AKLımdan SOHBETim var!!!

Cevapla
Kullanıcı avatarı
gullale
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1362
Kayıt: 16 Oca 2008, 02:00

AKLımdan SOHBETim var!!!

Mesaj gönderen gullale »

Resim

AKLımdan SOHBETim var!


Benim eski zamanlarımda, evlerimizde kablolu çevirmeli telefonlar vardı ve aile dostları, anne arkadaşları vardı, çocuklar için ise mahalle arkadaşları... Annem falan teyzeni ara müsâitse annem gelecek de derdi... Ya da arayan, evdeyseniz akşam oturmasına geleceğiz ... Çocuklar içinse mahalle, sokaklar oyun alanıydı... saklambaç, körebe, yakantop, sek-sek, voleybol oynanırdı... Neşeli çığlıkları ya da mızıkçılık yapanların öfkeli ağıtları havada uçuşurdu...

İnsanlar, -nasılsınız -iyi misiniz? -daha ne var ne yok muhabbetinden sıkıldılar artık, iyi ya da kötüyüm kendimle kalmak istiyorum, sana ne! ne haldesin bilmem ben senden zordayım bana ne! ve
"o" da kim? burada mı oturuyorlar? umursamazlığının arkasında kalabalıklar içerisinde yalnız hayır yapayalnız yaşıyorlar hayır yaşıyor gibi yapıyorlar...

Ve eskiden parmakla gösterilen, -aklından zoru varmış... -kafayı yemiş... -psikoloğa gidiyormuş... cümleleri normalleşti, -psikoloğa gitmek kötü değil ki, herkesin ihtiyacı var, gitmek gerekli birşey ya da -Psikoloğa götürün, ben gidiyorum, gitmemek ayıp anlamlarında cümleler modernlik, görgülülük, bilgililik oldu! Hocalara üfletmiyor modern insan kendini, çocuğunu, eşini... Psikologlara üfletiyor, bu da çağdaşlığın göstergesi oluyor... Toplumsal ihtiyaçlara göre iyiler-kötüler değişiyor??? kahkaha ile gülmek ayıptı şimdi pirzola yerine geçiyor yararlı! Bir zamanlar hırsızlık yasaktı şimdi kimin eli kimin cebinde belli değil adına ticaret finans vs diyorlar... Adam öldürmek günahtı, zinhar olmazdı şimdi adına ötenazi, yaşamı durdurma bitirme hakkı diyorlar... Elele dolaşmak ayıp, sokakta öpüşmek zina idi şimdi,
'deniyorlar' veyâ 'aşk' diye buna diyorlar...

Bu dönemler yerini
"iletişimsizlik" adı verilen meydana bıraktı mı... Şimdi buradan buyrun. Seyreyleyin İnsanın hâlini... "iletişim"i makineler üzerinden yapmanın "güvenilirliğine" dayanmış, tanımadığı insanlarla havadan sudan, ortadaki bir konudan sohbet ediyor, kavga ediyor, vuruyor-kırıyor, seviyor, ağlıyor, gülüyor...

Facebook denilen site gûya eski kaybolan haber alamadığımız arkadaşlarımızla buluşabileceğimiz sanal mekân olacaktı. Oysa listemdeki insanlardan belki beş tânesini tanıyorum o da eskiden olup ta bulduğum değil, şimdi el an arkadaşım olanlar... Dahası var, aynı evde yaşayan iki kardeş, ana-kız, baba-oğul Face üzerinden birbirlerine sevgilerini ifâde ediyorlar, teşekkür ediyorlar filanca yaptığı için, birbirlerine elleri ile verdikleri hediyeleri resimleyip Face üzerinden teşekkür ediyorlar ???

Bir de meşhur tweet var. Minik kuşumuz. Kuşlar haber veriyor ya hani bilinmesini duyulmasını istemediklerimize, işte onu alenen bile isteye herkesin gözü önünde yapıyorlar modern, çağdaş, kültürlü insanlık düzeyinde...??

Telefona para verilmiyor artık. Netten görüntülü konuşuluyor, mailleşiliyor, yazışılıyor... Misâfirlikler, pastahanelerde, lokantalarda, mesîre yerlerinde ayda-yılda bir gerçekleşiyor...

Bu kaçış, bu sığınış, bu yüzyüze gelmeden, tanınmadan ve tanımadan HAYYâlen değil zâhiren ama ve lâkin zâhirde görünmeyen yöntemlerle alış-veriş, iletişime neden dönüştü HAYYat?

Belki RABBi'l-Âlemîn'in Sırât-ı Mustakîm'inin insan AKLında, YAŞAntısında kaybettirilmesi çabalarının, Siyonist Ateist beyinlerin bencil tağutunun mücâdelesi sonucu...
Belki zaman içinde İslâmî ANlayış ve YAŞAntıdan kopukluğun neden olduğu değerlerin kayboluşu sonucu kırmaktan, kırılmaktan, kavgadan, zarar görmekten, zarar vermek gibi tehlikelerden emin olmak beklentisi...

Belki İÇ âlemin kargaşasında, kendi kendisinin kıskacında, kendinden kaçmaya hevesli bir cemaat olmaktan ileri geliyor.

Ve bilemediğim kimbilir hangi sebeblerden. Sosyalleşmek göstergesi ibrenin ucunda zirve gibi görünürken ibrenin arka tarafı -0- sıfırın altını vurmakta...

Günlük yaşantımızda normalleşen konuşma konularının ya da ender kullanılan konferans, brifing, kurs gibi özel amaçlı konuşmaların İÇ âlemimimizde ve DIŞımızda, yine konuşmalarımıza, düşüncelerimize, giyimimize, duruşumuza beklentilerimize kadar uzanan etkileri var. Ruyâlarımızda gördüklerimiz bile bu ANlayış etkisinde farklılaşabiliyor... Bu, zamanla tecrübe edinilen, olaylarla pekişen bir öğrenme süreci içerisinde daha az hatâ, daha çok doğru, daha az sıkıntı daha çok kaliteli zaman kazandıran bir süreç...

Alt üst olan fıtrat-ı İNSANiyye bırakalım öbür âlem sorgusundan kurtulmayı bu âlem önünde kendini temize çıkarmak için yine kendini kandırmaya devam ediyor daha da ileri vehâmette müslüman olmayı da sündürdükçe sündürüyor ve ALLAHu Teâlâ inancı, anlayışı, îman, ibâdet, emir ve yasaklar ASIL mânâlarından çıkarılarak Pekmez'i, Bal'ı, Çikolata ile Reçeller ile değştirdiğimiz gibi değiştiriyor AKILlarının DÎNini yaşamaya çalışıyor ya da inanmıyorum diye sıyrılmaya kalkışıyor ve PATLAMA burada başlıyor. Yalnızlaşmak eğilimi, psikolojik sorunlar olarak isimlendirilen buhranlar... Uzakta duran, bekleyen, izleyen bir TANRI var ... O TANRI ile iletişimleri gayet iyi, kendi yarattığına tapıyor gerektiğinde yere batırıyor!
Ah bir ELini uzatsa da tutsa... Herşey hallolacak...

Bu korkunç tuzağın farkında olmayan insanlara içinde oldukları batağı, yedikleri pisliği yaşadıkları cehennemi göstermeye çalışmak idrak ettirmeye çalışmak istendiğinde UY/AN/AN beş-yedi kişiyi bulmuyor... Alıştığı kötü koku, necis tad, boğulduğu kendi pisliği ve kendisine tek aydınlık olarak gördüğü ZULÛMAT zifîriliğinde eğleniyor, gülüyor, geziyor, bilgiden, eğriden-doğrudan, değerlerden dem vuruyor...

Kademe kademe bir yığın, inançlı olduğunu ZANNedenlerle inancı basitlik, câhillik, gericilik görenlerin HARMANolduğu... İşte MÎZÂN kurulması, KIYÂM olması, YEVM ED-DÎN, HESAB GÜNÜ, herkes ağzında ne gevdiğini farkedeceği gün Yûnus EMRE'm bîçâre'nin dile getirdiği,


"Şeriatın Evliyâsı Hakîkât'in Kâfiridir!" özlü sözünde yerini buluyor...

Böyle olursa ne olur?

Parmakların sayısınca İNSANlar kurretu'l-'ayn olurken,
"göz aydınlığı" yaşarken sürüler ne ettiklerinin farkına varmanın perişanlığı, pişmanlığı, akılsızlığı ateşinde çâresizlik cehennemini tadacak...

Peki ya
"ben" o sürünün içinde isem? Bu necâset batağından hayâlen de olsa, ASIL ışığın hüzmesini uzaktan da olsa görüyorsam bana uzanan Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem efendimizin SALLına binebilir, Kurân-ı Kerîm Azîmu'ş-Şân'ın IKRA deryâsında SIRÂT-ı MUSTAKÎM üzere mustekarr olabilir, sebbahaya iştirak edebilirim... Zulûmâtı NÛRdan sıyırıp ÎMÂN FECRini doğurabilirim CANımda...

Peki ya AKL-ı Selîm olanlar, gözü aydınlığa çıkanlar, bundan memnûn mu olacaklar? Oh kurtulduk çok şükür diyerek
"gölgeliklere" mi yaslanacaklar? Bu yazı GEÇMİŞİM-ŞİMDİM-GELECEĞİM ARAsında SEYRÂN eden AKLımın yazısı ya, kendi adıma bundan asla mutlu olamaz, arkama yaslanamazdım... Eğer o azınlığın içinde olsaydım...

Neden?


RABBi'r-RAHÎM'imin rızâsında, hoşnutluğunda, kabûlunde olanların sayısının azlığı RABBim adına dava güden "ben"i çok üzerdi...
Yine
"ben" İblis adına kaygı duyar, İNDİnde DEĞER bulmak iştiyakı ile "ben"ce en makul ve mantıklı "sebeb"e dayanarak yaratılışımı misal getirirdim, "en sevilen" "en kıymetli" olmak için... Ki melekler buna yeltenmişlerdi... "biz" "SEN"i tesbih ve takdis ediyorken fesad çıkaracak kan dökecek birini mi var edeceksin demişlerdi İblis'ten önce! Onların bu kıyasına RABB "siz" bilmezsiniz "BEN" bilirim demişti ve Âdem'e kulluhum ESMÂ yı -alleme- etmişti -öğretmiş, belletmiş, yüklemişti-... Melekler Âdem'in bu niteliği daha olmadan evvel karşı çıkmışlar, bu özelliğine şâhitler olduktan sonra RABBin secde edin emrine itaat etmişlerdi. Başta sesi çıkmayan sessiz İblis ise, itirazını sonda yapıyor, emre rağmen, emri çiğneyerek itiraz ediyordu. "ben" secde etmem! Burada ters giden durum, itirazın EVVELde yapılmayıp ÂHİRde yapılması mıydı? Bilgimiz olmayan konularda yaptığımız hatâlar, kötüler, eksikler, yanlışlar bilgi sâhibi olduğumuzda mı yapılamaz hâle geliyordu?

Bilmemek ma'zur görülürken, bilmek ma'zereti kaldırıyor mu? İblis'in bilgisi kendi tuzağı mı oldu!


"o"nu TÎNden yarattın "ben"i NÂR'dan!

Ne olursan ol, şeref, izzet
HAKKın atadığıdır, ÖLÇmek HESAPlamak "sen"in işin değil "O"nun işi... AKL-ı EVVEL'de İblis AKL-ı meâd'da Şeytan olarak KESRET'te KESRET olarak arz-ı endâm ediyor. AKL-ı ÂHİRe ise edeben ve ilmen temas etmek istemiyorum doğrusu... Zülf-ü YÂRe dokunmamak mahremiyyetiyle... Ne zaman ki HAREMe dâhil olunur, mahrem olunur o vakt ünsiyyet olur, temâs olur, âşinâ olunur, izin olur in şâe ALLAH!

AKLı meâd'ın Şeytan/lar/ı adına da kaygılıyım tabi, onların kurtuluşsuz suçlulukları, kötü kimliğini yüklenişleri öyle amansız bir derd ki... İnsanoğlundan ancak çâresizliğin, kurtuluşsuzluğun merkezinde olanlar hâriç kimse Şeytan'lığı, kötülüğü, kovulmuşluğu üstlensin... Herkes haklı, iyi ve temiz!!! Kirli olan, kötü olan ve adâletsiz olan kim ise? Bilen duyan gören beri gelsin... Filan anne ile filan babanın çocuğu olarak doğmak nasıl
"ben"im seçimim değilse, îmân nasıl Meleklerin dahli ile değilse âlemin inkârının, kötülüğünün, azâbının, nârının tüm sorumlusu olmak da "o" nun yâni Şeytan'ın seçimi değil iken...

Bu durumda, AKLımca en AKILlıca iş sâdece İNSANlığı UYANdırarak kurtarmak, ÎMÂN dâiresine sararak kulluhum kurtuluş sağlamak...
Âsi, kâfir, bozguncu ve kan dökücü hâmili kalmayınca
RABBim râzı, hoşnûd, İblis yanılmışlık idrâkinde, Şeytanlar yenilmişlik teslîmiyyetinde olacak... Melekler de RABBin sözünün hakîkatinin idrâkinde olacak SON-UC olarak...?

Ve AKIL âleminde, kazanan İNSAN!
RABBinin hakîkat bulan KAVLi ile İblis ve Meleklerin yanılan fikirleri arasında İÇi SECDEde DIŞı MİHRÂBda kendinden kendine alış-veriş hâlinde...
Resim
Kullanıcı avatarı
gullale
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1362
Kayıt: 16 Oca 2008, 02:00

Re: AKLımdan SOHBETim var!!!

Mesaj gönderen gullale »

Resim

İÇ İÇe...

Konuşacak insan bulmak zor değil. Bâzı sonuçlara katlanabildiğim sürece.

*Söylediklerimi dosdoğru anlamaz ise!
*AKLınca anlayıp evirip çevirip hayra yormaz ise,
*Dinliyor gibi yapıp başını sallar, üstelik benim de anlamadığımı zannederse!
*bütün konuşmayı altüst edip kendi amacına alet eder ise!
*Üstelik ben seni dinledim sıra sende dediğinde hiç ilgimin olmadığı, haz etmediğim telden çalmaya başlar ise!
*Ardımdan beni kötüleyecekse!
*Ağyâra SIRR serer ise...

Yok bunları göze alamam! RABBime sığınırım. Neden konuştum, niye dedim, nerden sohbet ettim gibi pişmanlıklara ayıracak vaktim yok benim. ALLAH adının; "inşallah!" "maşallah!" "hay ALLAH!" kelimelerinin dışında anılmadığı, zâten hep bildiğimiz Dünyâ kîl u kâlini dinleyemem, dinletilirsem hâlsiz kalırım, sıkılırım, bunalıma girerim...

Öyle ki, insanlar bile isteyerek dedikodu yapmıyorlar, mecbûriyetten yapıyorlar. Çünkü başka sohbet mezuu bulmak mümkün değil! Şâyet "sohbet-i RAHMÂN"yapılmıyor ise... Nasılsınız iyi misiniz muhabbeti çoluk-çocuğa, vâlideye, işler güçlere vararak toplasan üç dakika sürmüyor. Şuraya gittim buradan geldim hadi olsun beş dakika... Meslekî paylaşımlar, ilmî münâzaralar, özel amaçlı toplantıları buraya dâhil etmiyorum. Her gün, herkesin illâ bir aralıkta yaptığı kaçınılmaz sohbetlerden, ya da el mahkum ev ziyâretlerindeki demlerden bahsediyorum... Nasıl geçecek geri kalan zaman? tabi kişiler ve yaptıkları, söyledikleri üzerinden eleştirilerle, kınamalarla, yermelerle, kötülemelerle... Nefsî bir kuyruk acısı da varsa eğer. Tamam sohbetin kıvâmı tutturulur, gece yarılarına kadar bu eksende ses kalabalığı içinde İÇler boş DIŞlar serhoş vaziyette AN'lar AN'lara eklenir... Doktor kapısı, ilaç listesi, tedâvi süreci derken kabir kapısı bulunana değin... Yalnızlığı İçi boş, kof, kevek kalabalığa tercih ediyorum. İstemiyorum dilimden anlamayanla sohbet! Karar verdim benim AKLımdan SOHBETim var!!!

Kendim söyler kendim dinlerim, kendim inanır kendim tasdîk ederim. Kendimden kendimi seyrederim. Gerekirse Cezâmı keser, kendimi kendim ile sohbetten men ederim! Veririm kendimi âlemin kargaşasına gösterirler günümü bana! Gerekirse mükâfat veririm bir fincan Kahve sıcağında yüce dağların dumanını savururum… İçim İçimi bulandırmaz, kıskanmaz, küsmez. İhânet etmez İçim kendime. Doğruyu konuşur, saklayamaz benden gizlinin gizlisini… Uçsuz bucaksız bir Mekân İçim, gecesiz güneşiz zamansız bir ummân! Sebeblere gebe değil, bahânelere muhtac değil, Sorusunda cevâbı izdüşümü gibi.

Ayrılmaz, ölmez, yokolmaz bir vefâ pınarı! İçim içimde uyumaz! DIŞa uyur… Dalarsa kendine dalar çıkarsa kendinden kendine çıkar. Benden "BEN'e" SALLanır, kayar, koşar, sarılır yalnız kalmaz İÇim. Alır verir benden bana... Başta BEN sonda BEN ARAsında CANım giden gelen...

YâRim YÂRimle İÇimde, İÇim YÂRden ayrılmaz, darılmaz. Sanırlar ben nerde YÂRim nerede? Bilmezler, İÇimde! yakından da yakınız BİZ İÇ İÇe...

[BBvideo 425,350][/BBvideo]

Gördüğü güzel, görmeden bildiği güzel! Sevdiği güzel, sevildiği güzel! İhânet yok, cefâsı yok mutmain İÇim. Ben ondan râzı o benden râzı. Şikâyet yok, şerîk yok. SIRRlaşır, emînlikte… AYNı demde AYNı hemde, huzûr İçinde İÇim!

DIŞım DIŞta seyrân içre çeker cevr u cefâsın
İÇim İÇte devrân içre sürer seyru sefâsın
ARAda cevlân içre korur ahdu vefâsın
ÂHİRde hayran içre yaşar işve edâsın...


Humeyd'in rahmetullâhi aleyhden rivâyet ettiğine göre Enes b. Mâlik radıyallâhu anhu şöyle anlatmıştır: Adamın biri Rasûlullah'ın sallallâhu aleyhi ve sellem'in yanına geldi ve,

- Kıyâmet ne zaman kopacak? diye sordu. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem

- Kıyâmet için ne hazırladın? buyurdu. Adam,

- Kıyâmet için çok fazlaca namaz ve oruç hazırlayamadım, ancak ben ALLAH'ı ve Rasûlu'nu seviyorum, dedi. Bunun üzerine Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem,

- Kişi sevdiğiyle berâberdir, sen de sevdiğinle berâber olacaksın, buyurdu.

Enes b. Mâlik radıyallâhu anhu demiştir ki: "Ben o gün sahâbelerin buna sevindikleri kadar bir şeye sevindiklerini görmemiştim."

( Buhârî, nr. 6171; Müslim, nr. 2639; Tirmizî, nr. 2385; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 3/104,110, 165.)




الَّذِينَ آمَنُواْ وَتَطْمَئِنُّ قُلُوبُهُم بِذِكْرِ اللّهِ أَلاَ بِذِكْرِ اللّهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُ

Ellezîne âmenû ve tatmainnu kulûbuhum bi zikrillâh(zikrillâhi) e lâ bi zikrillâhi tatmainnul kulûb(kulûbu).

Onlar, îmân edenlerdir ve kalpleri, ALLAH'ı zikretmekle mutmain olmuştur. Kalpler ancak; ALLAH'ı zikretmekle mutmain olur, öyle değil mi?

(Ra'd Sûresi 28. Âyet)
Resim
Kullanıcı avatarı
gullale
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1362
Kayıt: 16 Oca 2008, 02:00

Re: AKLımdan SOHBETim var!!!

Mesaj gönderen gullale »

Resim

Es-selâm selâmeti niyaz ederim kalbinize kıymetli kardeşim, Derman doktorum hayâtımı alıp donuk bir yerden coşkun bir yere taşıdı... Onun âb-ı hayat misâli sÖZleri İÇime işledi, himmeti erişti çok şükür...

Âcizâne AKLımdan sohbetim var yazısında ifâde edilen kendi ile sohbet, ÂNladığınca kabınca kadarınca sohbet, AKLımızın ÂNlama, idrâk etmek amacına ma'tuf, gÖRmek-duymak-koklamak-temas ve tad alma vesîleleri olan beş duyumuzla edinilen bir sohbettir...

Beş duyumuz AKILa hizmetkârdır ki NAKLolabilsin...

AKIL kendisi hakkında ileri geri konuştuğumuz ve kadarını-seviyesini esas alarak YAŞAdığımız olmazsa olmaz imkânımız! MekÂN ve zamÂN AKLın sahâsında... Dünyâ ya da Âhiret farketmiyor. Âyetler AKLa ÂNlatmakta kun fe yekunu...

AKLı olmayanın dîni yoktur düsturunca, AKIL ALLAHu Teâlâ'nın şâhididir. ALLAH AKLa anlatılır ve belletilir... AKIL ile anlaşılan bilinen vâkıf olunan RABBi'l-Âlemîn, îmân edilerek, ibâdet edilerek, yakîne erilerek bilinir, bulunur olunur ve yaşanır. Sonucta mükâfat ya da mücâzat gören AKIL. BURAyı ORAyı ayıran AKIL ORAnın BURA, BURAnın ORA olduğunu da anlayacak olan. Altlarından ırmaklar akan Cennette gölgeliklere yaslanacak olanda Cehennemde ateşten taşlara yaslanacak olanda AKIL... Ne zaman "ben"liğini kaybederse HAKKda vucud bulursa NAKLolur fenâ bulur, Âlemler dürülür, kahhâr olan ALLAH bâki olandır...

Sizin bahsettiğiniz gÖZ de görmesi de bu kapsamda ele alınarak ANlaşılmalı ve düşünülmelidir. Gözler tasavvufta NEFSin âleti. Gördüğünden neş vu nemâ bulur nefis. Güzel-çirkin, iyi-kötü, uzun-kısa, kalın-ince, çok-az, eğri-doğru, uzak-yakın tanımlamalarını, ölçüsünü doğrudan GÖZ ile kurar AKILda. En yanıltıcı eleman(göz) en yanılan sahâda(nefis) işler durur AKIL bu kıskacta labirentte takılır dolanır belki de hebâ olur gider... Bu durumu izah etmek için NAKLin => AKLımızın irşâdına, idrâkına, irfânına hizmet olarak, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem efendimizin AKL-ı SELÎM- AKL-ı EMÎN- AKL-ı TABİ'- AKL-ı TAÂT'ı ile SESinden SALLınan RABBi'l-Âlemîn'in SÖZü Kurân-Kerîmu azîmu'ş-şân âyetinde;


Resim

إِنَّ الَّذِينَ جَاؤُوا بِالْإِفْكِ عُصْبَةٌ مِّنكُمْ لَا تَحْسَبُوهُ شَرًّا لَّكُم بَلْ هُوَ خَيْرٌ لَّكُمْ لِكُلِّ امْرِئٍ مِّنْهُم مَّا اكْتَسَبَ مِنَ الْإِثْمِ وَالَّذِي تَوَلَّى كِبْرَهُ مِنْهُمْ لَهُ عَذَابٌ عَظِيمٌ

İnnellezîne câû bi'l-ifki usbetun minkum, lâ tahsebûhu şerren lekum, bel huve hayrun lekum, li kullimriin minhum mektesebe mine'l-ism(ismi), vellezî tevellâ kibrehu minhum lehu azâbun azîm(azîmun).

Haberiniz olsun ki (Muhammed'in eşine) bu ağır ifki (iftirayı) uyduranlar sizin içinizden bir gruptur. Bunu kendiniz için bir kötülük saymayın; aksine o, sizin için bir iyiliktir. Onlardan herbir kişiye, günah olarak ne işlemişse (onun karşılığı ceza) vardır. (Elebaşlılık yapan, bu yüzden de) bu günahın büyüğünü yüklenen kimse için de çok büyük bir azap vardır.
(Nûr Sûresi 11. Âyet)


لَوْلَا إِذْ سَمِعْتُمُوهُ ظَنَّ الْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بِأَنفُسِهِمْ خَيْرًا وَقَالُوا هَذَا إِفْكٌ مُّبِينٌ

Lev lâ iz semi’tumûhu zanne'l-mu’minûne ve'l-mu’minâtu bi enfusihim hayran ve kâlû hâzâ ifkun mubîn(mubînun).
Erkek ve kadın müminlerin, bu iftirayı işittiklerinde kendi vicdanları ile hüsnü zanda bulunup da, «bu apaçık bir iftiradır» demeleri gerekmez miydi?
(Nûr Sûresi 12. âyet)


لَوْلَا جَاؤُوا عَلَيْهِ بِأَرْبَعَةِ شُهَدَاء فَإِذْ لَمْ يَأْتُوا بِالشُّهَدَاء فَأُوْلَئِكَ عِندَ اللَّهِ هُمُ الْكَاذِبُونَ

Lev lâ câû aleyhi bi erbeati şuhedâ(şuhedâe), fe iz lem ye’tû bi'ş-şuhedâi fe ulâike indellâhi humu'l-kâzibûn(kâzibûne).
(Bu iddiayı ortaya atanların) da bu konuda dört şahit getirmeleri gerekmez miydi? Madem ki şahitler getirip ispat edemediler, öyle ise onlar ALLAH nezdinde yalancıların ta kendisidirler.
(NÛR Sûresi 13. Âyet)


GÖZleri ile gören dört erkek istenmekte! Dörd şâhit getiremeyen müfteri olarak günaha girmekte!

لاَّ تُدْرِكُهُ الأَبْصَارُ وَهُوَ يُدْرِكُ الأَبْصَارَ وَهُوَ اللَّطِيفُ الْخَبِيرُ

Lâ tudrikuhu'l-ebsâru ve huve yudriku'l-ebsâr(ebsâru) ve huve'l-lâtîfu'l-habîr(habîru).

Gözler onu göremez, O ise bütün gözleri görür; O, lütuf sâhibidir, her şeyden haberlidir.

(En'am Sûresi 103. Âyet)


Âlemlerin RABBi ALLAHu Teâlâ'nın NÛRu AKLın gÖZüne gÖRDÜRÜLMEK için,


اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ

Allâhu nûru's-semâvâti ve'l-ard(ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ mısbâh(mısbâhun), el mısbâhu fî zucâceh(zucâcetin), ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durrîyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr(nârun), nûrun alâ nûr(nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhu'l-emsâle li'n-nâs(nâsi), vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun).

ALLAH, göklerin ve yerin nûrudur (aydınlatıcısıdır). O'nun nûrunun temsili, içinde lamba bulunan bir kandil gibidir. O lamba bir billur içindedir; o billur da sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doğuya da batıya da nisbet edilemeyen mübârek bir ağaçtan çıkan yağdan tutuşturulur. (Bu öyle bir ağaç ki) yağı, nerdeyse, kendisine ateş değmese bile ışık verir. (Bu ışık) nur üstüne nurdur. ALLAH dilediği kimseyi nûruyla hidâyete iletir. ALLAH insanlara (işte böyle) misal verir; ALLAH her şeyi bilir.
(NÛR Sûresi 35. Âyet)


misallerle anlatılır.

Pekçok örnekler verebiliriz Âyet-i Kerîmelerde. RABBi'l-Âlemîn'in ESMÂ'larından biridir el-BASÎR... ABDiyle görendir... Burada ABD kelimesinin de iyi anlaşılması gerekiyor. "KUL" olma seviyesine ulaşan AKLın GÖRÜŞÜ ALLAHu Teâlâ ile B-ile...

Henüz kul olamamış, "kul"luğa aday olan insan ben görmekteyim ZANNında kesret âlemi AYNasında varlık addederek "günah" sâhibi olmakta...

Bunların dışına çıkarak kendi hâlimizce GÖZün sohbetine dem vurmak istersek;

GÖZlerin feri sönmüş olanı, ziyâsız kalanı, AŞKULLAHtan mahrûm ve mahcûr olanı ancak "olan" içinde eksik-kusur-hatâ-yanlış-kötü-eğri görmeye eğilimli. Öyle GÖZler de var ki delip geçer SADRını, İÇine akar KALBine temas eder, uyandırır uyuyanı, uyurgezeri, zil zurna sarhoşu... ASIL B-AKış AKLılları silkeleyen, irşâd edendir ki KÂMİL olanın DİLinden, SESinden, SÖZ-SOHBET-ZEVK ve HAZZ olarak hizmettedir... Başta belirttiğim gibi göz, beş duyudan biri olarak AKLın imamlığında kesretin âleti olarak iş görürken, SÖZ AKLa imamlık ederek ASIL gÖZ vazîfesi görür...

Birgün, epey eskilerde... Unutamadığım bir GÖZ temas etmişti, SADRıma KALBime... Hacı Bayram-ı Velî Hazretlerinin makâmına düzenli olarak ziyâretlerde bulunduğum sıralarda... Avludan Câmi'nin İÇine giderken başı yarım kapalı üç-dört hanımdan birinin benim bulunduğum yöne bakarak başı ile hafif tebessüm hâlinde selâm verdiğini gördüm. Acaba bana mı diye düşünerek üstüme alınmadım ama tecessüs ile kaldım... SALLâtımızı edâ ettikten ve hâllendikten sonra dışarı çıktık. Gözüm o kadını arıyordu... Bir bank'a oturduk. Tam o sırada bu bayan başındaki eşarbı da çıkarmış, saçları uzun ve salmış vaziyette Hacı Bayram-ı Velî Hazretlerinin türbesinden âdetâ dansederek, dönerek bulunduğum yöne doğru geliyordu. Sanırım parkettikleri arabalarına doğru gidişti... Yanında genç bir delikanlı vardı oğlu diye düşündüğüm. Yanımdaki refîklerime bu kadınla tanışmalıyım diyerek kendimi tutamamacasına bir havlile yanına gittim. Çok güzel bir yüzü ve gözleri vardı. Masmâvi... Yüzüne baktım benim mutadım olan garibliğim, alnım kırışık, gözüm ona müştak kendimi unutmuş hâl ile "sizinle tanışabilir miyiz?" dedim. BAKTI. "biz zâten tanışıyoruz!!!" dedi. Gözlerim GÖZlerine sâbitlendi, ve kendimi kaybettim. Öyle bir hâldi ki İÇine akıyordum, döne döne, yuvarlanıyordum bir başka Âleme... Derman Doktorumca... AKLım gem'imi tuttu ve millet ne der? diyerek beni o mânevî seyrândan-cevlândan çekti çıkardı... Kimdi o kadın? Tanımadığım ama tanıyan, tanışıklığı belli ki kendi ma'rifetinden olan... GÖZ dedin SOHBET dedin ya... Daha neler var YAŞAnmamış, mahrûmiyetler... ÖZümüze dönmeden, YALAN olacak, kaçırılacak, teğet geçen ne ihsanlar...

Ve's-selâm!

[BBvideo 425,350][/BBvideo]
Resim
Kullanıcı avatarı
gullale
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1362
Kayıt: 16 Oca 2008, 02:00

Re: AKLımdan SOHBETim var!!!

Mesaj gönderen gullale »

Kıymetli kardeşim, AKLımızca kabımız-kadarımızca algıladığımız Âlem temâşâsı her AKILda ayrı renk ve âhenk olarak cevlân etmekte. Porche araba ile murat 124 gibi bir arabayı tahayyül edelim... Hızda konforda donanımda birbirinin aynı olmayan ancak aynı amaca hizmet edebilmek kapasitesinde kurgulanmış. Mesele hedefe varabilmek ise eğer biraz önce biraz sonra AKL ölçüsünde ikisi ile de varılabilir. Varış birinde daha mâliyetli ve kısa iken diğerinde daha ucuz ve uzun süre alabilmekte. Buradaki ölçü ve varılan sonuç değerlendirilmesi ilâhi hukuk kapsamındadır. AKIL AYNası âlemi görmekle meşgul çalar iken NAKİL HAKÎKATi GÖZ ardı edilmekte, ömür AYNadan seyr ile hatm olmakta.

ANlatımda dikkatli olunması gerektiği düşüncenize katılıyorum. Yazıları hazırlarken azamî dikkat sarfeder gönderdikten sonra DIŞarıdan bir BAKIŞ atmaya çalışır AKLımdakinin OKUyana ne kadarı yansır hiç murâdımda olmayan bir sonuca çıkar mı diye hayıflanırım. Burada haddi aşmak devreye giriyor. HAKK adına RABBi'l-Âlemîn adına iştiyak ile coşkuyla yazdıklarım indi İLÂHÎde hoşnûd olunmayan amel olur mu endişesi taşır RABBime sığınır, gerek fikrimin doğrultulmasını gerekse hadsizliğimin affolunmasını ve OKUyan gÖZlere hizmet niyyeti taşırken bilâkis zarar vermemek için duâ ederim...

AKIL ALLAHu Teâlâ'yı EL yordamı ile BİLmeye-BULmaya-OLmaya ve YAŞAmaya aday kör-sağır-dilsiz bir mürid gibi olmasına karşın AKLın olmayışını "dînin olmayışına" bağlar İslâm hukuku. AKLım ile uçar-yüzer-yürür-kazar mücehhez bir kimliğim var. "ALLÂHu külli şeyin muhît" olmakla "ben" gökte-yerde-bahrde-yerin altında her malzemeyi elekten geçirmeli, SİMYÂ ilmeder gibi Âlem malzemesinden şehâdeti, kurbiyyeti, ünsiyyeti ve a'mâyı YAŞAyabilmeliyim...

Sizin konuyla ilgili doğrultmak-açıklamak-anlatmak-belirlemek yönündeki fikirlerinizi bilirsem bende faydalanabilirim, ufkum genişleyebilir, hatâm varsa görerek giderebilirim in şâe ALLAH!

Kurân-ı Kerîm'de Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem efendimiz için;


Resim

لاَ إِكْرَاهَ فِي الدِّينِ قَد تَّبَيَّنَ الرُّشْدُ مِنَ الْغَيِّ فَمَنْ يَكْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَيُؤْمِن بِاللّهِ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقَىَ لاَ انفِصَامَ لَهَا وَاللّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ


Lâ ikrâhe fî'd-dîni kad tebeyyene'r-ruşdu mine'l-gayy(gayyi), fe men yekfur bi't-tâgûti ve yu’min billâhi fe kadistemseke bi'l-urvetil vuskâ, lenfisâme lehâ, vallâhu semîun alîm(alîmun).

Dînde zorlama yoktur. irşad yolu (hidayet yolu, ALLAH'a ulaştıran yol), gayy yolundan (dalâlet yolundan, şeytana, cehenneme ulaştıran yoldan) açıkça (ayrılıp) ortaya çıkmıştır. Artık kim tagutu (şeytanı ve şeytana ulaştıran yolu) inkâr edip de ALLAH'a îmân ederse (mü'min olur, ALLAH'a ulaştıran yolu tercih ederse), böylece o, (ALLAH'tan) kopması mümkün olmayan urvetul vuskaya (sağlam bir kulba) tutunmuştur. Allah Sem'î'dir, Alîm'dir.

Bakara 256



لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِّمَن كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيرًا


Lekad kâne lekum fî rasûlillâhi usvetun hasenetun limen kâne yercûllâhe ve'l-yevme'l-âhıre ve zekerallâhe kesîrâ(kesîren).

Andolsun ki, sizin için ve ALLAH'a ve ahiret gününe ulaşmayı dileyen ve ALLAH'ı çok zikredenler için, ALLAH'ın Rasûl'unde güzel bir örnek vardır.

Ahzab 21


AYNAmız Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem efendimiz olur ise O'na bakarak kendimize çeki düzen verebiliriz, AYNÎleşebiliriz in şâe ALLAH!
Resim
Kullanıcı avatarı
HAYY-DOST
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1856
Kayıt: 16 May 2009, 02:00

Re: AKLımdan SOHBETim var!!!

Mesaj gönderen HAYY-DOST »

SEVGİLİ Güllale,
aklıma dargınım, kalbimi zincire vurduğu için
Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
gullale
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1362
Kayıt: 16 Oca 2008, 02:00

Re: AKLımdan SOHBETim var!!!

Mesaj gönderen gullale »

Resim
GÜL-i ZÂR'ım, bağrı başlı gözü yaşlı kardeşim, AKLın zâten bir anlamı da "bağ"... İşte bu bağdan kurtulmayı değil de bu bağ ile bağlanması gerekenleri bağlayıp, hür olması gerekenleri hür bırakabilmekte sanırım ma'rifet. Burada yazmaya çabaladıklarımız, pay ettiklerimiz, birbirimizin İÇ görüşlerinden duyuşlarından istifâde ederek, nerelerde tökezliyoruz, takılıyoruz ince eleyip sık dokuyarak ve Kulihvânî PÎRimizin himmetli SÖZ-SOHBET-ZEVK ve HAZZlarını kabımızca kadarımızca yudumlayarak, sarılarak nefeslenerek in şâe ALLAH batağımızdan çıkıp Hakîkat güneşinin RAHMETli sarışına teslim olmamız ve YAŞAmamız murâdından... Birbirimize duâlar edelim, düşene el olmaya ayak olmaya niyyet edelim, "ben" kurtuluşuna değil "biz" necâtına hamledelim in şâe ALLAH! Zîra RABBi'l-Âlemîn'imizle emniyyette, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem efendimizle teslimiyyette BİZ-BİR olabiliriz...


Geride kalanlardan, ertelenenlerden, unutulanlardan, gözden düşenlerden, kınananlardan olmayalım in şâe ALLAH... Son nefese değin ümîdimizi yitirmeden, yolumuzda vazgeçmeden, arkamızı dönmeden, muHABBEtle, hurmetle, hizmetle şerefyâb olalım kardeşim... Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem efendimizin bize bıraktığı iki emânet olan; Kurân-ı Kerîm'e ve Ehl- Beyt ELine sâhip çıkalım ve sâhip çıkılalım in şâe ALLAH!

Kulihvânî PÎRimden öğrendiğim çok önemli bir hususta şu ki;

Beden-Nefis-Kalb ve Ruh AKLın ANlama ve YAŞAma hâllerinde kademeler...

yanlış ifâde varsa âcizâne bendendir, düzeltir in şâe ALLAH...

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
HAYY-DOST
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1856
Kayıt: 16 May 2009, 02:00

Re: AKLımdan SOHBETim var!!!

Mesaj gönderen HAYY-DOST »

Resim
SEVGİLİ CAN DOSTUMUZ,
Kulihvani Pir'imizin de dediği gibi , sen gerçekten sıra dışı, muhterem bir insansın.
En önemli özelliğin, Kuran-ı Kerimi BİLiyor, ANlıyor ve ANLATıyor olman.
Bu nedenle sana hayran ve sempati duyan bir kardeşinim...
İtiraf etmeliyim ki, kuranı kerim-i azim-ü şanı okuyabiliyorum.
Ama mealini anlamıyorum, bu ben de çok büyük bir eksiklik.
Bu nedenle, sana hem imreniyor, hem de gıpta ediyorum.
Türkçe mealler beni doyurmuyor.
Orijinal diliyle okuduğumda, RUHUM ÇOK DAHA DERİN BİR MANA HİSSEDİYOR...
Lakin, meal okuyunca çok satıhta , yüzeysel geliyor...
Bu nedenle senin yazılarını okurken, bu enginliğin ve derinliğn, arapçayı bilip, buna göre değerlendirmenden kaynaklandığını anlıyabiliyorum.
Bunun yanısıra, deruni bir gönül zenginliğiinin de olması gerektiğinin farkındayım..
Bütün bunlardan sonra senin yokluğunu hissetmem de doğal bir şey.
Açtığın bu yeni sayfanda yazdıklarından sonra, AKLımı sorgulamaya başladım..
Aklımla ilgili kayda değer bir şey keşfedersem inşaeallah yazarım...
Şimdilik aklımla zorum var sevgili kardeşim...
Seni Allah(CC) ve Resulu (SAV)adına seviyorum...
Esselamü aleyküm
....
Resim
Kullanıcı avatarı
gullale
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1362
Kayıt: 16 Oca 2008, 02:00

Re: AKLımdan SOHBETim var!!!

Mesaj gönderen gullale »

Resim
Aleynâ ve aleyki es-selâm, GÜL-i ZÂR'ım, estağfirullah el-Azîm... Seven sevdiğini oturtacak yer bulamaz... Bahsettiğin güzellikler ve özellikler senin nârin İÇli yüreğinin kendini seyredişi olabilir ancak... Bakan gÖZe gÖRe değişir tanımlar... tanınmalar...

Elbette İlâhiyyat tahsili yapmış olmamın ANlayışıma katkısı var. Ne ANlıyorsam bunun arkasındaki mimar Kul İhvânî PÎRimdir. Onun tedrisâtından-terbiyesinden-eleğinden geçen İÇim OKUmaya başladı... Bu tedrîsat ve terbiyeden O'nun yazılarını dikkatle okuyarak ZEVKlerini ANlamaya çalışarak SOHBETlerini dinleyerek ve CANımı YOLuna İZine kabımca kadarımca katarak istifâde etmeye çalışıyorum. Sen de çok iyi bilirsin ki îmân olmadan amel olmaz ancak amel de îmânın kavîliğince kıvam alır... Bu yOLa bu İZe KALBimle inanan her zaman her yer ve her hâlde ikrar veren, halel getirmeden, tartışmadan, tartıştırmadan ölümüne yürüyen bir topal karıncayım... Niyyet alan ikrar veren her nefis nasîbini BULacak ve rızıklanacak-en'amlanacaktır bu mâideden...

Seyr u sulûkum, burada rayına oturdu, neş vu nema buldu, semerelendi ve ziyâdelendi. Bu hurmet bu bereket bu rızık Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem efendimizin sofrasına âittir. Sofra sâhibi Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem efendim, oturtan EL, Derman doktorum, AŞ'ı Ali Kerremullahi veche mutfağında pişiren Kul İhvânî PÎRim... İn'am-ikram-izzet-ihsan-izin RABBi'l-Âlemîn'imizin bilirim...

Bunları yazma murâdım, YOL ehline hâl bildirmek ve âcizâne nefsimden değil büyüklerin himmetinden olduğunu anlatabilmek için... Sürç-i Lisan ettim ise affola...

Resim
Resim
Cevapla

“►İslami Sohbetler◄” sayfasına dön