RAVZA-i MUTAHHARA

Cevapla
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12884
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

RAVZA-i MUTAHHARA

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

CÂNda>CÂNÂN CeNNet BAĞı,
KABRiyLE===>MİNBERi ARAsı!.
RASÛLULLAH HAYy MENBAĞı,
===>RAVZA-yı MUTAHHARAsı!.


ZEVK 10.427

TAHKîk ŞEHÂDEt YAŞAmak=>Şu ÂN=>ŞE’ÂN’da=->ŞAHÇAsı,
EHL-i BEYt-RESÛLuLLAH’ın=>NAHNU=>BİZ BİR-İZ BOHÇAsı,
GÜNEŞLe<=>IŞIğı===>GiBi,
ÂLEtte CERYÂNLık=>SEVgi,
=>HABîBuLLAH HUZURU’nda=->RAVZÂsı=>CeNNet BAHÇAsı!.


23.07.2022.. 03:28
brsbrsm...tktktrstkmdetey-cevlânımızzz..


EBEDî HAYy=->RASÛLULLAH,
=>EHL-i BEYti=>OĞUL BALLı!.
HASBî HİZMEt=>Bî-İZNİLLAH,
KUL İHVÂNİm=>SIRR-ı SALLı!.
=>ELi<->DİLi=>İNŞÂe ALLAH!.
SEBîLiLLAH<=>Lî-VECHİLLAH!.


Resim

RAVZA-i MUTAHHARA..

Ravza.: Sulu yer, bahçe, bostan, çimenlik yer.
Mutahhara.: (müe.) Temizlenmiş. Kirleri giderilmiş..
Ravza-i Cinân.: CeNNet Bahçeleri. CeNNetlere giden yol.
Ravza-i Rıdvân.: Razılık CeNNeti.
Ravza-i Mutahhara.: =>Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in =>Hücre-i Saadeti iLe Minberi arası..
Hücre-i Saadet.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz =>Hicretin on birinci yılında (milâdî 632) Rebîü’l-Evvel Ayının 12’sinde Pazartesi Günü öğleden evvel HAKk TeÂLÂ’ya yürüdüğü Hazret-i Âişe radiyallahu anha Annemiz’e âit ODA..

Ravza-i Mutahhara’nın.: Uzunluğu 22 metre, genişliği 15 metre olup 230 m2 dir. Günümüzde Ravza alanını Mescid-i Nebevî’nin diğer bölümlerinden belirginleştirmek için açık YEŞİL HALI döşenmiştir. Diğer kısımların halıları ise KIRMIZI renktedir..

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Evimle Minberim’in arası =>CeNNet Bahçelerinden bir Bahçedir ve Minberim =>KEVSER Havzım’ın üzerindedir.” buyurmuştur.
(Buhârî, Fadlı Salâti Mescidi Mekke, 5; Müslim, Hac, 92; Müsned, 2/36, 236, 450, 53.4; 4/41; Tecrid-i Sarih Tercümesi, IV, 268)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Minberimin ayakları CeNNet üzerindedir." buyurmuştur.
(İ. Ahmed, b. Hanbel, VI 289, 292, 318; Nesaî, Mesâcid, 8.)

İbn Ebi Vakkas radiyallahu anhu.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Mescidimde kılınan namaz, Mescid-i Haram hariç, diğer mescidlerde kılınan BİN rekât namazdan daha hayırlıdır.” buyurdu.
(İ. Ahmed, b. Hanbel, Müsned, 1/184)

Başka bir rivâyette ise:
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Mescidimde kılınan namaz, Mescid-i Haram hariç, diğer mescidlerde kılınan BİN rekât namazdan daha faziletlidir” buyurmuştur.
(İ. Ahmed, b. Hanbel, Müsned, 1/16; Nesaî, Mescid,4)

Resim

Ashâb-ı Kirâm, Peygamberimiz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in cenâzesini nereye gömeceklerini aralarında konuştular. Kabrin yeri konusunda.: "Mescidin içine, Baki kabristanına, Mescidde minberin yanına, kıble tarafında bulunan ağlayan Hurma Kütüğünün yanına, namazgâha,.. gömelim" şeklinde farklı görüşler teklif edildi.
(İbn İshak, 4/314; İbn Sa'd, 2/292.)
Ancak;
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAH, bir Peygamberin Rûhhunu kendisinin gömülmesini istediği yerden başkasında almaz!.” buyurmuştur.
(Beyhakî, Delailü'n-Nübüvve, 7/259-261; Suyutî, Hasaisu'l-Kubra, 2/278; Sîretü İbn Hişâm, 4/271)

Hadis-i Şerifine göre, âhirete irtihâl buyurduğu Odaya/Hücre-i Saadete defnedildi.
Bu Hadis-i Şerif, aynı zamanda neden Peygamberlerin vefât ettikleri yere defnedildiğinin hikmetini de açıklamaktadır. Çünkü, ALLAH celle celâlihu öyle dilemiş ve defnedileceği yerde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in Rûhunu almıştır..
(bk. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 8/322-324.)


Resim

MESCİD-i NEBEVÎ’de =>RAVZA-i MUTAHHARA..

DİNÎ-İLMÎ, SOSYAL ve KÜLTÜREL HAYATTAKİ YERİ.:
Vahyin en çok geldiği mekânlardan biri olan Mescid-i Nebevî, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in ibâdet ve ziyâret maksadıyla yolculuk yapılmaya değer olduğunu belirttiği üç mescidden (diğerleri Mescid-i Harâm ve Mescid-i Aksâ) biridir.
(Buhârî, Fazlü's-salât fî mescidi Mekke ve'l-Medîne, 1, 6; Müslim, Hac, 511-513).

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Mescid-i Nebevî'de kılınan namazın Mescid-i Harâm hariç diğer yerlerde kılınan namazlardan bin kat daha faziletli olduğunu haber vererek,
(Buhârî, Fazlü's-salât fî mescidi Mekke ve'l-Medîne, 1; Müslim, Hac, 505-510; İbn Mâce, Mesâcid, 1; İkâmetü's-salât, 195; Tirmizî, Salât, 126, Nesâî, Mesâcid, 4, 7)
Bu Mescidde namaz kılmanın önemini belirtmiş, diğer bir hadisinde eviyle minberi arasındaki Ravza-i Mutahhara'nın CeNNet Bahçelerinden bir bahçe olduğunu söylemiştir.
(Buhârî, Fazlü's-salât fî mescidi Mekke ve'l-Medîne, 5; Müslim, Hac, 500-503).

22 × 15 m. ebâdındaki bu bölümde İslâm'ın ilk döneminden hâtıralar taşıyan sütunlar yer almaktadır. Sultân Abdülmecid'in imarı esnâsında bu sütunların üzerine adları ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Mescidle ilgili hadisleri yazılıp bunların diğer sütunlardan farklı olduğu vurgulanmıştır. Resûl-i Ekrem, ramazanın son on gününde Mescid-i Nebevî'de itikâfa girerdi. Bu uygulamasını vefâtına kadar sürdürmüştür. (Buhârî, İʿtikâf, 1).

“Evimle Minberim’in arası =>CeNNet Bahçelerinden bir Bahçedir ve Minberim =>KEVSER Havzım’ın üzerindedir.”
İşte bu sözleriyle, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz Ravza'nın hududlarını çizmiş ve faziletini beyân etmiştir. Başka bir hadiste "evim" yerine "kabrim" kabrim ifâdesine kullanmıştır. Evine defnedildiğine göre, iki rivâyet arasında bir çelişki yoktur.

Minberle Kabr-i Şerîfin arasındaki sahanın uzunluğu 26,5 metreydi. Emevî Halife El-velîd b. Abdülmelik Mescid'i inşa ederken, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in Hanımlarına ait olan odaları mescidin içine almış, üç Kabr-i Şerîfi de, duvar ve surla çevirmişti, ve böylece, Ravzanın doğu tarafından 4,5 metre hüre-i saadete ilhak edilmiş oldu ve Ravzanın uzunluğu 22 metreye düştü.

Ravzanın Genişliği: Mihrâb-ı Nebevînin yaklaşık bir metre kıblesindeki parmaklıklar ile, kuzeyde -üstuvâne-i Vufud (Peygamberimizin dışardan gelen kafileleri kabul ettiği yer) arasındaki yerdir. Ve 15 metredir. Şu halde Ravza, 22 metre uzunluğunda 15 genişliğinde 330 m2 bir sahadır.

RAVZA-ı MUTAHHARA’nın, nasıl bir CeNNet Bahçesi oluşu hususunda çeşitli yorumlar yapılmıştır.:
1-) Bu bahçe gerçek bir CeNNet Bahçesidir ve âhirete nakledilecektir.
2-) Bu bahçede kılınan namazlar okunan Kur'ÂNlar yapılan zikir ve DUÂlar bereketiyle, rahmet inerek, huzuır ve saadet hasıl olduğundan CeNNete benzetilmiştir.
3-) Burada yapılan ibâdetler, CeNNetin Yolunu açtığı için, -mecâzî mânâda- bu alana CeNNet denilmiştir.
Bu yorumların tümünün isabetli yorumlar olduğu kabul edilmektedir. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in Mihrab-ı Şerîfi, Ravzanın sınırları içinde ve kıble tarafındadır.

Günümüzdeki mevcud olan bu Mihrab, Mısır sultanı Kayıtbay'ın yaptırmış olduğu mihrabdır. Burada önemli bir noktaya temas etmek isteriz ki, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz namaz kıldırırken kıbleye yöneldiğinde hutbe okurken dayandığı Hurma Kütüğünü önüne alırdı. Bu gün, o kütüğün yerinde Üstuvâne-i Muhallaka adı verilen bir sütun vardır. Bu sütun mihrabın biraz kıble batısındadır. Bu günkü mihrab Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in namaz kıldığı yerden yaklaşık yarım metre doğuya kaydırılmıştır. Bu i’tibarla Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in Secdegâhı mevcud mihrabın ortası değil, mihrabın sağ kemerinin altındadır. Ve üzerinde.: "Peygamber aleyhisselâm’ın namaz kıldığı yer burasıdır." yazılıdır.

Mihrab bu şekilde yapıldığı için, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in secdede Mübârek Başını koyduğu yere ayakla basmak imkansız hale gelmiştir. Burada namaz kılma şerefine nail olan bir müslüman, secde ettiğinde başını Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in ayaklarını bastığı yere koymuş olur..

Yüce Peygamberimiz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Tirfe Ağacı’ndan yapılan üç basamaklı minbere intikalinden önce, hutbe okurken dayandığı Hurma Kütüğü Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in firkatine/Ayrılığına dayanamamış, on aylık gebe bir deve gibi inlemeye başlamıştı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz yanına gelerek elini üzerine koyunca susmuştu..

Bu Kütüğün ne olduğu hakkında birden fazla rivâyet vardır.:
Bir rivâyete göre Kütük, Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer zamanında olduğu gibi kalmış. Hz. Osman mescidi binâ ederken Hz.Übeyy b. kaab Kütüğü almış, “arda” denen beyaz karıncalar onu yiyinceye kadar yanında kalmıştır.
Başka bir rivâyete göre de bulunduğu yere veyâ Minberin altına gömülmüştür.

Bize kadar tevâtürle gelen, bu Kütük Mucizesinden Hasan El Basri radiyallahu anhu bahsederken ağlar ve şöyle derdi.: "Ey ALLAHın kulları Bir odun Rasûlullah yanından ayrıldı diye, hasretine dayanamayıp inlerse sizlerin Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in hasretiyle yanmanız ve ona kavuşmayı arzu etmeniz gerekmez mi?.”

Ravza-i Mutahhara'da, işâretlenmiş ünlü ALTI SÜTUN (direk) vardır.
Bu sütunlar Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in Mescidindeki direklerin bulundukları yerlere dikilmiştir. Ayrıca kafesin içinde kaldığı için, ziyâretçilerin görmeleri imkansız olan İKİ SÜTUN daha vardır ki, bunlardan biri, -Makam-ı Cibril-Sütunu diğeride -Teheccüd Sütunu- dur. Bu sütun hücrelerin kuzeyinde olduğu için Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin inşâ ettiği Mescidin ve dolayısıyla da Ravzanın dışında idi..

İŞÂRETLENMİŞ ÜNLÜ ALTI SÜTUN ŞUNLARDIR.:

1-) ÜSTÜVÂNE-i MUHALLAKA.:
Güzel kokular sürülen sütun demektir. Safran ve bazı maddelerin karışımıyla elde edilen bir çeşit ıtıra HALÛK (noktalı ha) adı verilmiştir.
Harunu Reşidin Annesi Hayzuran Hanım ilk defâ bu sütunun tümüne güzel kokan bu ıtrı sürdürmüştür.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in Mihrabına en yakın olan bu sütunun bulunduğu yerde hutbelerini okuduğu; Haccac b. Yusuf'un göndermiş olduğu Mushaf-ı Şerîfin bu sütunun yanında bir sandıkta muhafaza edildiği ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin Namazgâhı’nın bir nişânesi olduğu için sütunun mânevî değeri çok büyüktür.

2-) ÜSTÜVÂNE-i AİŞE.:
Aişe Sütunu, Hücre-i Saadet, Minber ve Kıble taraflarından bakıldığında sütunların üçüncüsü olan bu sütuna “Kara Sütunu” da denir..
Aişe radiyallahu anha Annemizin rivâyet ettiği bir hadisi şerifde;
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz.: "Mescidimde bu sütunun yanında bir yer vardırki, insanlar onun faziletini bir bilselerdi orada namaz kılabilmek için aralarında kur'a çekerlerdi." buyurmuştur.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in bu sütunun arkasında defâlarca namaz kıldığı bilinmektedir.

3-) ÜSTÜVÂNE-i TEVBE/TEVBE SÜTUNU.:
Bu sütun Ebu Lübâbe Sütunu diye bilinir. Minber tarafından dördüncü, kıbleden üçüncü, Kabri Şerîf tarafından ikinci olan bu sütunun hikayesi şöyledir.:
Ebu Lübâbe, Kurayza Oğullarıyla görüşürdü. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem tarafından surlarla çevrili olan köyleri muhasara edilince, Ebu Lübâbeyi çağırarak istişâre ettiler ve.: “MuhaMMedin vereceği hükmü kabul edelimmi?” diye sordular. Ebu Lübâbe.: “Evet!.” dedi ve eliyle boğazını işâret etti. Bunun mânâsı, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in vereceği hükmün ÖLÜM olacağı idi..

Ebu Lübâbe bu yaptığının, ALLAH ve RASÛLüne ihânet olduğunun hemen farkına vardı, vicdan azâbı çekmeye başladı. Ve kendini Mescid-i Nebevîde bu sütuna bağlattı. “Tevbesi kabul olup Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem tarafından çözülmedikçe bağlarını hiç kimseye çözdürmeyeceğine ve hiç bir şey yeyip içmeyeceğine!.” yemin etti. Yedi gün böyle kaldıktan sonra tevbesi kabul edilmiş, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem elleriyle bağlarını çözmüştü..

4-) ÜSTÜVÂNE-İ SERİR/SERİR SÜTUNU.:
Tevbe Sütunun doğusundadır.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz, i’tikâfa girdiklerinde hurma dallarından ve yapraklarından yapılan basit bir karyola buraya getirilir. Üzerine de bir yastık konurdu ve burada istirahat ederdi..
Bundan dolayı bu sütun Serir Sütunu adıyla ün yapmıştır.

5-) ÜSTÜVÂNE-i MAHRES/KORUMA SÜTUNU.:
İmâm Ali b. Ebi Talib Sütunu adıyla da bilinir. Serir Sütunun kuzeyindedir. Hz. Ali b. Ebu Talib kerremallahu vechehu ve diğer bazı sahabiler Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizi korumak için burada otururlardı. Onlar, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in Muhafızları sayılırlardı. Mâide suresinin 67. ayeti nazil olunca Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz odanın penceresinden başını çıkararak.: "Ey insanlar beni korumak için bir daha buraya gelmeyin, bundan böyle beni ALLAHım koruyacaktır" buyurmuştur.


يَا أَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ مَا أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ وَإِن لَّمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُ وَاللّهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِ إِنَّ اللّهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ
“Yâ eyyuherresûlu bellıg mâ unzile ileyke min RABBik (rabbike) ve in lem tef’al femâ bellagte risâleteh (risâletehu) vallâhu ya’sımuke mine’n- nâs (nâsi) innALLÂHe lâ yehdî’l- kavme’l- kâfirîn (kâfirîne).: Ey Resûl! RABB'inden sana indirileni tebliğ et (Kur'ÂN-ı Kerîmi duyur). Eğer bunu yapmazsan, o takdirde O'nun Risâletini (sana gönderdiğini) tebliğ etmemiş (duyurmamış) olursun. Ve ALLAH, seni insanlardan korur. Muhakkak ki ALLAH, kâfirler kavmini hidâyete erdirmez.” (Mâide 5/67)

6-) ÜSTÜVÂNE-i VUFUD/HEYETLER SÜTUNU.:
Koruma Sütunun kuzeyindeki bu direğin bulunduğu yerde, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Medineye gelen heyetleri, elçileri ve misâfirleri kabul ederlerdi. Ashâbın büyükleri de toplandıklarından buraya “Gerdan Meclisi” de denirdi.

Bu yazımızı burada noktalamadan önce Ravza-i Mutahhara’nın batı sınırındaki nefis Minberin miladi 1598 de Sultan 3. Murad Han tarafından Mescid-i Nebevîye hediye edildiğini bildirmek isterim. Bu minber Ravzanın batı hudududur. ve Ravzanın dışında kalır...
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12884
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RAVZA-i MUTAHHARA

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Resim RAVZA-yı MUTAHHARA.:
Fahr-i Kâinât Efendimiz bir Hadîs-i Şerîflerinde.: “Kabrim ve minberim arası, CeNNet Bahçelerinden bir bahçedir” buyurmuşlardır. Ravza ismi de bu Hadîs-i Şerîf’te geçen ve “Bahçe” mânâsına gelen “Ravza” kelimesinden gelmektedir. Burada yapılan ibâdet ve duâlar, CeNNet Bahçelerinden birinde edâ edilmiş gibidir. Ravza-i Mutahhara, Mescid-i Nebevî’nin içinde yer almakta olup Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Mihrâbı, Minberi ve Mübârek Kabr-i Şerîflerinin bulunduğu alana denilmektedir. Uzunluğu 22 metre, genişliği 15 metre olup 230 m2 dir. Günümüzde Ravza alanını Mescid-i Nebevî’nin diğer bölümlerinden belirginleştirmek için açık yeşil halı döşenmiştir. Diğer kısımların halıları ise kırmızı renktedir..

Resim HÜCRE-i SAÂDET.:
İki Cihân Sultanı Hazret-i Muhammed Mustafâ aleyhisselâm Efendimiz hicretin on birinci yılında (milâdî 632) Rebî-ül-evvel ayının 12’sinde Pazartesi Günü öğleden evvel Hazret-i Âişe radiyallahu anhâ’ya ait Odada âhirete irtihâl eyledi. Ashâb-ı Kirâm, Peygamberimizin mübârek kabrinin kazılması husûsunda Hazret-i Ebû Bekr radiyallahu anhu’in hatırlattığı şu Hadîs-i Şerîf’e uymuşlardır.:
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Peygamberler, rûhlarını teslim ettikleri yerde defnolunurlar. ” buyurmuştur.
Böylece Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz Mescid-i Nebevî’nin yanında bulunan Zevcesi Âişe radiyallahu anhâ’ya ait olan EVin odasına defnedildi. İnsanlar, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in vefâtından bir müddet sonra şifâ ve bereket umudu ile Mübârek Kabr-i Şerîflerinden toprak almaya başladılar. Bunun üzerine Hazret-i Âişe radiyallahu anhâ Vâlidemiz, Kabr-i Şerîfin etrâfını duvar ile çevirttirdi. Daha sonraki yıllarda aynı hücreye Hazret-i Ebû Bekr es-Sıddîk radiyallahu anhu ve Hazret-i Ömer el-Fâruk radiyallahu anhu Efendilerimiz de defnedildiler..
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in Torunu Hazret-i Hasan aleyhisselâm H.49/M.669 senesinde Medîne-i Münevvere’de vefât ettikleri vakit, vâsiyeti üzerine Kardeşi Hazret-i Hüseyîn aleyhisselâm tarafından ilk önce Hücre-i Saâdet’e götürüldü. Ancak Hazret-i Hasan aleyhisselâm’ın buraya defnedileceğini zanneden bazı kişiler i’tirâz ettiler. Büyüyen tartışmalar, araya giren kimseler tarafından yatıştırıldı ve cenâze CeNNetü’l-Bâkî Kabristanı’na götürüldü. Bir daha böyle hâdiselerin yaşanmaması için de Hücre-i Saâdet’in kapısı örülerek tamamen kapatıldı..
Altıncı Emevî Halifesi Velîd bin Abdülmelik, Medîne Vâlisi iken duvarı yükseltti ve üzerini küçük bir kubbe ile kapattırdı. Üç kabir, dışardan görülemez ve içeriye girilemez hâle geldi. Ömer bin Abdülazîz, Medîne-i Münevvere Vâlisi iken duvarın etrafına Kâ’be-i Muazzama’ya benzememesi için beş köşeli ve kapısız olan ikinci bir duvar çektirdi. Irak’ta Zengîlerin idare ettiği Atabegler Devleti’nin veziri ve Selâhaddîn-i Eyyûbî’nin Amcasının oğlu olan Cemâleddîn-i İsfehânî H.585/M.1189 senesinde Hücre-i Saâdet’in dış duvarı çevresine sandal ve abanoz ağaçlarından mescidin tavanına kadar yükselen bir parmaklık yaptırdı. Fakat H.688 / M.1289’daki yangında parmaklık yanınca, yerine demirden bir parmaklık yapılarak yeşile boyandı. Bu parmaklığa “Şebeke-i Saâdet” denir. Şebeke-i Saâdet’in kıble tarafına “Muvâcehe-i Saâdet”, doğu tarafına “Kadem-i Saâdet”, batı tarafına “Ravza-i Mutahhara”, kuzey tarafına ise “Hücre-i Fâtıma” denir..
Peygamber-i Zişân Efendimiz’in ve iki Halîfesinin mübârek kabirlerini barındıran ve Hücre-i Saâdet ismi ile anılan bölüm duvarla çevrilidir. Bu duvarın dışı da perde ile çevrilidir. Perdenin dışında ise şebekeler vardır. Ziyâret ancak şebekelerin önünden gerçekleştirebilmektedir. Sultan II. Mahmud Han, Selçuklu Hükümdarı Sultan Mahmud Zengî zamanında meydana gelen ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin Mübârek Cüsselerini çalma teşebbüsünün tekrarlanmaması için Kabr-i Şerîfin etrâfına derin bir hendek kazdırıp içine kurşun döktürmüştür. Mescid-i Saâdet’in tâmir ve tezyîni (süslemesi) için Osmânlı pâdişâhlarından Sultân Abdülmecîd Hân pek çok harcamalar yapmıştır..

İstanbul’daki Koca Mustafa Paşa Hânkâh-ı Şerîf’i (Sünbül Efendi Dergâhı) Ser-zâkiri (baş zâkir) Dervîş Ahmed Peşkârî H.1206/M.1791 senesinde Medîne-i Münevvere’yi ziyâret eder ve hâtıralarını “Tayyîbetü’l-Ezkâr/Tatlı Hâtıralar” adlı risâlede anlatır.
Ahmed Efendi Hücre-i Şerîf’i şöyle târif etmektedir.: “…Malûmunuz olsun ki, Hücre-i Şerif’in kapısı 4 adettir. Biri Bâb-ı Fatımatü’z-Zehrâ’dır. Biri Bâb-ı Şâmi’dir, Biri Bâb-ı Ravza-i Mutahhara’dır. Buna Bâb-ı Tövbe, Bâb-ı Vekur dahi denir. Biri Bâb-ı Muvacehe veyâ Bâb-ı İcâbe’dir. Hücre-i Şerif’in etrafını çeviren parmaklıkların içine giren kimse.: “Arş’tan ve Kürsî’den şerefli olan yere girdim!” diye yemin etse doğrudur. Zira, 4 hak mezhebde de.: “Hücre-i Saadet’in içi Arş’tan ve Kürsî’den yücedir.” diye fetva verilmiştir. 70 kandil vardır ki, şebike derununda (parmaklık içinde) yanar. İki büyük altun şamdan vardır. Biri Efendimiz’in baş tarafında, biri mübârek ayakları tarafında her gece yanar…”

Resim KABR-i ŞERÎF ÖRTÜLERİ.:
Rivâyete göre Kabr-i Şerîfe ilk örtüyü Abbâsî halîfelerinden Hârûn Reşîd’in Annesi Hayzaran koymuştur. Daha sonra Mısır Sultânı Hüseyîn bin Ebi el-Hice’e üzerinde Yâ-Sîn Sûresinin yazılı olduğu bir örtü örtmüştür. Böylece örtü değiştirme bir gelenek hâline dönüşmüştür. Osmanlı Dönemine ait olan ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in Mübârek Kabr-i Şerîfi üzerinde yer alan siyâh kadife örtüde sarı klaptanla Ahzâb Sûresinin.: MuhaMMed, sizin erkeklerinizden birinin babası değil, fakat ALLAH’ın Elçisi ve Peygamberlerin Hâtemidir. ALLAH her şeyi bilendir.” meâlindeki 40. âyet-i kerîmesi işlenmiştir.
Yine Osmanlı Dönemine ait olan ve siyâh renk kadife üzerine sarı klaptanla Arapça olarak.: “Kerâmetle taçlanan bulutla gölgelenen, ALLAH O’na, O’nun bütün âl ve ashâbına salât ve selâm eylesin!.” ibâresi işlenmiştir.
Söz konusu örtüler günümüzde Topkapı Sarayı’nda muhafaza edilmektedir.


مَّا كَانَ مُحَمَّدٌ أَبَا أَحَدٍ مِّن رِّجَالِكُمْ وَلَكِن رَّسُولَ اللَّهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّينَ وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا
“Mâ kâne MuhaMMedun ebâ ehadin min ricâlikum, ve lâkin RESÛLALLÂHi ve HÂTEME’N- NEBÎyyîn (nebiyyine), ve kânALLÂHu bi kulli şey’in ALÎMâ(alîmen).: MuhaMMed (aleyhisselâm), sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası olmamıştır (değildir). Fakat ALLAH'ın RESÛL'ü ve Nebîler'in (Peygamberler'in) HATEMİ'dir (Sonuncusu). ALLAH, herşeyi en iyi bilendir.// MuhaMMed (aleyhisselâm)gerçekte sizin yetişkin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat ALLAH’ın, İlâhî Hükümleri icrâya, ülkeyi imâra, dünya düzenini kurmaya, sağlamaya me’mur tek yetkili RASÛLü, ve bütün Peygamberleri tasdik eden, belgeleyen, Peygamberlerin Sonuncusudur. Her şey, ALLAH’ın İlmi, Planı, İradesi dâhilinde gerçekleşmektedir.” (Ahzâb 33/40)

Resim KİSVE-i ŞERÎF.:
Hücre-i Saâdet’in beş köşeli duvarları ile birlikte üzerlerine “Kubbetü’n-Nûr” adı verilen küçük bir kubbe de yapılmıştı. Osmanlı padişâhları'nın gönderdikleri Kisve-i Şerîf bu kubbe üzerine örtülmekteydi. Osmanlı Devleti zamanında Hücre-i Şerîf’in duvarlarına asılan ve “Kisve-i Şerîf” diye adlandırılan örtüler, yeşil renk zemin üzerine zig-zag şeklinde olup yazılar açık sarı renktedir. Yukarıdan aşağıya doğru.:
“MuhaMMed, sizin erkeklerinizden birinin babası değil, fakat ALLAH’ın Elçisi ve Peygamberlerin Hâtemidir. ALLAH her şeyi bilendir.” meâlindeki Ahzâb sûresinin 40.âyet-i kerîmesi / Lâ ilâhe illâllah MuhaMMedün Resûlullah / ALLAHümme salli alâ MuhaMMed ve âlihi sahbihi ve sellim (Salavât-ı Şerîfe) / "ALLAH’ı ve melekleri, Peygambere salât etmekte (onun şerefini gözetmeğe, şânını yüceltmeğe özen göstermekte)dir. Ey inananlar, siz de O’na salât edin, (onun şânını yüceltmeğe özen gösterin); içtenlikle selâm edin (O’na esenlik dileyin)" meâlindeki Ahzâb sûresinin 56.âyet-i kerîmesi yazılıdır..


إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
“İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebiyyi, yâ eyyuhâllezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ(teslîmen).: Muhakkak ki ALLAH ve MELEKLERİ =>NEBÎ'ye (Peygamber'e) salât ederler. Ey imân edenler (ölmeden önce ALLAH'a ulaşmayı dileyenler), siz (de) O'na salât edin! Ve (O'na) teslim olarak salât edin!// ALLAH ve MELEKLERİ =>PEYGAMBERe salâvât getirirler. Hep Rahmet, Övgü ve İltifat ile anarlar. Ey imân edenler, siz de O’na salavat getirin, O’nu DUÂ ve SAYgıyla, Salât ü Selâm ile ANın, tam bir TESLİMÎyyetle O’na BAĞLAnın, O’nu sELÂMLayın, O’na sELÂMet DİLEyin.. SALL edin!.” (Ahzâb 33/56)

Resim KABR-i ŞERÎF’in KOKULANMASI..
Hücre-i Saadet ilk kez Hârûn Reşîd’in annesi Hayzaran Hanım tarafından kokulanmıştır. Daha sonra bir gelenek hâlini alarak günümüze kadar gelmiştir..

Resim CEVHER-i SAÂDET.: (Süpürmekten elde edilen tozlar.)
Cevher-i Saadet, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in Mübârek Kabr-i Şerîfini çevreleyen Hücre-i Saâdetin dışına asılı olan perdenin değiştirilmesi esnâsında toplanırdı. Otuz-kırk senede bir değiştirilen bu perdelerin yenilenmesi sırasında Harem-i Şerîf Hademelerinden en ihtiyarı ve salih olanları vazife alırdı. Hademeler tarafından belli zamanlarda Hücre-i Şerîf’e girilir ve süpürülen tozlar dahi ziyân edilmezdi. Kabr-i Şerîfin temizliği sırasında kullanılan süngerlerden biri günümüzde Hırka-i Şerîf Câmii Koleksiyoner Odasında sergilenmektedir..

Resim ALTIN ŞAMDANLAR.:
Padişâh Sultan Abdülmecid Han zamanında Hazret-i Peygamber aleyhisselâm’ın Kabr-i Şerîflerinin baş ve ayak taraflarında iki adet altın şamdan bulunmakta idi. Bizzat Sultan Abdülmecid Han tarafından hediye edilen bu altın şamdanların her biri 48’er kilogram olup üzerlerinde binlerce pırlanta bulunmaktaydı. Bugün bu sanat şâheseri şamdanlar Topkapı Sarayı’ndadır..

Resim KEVKEB-i DÜRRİ ELMASI..
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in “Muvâcehe-i Şerîf” diye yâd edilen çehreleri karşısında Kabr-i Şerîfin örtüsüne asılmakta idi. Yuvarlak altın bir levhâ üzerinde yer alan biri 52, diğeri 48 kırat büyüklüğündeki Sultan I.Ahmed Han tarafından vakfedilen elmaslara “Kevkeb-i Dürri” adı verilmekte idi. Sultan III. Mehmed Han’ın yüzük olarak taşımakta olduğu bu değerli elmas Oğlu Sultân I.Ahmed Han’a intikâl edince, o da elmasları altın bir levhâ üzerine yerleştirip Medîne-i Münevvere’ye göndermiştir. Bu değerli elmaslar bugün Topkapı Sarayı’nda muhafaza edilmektedir..

Resim MUVÂCEHE-i ŞERÎF.:
Maksûre’nin Ravza-i Mutahhara’ya bakan duvarlarına “Muvâcehe-i Şerîf” denilmektedir. Muvâcehe-i Şerîf’in altın parmaklıkları (şebeke) üzerinde üç adet levhâ asılı bulunmaktadır. Altın çerçeveli yeşil renk zemin üzerine altınla Kur’ÂN-ı Kerîm’den âyetler yer almaktadır. Soldan sağa doğru;

Birinci Levhâda =>“MuhaMMed, sizin erkeklerinizden birinin babası değil, fakat ALLAH’ın Elçisi ve Peygamberlerin Hâtemidir. ALLAH her şeyi bilendir.” meâlindeki Ahzâb sûresinin, 40.âyet-i kerîmesi yazılıdır.

İkinci Levhâda =>(Burası Peygamber aleyhisselâm’ın , Ebû Bekr radiyallahu anhu’in ve Ömer radiyallahu anhu’in medfûn bulundukları Hücre-i Şerîf’in içine bakılan küçük deliklerin bulunduğu yerdir): “Ey inananlar, seslerinizi, Peygamberin sesinin üstüne çıkarmayın, birbirinizle yüksek sesle konuştuğunuz gibi, onunla da öyle yüksek sesle konuşmayın; yoksa siz farkında olmadan amelleriniz boşa gider.” meâlindeki Hucurât suresinin 2.âyet-i kerîmesi yazılıdır.


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَرْفَعُوا أَصْوَاتَكُمْ فَوْقَ صَوْتِ النَّبِيِّ وَلَا تَجْهَرُوا لَهُ بِالْقَوْلِ كَجَهْرِ بَعْضِكُمْ لِبَعْضٍ أَن تَحْبَطَ أَعْمَالُكُمْ وَأَنتُمْ لَا تَشْعُرُونَ
“Ya eyyuhâllezîne âmenû lâ terfeû asvâtekum fevka savtin nebiyyi ve lâ techerû lehu bil kavli ke cehri ba’dıkum li ba’dın en tahbeta a’mâlukum ve entum lâ teş’urûn (teş’urûne).: Ey iman edenler!. Seslerinizi Peygamber'in sesi'nden fazla yükseltmeyin. Ve O'na sözü, birbirinize bağırdığınız gibi bağırarak söylemeyin. Siz farkında olmadan amelleriniz hebâ olur.” (Hucurât 49/2)

Son olarak üçüncü Levhâda ise =>Yine Hucurât sûresinin: ALLAH’ın Elçisinin huzurunda seslerini kısanlar, öyle kimselerdir ki ALLAH, onların kalblerini, takvâ için imtihân etmiş (onların takvâya ehil olduklarını anlamış)tır. Onlar için mağfiret ve büyük bir mükâfat vardır.” meâlindeki 3.âyet-i kerîmesi yazılıdır.


إِنَّ الَّذِينَ يَغُضُّونَ أَصْوَاتَهُمْ عِندَ رَسُولِ اللَّهِ أُوْلَئِكَ الَّذِينَ امْتَحَنَ اللَّهُ قُلُوبَهُمْ لِلتَّقْوَى لَهُم مَّغْفِرَةٌ وَأَجْرٌ عَظِيمٌ
“İnnellezîne yeguddûne asvâtehum inde resûlillâhi ulâike'l- lezînemtehanallâhu kulûbehum li't- takvâ lehum magfiretun ve ecrun azîm (azîmun).: ALLAH'ın RESÛLÜ’nün yanında seslerini alçaltanlar; işte onlar, ALLAH'ın takvâ için kalblerini imtihan ettiği kimselerdir. Onlar için mağfiret ve büyük ecir vardır.” (Hucurât 49/3)

İki kolon arasındaki Muvâcehe-i Şerîf’in 6 adet kanattan oluşan parmaklıklarının her birinde birer hilâl bulunmaktadır. Bu hilâllerin altında “Yâ ALLAH-Yâ MuhaMMed” yazısı hemen altında ise dört satır hâlinde “Lâ ilâhe illâllah Melîkü’l-Hakki’l-Mübîn, MuhaMMed’ür-Resûlullah sâdıkü’l-va’di’l-emîn” yazısı işlenmiştir. İki direk arasındaki şebekede (burası Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin , Ebû Bekr radiyallahu anhu’in ve. Ömer radiyallahu anhu’in medfûn bulundukları Hücre-i Şerîf’in içine bakılan küçük deliklerin bulunduğu yerdir) bir kapı bulunmaktadır ki, bu kapının üzerinde de yine.: “Lâ ilâhe illâllah Melîkü’l-Hakki’l-Mübîn, MuhaMMedün Resûlullah sâdıkü’l-va’di’l-emîn” yazısı vardır. Soldan sağa doğru; büyük delikten bakıldığında Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in Kabr-i Şerîfleri, diğer iki küçük delikten bakıldığında Ebû Bekr radiyallahu anhu’in ve.Ömer radiyallahu anhu’in kabirleri görülebilmektedir. Muvâcehe-i Şerîf’in kolon ve direkleri arasında muhtelif desenlerde çiniler bulunmaktadır. Muvâcehe-i Şerîf’in önündeki yerler mermerdendir..

nOt.:Maksûre.: (c.: Makasir) Câmilerde etrafı parmaklıkla çevrilmiş biraz yüksekçe yer.

Resim KUBBETÜ’L-HADRÂ.:
Mescid-i Nebevî’nin büyük yeşil kubbesine “Kubbetü’l-Hadrâ/Yeşil Kubbe” denir. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in vefâtından sonra yapılan Kabr-i Şerîfleri üzerinde kubbe yoktu. Kabrin tavanı ağaçtan idi. Hücre-i Saâdet’in üzerine ilk kubbe Hicrî 7.asırda yapılmıştır. H.678 / M.1279 yılında Memlûk Sultânı Mansûr Kalavun Sâlihî kabrin üzerine alt kısmı dörtgen, üst kısmı sekizgen ahşap bir kubbe inşâ ettirdi. Ancak Mescid-i Nebevî ikinci kez yanınca H.892/M.1486 senesinde Sultân Kayıtbay tarafından yeni bir kubbe yaptırıldı. 18 zira’a yüksekliğindeki bu kubbede zamanla çatlaklar oluştu. H.974/M.1566 senesinde Kanûnî Sultân Süleymân Hân kubbenin kurşunlarını yenileterek üzerine bir hilâl koydurdu. Direklerin fazla sağlam olmaması sebebiyle Osmânlı Pâdişâhı Sultân II.Mahmûd Han kubbenin onarılması yerine yıkılıp, yeni bir kubbenin yapılmasını emretti. H.1233/M.1817 yılında eski mavi renkli kubbe yıkılarak yerine günümüzdeki YEŞİL KUBBE inşâ edilmiştir. Böylece Kubbetü’l-Hadrâ diye meşhûr olmuştur. Bundan önce ise Beyza ve Zerka (Beyaz ve Mavi) kubbe diye bilinirdi. Bunların yanı sıra YÜCE KUBBE mânâsına gelen KUBBETÜ’L-FEYHA denildiği de olmuştur. H.1289/M.1872’de Sultân Abdülazîz Han’ın emri üzerine kubbe yeniden yeşil renge boyanmıştır..

Resim HÜCRE-i SAÂDET’in ETRÂFINDAKİ DİREKLER.:

=>SERÎR DİREĞİ.:
Muvâcehe-i Şerîf parmaklıkları arasında yer almaktadır. Üzerinde Arapça olarak.: “Hâzâ Ustuvânet es-Serîr” yazılıdır. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Kabri’nin batı duvarına bitişiktir..

=>MUHARRAS DİREĞİ/ALÎ BİN EBÛ TÂLİB DİREĞİ.:
Kabr-i Şerîf’in parmaklıkları arasında yer alır. Üzerinde Arapça olarak.: “Hâzâ Ustuvânet el-Muharras” yazısı vardır.

=>VUFUD DİREĞİ/HEYETLER DİREĞİ.:
Kabr-i Şerîf’in parmaklıkları arasındadır. Üzerinde Arapça olarak.: “Hâzâ Ustuvânet el-Vufuud” yazısı bulunmaktadır..


Resim

Bedenen MuhaMMedî Mutahhar
Nefsen MuhaMMedî Mutezekkâ
Kalben MuhaMMedî Mutayyib
Ruhen MuhaMMedî Musaffâ OL-ANlar ki;
MuhaMMedî Âlim, Kâmil, Ârif ve Âşıklar İLe;


Resim

Resim

ALLAHumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebîyyike ve
RasûLike ve
Nebîyyi'L- ÜMMiyi ve alâ âlihi, EHL-i BeYtihi ve's- Sahbihi ve ÜMMetihi...


الْحَمْدُ للّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Resim---“El hamdu lillâhi RABBi’l- ÂLEMîn (âlemîne).: Hamd, âlemlerin RABBi olan ALLAH'adır.” (Fâtiha ½)


...M.M.M. MuhaBBetLerimLe...


ResimKUL İHVÂNİmResim
Resim
Cevapla

“Divanında Muhammedi Tasavvuf” sayfasına dön