Münir DERMAN (k.s) ALLAH Dostu Der ki; SU-Cilt I

Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1131
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Münir DERMAN (k.s) ALLAH Dostu Der ki; SU-Cilt I

Mesaj gönderen Ahmed »

ResimALLAH DOSTU DER Kİ...


Resim


Resim CİLT I

MüNiR DeRmAN
Kaddesallâhu sırrahu..
Resim

Resim

SeNi AN-lamak =->AN-maktır,
=>Üç MîM AŞKına KAN
-maktır,
=->AD
-ı GüZeL MuHaMMeD-in
KeVSer kÖZ-ünde YAN-maktır
sallallâhu aleyhi ve sellem..


Resim

1. SUNUŞ

Münir Derman’ı ilk olarak İslâm Dergisindeki yazılarından tanımıştım.
Aradan yıllar geçti. O yazılardan nasıl haz duyduğumu, onları nasıl aşk ve heyecanla okuduğumu unutamam.
O güne kadar okuduklarımızdan tamâmen farklıydılar. Ayrı bir havası, kokusu, lezzeti vardı onların...
Önümüze yepyeni kapılar açıyordu. Işık dolu, renk dolu, pırıl pırıl bir dünyâya giriyorduk.
O yazılara şöyle bir göz gezdirince, birdenbire rûhumun derinden sarsılmış ve kendimi benliğimin en gizli, en saklı taraflarıyla sanki karşı karşıya gelmiş hissettim.
Her birinde büyük insanın derin duyan, ince sezen, temiz seven ve keskin gören bir ruh hâli beliriyordu.
Bu yazıları okuyan ona karşı kayıtsız kalamayacaktı. Kim olursa olsun, bu yazıları okuyan tutuşacaktı.
Çünkü O'nun kanıyla yazılmış, çünkü onun ateş çemberinden geçmişti.
Okuyucularını ilk defâsında büyüleyen şeyler aslâ o hârikulâde kuvvetlerinden, o masal kudretlerinden kaybetmezler.
İnsan bu hârikulâdeliklerden her zaman zevk alır. Onlara dâima müteşekkir kalır.
Her birine bakarak herhangi bir şekilde iyileşir, sâdeleşir, hayâta daha kuvvetli bir inançla sarılır, yaşadığı müddetçe de mesut ve büyük olur.
Bu yazıların yazarını tanımak onun mübârek elini öpmek sohbetinde bulunmak benim için vazgeçilmez bir istek olmuştu.
Ve ALLAH nasip etti. Zevcemle berâber Eskişehir’e gittik.
Eskişehir Devlet Hastanesinde Operatör olduğunu duymuştum. Vaktinin büyük kısmı hastahânede geçiyordu.
Mesâi saatlerinin dışında da bir sevgi, şefkat ve iyilik sembolû olarak hastalarının yardımına koşuyordu.
Karşılığında hiçbir ücret almadan, hiçbir karşılık beklemeden, sâdece ALLAH Rızâsı için...
O günü hiç unutamam... Bir ömür boyu, sıcaklığı ve lezzeti din ile ilim, kafa ile kalb arasındaki en güzel en erişilmez sentezi O’nda gördüm. En grift ve en derin dînî konuları, günümüzün ilim zihniyeti ve ilmi buluşlarıyla öyle bir anlatışı var ki... Herhâlde O’nun sohbetlerinde bulunmak, O’nu dinlemek, insanoğlunun erişeceği zevklerin ve mutlulukların en güzellerinden biri olmalı...
O’nun sohbetleri, insanı fâni hayâtın karanlıklarından, yeryüzünün âdiliklerinden kurtararak pırıl pırıl yıldızlarla dolu bir gökyüzüne, ebediyet âlemine ulaştırır.
Kendisini bütün müesseseleri ile inkıraz etmiş bir dünyânın ve toplumun içinde bedbaht ve şaşkın hisseden insan, O'nun yanında sanki ânî bir cehdle kendini bularak, insan rûhundaki ezelî hakîkatle temâsa gelir.
Sizi sonsuz ağırlığı ile ezen varlık ve olaylar, onun yanında rüzgarlarda uçan bir tüy gibi gelir size....
O'nu dinlerken insan büyülenir âdetâ. Sonsuzluk dalga dalga vücûdunu ve rûhunu doldurur.
Sanki kâinâtın sırrları içinde yüzmeye başlar. O'ndan ayrılınca dünyânızın değiştiğini hissedersiniz.
Tabiat ve hayat size, seyrine doyulmaz bir güzellikte görünür. Bütün varlığın sırrını kavramış gibi olursunuz.
Münir Derman’ın yazılarını istekle, heyecanla, dura dura, içlerine sindire sindire okuyanlar O'nu çok sevecekler.
Yalnız O'na karşı değil, bütün hayâta, insanlara ve kâinâta başka bir gözle bakacaklar kendilerini sonsuz güzelliğe götüren ışıklı bir yolda bulacaklardır. Güzellik kâinâtın altın anahtarıdır.
Hayâtı bir sanat eseri kadar güzel ve muhteşem bulan Münir Bey’i dinlerken ve yazılarını okurken, bunu derinden hissediyoruz.
O, bize hâl diliyle, hayâtı ve insanı her an yeniden keşfe çalışmamızı, bizi aslımıza ulaştıracak yoldaki engelleri her an kaldırmaya çalışmamızı öğütler.
O, dokunduğu her şeyi kendi rûhunun ışığı ile değiştiren, onlarda hiç kimsenin göremediği noktaları gören bir kimsedir.
O, kendi rûhunda bütün insanlığın müşterek duygularını ferdî bir macera gibi yaşamış, sonra da onlara şahsî bir şekil vermiştir.
O, muammâlarını sevgi ile çözmüştür.
Hayâtı derinliğine ele alan, onu bir masal kadar esrarlı ve güzel hâle getiren bir insandır.
O’nun yazılarını okurken önünüze bir dünyâ, saadet ve zenginliklerle dolu, akla sığmaz büyüklükte bir dünyâ çıkacaktır.
Önemli olanı O’nun yazıları ve konuşmalarıyla samîmi bir sûrette meşgul olmak.
O’nu bir düşünce kaynağı hâline getirmek.
Ve O’ndan çıkarılacak fikirlerle, varlık, insan ve kâinât hakkında daha derin bir kavrayışa ulaşmakdır.
Denilebilir ki, günümüzde tasavvuf bu kadar derin, ince, çok yönlü ve terkibci bir anlayışla ele alınmamıştır.
Bu muhterem insan ve O'nun sayısız meziyetleri zamanla daha iyi anlaşılacak, bugün pek farkına varılmayan husûsiyetleriyle ileriki nesillerin gözlerini kamaştıracaktır.
Sükûnet ve ciddiyetle okunduğu zaman mânevî gelişmemize büyük yardımları olacak, duygularımızın ve iç varlığımızın ancak en sessiz anlarında soracağı soruları en güzel şekilde cevaplandıracak bu eserle sizleri başbaşa bırakıyoruz.

Saygılarımızla....
HAZIRLAYANLAR...


Resim

KeLiMeLeR.:


Resim---Hârikulâde : Fevkalâde, âdetin hâricinde bulunan şey, eser. Görülmedik derecede. Son derece kıymet ve ehemmiyeti hâiz olan şey.
Resim---Müteşekkir : Şükreden, iyiliğe karşı nâzikâne davranan.
Resim---Zevce : Kadın eş. Nikâhlı kadın, eş.
Resim---Grift : Karmaşık, çözümü zor.
Resim---Zihniyet : Düşünce. Düşünce yolu. * Anlayış. * Kafa.
Resim---Fâni : Muvakkat, kaybolan, gelip geçici, devamlı olmayan, misâfir.
Resim---Ebediyet : Sonla ilgili olan. Gelecek .
Resim---İnkıraz : Sönme. Zeval bulma.
Resim---Bedbaht : f. Bahtsız, tâlihsiz, bahtı kara.
Resim---Cehd : Fazla çalışma. Güç ve kuvvetini sarfetme. İnsanın nefsine hâkim olması. * Azim, gayret, fedâkârlık.* Takat.
Resim---Ferdî : (Ferdiye) Tek şey, bir tek. * Fertle ilgisi olan.
Resim---Mâcerâ : Olup geçen şey. Baştan geçen hâdise.
Resim---Şahsî : Şahsa mahsus, şahsa âit, dâir. Kişi ile, şahıs ile alâkalı.
Resim---Muammâ : (Amâ. dan) Anlaşılmaz iş. Karışık şey. Bilinmeyen hâl.
Resim---Esrar : (Sırr. C.) Sırrlar. Gizli hikmetler ve mânalar. Bilinmeyen şeyler. * Keyif veren zehir. Uyuşturucu madde. * Elinde ve el ayasında olan hatlar.
Resim---Terkib : Birkaç şeyin berâber olması. Birkaç şeyin karıştırılması ile meydana getirilmek. * Birbirine karıştırılmış maddeler.
Resim---Muhterem : Hürmet görmüş. İhtiram olunmuş. Kıymetli ve şerefli kimse.
Resim---Meziyyet : İyilik. İyi ve sâlih hareket ve faaliyet.
Resim---Husûsiyet : Ahbaplık, tanışıklık, yakınlık. * Husûsîlik.
Resim---Nesil : Nesl. Soy, sop. Zürriyet, döl, kuşak. * Halk. * Çocuk hâsıl etmek. * Kıl yolmak. * Mumsuz, süzme bal.
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1131
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: Münir DERMAN (k.s) ALLAH Dostu Der ki; SU-Cilt I

Mesaj gönderen Ahmed »

Resim

2. SU

İmân Sâhibi olan =>ALLAH ile Peygamber arasındadır...
İnsan ile ALLAH arasında ise =>“SU” vardır.
Bu lakırdıları unutma!.. Ve bu kitabı öyle oku!..
Mutahhar Ruhu, Nûr âleminin semâlarında dolaşan Resûl’e ve O’na inananlara selâm ederiz...
Her şeyi SU'dan Halk eden ALLAH’a hamd olsun...


“Biz her şeyi "SU"dan yarattık...”
Ni'metlerden konuşmak ALLAH’a şükretmekdir...

BİZ o'na şah damarından daha yakınız...”
Burada “o'na” kime?. Düşün hele!.

BİZ size çok yakınız, fakat bunu göremezsiniz...”
“BU” kimdir, nedir?. Bir düşün hele...

“Cennet’in altından ırmaklar akar...”
“Biz semâdan mübarek SU indirdik...”

(ALLAH)



Resim

Resim---Mutahhar .: Temiz. Pâk. Kudsi, pâklanmış. Tâhir kılınmış. Mübârek. * Peygamberimizin (aleyhisselâm) bir İsmi.

Resim

أَوَلَمْ يَرَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَنَّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ كَانَتَا رَتْقًا فَفَتَقْنَاهُمَا وَجَعَلْنَا مِنَ الْمَاء كُلَّ شَيْءٍ حَيٍّ أَفَلَا يُؤْمِنُونَ
Resim---“E ve lem yerallezine keferu enne's- semavati ve'l- erda kaneta ratkan fe fetaknahüma ve cealna mine'l- mai külle şey'in hayy e fe la yü'minun.: İnkâr edenler, göklerle yer bitişik bir halde iken BİZİM, onları birbirinden kopardığımızı ve her canlı şeyi SU'dan yarattığımızı görüp düşünmediler mi? Yine de inanmazlar mı?.”(Enbiyâ 21/30)

وَاللّٰهُ خَلَقَ كُلَّ دَابَّةٍ مِنْ مَاءٍ فَمِنْهُمْ مَنْ يَمْشٖى عَلٰى بَطْنِهٖ وَمِنْهُمْ مَنْ يَمْشٖى عَلٰى رِجْلَيْنِ وَمِنْهُمْ مَنْ يَمْشٖى عَلٰى اَرْبَعٍ يَخْلُقُ اللّٰهُ مَا يَشَاءُ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَیْءٍ قَدٖيرٌ
Resim---Vallahu haleke kulle dabbetim mim ma', fe minhum mey yemşi ala batnih, ve minhum mey yemşi ala ricleyn, ve minhum mey yemşi ala erba', yahlukullahu ma yeşa', innellahe ala kulli şey'in kadîr.:ALLAH, bütün canlıları SUdan yarattı. İşte bunlardan bir kısmı karnı üzerinde sürünür, kimi iki ayak üzerinde yürür, kimisi dört ayak üzerinde yürür. ALLAH, dilediğini yaratır. Çünkü ALLAH, her şeye hakkıyla gücü yetendir.'' (NÛR 24/45)

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim---“Ve le kad halakne'l- insane ve na'lemu ma tuvesvisu bihi nefsuh ve nahnu akrabu ileyhi min habli'l- verid : Andolsun, insanı BİZ yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve BİZ ona şah damarından daha yakınız.”(Kaf 50/16)

وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنكُمْ وَلَكِن لَّا تُبْصِرُونَ
Resim---“Ve nahnu akrebu ileyhi minkum ve lakin la tubsirune. : BİZ o'na sizden daha yakınız, ama göremezsiniz”(Vâkıa 56/85)

إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ جَنَّاتٌ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ ذَلِكَ الْفَوْزُ الْكَبِيرُ
Resim---“İnnelleziyne amenu ve 'amilussalihati lehüm cennatün tecriy min tahtihel'enharü zalikelfevzülkebiyrü : İman edip sâlih ameller işleyenlere ise, altından ırmaklar akan cennetler vardır. İşte büyük kurtuluş budur.”
(Bürûc 85/11)

وَنَزَّلْنَا مِنَ السَّمَاء مَاء مُّبَارَكًا فَأَنبَتْنَا بِهِ جَنَّاتٍ وَحَبَّ الْحَصِيدِ
Resim---“Ve nezzelna mines semai maem mubaraken fe embetna bihi cennativ ve habbel hasiyd : Gökten bereketli bir su indirdik, onunla bahçeler ve biçilecek daneler bitirdik.”
(Kaf 50/9)
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1131
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: Münir DERMAN (k.s) ALLAH Dostu Der ki; SU-Cilt I

Mesaj gönderen Ahmed »

Resim

3. EY MUHTEREM OKUYUCU!..

BU KİTABTA Kİ CÜMLELER SENİN İÇ ÂLEMİNE ÂİT CÜMLELERDİR..

OKU!. DÜŞÜN!.
HİTAP EDİLEN KİŞİ SENSİN,
KENDİNİ BULMAYA ÇALIŞ!.

İNSANI =>İNSAN =>İNSAN YAPAR!.

BU KİTAB =>BU CÜMLENİN İÇ ÂLEMİNİN AÇIKLAMASIDIR..
KENDİNİ BULMAYA ÇALIŞ!..

ŞEREF AMCA...
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1131
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: Münir DERMAN (k.s) ALLAH Dostu Der ki; SU-Cilt I

Mesaj gönderen Ahmed »


4. "Efendim'e..."

Resim M.D.
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1131
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: Münir DERMAN (k.s) ALLAH Dostu Der ki; SU-Cilt I

Mesaj gönderen Ahmed »

Resim
5. ALLAH DOStU DER ...

"Buradaki DOSt =>ALLAH’ın seçtiği DOSt değildir..
=>DOSt olarak yalnız ALLAH’ı seçmiş manasına gelen DOSt’tur..
ALLAH’ın seçtiği DOSt’un =>bu DOSt =>ayağının altını öper...



Resim

يَا وَيْلَتٰى لَيْتَنٖى لَمْ اَتَّخِذْ فُلَانًا خَلٖيلًا
Resim---"Ya veyleta leyteni lem ettehiz fulanen halila.:“Yazıklar olsun bana, keşke falanı dost edinmeseydim!” (Furkân 25/28)

اَلَمْ تَعْلَمْ اَنَّ اللّٰهَ لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مِنْ وَلِىٍّ وَلَا نَصٖيرٍ
Resim---"Bilmez misin ki, hakikaten göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır, hepsi O'nundur. Size de Allah'dan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır.'' (Bakara 2/107)

وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِاَعْدَائِكُمْ وَكَفٰى بِاللّٰهِ وَلِيًّا وَكَفٰى بِاللّٰهِ نَصٖيرًا
Resim---"Allah sizin düşmanlarınızı çok iyi bilir. Gerçek bir dost olarak Allah yeter. Ve yardımcı olarak da Allah yeter.'' (Nisâ 4/45)

وَمَنْ يَتَوَلَّ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَالَّذٖينَ اٰمَنُوا فَاِنَّ حِزْبَ اللّٰهِ هُمُ الْغَالِبُونَ
Resim---"Kim Allah'ı, O'nun Resulünü ve müminleri dost edinirse, (iyi bilsin ki) Allah'ın taraftarları galip geleceklerdir.'' (Mâide 5/56)

اَمِ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِهٖ اَوْلِيَاءَ فَاللّٰهُ هُوَ الْوَلِىُّ وَهُوَ يُحْيِ الْمَوْتٰى وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَیْءٍ قَدٖيرٌ
Resim---"Yoksa onlar Allah'tan başka dostlar mı edindiler? Oysa asıl dost Allah'tır. Ölüleri diriltecek olan da O'dur. O'nun her şeye gücü yeter.'' (Şûrâ 42/9)


Resim

Fasil.:: TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBÂB-ı NÜZULE DAİR
Konu.: Furkân Sûresi
Ravi.: İbnu Abbas
Hadis.: "O gün zalim kimse ellerini ısırıp: "Keşke Peygamberlerle beraber bir yol tutsaydım, vay başıma gelene, keşke falancayı dost edinmeseydim. And olsun ki beni, bana gelen Kur`an`dan o saptırdı. Şeytan insanı yalnız ve yardımcısız bırakıyor" der" (Furkân 25/27-30) mealindeki âyet hakkında şu açıklamayı yaptı.: "Âyette zikri geçen zalim Ukbe İbnu Ebi Muayt`tır. Zikri geçen dost (halil) da Ümeyye İbnu Haleftir. dostum Übeyy olduğu da söylenmiştir. (Ayetin inişi bunlarla ilgilidir). Şöyle ki: Ukbe bir yemek hazırlayarak Kureyş`in eşrafını davet eder. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de onların arasındadır. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Ukbe kelime-i tevhidi söylemedikçe, yemekten almayacağım" söyledi. Ukbe bu isteği yerine getirdi. Bunun üzerine dostu olan Ümeyye İbnu Halef veya Übeyy ona gelerek: "Sabii mi oldun?" dedi. Ukbe: "Hayır, ancak yemek yemeden evimden ayrılmasından utandım" diye cevap verdi. Übeyy: "Öyleyse, gidip onun yüzüne tükürmezsen ben de senden razı olmayacağım!" dedi. Ukbe, bu talebe müsbet cevap vererek, isteneni yaptı. Ceza olarak Bedir günü yakalanıp idam edildi..
Bu rivâyetin kaynağı asılda gösterilmemiştir. Ancak rivayeti mana olarak, Taberi Tefsir`inde (18, 6), İbnu Abbas rivayeti olarak kaydeder. Ayrıca, El-Vahidi, Esbabı`n-Nüzul`da (s. 191); Suyüti, ed-Dürrül-Mensur`da (5, 68) kaydetmiştir.
HadisNo.: 724
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1131
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: Münir DERMAN (k.s) ALLAH Dostu Der ki; SU-Cilt I

Mesaj gönderen Ahmed »

Resim

6. ÖN SÖZ

Ön sözümüz yok...
Kitabı, SUsamış okuyanın anlayışına bırakıyoruz...
O kadar işte...
Ön sözümüz bu...
Bugünün İnsÂNnın en bilmediği şey kendisidir.
İnsanlık, inanmamak devrinin tam kemâlindedir.
Akıl hastalığı bu gün eski önemini kaybetmiştir.
Çünkü akıl hastası olmayan bu gün cemiyette yok gibidir.
Buradaki akıl hastası "deli" demek değildir.
İnsÂNlar bu gün makinanın şuursuz hareketlerine buhar temin eden kömür vazifesini görüyor.

İnsÂNı =>“İnsÂN” =>İnsÂNıyapar...
Asrımızda dünyayı arayan çok... Âhireti arayan çok az...HAKk’ı arayan azdan daha az...
Dünyada hiçbir prensibe bağlı olmayanlar rahat eder. Onlar da, hiçbir dine söz vermeyenlerdir. Yer onlar gibi çoğunu yuttu..
Rüzgâr, onlar gibi nicelerinin külünü savurdu. Şimdi arasan onlardan bir iz bile bulamazsın....
Onun için dışını değil içini süslemeğe çalış!..
ALLAH’tan bir ÂN olsun uzak kalma!..
Resûl-ü Ekrem’den bağını koparma!..
Efendiğini kaybetme!..
Haramdan, içkiden, kumardan uzak dur...
Sabır ve kanaat hasletlerini kuvvetlendir...
Hiddet etme, öfkelenme!.. Sâkin ol!..
ALLAH’ın meşgul olduğu ve azîz eylediği bir kulu, ne Cin tâifesi, ne yırtıcı hayvan, ne de zâlim korkutamaz. Bunu unutma!..
Böyle kul, toprağa verildiği zaman, ne yer haşeresi, ne çiyan cesedine yanaşamaz. Korkudan değil!.. Edebten...
Toprak bile "kendine temiz döndü" diye ona kıyam eder. O kabre Nûr iner...
Böyle kimselerden; ne denizdeki balık, ne havadaki kuş kaçar. Sokulur yanına kırk yıllık dostmuş gibi.
Böyle İnsÂN var mıdır diye düşünme... Dünyada herkes gaflette değildir...
Gönlü, kalbi Nûr-u Resûlullah ile dolu İnsÂNlar eksik değildir bu kubbe altında...
Gül kokan bir cesed, Semâlar kadar temiz bir Rûh,
Büyük nehirler gibi çoşkun iç âlemleri olanlara, başını secdeye koyanlara söylüyoruz...
Şişmeyi semizlik sananlara sözümüz yok!..
Buyurun kitabı okuyun!..

Dünyanız mâmur, SU kadar azîz olun!..


Resim

Resim---Kemâl.: Kâmillik, olgunluk. Olgunlaşma. Erginlik. Bütün güzel sıfatlarla muttasıf olmak. Fazilet. * Değer, baha. * Fazlalık. * Sıdk ile yapılan güzel iş.
Resim---Cemiyet.: Topluluk, birlik. Hey'et. * Bir yere cem' olma. * Mânevi birlik teşkil eden cemaat.
Resim---Cin.: Bir cins ateşten yaratılmış olup, dünyanın İnsÂNdan sonra en mühim sekenesidir. Akıl ve şuur sâhibi olup pekçok şerr ve isyan yapabildikleri gibi "Peygamberlerin ve semâvî kitabların irşadlarıyla" İnsÂNa yetişememekle beraber terakki edip yüksek kemâlatlara çıkabilen mahluktur. İnsÂNlar gibi dinin bir kısım emirlerini yapmakla ve bazı yasaklarından kaçınmakla yükümlüdürler. Kıyamet ve haşirden sonra cinlerden de dünya imtihanını kazananlar Cennet'e, kaybedenler Cehennem'e girecektir.
Resim---Haşere.: Yabani arı, böcek, akrep ve yılan gibi zararlı mahluk
Resim---Cesed.: Ten, gövde, vücud, beden. Ruhsuz vücud.
Resim---Semiz.: t. Eti, yağı bol. Besili.
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1131
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: Münir DERMAN (k.s) ALLAH Dostu Der ki; SU-Cilt I

Mesaj gönderen Ahmed »

Resim
Resim

ARAPÇASI.:

Resim

TÜRKÇESİ.:

ALLAHümmec'a'l- salavâteke ve rahmeteke ve berekâtike alâ seyyidi'l- mürselîn. Resim Ve imâmmi'l- müttakîn. Resim Ve hâtemi'n- nebîyyîne MuhaMMedin Abdike ve Resûlike. Resim Ve imâmi'l- Hayri ve Kâidi'l- Hayri ve Resûli2r- Rahmeti . Resim ALLAHümmeb'ashu'l- Makame'l- MahMuddenillezi yâgbituhu bihi'l- Evvelûne vel Âhirun.. Yâ RABBe'l- Âlemîn.


MÂNÂSI.:
"ALLAH'ım! Resûllerin Efendisine, muttakîlerin (takvâ ehli) İmâmına, Peygamberlerin sonuncusuna, Efendimiz, Kulun, Resûlün MuhaMMed (sallallahu aleyhi ve sellem)'e, hayırların İmâmına, hayırların Önderine (liderine, başkomutanına), Rahmet Peygamberine, salâvât kıl (getir), bereketini ve rahmetini ihsân eyle! (merhamet et!) ALLAH'ım!. Yâ RABBe'l- Âlemîn!. O'nu geçmiş ve gelecek nesillerin gıpta edeceği Makam-ı MahMud'a gönder!."


"Elhamdulillâhi RABBu'l-âlemîn "

ÂMİN!..


Resim

7. ALLAH ADAMI

ALLAH’ı ancak ALLAH Adamı gösterir...
Kâbe’nin içinde olan adam, yüzünü ne tarafa çevirse orası yine kıbledir.
Kâbeden uzak olan, Kâbeye dönmezse secdesi olmaz...
İçi ALLAH ile dolu olanın her tarafı doğrudur. O'nda yanlış olamaz!.
Karıncadan arkadaşın olsun... Karınca gibi gördüğün belki bir Ârif olur...
Niçin hor görüyorsun?.
Hor görene, hased edene söylüyorum;
Peki sen nesin?... Haydi göster kendini bakalım!..
O hâlde dinle Arslanım!. Bilmediklerini anlatıyorum...
Hor görme; Helâl gelenin hesabı vardır.. Çok zordur bu hesab...
Haram olanın cezâsı vardır.. Cezâ çekilir biter...
Hesabın sonu yoktur.. Dikkatli ol!..

İki mahkûm, hapishânenin demir parmaklıklı penceresinden dışarı baktılar...
Biri gökte yıldızları, Öteki yerde çamuru gördü...
Gökte yıldızlar geceleri görünür...
Yerdeki çamur gündüz görünür...
Dikkat buyurun burada gizli bir şey vardır.
Bunu hâlletmeye, anlamağa çalış!...
Kartallar yalnız uçar... Kargalar sürü hâlinde...
Bunda ki hikmeti çözmeğe çalış... Yalnız sabırla...
ALLAH’tan başkalarına şikâyetten nefsi men'etmek Sabırdır...
Ha...
Sabır hiylesi olmayanın hiylesidir.. Bunu da unutma!..


Resim

Resim---Kâbe .: (Kâbe) Dünyanın en Kudsi Ma'bedi. Beytullah, Beyt-ül Ma'mur, Beyt-ül Atik. Bütün mü'minlerin ibâdet esnâsında yöneldikleri merkez. Dört köşe olduğu için Kâbe denir. Bu mukaddes makamın etrafına Mescid-ül Haram ismi verilir. İçinde bir kısım olarak Makam-ı İbrahim mevcuddur. Burası İbrahim Aleyhisselâm'ın Kâbe'yi bina ederken, yahut insanları hacca davet ederken, üzerine çıktığı taşın bulunduğu yerdir. Tavaf namazı burada kılınır. Kâbe'nin ilk inşası Hz. Âdem (A.S.) tarafından olduğuna dair rivayetler vardır. Bedahetle malûm olan ise; Sahih-i Buharî Tercümesine ve çok kıymetli delillere binaen İbrahim ve İsmail Aleyhisselâmlar inşa etmişlerdir. Bu husus âyet-i kerime ile de sâbittir. (Beyt-ül Muazzam'ın âmir-i inşası: Allah-ü Zülcelil; mübelliği ve mühendisi.: Cibril; ilk bânisi.: İbrahim Halil, muavini de İsmail olduğu en sahih rivayet olarak kabul edilmek icabeder... diye Sahih-i Buharî Tercümesinde Hâfız İbn-u Kesir'den nakledilmiştir.) Kâbe kıblegâhtır. Üzerine farz olan müslümanların, hacc zamanında gidip ziyaret etmeleri icabeden en mühim ve en büyük mabedimiz.
Resim---Kıble .: Kâbe-i Muazzamanın bulunduğu Mekke-i Mükerreme ciheti. Kıble tarafı, güney. * Cenubdan esen rüzgâr.
Resim---Hor.: f. Kıymetsiz, ehemmiyetsiz. Adi.
Resim---Hased .: Başkasının iyi hallerini veya zenginliğini istemeyip, kendisinin o hallere veya zenginliğe kavuşmasını istemek. Çekememezlik. Kıskançlık. Kıskanmak.
Resim---Nefs .: (Nefis) Can, kişi, kendi, öz varlık. Bir şeyin zatı olan, kendisi. * Göz. * Şehvet ve gadabın mebdei olan kuvve-i nefsaniye. Fıtri meyil, bedenin hissi istekleri. * Ruh, hayat, asıl. * Maya. * Hamiyet


Resim

اِلَّا الَّذٖينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ
Resim---İllellezîne amenu ve amilu's- salihati ve tevasav bi'l- hakki ve tevasav bi's- sabr.:Ancak, iman edip de sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka (Onlar ziyanda değillerdir).
(Asr 103/3)

وَجَاؤُ عَلٰى قَمٖيصِهِ بِدَمٍ كَذِبٍ قَالَ بَلْ سَوَّلَتْ لَكُمْ اَنْفُسُكُمْ اَمْرًا فَصَبْرٌ جَمٖيلٌ وَاللّٰهُ الْمُسْتَعَانُ عَلٰى مَا تَصِفُونَ
Resim---Bir de gömleğinin üzerinde yalandan bir kan getirmişlerdi. Babaları dedi ki: «Hayır, nefisleriniz aldatmış da size bir iş yaptırtmış. Artık bana güzel bir sabır gerekiyor. Bu anlattıklarınıza karşılık yardımına sığınılacak olan ancak ALLAH'dır.»
(Yûsuf 12/18)

فَاصْبِرْ صَبْرًا جَمٖيلًا
Resim---O halde güzel bir sabır ile sabret.
(Meâdric 70/5)
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1131
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: Münir DERMAN (k.s) ALLAH Dostu Der ki; SU-Cilt I

Mesaj gönderen Ahmed »

SAĞOL SER-AY KARDEŞİM. ÂMİN ECMAİN İNŞAALLAH.

Resim

8. GÖNÜL SIRR - HAYY..

İnsanda zâhir olduğum gibi hiçbir şeyde zâhir olmadım...
(ALLAH)

İnsan, Gönül olduğu için ALLAH’ın sevgili mahlûku olmuştur.. Kâinat bunun için yaratıldı.
ALLAH da insan gönlünde, insan sesi şeklinde kelâmı ile tecelli etti.
O hâlde, bu bedende mukaddeslerin mukaddesi, İlâhi bir Lem’â var...
Vücud, beden bu NûR’un muhafazası...
Vücudunu temiz tut o hâlde.. İçini demiyorum.
ALLAH, insanın RûHu ile meşguldür. Cesedi ile değil...
RûH, cesedde muvakkat durduğu için cesede temizlik emrolunmuştur...


Benim meşgul olacağım şey, emrimden olan RûH’ladır...
Onun bulunduğu yeri temiz tut!
emri...

İbâdet, insanı bulunduğu hâlden başka bir hâle sokmaz... Değiştirmez... Var olan bir NûR’u ortaya çıkarır...
Sen içini süsle, sendeki gizli kokular dışarı vurur...
Sana senden yakın olan, “gıpta, hased, gıybet” perdelerinin altında gizlidir. Bu perdeleri yırt!.. Bu huyları kaldır kendinden...
Vücud =>bir Mâbeddir.. İçinde sana senden Yakın an var... NûN-u Resûlullah var.
Bunların arasında sen varsın... Ne makamda olduğunun farkında mısın?... Kıymetini bil!.. Kendini temiz tut!..
Gönül, ALLAH’ın ucunu tuttuğu bir merdivendir.
İnsan bir mekandır. Hiç aklından çıkarma!..
İnsan dünya mekânındadır. Amma, aslı Lâ mekândadır.
Ayna yalnız sûreti gösterir.. Gönlün sırrını göstermez.
KâMiL İNSÂNın yüzüne bak, O ALLAH AYNAsıdır.


Mü’min mü’minin aynasıdır buyurmuş Resûl-ü Ekrem...
Amma hangi mü’min?... İşte söylediğim Mü’min O...
Cenâb-ı ALLAH bir âyette insanı târif ediyor...

Ben insanın sırrıyım insan benim sırrım

Bu sırrı ortaya çıkarmak için insanı yarattı..Kendi sûretinde yarattı.
İlâhi Esmaların Vahdetten kesrete açılan menevişlerinin bir araya gelmesinden olduğu için "İlâhi Esmaların birleşmesinden dolayı kendi sûretimde yarattım" buyruluyor.. Esmaların toplanması insan şeklini almıştır.
Yâni Bâtından Zâhir oldu.. İnsan şeklinde...


Yûnus söyler ya.:
Ete kemiğe büründüm
Yûnus diye göründüm


GüL Tohumu'nun bâtınında, yeşil renk ve koku vardır.
GüL açtımı zâhir olur.. Tohum yok olur. Amma GüLde yine evvelki tek bâtın var...
İnsan da aynı... Yok iken var olduk.. İçindeki yok mu oldu?
Bunu niçin düşünmüyorsun?. Utanmak lâzım!..

Bu Mukaddes Muhafaza'nın içine “HAYy” ile yayıldı.
“NûR-u Resûl” ile “HAYy”ı donattı.
Ve cesedle bunların arasına Gönül denilen güzel nesneyi koydu.
Bir çok cihazlarla süsledi.
Göz, kulak, tad, koku, his uzuvlarıyla Esmâların Tecellî Menfezlerini açtı.
Buralardan harfsiz, sessiz, sözsüz, kelâmını sevk ederek konuştu.
Es Semi’ ile işitti ve işittirdi...
El Basîr ile gördü ve gördürttü...
İlââhir...

O hâlde Gönlün elinden tuttu. Bunun kademelerine Resûlleri oturttu.
Bunların hepsini muhtelif mâsiyetlerle gizledi.. Bu perdelerin arkasındakini göstermek istemedi siz bulun!..
Fakat bulmak yollarını öğretti!.
Gıbta, hased, tamah Hisleriyle; “Fazilet”, “Doğruluk”, “Adalet” Süslerinin önlerine engeller koydu.
Sabır verdi, teslimiyet verdi, irâde verdi.. Fakat bunların hepsini savaş hâlinde yekdiğerine zıdlarla getirdi...
Zıdları olanların arkasına da zıddı olmayanı gizledi...
O hâlde insanda; bunları görmek ve güzelliklerini bulacak “İlâhî Televizyonu” seyredecek bir pencere vardır.
İnsanın gözü aklı kadar görür.. Bu göz ALLAH’ın yarattıklarını görür.
İnsanın HAKk’a bakan gözleri açılırsa, o zaman her şey ortadan kalkar. HAKk’ı görmeğe başlar.
Her şeye karşı SEVgi, arzu, ihtiras, güzele, kadına, paraya, mal ve servete karşı SEVgi.. ASıL SEVginin muhtelif görünüşleridir.
Dünyaya ve yaratıklara aklı kadar bakan gözler bunları görür. İhtiras ve SEVgiye bağlanırlar.
Bunların hepsi HAKK’ı gören gözleri perdeler. O zaman, insanlara bu ŞERR şeklinde tecelli eder.
Aslında ne ŞERR vardır ne HARAM. Ne HeLâL... Bunlar, aklı kadar gören gözleri olan insanlara böyledir...
HAKk’ı gören gözleri işleyen bunlardan kurtulur...
O zaman ne HARAM vardır ne HeLâL;
Ne ŞERR vardır ne HAYR hepsi O’dur...


Ve ilâ Rabbike fergab.
Onlar mahzun da olmazlar dâimâ canlıdırlar

Bu işlere ne kadar bakarsan o kadar görünür.
RûH, Cesedde muvakkat durduğu için Cesede temizlik emrolunmuştur.
Dünyada tek bir mâbed var.. O da insan vücudu.. Hiçbir şey bundan mukaddes değildir.
İnsan bir mekândır, aslı “Lâ mekan”dır.
İnsanları sevmek ve tâzim etmek “beden” içindeki bu “habere” bir tâzimdir.
Elinizi insan vücuduna dokundurduğunuz zaman onu gökyüzüne dokundurmuş olursunuz.
Edebiyat yapmıyoruz, Belagat nûmunesi de vermek niyetinde değiliz...
Bütün kâinatı yaratan küçülerek insan vücuduna, şah damarlarından daha yakın olarak gizlenmiştir.
O’nun his ve idrâk mekanizması insanda mevcuddur.
Bu mâbedin hoparlöründen konuştu.. Bu kelâmı işte...


ALLAH Kelâmı...
BEN kulumla görürüm, BEN kulumla işitirim. BANA bir adım yanaşana on adım yanaşırım...

ALLAH, Kelâmından Resûl-u Ekrem’e düşünmek ruhsatını verdi.
ALLAH ilham etti, Resûl anladı ve konuştu.
Hadîs-i Kudsî bu...
Bunlardan RûH-u MuaLLâ ve Dimağ-ı Muazzamaları'nda husule gelen değişmeyen düşünceler mübarek ağızlardan kendi fikri ve kendi düşünceleri Rahmetenli'l- Âlemin Kanalı'ndan çıktı.
Bunlara da Hadîs-i şerîf diyoruz.
Ümmetlerde, bunların taklidî şekilde söyleme ve tatbik etmeleri bir nevi kelâm, Vahiy, ilham, düşünce ve fikre iştirâk ruhsatı demektir.
Onun için doğru söyle!. Gıbta etmeden, hased etmeden, yalana tevessül etmeden... Adaletten ayrılmadan!.
Dâimâ gönülden söyle!.. Gönülden söyleyenin vücudundaki şaibeler ortadan kalkmıştır. Vücudundaki şâibeleri irade, sabır ve ibâdet ile kaldıranlar da gönülden konuşurlar:
Birincisi Velîlerdir..
İkincisi Salih Kullardır.
Bunları taklide gidip gayret edenler de Hâlis Mü’minlerdir.
Bâzı büyük diye mırıldanmış kimselerin kurduğu ileri sürülen Nazariyat Küllîyâtı'ndan çıkan Mantıkî Lakırdılar insandaki inanç mekanizmasını sarsamaz...
İnsan; yüreğinde, kendinden daha yüksek olana hayranlık duygusundan daha NECîB bir duygu yaşayamaz.
Şimdiye kadar beşer hayatında görülen en hayat verici tesir budur.. Din, inanış, işte bu temele dayanır...
Bu his, insanda İlâhî ve asîl olduğu zaman secdeye varır insanoğlu...
Bunu beşer nesline bildiren Resûl-ü Ekremdir.
Cesed, o hâlde GÖNLün gölgesinin gölgesinin gölgesinin gölgesidir demişlerdir...


Resim

Resim

Resim---Mahlûk .: Yaratılmış. Yoktan var edilmiş olan.
Resim---Kelâm .: Söz. Bir mânâyı ifâde eden, bir maksadı anlatan ifâde. * ALLAH'a mahsus bir sıfat. * Fık: ALLAH celle celâlihu Kelâm Sıfatını da hâizdir. Onun kelâmı harften ve savttan (sesden) münezzehtir, ezelîdir, ebedîdir. * Ist: Hikmet ve Mantık esaslarıyla ALLAH'ın (celle celâlihu) varlığı, birliği, İslâmiyetin doğruluğu ve hakkaniyetinden bahseden ilim. (Bak: İlm-i kelâm ve Kelâmullâh)
Resim---Tecellî : Görünme. Bilinme. * Kader. * ALLAH'ın (celle celâlihu) Lütfuna uğrama. * İlâhî Kudretin meydana çıkması, görünmesi. HAKk NÛRunun te'siriyle kulun kalbinde hakikatın bilinmesi.
Resim---Mukaddes .: (Kuds. den) Takdis edilmiş olan. Temiz ve pâk. Noksan ve kusurdan müberra ve uzak olan. Her çeşit noksan, ayıp ve kusurlardan münezzeh ve uzak olan. Kudsî.
Resim---Lem’a .: (c.: Lemâat) Parlamak. Şimşek gibi çakmak. Güneş ve yıldız gibi parlamak.
Resim---NûR .: Aydınlık. Parıltı. Parlaklık. Her çeşit zulmetin zıddı. Işık. * Kur'ân-ı Kerim. İman. İslâmiyet. Peygamber. * Zulmeti def eden, şule, ışık.
Resim---Makam .: Durulacak yer. * Rütbeli yer. * Câh. Mesned. Mansab. * Musikide usul. Tempo.
Resim---Mekân .: (Kevn. den) Yer. Durulan yer. Ev, hane, mesken. Mahal.
Resim---Lâmekân .: Mekansız âlem.
Resim---Sûret.: (c.: Sur - Suver) Biçim, görünüş. * Kılık. Tarz. * Yol. Gidiş. Hal. * Tasvir. Dıştan görünen şekil.
Resim---Kâmil.: (Kemâl. den) Bütün, tam, olgun, eksiksiz, kemalde olan, kusursuz. Kemâl ve fazilet sâhibi. * Resul-i Ekrem'in de (aleyhisselâm) bir vasfıdır. * Yaşını başını almış, terbiyeli ve görgülü kimse. * Âlim, bilgin kişi.
Resim---Vahdet.: Birlik. Yalnızlık. Teklik. (Kesretin zıddıdır.)
Resim---Kesret .: Çokluk, sıklık. * Bir şeyin ekserisi ve muazzamı. Bolluk.
Resim---Meneviş .: Bir yüzeyde renk dalgalanması sonucu görülen parlaklık, hare.
Resim---Esmâ : Adlar. Nâmlar. İsimler.
Resim---Esmâü'l- Hüsnâ .: ALLAH'ın İsimleri. Cenab-ı HAKk'ın güzel isim ve sıfatları.
Resim---Bâtın .: İç, dâhilî. Gizli. İçyüz. Sırr, esrar. Künh ve zâtı itibarı ile gizli. (Zıddı: Zâhir'dir) (Bak: Batn)
Resim---Zâhir .: (Zuhur. dan) Görünen, âşikâr olan. Açık, belli, meydanda olan. * Görünüşe göre. * Şüphesiz. * Suret. Dış yüz. Görünüş. * Anlaşılan.
Resim---Gıbta .: İmrenme. Aynı iyi hâli isteme. Şiddetle başkasının güzel bir halinin kendisinde de olmasını arzu etme.
Resim---Tamah .: (Tımah - Tumuh) Bir şeye göz dikip bakma.
Resim---Fazilet.: Değer. Meziyet, iyilik, ilim ve iman, irfan itibarı ile olan yüksek derece. Dinî ve ahlâkî vazifelere riayet derecesi. Fazl ve hüner cihetiyle olan yüksek derece. Bir şeyin başka şeylerden cemâl ve kemâl ve fayda cihetiyle üstünlüğü, müreccah olmasına sebep olan keyfiyet.
Resim---Teslimiyet .: Kendini ALLAH'a veya başka birinin iradesine terketmek, boyun eğmek.
Resim---Muhtelif .: Çeşitli. Bir türlü olmayan. Birbirine uymayan.
Resim---Muvakkat .: Vakitli. Geçici. Fâni. Devamlı olmayan.
Resim---Mâbed .: (Mâbet) (İsm-i mekân) İbadet edilen yer. (Mescid, câmi gibi)
Resim---Muallâ .: Yüksek, yüce, âli. Makamı ve rütbesi yüksek.
Resim---Dimağ .: Beyin. Kafanın içi. (Bak: Kalb)
Resim---Muazzam .: Büyük, iri, cesim, mükerrem, mübeccel, koskoca.
Resim---Rahmetenli’l- âlemin : Bütün âlemlere rahmet olan Hz. Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm.
Resim---Taklidî .: Taklide ait. Sathî. * Delil ve sened istemeden kabul edilen.
Resim---Nev’ .: Çeşit, sınıf, cins.
Resim---Vahiy .: Bir fikrin, bir hakikatın veya emrin ALLAH (celle celâlihu) tarafından Peygambere bildirilmesi.
Resim---İlham .: ALLAH tarafından kalbe gelen mânâ.
Resim---Tevessül .: ALLAH'ın dergâhına yaklaştıracak amel işlemek. * Sarılmak. * Baş vurmak. * İnanmak. * Sebeb tutmak.
Resim---Şaibe : Leke, kir. * Süprüntü. Pislik. * Kusur. Noksan. Hata. Eksiklik.
Resim---Nazariyyat .: (Nazariye. c.) Görüşler. Düşünceler. Doğruluğu isbat edilmemiş ilmi görüşler.
Resim---Küllîyât .: (Külliyet. c.) Bütün. Hepsi. Hepsi birden. * Bir müellifin bütün eserleri.
Resim---Mekanizma .: Belli bir sonuca ulaşmak için karmaşık bir biçimde düzenlenmiş organ veya parçalar birleşimi, sistem, düzenek. Organların işleyiş biçimi: "İnsan vücudunun mekanizması."
Resim---Âsil .: Esas. Yedek olmayan. * Köklü. * Edebli, soylu. * Fık: Muamelâtta kendi nâmına hareket eden.
Resim---Beşer .: (Beşere) İnsan derisinin dış yüzleri. * İnsan. Âdem

Resim

Resim

فَإِذَا فَرَغْتَ فَانصَبْ
وَإِلَى رَبِّكَ فَارْغَبْ

Resim---“Feiza ferağte fensab. Ve ila rabbike ferğab.: Boş kaldın mı hemen (başka) işe koyul ve yalnız Rabbine yönel.” (İnşirah 94/7-8)[/b]

Resim

Resim

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “EL MÜ’MİNÜ, MİR’ÂTÜL MÜ’MİN: Mü’min mü’minin aynasıdır” buyurmuştur.
(Ebu Davud, K. Edeb, Bab fi’n-nasihat, hadis 4918)

ResimResim---Hadis-i Kudsî: “Ben insanın sırrıyım, sırrım onun sırrındadır".
(Ruhu'l-Beyan tefsiri c.3.s.8. (Beyrut))

ResimResim---Kudsî HadisteALLAHu TeâLâ şöyle buyuruyor: "Kulum Bana kendisine farz kıldığım amellerden daha sevimli bir amelle yaklaşamaz. Kulum nafile amellerle de yaklaşmaya devam ederse Ben onu severim. Onu sevdiğim zaman da onun duyan kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Ben’den bir şey istediğinde verir, Bana sığındığında korurum."(Buhârî, Rikâk, 38; İbn Mâce, Fiten, 16; Begavî, Şerhu’s-Sünne, 1/142.)
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1131
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: Münir DERMAN (k.s) ALLAH Dostu Der ki; SU-Cilt I

Mesaj gönderen Ahmed »

Resim
9.İLÂHÎ AHENK - GÜZEL ve ÇİRKİN RIZK ve AHD

ALLAH Dostları İlâhî Edeble süslüdürler. İnsan yapısının irilik ve ufaklığı kendi sıfatından bir şey kaybettirmez.
Bu, devenin iğne deliğinden geçmesine benzer. Bu imkânsızdır. Ne deveyi küçültebiliriz, ne de iğne deliğini büyültebiliriz.
Bunun aksini kabul edersek, deve develiğinden kaybeder. İğne de iğneliğinden çıkmış olur. Fakat kudret iğne deliğinden geçecek bir deve yaratabilir...
At, boğa dört ayaklıdır. İlâhî icâb, ahenk böyledir. Ata dizgini, boğaya halkayı takan insandır.
Balık tutulduğu zaman ağ unutulur... Hayat sizin değildir.
Kâinat âhenginin bir parçacığıdır. Âhengi bilselerdi, insan oğlu bu ahengi yıkamazdı.
Bu öyle bir noktadır ki târif olunamaz. Burada sözler bir işe yaramaz.
Bilinen bir şey var. İnsanların İlâhî bir âhenk, kanun ile idare edildiğidir...
Kâinatta her şey yaradılış süsü ve işleme nizamı ile insanlara güzel ve çirkin görünür, hayır ve şerr şeklinde tecelli eder.
Halbuki kâinatta hiç bir şey mânâsız, eksik ve çirkin değildir. HAKk TeâLâ hepsini nokansız ve güzel yaratmıştır.
Bizim HAKk’a yakınlık derecemize göre, çirkin veya fena şekilde görünür. Fena ve çirkin görünen her şeyde bir güzellik, bir hikmet ve HAKk’ın bir tecellisi gizlidir. Onu görmeğe gayret edilmelidir ki bu mümkündür.

Resûl-ü Ekrem bir gün Mekke-i Mükerremede Sahabeleriyle giderken yolda bir köpek lâşesi görürler.
Sıcaktan lâşe kokmuş, teaffün etmiştir.
Hazreti Ebu Bekir.: Yâ Resûl-u ALLAH bu taraftan teşrif edin!.” diye Resûl-ü Ekremin önüne geçmiş.
Resûl-ü Ekrem âsalarını uzatarak .:
Ya Ömer bak ne kadar güzel dişleri var!. buyurmuştur.
O kokmuş lâşede bile HAKk’ın Kudretini görmüş ve kokuyu duymamışlardır. Güzel dişleri işâret buyurmuşlardır.
Bir yaratıktan bir parça ayırsanız o bambaşka görünür insanoğluna.
Meselâ: Fırat, Dicle, Seyhan, Ceyhan, Ganj, Nil nehirlerini kaldırınız. Pınarları kaldırın Anadolu’dan... Ortaya bir çöl çıkar..
İnancı kaldırınız insandan. Geriye yağ, et, kemik, sinir ve ilik kalır.
Bu insan değildir!. Bunun yağından mum, etinden pirzola olmaz.. Utanç verecek bir yığın kalır ortada...
Mânevî bakımdan yoksun kafalarla dolu cemiyet...
Hiç olmazsa Kudret âlemine cehâlet ayağıyla vurmayınız.
Siyahla olduğunuz zaman beyazı unutmayınız...
Her fena veya çirkin gibi görünen eşyâ ve yaratığın altında bir güzellik gizlidir. Onu görmeğe gayret ediniz...
Şunu kat’iyyen unutmayınız: Cenâb-ı HAKk insanı kendisi için yaratmıştır.
O hâlde emirlerine insanın uyması lâzımdır. Mal O'nun, rızk O'nun, cesed O'nun. Ruh O'nun, akıl ve irade O'nun...
O hâlde... Bunları sana muvakkat bir zaman için verdi. Emanete hıyanet etme!...
HAKK’a her şeyi bağlama... Nefsine bağla!..
Âdem Cennet’ ten çıkarıldı. HAKk’ın emriyledir bu...
Bu çıkarılışı Âdem gizledi. HAKk’a isnad etmedi nefsine isnad etti. Ve HAKk Âdemi af ve mağfiret etti...

Hazreti Musâ bir gün kırda giderken;
Bir doğan güvercini kovalıyormuş.
Güvercin Hazreti Musânın omzuna konmuş .: Ya Musâ beni koru!” diye feryat etmiş.
Doğan .: Yâ Musâ rızkımı alma ver!.” demiş...
Musâ bıçağını çıkararak, Doğana .:
Baldırımdan kesip vereyim güvercine dokunma! demiş.
Bıçağını baldırına vuracağı zaman doğan ve güvercin hemen .: Ya Muâa dur; Biz HAKkın elçisiyiz seni denemeğe geldik.Ahdine sadık sözüne emin olup olmadığını imtihan için gönderildik demişlerdir.
Bu küçük satırlardaki bu hâdiseyi çok düşün!.. Ve HAKk’tan ayrılma, ne olur!..
Kâinattaki nizam ve işleme; canlı, cansız, nebat, hayvan, mâden hep bu ahde sadıktır. Bakarsan görürsün!.


Resim

Resim

Resim---Ahenk : Uyum. Uyuşma, anlaşma
Resim---Şerr : Kötü iş, kötülük. Fenâlık. * Kavga. * Allaha isyan, emirlerine uymama, muhalif hareket etme. * Fenâ adam, fenâlık yapan adam, kötü adam. * Daha kötü, en kötü.
Resim---Hayr : Hayır. Meşru iş. Faydalı, nurlu ve sevablı amel. Halkın rağbet ettiği akıl, ilim. İbadet, adalet, ihsan, mal gibi nimet. (Bak: Hayrat)
Resim---Hikmet : İnsanın, mevcudatın hakikatlerini bilip hayırlı işleri yapmak sıfatı. Hakîmlik. Eşyanın ahvâlinden, hârici ve bâtini keyfiyetlerinden bahseden ilim.
Resim---Kat’iyyen : Kat'i ve kesin olarak. * Aslâ, hiçbir zaman.
Resim---Rızk : Yiyip içecek şey. Maddi mânevi ihtiyaca lâzım nimet. Allah'ın herkese lütuf ve kısmet ettiği ve bekaya sebeb olan nimet.
Resim---İrade : İstek, arzu. Dilemek. Emir. Ferman. * Bir şeyi yapmak veya yapmamak için olan iktidar, güç.
Resim---Muvakkat : Vakitli. Geçici. Fâni. Devamlı olmayan.
Resim---Emanet : Eminlik. İstikamet üzere bulunmak. * Birisine koruması için teslim edilen şey. Birisine bir şeyi koruması için teslim edilen şey. Birisine bir şeyi koruması için bırakma. Emniyet edilip inanılan şey. * Başkasının hukuku emniyet edilip, inanılabilen.
Resim---Hıyanet : Hâinlik. Vefasızlık. İtimadı kötüye kullanmak. Sözünde durmayıp oyun etmek.


Resim

اِنَّ الَّذٖينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا وَاسْتَكْبَرُوا عَنْهَا لَا تُفَتَّحُ لَهُمْ اَبْوَابُ السَّمَاءِ وَلَا يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ حَتّٰى يَلِجَ الْجَمَلُ فٖى سَمِّ الْخِيَاطِ وَكَذٰلِكَ نَجْزِى الْمُجْرِمٖينَ
Resim---İnnellezine kezzebu bi ayatina vestekberu anha la tufettehu lehum ebvabus semai ve la yedhulunel cennete hatta yelicel cemelu fi semmil hiyad, ve kezalike neczil mucrimîn.:Âyetlerimizi yalanlayanlar ve o âyetlere uymayı kibirlerine yediremeyenler var ya, onlara göklerin kapıları açılmaz. Onlar, deve iğne deliğinden geçinceye kadar cennete de giremezler! Biz suçluları işte böyle cezalandırırız.''
(A'RAF suresi 40. ayet) (Resmi:7/İniş:39/Alfabetik:9)

Resim

Fasil : KIYAMET VE KIYAMETLE İLGİLİ MESELELER BÖLÜMÜ
Konu : Cennet Ve Cehennem
Ravi : Enes
Hadis : Resulullah (sav) buyurdular ki: "Sidretü`l-Münteha`ya çıkarıldım. Orada dört nehir gördüm: İki nehir zahirdi, iki nehir de batın. Zahir olan iki nehir Nil ve Fırat nehirleriydi. Batın olanlarda cennetin iki nehri idi."
HadisNo : 5109



Fasil : FEZAİL BÖLÜMÜ
Konu : Yeryüzünde Faziletli Yerler
Ravi : Ebu Hüreyre
Hadis : Resulullah (sav)`ı işittim. Buyurmuştu ki: "Allah Teala Hazretleri, Mescidu`l-Aşşar`dan, kıyamet günü bir kısım şehidleri ba`s eder (yeniden diriltir) ki, Bedir şehidleriyle sadece onlar kalkar." [Ebu Davud der ki; "Mescidu`l-Aşşar, Übülle`de (Fırat) nehrinin hemen yanındaki mesciddir."]
HadisNo : 4635


Fasil : FİTNELER HEVALAR VE İHTİLAFLAR BÖLÜMÜ
Konu : Zamanla Vukua Gelecek Fitne Ve Hevalar
Ravi : Ebu Bekr
Hadis : Resulullah (sav) buyurdular ki: "Ümmetimden bir kısım insanlar Dicle denen bir nehir yanında, Basra denen geniş bir düzlüğe inerler. Nehrin üzerinde bir köprü vardır. Oranın halkı (kısa zamanda) çoğalır ve muhacirlerin (Müslümanların) beldelerinden biri olur. Ahir zamanda geniş yüzlü, küçük gözlü olan Beni Kantura gelip nehir kenarına inerler. Bundan böyle (Basra) halkı üç fırkaya ayrılır: Bir fırka sığır ve kır develerinin peşlerine takılıp (kır ve ziraat hayatına dönerler, bunlar) helak olurlar. Bir fırka nefislerini(n kurtuluşunu esas) alırlar (ve Beni Kantura ile sulh yolunu) tutarlar. Böylece bunlar küfre düşerler. Bir fırka da çocuklarını geride bırakıp onlarla savaşırlar, işte bunlar şehit olurlar."
HadisNo : 4768
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1131
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: Münir DERMAN (k.s) ALLAH Dostu Der ki; SU-Cilt I

Mesaj gönderen Ahmed »

Resim
10. TEK “O” VARDI

Yer yer değil iken,
SU, SU idi.
Toprak yoktu.
Güneş yoktu.
Ay yoktu.
Daha yıldızlar bile yoktu.
Saman yolu yoktu.
Aydınlık yoktu.
Yalnız bir SU vardı.
Altta ve üstte...
Alt ve üst diye yoktu amma, biz öyle söyledik...
ALLAH bütün boşluğu ve eserlerini kendi varlığı ile doldurdu.
Kendi kendine vardır demek; Kendi kendine var olmuştur demek değildir.
Birbirinden husule gelen varlıklar yokluk demektir.
“Var” bile yoktu.
Bu yokların sonsuzluğunu kavrayan Tek “O” vardı.
ALLAH’ın yarattıklarının başında gelir SU...
Cenab-ı HAKK SUyu azîz kılmıştır.
Ve sevmiştir.
ALLAH’ın Celâl Cemâl Sıfatı'nın akesttiği ayna SU’dur...
Bütün Esmâlar SUdan geçer.
ALLAH SUyu serbest bırakmıştır.
SU kadar temiz, SU kadar mülayim, SU kadar uysal o kadar da kudretli bir şey yoktur.

SUya verilen emir değişmez.
Dikkat buyrula şu âyete ve derin düşünüle.:

Ve kîle yâ ardubleî mâeki ve yâ semâu akliî ve gîda'l- mâu ve kudıye'l- emru vestevet ala'l- cûdiyyi ve kîle bu'den li'l- kavmi'z- zâlimîn..
Ey arz SUlarını yut!
Ey semâ sen de yağmurunu tut!
.. denildi =>SUlar kesildi....


Resim

Resim

Resim---Azîz .: İzzetli. Çok izzetli. Sevgili. Çok nurlu. * Dost. * Şerif. * Nâdir. * Dini dünyaya âlet etmeyen. * Sireti temiz. * Ermiş. Mânevi kudret ve kuvvet sahibi. * Mağlup edilmesi mümkün olmayan ve daima galib olan manasında Cenab-ı HAKk'ın bir ismidir. *


Resim

Resim

وَقِيلَ يَا أَرْضُ ابْلَعِي مَاءكِ وَيَا سَمَاء أَقْلِعِي وَغِيضَ الْمَاء وَقُضِيَ الأَمْرُ وَاسْتَوَتْ عَلَى الْجُودِيِّ وَقِيلَ بُعْداً لِّلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ
Resim---“Ve kîle yâ ardubleî mâeki ve yâ semâu akliî ve gîda'l- mâu ve kudıye'l- emru vestevet ala'l- cûdiyyi ve kîle bu'den li'l- kavmi'z- zâlimîn (zâlimîne).: Ve: “Ey arz (yeryüzü), SUyunu yut! Ey semâ (SUyunu) tut!” denildi. Ve SU çekildi ve emir yerine getirildi. Ve (gemi), Cudi (dağı)nın üzerine yerleşti. Ve zâlim kavme.: “Uzak olsunlar!.” denildi.”(Hûd 11/44)
[/size]
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1131
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: Münir DERMAN (k.s) ALLAH Dostu Der ki; SU-Cilt I

Mesaj gönderen Ahmed »

Resim
11. HER ŞEYİ SU'DAN HALKETTİK.

İnsan vücûdu, nebat, hayvan HAYy Esmâsıyla canlıdırlar.
RÛH SUdan halkedilmiş değildir.
RÛH ALLAH’ın emrindedir.
SUdan yaratılıp HAYy ile canlı, işleyen ve mekânda bir yer tutan varlıklara münâsib bir yer olmasından RÛH girer cesede...
Cinler dumansız ateşten, melekler ateşten yaratılmıştır. Bunlar görünmezler.
Nasıl görünen SU buhar olursa, görünmezse onlar da görünmezler.
Vasat değiştirdikleri zaman görünürler. Yâni insan gözüne mer’i olurlar.
Gündüz yıldız var, görünmezler, gece görünürler. Yâni göz, onları ancak gece görebilir.
Yazın sıcakta nefes buharı görünmez. Kışın soğukta nefes buharı görünür.
Yâni göz onu vasata indiği zaman görebilir demektir.
RÛHun ve SUyun nasıl yaratıldığı bildirilmemiştir!.


Resim

Resim

Resim---Vasat : Ortam. İki şeyin arası. * Orta, merkez, ara. Meydan. Cemiyet muhiti. Yer. İç.
Resim---Mer’i : Gözle görülen şey.

Resim

Resim

وَيَسْپَلُونَكَ عَنِ الرُّوحِ قُلِ الرُّوحُ مِنْ اَمْرِ رَبّٖى وَمَا اُوتٖيتُمْ مِنَ الْعِلْمِ اِلَّا قَلٖيلًا
Resim---''Ve yes'eluneke ani'r- ruh, kuli'r- ruhu min emri RABBi ve ma utitum mine'l- ilmi illa kalila.:Sana RÛH hakkında soru soruyorlar. De ki.: “RÛH, RABBim'in bileceği bir şeydir. Size pek az ilim verilmiştir.” (İsrâ 17/85)

“Her Şeyi SUdan yarattık”:


كُلَّ دَابَّةٍ مِن مَّاء فَمِنْهُم مَّن يَمْشِي عَلَى بَطْنِهِ وَمِنْهُم مَّن يَمْشِي عَلَى رِجْلَيْنِ وَمِنْهُم مَّن يَمْشِي عَلَى أَرْبَعٍ يَخْلُقُ اللَّهُ مَا يَشَاء إِنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Resim---“Vallâhu halaka kulle dâbbetin min mâin, fe minhum men yemşî alâ batnih (batnihi) ve minhum men yemşî alâ ricleyn (ricleyni) ve minhum men yemşî alâ erba’(erbain), yahlukullâhu mâ yeşâu, innellâhe alâ kulli şey’in kadîr (kadîrun) : ALLAH, her canlıyı “SU” dan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üzerinde yürümekte, kimi iki ayağı üzerinde yürümekte, kimi de dört (ayağı) üzerinde yürümektedir. ALLAH, dilediğini yaratır. Hiç şüphesiz ALLAH, her şeye güç yetirendir.” (Nûr 24/45)
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1131
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: Münir DERMAN (k.s) ALLAH Dostu Der ki; SU-Cilt I

Mesaj gönderen Ahmed »

Resim
12.HAZRETİ ÜMMÜ EYMEN ve CENNET SUYU

Almışlardı devesini, azığını, SU kırbasını...
Dövmüşlerdi onu hainler...
Her tarafı çürük içinde...
Çok yaşlı idi.
İzin alarak Resûl’ den.
Görmek için gelmişti kızını son defa Medine’den Mekke’ye...
Sokmadılar onu Mekke’ye...
Döndü yürüyerek mübârek kadın tekrar Medine’ye...
İki üç gün yürüdü.
Aç, SUsuz...
Kuvvet kalmamıştı, bacaklarında...
Çöktü orada bir öğle sıcağında kumlar üzerine...
Dudakları çatlamıştı...
SUsuzluktan.
Döndü, yalvardı içinden RABB’ ine şöylece:


Yâ İlâhî!.
Bu dudaklar SENin HaBîBin'in elinden SU içmiştir.
Kurutma bunları da hem senin İsm-i Celîlini son defa haykırayım! SeLâm getireyim Medine’deki HaBîBin'e!..


Kumdan birden bire çıktı iki el, billûr bir kâse içinde buz gibi SU ile...
İçti bunu kanarak.
Kuvveti geldi.
Yürüdü vardı Medine’ye Hazreti Ümmü Eymen...


“Anamdan sonra ikinci anamdır” dediği Resûl-ü Ekremin...

Bu hâdiseye olur mu olmaz mı diye kafanı yorma...
İnanan.: “ALLAH Kudreti bu!..”
Der geçer, yormaz kendini...
İnanmayan söylüyoruz:
“On beş bin defa hayal olsun!...
Kabul!..”
Bu hâdiseden sonra, Hazreti Ümmü Eymen Sekiz sene daha yaşamıştır.
SUsamamıştır bu seneler zarfında...
Halbuki SUsuz insan âzami beş günden fazla yaşayamaz...
İnanma kudretine bakın...
Hayal diyene söylüyoruz...
İnanmayan manda gibi SU içse bu olmaz...
Ne kanar, ne de SUsuzluğu gider...
Bu SU, Cennet SUyu'ndandı...
İçen bir daha başka ne arar...
Biz bu kitabta; coşkun gönülleri olan, secdeye başını koyan, kalbindeki çarpan ALLAH lafzını sezenlere, Resûl için canını ortaya koyanlara, İslâm olanlara söylüyoruz.
İnanmayana, kendi kendini unutup insanlık kıymetini kaybedip ben bilirim, âlimim, ben mürşidim ben şuyum buyum diye gaflette ve dalalette olanlara söylemiyoruz.
Zaten bunlar bu kitabı eline bile alamazlar.
Alsalar bile anlayamazlar.
Anlasalar bile okuyamazlar...
Bu da bu kitabın sırrı...
Selâm olsun bizden size!..
Buyurun kitabı okuyun!..


Resim

Resim

Resim---[color=#FF000FF]Hazreti Ümmü Eymen[/color].: Eymen’in anası demektir.
Resim---Eymen.: En meymenetli. En uğurlu. Sağ taraf.
Resim---Kırba.: (c.: Kıreb-Kırebat) Saka tulumu. Deriden SU kabı.
Resim---Habîb.: (Hubb. dan) Sevilen. Sevgili. Seven. Dost.
Resim---İsm-i Celil .: Celâlet ve celâdet sâhibi, Azîm, mertebesi yüksek İsim ki ALLAH cc dur...
Resim---Billûr kâse.: Şeffaf, parlak taş, elmas gibi kıymetli, Cam gibi parlayan tas veya çanak.
Resim---Hâdise.: (C.: Hâdisat, Havadis) Vâkıa, olay. Yeni bir şey, ilk defa olan. Haber.
Resim---Lafz.: Ağızdan çıkan söz, kelime. * Bir şeyi atmak.
Resim---Dalalet.: İman ve İslâmiyetten ayrılmak. Azmak. Hak ve hakikatten, İslâmiyet yolundan sapmak. ALLAH'a isyankâr olmak. * Şaşkınlık.
Resim---Gaflet.: Dikkatsizlik, endişesizlik, vurdumduymazlık. En mühim vazifeyi düşünmeyip, Cenab-ı Hakk'a itaat gibi işleri bilmeyip, başka kıymetsiz şeylerle uğraşmak. Nefsine ve hevesâtına tâbi olarak ALLAH'ı ve emirlerini unutmak.

Resim

Fasıl.: FEZÂİL BÖLÜMÜ
Konu.: Kadın Sahabilerin Faziletleri - Ümmü Eymen (ra)
Râvi.: Enes
Hadis.: Hz. Ömer, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in vefâtından sonra, Hz. Ebu Bekr (radiyallahu anhum)`e.: "Gel beraber Ümmü Eymen (radiyallahu anha)e gidip ziyâret edelim, tıpkı Aleyhissalâtu ve's-selâm'ın onu ziyâret ettiği gibi!" dedi ve gittiler. Ümmü Eymen onları görünce ağladı. "Niye ağlıyorsun? Resûlullah'ın ALLAH Nezdi'nde bulacağı (mükafaatlar)ın daha hayırlı olduğunu bilmiyor musun?." dediler. Ümmü Eymen.: "Evet bilmez olur muyum? ALLAH İndi'nde olan, Resûlullah için elbette daha hayırlıdır. Velâkin beni ağlatan, semâdan gelen vahyin kesilmiş olmasıdır!." dedi. Bu sözleri onları da hüzünlendirdi. Ümmü Eymen'le birlikte onlar da ağladılar.
HadisNo.: 4491
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1131
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: Münir DERMAN (k.s) ALLAH Dostu Der ki; SU-Cilt I

Mesaj gönderen Ahmed »

Resim
13.ASIL "SU"yu TANIMAK

SU için ilim ve fennin her dalında binlerce sahife yazılmıştır.
Kimyagerler, Fizikçileri Mühendisler, Nebatatçılar, Hayvanatçılar, Filozoflar, Biyologlar, Romancılar, Edebiyatçılar, Şairler binlerce sahife karaladılar.
Teologlar Nuh Tufanı'ndan...
SUyun kudretinden, feyzinden, bereketinden bahsettiler.
SUsuzluktan milyonlarca dudak kurumuştur.
Deniz SUyu, mâden SUyu, tadlı SUlar, tetkik edildi.
Kâinatın yaratılışı icabı SU vardır müşterek hükmünde durdular.
Ve tekrar SUya daldılar.
Netice.:


O mâhiler ki DERYÂ içredir DERYÂyı bilmezler!
O İnsÂNlar ki HAVA içredir HAVAyı bilmezler!


Sözü tefsir edildi.
Ve neşir burada durakladı.
Ve bir adım ileri gidemedi.
Çünki SUyu anladık dendi.:

SU, SUdur o kadar.
SU hayat için lâzımdır.

Hükmünde sabit kaldılar.
Evet doğru ve öyledir..

Şimdi.:
Bu kadar binlerce eser yazıldığı hakkında yazılan bu basit kitab neyi mırıldanıyor acaba?..
Diye akla gelir...
Cenâb-ı HAKk Kelâmı'nda iki şeyi bildirmemiştir:


1-) RûH nedir? Mâhiyeti nedir?
2-) SU niçin yaratılmıştır?. Neden halk edilmiştir?.

SU için herkes şu cevabı verecektir.:
Hayatın canlılığın icâbı öyledir.
"Biz her şeyi SUdan halk ettik." buyurulur.
O hâlde, ALLAH’ın ilk yarattığı şey ve İnsÂN aklına dökülebilen SU’dur.
ALLAH’ın bildirmemesinde büyük müteâl bir sırr gizlidir.
O sırr da =>“SU” da gizlidir.
SU görünmez HAVA olur.
HAVA görünür SU olur.
Bu görünür ve görünmezin arasında İnsÂN gizlidir.
Bu görünme ve görünmemezlik de TOPRAk vasıtasıyladır.
TOPRAk olmasaydı ne SU görünürdü ve ne de HAVA olurdu.
HAVA olmayan yerde SU yoktur. SU olmayan yerde HAVA yoktur.
SU bâtın olur görünmez HAVA olur.
HAVA zâhir olur SU olur.
Bu Bâtın ile Zâhir arasında İnsÂN gizlidir.
Zâhir ile Bâtın arasında İnsÂN gizlidir.


Huve’l- Evvelü huve’l- Âhirü huve’z- Zâhirü huve’l- Bâtinü

Bunların hepsi hudutsuz mühit olan:

Kul hu vellahü ahadü

Sûresinin sırrıdır.
Bundan dolayı;


ve cealnâ mine'l- mâi külle şey'in
Biz her şeyi SUdan halkettik âyeti bildirilmiştir.

İşte bu kitab, bu gizlenmede SUda ne gizlidir.
Onu söylemeğe yeltenir.
Asıl SU da işte budur...


Resim

Resim

Resim---Teolog: İlâhiyatçı, tanrı bilimci.
Resim---Filozof : Felsefe ile uğraşan, felsefeci.
Resim---Biyolog : Biyoloji ile uğraşan kimse, biyoloji uzmanı.
Resim---Müşterek : Birlikte, ortak kullanılan. * Elbirliğiyle yapılan, birlik.
Resim---Mâhi : f. Balık. Semek.
Resim---Derya : f. Deniz, bahr.
Resim---Tefsir : Mestur, gizli bir şeyi aşikâr etmek. Mânâyı izhâr etmek. * Anladığını anlatmak. Bildiği kadar açıklamak. * Kur'ân-ı Kerim'in mânâsını anlatan kitab. * Ehl-i Hadis ıstılahında Tefsire dâir hadis-i şeriflere Tefsir denilir.
Resim---Neşir : Dağıtma, yayma, herkese duyurma.
Resim---Hükm : (Hüküm) Karar. Emir. Kuvvet. Hâkimlik. Amirlik. * İrade. Kumanda. Nüfuz. * Kadılık etmek. * Tesir. Cari olmak. * Makam. * Bir dâvanın veya bir meselenin tedkik edilmesinden sonra varılan karar. * Man: Fikirler ve tasavvurlar arasındaki râbıtayı tasdik veya inkâr etmek.
Resim---Mahiyet : Bir şeyin içyüzü, aslı, esası. Bir şeyin neden ibâret olduğu, künhü, esası, hakikatı.
Resim---Halk Etmek : Yaratmak. İcad. Örneği ve benzeri olmayan bir şeyi yaratmak, ibdâ' eylemek.
Resim---İcab : Lâzım. Gerekli. Lüzum. Sebeb olmak.
Resim---Müteâl : Âlî, büyük.
Resim---Sırr : Gizli hakikat. Gizli iş. Herkese söylenmeyen şey. * Müşâhedetullah'ın mahalli bulunan kalbdeki lâtife. * İnsÂNın aklının ermediği şey. ALLAH'ın Hikmeti.
“Sırrını kimseye fâş etme =>sırrın fâş olur.
Sen kendi sırrını saklayamazsan =>El sana nasıl sırdâş olur!..”

Resim---Fâş : Meydana çıkmış. Yayılmış. * Anlaşılmış olan.
Resim---Sırdaş : Birbirinin sırrını bilen. * Sırr saklıyan.
Resim---Yeltenmek : Yapamayacağı bir işe girişmek, özenmek, heves etmek, meyletmek.

Resim

Resim

هُوَ الْأَوَّلُ وَالْآخِرُ وَالظَّاهِرُ وَالْبَاطِنُ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim---"Huve'l-Evvelu ve'l- Âhiru ve'z- Zâhiru ve'l-Bâtinu ve huve bikulli şey'in 'alîmun.: O ilktir, sondur, zâhirdir, bâtındır. O, her şeyi bilendir.” (Hadîd Sûresi, 57/3)

قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ
Resim---“Kul hüvallahü ehad.: De ki: O, ALLAH birdir.” (İhlâs Sûresi, 112/1)

أَوَلَمْ يَرَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَنَّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ كَانَتَا رَتْقًا فَفَتَقْنَاهُمَا وَجَعَلْنَا مِنَ الْمَاء كُلَّ شَيْءٍ حَيٍّ أَفَلَا يُؤْمِنُونَ
Resim---“E ve lem yerallezine keferu enne's- semavati ve'l- erda kaneta ratkan fe fetaknahüma ve cealna mine'l- mâi külle şey'in hayy e fe lâ yü'minun.: İnkâr edenler, göklerle yer bitişik bir halde iken bizim, onları birbirinden kopardığımızı ve her canlı şeyi SUdan yarattığımızı görüp düşünmediler mi? Yine de inanmazlar mı?” (Enbiyâ Sûresi, 21/30)

وَيَسْپَلُونَكَ عَنِ الرُّوحِ قُلِ الرُّوحُ مِنْ اَمْرِ رَبّٖى وَمَا اُوتٖيتُمْ مِنَ الْعِلْمِ اِلَّا قَلٖيلًا
Resim---"Ve yes'eluneke ani'r- rûh, kuli'r- rûhu min emri rabbi ve ma utitum mine'l- ilmi illa kalilâ.:Sana rRÛH hakkında soru soruyorlar. De ki: “Rûh, RABBimin bileceği bir şeydir. Size pek az ilim verilmiştir.”
(İsrâ Sûresi 85. ayet)


Resim

Resim---Cenâb-ı HAKk, insanlığın babası Hz. Âdem'i yaratmıştı.
Başını kaldırıp bakan Âdem (aleyhisselâm), Arş-ı A'lâ'da muazzam bir nur ile bir isim yazılı gördü: "AhMed" Merak edip sordu.: "Yâ RABBî, bu nur nedir?" ALLAH TeÂLA buyurdu.: "Bu senin zürriyetinden bir Peygamberin Nûrudur ki, onun ismi göklerde AhMed ve yerlerde MuhaMMed'dir. Eğer, o olmasaydı, seni yaratmazdım!" (Kastalanî, Mevahibü'l-Ledünniye: 1/6.)

İmanımızla kabul ettiğimiz bu muazzam gerçeği, milyarlar sene sonra gelen o nûrun sahibi de, bütün açıklığıyla ifade buyurmuşlardır.
Bir gün Ashabdan Abdullah bin Câbir radiyallahu anhu,
"Yâ Resûlallah," dedi, "bana, ALLAH'ın herşeyden evvel yarattığı şey nedir, söyler misin?" Şu cevabı verdi.: "Herşeyden evvel senin Peygamberinin nûrunu, kendi nurundan yarattı. Nur, ALLAH'ın Kudreti ile dilediği gibi gezerdi. O zaman ne Levh-i Mahfuz, ne kalem, ne Cennet, ne Cehennem, ne melek, ne semâ, ne arz, ne güneş, ne ay, ne insan ve ne de cin vardı." (Kastalanî, Mevahibü'l-Ledünniye:1/7)

Semâyı bütün haşmetiyle aydınlatan nûr, sonra ilk olarak Hz. Âdem'in alnında parladı. Sonra peygamberlerden peygambere geçerek İbrâhim'e (a.s.) kadar geldi. Ondan da oğlu Hz. İsmâil'e intikal etti…


Resim---Câbir bin Abdullah (radiyallahu anhu)dan.: "Yâ Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)! Anam babam sana fedâ olsun, ALLAHın en evvel yarattığı şeyi bana söyler misin?" dedim. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki.: "Yâ Câbir! eşyâdan önce, Kendi Nûru'ndan (Nûrullah) senin Peygamberinin Nûru'nu yarattı."
Ve şöyle buyurdu.: "O Nûr, ALLAH'ın Kudretiyle dilediği yerlerde devredip gezerdi. O zaman ne levh, ne kalem, ne cennet, cehennem, ne melek, ne gök, ne güneş, ne ay, ne cin ne de ins var idi."
Ondan sonra buyurdu ki.: "ALLAH TeALÂ mahlûkatı yaratmak istediği zaman, o Nûru taksim edip 4 parça yaptı.: İlk parçadan Kâlemi yarattı. İkinci parçadan Levhi yarattı. Üçüncü parçadan Arşı yarattı. Dördüncü parçayı taksim edip 4 parça yaptı.: İlkinden Gökleri yarattı. İkincisinden Yeri yarattı. Üçüncüsünden Cennet ve Cehennemi yarattı. Dördüncü parçayı yine taksim edip 4 parçaya ayırdı.: Birincisinden Mü'minlerin Gözlerinin Nûrunu yarattı. İkincisinden Kalblerinin Nûrunu yarattı ki o, ALLAHı bilmedir. Üçüncüsünden Dillerinin Nûrunu yarattı ki o da KeLime-yi Tevhîddir...."
(İmâm Ahmed, Müsned IV-127; Hâkim, Müstedrek II-600/4175; İbni Hibban, El İhsân XIV-312/6404)

Resim
Çizim.: Gariban
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1131
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: Münir DERMAN (k.s) ALLAH Dostu Der ki; SU-Cilt I

Mesaj gönderen Ahmed »

Resim
14. SU ÂHENGİ

SU hakkında asırlardır konuştular, yazdılar amma, bir şey söylemediler...
Bazıları konuşmadılar, yazmadılar, amma konuşmadan sessiz bir çok şeyi ifâde ettiler...
Biz, bu konuşmayanların, SUya bakışlarını topladık...
SUyun nasıl yaratıldığı bildirilmemiştir.
Yalnız her şeyin SUdan halk edildiği bildirilmektedir.
SUda, ifade edilemeyen bir âhenk vardır.
İfadeye kalkarsanız bu âhengi bozarsınız...
Zirâ izâh edilebilen şey âhenk değildir.
Bir testinin kullanmağa yarayan kısmı onun içinin boşluğudur.
SUyun rengi vardır kadrosuna girmez.
Kokusu vardır burun almaz.
Tadı vardır dil hissetmez.
Bu sözlerde SUyun renksiz rengini, kokusuz kokusunu, tadsız tadını bulacaksınız...
Çünki.:

Biz her şeyi SUdan halkettik
buyuruluyor.
Burada ALLAH “Biz” diyor “Ben” demiyor.
SUyu da halk eden O...
“Her şeyi halk etmek için SUyu katalizör aracı yaptık.
“HAYy”ı oradan geçirerek tahammül hududuna indirdikten sonra her şeyi ölçülü, hacimli, sıkletli, muradımızdaki plân dahilinde yarattık...
Bu sırrı SUda gizledik.
Renk vermedik, koku vermedik, tad vermedik.
Amma bunların hepsini içine gizledik!..”

SUdan mülâyim ve her bulunduğu yere intibak edebilen bir şey yoktur.
Bununla beraber sertlik ve kuvvet de ona galebe çalacak bir nesne yoktur.
Bir damla donarsa koskocaman kayayı çatlatır...
Buhar olursa büyük bir gemiyi yürütür.
Dünyada bunu herkes anlayamaz mücibince hareket edemez.
Bu mevzu da binlerce âlim kitablar karaladılar.
Tabiatı kalıba sokmağa çalışmak sanatkârların cinâyetidir.
Adalet ve Ef’al-i İlâhiye’ye karışmak da âlimlerin cinâyetidir.
Mâdemki içimizdedir.
Bir gün O’nun huzurunda yüzümüzü kızartacak bir harekette bulunmamak lâzımdır.
ALLAH, huzurunda utanmamak ve nefret etmeden kendimize bakmak cesaretinde bulunmak için SUyu bize yardımcı verdi.
SUda fizikî bir hassa vardır, ayna gibidir, her şey SUya ekseder.
SUyu niçin halk etti?
Ve niçin SUdan her şeyi halk etti?
SUyun görünmesi için toprağı halk etti.
Madde olarak ilk yaratılan SUdur.
SU, durmadan buhar, hava, yağmur, kar, buz ve tekrar derece derece ve hava hâline inkılâb ediyor...
Bunların biz fizikî olaylarını görür ve tetkik ederiz, değişmeyen bir kanun hâlinde müşahede ederiz.
Hakiki niçin böyledir?.
Açıklanması yasaktır...


Resim

Resim

Resim---Tahammül.: Yüklenmek. Bir yükü üstüne almak. * Sabretmek. Katlanmak. * Kaldırmak.
Resim---İfade : Anlatmak. Söylemek. * Fayda vermek, fayda tutmak.
Resim---Sıklet.: Ağırlık. Mânevi sıkıntı.
Resim---Murad.: İstenerek, ümid ederek beklenen. Arzu edilen şey. * Gâye. Maksad. Emel.
Resim---Mülâyim.: Yumuşak. Yavaş. Uygun. Yumuşak huylu.
Resim---İntıbak.: (Tıbk. dan) Uygun olmak, muvâfakat. Mutabık, mümâsil ve muvâfık olmak.
Resim---Galebe.: Üstün gelmek. Yenmek. Bozmak. Çokluk. * Bastırmak. * Yeğin olmak.
Resim---Nesne.: şey, herhangi bir şey.
Resim---Mücîb.: İcabet eden. Cevap veren. Sebeb kabul eden. * İstenileni kabul eden, DUÂya cevap veren (ALLAH celle celâlihu). (Bak: Dua)
Resim---Mevzu.: Bahis. Üzerinde durulan mes'ele. * Aşağılanmış olan. * Konulmuş. Vaz olunmuş. * Uydurma. Doğru ve hakikat olmayan. * Geçer olan, muteber, işlemekte olan, câri.
Resim---Cinâyet .: Adam öldürmek, katl. (Bak: Câni)
Resim---Ef’al.: Fiiller, işler, ameller.
Resim---Ef’al-i İlâhiye.: İlâhi Fiiller, işler, ameller.
Resim---Madem.: "Değil mi ki..., -diği için,... -diğine göre" anlamlarında sebep göstermek için, başına getirildiği cümleyi daha sonraki cümleye bağlar.
Resim---İnkılâb.: Başka tarza değişme. Bir hâlden diğer hâle geçme. Başka türlü olma. * Altüst olma.
Resim---Müşahede.: Gözle görmek. Seyrederek anlamak. Seyretmek. * Muayene, kontrol.
Resim---Mertebe.: Derece. Basamak. Rütbe. Pâye.
Resim---Tenezzül.: İnme, daha basit hâle gelme.



Resim

وَاللّٰهُ خَلَقَ كُلَّ دَابَّةٍ مِنْ مَاءٍ فَمِنْهُمْ مَنْ يَمْشٖى عَلٰى بَطْنِهٖ وَمِنْهُمْ مَنْ يَمْشٖى عَلٰى رِجْلَيْنِ وَمِنْهُمْ مَنْ يَمْشٖى عَلٰى اَرْبَعٍ يَخْلُقُ اللّٰهُ مَا يَشَاءُ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَیْءٍ قَدٖيرٌ
Resim---"Vallahu haleke kulle dabbetim mim ma', fe minhum mey yemşi ala batnih, ve minhum mey yemşi ala ricleyn, ve minhum mey yemşi ala erba', yahlukullahu ma yeşa', innellahe ala kulli şey'in kadîr.:ALLAH, bütün canlıları SU'dan yarattı. İşte bunlardan bir kısmı karnı üzerinde sürünür, kimi iki ayak üzerinde yürür, kimisi dört ayak üzerinde yürür. ALLAH, dilediğini yaratır. Çünkü ALLAH, her şeye hakkıyla gücü yetendir.'' (NÛR 24/45)
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1131
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: Münir DERMAN (k.s) ALLAH Dostu Der ki; SU-Cilt I

Mesaj gönderen Ahmed »

Resim
15. SU ve =>NûR-u M.

Görünen şeyler, ALLAH’ın mertebe mertebe tenezzülüdür.
Görünüşler akla nazarandır. =>Her ÂN değişmektedir..


kulle yevmin huve fî ŞE'Nin.

ALLAH, her şeyin evveli, sonu, dışı ve içidir.
“Huve'l- Evvelu ve'l- Âhiru ve'z- Zâhiru ve'l- Bâtınu”

ALLAH vardı ve onunla beraber başka bir şey yoktu.
“KânaALLAHü ve lemâ yekünü meâhü şey’in”

Rûh’un hastalık ve sağlığı yoktur.
Hastalık ve sağlık kelimeleri cesede ait, aklın hududları içindedir.
Hasta vücud yoktur. =>Hastalanmış vücud vardır.
Kirli hava yoktur. =>Kirletilmiş HAVA vardır. Kirlenmesi bir iş görüyor demektir.
Kirli SU yoktur. =>Kirletilmiş SU vardır.
Her varlık, canlı, cansız, nebat, hayvan, haşere ve insan... =>Yaşlanır...
Mevsimler değişir. =>Tekrardan tazelenir.
Bu hâl, HAKk TeALÂ’ nın
EL BÂKİ olduğuna, diğerlerinin fâni olduğuna işârettir.
Bunları, Cenâb-ı ALLAH şirk olmasın diye “BÂKİ” İsmiyle =>Doğuşu, yaşayışı ve ölümü bir hikmet üzere tertip ve irade buyurmuştur.
Nasıl ki:
ReSûL Tek’tir. =>O da Resûl-ü Ekrem’dir.
Evvel O dur. =>Sonu yoktur. =>Rûhlarla teması onunla irade etmiştir.
ResûLLük =>RûH-u Muâllâları'na mahsustur. =>“NûR-u M.” in tecellî yeridir. =>Evvel ve Âhir’ dir. =>ResûLuLLah...
Nebî’lik =>Cesed-i Mübâreklerine =>Cân ile birlikte Şahs-ı Muâllâlârına =>KuL olarak mahsustur.
Mühr-ü Nübüvvet” =>Hatemü'n- Nebî’dir. =>Âhir’dir..
RûH-u Mübârekleri =>Cesed-i Mutahhar’larından ayrıldığı zaman =>Nebî’lik bitmiştir. =>Mühr-ü Nübüvvet derhal kaybolmuştur.
Nebî’lik =>EHL-i BEYti ile devâm eder...
Diğer Peygamberler Nebî’dirler. =>Resûl değildirler.
Bundan dolayı Şeriâtleri Resûl-ü Ekrem’den sonra mülga olmuştur.

Hepsine Selât-ü Selâm olsun!..
Onun için, bu zamanda birçok putlardan kurtulmak için secde et!..
=>İÇini NûR-ü ReSûL ile YIKa!.
=>ALLAH ile DOLdur!.
=>Ondan sonra YANaş!..


Ve ilâ RASBBike ferğab!.

Bu kitabı hor görme!..
"SU... => "Biliyoruz!." deme!..


Hoca'nın yolu bir gün deniz kenarına düşmüş...
Beyaz köpükler içinde kabaran SU, hoşuna gitmiş. İki avucunu doldurup ağzına götürmüş. Tuzlu, içilmez olduğunu görünce, oradan uzaklaşmış....
Biraz ilerde mütevazi bir çeşmeye rastlamış... Hemen çanağı doldurup kana kana içtikten sonra, denize dönerek.:
“Boşuna kabarma!” demiş... SU dediğin işte böyle olur!..”


Bu “SU” da bir damla SUdur amma... Amması var!.
Hele sabret, dikkatle OKU!
SUsuz insan ölür.=>SUsuz hayvan yaşayamaz. =>SUsuz nebat kurur.
Ölür, yaşayamaz. =>Kurur, çatlar. =>Bunlar yok olmak değildir.
Dikkat et!.. Gaflet uçurumu buradan başlar!.
SU
EL HAYy Esmâsı'nın muhafazası olduğu için SUsuz “HAYy” çekilir ve cansızlık başlar.
Her şey aslına döner toprağa... Toprak da ortadan kalktı mı SU görünmez olur.
Evrende hayat biter... =>Fakat SU, daima bâki’dir. =>Çekilir ASıL YURDU'na...


Cennet’in altından ırmaklar akar...

Hazret’i Hızır’ı yaşatan =>SU NEdir?
=>Kevser Havzu’dur. =>Âb-ı Hayat.. =>O'ndan İÇmiş...


Resim

Resim
NûR-u M..:

Nûr-u M. =>Nûr-u MîM.. Nûrullahtan ilk yaratılan Nûr-u MuhaMMed aleyhi's-selâm.

HAKk TeALÂ’nın ilk yarattığı Kendi NÛRUndan NûR’un İsmidir.

Resim---“Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir hadisi kudsîde: "ALLAH: "Seni kendi nurumdan, diğer şeyleri de senin nurundan yarattım."buyurdu" buyurmuştur.
(Îmân Ahmed, Müsned IV-127; Hâkim, Müstedrek II-600/4175; İbni Hibban, El İhsân XIV-312/6404; Aclûnî, Keşfü'l-Hâfâ I-265/827)

KûN! OL-ÂN HaLk feyeKÛNun,
=>ÂLEMLeR AYNası =>NûN'un,
HaBîBuLLAH>HAYy Tohumu'n,
=>EKer “ALLAH!” DEyu DEyu!..

Kul İhvÂNi


Resim

Resim

Resim---Mertebe : Derece. Basamak. Rütbe. Pâye.
Resim---Tenezzül : İnme, daha basit hâle gelme.
Resim---EL BÂKİ: Ebedî, dâimî. Sonu gelmez. Ölmez. * Sonsuz. * Cenab-ı HAKK.
Resim---Fâni : Muvakkat, kaybolan, gelip geçici, devamlı olmayan, misâfir.
Resim---Muâllâ : Yüksek, yüce, âli. Makamı ve rütbesi yüksek.
Resim---Mahsus : Ayrılmış, tâyin edilmiş. * Herkese âit olmayıp bazılara âit olmuş olan. Yalnız birine âid olan. Hususileşmiş. Müstakil.
Resim---Mühr-ü nübüvvet : Peygamberlik Mühürü. Peygamberimiz Hz. MuhaMMed'in (leyhisselâm) iki omuzu arasındaki (sırtındaki) Peygamberlik İşâreti.
Resim---Mutahhar : Temiz. Pâk. Kudsi, pâklanmış. Tâhir kılınmış. Mübârek. * Peygamberimizin (leyhisselâm) bir İsmi.
Resim---Nebi’ : Haber getiren. Peygamber. Yeni bir kitap ve şeriatla gelmeyip kendinden evvelki Resûlün getirdiği kitap ve şeriatı devam ettiren Peygamber.
Resim---Resül : Peygamber. Yeni bir kitap ve yeni bir şeriat ile bir ümmete veya bütün beşeriyete ALLAH tarafından Peygamber olarak gönderilmiş olan zât. Mürsel de denir. Yeni bir kitap ve şeriatla gelmeyip kendinden evvelki Resûlün getirdiği kitap ve şeriatı devam ettirirse, ona Nebi denir. * Haberci. * Huk: Tasarrufta hakkı olmaksızın, birisinin sözünü olduğu gibi bir başkasına bildiren kimse. * Elçi.
Resim---Mülga : İlga edilmiş. Kaldırılmış. Metruk ve lağvedilmiş şey. Terkedilmiş.
Resim---Kevser : Kıyâmete kadar gelecek Âl, Ashâb, Etbâ' ve onların iyilikleri, hayırları. * Bereket. * Kesretten mübâlağa. Çokluğun gayesine varan şey. Gayet çok şey. * Pek çok hayır. Hikmet, ilim. Kur'ÂN, İslâm, Tevhid. İlm-i Ledünn. Ma'rifetullah. * Cennet Irmaklarının Kaynakları. * Cennet'te bir Havuz veya Nehir.
Resim---Ab-ı Hayat : Kan. Ebedî Hayata sebep olan Hayat Suyu (diye tâbir edilen) bu kelime, edebiyatta : "çok güzel ifâde, lâtif söz, parlaklık, letâfet" mânâlarında geçer. * Tas : Aşk-ı hakiki, aşk-ı ilâhi, ilm-i ledün, mârifetullah'tan kinayedir. Âb-ı Hızır, Âb-ı Hayvan, Âb-ı Bekâ gibi isimlerle de söylenir.


Resim

يَسْأَلُهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ كُلَّ يَوْمٍ هُوَ فِي شَأْنٍ
Resim---“Yes’ eluhu men fi's- semâvâti ve'l- ard(ardı), kulle yevmin huve fî ŞE'Nin.. :Göklerde ve yerde bulunanlar, O'ndan isterler. O, her an yeni bir iştedir(yaratma hâlindedir.)” (Rahmân 55/29)

هُوَ الْأَوَّلُ وَالْآخِرُ وَالظَّاهِرُ وَالْبَاطِنُ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim---"Huve'l- Evvelu ve'l- Âhiru ve'z- Zâhiru ve'l- Bâtınu, ve huve bi kulli şey’in alîm (alîmun).:O ilktir, sondur, zâhirdir, bâtındır. O, her şeyi bilendir.” (Hadîd 57/3)

وَإِلَى رَبِّكَ فَارْغَبْ
Resim---“Ve ila rabbike ferğab.:ve yalnız RABBine yönel.” (İnşirah 94/8)

مَّثَلُ الْجَنَّةِ الَّتِي وُعِدَ الْمُتَّقُونَ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ أُكُلُهَا دَآئِمٌ وِظِلُّهَا تِلْكَ عُقْبَى الَّذِينَ اتَّقَواْ وَّعُقْبَى الْكَافِرِينَ النَّارُ
Resim---"Meselul cennetilletî vuide'l- muttekûn (muttekûne), tecrî min tahtihe'l- enhâr (enhâru), ukuluhâ dâimun ve zilluhâ, tilke ukbellezînettekav ve ukbe'l- kâfirîne'n- nâr (nâru.:ALLAH’a karşı gelmekten sakınanlara va’dolunan cennetin durumu şudur: Onun içinden ırmaklar akar, yemişleri ve gölgeleri devamlıdır. İşte bu, ALLAH’a karşı gelmekten sakınanların sonudur. İnkâr edenlerin sonu ise ateştir.'' (Ra'd 13/35)

Resim

Resim

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e soruluyor: RABB’ımız, gökleri ve yeri yaratmadan önce neredeydi?” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Üstünde ve altında hava bulunmayan bir “a’mâ” daydı” buyuruyor.” (İbni Mâce, Mukaddime 13)

ALLAH celle celâlihu.:
Resim
er RABB celle celâlihu.:
Resim
El Bâkî celle celâlihu.:
Resim
El Hakku celle celâlihu.:
Resim
El Hayy celle celâlihu.:
Resim
El Muhyî celle celâlihu.:
Resim
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1131
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: Münir DERMAN (k.s) ALLAH Dostu Der ki; SU-Cilt I

Mesaj gönderen Ahmed »

Resim
16. SU SUSUZLUK KOKU GÜL...

SUdan yoksun toprak ne olur?
SUya gönül veren toprak ne olur?
GÜL, GÜListan, bağ olur, bahçe olur.
Cân olur...
Türk Diyârı'nda güzel bir Dede âdeti vardır.
Ölürken insanın ağzına SU akıtırlar. Zem zem dökerler.

Bir âyeti kerime’de buyruluyor:

“Ölüm hâlinde olan bir kimseye sizden daha yakınız fakat siz göremezsiniz”

Resûl-ü Ekrem’in buyruğu buna eklenir.:
SU ikram ediniz!”

Bu SU ikram etmek şu demektir.:
Hayat SUdan başlamıştır. Sonucu da aynıdır. Nezaket ve hürmetin bir ifâdesidir...
Bütün canlılar SUya âşıktır’lar. O kadar âşıktır ki, aklın kavrayamayacağı kadar büyük olduğundan fizyolojik, hayatî bir ihtiyaç şeklinde tecelli eder.
Canlıların en az dayanabileceği SUsuzluktur. Hayat SUda devam eder.
SU, meyvelerde tad olur, renk olur, koku olur, canlılarda kan olur.
Mâdenlerde billûr olur. Buhar olur, yağmur olur, bereket olur, feyz olur.
SU her canlıya, hayvana, nebata, imanlıya, imansıza, küfür içinde olana aynı yakınlığı ve cömertliği gösterir.
Rızkında haram olana da taharet malzemesi olmaması gizlice emrolunmuştur. Bunda ince bir hikmet gizlidir.
İnsan dinsiz olabilir. Küfür içinde de olabilir fakat, aldığı rızkın haram olmaması lâzımdır.
Kağıtla taharet alanları düşün...
Rızk başkadır.. Îmân başkadır..

Resûl-ü Ekrem buyurmuştur:

“Haram ile beslenen vücud CeNNete girmez.”

Dikkat buyurun.: Giremez degil =>girmez.
Utanmasından dolayı girmeğe hak kazanamadıkları =>"ne yüzle gideyim!" demektir.


Resûl-ü Ekrem, diğer bir Hadisinde.:
“Rızkın bâzen geç kalması bir hikmettir.”

Bu gecikmede kul imtihandadır.
ER- REZZÂK Esmâsını bırakıp EL- HAYy Esmâsıyla huzura çıkmak için kul ne hâldedir, bu ölçülüyor.
Onun için Oruç insanın teklik tarafını takviye için tutulur. Yememek için değil...


“Kul huvellahu ahad”

Oruç bu sürenin engin hududları içinde düşünülürse, insanın tek oluşunu ve HAKk’tan bir parça olduğunu fiilen ikrardır.
Bu ince mânâ altında “Gıybet, Yalan, Haram” orucu bozar.
Oruç, aç durmak değildir.
Orucun hususi ufkunda Erenlerin Diyârı gizlidir.
Geceleri uyumayanlar, dâima kaaim olanlar, az yiyenler, oruç tutanlar, haramdan kaçanlar az çok;
“Kul huvallahu ahad” Sûresinin sırrına yanaşanlardır..

Rahmetullahî aleyh Hocam söylemişti.:
“Ben küçüktüm Ramazandı.Uzun bir yaz günü. Çok SUsamıştım.
Amma kimseye SUsadığımı söylemedim.
Hocam.: “buraya gel!” dedi....
“Dudakların kurudu amma.
Elem çekmediğini bilirim oğlum...
SUsuzluğa da sabret. Ecrini sonra görürsün...
Bir gün gelecek.... Bu dereler, pınarlar, ırmaklar çorak olacak.
Çorak yerler çöle dönecek... Bu âhir zamanın âlâmetlerinden biridir unutma!..”
buyurmuştu...

SU, dünya yüzünde görünen yegâne CeNNet Taamı'dır.
SU, insana can için verilir.
Rûh başkadır. Cân başkadır.
Cân emânettir. Amma kime emanet?..
Cesede... Cesede rızık verilir. Cesed canlanır.
Can =>Cesedde iken Rûh gelip Cesede oturur. Çünkü, kendine bahşedilen Esmâların tezahür yeri cesed’ dir.
Dilde tad duyulur. Halbuki bu tadı duyan Rûh’dur.
Göz görür. Halbuki gören Rûh’ tur.
Kulak işitir. İşiten Rûh’tur.
Ruh =>Tad alma, Görme, İşitme Merkezindeki nüvelerden Tad alır. Görür. İşitir...
Bir insan konuşurken duymada sesi kulakta değil, o şahsın ağzından duyarız.
Koku can içindir. Amma Rûh onu alır. Cana bir iltifâttır.
Koku dünyaya aittir. Onun için rüyada koku yoktur. Ses, renk, tad vardır.
Resûl-ü Ekrem bir gün Medine’de:
“RAHMÂNî bir Nefes alıyorum!” buyurmuş.
“Süheyl Yemenî”nin zikrini almış...

“İnnâ lehu hüda nefsi’r- rahmânün min kalbe Yemen.: Yemen tarafından RAHMÂNî bir Nefes alıyorum!.” buyurmuşlardır.

Rûh’un bir kokusu vardır.
Koku değildir.. Buruna öyle gelir..
Her şahsın Rûhunun kokusu muhtelif şekillerde tecelli eder.
Fakat bu Rûh’un kokusu değildir.
Cesed’ in kokusudur. Cesed kokar, ter kokar, ağız kokar, nefes kokar, ayak kokar, cild kokar.
Bunlar dünyaya ait kokulardır.
Bâzı cesedler vardır. Kokmaz. Çürümez...
Cesedin kokusu; ter kokusu, fenâ kokular, çıkaran cesede haram rızık girmiştir.
Rızkın pisliği yoktur. Temizdir rızık...
Nasıl duran bir yemek kokarsa, haram yoldan gelen lokma da vücuddan bir koku çıkarır fenâ kokar.
Bundan başka vücuddan, burunun almadığı bir koku çıkar haramdan...
İşte bu koku, elbiseyi, ayakkabıyı, vücuduna giydiği her şeyi eskitir.
Bu kokuyu alan burun da mevcuddur.
Unutulmamalıdır ki bu husus Hadis ile sabittir.
Dünyada ne burunlar vardır.
Büyük burun, küçük burun, kırmızı burun, sivri burun, karga burun, sümüklü burun, nezleli burun...
Bâzı burun hastalıkları vardır.
Koku alma hissini yok eder. Ozena Hastalığı.. Bu büyük bir hikmet ve ihtarı haykırmaktır.
Aşağı yukarı tedavisi de henüz bulunamamıştır. Bir çok nazariyetler ileri sürülmektedir.
Sun’i kokular insandaki fenâ kokuları gidermek için bulunmuş ve icâd edilmiştir.
GÜL kokusu vardır..
Binlerce çicek ve GÜL cinsi vardır dünya yüzünde...
Bunlar asıl GÜLün sırrını gizlemek için yaratılmıştır.
GÜL tohumunda, goncada, yaprağında, dalında koku yoktur. Kendisine renk geldiği zaman kokusu dışardan verilir. Ondan dolayı verilen koku GÜLden akseder etrafa yayılır.
Resûl-ü Ekrem’in Mübârek Vücudları GÜL kokardı.
Amma hangi GÜL?... Târif edilemez...
GÜLde bir hassa daha vardır.
Ses, müzik, Rûhî üzüntü, neş’e GÜLe tesir eder.
Hangi mekanizma ile tesir eder bilmem.
GÜL hemen değişir. Solar...
On beş sene evvel Harward Üniversitesi Profesörlerinden bir Amerika’lı bunun hakkında kitab yazmıştır.
Muhyiddin-i Arabî Hazretlerinin “Risâle-i Verdiyesi” vardır. Orada GÜLün sırrından uzun bahsedilmektedir.
İnsan kendi kokusunu alamaz. Bağırsağındaki kokuları alamaz.
Zaten insan kendine verilen kokuyu alsa çıldırır.

Rahimetullahi aleyh Hocamda devamlı bir koku vardı mübarek terleri târif edilmez bir koku çıkarırdı sorduğumuzda.:
“Siz söylüyorsunuz ben anlamıyorum!” derlerdi ve mübârek yüzünde tebessüm belirirdi.
Rûhanîyet-i Resûl'ün teşrif ettiği yerde de târifi mümkün olmayan mutahhar bir koku duyulur ki;
Hüsnü Dede'nin ölümünde bu kokuyu almıştık.
Bu bahis uzundur. Diğer kitabımızda bu husus uzun olarak anlatılmıştır. Merak edenler o kitabı okuyabilirler....
GÜL kokusu SUda erimez. Sebebi vardır.
Yağda erir =>“GÜL yağı” derler.
GÜLde yağ yoktur. O da yanlıştır..
GÜLlü yağdır o... Bu da tesadüf değildir.
HAKk =>Sırrın çıkmaması için ismini öyle koydurmuştur İnsânoğluna...
GÜL takdir edilerek GÜL SUyu yapılır.
O da GÜLSUdur ha!...
Daimâ yüzüne sür bu GÜL SUyunu unutma!..
Bilmediğin hassaları vardır o kadar...
Sun’i kokuları sürünmek hakiki İslâm için doğru değildir.. Takliddir.
İnce belirsiz bir hakaret olur hakîkî GÜL kokusuna...


Resim

Resim

Resim---Nezaket.: Naziklik, incelik, zariflik. Kaba olmamak. Edeb, terbiye.
Resim---Hürmet.: Riâyet. İhtiram. * Haysiyet. Şeref. * Haram olma. Haramlık. * Irz, nâmus gibi başkasına helâl olmayan husus.
Resim---Feyz.: (c.: Füyuz) Bolluk, bereket. * İlim, irfan. Mübareklik. * Şan, şöhret. * İhsan, fazıl, kerem. Yüksek rütbe almak. * SUyun çoğalıp çay gibi taşması. Çok akar SU. * Bir haberi fâş etmek. * İçindeki düşüncesini izhar etmek.
Resim---Nebât.: (c: Nebatât) Topraktan yetişen, biten her çeşit şey. Bitki.
Resim---Taharet.: Temizlik. Nezâfet. Temizlenmek. * Fık: Habes, necaset denilen maddeten en pis şeylerin veya hades denilen şer'î bir mâninin zevalidir.
Resim---Takviye.: Kuvvetlendirmek. * Kuvvetlendirilmek.
Resim---Kaaim.: Ayakta duran. Mevcut. Baki. * Vaktini ibadetle geçiren.
Resim---Rahmetullahî aleyh.: "Allah'ın (C.C.) rahmeti onun üzerine olsun" meâlinde vefat etmiş müslümanlar için söylenen duâ.
Resim---Elem.: Ağrı. Acı. Keder. Sancı. Dert. Gam. Kaygı.
Resim---Ecr.: (C.: Ücur) Bir iş, bir hizmet mukabilinde verilen şey. * Ahirete aid mükâfat, hayır ceza. * Ücret, mukabil, karşılık. Sevab. * Tıb: Kırılan bir uzvun sarılması.
Resim---Çorak.: Bitkisi iyi olmayan veya hiç bitki vermeyen, verimli olmayan.
Resim---Yegâne.: Tek, bir.

Resim

ALLAH celle celâlihu.:
Resim

El Hakku celle celâlihu.:
Resim

El Hayy celle celâlihu.:
Resim

El Muhyî celle celâlihu.:
Resim

Er Rezzâku celle celâlihu.:

Resim


Resim

Resim

وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنكُمْ وَلَكِن لَّا تُبْصِرُونَ
Resim---“Ve nahnu akrebu ileyhi minkum ve lâkin la tubsirune. : BİZ o'na sizden daha yakınız, ama göremezsiniz” (Vâkıa 56/85)

قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ
Resim---“Kul hüvallahü ehad : De ki: "O, ALLAH BİRdir.” (İhlas 112/1)


Resim

Resim---Bir gün kalabalık bir sahabe topluluğu Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizle oturuyorlardı. İçlerinden Sa'd bin Ebu Vakkas radiyallahu anhu, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'den şöyle bir istekte bulundu.: "Ya Rasûlallah! Benim için ALLAH'a DUÂda bulunsan da, DUÂları kabul edilen biri olayım!."
Peygamberimiz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şu karşılığı verdi.: "Yâ Sa'd! Yediğini, içtiğini helâl yoldan kazan!. ALLAH'a yemin ederim ki, biri midesine haram olan şeyi indirirse, onun 40 gün hiçbir ameli kabul olmaz. Haram ile beslenen vücud CeheNNem ateşinde yanmaya lâyık olur!."
(Tergib-terhib. c/2. sf: 547)
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1131
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: Münir DERMAN (k.s) ALLAH Dostu Der ki; SU-Cilt I

Mesaj gönderen Ahmed »

Resim
17. SUYUN YAPISI ve TAHLİLİ- KRİSTALİZASYON..

Resim
=>SU, kimya lâboratuvarında;
Bir çok mâdeni tuzlar, mâdenler mevcuttur. Yağmur SUyunda hiçbir şey yoktur. Mâden ve diğer maddeleri topraktan alır...

SU, Rûh lâboratuvarında;
Mâneviyat lâboratuvarında tahlil edilir. SUyu tahlil eden “SU”da kaybolur. Deryâ damlaya değil, damla deryâya akar.
SUyu tahlil mümkün değildir.
Eline bir avuç toprak al da bak. Neler var içinde... Sen de içindesin...
Topraktan bu hâle gelmen için SU ile karışması lâzım toprak cesedin...
SU, Rûhun.. Geldiği geçtiği bir vasattır.


“Ve cealnâ mine'l- mâaaai külle şey-în heyyin”

Burada “vav” her şey SUdan halk olmuştur.
Amma SUyu da halk eden ALLAH tır.
Ve bu iş, ALLAH için kolay ve basit demektir.
SUyu anlamak çok güçtür...
ALLAH’a kolaydır demek bile doğru değildir.
“Ol!” dedi mi her şey olur. İşi târif için bu tarzda ifade ediyoruz.
Bir adamın önüne bir bardak SU koymuşlar. “Bu nedir?” diye sormuşlar.
Sabaha kadar bütün gece SUya bakmış ve düşünmüş, sabahtan bir deri üzerine şunları yazarak gitmiş.:
Ancak, “SUyun SU olduğu”nu anlamış...
Târif ve Tavsif olunamayan noktaya gelince, sözler bir işe yaramaz olur...
Cenâb-ı HAKk SU'yu niçin halk etti?
Ve niçin SU'dan hayatı başlattı?
Bunların açıklanması yasaktır. Bilmiyoruz değil söyleyemeyiz... Hocam Rahimetullah-i aleyh’in tenbihidir.
Yalnız SUyu neden halk etti. Bunu bilen yoktur. HAKk bildirmemiştir.

Resûlullah Efendimize sahabelerden biri sormuş:

“Ya Resûlullah SU neden halk oldu?”
Resûl-ü Ekrem.:
“Bilsem bile söyleyemem. HAKK bildirmemiştir”
buyurmuşlardır.

Rûh hakkında sorulan suâle de âyet-i kerime gelmiştir.

“Senden Ruh hakkında sorarlarsa onlara de ki; Rûh ALLAH’ ın emrindedir”.

SU hakkında:
Goethe Meşhur Alman Mütefekkir ve Şairi bir kitabında şunları söyledikten sonra.:

“Das wahre ist das ganze wasser.:Hakikat bir damla SU'da gizlidir.”
Ve Resûl-ü Ekrem Sallallah-ü aleyhi vesselem için.:
“İnsanların büyüklüğünü ne ile ölçerlerse ölçsünler, dünyada hiçbir insan O’ndan büyük olmamıştır.”
Dedikten sonra:
SUyun kâsesi bin altında olsa her gün yıkanınız!” Hadis-i Şerîfini söylüyor.


Rus.: “Matratnaya.: SU Anamdır”
Lâtin.: “Meditatio in a qua.: Gaşi SUdadır.”
Hind.: “Osmanha ganjola.: SUdan gelinir, SUdan gidilir ALLAH’a…”
Fars.: “Âb-ı Hayattır.”
Arab.: CeNNet Ni'metidir.
Türk.:SU azîzdir.”

Resûl.: “Es Seyhanü vel Ceyhânü’l-l Fıratu ve’n-Nil mine’n –neherü’l-cennetü”
ALLAH.: “Mine'l- mâaa i-külle şeyyin heyyin”

Irmak kenarında ayaklarını yıkayan SUyun kıymetini bilemez. SUyun kıymetini çölde SUsuzluktan dudakları çatlayana sor...

“Cennetin altından ırmaklar akar”. (âyet)

SUsuz canlılık denilen şey yoktur.
Cansızlarda bile SU vardır.


“Biz her şeyi SUdan halk ettik” buyurulması,

“Her şeyde canlı, cansız mâden vesairede Hâlik’in Esmâlarından bir nebze aks tecellîleri mevcuttur” demektir.
Hâlik, her şeyi şekilli, sıkletli ve hacimli halk etmiştir.
Gözle görülenden mikroskobik olana, atoma kadar bu haslet mevcuttur.
Ve hepsinde de bir nebze SU mevcuttur.
SUsuz hiçbir şey yoktur. SU, yaratılanın şeklini verir.
Atomlarda bile SU mevcuttur.
Eskiler bu SUya “Mâ-yi Billûr” ismini verirlerdi.
Kristalografi denilen bir ilim şûbesi vardır. Mâden ilminde, kimyada esaslı bir bahistir.
Her maddenin zerrelerinin, kendine göre muayyen şekli ve billurlaşması vardır.
Her şeydeki SU, muayyen bir şekilde billûrlaşır.
Billûr da donmuş bir duman veya SUdur.
Dumanda SU mevcuttur.
Kimyada, biyolojide, mineralojide bu billurlaşmaya “kristalizasyon” denir. Büyük bir teşhis vasıtasıdır.
Bu billûrlaşma hiç değişmez. Kendisine hendesî şekli yaratıldığında verilmişse bu hiç değişmez.
Cismin asıl şekli, içinden ziyanın geçmesi sür’ati, elektrik ve hararetin nakli, kimyevî hâdiselerin oluşu hep bu billûrlaşmaya bağlıdır.
Seneler geçse bile bu billûrlar kaybolmaz.
Bir şeyin kuruması bu billûrların azalması veya tükenmesidir.
İnsan kanı diğer hayvanların kanından, bu zerre billûrlarının mevcudiyeti ile anlaşılır... İnsan kanına en yakın kan köpek kanıdır.
Cisimlerin kimyevî tahlillerinde billûrlaşma büyük bir rol oynar.
Bu gün bütün bu billûrlardan ziyânın geçmesiyle cisimlerin miktar ve mevcudiyeti ölçülür ve bulunur.
İnsan kanında donduğu zaman Teichmann Hâmin kristâlleri teşekkül eder.
1784 de Rene Just Hay isminde bir papaz ilk "kristalografi" kitabını yazmıştır.
Nasıl bu SU billûrunu bir cisimden alırsanız kuruyorsa, bu zerreyi devler kadar büyütünüz.
Yani =>Nili Mısır’dan, Dicle ve Fıratı Mezapotamya’dan, Seyhan ve Ceyhanı Adana’dan, Ganjı Hindistan’dan, Amazonu Cenubî Amerika’dan kaldırırsanız biraz düşün!... ne olur?
Bunu hayal etmek bile insanı yorar. Üzüntüye düşürür. Bu üzüntü nedir?.
Yaylalardan pınarları kaldırınız.
Yayla yaylalıktan sıyrılır çıkar...
SU vardır acı, zehir gibidir. Ağza konmaz.
SU vardır tadlıdır.
SU vardır mâden SUyu.
Hepside yan yana çıkarlar.
SU vardır Buz gibi soğuktur.
SU vardır kaynar elini dokunamazsın.
Bu hâl nedir?. Bin türlü izahı vardır.
Fakat , izahların sonu insan aklı için bir hudud-u meçhule doğru gider. Hâlledemezsin.
Bâzı hakikatler vardır ki izah edemeyiz.
Yıllarca evvel hâdiseleri geçmiş... Bunu inkar edememişler.
Bize kadar bin türlü kisveye bürünmüştür. Menkıbe ismi altında toplanır bunlar...
Bunlara inanmayanlar inananlardan çok fazladır.
Burada bunları teker teker anlatmak istemem. Mevzuumuzun haricinde kalırlar.
Amma merak edenler bunları mutalâa edebilirler.


Resim

Resim

Resim---Tahlil.: Müşkül meseleyi halletmek. * Bir şeyi kolaylıkla tutmak. * Eritmek. * Bir şeyi helâl kılmak. * Yemine kefâret etmek. * Man: Terkibin zıddıdır. Bir kıyas neticesinin mantık şekillerinin hangisinden olduğunu bilmek için delilin tahlili, araştırılması. * Fiz: Mürekkep bir cismi tetkik etmek için esas unsurlara ayırma, çözümleme. * Kim: Analiz. * Tıb: İlâçla şişliği gidermek.
Resim---Tavsif.: Vasıflarını söylemek. Bir şeyin iç yüzünü, ne ve nasıl bir şey olduğunu anlatmak. Vasıflandırmak. * Bilgi, ilim.
Resim---Tenbih.: (C.: Tenbihât) Göz açtırmak. * Gafletten ikaz etmek. Faaliyetini arttırmak. * Sıkı emir vermek. * Bir işin yapılacağı hakkında yapılan nasihat.
Resim---Nebze.: Bir an
Resim---Mâ-yi Billûr : Kristal suyu.
Resim---Billûr.: Bazı cisimlerin aldıkları geometrik biçim: "SU buharı billûr durumunda donunca kar olur." Duru ve temiz kesme cam, kristal.
Resim---Hendesî.: Geometrik.
Resim---Teşhis.: Şahıslandırma. Şekil ve suret verme. Seçme, ayırma, ne olduğunu anlama. Tanıma. * Hastalığın ne olduğunu anlayıp bilmek. * Edb: Canlılandırmak, suretlendirmek. * Eşyaya şahsiyet vermek.
Resim---Ziyâ.: Işık, aydınlık, nur. Ruşenlik.
Resim---Sür’at.: Çabukluk. Hız.
Resim---Hudud-u meçhul : Bilinmeyen sınır.
Resim---Kisve.: Elbise. Kılık. Hususi kıyafet. Küsve. Kisbet.
Resim---Menkıbe.: Hayat hikâyeleri.
Resim---Mutalâ.: Bir işi etraflıca düşünmek, okumak, tetkik etmek.

Resim

Resim

أَوَلَمْ يَرَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَنَّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ كَانَتَا رَتْقًا فَفَتَقْنَاهُمَا وَجَعَلْنَا مِنَ الْمَاء كُلَّ شَيْءٍ حَيٍّ أَفَلَا يُؤْمِنُونَ
Resim---“E ve lem yerallezine keferu enne's- semâvâti ve'l- erda kaneta ratkan fe fetaknahüma ve cealna mine'l- mai külle şey'in hayy e fe la yü'minun.: İnkâr edenler, göklerle yer bitişik bir halde iken BİZm, onları birbirinden kopardığımızı ve her canlı şeyi SUdan yarattığımızı görüp düşünmediler mi? Yine de inanmazlar mı?” (Enbiyâ 21/30)

إِنَّمَا أَمْرُهُ إِذَا أَرَادَ شَيْئًا أَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ
Resim---“İnnema emruhu iza erade şey'en ey yekule lehu kün fe yekun.: Bir şey yaratmak istediği zaman O'nun yaptığı «Ol!» demekten ibarettir. Hemen oluverir.” (Yâsîn 36/82)

وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الرُّوحِ قُلِ الرُّوحُ مِنْ أَمْرِ رَبِّي وَمَا أُوتِيتُم مِّن الْعِلْمِ إِلاَّ قَلِيلاً
Resim---“Ve yes'eluneke ani'r- ruh kuli'r- rûhu min emri rabbi ve ma utitüm mine'l- ilmi illa kalila.: Sana ruh hakkında soru sorarlar. De ki: Ruh, Rabbimin emrindendir. Size ancak az bir bilgi verilmiştir.” (İsrâ Sûresi, 17/85)

إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ جَنَّاتٌ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ ذَلِكَ الْفَوْزُ الْكَبِيرُ
Resim---“İnnelleziyne amenu ve 'amilussalihati lehüm cennatün tecriy min tahtihel'enharü zalike'l- fevzü'l- kebiyrü.: İmân edip sâlih ameller işleyenlere ise, altından ırmaklar akan CeNNetler vardır. İşte büyük kurtuluş budur.” (Bürûc Sûresi, 85/11)

Resim

Resim

Resim--- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem: “Es Seyhanü ve'l- Ceyhânü’l- Fıratu ve’n- Nil mine’n –Neherü’l- CeNNetü.: Seyhan-Ceyhan-Fırat ve Nil =>CeNNet Irmaklarındandır." buyurdu.
(Ahmed b. Hanbel, 2/268.)
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1131
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: Münir DERMAN (k.s) ALLAH Dostu Der ki; SU-Cilt I

Mesaj gönderen Ahmed »

Resim
18. MÜBÂREK SU..

Topkapı sarayı ki bu gün müzedir.
Orada Osmanlı İmparatorluğunun Devlet Arşivi vardır. Buna “Tomar-ı Osmanî” ismi verilir.
Bunlar 80 santim genişliği 120 santim uzunluğu meşin ciltli, kalın kâğıt yapraklı, ciltlerin kalınlığı 35 santimden 55 santime kadar değişir. “185” cilttir. Bunlar Padişahlar zamanındaki Devletin arşividir.
Bazılarında da Padişahlar zamanında geçmiş ve aklın ötesine ait mühim hâdiseler de kayıd ve tesbit edilmiştir.
Bunlardan Fatih’in İstanbul’u muhasara ettiği sırada 7. Tomarın ortalarında yazılıdır. Sahifelerde numara olmadığından böyle söylüyoruz.
Fatih’in ordusunda saka başı ki ismine “Derya Ali Efendi” demişlerdir. Bunun hâdisesi meşhurdur.
Fatih’in ordusu “Tuzcu Mehmet Efendi” “Koyuncu Baba” gibi bir çok kerâmetleri zuhur etmiş, hâdiseye vesile olmuş MÜBÂREK insanlarla doludur.
Türk diyârında sebiller, çeşmeler, sarnıçlar SUya verilen kıymetin tezahürleridir.
SUsuz köpek hikâyesi...


“Her ciğeri yanana SU vermekte ecir vardır”
Hadis-i Şerîf

Ecir demek “İltifat-i İlâhiye” demektir.
SUsuz bir köpeğe eliyle SU içiren bir fahişeyi CeNNet-i Âlâ’da görüyorum.
Kedisini SUsuzluktan öldüren bir saliha kadının CeheNNem azâbını görüyorum.
Bu hadisde, SUya hürmet ve hürmetsizlik vardır. Merhamet ve merhametsizlik mes’elesi değildir.
Şefkatin özü SUya bağlıdır.


“Merhamet 14 de bir Nebi’liktir” buyurmuştur Resûl-ü Ekrem bir Hadisinde...

SUdan yaratılmış bir canlıya SU vermemek hürmetsizliktir. Bize merhamet şeklinde görünür.
Dünya yüzme şampiyonu SU içerken boğulmuştur.
Fahreddin-i Razî’nin Tefsirinin ikinci cildinin mukaddimesinde yazılıdır.
Fahreddin-i Razi ve Sinek Hikayesi...


“Harü’n- nâsi men yenfeu’n- nâse fi’l- mâi.: İnsanın en hayırlısı SUsayana SU verendir.” (Hadis)

“Emri’l- Kays”
Toprağa soğuk SU dökmüşler.
Dudakları çatlamış, bir direğe çocuk bağlıdır.
“Keşke toprak olsaydım!” demiş.
“Yâ leytenî küntü turâbâ”
ALLAH Kelâmında:
Kaf Sûresinin 9. Âyetinde.:


“Biz Semâ’ dan MÜBÂREK SU indirdik. SUdan her şeye hayat verdik. Yoksa inanmıyor musunuz?...” Buyurulmuştur.

Cenâb-ı HAKk bir çok şeylerden bahsederken “MÜBÂREK” lâfzını söyler.
Bu kelimenin Arapçadan başka dilde mukabili yoktur. Kelime olarak.
MÜBÂREK zeytun ağacı
MÜBÂREK Mekke
MÜBÂREK SU
MÜBÂREK beraat gecesi...
MÜBÂREK kelimesiyle HAKk kendi yarattıklarını tenzih ediyor.
Kendi Ecel-li Âlâlarını tesbih ediyor.
MÜBÂREK lafzını yerinde kullanmak ALLAH’ın yarattıklarını tesbih olur.
Dikkat edilmelidir.
MÜBÂREK kelimesinin bir de gizli bir mânası vardır. İzah edilemez.


Hamden kesiran teyyiben MÜBÂREKen fihî.: İçinde bir hamd, çokluk, temizlik, bereketli oluş olarak…” de bu gizlidir.

Resûl-ü Ekrem Cemmate namaz kıldırırken arka saflarda Sahabe, Resûl-ü Ekrem.: “Semihallahü limen hemide hu”
Dediği anda içinden, yukarıda söylenen MÜBÂREK sözleri söylemiş.
Resûlullah selâm verdiği zaman.:
“Söylediğin ne güzeldi!” buyurmuştur.

O'nu yalnız Resûl-ü Ekrem duymuş...
Halbuki namazda emrolunan âyet ve elfazdan başka söz beşerîdir. Namazı bozar.
Namaz mü’minin Ruhî Mi’racı’dır. Mi’rac’da cesedi ona, Resûl’den başka kimse refakat ettiremez. Resûl'ü taklid olur.
Cebrâil bile.:
“Bir adım öteye geçemem yanarım!” demiştir...
Bu bahis uzundur. Yeri değildir burada izah etmek....
Namazda beşer kelâmı, yemek, namazı bundan dolayı bozar. Mi’rac'da cesedî iştirak olur burada.
Bu sözlerimiz herkese ait değildir. İzahı uzundur.
Mevzu dışına çıkarız söz uzar. Anlayanlar anlar o kadar...
İçinizden geçer, bu satırları karalayan bunları biliyor mu?
Bilmesek mırıldanmayız. Azabdan korkarız.
Cenâb-ı HAKk en iyi bilendir...


Resim

Resim

Resim---Tomar: Dürülerek boru biçimi verilmiş deri, kâğıt.
Resim---Arşiv : Belgelik.
Resim---Muhasara : Etraftan çevirmek. Kuşatmak. Düşmanı etraftan sarmak. Abluka etmek.
Resim---Keramet : Allah (C.C.) indinde makbul bir veli abdin (yâni, âdi beşeriyyetten bir derece tecerrüd edebilen zatların) lütf-u İlâhî ile gösterdiği büyük mârifet. Velâyet mertebelerinde yükselen bir abdin hilaf-ı âdet hâli. * Bağış, kerem. * İkram, ağırlama.
Resim---Vesile : (Vâsile) Bahane, sebeb. * Fırsat. * Elverişli durum. * Vasıta. Yol. * Pâye, rütbe. * Baba. * Kurbiyet. * Kendisi ile başkasına yaklaşılan şey. * Cennet'te bir menzil adı. (El-Vesiletü menziletün fi-l Cenneti hadis-i şerifi bunu te'yid ediyor.)
Resim---Sebil : Açık ve büyük yol. Büyük cadde. * Allah rızası için SUdağıtılan yer.
Resim---Tezahür : Meydana çıkma, belirme, görünme. Gösteriş. * Birbirini korumak, birbirine arka olmak. * Arkalaşmak; yâni birbirine yardım etmek. * Avretine zıhar etmek, yani zevcesinin arkasını validesinin arkasına teşbih ederek "zuhruki kezuhri ümmî" demek.
Resim---Cennet : Allah'a (C.C.) inanan ve O'na ibadet ve itaat edenlerin, iman ve İslâmiyyet'e ihlâs ve sadâkatle hizmet edenlerin, Kur'ana bir hizb-ül Kur'ân olarak mücâhidâne bir sûrette hizmetkâr olan mücâhidlerin, cihâd-ı diniyye erlerinin âhirette fazl-i İlâhi ile gidip ebediyyen içinde kalacakları mekân ve mesken. Cennet'in varlığını bütün peygamberler, onların yolundan giden âlimler ve ermiş kişiler, evliyalar ittifakla haber vermişlerdir. Esasen Allah'ın adaleti, Cehennem gibi Cennet'in de varlığını gerektirir. İnananlar, ölümün; ebedî bir hiçlik değil, ölümsüzlüğe geçiş, sevdikleriyle buluşacakları âhiret âlemine bir yolculuk olduğuna inanıyorlar ve bunalım içinde değil; mutluluk içindedirler. İnananların ve iyilerin bu hâlleri Cennet'in varlığını gösteren hayattaki belirtilerinden biridir.Cennetin tabakaları : Dâr-ül-Celâl, Dâr-üs-Selâm, Cennet-ül Me'va, Cennet-ül Huld, Cennet-ün Naim, Cennet-ül Firdevs, Cennet-ül Adn, Cennet-ül Vesile.
Resim---Mukaddime : Evvel gelen. Öne geçen. Her şeyin evveli. * Bir kitapta asıl maksada başlamadan evvel kitapda olan bahisler hakkında ve kitabın muhteviyatına dâir yazılan makale, önsöz. * Alın. Nâsiye. Alındaki perçem.
Resim---Semihallahü limen hemide hu : ALLAH hamdedenin hamdini duyar.
Resim---Elfaz : (Lafz. C.) Lafızlar. Sözler. Lügatlar.
Resim---Mi’rac : Merdiven, süllem. * Yükselecek yer. * En yüksek makam. * Huzur-u İlâhî. Peygamberimiz Hz. Muhammed (A.S.M.) Efendimizin, Receb ayının 27. gecesinde Cenab-ı Hakk'ın huzuruna ruhen, cismen, hâlen çıkması mu'cizesi ki; en büyük mu'cizelerinden birisidir
Resim---Refakat : Arkadaşlık, beraberlik.

Resim

Resim

إِنَّا أَنذَرْنَاكُمْ عَذَابًا قَرِيبًا يَوْمَ يَنظُرُ الْمَرْءُ مَا قَدَّمَتْ يَدَاهُ وَيَقُولُ الْكَافِرُ يَا لَيْتَنِي كُنتُ تُرَابًا
Resim---“İnna enzernakum 'azaben kariyben yevme yenzurulmer'u ma kaddemet yedahu ve yekululkafiru ya leyteniy kuntu turaben.: Biz, yakın bir azap ile sizi uyardık. O gün kişi önceden yaptıklarına bakacak ve inkârcı kişi: «Keşke toprak olsaydım!» diyecektir.” (Nebe’ 78/40)

وَنَزَّلْنَا مِنَ السَّمَاء مَاء مُّبَارَكًا فَأَنبَتْنَا بِهِ جَنَّاتٍ وَحَبَّ الْحَصِيدِ
Resim---“Ve nezzelna mines semai maem mubaraken fe embetna bihi cennativ ve habbel hasiyd.: Gökten bereketli bir su indirdik, onunla bahçeler ve biçilecek daneler bitirdik.” (Kaf 50/9)

Resim

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem namaz kılarken nefes nefese bir adam geldi ve.: "ALLAHu ekber, Elhamdülillahi hamden kesiran tayyiben mubareken fihi.: ALLAH büyüktür, çok temiz ve MÜBÂREK hamdler ALLAH'a" dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem namazı bitirince.: "Şu kelimeleri hanginiz söyledi?" diye sordu. Cemaat bir müddet sessiz kaldı, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Kim söylediyse çekinmesin, benim desin!. Zirâ fenâ bir şey söylemiş değil!." dedi. Bunun üzerine adam.: "Ben, Yâ Resûlullah!" dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de.: "Ben on iki melek gördüm. Her biri, bu kelimeleri (ALLAHın huzuruna) kendisi yükseltmek için koşuşmuşlardı''
(Müslim, Mesacid 149, (600); Ebu Davud, Salat 121, (763); Nesai, İftitah 19, (2,132, 133)

Fasil.: DUA BÖLÜMÜ
Konu.: Rüku Ve Secdelerde Okunacak Dualar
Ravi.: İbnu Ebi Evfa
Hadis.: Resulullah (sav) sırtını rükudan kaldırdığı zaman: "Semiallahu limen hamideh, ALLAHümme Rabbena leke`l-hamdü mil`es-semavati ve mil`el`arzi ve mil`e ma şi`te min şey`in ba`du. (ALLAH, kendisine hamd edeni işitir. Ey ALLAHım, ey RABBimiz, semalar doluşu, arz doluşu ve bunlardan başka istediğin her şey doluşu hamdler sana olsun)" derdi.
Hadis No.: 1806

Fasil.: NAMAZ BÖLÜMÜ
Konu.: Kunut
Ravi.: İbnu Ömer
Hadis.: Resulullah (sav)`ın sabah namazının son rekatinin rükusundan başını kaldırınca semi`allahu limen-hamideh Rabbena ve leke`l-hamd dedikten sonra şöyle söylediğini işitmiştir: "ALLAHım falancaya falancaya lanet et, ALLAH TeALÂ bunun üzerine şu mealdeki ayeti indirdi: "(Kullarımın) işinden hiçbir şey sana ait değildir. (ALLAH) ya onların tevbesini kabul eder, yahud onları, kendileri zalim (kimse)ler oldukları için, azablandırır" (Al-i İmran 128).
Hadis No.: 2617

“Her ciğeri yanana SU vermekte ecir vardır”:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: SUsuzluktan neredeyse ölmek üzere olan bir köpek bir kuyu etrafında dolaşıyordu. İsrailoğulları'nın fahişelerinden bir fahişe (بَغِيٌّ) onu gördü. Ayakkabısını çıkarıp kuyudan ona SU doldurdu ve köpeği SUladı. ALLAH da o kadını bağışladı.”
(Buharî)

Yukarıda tercemesini verdiğimiz metin Buharî'de geçen metindir.
Buhari'de geçen başka bir rivayette kadını tanımlamak için fahişe anlamına gelen (مُومِسَةٍ) kelimesi kullanılırken, köpek de SUsuzluktan soluyan (يَلْهَثُ) olarak tavsif edilir.
Bu rivayette kadının İsrailoğulları'ndan olduğuna dair bir kayıt yoktur.
Müslim'de geçen 2 rivayetten birinde köpeğin durumu SUsuzluktan dilini sarkıtmış (أدلع لسانه) olarak tavsif edilirken sıcak bir gün olduğu anlatılır.
Kadının ise İsrailoğulları'ndan olduğuna dair bir kayıt yoktur.
Diğer rivayette ise Kadının İsrailoğulları'ndan olduğu geçer.

(Buharî ve Müslim, dışında Beyhâki'nin Sünen-i Kübra ve İbn Şâhin'in Terğib'inde geçer.)

Bir Başka Hadisdeyse:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, şöyle buyurdu: “Bir adam yolda yürürken SUsadı ve bir kuyu bulup içine girdi ve SU içti. Kuyudan çıkınca kuyunun başında SUsuzluktan dili sarkmış ve toprağı yiyen bir köpek gördü ve kendi kendine şöyle dedi: Bu köpek de benim gibi çok SUsamış. Tekrar kuyuya indi ve ayakkabısına SU doldurup ayakkabısını ağzına alarak onunla birlikte kuyudan çıktı ve köpeği SUladı. ALLAH da ona teşekkür edip affetti.” Bunun üzerine sahabeler: “Ya Rasulallah, Hayvanlarda (onlara SU vermede) bizim için bir ecir var mı?” Diye sorunca Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Evet her yaş ciğer sahibine SU vermede ecir vardır” buyurdu. (Buharî, Müslim, Ebû Dâvud, Mâlik, Ahmed b. Hanbel, İbn Şeybe, Beyhâki, Ebû Avâne, İbn Bişran, Bağavi'de geçmektedir.)
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1131
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: Münir DERMAN (k.s) ALLAH Dostu Der ki; SU-Cilt I

Mesaj gönderen Ahmed »

Resim
19. SUSUZ ÇEŞMELER!...

Burada hakiki bir Türk Müslümanın gözünü yaşartacak ve üzecek bir hâdise anlatacağım.
Sizi üzdüğümden dolayı özür dilerim.
Topkapı sarayına girerken sağda bir çeşme vardır. “3. Ahmet Çeşmesi”dir.
1741 de inşaa edilmiştir. Ve üzerine tarih düşülmemiştir.
“Aç besmele ile iç SUyu
Et Sultan Han Ahmed’ e DUÂ!..”

Bu çeşmeden senelerce SU akmıştır.
Yazın karla soğutulmuş SUlar, şerbetler bedava verilirdi...
Cuma ve pazartesi günleri gül şerbeti, diğer günler demirhindi ve nar şurubu verilirdi.
Kışın yalnız demirhindi şerbeti verilirdi.
Şimdi bu çeşme de diğer bütün çeşmeler gibi kurumuştur. Bütün asaletiyle taş kesilmiştir.
Biz bunları bu hâle getirmeğe savaşırken onlar, kendilerini bizden uzaklaştırdılar.
Şimdi yalnız turistler resmini çekiyorlar... Biz de kart postallara renkli olarak resimlerini çıkardık.
Bakın bizim dedelerimiz ne ince ruhlu, ne hakiki insanlarmış diye onlarla övünmeğe çalışıyoruz.
Fakat kendimizin ne hâle geldiğini hiç düşünmüyoruz. Zirâ övünecek tarafımız kalmadı...
İnsan oğlu bu gün aya, yıldızlara gidiyor. Boşluğa merak son haddinde...
Buna mükabil, sinek kanadı kadar yakın olan içine, kalbine çevrilemiyor. Bu dünyanın sonu alâmetlerindendir.

1900 yılında İstanbul’da.:
Saray, şehrin içinde konak ve evlerde.:
14536 adet hamam varmış.
155 adet halk için Çarşı Hamamı.
15.000 adet SUyu akar Çeşme..
200 sebil bedâva içecek SUyu dağıtılan 100 Ayazma.
600.000 SU Kuyusu.
Bu gün bunlardan eser kalmamıştır..
1975 adet Şadırvan.
2186 adet hayvan SU İçme Yalağı.
9735 tane SUyu olmayan semtlere SU taşıyan Saka mevcudu varmış.
Bu rakamlar 1904 tarihinde yapılan bir sayımda tespit edilmiştir.
Ve Bab-ı Meşihat tarafından Sâlname’de neşredilmiştir.


Terkos.: Kanunî zamanında. Koca Sinan tarafından inşaa edilmiştir.
Hünkar Suyu.: Fatih zamanında fışkırmıştır muhasara esnasında...
Hamidiye.: Abdülhamid Han tarafından inşaa edilmiştir.


Bu gün bunların mevcut olduğunu bilenler bile parmakla sayılacak derecededir.
Bu gün merkezi hükûmetimizde bileSUlar akmaz. Mükayese edilemez bir hakikattir.
Bu elim hâle ağlamak bile kafi değildir. HAKk daha iyisini bilir. O kadar....
ALLAH’ın her şeyi yarattığı SU, üç beş ipsiz sakanın elinde olduktan sonra SU da çekilecek... Her taraf çöle dönecektir. Bu da sonun haberlerindendir.!
Mübarek SUya, dünyada beşerin yaptığı hakaret tam kemâle ermiştir.
SUyu içkiye çevirdiler. Tağsiş ettiler.
Süte SU kattılar. HAKk’da âfetini verecektir.
Zâten SUyun yaptığı ince cömertliği HAKk menetti.
Gusûl, Âbdest kalktı..Taharet kâğıtla yapılıyor.. Bu da gizli bir emirdir..
Bu hususlar biraz daha ince düşünülürse deliler bile bir derece daha çıldırırlar...


“Her şeyi vardı. Zengindi. Yalnız içinde merhamet ve vicdan olmayan küçük bir etten kalbi vardı. O eti de Hotantolu bir yamyama yemek nâsib oldu.”

Ne demek istediğimi anlıyorsunuz her hâlde...
Hakîki kaynaktan gelen emirleri mantık ve akla vurmadan, dinlemeden kabul ve tatbik etmek iyidir.
Tahlilden sonra huzurun kaçar anlayamadığın olur...


“ALLAH rızasına vasıtasız varmak arzu, şiddet ve sevgisinden SU vermede ecir vardır.”

Müjdesinin verdiği edebden dolayı yurdumuzda sebiller, çeşmeler ortaya çıkmıştır.
Bu güzel gelenek İslâm Türk Diyârı'ndan fışkırmıştır.
Bu gün bu güzel haslet ve âdet bâzı aylarda kırık bir Testi ve Maşrabaya kadar düşmüş ve daralmıştır.
Testi, Türk Hasletinin ince mânevi bir sırr taşıyan bir icâdıdır. Ve topraktan yapılır...
Evlerimizde SU Testileri, SU Küpleri vardı. Şimdi yok...
Bazı şehirlerimizde hâlâ Testi ve Küp yapılmaktadır.
Bir gün böyle bir Testi ve Küp yapılan “Güde” isminde “Pazarcık nahiyesinin Bozüyük-Bursa yolu üzerindedir” bu köyü ziyâret etmiştim. Vazife icâbı..
Testiler ve Küpler bana şöyle söylüyorlardı.:

“Yanımda olduğunuz zamanlar bile şimdiki insanlar tam anlamıyla benimle değillerdir. Benden uzaktadırlar...”

Testi ve Küp İmalathânesi Muhtar Halil Ağanındı.
Bana Halil Ağa gözleri yaşlı yaşlı şunları söyledi.:
“Efendim kırk senedir Dededen kalma bu sanata devam ediyorum. İnsanlar geldi geçti buradan... Eski manzarasını kaybetmişler. Onlardan bu gün evvelini gören ancak bir iki insan görebildim” dedi.
Bana bir Testi hediye etmişti...
Bu gün TTestiyi bazı köylerde, yaşlılar abdest almak için kullanır. Küpler SUiçin, bazen turşu için bir de tarlalarda çalışanların içeceği SU için kullanılır.
SUTestisi SU Yolunda kırılır.”
Dede sözünde gizli olanlar çoktur.
Düşünürsen...


Evinizde küçük de olsa bir Testi bulundurun.
Ne demek istediğimi anlar bana DUÂ edersiniz...


Resim

Resim

Resim---Hâdise.: Olay.
Resim---Saka.: Evlere, çeşmeden su taşımayı iş edinmiş olan kimse.
Resim---Şadırvan.: Etrafında bulunan bir çok musluklardan ve bir fıskiyeden su akan havuz tarzında kubbeli çeşme. Şadırvanlar daha ziyade cami avlularında halkın abdest almaları için yapılırdı.
Resim---Bab-ı Meşihat.: Eskiden İstanbul'da din işlerini tedvir eden Osmanlı Devletinin Diyanet İşleri Dairesi kapısı.
Resim---Sâlname.: f. Yıllık, senelik.
Resim---Elim.: (Elime) Acı veren, acıtan, ağrıtan. Çok şiddetli ağrı veren.
Resim---Tağsiş.: (Gışş. dan) Karıştırmak saflığını gidermek. Değerli bir şeyi değeri olmayan şeylerle karıştırmak. * Aklı gidermek. * Hayran etmek.
Resim---Haslet.: Huy. Ahlâk. Yaradılıştan olan tabiat.


Resim

Resim

“Her ciğeri yanana SU vermekte ecir vardır”:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: SUsuzluktan neredeyse ölmek üzere olan bir köpek bir kuyu etrafında dolaşıyordu. İsrailoğulları'nın fahişelerinden bir fahişe (بَغِيٌّ) onu gördü. Ayakkabısını çıkarıp kuyudan ona SU doldurdu ve köpeği SUladı. ALLAH da o kadını bağışladı.” buyuruştur.
(Buharî)

Yukarıda tercemesini verdiğimiz metin Buharî'de geçen metindir.
Buhari'de geçen başka bir rivayette kadını tanımlamak için fahişe anlamına gelen (مُومِسَةٍ) kelimesi kullanılırken, köpek de SUsuzluktan soluyan (يَلْهَثُ) olarak tavsif edilir.
Bu rivayette kadının İsrailoğulları'ndan olduğuna dair bir kayıt yoktur.
Müslim'de geçen 2 rivayetten birinde köpeğin durumu SUsuzluktan dilini sarkıtmış (أدلع لسانه) olarak tavsif edilirken sıcak bir gün olduğu anlatılır.
Kadının ise İsrailoğulları'ndan olduğuna dair bir kayıt yoktur.
Diğer rivâyette ise Kadının İsrailoğulları'ndan olduğu geçer.

(Buharî ve Müslim, dışında Beyhâkî'nin Sünen-i Kübrâ ve İbn Şâhin'in Terğib'inde geçer.)

Bir Başka Hadisdeyse:
Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Bir adam yolda yürürken SUsadı ve bir kuyu bulup içine girdi ve SU içti. Kuyudan çıkınca kuyunun başında SUsuzluktan dili sarkmış ve toprağı yiyen bir köpek gördü ve kendi kendine şöyle dedi: Bu köpek de benim gibi çok SUsamış. Tekrar kuyuya indi ve ayakkabısına SU doldurup ayakkabısını ağzına alarak onunla birlikte kuyudan çıktı ve köpeği vladı. Allah da ona teşekkür edip affetti.” Bunun üzerine sahabeler: “Ya Rasulallah, Hayvanlarda (onlara SU vermede) bizim için bir ecir var mı?” Diye sorunca Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Evet her yaş ciğer sahibine SU vermede ecir vardır” buyurdu.
(Buharî, Müslim, Ebû Dâvud, Mâlik, Ahmed b. Hanbel, İbn Şeybe, Beyhâki, Ebû Avâne, İbn Bişran, Bağavi'de geçmektedir.)
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1131
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: Münir DERMAN (k.s) ALLAH Dostu Der ki; SU-Cilt I

Mesaj gönderen Ahmed »

Resim

20.SU DAN GEÇEN HAYY...

SU yağmur hâlinde yağar. Kayaya çarpar bin pâre olur.
Kaya SUyu kabul etmez. Toplanır sel olur. Felâket olur.
Kayanın istidadsızlığından bu felâket husule gelir.
Yağmur yağar.
Toprağa düşer.
Toprak SUyu emer.
İstidadına göre yağmur feyz olur, bereket olur.
Bir damla SU bir şey ifade etmez..
Kaya kovuğuna girer donarsa kayayı çatlatır.
Buhar olursa bir gemiyi yürütür.
Yer yüzünde SU’dan mülâyim ve her bulunduğu yere intibak edebilen bir nesne yoktur.
Dünyada bunu herkes anlayamaz. Ve mücibince hareket edemez.
SU, bin şekilde tecellî eder.
Meyvelere tad olur.
Nebatlarda renk olur.
Vücudda kan olur.
Buhar olur, yağmur olur, bereket olur, feyz olur.
Kalıptan kalıba girer, girdiği yerin şeklini alır.
Ona yaraşacak şekilde tecellî eder. Bu tecellîler yekdeğerine o kadar bitişiktir ki tekerrür gibi görünürler.
Halbuki daimâ yenidir.
Tekerrür olsa acz olur.
Tecellîde tekerrür yoktur.
Nehirden akan SU, gözeden çıkan SU, daima aynıdır amma başka ve yenisidir.
Buhar, Bulut, Yağmur, Kar, Nehir, Deniz, tekrar Buhar.
Bu iki Hatt-ı Fasıl arasında “Bulut, Yağmur, Deniz” insandır.
Aradan çıkarsan hepsi bir Deryâ olur.
Zâten İnsanlar ->nâmütenâhi İlâhi bir Deryâ'dan ->bir damladır. Deryâya karıştı mı hepsi BİR OLur.
Bunu hisseden Hallaç.:
“Ene'l- HAKk!” demiş boynunu vurmuşlar...
Cesedini yaktılar, küllerini Dicle Nehri'ne döktüler.
Küllerde SU Zerresi bulunduğundan bu SU Dicle'ye karıştığı için o gece Dicle yükselmeğe başladı...
Çünkü o zerrelerinde büyük Rûh’un Zerreleri vardı.
Nûh Tufanı'nda çıkan Emrin aynı çıkarak Bağdat bundan kurtuldu. Yâni
.: “Şu, sana emrolunan hududu aşma!” Emri...
Derisi yüzülen Nesimî.:
“Ben postu kurtardım onlar düşünsünler!.” diye haykırmış!.
Postunu sırtına alarak Bağdat’tan çıkmıştır.
Postu sırta almak, vücuddan ayrılan bir parçadaki SU zerresini hor görmedi.
Eğer postu elinden alsalardı o zaman müthiş bir âfet gelirdi...
Azîzim SU'ya seyre bak!.. Mânâları anla!..
Aklın ermediği yerde tâzim ile sükût et!
Dünya bir varmış bir yokmuş hikâyesidir.
Kısa bir duraklama, Yağmur, Kar, Nehir, tekrar Deryâ'ya gidilecek...
Temiz geldiğin gibi temiz gitmeğe gayret et!.
İşte insanlık...
Onun için Dedelerimiz :

SU kadar azîz ol!.” diye DUÂ ederlerdi...
Âdem olmak bakımından...
Melekler ondan secde ettiler.
İnsan başkadır.. Âdem başkadır...
İnsan kelimesi Arapçadır.
Meselâ.: “İnsan, Hayvan, Nebat” deriz.
Bu kelimeler ALLAH’ın yarattıklarının cinsleridir.
Âdem kelimesi Süryânicedir. “Adamas” dan kök alır.
Âdem’in Ruhî Hamulesi'nin İsmidir.
“Ben insanı topraktan halk ettim. Sonra ona Rûh nefhettim. Secde etmelerini meleklere emrettim bu secde benim nefhettiğim Rûh’a tâ’zim secdesidir. İbâdet secdesi değildir”...
Dikkat edilir, bilinirse, Sabah Namazı ->Kulluk Namazı değildir. =>Şükür Namazıdır.
Öğleye kadar kılınır ve kaza değildir.
Kulluk Namazları kaza edilir vakit geçerse.
Halbuki güneş doğmadan Sabah Namazı vakti geçer....
Bundan sonra öğleye kadar kaza olarak kılınması iktiza ederdi.
Âdem, CeNNet’ten çıktığı zaman.:

“Yâ RABBî ben nefsime zûlmettim!” dedi.
Bu işi, suçu Rûh’a yâni ALLAH’ın Emrinden olana isnad etmedi. Ve affedildi..
Burası çok ince bir noktadır.
Onun için Âhiret âlemi Ruh Âlemi'dir. Cesed Âlemi değildir.
Şeytan, Rûh’a musallat olamaz.. ALLAH’a isyân olur.
Dikkat buyrula.:
Abdestli insana şeytan yanaşmaz... Öyle emir almıştır.
Nefse musallat olur. Nefis cesede bağlıdır.
Bunları ayırmak için de akıl vardır.. Akıl, insanlara doğru yanlış terazisi olarak verilmiştir.
Rûh’un yeri olan Cesed, topraktan halk olundu.
İnsan cesedine, “SU” dan geçen HAYy ve Rûh girdi mi onun hürmetine Âdem İsmi verilmiştir.
“El insanu sırrî ve enâ sırruhu.: İnsan BENim Sırrım'dır. BENim Hünerim'dir. BEN de o'nun Sırrı'yım. Beni bu Cesedle bilemez. Fakat Rûhu BENiBİLir.”

İşte bunu sezen ve bilinemeyen, anlaşılmayan gayba inanan “mü’min”dir.
“Ben Âdemin Sırrı'yım!” demiyor Hadis-i Kudsîde.
Âdem Ruhî Hamulenin İlâhi Esmâların
“EL-BÂTIN” olanlarının ismidir.
Gül Tohumu henüz ->GÜL değildir.
“Ben insanı kendi sûretimde yarattım.” Âdemiyet Hamulesi; Esmâların
“EL-ZÂHİR” olmasıyla birleştikleri zaman, Âdemiyet Hamulesinin tezahürleri için bir şekil aldılar.
O da insan şekli, sûretidir.
Esmâların tezahür yeri olduğundan.: “Ben insanı ->Kendi Sûretimde yarattım” buyrulmuştur bir Hadis-i Kudsîde...
Âdemîyet ve Ruh Hamulesi için haber yoktur.
“Sorarlarsa de ki.: Rûh ALLAH’ımın emrindedir!.” O kadar....
Âdem, insaniyet mertebesine inmek için Cennet’ten çıkarılıyor. Cennet’ ten çıkmasının sebebi, Âdemîyet ile İnsanîyet arasına Nefis giriyor...
Elma Hikâyeleri ve Şeytan...
Tekrar Âdemîyete çıkmak içinde "namaz" emrolunuyor. Mi’râc'a huruç için.
Âyet-i Kerime'de Resûl-ü Ekrem Kudüs’e kadar "âbi" olarak teşrif ediyor.
Oradan öteye Âdemîyet Hamulesiyle teşrif etttiriliyor.
Âdemîyet ile İnsanîyet, Dünyada yalnızlığı nefs idrâk edip anlarsa.:
“Kul huvallahu ahad” Sûre-i Şerîfesini bilmeden zikrini fiili olarak yapmış olur...
Böyle idrak edip emirlere inkiyad eden kulluğumu takviye eder. Âdemîyete hürmet ederek Âyetullah ile vaad buyurulan Cemâl’e, Saadet-i Ebedîyeye namzet olur.
Kendisine muvakkat verilen emânete tâzim ve hürmet etmiş olur.
Bu bahis uzundur. Başka bir kitabta uzun uzun anlatılacaktır...

SUdan ayrılmayalım hele...
Kudret-i İlâhiye’ den “HAYy” SUdan geçti, muayyen bir hududa kadar tenezzül etti ve toprağa karışarak muhtelif İlâhî Esmâlarla toprak süslendi; bir kısmı toprakta kaldı.
Bir kısmı da emirle madde hâlinde toplan, emriyle toplandı. İnsan şekli teşekkül etti.
Toprak, Esmâların bir kısmına katalizör oldu.
Tecellîlerin devamı ve bin bir türlü oluşu bakımından...
Burada
EL ADLUEsmâsı rol oynayarak her şey sıkletli, hacimli, ölçülü “zevceyn” çift vücud buldular.
Bu gün Atom İlmi mütalâa edilecek olursa her şeyin atom ve molekülleri, elektronları muayyen aded ve muayyen bir intizam içinde hareket ve tecellî hâlindedir...
Yoruldunuz..
Şimdi bir bardak SU İÇelim ve tekrar OKUmaya BAŞLAyınız...


Resim

Resim

Resim---İstidad : Bir şeyin kabulüne ve kazanılmasına olan fıtrî meyil. * Kabiliyet. Akıllılık. Anlayışlılık. Allah Teâlâ Hazretlerinin (C.C.) insanlara ve sâir mahluklara tevdi buyurduğu kabiliyet kuvveleri.
Resim---Mülâyim : Yumuşak. Yavaş. Uygun. Yumuşak huylu.
Resim---İntibak : (Tıbk. dan) Uygun olmak, muvâfakat. Mutabık, mümâsil ve muvâfık olmak.
Resim---Tekerrür : Tekrarlanmak. (Bak: Tekrârat)
Resim---Acz : Beceriksizlik. İktidarsızlık. Kuvvetsizlik. Güçsüzlük. Yapamamak. * Zarardan korunmak gücünün olmaması.
Resim---Hatt-ı fasıl : Ayırıcı çizgi, fasledici çizgi.
Resim---Namütenahi: Sonsuz. Nihayetsiz.
Resim---Post : Deri. f. Tüylü hayvan derisi. * Mc: Makam, mevki.
Resim---Nefh : Üfürmek. Rüzgâr esmek. * Güzel kokunun yayılması.
Resim---Tâ’zim : Hürmet. Riayet. İkramda bulunmak. Bir zât hakkında büyük sayıldığına delâlet edecek sûrette güzel muâmelede ve hürmet ifade eden tavırda bulunmak.
Resim---İktiza : Lâzım gelme, gerekme. * Lâzım, ihtiyaç. Gerek. * İşe yarama.
Resim---İsnad : Bir söz veya haberi birisine nisbet etmek. * Peygamberimiz'in (A.S.M.) sözlerini sırası ile kimlerden nakledildiğini bildirmek. * Bir nesneye, bir şeye dayanmak. * Birisi için, bir şeyi yaptı demek. İftira etmek.
Resim---Musallat : Rahatsız eden. Tasallut eden. Sataşan.
Resim---Hamule : f. Yük. Yük taşıyan nakil vasıtalarının yükü.
Resim---Âdemîyet : İnsanlık. Namuslu bir insana yakışır hâl ve tavır.
Resim---İnsanîyet : İnsanlık, vicdanlılık. İnsana yakışır hâl ve durum.
Resim---Saadet-i ebediye : Büyük ve ebedî saâdet. Âhiret saâdeti.
Resim---Muvakkat : Vakitli. Geçici. Fâni. Devamlı olmayan.
Resim---Kudret : Güç. Takat. * Her yeri kaplayan kudretullah. * Varlık. Ehliyet. Becerebilme. * Zenginlik. * Kabiliyet. * İlm-i kelâmda: Allah Teâlâ'ya mahsus ezelî ve ebedî ve bütün kâinatta tasarruf eden sıfattır.
Resim---Muhtelif : Çeşitli. Bir türlü olmayan. Birbirine uymayan.
Resim---Teşekkül : Şekillenme. şekil alma. * Meydana gelme.
Resim---ADL : Hakkaniyet. Adâlet üzere oluş. Cevr ve zulüm etmeyip nefislerde ve akıllarda istikameti kaim ve mâlum olan emir ve hâleti icra etmek. Doğruluk. * Her şeyi yerli yerince yapmak, beraber etmek. * Meyletmek.
Resim---BÂTIN : İç, dâhilî. Gizli. İçyüz. Sır, esrar. Künh ve zâtı itibarı ile gizli. (Zıddı: Zâhir'dir) (Bak: Batn).


Resim

El Adlu : Hakkaniyet ve adâlet üzere olan, zulmetmeyen. İ'tidal üzüre olup ifrat, tefrit ve hevâsız olan... Hükmünde hakk olan, doğruluktan ayrılmayan ve âdiller âdili olarak da tek olan. Kendinde hevâ meyli olmayan, hükümde doğruluktan ayrılmayan cevre yer vermeyen. Âdil'den daha beliğdir, çünkü müsemmâ, fiilin kendisiyle isimlenmiştir. Mutlak âdil, asla zulmetmeyen zulmü kullarına da yasaklayan, hakkaniyyetle hükmeden, hakkı söyleyen ve hakk olanı lâzım ve lâyıkınca yapan ALLAHU ZÜ'L-CELÂL.

Resim

Ez Zâhiru : Zâhiren gözükenlerin zuhûruna sebeb olan; varlığı açık belli, belgeli, âşikâr ve şüphesiz olan. Zuhûratta varlığı zâhir olan ve her şeyin üstünde görülen. Zâhir gözüken şu geçici mevcûdları var eden, mutlak var ve zâhir olan, zuhûratın halkedicisi olan ALLAHU ZÜ'L-CELÂL.

Resim

El Bâtinu : Zâtı ve künhü (aslı, cevheri, özü, vechi v.s.) itibariyle mahlûkatına gizli olan Cenâb-ı HAKK (celle celâluhu). Zât'ının görülmesi, kühnünün bilinmesi gizli olan. Gizli ve sırları mutlak bilen ALLAHU ZÜ'L-CELÂL.


Resim


Resim

وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ فَسَجَدُوا اِلَّا اِبْلٖيسَ قَالَ ءَاَسْجُدُ لِمَنْ خَلَقْتَ طٖينًا
Resim---"(Yine unutma ki) Bir vakit meleklere: «Âdem'e secde edin» demiştik. İblis'ten başka hepsi secde ettiler. O ise: «Ben bir çamurdan yarattığın kimseye mi secde ederim?» demişti.'' (İSRÂ 17/61)

فَسَجَدَ الْمَلٰئِكَةُ كُلُّهُمْ اَجْمَعُونَ
Resim---"Bunun üzerine meleklerin hepsi toptan secde ettiler.'' (SÂD 38/73)

قَالَا رَبَّنَا ظَلَمْنَا اَنْفُسَنَا وَاِنْ لَمْ تَغْفِرْ لَنَا وَتَرْحَمْنَا لَنَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِرٖينَ
Resim---"Dediler ki: «Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik, eğer bizi bağışlamaz ve bize rahmetinle muamele etmezsen muhakkak ziyana uğrayacaklardan oluruz!" (A'RÂF 7/23)

ضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ اَيْنَ مَا ثُقِفُوا اِلَّا بِحَبْلٍ مِنَ اللّٰهِ وَحَبْلٍ مِنَ النَّاسِ وَبَاؤُ بِغَضَبٍ مِنَ اللّٰهِ وَضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الْمَسْكَنَةُ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ كَانُوا يَكْفُرُونَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَيَقْتُلُونَ الْاَنْبِيَاءَ بِغَيْرِ حَقٍّ ذٰلِكَ بِمَا عَصَوْا وَكَانُوا يَعْتَدُونَ
Resim---"Onlar nerede bulunurlarsa bulunsunlar, üzerlerine alçaklık damgası vurulmuştur. Meğer ki Allah'ın ipine ve insanlar (müminler)ın ahdine sığınmış olsunlar. Onlar Allah'ın hışmına uğradılar ve üzerlerine de miskinlik damgası vuruldu. Bunun sebebi, onların Allah'ın âyetlerini inkâr etmiş olmaları ve haksız yere peygamberleri öldürmeleridir. Ayrıca isyan etmiş ve haddi de aşmışlardı.'' (DUHÂN 3/112)

وَكَذٰلِكَ نَجْزٖى مَنْ اَسْرَفَ وَلَمْ يُؤْمِنْ بِاٰيَاتِ رَبِّهٖ وَلَعَذَابُ الْاٰخِرَةِ اَشَدُّ وَاَبْقٰى
Resim---"İşte haddi aşanları, Rabbinin âyetlerine inanmayanları biz böyle cezalandırırız. Ve muhakkak ki ahiret azabı (dünya azabından) daha şiddetli ve daha devamlıdır.'' (TÂ-HÂ 20/127)

قُلْ يَا عِبَادِىَ الَّذٖينَ اَسْرَفُوا عَلٰى اَنْفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِنْ رَحْمَةِ اللّٰهِ اِنَّ اللّٰهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمٖيعًا اِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحٖيمُ
Resim---"De ki: «Ey haddi aşarak nefislerine karşı israf etmiş olan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümid kesmeyin. Çünkü Allah, bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir." (ZÜMER 39/53)

مِنْ فِرْعَوْنَ اِنَّهُ كَانَ عَالِیًا مِنَ الْمُسْرِفٖينَ
Resim---"Firavun'dan da kurtardık çünkü o üstünlük taslayıp haddi aşan bir zorbaydı.'' (DUHÂN 44/31)

قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ
Resim---“Kul hüvallahü ehad : De ki: O, Allah birdir.” (İhlâs 112/1)

Resim

Resim

Fasil : TAHARET BÖLÜMÜ
Konu : Abdestin Sünnetleri
Ravi : Ubeyy İbnu Ka`b
Hadis : Resulullah (sav) buyurdular ki: "Abdest (sırasında) vesvese veren bir şeytan vardır. Adı da el-Velehan`dır, öyleyse SUyun vesvesesinden kaçının..."
HadisNo : 3645

ResimResim---Hadis-i Kudsî: “Ben insanın sırrıyım, sırrım onun sırrındadır".
(Ruhu'l-Beyan tefsiri c.3.s.8. (Beyrut))
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1131
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: Münir DERMAN (k.s) ALLAH Dostu Der ki; SU-Cilt I

Mesaj gönderen Ahmed »

Resim
21.SU-TOPRAK-TUZ..


SU, renksiz, kokusuz, tadsız, normal sıcaklıkta mayi bir cisimdir, diye târif edilir...
Rengi vardır renk kadrosuna girmez.
Kokusu vardır burun almaz.
Tadı vardır dil hissetmez.
Rengi, kokusu, tadı...
Bunları gören, alan, duyan maddî uzuv vücud organları, göz, burun, dil İnsanîyyet cihazları ile, bunları anlayan Âdemîyyet Hamulesi arasında gizlenmiştir.


SU: iki hacim "Hidrojen” bir hacim “Oksijen” den teşekkül etmiştir.. H2O
Bu gazlara ayrıldığında cismi, maddesi kaybolur SU görünmez olur..


Hidrojen, “müvellidü’l- mâSUyu doğuran mânâsınadır.
Oksijenmüvellidü’l- humuza” yanmayı doğuran mânâsındadır. Hidrojen yanıcıdır.
Oksijen yakıcıdır...
Bunlarsız hayat yoktur.. Tecellî yoktur.
SUda ve HAVAda hep bu câridir.
Bunlar ayrılırlar görünmez gaz olurlar.
Birleşirler görünür SU olurlar...
Havadan canlılar Oksijen alır. SUdakiler SUdan alırlar.
SU sıfır derecede donar, yüz derecede kaynar. Daha fazla hararette buhar olur.
Havanın sıcaklık, soğukluk derecesine göre SU bazen katı, bazen mayi, bazen buhar hâlinde görünür.
Yer yüzünün ¾ SU ile kaplıdır.. Karalar ¼ nisbetindedir.
SU, görünmezken havada buhar, görünmeğe başlarken bulut; yağmur, kar, dolu, deniz, göl, ırmak, kaynak hâlinde ortaya çıkar...
SU, dünyamızın çevresinde gaz hâlinde bulunur hava ismini alır.
Sıcak SUda bir çok cisimler çabuk erir.
Soğuk SUda gazlar daha çabuk erir.
Bazı cisimler de SUda erimezler. Ya az miktarda erirler veyahut hiç erimezler.
Ne sıcak SUda ne de soğuk SUda canlı yaşayamaz.
Vücudun 2/3 ü SUdur..
Bir limon gibi insanı sıksanız 50 litre SU çıkar.
SU vücuda girdiği zaman değişmez, sarf edilen tekrar çıkar. Değişmeden...
Salya, ter, idrar, hılt, gözyaşı şeklinde çıkar...
Canlıların en az dayanabileceği SUsuzluktur.
Nebat, hayvan, insan hepsi bu kadro içindedir.
Balıklar hele hiç dayanamazlar.
Dünyada SUsuz bir şey yoktur. SUsuz oldu mu yok olur.
Nebat, hayvan, maden her şeyde SU vardır. Evvelce bahsettik bundan.
Yalnız ne hikmettir. Kurumuş kemikte SU yoktur. Neden?.
Bunu bilen vardır, cevap verir ama... Açıklanmaz. Bir faidesi yoktur..
Merak etme, düşünme o kadar...
Burada büyük bir kudret, bir hikmet gizlidir...
SUsuz insan ölür. SUsuz hayvan yaşayamaz. SUsuz nebat kurur. SUsuz TOPRAK çatlar.
Hayat SU da devam eder.
SU HAYy Esmâsının muhafazası olduğu için SUsuz, HAYy çekilir ve cansızlık başlar...
“Her şey aslına döner” toprağa...
TOPRAKta ortadan kalktı mı SU görünmez olur.
Evrende hayat biter... Kıyamet...
İnsan organizmasındaki SU âdi SU değildir. Deniz SUyudur.
Karada gezeriz içimizde deniz SUyu taşırız.
Kan TUZludur. Gözyaşı TUZludur. Mide SUyu TUZludur. İdrar TUZludur ve en çok TUZ idrarda vardır.
Bunlar buhar olursa geriye TUZ kalır...
İnsan vücudunda:
% 80 TUZ Sodyum – Sûlfat, klorid,
% 4 Kalsiyum – Karbonat
% 4 Potasyum – Nitrat,
% 2 Magnezyum – Sûlfat
Hidrojen Sûlfat
Deniz SUyunda % 10 Manganez vardır.
Organizmadaki mâyi soğuk değildir. Yani kan ve diğer SUlu kısımlar...
Kan sıcaklığı normalde 400 derecedir.
TUZsuz insan yaşayamaz.. Fazla TUZ da hayatı durdurur.
Deniz SUyu TUZludur dedik.
Güç donar. Donarsa buzu TUZsuz olur niçin?...
Denizde bir balık vardır TUZ içindedir. Fakat onu TUZsuz yiyemezsin...
Bu hâl büyük bir hikmetin ifadesidir.. Düşünmek gerek...
Normal denizde % 4 nisbetinde TUZ vardır. Bu TUZluluk içinde nebat hayvan yaşar.
Balığın vücudunun terkibinde TUZ yok gibidir. TUZ içinde yaşar amma...
Onun için balık SUdan çıktı mı çabuk kokar.
Tadlı SU balığında, vücud terkibinde SU vardır. Bu çok tuhaftır amma sebebi vardır...
Havada TUZ yoktur..
İnsan vücudunun terkibinde TUZ vardır. Âdeta damarlarda, hücrelerde, deniz SUyu taşıyoruz.
Bu târif edilen hâller bir biri içine o kadar girmiştir ki, düşünülmesi bile mutad olmamıştır.
Bunları birbirinden ayırırsan, canlılığın “Şimik” kimyevî olarak sırrı ortaya çıkar...
Bir Ân sizinle Lût Denizi'ne gidelim... Bir kimyager gibi basit bir tetkik yapalım...
Ortalama litresinde 35 gram TUZ vardır.
Üst tabakalarında litrede 227 – 275 gram TUZ bulunur.
Daha derinlere inersek: Potasyum klorid, Sodyum, Magnezyum, Kalsiyum, Magnezyum bromid bulunur.
Bazı yerlerinde litrede 327 gram TUZa tesadüf edilir...
Gölün tamamının % 20 nisbetinde TUZlu olduğunu söylerler...
TUZun fazlalığından Lût Denizi'nde mikroskobik bile canlı mahluk, nebat yoktur.
İçine hayvan, insan düşsse batmaz. SUyun kesâfetinden dolayı. Dünya yüzünde Lût Denizi gibi bir tane daha yoktur.
Bu Deniz'in teşekkülü hakkında Semâvi Kitablarda bildirildiğine göre, Lût Kavmi mahvolduktan sonra teşekkül etmiştir...
Organizmadaki kimyasal, fizyolojik sabit nizamın, mevcudîyyeti ALLAH’ın Kudretinin küçük bir tezâhürüdür.
Bu nizam bâzen bozulur.
Kan terkibinde bulunan mâdenî ve uzvî maddelerde azalma veya çoğalma olur. Bunlar hastalıklarda görülür.
Bir gurup hastalık, mikropların tesiriyle, diğer bir gurub gıdanın değişmesiyle, başka bir gurub Ruhî bir etki ile husûl bulur.
Bunların böyle oluşundaki İlâhi Murad, insanın fâni olacağının delil ve hatta isbatıdır.
Bu nizamı bozacak mikropların sayısı muhtelif ve binlercedir.
Organizmaya giriş yolları, organizmada yerleşme uzuvları hep ayrı ayrıdır.
Bir cins mikroplar da araya bir vasıtaya lüzüm gösterirler. Nefes borusundan, cildden, mideden, yiyeceklerden, SUdan araya giren parazit, böcek, haşere vasıtasıyladır.
Bunlarda büyük hikmetler gizlidir...


Resim

Resim

Resim---Hılt.: Bir şeye karışık, karışmış bulunan. * Eski tıbda: Ahlât-ı erbaa (Kan, salya, safra, dalak) dan birisi. * Soyu, nesebi karışık kimse.
Resim---Salya.: Ağızdan sızan tükürük.
Resim---Evren .: Gök varlıklarının bütünü, kâinat, kozmos. Düzenli ve uyumlu bir bütün olarak düşünülen bütün varlıklar.
Resim---Terkib.: Birkaç şeyin beraber olması. Birkaç şeyin karıştırılması ile meydana getirilmek. * Birbirine karıştırılmış maddeler.
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1131
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: Münir DERMAN (k.s) ALLAH Dostu Der ki; SU-Cilt I

Mesaj gönderen Ahmed »

Resim
22. İBÂDETMERHAMET - GÖZYAŞI - RÛH


ALLAH’a İBÂDET ecir almak değildir.
Cenâb-ı HAKk’ın varlığı için İBÂDET edilir.
Ecir almak için yapılan İBÂDETte nefsin hazzı bulunduğundan riyâ olur. Çok tehlikelidir.
GÖZYAŞI vardır.
GÖZYAŞI, MERHAMETte ALLAH ile yarışa çıkmamak için GÖZYAŞI gelir.
İnsanda GÖZYAŞInın bulunması bir hikmettir.
Bir MERHAMETtir ve gizlidir.
Onun için kahkaha menedilmiştir. Tebessüm serbesttir.
Ağlama yalnız insanlara mahsustur.
Düşünme ve duyguyu öğrenen insanlar ağlar.
Çocuk ağlamaz. Bağırır...
Ağlama konuşma ile alâkalıdır.
GÖZYAŞI, MERHAMET, Şefkat Lisânıdır.
Fizyolojik Sahadan mantık sahasına uzanan bir reflekstir.
ALLAH, insana ağlamasını öğretmiştir.
Ağlamak İBÂDETtir.
Ağlamak dikkat buyurun;
HAKk’a karşı tevazu' göstermenin şiddet hâlidir.
GÖZYAŞI, ağlamak, bir histen diğerine geçerken GÖZYAŞI gelir. GÖZYAŞI sinir gerginliği değildir.
En kederli hâllerde ağlayamayız. Ancak kederden sûkunete geçerken GÖZYAŞI akar.
Saf bir saadet anında ağlayamayız. Duyduğumuz sevince biraz keder katılınca kendimizi tutamayız. Güzellikte ağlatır.
Sinirlerimiz gerginken, kırıklığımızı içimize atmış olduğumuz zamanlarda, bir şeref, bir manzara, bir câminin ihtişamı gibi ağlatır. Burada kederden rahatlığa geçiş vardır.
Korku, kırgınlık, keder ancak GÖZYAŞILarı ile sükûn bulur iyileşir.
Ağlamak tıbben faydalıdır. Bu fayda hem RÛH’a hem cesed’edir.
Bir de ALLAH sevgisinden gelen GÖZYAŞILarı vardır. O yaşın kıymetini herkes bilemez.
Cenâb-ı HAKk, GÖZYAŞInı çok sever.
Niçin?.
ALLAH’ ı tesbih vardır.
GÖZYAŞI geldiği zaman insan kul olduğunu itiraf etmiş olur. Ahadîyyeti tesbih vardır.
Bütün esmâlara hürmet vardır.


“BEN size Şahdamarınızdan daha yakınım”

ER-RAHÎM damlayan GÖZYAŞIdır.. Çirkin bile ağlarken güzelleşir...
Ağlamada:

El-BEDÎ’
Er-REZZÂK
Es
- SETTÂR
Er
- RAHÎM
Er
-RAHMÂN Esmâları tecellî eder.
Gizlilik vardır.. Şefkat vardır.. MERHAMET vardır...

Avusturya’lı doktor Alfred Adler; “frauen” kadınlar isimli kitabında: GÖZYAŞInda Lyzozyme denilen zehirli bir madde bulmuştur.
GÖZYAŞI dâvet eden hâllerde bu madde, o RÛHî Hâlin tevekkülünde vücudun dışarı atmak istediği bir artıktır.
Bu madde kanda kalırsa mideyi tahriş eder.. Bronşları etkiler..
Ağlayan insan gıcık duyarak öksürür. Bu madde vücudda kalırsa mide ülseri yapar.
Onun için sıkıntılı RÛHî zamanlarda ağlamak, vücudda husule gelen bu maddeyi dışarı atmak içindir.
Doktor Alfred Adler, yirmi sene Pasifik Adaları'nda kalmış. Erkeklerden ziyâde kadınlarda ülser görülmüştür.
Erkeklerde tesadüf etmemiştir.
Normalde kadınlarda ülser enderdir. Ağladıklarından...
Erkekler sıkıntılı hâllerde ağlamazlar. Sinirlenirler.
Erkeklerde ülsere çok tesadüf olunur.
Halbuki Pasifik Adalarında erkekler çok ağlarlarmış.
Bu adada ağlamak ayıp değildir. Diğer milletlerde ağlamak erkek için ayıptır.
Ağlayan birine bile.:
“Sen erkek değil misin ayıptır! Ne ağlıyorsun, sen kız mısın?” diye tekdir, bir förmül hâline gelmiştir.
“Bu adalarda kadınlar ağlamadıklarından ülsere çok tesadüf edilir” diye doktor Adler kitabında uzun uzadıya tecrübeleriyle izah etmektir.
GÖZYAŞI ile RÛH'un bir alâkası vardır.
Üzüntülerde gözlerimizden yaş gelir. Bunun sebebi henüz anlaşılamamıştır.
Gülmede gözden yaş gelmesinin sebebi de meçhûldür.
Cenâb-ı HAKk, GÖZYAŞI'nı çok sever dedik...
GÖZYAŞI hakkında daha fazla malumat vermeyeceğiz.
GÖZYAŞI İsmindeki Kitabımızda bütün bilinen ve bilinmeyen tarafları ile izah edilmiştir.
Oraya müracaat edilebilir...
Fenâ ve çirkin insan yoktur. Kendisindeki AZÎZLiği ortaya çıkaramamıştır da ondan fenâ ve çirkin isimlerini almıştır.
SU, TOPRAk taharet malzemesidir.. “Maddî taraftan”..


Alâ nefsihi bâsîretün

SU =>Mikrop öldürmez. Kaynarsa, ATEŞin yapacağı işe iştirak eder. Amma, BUHAR olur uçar gider. Temizleyicidir..
ATEŞ =>Mikrop öldürür.
ATEŞ =>Uçmaz, söner. Bu lakırdıları düşünmek lâzımdır...
SUdaki Oksijen =>YAKICIdır.
SUdaki Hidrojen =>YANICIdır.
ATEŞ”i bir birinden ayrılarak husule getirirler.
Ayrılırlar =>GÖRünmez BUHAR/GAZ olurlar.
Birleşirler =>GÖRünürler “SU” olurlar..
ATEŞ =>“Cehennem”...
Mânevi taraftan nefsi’l- levvame...
SU ve TOPRAkın temizlik malzemesi olması, Beşerin SU ve TOPRAktan yaratıldığındandır.
Kendi kendini temizlemek insanın elinde bulunduğundandır.
Kendi malzemesiyle kendini temizlemek...

ALÂ NEFSİHİ BÂSÎRETİN
Okuyucularıma Dedemden selâm olsun!
SU kadar Aziz olun!...


Resim

Resim

Resim---Tesbih.: Sübhânallah demek. Cenâb-ı HAKk'ı şânına lâyık ifadelerle yâdetmek. Yâni: ALLAH'ın zâtında, sıfâtında ve ef'âlinde cemi' nekaisten münezzeh olduğunu ifade etmektir. (Bak: Sübhan)
Resim---Şefkat.: Başkasının kederiyle alâkalanmak, acıyarak sevmek. Yardıma, sevgiye muhtaç olanlara karşılıksız olarak MERHAMET ve sevgiyle yardıma koşmak. Karşılıksız, sâfi, ivazsız sevgi beslemek.
Resim---Tahriş.: (C.: Tahrişât) Tırmalama. Yakıp kaşındırma. * Azdırma. Rencide etmek.
Resim---Refleks.: Bir uyartıya verilen cevap
Resim---Tevekkül.: İşi başkasına ısmarlamak. * Sebeblere tevessül ettikten sonra neticesini Allah'a bırakmak. Allah'tan gelene razı olmak. Kendine ait vazifeyi yaptıktan sonra neticelerini ALLAH'dan istemek. Kadere razı olmak. HAKk'a güvenmek. Yeis ve kederden uzak olmak. Âcizlik göstermek
Resim---Ahadîyyet.: Her hususta mutlak TEKlik. Bilinemezliğinde TEK olan. Ahadîyyet mutlak (târifsiz, sıfatsız, nişansız, keyfiyetsiz) olup EL AHAD celle celâluhu’nun dengi, misli, benzeri, zıddı ve ortağı yoktur. İşaret, ifâde, i’tibar ve kayıddan ari ve beri Ferdanîyyet ve Samedenîyyet sâhibi, sırf ve saf olan mutlak Zâttır.

Resim

Resim---RAHÎM.: (Rahmet. den) Rahmet edici, MERHAMET eyleyen. Rahmedici. Muhafaza eden, bağışlayan. Rahmet ve MERHAMET sahibi, şefkat eden, gufran sahibi. (Kur'an-ı Kerim'de bu isim 220 defa zikredilir.)
Resim---BEDÎ’.: (Bedia) Eşi, benzeri olmayan. Hayret verici güzellikte olan. * Garib. Acib. * Benzeri olmayan şeyleri vücuda getiren. Kimseye benzemeyen. İcad edici olan. * Hâlık ve Hallâk-ı Cihan olan. * Beğenilen. * Yeni bulunmuş ve görülmedik tarzda olan. * Edb: Sözün garib ve güzel olması hâli.
Resim---REZZÂK.: Bütün mahlukatın rızkını veren ve ihtiyaçları karşılayan. (Allah)
Resim---SETTÂR.: Örten, kapayan gizleyen. En çok gizleyen ve örten.
Resim---RAHMAN.: Bütün yaratıklara rızıklarını veren, her an bütün mahlukat hakkında hayır ve rahmet irade buyuran, bütün mahlukatına sayısız nimetler veren. Nizam ve adâlet sâhibi. (Allah)


Resim

Er Rahîmü.: HAKk'a inanıp hayrı işleyen kullarına MERHAMETiyle beraber muhabbeten Muhammedî Neşe'yi yaşatan ve âhirinde ihsan edici olan ALLAHU ZÜ'L-CELÂL. Koşullu, HAKk'a iman ve hayrı amel edinen kullarına özellikle dünya, din ve âhiretlerinde RAHÎM olan ALLAHU ZÜ'L-CELÂL. Özellikle hak edene (şartlı: kurallara uyan mü'mine) çok MERHAMET edip esirgeyici. Mü'mine Âhirî Rahîm. Enfüsî, vücubî...

Resim

Er Rahmânü.: Genellikle MERHAMET eden ve mahlûkatının tümüne önceden ve şartsız ni'met veren bağışlayıcı, yargılayıcı, yâr muamelesi yapan cümleye Evvelî Rahmân. Âfâkî, vücûdî.. MERHAMETi zâtına mahsus ve sınırsız olan ALLAHU ZÜ'L-CELÂL. Özdeki "nun" un (Nûrullah) "mim" hakk olup Rübûbiyyet rüyetine çıkış çekirdeği… Koşulsuz ve genellikle tüm mevcûdatına RAHMÂN olup hayat için lâzım ve lâyıkı bağışlayan ALLAHU ZÜ'L-CELÂL.

Resim

El Bedîü.: Eşsiz, benzersiz, zıdsız güzellikte olan. Benzersiz şeyleri vücûda getirişte benzersiz olan. Sanatkâr-ı Mutlak olup seyrâna seren... Eşsiz, örneksiz ve benzersizliği mutlak olup, mahlükatını da her zerrenin şahsına mahsus eşsizlik, örneksizlik ve benzersizlik kimlik ve kişiliği içinde Ulühîyyeti Hakkı olarak yaratma kudretiyle yaratan ALLAHU ZÜ'L-CELÂL.

Resim

Er Rezzâku.: Yaratıklarına tek ve mutlak rızıklarını vericiolan ALLAHU ZÜ'L-CELÂL. Bütün mahlûkatının rızkını maddî, mânevî; her zaman, her yer ve her hâlde lâzım ve lâyıkınca veren.


Resim

Resim[/b]

بَلِ الْإِنسَانُ عَلَى نَفْسِهِ بَصِيرَةٌ
Resim---“Beli'l- insânu alâ nefsihî basîreth (basîretun).: Hayır, insan kendi nefsine basîrdir (şâhiddir)..” (Kıyâme 75/14)

“BEN, size şahdamarınızdan daha yakınım”:

HAKk'’ın Şah damarından daha yakın olduğu:


وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim---“Ve lekad halaknel insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu AKREBu ileyhi min hablil verîdi : Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha YAKINız.” (Kaf 50/16)
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1131
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: Münir DERMAN (k.s) ALLAH Dostu Der ki; SU-Cilt I

Mesaj gönderen Ahmed »

Resim
23. PÂK SU PİS SU CAN SUYU

SU”dan halkolduk.
HAKk’ın “SU”yu seçmesi, azîz ni'met olarak yarattığındandır.


“Biz, her şeyi SUdan halk ettik.”

Buyuruluyor ya...
O hâlde kendini azîz bilmen lâzımdır...
Kirletme kendini!.. Yıkanmak, bunun fiilî zikiridir.
Onun için :
SUyun kâsesi bin altuna olsa her gün yıkanınız!”
Resûl buyruğu bu kıymeti anlatıyor.
Güzelliğin en ince, en mükemmel, en beliğ ifâdesi SU ile söylenir.: “Bir içim SU...” denir...
SUyu kirletemezsin, kiri temizler o mübârek...
“Pis SU” diye hitap etme. “Kullanılmaz hâldedir.” Söyle... Pis kelimesini kullanma!
“Kirli SU” demek bir kiri temizlemiştir. O, kirin bütün vebalini üzerine almış seni kurtarmıştır.
Rahmeti getirmiş. Settâr ile gizlenmiş.
Kirini götürdüğü şey için istiğfar getiriyor O SU...
İstiğfari neticesi o, tekrar kiri bırakır buhar olur. Tekrar yaptığı işi bildirmek, haber vermek için gider.
Vazifesine devam etmek üzere tekrar iner canlılar âlemine... Yağmur hâlinde...
SU, âdeta bütün mekânda bulunan canlı, cansız, dünya yüzünde ne varsa gözle görülür, görünmez, el ile tutulur, tutulmaz hepsiyle karışmış, sarmaş dolaş olmuştur.
Bu kaynaşmada şekilden şekile, renkten renge, taddan tada, kokudan kokuya bürünür.
Süte hiyle ile SU katmak, sütteki SUya hakaret olur.
“Sütte süt muvâzenesine”... Ondan bu iş yasaktır.
Yasak olmasının sebebi yine süte SU katanı korumak içindir. Kendine hürmetsizliği tamir içindir.
Zûlüm için değil...
Burada bu cümleleri çok düşünün, anlaşılması güçtür.
Amma, başka türlü kelimelerle ifade edilemiyor.
Canlılara SU lâzımdır.
Canlı demek ne demektir?
Rûh başkadır. Can başkadır. Ayrı ayrı varlıklar ve olaylardır.
Can fizyolojik bir olaydır. Hücrenin hareketini sağlar.
Rûh ise, fikir, duygu, irade hayatı demektir. En basit ifâde ile...
Ruhlar ölmez ve yok olmaz. Amma canlar ölür ve yok olur..
Âhirette, işte bu yok olan canlar tekrar dirilecek.
Rûhlar da bu dirilen canlarla cesedde birleşeceklerdir.
Ölüm, canın bitmesidir. Rızık, cana ruh hatırı için verilmiştir. Rızk bitmeden can çıkmaz.
Rızk bitti mi rûhu kabz meleği rûha iltifat için, ona refakat için teşrif eder.
Bu hâdiseden Rûh çekinip korktuğu için iltifat olsun diye ölüm zamanını yani canın sona ermesini Cenâb-ı HAKk kulundan gizlemiştir. Bu Hadis-i Kudsî’ dir.
Hastalıklar dâima cana ait bozukluklardır.
Son nefeste.:
Lâ ilâhe İllâllah demek Rûhun Can ile ve canın Rûh ile helâllaşmasıdır.
Rûh’a arız olan ve Rûh Hastalığı dediğimiz hâller tereddüd vesvese kötü şeylere doğru giden ve bu rûhu fenâ yollarda bilmeden kullanan kullarda görülen cinnî olaydır.
Hastalıklarda mikropları vesile buyurmuştur HAKk...


“Havada gözle görülemeyecek kadar küçük zerreler olmasaydı insanlar 1000 sene yaşardı!.” (Hadis-i Şerîf)
Canın da hastalanmasının hikmetini izâh etmektedir.
Devâ ve ilaçlar da bu rabıtayı muhafaza için halkedilmiştir.
Canlılara SU lâzımdır dedik. Bu tıbbî, fennî bir bilgidir.
Canlı susar.. SU ister. Nebat, hayvan, toprak da...
Susamak tıbben izah edilmiştir. İhtiyaç bakımından...
Acıkırız, bu da bütün duygularımız için de böyledir.
Amma, niçin SUsarız (SU isteriz)?
Bunu herkes bilmez. Sebebi bir âyet ile bildirilmiştir. Ben söylemem...
Amma o âyeti okuyanlar ve mânâsını bilenlerin bile milyonda biri farkındadır.
Bilenler de söylemez... Bu da bir edeb meselesidir.
Bu satırları okuyanlar da, biz de öğrensek diye merak ederler. Merak etmede bir fayda yoktur.
Rahatın, düzenin bozulur. Tahammülsüzlük içinde perişan olabilirsin.
Onun için yeteneğin kadar düşün o kadar... Yeter...
Sakabaşı bile bunu öğrenmek için uğraşmaz.
Balıklar bunu bilselerdi hep karaya çıkarlardı...
Cinler SUdan geçmezler bu, “kudretleri yoktur” demek değildir. Geçmemeleri emir olunmuştur.
Emre itaatleri dışında helâk olurlar. Ondan geçmezler...
Tahammülsüzlük bir nevi mecburi edeb hikayesidir.
Tahammül ve sabırda hayır ve itaat gizlidir. Burada zûlüm yoktur.


ALLAH, tahammülün dışında maddî ve ruhî yük teklif etmez...”

Âyeti, nefsin tahammül edeceğinden fazla yük vermez.
Buradaki “NEFS” hangi Nefs’ tir?.
Onu hele senelerce düşünde bul bakalım...


La yükellifullahu nefsen illâ vus’âha!..

Âyet-i Kerimesindeki Nefs...
Bu lafı yabana atma... Bulur anlarsan... Velî olursun...
Bu söz, ALLAH Hakkı için doğrudur. Şüphe etme sakın ha!..


E fe ayina bi2l- halki'l- evvel bel hum fi lebsim min halkin cedid

Bu âyeti de düşün. Tefsir ettir ehline... Öğrenmeğe çalış!..
Ceseddden kurtulan; niçinlerin, niçin târif olunamayacağını anlamağa muktedir olur.
İnsan havada yaşar. Nebat toprakta. Balık SUda...
Havasızlıktan insan ölür. Topraktan ayrılan nebat kurur. SUda çıkan balık ölür...

Resim

Resim

Resim---Kâse.: f. Tas veya çanak. Kâse gibi olan çukurluk.
Resim---Âdeta.: Âdet olduğu üzere, her vakitki gibi, alelâde. Bayağı surette, âdi bir suretle. Düpedüz.
Resim---İltifat.: Güzel sözle samimi olarak okşamak. Yüz göstermek. Teveccüh etmek. İyilik etmek. Lütfetmek. * Dikkat, itina.
Resim---Edeb.: Terbiye. Kavlen, fiilen insanlara lütuf ile muamele etmek. Güzel ahlâk. Usluluk. Hayâ. * Ist: Sünnet-i Resûl'e (aleyhisselâm) uygun hareket etmek. * Utanılacak şeylerden insanı koruyan meleke; kuvve-i râsiha-i nefsiye. * Edebiyat ve ondan bahseden ilim.
Resim---Mecburî:. Zora tutulma. Mecburluk.

Resim

Resim

أَوَلَمْ يَرَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَنَّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ كَانَتَا رَتْقًا فَفَتَقْنَاهُمَا وَجَعَلْنَا مِنَ الْمَاء كُلَّ شَيْءٍ حَيٍّ أَفَلَا يُؤْمِنُونَ
Resim---“E ve lem yerallezine keferu enne's- semavati ve'l- erda kaneta ratkan fe fetaknahüma ve cealna mine'l- mai külle şey'in hayy e fe la yü'minun.: İnkâr edenler, göklerle yer bitişik bir halde iken bizim, onları birbirinden kopardığımızı ve her canlı şeyi SUdan yarattığımızı görüp düşünmediler mi? Yine de inanmazlar mı?” (Enbiyâ 21/30)

لاَ يُكَلِّفُ اللّهُ نَفْسًا إِلاَّ وُسْعَهَا لَهَا مَا كَسَبَتْ وَعَلَيْهَا مَا اكْتَسَبَتْ رَبَّنَا لاَ تُؤَاخِذْنَا إِن نَّسِينَا أَوْ أَخْطَأْنَا رَبَّنَا وَلاَ تَحْمِلْ عَلَيْنَا إِصْرًا كَمَا حَمَلْتَهُ عَلَى الَّذِينَ مِن قَبْلِنَا رَبَّنَا وَلاَ تُحَمِّلْنَا مَا لاَ طَاقَةَ لَنَا بِهِ وَاعْفُ عَنَّا وَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَآ أَنتَ مَوْلاَنَا فَانصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ
Resim---Lâ yukellifullâhu nefsen illâ vus’ahâ lehâ mâ kesebet ve aleyhâ mektesebet rabbenâ lâ tuâhıznâ in nesînâ ev ahta’nâ, rabbenâ ve lâ tahmil aleynâ ısran kemâ hameltehu alellezîne min kablinâ, rabbenâ ve lâ tuhammilnâ mâ lâ tâkate lenâ bih(bihî), va’fu annâ, vagfir lenâ, verhamnâ, ente mevlânâ fensurnâ ale'l- kavmil kâfirîn (kâfirîne):ALLAH her şahsı, ancak gücünün yettiği ölçüde mükellef kılar. Herkesin kazandığı (hayır) kendine, yapacağı (şer) de kendinedir. RABBimiz! Unutursak veya hataya düşersek bizi sorumlu tutma. Ey RABBimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır bir yük yükleme. Ey RABBimiz! Bize gücümüzün yetmediği işler de yükleme! Bizi affet! Bizi bağışla! Bize acı! Sen bizim mevlâmızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et! (Bakara 2/286)

أَفَعَيِينَا بِالْخَلْقِ الْأَوَّلِ بَلْ هُمْ فِي لَبْسٍ مِّنْ خَلْقٍ جَدِيدٍ
Resim---“E fe ayina bi'l- halkil evvel bel hum fi lebsim min halkin cedid : İlk yaratmada âcizlik mi gösterdik? Hayır, onlar yeni bir yaratma hususunda şüphe içindedirler.” (Kaf 50/15)
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1131
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: Münir DERMAN (k.s) ALLAH Dostu Der ki; SU-Cilt I

Mesaj gönderen Ahmed »

Resim
24. FEZÂHIRSIZLIK

Fezâda hava yoktur.
Niçinlerin, niçinlerin, niçini fezâdaki bu havasızlıkta gizlidir.
Dipsizliğin dibini bulmak sevdasında olanlar, bir karış mesafede olan Ay'a gittiler...
Işık yılları ile ölçülemeyen mesafede, milyonlarca Yıldız ve Ay’lar var...
Bir saniyelik zafer kazandılar güya...
Kavanozdaki balık kendini deryâda zanneder. Bunlarda böyle...
ALLAH diyen, Peygambere bağlı olan kalb; ışığa gem vurur da binerler.
Namaz mi’ractır... Namazda olan, yerden göğe çıkmaz gökten yere iner.
Ay'a gitmek, hâşa ALLAH’a dil çıkarır gibi küstah bir yarıştır.
Buna benzer bu davranış, amma düşün..
Fâreler gece hırsızlık yaparlar.. Çok zekîdirler..
Sivri sinek karanlıkta iş görür. Kara sinek gündüz.
Pireler gece iş görürler. Pirelerin vebâ hastalığı mikrobunu nakil işi, bir hikmete tâbidir.
Hırsızlık toplumu yıkar.
Pireler, doğru dürüst, hayır sever ruhlu olanlara konmaz, gitmez...
Sivri sinekler ısırmaz.. Nedir bilinmez...
Bilinir söylense sebebi gülünç gelir insan mantığına. Fakat mantık gülünç olur da ondan...
Bunlar aklın ötesindeki mes’elelerdendir.
Tahta kuruları gece çıkar.. Bâzı vücudlara bir şey yapmaz.
Hayatınız sizin değildir.. Kâinat âhenginin bir parçacığıdır..
Ölüm, fazilet imtihanıdır. Seni senden almaktır...
En sağlam ağaçlar bir gün devrilirler.
Ordular her zaman galip gelemezler.
Akibeti hakkında kimse bir şey bilmeyecektir.
Bilmeğe muktedir olunan şey, insanların İlâhi Bir Kanun ile idâre edildiğidir...
Kâmil insan;
Yürümeden erişir.. Görmeden bilir... Hareket etmeden bitirir...
Çünkü gayba inananların halkasına girmiştir.
Yakutu, inciyi eziniz.. Hırsızlık kalmayacaktır.
Mukaveleleri yakın, mühürlerini kırın.. İnsanlar sâde ve mütevazi' olacaklardır..
Ölçü ve ağırlıkları kaldırınız. Mücadele ve münazaa kalmıyacaktır..
Onun için;
Aza kanaat et!
Kötü huylu olma!
Her şeye merhamet gözü ile bak!
İyilik yap!..
Güler yüzlü ol!
Dünya kimseye kalmamış ve kalmayacaktır.
Resûl-u Ekrem’e inen âyeti oku.:


“Ey Habibim herkes ölecek sen de öleceksin”...
“İnnekemeyyitun. Ve innehum meyyitun”

İnkarda hüsran vardır.
İnanmada ise, huzur.. Unutma...
Himmet almağa çalış...


Resim

Resim

Resim---Küstah : Sıra, saygı tanımadan davranan (kimse)
Resim---Gayb.: Gizli olan. Görünmeyen. Belirsiz. * Güman. Hislerle veya akıl ile bilinmeyen şey.
Resim---Mukavele.: Kavilleşmek. Karşılıklı anlaşmak. Sözleşmek. * Anlaşmada imzalanan ve karar altına alınanların yazıldığı kâğıt.
Resim---Münazaa.: Ağız kavgası, mücadele, çekişmek.
Resim---Kanaat.: Aç gözlü olmayıp hırs göstermemek. Kısmetinden fazlasına göz dikmemek. Helâl ile yetinip haramı istememek. Az şeyi de olsa kısmetine razı olmak.
Resim---Hüsran.: Ümit edilenin elde edilememesinden duyulan elem. Mahrumiyet acısı. * Zarar, ziyan, kayıp.
Resim---Himmet.: Kalbin bütün kuvveti ile Cenab-ı Hakk'a ve sâir mukaddesata yönelmesi. Kalb isteği ile gösterilen ciddi gayret. * Allah indinde makbul ve mübârek bir kimsenin mânevi yardımı ile birisini koruması, yardım etmesi. * Tabiî şevk ve meyil ve heves. * Lütuf, yardım.


Resim

Resim

إِنَّكَ مَيِّتٌ وَإِنَّهُم مَّيِّتُونَ
Resim---" İnneke meyyitüv ve innehüm meyyitun.: Muhakkak sen de öleceksin, onlar da ölecekler.” (Zümer Sûresi,39/30)
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1131
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: Münir DERMAN (k.s) ALLAH Dostu Der ki; SU-Cilt I

Mesaj gönderen Ahmed »

Resim
25. AFVETMEK SU RAHMETİ ÖZELLİKLERİ - CANLILIK

Bir kusurdan dolayı özür dileyeni Afvetmek, “Afv” değildir.
O kusurdan hiç incinmeyen ve hiddet etmeyenin durumu, bu hareketi Afv’dır.
Kusur ve hataları, tecâvüzleri, haksızlıklara ma'ruz kalıp onlardan incinmeyen ve hoş görmek de “Afv” değildir.
Onları, tabii, olmamış gibi “sağır ve kör” gibi olarak karşılayanın durumu hakiki “Afv” dır.
Bu laflarla bir şey ifade etmek istiyoruz. Anlamanızı ricâ ederiz...
Yazın sağnak hâlinde yağan Yağmura Arabçada “hallâbe” veyahut “hellâb” denir.
Resûl-u Ekrem kendilerini bu Yağmura arzederlerdi.
Yağmurun getirdiği feyzden faydalanırlardı.
Yağmurun ALLAH ile ilgisi yenidir.
Yağmurun ALLAH’a daha yakın olması dolayısıyla insanların en faziletlisi olan Resul-u Ekrem’i Yağmur teshir etmiştir.
Yağmurun risalet aracılığı SUyun risaletidir…
Yâni SU, ALLAH’ın
El HAYy esmâsının tahammül hududuna girmesi için bir nevi Risâlet Vazifesi görüyor.
Çünkü, canlı olan her şey SUdan halk olunmuştur.:

“Ve cealnâ mine’l- mâi külle şey’in hayyin”
Buluttan, her şeyin yaratıldığı SU tekrar husule geliyor.
Dikkat buyurun:


“E fe ayina bil halkil evvel bel hum fi lebsim min halkin cedid”

Her şey halk olur gider ve tekrar yeniden halk olur.
Bu o kadar âni olur ki biz bunu devamlı zannederiz.
Bir elektrik ampülünün saniyede 60 defa yanıp sönmesi bize ceryÂNın devamlı olduğu hissini verir.
Biz öyle zannederiz..

SUyun içinde;
Zerre zerre ışık....
Zerre hayat kımıldar...
Bir sessizlik gizlidir...

SUda;

Ak sıcaklık,
Issız yalnızlık,
Sessiz güvenlik...

Bu lafları günlerce düşünün içinde bir şey gizlidir.
Bir şeyler mırıldanmak istiyoruz... O kadar...
Buyurun SUyun en derin, en mahrem yerine inelim:
Orada SUkaynar, SU görünür:


“Ve cealnâ mine’l- mâi külle sey’in hayyin”
Her şey SUdan halk oldu...
Evet, Bu Âyeti Kerimede
vav harfi yokmu işte her şey burada gizlidir.
Kur'ÂN-ı kerim’de “vav” harfi çoktur.
Bu bir SIRRdır.
Bu, Kudretin tahammül hududuna girmesi için SU araya girmiş ve Risâlet alınmıştır.
Vahiy” nasıl Resûl-ü Ekrem’de insan tahammül hududuna iniyorsa.
Onun gibi...
SUda, İlâhi Kudret HAYy gizlidir.
SU ateş söndürür.
SU temizdir.
SUsuz canlılık yoktur.
SUsuz hava yoktur.
SUsuz huzura bile durulamaz...
SU olmadığı yerde, toprak temizlik için kullanılır.
Toprak olmasaydı SU görünmezdi. Nerede toplanıp görünecek...
Bâtın =>Zâhir olmayacaktı.
SU olmasaydı =>CeNNet bile halk olmazdı.


CeNNetin altında ırmaklar akar...”

“Şol CeNNet’in ırmakları akar ALLAH deyu deyu...”
Sözü söylenmezdi..

Ateş, sıcaklık, SUyun kıymetini bildirmek için halk olundu.
Soğuk olmasaydı sıcaklık ve ateşin niçin yaratıldığı hikmeti anlaşılamazdı.
Resûller, sıcak iklimlerde teşrif etmişlerdir.
SUyun kıymetini anlatmak, sıcağın sebebi hikmetini bildirmek içindir.
Başka sebep arama... Yoktur... Zâten bulamazsın!.
Kendini örselemiş olursun, aklı zorlar, mantığı çamura sokarsın...
Bâtın ile zâhir bir birine dokunmuştur. Örülmüştür. Bu hikmette....

“Hekime nesiceti. Bedihi hikmetin.
Sümme neteseceti. Bâ lemt seyehaci.”


SU ile toprak ondan sarmaş dolaş oldu...
Görünmeyen İlâhi Lemâ'nın, RûH'un menevişlerini, gizli hazineyi Zâhir etmek için...
SU gizlenir Buhar olur.
Buhar gizlenir SU olur.
Bu arada hava olur ciğerlere dolar, canlılara girer.
SU ile toprağın kucaklaşmasını devam ettirir.
Hayat bu... Canlılık bu işte...
Balık da topraktır. SUda yaşar. SUdan hava alır.
İnsan, hayvan da topraktır. Havada yaşar Havadan SU alır.
Yerlerini değişmezler...
Balıklar konuşurlar.:
“O insanlar ki hava içredir. havayı bilmezler”.
Burada “bilmek” kadir ve kıymet bilmek değildir.
“Balıklar konuşur mu?” diyeceksiniz...
Konuşur şüphe etme. Nebatat, Hayvanat, böcekler, her şey konuşur ve bilirler...
Yûnus Balığı, Papağan bu sırrın milyonda birini ifşâ etmişlerdir.
Balık SUdan çıkarsa Zâhiri =>Bâtın olur. =>ÖLür.
İnsan SUya girerse zâhiri =>Bâtın olur. =>Ölür.


“Huvel'evvelu vel'ahiru vezzahiru velbatinu ve huve bikulli şey'in 'aliymun”

Hızır - İlyas muamması işte budur...
Hızır toprakta.
İlyas SUlarda, deryalarda...
Bu, “Kudret Muvazenesinin


“Ve cealnâ mine’l- mâi külle sey’in hayyin” âyetinin devamlı tefsircileridir...

Bu Âyetin bildirilmesi, her ÂN SUdan “HAYy”ın devamlı tecellisi, olduğunu bildirmektedir.
Hızır’ın DUÂsını ara sıra değil daima oku:


YÂ HAKku - YÂ MÜBÎNu - YÂ HABÎRu - YÂ HADÎyyu - YÂ HAYyu
YÂ KAYYUMu - YÂ EVVELu - YÂ ÂHİRu - YÂ ZÂHİRu - YÂ BÂTINu

Bu DUÂda büyük Mânevi bir SIRR gizlidir.
O'nu da EHLini BUL ondan ÖĞReN...


Resim

Resim

Resim---Tecavüz : Haddini aşma. Söz veya hareketle ileri gitme. * Aleyhine hareket etme. * Zorlama. * Geçme. * Sataşma, saldırma, sarkıntılık
Resim---Maruz : Bir şeyin etkisine uğramak veya uğratmak. * Arzolunmuş, arzolunan. * Serilmiş, yayılmış. * Verilmiş, sunulmuş. * Anlatılmış. * Bir şeye karşı siper alan.
Resim---Risalet : Birisini bir vazife ile bir yere göndermek. * Peygamberlik. Büyük kitapla gelen peygamberlik. * Elçilik.
Resim---Teşrif : Şereflendirmek. Yüksek yere çıkmak. Şeref vermek. * Bir yere buyurmak.
Resim---Lemâ : Işık ışını

Resim

Resim

أَوَلَمْ يَرَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَنَّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ كَانَتَا رَتْقًا فَفَتَقْنَاهُمَا وَجَعَلْنَا مِنَ الْمَاء كُلَّ شَيْءٍ حَيٍّ أَفَلَا يُؤْمِنُونَ
Resim---“E ve lem yerallezine keferu ennes semavati vel erda kaneta ratkan fe fetaknahüma ve cealna minel mai külle şey'in hayy e fe la yü'minun : İnkâr edenler, göklerle yer bitişik bir halde iken bizim, onları birbirinden kopardığımızı ve her canlı şeyi sudan yarattığımızı görüp düşünmediler mi? Yine de inanmazlar mı?” (Enbiyâ Sûresi, 21/30)

هُوَ الْأَوَّلُ وَالْآخِرُ وَالظَّاهِرُ وَالْبَاطِنُ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim---"Huvel'evvelu vel'ahiru vezzahiru velbatinu ve huve bikulli şey'in 'aliymun. : O ilktir, sondur, zâhirdir, bâtındır. O, her şeyi bilendir.” (Hadîd Sûresi, 57/3)

اَفَعَيينَا بِالْخَلْقِ الْاَوَّلِ بَلْ هُمْ فى لَبْسٍ مِنْ خَلْقٍ جَديدٍ
Resim--- Efe ayina bil halkil evvel bel hum fi lebsim min halkin cedid:Biz ilk yaratılışta aciz mi kaldık? doğrusu onlar şüphe içindeler yeni bir yaratılıştan (Kaf Sûresi, 50/15)

Resim---İnanıp yararlı işler yapanlara, altlarından ırmaklar akan cennetlerin kendilerine ait olduğunu müjdele! Onlardaki herhangi bir meyveden rızıklandırıldıklarında: "Bu daha önce de rızıklandığımız şeydir" derler ve o rızık birbirinin benzeri olmak üzere, kendilerine sunulacak. Orada çok temiz zevceler de onların. Hem onlar orada ebedî kalacaklar. (Bakara Sûresi, 2/25)

Resim---(Ne var ki) bunlardan sonra yine kalpleriniz katılaştı. Artık kalpleriniz taş gibi yahut daha da katıdır. Çünkü taşlardan öylesi var ki, içinden ırmaklar kaynar. Öylesi de var ki, çatlar da ondan su fışkırır. Taşlardan bir kısmı da Allah korkusuyla yukardan aşağı yuvarlanır. Allah yapmakta olduklarınızdan gafil değildir.(Bakara Sûresi, 2/74)

Resim---Talut, ordu ile hareket edince dedi ki: "Allah sizi mutlaka bir nehirle imtihan edecek. Kim ondan içerse, benden değildir. Kim de onu tatmazsa, işte o bendendir. Ancak eliyle bir avuç alan başka (bu kadarına ruhsat vardır)." Derken içlerinden pek azı hariç, hepsi de varır varmaz ondan içtiler. Talut ve beraberindeki iman eden kimseler nehri geçtiklerinde. "Bizim bugün, Calut ile ordusuna karşı duracak gücümüz yok." dediler. Allah'a kavuşacaklarına inanıp, bilenler ise şu cevabı verdiler: "Nice az topluluklar, Allah'ın izniyle nice çok topluluklara galip gelmişlerdir. Allah, sabırlılarla beraberdir."(Bakara Sûresi, 2/249)

Resim---Hiç biriniz ister mi ki, kendisinin hurmalık ve üzümlüklerden bir bahçesi olsun, altında ırmaklar aksın, içinde her türlü ürünü bulunsun da, kendi üzerine de ihtiyarlık çökmüş ve elleri ermez, güçleri yetmez küçük, zayıf çocukları olsun. Derken ona ateşli bir bora isabet ediversin de o bahçe yanıversin. İşte Allah, âyetlerini size böylece açıklıyor. Umulur ki, düşünürsünüz.(Bakara Sûresi, 2/266)

Resim---De ki, size, o istediklerinizden daha hayırlısını haber vereyim mi? Korunan kullar için Rablerinin yanında cennetler var ki, altlarından ırmaklar akar, içlerinde ebedî kalmak üzere onlara, hem tertemiz eşler var, hem de Allah'dan bir rıza vardır. Allah, o kulları görür (Âli İmrân Sûresi, 3/15)

Resim---İşte onların mükafatı (ödülleri) Rableri tarafından bağışlanma ve altından ırmaklar akan, ebedî kalacakları cennetlerdir. Çalışanların mükafatı ne güzeldir! (Âli İmrân Sûresi, 3/136)

Resim---Rableri onlara şu karşılığı verdi: "Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden, hiçbir çalışanın amelini zayi etmeyeceğim. Sizler birbirinizdensiniz. Göç edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda eziyet edilenler, savaşanlar ve öldürülenler... Onların günahlarını elbette örteceğim ve Allah katından bir mükafat olmak üzere, onları altından ırmaklar akan cennetlere de koyacağım. En güzel mükafat Allah katındadır".(Âli İmrân Sûresi, 3/195)

Resim---Fakat Rablerinden gereğince korkanlar için altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. Onlar orada ebedî olarak kalacaklar, Allah katından ağırlanacaklardır. İyiler için Allah katındakiler daha hayırlıdır.(Âli İmrân Sûresi, 3/198)

Resim---İşte bütün bu hükümler, Allah'ın koyduğu hükümler ve çizdiği sınırlardır. Kim Allah'a ve Peygamberine itâat ederse Allah onu altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar. Onlar, orada ebedî olarak kalacaklardır. İşte büyük kurtuluş budur.(Nisâ Sûresi, 4/13)

Resim---İman edip salih ameller işliyenleri ise, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacağız. Orada ebedî olarak kalacaklar. Onlara orada tertemiz eşler vardır. Onları, koyu gölgeler altında bulunduracağız.(Nisâ Sûresi, 4/57)

Resim---İman edip iyi işler yapanları da altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacağız, orada ebedî olarak kalacaklardır. Bu, Allah'ın gerçek vaadidir. Allah'dan daha doğru sözlü kim olabilir?(Nisâ Sûresi, 4/122)

Resim---Allah, İsrailoğularından söz almıştı. İçlerinden on iki müfettiş göndermiştik... Allah şöyle demişti: " Ben, muhakkak sizinle beraberim. Namazı dosdoğru kıldığınız, zekatı verdiğiniz, peygamberlerime iman ettiğiniz ve onlara yardımda bulunduğunuz, (mallarınızı) Allah yolunda güzelce sarfettiğiniz takdirde, günahlarınızı mutlaka örter ve sizi altından ırmaklar akan cennetlere korum. Fakat sizden her kim de, bundan sonra küfrederse, dosdoğru yoldan sapmış olur.(Mâide Sûresi, 5/12)

Resim---Böyle demeleri sebebiyle Allah onları altlarından ırmaklar akan cennetlerle mükafatlandırmıştır. Orada ebedî olarak kalacaklardır. İşte iyilik yapanların mükafatı budur.(Mâide Sûresi, 5/85)

Resim---Allah buyurdu ki: "Bu, sadıklara doğruluklarının fayda sağladığı gündür. Onlar için altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler vardır". Allah onlardan razı olmuş, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte büyük kurtuluş budur.(Mâide Sûresi, 5/119)

Resim---Kendilerinden önce nice nesilleri helak ettiğimizi görmediler mi? Yeryüzünde size vermediğimiz imkanları onlara vermiştik. Onlara gökten bol bol yağmur indirmiş, altlarından ırmaklar akıtmıştık. Fakat onları günahlarından dolayı helak ettik. Ve kendilerinden sonra başka bir nesil yarattık. (En'âm Sûresi, 6/6)

Resim---Orada kalblerinde bulunan kini çıkarıp atarız. Onların altlarından ırmaklar akar. "Bizi buna erdiren Allah'a hamdolsun. Eğer Allah bizi doğru yola sevk etmeseydi biz doğru yola erişemezdik. Şüphesiz Rabbimizin peygamberleri bize gerçeği getirmişler." derler. Onlara şöyle seslenilir: "İşte size cennet! Yaptıklarınıza karşılık buna varis oldunuz".(A'râf Sûresi, 7/43)

Resim---Allah mümin erkeklere ve mümin kadınlara, altlarından ırmaklar akan cennetler vaad buyurdu. Orada ebedi kalacaklardır. Hem de Adn cennetlerinde hoş meskenler vaad etmiştir. Allah'ın rızası ise hepsinden büyüktür. İşte asıl büyük kurtuluş da budur.(Tevbe Sûresi, 9/72)

Resim---Allah onlara, altından ırmaklar akan cennetler hazırladı. İçlerinde ebedi kalacaklar. İşte o büyük kurtuluş budur.(Tevbe Sûresi, 9/89)

Resim---Muhacir ve Ensar'dan İslâm'a ilk önce girenlerin başta gelenleri ve iyi amellerle onların ardınca gidenler var ya, işte Allah onlardan razı oldu, onlar da Allah'dan razı oldular ve onlara, altlarında ırmaklar akan cennetler hazırladı ki, içlerinde ebedi kalacaklar. İşte büyük ve muhteşem kurtuluş budur. (Tevbe Sûresi, 9/100)

Resim---Hiç şüphesiz iman edip salih ameller işleyenleri, imanlarından dolayı Rableri hidayete erdirir. Naîm cennetlerinde altlarından ırmaklar akar durur. (Yûnus Sûresi, 10/9)

Resim---Yeryüzünü enine boyuna yayıp döşeyen, onda oturaklı dağlar ve ırmaklar meydana getiren ve yeryüzünde meyvelerin hepsinden iki çift yapan O'dur. Sürekli olarak gece ile gündüzü birbirine dolamaktadır. Düşünecek olan bir kavim için bunda muhakkak ki, ibretler vardır. (Ra'd Sûresi, 13/3)

Resim---Müttakilere vaad olunan cennetin misali şöyledir: Altından ırmaklar akar durur, yemişleri süreklidir, gölgeleri de. İşte bu, takva yolunu tutanların akıbetidir. Kâfirlerin akıbeti de ateştir. (Ra'd Sûresi, 13/35)

Resim---İman edip salih ameller işleyenler ise, Rablerinin izniyle içinde sürekli kalacakları ve altından ırmaklar akan cennetlere konulurlar. Oradaki dirlik temennileri "selâm!"dır. (İbrâhîm Sûresi, 14/23)

Resim---Allah öyle bir Allah'tır ki; gökleri ve yeri yarattı, gökten su indirdi, onunla size rızık olarak çeşitli meyveler çıkardı; emri gereğince denizde yüzüp gitmeleri için gemileri emrinize verdi, ırmakları da emrinize verdi.(İbrâhîm Sûresi, 14/32)

Resim---Allah, yeryüzü sizi sarsmasın diye oraya sabit dağlar yerleştirdi. Yolunuzu bulmanız için de nehirler ve yollar yarattı. (Nahl Sûresi, 16/15)

Resim---O girecekleri yer, Adn cennetleridir ki, altından ırmaklar akar. Orada Allah'tan korkanlara diledikleri nimetler vardır. İşte Allah, takva sahiplerini böyle mükafatlandırır. (Nahl Sûresi, 16/31)

Resim---"Veyahut hurmalıklardan ve üzümlüklerden senin bir bahçen olsun da ortasından şarıl şarıl ırmaklar akıtmalısın." (İsrâ Sûresi, 17/91)

Resim---İşte onlara Adn cennetleri vardır; altlarından ırmaklar akar, orada altın bileziklerle süslenecekler, ince ve kalın ipekliden yeşil elbiseler giyerek koltuklar üzerine dayanıp kurulacaklar. O ne güzel karşılık ve ne güzel kalma yeri! (Kehf Sûresi, 18/31)

Resim---İki bağın ikisi de yemişlerini vermiş, hiçbir şey noksan bırakmamış, ikisinin ortasından bir de nehir akıtmışız. (Kehf Sûresi, 18/33)

Resim---Adn cennetleri vardır ki, altlarından ırmaklar akar, onlar, orada ebedî olarak kalacaklardır. Ve işte bu, (küfür ve isyandan) arınanların mükafatıdır. (Tâhâ Sûresi, 20/76)

Resim---Şüphe yok ki Allah, iman edip salih amelleri işleyenleri altından ırmaklar akan cennetlere koyacak. Şüphesiz Allah dilediğini yapar. (Hacc Sûresi, 22/14)

Resim---Şüphesiz Allah iman edip yararlı iş işleyenleri, altından ırmaklar akan cennetlere koyacak, orada altın bilezikler ve inciler takınacaklar. Oradaki elbiseleri de ipektendir. (Hacc Sûresi, 22/23)

Resim---Öyle yücedir O ki, dilerse sana ondan daha iyisini, altından ırmaklar akan cennetler verir, sana köşkler de yapar. (Furkân Sûresi, 25/10)

Resim---(Onlar mı hayırlı) yoksa, yeryüzünü oturmaya elverişli kılan, aralarında nehirler akıtan, onun için sabit dağlar yaratan, iki deniz arasına engel koyan mı? Allah'ın yanında başka bir ilâh mı var? Hayır onların çoğu (hakikatları) bilmiyorlar. (Neml Sûresi, 27/10)

Resim---İman edip güzel işler yapanları, (evet) muhakkak ki onları, altlarından ırmaklar akan ve içinde ebedî kalacakları cennet köşklerine yerleştireceğiz. (Böyle iyi) işler yapanların mükafatı ne güzeldir! (Ankebût Sûresi, 29/58)

Resim---Fakat o Rablerine sığınarak korunanlar için altlarından ırmaklar akan, üzerlerinden şehnişinler yapılmış, şehnişinli (balkonlu) köşkler vardır. Bu, Allah'ın vaadidir. Allah vaadinden caymaz. (Zumer Sûresi, 39/20)

Resim---Firavun kavmine seslenerek dedi ki: "Ey kavmim! Mısır hükümdarlığı ve altımdan akıp giden şu ırmaklar benim değil mi? Görmüyor musunuz? (Zuhrûf Sûresi, 43/51)

Resim---Şüphesiz ki, Allah iman edip salih amel işleyenleri, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar. İnkâr edenler ise dünyada zevk edip geçinirler. Hayvanların yediği gibi yerler. Onların varacakları yer ateştir. (MuhaMMed (S.), 47/12)

Resim---Kötülükten sakınanlara vaad edilen cennetin durumu şöyledir: Orada bozulmayan temiz sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenlere lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır. Onlar için cennette her çeşit meyve ve Rablerinden bir bağışlanma vardır. Bunların durumu, ateşte ebedî olarak kalacak olan ve bağırsaklarını parçalayacak kaynar su içirilen kimsenin durumu gibi olur mu? (MuhaMMed (S.), 47/15)

Resim---Mümin erkeklerle mümin kadınları, içinde ebedi kalacakları, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyması, onların günahlarını örtmesi içindir. İşte bu, Allah katında büyük bir kurtuluştur. (Fetih Sûresi, 48/5)

Resim---Köre vebal yoktur, topala da vebal yoktur, hastaya da vebal yoktur. Bununla beraber kim Allah'a ve peygamberine itâat ederse, Allah onu, altından ırmaklar akan cennetlere sokar. Kim de geri kalırsa, onu acı bir azaba uğratır. (Fetih Sûresi, 48/17)

Resim---Takva sahipleri cennetlerde, nur içindedirler. (Kamer Sûresi, 54/54)

Resim---O gün inanan erkekleri ve inanan kadınları görürsün ki nurları, önlerinde ve sağlarında koşuyor. (Kendilerine): "Bugün müjdeniz altlarından ırmaklar akan, içlerinde ebedi kalacağınız cennetlerdir." (denilir) İşte büyük kurtuluş budur! (Hadîd Sûresi, 57/12)

Resim---Allah'a ve ahiret gününe inanan bir milletin, babaları, oğulları, kardeşleri, yahut akrabaları da olsa Allah'a ve Resulüne düşman olanlarla dostluk ettiğini görmezsiniz. Onlar o kimselerdir ki Allah kalblerine iman yazmış ve onları kendinden bir ruh ile desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedî kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte onlar Allah'ın hizbi (dininin yardımcıları)dir. İyi bil ki, kurtuluşa ulaşacak olanlar, Allah'ın hizbidir. (Mucâdele Sûresi, 58/22)

Resim---(Eğer böyle yaparsanız Allah) sizin günahlarınızı bağışlar ve sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere, Adn cennetlerinde hoş yerlere koyar. İşte büyük kurtuluş budur. (Saff Sûresi, 61/12)

Resim---Toplanma günü için sizi topladığı zaman var ya, işte o gün, kimin aldandığının açığa çıkacağı aldanma günüdür. Kim Allah'a inanır ve yararlı iş yaparsa, Allah onun kötülüklerini örter ve onu, içinde ebedi kalacakları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar. İşte büyük kurtuluş budur. (Tegâbun Sûresi, 64/9)

Resim---Size Allah'ın açık açık âyetlerini okuyan bir elçi (gönderdi) ki inanıp faydalı işler yapanları, karanlıklardan aydınlığa çıkarsın. Kim Allah'a inanır ve yararlı iş yaparsa (Allah) onu, altlarından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokar. Allah ona gerçekten ne güzel rızık vermiştir. (Talâk Sûresi, 65/11)

Resim---Ey iman edenler! Samimi bir tevbe ile Allah'a dönün. Umulur ki Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter, Peygamber'i ve onunla birlikte iman edenleri utandırmayacağı günde Allah sizi, içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokar. Çünkü onların nurları, önlerinde ve yanlarında koşar da, "Ey Rabbimiz! Nurumuzu tamamla, bizi bağışla, çünkü sen her şeye kâdirsin." derler. (Tahrîm Sûresi, 66/8)

Resim---"Mallar ve oğullar vererek sizin imdadınıza koşsun. Sizin için bahçeler yapsın, ırmaklar yapsın." (Nûh Sûresi, 71/12)

Resim---İnanan ve iyi amel yapanlar için de altından ırmaklar akan cennetler vardır. İşte büyük kurtuluş odur. (Burûc Sûresi, 85/11)

Resim---Rableri katında onların mükâfatı, altlarından ırmaklar akan Adn cennetleridir. Orada ebedî olarak kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte bu mükâfat, Rabbine saygı gösterene mahsustur. (Beyyine Sûresi, 98/8)
[/b]
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Cevapla

“► Münir Derman(k.s) Eserleri” sayfasına dön