HAKİKATİ ARAYAN BİR KULUN İSTANBUL SEYRİ

Kendi yazdığınız Hikaye, Makale ve Yazıları paylaşalım.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
Nurten
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 724
Kayıt: 25 Ağu 2007, 02:00

HAKİKATİ ARAYAN BİR KULUN İSTANBUL SEYRİ

Mesaj gönderen Nurten »

Hakikati Arayan bir Kulun İstanbul Seyri


Ekim ayında bir hafta izni vardı...

Bu haftayı en güzel şekilde değerlendirmek ve Hak kokusuna bulanmak istiyordu.
Acaba ne yapsa idi?, düşündü, düşündü..
Sonunda kararını verdi..
En iyisi İstanbul´a uçmak ve Hak dostlarıyla buluşmaktı.
Atladı uçağa ve İstanbul´a uçtu.
En sevdiği Gönül Dostları sofrayı kurmuş onu sofrada bekliyorlardı.
Beraberce akşam yemeğini yiyip, güzelce dua ettiler...
Ee bugün Cumhuriyet Bayramı, bogaz a gidip seyretmemek olmazdı..
Doğruca bogaz a gidip etrafı seyrettiler, havai fişek gösterileriyle beraber her yer aydınlanmıştı, hoş bu şehir zaten yeterince aydındı görmesini bilen gönüllere....
Dönüşte yolları bir Dergah´a düştü, zikre katılıp Semazenleri izlediler, ne muazzam bir manzaraydı bu böyle??, herşey ve her yer aşkla dönüyordu...
Aşk dedikleri bu olsa gerekti....
Tarihi Dergah aşkla dans ediyordu.
Yaşadığı güzellikler ve gün için, Rabbine şükretti. Hakikate ne kadarda susamıştı?, ne kadarda ihtiyacı vardı Hakkı hakkıyla yaşayan bilinçlere???



Akşam yoğun bir tefekkürden sonra yatağına uzandı, ertesi sabah için planlar yaptı, öyle ya, gelmişken ne kadar ziyaret mekanı varsa hepsininde hakkını vermek lazımdı.
Sabah Gönül Dostlarıyla beraber Süleymaniye ye yollandılar.
Kanuni Sultan Süleyman ve Mehmed Zahit Kotku Hazretlerini ziyaret ettiler, öğle namazını Süleymaniye de, ikindi namazını Beyazit Camiinde edâ ettikten sonra sahhaflar çarşısına yöneldiler.

Osman Hamdi nin Kaplumbağa Terbiyecisi Tablosu karşısında duruyor, ne güzel bir tablo?, diye geçiriyordu içinden, hele Kaplumbağa ve ney?, neyi ifade ediyordu acaba??

Uzun bir seyirden sonra tabloyu paketlettirdi.
Bu manzara ona nefs terbiyesini çağrıştırıyordu...

Akşama güzel bir Tasavvuf konserine katıldılar, her cümle her söz kalbine işliyor, doldukça doluyordu Gönül pınarı..
Sevinç gözyaşları dökülüyordu yanaklarından, içi içine sığmıyordu...

Cenabı Aşk kapıdaydı işte... o anlatılamaz dile gelmez hissediş kapıdaydı işte... o değil miydi onu yollara düşüren??, o değilmiydi aklını başından alan??, sustu ve sadece dinledi, sessizliğin sesine kaptırdı kendini ve derin bir haşyet duygusuna daldı...

İstanbul a gelipte onun zâhiri Sultanını ziyaret etmeden olurmuydu hiç??, içinden bir ses onu doğru Fatih’e, fethin sahibine çekiyordu.
Türbeye vardıklarında hava kararmıştı, ortalıkta siyah kediciklerden başka kimsecikler yoktu..

Fatih Sultan a gönülden bir selam gönderdi, Fatihte cevap verdi ve hoş geldiniz dedi, geldiklerine çok mutlu olmuş, onlara “nicedir gönül dostları uğramadı" diye sitem etmişti.
Beraberce dualar edip, Fatih Sultan ın huzurundan ayrıldılar, ayrıldılar ama ayrılık onlara çok zor geldi, sanki içlerinde bişeyler düğüm düğüm olmuştu.
Ordanda bir Gönül dostu ve İlim ehlini ziyaret ettiler beraberce..

Geç saatlere kadar ilim ve Tasavvuf konuştular.
Bu sırada her yerde rengarenk ışıklar yanıyor, mis gibi kokular yayılıyordu odanın içine..

Bu maneviyatı hisseden iki gönül dostu bir birine bakıp gülümsedi.., demekki Hak Âşıkları da sohbete iştirak etmiş onların feyzi akıyordu gönüllere.
Ertesi sabah, Fatih in mânevi kalecisini ziyarete koyuldular.
Yolları bu sefer Vedud Sultan’a düştü.
O mübârek Zâtın huzuruna varmadan kokusu geliyordu her yerden, her yerde Gül kokuyordu....

Yanında bir müddet kalıp Yasin-i şerif ve dualar okuduktan sonra huzurundan ayrıldılar, Vedud Sultan’ın maneviyatını hissetmemek ne mümkündü??

Yine içinde o sancı başladı, içi yanıyor yandıkça coşuyor, coştukça İlahi aşk taa hücrelerine kadar işliyordu...

Bugün çok önemli bir ziyaret daha yapacaklardı, bu sefer kendilerini bekleyen bir başka Gönül Sultanı idi. Onun sohbetine katılıp, hayır duasını alacaklardı.
O bu ziyareti çok istemiş, içinde dayanılmaz bir yangınla yollara düşmüştü..

Nihayet karşısında o gönüller Sultanı duruyor ve onunla sohbet ediyordu, çok sevinmiş ve adeta mest olmuştu, yine yangını körüklenmiş yine kendinden geçmişti... nasıl geçmesindi?, karsışındaki Sultan Hakkı tam manasıyla yaşıyor, yaşadıkları kelimlere dökülüyordu.
Kendisine açık kapı bırakmış, ne zaman istersen ara, ben burdayım demişti.

Bir de ufak bir hediye vermişti ona, bu görünmez bir bağın başlangıcıydı.

Yine bütün gece Rabbine şükretti, ağladı, ağladı. Evet aradığını bulmuştu o artık, aradığının aslında KENDİ içinde olduğunu görmüştü.... bundan büyük mutluluk bundan büyük devlet mi olurdu?? aşkta kendisiyde, hayatta kendisiydi, o hem herşey idi hem de bir hiçti...

Şimdi anlıyordu, Mevlânâ’yı, Münir Derman’ı ve tüm maneviyat ehlini. Artık aynaya gerek yoktu...

Fatih’le fethin kapıları aralanmış, Vedud Sultanla Cenabı-Aşkı tatmıştı....

Gönül rahatlığı içinde uçağa bindi ve uzak ülkelerin yolunu tuttu.

Ve hiç olduğu için, hiçliği yaşadığı için Yüce Sultan a sonsuz şükürlerde bulundu.....
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/krgl.jpg[/img]
Cevapla

“►Kendi Yazdıklarınız◄” sayfasına dön