Münir DERMAN (k.s) ALLAH Dostu Der ki; SU-Cilt I

Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1128
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: Münir DERMAN (k.s) ALLAH Dostu Der ki; SU-Cilt I

Mesaj gönderen Ahmed »

Resim
26.SUYU BULANDIRMAYINIZ!..


SUyu çok karıştırmağa gelmez...
SUya HAKk’ın emri vardır. SüNNeTuLLAH HuDuDu'nu tecâvüz etme emri:


“ve kîle yâ arzubleâi mâike ve yâ semâü âklî vegîzâlmâü….”
Ey arz SUyunu yut.!
Ey semâ SUyunu tut!..

Şimdi aziz okuyucular!
Size SU ile serinlik verdim.
Artık SUya girip bu SU ismindeki kitabı, sessiz, gürültüsüz, kendi kendinize kaldığınız bir köşede okuyabilirsiniz...
Şüphe ve tereddüt etmeyiniz!
SUyu bulandırmayınız!..
Bu Umman'a girmekten de korkmayınız!..
Tuzsuz tadlı bir denizdir.
Fakat Lût Denizi gibi insan içinde batmaz.
Çünkü, batanların küfrünü temizlemek içindi o Lût Denizi...
Lût Denizi çok tuzlu olduğundan içine atılan batmaz... İçinde hayat yoktur.
Jeolojik tetkiklerin neticesi şudur:
Lût Denizi birden bire teşekkül etmiştir.Çok tuzlu ve içinde hayat yoktur.
Bu gün bu deniz Yahudilerdedir. Yahudilere “Ben-i İsrail” derler. Bu hatadır.
Ben-i İsrail değildirler. Yanlıştır...
Yahudilerin burada vatan kurması bir hikmete bağlıdır. Fakat açıklanamaz..
Çünkü bu asırda Mânevî Kanun ve Değerlere kıymet ve tâzim kalmamıştır.
Bâzıları bu cümlelere bıyık altından gülebilirler. Onlara cevabımız kuru bir lâftır...
Gülersiniz amma bıyığınız bile yok üst dudaklarınızda...
Bıyık niçin üst dudakta çıktığının sebeb-i hikmeti nedir bilemezsin... Kendini yorma onun hikmetini söylemem...
Sen ona sakaldır de istersen söyle... Bu gün sakal bıyık yekdiğerine karışmıştır...
SUyu niçin halk etti?. Ve niçin SUdan her şeyi halk etti?
Bunlar Esmâ-i İlâhiyye'nin his edilme, mekânsızlıkta mekân ve zaman içinde görünme kalıplarıdır.


Madde olarak ilk evvel yaratılan SUdur.
Fakat neden halk edildiği bildirilmemiştir.
SU, durmadan buhar, hava, yağmur, kar, buz ve tekrar derece derece buhar, hava hâline inkilâb ediyor.
Bunların açıklanması yasaktır. Edeb dışı bir iştir.
Niçinleri bilenler vardır. Yasak olduğunu bilen niçinleri de bilir.
Görünen şeyler, ALLAH’ ın mertebe mertebe tenezzülüdür. Görünüşler akla nazarandır. Her ÂN değişmektedir.


“…Küllü yevmin hüve fî şe’nin”

ALLAH herşeyin evveli, sonu, dışı ve içidir.
“Huve’l- evvelü huve’l- âhirü huve’z-zâhirü huve’l- bâtinü”

ALLAH vardı ve onunla beraber başka bir şey yoktu...
“Kânallahu ve lêm yekun mâahu şey’un”

Rûh’un hastalık ve sağlığı yoktur.
Hastalık ve sağlık kelimeleri cesede aid aklın hududu içindedir.
Hasta vücud yoktur. Hastalanmış vücud vardır.
Kirli hava yoktur. Kirletilmiş hava vardır. Kirlenmesi bir iş görüyor demektir.
Kirli SU yoktur. Kirletilmiş SU vardır.
Her varlık, canlı, cansız, nebat, hayvan, haşere ve insan yaşlanır. Mevsimler değişir. Tekrardan tâzelenir.
Bu hâl ve HAKk TeALÂ’nın
“EL-BÂKİ” olduğuna, diğerlerinin fâni olduğuna işarettir.
Bunları,
“Cenâb-ı ALLAH” şirk olmasın diye “BÂKİ” Esmâsıyla doğuşu, yaşayışı ve ölümü bir hikmet üzere tertip, irade buyurmuştur.
Havada kapladığın, işgal ettiğin hava senden ağır olursa havada kalırsın.
SUda kapladığın mekândaki SU senden ağır olursa batmazsın.
Bu Arşimet Kanunudur. Gemiler, tayyareler bu kanundan istifade edilerek icâd edilmişlerdir.
Bu kanun Dünya yaratılışında vardır.
“Cenâb-ı HAKk” Kâinâtta kudretlerini gizleyerek bizim aklımıza anlayabileceğimiz ve bulacağımız Fizikî, Kimyevî Tabiat Kanunlar şeklinde tecellî etmiştir.
Bunları anlayamayanlardan dolayı milletler birbirlerine girmişlerdir. Ve yekdiğerine hâlâ saldırmaktadırlar.
Tabiat Kanunu denilen, değişmeyen SüNNeTuLLAH, ALLAH’ın gizli Kudretinin tezâhürleridir.
SU üzerinde yürüyenler vardır derler.. Hiç teaccüb etme!.


“HAYy” ı “HAYy” ile kullananlardır bunlar...

Ve rafa’nâ leke zikreke

İşte âyet...
Efendim bu âyet şu tefsirde böyle yazıyor...
Sus!. Onu bende biliyorum. Ben senin bilmediğini söylüyorum!..


Resim

Resim

Resim---Cenâb.: Büyüklük ifade etmek için, hürmet maksadı ile söylenir. Cenâb-ı HAKk celle celâlihu, Cenâb-ı Resül-i Kibriyâ sallallahu aleyhi vesellem... gibi.

Resim

Resim


وَقِيلَ يَا أَرْضُ ابْلَعِي مَاءكِ وَيَا سَمَاء أَقْلِعِي وَغِيضَ الْمَاء وَقُضِيَ الأَمْرُ وَاسْتَوَتْ عَلَى الْجُودِيِّ وَقِيلَ بُعْداً لِّلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ
Resim---“Ve kiyle ya erdubleiy maeki ve ya semaü akliiy ve ğida'l- maü ve kudiye'l- emru vestevet ale'l- cudiyyi ve kiyle bu'del li'l- kavmi'z- zalimin.: (Nihayet) «Ey yer SUyunu yut! Ve ey gök (suyunu) tut!» denildi. Su çekildi; iş bitirildi; (gemi de) Cûdî (dağının) üzerine yerleşti. Ve: «O zalimler topluluğunun canı cehenneme!» denildi.” (Hûd Sûresi, 11/44)

أَوَلَمْ يَرَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَنَّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ كَانَتَا رَتْقًا فَفَتَقْنَاهُمَا وَجَعَلْنَا مِنَ الْمَاء كُلَّ شَيْءٍ حَيٍّ أَفَلَا يُؤْمِنُونَ
Resim---“E ve lem yerallezine keferu enne's- semavati ve'l- erda kaneta ratkan fe fetaknahüma ve cealna min'l- mai külle şey'in hayy e fe la yü'minun.: İnkâr edenler, göklerle yer bitişik bir halde iken bizim, onları birbirinden kopardığımızı ve her canlı şeyi sudan yarattığımızı görüp düşünmediler mi? Yine de inanmazlar mı?” (Enbiyâ Sûresi, 21/30)

هُوَ الْأَوَّلُ وَالْآخِرُ وَالظَّاهِرُ وَالْبَاطِنُ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim---"Huvel'evvelu vel'ahiru vezzahiru velbatinu ve huve bikulli şey'in 'aliymun. : O ilktir, sondur, zâhirdir, bâtındır. O, her şeyi bilendir.” (Hadîd Sûresi, 57/3)

يَسْأَلُهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ كُلَّ يَوْمٍ هُوَ فِي شَأْنٍ
Resim---“Yes'eluhu men fiyssemavati vel'ardi kulle yevmin huve fiy şe'nin. : Göklerde ve yerde bulunanlar, O'ndan isterler. O, her an yeni bir iştedir(yaratma hâlindedir.)” (Rahmân Sûresi, 55/29)

وَرَفَعْنَا لَكَ ذِكْرَكَ
Resim---Ve refa’nâ leke zikrek(zikreke) : Senin zikrini (şanını) yüceltmedik mi? (İnşirâh Sûresi, 94/4)

Resim

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: "Kânellahu ve lem yekûn mâahu şey'un.: ALLAH vardı ve O'nunla birlikte hiçbirşey yoktu!
(Buhârî, Bedü'l-Halk1; El Hindî, Kenzu'l-Ummâl X-29850)
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1128
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: Münir DERMAN (k.s) ALLAH Dostu Der ki; SU-Cilt I

Mesaj gönderen Ahmed »

Resim
27.BESMELE!..

Bismillahirrahmânirrahîm..

Anahtar bu...
Bana şah damarımdan yakın, beni diri tutan, Esmâlarıyla süsleyen benimle gören, benimle işiten ALLAH’da eriyorum.
Ben ondan bir parçayım.. Ahsen-i Takvim yaratıldım.


“El insanü sırrî ve enâ sırrıhu.: “BEN insanın sırrıyım, insan BENim sırrım.”

Diyen ALLAH’ımla beraberim demektir BesmeLe...
Bunun önünde, bütün hadisatın arkasında gizlenen Kudreti İlâhîye ortaya çıkar.
O ÂN'da sen sende değilsin.
Anladınız mı?.. Anlamak güçtür amma mümkündür.
O zaman BesmeLe ile HAVAda durursun, SU üzerinde yürürsün...
Bir Büyüğün emriyle çile süzgecinden geç!..
Hâlvete gir!.. Himmeti almağa çalış!..
Fakat birçok cesed arzularından, dünya hırslarından soyunmak gerek...
Akıl ve mantık malzemenle bu sözlere hücuma kalkma!..
İyi olmaz!. Kendine yazık etmiş olursun!. Yavaş yavaş helâk olursun!..
Bu sözler başkalarının ağzına benzemiyor amma. Doğrudur...


Dünyanız Mâ-i Nûr, yolunuz bu denizde açık olsun SU kadar azîz olun!..

BesmeLe ALLAH’ın :

“OL!. KûN!.” Emrinin yerini tutar...

BesmeLe, sende meknuz HAKk'ın Kudretinin seni bir anda kaplamasıdır.
HAKk’da bir ÂNda yok OLmandır.
Bunu unutma!..
BesmeLeyi bütün varlığınla söyle!. Dil ile de tasdik et!..
O zaman ne OLuyor ancak ANLAyaBİLirsin...


Resim

Resim

BesmeLe.: Bismillâhirrahmânirrahim’in kısaltılmış ismi. Müslüman her işine Bismillah ile başlar. Yani her işi ALLAH Adına ve ALLAH için yapar. Atomlardan yıldızlara kadar her varlık da ALLAH adına ve ALLAH için hareket eder. İnsan da Bismillah diyemiyeceği, yani ALLAH'ın emri ve izni olmayan bir işi ve hareketi yapmamak, onun emri dairesinde kalmakla gerçekten insan olur. Aksi halde hayvanlardan aşağı dereceye iner..

Mâ-i Nûr.: Nûr Denizi.

Meknuz.: Gömülü define, örtülü, gizli. Hıfzedilmiş, mahfuz. [/b]


Resim

Resim
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
Resim---Bismillâhi'r- rahmâni'r- rahîm.: Rahmân, Rahîm ALLAH'ın İsmiyle (Fâtiha 1/1)

قَالَتْ يَا أَيُّهَا المَلَأُ إِنِّي أُلْقِيَ إِلَيَّ كِتَابٌ كَرِيمٌ
Resim---Kâlet yâ eyyuhe'l- meleu innî ulkıye ileyye kitâbun kerîm (kerîmun).: (Hüdhüd'ün mektubu götürüp bırakmasından sonra Saba Melikesi Belkıs:) Dedi ki: "Ey önde gelenler gerçekten bana oldukça önemli bir mektup bırakıldı." (Neml 27/29)

إِنَّهُ مِن سُلَيْمَانَ وَإِنَّهُ بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
Resim---İnnehu min suleymâne ve innehu bismillâhi'r- rahmâni'r- rahîm (rahîmi).: "Gerçek şu ki, bu, Süleymân'dandır ve "Şüphesiz Rahmân ve Rahîm Olan ALLAHın Adıyla' (başlamakta)dır."(Neml 27/30)

بَدِيعُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَإِذَا قَضَى أَمْراً فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُن فَيَكُونُ
Resim---Bedîu's- semâvâti ve'l- ard (ardı), ve izâ kadâ emren fe innemâ yekûlu lehu kun fe yekûn (yekûnu).:Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca "OL!." der, o da hemen OLuverir. (Bakara 2/117)

قَالَتْ رَبِّ أَنَّى يَكُونُ لِي وَلَدٌ وَلَمْ يَمْسَسْنِي بَشَرٌ قَالَ كَذَلِكِ اللّهُ يَخْلُقُ مَا يَشَاء إِذَا قَضَى أَمْرًا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُن فَيَكُونُ
Resim---Kâlet rabbi ennâ yekûnu lî veledun ve lem yemsesnî beşer (beşerun), kâle kezâlikillâhu yahluku mâ yeşâ’ (yeşâu) izâ kadâ emren fe innemâ yekûlu lehu kun fe yekûn (yekûnu): Meryem.: "Ey RABBim, bana bir beşer dokunmamışken, nasıl çocuğum olur?" dedi. ALLAH.: "Öyle, ALLAH ne dilerse yaratır, O, bir şeyi dilediğinde, yalnızca ona "OL!." der, o da hemen OLuverir.» buyurdu. (Âli İmrân 3/47)

إِنَّ مَثَلَ عِيسَى عِندَ اللّهِ كَمَثَلِ آدَمَ خَلَقَهُ مِن تُرَابٍ ثِمَّ قَالَ لَهُ كُن فَيَكُونُ
Resim---İnne mesele îsâ indallâhi ke meseli âdem (âdeme), halakahu min turâbin summe kâle lehu kun fe yekûn (yekûnu): Şüphesiz, ALLAH Katında İsâ'nın durumu, Âdem'in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra ona "OL!" demesiyle o da hemen OLuverdi. (Âli İmrân 3/59)

وَهُوَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ بِالْحَقِّ وَيَوْمَ يَقُولُ كُن فَيَكُونُ قَوْلُهُ الْحَقُّ وَلَهُ الْمُلْكُ يَوْمَ يُنفَخُ فِي الصُّوَرِ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْخَبِيرُ
Resim---Ve huvellezî halaka's- semâvâti ve'l- arda bil hakk (hakkı), ve yevme yekûlu kun fe yekûn (yekûnu), kavluhu'l- hakk (hakku), ve lehul mulku yevme yunfehu fî's- sûr (sûri), âlimu'l- gaybi ve'ş- şehâdeh (şehâdeti), ve huve'l- hakîmu'l- habîr (habîru).Gökleri ve yeri, yerli yerince yaratan O'dur. Bir şeye «OL!.» dediği gün hemen oluverir. O'nun sözü haktır. «Sûr»a üfürüldüğü gün de mülk ancak O'nundur. O, gizliyi ve açığı bilendir. O, hikmet sahibi, her şeyden haberdârdır. (En'âm 6/73)

إِنَّمَا قَوْلُنَا لِشَيْءٍ إِذَا أَرَدْنَاهُ أَن نَّقُولَ لَهُ كُن فَيَكُونُ
Resim---İnnemâ kavlunâ li şey’in izâ erednâhu en nekûle lehu kun fe yekûn(yekûnu):Bizim herhangi birşey için sözümüz, onu murad ettiğimiz zaman, sade ona şöyle dememizdir: «OL!» hemen oluverir (Nahl 16/40)

مَا كَانَ لِلَّهِ أَن يَتَّخِذَ مِن وَلَدٍ سُبْحَانَهُ إِذَا قَضَى أَمْرًا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُن فَيَكُونُ
Resim---Mâ kâne lillâhi en yettehıze min veledin subhâneh (subhânehu), izâ kadâ emren fe innemâ yekûlu lehu kun fe yekûn (yekûnu).:Çocuk edinmek asla ALLAH'ın şanına yakışmaz. O bundan münezzehtir. O, bir şeyin olmasını dilerse, ona sadece «ol» der, o da oluverir.(Meryem 19/35)

إِنَّمَا أَمْرُهُ إِذَا أَرَادَ شَيْئًا أَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ
Resim---İnnemâ emruhû izâ erâde şey’en en yekûle lehu kun fe yekûn(yekûnu):Bir şeyi dilediği zaman, O'nun emri yalnızca: "OL!." demesidir; o da hemen oluverir.(Yâsîn 36/82)

هُوَ الَّذِي يُحْيِي وَيُمِيتُ فَإِذَا قَضَى أَمْرًا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُن فَيَكُونُ
Resim---Huvellezî yuhyî ve yumît (yumîtu), fe izâ kadâ emren fe innemâ yekûlu lehu kun fe yekûn (yekûnu).:Dirilten ve öldüren O'dur. Bir işin olmasına hükmetti mi, ona yalnızca: "Ol" der, o da hemen oluverir.(Mu'min 40/68)


Resim

Resim

Hadis-i Kudsî: El insanü sırrî ve enâ sırrıhu.: BEN insanın sırrıyım, SIRRım onun sırrındadır." buyurmuştur.
(Ruhu'l-Beyan tefsiri c.3.s.8. (Beyrut); Fusûsu’l-Hikem Terc. ve Şerhi, I, 48.)
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1128
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: Münir DERMAN (k.s) ALLAH Dostu Der ki; SU-Cilt I

Mesaj gönderen Ahmed »

Resim

28.HÂLDden BİLENe ÜÇ SU MASALLı!..


Şimdi, bizce hakikat, okuyan belki bir masaldır amma.
Üç masal ile birinci cildi bitiriyoruz. Buyurun okuyun!.
Bittikten sonra ne demek istediğimizi düşünün!.


*

Akşam oluyordu. Güneş batmak üzereydi.
Fersiz gözlerinin süslediği yüzünün hatlarından gönül sâhibi olduğu sessizce okunuyordu.
Yürümesinde sessiz, görünmez bir asâlet gizli idi. Gün görmüş bir zattı...
Fırına doğru yanaştı. Bekledi.
Kalabalık dağıldıktan sonra Fırıncıya.: Efendim bu gün nafakamı çıkaramadım. Ecel gelmezse yarın ödemek üzere bana dörtte bir ekmek verir misiniz?. diye titrek, utangaç bir sesle söyledi.
Fırıncı.: Peki BaBa, bir ekmek vereyim helâl olsun, paraya lüzum yok!. dedi...
O.:
Hayır yavrum dörtte bir kâfi... Belki üç yoksul daha gelir.
Dörtte bir ekmek kadar yüzümü kızartabiliyorum. Fazlasına tahammül edemem. Hem de yarın borcumu takdim ederim!.
dedi.
Dörtte bir ekmeği aldı.. Öptü başına koydu. Yavaş yavaş fırından ayrıldı...
Köşeyi dönerken bir köpek kuyruk sallayarak ihtiyara yanaştı. İhtiyara saf, kahverengi gözleriyle bakıyordu...

Demek yarısı senin imiş!.” diye mırıldanarak, dörtte birin yarısı ekmeği köpeğe verdi.. Yürüdü...
Güneş batmıştı.. Ezân okunuyordu. Yavaş yavaş yakındaki câmiye girdi... Geri saflardan bir köşede namazı kıldı.
Dışarı çıktı besmele çekerek orucunu dörtte birin yarısı ekmekle bozdu.
Câmi yanındaki çeşmeden iki avuç SU içti.:
Elhamdulillah!. diye mırıldandı..

“Ve ceâlnâ mine'l- mâi külli şey’in”... dedi.

Nerede yattığı bilinmiyordu.. Yavaş yavaş yürüdü..
Sokaklar bomboştu.. Herkes iftar sofrasında idi...
Ertesi günü fırın önünde yine göründü.
Fırıncıya, dörtte bir ekmek için 25 kuruşu zorla kabul etmesini ricâ ettiğini gördüler.
Fırıncı, gözleri dolu dolu.:
Peki BaBa!. dedi...
O gün bir dükkancı.:
BaBa şu karşıki çeşmeden testiyi doldur ve şu yeni gelen eşyaları içeri taşı! dedi..
Taşıdı.. Zahmeti için ona bir lira vermişti...


**

Fakir bir adam çölde gidiyordu. İki gündür aç, SUsuzdu.
Bütün kuvvet ve tahammülünü seferber etmişti.
Elinde olmayarak gözlerinden yaşlar dökülüyordu.
İsyan ve ümitsizlik yaşları değildi bunlar...
Gözden bâzı yaşlar gelir ki bunun sebebi bilinmez.
Bu yaşlar çok kıymetlidir.

Göz yaşları vardır =>korkudan gelir.
Göz yaşları vardır =>haşyetten gelir.
Gözyaşları vardır =>acıdan gelir.
Gözyaşları vardır =>nedâmetten gelir.
Gözyaşları vardır =>yaptığı hatadan gelir.
Gözyaşları vardır =>hassasiyetten gelir.
Gözyaşları vardır =>fazilet ve âli his, vatan, din sevgisinden gelir.
Gözyaşları vardır =>fedakârlık, adalet, kahramanlık hislerinden doğar.
Gözyaşları vardır =>mânevi zevkten gelir.
Gözyaşları vardır =>sevinçten gelir.
Gözyaşları vardır =>ayrılıktan gelir.
Gözyaşları vardır =>gariplikten gelir.
Gözyaşları vardır =>cesedî ızdırab ve işkenceden, zulûmden gelir.
Gözyaşları vardır =>kahkahadan gelir. Şeytanîdir.
Gözyaşları vardır =>HAKk’ın Ni'meti'ne karşı duyulan şükrü yapamamak üzüntüsünden gelir.
Gözyaşları vardır =>sebebi bilinmez, sessiz dökülür.. Bunlar HAKk Katı'nda inciden kıymetlidir.
Gözyaşları vardır =>felâketten gelir.
Gözyaşları vardır =>HAKk ile kul arasındaki sırr’dan gelir.

Bu gözyaşını ALLAH.: Ben yere döktürmem, yeri mahvederim! buyuruyor.
Bir Hadis-i Kudsî’de...

Yolcumuz altı gün daha yürüdü.. Takatı kesildi yürüyemez oldu.
Birde baktı ki bir ölü hayvan var yolun kenarında...
Yanaştı ölü bir koyun... Fakat kokmamış...
Ölü hayvan eti yemek haramdır.. Biliyordu bunu....
Aklına bu durumda kendine mübah olacağına da şer’ an müsaade olacağını da biliyordu...
Amma şöyle düşündü.:
HAKk, bu durumda Şer’an müsaade etti amma. Ben HAKk’tan utanırım!
Bunu yediğim takdirde ölmeyeceğim güyâ... Hayır benim Rûhum HAKK’ın Emri'ndendir.
Ben, lokma için HAKk’ın Esmâlarına mâkes olan Ruhu kirletmem!.HAKk’tan utanırım!
diye mülâhaza etti.
Ve ellerini, utanarak göz yaşlarıyla birlikte kaldırdı.:

İlâhi!.. SEN her şeye KADÎR’sin.
Benim rûhumu uykuda al!. SANA kavuşayım!.
Eğer bu arzum bir hata olursa, Nezd-i İzzetin'de onun için beni cehenneme at!. Hatam kadar azabımı çekmeğe razıyım...
Beni bu dünyâda SENin haram kıldıklarına yanaşmaktan hıfzet!.
dedi ve çöktü uyudu...

Biraz sonra sanki biri kendisini dürttü. Uyandı.
Baktı ki önünde bir sofra yemek. Buz gibi SU... Şaşırdı. Elini uzatmadı...
Birden uzaktan Nûranî bir Şahsın geldiğini gördü.
Zât yanaştı.:

Ye Oğlum dedi. Ben Hızır’ım. Sana HAKk’ın Selâmı var. Bu yemek senin!. dedi. Ve Hızır kayboldu.

Şimdi düşün!.
Kendi kendine hüküm ver!.
Biraz da, bu kadar çeşitli göz yaşlarından hangisini beğenirsen ondan bir iki damla dök!..


***

Havası arı, temiz, denizi maviliği ile çevrili, yemyeşil, uzakta mor dağlar, sâkin büyük bir adada...
Hayatın kaçınılmaz acılarını sabırla karşılayan ve birlikte geçirdikleri 60 yıllık hayatları boyunca hiç eksilmeyen karşılıklı sevgilerine herkes hayran olurdu onların...
Erkek Yuşiva kadın Fumi...Vaktiyle bu adada yaşarlarmış...
Sonsuz mutluluk geçirmişler birlikte yıllarca...
Büyük kıvançları olmuş.. Büyük acıları olmuş zaman zaman...
Üç güzel oğulları olmuş.. Kıvanç duymuşlar.
Balıkçı imiş üçü de... Fırtınalı bir günde denizde kaybolmuşlar...
Yanık kalbli baba, anne güler yüzlü, tasasız görünmeğe başlamışlar, dostlarına....
Amma yalnız kaldıkları zaman, birbirlerine göstermeden zaman zaman ağlarlarmış bol bol...
Ne acı gözyaşları ıslatmış ve kurumuş gömleklerinde...
Dünyada yapayalnız kalmışlar... Fakat karşılıklı sevgileriyle avuntuyu bulmuşlar...
İçlerine durgunluk gelmiş, seneler geçtikçe...
Biliyorlardı kiraz ağaçları çiçeklerini döktükten sonra ne kadar ağlasan sızlansan yeniden çiçek açmazlar.
Biliyorlardı bu hakikati...
Onlar çok yaşlanmışlar.. Evden dışarı çıkamaz olmuşlar artık.
Evlerini daima temiz ve derli toplu tutarlarmış, ihtiyar olmalarına rağmen...
Çok yaşlanmışlardı.. Yaşama sevgilerini yitirmediklerinden mutlu ihtiyarlardı.
Geçip giden gençlik özlemi içinde idiler...
Birimiz ölünce, kalan nasıl dayanır diye düşünürlermiş...
Erkek.:“Son bir defa odunculuk yaptığı ormanları göreyim, yiğit iken gördüğüm ağaçları son bir defa göreyim!” diye dalmış ormana... Çok dolaşmış, yorulmuş..
Bir kaynak gördü orada... Bir iki avuç SU içti. SUsamıştı.
Birde ne görsün... SUda, beyaz saçları siyahlaşmış yüzü genç yüzü.
Bacaklarına kuvvet gelmiş yirmi yaşında olmuş...
Bilmeden gençlik pınarından SU içmişti...
Hemen koşarak eve gelir.. Genç bir adamın eve girdiğini gören ihtiyar kadın bir çığlık atar...
Fakat erkek olup biten anlatır... Hem ağlıyordu, hem gülüyordu yaşlı kadın...
Ertesi günü erkenden kadın pınara gider.. Tekrar güzel bir ömür süreceklerdi...
Kadın evden çıkalı bir saat, iki saat, dört saat geçer.. Dönmez..
Erkek bir şey başına gelmiştir diye endişe ile ormana dalar.
Bir solukta pınarın başına varır... Fakat aradığını bulamaz.
Kulağına garip bir ses gelir.. Yaralı bir hayvan iniltisi gibi...
Pınarın başında birkaç aylık bir çocuk görür.
Fakat bir ömür boyunca elde edilen tecrübe okunuyordu gözlerinde bu küçük yavrunun...
Pınardan çok SU içmişti kadın...
Erkek içini çekti.. Sırtına aldı bebeği...
Bir zaman hayat yoldaşı olan karısını, bir baba gibi büyütmek zorunda idi şimdi...

Onun için sana verilen toprağa kanaat et!
SUyunu kanaatle kullan!
Bunlar sana bir müddet için verilmiş.
SU, vücudda, değişikliğe uğramaz.
Bozulmadan vücuddan tekrar çıkar...
ALLAH öyle takdir etmiş, fazla sarf edilmez... Edemezsin!..
Bu iki ihtiyar, imanda idiler çocukluklarından beri...
Kanaat, Sabır, Ahlâk...
Her yaratığa karşı merhametli ve şefkatli, felaketlere karşı sızlanmazlar...
Dedik ya kiraz ağaçları çiçeklerini döktükten sonra yeniden açmazlar.
İhtiyarlıktan şikâyet etme!..
Kiraz ağacı çiçeğini döktü diye yakınmaz meyve yapacak rızk olacak tekrar kendine verilen emri yerine getirecek...
Senin çiçeklerin âhirette huzurda açacak, tasalanmağa değmez...
Hayat bu...
Çocukluk, gençlik, olgunluk, ihtiyarlık. Sonra tekrar çiçek açacaksın...
Hâlinden memnun ol şikâyet etme!..
Her devrin kendine göre güzellik ve mutluluğu vardır.
Dünya hayatında maddî ve ruhî bir aksaklık yoktur.. Bunu unutma!..
Çünkü Cenâb-ı ALLAH her şeyi kusursuz mükemmel yaratmıştır...


“Âlimlerin Kanı zehirlidir.” (Hadis)

İmam-ı Âzam bu hadisin doğruluğunu anlamak için zehiri müthiş bir akrebe kendini sokturmuş.
Akreb bir müddet sonra ölmüştür. İmam-ı Âzama bir şey olmamıştır.


“Onun için ilmin ilmi, ilmin cehlidir.” buyurulur bir Hadis-i Kudsî’de..
Bilen yalnız ALLAH’tır..

Diğer bir hadis-i Kudsî’de.:

“İnsanda zâhir olduğum gibi hiçbir şeyde zâhir olmadım” buyurulur.

HAKk Rızası için kıymetinizi biliniz.
HAKk müsaade ederse ikinci cildimizde tekrar buluşacağız.
HAKk’ın Selâmı üzerinize olsun!


Resim

Resim

Resim---Nedâmet.: (Nedm. den) Pişmanlık, nedâmet etmek.
Resim---Haşyet.: Korku ve dehşet.
Resim---Hassas.: Duygulu, içli. * Alıngan. Çok ve çabuk hisseden. Hissi galib olan kimse.
Resim---Mübah.: (İbâhe. den) İşlenmesinde sevab ve günah olmayan şey. * Fık: Yapılması ve yapılmaması şer'an câiz bulunan şey. (Yemek, içmek, uyumak gibi.)
Resim---Mâkes.: Akis yeri. Akseden yer. (Ayna güneşin ma'kesi olduğu gibi.)
Resim---Mülâhaza.: Mütâlaa. Dikkatle bakmak. İyice düşünüp bir işin hakikatını tetkik etmek. Tefekkür, düşünce.
Resim---Nezd.: f. Yan. Yakın. Karib. * Göre, nazarında, fikrince. (Arapçadaki "ind" mânâsındadır)
Resim---İzzet.: Bir kimse zelil iken kavi ve kudret sahibi olmak. Ziyâdelik ve üstünlük. * Değer, kıymet. Kuvvet. Muhterem ve mu'teber olmak. * Bulunmaz derecede az olan şey.


Resim
Resim

أَوَلَمْ يَرَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَنَّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ كَانَتَا رَتْقًا فَفَتَقْنَاهُمَا وَجَعَلْنَا مِنَ الْمَاء كُلَّ شَيْءٍ حَيٍّ أَفَلَا يُؤْمِنُونَ
Resim---''E ve lem yerellezîne keferû ennes semâvâti ve'l arda kânetâ retkan fe fetaknâhuma, ve cealnâ mine'l- MÂİ kulle şey’in hayy (hayyin), e fe lâ yu’minûn (yu’minûne).: Ya o küfredenler görmedilerde mi ki Semavât-ü Arz bitişik idiler de BİZ onları ayırdık, hayatı olan her şey'i SUdan yaptık, hâlâ inanmıyorlar mı?''
(ENBİYÂ 21/30)
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Cevapla

“► Münir Derman(k.s) Eserleri” sayfasına dön