KULİHVANİ'MİZ DEN........

Cevapla
Kullanıcı avatarı
HAYY-DOST
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1856
Kayıt: 16 May 2009, 02:00

KULİHVANİ'MİZ DEN........

Mesaj gönderen HAYY-DOST »

.1. SALÂVÂT SILASI - SALÂT ZEVKİ

Maksadımız Muhammedî tasavvuf penceresinden salâtı arzetmektir. Muhammedî şuûra ulaşanlar arasında asla riyâ ve yalan yoktur hamdolsun...
Neden olsun ki; onlar öylesine erdem erleridirler ki; geçmişe bağışlanma ve tevbeleri bir, geleceğe hak ve hayr duaları bir...
Şu anda olan (yaşanan, kaderin kazası gereği hükm-ü hakk: olan'a) rıza gösterip: Nefsin (ve aklının) hoşuna giderse şûkür, gitmezse sabırda bir... İmân eden, sâlih amel ehli olan ve hakta ve sabırda vasiyetleşen vuslât damlaları....
Emrullah'ın tümünü harfiyyen ve Muhammedî metodla işleyip sevâbını sahibinin (Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)) ortak hesabına anında aktaran, kevser havuzuna gönderip nefesine; hatalarınla baş başasın, sevâb bekleme ve gayret et. Fırsat geçirmeden..
" Hatalarına istiğfâr ve tevbe et..." diyen yağız yiğitler...
İsim veremeyeceğim amma şu anda Antalya'da yaşayan bazı arkadaşlarımın da tanıdığı bir zâta bizden bahsetmişler...
"Gelsin de hesablaşalım..." demiş...
Bir arkadaşım onun parsellerinden birine 13 kat bir bina dikiyordu. Şantiyeye götürdü.
76 yaşında ak saçlı cıvıl cıvıl mavi gözlü, samîmî ve tedirgin bir kimse idi... Masanın üzerine kalınca bir defter çıkarıp koydu.
"Sen de çıkar neyin varsa..." dedi.
Bende boş ve küçük bir kağıt ve kalem vardı gerçekten...
"Al oku defterimi tasavvuf deyip durmayın, gelin, çıkın işin içinden. Dünyayı Konya'yı da bilirim... Falan filân!" dedi.
Ve elini sertçe masaya vurunca: "Bana bak yaşlı baba... İçin yanıyor sanıyordum, kulaklarından ve burnundan duman çıkmaya başladı... Kendi defterini erkekçe kendin oku ve anlat da anlaşalım..." dedim.
O ise sola dönüp şu adadaki bloklardaki katlardan 78 tanesi benim, şu ilerdekilerden 110 u benim ve..." derken:
"Anladım! Malı mülkü atla..." dedim.
"İlk karımdan ayrıldım. Bir oğlum bir kızım vardı. Üçü de mal vermedim diye birleştiler bana bunak da'vâsı açtılar... Kendimden 40 yaş küçük bir hanım almıştım. 11 yaşında bir oğlum var" dediğinde:
"Geç geç..." deyince: "Gözlerinden yaşlar boşandı ve
"Ben gece uykusu bilmiyorum; evlerimin sayısı, odaların ebatları, rüyâma girip uyandırıyor... Evde bir 9 lu tabancam var. Pek çok kere karşılıklı konuştuk ama, tetik çekilemedi v.s.... Ve ölümcül bir hastalığım var. Ömrüm boşa geçmiş ve artık toparlanmam imkânsız..." diyordu...
Ve dönemiyordu...

Bunları şunun için arz ettim ki Muhammedî tasavvuf ayık akıl ve saf nakl işidir. Uyur, uyurgezer ve sarhoş aklın oyuncağı tasavvur tasavvufu ise, kapı kapı ev servisi yapan softalarca satılıp - alınıyor...

İ'tikad: Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) e tam teslim ve tâbi' olup getirdiğine imân ve Rabbü'l-âlemin'ine itâat, itimad ve güvendir.

Kesret içinde yüzen birisine vahdetten söz etseniz "kaç tane daha var?." der. Vahdet ise tekliktir ve "bir"liktir. Vahdet-i mevcûdu (kâinât) vahdet-i vücûd sanan ve anlayanların, taşkınlık ve şaşkınlıkları meşhurdur. Elbette vahdet-i vücûd bir kemâlât makamıdır. İmam-ı Rabbani Hazretleri mektubâtında "bu makamda 14 yıl kaldım" demekte ve vahdet-i vicdân olarak yorumlamaktadır.

El evvel-El âhiru- El Zâhiru- El Bâtinu olan ALLAH Tealânın vahdaniyyeti mutlak ve kesindir.
"Vahdet-i Vücûd dersek bizi de katarız haa..." gibi olması mümkün olmayan ve anlamsız sözleri;
Firavun'un çıkıp da: "Ben en yüce RABB'ınızım..." sözü gibi abes, boş ve gereksiz buluyorum...

Zirâ; Vahdet-i vücûd, vahdet-i şühûd, vahdet-i sücûd ve vahdet-i ühûd; nefsin, ilâhi vahdaniyyet karşısında (sırat-ı hayat köprüsünden geçerken) sırat-ı müstakîm üzere yürüdüğü kader çizgisinde kendi kemâlât makamlarındaki durum değerlendirmeleridir.

Vücûd şühûd sücûd ühûd; nefsin, ilâhi vahdaniyyet karşısında (sırat-ı hayat köprüsünden geçerken) sırat-ı müstakîm üzere yürüdüğü kader çizgisinde kendi kemâlât makamlarındaki durum değerlendirmeleridir.
Vücûd şühûd sücûd ühûd (ahdlerin verildiği) makamına (yerine) gelen nefs, Bezm-i Elest gerçeği ile buluşur...
Götürdüğü gerçek ise Rabbü'l-âlemin'e: "Vallahi ben imkânla imtihan âlemine gittim, yaşadım, anladım ve şâhid oldum ki "Eşhedü enlâ ilâhe illallah ve Eşhedü enne Muhammeder Resûlullah" sözü olacaktır.
Elbette Merhametullah ve Mülküllahı bilmektedir ve şüphesi de yoktur!.., Namaz dinin direğidir.
Çünkü tekemmülün tümüne câmi'dir. Mi'râctır.

Tasavvufî terim ve anlam münâkaşalarını bir tarafa bırakıp işimize bakalım:

1- Namazda kıyam vücûdî bir makamdır :

Tüm letâifler beden kabında elif gibi ayakta eller bağlı ayaklar sabit (kaymaz) hâlde kulun benliğinin kendini ve RABB'ıni bilmesi ezel verdiği sözü, ilâhi sözle (Kelâmullah) doğrulaması ve arzedişi...
İlmullahdan isti'dâdınca (vehbî) olanı iktisabınca (kesbî-çaba, gayret iş) yaşayış....
Kıyam ve kırâat makamı....
İnsan beden içindekilerle birlikte (can cisimde) seccade üzerinde ayakta dimdik durmaktadır.
Bu hâli, bu zaman ve bu zeminin gerçeğidir.
Rabbü'l-âlemin'i ise Hazır-Nazır bilmektedir.
Bir şey olmaktan ve benzetmekten tenzih ettiği RABB'ısını kendisi gibi bir mahlûk (heykel) olarak karşısında görmek ihtiyacı asla yoktur.
İçte şah damarından da yakın ve dışda küllî şey'in muhit (kapsamış, yutmuş) olan RABB'ısını vücûda girmek v.s.den tenzih eder. Ve emredildiği gibi esas duruşta kulluğunu arza çabalar...

2- Namazda rükû' şühûdî bir makamdır :

Benliğini ve Rabbü'l-âlemin'in azametini bilen ve anlayan ve şâhid olan nefsin, sınırlı ve sorumlu benliğini kendisine bahşeden RABB'ısının bu lûtfünü irade ile ters dönmüş ve benliğinden vazgeçmiş "lam" gibi başını eğişi, sözün sohbete dönüşüp nefsin sahibini buluş şühûdu.
Tenezzûl tevâzu' ve tesbih ve hamd makamı...
İnsan nefsi hakkı ve hayrıda anlamakta aynı derecede kabiliyet ve isti'dâd sahibidir.
Akıl nûrunun verilişine ana sebeb de bu yöndür.
Kıyamda kendini ve RABB'ıni bilen nefs kulluk kemâlâtında benlik başını eğerek Bezm-i Elestte verdiği Rübûbiyyet tevhidine şehâdetini şühûdî olarak yeniler.
El Azîm olan RABB'ıni tüm noksanlıklardan beri kılar.
Rabbü'l-âlemin'in imkân âleminde başka Rablerin olmadığına ve olamayacağına şühûdî şehâdetini sunar...
Ve hamdini ekler...

3- Namazda secde sücûdî bir makamdır :

Nefsin benliğinden geçiş gereğini idrak ederek gölgesini (kendini) gizlemeden yok biliş ve RABB'ısına teslim edişi 7 letâifin teslimiyyetinin Rabba rücû secdesi ve istikametinin ürûc secdesi...
Kıyamın karşılığı kariblik (yakînlik).
Muhammedî şeddeli Mim'in RABB'ısıyla Zevk Mahalli ve rücû ve ürûc mir'âcı...
Merkezde ve muhitte mi'râc...
Rübûbiyyet tevhidine bu âlemdeki yaşamı sonucu şâhid olup imân ve ilân eden nefs kalbe girmeye ve kalbî nefs olmaya hakk kazanmıştır.
Geçici varlığının gölgesini bedeni altına toplama vakti gelmiştir.
Her hücresini temsilen 7 organı ve âleti (2 ayak, 2 diz, 2 el, 1 baş ile) üzerinde (7 ayaklı bir masa gibi) RABB'ısına secde eder.
Kudretullahı (potansiyel azamet, güc) anlayan aklıyla "El A'LÂ olan RABB'ını tüm akıl içi ve akıl dışı benzetme ve noksanlıklardan uzak kılar. 7 ayaklı masa benzetmesi doğru ve gerçektir.
Teknikte 3 noktadan bir düzlem geçer ve bu ilk denge hâli ve denge, düzen ve itmînânın ilk şartıdır.
Secdede ise 7 mesned noktası olup, yedigen içinde 35 üçgen oluşur ve 35 üçgenle minumum denge şartı sağlanır.
Dörtgenler dengesi 35, beşgenler dengesi 21, altıgenler dengesi 7, yedigen dengesi ise en mütekamili ve en emniyetlisi olup 1 tanedir.
Toplam 99 denge mevcûddur.
Nefsin bu derûnî dengelere ulaşmasının ne demek olduğu ise ehlince bilinir ve tek 1 secde de 99 esmâ esrârı yaşanır...

Resim
Resim
Cevapla

“Divanında Sall ve Namaz” sayfasına dön