Tevbe Kapısı Hiç Kapanmaz

Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Tevbe Kapısı Hiç Kapanmaz

Mesaj gönderen aNKa »

Hâlisen Estağfirullah Estağfirullah Estağfirullah el-Azîm el-Kerîm

Elhamdülillah Elhamdülillah Elhamdülillahi Rabbül alemin

Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin Abdike ve Nebîyyike, ve Rasülûke ve Nebîyyi’l-Ümmiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi vessahbihi ve ümmetihi...

Hz. Ali Kerremallahu vechu'nun Duası: "Allah'ım! Belâ ve musibetlerden, düşmanların sevinmesinden sana sığınırım. Allah'ım! Benim günahlarım sana zarar vermez, senin bana merhamet eylemen de senden bir şey eksiltmez. Allah'ım! Senden bu ayda; iyilik, fetih, yardım, bereket, bol rızk, aydınlık, temizlik ve hidayet dilerim. Bu ayın şerrinden, bu ayda cereyan edecek olayların şerrinden ve bu aydan sonra cereyan edecek olayların şerrinden sana sığınırım."

Hasbunallahu ve Ni'mel Vekil..

Âmin Yâ Latîf Yâ Kerîm ALLAH celle celâluhu!.
Âmin Yâ Rahîm Yâ Vedûd ALLAH celle celâluhu!.
Âmin Yâ Fettâh Yâ Gaffâr ALLAH celle celâluhu!.
Âmin Yâ Settâr Yâ ALLAH ALLAH celle celâluhu!.
Âmin... Âmin... Âmin... Âmin!.. Yâ Muîn Celle Celâluhu!.
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Re: Tevbe Kapısı Hiç Kapanmaz

Mesaj gönderen aNKa »

İnsan, yaptığı her günahtan dolayı tövbe etmelidir.
İşlenen günah sadece Allah’a karşı olup kul hakkını ilgilendirmiyorsa, bundan tövbe etmenin üç şartı vardır:

1. O günahı terketmek.

2. Onu yaptığına pişman olmak.

3. Bir daha yapmamaya karar vermek.

Şayet bu üç şarttan biri eksikse, tövbe edilmiş olmaz.

İşlenen günah kul hakkını ilgilendiriyorsa, ondan tövbe etmenin dört şartı vardır:

Üçü yukarıda sayılan şartlardır.

Dördüncüsü de kul hakkından arınıp kurtulmaktır.
Şayet bu hak mal ve benzeri bir şeyse, onu sahibine geri verir.
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Re: Tevbe Kapısı Hiç Kapanmaz

Mesaj gönderen aNKa »

 *** “Hepiniz Allah’a tövbe edin, ey mü’minler! Belki böylece korktuğunuzdan kurtulur, umduğunuzu elde edebilirsiniz.” 
(Nur sûresi (24), 31)


Sağlıklı bir toplumun önemli şartlarından biri, günahlarından kurtulmayı arzu eden ve bu maksatla Allah’a yönelen fertlerden meydana gelmesidir.
Çünkü tövbe eden kimse;
yaptığı hatayı Allah Teâlâ’ya itiraf etmekte,
o günahı bir daha yapmayacağına dair söz vermekte,
O’nun merhametine sığınarak affını dilemekte
ve böylece Cenâb-ı Hakk’ın yegâne bağışlayıcı olduğunu kabul etmektedir.
En son aNKa tarafından 16 Şub 2020, 11:11 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Re: Tevbe Kapısı Hiç Kapanmaz

Mesaj gönderen aNKa »

*** Ebû Hüreyre -radıyallahu anh- Resûlullah’ı -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyururken işittiğini söylemiştir:

“Vallahi ben günde yetmiş defadan fazla Allah’dan beni bağışlamasını diler, tövbe ederim.”
(Buhârî, Daavât 3. Ayrıca bk. Tirmizî, Tefsîru sûre (47) İbni Mâce, Edeb 57)


Tövbenin sözlük anlamı dönmek demektir. İşlenen günahtan vazgeçmek mânasına gelir. Daha açık bir söyleyişle, yapılan bir günahı, suç olduğunu bilerek ve onu yaptığından dolayı pişmanlık duyarak terketmektir. Tövbede önemli olan, yapılan fiilin çirkinliğini bilmek ve ondan iğrenerek vazgeçmektir.

Tövbe eden kimse çirkin davranışları güzelleriyle değiştirdiği, Allah’tan uzaklaştırıp şeytana yaklaştıran yolları terkettiği için takdire şâyandır. İnsan kötü yolu terketmekle kalmamalı, kusurlarını telâfi etmek için ibadet ve tâatla Allah’ın rızasını kazanmaya çalışmalıdır.

Tövbenin belli bir zamanı yoktur. İnsanın ne zaman öleceği belli olmadığı için ilk fırsatta tövbe etmelidir. Bazı rivayetlerden anlaşıldığına göre, en güzel ibadet zamanı olan seher vakti kalkmalı, Allah rızası için iki rekât namaz kılmalı, sonra da tövbe ve istiğfâr etmelidir.


Resûl-i Ekrem Efendimiz’in günah işlemekten korunduğunu, dolayısıyla onun hiçbir günahı bulunmadığını biliyoruz. Buna rağmen onun her gün birçok defa tövbe etmesinin sebebi, ümmetine tövbe ve istiğfârın önemini göstermek ve hiçbir kimsenin Allah Teâlâ’ya, O’nun lâyık olduğu şekilde ibadet edemeyeceğini belirtmektir.

Peygamberler, Cenâb-ı Hakk’ı en iyi bilen ve tanıyan kimseler oldukları için, O’na herkesten çok ibadet ederler; herkesten çok şükrederler ve O’na gerektiği şekilde ibadet edemediklerini itiraf ederler. Peygamber Efendimiz de yeme, içme, yatma, uyuma, eşleriyle beraber olma gibi mübah işlerlerle meşgul olurken veya ümmetinin çeşitli problemleriyle uğraşırken Allah Teâlâ’yı gerektiği şekilde zikredip düşünemediği için tövbe ve istiğfâr ederek O’ndan af dilemektedir. Nitekim hadisimizin bir başka rivayetinde Resûl- Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

*** “Benim de kalbime gaflet çöküyor. Ben de Allah’a günde yüz defa istiğfâr ediyorum” (Müslim, Zikir 41).

Bu durum karşısında bizim şöyle düşünmemiz gerekmektedir:

Benim sevgili peygamberim, hiç günahı olmadığı haldeher gün bu kadar tövbe ederse, günahlara boğulmuş olan ben binlerce defa tövbe ve istiğfâr etmeliyim. Hiç olmazsa Efendim’in bu sünnetine uyarak her gün yüz defa tövbe ve istiğfâr etmeye çalışmalıyım.

İstiğfâr, Allah Teâlâ’ya
“Rabbim, beni bağışla!” diye dil ile yalvarırken, bedeni günahlardan uzak tutmaktır. Kulun yapacağı budur. Allah Teâlâ’dan umulan ise istiğfâr eden kulunu mağfiret edip bağışlaması, daha açık bir ifadeyle, onu cehennem azâbından korumasıdır.

Alıntı
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Tevbe Kapısı Hiç Kapanmaz

Mesaj gönderen Hakan »

Tövbe naz niyazdır Habîbullahta (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)...

ALLAHu zü'L- CELÂL'de dâim olan, her ÇİLEyi HemHâL BİLe çeken, kulundan RABB'ısına kırmızı gül sunan Güller Sultanı Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Selem Efendimiz..

Mükafat ve cezâ anlayışı dışında (Cennet - Cehennem) RIZAULLAH'a gark olup dâim olan, İstiğfarla Zikrin doruğuna çıkarak ALLAH rızasını yücelerin yücesinde yaşayarak "Lâ ilâhe İllâ ALLAH MuhaMMeden RasûLuLLAH"ı cennete yazdırıp ÂDEM atamızın gözündeki MuhaMMedî Işık olarak okuyan Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz'in her ÇEKtiği ÇİLEde GÜLümsemesi. Her ÂNında MuhaMMedî Kokusu halen yüreklerimize nakşetmesini yaşıyoruz..

MuhaMMedî Hamamın ÖZü olan tövbe, Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimizin MuhaMMedî Hamamında aklanıp paklanarak tertemizce başlamak ve abd ile RABBi arasındaki Habli'l- Verîdin sonsuz enerjisi Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimizin sesiyle tövbemizi BİZ BİR-İZ-Lik içerisinde sunuyoruz inşâe ALLAH..

Tövbelerimiz, Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimizin Sesiyle Allah Celle Celâlihu'ya ulaşsın inşâe ALLAH..
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Re: Tevbe Kapısı Hiç Kapanmaz

Mesaj gönderen aNKa »

Hakan yazdı:Tövbe naz niyazdır Habîbullahta (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)...

ALLAHu zü'L- CELÂL'de dâim olan, her ÇİLEyi HemHâL BİLe çeken, kulundan RABB'ısına kırmızı gül sunan Güller Sultanı Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Selem Efendimiz..

Mükafat ve cezâ anlayışı dışında (Cennet - Cehennem) RIZAULLAH'a gark olup dâim olan, İstiğfarla Zikrin doruğuna çıkarak ALLAH rızasını yücelerin yücesinde yaşayarak "Lâ ilâhe İllâ ALLAH MuhaMMeden RasûLuLLAH"ı cennete yazdırıp ÂDEM atamızın gözündeki MuhaMMedî Işık olarak okuyan Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz'in her ÇEKtiği ÇİLEde GÜLümsemesi. Her ÂNında MuhaMMedî Kokusu halen yüreklerimize nakşetmesini yaşıyoruz..

MuhaMMedî Hamamın ÖZü olan tövbe, Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimizin MuhaMMedî Hamamında aklanıp paklanarak tertemizce başlamak ve abd ile RABBi arasındaki Habli'l- Verîdin sonsuz enerjisi Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimizin sesiyle tövbemizi BİZ BİR-İZ-Lik içerisinde sunuyoruz inşâe ALLAH..

Tövbelerimiz, Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimizin Sesiyle Allah Celle Celâlihu'ya ulaşsın inşâe ALLAH..
İnşallah abim yüreğine kalemine sağlık..
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Re: Tevbe Kapısı Hiç Kapanmaz

Mesaj gönderen aNKa »

Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimizin mirasıdır bize, ölmeden önce ölmek..
Ölebilmek..
Hak ehlinin.. Hakikat ehlinin.. Ehl-i hikmetin hep dilinde..

Sonra unuttuk..
Unuttukça ve unuttuğumuz için unutulduk..
Terkedildik..

Ölmeden önce ölmeyi bilmediğimiz için..
Ölemediğimiz için..
Uyanamadığımız için..
Ölümün renkleriyle boyanmadığımız, ve dahî boyanmak gerektiğini bilmediğimiz için..
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Re: Tevbe Kapısı Hiç Kapanmaz

Mesaj gönderen aNKa »

Ölüm ikiye ayrılırmış:
1. İrademiz dışı olanı: "mevt-i tabiî" (doğal ölüm)..
2. İsteğimize, kendi tercihimize bağlı olan bir ölüm: "mevt-î iradî"

"Ölmeden önce ölünüz" hadîsinin sırrından neşet eden nedir?!..

Ölün, ama biyolojik ölümünüzden önce ve kendi iradenizle.. Kendi arzu ve isteğinizle..
Nitekim bu ölümün "mevt-i ihtiyarî" adını alması da bu yüzden.

Niçin ihtiyarî?

"İnsanlar uykudadırlar, öldüklerinde uyanırlar" da onun için..
Bir an evvel gaflet uykusundan uyanmak için..
Gaflet uykusundan, yani yaşıyormuş gibi görünmekten...
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Re: Tevbe Kapısı Hiç Kapanmaz

Mesaj gönderen aNKa »

Tercih edebileceğimiz bir ölüm.. Ölüm türü..

Renkleri var.. Dereceleri var..

Evvelâ "mevt-i ahmer" (kırmızı ölüm)..
Şehvetin ölümü..
Hırs ve ihtirasların..
Alışkanlıkların (muradât'ın), alışkanlıklardan dolayı oluşmuş yakınlıkların (menusât'ın)...

Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Re: Tevbe Kapısı Hiç Kapanmaz

Mesaj gönderen aNKa »

İkincisi "mevt-i ebyez" (beyaz ölüm)..
İştahın ölümü.
Tokluğun, tıkınmanın..

Üçüncüsü "mevt-i ahder" (yeşil ölüm)..
Kıyafetin ölümü..
Libası terketme. Her türlüsünü..

Sadece bedeni değil, kalbi örten giysileri de çıkarmaktır "yeşil ölüm"..
Makamdan, mevkiden, rütbe ve ünvanlardan soyunup Hak karşısında çıplak kalmaktır..

İsimsizliktir..
Şöhretsizlik..


Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Re: Tevbe Kapısı Hiç Kapanmaz

Mesaj gönderen aNKa »

Ölümün bu üç rengi bütün tarîklerde tanınır. Yaşanır.. Kaderince..

Peki dördüncüsü?

İrfan geleneğini diğerlerinden ayıran da ölümün bu rengidir..

Ölümün son rengi siyah..
Çünkü dördüncüsü "mevt-i esved" (siyah ölüm)..

Artık kurtulmak, ayrılmak, kaçınmak, yapmamak sözkonusu değil..
Yani "siyah ölüm", bir eylemsizlik değil, negatif bir eylem ise hiç değil..
Bilâkis halkın arasına girmek, halkın içinde yaşamak, halkın ızdırabını yüklenmek demek "siyah ölüm"..

İnsanların dertleriyle hemhâl olmak da nefsi öldürmenin diğer bir adı..
Kendinden, derviş kibrinden, yalnızlığının keyfinden uzak durmak..
Kitlenin içinde bir karınca hâline gelmek..
Ezilmek. Çiğnenmek.. Gürültünün arasında..
Hasbî Hizmet uğruna..
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Re: Tevbe Kapısı Hiç Kapanmaz

Mesaj gönderen aNKa »

Nesimî..
Hallac'ın halefi..
Başı hep belâda olanların sultanı..

Bezm-i ezelde içmişem vahdet meyinün cür'asın
Şol cür'a kim tâ ebed sermest ü mahmur olmuşam

Vahdet şarabını yudumladığım o ân
Canıma bir merhaba sundu ezelden çeşm-i yâr
Öyle mest oldum ki gayrın merhabasın bilmedim

Demek ki zâhirde de kalacaksın..
Kendi yoluna da devam edeceksin..
Herkesle birlikte.. Herkesin içinde..

Ölümün kendi elinden olacak!.
Kendince.. Kendi rengince..

Rengârenk öleceksin..

Gayrın merhabasın bilmeksizin..

Zevkle..

Velhasılı ne yapıp edip ölümün dört rengiyle de tanışalım..
İktidardan uzaklaşıp. Nimetlerden.. Mülkiyetten..

Yaşlanmadan önce ölüme yaklaşalım..
Sevgiliye.. Öze..
Ölmeden önce..
Siyahlar içinde..
Sevinçle..

Unutmayalım..
Yaşamak için ölmeliyiz..

İyi ölmek için de;
Yaşamalıyız..
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Re: Tevbe Kapısı Hiç Kapanmaz

Mesaj gönderen aNKa »

Şeytanın en mühim hilelerinden birisi; kusurlarımızı itiraf ettirmemektir.
Böylece istiğfar ve sığınma yolunu kapatır..
Ayrıca nefsin gururunu da tahrik eder ki, kendini avukat gibi savunsun, âdeta kusurlardan uzak görsün..
Yani şeytanı dinleyen bir nefis, kusurunu görmek istemez, görse de farklı şekle çevirir, olağan veyâ müsbet gösterir..

Nefsimize rıza nazarıyla baktığımız için ayıbı göremeyiz..
Ayıbını görmeyen için de itiraf ve istiğfar yoktur, Allah'a sığınamaz, şeytana maskara olur..

Nefsini itham eden kimse ise kusurunu görür. Kusurunu itiraf eden bağışlanma diler. Bağışlanma dileyen Allah'a sığınır.
Allah'a sığınan da şeytanın şerrinden kurtulur..

"Kim kötülük eder veya günah işleyerek nefsine zulmeder de sonra Allah'tan af dilerse, Allah'ı Gafûr ve Rahîm (affı ve merhameti bol) bulur." (Nisa suresi, 4/110).

Kusurunu görmemek o kusurdan daha büyük bir kusurdur.
Kusurunu itiraf etmemek büyük bir noksanlıktır..

İnsan kusurunu görürse o, kusur olmaktan çıkar; itiraf ederse affa hak kazanır..


Birde şu var ki; kusurun küçüklüğü büyüklüğü değil de, kendisine karşı gelişen Allahu zul celâl'in azamet ve kibriyâsına nazaran günahlardan sakınmak lâzımdır..
Üzerinde ısrar edildiği takdirde hiçbir günah küçük sayılmayacağı gibi, istiğfar ile başı ezilen bir günah da asla büyük günah olarak kalamaz..

Yani asıl büyük günahlar, üzerinde ısrar edilen küçük isyanlardır..
Çünkü insan bir günahın küfre götürücü veya öldürürücü olduğunu bilir, bir anlık gaflet ile o cürümü işlese bile aklı başına gelir gelmez hemen tevbe kapısına koşar, gözyaşları içinde istiğfar eder ve kirlerinden arınır..
Fakat küçük addettiği günahları önemsemez ve
"bir defa, birtane daha,... ve son defa daha..." derken adeta kapana kısılır ve bir daha da mâsiyetten yakasını kurtaramaz maazallah..
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Re: Tevbe Kapısı Hiç Kapanmaz

Mesaj gönderen aNKa »

“Tövbe, günah işlendiği anda elde edilen tadın o günah hatırlandığında kaybolmasıdır.” 
(Ahmed er-Rifâî, Sohbet Meclisleri, s. 95)

Resim

Kötülüğe meyl eden bir nefis vardır ve nefsi kişiyi tuzağa düşürebilir..
Böyle bir durumda, günahtan tövbe geciktirilmemelidir ve tövbe içten olmalıdır..

Günahtan tövbe eden şunlara dikkat etmelidir:

1 - İşlediği günahı tamamen terk etmelidir.
2 - İşlediği günahı dile getirmeyecek, konuşmayacak. Başkalarına anlatmayacak.
3 - Kendisini günaha iten ortamlardan uzaklaşacak.
4 - İşlediği günaha benzer günahlardan da uzak kalacak.
5 - Günahları konuşanları dinlemekten uzak kalacak kulağıyla da günah dinlemeyecek.
6 - Yüreğinden günahı silecek ve asla düşünmeyecek içinden böyle bir niyet geçirmeyecek.
7 - Tövbesinde samimi olup olmadığını tartacak.
8 - Tövbesinin yaşantısına yansıyıp yansımadığına bakacak.
9 - Kalbinin, niyetinin, ihlasının düzgün olup olmadığına bakacak.
10 - Tövbe edecek ama tövbeye de aldanmayacak. Sürekli tövbesine devam edecek..


Kur'an-ı Kerim övünmeyi, kendini öne çıkarmayı, takva sahibi olduğunu seslendirmeyi doğru bulmaz.
Bu nedenle de Allahü zül Celal şöyle buyurur:
"Öyleyse kendinizi temize çıkarmayın. O sakınanı, çok iyi bilir." (Necm,32)

Büyük İslam âlimi olan Hasan-ı Basri özel bir yere sahip olan mümtaz bir şahsiyettir.
Büyük âlimlerin düşmanı daha da çok olur. Hazımsız olan insanlar, dedikoducular onları çekiştirirler. Böylece hem dünyalarını hem de ahretlerini kirletirler. İşte böyle bir bahtsız adam Hasan-ı Basri'yi çekiştirip duruyormuş. Hasan-ı Basri ise bu utanmaz dedikoducuya hediye gönderirmiş.
Bir gün adam sormuş: "Ben sürekli sizin aleyhinize konuşuyor, insanları sizden uzaklaştırmaya çabalıyorum. Siz ise bana hediye gönderiyorsunuz. Sebebi nedir?"
Hasan-ı Basri şöyle cevap veriyor: "Aleyhimde konuştukça günahımı alıyor, sevabımı ise çoğaltıyorsun. Ahirette benim günahımı yüklenip öyle mahşere geleceksin. Sana acıdım. Bari 'bunca yükün ve hamallığın karşılığını bu dünyada vereyim' dedim. Onun için sana hediye gönderiyorum. Sen konuştukça ben de hafifliyorum."


Alıntı
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Re: Tevbe Kapısı Hiç Kapanmaz

Mesaj gönderen aNKa »

ALLAH DOSTU 
Münir DERMAN (ks) 


CENNETİN TEVBE KAPISI

Hadisde diyor: “İnsanlar mü’min doğarlar mü’min ölürler.” 

“Bu ne demek?” 

Gayba inanmak makinası vardır insanda demektir.

“Biz, bize inanacak yarattık insanı” 
demektir. 
Hangimizin gözü üç tâne, hangimizin kulağı tek. 
Hazreti Âdem’den beri aynı cins devam ediyor. 
Kulaklı mulaklı şu bu. 
Ama hiç birbirimize benzemiyoruz. 
Yaaaa benzedi mi o zaman iş değişir. 
Kesret olacak. Hiç birbirine benzemeyecek. 

“Belâ kâdirîne alâ en nusevviye benâneh” 

“Biz dünyâya gelmiş bütün insanların şu sağ baş parmağını hiç birbirine benzemeyecek surette yarattık.”

“Belâ kâdirîne alâ en nusevviye benâneh” 


Bu, ALLAH’ın vücutta câsusudur câsus câsus!. 
Bu şehâdet edecektir o. 
Onun için namazda elini getiriyorsun şu parmağını da böyle koyuyorsun.

“Yâ RABBi huzûruna geldim. Bütün şeytânî, senin sevmediğin Rasûlun ikrah ettiği şeylerden kendimizi tenzih eder huzûruna geldim!. Aha bu söylediğime de aha bu şehâdet eder.” 

Bu ALLAH’ın câsusudur. 
Şu parmak.
Dâimâ Kur'ân-ı Kerim'de bahsedilen hususlar bahsedildi mi sağ taraftan bahsedilir. 

“Belâ kâdirîne alâ en nusevviye benâneh” 

Bütün parmak izleri. 
O kriminolojide cinâyet ilminde kullanılır bilirsiniz. 
Bütün parmaklardaki izler aşağı yukarı on binde on beş binde bir birbirine benzeyebilir. 
Fakat Katon isminde bir Kriminoloji Profesörü kırk milyon kişi içinde tecrübe yapmış. 
Şu parmaklarda bunda yüz binde bir benzeyen oluyor. 
Kırk milyon içinde şu baş parmağın işâret parmağının birbirine benzeyenine tesâdüf edememiştir. 

“Belâ kâdirîne alâ en nusevviye benâneh” 

Şu parmak!
Onun için insanlar mü’min doğarlar ve mü’min ölürler. 
Yâni gayba inanmak kudretinin “inanabilecek bir makine halk ettim Ben!” diyor cenâb-ı ALLAH. 

Hepisine aynı mumu verdim. 
Aha elektriklerin hepisi 250 voltta yanabilecek kâbiliyettedir. 
Birisi gevşerse söner, yanmaz. 
İşte senin de bir yerin gevşedi mi Ebû Cehil olduk çıktın dışarı. 

Eee kendin gevşetirsin bunu. 
Bi de Gayretullah’a dokunur.
ALLAH gevşetir Maazallahu Teâlâ! 
ALLAH gevşetti mi Ebû Cehil olursun. 

Bana şunu yap. Hepisini yapıyor Rasûlullah nihâyet yerden dört beş tâne çakıl taşı aldı Cenâb-ı sallallâhu aleyhi ve sellem mubârek avuçlarına çakıltaşı dört tâne. 
Yumdu avucunu: 

“Yâ Ebû Cehil!” dedi. Akrabası. 

“Bana inanmıyorsun dedi. Bak yerden şu çakıl taşını aldım!” dedi. 

“Şu elimdekiler benim kim olduğumu söylerse inanacak mısın?” dedi. 

“İnanacağım!” dedi. 
Açtı mübârek avucunu. 
Taşlar: 

 İlâhe İllallah Muhammeder Rasûlullah!” dedi. 
Taşı söyleten kim? 

ALLAH!.. 

Şunu şöyle Hannane Ağacının kulağı var, taşın kulağı var. 
Yerin var . Karnının var, ağacın var. 
Hepisinin kulağı var. 

Onun için mü’min doğar insan, mü’min ölür. 
Yâni ALLAH’a peygambere inanmak kâbiliyet makinasıyla doğar makinasıyla ölür. 
Onun için tövbe her dinde vardır. 
Papazlarda da tövbe eder günah çıkarır. Günah çıkarır. 

“Efendim bu merdud.” 

Merdud kabul. 
Küfür ama geliyor bir insan papazın huzuruna diyor ki:

“Ben şu edepsizliği yaptım nasıl affedilir?” 

Îtiraf etmekte bir nevi tövbedir değil mi? 
Hatâmı îtiraf ediyorum. 
Bizde mevcud. Ama yine bir şey. 
Onun için İslâm'ın en büyük şeyi Tövbe Kapısı'nın bulunmasıdır. 
Cennetin Tanrı rahmetiyle sekiz tâne kapısı vardır. 
Sekiz tâne kapısı vardır. 

“Nerden gördün de bunu?” 

İster göreyim ister görmeyeyim. Demin ne dedik. 
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in hadisleri sinema perdesi gibi. 
Oynatmış, oynattı mı görüyorsun ordan. 
O dedi sekiz kapısı var. Daha şüphe mi edeyim? 
Bu kapılardan birisi de dünyâdan görülür oğlum dünyâdan, dünyâdan görünülür. 
Sezilir. Görülür elle tutulmaz yalınız. Çok dikkat edin!. 
Cennetin sekiz tâne kapısı var dedim.

Peygamberin mübârek hadisinin gösterdiği sinema perdesi gibi, sekiz tâne kapısı vardır. 
Bunlardan birisi dünyâdadır. 
Çok dikkat et haaa aklına sokmağa çalış!. 
Dünyâ'dadır. Görülür, sezilir. 
Hani körler gelir ya: 

“Aaaa burda bir kapı var, tokmağı var! Bilmem nesi var!” 

Kapı. Ama kapı mı değil mi katiyetle kör bilmez. 
Aha öyle sezilir. 
Elle de tutulmaz. 
Elle tutulması böyle burdaki benzettiğim gibi elle tutulmaz. 
Tutulsa ooo şimdi ne çilingirler var seksen türlü maymuncuk yaptırır açtırırız onu. Onun için tutulmaz. 

“Peki sekiz kapının bir tânesi dünyâdadır. Ne o kapı?” 

Acele etme!. 
Öbür kapılar geriye kalan yedi kapı. 
Onlar bâzen açılır bâzen kapanır, öteki kapılar. 
Fakat bu söylediğim hanı o dünyâda olan kapı var ya o her zaman açıktır. 
O kapı ne? Tövbe kapısı... Tövbe Kapısı... 
Bu kapının ismi Tövbe Kapısıdır. 

Tövbenin batı tarafında bir kapısı vardır. Batı tarafında. 
Güneş doğuyor batıyor. 
Kıyâmete kadar açıktır bu kapı. 
Batı da batı da garbde yâni. 
Güneşin doğduğu tarafta dünyâda kapısı açıktır Tövbe Kapısı. 
Kıyâmete kadar açıktır.

“Ne demek kıyâmet?” 

İki türlü kıyâmet vardır. 
Bir dünyânın mahvolması bir de zât-ı âlinizin mahvolması. 
Ölene kadar. 
Ölürsen söyle bir Hulûs-i kalb ile: 

“Aman Yâ RABBi Lâ İlâhe İllallah! Ulan ben anladım işi. Postu kurtardım!” 

Kurtardım ama dünyâdan yediğin, yaptığın edepsizliklerin kırbacını yemek şartıyla. Öyle bedava değil. 
Kurtarırsın!. 

“Kıyâmete kadar açıktır” 

dedim. 
Bir sizin ölümünüze kadar bir de kâinat. 
Peki niye garbdadır bunun kapısı. 
Güneşin battığı yerdedir. Evet ordadır. 
Çünkü güneş battığı yerden çıktığı gün kıyâmet kopacak değil mi? 
Güneş garpten doğduğu öyle değil mi hadis var. 
O vakit o vakite kadar kapalı değil açıktır. 
Onun için korkma serseri serseri dolaş.

Deki: “Yaşlandığım zaman namaz kılarım!” 

Öyle diyorsun. O da güzelce. 
O da bir eşekliğin cinsidir. 
O da bir öküzlüğün nev’isi. 
Ağam her işi yap fakat namazı bırakma!. 

Tâif halkı Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'in mubârek ordusu Tâifi bir türlü zaptedemedi. 
Her tarafı zaptetti. Orayı zaptetemedi. 
Tâifliler çok cengâver adamlar.

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimize haber gönderdiler biz Müslüman olacağız demişlerdir. 
Yalınız bir şartımız var. 
Her şartını yapacağım yalınız namaz kılmayız demişler olmaz demiş. 
Kabul etmemiş. 
O halde namazsız İslâm'lık olmaz ağam. 

“Efendim olur!” 

Olmaz! Nüfus kağıtlı Müslüman derler ona. Bunun şakası yok!. 
Hz. Ömer'i, yatsı namazından sonra zehirli hançlerle arkasından namaz kılarken şehid ettikleri zaman sabaha kadar can çekişti Hz. Ömer. 
Sabaha kadar. Kanlar akıyor o zaman doktor moktor yoktu ki. 
Kanını tutuyor felan akıyor. 
Birisi gelmiş: 

“Yâ Emire’l- Mü’minin sabah ezanı okunuyor!” 

O kanlı vaziyetinde namaza durmuş Ömer. 
Çünkü Cenâb-ı Peygamber buyurdu demiş işittim ben: 

“Men terekes salat fekat kefer!” demiş. 

“Kim ki salatı terk etti küfürdedir” demiş. 

Ağam beyim hadis. 
Aklınnan tart ona göre işini bil. Şakası yok!. 
Namaz kılmadı mı ben anlamam öyle bir şey. 
Anlamam öyle. 
Yedi yaşından beri anamız ağladı namaz kıla kıla. 
Bacaklarımıza su indi. 
Namaz kılmayanla sen nasıl bir olursun?. 
Yoooo yağma yok öyle kıymetinizi bilin oğlum!. 
Herkes gece sabahleyin kaşınırken bide derler ki: 

“Mübârek yüzlü insanlar. 
Sarılmış şeyine câmiye geliyor!” 

Her babayiğidin kârı değildir.

“Nasıl niye geliyorsun. Bir şeyden mi korkuyorsun?.” 

Hayır. ahreti görüyorsun ahreti. Hepisini görüyorsun. 
“Hani görülmezdi ağam?” 

Görünüyor da sen farkında değilsin. 
Hani şöyle demin “elle tutulmaz” dediğimiz şey.

“Eee söyle Efendim sen kılıyorsun.” 

Eee kılıyorum. 

“Bana arkadan şefaat edersin.”

Yağma vardı değil mi. Yağma varıdı. 
Arkadaşın haa...

“ALLAH kabul etsin bana da dua et.” 

“Eheee ederim ederim. Hiç merak etme. ilk işim sana duâ etmek.” 

Yağması var değil mi mâmâfih bu gün daha edepsizlik fazlalaştıkça oğlum banknotu olan gelecek. 
Simsarlar çıkacak bir gün haaa. Hanı var şimdi de simsar. 
Iskat diye İslam dininde bir şey yoktur. 
Efendim İmâmı Birgivî böyle söyledi. 
İmamı Birgivî’yi ben rüyamda bile gördüm mübârek adamı. 
Mü’minin mü’mine duası kabul olur. 
Evet kabul olur. Ama Hasan Efendi öldü. Ver otuz bin lira. 

“Aldım verdim verdim aldım!.”

Pırrrt cırrrt sağa çevir sola çevir. 
Yakında öyle birer olacak ki miskak komisyonculukları olacak. 
Makinası orda “cırıt cırıt cırıt.” 
Hesap tamam şu kadar. Herif kurtuldu. 
Bunun şeynen ne farkı var. Papaz efendiynen bilmem nesinden çıkan. 
Yarın namaz Isakatı olacak haaa. 
Sen baktı ki herif kılmayacak, şey kasalar para dolu ne yapayım. 
Çağır komisyoncu Mehmet Efendiyi. Çağır gelsin. 

“Nedir Efendim?” 

“Ben atmış beş yaşındayım haaa. Tırrlayacağı zaman, Ben hiç namaz kılmadım. Bir hesap etsene!” 

“Baş üstüne efendim!” 
“Tırrrrııııııt!” 

Hadi bir yaldızlı kağıt hesâbın tamam. 
Yağma var değil mi bunlarda gelecek. 
Nereler olacak oğlum. 
Hesabı tamam cennet hesabı, âhiret hesabı kestiriyorum. 
İşte sen felanca artık o “oraya gitme o pahalı yapıyor”diyecek. 

“Komisyoncu Mehmet daha ucuz yapıyor der haaa şimdi ordaydı işte.”

Böyle işler yoktur oğlum haaa böyle iş yok İslâm Dîni'nde. 
Bunların hepisi martavaldır. Kim ne dersin dersin. 
Daha neler var söylersem hanı aklınızın alabileceği şekilde söyleyeceğim. 
O zaman İslâm Dîni'ni töhmet altına koymuş oluruz. 
Herkes kendi bilir.
O halde azîzim sen şunu bil. 
Yerde ve gökteki zerrelerin hepisi Tanrı nın, ALLAH ’ın emrindedir.

“Nasıl ALLAH’ın emrindedir ağaam?” 

Suyu görmedin mi oğlum suyu o mübârek suyu. 
Tufanda neler yaptı ALLAH’ın emriyle. 
Nuh tufanında. Ortalığı birbirine kattı. 
Bu yer yüzü Ad Kavmine, Karuna ne yaptı. Çekti içine aldı!
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Re: Tevbe Kapısı Hiç Kapanmaz

Mesaj gönderen aNKa »

KUL İHVANİ DİVANI
Resim TEVBE Resim


Evvebe: dönülmesi lâzım ve lâyık olana dönmek.
Tevbün, evbün, döndü.
Tevbe; gerekli ve yeterli bir ilmin neticesi oluşan bir hâl ve amel bütünlüğü olup kesin olarak hakka ve hayra dönüştür.
İnsanoğlu için üç zaman dilimini de doldurması lâzımdır.
Gerçek tevbenin geçmişteki kötülüklerden (bâtıl ve şerden) , şu andaki iyiliklere (hakk ve hayra) dönüşle beraber şimdi artık yapmamak, gelecekte ise hiç yapmamak kararıdır.
İlimle aydınlanmış insan nefsi, acı ve ağır bir pişmanlık ve üzüntü ile irade ve idrake ulaşır ve bir daha asla işlememek iştirakine kavuşur.


Tevbe evreleri:

a-) Nefs-i Emmâreye:
Emr-i bi'l-ma'rufa (emredilene, bilinene ve iyiye) ve nehy-i ani'l-münkere (yasaklanan kötüye) uyma anlatılır ve söz alınır.
Kul hakları için helâlleşme, Hukukullah için tevbe-istiğfâr emredilir.
Bu avam (halk) için ilk şarttır.


b-) Nefs-i Levvâmeye:
İnâbe (günâhı terkle beraber, hakka ve hayra dönüş) , boyun eğme, munîb olma emredilir.
Dünya lezzetleri ve nefsi azdırıcı şey ve olaylardan uzak durma, hevâ ve hevese i'tiraz istenir.
Sadıklarla birlikte olmaya çağrılır.


c-) Nefs-i mühlimeye:
Evbe (öz dönüşü) emredilir.
Nefsî iştah (somut özlem) ve iştiyâk (soyut özlem)' tan aslî vuslata dönüş...
Halk ile halvetten, HAKK ile uzlete ve ünsiyete çağrı...


d-) Nefs-i Mutmaînne de ise:
Bahsedilen dönüşler, cezbe dönüşüne dönüşmüştür.

Rahatlıkla anlarsın ki dört tevbe evresi
Bedenî, Nefsî, Kalbî ve Ruhî dönüşlerdir (tevbelerdir).

Bir bakıma kulluk = Tevhid + Tevbe + Dua + Rıza (secde) dir.

Şerîat-ı garrada tevbe:
Kötü ve kınanmış olan bir işi (fiili) bırakıp dinde övülen ve kabul edilene dönmektir.
Tevbe özür beyânıdır; "Yaptım!... yaptım ama, şu nedenle yaptım... bilerek, bilmeyerek, istemeden, isteyerek yaptım ve şimdi ise pişmanım, özür dilerim!." demektir.


Tevbenin şartları:

1-Pişmanlık duymak,
2-Kötü fiili derhâl terketmek,
3-Terkar etmemeye ciddî ve samimî karar vermek,
4-Telâfisi varsa ki halk ile olanında helâlleşmek, HAKK ile olanında istiğfâr etmektir.
Tevbe, istiğfârdan önceki iş olup istiğfâr: kulun RABB'ısından bağışlanmasını ve affını dilemesidir.
Tevbe ve istiğfârın tek zamanı vardır ki şu andır, şimdidir.
Her işte teenni (dikkatlice düşünerek yavaşca yapma) esastır.


Ancak şu 6 şeyde acele emredilmiştir:
1- Namazı vaktinde kılmakta
2- Cenâzeyi defnetmekte
3- Evlenme çağına gelmiş kızı gelin etmekte
4- Borcunu ödemekte
5- Misâfirin karnını doyurmakta
6- Bir günâhtan sonra derhâl tevbe ve istiğfâr etmekte...


Tevbenin üzerinde gerektiği kadar durmalıyız.
Herkes bilir ki buzun ve tuzun üzerine bina yapılmaz.
Mühendis olmaya hacet yok bunu bilmek için...
Tevbenin istiğfârın zamanı bitmez, kapısı kapanmaz!
Ne var ki yarına çıkacağımızı bırak, nefesi versek alacağımız meçhûldür.


Kur'ân-ı Kerîm'imizde tevbe:


وَقُل لِّلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ أَبْصَارِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَى جُيُوبِهِنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا لِبُعُولَتِهِنَّ أَوْ آبَائِهِنَّ أَوْ آبَاء بُعُولَتِهِنَّ أَوْ أَبْنَائِهِنَّ أَوْ أَبْنَاء بُعُولَتِهِنَّ أَوْ إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي أَخَوَاتِهِنَّ أَوْ نِسَائِهِنَّ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُنَّ أَوِ التَّابِعِينَ غَيْرِ أُوْلِي الْإِرْبَةِ مِنَ الرِّجَالِ أَوِ الطِّفْلِ الَّذِينَ لَمْ يَظْهَرُوا عَلَى عَوْرَاتِ النِّسَاء وَلَا يَضْرِبْنَ بِأَرْجُلِهِنَّ لِيُعْلَمَ مَا يُخْفِينَ مِن زِينَتِهِنَّ وَتُوبُوا إِلَى اللَّهِ جَمِيعًا أَيُّهَا الْمُؤْمِنُونَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
Resim--- "Ey müminler hep birden ALLAH'a tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz." (Nûr 24/31)


وَقَالُوا مَالِ هَذَا الرَّسُولِ يَأْكُلُ الطَّعَامَ وَيَمْشِي فِي الْأَسْوَاقِ لَوْلَا أُنزِلَ إِلَيْهِ مَلَكٌ فَيَكُونَ مَعَهُ نَذِيرًا
Resim--- "Kim tevbe edip iyi davranış gösterirse şüphesiz o tevbesini kabul edilmiş olarak ALLAH'a döner." (Furkân 25/7)


وَأَنِيبُوا إِلَى رَبِّكُمْ وَأَسْلِمُوا لَهُ مِن قَبْلِ أَن يَأْتِيَكُمُ الْعَذَابُ ثُمَّ لَا تُنصَرُونَ
Resim--- "Size azab gelip çatmadan önce RABB'inize dönün (inâbe) , O'na teslim olun, sonra size yardım edilmez!..." (Zümer 39/54)


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا يَسْخَرْ قَومٌ مِّن قَوْمٍ عَسَى أَن يَكُونُوا خَيْرًا مِّنْهُمْ وَلَا نِسَاء مِّن نِّسَاء عَسَى أَن يَكُنَّ خَيْرًا مِّنْهُنَّ وَلَا تَلْمِزُوا أَنفُسَكُمْ وَلَا تَنَابَزُوا بِالْأَلْقَابِ بِئْسَ الاِسْمُ الْفُسُوقُ بَعْدَ الْإِيمَانِ وَمَن لَّمْ يَتُبْ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ
Resim--- "... Kim de tevbe etmezse işte onlar zâlimlerdir." (Hucurât 49/11)


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا تُوبُوا إِلَى اللَّهِ تَوْبَةً نَّصُوحًا عَسَى رَبُّكُمْ أَن يُكَفِّرَ عَنكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَيُدْخِلَكُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ يَوْمَ لَا يُخْزِي اللَّهُ النَّبِيَّ وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ نُورُهُمْ يَسْعَى بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَبِأَيْمَانِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّنَا أَتْمِمْ لَنَا نُورَنَا وَاغْفِرْ لَنَا إِنَّكَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Resim--- "Ey imân edenler, ALLAH'a öyle bir tevbe edin ki nasuh bir tevbe olsun. Olaki RABB'iniz kusurlarınızı örter..." (Tahrîm 66/8)

Nasuh tevbesi: saf, samimî, ciddî ve bozulması zor olan ilhâmî tevbedir.

Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem), zinâdan recmedilen Maiz için: "Maiz öyle bir tevbe etti ki tevbesi tüm Medine ehline taksim edilse hepsine yeter..." buyurmuştur.

Ne var ki tevbe sözde kalmayıp tatbikat ister:


إِنَّمَا التَّوْبَةُ عَلَى اللّهِ لِلَّذِينَ يَعْمَلُونَ السُّوَءَ بِجَهَالَةٍ ثُمَّ يَتُوبُونَ مِن قَرِيبٍ فَأُوْلَـئِكَ يَتُوبُ اللّهُ عَلَيْهِمْ وَكَانَ اللّهُ عَلِيماً حَكِيماً
وَلَيْسَتِ التَّوْبَةُ لِلَّذِينَ يَعْمَلُونَ السَّيِّئَاتِ حَتَّى إِذَا حَضَرَ أَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ إِنِّي تُبْتُ الآنَ وَلاَ الَّذِينَ يَمُوتُونَ وَهُمْ كُفَّارٌ أُوْلَـئِكَ أَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا

Resim--- "ALLAH'ın kabul edeceği tevbe, ancak bilmeden kötülük edip de sonra tez elden tevbe edenlerin tevbesidir. İşte ALLAH bunların tevbesini kabul eder, ALLAH her şeyi bilendir. Hikmet sahibidir. Yoksa kötülükleri yapıp yapıp da içlerinden birine ölüm gelip çatınca "Ben şimdi tevbe ettim" diyenler ile kâfir olarak ölenler için (kabul edilecek) tevbe yoktur. Onlar için acı bir azab hazırlamışızdır." (Nisâ 4/17-18)


التَّائِبُونَ الْعَابِدُونَ الْحَامِدُونَ السَّائِحُونَ الرَّاكِعُونَ السَّاجِدونَ الآمِرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَالنَّاهُونَ عَنِ الْمُنكَرِ وَالْحَافِظُونَ لِحُدُودِ اللّهِ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ
Resim--- "Tevbe edenler... ve ALLAH'ın sınırlarını koruyanlardır. O mü'minleri müjdele!..." (Tevbe 9/112)

ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL 17 sûrede, 22 âyeti celilede tevbeleri kabul buyuracağını ilân etmiştir.
ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL'in zıdların zevkiyle imtihan âleminde, kul olup da (nebîler hariç) yanlış iş yapmamak mümkün mü?
Kulunu yaratan ALLAH (celle celâluhu) bunu bilendir ve tevbe edenleri de çok sevendir:


وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الْمَحِيضِ قُلْ هُوَ أَذًى فَاعْتَزِلُوا النِّسَاء فِي الْمَحِيضِ وَلاَ تَقْرَبُوهُنَّ حَتَّىَ يَطْهُرْنَ فَإِذَا تَطَهَّرْنَ فَأْتُوهُنَّ مِنْ حَيْثُ أَمَرَكُمُ اللّهُ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ التَّوَّابِينَ وَيُحِبُّ الْمُتَطَهِّرِينَ
Resim--- ".... Şunu iyi bilin ki ALLAH tevbe edenleri de sever, temizlenenleri de sever." (Bakara 2/222)


إِلَّا مَن تَابَ وَآمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَأُوْلَئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ وَلَا يُظْلَمُونَ شَيْئًا
Resim--- "Ancak, tevbe eden, imân eden ve iyi davranış (sâlih amel) da bulunanlar hariç..." (Meryem 19/60)


وَهُوَ الْغَفُورُ الْوَدُودُ
Resim--- "O Gafûru'l-Vedûddur... Çok bağışlayan ve çok sevendir." (Bürûc 85/14)
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Re: Tevbe Kapısı Hiç Kapanmaz

Mesaj gönderen aNKa »

KUL İHVANİ DİVANI
Resim TEVBE (devamı)Resim

Azîz kardeşim,
Tevbe ve istiğfâr ard arda birbirini tamamlayandır.
Hakka ve hayra dönüşle birlikte geçmişteki yanlışlıklarımız için RABB'ımız (celle celâluhu) dan bağışlamasını ve affını dilememiz de bize emredilmiştir.


الَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا إِنَّنَا آمَنَّا فَاغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ
الصَّابِرِينَ وَالصَّادِقِينَ وَالْقَانِتِينَ وَالْمُنفِقِينَ وَالْمُسْتَغْفِرِينَ بِالأَسْحَارِ

Resim--- "Bu ni'metler "Ey RABB'ımız! Îmân ettik; bizim günâhlarımızı bağışla bizi ateş azabından koru!" diyen, sabreden, sadık olan, huzurda (hazır olana) boyun büken, infâk eden (hakka ve hayra harcayan) ve seher vakitlerinde ALLAH'tan bağışlanmasını dileyenler (içindir.)" (Âl-i İmrân 3/16-17)


وَالَّذِينَ إِذَا فَعَلُوا فَاحِشَةً أَوْ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ ذَكَرُوا اللّهَ فَاسْتَغْفَرُوا لِذُنُوبِهِمْ وَمَن يَغْفِرُ الذُّنُوبَ إِلاَّ اللّهُ وَلَمْ يُصِرُّوا عَلَى مَا فَعَلُوا وَهُمْ يَعْلَمُونَ
Resim--- "Onlar ki; fâhiş iş (yapılması çirkin, günâh ve yasak olan, ameli) işlediklerinde ya da kendi nefslerine zulmettiklerinde (bâtıla ve şerre yönlendirdiklerinde, imânî) ALLAH'ı hatırlayıp günâhlarından dolayı hemen tevbe-istiğfâr ederler. Zâten günâhları ALLAH'dan başka kim bağışlayabilir ki!... Bir de onlar işledikleri kötülüklerde, bile bile isrâr etmezler." (Âl-i İmrân 3/135)


وَاسْتَغْفِرِ اللّهِ إِنَّ اللّهَ كَانَ غَفُورًا رَّحِيمًا
Resim--- "ALLAH'dan mağfiret (bağışlanma) dile, çünkü O, çok esirgeyen ve çok bağışlayandır." (Nisâ 4/106)


وَمَن يَعْمَلْ سُوءًا أَوْ يَظْلِمْ نَفْسَهُ ثُمَّ يَسْتَغْفِرِ اللّهَ يَجِدِ اللّهَ غَفُورًا رَّحِيمًا
Resim--- "Kim bir kötülük yapar yahut nefsine zulmeder de ALLAH'dan bağışlanmasını dilerse, ALLAH'ı Gafuru'r Rahîm bulacaktır." (Nisâ 4/110)


وَأَنِ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُوا إِلَيْهِ يُمَتِّعْكُم مَّتَاعًا حَسَنًا إِلَى أَجَلٍ مُّسَمًّى وَيُؤْتِ كُلَّ ذِي فَضْلٍ فَضْلَهُ وَإِن تَوَلَّوْا فَإِنِّيَ أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ كَبِيرٍ
Resim--- "Bir de RABB'inizin mağfiretini isteyin (istiğfâr edin) , sonra O'na tevbe edin ki...." (Hûd 11/3)


فَاصْبِرْ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنبِكَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ بِالْعَشِيِّ وَالْإِبْكَارِ
Resim--- "(Resûl-i Ekrem'im!) şimdi sen sabret. Çünkü ALLAH'ın va'di haktır. Günâhının bağışlanmasını dile. Akşam-Sabah RABB'ını hamd ile tesbih et." (Mü'min 40/55)


فَقُلْتُ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ إِنَّهُ كَانَ غَفَّارًا
Resim--- "(Nûh (aleyhi's-selâm) Dedim ki RABB'inizden mağfiret dileyin; çünkü O, çok bağışlayıcıdır." (Nûh 71/10)


وَاسْتَغْفِرُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ

Resim--- "....... ALLAH'dan mağfiret dileyin; şüphesiz ALLAH, Gafûru'r Rahîmdir." (Müzemmil 73/20)


إِذَا جَاء نَصْرُ اللَّهِ وَالْفَتْحُ
وَرَأَيْتَ النَّاسَ يَدْخُلُونَ فِي دِينِ اللَّهِ أَفْوَاجًا
فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَاسْتَغْفِرْهُ إِنَّهُ كَانَ تَوَّابًا

Resim--- "ALLAH'ın yardımı ve feth geldiğinde. İnsanları bölük bölük ALLAH'ın dediğine girerlerken gördüğünde Artık RABB'ini hamd ile tesbih et ve bağışlamasını dile: Muhakkak ki O çok bağışlayandır". (Nasr 110/1-3)

Nasrullah, Allah'ın yardımı;
Hidâyetullah, Kelâmullah, Resûlullah, Şerîat-ı garra, nakl ilmi geldiğinde ve insan nefsi bunu lâyıkı vechiyle algıladığında;

"Semiğnâ: şimdi duyduk",
"iyyake nâ'büdü: ancak sana kulluk ederiz"
der.

Ve Fethullah geldiğinde,
Nûrullah ve Nûr-u Muhammed, öz pirizinden tevhid fişiyle letâifleri (nefs mertebelerini) aydınlatınca, karanlıklar fetholunca;
Nefs, ilâhî ve Muhammedî ilhâma mazhar olur .


"Ve ateğnâ: derhâl itâat ederiz. Ve iyya kene'stâin: yalnız senden dileriz" der. Bu ise aklın önceki naklî ilmî hazmetmesi ve kendisinden bekleneni anlayıp yapmasıdır.
ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL'in isim ve sıfatlarını tanıtmak ve tesbit etmek naklî şerîatın işi, zâtını tanımak ise mârifet olup akl-ı selimin işi ve gereğidir.
Aklı nûrlanan insan nefsî, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in getirdiği naklî ilim olan şerîatı rahatlıkla anlar.
Zîrâ Nasrullah nefsin elde etmesi istenilen şeyi elde edebilmesi için yapılan YARATAN'ın ilâhî yardımıdır.
Bu yardımı kullanabilmesi için nefsin gözü kulağı ve her şeyi olan akla; can gibi, Nûrullah yetişince bu Fethullahtır.

El feth: muallakta olan neticeyi elde etmektir.
Engellerin aşılması ve açma işlemidir.

"O zaman insanların dalga dalga ALLAH'ın dinine girdiğini gördüğün zaman.
Derhâl hamd ile RABB'ını tesbih et!...
O'ndan, istiğfârını (bağışlanmanı) dile...
Şüphesiz O, çok çok tevbeleri kabul edendir..."

Bu sûrede üzerinde çok zikir, fikir ve zevk gerektiren sûrelerdendir.
Şükürde tüm canlılar müşterektir.
Somut ni'metlerin tümünü kapsar.
Esmâî zuhûr nimetleri...
Susuz bir hayvanı sularsanız, oynamaya başlar, bize bile teşekkür eder.
Susuz bir bitki sulanınca teşekkür eder çiçek açar, meyve sunar.
İnsan da öyle.
Ne var ki HAMD; akıllı olanlara mahsus zâtî, sıfatî ve soyut ni'metleri de içine alan ve kapsayan şükürdeki ismin sahibine (müsemmâ) olan sonsuz şükür, saygı hürmet ve hayrânlığın ifâdesidir.
Velîyy-i ni'meti bilmektir.
Hamdeden akıl, artık rüşdüne eren ilâhî bir AŞK olmuştur.
İnsanoğlu; Rübûbiyyetin fevc fevc
(dalga dalga: effâcâ) kahr ve kibriyâ denizinden sağ selâmet geçebilmek için tesbih, hamd, istiğfâr gemileriyle ve sahibinin Tevvab oluşu sayesinde geçebilir.
İnsan aklı RABB'ini tanır ve isbat edip tevhid eder.
Naklle ise akıl, RABB'ine hamd etmeyi öğrenir.
Bu ise tevhidin tekemmülüdür...


Tesbih: Yaratan Subhân ALLAH Tealâ'yı azametine yaraşan sıfatlarla tanıyıp, yaratılmışların taşıdığı tüm sıfat ve işâretlerden somut olarak tenzih etmek, noksanlıktan münezzeh kılıp kemâl sıfatlarıyla mevsuf oluşuna inanç ve ilândır.
Takdis ise: ALLAH'u Tealâ'yı kudretiyle tanımak olup değil akla gelebilen, akla gelemeyecek olan soyut noksanlıklardan dahi münezzeh kılarak mutlak kemâliyetine imân ve ifâdedir. Subbûhün Kuddûsün...
ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL bağışlayıcıdır.
(Hicr 15/49-50; Mü'min 40/3; Şurâ 42/5, Mülk 67/2; Müzemmil 73/20 bkz.)
Tevbenin kabülü için (Bakara 2/128,199,285,286 bkz.)

Rahmeti gazabını geçmiş olan Rahmânü'r Rahîm olan RABB'ımız:


قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَى أَنفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِن رَّحْمَةِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًا إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
Resim--- "De ki; "Ey kendi nefsleri aleyhine haddi aşan kullarım! ALLAH'ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü ALLAH bütün günâhları bağışlar. Şühpesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir." (Zümer 39/53)
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Re: Tevbe Kapısı Hiç Kapanmaz

Mesaj gönderen aNKa »

KUL İHVANİ DİVANI
Resim TEVBE (devamı)Resim

Tevbe ile ilgili pek çak hadis-i şerîften bir kaçını tebarrüken arzedelim:
Tevbe (tövbe) işlenmiş bir günah veya suçun bir daha işlenmeyeceğine dair verilen söz ve vicdanî karardır.
İstiğfar ise tevbekâr kulun Rabbülâlemin olan ALLAHUZÜLCELÂL'den suç ve günahının bağışlanmasını dilemesidir.
Tevbe günahtan Rabbisine dönüşü; istiğfar ise bu kararını samimiyet ve ciddiyetle arz ediş niyazıdır.


Resûlullah (sallallahu aleyhi ve selem) buyruğunda tevbe :

Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): "Ey insanlar ALLAH'a tevbe ediniz ve bağışlanmanızı isteyiniz, ben günde 100 defa tevbe ediyorum." buyurmuştur.
(Egarr b. Yesar (radiyallahu anhu)'dan; Müslim)

Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): "Eğer siz günah işlememiş olsaydınız ALLAH günah işleyen insanları yaratır, onlar günahlarından tevbe ederlerdi de ALLAH da onları bağışlardı." buyurdu.
(Ebu Eyyub Halid b. Zeyd (radiyallahu anhu)'dan; Müslim)

Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): "İstiğfarın en büyüğü (seydü'l-istiğfar) kulun: ALLAH'ım Sen benim Rabb'ımsın Senden başka hiçbir ilah yoktur; beni yarattın, ben Senin kulunum ve ben gücüm yettiği kadar Sana verdiğim ahd ve vaadde durmaktayım, yaptılarımın şerrinden Sana sığınırım. Bana olan nimetini itiraf eylerim, günahlarımı da itiraf ederim. Beni afvet; çünkü günahları Senden başka afvedecek yoktur, demesindir." buyurmuştur.
(Şeddat b. Evs (radiyallahu anhu)'dan; Buharî; Askalânî, Bûlüğü'l-Merâm 1584/1345)

Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): "Günâhlarından tevbe eden hiç günâh işlemeyen gibi olur." buyurmuştur.
(Abdullah ibni Mesud (radiyallahu anhu) dan; İbni Mâce-Tebârani)

Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): "ALLAH (celle celâluhu) kulunun tevbesine, çölde devesini yitirip tekrar bulanınızın sevinmesinden daha çok sevinir. (tevbesini kabul eder, günâhını bağışlar.)" buyurmuştur.
(Enes bin Mâlik (radiyallahu anhu) dan; Buhârî ve Müslim)

Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): "ALLAH (celle celâluhu) kulunun son nefesine kadar tevbesini kabul eder." buyurmuştur.
(Abdullah ibni Ömer (radiyallahu anhu) dan; İbn Mâce, Tirmizî)

Resim--- Resûllah (sallallahu aleyhi ve sellem): "Hata yapsanız, günâhlarınız göğe yükselecek kadar çok da olsa tevbe ettiğinizde ALLAH tevbenizi kabul eder, günâhlarınızı bağışlar." buyurmuştur.
(Ebu Hureyre (radiyallahu anhu) dan; İbni Mâce)

Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): "ALLAH (celle celâluhu) , güneş batıdan doğup kıyâmet kopuncaya kadar gündüz günâh işleyenlerin tevbeetmesi için gece, gece günâh işleyenlerin tevbe etmesi için de gündüz rahmet elini açar..." buyurmuştur.
(Ebu Musa (radiyallahu anhu)'dan; Müslim ve Nesâî)

Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): "ALLAH, güneş batıdan doğuncaya (kıyâmet alâmeti) kadar tevbe edenlerin tevbesini kabul eder." buyurmuştur.
(Ebu Hureyre (radiyallahu anhu) dan; Müslim)

Resim--- Enes (ra) dan Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): "Her âdemoğlu çok hata işler. Hata işleyenlerin de en hayırlısı tevbe edenler (pişman olarak hatasından dönenler)dir. buyurmuştur.
(İbn Mâce, Tirmizî,Hâkim)

Resim--- Ebu Hureyre (ra) dan Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): "Mümin bir günah işleyince kalbine siyah bir nokta düşer. Eğer tevbe eder, hatasından döner , ALLAH'tan günahının affını dilerse, kalbi siyah noktadan temizlenir. Günah işlemekte devam ederse, noktalar çoğalır, kalbi tamamen kararır. İşte Kur'ân -ı Kerîm'de ALLAH'ın: "Hayır öyle değil. Tam tersine işledikleri hatalar kalblerini tamamen karartmıştır" (Mutaffifin 83/14) buyurması buna işarettir.

Resim--- İbn Hıbban'da hadis şöyledir: "Kul bir hata işleyince kalbine siyah nokta düşer. Günah işlemekten vazgeçer, tevbe ve istiğfar ederse kalbi temizlenir. Günah işlemekte devam ederse nokta çoğalır, tamamen kalbini kaplar." buyurmuştur.
(İbn Mâce, Tirmizî,Nesâi,Hâkim)

Resim--- Abdullah İbn Ömer (ra) dan Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): "ALLAH kulunun son nefesine kadar tevbesini kabul eder." buyurdu.
(İbn Mâce, Tirmizî)

Resim--- Abdullah İbn Mesud (ra) dan Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): "Günahlarından tevbe eden hiç günah işlemeyen gibi olur ." buyurmuştur.
(İbn Mâce, Taberani)

Resim--- Abdullah İbn Abbas (ra) dan Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): "Yaptığı hata ve kötülüklere devam ederek günahlarından tevbe ve istiğfar eden , Rabb'i ile alay etmiş olur." buyurdu.
(Merfuen Beyhaki)

Resim--- Abdullah İbn Mesud (ra) dan Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): "Hiç kimse övülmesini ALLAH kadar sevemez. (Ve ALLAH kadar övülmeye layık olamaz.) Bu yüzden ALLAH -Kitabında- kendini medhetmiştir Hiç kimse kötülüklere karşı ALLAH kadar titiz olamaz. Onun için ALLAH kötülükleri haram kılmıştır. Hiçbir kimse ALLAH kadar kendisinden özür dilenmesini , tevbe ve istiğfar edilmesini sevemez. Bu nedenle ALLAH Kitab indirmiş ve peygamberler göndermiştir. (Kullarına özür dileme ve tevbe etme yollarını göstermiştir.)" buyurmuştur.
(Müslim)

Resim--- Ebu Hureyre (ra) dan Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): "Kudret ve iradesiyle yaşadığım ALLAH'a yemin ederim ki, eğer günah işlemeseniz ALLAH sizi yok eder, günah işleyen bir millet halkeder ki ALLAH'tan günahlarının affını istesinler. ALLAH da onları affeder (Böylece ALLAH'ın affedici oluşu meydana çıkar).
(Müslim ve diğerleri)

Resim--- Ebu Hureyre (ra) dan Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): "ALLAH azze ve celle buyurdu: "Kulumun bana inancı (zannı) oranında yanındayım. (Tevbe ederse tevbesini kabul ederim. Af dilerse suçlarını bağışlarım.) Beni nerede anar hatırlarsa, ben orada yanındayım." ALLAH'a and olsun, ALLAh kulunun tevbesine çölde devesini yitirip tekrar bulanınızın sevinmesinden daha çok sevinir. Ondan razı olur , günahlarını affeder. "Kulum Bana ibâdet ve hayır işlerle bir karış yaklaşırsa , Ben ona bir arşın yaklaşırım. Kim Bana bir arşın yaklaşırsa , Ben ona bir kulaç yaklaşırım. Kulum Bana yürüyerek yaklaşırsa ben ona koşarak yaklaşırım." buyurmuştur.
(Müslim rivayet etmiştir, Buharî de benzerini rivayet etmiştir.)

Resim--- Taberanî'nin güvenilir râviler yoluyla Ebu Seleme'den rivayet ettiği hadiste Muaz (ra) şöyle anlattı: Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e: "Ya Resulullah! Bana nasihat et" dedim.
Şöyle buyurdu: "ALLAH 'a O'nu görüyormuşsun gibi ibâdet et. Kendini ölmüşlerden say. Her taşın , her ağacın yanında yaratanı hatırlayarak ALLAH'ı zikret. Bir hata yapınca hemen güzel işler yap. Gizli yaptığın hatalara gizlice ALLAH'a niyaz ederek, açıkta yaptığın hatalara açıktan tevbe istiğfar ederek." buyurdu.


Resim--- Beyhaki kitabının Zühd bölümünde Musa ibn Süleyman'dan şöyle rivayet etti: Muaz (ra) der ki:
"Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) elimi tuttu biraz yürüdükten sonra: "Muaz! Sana ALLAH'a âsî olmaktan sakınmayı, doğru sözlü olmayı, anlaşmalara bağlı kalarak aynen yerine getirmeyi, emaneti -hainlik yapmadan- sahibine vermeyi, yetimlere acıyıp merhametli olmayı, komşu haklarını korumayı, öfkeyi gizleyip kimseye surat asmamayı, tatlı dilli olmayı, selâm vermeyi, idarecilere ve amirlere itaat ederek bağlı kalmayı ve Kur'an'ı anlamaya çalışmayı, âhiret sevgisini, âhirette hesaba çekilmekten korkmayı, hayalperest olmamayı, güzel işler yapmayı tavsiye ederim. Müslüman kardeşine kötü söz söylemeni, yalancıyı doğrulamanı, doğru konuşanları yalanlamanı, adil idareci ve amirine âsî olmanı ve yeryüzünde fesad çıkarmanı yasaklarım. Muaz! Her ağacın ve taşın yanında ALLAH' ı zikret. Her günah işledikçe tevbe et. Gizli işlediğin günahlara gizliden, açıkta işlediğin günahlara açıktan tevbe istiğfar et." buyurdu.


Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): "Nerede olursan ALLAH'a âsî olmaktan sakın. Her yanlış iş yaptığında, güzel işler yap ki günahını affettiresin ve insanlarla güzel huylu olarak yaşa." buyurdu.
(Ebu Zer ve Muaz b. Cebel (ra) dan Tirmizî hasen olarak)


Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Re: Tevbe Kapısı Hiç Kapanmaz

Mesaj gönderen aNKa »

Allahım!
Yerlerin yağlı olduğu şu âhir vakitte,
Resûlullah sav in izinde yürümemiz için bize yardım et!

Muhammedi BİRliğimizi Dirliğimizi pekiştir!

Tevbemizi, Duamızı, Rızamızı ve Sana olan Şehâdetimizi,
Resûli Ekrem sav Efendimizde buluştur!

Geçenlerimize merhamet et!
Hayatta olanlarımıza ve gelenlerimize de!...

Çocuklarımızı salih evlatlar kıl ve kıyamete kadar Resûlullah sav e hizmetçi et!

Tüm Ümmet-i Muhammede rahmet eyle!

Şu mübarek üç aylarda ES SETTÂR isminin güzelliklerine kavuştur!
Bizler affet, bağışla ve rahmetine gark et!

âmin...
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: Tevbe Kapısı Hiç Kapanmaz

Mesaj gönderen nur_umim »

aNKa yazdı:Dilsizler haberini
Kulaksız dinleyesi
Dilsiz kulaksız sözün
Can gerek anlayası

Demiş ya Yunus Emre..

Bak.. Duyduğun acıyı mecbur kalmadıkça kimseye söyleme; sezmesinler...

Zinhar.. Çektiğin meşakkati tahammülün nispetinde kimseye söyleme; bilmesinler...

Sakın.. Başında dönen ve imtihandan ibaret olan değirmen taşlarından mümkünse kimseye bahis açma; duymasınlar...

Haa.. Kader tarafından intibahın için atılan taşlara işaret parmağını bile uzatma; görmesinler...
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Re: Tevbe Kapısı Hiç Kapanmaz

Mesaj gönderen aNKa »

Allahü zül celali vel ikram bize TÖVBE etmeyi nasip etsin.. (Büyük harfle TÖVBE)

Allah’a sığınma duygusu, pişmanlık, yakarış, ümit, korku, huzur, rahatlama… Bu her bir duygu ayrı ayrı yaşanır.. O başımızı iki elimiz arasına koyarak Allah ile başbaşa kalıp o bazen kendimize bile itiraf edemediğimiz yanlışlarımız için af dilediğimiz anda..
Bu da nasip işidir.. Gerçek manada olursa..

Kimimiz de gündelik hayatta dilimize dolamışızdır; bir gıybet etti mi bir yalan söyledi mi hemen arkasından  “töve tövbe” der geçer güya içimizi rahatlatır.
Kimimiz defalarca tövbeler edip yine aynı yanlışa düşmüştür,
Kimimiz de o “bir daha aynı yanlışa hiç düşmeyeceği an”a kadar tövbe etmeyip beklemiştir ki tek tövbesi adam gibi bir tövbe olsun..

Peki doğrusu ne bu işin? 
Tövbe etmeyi gerçek manasıyla nasıl yerine getirebiliriz?

 
"ALLAH'ın kabul edeceği tevbe, ancak bilmeden kötülük edip de sonra tez elden tevbe edenlerin tevbesidir. İşte ALLAH bunların tevbesini kabul eder, ALLAH her şeyi bilendir. Hikmet sahibidir. Yoksa kötülükleri yapıp yapıp da içlerinden birine ölüm gelip çatınca "Ben şimdi tevbe ettim" diyenler ile kâfir olarak ölenler için (kabul edilecek) tevbe yoktur. Onlar için acı bir azab hazırlamışızdır." Nisâ (17-18) 
 
Bu ayetle o kadar açık bir hale geliyor ki, sürekli aynı hataları yapıp yapıp ardından tövbe edip kurtulamıyoruz.

Birincisi, kötülüğü-yanlışı bilgisizlikten yapmış olmak önem arz ediyor. Yasak olduğunu bilerek, göz göre göre yaptığımız yanlışlarla bilmeden yaptıklarımız bir tutulmuyor.

İkincisi, yanlışın hemen ardından tövbe etmiş olmak gerekiyor. Yani tövbe etmemiz gereken şeyin farkına varıp, “bir kaç yıl sonra tümden tövbe edeyim daha iyi, nasılsa yine aynı şeyi yapacağım yine bilmeden de olsa” gibi bir tutum oldukça yersiz.
Kimi insan tövbe ettikten sonra yine aynı hataya düşeceğinin korkusuyla, riyakarlık olmasın diye erteler de erteler tövbeyi… İşte bunu yapmak çok yanlıştır ayete göre. Ne zaman başımıza ne geleceği belli olmadığına göre hiç bir zaman ertelememek gerekiyor tövbelerimizi. Zaten bilip de ertelemek ayetle de ters düşüyor.


“ …İçinizden her kim bilgisizlikle bir kötülük işler de ardından tövbe edip halini düzletirse hiç kuşkusuz Allah çok affedici çok merhametlidir.”
En’am 54

“Kim zulmünden sonra tövbe eder , halini düzeltirse kuşkusuz, Allah onun tövbesini kabul eder. Allah çok affedici çok merhametlidir.”
Maide 39

“Tövbe edip hallerini düzeltenlerle gerçeği açıklayanlar müstesna. İşte böylelerinin tövbesini kabul ederim. Doğrusu ben tövbeleri çok çok kabul edenim, rahmeti sınırsız olanım!”
Bakara 160

“…Ondan sonra tövbe edip halelrini düzeltenler müstesna. Allah çok affedici, çok merhametlidir.”
Bakara 88-89


Bu ayetlerden de anlayacağımız üzere, üçüncü olarak, tövbe ettikten sonra halimizi düzeltmemiz, aynı yanlışa tekrar düşmemek için özen göstermemiz gerekiyor. Bu örneklerde ve daha pek çok ayette tövbeden sonra gelen düzelme hali vurgulanıyor ve tövbenin kabul olması için gerekli olan şeylerden biri olarak gösteriliyor.

Bizden tek istenen tövbelerimizde samimiyet, pişmanlık ve doğruya yöneleceğimize dair kararlılık. İnsanın hata yapmaya müsait yapısını, zayıflığını biliyor Yaradan olarak ve bize kolaylık getirmek istiyor. Bize tövbeyi nasip ediyor. Ne büyük bir hikmet! Şükürler olsun…


“ Allah size açık seçik bildirmek istiyor. Sizi, sizden öncekilerin yol ve yöntemlerinden haberdar ediyor. Size tövbe nasip ediyor. Allah her şeyi bilir; tüm hikmetlerin sahibidir. Allah sizin tövbenizi kabul etmek istiyor. Şehvetlerine uyanlarsa sizin büyük bir sapışla sapmanızı isterler. Allah size hafiflik getirmek istiyor. Çünkü insan zayıf yaratılmıştır.”
Nisa 26-27-28

“…Gerçekten de O, evet O, Tevvabdır, tövbeleri cömertçe kabul eder..”
Bakara 37

Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Re: Tevbe Kapısı Hiç Kapanmaz

Mesaj gönderen aNKa »

Günah çukuruna düştüğünde; "Ben bittim. Allah beni affetmez artık. Tövbe etsem ne olacak" deyip ümitsizliğe kapılma...

İbn Ebî Hâtim, Ebû Saîd Hudrî'den nakletmiştir:
"Her kim zerre miktarı hayır işlerse onu görecekler. Her kim de zerre miktarı bir şer işlerse onu görecektir."
(Zilzal Sûresi, 99/7-8)
âyetleri ile ilgili olarak Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)'a şöyle demiştir:
"Ya Rasûlullah, kendi amellerimi görecek miyim?"
Allah Rasûlü şöyle buyurmuştur: "Evet!"
Ben şöyle dedim: "Ben mahvoldum."
Allah Rasûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem): "Sevin, ya Ebû Said. Çünkü Yaptığın her salih amele on sevap verilecektir" buyurdu.


Dinde karamsarlığa yer yoktur!

Zerresi zayi olmayan sadece şerrin değil ki.
Hayır olan işlerinin de zerresi zayi olmadan terazinin sevap tarafına konacak.
Böylece bire bir olan günahın karşısında bire on olan sevapların da tartıya girecek.
Sevapların daha ağır geleceğinden seni inşallah kurtaracak.
Yeter ki bire on kazandıran iyilik ve hayırlarını daha da çoğalt.
Lehine olan durumu daha da lehine çevirmekten geri kalma.

Evet, dinimiz ümit dinidir.
Dinde karamsarlığa yer yoktur.
Pek çok günahlar işlemiş olabiliriz.
Hatta ve hatta pişman olduğumuz halde pek çok defa tövbemizi bozarak aynı günahları tekrar tekrar işlemiş de olabiliriz.
Aman dikkat!
Böylesi bir durumda şeytan bizi ümitsizliğe sevk ederek şunları söylettirebilir:
"Ben bittim. İflah olmam artık. Allah beni affetmez. Ben dünyanın en günahkar insanıyım. Böyle günahkâr birisini Allah affetmez. Tövbe etsem ne olacak!"
Unutmayın, şeytanın en sevmediği şey bir kulun günah işledikten sonra tövbe edip Allah’a yönelmesidir.
O yüzden şeytan tövbe etmemizi asla istemez.
Halbuki Efendimiz’in ifadesiyle Rabbimiz’in rahmeti, gazabından çoktur.
Öyleyse ümitsizliğe ne gerek var.
Tövbe kapısı ardına kadar açık.
Yeter ki biz tövbe edelim.
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Re: Tevbe Kapısı Hiç Kapanmaz

Mesaj gönderen aNKa »

Beyazıd-i Bestami birgün müridleriyle gezinti esnasında yolları bir veli yurduna gelir.. Şimdilerde akıl hastanesi derler..
Ayak üstü hekimlerle sohbet ederken bir hekim ruhî hastalıkları, çareleri ve hangi ilacin hangi hastalığın iyi geleceğini hakkinda bilgi verir..
Gönüller sultanı bu bilgilerden sonra hekime şöyle bir soru sorar;

- Hekim efendi siz bütün hastalıkların ilaçlarını saydınız.. Peki günah hastalığının ilacı ne ola ki?
Kısa bir sessizlikten sonra orada bulunman deli velilerden birisi (Hekim diliyle akıl hastalarından biri) edep ile müsade isteyerek size girer;
- Erenler musade eder ise bu ilacı ben söyleyeyim mi?
Beyazıd-i Bestami bu samimi teklif karşısında müsade eder..
Hekimlerde can kulağı ile hastalarını dinlemektedirler..

- Günah hastalığının ilacı şudur ki:
TÖVBE KÖKÜNÜ İSTİĞFAR YAPRAĞI İLE KARIŞTIRIP, GÖNÜL HAVANINA KOYDUKTAN SONRA, TEVHİD TOKMAĞI ILE DÖVECEKSİN.. İNSAF ELEĞINDEN ELEDİKTEN SONRA GÖZ YAŞI İLE HAMUR EDİP, AŞK ATEŞİNDE PİŞİRECEKSİN.. MUHABBET BALINDAN DA BIRAZCIK KARIŞTIRIP SABAH AKŞAM KANAAT KAŞIĞI İLE AZAR AZAR YİYECEKSİN..

Bu guzel ilacı öğrenen Beyazıd-i Bestami Hazretleri;
- Hey gidi dünya heeyyy.. Demek seni de deli deyi buraya getirmişler..
Deyip oradan ayrılır..



En son aNKa tarafından 13 Nis 2020, 21:53 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Re: Tevbe Kapısı Hiç Kapanmaz

Mesaj gönderen aNKa »

İNSAN

Gel ey gurbet diyârında esir olup kalan insan,
Gel ey Dünya harâbında yatıp gâfil olan insan.

Gözün aç perdeyi kaldır duracak yer mi gör Dünya,
Kati mecnun durur buna gönül verip duran insan.

Kafeste tutiye sükker verirler hiç karar etmez,
Aceb niçün karar eder bu zindâna giren insan.

Ne müşkül hâl olur gaflette yatup hiç uyanmayıp,
Ölüm vaktinde Azrâil gelince uyanan insan.

Kararmış kalbin ey gâfil nasihat neylesin sana,
Hacerden katıdır kalbi öğüt kâr etmeyen insan.

Bu derdin çâresin bul sen elinde var iken fırsat,
Ne ıssı sonra âh u zâr edüp hayfâ diyen insan.

Niyâzî bu öğüdü sen ver evvel kendi nefsine,
Değil gayriye andan kim tuta her işiten insân.

Gel ey gurbet diyârında esir olup kalan insan,
Gel ey Dünya harâbında yatıp gâfil olan insan.


Niyazi Mısri



https://muhammedinur.com/forum/viewtopi ... 546#p93546
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Re: Tevbe Kapısı Hiç Kapanmaz

Mesaj gönderen aNKa »

Miskinlikte buldular, kimde erlik var ise, 
Merdivenden ittiler, yüksekten bakar ise. 

Gönül yüksekte gezer, dembedem yoldan azar, 
Dış yüzüne o sızar, içinde ne var ise. 

Ak sakallı pir koca, hiç bilmez ki hali nice, 
Emek yemesin hacca, bir gönül yıkar ise. 

Sağır işitmez sözü, gece sanır gündüzü, 
Kördür münkirin gözü, alem münevver ise. 

Gönül Calap'ın tahtı, gönüle Çalap bahtı, 
İki cihan bedbahtı, kim gönül yıkar ise. 

Sen seni ne sanırsan, ayrığa da onu san, 
Dört kitabın manası, budur eğer var ise. 

Bildik gelenler geçmiş, konanlar geri göçmüş, 
Aşk şarabından içmiş, kim mana duyar ise. 

Yunus yoldan ırmasın, yüksek yerde durmasın, 
Sinle Sırat görmesin sevdiği didar ise. 

Yunus Emre 

En son aNKa tarafından 25 Nis 2020, 20:38 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Resim
Cevapla

“Dua Köşesi” sayfasına dön