe’l- ye'tikum bi rızkın minhu ve’l- yetelattaf ve lâ yuş'ırenne bikum ehadâ (ehaden).: Ve böylece aralarında sorsunlar diye onları dirilttik (uyandırdık). Onlardan konuşan biri şöyle dedi.: “Ne kadar kaldınız?” “Günün bir kısmı veya bir gün (kadar).” dediler. (Diğerleri de).: “Ne kadar kaldığınızı RABB’iniz daha iyi bilir.” dediler. Artık sizden birisini, sizin bu gümüş paranızla şehre gönderin. Böylece en temiz yiyecek hangisi, baksın (da) ondan size bir rızık getirsin. Ve tedbirli (dikkatli) olsun. Sakın sizi bir kimseye sezdirmesin (varlığınızı hiç kimseye hissettirmesin).” (Kehf 18/19)

Ve li yetelattaf.: Ve dikkat etsin (en ince hususa kadar ifâ etsin) tedbirli olsun..

7 Âyet-i Celîlede de.: “Fiillerini rıfk ile gerçekleştiren, kullarına iyilik ve merhamet eden, ZÂT’ı duyularla algılanamayan, en ince ve gizli hususları dahi bilen varlık” mânâsında İsim olarak ALLAHu zü’L- CeLÂL’e nisbet edilir..
(M. F. Abdülbâkî, el-Mu’cem, “ltf” md.)
Ayrıca Fazl, İhsân ve Rahmet kelimeleri de Lutfa yakın anlamlarda Kur'ÂN-ı Kerîm’de yer alır..
(M. F. Abdülbâkî, el-Mu’cem, “fdl”, “hsn”, “rhm” md.leri).
Lutuf Kavramı çeşitli Hadis Rivâyetlerinde.: “İyilikte bulunmak, yardım etmek, nezâketle davranmak” mânâlarında geçmektedir..
(Wensinck, el-Muʿcem, “ltf” md.).

LATÎF.:
1-) “En gizli ve ince hususları bilen” mânâsıyla ALÎM ve HABÎR İsimleri,
2-) “Kullarına iyilik ve merhamet eden.” mânâsıyla BERR, RAHMÂN, RAÛF ve KERÎM İsimleri,
3-) "ZÂT’ı duyularla algılanamayan" anlamıyla da BÂTIN İsmiyle muhtevâ yakınlığı içinde bulunur..
LATÎF celle celâlihu İsmi bu mânâların birincisine göre Sübûtî, ikincisine göre Fiilî, üçüncüsüne göre de Tenzihî İsim ve Sıfatlar grubuna girer..

El Latîfü celle celâlihu.:

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMEDİ TASAVVUF

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

LÜTFuLLAH’ın Kâinâta Yansıyan AÇıLımı OLan İHSÂNuLLAH..

İHSÂN.: Sözlükte “güzel olmak” mânâsına gelen “hüsn” kökünden türetilmiş bir masdar olup genel olarak “başkasına iyilik etmek” ve “yaptığı işi güzel yapmak” şeklinde kısmen farklı iki anlamda kullanılmaktadır. İHSÂNda bulunan kişiye “Muhsin” denir..

ALLAHu zü’L- CeLÂL’in kuluna karşı cömertliği, hak ettiğinden fazlasını vermesi, işini rast getirmesi.” anlamındaki İHSÂN, kelâm literatüründe çoğunlukla “lutuf” kelimesiyle ifâde edilmiştir..

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in “Cibrîl Hadisi” diye bilinen hadiste geçen.: İHSÂN, ALLAHu zü’L- CeLÂL’i görür gibi ibâdet etmendir; çünkü sen O’nu görmesen de O seni görmektedir.” şeklindeki açıklaması
(Buhârî, Tefsîr, 31/2, Îmân, 37; Müslim, Îmân, 1), İhlâs Terimiyle de İfâde edilen bu bağlamdaki İHSÂNın en güzel tanımı kabul edilmiş ve üzerinde önemle durulmuştur..

“Muhakkak ki ALLAH adaleti ve İHSÂNı emreder ...” ifâdesiyle başlayan âyet
(Nahl 16/90) münâsebetiyle tefsir kitablarının yanında ahlâk ve tasavvuf kitablarında da İHSÂN kavramı üzerinde durulmuştur.
Taberî;
Bu âyetteki adaleti.: Kelime-i Tevhid.
İHSÂNı ise.: “ALLAH’ın emir ve yasaklarına uyma, zorluklara katlanma hususunda gösterilen sabır..”

ALLAH celle celâlihu tarafından seçilmiş olmak (VEHBÎLik). Bir insan üstün ahlâka sahib olmak, çok ibâdet etmek gibi nitelikleriyle peygamberlik mertebesine erişemez. Çoğunluğa göre peygamberin bu nitelikleri bakımından diğer insanlardan hiçbir farkı yoktur, PEYGAMBER olmak ALLAHu zü’L- CeLÂL’in bir LUTFudur..
(İbrâhîm 14/11; Seyfeddin el-Âmidî, s. 317).

قَالَتْ لَهُمْ رُسُلُهُمْ إِن نَّحْنُ إِلاَّ بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ وَلَكِنَّ اللّهَ يَمُنُّ عَلَى مَن يَشَاء مِنْ عِبَادِهِ وَمَا كَانَ لَنَا أَن نَّأْتِيَكُم بِسُلْطَانٍ إِلاَّ بِإِذْنِ اللّهِ وَعلَى اللّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ
Resim---“Kâlet lehum rusuluhum in nahnu illâ beşerun mislukum ve lâkinnallâhe yemunnu alâ men yeşâu min ibâdih (ibâdihî), ve mâ kâne lenâ en ne’tiyekum bi sultânin illâ bi iznillâh(iznillâhi), ve alâllâhi fe’l- yetevekkelil mu’minûn (mu’minûne).: Resûlleri onlara dediler ki.: "Doğrusu biz, sizin gibi yalnızca bir beşeriz, ancak ALLAH kullarından dilediğine dilediğini ni'metlendirir/lütufta bulunur. ALLAH'ın izni olmaksızın size bir delil getirmemiz bizim için olacak şey değil. Mü'minler, ancak ALLAH'a tevekkül etmelidirler." (İbrâhîm 14/11)

İslâm i’tikadına göre peygamberlik, ALLAH vergisidir. İnsanın kendi çalışması, gayreti, kulluk bilinci, ibadeti ve itaati ile elde edilemez. ALLAHu zü’L- CeLÂL, bu ulvî görevi kime vereceğini, kimin peygamberlik görevini lâyıkıyla yapabileceğini bilir ve insanlar arasından dilediğini seçer. Bireyin eğitiminin, malının, mülkünün, şan, şöhret, makam ve mevkisinin bu seçimde bir etkisi yoktur. Durumun böyle olduğunu ALLAHu zü’L- CeLÂL, Kur’ÂN’da bize şöyle bildirmektedir.:


ذَلِكَ فَضْلُ اللَّهِ يُؤْتِيهِ مَن يَشَاء وَاللَّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ
Resim---“Zâlike fadlullâhi yû’tîhi men yeşâu, vALLÂHu zû’l- fadi’l- azîm (azîmi).: İşte bu (peygamberlik), ALLAH’ın fazlıdır; onu dilediğine verir. ALLAH çok büyük İHSÂN Sâhibidir.” (Cum’a 62/4)

Diğer yandan peygamberlik küresel ve evrenseldir. PeygamberLik insanlığın ortak mirasıdır. İnsanlığın sahib olduğu medeniyet, tarihin erken dönemlerinden itibaren Nebevî Yol göstermeler ve İlahî Müdahalelerle bugünkü düzeyine ulaşmıştır. Hakikatte PeygamberLer görevleri gereği aynı tebliğ vazifesini yerine getirmelerinden dolayı evrensel bir misyonu yerine getirirler. PeygamberLerde ortak nokta vahiydir. Vahiy alış ve onu tebliğ, PeygamberLiğin iki ana öğesini oluşturur. Kur’ÂN’daki İlahî İfâdeler PeygamberLiğin evrenselliği hususunda belirgindir.:


إِنَّا أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ كَمَا أَوْحَيْنَا إِلَى نُوحٍ وَالنَّبِيِّينَ مِن بَعْدِهِ وَأَوْحَيْنَا إِلَى إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإْسْحَقَ وَيَعْقُوبَ وَالأَسْبَاطِ وَعِيسَى وَأَيُّوبَ وَيُونُسَ وَهَارُونَ وَسُلَيْمَانَ وَآتَيْنَا دَاوُودَ زَبُورًا
Resim---“İnnâ evhaynâ ileyke kemâ evhaynâ ilâ nûhin ve’n- nebiyyîne min ba’dihî, ve evhaynâ ilâ ibrâhîme ve ismâîle ve ishâka ve ya’kûbe ve’l- esbâti ve îsâ ve eyyûbe ve yûnuse ve hârûne ve suleymân (suleymâne), ve âteynâ dâvûde zebûrâ (zebûran).: Muhakkak ki Biz, Hz. Nûh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. Ve Hz.İbrâhîm'e, Hz.İsmâil'e, Hz.İshâk'a, Hz.Yâkub ve torunlarına, Hz.İsâ'ya, Hz.Eyub'a, Hz.Yûnus'a, Hz.Harun'a ve Hz.Süleymân'a da vahyettik. Ve Hz.Davûd'a Zebûr'u verdik.” (Nisâ 4/163)

وَرُسُلاً قَدْ قَصَصْنَاهُمْ عَلَيْكَ مِن قَبْلُ وَرُسُلاً لَّمْ نَقْصُصْهُمْ عَلَيْكَ وَكَلَّمَ اللّهُ مُوسَى تَكْلِيمًا
Resim---“Ve rusulen kad kasasnâhum aleyke min kablu ve rusulen lem naksushum aleyk (aleyke). Ve kellemallâhu mûsâ teklîmâ (teklîmen).: Ve daha önce sana kıssa etmiş olduğumuz (bahsettiğimiz) resûllere ve sana bahsetmediğimiz resûllere de (vahyettik). Ve ALLAH, Hz. Musa ile kelimelerle (hitab ederek) konuştu.” (Nisâ 4/164)

Kur’ÂN-ı Kerim’de Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in de bütün insanlığın peygamberi olduğu başka bir deyişle evrensel bir peygamber olduğu şu âyetlerle dile getirilmektedir.:


قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنِّي رَسُولُ اللّهِ إِلَيْكُمْ جَمِيعًا الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ لا إِلَهَ إِلاَّ هُوَ يُحْيِي وَيُمِيتُ فَآمِنُواْ بِاللّهِ وَرَسُولِهِ النَّبِيِّ الأُمِّيِّ الَّذِي يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَكَلِمَاتِهِ وَاتَّبِعُوهُ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ
Resim---“Kul yâ eyyuhen nâsu innî resûlullâhi ileykum cemîanillezî lehu mulku’s- semâvâti ve’l- ard (ardı), lâ ilâhe illâ huve yuhyî ve yumît (yumîtu), fe âminû billâhi ve resûlihin nebiyyi’l- ummiyyillezî yu’minu billâhi ve kelimâtihî vettebiûhu leallekum tehtedûn (tehtedûne).: De ki: “Ey insanlar! Muhakkak ki; ben, sizin hepinize (gönderilen) ALLAH'ın RESÛLÜyüm. O ki; semaların ve arzın mülkü, O'nundur. O'ndan başka İLÂH yoktur. O, hayat verir (yaşatır) ve öldürür. Öyleyse ALLAH'a ve O'nun ÜMMÎ, NEBÎ, RESÛLÜne îmân edin ki; O, ALLAH'a ve O'nun kelimelerine (sözlerine) inanır (îmân eder). Ve O'na tâbî olun ki; böylece siz, hidâyete eresiniz.” (A’râf 7/158)

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا كَافَّةً لِّلنَّاسِ بَشِيرًا وَنَذِيرًا وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
Resim---“Ve mâ erselnâke illâ kâffeten li’n- nâsi beşîren ve nezîren ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn (ya’lemûne).: Ve BİZ, SENİ (kâinattaki) insanların hepsi için müjdeleyici ve nezir (uyarıcı) olmandan başka bir şey için göndermedik. Fakat insanların çoğu bilmezler.”
(Se’be, 34/28)

Resim PEYGAMBERLERİN LUTFULLAHı ULAŞTIRma GÖREVİ.:

1-) TEBLİĞ.:

TEBLİĞ; ALLAHu zü’L- CeLÂL’in tümm KULLarına LUTFettiği Ni’metLer İhsÂNını Peygamber aleyhisselâm’ın kendisine ilettiği vahiyler OLarak insanlara bildirme görevidir.:


يَا أَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ مَا أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ وَإِن لَّمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُ وَاللّهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِ إِنَّ اللّهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ
Resim---“Yâ eyyuherresûlu bellıg mâ unzile ileyke min RABBik (rabbike) ve in lem tef’al femâ bellagte risâleteh (risâletehu) vALLÂHu ya’sımuke mine’n- nâs (nâsi) innALLÂHe lâ yehdî’l- kavme’l- kâfirîn (kâfirîne).: Ey ReSûL! RABB'inden sana indirileni tebliğ et (duyur). Eğer bunu yapmazsan, o takdirde O'nun Risâletini (sana gönderdiğini) tebliğ etmemiş (duyurmamış) olursun. Ve ALLAH SENi insanlardan korur. Muhakkak ALLAH, kâfirler kavmini hidâyete erdirmez.” (Mâide 5/67)

مَّا عَلَى الرَّسُولِ إِلاَّ الْبَلاَغُ وَاللّهُ يَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا تَكْتُمُونَ
Resim---“Mâ aler resûli ille’l- belâg (belâgu) vallâhu ya’lemu mâ tubdûne ve mâ tektumûn (tektumûne).: RESÛL'ün üzerinde tebliğden (bildirmekten) başka bir sorumluluk yoktur. Ve ALLAH, açıkladığınızı da gizlediğinizi de bilir.”
(Mâide 5/99)

قُلْ أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ فَإِن تَوَلَّوا فَإِنَّمَا عَلَيْهِ مَا حُمِّلَ وَعَلَيْكُم مَّا حُمِّلْتُمْ وَإِن تُطِيعُوهُ تَهْتَدُوا وَمَا عَلَى الرَّسُولِ إِلَّا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ
Resim---“Kul atîullâhe ve atîu’r- resul (resûle), fe in tevellev fe innemâ aleyhi mâ hummile ve aleykum mâ hummiltum, ve in tutîûhu tehtedû, ve mâ ale’r- resûli ille’l- belâgu’l- mubîn (mubînu).: De ki: “ALLAH'a ve RESÛLe itaat edin. Bundan sonra eğer dönerseniz (itaat etmezseniz), O’na (RESÛLe) düşen (sorumluluk) sadece ona yükletilen (TEBLİĞ)dir.” Ve sizin üzerinize düşen (sorumluluk), size yükletilendir. Ve eğer O’na itaat ederseniz, hidâyete erersiniz. RESÛL’ün üzerinde açıkça tebliğden başka bir (sorumluluk) yoktur.” (Nûr 24/54)

وَإِن تُكَذِّبُوا فَقَدْ كَذَّبَ أُمَمٌ مِّن قَبْلِكُمْ وَمَا عَلَى الرَّسُولِ إِلَّا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ
Resim---“Ve in tukezzibû fe kad kezzebe umemun min kablikum, ve mâ ale’r- resûli ille’l- belâgu’l- mubîn (mubînu).: Ve eğer tekzib ederseniz (yalanlarsanız), sizden önceki ümmetler de tekzib etmiştiler. RESÛLLER’in üzerine apaçık tebliğden başka bir (sorumluluk) yoktur.” (Ankebût 29/18)

Söz konusu âyetlerle tebliğ göreviyle sorumlu tutulan PeygamberLer, bu görevi esnâsında.:
1-) ALLAH’ın âyetlerini okur,
2-) İnsanları kötülükten arındırır ve temizler,
3-) İnsanlara kitab ve hikmeti öğretir.
4-) İnsanlara bilmediklerini öğretir, bildirir…


هُوَ الَّذِي بَعَثَ فِي الْأُمِّيِّينَ رَسُولًا مِّنْهُمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَإِن كَانُوا مِن قَبْلُ لَفِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ
Resim---“Huvellezî bease fî’l- ummiyyîne resûlen minhum yetlû aleyhim âyâtihî ve yuzekkîhim ve yuallimuhumul kitâbe ve’l- hikmeh (hikmete), ve in kânû min kablu le fî dalâlin mubîn (mubînin).: Ümmîler arasında, kendilerinden bir RESÛL beas eden (görevlendiren) O'dur. Onlara, O'nun (ALLAH'ın) âyetlerini okur, onları tezkiye eder (nefslerini temizler), onlara Kitab'ı (Kur'ân-ı Kerim'i) ve hikmeti öğretir. Ve daha önce (ALLAH'a ulaşmayı dilemeden evvel) elbette onlar, sadece açık bir dalâlet içinde idiler.” (Cum’a, 62/2)

وَسَلَامٌ عَلَى الْمُرْسَلِينَ
Resim---“Ve selâmun ale’l- murselîn (murselîne).: Ve gönderilen RESÛLLER’e selâm olsun.” (Saffât 37/181)

إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذِيرًا
Resim---“İnnâ erselnâke şâhiden ve mubeşşiren ve nezîrâ (nezîren).: Muhakkak ki BİZ, SENi şâhid, müjdeleyen ve uyarıcı olarak gönderdik.” (Fetih 48/8)

لِتُؤْمِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَتُعَزِّرُوهُ وَتُوَقِّرُوهُ وَتُسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَأَصِيلًا
Resim---“Li tu’minû billâhi ve resûlihî ve tuazzirûhu ve tuvakkırûh (tuvakkırûhu), ve tusebbihûhu bukreten ve asîlâ (asîlen).: ALLAH ve O'nun RESÛLÜ'ne îmân edin, O'nu saygıyla yüceltin ve sabah akşam O'nu tesbih edin diye.” (Fetih 48/9)

يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذِيرًا
Resim---“Yâ eyyuhe’n- nebiyyu innâ erselnâke şâhiden ve mubeşşiren ve nezîrâ (nezîren).: Ey NEBÎ (Peygamber)! Muhakkak ki BİZ, SENİ şâhid, müjdeleyici ve nezir (uyarıcı) olarak gönderdik.” (Ahzâb, 33/45)

وَدَاعِيًا إِلَى اللَّهِ بِإِذْنِهِ وَسِرَاجًا مُّنِيرًا
Resim---“Ve dâîyen ilâllâhi bi iznihî ve sirâcen munîrâ (munîren).: Ve O'nun (ALLAH'ın) izni ile ALLAH'a dâvet eden ve nurlandırıcı SİRÂC (kandil) olarak (gönderdik).” (Ahzâb, 33/46)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تُقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيِ اللَّهِ وَرَسُولِهِ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
Resim---“Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tukaddimû beyne yedeyillâhi ve resûlihî vettekûllâh (vettekûllâhe), innallâhe semîun alîm (alîmun).: Ey iman edenler! ALLAH'ın ve O'nun RESÛLÜ’nün önüne geçmeyin. Ve ALLAH'a karşı takvâ sahibi olun. Muhakkak ki ALLAH; en iyi işiten, en iyi bilendir.” (Hucurât 49/1)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَرْفَعُوا أَصْوَاتَكُمْ فَوْقَ صَوْتِ النَّبِيِّ وَلَا تَجْهَرُوا لَهُ بِالْقَوْلِ كَجَهْرِ بَعْضِكُمْ لِبَعْضٍ أَن تَحْبَطَ أَعْمَالُكُمْ وَأَنتُمْ لَا تَشْعُرُونَ
Resim---“Ya eyyuhâllezîne âmenû lâ terfeû asvâtekum fevka savti’n- nebiyyi ve lâ techerû lehu bi’l- kavli ke cehri ba’dıkum li ba’dın en tahbeta a’mâlukum ve entum lâ teş’urûn (teş’urûne).: Ey iman edenler!. Seslerinizi PEYGAMBER'in sesi'nden fazla yükseltmeyin. Ve O'na sözü, birbirinize bağırdığınız gibi bağırarak söylemeyin. Siz farkında olmadan amelleriniz hebâ olur.” (Hucurât 49/2)

Bütün Kâinâtın RABBi, YARATICIsı ve Sâhibi olan ALLAHu zü’L- CeLÂLdir ki, MURADını PEYGAMBERLeriyle ve KitâbLarıyLa Lutfetmiştir..
En’âm, 6/102; Ra’d, 13/16; Zümer, 39/62; Mü’min, 40/62.

ذَلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمْ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ لَّا إِلَهَ إِلَّا هُوَ فَأَنَّى تُؤْفَكُونَ
Resim---“Zâlikumullâhu rabbukum hâliku kulli şey’in lâ ilâhe illâ huve fe ennâ tu’fekûn (tû’fekûne).: İşte O ALLAH ki, sizin RABBinizdir. Herşeyi Yaratan'dır. O'ndan başka İLÂH yoktur. Öyleyse nasıl döndürülüyorsunuz?” (Mü’min 40/62)

Kur'ÂN-ı Kerîm’de de belirtildiği gibi insanlığın var oluşundan beri Peygamberler göndererek, insanları onlar vasıtasıyla gerçeği benimseyip, o doğrultuda yaşamaya çağırmıştır. İslâm’ın ana kaynağı Kur’ÂN, kendilerine peygamber gönderilmemiş hiçbir insan topluluğu ve ümmetin bulunmadığını bugünün insanının dikkatine sunmaktadır.:


إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ بِالْحَقِّ بَشِيرًا وَنَذِيرًا وَإِن مِّنْ أُمَّةٍ إِلَّا خلَا فِيهَا نَذِيرٌ
Resim---“İnnâ erselnâke bi’l- hakkı beşîren ve nezîrâ (nezîren), ve in min ummetin illâ halâ fîhâ nezîr (nezîrun).: Muhakkak ki BİZ SENİ, hak ile müjdeleyici ve nezir (uyarıcı) olarak gönderdik. İçinden bir nezir gelip geçmiş olmayan hiçbir ümmet yoktur.” (Fâtır 35/24)

تَاللّهِ لَقَدْ أَرْسَلْنَا إِلَى أُمَمٍ مِّن قَبْلِكَ فَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ أَعْمَالَهُمْ فَهُوَ وَلِيُّهُمُ الْيَوْمَ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ
Resim---“Tallâhi lekad erselnâ ilâ umemin min kablike fe zeyyene lehumu’ş- şeytânu a’mâlehum fe huve veliyyuhumu’l- yevme ve lehum âzâbun elîm (elîmun).: ALLAH'a yemin olsun ki; SEN’den önceki ümmetlere (RESÛLLER) göndermiştik. Fakat şeytan, onlara amellerini süslü gösterdi. Artık o gün, onların dostu, o (şeytan) olacaktır. Onlar için elîm azâb vardır.”
(Nahl 16/63)

وَلِكُلِّ أُمَّةٍ رَّسُولٌ فَإِذَا جَاء رَسُولُهُمْ قُضِيَ بَيْنَهُم بِالْقِسْطِ وَهُمْ لاَ يُظْلَمُونَ
Resim---“Ve likulli ummetin resul (resûlun), feizâ câe resûluhum kudıye beynehum bil KIStı ve hum lâ yuzlamûn (yuzlamûne).: Her ümmetin bir RESÛLÜ vardır. Onlara RESÛLLERi geldiği zaman, aralarında ADÂLETle hüküm verilir ve onlar zulme uğratılmazlar.” (Yûnus 10/47)

قَالُوا رَبُّنَا يَعْلَمُ إِنَّا إِلَيْكُمْ لَمُرْسَلُونَ
Resim---“Kalû rabbunâ ya’lemu innâ ileykum le murselûn (murselûne).: (RESÛLLER) dediler ki: "BİZim, gerçekten size gönderilmiş RESÛLLER olduğumuzu RABB’imiz biliyor." (Yâsîn 36/16)

وَمَا عَلَيْنَا إِلاَّ الْبَلاَغُ الْمُبِينُ
Resim---“Ve mâ aleynâ ille’l- belâgu’l- mubîn (mubînu).: Ve BİZim üzerimizde açıkça TEBLİĞden (bildirmekten) başka bir şey (sorumluluk) yoktur." (Yâsîn 36/17)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMEDİ TASAVVUF

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem,
===->ALLAHu zü’L- CeLÂL’in LÜTFUdur ki;

MuhaMMed aleyhisselâm;
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Olarak Peygamber..
Abdullah aleyhisselâm Olarak Bir Beşer/İnsândır..

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem=>Dünyâ ve âhirette TEKe TEKk SEÇiLmişlik/MuSTaFeyn ÖZELLiğini halka karşı övünç vesilesi asla yapmamıştır.:


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Siz BENi, hakkım olan derecenin üzerine yükseltmeyiniz! Çünkü ALLAH TeÂLÂ beni RASÛL edinmeden önce KUL edinmişti.” buyurmuştur.
(Hâkim, III, 197/4825; Heysemî, IX, 21)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Ben Rasûllerin Efendisi’yim, lâkin övünmek yok!. Ben peygamberlerin sonuncusuyum, ancak övünmek yok!. İlk şefâat edecek ve şefaati ilk olarak kabul edilecek olan da benim, ancak (bunları asla) övünmek için söylemiyorum!." buyurmuştur.
(Darimî, Mukaddime, 8.)

Resim---Bir gün bir kiş Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in huzuruna çıkmış, onun heybetinden titremeye başlamış. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bu adama.: “Kendine gel; nedir bu halin!. Ben bir kral değilim, ben kurutulmuş et yiyen Kureyşli bir Kadın’ın oğluyum!.” buyurmuş ve onu sakinleştirmiştir.
(İbn Mâce, Et’ime, h.no: 3312; Kenzu’l-Ummâl, h. no: 14965)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kıyamet günü Âdemoğullarının efendisi benim, ancak fahr/ övünmek yok. O gün Âdem ve diğer bütün peygamberler benim sancağımın altında olurlar, ancak fahr/övünmek yok... İlk defa kabrinden çıkacak olan da benim, ancak fahr/övünmek yok. Ve ilk şefaat eden ve şefaati ilk kabul edilen de benim, ancak fahr/övünmek yok.” buyurmuştur.
(Kenzu’l-Ummâl, h.no:31882)

Not.:Fahr/övünmek yok.”.. Ve lâ fahr.: Ben bu söylediğim şeyleri bir kibir, bir gurur, bir övgü vesilesi yapmıyorum.!.

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Ben sadece bir TEBLİĞciyim. Yalnız ALLAH hidâyet eder. Ben sadece taksim ediciyim, yalnız ALLAH verir." buyurmuştur.
(Feyzu'l- Kadir, 2/571)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Benimle benden önceki peygamberlerin misali şuna benzer. Bir adam bir ev inşa etmiş ve bir köşede bir kerpiç yeri hariç, evi güzelce yapıp süslemiş. Derken insanlar onun etrafını dolaşmaya başlamışlar. (Onun güzelliğine) hayran kalmış ve.: “Keşke şu kerpiç de yerine konsaydı.” demişler. İşte o kerpiç benim. Ben peygamberlerin sonuncusuyum." buyurmuştur.
(Buharî, Menakıb, 18)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ben sadece bir kulum. Kulun yediği gibi yer, kulun içtiği gibi içerim."buyurmuştur.
(Feyzu'l-Kadir, 2/571; Mecmeu'z-Zeva'id, Heysemi, 9/19)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Hıristiyanların Meryem Oğlunu övmekte aşırılığa gittiği gibi, siz de beni övmekte aşırılığa gitmeyin. Çünkü ben sadece onun bir kuluyum. Siz bana.: “ALLAH'ın Kulu ve Elçisi” deyiniz." buyurmuştur.
(Buharî, Enbiyâ, 48)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Meryemoğlu’na insanların en yakını benim! Peygamberler baba -bir çocuklar-dır. Benimle onun arasında da hiçbir peygamber yoktur.." buyurmuştur.
(Müslim, Feda'il, 143)

Resim---Abdullah b. Amr radiyallahu anhu’ın naklettiğine göre; Medine döneminde bir gün Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Mescid-i Nebî’ye bitişik odaların birinden çıkıp mescide girdi. Bir de baktı ki orada iki ders halkası var. Onlardan birisinde insanlar Kur’ÂN okuyorlar ve ALLAH’a DUÂ ediyorlar, diğerinde ise öğreniyorlar ve öğretiyorlar (yete‘allemûne ve yu‘allimune). Bunun üzerine Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu.: “Her biri de hayır üzeredirler. Bunlar Kur’ÂN okuyorlar ve ALLAH’a DUÂ ediyorlar.ALLAH isterse onlara (istediklerini) verir, isterse vermez. Şunlar da, öğreniyorlar ve öğretiyorlar, ben de ancak muallim (öğretici ve eğitici) olarak gönderildim.” buyurdu ve onlarla birlikte oturdu.
(Kitâbu Emsâli’l-Hadis, s. 16- 17.)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem =>ALLAHu zü’L- CeLÂL’in Sırat-ı Mustakîm YOLundan sapmış ve Şirk içinde yüzen TopLumLara karşı cansiperâne göğüs germiştir..

Resim---Abdullah İbn Abbas'tan gelen bir rivâyette, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, müşriklerin telbiye esnâsında.: "Lebbeyke!.Buyur, Senin ortağın yoktur!." cümlesini söylemelerinden sonra.: "ALLAH müstehakınızı versin, bu kadarı yeter, alt tarafını söylemeyiniz!" buyurdu. Onlar ise.: "Ancak bir ortağın vardır ki, onun mâlik oldukları da SEN’indir!." derlerdi..
(Müslim, Hac 19.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, müşriklerin bu şirk dolu telbiyelerine muhalefet ederek Abdullah İbn Ömer'den rivâyet olunduğuna göre doğru ve tevhid inancına uygun olan telbiye okuma örneğini şöyle öğretiyordu.: "Ya RABB!. Dâvetine tekrar tekrar icâbet ediyorum. Her emrini yerine getirmeye hazırım. Senin saltanatında hiçbir ortağın yoktur. Hamd SENin'dir, mülk SENin'dir. Bütün bunlarda hiç ortağın yoktur." buyuruyordu.
(Müslim, Hac. 19.)

Resim---Kays b.Sa'd (ö.58/677), Hireye gittiğinde, Hire'lilerin, başkumandanlarına secde etmekte olduklarını gördü. Kendi kendine.: "Resûlullah'ın secde edilmeye daha lâyık olduğunu" düşündü. Resûlullah'ın yanına geldiğinde olayı O'na anlattıktan sonra.: "Yâ Resûlullah!. Secde edilmeye sen onlardan daha lâyıksın" dedi. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem aleyhisselâm.: "Sen buna inanıyor musun?! Benim kabrime uğramış olsan ona secde eder misin?" diye sordu. Kays b. Sa'd.: "Hayır!." diye cevap verdi. Resûl-i Ekrem aleyhisselâm ona.: "Bunu yapmayın!." buyurdu.
(Ebû Dâvud, Nikâh 40; İbn Mâce, Sünen, Nikâh 4; Ahmed b.Hanbel, IV, 381, V, 227-228.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem. bir hadislerinde, kabirlerde işlenen çirkin âdetlerden ümmetini sakındırmış ve.: "Hıristiyan Habeşliler içlerinden sâlih bir kişi öldümü onun kabri üzerine bir mescid inşa ederek, içine de o zâtın resimlerini (fotoğraf) yaptılar. Kıyamet gününde yaratıkların en şerlileri onlardır" buyurdu.
(Buharî, Salaât 48; Ebû Davûd, Cenâiz 68.)

İslâm Dini'ne göre Sahih-Tahkîk İmÂN ve Sâlih Amel dışındaki inanç ve amellerin ALLAHu zü’L- CeLÂL’in Katında hiçbir değeri yoktur..

Resim---Sahabeden Abdullah İbn Mes'ud radiyallahu anhu'dan rivâyet edilmiştir ki.: "Bir defasında Yâ Resûlullah! ALLAH Katında en büyük günah nedir?” diye sordum. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "ALLAH'a ortak (nidd) koşmaktır. Seni yaratan ancak O'dur." buyurdu.
(Müslim, İman 37.)

Kur’ÂN-ı Kerîm ve Hadislerde zikredilen endad öyle gizli bir şirk çeşididir ki, bu gizlilik, gecenin karanlığında siyah bir taş üzerinde yürüyen karıncanın ayak seslerinden daha gizilidir..

Nidd.: Aynı, eş. Benzer, denk.
Endad.: (Nidd. C.) Benzerler. Emsâller. * Misiller. şerikler, eşler..


وَلَوْلاَ فَضْلُ اللّهِ عَلَيْكَ وَرَحْمَتُهُ لَهَمَّت طَّآئِفَةٌ مُّنْهُمْ أَن يُضِلُّوكَ وَمَا يُضِلُّونَ إِلاُّ أَنفُسَهُمْ وَمَا يَضُرُّونَكَ مِن شَيْءٍ وَأَنزَلَ اللّهُ عَلَيْكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَعَلَّمَكَ مَا لَمْ تَكُنْ تَعْلَمُ وَكَانَ فَضْلُ اللّهِ عَلَيْكَ عَظِيمًا
Resim---“Ve lev lâ fadlullâhi aleyke ve rahmetuhu le hemme’t- tâifetun minhum en yudıllûke. Ve mâ yudıllûne illâ enfusehum ve mâ yadurrûneke min şey’ (şey’in). Ve enzelallâhu aleyke’l- kitâbe ve’l- hikmete ve allemeke mâ lem tekun ta’lem(ta’lemu). Ve kâne fadlullâhi aleyke azîmâ (azîmen).: Ve eğer ALLAH'ın fazlı ve rahmeti senin üzerine olmasaydı, onlardan bir grup mutlaka seni saptırmaya kastedecekti. Ve onlar kendilerinden başkasını saptıramazlar. Ve sana hiçbir şeyle zarar veremezler. Ve ALLAH, sana Kitab'ı ve hikmeti indirdi ve sana bilmediğin şeyleri öğretti. Ve ALLAHın senin üzerindeki fazlı çok büyüktür.” (Nisâ 4/113)

Nübüvvet=>ALLAHu zü’L- CeLÂL’in kâinâta ve insanlığa bir lütfudur. Hatta toplumsal hayatta sosyal ve ahlâki değerlerin menşei nübüvvettir. İnsanlar, göçebe hayattan yerleşik hayat düzenine nebevî bir yol gösterme sayesinde geçebilmişlerdir. Peygamberler sadece Kitab'ın mücmel ve müşkil lafızlarını yorumlamakla kalmamışlar, topluma faydalı sanatları ve toplumu yönetme ilmini öğreten emîn öğretmenlerdir.:

وَاصْنَعِ الْفُلْكَ بِأَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا وَلاَ تُخَاطِبْنِي فِي الَّذِينَ ظَلَمُواْ إِنَّهُم مُّغْرَقُونَ
Resim---“Vasnaı’l- fulke bi a’yuninâ ve vahyinâ ve lâ tuhâtıbnî fîllezîne zalemû, innehum mugrekûn (mugrekûne).: Vahyimizle ve Bizim gözetimimizde gemiyi inşa et (yap)! Zulmedenler hakkında Bana hitap etme. Onlar, muhakkak ki; boğulacak olanlardır.” (Hud 11/37)

إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالإِحْسَانِ وَإِيتَاء ذِي الْقُرْبَى وَيَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَالْبَغْيِ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
Resim---“İnnallâhe ye’muru bi’l- adli ve’l- ihsâni ve îtâi zî’l- kurbâ ve yenhâ ani’l- fahşâi ve’l- munkeri ve’l- bagy (bagyi), yeizukum leallekum tezekkerûn (tezekkerûne).: Muhakkak ki ALLAH, adaletli olmayı ve ihsanı ve akrabalara vermeyi emreder. Ve fuhuştan, münkerden (ALLAH'ın yasakladığı şeylerden) ve azgınlıktan (hakka tecavüzden) sizi nehyeder. Böylece umulur ki siz, tezekkür edersiniz diye size öğüt veriyor.” (Nahl 16/90)

وَعَلَّمْنَاهُ صَنْعَةَ لَبُوسٍ لَّكُمْ لِتُحْصِنَكُم مِّن بَأْسِكُمْ فَهَلْ أَنتُمْ شَاكِرُونَ
Resim---“Ve allemnâhu san’ate lebûsin lekum li tuhsınekum min be’sikum, fe he’l- entum şâkirûn (şâkirûne).: Sizin için ona, şiddetli çarpışmalarınızda sizi korusun diye elbise (zırh) yapmayı öğrettik. Öyleyse siz şükredenler(den) misiniz?” (Enbiyâ 21/80)

Resim 2-) BEYÂN.:

Beyân.: İzah. Açıklama. Anlatma. Açık söyleme. * Öğretme. * Fesahat ve belâgat..
Tebyin.: Beyân etme. Belirtme. Açıkça anlatma. * İsbat etme..


Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in insanlara ve kâinâta tebliğ ettiği Kur’ÂN-ı Kerîm’i-İlahî Vahiyleri/Nass’ı, İnsanlara Tâlimi/Öğretimidir..
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Tebyin Görevinin Hakk OLduğunu ALLAHu zü’L- CeLÂL Kur’ÂN-ı Kerîm’inde BİLdirmiştir.:


وَإِذَ أَخَذَ اللّهُ مِيثَاقَ الَّذِينَ أُوتُواْ الْكِتَابَ لَتُبَيِّنُنَّهُ لِلنَّاسِ وَلاَ تَكْتُمُونَهُ فَنَبَذُوهُ وَرَاء ظُهُورِهِمْ وَاشْتَرَوْاْ بِهِ ثَمَناً قَلِيلاً فَبِئْسَ مَا يَشْتَرُونَ
Resim---“Ve iz ehazallâhu mîsâkallezîne ûtû’l- kitâbe le tubeyyinunnehu li’n- nâsi ve lâ tektumûneh (tektumûnehu), fe nebezûhu verâe zuhûrihim veşterav bihî semenen kalîlâ(kalîlen), fe bi’se mâ yeşterûn (yeşterûne).: Ve ALLAH, kitap verilenlerden, "Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız ve onu gizlemeyeceksiniz." diye, misâk almıştı. Fakat onu (misâkı), arkalarına attılar (sözlerini tutmadılar) Ve onu az bir değere sattılar. Oysa yaptıkları alışveriş ne kötü.” (Âl-i İmrân 3/187)

وَمَا أَرْسَلْنَا مِن رَّسُولٍ إِلاَّ بِلِسَانِ قَوْمِهِ لِيُبَيِّنَ لَهُمْ فَيُضِلُّ اللّهُ مَن يَشَاء وَيَهْدِي مَن يَشَاء وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Resim---“Ve mâ erselnâ min resûlin illâ bi lisâni kavmihî li yubeyyine lehum, fe yudillullâhu men yeşâu ve yehdî men yeşâ’(yeşâu), ve huve’l- azîzu’l- hakîm (hakîmu).: Hiçbir resûlümüz yoktur ki; Biz, onu kendi kavminin lisanıyla göndermiş olmayalım. Onlara (kendi lisanlarıyla) beyan etsin (açıklasın) diye. Öyleyse ALLAH, dilediğini (ALLAHa ulaşmayı dilemeyenleri) dalâlette bırakır. Dilediğini (ALLAH'a ulaşmayı dileyenleri) hidâyete erdirir. Ve O, AZÎZ'dir, HİKMET SAHİBİ'DİR.” (İbrahim 14/4)

بِالْبَيِّنَاتِ وَالزُّبُرِ وَأَنزَلْنَا إِلَيْكَ الذِّكْرَ لِتُبَيِّنَ لِلنَّاسِ مَا نُزِّلَ إِلَيْهِمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ
Resim---"Bi’l- beyyinâti vez zubur (zuburi), ve enzelnâ ileykez zikre li tubeyyine lin nâsi mâ nuzzile ileyhim ve leallehum yetefekkerûn (yetefekkerûne).: Beyyinelerle (ispat vasıtaları ile) ve semavî kitaplarla (resûller gönderdik) onlara indirilenleri, insanlara beyan etmen (açıklaman) için sana da zikri (Kur’ÂN-ı Kerim'i) indirdik. Umulur ki böylece onlar, tefekkür ederler.” (Nahl 16/44)

وَمَا أَنزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ إِلاَّ لِتُبَيِّنَ لَهُمُ الَّذِي اخْتَلَفُواْ فِيهِ وَهُدًى وَرَحْمَةً لِّقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
Resim---“Ve mâ enzelnâ aleyke’l- kitâbe illâ li tubeyyine lehumullezîhtelefû fîhi ve huden ve rahmeten li kavmin yu’minûn (yu’minûne).: Ve Kitab'ı sana, “hakkında ihtilâfa düştükleri şeyi” onlara beyan etmenden (açıklamandan) ve âmenû olan (ALLAHa ulaşmayı dileyerek mü'min olan) bir kavme hidayet ve rahmet olmasından başka bir şey için indirmedik.” (Nahl 16/64)

3-) EĞİTiM-TATBİK-UYGULAMA.:

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Tebyin Görevi aynı zamanda insanlara ve kâinâta tebliğ ettiği Kur’ÂN-ı Kerîm’i-İlahî Vahiyleri/Nass’ı, İnsanlara Tâlim/Öğretimle birlikte Fiilen ve örnek olarak yaşayarak göstermek Terbiyesi/Eğitimidir..


مَا كَانَ لِبَشَرٍ أَن يُؤْتِيَهُ اللّهُ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ ثُمَّ يَقُولَ لِلنَّاسِ كُونُواْ عِبَادًا لِّي مِن دُونِ اللّهِ وَلَكِن كُونُواْ رَبَّانِيِّينَ بِمَا كُنتُمْ تُعَلِّمُونَ الْكِتَابَ وَبِمَا كُنتُمْ تَدْرُسُونَ
Resim---“Mâ kâne li beşerin en yu’tiyehullâhu’l- kitâbe ve’l- hukme ven nubuvvete summe yekûle lin nâsi kûnû ıbâden lî min dûnillâhi ve lâkin kûnû rabbâniyyîne bi mâ kuntum tuallimûne’l- kitâbe ve bimâ kuntum tedrusûn (tedrusûne).: Bir insan için, ALLAH'ın kendisine kitap, hikmet ve peygamberlik vermesinden sonra onun insanlara.: "ALLAH'tan başka bana kul olun" demesi olamaz (mümkün değildir). Fakat, sizin kitabı tedris etmiş (okuyup öğrenmiş) olmanız ve öğretiyor olmanızdan dolayı ancak.: "Rabbâni (kendini RABB'e adamış) kullar olunuz" der.” (Âl-i İmran 3/79)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "BENimle insanların misâli bir ateş yakan kimse gibidir ki, ateş etrafını aydınlattığı zaman ateşin çevresinde bulunan hayvanlar ve küçük kelebekler ateşe düşmeye başladılar, o kimse bu hayvanları ateşe düşmekten men’ etmeye başladı. Fakat hayvanlar o zata galebe ederek düşüncesizce, süratle ateşe düşüyorlardı. Siz düşüncesiz ve tedbirsiz olarak ateşe düşerken ben eteklerinizden yakalayıp ateşe düşmekten sizi kurtarmaya çalışıyorum." buyurmaktadır.
(Münâvi, Şemseddin, Feyzu'l-Kâdir Şerhu Câmii's-Sağir, Beyrut, 1972, c.5, s.518.)

رَبَّنَا وَابْعَثْ فِيهِمْ رَسُولاً مِّنْهُمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِكَ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُزَكِّيهِمْ إِنَّكَ أَنتَ العَزِيزُ الحَكِيمُ
Resim---“Rabbenâ veb’as fîhim resûlen minhum yetlû aleyhim âyâtike ve yuallimuhumu’l- kitâbe ve’l- hikmete ve yuzekkîhim inneke ente’l- azîzu’l- hakîm (hakîmu).: RABBimiz, onların arasından kendilerinden, onlara Senin âyetlerini tilâvet edecek (okuyup açıklayacak), onlara Kitap'ı (Kur'ÂN-ı Kerîm'i) ve hikmeti öğretecek ve onların (nefsini) tezkiye (ve tasfiye) edecek bir resûl beas et (hayata getir). Muhakkak ki Sen, Sen, AZÎZ'sin, HAKÎM'sin.” (Bakara 2/129)

كَمَا أَرْسَلْنَا فِيكُمْ رَسُولاً مِّنكُمْ يَتْلُو عَلَيْكُمْ آيَاتِنَا وَيُزَكِّيكُمْ وَيُعَلِّمُكُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُعَلِّمُكُم مَّا لَمْ تَكُونُواْ تَعْلَمُونَ
Resim---“Kemâ erselnâ fîkum resûlen minkum yetlû aleykum âyâtinâ ve yuzekkîkum ve yuallimukumu’l- kitâbe ve’l- hikmete ve yuallimukum mâ lem tekûnû ta’lemûn (ta’lemûne).: Nitekim size, aranızda (görev yapmak üzere), sizden (kendinizden) bir Resûl (Peygamber) gönderdik ki, âyetlerimizi size tilâvet etsin (okuyup açıklasın) ve sizi (nefsinizi) tezkiye (ve tasfiye) etsin, size Kitab'ı(Kur'ÂN-ı Kerîm'i) ve hikmeti öğretsin ve (hikmetin de ötesinde) bilmediğiniz şeyleri öğretsin..” (Bakara 2/151)

لَقَدْ مَنَّ اللّهُ عَلَى الْمُؤمِنِينَ إِذْ بَعَثَ فِيهِمْ رَسُولاً مِّنْ أَنفُسِهِمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَإِن كَانُواْ مِن قَبْلُ لَفِي ضَلالٍ مُّبِينٍ
Resim---“Le kad mennallâhu ale’l- mu’minîne iz bease fîhim resûlen min enfusihim yetlû aleyhim âyâtihî ve yuzekkîhim ve yuallimuhumu’l- kitâbe ve’l- hikmeh (hikmete), ve in kânû min kablu le fî dalâlin mubîn (mubînin).: Andolsun ki ALLAH, mü'minlere, içlerinde kendilerinden onlara bir peygamber göndermekle lütufta bulunmuştur. (Ki O) Onlara âyetlerini okuyor, onları arındırıyor ve onlara Kitabı ve hikmeti öğretiyor. Ondan önce ise onlar apaçık bir sapıklık içindeydiler.” (Âl-i İmran,3/164)

هُوَ الَّذِي بَعَثَ فِي الْأُمِّيِّينَ رَسُولًا مِّنْهُمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَإِن كَانُوا مِن قَبْلُ لَفِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ
Resim---“Huvellezî bease fî’l- ummiyyîne resûlen minhum yetlû aleyhim âyâtihî ve yuzekkîhim ve yuallimuhumu’l- kitâbe ve’l- hikmeh (hikmete), ve in kânû min kablu le fî dalâlin mubîn (mubînin).: Ümmîler arasında, kendilerinden bir resûl beas eden (görevlendiren) O'dur. Onlara, O'nun (ALLAH'ın) âyetlerini okur, onları tezkiye eder (nefslerini temizler), onlara Kitab'ı (Kur’ÂN-ı Kerim'i) ve hikmeti öğretir. Ve daha önce (ALLAH'a ulaşmayı dilemeden evvel) elbette onlar, sadece açık bir dalâlet içinde idiler.” (Cum’a 62/2)

Bu İlahî Öğretim ve Eğitimde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Zâtına mahsus, insanlardan farklı bir takım Özel, İlim, fetânet/zekâ, Sıdk/ doğruluk, EmînLik, İsmet ve HiKMEt gibi niteliklerle RESÛLî ÖZELLikLeridir..

يُؤتِي الْحِكْمَةَ مَن يَشَاء وَمَن يُؤْتَ الْحِكْمَةَ فَقَدْ أُوتِيَ خَيْرًا كَثِيرًا وَمَا يَذَّكَّرُ إِلاَّ أُوْلُواْ الأَلْبَابِ
Resim---“Yu’ti’l- hikmete men yeşâu, ve men yu’te’l- hikmete fe kad ûtiye hayran kesîrâ (kesîren), ve mâ yezzekkeru illâ ulû’l- elbâb (elbâbi).: (ALLAH) hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse böylece ona çok hayır verilmiştir. Ve ulû’l- elbâbtan başkası tezekkür edemez.” (Bakara 2/269)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Kur’ÂN-ı Kerîm’i ve HİKMETi öğretmekle yükümlü olduğuna göre HİKMET nedir ve nasıl ANLAşılmalıdır?.:

1-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in SüNNet’i olarak anlaşılan HİKMET Ledünnî İlim ve Bilgidir..
2-) HİKMET=>İmÂNda/SÖZde ve AMeLde/Fiilde SıdkLa İhlâstır.
3-) HİKMET=>Eşyânın Hakikatındaki mânâları ANLAmaktır..
4-) HİKMET=>KüLlî Şeydeki İç Denge ve Dış Düzeni ÇözeBİLme YOLudur..
5-) HİKMET=>Tez ANLAyış ve ÂN’ında KAVRAyış Melekesidir..
6-) HİKMET=>ALLAH’ın ahlâkıyla ahlâklanmaktır. .
7-) HİKMET=>Kur’ÂN-ı Kerîm’i DUYmak ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e UYmak Meşrebi, Mesleği ve Mezhebidir..

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem =>Lî-VECHiLLAH=>SEBîLiLLAH..
AbduLLah aleyhisselâm OLarak Halktan gelen nice eziyet, sıkıntı, boykot ve ÇİLLeLere göğüs vermiştir.. Canını, malını ve en çok sevdiği yakınlarını fedâ etmekten çekinmemiştir.
Tüm PeygamberLer aleyhumusselâm ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, maddî-manevî bir karşılık-ücret istemedikleri açık seçik Kur’ÂN-ı Kerîmde.:


وَمَا تَسْأَلُهُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ هُوَ إِلاَّ ذِكْرٌ لِّلْعَالَمِينَ
Resim---“Ve mâ tes’eluhum aleyhi min ec r(ecrin), in huve illâ zikrun li’l- âlemin (âlemîne).: Ve sen onlardan bir ücret istemiyorsun. O ancak âlemlere bir zikirdir.” (Yûsuf 12/ 104)

قُلْ مَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِلَّا مَن شَاء أَن يَتَّخِذَ إِلَى رَبِّهِ سَبِيلًا
Resim---“Kul mâ es’elukum aleyhi min ecrin illâ men şâe en yettehıze ilâ rabbihî sebîlâ (sebîlen).: De ki: “Ben, buna karşı sizden bir ücret değil, ancak RABBine doğru bir yol tutmayı dileyen kimseler (olmanızı) istiyorum.” (Furkân 25/57)

قُلْ مَا سَأَلْتُكُم مِّنْ أَجْرٍ فَهُوَ لَكُمْ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى اللَّهِ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ
Resim---“Kul mâ seeltukum min ecrin fe huve lekum, in ecriye illâ alâllâh (alâllâhi), ve huve alâ kulli şeyin şehîd (şehîdun).: De ki: "Ben sizden bir ecir (ücret) istemedim. Öyleyse o (ecriniz) sizin olsun. Benim ecrim sadece ALLAH'a aittir. Ve O, herşeye şâhiddir." (Sebe’ 34/47)

ذَلِكَ الَّذِي يُبَشِّرُ اللَّهُ عِبَادَهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ قُل لَّا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ أَجْرًا إِلَّا الْمَوَدَّةَ فِي الْقُرْبَى وَمَن يَقْتَرِفْ حَسَنَةً نَّزِدْ لَهُ فِيهَا حُسْنًا إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ شَكُورٌ
Resim---“Zâlikellezî yubeşşirullâhu ibâdehullezîne âmenû ve amilû’s- sâlihât (sâlihâti), kul lâ es’elukum aleyhi ecren ille’l- meveddete fî’l- kurbâ ve men yakterif haseneten nezid lehu fîhâ husnâ (husnen), innellâhe gafûrun şekû r(şekûrun).: İşte ALLAHın, iman eden ve sâlih amel (nefs tezkiyesi) işleyen kullarını müjdelediği budur. De ki.: “Ben, ona (tebliğe) karşı bir ücret istemiyorum, yakınlıkta sevgiden başka. Ve kim hasene işlerse onun için güzellikleri artırırız. Muhakkak ki ALLAH, GAFÛR'dur (mağfiret eden), ŞÜKREDİLEN'dir.” (Şûrâ 42/23)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMEDİ TASAVVUF

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

sallallahualeyhi vesellem..

BEN BUYRuğun ÖZüm DUYdu,
BEN BUYRuğun>SÖZüm UYdu,
ÖMüR BOYu=>HASsRetteydim,
==->ARAdığım GÖZüm BUYdu!.


ZEVK 10.118

=>ÇIKtı KANLı KAFESinden==>SıRR LEYLÂsı OLdu GÖNLüm,
DAMLa DAMLa NEFESinden==->SEN DERYÂsı OLdu GÖNLüm,
DEVRÂN DEM’inde=>ABDUHu,
=>Rû-yi ZEMînde=>RASÛLUHu,
ÇİLLe ÇÖLüm>RAVZÂn OLdu=>MîM MEVLÂsı OLdu GÖNLüm!.


21.09.2021.. 23:17
brsbrsm... tktktrstkkmizdessavvv..


==>MuHABBEtü’L-SIRR-ı Sedâ,
TEVÂZU’da =>ŞAHsın-TEKksin!.
SEN’den==>SANA MuhaMMedâ!.
->BiR DEMet GÜLsün-ÇiÇEKksin!.


BEN!.” BUYRuğun>BİZim İÇin,
fASLı SENsin===->HEP’in-HİÇin,
SORUm<->CEVÂBım=>SENdedir,
YOKktur=->NEdEN-NASıL-NİÇin!.


Resim
Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: BEN =>Sadece bir kulum. Kulun yediği gibi yer, kulun içtiği gibi içerim." buyurmuştur.
(Feyzu'l-Kadir, 2/571; Mecmeu'z-Zeva'id, Heysemi, 9/19)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Siz, BENi =>Hakkım olan derecenin üzerine yükseltmeyiniz! Çünkü ALLAH TeÂLÂ BENi RASÛL edinmeden önce KUL edinmişti.” buyurmuştur.
(Hâkim, III, 197/4825; Heysemî, IX, 21)

Resim---Abdullah bin Cübeyr radıyallâhu anhu anlatıyor.: “Birgün Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir grup sahâbî ile yolda yürürken, onlardan birisi örtü ile Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’i güneşten korumak istedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bir kimsenin kendisine gölgelik yapmakta olduğunu fark edince ona hemen bırakmasını söyledi ve örtüyü alıp yere koydu. Ardından da.: “BEN de=>Sizin gibi bir insÂNım.!.» buyurmuştur.
(Heysemî, IX, 21)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "BEN =>Ancak ahlâkın salihini tamamlamak için gönderildim." buyurmuştur.
(Müsned, 2)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "BEN =>Güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim." buyurmuştur.
(Muvatta, Husnu'l-Huluk, 8.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "BEN =>Ancak (âlemlere) hediye edilmiş RAHMet (peygamberiy)im " buyurmuştur.
(Darimî, Mukaddime, 3)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "BEN =>Ancak RAHMet olarak gönderildim, azâb olarak gönderilmedim." buyurmuştur.
(Keşfu'l-Hâfâ, 1/211)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "BEN =>Müslümanların dönüp (sığınacağı) kimseyim!." buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Cihad, 104)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "BEN =>Mü’minlere kendi nefislerinden daha yakınım. Mü’minlerden kim ölür de bir borç bırakırsa, onun borcunu ödemek bana düşer. Kim de mal bırakırsa o mal, vârislerinindir." buyurmuştur.
(Müslim Feraiz, 14)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "BEN =>Ancak öğretmen olarak gönderildim." buyurmuştur.
(İbn Mâce, Mukaddime, 17)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "BEN =>Uzatmayı murad ederek namaza başlarım. Sonra çocuk ağlaması işitirim. Bunun üzerine, annesinin ona karşı şiddetli arzusu sebebiyle namazı kısaltırım!." buyurmuştur.
(Müslim, Salat, 192)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "BEN =>Lânet edici olarak gönderilmedim. BEN =>Dâvet edici ve RAHMet olarak gönderildim. ALLAH'ım kavmime hidâyet ver! Çünkü onlar bilmiyorlar." buyurmuştur.
(Keşfu'l-Hâfâ, 1/221)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: BEN =>HİKMETin ŞeHRiyim.” buyurmuştur.
(Feyzu’l-Kadir, II, 46, nr. 2804)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Siz kat’i biliyorsunuz ki, gerçekten BEN => (ALLAH’a karşı) sizin… en sâdıkınızım.” buyurmuştur.
(Sahihu’l-Buharî, VIII, 162, I‘tisâm, 27.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: BEN =>Kıyamet gününde içinizden, ecri (ücreti, ödülü ve sevâbı) en büyük olanınızım. Çünkü hem kendi amellerinin karşılığında, hem bana uyanların amelleri karşılığında ecir alacağım." buyurmuştur.
(Darimî, Abdullah b. Abdurrahman, Sünenü’d- Dârimî, I-II, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1992, I, 131; Kendi Dilinden, s. 151.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: BEN =>Peygamberlerin kâidiyim, ama övünmek (fahr) yok. Ayrıca ben Hâtemü’n-Nebiyyîn'im, ama övünmek yok. Ve ben (kıyamette) ilk şefaat eden ve şefaat isteği ilk kabul edilenim, ama övünmek yok!.” buyurmuştur.
(Feyzu’l-Kadîr, II, 43, nr. 2694.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, pek çok defâ ALLAHu zü’L- CeLÂL’in kendisine LuTFettiği büyük nîmetleri, tahdîs-i nîmet kabîlinden saydıktan sonra “لاَ فَخْرَ: Övünmek yok!.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Menâkıb, 1/3615.)

Resim---İmam Ali kerremallahu vechehu.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ey ALLAH'ım! MeLiK ancak SENsin. SENden başka hiçbir İLÂH yoktur. SEN BENim RABB’imsin, BEN de SENin kulunum. BEN nefsime zulmettim, günahlarımı da itiraf eyledim, BENim bütün günahlarımı bağışla. Çünkü günahları SENden başka affedecek yoktur. BENi ahlâkın en güzeline hidâyet buyur, ahlâkın en güzeline SENden başka hidâyet edecek yoktur. Kötü ahlâkı BENden def eyle, onu SENden başka BENden def edecek yoktur. SENin emrine tekrar tekrar icâbet eder, dinine tekrar tekrar tâbi olurum. Bütün hayırlar SENin Kudret eEindedir. Kötülük sana âit değildir. Varlığım SENinledir, sonu da SANA müntehîdir. Mübareksin, Yücesin, SENden mağfiret diler, SANA tevbe ederim!.” Diye DUÂ ederdi." buyurmuştur.
(İmam Ali kerremallahu vechehu’den; Müslim)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ مَن يَرْتَدَّ مِنكُمْ عَن دِينِهِ فَسَوْفَ يَأْتِي اللّهُ بِقَوْمٍ يُحِبُّهُمْ وَيُحِبُّونَهُ أَذِلَّةٍ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ أَعِزَّةٍ عَلَى الْكَافِرِينَ يُجَاهِدُونَ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَلاَ يَخَافُونَ لَوْمَةَ لآئِمٍ ذَلِكَ فَضْلُ اللّهِ يُؤْتِيهِ مَن يَشَاء وَاللّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ
Resim---“Yâ eyyuhâllezîne âmenû men yertedde minkum an dînihî fe sevfe ye’tîllâhu bi kavmin yuhıbbuhum ve yuhıbbûnehû ezilletin alâ’l- mu’minîne eizzetin alâ’l- kâfirîn (kâfirîne), yucâhidûne fî sebîlillâhi ve lâ yehâfûne levmete lâim (lâimin) zâlike fadlullâhi yu’tîhi men yeşâ(yeşâu) vALLAHu VÂSİun ALÎM (alîmun).: Ey iman edenler! Sizden kim dîninden dönerse, o zaman ALLAH onun yerine (başka) bir kavim getirecektir öyle ki, (ALLAH) onları SEVer ve onlar da O'nu (ALLAH'ı) SEVerler. Mü'minlere karşı daha alçak gönüllü, kâfirlere karşı daha İZZETLidirler (başları dik, vakarlı, şereflidirler). ALLAH'ın YoLu’nda cihad ederler. Hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar. İşte bu, ALLAH'ın fazlıdır, onu dilediğine (lütfedip) verir. ALLAH VÂSİ'dir (fazlı ve lütfu geniştir), ALÎM'dir (herşeyi en iyi bilendir).” (Mâide 5/54)

celle celâlihu..
sallallahu aleyhi vesellem..


Resim

Yâ RABBenâ!.
BİZ=>ZÂTIN’a karşı olan;
FAKRîyyetimizi BİLip=>HasbunALLAHi ve Ni’me’l- VeKîL celle celâlihu!.
ACZîyyetimizi BİLip==>HasbunALLAHi ve Ni’me’l- KeFîL celle celâlihu!.
ZİLLetimizi BİLip====>HasbünALLAHü ve Ni’me-l NaSîR celle celâlihu!.
İLLetimizi BİLip======>HasbünALLAHü ve Ni’me-l KÂFi celle celâlihu!.
KULLuğumuzu BİLip=>HasbünALLAHü ve Ni’me-l MeVLâ celle celâlihu!.

Diyoruz ve SANA DUÂ Ediyoruz!.
RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’e TESLİMîyyetimizi TÜMMLe!.
=>ZÂT’ına İSTİKÂMEtimizi TAMMLa DUÂLarımızı KaBuL Buyur!.
Yâ RABBenâ celle celâlihu!.

Bî-RAHMetike yâ Erhame'r- Rahîmîn!
Bî-RAHMetike yâ Erhame'r- Rahîmîn!
Bî-RAHMetike yâ Erhame'r- Rahîmîn!.
İrhamNÂ yâ RABBBeNâ ceLLe celâlihuu!..


Âmin Yâ Latîf Yâ Kerîm ALLAH celle celâlihu!
Âmin Yâ Rahîm Yâ Vedûd ALLAH celle celâlihu!
Âmin Yâ Fettâh Yâ Gaffâr ALLAH celle celâlihu!
Âmin Yâ Settâr Yâ ALLAH ALLAH celle celâlihu!..

Âmin... Âmin... Âmin... Âmin!.. Yâ Muîn celle celâlihu..


Resim
ResimResim

Resim

ALLAHumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebîyyike ve
RasûLike ve
Nebîyyi'L- ÜMMiyi ve alâ âlihi, EHL-i BeYtihi ve's- Sahbihi ve ÜMMetihi...


aleyhumu's- SEMm..


Resim
M.M.M. MuhaBBetLerimLe...
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMEDİ TASAVVUF

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Resim 5.2.12. RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem'e,
Resim Kur’ÂN-ı Kerîm VERİLmiştir.:


Bi'smi'llâhi'r-rahmâni'r-rahîm..

قُلْ مَن كَانَ عَدُوًّا لِّجِبْرِيلَ فَإِنَّهُ نَزَّلَهُ عَلَى قَلْبِكَ بِإِذْنِ اللّهِ مُصَدِّقاً لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهِ وَهُدًى وَبُشْرَى لِلْمُؤْمِنِينَ
Resim---“Kul men kâne aduvven li cibrîle fe innehu nezzelehu alâ kalbike bi iznillâhi musaddikan limâ beyne yedeyhi ve huden ve buşrâ li’l- mu’minîn (mu’minîne).: Kim Cibril'e düşman oldu ise (ona) de ki.: “Halbuki muhakkak ki O (Cebrâil aleyhisselâm), onların ellerindeki (kitabları) tasdik eden O (Kur'ÂN'ı), ALLAH''ın izniyle, mü'minlere bir hidâyet (rehberi) ve müjde olarak SEN’in kalbine indirdi.” (Bakara 2/97)

وَلَقَدْ أَنزَلْنَآ إِلَيْكَ آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ وَمَا يَكْفُرُ بِهَا إِلاَّ الْفَاسِقُونَ
Resim---“Ve lekad enzelnâ ileyke âyâtin beyyinât (beyyinâtin), ve mâ yekfuru bihâ ille’l- fâsikûn (fâsikûne).: Ve andolsun ki SANA apaçık âyetler indirdik. Ve bunları fâsıklardan başka kimse inkâr etmez.” (Bakara 2/99)

Fısk.: insÂNın kendisine çizilen çizgiden (hudud) dışarı çıkması, haddi aşmasıdır.
Fısk.: Haddini tecavüz. Günah. Haktan ayrılmak. Fık: ALLAH'ın emirlerini terk ve O'na isyan etmek ve doğru yoldan sapıp çıkmak. Böyle olanlara şeriat dilinde "fâsık" denir..


إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ بِالْحَقِّ بَشِيرًا وَنَذِيرًا وَلاَ تُسْأَلُ عَنْ أَصْحَابِ الْجَحِيمِ
Resim---“İnnâ erselnâke bil hakkı beşîren ve nezîren, ve lâ tus’elu an ashâbi’l- cahîm(cahîmi).: Muhakkak ki BİZ SENİ, hak ile müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Ve ashab-ı cehîmden (cehennemliklerden) sana sorulmaz (sen cehenneme gideceklerden sorumlu tutulmazsın ).” (Bakara 2/119)

كَمَا أَرْسَلْنَا فِيكُمْ رَسُولاً مِّنكُمْ يَتْلُو عَلَيْكُمْ آيَاتِنَا وَيُزَكِّيكُمْ وَيُعَلِّمُكُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُعَلِّمُكُم مَّا لَمْ تَكُونُواْ تَعْلَمُونَ
Resim---“Kemâ erselnâ fîkum resûlen minkum yetlû aleykum âyâtinâ ve yuzekkîkum ve yuallimukumu’l- kitâbe ve’l- hikmete ve yuallimukum mâ lem tekûnû ta’lemûn (ta’lemûne).: Nitekim size, aranızda (görev yapmak üzere), sizden (kendinizden) bir RESÛL (Peygamber) gönderdik ki, âyetlerimizi size tilâvet etsin (okuyup açıklasın) ve sizi (nefsinizi)tezkiye (ve tasfiye) etsin, size Kitab'ı(Kur'ÂN-ı Kerîm'i) ve hikmeti öğretsin ve (hikmetin de ötesinde) bilmediğiniz şeyleri öğretsin..” (Bakara 2/151)

Hikmet.: sözde Hakka, amelde ise Hayra isâbettir ki bu Edeb-i Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’dir.
Hikmet.: İnsanın, mevcudatın hakikatlerini bilip hayırlı işleri yapmak sıfatı. Hakîmlik. Eşyanın ahvâlinden, hârici ve bâtini keyfiyetlerinden bahseden ilim. (Buna İlm-i Hikmet deniyor) * Herkesin bilmediği gizli sebeb. Kâinattaki ve yaradılıştaki İlâhî gâye. * Ahlâka ve hakikata faydalı kısa söz. * Sır. * Bilinmeyen nokta. İlim, adâlet ve hilimin birleşmesinden doğan değerli sıfat. * Kuvve-i akliyenin vasat mertebesidir. Hakkı hak bilip imtisâl etmek, bâtılı bâtıl bilip içtinâb etmek/çkinmektir. * ALLAH'a itaat, fıkıh ve sâlih amel. * Akıl, söz ve hareketteki uygunluk. * Hak emre uymak. * ALLAH'ın yarattıklarında tefekkür..


إِنَّا أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ كَمَا أَوْحَيْنَا إِلَى نُوحٍ وَالنَّبِيِّينَ مِن بَعْدِهِ وَأَوْحَيْنَا إِلَى إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإْسْحَقَ وَيَعْقُوبَ وَالأَسْبَاطِ وَعِيسَى وَأَيُّوبَ وَيُونُسَ وَهَارُونَ وَسُلَيْمَانَ وَآتَيْنَا دَاوُودَ زَبُورًا
Resim---“İnnâ evhaynâ ileyke kemâ evhaynâ ilâ nûhin ven nebiyyîne min ba’dihî, ve evhaynâ ilâ ibrâhîme ve ismâîle ve ishâka ve ya’kûbe vel esbâti ve îsâ ve eyyûbe ve yûnuse ve hârûne ve suleymân (suleymâne), ve âteynâ dâvûde zebûrâ (zebûran).: Muhakkak ki BİZ, Nuh (aleyhisselâm)'a ve ondan sonraki Peygamberlere vahyettiğimiz gibi SANA da vahyettik. Ve İbrâhîm (aleyhisselâm)'e, İsmail (aleyhisselâm)'e, İshak (aleyhisselâm)'a, Yâkub (aleyhisselâm) ve torunlarına, İsâ (aleyhisselâm)'ya, Eyûb (aleyhisselâm)'a, Yûnus (aleyhisselâm)'a, Harûn (aleyhisselâm)'a ve Süleymân (aleyhisselâm)'a da vahyettik. Ve Davûd(aleyhisselâm)'a Zebûr'u verdik.” (Nisâ 4/163)

Bu âyette Musâ aleyhisselâm hariç 12 peygamber zikredilmiştir..


وَلَقَدْ آتَيْنَاكَ سَبْعًا مِّنَ الْمَثَانِي وَالْقُرْآنَ الْعَظِيمَ
Resim---“Ve le kad âteynâke seb’an mine’l- mesânî ve’l- kur’ÂNel’ –azîm (azîme).: Ve andolsun ki; SANA mesânî (ikinci)den 7'yi (7'liyi, 7'li olarak) ve Kur'ÂN-ul Azîm'i verdik.." (Hicr 15/87)

MuhaMMedî Tasavvufta önemli bir Makamı olan bu Âyet-i Celîleyi biraz inceleyelim;

7’li Sistem ma’lûm.:
=>Ses 7=>7nota=>do, re, mi, fa, sol, la, si, do..
=>Renk 7 =>Işığın Tayfı:=>kırmızı-turuncu-sarı-yeşil-mavi-lâcivert-mor..
=>Latâif 7 =>nefs-i emmâre, nefs-i levvâme, nefs-i mülhime, nefs-i mütmâinne, nefs-i hâfi, nefs-i ahfâ, nefs-i raziye..
=>Gün 7 =>pazartesi, Salı, Çarşamba, Perşembe, Cuma, cumartesi, Pazar..
=>yedi kat semâlar, yer yedi tabaka, letâifler yedi adet..vs..


Resim

KUR'ÂN.: ALLAH celle celâlihu tarafından RASÛLULLAH MuhaMMed aleyhisselâm’a Cebrâil aleyhisselâm vâsıtası ile (yâni vahiyle) gönderilen ve beşerîyyetin bütün saadet düsturlarını hâvi en mukaddes ve en son Kitâb-ı Semâvidir. Din ve dünyanın nizâmını en iyi şekilde bildirir, kâinatın neden ve niçin yaratıldığını ve hikmetlerini beyan eder. Başıboşluk ve serserilikten kurtarıp ibâdet ve taata, emniyet ve nizâma ve saadete sevkeder ve insanın ebedi selametine vesile olur. İLâhî KitâbLarın CEM’idir..

KUR’ÂN.: Lugat mânasına göre; tilâvet, okumak, toplamak/cem' ve zammolunmuş, okunmuş mânâlarına gelir. Fürkan, Zikir, Hüdâ, Hitâb, Kitâb, Mushaf, Nur, Necm, Hüdâ, Mev'izâ, Azîz, Besâir, Bürhân...gibi elli beş kadar isimle de anılır..

KeLâMuLLAH.: Her MüslümÂNın Hükümlerini DUYUp-Uyması Şart OLan ALLAH KeLâMı, KuR'ÂN-ı KERİM..


إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ
Resim---“İnnâ nahnu nezzelne’z -zikre ve innâ lehu le hâfizûn (hâfizûne).: Muhakkak ki zikri (KUR’ÂN-ı KERİM'i), BİZ indirdik. O'nun koruyucuları (da) mutlaka BİZiz.” (Hicr 15/9)

إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا بِالذِّكْرِ لَمَّا جَاءهُمْ وَإِنَّهُ لَكِتَابٌ عَزِيزٌ
Resim---“İnnellezîne keferû bi’z- zikri lemmâ câehum, ve innehu le kitâbun azîz (azîzun).: Gerçekten onlar, kendilerine zikir (KUR’ÂN) geldiği zaman (O'nu) inkâr ettiler. Ve muhakkak ki O, Azîz (yüce ve şerefli) bir Kitab'dır.” (Fussilet 41/41)

لَا يَأْتِيهِ الْبَاطِلُ مِن بَيْنِ يَدَيْهِ وَلَا مِنْ خَلْفِهِ تَنزِيلٌ مِّنْ حَكِيمٍ حَمِيدٍ
Resim---“Lâ ye’tîhil bâtılu min beyni yedeyhi ve lâ min halfih (halfihî), tenzîlun min HAKÎMin HAMÎD (hamîdin).: Bâtıl, O'nun önünden ve arkasından O'na ulaşamaz. HAKÎM (hüküm ve hikmet sahibi) ve HAMÎD (Kendisine hamdedilen) (ALLAH) tarafından indirilmiştir.” (Fussilet 41/42)

وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْلَا نُزِّلَ عَلَيْهِ الْقُرْآنُ جُمْلَةً وَاحِدَةً كَذَلِكَ لِنُثَبِّتَ بِهِ فُؤَادَكَ وَرَتَّلْنَاهُ تَرْتِيلًا
Resim---“Ve kâlellezîne keferû lev lâ nuzzile aleyhi’l- kur’ÂNu, cumleten vâhideh (vâhideten), kezâlike li nusebbite bihî fuâdeke ve rettelnâhu tertîlâ (tertîlen).: Ve kâfirler.: KUR’ÂN ona, bir defada bütün (toplu) olarak indirilmeli değil miydi?” dediler. İşte bu, O'nu (KUR’ÂN'ı) senin idrakine tesbit etmemiz (sabitlememiz) içindir. Ve O'nu, kısım kısım tertibleyerek beyan ettik (okuduk).” (Furkân 25/32)

Resim KuR'ÂN-ı KeRîM’in TeMeL KoNuLaRı.:

Resim İman.:

ذَلِكُمُ اللّهُ رَبُّكُمْ لا إِلَهَ إِلاَّ هُوَ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ فَاعْبُدُوهُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ وَكِيلٌ
Resim---“ZâlikumULLÂHu RABBukum, lâ ilâhe illâ huve, hâliku kulli şey’in fa’budûh (fa’budûhu),ve huve alâ kulli şey’in vekîl (vekîlun).: RABBiniz, işte bu ALLAH'tır. O'ndan başka İLÂH yoktur. Herşeyi yaratandır. Artık O'na kul olun! Ve O, herşeye VEKÎLdir.” (En’âm 6/102)

لاَّ تُدْرِكُهُ الأَبْصَارُ وَهُوَ يُدْرِكُ الأَبْصَارَ وَهُوَ اللَّطِيفُ الْخَبِيرُ
Resim---“Lâ tudrikuhu’l- ebsâru ve huve yudriku’l- ebsâr (ebsâru) ve huve’l- LÂTÎFu’l- HABÎR (habîru).: Görme hassaları/gözler onu idrak edemez. Ve O, görme hassalarını/gözleri idrak eder. Ve O, LÂTİFtir, herşeyden HABERDÂRdır.” (En’âm 6/103)

الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَلَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا وَلَمْ يَكُن لَّهُ شَرِيكٌ فِي الْمُلْكِ وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍ فَقَدَّرَهُ تَقْدِيرًا
Resim---“Ellezî lehu mulku’s- semâvâti ve’l- ardı ve lem yettehız veleden ve lem yekûn lehu şerîkun fî’l- mulki ve halaka kulle şey’in fe kadderahu takdîrâ (takdîren).: O (ALLAH) ki; göklerin ve yeryüzünün mülkü, O'nundur. Ve O, çocuk edinmemiştir. Mülkte, O'nun şeriki (ortağı) olmamıştır. Ve herşeyi, O yarattı sonra da onların kaderini takdir etti.” (Furkân 25/2)

قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ
Resim---“Kul huvallâhu ehâd (ehâdun).: De, o: ALLAH tek bir (EHÂD)dir” (İhlâs 112/1)

اللَّهُ الصَّمَدُ
Resim---“ALLAHu's- Samed (samedu).: ALLAH, Samed'dir (her şey O'na muhtaçtır, daimdir, hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır).” (İhlâs 112/2)

لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ
Resim---“Lem yelid ve lem yûled.: O, doğurmamıştır ve doğurulmamıştır.” (İhlâs 112/3)

وَلَمْ يَكُن لَّهُ كُفُوًا أَحَدٌ
Resim---“Ve lem yekun lehu kufuven ehâd (ehâdun).: Ve hiçbir şey O'nun dengi değildir.” (İhlâs 112/4)

Resim İbâdet.:

وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّى يَأْتِيَكَ الْيَقِينُ
Resim---“Va’bud RABBeke hattâ ye’tiyeke’l- yakîn (yakînu).: Ve sana “yakîn” gelinceye (son yakîne, Hakk'ul yakîne, ALLAH'a kul olmaya ulaşıncaya) kadar RABBin’e kul ol!” (Hicr 15/99)

ResimAhLâk.:

وَإِنَّكَ لَعَلى خُلُقٍ عَظِيمٍ
Resim---“Ve inneke le alâ hulukın azîm (azîmin).: Ve muhakkak ki SEN, mutlaka çok büyük bir ahlâk üzeresin.” (Kalem 68/3)

Resim VarLıkLarın YaratıLışı.:

خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ وَصَوَّرَكُمْ فَأَحْسَنَ صُوَرَكُمْ وَإِلَيْهِ الْمَصِيرُ
Resim---“Halaka’s- semâvâti ve’l- arda bil hakkı ve savverekum fe ahsene suverekum ve ileyhi’l- masîr (masîru).: Gökleri ve yeri hak ile yarattı. Ve size sûret (şekil) verdi. Sonra sizin sûretlerinizi ahsen yaptı. Ve varış (ulaşma), O'nadır (ulaşılacak makam, O'dur, O'nun Zât'ıdır).” (Teğâbun 64/3)

Resim İnsanLar Arasındaki İLişkileri DüzenLeyen HükümLer.:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَأْكُلُواْ أَمْوَالَكُمْ بَيْنَكُمْ بِالْبَاطِلِ إِلاَّ أَن تَكُونَ تِجَارَةً عَن تَرَاضٍ مِّنكُمْ وَلاَ تَقْتُلُواْ أَنفُسَكُمْ إِنَّ اللّهَ كَانَ بِكُمْ رَحِيمًا
Resim---“Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ te’kulû emvâlekum beynekum bil bâtılı, illâ en tekûne ticâraten an terâdın minkum, ve lâ taktulû enfusekum. İnnALLÂHe kâne bikum RAHÎMâ (rahîmen).: Ey îmân edenler! Birbirinizin mallarını batılla (haksızlıkla) yemeyin, ancak sizin rızanızla yaptığınız ticaret hariç. Ve kendinizi (ve birbirinizi) öldürmeyin (intihar etmeyin). Muhakkak ki ALLAH, size karşı RAHÎM'dir.” (Nisâ 4/29)

Resim PeygamberLer ve İLahî KitabLar.:

لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِّمَن كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيرًا
Resim---“Lekad kâne lekum fî resûlillâhi usvetun hasenetun limen kâne yercûllâhe vel yevm’e-l âhıre ve zekerallâhe kesîrâ (kesîren).: Şanım hakkı için muhakkak ki size RESÛLLULAH'da pek güzel bir ÖRNEK vardır. ALLAH'a ve son güne ümit besler olup da ALLAH'ı çok zikreden kimseler için.” (Ahzâb 33/21)

يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذِيرًا
Resim---“Yâ eyyuhe’n- nebiyyu innâ erselnâke şâhiden ve mubeşşiren ve nezîrâ (nezîren).: Ey Nebî (Peygamber)! Muhakkak ki Biz, seni şâhid, müjdeleyici ve nezîr (uyarıcı) olarak gönderdik.” (Ahzâb 33/45)

وَدَاعِيًا إِلَى اللَّهِ بِإِذْنِهِ وَسِرَاجًا مُّنِيرًا
Resim---“Ve dâîyen ilâllâhi bi iznihî ve sirâcen munîrâ(munîren).: Ve O'nun (ALLAH'ın) izni ile ALLAH'a dâvet eden ve nûrlandırıcı sirâc (kandil) olarak (gönderdik).” (Ahzâb 33/46)

Resim KıssaLar/Yaşanmış Örnen HikâyeLer.:

قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِكُمْ سُنَنٌ فَسِيرُواْ فِي الأَرْضِ فَانْظُرُواْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذَّبِينَ
Resim---“Kad halet min kablikum sunenun, fe sîrû fî’l- ardı fenzurû keyfe kâne âkıbetu’l- mukezzibîn (mukezzibîne).: Sizlerden önce (bir çok kavimlerde) ALLAH'ın Sünnetleri gelip geçti. Artık yeryüzünde gezin (ALLAH'ın âyetlerini) böylece yalanlayanların âkıbeti nasıl olmuş bakın.” (Âl-i İmrân 3/137)

Resim DUÂ ve DUÂ Âyetleri.:

وَقَالَ رَبُّكُمُ ادْعُونِي أَسْتَجِبْ لَكُمْ إِنَّ الَّذِينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِي سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ دَاخِرِينَ
Resim---“Ve kâle RABBukumud’ûnî estecib lekum, innellezîne yestekbirûne an ibâdetî se yedhulûne cehenneme dâhırîn (dâhırîne).: Ve RABBimiz, şöyle buyurdu.: "Bana DUÂ ediniz ki size icâbet edeyim. Bana kul olmaktan kibirlenenler, muhakkak ki hâkir ve zelîl olarak cehenneme girecekler." (Mü’min 40/60)

قُلْ مَا يَعْبَأُ بِكُمْ رَبِّي لَوْلَا دُعَاؤُكُمْ فَقَدْ كَذَّبْتُمْ فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَامًا
Resim---“Kul mâ ya’beu bikum RABBî lev lâ DUÂukum, fe kad kezzebtum fe sevfe yekûnu lizâmâ (lizâmen).: (Onlara): “RABBim, DUÂlarınız olmasa size değer vermez. Oysa siz yalanlamıştınız. Fakat (azâb) kaçınılmaz olacak.” de.” (Furkân 25/77)

Resim KUR’ÂN-ı KERİM ki;

Resim---Uhud Savaşı sonunda Ensâr=>Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e.: “Yâ Rasûlallâh! Şehidlerimiz pek çok. Ne yapalım, bize ne buyurursunuz?” diye sorduklarında,
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Derin ve geniş kabirler kazınız, her kabre ikişer, üçer şehidleri koyunuz!” buyurdu.
Sahabiler.: “Önce hangilerini koyalım?” diye sordular.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “En çok KUR’ÂN bileni önce koyunuz!.” buyurdu.

(Nesâî, Cenâiz, 86, 87, 90, 91)

Resim---Ömer'u'L-Farûk radyallahu anhu, KUR’ÂN’la alâkalı olarak.:
“Gücünüz yeterse KUR’ÂN’ın sizlere şefaatçi olmasını; hasmınız olmamasını temin etmeye çalışınız. Zirâ KUR’ÂN’ın şefaat ettiği kimse cennete; şikâyetçi olduğu şahıs da cehenneme gider. Biliniz ki bu KUR’ÂN, hidâyet menbâ’ı ve ilimlerin en parlağıdır. O, RahmÂN’dan gelen ve kendisiyle kör gözlerin, sağır kulakların ve kilitli kalblerin açıldığı en son kitabdır...” buyurmuştur.
(Ali el-Muttakî, II, 285-286/4019)

Resim KUR’ÂN-ı KERİM ki;
Resim KUR’ÂN-ı KERİM, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e diğer kudsal kitablarda olduğu gibi tamamı bir ÂNda değil, zamanın ve olayların gereğine göre âyetler ve sûreler halinde parça parça indirilmiştir..

Resim KUR’ÂN-ı KERİM, en son İLaHî Kitâbdır ve ondan sonra başka bir Kitâb gelmeyecektir. Getirdiği hükümlerin ve hakikatlerin geçerliliği kıyamete kadar sürecektir..

Resim KUR’ÂN-ı KERİM bize kadar hiç bozulmadan ve değişmeden gelmiştir ve kıyâmete kadar da öyle kalacaktır..

Resim KUR’ÂN-ı KERİM, RASûLuLLAH MuhaMMed’ aleyhisselâm’ın peygamber olduğunu gösteren mu’cizelerin en büyüğü ve sürekli olanıdır..

Resim KUR’ÂN-ı KERİM’in kapsadığı İLaHî Hakikatler kıyamete kadar bütün insanların ve çağların ihtiyacını karşılayacak değerdedir. Bilimin ve aklın, ondaki gerçeklerde çelişki bulacağı bir zamanın gelmesi düşünülemez. Çünkü bilim, KUR’ÂN-ı KERİM’in asırlar öncesinden anlattığı gerçekleri teyid ederek O’nu ardından takib eder..

Resim KUR’ÂN-ı KERİM’in bir başka üstünlüğü kolayca ezberlenebilmesidir. Bugüne kadar milyonlarca insan onun tamamını ezberlemiş KUR’ÂN-ı KERİM Hafızı olmuştur. Kıyamete kadar da ezberlenmeye devam edilecektir. Bu özellik tarihte hiçbir kitaba nâsib olmamıştır..

Resim KUR’ÂN-ı KERİM, insanın ferdî, sosyal, bedenî, manevî bütün problemlerine çözüm üreten bir şifâ kaynağıdır..

Resim KUR’ÂN-ı KERİM ki;


بِالْبَيِّنَاتِ وَالزُّبُرِ وَأَنزَلْنَا إِلَيْكَ الذِّكْرَ لِتُبَيِّنَ لِلنَّاسِ مَا نُزِّلَ إِلَيْهِمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ
Resim---“Bil beyyinâti vez zubur(zuburi), ve enzelnâ ileykez zikre li tubeyyine lin nâsi mâ nuzzile ileyhim ve leallehum yetefekkerûn(yetefekkerûne).: Beyyinelerle (ispat vasıtaları ile) ve semavî kitaplarla (resûller gönderdik) onlara indirilenleri, insanlara beyan etmen (açıklaman) için sana da zikri (Kur’ÂN-ı Kerim'i) indirdik. Umulur ki böylece onlar, tefekkür ederler.” (Nahl 16/44)

الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي أَنزَلَ عَلَى عَبْدِهِ الْكِتَابَ وَلَمْ يَجْعَل لَّهُ عِوَجَا
Resim---“El hamdulillâhillezî enzele alâ abdihil kitâbe ve lem yec'al lehu ıvecâ (ıvecen).: ALLAH'a hamdolsun ki O, kuluna Kitab'ı (Kur’ÂN-ı Kerim'i) indirdi. Ve O'nda, bir eğrilik kılmadı.” (Kehf 18/1)

Hamd =>Bâtıla ve Şerre i’tiraz edip, Hakka ve Hayra RIZA GÖSTERip, HUDÛDULLAHı tanımayı bahşeden,
=>AZÎM ALLAHu zü’L-CELÂL’e ŞükrÂN DUYGULarını ARZ ETmektir..
Tesbih/Tenzih BAŞLAngıç ve =>Tahmid/Hamd etme SONuç-tur..


Resim---Berâ b. Âzib’in şöyle dediği rivâyet edilmiştir.: Bir adam Kehf Sûresini okuyordu, yanında da iki uzun iple bağlı bir at vardı. Derken bir bulut adamın üzerine doğru inmeye başladı. Bulut yaklaştıkça yaklaşıyordu. At bundan dolayı ürktü ve huysuzlandı. Sabaha çıkınca o zat Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e gelerek olayı anlattı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “O, sekînettir (huzur verendir), Kur’ÂN okunduğu için inmiştir.” buyurmuştur.
(Buhârî, Fezâil, 11; Müslim, Müsâfirîn, 240).
Sekînet.: huzur, ferahlık.. Bakara 2/248..

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kim, Kehf Sûresinin başından on âyet ezberlerse deccâlden korunmuş olur.” buyurmuştur.
(Müslim, “Müsâfirîn”, 257)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kim, Kehf Sûresinin son on âyetini okursa deccâlin fitnesinden korunur” buyurmuştur.
(İ. Ahmed, Müsned, VI, 446)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kim, Kehf Sûresini indirildiği gibi okursa sûre, kıyamet gününde onun için bir nûr olur.” buyurmuştur.
(Beyhakî, Sünen, III, 249)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Size bir SÛRE haber vereyim mi ki, Azammeti semâ ile arz arasını doldurmuş, onu 70 bin melek teşyî’ etmiştir? .O sûre KEHF SÛRESİ’dir. Kim cuma günü bu sûreyi okurssa Allah onu ötek cumaya kadar bu sûre ile mağfiret eder, sonun da üç gün de ziyâdesi vardır.
Ve semâya ulaşan bir NÛR verilir ve Deccâl’in Fitnesinden muhafaza edilir. Yatacağı vakit bu Sûrenin sonundan beş âyet okuyan hıfz olunur ve gecenin istediği vakttinde kaldırılır.”
buyurmuştur.

(Suyûtî, el-Câmiu’s-Sağir, no: 2862)
Teşyî’.: Uğurlamak. Gideni selâmetlemek. Yolcu etmek..

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Size yüceliği gökle yer arasını kaplayan, 70.000 meleğin refakatinde inen sûreyi söyliyeyim mi? Bu sûre Kehf Sûresidir."
(İbn-i'-d-Durays “Fedâil” adlı eserinde: “Bize Yezîd b. Abdulaziz et-Tayâlisî, ona İsmail b. Ayyaş, ona da İsmail b. Râfi rivâyet etmiştir. İsmail b. Râfi rivâyet etmiştir.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Cumâ Gecesi Kehf Sûresini okuyan, kıyamette, yerden göğe kadar bir nûrla aydınlanır. İki cuma arasında işlediği (küçük) günahlar da affolur." buyurmuştur.
(et-Terğıbü ve't-Terhib, Kitabu'l-Cuma, 1/512-513)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: Ey RABBim! Perşembe Günü ümmetimin erkenden yaptığı işleri bereketli kıl.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Ticâret, 41)


وَكَذَلِكَ أَنزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ فَالَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يُؤْمِنُونَ بِهِ وَمِنْ هَؤُلَاء مَن يُؤْمِنُ بِهِ وَمَا يَجْحَدُ بِآيَاتِنَا إِلَّا الْكَافِرُونَ
Resim---“Ve kezâlike enzelnâ ileykel kitâb(kitâbe), fellezîne âteynâ humul kitâbe yu’minûne bih(bihî), ve min hâulâi men yu’minu bih(bihî), ve mâ yechadu bi âyâtinâ illel kâfirûn(kâfirûne).: Ve iþte böylece sana Kitab'ı indirdik. Kendilerine kitap verdiklerimiz O'na inanırlar. Ve bunlardan O'na (Kur’ÂN-ı Kerim'e) inananlar, kâfirler hariç, âyetlerimizi bile bile inkâr etmezler.” (Ankebût 29/47)

وَكَذَلِكَ أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ رُوحًا مِّنْ أَمْرِنَا مَا كُنتَ تَدْرِي مَا الْكِتَابُ وَلَا الْإِيمَانُ وَلَكِن جَعَلْنَاهُ نُورًا نَّهْدِي بِهِ مَنْ نَّشَاء مِنْ عِبَادِنَا وَإِنَّكَ لَتَهْدِي إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
Resim---“Ve kezâlike evhaynâ ileyke rûhan min emrinâ, mâ kunte tedrî mel kitâbu ve lel îmânu ve lâkin cealnâhu nûren nehdî bihî men neşâu min ibâdinâ, ve inneke le tehdî ilâ sırâtın mustekîm(mustekîmin).: Ve işte böylece sana emrimizden bir ruh (Kur’ÂN-ı Kerim) vahyettik. Ve sen, kitap nedir ve îmân nedir bilmiyordun. Ve lâkin O'nu “nur” kıldık. Kullarımızdan dilediğimizi O'nunla hidayete erdiririz. Ve muhakkak ki sen, mutlaka Sırat-ı Mustakîm'e hidayet ediyorsun (ulaştırıyorsun).” (Şûrâ 42/52)

صِرَاطِ اللَّهِ الَّذِي لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ أَلَا إِلَى اللَّهِ تَصِيرُ الأمُورُ
Resim---“Sırâtıllâhillezî lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı), e lâ ilâllâhi tesîrul umûr(umûru).: O ALLAH'ın yolu ki, göklerde ve yerde ne varsa Kendisinindir. (Bütün) emirler (işler) ALLAH'a seyreder (döner), değil mi?” (Şûrâ 42/53)

إِنَّهُ لَقَوْلُ رَسُولٍ كَرِيمٍ
Resim---“İnnehu le kavlu resûlun kerîmin.: Kur’ÂN şerefli, asil bir Rasulün ağzından size ulaşan, ilâhî bir kelâmdır.” (Hakka 69/40)

إِنَّا سَنُلْقِي عَلَيْكَ قَوْلًا ثَقِيلًا
Resim---“İnnâ se nulkî aleyke kavlen sekîlâ(sekîlen).: Sana, vahyi sıkıntılı, sorumluluğu ağır, değeri yüce bir kelâmı Kur’ÂN’ı vahyedip, onu senin kalbine, hafızana yerleştireceğiz.” (Müzemmil 73/5)



Resim
ResimResim

Resim

ALLAHumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebîyyike ve
RasûLike ve
Nebîyyi'L- ÜMMiyi ve alâ âlihi, EHL-i BeYtihi ve's- Sahbihi ve ÜMMetihi...


aleyhumu's- SEMm..


Resim
M.M.M. MuhaBBetLerimLe...
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMEDİ TASAVVUF

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Resim 5.2.12.1 Resimes-SEB‘U’L-MESÂNÎ ve FÂTİHA SÛRESİ.:


Bi'smi'llâhi'r-rahmâni'r-rahîm..

SUBHÂNALLAH=>SULtÂN SÂNi,
=>ZÂT’ı BÂKi..HeR ŞEYy FÂNi,
Lâ HUVe İLLâ HUu!..=>ALLAH,
ZUHÛRAt==>SEB’U’L- MESÂNî!.


Resim es-SEB‘U’L-MESÂNÎ

السبع المثاني

Naslarda Kur’ÂN ve Fâtiha Sûresi için kullanılan bir terkib..

Sözlükte “yedi” anlamındaki “seb‘” kelimesiyle “katlamak, bükmek; iki katını almak” mânasındaki “seny” kökünden “mesnâ”nın (bir şeyin katı) çoğulu “mesânî”den oluşur ve “tekrarlanan, iki kattan ibâret olan yedi” anlamına gelir. (Lisânü’l-ʿArab, “sny” md.; Kamus Tercümesi, IV, 893-894).

Terkib bu şekliyle Kur'ÂN-ı Kerîm’de geçmemekte.:


وَلَقَدْ آتَيْنَاكَ سَبْعًا مِّنَ الْمَثَانِي وَالْقُرْآنَ الْعَظِيمَ
Resim---“Ve le kad âteynâke seb’an mine’l- mesânî vel Kur’ÂNe’l- azîm (azîme).: Ve andolsun ki; sana mesânî(ikinci)den 7'yi (7'liyi, 7'li olarak) ve Kur'ÂNu’l- Azîm'i verdik.” (Hicr 15/87)

اللَّهُ نَزَّلَ أَحْسَنَ الْحَدِيثِ كِتَابًا مُّتَشَابِهًا مَّثَانِيَ تَقْشَعِرُّ مِنْهُ جُلُودُ الَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ ثُمَّ تَلِينُ جُلُودُهُمْ وَقُلُوبُهُمْ إِلَى ذِكْرِ اللَّهِ ذَلِكَ هُدَى اللَّهِ يَهْدِي بِهِ مَنْ يَشَاء وَمَن يُضْلِلْ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ
Resim---“ALLÂHu nezzele ahsene’l- hadîsi kitâben muteşâbihen mesâniye takşaırru minhu culûdullezîne yahşevne RABBehum, summe telînu culûduhum ve kulûbuhum ilâ zikrillâh (zikrillâhi), zâlike hudallâhi yehdî bihî men yeşâu, ve men yudlilillâhu fe mâ lehu min hâd (hâdin).: ALLAH sözün en güzelini, birbirine benzeyen, biri diğerini te’yid eden, tefsir eden, coşkunluk içinde tekrar tekrar okunan, uyumlu, âhenkli bir kitab olarak Kur’ÂN’ı bölüm bölüm indirdi. RABBlerinden korkanların, RABBlerine saygılı olanların, Kur’ÂN okunurken tüyleri ürperir. Sonra nefisleri, kalbleri, gönülleri, akılları ALLAH’ı zikre, ALLAH’a şükre yatkın hale gelir, zikretmeye, şükretmeye dalar. İşte bu kitab, ALLAH’ın Peygamberiyle size ulaştırdığı hidâyet rehberidir. Sünnetine, düzeninin yasalarına uygun olarak, iradesinin tecellisine tâbi, akıllı ve sorumlu varlıkları bununla doğru yola iletme lütfunda bulunur. Kimin de hak yoldan uzaklaşmasına, dalâleti, bozuk düzeni, helâki tercihine özgürlük tanırsa onu kimse doğru yola iletemez.” (Zümer 39/23)

Bu iki âyette Kitâbın (Kur'ÂN-ı Kerîm) Sıfatı olarak “mesânî” kelimesi yer almaktadır..
Râgıb el-İsfahânî, “mesânî” kelimesinin Kur'ÂN-ı Kerîm Sûreleri için kullanıldığını belirttikten sonra Hicr ve Zümer sûrelerinde geçen bu kelimenin.: “Zamanın geçmesiyle değerini yitiren şeylere benzemeksizin tekrar tekrar okunan ve yeniliğini koruyan” mânâsına geldiğini söyler.. (el-Müfredât, “sny” md.).

Es-Seb‘u’l-Mesânî Terkibi, Hadis-i Şerîflerde de yer almaktadır. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Fâtiha’yı Kur’ÂN’ın en büyük sûresi” diye niteledikten sonra onun “es-seb‘u’l-mesânî” ve kendisine verilen yüce Kur’ÂN olduğunu buyurmuştur.. (Müsned, IV, 211; V, 114; Buhârî, “Tefsîr”, 1/1, 15/3, “Fezâʾilü’l-Kurʾân”, 9; Tirmizî, “Fezâʾilü’l-Kurʾân”, 1).
Nitekim bu terkib, namazların her rek‘atında okunması sebebiyle Fâtiha Sûresinin isimleri arasında yer alır..

Hz. Ömer, Hz. Ali ve İbn Mes‘ûd ile İbn Abbas (radiyallahu anhumâ)’dan nakledilen diğer bir rivâyete göre.: Es-seb‘u’l-mesânî Fâtiha Sûresidir, zirâ Fâtiha her namazda ve her Kur’ÂN okuyuşta başlangıç sûresi olarak tekrarlanmaktadır.”

Bu yorumları nakleden Taberî, sıhhatlerine kanaat getirdiği hadislere dayanarak.: “Es-Seb‘u’l-Mesânî ile Fâtiha Sûresinin kastedildiği yorumunun isabetli olduğunu" söylemiştir.. (Câmiʿu’l-beyân, XIV, 69-80).


Resim FÂTİHA SÛRESİ.:
سورة الفاتحة

Kur’ÂN-ı Kerîm’in ilk sûresi..

Fâtiha, “açmak, açıklığa kavuşturmak, sıkıntı ve meşakkati gidermek, başlamak” anlamındaki "feth" kökünden türemiş bir isim olup hâtimenin zıddı olarak “bir şeyin evveli, baş tarafı, başlangıcı, giriş” mânasında kullanılır.. (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “fth” md.; Lisânü’l-ʿArab, “fth” md.).

Fâtiha’nın çeşitli özelliklerini ifade eden daha başka isimleri de vardır. Âlûsî bunları yirmi ikiye kadar çıkarmıştır (Rûhu’l-meʿânî, I, 34)..

Ümmü’l-Kur’ÂN (Kur’ÂN’ın aslı, özü), Ümmü’l- Kitâb, Esas (temel kaynak), Vâfiye (tam, bütün), Kâfiye (yeterli), Kenz (hazine), Es-Seb‘u’l-Mesânî (namazların her rek‘atında ve çeşitli vesilelerle tekrarlanan yedi âyet), Şükr, Duâ, Şâfiye (şifâ veren)..
Bu isimlerden bazılarıdır. (Taberî, I, 107-110; Âlûsî, I, 34; Elmalılı, I, 5-6).

Fâtiha Sûresi, Mekke Devrinin ilk yıllarında tamamı bir defada inmiştir..
(Vâhidî, s. 19-20; Zerkeşî, I, 207; Süyûtî, I, 30, 34; M. Abdülazîm ez-Zürkanî, I, 88-89).

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Fâtiha Sûresi (Fâtihatü’l-Kitâb) okunmadıkça hiçbir namaz sahih olmaz” buyurmuştur.
(Dârimî, “Salât”, 36; İbn Mâce, “İkametü’S-Salât”, 11; Tirmizî, “Mevâkīt”, 69, 115, 116)

Resim---İmam Ali kerremallahu vechehu.: “Fâtihatü’l-Kitâb, Arş’ın altındaki bir hazineden Mekke’de nâzil oldu” buyurmuştur.
(Vâhidî, s. 19-20; Süyûtî, I, 34-35; Şevkânî, I, 14).

Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelî mezheblerine göre farz ve nâfile ayırımı yapmaksızın tek başına kılınan bütün namazların her rek‘atında Fâtiha Sûresini okumak farzdır. Çünkü Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Fâtiha’sız namazın olmayacağını veya eksik kalacağını açıkça belirtmiştir..
(Müslim, “Salât”, 34-36, 38, 41; Ebû Dâvûd, “Salât”, 132; Tirmizî, “Salât”, 116)..
Hanefî Mezhebine göre ise namazda Fâtiha’yı okumak vâcibdir. Bu mezhebin hukukçularına göre, “Kur’ÂN’dan kolayınıza geleni okuyun”
(el-Müzzemmil 73/20) meâlindeki âyet mutlak bir hüküm belirtmekte ve namazdaki Kur’ÂN okuma (kıraat) şartının herhangi bir sûre veya sûrenin bir bölümünün okunması ile yerine getirilebileceğini ifâde etmektedir..

Fâtiha Sûresi’nin arkasından.: “Âmin!” demek dört mezhebe göre de sünnettir..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMEDİ TASAVVUF

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

=>FâTiHa’yı==>BİLiş=->EMEKk,
BULuş>SU’dur… OLuş>EKMEKk,
=>RABBî DUYuş=>RASûLî UYuş,
=>KUR'ÂN-ı YAŞA!.mak dEMEKk!.

SUBHÂNALLAH=>SULtÂN SÂNi,
=>ZÂT’ı BÂKi..HeR ŞEYy FÂNi,
Lâ HUVe İLLâ HUu!..=>ALLAH,
ZUHÛRAt==>SEB’U’L- MESÂNî!.

RuBûBîyyeti=>ÖZden=>DUYuş,
Bî-İZNİLLAH===>KELÂMULLAH!.
RuSûLîyyet==>SÖZ’e==>DUYuş,
RESÛLULLAH=->Lî-VECHİLLAH!.
==>İNŞÂe ALLAH==>SEBÎLİLLAH,
KuL İHVÂNim=>KUL/ABDULLAH,
NASRULLAHi->ve’L-FETHULLAH!.

=>GERİsi===>LAF-ı GÜZAFftır,
İÇi BOŞş BiR===>KuRu LAFftır,
Kem Küm Etme>KuL İhvÂNi’m,
KENdiNi KANdırmak=->GAFftır!.
Ya da==>İNSÂN AKLı==>SAFftır!.


LAF-ı GÜZAF.: f. Boş yere söz. Boş lâkırdı..
SAF.: Zeki olmayan, derin düşünmeyen, dikkatsiz..
GAF.: Fr. Beceriksizce ve yersiz söz yahut davranış...


Resim

FÂTİHA SÛREsi SeB’u-L-MeSÂNî'dir..

Fâtiha Sûresi Günde 40 Kerre SILÂ SALLında Tekrarlanan 7-Lidir:
1-) Namazda her rekatta tekrarlanır.
2-) Namazda Zamm-ı Sûre ile okunur.
3-) İkİLdir =>Abd-RABB..
4-) Medh-ü-Senâ=>RuBûBîyyet Hakkı..<=>DUÂ UBuDîyyet Hakkı.
5-) Bir kerre Mekke’de bir kerrede Medine’de nâzil olandır.
6-) Zâhir-Bâtın, EvveL-Âhir =>İKİLi SırLarını hâizdir.

Sebu’l-Mesanî.: 7 uzun SûreLer de OLaBİLir =>Bakara, Âl-i İmrân, Nisâ, Mâide, En’âm, A’râf, Tevbe, Enfâl. 7 Hâ-Mîm OLaBİLir. ..Mü’min, Fussilet, Şurâ, Zuhrûf, Duhân, Câsiye, Ahkâf.. da OLaBİLir.. denmiştir..

KuR'ÂN-ı Kerîm =>7 BÖLÜMdür..
KuR'ÂN-ı Kerîm’de =>7 İLiM =>Tevhid, Nübüvvet, Âhiret, Kaza-Kader, Âlem Hâlleri, Kıssalar, Teklifler..


Azîz kardeşlerimiz;
Şimdi Abd’in/Kul’un 7 letâifi ile Fâtiha-i Şerîfinin 7 Âyet-i Celîlesini =>MUHİTten =>MERKEZe doğru =>Zâhirî gibi olan Birinci Rek’atta OKUyup Zevk EdeLim.:

Resim

Her LeTâifFmizin DiLi’yLe Âcizâne AŞKkedeLim.:
EZELî, AHDî (ühûd) Tatbikât..

BeDeN =>“ALLAH celle celâluhu, RAHMÂN celle celâluhu, RAHÎM celle celâluhu İsimleriyle Namaz İŞime başlayacağım!. başlıyorum işte!.” der ve yapar..
NeFs =>“(Ben)=>Eyy RABBü’L-ÂLEMİN olan ALLAH’ım! SANA her ZamÂN, her yerde, har hâlde, her nefeste, herşey ve herkesle hamd edeceğim!.” der ve eder..
KaLb =>“RahmÂN ve Rahîm OLarak sadece ve sırf SENİ BİLeceğim.” Der ve BİLir..
RûH =>“DîN GüNü’nün Sâhibi olarak da sadece ve sırf SENİ BULeceğim.” Der ve BULur..
SıRR =>“BiZ =>(MuhaMMedî OLuş Şuûruna/Rüşde ERmiş OLarak: BiZ) Sâdece ve sırf SANA abd/kul olup, SANA KuLLuk Edeceğiz. Ve sâdece SEN’den DİLEyeceğiz her şeyimizi.. =>TeSLiMîYyet..”
HaFî =>“Sırât-ı Müstakîm (İSTiKâMet) üzere OLacağız.”
AHfâ =>“Gazâba uğrayanlardan olmayacağız, sonradan sapanlardan da olmayacağız. (Bu hususlarda EMRini yerine getirip Hakk ve Hayr Va’dine ve İnâyetine SIĞINacağız..)”
AKDes =>“Âmin!.” =>Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in MiM Merkezi’nden =>“KabuL Et ve Emîn OL!.”

KULun KİMLik-KİŞİLik FİŞi => Kendi ÖZÜ’ndeki Kudsî Karargâh’taki =>MuHaBBet ve MeRHaMet PRiZi ile BULUŞunca NÛRULLAH ve =>NÛR-u MuhaMMed’e kavuşunca =>Abd/KuL’un Maddî-Manevî Tüm YAŞAyış Sistemi’ni NÛRLandırıp AYDINLatmıştır.. MuhaMMedî Şehâdet Maksadı hasıL OLmuştur..


Abd/KuL =>Kur’ÂN-ı Kerîm’in ->NASRuLLAH ve FETHuLLAH’ın, ->ŞifreLerin ->Kâinâtın ve =>KaBuL EdiLen KuLLuğun ANAhtarı olan =>Fâtiha-yı Şerîfe’nin =>7 Âyetine Akord (koordine, hazır hâlde) Edilmiş 7 Letâifi yine OKUrsa.:
AZaMeTuLLAH (zâhirde) ile =>Huşû’ Ortamında,
KuDRetuLLAH (bâtında) ile Huzû’ Ortamında,
NÛR-u MuhaMMed’e MutLaka ULAŞır..
(Bu kendisine normal şartlarda olmak şartıyla va’dedilmiştir.)
Yâni =>NÛRULLAH’a ULAŞır. Zirâ ALLAH celle celâlihu, göklerin ve yerin tek ve eşşiz NÛRudur..
Her Letâif =>EL VELî celle celâlihu’nun DOStu sallallahu aleyhi ve sellem ve DOST celle celâluhu ile DİRİLir.
DİRİLişin İlk İkrâmı =>İhsÂN OLup, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin buyurduğu gibi.: ALLAH celle celâluhu’yu görürcesine namazını kılar..”
ve Namaz ZamÂNı’nı =>Samimîyyet ve Ciddîyetle RABB’ısına tahsis eder.

Böylece her Letâif EZEL’deki;
E Lestü biRABBiküm?. => “BeLâ!.” =>AHDULLAH’ını/Verilen İLk SÖZünü İsbat ve Tatbikat İÇin FiiLiyata, Yaşama Sokar..

Yukardaki ÇiZeLgede gösterilmeye azmedildiği gibi;
=>Zâhir’den ->Bâtına,
=>Âfâk’tan ->Enfüse,
=>Beden’den ->Akdes’e,
=>MuHit’ten ->MeRKez’e OKUnan, Fâtiha Sûresi
=>“Âmin!” iLe =>Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Makam-ı MahMud’unda Kabul Mührüyle onaylanınca,
=>Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Rızası ALLAHu zü’L-CELÂL’in Rızasına ERişte tek vesile olduğundan Maddî-Manevî Tüm YAŞAyış Sistemi ELektriğe/NÛR’a kavuşup DİRİLir.
Ve Fâtiha Sûresi bundan sonra İÇten-DIŞa, Merkezden-Muhite, Enfüsten-Âfâka doğru âyet âyet tekrar baştan okunur..

Mesâni Tevhidin/İlk Sözün İsbatı Tekrarıdır.:
BİRincisi EZeL BeZMi’ndeki =>“BeLâ” olan =>RuBûBîyyet Tevhidi..
İKİncisi ise Son Nefesteki ULûHîyyet Tevhidi/Tevhid Şehâdetidir.

şİMDİ ise => Fâtiha Sûremizi =>MERKEZ’den =>MUHİT’e Doğru BÂTINî gibi OLan İkİnci Rek’atta zEVK EdeLim.:

Resim


Bu MuhaMMedî Şehâdet Şuûrla ELBİRliğiyLe.: “Âmîn!” diye sistem içinde ve BaSaR ve BaSîRetLe.:
=>Göz->Gez- Arpacık->Hedef ve =>ATeŞş!..
OLup =>Âfâkta->Tüm ÂLeMde->KeSRette =>VAHDEti MüŞâHeDe Edip =>“Lâ HUVe =>İLLâ Hû!.” der..
RûH, KaLb, NeFs, BeDeN=>KULLukLa MüKeLLef/Ana SorumLu LeTâiFLer OLduğundan =>Şerîat-ı Garra OLan=>“MuhaMMedîyyet” SAHAsındadırlar..
MuhaMMedî MuHaBBetin KeMâLi =>RIZAULLAH=>CEMÂLULLAHtır..

Bir husus da şudur ki SALât/Namaz aslında İKİLİ SİSTEM OLup =>Şehâdet Oturuşu ile =>4 Rekat Farzlar BÖLünmüştür.
Şâfiî Mezhebinde olduğu gibi ise Sünnet ve Nâfile Namazlar, 2 rekat 2 rekat kılınıp 4 rekat olarak ardı ardına kılınmaz.
İmâm-ı Azam Efendimiz ise 4 rekat birlikte kılınmasına cevâz vermiştir..
İki Rekatlık bir bütünde de Fâtiha’nın Mesânisi mecburdur.
ALLAHu zü’L-CELÂL bilir, izni ile nâsib olur da namaz bahsine girersek..

SoL ELLe temsil edilen =>İnkârın-Bâtılın ve Şerinin üzerine, =>Sağ ELLe temsil edilen =>İkrâr-Hak ve Hayr KiLiDini/Mekalid-i Muhabbet-Muhabbet Kilidini VURup =>Üzerine Sağ ELin parmaklarıyla “ALLAHLâfz-ı CeLâLîni YAZ!.ar ve YAŞA!.rsak..

KıYaMda =>Şerîat-ı MuhaMMedîyye (ki sadece kıyamda Kur'ÂN-ı Kerîm okunabilir) BEDENLe dimdik KELÂMULLAH’ı Kıraat..

RÜKÛ’da =>Başını eğen NEFİSLe =>Tarikat-ı MuhaMMedîyye ve AZEMETULLAH’ı Tesbih..

SECDEde =>KaLB-i SİLM ile =>Mârifet’i MuhaMMedîyye ve KUDRETULLAHı Yüceltmek..
Secdenin İKİ OLuşu KALBin ->Berzah/geçiş bölgesi, ara kesit OLuşu ki ->bir Kapısının Nefs Kapısı ->diğerinin Rûh Kapısı OLuşuyla =>NEFSen ve RÛHen SüCûd..

TEŞEHHÜD OTURUŞUnda =>RÛHLa =>Hakikat’ı MuhaMMedîyye ve Mi’râc Mu’cizesi ve İhsÂNı olan =>Tâhiyyâtün OKUnuşu..
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ALLAHu zü’L-CELÂLî DİRİLİŞLe SELÂMLaması..
RABB’imizin=>RASÛLULLAH’ı SeLâMLaması, RAHMetine ve BEREKEtine Gark Etmesi..
Ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in.: “ALLAHım, SeLâMın, BİZe/MUHAMMEDÎ BİZe ve SâLiH KuLLarına (geçen kulların, meleklerin ve tümm MuhaMMedîlere de) OLsun!.” buyurunca..
Meleklerin ve Tüm Kâinât Sisteminin/KüLLî ŞEYyin-Herkesin.: “Eşhedü en Lâ İLâhe İLLâ ALLAH ve Eşhedü enne MuhaMMede’r Rasûlullah!.” Diyerek;
ALLAHu zü’L-CELÂL’imize sonsuz Şükrü ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize sonsuz Teşekkürü..

Kur’ÂN-ı Kerîm’i =>MuhaMMedî tarayışa ara verip, Sebû’l-Mesâni/Tekrarlanan Yedili’den dolayı Fâtiha Sûresi ile SALLa/NAMAZa DURduk..

EZâNımızı unutmadık.. Şimdi sırası..
MEDİNE MERKEZİnden =>Müezzin-i Mutlak, Muhabbet-i Mutlak, Merhamet-i Mutlak, Murşid-i Mutlak ve İmâm-ı Mutlak MuhaMMed aleyhisselâm;
Evvel-Âhir-Zâhir-Bâtın EZâNımızı ZamÂN DiLiMi’nin her saniyesinde =>“her AN” OKUmaktadır..
Her BOYLamın (ki sonsuz) her NOKTAsında (ZamÂN-Zemin) BİZLer bu MuhaMMedî EZâNımızı çeşitli marka radyolardan ki=>Latif Yıldız, Hakan, Ahmed, Barboros, Zehra, v.s. isimli Kalb Câmi Müezzinlerinden DUYarız ve MuhaMMedî ÇAĞRIya UYarız!.

BİLirsiniz ki;
=>Muhit/Dış/Yüz İsLâh OLmazsa =>Merkez/İç/Öz İfLâh OLmaz!.
=>Enfüs/İç İsLâh OLmazsa =>Âfâk/Dış asla İfLâh OLamaz, KuRTuLuşa ERemez!.
O HÂLde CÂNLa BAŞLa ELBİRLiği ve 7 Letâifimizin ELBİRliğiyLe =>Bir kere DIŞtan İÇe ve =>Bir kerre de İÇten DIŞa olmak üzere EZÂN-ı MuhaMMedîye’mize;
=>İLiM->İRaDe->İDRak ve->İŞTİRak edeLim.. BiZ de MuhaMMedî MeSâNî OLaLım... İnşâe ALLAH celle celâlihu!.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMEDİ TASAVVUF

Mesaj gönderen kulihvani »

5.2.12.2. RASÛLULLAH sallallahu aleyhi ve sellem’in TEVHİD EZÂNI =>İLÂNı ve ÇAĞRIsı:

ResimEZÂNımız..

Resim 5.2.12.2 ResimRASÛLULLAH sallallahu aleyhi ve sellem’in
TEVHİD EZÂNI =>İLÂNı ve ÇAĞRIsı.:



Bi'smi'llâhi'r-rahmâni'r-rahîm..

MESNEDimİZ ->RESÛLuLLAH,
MESNEDi-dir =>KELÂMuLLAH,
ENÂ->ALLAH =>NAHNUsu BİZ,
GÜNEŞ=>IŞIK =->ŞE’ÂNuLLAH!.


ZEVK 8230

=>MuhaMMedî MüSLümÂN OL!. =>HAYye ALe’s- SALÂHı YAŞA!
=>MuhaMMedî Mü’MiN OL da!. =->HAYye ALe’L- FELÂHı YAŞA!
TESLİMiYyette İSLÂH OLup,
İSTİKÂMette =>İFLÂH OLup,
NÛRUN ALÂ NÛR =>AŞKuLLAH =>MEŞKi RASÛLuLLAHı YAŞA!.


28.06.17 17:24
brsbrsmm..NALBANTOĞLUCÂMİSİİkindinamazı..


====>YÜReğimde====>AŞK EZÂNı,
==>MEŞK-i MuhaMMed==>Mi’zÂNı,
CEMMü’L- CEM’de CÂNda CÂNÂN,
==>EDEB=>İLiM=>İRFÂN=>İZ’ÂNı!.


Resim


اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim---"ALLÂHu NÛRu’s- SEMÂVÂti ve’l- ARD (ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ mısbâh (mısbâhun), el mısbâhu fî zucâceh (zucâcetin), ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durrîyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr (nârun), NÛRUN ALÂ NÛR (nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhul emsâle li'n- nâs (nâsi), vallâhu bi kulli şey’in ALÎM (alîmun).: ALLAH, GÖKLERİN VE YERİN NÛRUDUR. O'nun NûRunun misâli, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da ait olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) NûR üstüne NûRdur. ALLAH, kimi dilerse onu kendi NûRuna yöneltip iletir. ALLAH insanlar için örnekler verir. ALLAH , her şeyi bilendir." (Nûr 24/35)


Resim =>YÜReğimde =>AŞKk EZÂNı..

EZÂN, sözlükte kelime anlamım olarak.: “Bildirmek, duyurmak, çağrıda bulunmak, ilân etmek” mânasında bir masdardır.
EZÂN, dini bir terim olarak, İslam dininde namaz vaktinin geldiğini insanlara bildirmek için belli sözlerle yapılan çağrıya verilen isimdir.
EZÂN Kelimesi terim olarak farz namazların vaktinin geldiğini, nasla belirlenen sözlerle ve özel şekilde mü’minlere duyurmayı ifâde eder.
Aynı kökten gelen Müezzin.: “Ezân okuyan kimse”, Mi’zene.: “Ezân okunan yer/Minâre" demektir..
EZÂN Kelimesi Kur’ÂN-ı Kerîm’de bir âyette “bildiri, ilâm” mânâsında geçer.:


وَأَذَانٌ مِّنَ اللّهِ وَرَسُولِهِ إِلَى النَّاسِ يَوْمَ الْحَجِّ الأَكْبَرِ أَنَّ اللّهَ بَرِيءٌ مِّنَ الْمُشْرِكِينَ وَرَسُولُهُ فَإِن تُبْتُمْ فَهُوَ خَيْرٌ لَّكُمْ وَإِن تَوَلَّيْتُمْ فَاعْلَمُواْ أَنَّكُمْ غَيْرُ مُعْجِزِي اللّهِ وَبَشِّرِ الَّذِينَ كَفَرُواْ بِعَذَابٍ أَلِيمٍ
Resim---“Ve ezanun minallâhi ve resûlihî ilân nâsi yevme’l- haccı’l- ekberi ennallâhe berîun mine’l- muşrikîne ve resûluhu, fe in tubtum fe huve hayrun lekum, ve in tevelleytum fa'lemû ennekum gayru mu'cizîllâh (mu'cizîllâhi), ve beşşirillezîne keferû bi azâbin elîm (elîmin).: Ve büyük hac (Haccu’l- ekber) günü, ALLAH'tan ve O'nun Resûlünden insanlara bir bildiridir (ilândır). Muhakkak ki; ALLAH ve O'nun Resûlü, müşriklerden berîdir (uzaktır). Bundan sonra eğer tövbe ederseniz, artık o (tövbe etmeniz) sizin için daha hayırlıdır ve eğer yüz çevirirseniz, siz ALLAH'ı âciz bırakamayacağınızı biliniz. Ve kâfir kimseleri elîm bir azâb ile uyar (ikaz et).” (Tevbe 9/3)

Terim anlamında EZÂNa “nidâ” kökünün türevleriyle iki âyette işâret edilmiştir.:

وَإِذَا نَادَيْتُمْ إِلَى الصَّلاَةِ اتَّخَذُوهَا هُزُوًا وَلَعِبًا ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ قَوْمٌ لاَّ يَعْقِلُونَ
Resim---“Ve izâ nâdeytum ile’s- salâtittehazûhâ huzuven ve leıbâ (leıben) zâlike bi ennehum kavmun lâ ya’kılûn (ya’kılûne).: Ve namaza çağırdığınız (ezân okuduğunuz) zaman, onu oyun ve alay konusu edindiler. Bu, onların akıl etmeyen (aklını kullanmayan) bir kavim olmaları sebebiyledir.” (Mâide 5/58)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا نُودِي لِلصَّلَاةِ مِن يَوْمِ الْجُمُعَةِ فَاسْعَوْا إِلَى ذِكْرِ اللَّهِ وَذَرُوا الْبَيْعَ ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ
Resim---“Yâ eyyuhâllezîne âmenû izâ nûdiye li’s- salâti min yevmi’l- cumuati fes’av ilâ zikrillâhi ve zerû’l- bey’a, zâlikum hayrun lekum in kuntum ta’lemûn (ta’lemûne).: Ey iman edenler! Cumâ günü namaza nidâ olunduğu zaman (çağrıldığınız zaman) hemen ALLAH'ın zikrine koşun ve alışverişi bırakın. İşte bu, sizin için daha hayırlıdır, keşke bilseniz.” (Cum‘a 62/9)

EZÂN, sözlük anlamında ve çeşitli fiil kalıplarıyla yedi âyette.: Bakara 2/279; A‘râf 7/167; Hac 22/27..
Müezzin de yine bu çerçevede “çağrıcı, tellâl” mânasında iki âyette yer almaktadır.: A‘râf 7/44; Yûsuf 12/70..
Hadislerde ise EZÂN Kelimesi, terim anlamında hem isim olarak hem de çeşitli fiil kalıplarıyla sıkça geçmektedir.. (bk. Wensinck, el-Muʿcem, “ezn” md.; a.mlf., Miftâhu künûzi’s-sünne, “ezân” md.)..

İlk EZÂN, 622 yılında BiLÂL-i HaBeŞî radiyallahu anhu tarafından sabah namazında, yüksekçe bir evin damında okundu.
EZÂN,farz olan namazlar için okunur. Câmide okunan EZÂN duyuluyorsa evlerde kılınacak namaz için ayrıca EZÂN okunmaz. EZÂNın duyulmadığı uzak bir mesafede veya yerleşim merkezleri dışında bulunanlar da EZÂN okurlar. Cenâze Namazı ile Vitir, Bayram, Teravih, Yağmur Duâsı Namazı ve Farz-ı Ayın olmayan diğer namazlar için EZÂN okunmaz..

Resim

EZÂNın SÖZLeri ve ANLAMı.:

ALLAHu Ekber.: ALLAH en büyüktür.. (4 kere)
Eşhedü en Lâ iLâhe İLLâ ALLAH.: ŞâhidLik ederim ki ALLAH'tan başka El İLÂH yoktur.. (2 kere)
Eşhedü enne MuhaMMeden RasûLuLLAH.: ŞâhidLik ederim ki MuhaMMed ALLAH'ın eLçisidir.. (2 kere)
HAYye âLe's- SaLâh.: Haydi Namaza.. İSLAH OLmaya.. (2 kere)
HAYye âLe'L- FeLâh.: Haydi Kurtuluşa.. İFLAH OLmaya.. (2 kere)
Es SaLâtu hayrun mine'n- nevm.: Namaz uykudan hayırlıdır. (2 kere sadece sabah EzÂN ında)
ALLAHu Ekber.: ALLAH en büyüktür.. (2 kere)
Lâ iLâhe İLLâ ALLAH.: ALLAH'tan başka El İLÂH yoktur.. (1 kere)


Resim

EZÂNın bitiminden sonra Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in öğrettiği ve şefâatine vesile olacağını haber verdiği EZÂN DUÂsı OKU!.nur..

Resim

Resim---Câbir radıyallahu anh'den rivâyet edildiğine göre.: "Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: "Kim EZÂNı işittiği zaman.: “ALLAHumme RABBe hazihi'd da'veti't- tamme. Vesselati’l- kâimeti âti MuhaMMedeni’l- vesilete ve’l- fazilete ve’d- derecete’r- refîate. vebashu makamen MahMudenillezi veadteh. İnneke lâ tühlifü'l- mîâd.: Ey şu eksiksiz-tam dâvetin ve kılınacak namazın RABBi ALLAHım!. MuhaMMed'e vesîleyi ve fazîleti ve yüksek dereceyi ver. Onu, kendisine vaadettiğin Makâm-ı MahMûda ulaştır, şüphesiz ki SEN VÂDinden dönmezsin!.” diye duâ ederse, kıyamet gününde o kimseye şefâatim vâcib olur." buyurdu.
(Buhârî, Ezân 8, Tefsîru sûre (17), 11. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 37; Tirmizî, Mevâkît 43; Nesâî, Ezân 38; İbni Mâce, Ezân 4)

Resim---Sa'd İbni Ebî Vakkas radıyallahu anh'den rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Kim MÜEZZİN’i işittiği zaman.: “Tek olan ve ortağı bulunmayan ALLAH'tan başka El İLÂH olmadığına, MuhaMMed'in O'nun KuLu ve ReSûLü olduğuna şâhidlik ederim. RABB olarak ALLAH'tan, ResûL olarak MuhaMMed'den, din olarak İsLÂM'dan razı oldum.” derse, o kimsenin günahları bağışlanır.."buyurdu.
(Müslim, Salât 13; Ayrıca bk. Tirmizî, Salât 42; Nesâî, Ezân 38; İbni Mâce, Ezân 4)

Fussilet 41/33 Âyet-i CeLîLesi’nin Müezzinlerin Fazileti hakkında nâzil olduğu rivâyet edilmektedir..

وَمَنْ أَحْسَنُ قَوْلًا مِّمَّن دَعَا إِلَى اللَّهِ وَعَمِلَ صَالِحًا وَقَالَ إِنَّنِي مِنَ الْمُسْلِمِينَ
Resim---“Ve men ahsenu kavlen mimmen deâ ilâllâhi ve amile sâlihan ve kâle innenî minel muslimîn (muslimîne).: (İnsanları) ALLAH'a çağıran, imanın gereğini uygulayan ve.: "Muhakkak ki ben mutlak teslimiyeti yaşayanlardanım" diyenden daha GÜZEL SÖZLü kimdir?” (Fussilet 41/33)

Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMEDİ TASAVVUF

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Resim
AŞKuLLAH EZÂNımız..

MERKEZ’den/İÇten =>MUHİT’e/DIŞa=>ÜRÛC ÇAĞRIsını DUYuş,
MUHİT’ten/DIŞtan =>MERKEZ’e/İÇe ==>RÜCÛ’ ÇAĞRIsına UYuş,
Ve..
İMÂM-ı MUTLAK MUHAMMED aleyhisselâm UYGULAYIŞına,
RESÛLî SEVİyede SAFf OLuş MİR’ÂCımızın İLÂHî ÇAĞRIEZÂN..

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şu anda Şe’ÂNULLAH’taki EDEB EZÂNInı âcizâne şerhedeLim.:

EZÂNı, EZÂNın SÂHİBİ sallallahu aleyhi ve sellem’den tüm Hücre ve ZERReLerimizle DUYup UYaLım..
Semiğnâ ve =>ateğnâ!.: DUYduk ve UYduk!. diyelim..
KULLukLa Mükellef 4 Letâifimiz =>BEDEN->NEFS->KKALB-VRÛH..

BEDEN =>“ALLAHÛEKBER.”… KabuL ve İLân eder… İLim..
NEFS =>“ALLAHÛEKBER.” … KabuL ve İLân eder… İRade..
KALB =>“ALLAHÛEKBER.” … KabuL ve İLân eder…. İDrak..
RÛH =>“ALLAHÛEKBER.” … KabuL ve İLân eder… ve TASdik eder ve İŞTirak eder..
SIR =>“Eşhedü en Lâ İLâhe İLLâ ALLAH.” KabuL ve İLân eder… ve TASdik eder ve İŞTirak eder ve EMRi yerine getirir..
HAFÎ =>“Eşhedü en Lâ İLâhe İLLâ ALLAH.” KabuL ve İLân eder… ve TASdik eder ve İŞTirak eder.. ve EMRi yerine getirir..
AHFÂ =>“Eşhedü enne MuhaMMede’r RASÛLULLAH.” KabuL ve İLân eder… ve TASdik eder ve İŞTirak eder ve EMRi Yerine Getirir..

AHFÂ =>EN ÖZÜmüz =>RIZAULLAH'ı en yakında/Şahdamarı’ndan da AKReB.. DİLer.. ve =>RASÛLULLAH sallallahu aleyhi ve sellem’in HAKkını EDÂ Eder..
KURB MAKAMI’ndan/NÛR-u MuhaMMed Prizinden =>NÛRULLAHa Direkt BAĞLanır..

Bu NOKTAda ŞEFÂATULLAH’a ve HİDÂYETULLAH’a kavuşmanın şerefine.. MERKEZ’den=>MUHİT’e tekrar bir daha HAKk’ı DUYuş =>HAYRa UYuş EZÂNMuhaMMedîyyemiz..

AHFÂ =>Eşhedü enne MuhaMMede’r Rasûlullah.. =>Hayy OLarak yeniLer.. =>TeVHiD..
HAFÎ =>Hayyele’s-Selâh.. =>İsLâh OLup DiRiLiğe/Hayy kavuştuğunu =>DiRiLdiğini iLân eder.. =>TeCDiD..
SIR =>Hayyele’s-Selâh.. =>İsLâh OLup DiRiLiğe/Hayy kavuştuğunu =>DiRiLdiğini iLân eder.. =>TeFeKKüR..
RÛH =>Hayyale’l-Felâh.. =>İfLâh OLup DiRiLiğe/Hayy kavuştuğunu =>KuRTuLuş DiRiLiğine ERdiğini iLân eder.. =>TeCLiYe..
KALB =>Hayyale’l-Felâh.. =>İfLâh OLup DiRiLiğe/Hayy kavuştuğunu =>KuRTuLuşuna Kâni’ OLuşunu iLân eder.. =>TaSFiYe..
NEFS =>ALLAHû EKBER.. =>EKBeRîyyetuLLAH’a MutMaîn OLduğunu iLân eder.. =>TeZKiYe..
BEDEN =>ALLAHû EKBER.. =>EKBeRîyyetuLLAH’ı YAŞAmaya BAŞLadığını iLân eder.. =>TeRBiYe..

KÂİNÂT =>Biz de dahil, herkes, her şeyy hep beraber =>“Lâ İLâhe İLLâ ALLAH”ı, herşey ve herkes söyler ve duyar.. =>KÜLLî TEVHiD..

İşte sana 8 Telli Tevhid Türküsü.. =>OKUyup GEÇme ve DÜŞÜN..
Şiir yazar gibi çoşkulu oluyor ama kusur ve noksanı =>GÖZLüğümün Kirine VER GİTsin!.
=>Öyle ya GÖZLük Kirli OLunca BAKan ÖZ GÖZÜ ne YAPsın!. =>BAKıLan İBRet ve HİKMet SAHNesi ne YAPsın..
=>ALLAHu zü’L-CELÂL İsLâh ve İfLâh Etsin ÜMMet-i MuhaMMedî.. İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!. Âmin!.

Şimdi deEZÂNMuhaMMedîyye'yi Tekrarla Beraber =>LeTâiFLeRimizin ne Cevâb VErdiğine,
=>SÜNNet-i RASÛLULLAH’da Sabit OLan CevâbLara BAKaLım..

MERKEZ’e/İÇe ==>RÜCÛ’ ÇAĞRIsına UYuş.:

EZÂNMuhaMMedîyye’yi OKUyan Müezzini DUYan Kişi Onunla BirLikte Tekrar Eder ve.:

BEDEN =>“ALLAHu EKBER”i tekrarLar ve =>“LeBBeyke yâ AZÎZ ALLAH =>Emret!. AZÎZ olan ALLAH’ım!.” der..
NEFS =>“ALLAHu EKBER”i tekrarLar ve =>“Sadeyke yâ AZÎZ ALLAH =>SaâdetLe, MutLuLukLa Başım, Gözüm üstüne âmennâ AZÎZ olan ALLAH’ım!.” der..
KALB =>“ALLAHu EKBER”i tekrarLar ve =>“Mâe’l- Azametike, ve’l-hayru küllîhu fî yedeyke =>AzametinLe birLikte tüm HayırLar SEN’in ELin’de.. Yâ AZÎZ ALLAH celle celâlihu!.” der.
RÛH =>“ALLAHÛEKBER”i tekrarLar ve =>“Mâe'l Kudretike ve’l-hakku küllîhu fî yedeyke =>KudretinLe birlikte tüm Hakk SEN’in ELin’de.. Yâ AZÎZ ALLAH celle celâlihu!.” der.

KULLukLa MükeLLef 4 Letâifimiz =>BEDEN->NEFS->KALB->RÛHumuz =>“ALLAHu EKBERi Lâ İLâhe İLLâ ALLAHu VALLAHu EKBER!.” diye ilk/Elestü Andını İÇer..

SIR =>“Eşhedü en Lâ İLâhe İLLâ ALLAH.”ı TekrarLar ve =>“Âmennâ ve Saddaknâ yâ RABBenâ, Zâhiren ve AÇıkca İNANdık ve TASdik ettik Ey RABB’imiz!. TESLİMÎYyet.. TeSLiM OLuŞş..

HAFÎ =>“Eşhedü en Lâ İLâhe İLLâ ALLAH.”ı tekrarLar ve =>“Âmennâ ve Saddaknâ yâ RABBenâ, Bâtınen ve Derûnî OLarak da İNANdık ve TASdik ettik Ey RABB’ımız!. İSTiKâMete ERiş..

AHFÂ =>“Eşhedü enne MuhaMMede’r RASÛLULLAH”ı tekrarlar ve =>“ALLAHümme SaLLi ve SeLLim aLâ Seyyidinâ MuhaMMedîn Abdike (MuhaMMedîyyeti) ve Nebîyyike (MahMudîyyeti) ve Rasûlike (AhMedîyyeti) ve Nebîyyû’l- ÜMMîyyi (HaBiBîyyeti) ve âLâ âLihi ve EHL-i BEYtihi ve’s-Sâhbihi ve ÜMMetihi..”

SaLL/SiLâ’ya uLAŞım Teşekkürünü FAKSLar..
RASÛLULLAH sallallahu aleyhi ve sellem için Zâhir, Bâtın, Âhir ve Evvel Salâvâtıdır bu...
=>Hârikadır, câmi’dir, emândır ve ulaşıma vesiledir ve’s-selâm..

MERKEZ’den/İÇten =>MUHİT’e/DIŞa=>ÜRÛC ÇAĞRIsını DUYuş..:

AHFÂ =>“Eşhedü enne MuhaMMede’r Rasûlullah”ı tekrarLar ve saLâvâtı da..
HAFÎ =>“Hayyele’s-salâh”ı tekrarlar ve =>“Subhânallahu ve bihamdihi Subhânallahû’l-Azîm velâ havle velâ kuvvete illâ billahi’l-aliyyü’l-Azîm =>ALLAHu zü’L-CELÂL’i hamd ile tesbih ve ta’zim edip, hakk ve hayra ulaşıp yaşamak için gerekli HavL/potansiyel güç, mânevî, bâtınî ve Kuvvet/zâhirî, maddî aleni güç, ancak ve ancak Azîm olan ZÂTın'a mahsustur. SEN'in iznin ve inâyetin olmadan hakka inanıp hayr-û-hasânât işleyemem” der. İZNuLLAH ve İNâYeTuLLAHı diLer.
SIR=>“Hayyele’s-salâh”ı tekrarLar ve aynı DUÂyı da tekrarLar.
RÛH =>“Hayyele’l-felâh”ı tekrarLar ve yine =>“Subhânallahû ve bihamdihi Subhânallahi’l-Azîm velâ havle velâ kuvvete illâ billahi’l-aliyyü’l-âzim =>ALLAHu zü’L-CELÂL’i hamd ile tesbih ve ta’zim edip bâtıl ve şerden korunmak için lâzım ve lâyık olan havl ve kuvvet sadece Azamet-ü-Kudret sâhibi ZÂTın'a mahsustur. =>SEN'in koruman olmadan bâtıldan ictinâb edip/kaçınıp, Şerr-ü-Şeyyiâttan korunamam!.”der ve İSMeTuLLAHa ve AVNuLLAHa sığınır..
KALB =>“Hayyele’l-felâh”ı ve bir önceki DUÂyı da tekrarLar.
NEFS =>“ALLAHÛEKBER”i tekrarLar =>“Lebbeyke yâ RABBenâ!. VALLAHÛEKBER, Sadeyke yâ RABBenâ ve’l-hayru Küllî fî yedeyke VALLAHÛEKBER!.” der.
BEDEN =>“ALLAHÛEKBER”i tekrarlar ve DUÂyı da tekrarLar.

..Ve KÂİNÂTLa BİRLİKte =>EL BİRLİĞİYLE TÜM LETÂİFLERİMİZLe =>“Lâ İLâhe İLLâ ALLAH!.”diye tekrarLarız..
..BİZ devâm ederiz ki =>“Melikû’l-Hakkü’l-Mûbin ve MuhaMMede’r Rasûlullah Sadukû’l-va’dûl Emîn. HaLisen!. MuhLisen Yâ RABBenâ!.” deriz..

Bildiğimiz bir Salâvâttan sonra =>RASÛLULLAH sallallahu aleyhi ve sellem’in EZÂN DUÂSInı okuruz..


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Müezzini EZÂN okurken işitince onun söylediklerini siz de söyleyin. Sonra BENim üzerime Salâvât-ı Şerîfe getirin. Zîrâ BENim üzerime bir defâ Salâvât-ı Şerîfe getirene ALLAH 10 sevâb verir. Daha sonra ALLAH’tan BENim için Vesile isteyiniz. Çünkü Vesîle =>CeNNette bir Makam'dır ki o Makam, ALLAH’ın KuLLarından sadece bir kula verilecektir. Ve BEN, o bir kul olmak istiyorum. Kim BENim için Vesîle isterse ona (şefâat ederim) şefâatim helâl oldu.” buyurmuştur.
(Abdullah İbni Amr ibni’l-As radiyallahu anhu dan; Müslim-Ebu Davûd-Tirmizî-Nesâî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Sizden biriniz müezzin.: “ALLAHû EKBER!. ALLAHû EKBER!.” dediğinde içinden “ALLAHû EKBER!. ALLAHû EKBER!.” der sonra sırasıyla müezzin.: “Eşhedü enLâ İLâhe İLLâ ALLAH!.” dediğinde.: “Eşhedü enLâ İLâhe iİLLâ ALLAH” müezzin.: “Eşhedü enne MuhaMMede’r RasûLuLLah” dediğinde.: “Eşhedü enne MuhaMMede’r RasûLuLLah” müezzin.: “Hayyale’s-salâh” dediğinde.: “Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh” müezzin.: “Hayyale’l-felâh” dediğinde.: “Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh” müezzin.: “ALLAHû EKBER!. ALLAHû EKBER!.” dediğinde.: “ALLAHû EKBER!. ALLAHû EKBER!.” müezzin.: “Lâ İLâhe İLLâ ALLAH!.” dediğinde.: “Lâ İLâhe İLLâ ALLAH!.” derse CeNNete girer.” buyurmuştur.
(Ömer İbni Hattab radiyallahu anhu dan; Müslim, Ebu Dâvud, Nesâî.)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Kim EZÂNı duyduğu anda: “ALLAHümme RABBi hazihi’d-dâ’veti’t-tammeti, ve’s-selâti’l-kâimeti, ati MuhaMMedîni’l-vesileti ve’l-fâzileti, veb’ashu Makamen MahMudeni’llezi va’ddehu.: ALLAH’ım! Ey mükemmel çağrının ve kılınacak namazın RABB’i!. MuhaMMed sallallahu aleyhi ve sellem’e VesîLeyi ve üstün dereceyi ver. Ve onu kendisine söz verdiğin Makam-ı MahMud’a gönder!.” derse kıyâmet gününde şefâatime hak kazanır.” buyurmuştur.
(Câbir İbni Abdullah radiyallahu anhu dan; Buhârî, Ebu Dâvud, Tirmizî, Nesâî ve İbni Mâce.)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Kim müezzinin EZÂNını duyunca.: "Ve ene Eşhedü en Lâ İLâhe İLLâ ALLAH vahdehu lâ şerike lehu, ve enne MuhaMMeden abdühû ve Rasûlühu, razitû biLLÂHi RABBen, ve bi’l-İslâmî dinen ve bi MuhaMMed’in sallallahu aleyhi vesselleme Rasûlen.: Ben ALLAH’tan başka İLÂH olmadığına, onun TEKk olup hiçbir ortağı bulunmadığına ve MuhaMMed sallallahu aleyhi vesellem ’in O’nun KuLu veELçisi olduğuna şehâdet ederim!. RABB’imin ALLAH olmasına, dinimin islâm olmasına ve peygamberimin MuhaMMed sallallahu aleyhi vesellem olmasına razıyım.” derse ALLAH onun günâhlarını bağışlar.!” buyurmuştur.
(Saîd İbn Ebi Vakkas radiyallahu anhu dan; Müslim, Tirmizî, Nesâî, İbni Mâce, Ebu Dâvud.)

Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMEDİ TASAVVUF

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim EZÂNın ve MüeZZiNin FaZiLeti Hakkında Rivâyet EdiLen HADİSLERden ÖZet.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kıyamet gününde simsiyah miskten yapılmış bir tepenin üzerinde üç grup insan beklemektedir. Onların bu bekleyişleri diğer insanların hesabı bitinceye kadar devam eder. Bu kişiler ne hesaptan korkmaktadırlar ve ne de manzaranın fecaati kendilerini ürkütmektedir. Bunlar; ALLAH Rızası için Kur´ÂN okuyan ve kendisinden razı olan bir cemaate İMAMLık yapan kişi. ALLAH Rızası için bir mescidde EZÂN OKUyan ve Halkı ALLAH´a ibâdet etmeye dâvet eden kişi. Dünyada rızk darlığına mübtelâ olduğu halde âhiret amellerini terk etmeyen kişidir..”buyurmuştur.
(İbn Ömer radiyallahu anhu´dan hasen bir senedle; Tirmizî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “MüeZZiNin sesini işiten cinler, insanlar ve her şey kıyamet gününde onun hakkında şâhidlik yaparlar.”buyurmuştur.
(Ebu Said radiyallahu anhu´dan; Buhârî.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAH TeÂL´nın kudret eli, MüeZZiNını bitirinceye kadar MüeZZiNin başındadır.”buyurmuştur.
(Enes radiyallahu anhu´den; Taberânî el-Evsat, Hasan b. Said, Müsned)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “MüeZZiNı işittiğiniz zaman, MüeZZiNin sözlerini tekrarlayınız.”buyurmuştur.
(Ebu Said radiyallahu anhu´dan; Buhârî ve Müslim.)

MüeZZiN EzÂN okuması sırasında, MüeZZiNin söylediklerini tekrarlamak müstehâbdır..
MüeZZiN.: “Hayye ale’s-sâlah” ve “Hayye ale’l-felâh” kelimelerini söylediğinde kimse aynı kelimelerle değil de =>“Lâ havLe veLâ kuvvete iLLâ BiLLâH” kelimesiyle mukabele etmelidir..
MüeZZiNin kamet sırasında.: “namaza başlandı” manasına gelen.: “Kad kametissalâh” kelimelerinde ise.: “ALLAH namazı yer ve göklerin devamı müddetince daim ve kaim kılsın” manasına gelen.: “EkamehALLAHü ve edâmehâ mâdâmeti’s-semâvâtu ve’l-ard.” ile mukabele etmek müstehâbdır..
Sabah MüeZZiNında “namaz uykudan daha hayırlıdır” anlamına gelen “Essalâtu hayrun mine'n-nevm” kelimelerine karşılık olarak da.: “Doğru söyledin, hayır sahibi oldun ve Müslümanlara nasihat ettin” manasına gelen.: “Sadakte ve berirte ve nasahte.” kelimeleriyle karşılık vermelidir..


MüeZZiN bittikten sonra da gerek MüeZZiN ve gerekse dinleyenler şu DUÂyı okumalıdır.:


Resim

Resim---Câbir radıyallahu anh'den rivâyet edildiğine göre.: "Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: "Kim EZÂNı işittiği zaman.: “ALLAHumme RABBe hazihi'd da'veti't- tamme. Vesselati’l- kâimeti âti MuhaMMedeni’l- vesilete ve’l- fazilete ve’d- derecete’r- refîate. vebashu makamen MahMudenillezi veadteh. İnneke lâ tühlifü'l- mîâd.: Ey şu eksiksiz-tam dâvetin ve kılınacak namazın RABBi ALLAHım!. MuhaMMed'e vesîleyi ve fazîleti ve yüksek dereceyi ver. Onu, kendisine vaadettiğin Makâm-ı MahMûda ulaştır, şüphesiz ki SEN VÂDinden dönmezsin!.” diye duâ ederse, kıyamet gününde o kimseye şefâatim vâcib olur." buyurdu.
(Buhârî, Ezân 8, Tefsîru sûre (17), 11. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 37; Tirmizî, Mevâkît 43; Nesâî, Ezân 38; İbni Mâce, Ezân 4)

Said b. Müseyyeb.: “Çölde (tenhada TEKe TEKk) namaz kılanın sağında ve solunda birer melek namaz kılar. Eğer aynı zât namaza MüeZZiN gibi okuyup kâmet ederek durursa, dağlar misâli melekler onun ardında saf olurlar ve ona uyarak namaz kılarlar” demiştir.

Resim---Abdullah İbn Ömer radiyallahu anhu.: “Müslümanlar, Medine’ye geldiklerinde namaz için (herhangi bir) çağrı yapılmazdı; bir araya toplanırlar ve namaz vaktini beklerlerdi. Bir gün bu konuyu aralarında konuştular. Kimisi.: “Hıristiyanların çanı gibi bir çan edinelim.” dedi. Kimisi.: “Yahudilerin (boynuz) borusu gibi bir boru edinelim.” dedi. Ömer ise.: “Namaza çağıracak birini gönderseniz ya!” dedi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ey Bilâl, kalk da namaza çağır!.” buyurdu.
(Buhârî, Ezân, 1)

Resim---Enes b. Mâlik’in oğlu Ebû Umeyr (radiyallahu anhuma), ensardan olan amcalarından birinin şöyle dediğini nakletmiştir.: “Peygamber, insanları namaza nasıl toplayacağı konusunu düşünüyordu. Kendisine.: “Namaz vakti girince bir bayrak dik, onu görünce (insanlar) birbirlerine haber verirler.” denildi. Fakat o, bu teklifi beğenmedi.. Abdullah b. Zeyd b. Abdirabbih Resûlullah’ın düşüncesini içinde hissederek oradan ayrıldı. (O gece) rüyasında EZÂNı gördü. Sabahleyin hemen Resûlullah’a gelerek.: “Yâ Resûlullah! Ben uyku ile uyanıklık arasında iken birden birisi yanıma geldi ve bana EZÂNı öğretti." diyerek rüyasını anlattı. Bunun üzerine Resûlullah.: “Ey Bilâl kalk ve Abdullah b. Zeyd sana ne söylerse onu yap!.” buyurdu.”
(Ebû Dâvûd, Salât, 27)

Resim---Hafs b. Âsım b. Ömer b. Hattâb’ın babası aracılığıyla dedesi Ömer b. Hattâb’dan (radiyallahu anhuma) rivâyet edildiğine göre.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “MüeZZiN.: “ALLAHÛEKBER, ALLAHÛEKBER” dediğinde sizden biri de.:” ALLAHÛEKBER, ALLAHÛEKBER” derse; sonra MüeZZiN.: “Eşhedü enLâ İLâhe İLLâ ALLAH” dediğinde o da.: “Eşhedü enLâ İLâhe İLLâ ALLAH” derse; ardından MüeZZiN.: “Eşhedü enne MuhaMMede’r RasûLuLLah.” dediğinde o da.: “Eşhedü enne MuhaMMede’r RasûLuLLah” derse; sonra MüeZZiN.: “ Hayye ale’s- salâh” dediğinde o.: “Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh” derse; sonra MüeZZiN.: “Hayye ale’l-felâh” dediğinde o.: “Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh” derse; ardından MüeZZiN.: “ALLAHÛEKBER, ALLAHÛEKBER” dediğinde o da.: “ALLAHÛEKBER, ALLAHÛEKBER” derse; sonra MüeZZiN.: “Lâ İLâhe İLLâ ALLAH” dediğinde o da bütün kalbiyle.: “Lâ İLâhe İLLâ ALLAH” derse, CeNNete girer.” buyurmuştur..
(Müslim, Salât, 12.)

Resim---Mâlik b. Huveyris radiyallahu anhu.: “Yolculuğa çıkmak isteyen iki kişi Peygamber’in yanına geldi. Peygamber onlara.: “Yola çıktığınızda (namaz vakti geldikçe) EZÂN okuyup ardından kâmet getirin. Sonra büyüğünüz İMÂM olsun.” buyurdu.” dedi.
(Buhârî, Ezân, 18.)

Resim---Ma’dân b. Ebû Talha el-Ya’murî radiyallahu anhu.: “Ebu’d-Derdâ bana.: ‘Evin nerede?’ diye sordu. “Hıms Şehrinin dışında bir köyde.” diye cevap verdim. Bunun üzerine Ebu’d-Derdâ dedi ki.: “Resûlullah’ı şöyle derken işittim.: “Bir köyde üç kişi bulunur da EZÂN okunmaz ve orada NAMAZ kılınmazsa, Şeytan onlara musallat olur. Sen cemaate devam et. Çünkü sürüden ayrılanı kurt kapar.” buyurdu.
(İbn Hanbel, Müsned, VI, 445.)

Resim---Nadr b. Süfyân, Ebû Hüreyre’yi (radiyallahu anhuma) şöyle derken işittim.: “Resûlullah ile birlikteydik, derken (namaz vakti girdi ve) BiLâL kalkıp EZÂN okudu. Bitirdiğinde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kim gönülden inanarak bunun söylediklerini söyler (EZÂNı tekrar eder)se CeNNete girer.” buyurdu.
(Nesâî, Ezân, 34.)

Resim---Enes b. Mâlik radiyallahu anhu.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “EZÂN ile KÂMET arasında yapılan DUÂ geri çevrilmez.” buyurdu.
(Ebû Dâvûd, Salât, 35.)

Resim---Ebû Hüreyre radiyallahu anhu.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İnsanlar EZÂNdaki ve birinci saftaki (sevâbı) bilselerdi, EZÂN okumak ve birinci safta yer almak için aralarında kura çekmekten başka bir yol bulamazlar ve (sonunda) kura çekerlerdi...” buyurdu.
(Buhârî, Ezân, 9; Müslim, Salât, 129.)

Resim---Ebû Hüreyre radiyallahu anhu.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “MüeZZiN, sesini ulaştırmak için ne kadar güç sarf ederse o kadar bağışlanır. Kuru ve yaş (ne varsa hepsi) onun lehine şâhidlik eder. (Cemaatle) NAMAZa katılan kimseye de yirmi beş NAMAZ (sevâbı) yazılır ve iki NAMAZ arasındaki (günahları) affedilir.” buyurdu.
(Ebû Dâvûd, Salât, 31.)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMEDİ TASAVVUF

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

EL MUHTARu’L- MUSTAFâ’dır,
=>EL MuhaMMEdü’L-EMÎNdir!.
vASL-ı VEFâ==>PüR SEFâ’dır,
==>RAHMEt-i RÛy-i ZEMÎNdir!.


KuL İHVÂNim=>SÖZ’ün==>ÖZ’ü,
=>KELÂMuLLAH==->Bu ÂLEM’de!.
=>HAKk’ı GÖReN=->GÖNüL GÖZü
=>RESÛLuLLAH=>DEM Bu DEM’de!.


Azîz Kardeşlerim;
Sâhibimiz RASÛLULLAH sallallahu aleyhi ve sellem’in;
=>Mü’mine =>Beşir ve Münkire =>Nezîr olan İlâhî Çağrısı,
=>Bâtındaki/Sîretdeki=>Şu’ûnâttan =>Zâhirdeki/Sûretteki->Ef’aLe ÇIKtı..

Sebu’l-Mesâni Sırrı’nı BüLBüL gibi şakırdadık Elhamdülillahi RABBi’l-ÂLEMÎN..
BöyLesi oLmasa zâten yıllarca, MuhaMMedî TasaVVuf’un CÂN ÇİLEsi ÇEKİLmez!.

O RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem ki;


Resim---ALLAHu zü’L- CeLÂL, bütün iyi haslet ve meziyetleri O’nda topladığı için kavmi kendisine.: “el-Emîn” vasfını vermişti..
(İbn-i Hişâm, I, 191; İbn-i Sa’d, I, 121.)

Resim---Ebû Abdurrahman Abdullah İbni Mes’ud radıyallahu anhu.: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in, gönderildiği kavim tarafından dövülüp yüzü kanatılan, bir taraftan yüzündeki kanı silen bir taraftan da.: “Ey ALLAHım, halkımı bağışla, çünkü onlar bilmiyorlar!.” diyen bir Peygamberi anlatması hâlâ gözlerimin önündedir.” dedi.
(Buhârî Enbiyâ, 54. Ayrıca bk. Buhârî, Mürteddîn 5; Müslim, Cihâd 104; İbni Mâce, Fiten 23)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e bir gün.: “Yâ Resûlallah! ALLAH’tan başkasına hiç ibâdet ettiniz mi?” diye soruldu.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Hayır!.” cevâbını verdi.
“Hiç içki içtiniz mi?.” diye soruldu.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Hayır! Ben Kitap ve îmânın ne olduğunu bilmezken bile, onların yaptıkları şeylerin küfür olduğunu bilirdim.” buyurdu.

(Diyarbekrî, I, 254-255)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, çocukluğunda ALLÂH TEÂLÂ’nın kendisini nasıl koruduğunu şöyle anlatır.: “Kureyş Çocuklarıyla berâber oyun oynarken bir yerden bir yere taş taşıyorduk. Çocuklar, izârlarını (alt elbiselerini) kaldırıp omuzlarına atmış, taşı onun üzerinde taşıyorlardı. Omzumun acımaması için ben de onlar gibi yapmak isteyince, kendisini görmediğim bir kuvvet bana canımı yakan bir yumruk vurup.: “İzârını beline bağla!.” dedi..
Ben de hemen izârımı belime bağladım. Arkadaşlarımın arasında sâdece ben, izârım belimde olduğu hâlde omzumda taş taşıdım.”
buyurmuştur.

(İbn-i Hişâm, I, 197)


RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz'in ÖZet FAZİLEt ÖZELLikLeri.:

1-) Kötü söz söylemezdi.
2-) Kimseyle çekişmezdi.
3-) Her zaman ağırbaşlıydı.
4-) Dünya işleri için kızmazdı.
5-) Umanı ümitsizliğe düşürmezdi.
6-) Kimsenin kusurunu aramazdı.
7-) Affedici idi intikam almazdı.
8-.) Hoşlanmadığı bir şey hakkında susardı.
9-) Yemek seçmezdi önüne ne konulsa yerdi.
10-) Susması konuşmasından uzun sürerdi.
11-) Gerçeğe aykırı övgüyü kabul etmezdi.
12-) Sade kıyafet giyer gösterişten hoşlanmazdı.
13-) Sıkıntılı hallerinde kabalaşmaz ve bağırmazdı.
14-) Konuşurken âdeta çevresindekileri kuşatırdı.
15-) Kimseye hakkında hayırlı olmayan bir söz söylemezdi.
16-) Kendi şahsı için asla öfkelenmezdi öç almazdı.
17-) Kendisinden bir şey istendiğinde asla hayır demezdi.
18-.) Kelimeleri tane tane ve inci gibi idi.
19-) Yanında en son konuşanı ilk önce konuşan gibi dinlerdi.
20-) Halkın kullandığı hiçbir kötü sözü kullanmamıştı.
21-) Her zaman hüzünlü ve mütebessim bir halde dururdu.
22-) Fâkirlerle beraber yerdi öyle ki onlardan ayırt edilmezdi.
23-) Sıradan değildi ama sıradan insanlar gibi yaşardı.
24-) Hiç kimseyi ne yüzüne ne de arkasından kınardı.
25-) Düşmanlarını affetmekle kalmaz onlara değer verirdi.
26-) Gereksiz yere konuşmaz konuştuğunda da ne eksik nede fazla söz kullanırdı.
27-) Bir topluluk içerisinde oradakiler bir şeye gülerse O’ da güler bir şeye hayret ederlerse O’ da hayret ederdi..
28-.) Konuşurken yüzünü başka tarafa çevirmez bulunduğu yerde ayrı bir yere oturmazdı.
29-) Bir gün kendisinden yaşça küçük bir dostunun omuzlarından tutarak şöyle buyurmuştu.: “Dünyada garib bir yolcu gibi OL!.”
30-) Yürürken beraberindekilerin gerisinde yürürdü İki yalına salınmaz adımlarını geniş atardı. Yüksek bir yerden iner gibi öne doğru eğilerek vakar ve sükunetle yürürdü.
31-) Sabahları evden çıkarken şöyle buyururdu.: “İLAHî!. Yolda sapmaktan ve saptırılmaktan, kanmaktan ve kandırılmaktan, haksızlık etmekten ve haksızlığa uğramaktan, saygısızlık etmekten ve saygısızlık edilmekten SANA sığınırım!”
32-) Çok konuşmazdı öz ve hikmetli konuşurdu.
33-) Düşünceliydi boş şeylerden yüz çevirirdi..



Resim
ResimResim

Resim

ALLAHumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebîyyike ve
RasûLike ve
Nebîyyi'L- ÜMMiyi ve alâ âlihi, EHL-i BeYtihi ve's- Sahbihi ve ÜMMetihi...


aleyhumu's- SEMm..


الْحَمْدُ للّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Resim---“El hamdu lillâhi RABBi’l- ÂLEMîn (âlemîne).: Hamd, âlemlerin RABBi olan ALLAH'adır.” (Fâtiha ½)


...M.M.M. MuhaBBetLerimLe...

ResimResimResim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMEDİ TASAVVUF

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Resim 5.2.13. RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem,
Resim ÜSTÜN MEZİYET ve AZîM AHLÂKLa GÖNDERİLmiştir.:



Bi'smi'llâhi'r-rahmâni'r-rahîm..

تَبَارَكَ الَّذِي نَزَّلَ الْفُرْقَانَ عَلَى عَبْدِهِ لِيَكُونَ لِلْعَالَمِينَ نَذِيرًا
Resim---“Tebârekellezî nezzele’l- furkâne alâ abdihî li yekûne li’l- âlemîne nezîrâ (nezîren).: Âlemlere uyarıcı olması için kuluna FURKÂN'ı indiren (ALLAH), mübârek'tir.//Kendisini ilâh tanıyan, candan müslüman olarak kendisine bağlanan, saygılı kulunu, MuhaMMed’i bütün âlemlere, insanlara, cinlere, dünyalara sorumluluk, hesab ve cezâyı hatırlatan uyarıcı olması için, hakkı bâtıldan, helâli haramdan, imanı küfürden ayıran bilgileri içeren şeriatı, KUR’ÂN’ı bölüm bölüm indiren ALLAH hayır ve bereketi sonsuz YÜCELER YÜCESİdir.” (Furkân 25/1)

الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَلَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا وَلَمْ يَكُن لَّهُ شَرِيكٌ فِي الْمُلْكِ وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍ فَقَدَّرَهُ تَقْدِيرًا
Resim---“Ellezî lehu mulku’s- semâvâti ve’l- ardı ve lem yettehız veleden ve lem yekûn lehu şerîkun fî’l- mulki ve halaka kulle şey’in fe kadderahu takdîrâ (takdîren).: O (ALLAH) ki; göklerin ve yeryüzünün mülkü, O'nundur. Ve O, çocuk edinmemiştir. Mülkte, O'nun şeriki (ortağı) olmamıştır. Ve herşeyi, O yarattı sonra da onların kaderini takdir etti.// Göklerin ve yerin mülkü ve hükümranlığı kendisine ait olan, oğul edinmeyen, mülkünde ve hükümrânlığında ortağı olmayan, her şeyi yaratan, her şeyi belli kanunlara göre düzenleyen, planlayan, sınırlarını ve ölçülerini belirleyen, her şeyi bütün incelikleriyle planına dahil eden ALLAH YÜCELER YÜCESİdir.” (Furkân 25/2)

تِلْكَ الرُّسُلُ فَضَّلْنَا بَعْضَهُمْ عَلَى بَعْضٍ مِّنْهُم مَّن كَلَّمَ اللّهُ وَرَفَعَ بَعْضَهُمْ دَرَجَاتٍ وَآتَيْنَا عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ الْبَيِّنَاتِ وَأَيَّدْنَاهُ بِرُوحِ الْقُدُسِ وَلَوْ شَاء اللّهُ مَا اقْتَتَلَ الَّذِينَ مِن بَعْدِهِم مِّن بَعْدِ مَا جَاءتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ وَلَكِنِ اخْتَلَفُواْ فَمِنْهُم مَّنْ آمَنَ وَمِنْهُم مَّن كَفَرَ وَلَوْ شَاء اللّهُ مَا اقْتَتَلُواْ وَلَكِنَّ اللّهَ يَفْعَلُ مَا يُرِيدُ
Resim---“Tilker rusulu faddalnâ ba’dahum alâ ba’d (ba’din), minhum men kellemallâhu ve rafea ba’dahum derecât (derecâtin), ve âteynâ îsâbne meryeme’l- beyyinâti ve eyyednâhu bi rûhı’l- kudus (rûhu’l- kudusi), ve lev şâallâhu maktetelellezîne min ba’dihim min ba’di mâ câethumu’l- beyyinâtu ve lâkinihtelefû fe minhum men âmene ve minhum men kefer (kefere), ve lev şâallâhu maktetelû ve lâkinnallâhe yef’alu mâ yurîd (yurîdu).: İşte BİZ, o resûllerden bir kısmını, diğerlerinin üzerine faziletli kıldık. ALLAH, onlardan kimiyle konuştu, kimini de derecelerle yükseltti. Ve BİZ, Meryem'in oğlu İsâ'ya beyyineler verdik. Ve onu Ruh'ûl Kudüs ile destekledik (doğruladık). Eğer ALLAH dileseydi, onlardan sonra gelenler, kendilerine beyyineler (isbat vasıtaları) geldikten sonra birbirlerini öldürmezlerdi. Lâkin ayrılığa düştüler. O zaman onlardan kimi îmân etti, kimi de inkâr etti. Eğer ALLAH dileseydi, birbirlerini öldürmezlerdi. Lâkin ALLAH, dilediği şeyi yapar.//O görevlendirdiğimiz rasûllerin bir kısmını diğerlerinden üstün kıldık. Onlardan bazılarıyla ALLAH konuştu. Bazılarının da mertebelerini, makamlarını yükseltti. Meryem’in oğlu Îsâ’ya ayan beyan âyetler, mûcizeler verdik. Onu, kâinattaki tabiî, dinî, sosyal, siyasî ve ekonomik düzeni içeren, ihyâ eden, insanları ve toplumları pislikten arındıran kitabı getiren elçi Cebrâil ile destekledik. Eğer ALLAH’ın sünneti, düzeninin yasaları içinde, iradesinin tecellîsine uygun olsaydı, bu Peygamberlerden sonra gelen ümmetleri, kendilerine apaçık deliller geldikten sonra birbirlerinin kanına girmezlerdi. Fakat ayrı baş çekerek ihtilâfa düştüler. İçlerinden kimi ALLAH’a ve Peygamberlerine iman etti. Kimi de ALLAH’ı ve Peygamberlerini inkâr etti. ALLAH’ın sünneti, düzeninin yasaları içinde, iradesinin tecellîsine uygun olsaydı birbirlerinin kanına girmezlerdi. Fakat ALLAH istediği kanunları koyuyor, her an iradesinin tecellîsini icrâya devam ediyor.” (Bakara 2/253)

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا كَافَّةً لِّلنَّاسِ بَشِيرًا وَنَذِيرًا وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
Resim---“Ve mâ erselnâke illâ kâffeten l’i-n nâsi beşîren ve nezîren ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn (ya’lemûne).: Ve BİZ, SENİ (kâinattaki) insanların hepsi için Müjdeleyici ve Nezîr (uyarıcı) olmandan başka bir şey için göndermedik. Fakat insanların çoğu bilmezler.//BİZ SENİ bütün insanların iyiliği için, ancak rahmetimizi, merhametimizi, ihsanımızı, sevgimizi müjdeleyici, sorumluluk, hesab ve cezâyı hatırlatan uyarıcı olarak özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere gönderdik. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.” (Sebe’ 34/28)

Böylesine teshîr ve te’sir sâhibi, aklî ve ulvî bir mûcize olan Kur’ÂN-ı Kerîm dolayısıyla Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, ÜMMet-i MuhaMMed’in diğerlerinden daha çok olacağını şöyle beyân buyurmaktadır.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Gönderilen her peygambere, insanların îmâna gelmesine vesîle olacak bir mû'cize muhakkak verilmiştir. Bana verilen de ALLAH’ın gönderdiği Kur’ÂN-ı Kerîm’dir. Bu sebeble kıyâmet günü ÜMMetimin diğerlerinden sayıca çok olmasını ümîd ediyorum.” buyurmuştur.
(Buhârî, İ’tisâm, 1)

ALLAHu zü’L-CeLÂL;
Bütün Peygamberlerimiz aleyhummusselâm’lara.: => “Yâ Âdem!. Yâ Mûsâ!. Yâ İsâ!.” buyurarak ismi ile hitâb ederken, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'e.: =>“Yâ Eyyühe’n-Nebûyyu!. Yâ Eyyühe’r- Resûl!.” buyurarak özel hitâb ediyor..

Her peygamber =>Kendi milletine,
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ise =>Her millete gönderilmiştir..


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “BEN, yaratılış i'tibârıyla Peygamberlerin ilki, gönderiliş bakımından SONuncusuyum!.” buyurdu.
(Süyûtî, Camiü’s-Sagir.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e.: "Yâ Resûlullah!. SANA Peygamberlik ne zaman vâcib oldu?” diye soruluca, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle cevab verdi.: "Âdem, rûhla cesed arasında iken!."buyurdu.
(Ebu Hüreyre radiyallahu anhu’dan;Tirmizi, Menakıb 1, (3613))

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "İnsanlar (Kıyamet Günü) diriltilecekleri zaman yerden ilk çıkacak olan BENim. Onlar (Huzur-u İlâhiye) geldiklerinde (onlar adına) Hâtibleri ben olacağım. (ALLAH'ın Rahmetinden) ümidlerini kestiklerinde (rahmet ve mağfireti) onlara ben müjdeleyeceğim. O gün Livâu'l-Hamd (Hamd Sancağı) BENim elimde olacak. Âdemoğlu’nun ALLAH'a en kerim olanı da BENim!. Bunda fahr/öğünme yok!." buyurdu.
(Enes radiyallahu anhu’dan;Tirmizi, Menakıb 2, (3614))

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “BİZ Kıyamet gününün ilkiyiz. Cennete ilk girecek olan BİZiz.” buyurmuştur.
(Müslim.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Kıyamet günü geldi mi, BEN Peygamberlerin İmâmı, Hâtibi ve (onlar arasında) Şefaat (etmeye yetki) Sâhibi olacağım. Bunda övünme yok!." buyurdu.
(Ubey İbnu Ka'b radiyallahu anhu’dan; Tirmizi, Menakıb 3, (3617))

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Sizden hiç kimse yoktur ki ona, biri Şeytândan diğeri Melekten olmak üzere yanından ayrılmayan iki "karin/yakın" tevkil/vekil edilmemiş olsun!" buyuruca.: "Size de mi Yâ Resûlullah!." denildi.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Bana da!. Ancak, ALLAH o’na karşı bana yardım etti de o müslümân oldu. Artık o bana hayırdan başka bir şey emretmiyor!."
buyurdu.

(İbnu Mes'ud radiyallahu anhu’dan; Müslim, Münafıkun 69, (2814)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, İbrahîm aleyhisselâm'in DUÂsı olan.: "Ey RABBim şüphesiz ki o putlar, insanlardan pek çoğunu saptırmıştır. Kim bana uyarsa muhakkak ki o bendendir. Kim de emirlerine karşı gelirse, şüphesiz ki sen çok bağışlayıcı, çok merhamet edicisin." (İbrahîm 14/36) mealindeki âyeti ile, İsâ' aleyhisselâm’ın DUÂssı olan.: "Eğer onlara azâb edersen onlar senin kullarındır. Eğer onları bağışlarsan, elbette sen dilediğini yapmaya kadîrsin ve sen herşeyi hikmetle yaparsın." (Mâide 5/113) mealindeki ayeti tilâvet buyurdu ve ellerini kaldırdı.: "ALLAHım! ÜMMetimi (mağfiret et!), ÜMMetimi (mağfiret et!)" ve ağladı.
ALLAHu TeâLâ.: "Ey Cibril, MuhaMMed'e git!" buyurdu. –RABB’in bildiği halde- niye ağladığını sor." diye emretti. Cebrâil aleyhisselâm, O'na gelip niye ağladığını sordu. (RABB TeâLâ'ya dönüp MuhaMmed'in) ne söylediğini -O çok iyi bildiği halde- haber verdi. Bunun üzerine ALLAHu TeâLâ.: "Ey Cebrâil!. MuhaMMed'e git ve ona söyle ki.: "BiZ, Seni ÜMMetin hususunda razı edeceğiz, asla kederlendirmeyeceğiz!."buyurdu.

(İbnu Amr İbni'l-As radiyallahu anhu’dan; Müslim, İman 346,(202))

رَبِّ إِنَّهُنَّ أَضْلَلْنَ كَثِيرًا مِّنَ النَّاسِ فَمَن تَبِعَنِي فَإِنَّهُ مِنِّي وَمَنْ عَصَانِي فَإِنَّكَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---“Rabbi innehunne adlelne kesîren mine’n- nâs (nâsi), fe men tebianî fe innehu minnî, ve men asânî fe inneke gafûrun rahîm (rahîmun).: RABBim gerçekten onlar (putlar), insanların çoğunu dalâlete düşürdüler. Artık kim BANA tâbî olursa, bu sebeple o mutlaka bendendir. Ve kim BANA asi olursa, o zaman muhakkak ki; SEN GAFÛR'sun, RAHÎM'sin.” (İbrahîm 14/36)

قَالُواْ نُرِيدُ أَن نَّأْكُلَ مِنْهَا وَتَطْمَئِنَّ قُلُوبُنَا وَنَعْلَمَ أَن قَدْ صَدَقْتَنَا وَنَكُونَ عَلَيْهَا مِنَ الشَّاهِدِينَ
Resim---“Kâlû nurîdu en ne’kule minhâ ve tetmainne kulûbunâ ve na’leme en kad sadaktenâ ve nekûne aleyhâ mine’ş- şâhidîn (şâhidîne).: (Bu sefer Havariler:) "Ondan yemek istiyoruz, kalblerimiz tatmîn olsun, SENin de gerçekten bize doğru söylediğini bilelim ve buna şâhidlerden olalım." demişlerdi.” (Mâide 5/113)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "İnsanlara karşı üç şeyle faziletli (üstün) kılındık.:
1-) Saflarımız meleklerin safları düzeninde kılındı.
2-) Arzın tamamı bize mescid kılındı.
3-) Toprak bize, su bulamadığımız zaman, tahur (temiz ve temizleyici) kılındı."
buyurdu.

(Huzeyfe radiyallahu anhu’dan; Müslim, Mesâcid 4, (522))

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "BANA beş şey verilmiştir ki, bunlar benden önceki Peygamberlerden hiçbirine verilmemiştir.:
1-) Her peygamber sadece kendi kavmine gönderilmiştir. BEN ise, kırmızılara (Acemlere) ve siyahlara (Araplara) da gönderildim.
2-) Bana ganimetler helal kılındı. Halbuki benden öncekilerden kimseye helal değildi.
3-) Yer bana tahur, pak ve mescid kılındı.
4-) Her kim namaz vaktine girerse, nerede olursa olsun namazını kılar.
5-) Ben, bir aylık mesafede olan düşmanımın içine düşen bir korku ile yardıma mazhar oldum. Bana şefaat (etme yetkisi) verildi."
buyurdu.

(Câbir radiyallahu anhu’dan; Buharî, Teyemmüm 3, Salat 56, 1, Humus 8; Müslim, Mesacid 3, (521); Nesaî, Gusl 26, (1, 210-211)[/b]

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Her Peygambere mutlaka insanların inanmakta olageldikleri şeyler cinsinden bir mu’cize verilmiştir. Ama bana verilen (mu’cize) ise vahiydir ve bunu bana ALLAH vahy etmiştir. Bu sebeple Kıyamet günü, diğer Peygamberlere nazaran etba’ı/tâbi olanlar en çok olan Peygamberin ben olacağımı ümid ediyorum." buyurdu.
(Ebu Hüreyre radiyallahu anhu’dan; Buharî, Fezailu'l-Kur'ÂN 1, İ'tisam 1; Müslim, İman 239, (152))

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Âdemoğlu Nesillerinin en temizinden süzüle süzüle gelerek bulunduğum nesilde ortaya çıktım." buyurdu.
(Ebu Hüreyre radiyallahu anhu’dan; Buharî, Menâkıb 23)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “BENimle benden önceki diğer peygamberlerin misâli, şu adamın misâli gibidir.: “Adam mükemmel ve güzel bir ev yapmıştır, sadece köşelerinin birinde bir kerpiç yeri boş kalmıştır. Halk, evi hayran hayran dolaşmaya başlar ve (o eksikliği görüp).: "Bu eksik kerpiç konulmayacak mı?" der. İşte BEN bu kerpicim BEN Peygamberlerin SONuncusu'yum." buyurdu.
((Ebu Hüreyre radiyallahu anhu’dan; Buharî, Menakıb 18; Müslim, Fedail 21, (2286))

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Ben kıyamet günü cennetin kapısına gelip açılmasını isterim. Hazin (kapıcı melek).: "Sen kimsin?*' diye seslenir. BEN.: "MuhaMMed'im!." derim. Bunun üzerine.: "SANA açıyorum. SENden önce kimseye açmamakla emr olundum" diyecek!" buyurdu.
(Enes radiyallahu anhu’dan; Müslim, İman 333, (197))
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMEDİ TASAVVUF

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim
Resim sallallahualeyhi vesellem.

ALLAHu zü’L-CELÂL Elçilerine Risâlet Görevini (makam) VERmiştir. Bundan sonrasında ise özellik ve güzellik farkları dereceleri olmuştur. Bu fark, makam farkı olmayıp menâkıb (övünülecek vasıflar) üstünlüğü ya da farkıdır..
Âdem aleyhisselâm; İnsÂNLığın Atası olup SAFîYyULLAH..
İbrâhim aleyhisselâm; tevhidin kutbu olup Zât-ı Ehâdiyyete çağrısı ma’lûm, HALİLULLAH..
İsâ aleyhisselâm, erkek sulbûnden gelmeyip hayız (ana hâli) görmeyen bir ANA'dan (Meryem aleyhasselâm) doğmuş tertemiz RÛHULLAH..
Musâ aleyhisselâm, RABB’imizla konuşan KELİMULLAH..
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ise HABîBULLAH olup, Ezelin Muhabbet Ve Merhâmet Habbesi/Tohumu..

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.:
1-) Söz, fiil, ahlâk ve hâl olarak hak ve hayrın câmi’idir. =>Kur’ÂN-ı Kerîm de câmi’dir ve Rasûlullah’a indirilmiştir.
2-) Kur’ÂN-ı Kerîm baştan aşağı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in fâziletini anlatır.
3-) Tüm insÂNlığa gelmiştir.
4-) Cehâlet Çölünde cihâd etmiştir.
5-) En hayırlı ümmet kendisine nâsib kılınmıştır. (Âl-i İmrân 3/110 bkz.)
6-) Son peygamberdir. (Âl-i İmrân 3/31 bkz.)
7-) Kitâbı/Kur’ÂN-ı Kerîm kıyâmete kadar korunacaktır.
8-.) Binlerce Sahih Hadisi ve Sünnet-i Seniyyesi diridir.
9-) Dört âlemîn cem’idir.. v.d..


Resim---İbnu Mes'ud radiyallahu anhu.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, (bir gün) yatsı namazını kıldı. Sonra namazdan çıkınca elimden tuttu. Batha-i Mekke'ye kadar gidip orada beni oturttu. (Yere dairevî) bir hat çizip.: "Hattından dışarı çıkma! Sana bazı kimseler gelecek, sakın onlara bir şey söyleme. Zirâ onlar seninle konuşacak değiller!" buyurdu. Sonra dilediği yere çekip gitti. Ben çizgimin içinde otururken bana bir grup insan geldi. Esmer renkleriyle sanki Hindulara benziyorlardı. (Pek uzun olan) saçları, vücudlarını öylesine örtmüştü ki, ne bir avret yerlerini ne de bir elbiselerini görüyordum. Bana kadar geldiler, ancak çizgiyi geçmediler. Sonra Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'ın gittiği yere yürüdüler. Gecenin sonuna doğru Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, ben otururken yanıma geldi ve çizgiden içeri girdi. Dizime dayanıp yattı. Yatınca (ağzından) soludu. Ben oturuyordum, O da dizime dayanmış vaziyette böyle duruyorduk. Derken, üzerinde beyaz elbiseler olan bir grup adam geldi. Güzelliklerinin derecesini ALLAH bilebilir. Bana kadar yaklaştılar. Bir kısmı Aleyhissalatu vesselâm'ın baş tarafına, bir kısmı da ayakları tarafına oturdular. Sonra aralarında konuşarak.: "Biz şimdiye kadar bu peygambere verilen gibisinin, bir başkasına verildiğini hiç görmedik. Bunun gözleri kapalı, kalbi uyanık. Ona bir misâl verin!." (dediler ve şu temsili anlattılar).: "Bir efendi köşk yaptırmış sonra bir ziyafet verip sofra kurmuş, insanları yiyip içmeye çağırmıştır, icâbet edenler gelip yemeğinden yiyip, suyundan içmiştir, icâbet etmeyenleri de cezâlandırmıştır." dediler ve kalktılar. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de kendine geldi ve.: "Bunların ne dediklerim işittim. Onların kim olduklarını biliyor musun?" dedi. Ben.: "ALLAH ve Resûlü bilir!" dedim. "Onlar meleklerdir" buyurdu ve ilâve etti. "Onların getirdikleri temsilin mânâsını anladın mı?" "ALLAH ve Resûlü bilir!" dedim. Aleyhissalatu vesselâm.: "Rahmân (olan Rabbimiz) Cenneti kurdu. Kullarını ona dâvet etti. Kim dâvete icâbet ederse Cennete girer, kim de icâbet etmezse onu cezâlandırır." diye açıkladı..
(Tirmizi, Emsal 1, (2865))

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Cevâmiü’l-Kelime gönderildim. Korku vermekle yardım olundum (düşman kalblere). Ben uyurken yeryüzünün hazinelerinin anahtarı getirildi önüme konuldu.”/color] buyurmuştur.
(Ebu Hureyre radiyallahu anhu dan; Buhârî, Müslim, Nesâî)

Câmiü’l- kelim.: Lâfızları az, mânâsı çok kelâmlar, sözler, ibâreler, fıkralar.

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Peygamberlere altı şeyle üstün kılındım; bana Cevâmiü’l-Kelime (az sözle çok şey anlatma) verildi. Düşman kalbine korku salmakla zafere kavuşturuldum. Bana gani’metler helâl kılındı. Yeryüzü benim için hem temiz hem de mescid kılındı. Bütün insÂNlığa gönderildim, Peygamberlerin sonuncusu oldum.” buyurmuştur.
(Ebu Hureyre radiyallahu anhu dan; Müslim, Tirmizî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Evimle minberimin arası Cennet bahçelerinden bir bahçedir ve minberim de havzımın üzerindedir.” buyurmuştur.
(Ebu Hureyre radiyallahu anhu dan; İmâmı Ahmed, Buhârî, Muslim, Tirmizî, İbn Hibbân; Ebu Hureyre radiyallahu anhu dan; Tabârani, İbn Asakir; Ebi Saîd radiyallahu anhu dan; İmâm Ahmed, Hâkim, Ziyâu’l-Makdis)

Resim---“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem; güzel, beyaz tenli ve orta boylu idi..”
(Müslim ve Tirmizî, Şemâil’de)

Resim---“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem; kimseye görülmeyen genç kızdan daha hayâlı idi..”
(Ebi Saîd radiyallahu anhu dan; İmâm Ahmed, Buhârî, Müslim, İbni Mâce.)

ن وَالْقَلَمِ وَمَا يَسْطُرُونَ
Resim---“Nûn ve'l- kalemi ve mâ yesturûn (yesturûne).: Nûn. Kaleme ve satır satır yazdıklarına andolsun!” (Kalem 68/1)

مَا أَنتَ بِنِعْمَةِ رَبِّكَ بِمَجْنُونٍ
Resim---“Mâ ente bi ni’meti rabbike bi mecnûn (mecnûnin).: Sen, RABBinin nimetiyle bir mecnûn değilsin.” (Kalem 68/2)

وَإِنَّ لَكَ لَأَجْرًا غَيْرَ مَمْنُونٍ
Resim---“Ve inne leke le ecren gayre memnûn (memnûnin).: Ve muhakkak ki senin için, elbette kesintisi olmayan mükâfat vardır.” (Kalem 68/3)

وَإِنَّكَ لَعَلى خُلُقٍ عَظِيمٍ
Resim---“Ve inneke le alâ hulukın azîm (azîmin).: Ve muhakkak ki SEN, mutlaka çok büyük bir AHLÂK üzeresin.” (Kalem 68/4)

Nûn.: Arabça’da bir harf. Kur’ÂN-ı Kerîm’de sûre başındaki şifre harfleri/ayrık harfler huruf’u mukatta’dan..
Nûn.: Kader kabı, Halkıyyet Hokkası, sabit nokta, MuhaMMedî priz, NÛR’un Nûn’u.. Balık.. Ze’n-nûn.: Balık sâhibi Yûnus aleyhisselâm. Kûn =>Kalemin Mürekkeb Hokkası.. Aklın Aşk Hâli..
Bu âyeti celîle başındaki nûn harf-i şerîfinin gerçek mânâsını ALLAHu zü’L-CELÂL ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bilir. Biz ise zevkediyoruz. Hükmetmiyoruz!.

إِنَّمَا وَلِيُّكُمُ اللّهُ وَرَسُولُهُ وَالَّذِينَ آمَنُواْ الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلاَةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُمْ رَاكِعُونَ
Resim---“İnnemâ veliyyukumullâhu ve resûluhu vellezîne âmenullezîne yukîmûne's- salâte ve yu’tûne'z- zekâte ve hum râkıûn (râkıûne).: Sizin velîniz (dostunuz) sadece ALLAH ve O'nun Resûl'ü, rüku' ediciler olarak namaz kılan ve zekatı veren mü'minlerdir.” (Mâide 5/55)

خُذِ الْعَفْوَ وَأْمُرْ بِالْعُرْفِ وَأَعْرِضْ عَنِ الْجَاهِلِينَ
Resim---“Huzil afve ve’mur bi'l- urfi ve a’rıd ani'l- câhilîn (câhilîne).: Affı ahzet (affı kendine usül edin) ve irfânla(İslam'a uygun olanı, örfü) emret ve câhillerden yüz çevir.” (A’râf 7/199)

لَقَدْ جَاءكُمْ رَسُولٌ مِّنْ أَنفُسِكُمْ عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَرِيصٌ عَلَيْكُم بِالْمُؤْمِنِينَ رَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
Resim---“Lekad câekum resûlun min enfusikum azîz (azîzun), aleyhi mâ anittum harîsun aleykum bi’l- mu’minîne RAÛFun RAHÎM (rahîmun).: Andolsun ki; size, sizin içinizden azîz bir Resûl geldi. Sizin üzüldüğünüz şey, O'na ağır gelir (O'nu üzer). Size çok düşkün, mü'minlere şefkatli ve merhametlidir.” (Tevbe 9/128)

لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِّمَن كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيرًا
Resim---“Lekad kâne lekum fî resûlillâhi usvetun hasenetun limen kâne yercûllâhe ve'l- yevme'l- âhıre ve zekerallâhe kesîrâ (kesîren).: Şanım hakkı için muhakkak ki size Resullulah'da pek güzel bir örnek vardır. ALLAH'a ve son güne ümit besler olup da ALLAH'ı çok zikreden kimseler için.” (Ahzâb 33/21)

يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذِيرًا
Resim---“Yâ eyyuhen nebiyyu innâ erselnâke şâhiden ve mubeşşiren ve nezîrâ (nezîren).: Ey Nebî (Peygamber)! Muhakkak ki BİZ, seni şâhid, müjdeleyici ve nezir (uyarıcı) olarak gönderdik.” (Ahzâb 33/45)

وَدَاعِيًا إِلَى اللَّهِ بِإِذْنِهِ وَسِرَاجًا مُّنِيرًا
Resim---“Ve dâîyen ilâllâhi bi iznihî ve sirâcen munîrâ (munîren).: Ve O'nun (ALLAH'ın) izni ile ALLAHa dâvet eden ve nûrlandırıcı sirâc (kandil) olarak (gönderdik).” (Ahzâb 33/46)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMEDİ TASAVVUF

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

RASÛLULLAH sallallahu aleyhi ve sellem =>MÂHLUKATIN
=>EN ÜSTÜN AHLÂKLISIDIR.:


AhLâk/Hülûk =>İnsÂNın enfüsî/mânevî nitelikleri, huyları ve bunların sonucu oluşan irâdeli davranış tarzıdır. Seciye, tabîat, huy demek olan “hulk” kelimesinin çoğuludur..

İnsÂNın;
Zâhiri yapısı =>Halktır,
Bâtınî yapısı ise =>Hulkdür.

AhLâk =>Hakka ve Hayra UYgunsa fazîletlerle yüklü Hüsnû’l-Hulûk, Mehasinü’l-AhLâk, Mekârâmü’l-AhLâk, AhLâkü’l-Hasene, AhLâkü’l-Hamîde diye de anılmıştır.
AhLâk =>Bâtıla ve Şerre UYgun olan rezâletlerle donanmışsa Sû’ü’l-Hulûk/kötü AhLâk, AhLâkû’l-Zemîme/yerilen AhLâk, AhLâkû’l-Seyyi/günâhkar AhLâkı..

AhLâk =>Edebdir =>Ruhî Rızaya ULAŞımdır.
İslâm Dîninde AhLâkın da kaynağı =>Kur’ÂN-ı Kerîm’dir..

İLiM =>EL ALÎM olan ALLAHu zü’L-CELÂL’den,
EDeB ise =>İLMULLAHın Tatbikatcısı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’dendir.

Hüsnû’l-Hulûkun/Mükemmel AhLâkın İKİ DAYANAĞI;
KELÂMuLLA/Kur’ÂN-ı Kerîm ve RESÛLuLLAH/Sahih Hadis-i Şerîflerdir.:


وَإِنَّكَ لَعَلى خُلُقٍ عَظِيمٍ
Resim---“Ve inneke le alâ hulukın azîm (azîmin).: Ve muhakkak ki sen, mutlaka azîm/çok büyük bir AhLâk üzeresin.” (Kalem 68/4)

Sû’ü’l-Hulûkun/Kötü AhLâkın İKİ DAYANAĞI da;
KELÂMuLLA/Kur’ÂN-ı Kerîm ve RESÛLuLLAH/Sahih Hadis-i Şerîflerdir.:


إِنْ هَذَا إِلَّا خُلُقُ الْأَوَّلِينَ
Resim---“İn hâzâ illâ huluku’l- evvelîn (evvelîne).: Bu ancak evvelkilerin hulûkundan (yaratmalarından, uydurmalarından, yalanlarından) başka bir şey değildir.” (Şuarâ 26/137)

وَمَثَلُ الَّذِينَ كَفَرُواْ كَمَثَلِ الَّذِي يَنْعِقُ بِمَا لاَ يَسْمَعُ إِلاَّ دُعَاء وَنِدَاء صُمٌّ بُكْمٌ عُمْيٌ فَهُمْ لاَ يَعْقِلُونَ
Resim---“Ve meselullezîne keferû ke meselillezî yen’ıku bi mâ lâ yesmeû illâ duâen ve nidââ (nidâen), summun bukmun umyun fe hum lâ ya’kılûn (ya’kılûne).: (Hidâyet çağrısına kulak vermeyen) Ve o inkâr edenlerin (kâfirlerin) hali, haykırması sebebiyle bağırıp çağırmadan başka bir şey işitmeyen (anlamayan) kimsenin durumu gibidir. (Onlar) sağır, dilsiz ve kördürler. Bu yüzden onlar akıl edemezler (idrak edemezler).” (Bakara 2/171)

Yâni elektriğin mevcûd oluşu (->akıl), âletlerin (->göz, kulak, kalb v.s.) bozukluğu karşısında neye yarayacak!?.

AhLâki Hüküm ve Davranışlar Kur’ÂN ve SNNetle belirlenmekle beraber; ZamÂN, Zemin ve Şartlar değiştikçe ise =>AkL-ı SeLiM devreye sokulmuştur.:


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Helâl mal kazanmak farzdır.” buyurmuştur.
(İbni Mes’ud radiyallahu anhu’dan; Tabaranî ve Beyhakî merfuen)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Helâl kazancı aramak vâcibdir.” buyurmuştur.
(Deylemî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Sana şüphe veren şeyi, şüphe vermeyene bırak.” buyurmuştur.
(Hasan İbni Ali radiyallahu anhu’dan; Buharî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Helâl ve haram da bellidir. Bu ikisi arasında ise şüpheli durumlar vardır. Şüphelerden sakınan kişi Dininin Şerefini korumuş olur.” buyurmuştur.
(Buhârî, imân 39)

ASLında İslâm DiNi =>AYIKLığı ve İYİLiği Tümüyle Esas ALıR.:


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Bir insÂN, İYiLik yaptığında SEVinç, kötülük yaptığında ÜZüntü DUYaBİLiyorsa gerçekten MÜ’MİNdir.” buyurdu.
(İmâm Ahmed, Müsned I, 398)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Her İYiLik sadakadır.” buyurmuştur.
(Câbir radiyallahu anhu’dan; Buharî; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm 1490/1259)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Din Kardeşinin yüzüne GÜLümsemen senin için bir sadaka; iyiliği emir etmen, kötülükten nehyetmen senin için bir sadaka; dalalet/sapıklık diyârında bir adamı irşâd etmen senin için bir sadaka; yoldan taşı, dikeni ve kemiği etman senin için sadaka; kovandan kardeşinin kovasına suyu boşaltman da sadakadır.” buyurmuştur.
(Ebu Zerr radiyallahu anhu’dan; İbni Hibbân Sahih’inde; Tirmizî hasen bulmuştur.)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Her kim bir müslümanın dünyâ sıkıntılarından bir sıkıntısını giderirse ALLAH da onun Kıyamet Günü sıkıntılarından bir sıkıntısını giderir. Kim başı sıkılan birine kolaylık gösterirse ALLAH ona dünyâ ve âhirette kolaylık İhsÂN eder. Kim bir müslümanın kusurunu örterse ALLAH da onun hem dünyâda hem âhirette kusurunu örter. Kul, Din Kardeşinin yardımında oldukça ALLAH da o kulunun yardımındadır.” buyurmuştur.
(Ebu Hureyre radiyallahu anhu’dan; Müslim; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm 1493/1262n)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Her kim ALLAH Aşkına size sığınırsa onu koruyun. Her kim sizden ALLAH Aşkına bir şey isterse ona verin. Her kim de size bir İYiLik yaparsa onu mükafatlandırın; eğer (verecek bir şey) bulamazsanız kendisine duâ edin.” buyurmuştur.
(İbni Ömer radiyallahu anhu’dan; Ebu Davûd; Beyhakî; İbni Hibbân; Hakim; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm 1495/1264)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “El birru hüsnü’l - huluki, ve’l - ismü mâ hake fi sadreke ve kerihte en yettali’a aleyhi’n – nâse.: Birr, AhLâk güzelliğidir. İsm ise, Sadrı/göğsü, kalbi sıkan/gıcıklayan ve insÂNların bilmesini hoş görmediğin şeylerdir.” buyurmuştur.
(Nevvâs b. Sem’ân radiyallahu anhu’dan; Müslim; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm 1468/1237)

O halde öncelikle Güzel AhLâkın ne olduğunu,
=>Azîz Sâhibimiz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den dinleyelim.:


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Güzel AhLâk güler yüzlü olmak ve eziyet etmemektir.” buyurmuştur.
(Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm Şerhi 258)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Mizânda, Güzel AhLâktan daha ağır bir şey yoktur.” buyurmuştur.
(Ebu’d- Derda radiyallahu anhu’dan; Ebu Davûd; Tirmizî; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm 1551/1316)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “En ziyâde Cennete girdiren şey, ALLAH Korkusu ile Güzel AhLâktır.” buyurmuştur.
(Ebu Hureyre radiyallahu anhu’dan; Tirmizî; Hakim; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm 1561/1325)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Eğer (bir yerde) üç kişi iseniz kalabalığa karışmadıkça, ikiniz ötekini bırakarak gizli bir şey konuşmasın; çünkü bu onu üzer.” buyurmuştur.
(İbni Mes’ud radiyallahu anhu’dan; Buharî; Müslim; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm 1469/1238)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Bir kimse birini yerinden kaldırarak oraya kendisi oturamaz. Lâkin açılın ve genişleyin!.” buyurmuştur.
(İbni Ömer radiyallahu anhu’dan; Buharî; Müslim; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm 1470/1239)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Sıdka sarılın çünkü sıdk BiRRe (İYiLik) götürür. BiRR de, Cennete götürür. Kişi doğru hareket ede ede ve doğruluğu araya araya ALLAH İndi’nde “doğrucu/sıddık” yazılır. Yalandan sakının. Zirâ yalan fücura (AhLâksızlık, baştan çıkma) götürür. Şüphesiz ki fücur da Cehenneme götürür. Kişi yalan söyleye söyleye ve yalanı araya araya nihâyet ALLAH İndinde “yalancı” yazılır.” buyurmuştur.
(İbni Mes’ud radiyallahu anhu’dan; Buharî; Müslim; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm 1547/1312)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Her kim, Din Kardeşinin yokluğunda onun ırzını müdafâ ederse ALLAH da Kıyamet Günü onun yüzünü Cehennemden korur.” buyurmuştur.
(Ebu’d- Derta radiyallahu anhu’dan Tirmizî; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm 1556/1321)

Müslümanların Birbirleriyle Karşılaştıklarında MuhaMMedî Sılada Buluşma Parolası Olan Selâm da Güzel AhLâkı Yaşama Şartlarındandır.:


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Küçük büyüğe, yürüyen oturan ve sayıları az olanlar çok olanlara selâm versin.” buyurmuştur.
(Ebu Hureyre radiyallahu anhu’dan; Buharî; Müslim; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm 1472/1241)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Şüphesiz ki ALLAH İndinde insÂNların en iyisi selâmı verendir.” buyurmuştur.
(Ebu Ümâme radiyallahu anhu’dan Tirmizî; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm Şerhi 265)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e: “Ya Rasûllah biz karşılaşıyoruz, hangimiz selâlm verecek?”diye sorulduğunda,
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAH TeÂLÂ’ya daha itaatkâr olanınız.”
buyurmuştur.

(Taberanî; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm Şerhi 266)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Bir cemâat bir yere uğradıkları vakit içlerinden birinin selâm vermesi cemâat namına yeterlidir. Birinin selâm alması da yeterlidir.” buyurmuştur.
(İmam Ali kerremallahu vechehu’den İmam Ahmed; Beyhakî; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm 1473/1242)

Boş Bir Eve Girenin Selâm Vermesi Hususunda.:


لَيْسَ عَلَى الْأَعْمَى حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْأَعْرَجِ حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْمَرِيضِ حَرَجٌ وَلَا عَلَى أَنفُسِكُمْ أَن تَأْكُلُوا مِن بُيُوتِكُمْ أَوْ بُيُوتِ آبَائِكُمْ أَوْ بُيُوتِ أُمَّهَاتِكُمْ أَوْ بُيُوتِ إِخْوَانِكُمْ أَوْ بُيُوتِ أَخَوَاتِكُمْ أَوْ بُيُوتِ أَعْمَامِكُمْ أَوْ بُيُوتِ عَمَّاتِكُمْ أَوْ بُيُوتِ أَخْوَالِكُمْ أَوْ بُيُوتِ خَالَاتِكُمْ أَوْ مَا مَلَكْتُم مَّفَاتِحَهُ أَوْ صَدِيقِكُمْ لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَن تَأْكُلُوا جَمِيعًا أَوْ أَشْتَاتًا فَإِذَا دَخَلْتُم بُيُوتًا فَسَلِّمُوا عَلَى أَنفُسِكُمْ تَحِيَّةً مِّنْ عِندِ اللَّهِ مُبَارَكَةً طَيِّبَةً كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُون
Resim---“Leyse ale’l- a'mâ haracun ve lâ ale’l- a'raci haracun ve lâ ale’l- marîdı haracun ve lâ alâ enfusikum en te'kulû min buyûtikum ev buyûti âbâikum ev buyûti ummehâtikum ev buyûti ihvânikum ev buyûti ehavâtikum ev buyûti a'mâmikum ev buyûti ammâtikum ev buyûti ahvâlikum ev buyûti hâlâtikum ev mâ melektum mefâtihahû ev sadîkıkum, leyse aleykum cunâhun en te'kulû cemîan ev eştâtâ (eştâten), fe izâ dahaltum buyûten fe sellimû alâ enfusikum tehıyyeten min indillâhi mubareketen tayyibeh (tayyibeten), kezâlike yubeyyinullâhu lekumul âyâti leallekum ta'kılûn (ta'kılûne).: Âmâ (kör) olana bir güçlük yoktur. Ve sakat olana, hasta olana bir güçlük yoktur. Ve size de evlerinizde veyâ babalarınızın evlerinde veyâ annelerinizin evlerinde veyâ erkek kardeşlerinizin evlerinde veyâ kız kardeşlerinizin evlerinde veyâ amcalarınızın evlerinde veyâ halalarınızın evlerinde veyâ dayılarınızın evlerinde veyâ teyzelerinizin evlerinde veyâ anahtarlarına sahip olduğunuz (yerlerde) veyâ arkadaşlarınızda yemek yemenizde bir güçlük yoktur. Topluca veyâ ayrı ayrı yemeniz de size günah değildir. Evlere girdiğiniz zaman birbirinize ALLAH'ın katından mübarek ve tayyib bir selâm ile selâm verin! İşte böylece ALLAH, size âyetlerini açıklıyor. Umulur ki böylece siz akıl edersiniz.” (Nûr 24/61)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Evde kimse yoksa.: “Es Selâmü aleynâ ve alâ ibâdillahi’s – sâlihin.: Selâm bize ve ALLAH’ın Sâlih KuLLarına”demek müstehabdır.” buyurmuştur.
(İbni Ömer radiyallahu anhu’dan; Buharî, Edebü’l Müfre; İbni Ebi Şeybe)

Âdem Aleyhisselâm’ın yaradılışından bu güne şahâne gemilerde taşına taşına getirilip vakti geldiğinde aynı =>candan, tenden ve rahîmden (aynı ana karnından) doğanların bu Buluşma Bağını-Göbek Bağını/Sıla-yı Rahîmi BİLmeleri ve gözleri gibi hürmet edip korumaları da ALLAH Ü ZÜLCELÂL’in Emri ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Tebliğ ve Tatbik ettiği GüZeL AhLâkındandır.:


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Sıla-yı Rahîm ile güzel komşuluk, beldeleri ma’mur eder; ömürleri de arttırır.” buyurmuştur.
(Aişe radiyallahu anha’dan; İmam Ahmed; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm Şerhi 277)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Şüphesiz ki sadaka ve Sıla-yı Rahîm ile ALLAH ömrü arttırır ve kötü ölümü def’eder.” buyurmuştur.
(Enes radiyallahu anhu’dan; Ebu Ya’lâ; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm Şerhi 278)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Cennete Sıla-yı Rahîmi kesen giremez.” buyurmuştur.
(Cübeyr b. Mut’im radiyallahu anhu’dan; Buharî; Müslim; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm 1483/1252)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “ALLAH’ın, sâhibine âhirete biriktirdiği cezâ ile birlikte dünyâda da cezâsını vermeye lâyık, Sıla-yı Rahimi kesmekten başka bir günah yoktur.” buyurmuştur.
(Ebu Bekreradiyallahu anhu’dan; Ebu Davûd; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm Şerhi 279)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Gerçekten ümmetimin amelleri Perşembe Akşamı, Cumâ Gecesi (ALLAH’a) arz olunur; fakat Sıla-yı Rahîmi kesenin ameli kabul olmaz.” buyurmuştur.
(Ebu Hureyre radiyallahu anhu’dan; Buharî, Edebü’l-Müfre; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm Şerhi 280)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Şüphesiz ki, Gök Kapıları Kat’ı - Rahîm (Sıla-yı Rahîmi kesmek) yapana kapalıdır.” buyurmuştur.
(İbni Mes’ud radiyallahu anhu’dan; Taberanî; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm Şerhi 281)

Materyâlizmin, Kapitalizmin ve Vurdumduymazlığın İslâm Diyârında, dünyâ şehvetlerini paranın şahsında putlaştırdığı günümüzde =>İslâm Dininin Zühd Emirlerini Rahmeten li’l- âlemîn olan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den DUYmak ve UYmak da Güzel AhLâktandır. Zühd, Dünyâ Ni’metlerine ALLAH Ü ZÜLCELÂL’in izin verdiği kadar değer verip faydalanmak olup,
NEFSî =>Şehvet, Hırs, Tamah, Hevâ ve Heves Tuzaklarından Korunmaktır.:


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Dünyâda zühd ne helâlı haram kılmaktır ne de malı telef etmektir. Lâkin Dünyâ’da zühd ALLAH’ın elinde olana kendi elinde olandan daha fazla i’timad eder olman ve başına musibet geldiği zaman elde edeceğin ve bâki kalacak sevâba rağbet etmendir.” buyurmuştur.
(Ebu Zerr radiyallahu anhu’dan; Tirmizî; İbni Mâce; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm Şerhi 297)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Muhakkak helâl apaçık ve muhakkak haram apaçıktır. Fakat bunların arasında birtakım şüpheli şeyler vardır ki onları insÂNlardan bir çoğu bilmez. Kim ki, bu şüpheli şeylerden sakınırsa dinini ve ırzını korumuş olur. Şüphelere düşen ise harama düştü demektir. Tıpkı yasak yerin etrafında hayvan güden çobanın onun içine düşmesi yakıncacık olduğu gibi. Dikkat edin, bir hükümdarın bir yasak yeri vardır. Süphesiz ki ALLAH’ın yasak yeri de haram kıldığı şeylerdir. Dikkat edin! VüCÛDda bir lokma (et) vardır ki bu lokma iyi olursa bütün vüCÛD iyi olur; bozulursa bütün vüCÛD bozulur. Dikkat edin bu lokma KALBdir.” buyurmuştur.
Hadisin ravisi Numan b. Beşir radiyallahu anhu bunu söylerken iki parmağını kulaklarına kaldırmıştır.

(Buharî; Müslim; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm 1496/1265)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Altın - Gümüş paranın ve kadifenin kulu olan kimse helâk olmuştur. Kendisine verilirse razı olur; verilmezse razı olmaz.” buyurmuştur.
(Ebu Hureyre radiyallahu anhu’dan; Buharî; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm 1497/1266)

Resim---İbni Abbas radiyallahu anhu: “Hayvan üzerinde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in arkasında idim. Derken.: “Ey çocuk (veyâ ey çocucak) sana ALLAH’ın kendileriyle fayda vereceği birkaç kelime öğreteyim mi?" dedi. “Hayhay!.” dedim. “ALLAH’ı (n emir ve yasaklarını) muhafaza et ki, onu (n koruma ve emniyetini) karşında bulasın. Bollukta kendini ALLAH’a arz et ki şiddet zamanında sana tanıdık muamelesi yapsın. İster isen ALLAH’tan iste. Yardım dilediğin vakit de ALLAH’tan dile. Olacak şeyler hakkında artık kalem kurumuştur. ALLAH TeÂLÂ’nın takdir etmediği bir şey ile bütün halk sana fayda vermek isteseler bunu yapamazlar. ALLAH’ın senin aleyhine takdir etmediği bir şeyle sana zarar vermek isteseler hiçbir zarar getiremezler. Bilmiş ol ki, hoşlanmadığın bir şeye sabretmekte çok hayır vardır. Şüphesiz zafer sabırla beraberdir. Ferec (sıkıntıdan kurtuluş-problemden çıkış) meşakkatla birliktedir. Muhakkak zorlukla birlikte bir kolaylık vardır.” buyurdu.
(İmam Ahmed; Tirmizî; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm 1500/1269 ve 302)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, kendisine.: “Yâ Rasûlullah, bana bir amel göster ki bunu yaptığım zaman beni hem ALLAH SEVsin hem de insÂNlar!”diyen kimseye.: “Dünyâ’dan el çek ki, seni ALLAH sevsin. İnsÂNlarda olandan da el çek ki, seni insÂNlar SEVsin!.” buyurmuştur.
(Sehl b. Sa’d radiyallahu anhu’dan; İbni Mâce ve diğerleri; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm 1501/1270)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Gerçekten ALLAH, Takvâ Sâhibi, Gânî ve kendi halinde olan kulu SEVer.” buyurmuştur.
(Sa’d b. Ebi Vakkas radiyallahu anhu’dan; Müslim; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm 1502/1271)

Hakkı Söylemek ve Yerinde Susmak da Şüphesiz Güzel AhLâktandır.:


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Susmak ->hikmettir ama ->onu yapan azdır.” buyurmuştur.
(Enes radiyallahu anhu’dan; Beyhakî, Şuab; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm 1506/1275)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Her kim iki çenesi ile iki bacağı arasındaki şeyler için bana kefil olursa ben ona Cennet için kefil olurum.” buyurmuştur.
(Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm Şerhi 313)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Kim ALLAH’a ve Âhiret Gününe imân ediyorsa ya hayır söylesin yahut sussun!.” buyurmuştur.
(Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm Şerhi 314)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in huzurunda kendisini bizzât görüp dinlercesine bir Güzel AhLâk Güldestesi SUNaLım. Bilmemiz lâzım ki uygulayabilelim. Hikmet ve İlmi BİLen MuhaMMedî BİLicilerden ve Güzel AhLâk Sâhibi OLanlardan OLaBiLelim İnşâe ALLAH.


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Kim beni rüyâsında görürse, uyanık iken de görecektir. Veyâ görmüş gibidir. Çünkü şeytân benim şeklime bürünemez.” buyurmuştur.
(Ebu Hureyre radiyallahu anhu’dan; Müslim; Buharî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Hikmetli Söz ->mü’minin kayboluş öz malıdır. O halde mü’min onu ->bulduğu yerde almak hakkına herkesten önce sâhibtir.” buyurmuştur.
(Müslim)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Zarurî İLiM üç kısma ayrılır, bunların ötesinde, fazilet arttırıcı Gönül Zenginliğidir:
1-) Âyatü’l- Muhkemât.: Açık Hükümlü değişmez Âyetler İlmi.
2-) Sünnetü’l – Kâim.: Ayakta duran, uyulması gerekli olan Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem ’ın YoLunun İLMi.
3-) Farizâtü’l – Âdile.: Dünyâ-Cemiyyet Düzeni için lâzım ve lâyık olan ilim. (tıp vs..)”
buyurmuştur.

(Ebu Davûd; İbni Mâce)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Kıyamet Günü (günahkârlara) şefâat edebilecek ÜÇ kimse.:
1-) peygamberler,
2-) Âlimler ve,
3-) Şehidlerdir.”
buyurmuştur.

(İbni Mâce)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Şüphesiz ki ALLAH, O’nun melekleri, yuvasındaki karınca ile balığa varıncaya kadar yerde ve gökte bulunan tüm canlılar başkalarına iyiliği öğreten (muallimi’n - nasi’l-hayr) kimseye SALL (rahmet, istiğfar, duâ) ederler.” buyurmuştur.
(Müslim; Buharî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Biriniz ALLAH’ın Rızasına aykırı bir davârnış (münker) gördüğü zaman onu eliyle değiştirsin. Buna gücü yetmez ise diliyle değitirsin. Eğer buna da gücü yetmezse onu değiştirmeye (kalben) çalışsın, bu ise imânın en zayıf derecesidir.” buyurmuştur.
(Müslim; Buharî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Kolaylık gösteriniz, zorluk çıkarmayınız. Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz.” buyurmuştur.
(Müslim)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Dini Mevzu’larda aşırıya kaçanlar helâk oldu.” buyurmuş ve bunu üç kere tekrarlamıştır.
(İbni Mes’ud radiyallahu anhu’dan; Müslim)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “RABBinize kavuşuncaya kadar sabrediniz. Çünkü her gelen zaman geçen zamandan daha kötü olacaktır.”
(Zübeyer b. Adiyy radiyallahu anhu’dan Buharî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Her kul nasıl bir iş üzerine ölürse o iş üzerine diriltilir.” buyurmuştur.
(Câbir radiyallahu anhu’dan; Müslim)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Herkes ölürkenki amel durumuna uygun bir simâ ve görünüş içinde tekrar dirilecektir.” buyurmuştur.
(Câbir radiyallahu anhu’dan; Müslim)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Öldürme ve fitnelerin çoğaldığı zamanda ibâdet etmek, bana hicret etmek gibidir.” buyurmuştur.
(Ma’kil İbni Yesar radiyallahu anhu’dan; Müslim; Tirmizî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Hepiniz benimle birlikte Cennete gireceksiniz ancak yüz çevirip direnenler hariç.” Buyurunca.: “Yüz çevirenler kimlerdir?” diye soruldu.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bana itâat eden Cennete girer; isyan eden ise yüz çevirmiş demektir.”
buyurmuştur.

(Buharî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Tabiînin hayırlısı Üveys adındaki kimsedir. Onun bir tek anası vardır. Üveys’in vüCÛDu ala tenlidir. Sizin için mağfiret dilesin!.” buyurmuştur.
(Ömer b. Hattab radiyallahu anhu’dan; Müslim)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “İnsÂN sevdiği ile beraberdir.” buyurmuştur.
(Musâ El Eşarî radiyallahu anhu’dan; Buharî; Müslim)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Mü’min olmayanlarla arkadaşlık etme. Gönlünde ALLAH Korkusu olmayanlara yemeğini yedirme.” buyurmuştur.
(Tirmizî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “ALLAH.: “Ey Âdemoğlu infâk et, sana da infâk edilir.” buyurmuştur.
(Ebu Hureyre radiyallahu anhu’dan; Müslim; Buharî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Sadaka ALLAH’ın Gazâbını söndürür ve Belâyı karşılar.” buyurmuştur.
(Müslim)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Bir zaman gelecek ki, kişi bir malı helâlinden mi haramından mı aldığına aldırış etmeyecektir.” buyurmuştur.
(Ebu Hureyre radiyallahu anhu’dan; Buharî; Nesaî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “… kıt kanaat yetecek dünyâlık geçimi olup da bulduğuna kanaat eden kimse gerçek saadete kavuşmuş (iflah olmuş)tur.” buyurmuştur.
(Buharî; Müslim)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Kalbleri kuşların kalbleri gibi olan birçok kavim Cennete girer.” buyurmuştur.
(Ebu Hureyre radiyallahu anhu’dan; Müslim)

Resim---Ebu Musâ El Eşarîradiyallahu anhu.: “Aişe radiyallahu anha, bir gün bize keçelenmiş bir omuz örtüsü ile kalın bir peştamal çıkardı ve şöyle dedi.: “ALLAH’ın Rasûlu bunların içinde vefât etti.” (Buharî; Müslim)
Aişe radiyallahu anha.: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yatağı deriden ve içi hurma lifi idi.”
demiştir.

(Buharî)

Resim---Ali kerremullahi veche.: “Dünyâ, arka çevirerek gitti. Âhiret ise, gelip yaklaştı. Bunların her birisinin insÂNları vardır. Siz âhiret insÂNı olun, dünyâ insÂNı olmayın. Her anaya kendi çocuğu tâbi olur. Bu gün hesab sorucu yok, amel var. Yarın ise hesab sorucu var amel diye bir şey yoktur!”
buyurmuştur.
(Buharî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Şüphesiz ki ALLAH sizin Sûretlerinize ve mallarınıza değil; kalblerinize ve amellerinize bakar.” buyurmuştur.
(Müslim)

Resim---Abdullah İbni Ömer radiyallahu anhu: “Dinlemek ve itaat etmek üzere Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e biyat ettiğimizde bize.: “Gücünüz yettiği kadar!” buyurmuştur.
(Buharî; Müslim)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Başkasına yapacağın İYiLik güler yüzden ibâret bile olsa, onu küçümseme.” buyurmuştur.
(Ebu Zerr radiyallahu anhu’dan; Müslim)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “İyiliğe sebeb olan kimseye o iyiliği yapanların sevâbı kadar sevâp vardır.” buyurmuştur.
(Ebu Musâ Ukbe b. Amr radiyallahu anhu’dan; Müslim)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Mü’min Güzel AhLâkı sebebiyle; gece namaz kılan, gündüz oruç tutan kimselerin derecelerine ulaşır.” buyurmuştur.
(Aişe radiyallahu anha’dan; Ebu Davûd)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Abdü’l - Kays Kabilesinden Eşecc’e hitaben.: “Sende ALLAH’ın sevdiği iki haslet/huy vardır.: hilm/yumuşaklık ve ağırbaşlılık.” buyurmuştur.
(İbni Abbas radiyallahu anhu’dan; Müslim)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Şüphesiz ki ALLAH KuLLarına yumuşaklıkla muamele edendir ve bütün işlerde yumuşaklıkla muamele etmeyi sever.” buyurmuştur.
(Aişe radiyallahu anha’dan; Buharî; Müslim)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Yumuşak huydan yoksun olan kimse bütün hayırlardan mahrum kalır.” buyurmuştur.
(Câbir b. Abdullah radiyallahu anhu’dan; Müslim)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Küçüklerimize merhamet etmeyen ve büyüklerimizin şerefini tanımayan kimse bizden değildir.” buyurmuştur.
(Ebu Davûd; Tirmizî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Bir genç, yaşından dolayı ihtiyar bir kimseye saygıda bulunursa ALLAH da yaşlandığında ona hizmet edecek kimseler yaratır.” buyurmuştur.
(Tirmizî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Hayâ mutlaka hayırlı neticeler doğurur.” buyurmuştur.
(Buharî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Hayâ ve az konuşmak imânın iki önemli kısmıdır. Edebe aykırı sözler ile boşboğazlık ise münâfıklığın iki önemli alametidir (şubesidir).” buyurmuştur. (Tirmizî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Her dinin mensublarının gönlüne yerleştirdiği ve geliştirdiği birtakım AhLâk prensibleri vardır. İslâm AhLâkını ana temeli ise hayâdır.” buyurmuştur.
(İmam Mâlik)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Şüphesiz ki ALLAH yiyip içip de kendisine hamdeden kuldan hoşnud olur.” buyurmuştur.
(Enes radiyallahu anhu’dan; Müslim)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “İnsÂNların çoğu iki ni’metin kıymetini bilmedikleri için aldanıyorlar o iki ni’met, sağlık ve boş vakittir.” buyurmuştur.
(İbni Abbas radiyallahu anhu’dan; Buharî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Cehennem nefsin sevdiği şeylerle Cennet ise nefsin sevmediği şeylerle kuşatılmıştır.” buyurmuştur.
(Ebu Hureyre radiyallahu anhu’dan; Buharî; Müslim)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Dünyâ mü’minlere zindan; kâfirlere ise Cennettir.” buyurmuştur.
(Tirmizî)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMEDİ TASAVVUF

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

AZÎZ KARDEŞLERİM;

AHLÂK =>İnsÂNoğlunun yaradılışında var edilen Ruhî ve Zihnî HaLLer olup İmtihân Hayatı süresince İYiLik etmek ve KÖTÜLükten çekinmek için Lâzım, Lâyık ve gerekeni yapmak için USuL ve Kaideleri ÖĞRENmek ve İŞLEmek İLMİ ve EDEBİdir.
Hüsnü’l-Huluk/Güzel AhLâk, AhLâk-ı Fazıla/Fâziletli AhLâk, AhLâk-ı Hamide/Övülen AhLâk..
RABBü’l- Âemîn’in Hak ve Hayır için halkettiğ KuLLarına bahşettiği En Yüce DUYgular TÜMüdür.

Güzel AhLâkın Mutlak Örneği ve Önderi RASÛLULLAH sallallahu aleyhi ve sellem OLduğu gibi bunun zıddı olan Çirkin, Kötü ve Yaramaz AhLâkın/AhLâk-ı Zemime’nin Lideri ise imtihân aracı olarak halkedilen İblis ve Şeytânlarıdır. Özellikle çağımızda gençlerimizin Hadis Kitablarını temin etme ve okuma zamanı bulamamaları endişesi ile Kötü AhLâkla=>Açıkça GÜNAH İŞLemek, ZüLuM etmek, YALAN, KİN, KİBiR, RİYÂ GIYBet, İSRÂF, Kötü ZANN, LânetçiLik, Husumet, GazâbLanma, UğursuzLuk gibi konularla ilgili binlerce Hadis-i Şeriflerden bazı örnekleri de arz edeceğim.:


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Size Cehennemlikleri haber vereyim mi? Katı yürekli hayırdan kaçınan ve kibirli olan kimselerdir.” buyurmuştur.
(Harise b. Vehb radiyallahu anhu’dan; Buharî; Müslim)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Lânet etmek, DOĞRUlara Lâyık değildir.” buyurmuştur.
(Müslim)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Haksız olarak başkasının bir karış toprağına tecâvüz eden kimsenin boynuna o toprağın yedi katı geçirilir.” buyurmuştur.
(Aişe radiyallahu anha’dan; Buharî; Müslim

Resim---Ebu Hureyre radiyallahu anhu.: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, hem rüşvet alanı hem vereni ve hem de ikisi arasında arabuluculuk edeni lânetlemiştir.” buyurmuştur.
(İmam Ahmed)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “İnsÂNların en şerlileri, birine bir türlü ötekine başka türlü görünen iki yüzlü kimselerdir.” buyurmuştur.
(Tirmizî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “ALLAH TeBÂREke ve TeÂLÂ şöyle buyuruyor.: “BEN, kendisine eş-ortak koşulmaktan en çok uzak olanım. Yaptığı herhangi bir amelde BANA bir başkasını ortak eden kimseyi Kıyamet Günü BANA ortak koştuğu kimse ile baş başa bırakacağım.” buyurdu.” buyurmuştur.
(Ebu Hüreyre radiyallahu anhu’dan; Müslim)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “İki haslet vardır ki, bunlar bir mü’minde birlikte bulunamazlar ->Cimrilikle Kötü AhLâk” buyurmuştur.
(Ebu Said radiyallahu anhu’dan; Tirmizî; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm 1527/1297)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Kötü AhLâk, sirkenin balı bozduğu ğibi ameli bozar!.” buyurmuştur.
(Hâkim)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Muhakkak her şeyin bir TÖVBEsi vardır. Yalnız kötü AhLâk Sâhibi müstesnâ. Çünkü o bir günahtan TÖVBE ederse daha kötüsüne düşer.” buyurmuştur.
(Hâtib)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Kötü AhLâklı olan Cennet’e giremez.” buyurmuştur.
(Tirmizî, İbni Mâce)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Birbirinize hasedlik çekmeyin; yalandan fiyat arttırmayın; birbirinize bugzetmeyin; küsüşmeyin; biriniz diğerinin satışı üzerine satış yapmasın. ALLAH’ın Kardeş KuLLarı olun. Müslüman müslümanın kardeşidir. TAKVÂ şuradadır. (Bunu söylerken göğsüne işâret ediyor ve üç kere tekrarlıyordu.) Müslüman kardeşini tahkir etmesi/hor görmesi bir kimseye kötülük namına kâfidir, müslümanın müslümana, malı, kanı ve ırzı haramdır.” buyurmuştur.
(Ebu Hureyre radiyallahu anhu’dan; Müslim; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm 1524/1291)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “ALLAH’ım! Beni AhLâk, Amel, Heves ve Hastalıkların Münkerlerinden/reddedilenlerinden Irak KIL!.” buyurmuştur.
(Kutbetü’bnü Mâlik radiyallahu anhu’dan; Tirmizî; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm1525/1292)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Din Kardeşinle münâkaşa yapma; onunla şakalaşma ve ona bir vaadde bulunup da sözünden dönme!.” buyurmuştur.
(İbni Abbas radiyallahu anhu’dan; Tirmizî; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm1526/1293)

Resim---Ashâb- Güzin.: “Ya Resûlullah! Gerçekten SEN bizimle şakalaşıyorsun.” dediler de, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Ben Haktan başka bir şey söylemem!.” buyurmuştur.
(Ebu Hüreyre radiyallahu anhu’dan; Tirmizî; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm Şerhi-340)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Hiç şüphe yok ki ALLAH İndinde insÂNların en buğza şâyân olanı çok mücâdele eden ve münâkaşacı olanıdır.” buyurmuştur.
(Buharî; Müslim; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm Şerhi-339)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Birbirine sövenlerin söyledikleri (nin vebâli) mazlum olan tecâvüz etmedikçe söze başlayanın üzerinedir.” buyurmuştur.
(Ebu H üreyre radiyallahu anhu’dan; Müslim; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm 1528/1295)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Her kim bir müslümana zarar verirse ALLAH da ona zarar verir. Kim birmüslümana meşâkkat verirse ALLAH da ona meşâkkat verir.” buyurmuştur.
(Ebu Sirme radiyallahu anhu’dan; Ebu D avûd; Tirmizî; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm 1529/1296)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Şüphesiz ki ->ALLAH Pis Laflar eden AhLâksıza buğzeder.” buyurmuştur.
(Ebu’d-Dertâ radiyallahu anhu’dan; Tirmizî; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm 1530/1297)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Mü’min ayıplamaz, Lânet etmez, AhLâksızca ve pis pis de konuşmaz.” buyurmuştur.
(İbni Mes’ud radiyallahu anhu’dan; Tirmizî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “ÖLülere sövmeyin, zirâ onlar gönderdiklerine (amellerine) varmışlardır.” buyurmuştur.
(Aişe radiyallahu anha’dan; Buharî; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm 1532/1298)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Hiçbir koğucu Cennete giremez!.” buyurmuştur.
(Huzeyferadiyallahu anhu’dan; Buharî; Müslim; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm 1533/1299)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Hasedci, Koğucu ve Falcı BEN’den değildir; BEN de ondan değilim!.” buyurmuştur.
(Taberânî, merfuen;; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm Şerhi-344)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Bilir misiniz Gıybet nedir?” buyurunca ashâb.: “ALLAH ve RASÛLü BİLir.” dediler.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Din Kardeşini, hoşlanmadığı bir şeyle anmandır!.” buyurmuştur.
ashâb.: “Ya söylediğim şey din kardeşlerimde varsa ne buyurursun?.” dediler.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.:
“Eğer söyleğin şey onda varsa onu kesinlikle Gıybet ettin; şâyet o şey onda yoksa ona İFTİRA ettin (demektir)!.” buyurmuştur.

(Ebu Hureyre radiyallahu anhu’dan; Müslim; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm 1523/1290)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Gıybetini ettiğin kimsenin kefâreti onun için istiğfâr etmendir.” buyurmuştur.
(Enes radiyallahu anhu’dan; İbni Ebi Şeybe, Müsned; Beyhakî, Şuabü’l-İman; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm 1545/1310)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Her kim (yüzünden) Hayâ Perdesini atarsa ona yapılan Gıybet (in hükmü) yoktur.” buyurmuştur.
(Enes radiyallahu anhu’dan; Müslim; Tirmizî; Hâkim; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm Şerhi-325)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Her işittiğini söylemek kişiye GÜNAH olarak yeter.” buyurmuştur.
(İmam Müslim; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm Şerhi-285)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Her kim Gazâbını (öfkesini) yenerse ALLAH da ona azâb etmekten vaz geçer’.” buyurmuştur.
(Enes radiyallahu anhu’dan; Taberânî, Evsat; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm Şerhi 1534/1300)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Cennete; Şarlatan, Bahil (cimri, tamahkâr) ve Geçimsiz (olan kimse) giremez!.” buyurmuştur.
(Ebu Bekir radiyallahu anhu’dan; Tirmizî; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm 1536/1301)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “İnsÂNları güldürmek için konuşup da YALAN söyleyenin vah hâline, sonra vay onun hâline!” buyurmuştur.
(Behz b. Hâkim radiyallahu anhu’dan; Tirmizî; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm 1544/1309)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e.: “Cehennemliklerin ameli nedir?.” diye soran birisine,
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.:
“YALAN söylemektir; çünkü kul YALAN söyledi mi Hak Yoldan sapar. Saptı mı Küfreder; küfrettiği zaman da ->CeheNNeMe girer!” buyurmuştur.

(İmam Ahmed; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm Şerhi-347)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Her kim rızaları olmaksızın bir kavmin konuştuklarını dinlerse Kıyamet Günüde kulaklarına ânük(kurşun) dökülecektir!” buyurmuştur.
(İbni Abbas radiyallahu anhu’dan; Buharî; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm 1537/1302)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Kalbinde zerre kadar KİBİR bulunan kimse Cennete giremez!” buyurunca Sahabi.: “Yâ Rasûlullah!. İnsÂN elbisesinin güzel, ayakkabısının da güzel olmasını istiyor” dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.:
“Hiç şüphe yok ki ALLAH GÜZELdir; GÜZELLigi de SEVer. (Ancak) Kibir, Hakkı hiçe saymak ve insÂNları Tahkir etmektir!.” buyurmuştur.

(İbni Mes’ud radiyallahu anhu’dan; Müslim; Tirmizî; Hâkim; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm Şerhi-345)

Tahkir.: Hareket etmek. Hor görmek. Küçük görmek. Aşağı ve alçak addetmektir.

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Her kim =>Kendini Büyük görürse ve =>yürüyüşünde böbürlenirse =>ALLAH’ın Huzuru’na =>ALLAH kendisine gazâblı olarak çıkar!.” buyurmuştur.
(İbni Ömerradiyallahu anhu’dan; Hâkim; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm 1539/1304)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.:
“ALLAH İndinde erkeklerin en sevimsizi, husumeti pek şiddetli olan SIRNAŞIKtır!.” buyurmuştur.[/b]
(Aişe radiyallahu anha’dan; Müslim; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm 1546/1311)

Sırnaşık.: Rahatsız ettiğine, can sıktığına aldırmadan, bir kimseden sürekli olarak ve yalvarırcasına istekte bulunan, bu isteğinde direnen, rahatsız eden, sıkıntı veren, musallat olan (kimse)..

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “AceLe =>Şeytân'dandır!.” buyurmuştur.
(Sehl b. Sa’d radiyallahu anhu’dan; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm 1540/1305)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Uğursuzluk İnancı =>Kötü AhLâktır!.” buyurmuştur.
(Aişe radiyallahu anha’dan; İmam Ahmed; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm 1541/1306)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Şüphesiz ki =>Lânetçiler Kıyamet Gününde ne Şefâatçi olurlar ne de Şâdid!.” buyurmuştur.
(Ebu’d-Dertâ radiyallahu anhu’dan; Müslim; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm 1542/1307)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Her kim Din Kardeşini bir suçla ayıplarsa =>o suçu (kendisi de) İŞLEmeden ÖLmez!.” buyurmuştur.
(Muaz b. Cebel radiyallahu anhu’dan; Tirmizî; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm 1543/1308)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “HUSUMETte devâm etmen =>sana GÜNAH yönünden yeter.” buyurmuştur.
(İbni Abbas radiyallahu anhu’dan; Tirmizî; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm Şerhi-351)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e bir kimse.: “Ya Resûlallah bana tavsiyede bulun.” deyince,
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
“Gazâblanma!.” buyurmuş o kimse defâlarca tekrarladığında, her defâsında,
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.:
“Gazâblanma!.” buyurmuştur.

(Ebu Hureyre radiyallahu anhu’dan; Buharî; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm 1520/1287)

Resim---Süfyan b. Abdullah-i Sakafî radiyallahu anhu.: “Yâ Resûlallah bana istifâde edeceğim bir söz söyle ama az olsun!.” Dediğinde, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Gazâblanma!. =>Sana Cennet vardır!.” buyurmuştur.
(Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm Şerhi-333)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Müslüman bir kimseye =>Din Kardeşini üç günden fazla terk etmek (dargın kalmak), Karşılaştıkları vakit birbirlerine yüz çevirmek helâl olmaz. Bunların en hayırlısı evvelâ SELÂM verendir!.” buyurmuştur.
(Ebu Eyyûb radiyallahu anhu’dan; Buharî; Müslim; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm 1489/1258)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “İSRÂF etmeden ve gururlanmadan =>Ye, İç, Giy ve Sadaka Ver!.” buyurmuştur.
(Amr İbni Şuayb babasından, dedesinden (radiyallahu anhum)’dan; Ebu Davûd ve İmam Ahmed; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm 1481/1250)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “ZANNdan sakının!. Çünkü ZANN =>SÖZün en YALANıdır!.” buyurmuştur.
(Ebu Hureyre radiyallahu anhu’dan; Buharî; Müslim; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm 1516/1283)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “İnsÂNlara Kötü ZANNda bulunmaktan KORUNun!” buyurmuştur.
(Enes radiyallahu anhu’dan; Taberanî; Beyhakî; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm Şerhi-329)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Gerçekten sizin için en çok korktuğum şey =>Küçük Şirk (olan) RİYÂdır!.” buyurmuştur.
(Mahmud b. Lebid radiyallahu anhu’dan; İmam Ahmed; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm 1512/1280)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Ümmetimin hepsi afvolunur, yalnız =>Açıkça GÜNAH işleyenler müstesnâ.” buyurmuştur.
(Müslim; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm Şerhi-326)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “ALLAH TeÂLÂ.: “Ey KuLLarım =>Zulmü Kendime haram kıldım; onu sizin aranızda da haram kıldım. Binaenaleyh birbirize zulm etmeyin!.” buyurdu.” buyurmuştur.
(Ebu Zerr radiyallahu anhu’dan; Müslim; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm 1522/1289)

Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMEDİ TASAVVUF

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

AZÎZ KARDEŞLERİM;

ALLAHU ZÜ’L- CELÂL’in Mâsivâyı/ZÂTI’ndan gayrısını yaratmasına tek sebeb insÂNoğlunun =>AKLen ve NAKLen =>ZÂTI’nın ULuhîyyeti'ni tanıması =>Her Yer, Her Zaman, Her Hal ve Her Nefeste de ANması=>ZiKRidir..
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Şeriatı, Tarikatı, Mârifeti ve Hakikatı'nın ANAsı ve ASLı =>MuhaMMedî Tâlim/Öğretim, MuhaMMedî Terbiye/Eğitim ve Tatbikatının da sonUCu =>ZİKRULLAH’ı yâd edip gereğince YAŞAmaktır!.

Bir ömür süren İmân, İbâdet, AhLâk ve Hallerin sonUCu son NEFESte =>TEVHİD EHLi OLup ZİKRULLAH’ı söyleyip =>ŞÂHİDi OLmaktır..
Kulun kendisini bilerek Sistemin Sâhibi OLarak SUBHÂN ALLLAH TeÂLÂ’yı BİLmesi ve ZİKRETmesi ile ilgili MuhaMMedî GüZeLLik ve ÖZeLLikLere BİRLİkte GöZ ve GöNüL ATALIM.:


Resim ---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.:ALLLAH TeÂLÂ.: “Kulum beni zikrettikçe ve dudakları benimle kıpırdadıkça BEN kulumla beraberim.” buyuruyor.” buyurmuştur.
(Ebu Hureyre radiyallahu anhu’dan; İbni Mâce; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm 1566/1330)

Resim ---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.:ALLAH Azze ve Celle.: “Ben kulumun BENim hakkımdaki zannının yanındayım. BENİ zikrettiği zaman da onunla beraberim. Eğer BENİ yalnız başına zikrederse BEN de onu kendi kendime zikrederim. BENİ bir topluluk içinde zikrederse, BEN onu, o topluluktan daha hayırlı bir topluluk içinde zikrederim. O, BANA bir karış yaklaşırsa, BEN ona bir arşın yaklaşırım. O, BANA bir arşın yaklaşırsa; BEN ona bir kulaç yaklaşırım. O, BANA yürüyerek gelirse; BEN ona koşarak gelirim!.” buyuruyor.” buyurmuştur.
(Ebu Hureyre radiyallahu anhu’dan; Buharî; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm Şerhi 362)

Resim ---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Âdemoğlu, ZİKRULLAH’tan daha fazla kendini azâbdan kurtaracak bir iş yapmamıştır.” buyurmuştur.
(Muaz b. Cebel radiyallahu anhu’dan; İbni Ebi Şeybe; Taberanî; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm 1567/1331)

Resim ---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Hiçbir kavim bir yere oturarak orada ALLAH’ı zikretmezler ki kendilerini melekler sarmasın ve RAHMEt kaplamasın. Hem onları ALLAH Kendi Katındakilere zikreder.” buyurmuştur.
(Ebu Hureyre radiyallahu anhu’dan; Müslim; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm 1568/1332)

Resim ---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Şüphesiz ALLAH’ın birtakım melekleri vardı ki yollarda dolaşarak zikir ehlini ararlar. ALLAH TeÂLÂ’yı zikreden bir kavim buldular mı.: “Hacetinize gelin!.” diye birbirini çağırırılar. Bunun üzerine tâ semânın alt katına varıncaya kadar kanatları ile sararlar.” buyurmuştur.
(Buharî; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm Şerhi 363)

Resim ---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Eğer bir kavim bir yere oturur da orada ALLAH’ı zikretmez, peygambere salâvât getirmezlerse Kıyamet Gününde bu kendilerine hasret (gam, gussa) olacaktır.” buyurmuştur.
(Ebu Hureyre radiyallahu anhu’dan; Tirmizî; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm 1569/1333)

Güzel AhLâk =>Şerden kaçıp ->Hayra koşma HUYUdur. RIZAULLAHı esas ALır. AhLâkî Gelişim de Kemâlâtın içindedir.. Çocuk büyürken =>KAFAsı da büyür =>KALBi de büyür..
Kur'ÂN-ı Kerîm’in kapsadığı bir HÂLdir =>MükeMMeL AhLâk.. BiLgi ve FâziLet Ağacıdır..

Bu konuda İslâm Âlimlerince pekçok eserler yazılmıştır.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, İdeâl AhLâkın Örneğidir.. Evrensel AhLâk Güzelidir..
Tasavvufta =>Tüm Letâiflerin ortak ve nihai işlevlerinin kabıdır =>AhLâk..
AhLâkın İslâhı ve İflâhı MuhaMMedî Tasavvufun konusudur. Kul fiillerini =>Sâhibi olduğu AhLâk üzere İŞLer..
AhLâk =>Hikmetten de ötede ->Kudret Sahasında/Fiiliyyat’tadır.

AhLâk =>Âdil ise =>MuhaMMedîdir..
AhLâk =>Sıddîk ise =>MuhaMMedîdir..
A’mâl-i Sâlihanın neleri kapsadığı hususunda ciltlerce kitâb yazılabilir ve yazılmıştır da..

Asr-ı Saâdette bile; Takvâ-Zühd-TeVeKKüL-Kânâat-Fedâkarlık v.s. gibi AhLâki Erdemlere dayalı Hayat Tarzının yerini,
=>Emevîlerin Zulmüyle birlikte Servet, Debdebe, Gösteriş, Açgözlülük v.s. gibi AhLâkî çürüklükler almaya başlayınca,
=>Başta Ebu Zer el Gifâri radiyallahu anhu, Selmân-ı Farisî radiyallahu anhu ve diğer bazı sahabiler şiddetle karşı çıktılar..
Ne var ki sürüldüler, dövüldüler..Tasavvufun İLk OLUŞmasına da bu AhLâkî YOZLaşma/AhLâk-ı MuhaMMedîyye’den UZAKLaşma sebeb teşkil etmiştir.
Ehl-i Suffe deki AhLâkî Eğitimi devâm ettirme fonksiyonu =>MuhaMMedî Tasavvuf OkuLu OLarak devâm edegelmiştir..

Sûfî Ebû’l-Hasan el Nurî.: “Tasavvuf =>Ne bir takım merâsimler ne de bir bilgi yığınıdır, aksine Tasavvuf =>Yalnızca AHLÂKtır, Hürriyettir, Fütûvettir, Soyunma Cömertliğidir.” buyurur.

MuhaMMedî Tasavvuf’a =>“AhLâku’l-Râziyye ve Merzîyye” diyebiliriz. Sonuç olarak, Razı OLma ve OLunma AhLâkıdır..
MuhaMMedî Tasavvuf =>SıLa’ya/ULAŞılacak Hedefe İSÂL/ULAŞım İŞİdir..

Hüsnû’l-HüLûk/Güzel Ahlâk=>KALBdeki/Merkezdeki İMÂNın=>KAFAdaki/MUhitteki AKıLLa FiiLen YAPıLmasıdır!.

Abdin =>RABBısı'na Akış Arkının/yatağının adı ise =>Hüsnû’l-HüLûktur.
Hüsnû’l-HuLûkun =>Mübârek, Mükerrem ve Mükemmeli ise =>AhLâk-ı MuhaMMedîyye olup MuhaMMedî Mârifet ÖNce bunu YAKALAmaktır.
HAKk TeÂLÂ celle celâluhu ancak bu zirveden GÖRünür, TANInır ve KuLLuk edilir..
AhLâk-ı MuhaMMedîye=>Âriflerin Â’râfatıdır.. Hamîdiyyet ve Mahmudîyyet Makamı'dır. Lâzım ve Lâyıkınca Hamd ancak o Makamda Mi’katlıdır/zaman ve yeri tâyin edilmiştir...

Elbette, AhLâk-ı MuhaMMedîyye =>A’mâl-i MuhaMMedîyye ve Ahvâl-i MuhaMMedîyyeyi Uygulayış AhLâkıdır, Huyu’dur..
Her Yer, Her Zaman, Her Hâlde ve Her Nefeste değişmeyen ve HAK ve HAYR üzere OLuş Tavrı, Tarzı, Kıvamı ve HâLidir..

RASÛLULLAH sallallahu aleyhi ve sellem =>Söz, Fiil, AhLâk Ve Hâl Tevhidinde kesinlikle İ’TİDALİ/optimumu emretmiş ve yaşamıştır. İFRAT’ı/maxsimum’u ve TEFRİT’i/minumum’u şiddetle REDDetmiştir..


Resim ---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: Mutü kable en temutü.: ÖLmeden önce ÖLünüz!” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II-291-2669)

“ÖLmeden ÖNce =>ÖLmek” Tezini Esas ALıp.:
=>“TeVeKKüL =>Terkten ibârettir!.” dersek,
=>“Yarın ALLAH Kerîmdir” dersek..
=>“Sûfî, İbnû’l- Vâkttir!” SÖZmüzün İÇeriğini İÇip FiiLen YAŞAmadan =>Dünü ve Yarını unutmamız cidden pek çok NASSLa/Âyet-i CeLîLe ve Sahih Hadis-i Şerîfle çelişmektedir..
İŞin ASLı =>CeHâLette>ÖLüp ->KeMâLâtta>DİRİLmek ve ŞeytÂNın AhLâkında=>ÖLüp, RASÛLULLAH sallallahu aleyhi ve sellem’in AhLâkında DİRİLmek.. İken KULLuk İŞi, nerelere gitmiş ve gidiyor!..
Dünyâyı terk ->TeVeKKüL ise ->KULLuk İmtihÂNı nerede olunacak?!.


Resim ---Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem.: "Her kötülüğün başı=>Dünyâ Sevgisidir!" buyurmuştur.
(İbn ebi’d-dünyâ, Beyhakî, Aclunî, K. Hafa, C.1, S.344 H. 1099, A. Kari, Mevzuatü'l Kübrâ H.163)

Resim ---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Hubbü’d dünyâ re’sü küllî hatieti ve hubbüke’ş-şey’e yu’mi ve yusimmü.: Dünyâ sevgisi bütün hataların başıdır. Bir şeye olan sevgin seni kör ve sağır yapar.” buyurmuştur.
(Enes radiyallahu anhu den; Kütibi Sitte,Rezîn İlâvesi; Beyhâkî, Şû’abü’l-İmân; Hadisin ikinci yarısı Ebu Dâvud, Edeb 125-5150 de tahric edilmiştir.)

Resim ---RASÛLULLAH sallallahu aleyhi ve sellem: “Ed dünyâ cifetün ve Tâlibuha küllabun.: Dünyâ LEŞtir, onu isteyenler de köpektir!.” buyurmuştur.
(Gazali, İhyâ, C.3 Dünyâ Sevgisi bölümü; AcLûnî, Keşfü’l- Hâfâ, I, 409.)

Ancak bu.: “Dünyâya tapıcı olup saldırmayın, hak ve hayr üzere adâletle yaşayın!.” demektir..
“Sûfî =>Vaktin oğludur, şu ÂN’ı değerlendirir!” demekten maksad =>“Yarını düşünmez”i değil de =>“Sûfî her nefeste Hazır ve Nazır OLanı/ALLAH celle celâlihu’yu =>Zikreder ->Fikreder ->Şükreder ->Sabreder.. Kısacası =>KuLLuk eder!.”i ANLıYORum!.

MuhaMMedî OLduğunun RÜŞDüne ERen bir Mü’min Ârif ve Kâmil OLan ÂŞIk; HAKk’ın celle celâluhu Halkına, Maddî Ve Mânevî Hasbî Hizmete Mecbur ve Me’mur OLduğunu BİLir ve UYGULar..
Hem de bu işi MuhaMMedî Muhabbetle ve Merhametle YAPacak ki RAZI OLunan OLsun!. NE DEmek HaLka KüLfet!.

Bir sahabe var ve o kadar da değerli ki herkes gıbta ediyor. Gerçekten gıbta ediyor.
Gündüz oruç, gece namaz. Uyku filan yok. Herkes hayretler içinde..
Bunları duyan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ne ile geçiniyor?” buyuruyor.
"Ağabeysi bakıyor onun âilesine!” denilince,
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Ağabeyi ondan hayırlıdır!” buyuruyor..

Ama bir gün bu sahabenin karısı geliyor Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e.: “Yâ Resûlullah bu adam var ya bu adamın benim için erkekliği böyle!.” diyerek elbisesini buruştturarak açıkça.: “Benim için; bu erkek değil, kocalık yapmıyor, insan değil!” diyor.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ne buyuruyor.: “Çağırın onu buraya!.”
Adam gelince Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem soruyor.: “Doğru mu söylüyor?”
Adam.: “Doğru söylüyor”deyince,
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kadını boşa ve sen bizden değilsin!.” buyuruyor..

ÜMMet-i MuhaMMede MutLak ÖRNek RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’i her hususta mutlak İZLEmemiz Şarttır..


Resim ---Bir defasında, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in eşlerine gelerek Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in ibâdetleri hakkında onlardan bilgi almak isteyen üç kişi, anlatılanları azımsayarak.: “Biz kim, peygamber kim! ALLAH onun geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlamıştır!.” demiş, sonra da kendi aralarında sözleşerek, biri gece boyu sürekli namaz kılmaya, diğeri sürekli oruç tutmaya, üçüncüsü de evlenmemeye karar vermişlerdi.
Bu konuşmaları duyan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Şöyle şöyle söyleyen siz misiniz?. Şunu iyi bilin ki, vallahi, aranızda ALLAH’tan en çok korkanınız ve O’na karşı en çok Takvâ Sahibi olanınız BENİM. Bununla birlikte ben bâzen oruç tutar, bâzen tutmam. Hem namaz kılarım hem de uyurum. Kadınlarla da evlenirim. Kim BENİM SÜNNEtimden yüz çevirirse benden değildir!.” buyuruyor.

(Buharî, Nikâh, 1; Müslim, Nikâh, 5.)

PEYGAMBERimiz RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in GündeLik Hayatı.:

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in Torunları, Babaları İmam Ali kerremallahu vechehu’den naklederek anlatıyorlar.:
"...Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, günlük zamanını üçe taksim ediyordu.:
=>Bir kısmını namaz kılmak ve Kur'ÂN-ı Kerîm okumak gibi ALLAH TeÂLÂ'ya ibâdete ayırıyordu.
=>İkinci kısmını âile fertleriyle alakadar olmaya ayırıyordu; günlük ev işlerini yapıyor, ev ihtiyaçlarından kendisine düşenleri yerine getiriyordu.
=>Üçüncü kısımda ise, istirahat buyuruyordu. Ancak istirahat zamanını da ikiye böler ve bunun bir kısmında ashabın ileri gelenlerini huzuruna kabul ederek onlara gerekli bilgileri öğretir, onlar da huzurundan çıkınca öğrendiklerini ashabın bütününe öğretirlerdi..
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, kendisine yakın olmakta ashabında mal, mülk, para, soy sop gibi şeyler aramaz, daha ziyâde takvâya önem verirdi, ibâdet ve taata düşkün, güvenilir kimselere fazlaca iltifat ederdi.."


Hasan aleyhisselâm anlatıyor.: “Hind b. Ebî Hâle’ye -ki kendisi insanları güzel tasvir ederdi.- Dedemi sordum. Şöyle anlattı.: “Rast geldiği kimselere ilkin o selâm verirdi. Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem, devamlı olarak üzüntülü ve düşünceli idi. Hiç rahat ve huzur duymazdı. Lüzumsuz konuşmazdı, susmaları uzundu. Kısa, veciz ve mânâlı sözler söylerdi. Kelimeleri ağır ağır söyler, ihtiyaçtan fazla ve eksik söylemezdi. Yumuşak huylu idi. Ne kaba ne de çok hafifti. İyilikleri küçük de olsa, büyük görürdü. İyilikleri ne yerer ne de överdi. Dünyâ ve Dünyâ varlıkları için öfkelenmezdi. Fakat HAKk’a saldırıldığı zaman hiç kimseyi tanımaz, hıncını almadıkça hiç bir şey onun öfkesini engelleyemezdi. Kendisi için kızmaz ve intikam almaya kalkışmazdı. Kızdığı zaman yüzünü çevirir, hem de çok çevirirdi. Sevindiği zaman da göz kapaklarını yumardı. Gülmesinin çoğu gülümseme idi ve gülümserken dişleri dizilmiş dolu tanelerinin görünüşünü andırırdı..”

Hüseyin aleyhisselâm, Babası İmam Ali kerremallahu vechehu’ye, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in bazı hallerini sormuş, İmam Ali kerremallahu vechehu’ye şu şekilde anlatmıştır.: “Evine izin isteyerek girerdi. Evindeki zamanını üç kısma bölerdi. Bir kısmını ALLAH’a (ibâdet), bir kısmını âilesine ve kendisine. Sonra da insanlara ayırırdı.” buyurmuştur.

Hüseyn aleyhisselâm anlatıyor.: “Babam Ali b. Ebi Tâlib’e.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem evine girdiği zaman ne yapıyordu?” diye sordum. Dedi ki.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Evine girdiği zaman vaktini üçe böler; bir kısmını ALLAH’a ibâdete, bir kısmını âilesine, bir kısmını kendisine ayırırdı. Kendine ayırdığı kısmını da insanlar arasında taksim eder, herkesi ondan faydalandırırdı. Onlardan hiç bir şeyi esirgemezdi. Kiminin, yalnız bir işi, kiminin iki işi kiminin de birçok işleri olur ve ona göre onlarla ilgilenir, gerek onlara ve gerekse umûma yararlı olan görüşlerini ihtiyaç ve sorularına göre söylerdi.: “Burada olanlar burada olmayanlara iletsinler. Ve bana işini iletmeye gücü yetmeyen kimselerin işlerini siz iletin. Zirâ kim, bir Emir Sâhibine ihtiyacını iletmeye gücü yetmeyen kimselerin ihtiyacını iletirse Cenâb-ı ALLAH Kıyamet Günü o kimsenin ayaklarına kuvvet verir.” buyururdu. Yanına, hayır ve iyilik umarak girerler, bir şey yemeden meclisinden ayrılmazlar, ayrılırken de fazilet ve üstünlükte birer örnek, kılavuz olurlardı..”

Hüseyn aleyhisselâm devamla.: “Babama.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem evden çıktığı zaman ne yapardı?” diye sordum. Dedi ki.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, ağzını lüzumsuz şeylerden kilitler, halkı kendisine ısındırır ve hiç kimseyi kendinden soğutmazdı. Hiç bir kimseye güler yüzlülüğünü esirgemez ve güzel huyluluğunu bozmazdı. Ashabından birini görmediği zaman onun nerede olduğunu ve halk arasında olan-biten işlerden sorardı. Güzel şeyleri beğenir ve teşvik ederdi. Kötü şeyleri de yerer ve halkın gözünden düşürmeye çalışırdı. Hakta hiç tâviz vermez ve haksızlığa değer vermezdi. Kimin halka hizmet ve faydası çoksa onun nazarında insanların en değerlisi ve en büyüğü o idi..”

Hüseyn aleyhisselâm.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, otururken de kalkarken de ALLAH’ı bolca anardı. Bir toplantıya gittiği zaman nereyi boş bulursa hemen oraya otururdu. Yanında oturanlara iltifat ederdi. Onun için de herkes Peygamber Efendimizin en çok kendini sevdiğini zannederdi. Bir iş için kendisiyle konuşanlar ayrılmadıkça kendileri ayrılmazdı. Kendisinden bir şey isteyenlere, ya o şeyi verir veyahut onları tatlı bir dille savardı. O’nun Meclisi İlim, Haya, Sabır ve Emniyet Meclisi idi. O’nun Meclisinde yüksek sesle konuşulmazdı. Hiç kimsenin şerefiyle oynanmaz ve hiç bir kimsenin ayıbından söz edilmezdi. Eğer aralarında bir üstünlük farkı varsa o da takvâ ileydi. Herkese gönlü alçak ve mütevâzı idi. Büyüğe saygı, küçüğe şefkat gösterilirdi. İhtiyaç sâhibleri tercih edilir ve yabancılar korunurdu. Devamlı olarak güler yüzlü, yumuşak huylu ve alçak gönüllü idi. Ne kaba, ne katı kalbli, ne bağırıp çağırıcı, ne küfürbaz, ne yerici, ne de aşırı şakacı idi. Hoşlanmadığı şeyleri görmemezlikten gelirdi. Hiçbir ümîd edenin ümidini kırmaz ve onu mahrum etmezdi. Kimseyi yermez ve ayıplamaz, kimsenin gizli hallerini araştırmaz ve sevâbı olmayan şeylerden konuşmazdı. Kendisi konuştuğu zaman, yanında oturanlardan her biri başına kuş konmuş gibi başlarını eğip onu dinlerlerdi. Kendisi konuşunca onlar susar ve ancak O susunca onlar konuşurdu. Yanında çekişmezlerdi. Arkadaşları neden gülüyorlar ise O da ondan gülüyor, neden hayret ediyorlarsa O da ondan hayret ediyordu. Bir yabancının biçimsiz konuşmalarına ve yersiz sorularına karşı o kadar sabrederdi ki, ashabının sabrı tükenirdi. Kimsenin sözünü haksız bir şey söylemedikçe kesmezdi. Ancak, konuşan haksızlığa başlayınca ya onu nehyeder, veyâhutta oradan kalkıp giderdi..” buyurmuştur.

(El-Bidâye, c. VI, shf. 33, El-Müstedrek, c. III, shf. 640, Kenzü’l-Ummâl, c. V, shf. 32, El-İsâbe, c. III, shf. 611)

AZîZ CÂNLar;
Biz, kimsenin ne Müfettişiyiz ne de Müftîsiyiz..
Biz "MuhaMMedî MeLÂMîyiz” diyoruz ve bu sözle imtihÂN ediliyoruz =>“Öyle miyiz, değil miyiz?” diye..

MuhaMMedî Tasavvuf.:
* Şerîat-ı MuhaMMedîyye =>SözLeri->Kur'ÂN-ı Kerîm ve Sahih Hadis-i ŞerifLer,
* Tarikat-ı MuhaMMedîyye =>SözLerinin İsbatı, Tatbikâtı, Sünnet-i Seniyyesi,
* Mârifet-i MuhaMMedîyye =>İmân ve Sâlih Amel sonucu HâLik TeÂLÂ’yı tanıma AhLâkı..
* Hakikat-ı MuhaMMedîyye =>Nefsini/Kendini ve RABBi’ni TANIyışın/BİLişin sonunda =>SEVen ve SEViLenin arasında geçen HÂLLer, yapılan İkrâm ve İhsÂNlar.. Kişisel ve Zâtîdir. Kâbe kavseyn gibi.. KuL ile RABBı’sı arasında parmak izi gibi ->“Sizde Bir Türlü, Bizde Bir Türlü” olarak anlıyoruz, tanımaya ve yaşamaya var gücümüzle azmedip KüLLî ŞEYy’e KADÎR olan RABB’imizTeÂLÂ’ya TeVeKKüL ediyoruz!.

MuhaMmedî GüzeL AhLâk;
AKLın =>HABÎBULLAH’ın Havz-ı Kevser-i Kevneyninde=>Câhillik Cenâbetliğinden temizlenip İmân ve Amel-, Sâlih Kanatlı AŞKk Kuşu OLup ARŞ’ın Sâhibi SUBHÂN ALLAH’a Uçuş Rotasıdır.. Yârin YOLUdur-YOLLuğudur-YOLDAŞıdır..
“HüLâsa-i KeLâm, bütün ÂŞIKLara es SeLâm!” diyoruz..

AhLâk.: hülûktan/yaratılıştandır. İ’tikadî ve İmânîdir. Hakkı ya da bâtılı esas alır.
AhLâk-ı Azîm.: Büyük, ulu, yüce, fıtrî, aslî, Kur’ÂNî ve İlâhî AhLâk.
Hakka ve hayra yönelik tüm Esmâ-i şerîflerin Zuhûr/Tecellî yeri olan bir AhLâk.
AhLâk-ı Mahmude.: Övülen, emredilen, muradedilen. Hamîdî AhLâk..
AhLâk-ı Mezmume.: Yerilen, yasaklanan, dilenmeyen. Zemimî AhLâk..
Huy.: Kişinin hayattaki imkânlarıyla ve tercihiyle giyindiği davranış elbisesi olup AMELidir. Hayrı ya da şerri işlemeyi esas alır..
Kabih Huy.: Yakışıksız, çirkin, ayıp, kabahatlı huy..
Hasen Huy.: Hüsûnlü, iyi, güzelce huy..
HuY =>Ortam, muamele, gayret, arkadaş v.s. ile iYİye ya da KÖTÜye değişebilir..
Resim
Cevapla

“Divanında Muhammedi Tasavvuf” sayfasına dön