MUHAMMED SIDDIk HEKİM SIRR SOHBETLeRi

Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

MUHAMMED SIDDIk HEKİM SIRR SOHBETLeRi

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

MUHAMMED SIDDIk HEKİM
Kaddesallahu sırrahu
=>SIRR SOHBETLeRi..

HAYy SIDDIKktan=>DÛRDÂNELER,
=>HAYy BABAdan=>YAZAN ELLER!.


Resim

29 NİSAN 2003 SOHBETİ.:

Okuyan.: Şeyh Şerafeddinden ondan sonra anlamış ki bu davayı yürütecek üzerine aldığı bu vazifeyi götürecek ve ondan sonra da o da ona şey yapmış engel olmamış evet çünkü Hazreti Halil İbrahim yâni Cenâb-ı HAKka kalbinde mutmâin olması için bu ölüleri diriltmesi için Sıddıkîyyet verilmiş. Aynen Hazreti Sıddıktan Peygamberimizden aynen şeyi evet

MSHekim.: Evet evet cevâben okuduktan sonra başka kitaplara benzemiyor yâni.. RABBımız zihin açıklığı versin!. İşte böyle okundu mu hoşuma gidiyor. Yâ Sabır hiç olmazsa ALLAH rahmet eylesin dersiniz sorumlu kendini sorumlu kılan esâsen mâdem ki inanmış bağlanmış kabul etmiş ise yâni sorumlu sonuna kadar olan ihtiyacı temin edecek yazmış çizmiş.. Firka-i Nâciye esâsen 73 fırkanın bir tanesidir. Diğerleri her ne ise yolunca küfre de gider münafıklığa da gider!. Fakat Firka-i Nâciye esâsen bir tane ALLAH cümlemize nâsib kısmet eylesin.. Ötekiler dersen hepisi Maşaallah Şeyh, Gavs-u Ekber hepsi!. Yok böyle bir şey bir şey bırakmadık yâni İmam-ı Rabbanî, Şeyh Nakşîben kaddassallahu sırrahu tesbihatı nedir nasıldır anlatılmış..

Konuşan.: Hadisi şeriflerde pürüz yok

MSHekim.: Çok sağlamdır bir tanesi bir cildinde ne kadar Süleyman?

Konuşan.: İki cilte 700 küsur efendim.

MSHekim.: Bir kasette kırk hadis sohbet aradık yâni ALLAHu zü’l-CeLâL öyle bir lutüf ki yeri belli hemen o hadis karşına çıkıyor hemen o vak’a ne ise ona göre..

Konuşan.: ALLAHın Hikmeti nasıl bu hadis karşına çıkıyor mübârek..

MSHekim.: Neyse RABBımız birilerini bunlardan istirah etsin gaye bu şekilde sohbet etmek arzusu.. Firka-i Nâciye esâsen necat kurtulacak.. Firka-i Nâciye bir tane.. Fitnelerde şu günümüzün yâni Vehhabîler Süleyman Ateş gibi.. Yâni “Lâ ilâhe illâ ALLAH” diyen herkes cennetliktir ister MuhaMMed, ister isa Mûsâ desin hepisi cennet’e.. Babasının ahırı gibi!. Tabi bu gibi fitneci adam.. Fitne bunlara şey vermiş geldiğimize şeyler şöyle olmuş bilmem şey söylemiş bunları anlatıyor yâni esâsen fitnenin günümüzün vakı’alar öteleri olan şeylerin karşısındayız..

Şeyhimiz esâsen Abimle beraber gittikten sonra dönüşlerinde Mevlânâ Hâlid Şamda ziyâret etmişler Sâlihiye Tepesinde.. Bir tepe vaktiyle Mevlânâ Hâlid orayı fethederken “Salahiye buraya defnedin” der. O zaman ki etrafında demişler ki.: “Kurban olduğumuz kimseler yok orada, ziyâret edeceğimiz abdest alıp namaz kılacak orada su yok bir şey yok!.”
“Umarım ki bir kimseler Sâlihler buraya bir şeyler yapar!.” buyurmuş..
Hakikaten Sultan Abdulmecid yapmış üzerine bir tekke yapmış bu şekilde olmuş şimdi Abimle beraber Şeyhimiz, Sıtkı da var. Gitmişler o zaman başlıyor, artık merdiven çıkılıyor çünkü ben de gittiğimde günün bir tanesinde çıktım bilmiyorum efendim bu o üçüncü basamakta duran olmuş ve oturmuş şeyhimiz yukarıda duran hizmet eden Muhammed Sâdık yâni Şeyh Muhammed sâdık bu türbede hem ilim şey ediyor ve Türbedâr durumunda bu şekilde de çalışıyor. Yâni bu mübârek 50 sene takriben orada mevcut.. fakat yukarıda bekliyor yâni bu gelecek olan merdivenle geliyor. Amma üçüncü merdiven olunca Şeyhimiz oturmuş diğerleri ayakta oradan hemen bağırıyor.: “Siz durmayın gelin!.” Neyse onlar gitmişler Şeyhimiz oturmuş. Sormuş.: “Sizin bu beraberinizdeki kimdir?.” “Şeyhimizdir!.” “Vallahul azim bu ana kadar 50 senedir buradayım şarktan garbtan geliyor bu şekilde Mevlânâ Hâlid bu şekilde oraya kadar karşılamaya oturduğu yerde muazata yapsınlar görmedim bu şekil, bu şekil!.” Şeyh Alaaddin bu!. O zaman anlatıyorlar.: “Şeyhimiz evet!.
Neyse artık mübârek çıkmış Mevlânâ Hâlid.. Nasıl olduysa beraber mi çıktılar bilmiyorum.. O gece esâsen ziyâret edecekler.. Yoook Mevlânâ Hâlid kabul etmez mübârek.. “Mâdem ki o kadar yakınlığımız vardır bu gece bâtinî olacaksınız..” Mevlânâ Hâlid bırakmıyor kabul etmiyor orada bir gece kalıncak.. Anlatıyor.: “50 senedir şarktan garbtan geliyor Mevlânâ Hâlid’in böyle ferahlı böyle o kadar neşe Şeyhinizle o kadar nasıl şeydir hayatımda daha böyle bir kimseyi böyle görmedim!.”

Konuşan.: "Merdivene kadar daha inip de karşılamadı..”

MSHekim.: Neyse biz fâkiriz diyor. Sonunda ertesi günü çıkacaklar.: “ALLAH Aşkına Lillah Aşkına!. 50 sene burada gelenleri ağırladım ama Mevlânâ Hâlid’e bu şekilde birbirliğiniz, yakınlığınız o kadar kardeş gibi.. Bunun sebebi nedir?. Yoksa bu şeyi söylemeden göndermiyorum!.” diyor Muhammed Sâdık.. Hee neticede Şeyhimiz sâdece teslimi görüyor diyor ki.: “Bir hâli yok mahsuru fakat Mübârek kendisi şey yâni cömerttir bize Sâhib olmuştur garibanlara Sâhib çıkmıştır!. Yok yok mesele senin dediğin gibi değil!.” “Ama ben Mevlânâ Hâlid’in böyle karşılamasını görmedim!." Neticede Şeyhimiz de diyor.: “Biliyor musunuz böyle bir alacak söyleyecek bir şeyimiz yoktur, sâdece YAKINLığımız vardır.. Mevlânâ Hâlidle aramızda Saadat var.. Babam (Şeyhü’l-Hazin).. Babamla =>Şeyh Osman =>Mevlânâ Hâlid.. İki kişi var Mevlânâ Hâlidle aramızda.. İki kişi var Şeyhü’l-Hazin ve Osmanı Sıraceddin evet o kadar..”
Halbuyse sonra bu hikmettir ki başka yoktur hakikaten Mevlânâ Hâlid bizim gibi böyle yakınlığımız hiç bir tarikat adamları mümkün değil..

Konuşan.: “Yâni Nakşîlerde şeylerde çıktı yer yüzünde ALLAHa hamdolsun bu Bitlis’te felan olsun saymaya başlar Muhammet Taki bilmem şudur söyler söyler fakat..

MSHekim.: Şeyh Alaaddin mensubudur esâsen, Şeyh Alaaddin mensubu olacak.. İşte babası Şeyhü’l-Hazin bir de Şeyh Osman =>Mevlânâ Hâlid.. Bir kere tarikat bizden daha böyle yakın dünya çapında belki yoktur..

Konuşan.: Hazreti Pîri semâvât mânevî şeylerini artıran.

MSHekim.: Karşısında zâten söylüyor çünkü Muhammed Ali Hüsameddin Ruhanîyyeti zâten… bu da Şeyh Osman’ı almış karşılık olarak yetiştirmiş, Şeyh Osman da, Hazreti Şeyh Alaaddin’i.. hülâsa bu tarafta bahtiyâriz minnet yaşıyoruz yâni bugün Âdemliğe Sâhib çıkacak kabadayılar!.
Oldu mu, oldu mu?.

Konuşan.: Oldu iyi oldu..

MSHekim.: ALLAHu zü’l-CeLâL bizleri salah etsin…… şuur versin ALLAHu zü’l-CeLâL cümlemize imanı kamil versin hatimeler versin esâsen ….yâni bizde gelmemiş olma bizde maksat asla gelecekte hiç olmazsa iki derece o burada on derece de döndürecek..

Konuşan.: İnşaallah yarında olur..

MSHekim.: Olan şeyleri anlattım artık işimiz bitti..

Konuşan.: İnşaallah yarında olur. ALLAH razı olsun ALLAH himmetinizi İnşaallah var etsin!.

MSHekim.: ALLAHu zü’l-CeLâL bize salah etsin muîn olsun rızasını üzerimizden tamamen müyesser ve muvafat eylesin!.
SubhÂNeke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enLâ İLâHe ille ente vehdeke la şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk
ALLAHumme salli alâ seyyidinâ Muhammedin, salâten tüncinâ biha min cemıil ehvâali âfât, ve takdi lenâ bihâ cemi'al hâcât, ve tutahhirunâ bihâ min cemi'isseyyi'âat ve terfe'unâ bihâ a'ledderecâat, ve tübelliğunâ bihâ aksa'l gayât, min cemi'il hayrâti fi'l hayâati ve ba'del memâat.
Bî-Rahmetike yâ Erhame’r-rahîmin. Bî-Rahmetike yâ Erhame’r-rahîmin. Bî-Rahmetike yâ Erhame’r-rahîmin.
Subhane RABBike RABBi’-l İzzeti amma yesefun.


اللَّهُمَّ صَلِّ وَ سَلِّمْ عَلَى مُحَمَّدٍ وَ عَلٰى اٰلِ سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ بِعَدَدِ كُلِّ دَاءٍ وَ دَوَاءٍ وَبَارِكْ وَ سَلِّمْ عَلَيْهِ عَلَيْهِمْ كَثِيرًا كَثِيرًا وَ صَلِّ وَ سَلِّمْ عَلَى جَمِيعِ اْلأنْبِيَاءِ وَالْمُرْسَلِينَ وَ عَلٰى كُلٍّ اَجْمَعِينَ وَ الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْـعَـالَمـِيـنَ

“ALLAHümme salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âli seyyidinâ MuhaMMedin bi âdedi külli dâin ve devâin ve bârik ve sellim aleyhi ve aleyhim kesîren kesîra.
ALLAHümme salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âli seyyidinâ MuhaMMedin bi âdedi külli dâin ve devâin ve bârik ve sellim aleyhi ve aleyhim kesîren kesîra
ALLAHümme salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âli seyyidinâ MuhaMMedin bi âdedi külli dâin ve devâin ve bârik ve sellim aleyhi ve aleyhim kesîren kesîra ve salli ve sellim alâ cemîı’l- enbiyâi ve’l mürselin ve âli küllin ecmeîn ve’l hamdülillâhi RABBi’l- Âlemin!.
Subhane RABBike RABBi’l- İzzeti amma yesefun vesalemun mürselim velhamdulillahi RABBu’l- Âlemin.. RABBenâ takebbel minna bî hürmetin Fâtiha mâe’s- salâvât..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMED SIDDIk HEKİM SIRR SOHBETLeRi

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

MUHAMMED SIDDIk HEKİM
Kaddesallahu sırrahu
=>SIRR SOHBETLeRi..

HAYy SIDDIKktan=>DÛRDÂNELER,
=>HAYy BABAdan=>YAZAN ELLER!.


Resim

28 NİSAN 2003 SOHBETİ.:

MSHekim.:Fırka-i Nâciye Mürşidlerin Halleri” anlatılıyor 15 kaset mürşidlerin hallerini anlatmışız.. Bu Fırka-i Nâciye.. Aleyhi’s-salâtı ve’s-salâm’dan önce geçmiş Enbiyâlar ve Ümmetleri olmuş.. Fırka-i Nâciye olunca Cenâbı Rasûlullah buyuruyor ki.: “Ümmetin 73 fırka olacak esâsen 1 tanesi Fırka-i Nâciyedir.”
Biz bu Fırka-i Nâciyeyi esâsen baştan başa yaptık, yazdık..
Firka-i Nâciyeye dahil olanların hepsini kitapta yazdık
Onun için güzel Fırka-i Nâciye yazmış şöyle üstünde ötekisi de mürşidlerin tabi bir sürü Hocalar, Şıhlar var ya ıvıt zıvıt şeyleri onlara vermişler, dinlesinler okusunlar mürşidlerin hallerin nasıl hiçbir yâni ashabdan bu yana bu şekilde.. Seyyid Ahmed Taki.. Hasanı Şazelî.. Şahı Nakşibend… bunların hepsi Nakşî, Kadrî, Şazelî bunlar.. Bu da Fırka-i Nâciye de 15 kasettir. Evet fitneler 10 kaset, 60 kaset Kur’ÂNla alâkalı..
Salâvât başlıyor bir kaset yaptık bizatihi insan şöyler dinleyebileceği şekilde salâvâtı bu şekilde salâvâtı da kaset yaptık okuyoruz kırk salâvâtı anlatıyoruz ne kadar da olsa tabi kaset daha güzel.. Sohbet için güzel evet bilhassa bu âhir zaman her yerde çok okumuşuz bunları.. Tabi vakıayı karşısına getiriliyorlar böyle böyle bir de bunun karşısında her şeyi anlatıyoruz.. sordukları karşısında bir kaset yaptık en son kaset Fitneler Âhir Zaman yâni esâsen Aleyhi’s-salâtü ve’s-salâm yâni âhir zamanda şeriatı içinde olmakla beraber insanlarda şeriatın içinde olması lâzım itikadı bozmaması lâzım..

Esâsen ilim denilen şey ALLAHın bir Kelâmıdır. Rasûlullah’ın Hadisidir.. Davası Ahmedin Mehmedin şeyidir.. Hadis esastır sağlam ilim denilen şey budur.. dündü kırk hadis..
Kitaplarda ne kadar hadis vardı.. yedi yüz küsürdü efendim herhalde “Mürşidlerin Halleri”ni de sayarsak çünkü biz de istiyoruz ki bin olsun..

Kardeşlerim bir hususu da bildirelim ki Fahreddin Razî, Tefsir-i Kebirinde Tevbe sûresi 28. Âyetini tefsir ederken ve “müşrikler ancak bir pisliktir” kısmını açıklarken, Kâinâtın Efendisi olan Aleyhi’s-salâtı ve’s-salâmın sülbünden geldiği zâtların asla müşrik olmayacağını bildirmiştir. Müşrik necistir, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme o yakışır mı ki böyle bir hala, böyle bir ana, böyle bir baba sülbü hz. Âdem aleyhissalâmdan geldi anasına babasına gelinceye kadar mütamâdiyen asil ve tâhir kimseler yoluyla gelmiştir.. Yeryüzünde hiçbir zaman olmamış ki tevhid tevhid olmasın. Ancak İbrahîm aleyhissalâm devrinde iki kişi kalmış Kendisi ve Zevcesi.. İbrahîm aleyhissalâmın babası şöyledir böyledir dedikleri de yanlıştır amcası müşriktir babası değil. İbrahîm Halîlullah aleyhissalâm geldiği bir babanın müşrik denmesi de yanlıştır. Nasıl ki Rasûlullah sallallahuu aleyhi ve sellemin geldiği bir babanın müşrik denmesi de yanlıştır nasıl ki Rasûlullah sallallahuu aleyhi ve sellemin ebeveynine yaptıkları gibidir.. Çok kimselerde kürsülerde anlatıyor.: “Amcasını bile haklayamadı da ale’l- küfür gitti!.” diye. Baksınlar da okusunlar İbni Kesirin "Kitabu’l- fidâya ve nihâya” kitabı ki tarih kitabıdır. Âdem aleyhissalâmdan başlamış kendisinin bulunduğu hicri 700 küsür senesine kadar getirmiştir.
İbrahîm aleyhissalâm ateşe atılırken anası ve babası mevcûd idi Babası bakıyor ki, İbrahîm aleyhissalâm ateşin ortasında ama huzur içerisinde ve etrafındaki alevler ki yakınına bile varılamıyor ve kendisi ise ortada güllük gülüstanlık!.
“Yâ İbrahîm!. Senin RABBin mi!. senin RABBin mi!.”
“Evet benim RABBim!.” diyor. Anası ise.: "Kulunum seni özledim bulunduğun durumu arzuluyorum ne olursun RABBına talep ette bende geleyim yanına!.” deyince ALLAHu zü’l-CeLâL, Annesini de yanına almış hasret gidermişler ateşin ortasında!.
Araştırsınlar biraz birinci cildde İbni Kesirin Tarihinde.. İbrahîm aleyhissalâmın Babası değil amcası, Rasûlullah’ın babası değil Müşrik olan Amcası Ebu Tâlib alel küfürdür.. Rasûlullahsallallahu aleyhi ve sellem TEVHİDi telkin ettikçe Ebu Cehil ve diğerleri yüzünden dâimâ direniyor.. Rasûlullah sallalahu aleyhi ve sellemin bir çok hadisi vardır ki.: “Amcama tebliğ ettim ama red cevâbı verdi!.” Ebâ kelimesi reddir..
Onun için Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Ana ve Babası.. Yeryüzünde EVTADlar/Direkler, kazıklar her ÂN mevcûddur. Onların sâyesinde yaşayabiliyoruz yoksa Azâb-ı İlahî alt üst edecek..

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki.: Lâ ilâhe illâ ALLAH diyecek her ÂN için yeryüzünde Âdem aleyhissalâmdan beri mevcûddur!”
Celâleddin Suyutî diyor ki.: “İbrahîm aleyhissalâm ve Hanımıyla birlikte olan yediler her zaman mevcûddur asla eksilmezler EVTADi’l- ARZ her zaman mevcûddur. Ancak Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: "Nebîler olmayınca onların yerine Tebdiller/Ebdâllar oldu onlara bedel gelen Ebdâllardır. Ebdâllar yedi kişilerdir onların sâyesinde yağmurumuzu ve bu gibi hayrat ve berekatımızı elde edebilmektesiniz!.” buyurmuştur.
Onlar sâyesinde rahata kavuşuyorsunuz gelecek olan beliye ve afâtlarda bunların Ümmet-i MuhaMMed için yaptıkları hoş ve koruyucu DUÂlar sâyesinde savabilirsiniz. Onların hayır DUÂları yağmur ve bereketlere sebebdir, afâtları durdurabilir. Ancak gelmişiz Âhir Zamana, onlar ne yapsın ki fitne her yerden kaynıyor.
Bâzen KÂBE’nin etrafında halk toplanır da putlarına kestikleri kurbanları yedirirler Cenâb-ı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e de getirmişler. O anda Amcası Oğlu Amr oradan geçmekte idi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Yâ Amca Oğlu gel sende ye!.” diye buyurduğunda.: “Yâ Amca Oğlu ben bu gibi murdar kimselerin kestiklerinden yemem!.” diyor ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Ondan sonra ben de hiç yemedim!.” buyuruyor. Her zaman yer yüzünde EVTAD vardır ancak kıyametin kopacağı ânda, o zaman olmaz, yeryüzü alt üst olur!.
Hâlid İbni Sale, Kasım İbni Sâid ve Varaka gibi her yıl fetret olan pek çok kimseler vardır. Hazreti Sıddık radiyallahu anhu’nun rüyâsını tâbir eden o değil mi.. Mesalâ Selmanî Farisî radiyallahu anhu’yı gönderen kimse.. “Artık Âhir Zamandır ve Âhir Zaman Nebîsi gelmesi gerekiyor sen artık başkasını değil de O’nu ara!. Doğrudan doğruya Ceziretü’l- Arab’a git, belki de şu anda mevcûddur hayata gelmişte olabilir!.” diyor. Parasını ödeyip kervânla gitmesine rağmen varır varmaz.: “Kölemizdir!.” deyip Medine Yahudilerine satmışlardır. Onu gönderen Zât.: “Hurmalık bir yerdedir!.” diye ta’bir etmiş ve.: “Ben O’nun gününde olsaydım abdest suyunu dökerdim!.” diyor.
Bunlar öyle şahsiyetleridir ki bu Ehl-i Fetret..

Fetret.: Vahy ve semavî hükümlerin sükûn zamanı olduğu için, iki Peygamber-i Zişân Devirleri arasındaki zaman..

Âyette açıkça ve.: “Şüphesiz ki müşrikler necistir!.” buyururken Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem böyle Anadan Babadan gelir mi?. Ne insafsız insanlar bunlar, müşrik sülbünden Rasûlullah gelir mi hâşâ!. ALLAHu zü’l-CeLâL bize bu Ni’met-i Azimeyi vermiş!. Hiç secdeden kalkmasak da ödemeyiz!. Biz seçmedik RABBimiz lütfen ve merhameten denkleştirmiştir ve nâsib etmiştir. Buna rağmen.: “Anası Babası şöyleymiş böyleymiş!.” gibi saçma sapan şeyler!. Her şey bitmiş de o kalmış sanki!. ALLAHu zü’l-CeLâL şuur versin!. Âmin!.
Bu hususta hadisler vardır ahmak adamlar araştırsınlar ve konuşsunlar Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin ANA BABASI ale’l- imândır ve “radiyallahu anhum”durlar.

Netice olarak Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi taşımış Babaları ve onların Babaları Âdem aleyhis salâm’a kadar asla müşrik ve kâfir olmayıp devrindeki Nebîlere tâbidirler en azından ale’l- fetrettir. Şirk ve küfür asla yoktur Tevhid Akideleri vardır. Hiçbir Nebî bulamazsa Kasım İbni Sâide.: “Bu mükevvinat-ı mübhem fikri mümkün mü?.” diyor. Vâhdanîyyet Birliği her telden geçiyor onun için hele bilhassa Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem mütemâdîyen, asaleten ve tâhiren sülbünden..
Cebrâil aleyhissalâm.: “Yâ MuhaMMed şarkı ve garbı araştırdım da SENin geldiğin sülbünün üstünde hiçbir neseb görmedim!.” diyor. Böyle mâlumât veriyor!. Her devrenin en şerefli eşrefi kim ise o sülbden geldi.. Âdem aleyhissalâm Devresinde Habil oldu Kabil oldu en şerefli kim ise eşrefi kim ise o yoldan gelmiştir. Aktarma ederken de ise en eşrefi en şerefli en düzgünü ALLAHu zü’l-CeLâLin Kelime-i Tevhidini, Vâhdanîyyetini söyleyen kişilerin sülbünden ve âhirinden gelmiştir..
ALLAH razı olsun Fahreddin Razî ne güzel açıklamıştır, en güzelini takib ederek gelmiştir. Nitekim Hazreti İsmâil aleyhissalâm Dedesidir. İşte ALLAHu zü’l-CeLâL Rasûlullah’ın nesebini muhafaza etmiştir. En fazla sevdiği ikram ve ihsân ettiği Habîbini aleyhis salâtı vessalâmın RABBimiz TeALÂ böylesi SEVGİLİSİne yakıştırır mı müşrik bir nesebi hâşâ!. Her zaman şah olan daldan gelmiştir, şah olan daldan gelmiştir bizim inancımız budur. O’nun Huzuruna da kara yüzle çıkarmasınlar ALLAHu zü’l-CeLâLin!. Bugün şurada burada bilgisizce ve ahmakça Ana Babasına ağzına gelen sözleri söyleyenler de azıcık inanç varsa bunca Şefaatin Sâhibi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin Huzuruna nasıl çıkacaklar acaba!. Hem "Ümmet-i MuhaMMedim!." diyecekler hem de kara yüzlü olacaklar!.

Bakınız ne buyuruyor Cenâbı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “İki üç kişi oturup konuştular da bir kere salâvât getirmediler ise vallahi cennete girseler dahi kendilerine büyük bir keder ve üzüntü verir yapmadıklarından dolayı taacub olup ye’se düşerler!.” buyuruyor.
Salâvâtın kıymet değerini görünce kayıplarını anlarlar fedâ ederler. “Çok salâvât getirmeyin şirk olur!.” diyenler mesnedsizdirler!. mesnedsizler isnadsızlar onları nereden söylüyor bilemiyoruz velâ havle velâ kuvvete illâ billahi!.
Demek ki çekilmesini istemiyorlar veyâ inanmıyorlar ne diyelim!. ne çâre ki yetmiş üç fırkanın bir tanesi Fırka-i Nâciyedir.: “Ben ve Ashabımız bulunduğu minvâl üzerinde olan Firka-i Nâciyedir!.” buyurmuştur. Diğerleri dalalet üzere olan sapık fırkalardır!.
Rasûlullah sallallahu aleyih vesellem yere düzgün bir çizgi çiziyor sağına ve soluna da çiziyor ortadaki düzgün olanı işâretle.: “İnnî hâzâ sırat-ı müstakîme fettebi’u.: İşte dosdoğru olan yol budur!.” tâbi olun!" buyurmuştur Âyet-i Celîle ile En’âm Sûresi 153. Âyet.. Şüphesiz ki bu benim dosdoğru yolumdur buna uyun başka yollara uymayın zirâ o yollar sizi ALLAHın Yolları’ndan ayırır!. İşte sakınmanız için ALLAH size bunları emretti!.


وَأَنَّ هَذَا صِرَاطِي مُسْتَقِيمًا فَاتَّبِعُوهُ وَلاَ تَتَّبِعُواْ السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَن سَبِيلِهِ ذَلِكُمْ وَصَّاكُم بِهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
“Ve enne hâzâ sırâtî mustekîmen fettebiûh (fettebiûhu), ve lâ tettebiû's- subule fe teferreka bikum an sebîlih (sebîlihi), zâlikum vassâkum bihî leallekum tettekûn (tettekûne).: Ve muhakkak ki; bu, Benim mustakîm olan yolumdur. Öyleyse ona tâbî olun. Ve (başka) yollara tâbî olmayın ki; o taktirde sizi, onun yolundan ayırır. İşte böyle size onunla vasiyet etti(emretti). Umulur ki böylece siz takva sahibi olursunuz.” (En’âm 6/153)

Sırat-ı Müstakîm olan Firka-i Nâciyenin Ehl-i Sünnet ve’l- Cemaat yoludur herkes aklından mantıkından ve kafasından yollar icâd ederse o yolların başında ve sonunda Şeytan vardır. ALLAHu zü’l-CeLâLin ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Yolundan sapan nefsi ile baş başadır!. Rûhumuz fedâ olsun Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e!. Bakınız binlerce hadisleri sanki bağlamışlar ve bir yere asmışlar da, yok farz edip ahkam kesiyorlar, hadislerin yakınına bile uğramıyorlar da kelâm tasviri yapıp bir dolu lügat parçalıyorlar!. Kur’ÂN-ı Azîmu’-ş Şân ÖZdür ve tafsilat vermez ki, O’nu anlatan yaşayan ve yaşatan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemdir!. Kur’ÂN-ı Kerim hükmen tafsilatı hadisdir tefarruatında da ALLAHu zü’L- CELÂL ister kendisi, ister Cebrâil aleyhissalâm vasıtasıyla mâlumât veriyor!. Diğer eserlerimizde bu hususlar usulce anlatılmıştır. Kur’ÂN’da namaz farz ama teferruatı nasıl kılınacak, neler okunacak tüm incelikleriyle teferruat Sünnet-i Rasûlullah’tadır sallallahu aleyhi ve sellem onun için de her zaman buyurduğu.: “Sizlere bıraktığım RABBımın Kelâmı ve Sünnetimdir!.” O sebeble hadisleri saf dışı edip SüNNeti tanımayan bu bedbahtlar ne diyecektir bilmem ki!.
Hayret ederim ki Âdem aleyhissalâmdan beri 313 rasûl 124 bin Nebî ve nice halk gelip geçmiştir. Böylece 69 Ümmet geçmiş ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem 72 Ümmettir bâzen bir Nebî gelmiş arkasında ona inanan bir kişi olabilmiş. Yarın Mahşer Günü ise cennet ehli 120 saflıktır ve bunun 80 safı sâdece Ümmet-i MuhaMMed olup kalan 40 safta 69 Ümmettir işte böylesine bir Ni’met-i Azîme olan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in kıymet ve değerini bilmeyip, sünnetini tanımayan, şefaatını tasdik etmeyen, iltica ve istilasıyla reddeden hatta.: “Yâ Rasûlullah!.” desen “Şirktir!.” diyen ve kabrini ziyâreti meşrû görmeyen ve bedbaht ve ahmaklara bakıp da binlerce şükürler ederiz ki, biz böyle bir Habîbine sallallahu aleyhi ve sellem’e Sâhib oluşumuzun inancı ve bilinci içindeyiz!.

Kardeşlerim ancak şunu iyi bilin ki, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem seviyesinde tek bir ferd yoktur Ferdîyyet Makamı ALLAH celle celalehu tarafından ancak Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e verilmiştir, dünyâda Hâkim ve dünyâdakilerin tamamını kendisine ferd olarak bağlamak sorumluluğu ve mecburîyeti vardır!. Bu TEKLik sâdece ve sâdece Peygamberimize mahsustur. Hatta diğer Enbiyâlarda bu yoktur, onlar bir topluluğa bir kavme bir millete tâbi olarak gelmiştir.
Dünyâ çapında Ferdîyyet Makamının TEKk olma sorumluluğu sâdece Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e mahsustur. Gavsîyet Makamı ise, esâsen Gavsîyet umumadır ama, her ferd bunu tanımak ve bağlanmak mecburiyetinde değildir. Evet mânevîyatta hepsi mutlaka Gavsun Hükmü altındadır ama bilmek mecburiyetinde değildir. Haliyle herkes Gavsun kim olduğunu bilmez ki.. Bilemiyoruz da ancak bu keşif yoluyla olur ALLAHu zü’l-CeLâL kimlere nâsib etmiş ise onlar bilir..
Onun için herkes elbette ki bağlandığı Zâtı sever saygı duyar bu olmazsa zâten bağlanamaz ancak, şu hususu da özellikle belirtmek istiyorum herkesin kendi Şeyhi için.: “Asırdaki Tek İmâmdır, Asrın İmâmıdır veyâ Asrın Müştehidir veyâ Asrın Müceddidir Dünyâya Hâkimdir!.” Gibi varsa yoksa bu gibi sözler çok yanlıştır!. Bu yanlış bir da’vâdır!. Böyle bir Makam sâdece Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e aittir!. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e bağlanma, inanma ve kabul etme mecburiteyinden kimse müstağni kalamaz; Yahudisi, Nasranîsi ve herkes tâbi!. Bu anlattığımız gibi Enbiyâ mirasçıları, ülâmâdır, âlimlerdir ve bu ülâmâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hem bâtınına hem zâhirine mirasçılardır, herkesin nâsibinde ne varsa ona razıdır, ALLAHu zü’l-CeLâL denk getirmiş ve ona bağlamıştır. ancak Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur.: “Benim ashabım yıldızlar gibidir hangisinin arkasına düşerseniz düşün hidâyet bulursunuz!.” Demek ki Ashabın hepsi müctehid seviyesindedir öyle yetişmiş!. Onun için sâdece Ebubekir sıddık radiyallahu anhu’n arkasına düşen başka ne bilsin, başka birisini tanımayan.: “Ancak o’nun arkasından gidin!.” denilemez ve denilmemiş de. Onun için Dünyâ bir kimse üzerine hasredilemez bu mümkün değildir!. Bu sebeble Müctehidi nerede bulursanız ona uyun!. Tâbi mürşid, mürşiddir!. Haliyle hepisi aynı derecede seviyede olmaz olamaz!. Bu RABBımızın bir ihsânıdır birisi gelir, vasatı gelir, kendi isti’dat ve kabiliyetine göre bir seviyesi olur. Şunu söyleyeyim ki ALLAHu zü’l-CeLâL Ezel Âleminde nasıl takdir etmişse o olur, tecellî eder, değişen hiç bir şey olmaz!. Hatta bâzı Zâtlar bile, bâzı kimseleri terbiyesi altına alırlar ve derler ki.: “Sen benim nâsibim değilsin!.” Vakti gelince nâsibi olan Zâta gönderirler!. Bu Zâtlar bu gibi halleri dahi bilirler.

Nitekim Mübârek Şeyhimiz de herhangi bir kimse talebde bulunduğu zaman hemen vermez de sorardı.: “Nâsibiyetin kimedir, Şeyhin kimdir?.” diye ve onun Şeyhin durumunu iyi görürse.: “Şeyhin iyidir, Şeyhinden ne zarar gördün ki bırakıyorsun?” buyururdu o da.: “Bir zarar görmedim Efendim!.” derse o zaman.: “Gerek yok şeyhine sâhib ol!.” derdi.
Onun için eğer Uhrevî Âlemde az veyâ çok bir menfaat verebilecek bir halde olabilecek ise sâhib çıkmazdı ancak ne zaman ki zavallıdır, başıboştur şeyhi şeyh değil, mürşidi mürşid değildir, kendisine bile medârı yok avam sınıfından biri durumundadır, başkasını bırakın kendisine bile hayrı yok!.
İşte böyle birini görünce ona sâhib çıkardı. Mürşidlikten veyâ Şeyhlikten gâye =>ALLAHu zü’l-CeLâLin mahlukatına =>Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Ümmetine HİZMEttir ve onlara menfaat vermektir!. Yoksa kendisi milletin sırtından geçinip onların üzerine külfet olmak, onları haraca bağlamak değildir!. Milletle menfaatlenmek için gelmemiştir sâdece insanların menfaatlerini aramak için de gelmemişlerdir!. Esâsen Milletin sırtına yük olmak için değil, bilâkis onların yüklerini hafifletmek için gelmişlerdir!. Bütün Dünyevî ve Uhrevî yüklerini hafifletiyor. El birliği ile müşterek bir hali vardır, onların derdleri ile derdleniyor, onların ferahları ile ferahlanıyor. İşte Şeyh ve Mürşid budur..

Nitekim Gavsu’l- Azamın buyurduğu gibi.:

القصد هوالله
Evlâdım, şeyhlikten mürşidlikten kasıd ALLAH'tır, ALLAH'a ulaşmaktır, ALLAH'ın rızasını kazanmaktır, eğer kasd ALLAH ise, ALLAHu zü’L- CeLÂL kimi SEVer, zirâ Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem buyuruyor ki.:

الخلق عيال الله
Tüm mahlûkat ALLAH'ın ıyalidir, ALLAH'ın ıyaline kim daha fazla menfaat verirse ALLAH Nezdi’nde o daha kıymetlidir. Ne kadar çok yardımcı olursa, ne kadar çok menfaat verirse o nisbette ALLAH Katında, ALLAH Nezdinde geçerlidir. Yoksa mürşidlik millete külfet vermek, onların sırtından geçinmek değil. Esâsen kendisinin onlara menfaat vermesidir, onları hem dünyevî hem de uhrevî olarak gütmesidir, onlara çobanlık yapmasıdır..


Iyal.: Bir adamın üzerine nafakasını vermek vacip olan, kendilerini geçindirdiği kimseler..

NAKIS ŞEYHİN ZARARLARI.:


كلكم راع و كلكم مسؤل عن رعيته
"Hepiniz birer çobansınız ve mâiyetinizden mes’ulsünüz, sorumlusunuz."
Bugün bir mürşid, bir çoban mesabesindedir, sürüsünü her yönü ile en iyi şekilde gütmeğe mecburdur. Eğer buna kudreti yoksa ona.: “Şeyh veyâ mürşid değil de artık, zavallı!.” demek lâzım, başka bir şey diyemeyiz, çünkü büyük bir külfete girmiştir. O, bu sorumluluğun altından kalkamaz bile. “Çobanlık” dediğimiz zaman bile âile reisi çobandır, bir vâli ilin çobanıdır. Yâni çobanlık esâsen kendi mâiyetindeki kimselerin noksanlıklarından ihtiyaçlarından sorumludur. Aynı şekilde bu Mübârek Mürşidler de birer çobandırlar. Onun için biz bu misâli verdik. Eğer çoban güttüğü sürüyü nereden götürüp getireceğini, her türlü zarardan nasıl korunacağını bilmiyor ise, bu çobana nasıl çoban denilebilir? Haram yerlere, gayr-ı meşru’ yerlere girmelerine, başkasına âit tarla ve bahçelerine girmelerini nasıl fehmedebilir? Çoban kendisi yatacak, sürüyü başı boş bırakacak, nereye giderse gitsin, kuşa kurda yem olsun öyle mi?. Böyle çobanlık olmaz!.

İşinin Ehli olmayan kişilere bir koyun bile teslim edilmezken insân dinini, diyânetini, dünyâsını ve âhiretini kurtarmak, kazanmak için teslim olabileceği Çobanını iyi seçmek zarureti vardır. Onun için İmamı Rabbanî Hazretleri Mektubat 1. Cild 23. Mektubunda bu duruma dikkat çekerek ısrarla noksan olan Şeyhe teslim olmamak için şiddetle uyarıyor. Nasıl ki, bir tâbibe kendinizi teslim ederken, çok yararlı, faydalı, ihtisası yerindedir, kemâl sâhibi olmuştur diye hakiki bir kanaatle kendimizi teslim ediyorsak, yine zirâatçılıkta bile insân bir tarlayı kullanırken toprağı tahlil eder de.: “Burada hangi tohum daha elverişlidir, fesada mı uğrar, yoksa salaha mı elverişlidir?” diye bunları dahi misâl vermiştir. Zirâ noksan olan bir Şeyh, bu yolların terakkiyât yönlerini bilmediği için faydadan çok zarar verir, çünkü kendisi için bu meçhuldür, bunu bilmez. ALLAH'a vuslât yolu hangisidir, hangi yöndendir, mürid üzerine feraseti olması lâzımdır ki onun isti’dadı hangi yöne uygundur, Seyr-u sülûk Yolu ile midir, yoksa Cezb Yolu ile midir bunları bilmesi lâzımdır. Onun için isti’dadının dışında atâlete batâlete sürükler, hatta fesada sürükler. Çünkü kabiliyetinin isti’dadının o yöne imkânı yoktur. Onun için hem Tarikatın Yönlerini bilmesi, hem de gelen bir Müridin isti’dadını keşfiyâtıyla seçemedikçe müridi üzerinde tasarruf edemez, bunun sonucu da faydadan ziyâde felâkettir. Çünkü Şah-ı Nakşîbend Hazretleri.: "Bu gibi halleri bilmeyen kimsenin mürid üzerine tasarruf etme yetkisi yoktur!." buyuruyor.

Hülâsa kardeşlerim, İmamı Rabbanî Hazretleri ne diyor.: "Noksan bir Şeyhin eline düşmektense hiç düşmemek daha iyidir!." Çünkü işinin ehli olmayan bir doktora gitmektense hiç gitmemek daha iyidir. Çünkü tedâvi yöntemleri ile vücûdumuza daha fazla zarar verir. Eğer iyi bir doktora gidersek vücûdumuz sıhhat ve âfiyet bulacaktır. İyi doktoru bulmadan ehli olmayan birine tedâvi için gitmiş ise bu vücûdumuzu fesada uğratacaktır. Mesleğinde maharetli, ehli olan bir doktora geldiğimiz zaman onu yapacağı ile işi öncekinin fesada uğrattığı vücûdu o ilâçlardan temizlemektir ve bundan sonra asıl tedâviye devam eder. Bir tarla sâhibi bile tarlaya bir tohum ekeceği zaman önce o tarlayı fesada uğratan yanlış tohum ve bitkilerden arındırır ve ondan sonra bu ekme işine teşebbüs eder. Yoksa tarlayı hiç temizlemeden, tahlil etmeden bu ekim işini yaparsa, faydalı tohumları da zâyi etmiş olacaktır. Tohumu zâyi etmemek için tahlil zamanında yapılsın, zararlı şeylerden tarla tamamen temizlensin, ekilen tohum zâyi olmadan bitsin ve yararlı olsun. Onun için böylesine nakıs ve ehil olmayan şeyhlere intisab edip de tarikata girmemeyi evlâ görüyor, İmamı Rabbanî Hazretleri bu yönü tercih ediyor. Mutlaka kâmil, mükemmel olan bu seyrü sülûkû bilen, kulu ALLAHu zü’L- CeLÂL'e vâsıl edecek olan yön ve yöntemleri bilen birisinin olması zarurîdir diyor. Yoksa Mahşer Âleminde ALLAHu zü’L- CeLÂL bu gibi kimselere sorar.: "Ne kulumu kendi haline bıraktın, kendisinin ehil olanı aramasını engelledin, kendini de bu yolun yolcusu gibi gösterdin, böyle göründün; ne de ona gereken ne ise onun hakkı olanı verebildin, ne de bir yarar sağlayabildin, bilâkis onun hakkını gasbettin!." diye.
Bir kimse Tıbbiyeyi kazansa, kaydını yaptırıp oraya girse, bu Tıb Fakültesine giren kimse kendi başına doktor olabilir mi? Onun doktor olabilmesi için işinin ehli hocalara ihtiyaç yok mudur? Elbette ki vardır. Bu tarikat da böyledir, mutlaka ehil ve Kâmil Mürşid olması lâzım. Ehil olmayanlar mutlaka zarar verir, müridini istenildiği şekilde yetiştiremez. Çünkü kendisinde bu isti’dad bu kabiliyet yoktur. İşte bu sebeble mürşidlerin hepsi irşada girmiyor, büyük bir sorumluluk altında olduklarını biliyorlar da, bundan çekiniyorlar. ALLAHu zü’L- CeLÂL'e yalvara yalvara kendilerini affetmesi için.: “Biz buna ehil değiliz!.” diyorlar. Fakat ALLAHu zü’L- CeLÂL kullarına hizmet edecek kabiliyetleri olduğu için bilerek bunları mecbur tutuyor, emrivâki ile gönderiyor, mecbur tutması hizmet edebilecek güce geldikleri içindir. İşte bu emrivâki ile gelenler sorumlu değildir, bir Âhid ve Vâhidleri vardır..

Ebu Hasan'ı Şâzelî Hazretleri bu hususta şöyle buyuruyor.:
"Bir kimsenin buna kabiliyeti yoksa, ancak el öpme ile postu da kalın bulmuş, halk da etrafında toplanmış, bununla şöhret bulmuş, o da bununla yetinerek yürüyecek olursa, bu gibi kimselerin zararı menfaatından fazladır, bu gibileri çok tehlikelidir, halka büyük bir zarar verir!." diyor.

Bir gün EBU ABBASİ’L- MÜRSİ'ye soruyorlar.: "Efendim Şam'da bir kimse var, çok büyük şöhrete sâhib, her tarafta şöhreti vardır!." diye. O da.: "Evet bu Fâkir, o kimseyi görüyor, gerçekten Dünyâ üzerinde çok şöhreti var, ama Gök Âleminde hiç bir esâmesi yoktur!." diyor.

Onun için bir Şeyhin şöhreti kendi rütbesinden daha yaygın ve fazla ise o şöhret o kimse için helaktir, esâsen şöhreti, rütbesini aşmaması lâzımdır. Ama diyeceksiniz ki.: “Gavsu’l- Âzam ve o kadar şöhret almış Zâtlar var ki, bunlar hakkında ne buyuruyorsunuz?”
ALLAHu zü’L- CeLÂL'in bu zâtlara vermiş olduğu meziyetler, yücelikler ve rütbeleri diyebilirim ki şöhretlerinden fazladır. Hülâsa RABBimiz bizlere iz'ân ve şûûr versin, mühim olan şuurdur!.

Kardeşlerim,
Sizlere çobanlık hususunda bir hadiseyi anlatmak istiyorum, bakınız çobanlık nasıl oluyor. O devirde Siirt'te bir Hastâne açılmış, o Hastânede de Göz Hastalıkları Bölümü hizmete girmişti. Trahom Devresi idi. Hatta doktorların azlığı sebebi ile muayene için asker doktorlar da geliyorlardı. Hülâsa bir gün Şeyhimiz, bu Hastâneye gitme ihtiyacı duymuş ve bir göz tedâvisinden geçmişti. Fakat orada bir Hemşire vardı, o Hemşire Şeyhimize gereken hizmeti yapıyor, içinden gelerek ona karşı hizmet veriyor. Elhamdülüllah Mübârek Şeyhimiz, sıhhati ile oradan çıktığında bu Hemşire.: "Efendim bizi de DUÂnızdan unutmayın!." diye yalvarmış. Mübârek de.: “İnşâe ALLAH!.” diyerek ayrılmış. Zamanla bu Trahom Hastânesi’ne gerek kalmadı, tamamen kaldırıldı, lağvolundu. Seneler geçti, tâbi ne kadar zaman geçti ise, tam olarak tarihini veremeyeceğim. İşte günün birinde İstanbul'da Hacı Hüsnü, ki ilk bölümlerde kendisinden behsedilmiştir. Şeyhimizin sesini kasete alan ve sohbet eden Hacı Hüsnü'nün komşuları vardır. Komşularından bir tânesi hastalanıyor, sekerat halinde durumu çok ağır, tâbi bu komşunun başkaları ile fazla irtibatı yoktu. Emekli bir kimse, onlara fazla uyum sağlayamıyor. Bu durumda onunla fazla alış verişleri yok! Yâni fazla bir tanışmaları, gidip gelmeleri yok. Tâbi hasta olunca sekerat haline düşünce Hacı Hüsnü'nün hanımları gitmişler, komşu hukuku yönünden yardımcı olmak için. Bu sekarat halindeki Hanımdan bir Şeyhe bir Tarikata yönelik hâlinin olduğunu da kesinlikle bilmiyorlar, hatta tahmin bile etmiyorlar!. Yaşayışı hiç o yönde görünmüyor. Sekaratın son anında: "Yâ Şeyh Alaaddîn!." diye çok saygılı bir hâlde ismini anıyor. O ÂNda her halele görüntü oldu ki.: “Şeyh Alaaddîn!.” diyerek söyleyip hemen ardından çok güzel bir şekilde, Kelime-i Şehâdet getirerek RûHunu teslim ediyor. Bunlar hayret etmişler, bu Hanım.: "Şeyh Alaaddîn!." dedi ama Dünyâda nice “Şeyh Alaaddîn”ler vardır. Acaba bu Hanım böyle söylemekle ne demek istedi? Bunun böyle bir Şeyhle irtibatlı hali ve görüntüsü yoktu, bu nasıl bir şey diye hayret etmiş ve bir karara varamamışlar. Ancak bekliyorlar ki, Şeyhimiz İstanbul'a geldiğinde hadiseyi anlatalım da, bakalım ne diyecek, bu hususta ne buyuracak?”
Bu Hanımın sekerat halinde Şeyh Alaaddîn'i anmaları içlerinde bir derd olmuş. Ne zaman ki Mübârek Şeyhimiz İstanbul'a geldiklerinde bu hadiseyi açmışlar.: “Şöyle şöyle bir hadise cereyân etti!.” diye. Böyle dediklerinde VALLAHi Mübârek şöyle buyuruyor.: "Makbule Hanım mı?" diyor...
İnanın ki komşuları o Hanımın ismini dahi bilmiyorlar, araştırıyorlar, soruyorlar ki evet.: “O vefât eden Hanımın İsmi Makbule imiş!.”
Evet, dikkat edin “Çobanlık” nasıl olurmuş. Bu Hanım onun mensubu veyâ müridi değil, ama seneler önce Şeyhimizin ona vermiş olduğu bir sözü var.

Başka bir mesele daha.. Bir Yörük vardı, sakattı, fazlaca Memlekete gelemiyordu, imkân bulamıyordu gelmeye. Amma etrafındakiler, yakınında bulunanlar anlatıyor. Bu Yörük defâlarca.: "Ah, ah, Şeyh Alaaddîn'i bir görseydim!" diye ah çekerdi. Ona karşı SEVgisi muHABBEti vardı, görmeyi heves ediyor ve arzuluyordu, mensubu falan değildi, ama samîmi olarak içinden gelen bir hâldi bu. Günün birinde yâni Sekerat Halinde, Şeyhimiz orada bulunmasın mı?. Sekerat Halinde Şeyhimiz başında bulunmuş ve o da orada vefât etmiş. Vefât edince esâsen onu orada defnetmeyeceklerdi, onlar da.: “Mâdem ki Şeyh Efendi de buradadır, o zaman onu başka bir yere götürmeye gerek yok, burada gömelim!.” diyorlar, bu ALLAH'ın bir lütfudur.
Şeyhimiz de artık orada onun cenâzesine iştirak etmiş ve defnedildikten sonra başında bulunmuştur. Mübârek telkinden sonra başında biraz durunca, onun başında bir miktar bekleyince =>Babası Şeyhü’l-Hazîn'in de Ruhanîyyeti oraya geliyor, Şeyhü’l-Hazîn'in mânevî bir kardeşi vardı, adı Şeyh MuhaMMed idi. Bunun soyu Seyyid Ahmet Bedevî’nin Kardeşlerinden gelen bir Sülâledir. Beş altı yüz sene evvelden orada mefdundu. Şeyhü’l-Hazîn oradan giderken gelirken selâm verirlerdi de onların birbirine selâmı duyulurdu. İşte böylesine bir zât. Ona da “Şeyh MuhaMMed'i Tomî” diye ta’bir ederlerdi. Mübârek Şeyh MuhaMMedi’l- Hazîn'in Mânevî Kardeşi olunca O da oraya gelmiş, onun da Ruhanîyyeti orada hazır bulunmuş. Aynı zamanda bu Yörük, Şeyh MuhaMMed'i Tomî'nın bulunduğu sahada defnolunmuş. Bu minvâl üzere olup dururken Şeyh Alaaddîn orada olur da, Mübârek Hazreti PÎR orada hazır olmaz mı!. o Mübârek Şeyhimiz ile beraber üç tâne Zâtın Ruhanîyyeti orada hazır bulunmuştur.
Adamdaki aşka şevke bakın ki, şu muhabbete bakın ki, onları nasıl getiriyor!. Çünkü.:

المرء مع من احبه
"Kişi =>SEVdiği ile beraber olacak."
Yâni SEVginin ciddîyyeti, halisâne hali nasıl celb ediyor. O muhabbet Şeyhimizi celb etmiş, Şeyhimizin bulunuşu sebebi ile hem Şeyhi, hem Babası, hem de Babasının Mânevî Kardeşini celb ediyor. Sonra da Seyyid MuhaMMed'i Tomi Hazretleri Onlardan ricâ ediyor.: “Bu benim sahamdadır, bunu bana bırakın!.” diyerek.
VALLAHi’l- Azîm hâl bu şekilde cereyân ediyor. ALLAHu zü’L- CeLÂL bu gibi Zâtlardan faydalanmayı bizlere de nâsib eylesin!.

Nitekim meşhur Yusufu Hemedânî Hazretleri, yâni Abdülhalıkı Gücdüvanî ve Ahmet Yesevî'yi yetiştiren bu Mübârek Zât kendisi bizâtihi diyor ki bu muhabbet yönünden.: “Bir gün şöyle yatmak istedim ama bir türlü yatamadım, içime bir sıkıntı peydah oldu. Sanki dâvet varmış gibi üzerimde çekici bir hal vardı, dışarı çıkmak istiyordum. Dayanamayarak dışarı çıktım, bineğime binip kendi hâline bıraktım ve.: “Bakalım nereye gidecek!.” diye. Netice olarak bir yere gitti ve orada durdu. “Hayırdır İnşâe ALLAH!.” dedi. O durduğu yerde indim bir de baktım ki orada birisi yatıyor. Beni görünce.: "Buyurun!. Buyurun Şeyhim!." diye dâvet etti. “Muhabbet Yönünden sorularım var.” diye suallar sormuş o da cevâb vererek anlatmış.
Yusufu Hemedânî ona diyor ki.: "Evlâdım, bir daha böyle soruların olursa, beni bu halde yorma, artık ihtiyarım, kendin gel de o şekilde sor!."
der.
O kimse de.: "Efendim, ben muhabbetimi denetleme yaptım.: “Bakalım Şeyhi celbeder mi etmez mi?” diye. Ben bunu yapmasam muhabbeti nasıl anlarım!." diyor.

Onun için adamın muhabbetinin ciddîyyeti Şeyhi nasıl celbediyor. İşte, o Yörüğün muhabbeti de Şeyhimizi bu şekilde celbetmiş!.

Yine bir gün bir kimse esâsen Dayımın Hanımı.. esâsen Köyden çıkmış Oğlunun yanında..
sekerata düşmüş ne ölüyor ne de iyileşiyor. Yâni bu şekilde günlerce devâm etmiş!. Zâten nasihat bu gibi şeylere şeyleri yoktu bu gibi inançları yoktu!. Hasta olan Kadın.: “Evet Abim böyle şeylere koşardı öyleydi..” Dayımın Hanımının yanına varmış eğer bu gibi şeylere girmiyorsa fakat ne çâre ki bu hal karşısında etrafındakiler.: “Hepimiz gece gündüz ızdırâb çekiyoruz!.”
Bundan dolayı Şeyhimize, Abimi gönderip de çâresiz bu şekilde Abim el birliğiyle sorarken Mübârek eve gelmiş günlerce ne kadar bilmiyoruz artık.. Izdırâb içerisinde esâsında da hiç huzur yok içerisinde gitmişler de Mübârek baktığında, Hanımlar içeriye olmak sûretiyle bir seccâde istemiş Mübârek. Seccâde getirmişler iki rekat kılmış. Bu sekeratta olan hiç namaz kılmamış, bu şekilde!. Velhasılı iki rekat kıldıktan sonra Hanımdan tamamen ızdırâb tamamen bitmiş ve ölmüş bu şekilde beraber sonra Kadın vefât etti ve bir kişinin başına gitmiş ise mutlaka Millet gittikten sonra başında bir hâle iletmeden dönmezdi. Bu şekilde ben bu iki rekat namız kılmasını ne için, neden!.
Esâsen böyle bir Zât-ı Zevâtların iki rekatı başka kimselerin, başka kimselerin ömürleri baştan başa kıldıkları namazı karşısında yetmiş senelik tamamen bu iki rekatın yetmiş seneye bedeldir!.
Esâsen bu DUÂ olan namaz, bilinen gibi değil o zaman anladım zâten.. Adam hiç namaz kılmamış!. Demek ki o zât bu iki rekatı kıldı o şekilde o hâlde gitti, böyle halloldu elhamdülillah!.

İşte o anlattığım Kadın var ya Makbule.. Esâsen senelerce komşudur, ismini dahi bilmiyorlar!. Sabah çıkıyor akşam geliyor!. Yâni esâsen bir irtibat olabilmiyor!. Zâten kendisi de sabahleyin çıkıyor gidiyor artık akşam nereye gidiyor bilinmiyor!. Yâni esâsen ismi dahi bilinmiyor yâni!.
Ve neticesi tâbi düşmüş sekerata.. Çünkü komşu komşularla hiç irtibatı yok, sabah gidiyor akşam geliyor nedir necidir bilmiyoruz!. Ne zaman ki sekarata düşmüş haber vermek olmuş etrafında tâbi ölecek durumunda burada kalıyor işte, hakikaten bakışlarında git gide düşüyor yâni hiç kendine medârı yok, yâni tamamen yitirmiş kendini!. Ve nasıl olacak ve bir ÂN için.: “Şeyh Alaaddîn!.” diyerekten ve nidâ olunmuş bu Hanım Mübârek bunun üzerine arkasından da.: “Eşhedu en lâ ilâhe illâ ALLAH ve eşhedu enne MuhaMMeden Rasûlullah!.” böyle acayiblerine gitmişler.: “Yav namaz yok, güzel bir şey yok, nasıl olur bu aynı zamanda Şeyh Alaaddînle bir alâkası yoktur!. Esâsen acaba kim kiminle alâkalı hangi Şeyh Alaaddîn!. Gidip gelinen bir Şeyh yok!." Ama bu hâlde bu şekilde söylemesi “lâ ilâhe illâ ALLAH” demiş adeten hepisi dinlemişler.: “Eşhedu enlâ ilâhe illâ ALLAH ve eşhedu enne MuhaMMeden Abduhu Rasûluhu!.”

Neticesi Şeyhimiz tekrar İstanbul'da Hacı Hüsnüye gelince.. Çünkü Şeyhimiz böyle zenginlerle felan olmazdı!. Hüsnü çalışır, ona gider başka yere gitmezdi!. Onun için oraya geldiğinde anlatıyor.: “Vakı’ayı şöyle oldu da böyle oldu!.” da sonunda Şeyh Alaaddîn.: “Makbule hanım mı?” dedi.
Onlar diyor.: “Biz ismini bilmiyoruz onlar oldu böyle de mürid olacak bir hali yoktu!.”
“Böyle değil vaktiyle Göz Hastânesi meselesi.: “Bizi de DUÂdan unutma!. dediğinden bunun üzerine.: “Evet oluruz İnşaallah!.” dedik..

İşte bu eğer Çoban sorumlu olduklarını güdecek kurda kuşa şey olmayacak esâsen dediğimiz şeyh çok şeydir ne ise RABBımız bizleri salah etsin, hidâyet versin, şuur versin cümlemize İmân-ı Kâmil ve Hüsnü Hâtimeler nâsib etsin!.

SubhÂNeke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enLâ İLâHe illâ ente vâhdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk!.

ALLAHümme salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedîn abdike ve nebîyyike ve resûlike ve nebîyyi’l- ümmîyyi ve alâ âlihi ve sahbihi ve ehl-i beytihi!.

ALLAHumme salli alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âli Seyyidina MuhaMMedin salâten tüncînâ bihâ min-cemî'il-ehvâli ve’l- âfat. Ve takdî lenâ bihâ cemîa’l- hâcât ve tutahhirunâ bihâ min-cemîi's-seyyiât ve terfe'unâ bihâ ındeke a'lâ'd-deracât ve tubelliğunâ bihâ aksâ'l-ğayât min cemiîl-hayrâti fî'l-hayâti ve ba'del-memât!.
Bî-Rahmetike Yâ Erhame'r-rahimîn!.
Bî-Rahmetike Yâ Erhame'r-rahimîn!.
Bî-Rahmetike Yâ Erhame'r-rahimîn!. İrhamnâ!.


ALLAHümme inne neselüke bike entü semi’ân seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ Sâhibü’l- Enbiyâyi ve’l- mürselîn ve alâ âlihi ve sahbihi ecmâin ve ente ukulemâ la dâve tahvelnâ fimâ zekâ!.
Âmin!. Âmin!. Yâ RABBe’l- ÂLeMîn!. Cümlemize ale’l- hak, cümlemize hüsnü hâtimeler nâsib et, kâmil bir imân ile cümlemize müyesser eyle!.


Sübhâne RABBike RABBi’l- İzzeti amma yasifun ve salâmün ale’l- murselîn velhamdülillahi RABBi’l- âlemin!.
RABBenâ!. Tekabbelnâ bi hürmetin mea’s-salâvât..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMED SIDDIk HEKİM SIRR SOHBETLeRi

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

MUHAMMED SIDDIk HEKİM
Kaddesallahu sırrahu
=>SIRR SOHBETLeRi..

HAYy SIDDIKktan=>DÛRDÂNELER,
=>HAYy BABAdan=>YAZAN ELLER!.


Resim

28 NİSAN 2003 SOHBETİ.:

MSHekim.:


28 NİSAN 2003 SOHBETİ..

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İhlâs ile Eşhedü en Lâ İLâhe İLLâ ALLAH ve eşhedü enne MuhaMMeden Abdühü ve Resûlühü diyen CeNNete girer.” buyurmuştur.
(Taberanî, Deylemî)

“Kim ki =>“Lâ İLâhe İLLâ ALLAH” diyen CeNNetliktir!.”
Böyle diyen bir zamanda o Süleyman Ateş!. Bereket soyadı Ateş tam olmuş Ateşte sürünsün!.
Ki “Lâ İLâhe İLLâ ALLAH” diyen CeNNetliktir.. Rasûlullah dışında o ALLAH razı olur mu yâni dahi.: “Eşhedu enLâ İLâhe İLLâ ALLAH!.” der arkasından.: “Ve eşhedu enne MuhaMMede’r- Rasûlullah!.” der.. “Lâ İLâhe İLLâ ALLAH”ın arkasında “Eşhedu enLâ İLâhe İLLâ ALLAH ve eşhedu enne MuhaMMede’r- Rasûlullah” olması bu şekilde buyururken bunu saf dışı olarak.: “Lâ İLâhe İLLâ ALLAH” diyen CeNNetliktir!” demekte. Babasının şeysi gibi CeNNet !.Bu şekilde günümüzde mantık ne vardır onun için belki söylemiştik başkalarında Süleyman Ateş, Alamanya’dan gelmiş ve Kur’ÂN okumuş Süleyman ateş!. Gelmiş konferans verecek!. İktidar kim ise bu da toplanmışlar bakanlar kimler varsa gelmişler, toplanmışlar onlara diyor.: “Lâ İLâhe İLLâ ALLAH =>MuhaMMede’r- Rasûlullah.. Lâ İLâhe İLLâ ALLAH =>İsâ.. Lâ İLâhe İLLâ ALLAH =>Mûsâ.. Hepisi yerine geçer CeNNetliktir!. Yâni Yahudilerin ve Nasaraların keyiflerine o bu şekilde artık artık kendileri nasıl hüküm ederse bilmiyorum!. Lâ İLâhe İLLâ ALLAH =>İsâ.. Lâ İLâhe İLLâ ALLAH => Mûsâ.. Lâ İLâhe İLLâ ALLAH =>MuhaMMed!.” derse bunlar hep CeNNetliktir!. İçinde bir kabadayı vardır!. Bir söz var mı?!.

Söyleyeceğim bir Söz Hakkımız var mı?. evet!.
“Bu ÂNdan i’tibâren ben İSEVî olacağım!.” diyor bağlamında!.
“Ulan sen saçmalıyorsun şaşırdın herhalde yav!.”
“Elhamdülillah ben şaşırmadım, sen böyle sözü nasıl söylersin şaşırdın ben şaşırmadım!. Sen söylüyorsun mâdem ki.: “Lâ İLâhe İLLâ ALLAH” okuduktan sonra arkasında =>İsâ =>Mûsâ hepisi CeNNetlik olduğuna göre =>Burada İsevî olurum neden?. Çünki, haftada bir defâ Pazar gGnü yıkanıyorum, üzerimi giydiriyorlar giyiyorum onu şeye gidiyorum ben.. hergün beş vakit Namaz, Ramazan Orucu neden?. Hiç olmazsa bunları yapmayız oh!. Pazar Günü gidip güzelce elbisemizi giyeriz, ondan sonra traş oluruz, gideriz sen şaşırdın mı?.” diyor. “Tövbeler olsun sen burada durursan seni gebertirim!.” diyor.
Konuşan kaset hazır.. Bundan evveli şu var Hocam Mustafa Hoca bir Hadis okudu.: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem annem için istiğfara izin vermedi DUÂya izin verdi!.” diye bir Hadis-i Şerîf okudu o da geçenlerde Akşit Hoca da öyle söylemiş sohbette.. “Ne derece doğru oku bakayım” “Hadisi müslim rivâyet ettiği bir hadis.” “Benim kulaklarım duymaz şöyle gel!.” “Müslimin rivâyet ettiği bir Hadis Efendim “TenzettuRABBi en estağfira’l- ümmî felem yevme’l- bifestağfirtuhu e enzura gafare e entem gafara.” Müslim.

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Annem için istiğfarda bulunmak hususunda RABBimden izin istedim. Fakat bana izin verilmedi. Kabrini ziyaret etmek için izin istedim; ona izin verildi. Binâenaleyh sizler de kabirleri ziyâret edin. Çünkü kabir ziyareti ölümü hatırlatır.” (Müslim, Cenâiz, 106; Ebû Dâvûd, Cenâiz, 77; Nesai, Cenaiz, 101; ibnu Mâce, Cenâiz, 48; Müsned, 2/44)

Bu hadisi kimi yorumluyor Efendim yâni istiğfar etmedim çünkü, istiğfar etmem için izin vermedi RABBu’l- Âlemîn çünkü Câhiliye Döneminde yaşadığından dolayı Ehl-i imân olmadı diye bu şekilde yorum getiriyorlar bazı Âlimler.. sonra da sonrası bilmiyorum Efendim. Sonra da sormuşlar.: “Yâ Rasûlullah Babam ve Annem bunlar RABBım bize bizim içimizi açtık kendilerine afvolmuşum en kablike burada beraberce Süt Annemiz var ya o da şey olmuş ve doğrudan doğruya bu Kardeşi de süt o da kendisine bırakmış..
“Ancak Ebu Tâlib!. Ne dersin yâ Rasûlullah!.”
Çok istedim amma RABBım beni bu şekilde ancak cehenneme atılır, ehven-i azâb olan, ehven-i azâb amcama.. bu da olan ehveni cehenneme o da, Ateş Takunya giydirecekler o da burası başı şey olacak kaynayacak oldu mu?.”
Rasûlullahın Anası şeysinde Annesi o vücud cehenneme atılır!. ya Babasını esasen cehenneme atılır mı..
Hâşâ Rasûlullah Annesi ve Babası ve Sütannesi tamamen..
Ama Ebu Tâlib gerçekte.. Ancak böyle etrafında da Hocaları var kendisinde bir şey görüldü nefsini kıramıyor Rasûlullah’a uymadı, oldu mu!.

Konuşan.: Hocam çevremde birisi böyle okudu ve yorumladı hadisi sanki orada Câhiliye Devrinde felan Efendimizin Annesi yönünde hadisi okudu başka bir Hocamıza sordum.: “Yok, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e iftira ediyorlar!.” dedi fakat yâni bir yerde sorumun cevâbını alamadım “iftira” dedi yâni.: “Bu, Peygamber Efendimizin Annesine bu iftira!.” dedi fakat açıklama yapmadı..

MSHekim kaddesallahu sırrahu.: Bu Hadis-i Şerif var Efendimizin Annesi, Babası ve Süt Annesi Kardeşi onuyda. Anne ve Baban için böyle bir şey.. Ebu Tâlib için ise.. çünkü Ebu Tâlib Devresinde, Ebu Tâlib “Hakikaten yiğenidir diye koruyor!.” ama o gittikten sonra Ebu Leheb olunca kendisi aynı dininde devâm etti evet Rasûlullahı korudu.. Ama bir türlü etrafında aa Ebu Cehil ve diğerleri işte yanına gidelim Ebu Tâlib şöylesin.. ne olduysa da bir türlü nefsini hevâ ve hevesine uydu!.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Amca Lâ İLâhe İLLâ ALLAH!.” de..
Ancak cehennemde en ehven-i azâbı görecek Ebu Tâlib evet ayağına takunya başını kızartacak oldu mu..

Konuşan: açalım mı videoyu vidoyu. Orada arkadaş vardı evet hocam güzelde.
ikinci ciltte Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemle ilgili anne ve babasıyla ilgili hadis.

MSHekim kaddesallahu sırrahu.: Böyle tayfalar var . Öyle mi yav bir şey bırakmadılar yahu!. ALLAH ALLAH!. yâni
Video açıldı ancak sesler anlaşılmadığı için çekilemedi..
MSHekim kaddesallahu sırrahu.: Teyip varsa kaset varsa fitne kısmından sohbet ederiz..


ÖZEL Not.:

Ebu TÂLİB ÖLümü=>Hadis-i ŞerîLerde.:

Tevbe Sûresinin 113. âyet-i kerimesinin Ebû Tâlib’in îmanı hakkında nâzil olduğu bildirilmektedir. Başta İmam-ı Buharî olmak üzere pekçok muhaddisin rivâyetlerinde ve tefsirlerde yer aldığına göre olay şöyle cereyan etmiştir.:
Müseyyeb bin Hazn radiyallahu anhu rivâyet ediyor.:
Ebû Tâlib’e ölüm alâmetleri geldiği sırada ona Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem geldi. Ve Amcasının yanında Ebû Cehil bin Hişam ile Abdullah bin Ebî Ümeyye’yi buldu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Ebû Tâlib’e.: “Ey Amca!. “Lâ İLâhe İLLâ ALLAH!.” de. ALLAH Katında kendisiyle sana şehâdet ve şefaat edeyim. Bu mübârek kelimeyi söyle!.” buyurdu.
Ebû Cehil ve Abdullah bin Ebî ümeyye.: “Ey Ebû Tâlib! Abdülmuttalib Milletinden yüz mü çevireceksin?.” diye onu vazgeçirdiler.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Amcasına Kelime-i Tevhidi arza devam ediyordu. Bu ikisi de mütemâdiyen o sözlerini tekrar ediyorlardı.
Nihayet Ebû Tâlib bunlara söylediği son söz olarak.:
“O, yâni ben, Abdülmuttalib Milleti üzeredir.” dedi ve “Lâ İLâhe İLLâ ALLAH” demekten çekindi..
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İyi bil, Amcacığım! Yemin ederim ki ben, hakkında mağfiret dilemekten nehyolunmadıkça her halde ALLAH TeÂLÂ'dan senin için af ve mağfiret dilerim!.” dedi.
Bunun üzerine Cenâb-ı HAKk şu meâldeki Âyet-i Kerimeyi indirdi.:
مَا كَانَ لِلنَّبِيِّ وَالَّذِينَ آمَنُواْ أَن يَسْتَغْفِرُواْ لِلْمُشْرِكِينَ وَلَوْ كَانُواْ أُوْلِي قُرْبَى مِن بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمْ أَنَّهُمْ أَصْحَابُ الْجَحِيمِ
“Bir nebînin ve imân eden kimselerin, müşrikler için, cehennem ehli oldukları onlara açıkça belli olduktan sonra yakınları bile olsa mağfiret dilemeleri olmaz (uygun değildir)//Akraba bile olsalar, onların Cehennemlik oldukları ortaya çıktıktan sonra müşrikler hakkında Allah’tan af dilemek, ne Peygambere ne de îman edenlere uygun düşmez.”
(Tevbe 9/113
(Buharî, Menâkıb-ı Ensar: 40; Tefsir-i Sûre 9; Neşet, Cenâiz: 2; Müsned, 5:438; Tefsîr-i İbni Kesir,2:393; Tefsir-i Kurtııbî, 8:272.)

Ayrıca başta Tefsir-i Kurtubî olmak üzere, diğer Tefsirlerde ve Sahih Hadis kitaplarında kaydedildiğine göre, Kasas Sûresinin 56. âyeti yine Ebû Tâlib’in imanı hakkında nazil olmuştur.:
إِنَّكَ لَا تَهْدِي مَنْ أَحْبَبْتَ وَلَكِنَّ اللَّهَ يَهْدِي مَن يَشَاء وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ
“(Resulüm!) Sen sevdiğini hidayete eriştiremezsin; bilakis, ALLAH dilediğine hidâyet verir ve hidâyete girecek olanları en iyi O bilir.” (Kasas 28/56
Bu meseleye açıklık getirmesi bakımından Sahih-i Müslim’de rivâyet edilen bazı Hadis-i Şerîflerin meâline bakalım.:
Peygamberimiz (asm)'in amcası Hz.
Abbas radiyallahu anhu.: “Yâ Resûlullah! Gerçekten Ebû Tâlib sizi korur ve yardım ederdi. Acaba bu ona bir fayda verdi mi?.”
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Evet, verdi. Ben onu cehennemin derin dalgaları içinde buldum da kendisini sığ bir yere çıkardım.” buyurdu..
(Müslim, İmân: 358.)
Bu hususta bir başka hadisi Ebû Saîd el-Hudrî rivâyet ediyor.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemın Huzurunda Amcası Ebû Tâlib’in bahsi geçti. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem o’nun hakkında.: “Umulur ki, Kıyamet Gününde benim şefaatim ona bir fayda verir de cehennemin sığ yerine konur. Topuklarına kadar erişir, ondan beyni kaynar.” buyurdu.
(Müslim, îman: 360.)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Cehennemliklerin azâb itibari ile en ehveni Ebû Tâlib’dir. O dahi iki ayakkabı giyecek, onlardan beyni kaynayacaktır.” buyurdu.
(Müslim, İmân: 363.)
Bu hususta gerek Tefsir ve Hadis Âlimleri, Gerekse Fıkıh Ve Kelâm Âlimlerinin ve Ehl-i Sünnetin dışında bulunan Âlimlerin farklı izahları bulunmaktadır.,
Sahih hadis kitaplarında yer alan ve Peygamber Efendimiz aleyhisselâm'ın Ebû Tâlib’e Kelime-i Tevhidi arz etmesine mukabil, onun ölüm anında bunu söylememesi hususundaki hadisi delil olarak zikreden Ehl-i Sünnet Âlimlerinin ekserisi.: “Ebû Tâlib’in îman etmeden öldüğünü.” söylerler.
İmam Âzam Ebû Hanife kaddesallahu sırrahu de, aynı hadisi zikrederek.: “Resulullahın Amcası ve Hazret-i Ali’nin Babası Ebû Tâlib kâfir olarak ölmüştür.” der.
(İmam Âzam Ebû Hanife el-Fıkhü'1-Ekber, s. 108.)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMED SIDDIk HEKİM SIRR SOHBETLeRi

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

MUHAMMED SIDDIk HEKİM
Kaddesallahu sırrahu
=>SIRR SOHBETLeRi..

HAYy SIDDIKktan=>DÛRDÂNELER,
=>HAYy BABAdan=>YAZAN ELLER!.


Resim

29 NİSAN 2003 SOHBETİ.:

بَلَى مَنْ أَوْفَى بِعَهْدِهِ وَاتَّقَى فَإِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُتَّقِينَ
“Belâ men evfâ bi ahdihî vettekâ fe innallâhe yuhibbul muttekîn(muttekîne).: Hayır, (öyle değil)! Kim (Allah ile olan) ahdini yerine getirir ve takvâ sahibi olursa, o taktirde muhakkak ki Allah, takvâ sahiplerini sever.” (Âl-i İmrân 3/76)

MSHekim.:
Böyle bir takvâ yardımcı olur. İnsan mekruh haram cevâz olmayan şeye yardımcı olmaz!. Bu Âyet-i Celîle söylüyor. “İlm-i Sâlih istediler de verdik.”
Kurban olduğumuz istediler de verdik olmaz ki, böyle bu işlere cenneti kıra kıra sâlih istediler verdik.. sâlih deyince, hiç ümmi hiç okuyor bakıyor bakıyor okuyamıyor..

Böyle ilim tamamen yok olunca gözleriyle bakıyor yok, bir şey yok okuyamıyor neticede!. Öyle hale düştü ki artık bu böyle.. “Ben öyle kalacağım!.” diye başladı ağlamaya artık eline ayağına şey etti.
“Eee Molla Sâlih öyle istediler verdik!.”
O zaman Molla oldu yâni.. ve ondan sonra bir daha gitmedi o da devâm etti Halifelik kendisine yetki verildi.. Nitekim o Kiliseye verilmiş olan şey meâlen Câmi oldu bilerek görerek veriyor o.. Bağdad’a İngilizler gelince Kilise mi duracak yâni Halepçe’de yer felan yapılacak yapılan olan Kilise doğrudan doğru Câmi oldu daha hiç Kilise milise olarak çalışmadan o hale gelmeden bilerek görerek bu mübârekler böyle.. Açık basîreti olmadan olur mu ya!.

MSHekim.: Evet RABBımız bizlere selâh etsin yardım etsin … yâni esâsen hakikaten bu Âhir Zaman devresi içerisinde çok değişik değişik.. O kadar bir inceliği var ki tamamen tamâmen hakkı bulabilmek o kadar güçlenmiştir yâni.. Her tarafı bilmiyorum. Artık nasıl oluyor bilmiyorum. Esâsen kimisi böyle kimisi böyle kimisi şöyle artık!. Tarikatın tamamen çığırından çıkmış hatta ki bu vakı’a bu mesele kendi kendilerine bir muayyen bir şeye tez almış gidiyor ama şudur budur ne ise!. Vallahi hepisi hali hazır Kıyamet Alâmetlerini inkar ediyor mecâzî diyor, mecâzî diyor yâni esâsen hepisine imamen bir çokları Alâmet-i Kıyameti başkası evirip çevirip şöyle söylüyor!. Halbuyse Alâmet-i Kıyam bir kere Âyet-i Celîle de mevcud hadislerde çok mesela bugün bak Ebu Hanife doğrudan doğruya.. efendim hulucul dabbeh ve nucubi isa minessemai ve zuhudiye yecuc mecuc ve..
Esâsen güneşin batması diye esâsen batıdan doğması güneşin batıdan doğması hakktır. Olacaktır ve haktır yâni bu inkar edilmez eden küfre girer..

Kur’ÂN-ı Azîmüşşan esâsen anlatmış olduğu.. Evet Deccâl de Kur’ÂNda yok ama çok bilinen çok millet çok yâni dininden şeyinden çıkacak durumunda olduğu için Deccâli koymuştur. Muhammed Mehdî gelmeden Deccâl çünkü Deccâlin işi çok yâni çok esâsen millet açlıktan veyahutta dayanamamızlıktan onların acaib halleri vardır. Bunun için bir çokları çoluk çocuk sâhibi diyerek bu hale düşmesin diye o zaman onların dini üzere olacak. Yâni çok feci bundan dolayı yâni Deccâl huruci arkasında da kalabalık insan zâten nuzuli Nisâ Sûresinde.:


وَإِن مِّنْ أَهْلِ الْكِتَابِ إِلاَّ لَيُؤْمِنَنَّ بِهِ قَبْلَ مَوْتِهِ وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يَكُونُ عَلَيْهِمْ شَهِيدًا
“Ve in min ehli’l- kitâbi illâ le yu’minenne bihî kable mevtihî, ve yevme’l- kıyâmeti yekûnu aleyhim şehîdâ (şehîden).: Ve ancak, kitap ehlinden olanlar (onu tekzip eden Yahudiler ve “Allah'ın oğlu” diyen Nasraniler), O'na ölümünden önce mutlaka îmân edecekler. Ve o, kıyâmet günü onların üzerine şâhid olacak.” (Nisâ4/159)

Gelecek bizâtihi kendisi geleceğine dair Kur’ÂN-ı Azîmü’ş-şân gelecek ve bu şekilde hadislerde çok.. Gelelim Ye’cûc Me’cûc’e zâten kaç yerde geçiyor.:


حَتَّى إِذَا فُتِحَتْ يَأْجُوجُ وَمَأْجُوجُ وَهُم مِّن كُلِّ حَدَبٍ يَنسِلُونَ
“Hattâ izâ futihat ye’cûcu ve me’cûcu ve hum min kulli hadebin yensilûn(yensilûne).: Nihayet yecüc ve mecüc, (sedleri) açıldığı zaman tepelerin hepsinden saldırırlar.” (Enbiyâ 21/96)

قَالُوا يَا ذَا الْقَرْنَيْنِ إِنَّ يَأْجُوجَ وَمَأْجُوجَ مُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ فَهَلْ نَجْعَلُ لَكَ خَرْجًا عَلَى أَن تَجْعَلَ بَيْنَنَا وَبَيْنَهُمْ سَدًّا
“Kâlû yâ zel karneyni inne ye’cûce ve me’cûce mufsidûne fî’l- ardı fe hel nec’alu leke harcen alâ en tec’ale beynenâ ve beynehum seddâ (sedden).: Dediler ki.: "Ey Zu'l-Karneyn, gerçekten Ye'cuc ve Me'cuc, yeryüzünde bozgunculuk çıkarıyorlar, bizimle onlar arasında bir sed inşa etmen için sana vergi verelim mi?" (Kehf 18/94)

Bunun ötesi var mı yâni. Onun için bu şekilde olup dururken mecâzî diyor. Mecâzî nedir!. Esâsen her iki kısımda da mecâzîli bahsediyorlar!. Bir de “Lâ İlâhe İllâ ALLAH” diye tevhid getir!.

Kardeşlerimiz şöyle düşün Lâ İlâhe İllâ ALLAH diye ilk olarak bu Ateş, Süleyman Ateş, bu rahib mi ne neydi!!. O Galib Kuşçuoğlu!. Esâsen galibsiz.. Galib değil de çökmüş amma!. İşte bu esâsen, Lâ İlâhe İllâ ALLAH diyen cennetliktir!.” Diyor!. Esâsen bu Fırka-i Merciye’dir bu Fırka-i Merciye dediğimiz ne yapıyorlar =>Lâ İlâhe İllâ ALLAH diyen bir kimse cennetliktir!.” Kavlen dediğin takdir de imân, i’tikad ve amel gerekçesi yoktur!. Sen sadece bu cümleyi kullandın mı tamamen haksın ve Müslümansın ve cennetliksin!.
Yâni doğrudan doğruya amel yok!.
Yâni İslâmda.: “Lâ İlâhe İllâ ALLAH MuhaMMede’r- Rasûlulah Emirleri Hükümlerine gireceksin!.” değil mi, i’tikad edeceksin bu muamelatı işleyen şeyi işleyeceksin!.
Ama bunlar diyorlar ki.: “Kavilen/sözle demekle.” sadece bir kaville bitiyor, i’tikaden amelen bir gerekçesi yok!.
İşte bu, Merciye Fırkası bu!. Al bakalım Vehhabî.. Kaderiye ve Merciye olan iki fırka esâsen Mecusî!.

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Her ümmetin mecusîsi vardır. Benim ümmetimin mecusileri ise.: “Kader yoktur.” diyenlerdir. Onlardan biri ölürse, cenâzesine katılmayın, hasta olursa ziyâretine gitmeyin. Onlar Deccâl Tâifesidir. ALLAh’ın onları Deccâl’e ilhak ettirmesi (ona katılmış bir grup olarak değerlendirmesi) hakkıdır.” buyurmuştur.
(Huzeyfe radiyallahu anhu’dan; Ebu Davud, Sünnet 16; bk. Tirmîzi, kader 13: İbn Mace. Mukaddime 10; Ahmed b. Hanbel, 86, 125)

Evet al bakalım, basitten görünüyor çok yayılmış bu.: Lâ İlâhe İllâ ALLAH diyen cennetliktir!.”
Hâşâ yâ RABBî! böyle “Lâ İlâhe İllâ ALLAH” kelimesi =>“MuhaMMede’r- Rasûlullah!.” demedikçe..
Aleyhi’s-selâtı ve’s-selâm hadisinde apaçık buyuruyor ki.:
“Ve’n- nefsi biyedihi yâni nefsim var eden yaratmış olan ALLAHu zü’l-CeLÂLın hakkı için ben risâletime bas’ edildikten sonra yâni ne kadar “Lâ İlâhe İllâ ALLAH” dense.. isterse Yahudî isterse Nasranî her kim “MuhaMMede’r- Rasûlullah” demedikçe Ashabu’l- Cehennem Cehennemin Ashabıdır!.”
Hem Müslim hem İmamı Ahmed sağlıklı açık olarak..

Esâsen bilmiyorum artık hangisini anlatacağız yâni!. Onun için bizim eserlerimiz bu yönde bu zamanı bu günümüzü anlatıyor. Artık şimdi bunlar, vâki’ olmadan, bu esâsen eserlerimizde var.
Hiç olmazsa arada sırada mütealâ ediniz, benden size teşvik parasını almıyorum, bana getirdiklerini de dağıtıyorum!.
Heee heee hee.. Fatih de biliyor.. ben de dağıtıyorum!.
RABBımız bizleri selâh etsin, hidâyet versin, şuur versin!.

İnanın ki öyle devrede gelmişiz ki Vallahu’l- Azîm belki etrafındakiler de milyonlar olmuştur, bilmiyorum bu kimsenin!. Deccâl hususunda yâni Erzurumda bir toplantı bu kimsenin Deccâl hususunda Deccâli târif etmek üzere başlamış anlatmış, ve.: “ Deccâlin esâsen İsmini de size malumât vereyim!.” Diyerekten.. “Ahmed de oluri Mehmed de olur da, hele hele Mustafa da olur!."
Şimdi Deccâl bu!. Deccâli târif ediyor!. Deccâli târif ediyor düşünün!. Halbuyse Deccâl yaratılmış mahlukatların en beteri en kötüsü, en necasi çünkü Rububîyyet Davasındadır öyle bildiğimiz gibi şey değil!.
Cennete götürür gibi Milleti tamamen imânından çıkarıyor!. Bu şekilde böyle bir kimse!. Yâni Muhteviyatın künhünü bilmiyor ki, ismini en güzel Ahmedi, Mehmedi bir de hele hele Mustafa!.
Halbuyse, halbuyse dikkat edin Aleyhiselâtı vesselâm buyuruyor ki.: Bir zaman gelecek ki Sırat, esâsen Mizan Devresinde bir kimsenin esâsen doğrudan doğruya mevcud olan varlığı esâsen cehenneme girecek durumundadır, birden bir bakıyorsun ki birden bire emir geliyor cennete.. sâhibi de şaşırıyor nereden oldu beni cennete alacak durumumda.. iyi değil, artık o kadar yaramazlık şeyisi vardır meleklere soruyor.. melekler diyor ki.: ALLAHu zü’l-CeLÂL, Habîbinin İsimleri olan bir kimseyi asla cehenneme iletmez!.” diyor..
Nerede isim Muhammed, Ahmed ismi!. "Muhammed ve Ahmed olan kimseyi, ALLAHu zü’l-CeLÂLin Habîbinin İsminde olanı cehenneme iletmez!.” diyor. yâni bu şekilde..
Sen nasıl olur da Deccâle yakıştırıyorsun Allah Aşkına!.
Ki Rasûlullah buna üzülüyordur, İsimleri nasl olur da Deccâle verilir!.
Ne devreye geldik bilmiyorum yâni her tarafı laçka!.
RABBımız bizleri selâh etsin, hidâyet versin şuur versin!.
Ve sadece kendisi değil arkasındaki binlerceside bu sistemi kabul ediyor belki!.

RABBımız bizleri selâh etsin, hidâyet versin, şuur versin!
ALLAHu zü’l-CeLÂL bizlere muîn olsun, tevfikatıyla refik eylesin!.
ALLAHümme en hakka hakkın bin zulmeti la en gabatın ve ruknu nefsi nebe!.
RABBımız bizlere imân-ı kâmileler, hüsn-ü hatimeler nâsib etsin!. Âmin!.
Subhâneke ALLAHümme ve bihamdike eşhedu enlâ ilâhe illâ ente vahdeke le şerike leke estağfiruke ve etubu ileyk..
Bu, işlemiş konuşmuş olduğumuz nahoş şeylere tamamen keffâredir, meclisin keffâresidir!. Hiçbir kürsiye çıkandan bu kelimeyi söyleyeni hiç duymadım!. Demek araştırma yok!. halbuki “Subhâneke ALLAHumme” en büyük bizim esâsen zehirin en zehiri gibi beşeriz biri bir şey der ki o söylemişiz ama bu güzelce keffâre ediyor bir şey bırakmıyor meclisin keffâresidir ya..

Subhâne RABBuke RABBul izzeti ammayasefun veselâmun ale’l- mürselin velhamdulillahi RABBu’l- Âlemîn!. RABBena takebbelnâ minnâ bi hürmetin fâtiha ma’as- salâvât!.
ALLAHümme inni eselüke bike en tasüllîye alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ sâiri’l- enbiyâi ve’l- murselîne ve alâ âlihim ve sâhbihim ecmâine ve en tağfirlenâ li ma medâ ve tahfezani fiima begiye.

Bismillâhi’r- rahmâni’ rahîm.
El hamdu lillâhi rabbi’l- âlemin. Er rahmâni’r- rahîm. Mâliki yevmi’d- dîn. İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn. İhdina’s- sırâte’l- mustakîm. Sırâtallezîne en’amte aleyhim gayri’l- magdûbi aleyhim ve lâd dâllîn.. Âmin!.


Şimdi ki Subhâne RABBuke RABBu’l- izzeti ammayasefun veselâmun ale’l- mürselin..
Bir çokları sonunda “Fâtiha” diyor halbuyse bunu kullandığınız zaman da kilelerle sevâb alıyorsunuz yâni her zaman güzel. Güzel RABBımız Rasûlullahın yüzü hürmetiyle vesileler ortaya koymuş ama kullanmıyoruz!.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMED SIDDIk HEKİM SIRR SOHBETLeRi

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

MUHAMMED SIDDIk HEKİM
Kaddesallahu sırrahu
=>SIRR SOHBETLeRi..

HAYy SIDDIKktan=>DÛRDÂNELER,
=>HAYy BABAdan=>YAZAN ELLER!.


Resim

18 ŞUBAT 2002 B1 SOHBETİ.:

MSHekim.: Şeyhimizin sistemi ne ise onda emek vardı Şeyhimiz hiçbir zaman bir kimsenin talebinde toplamaz da herhangi bir şey yedirmiş içirmiş, gelen kimselerin derdine devâ olunmuş bunun peşinde sistemi bu hizmet yâni milleti savunmak değil hizmet.. yâni kendisi koşar amel niyet eder sahipsiz olan kimselere nerede nasıl haa onun için böyle bir sevk etmeye mesela Muhammed Kazım biliyorsunuz yâni mensup olan yer olacağı bir kimse kişinin araştırıyor durumu nasıl ispatta da kaydı kuydu aylık veya ne ise verilecek haftalık mı böyle böyle bu tabi bir çağrışırı vardır toparlar aldıkları şey!.
Bu Şeyhlik!. Ne alakası eşkıyâlık yahu bu!. Milletin malında gözü olan bir kimse hâşâ!. Bu tasavvufta bu şekilde olur mu hiç!. Hatta İstanbulda öyle bir evler yapılıyor ki, debdebeler..: Padişah gibi..
Hatta tarik yol kesicilik gibi Şıhlık böyle milleti soymak olur mu RABBimize şükürler olsun zenginiz, elhamdülillah zenginiz biz, ne zekat düşürüyor ne sadaka!.
RABBımız celle celalehu Subhâne TeaLâ münâfık kimselere muhtaç etmesin!. RABBimize şükürler olsun!.
Şeyhimiz esâsen vaktiyle bir vakı’ayı anlatır tabi Antalya da yâni orası da büyük bir yetki şey bırakmadılar yâni dini salon ki bir bizi yonttular bu şekilde..
Tabi tek başıma oturup söyleyecek değilim muhabbet hakikat böyle ortak.. Ama Şevket felan..

Konuşan : Kılıç motoru satıldıydı felan o şevket felan kör keterden aldığı paralar Hoca efendi kumluca da ticaretle keresteyle gönderirdi..

MSHekim.: yâni 300 metremikap motorla gönderdik gemi onu esâsen Abim ve Ahmed faydalansınlar diye inan ki!. Güya ortak onların ortaklığı da hiç yok kendileri hiç hesap yapmadık yâni esâsen dünya malı hakikaten sevdiğim şey değil ha varmış ha gitmiş ALLAHh’a şükürler olsun!.
Şeyhimiz bu hakikatı diyelim de gerçeği duşmuşsunuz Abim tabi bir şey ben üzerime fazla şey yapamıyorlardı. Çünkü Kur’ÂN okuduğum için ben artık kimseye bir şey diyemiyor yâni harcamalar sair vs. böyle Abim tabi Babama söylemiş.: “Baba bu tabi evlenecek edecek bu iş olacak, para durmuyor, savruluyor ne olacak bunun sonu?!.”
Tabi Abimde kendisine yük olacağını biliyor tabi yük olursak bunun üzerine Babama iyice anlatmışlar bizi..
Esâsen Şıhımıza.. “Kendisi bu harcamaları israfatı bıraksın!.” Diye. “Elinde tutmuyor savuruyor!.. velhasılı ben vakı’ayı bilmiyorum!. Gidelim diye Mübâreğin evine gittik Babamla beraber oradan buradan konuşurken vakı’ayı anlattı tabi artık.. “Hiç elinde tutmuyor eline geleni savuruyor!.

Konuşan.: “Eline geleni savuruyor!” sizi şikâyet ediyor!.

MSHekim.: evet evet, gâye bu “yok!.” diyor bu şekilde.. Çünkü bir kimseyi dinlemiyorum, etkili de olmuyor!. Ama Şıhımız tabi dese.: “Bir daha harcama!.” dese iş biter!. Çünkü onun verdiği karar karardır.. Babam anlatıyor ben üzülüyorum.. Mübârek şimdi.: “Böyle bir daha harcama, savurma şöyle yapma!.” derse..
Mübârek dinledi dinledi dinledi sonrada bittikten sonra.: “Bu ki, hep böyle hiç para tutmuyor, savuruyor öyle midir Abdulhâmid?.” “Evet Efendim öyledir!.”
“nNe diyor biliyor musun Abdulhâmid! Parayı sevmediğinden öyle geliyor!.”
Al bakalım ben bu kelimeyi nereden bulacağım!. VALLAHi buyurduğu gibi Babam da hiç şey olmadı!.

Onun için Mübârek onların hiçbir mahâne bulacak veyahutta bir ALLAHualem.. “Demek öyle mi Abdulhâmid?.” “Evet öyle!.” “ALLAHualem herhalde bu parayı sevmediğinden öyle geliyor!.” Cevâba bak kaç tane kitap olsa biz bulamıyoruz!.

Konuşan.: “Hocam şöyle bir hadis var mıdır acaba “me yedhul cennete velâ el bahılı la yehduli’l- cennete velem keana..”

MSHekim.: Yâni bahilü ve sâhilü ikisini tamamen birbirinin zıddıdır bir kere.. Cömert olan bir kimse halk nazarında sevilir ALLAH da sever Rasûlullah da sever cennette esâsen bir sâhilik.. Sâhilik esâsen bir seceredir, ağaçtır kökü cennettedir ve dALLAHrı dünyada böyle gezmektedir. Kim yapışırsa akabinde cennete götürür!. Ve amme hasislik, hasedi olan bir kimse o da âdete secere/ağaç kökü cehennemde dibi cehennemde dALLAHrı gezmektedir kim yapışırsa bu da aslına çeker!.
Aynı zamanda hasedi, kimse sevmez ALLAH da sevmez!. Ama cömert olanı da herkes sever, HAKkta sever, cennette sever!. Ve onun için es Sâhiii Habîbullah, el Bâki ALLAH sâhii olanın sevgilisidir, dostudur, hasisin de düşmanıdır..
ALLAH rahmet etsin Babam da bir şey söyleyemez amma işte biz çalışıyoruz, işin mali yönünden biraz bana az masraf olsun öyle ya!.

İşte bu salâvâtı getirdiğimiz tabi ki artık tuhaf görüyorlar ki, Elhamdülillahi TeaLâ Ehl-i Tarık ise, zâten Mevlânâ Halid’den bir eserdir esâsen.. eğer yâni Nakşî olan bir kimse davâsı var ise bu salâvâtı bir de canla baştacı olacak!.Nneden Mevlânâ Halid’in esâsen müncünaheyn esâs olur Mübâreki bir şahsiyet doğrudan doğruya çok kolay oluyor..
Nitekim hz. Ömer Şam’da idi gitti de uğrayamadı dediler ki.: “vebâ vardır!.” ondan girmedi.. Çünkü vebâ oldu mu bir şehirde dışardan kimse giremez içindeki de çıkmasın ve orada vefât etmiş orada öteden beri oluyor..
Mevlânâ Halid Hazretleri hem Kendisi, hem Hanımı ve Evlâdları tamamen dört tane evden çıkmış tamamen vebâ hastalığından.. Bunun karşısında Cenâb-ı Rasûlullah aleyhi’s-selâtı ve’s-selâm çünkü Mevlânâ Halid Hazretleri Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellemle irtibatlı bir şahsiyettir tabi bu zamanın hadisi o kadar olur muhakkak bu şekilde kendisi ailesi çoluk çocuk olunca aleyhi’s-selâtı ve’s-selâm bu salâvâtı her namazın arkasında üç defâ getirilirse vebâ tağun şeysini giderir vebâ gibi hastalıklar gider vebâ tağun bulaşıcı hastalık gelmez Rasûlullah aleyhi’s-selâtı ve’s-selâm artık o zaman herhalde artık ALLAH’tan Rasûlullahtan bu minvâl üzere kim bu vebâyı kaldıracak, kaldıracak olan sebebi ne şu sebebi bu sebeb bu salâvât..


Resim41. SALÂVÂT-I ŞERÎFE .:

Resim
MuhaMMedî MÜRŞİD MevLânâ HALİD-i BAĞDADî HAZRETLeRinin SALÂVÂtı..

Nakşî Tarikatı Kollarının Kemâl Kavşağı OLan,
Şam'da Salihiye Tepesinde medfûn bulunan ve
maddî ve mânevî tahsilini Bağdad'da yaptığı için "Bağdadî" diye anılan
MuhaMMedî Mürşid MeVLâNâ HaLid-i Bağdadî HazretLerinin SaLâVâtı.:


ARAPÇASI.:

Resim

TÜRKÇESİ.:
“ALLAHümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli seyyidinâ Muhammedin bi adedi külli dâin ve devâin ve bârik ve sellim aleyhi ve aleyhim kesîra.”

(Ücüncüsünde kesîran ile okunur)
ALLAHümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli Seyyidinâ MuhaMMedin bi adedi külli dâin ve devâin ve bârik ve sellim aleyhi ve aleyhim kesîran kesîra.”


MÂNÂSI.:
ALLAH'ım! Efendimiz MUHAMMED (sallallahu aleyhi ve sellem)'e ve Efendimiz MuhaMMed (salallahu aleyhi ve sellem)'in ailesine; dert çekenlerin (devâ dileyen çağırıcıların) ve devâ (çâre) lerinin tümü adedince salât-ü-selâm et. O'na ve onlara çok çok (çokça) bereket ver ve selâmlar et!.



Resim
MEVLÂNÂ HALİD-i BAĞDADî HazretLerinin İSTİGASEsi
(ALLAHu zü'L-CELÂL'e SıĞıNması):


ARAPÇASI.:

Resim

TÜRKÇESİ.:

Bismillâhirrahmânirrahîm

“Yâ Hayyu Yâ Kayyûm!. Resim Yâ ze'l-CeLâLî ve'l-İKRâM Resim Yâ ALLAHu bike tâhassentü ve bi Abdike ve ResûLîke Seyyidinâ ve Mevlânâ MuhaMMedîn Sallallahu Tealâ aleyhi ve sellime istecertü Resim ALLAHümme innî eselûke Yâ RAHMÂNu Yâ RAHÎMu bi Esmâike'l-İzâmi ve Melâiketike'l-Kirâmi ve Resûlîke aleyhim Eftalü's-Salâvâti ve etemmü's-selâmi Resim Ente'l-mahnî bilemhati Ehl-i Bedrin velâ mâhatihim ve tenfahni bi nefâhatihim bi hakkihim aleyke YÂ RABB!.”Resim


MÂNÂSI.:

Yâ Hayyu Yâ Kayyum! Yâ ze'l-CeLâLî ve'l-İkrâm! Yâ ALLAH! Sana sığındım (siper edindim) ve Senin kulun ve ResûLün Seyidimiz ve Efendimiz MuhaMMed Sallallahu Tealâ Aleyhi Vessellem'e (teslim ve tâbi' olup) boyun eğdim! ALLAH'ım! Yâ Rahmân! yâ Rahîm! SENden Azîm İsimlerin, Keremli Meleklerin ve Salâvâtların en fazîletlisi ve selâmların en tamı kendisine olan ResûLün ile (yüzü suyu hürmetine) istiyorum! (ki) Beni imtihan eden (deneyici-sınayıcı) Sensin, Bedir EhLini bir lemhâda (göz açıp kapayıncaya kadarlık sürede) bir üfürüşle (merhametle hayat verişle) mahvolmaktan (silinip yok olup gitmekten) kurtardığın gibi; onların SENin üzerindeki (hatırı) hakları hakkı için, onlara olan rahmet üfürüşünle (imdat edişinle) bana da üfür ve hayat ver (meded kıl) Yâ RABBi!.


Resim Âmin yâ Latîf ALLAH celle celâluhu,
Resim Âmin yâ Kerîm ALLAH celle celâluhu,
Resim Âmin yâ Rahîm ALLAH celle celâluhu,
Resim Âmin yâ VeDÛD ALLAH celle celâluhu,
Resim Âmin yâ Vehhâb ALLAH celle celâluhu,
Resim Âmin yâ Fettâh ALLAH celle celâluhu,
Resim Âmin yâ Gaffâr ALLAH celle celâluhu,
Resim Âmin yâ Settâr ALLAH celle celâluhu,
Resim Âmin yâ ALLAH!. yâ ALLAH celle celâluhu!..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMED SIDDIk HEKİM SIRR SOHBETLeRi

Mesaj gönderen Hakan »


bi adedi külli dâin ve devâin.. Öyle değil mi. evet ne kadar dert ve devâ varsa bu şekilde artık zâten kendisi karar bitmiştir bu enânîyyet olarak zâten kendisi esâsen bırakmış olduğu silsilesi bu.. Yâni bu namazın arkasında salâvâta Şam’da başlamışlar ve bir daha başka salâvât getirmemişler bir kere getirmişler bizim muhitimizde de yapılıyordu fakat, Şeyhu’l- Hazin Salâvâtı gelince bazıları Şeyhu’l- Hazini yapar bazıları bunu yapar hepisi de yapar..

Konuşan.: Hepisi de salâvât..

MSHekim.: Evet yâni böyle bir Mübârek, bu muhitte bu salâvât yayılacak olacak.. düşünüyor musunuz bir çok yerleri afâtlar alt üst ediyor bu esâsen bundan yâni bundan artık fehmedilmeyecek bir şey var mı şimdilik bu ni’metlerin içerisinde elhamdülillah ….
Ve başkaları nesini düşünün alt üst hale gelmiş ne.. hem dondurucu hem sel hem de afet.. esâsen bundan Erdemli.. Silifke de de çok feci çok.. çok çadırları uçurmuş onun için RABBımıza şimdiki İstanbul’a daha hayr ne halde çok tuhaf yâni bilmiyoruz artık ne hale düşmüştür bu.. çokları âdete bu sene kar dondurmuş kar yarılmış efendim ne fırtına efendim şehirleri alt üst etmiş.. zelzele dersen.. şimdi huzur yoktur.. İzmirde felan ne işi var İzmir selde az çok böyle bir şey felan düşünüyordu İzmir burada Mersin bu yanda biz ortadayız bir şey yok elhamdülillah..

Konuşan.: Salâvâtı Şerifeye câmilerde devâm edilse hiç olmazsa yatsıda sabah ikindilerde yapsalarda ihmal ediliyor bâzen..

MSHekim.: Onun içn “salâvâtla biat edeceksiniz” diyor veyahutta alıkoyuyorsun işinden.. veyahutta âdet olurmuş ne bileyim ben işte bu Salâvâtın hayrı şerifi de..
Bizim Hacı Rüşdü var bir zaman ramazanda görmüş Mersin ile Tarsus arasında o kadar yeşillik olduğu yerde orda dururken Mübârek Hazreti Ali radiyallahu anh, Mevlânâ Halid’ esâsen böyle eliyle getiriyor onları da yyâd etmiş oluyoruz tabi.. RABBımıza şükürler olsun esâsen Üveys ve Halid, İmam-ı Ali önlerinde yâni bize bu şekilde böyle olmuş durumunda gösteriyor.. Birisi Üveys, birisi de Mevlânâ Halid anlaşılan.. ALLAHu zü’L- CeLÂL’e şükürler olsun, Üveys Hazretleri esâsen kendisi böyle bir Şıhlık muhabbeti şeyisi isâbet nasıl oldu Mevlânâ Halid.. zâten bu salâvâtın bu muhitte oluşundan İmam-ı Ali radiyallahu anh hayrı bereketu elhamdülillah.. Ben okumadım esâsen ne mekteb okumuş ne medrese.. bu eserleri nereden nasıl olacak şey ALLAHu zü’l-CeLÂL bu İmam-ı Ali radiyallahu anh okşamış ve bu şekilde elhamdülillah.. Bu gün için şu eserlerimiz var ya.. yâni teşvik etmiyoruz, kimse almıyorlar.. bu eserlerimiz, esâsen zehirlerin penzehiridir yâni.. Bugün rahmet karşısında bulduğumuz zaman bunun muhteviyâtını künhünü anlatıyoruz karşısında da kurtulmak düşmemek için anlatıyor.. bu fitne midir.. Fırka-i Nâciye, fırkalar arasında tek.. Fırka-i Nâciye dışında olan fırkaların sebebleri ne imiş ne haldeler imiş fitne durumunda.. Fırka-i Nâciye muhteviyâtı anlatılmıştır.. salâvât karşısında aleyhi’s-selâtı ve’s-selâm şu salâvât şöyledir böyledir.. Salâvât-ı MuhaMMed 40 tanesi..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMED SIDDIk HEKİM SIRR SOHBETLeRi

Mesaj gönderen Hakan »


bi adedi külli dâin ve devâin.. Öyle değil mi. evet ne kadar dert ve devâ varsa bu şekilde artık zâten kendisi karar bitmiştir bu enânîyyet olarak zâten kendisi esâsen bırakmış olduğu silsilesi bu.. Yâni bu namazın arkasında salâvâta Şam’da başlamışlar ve bir daha başka salâvât getirmemişler bir kere getirmişler bizim muhitimizde de yapılıyordu fakat, Şeyhu’l- Hazin Salâvâtı gelince bazıları Şeyhu’l- Hazini yapar bazıları bunu yapar hepisi de yapar..

Konuşan.: Hepisi de salâvât..

MSHekim.: Evet yâni böyle bir Mübârek, bu muhitte bu salâvât yayılacak olacak.. düşünüyor musunuz bir çok yerleri afâtlar alt üst ediyor bu esâsen bundan yâni bundan artık fehmedilmeyecek bir şey var mı şimdilik bu ni’metlerin içerisinde elhamdülillah ….
Ve başkaları nesini düşünün alt üst hale gelmiş ne.. hem dondurucu hem sel hem de afet.. esâsen bundan Erdemli.. Silifke de de çok feci çok.. çok çadırları uçurmuş onun için RABBımıza şimdiki İstanbul’a daha hayr ne halde çok tuhaf yâni bilmiyoruz artık ne hale düşmüştür bu.. çokları âdete bu sene kar dondurmuş kar yarılmış efendim ne fırtına efendim şehirleri alt üst etmiş.. zelzele dersen.. şimdi huzur yoktur.. İzmirde felan ne işi var İzmir selde az çok böyle bir şey felan düşünüyordu İzmir burada Mersin bu yanda biz ortadayız bir şey yok elhamdülillah..

Konuşan.: Salâvâtı Şerifeye câmilerde devâm edilse hiç olmazsa yatsıda sabah ikindilerde yapsalarda ihmal ediliyor bâzen..

MSHekim.: Onun içn “salâvâtla biat edeceksiniz” diyor veyahutta alıkoyuyorsun işinden.. veyahutta âdet olurmuş ne bileyim ben işte bu Salâvâtın hayrı şerifi de..
Bizim Hacı Rüşdü var bir zaman ramazanda görmüş Mersin ile Tarsus arasında o kadar yeşillik olduğu yerde orda dururken Mübârek Hazreti Ali radiyallahu anh, Mevlânâ Halid’ esâsen böyle eliyle getiriyor onları da yyâd etmiş oluyoruz tabi.. RABBımıza şükürler olsun esâsen Üveys ve Halid, İmam-ı Ali önlerinde yâni bize bu şekilde böyle olmuş durumunda gösteriyor.. Birisi Üveys, birisi de Mevlânâ Halid anlaşılan.. ALLAHu zü’L- CeLÂL’e şükürler olsun, Üveys Hazretleri esâsen kendisi böyle bir Şıhlık muhabbeti şeyisi isâbet nasıl oldu Mevlânâ Halid.. zâten bu salâvâtın bu muhitte oluşundan İmam-ı Ali radiyallahu anh hayrı bereketu elhamdülillah.. Ben okumadım esâsen ne mekteb okumuş ne medrese.. bu eserleri nereden nasıl olacak şey ALLAHu zü’l-CeLÂL bu İmam-ı Ali radiyallahu anh okşamış ve bu şekilde elhamdülillah.. Bu gün için şu eserlerimiz var ya.. yâni teşvik etmiyoruz, kimse almıyorlar.. bu eserlerimiz, esâsen zehirlerin penzehiridir yâni.. Bugün rahmet karşısında bulduğumuz zaman bunun muhteviyâtını künhünü anlatıyoruz karşısında da kurtulmak düşmemek için anlatıyor.. bu fitne midir.. Fırka-i Nâciye, fırkalar arasında tek.. Fırka-i Nâciye dışında olan fırkaların sebebleri ne imiş ne haldeler imiş fitne durumunda.. Fırka-i Nâciye muhteviyâtı anlatılmıştır.. salâvât karşısında aleyhi’s-selâtı ve’s-selâm şu salâvât şöyledir böyledir.. Salâvât-ı MuhaMMed 40 tanesi..

Her ESMÂ/İsim=>ZÂTî İşlerden bir İŞtir.
Her SIFAt=>Bir ESMÂnın kaynağıdır.
ESMÂlar/isimler de=>HAKKın ZÂTı’yla beraber KÂDiMdir.
HAKKın=>SIFAtlarına ve İSİMlerine olan İLMİ=> ZÂTına olan İLMİdir..


Ve Böylece Efendim bu Salâvât herkese, Akaid yönünden =>İslâm İmân İhsan olayı anlatıyoruz.. Elzem olan şeyler elhamdülillah.. başka yönden ihtiyaç duyulmayacak derecede.. İhtiyaçlarımızı MuhaMMed harikalar daha duyulmamış ALLAH rasulunün ismi azamda ve sonunda sonuna kadar esâsen alâmet etti yâni ilk olarak başlangıç aleyhi’s-selâtı ve’s-selâmın cevherinden olan vakı’ayı muhteviyâtı ve ALLAH Devresindeki ve ALLAH esâsen bu ALLAHu zü’l-CeLÂL yâni “e lestu bi RABBukum”.. RABBınızım!. ALLAH bu şekilde ama öbür tarafında ALLAHu zü’l-CeLÂLi celle celale Subhâne ve Tealâ Habîbini mirad indi çünkü bu çeviri sebebi var ya o kadar hoşuma gitti ki.. yâni gerçekten mirad indi bu mirad MuhaMMed muazzam bu hiç bir kimseye nâsib olmamış, hiçbir âdeme hiçbir kimseye olmamış.. Rasûlullah Âdeti yâni yansıtma olarak tecellî etmiş tecelli.. Zât Sıfat değil çok önemli çok ama bu ne bilmez ki sonra aynanın nasıl bir şey bildiğimiz ayna ayna yâni esâsen Tecelliyât-ı ZÂT celle cellalahu Subhâne ve TeaLâ Habîbine bir hal tüm Âdemden kıyamete kadar bilhassa Enbiyâlar bir kere Rasûlullahın Âilesindendir doğrudan doğruya yâni aracı olarak ALLAHu zü’l-CeLÂLin ZÂT-ı İlâhîye yâni Tecelliyâtı, ZÂT ı o yönde yansıtma olur.. Onlar Rasûlullahın artık âilesindendir..

Konuşan: Şöyle de söylenir hadis-i kudsî de.: “Ben kendi NûRumdan, Kendimden MuhaMMedin NûRunu yarattım.. O’ndanda bütün eşyâyı..

MSHekim.: Esâsen hiçbir şey yokken esâsen aleyhi’s-selâtı ve’s-selâmın daha yeni seni anlattığın ilk anda ilk olarak MuhaMMedin Cevh-i NûRu esâsen Ceverân etmiş çok çok çok ilk olarak o şekilde NûR-u MuhaMMedi aleyhi’s-selâtı ve’s-selâm ilk olarak yâni bir çekirdek bilmem artık..

Konuşan.: O toprağa giriyor ağaç halinde çıkıyor..

MSHekim.: RABBımıza binlerce şükürler olsun da Rasûlullahın Ümmetiyiz arkasında da böyle şeylerle karşı karşıya nâsib etmiş böyle zaman zor bulunuyor her tarafta başka türlü onun için diğer Enbiyâlar, Rasûlullahın Âilesinden imân kısmından NûRundan aldığı.. Fakat biz Ümmet-i MuhaMMedin mensubu oluşumuz bizde Rasûlullahın Âilesinden alıyoruz aracı yok.. Ama öteki Milletler, Rasûlullahı değil kendi Peygamberinin âilesinden alıyor ama tâbi aynı Enbiyâ aynı ile benim aynı aynı şekilde olmaz, biz hepimiz diyelim ki MuhaMMedîyiz MuhaMMedi görmüş nâsib olmamış değil ise esâsen bedbaht bu işin başka şeyleri görüyorsa icâbında kâfir de olur başka bir şekilde olan böyle olur.. onun için böyle aleyhi’s-selâtı ve’s-selâm Makaikutü’l- Ekbaru bu esâsen bu çok acayip bir kitap. onun için kim ki Rububîyyet RABB diye “elestü bu RABBikum” derler bu artık yiyecek içecek meseledir Tecelliyât-ı ZÂTıyla =>Sıfat olur. RABB Sıfattır amma ALLAH =>Teccellî-yi ZÂTtır sıfat olmaz!. Onun için bu ayna gibi bir tarafında Rububîyyet “elestü bu RABBikum” var.. evet “elestü bu RABBikum” …. Bu şekilde diğeri ise Sıfat NûRunda çünkü Tecelliyât-ı ZÂTı kimse kaldıramaz.. imân etmiş Rububîyyeti esâsen bu şekilde..

Konuşan.: Tecelliyât-ı Sıfatîye oluyor..

MSHekim.: Şahı Nakşîbend Hazretleri.. yâni Abdullah Dehlevî oradan icâzet almış, fakat Abdullahı Dehlevî sır sâhibi değil sır yok, Ehl-i Tarık kendisi.. Sır denilen şey çok inceliği vardır.. Bunu şahı Nakşîbend Hazretleri anlatır Nakşîbend Hazretleri esâsen sır….
Sır Sâhibi yükseklerde çok İmam-ı Rabbanî gibi çok.. Ama Şahi Nakşîbend esâsen şeyden i’tikad etmiş Yusufi Hemedanî, Ahmed Yesevî ve bilhassa Abdulhaki Gücdevânî esâssen Abdulhaki Gücdevânî, yâni Yusufi Hemedanî ona vermiştir kaç türlü hepsi dahi değil bir kişi Gavsîyet Makamında olmuş, Sır Sâhibi mutlaka Gavsîyet Makamında bi hakkı vardır bir de..

Konuşan.: Halbuki aralarında 200 sene var..

MSHekim.: Bakınız Mevlânâ Halid öncesinde arkasında daha artık Abdulhalıkı Gücdevânî kaç tane geçiyor ama Muhammed Ârifi, Ârifi Hemedanî beş altı tane şeyhi Nakşîbendle arasında bu ikisi kalmadı olmadı esâsen Abdulvâki’ Gücdevâni bekliyor erbâbı olacak da, aktarma edecek. Ne zaman ki Şeyhi Nakşîbend geldikten sonra doğduktan sonra..
Neticesi Mübârek, Siirtte her seferinde Şahı Nakşîbendi dene yapmıştır şeyin içerisinden çıkarmıştır, kovmuşlar aceba devâm eder mi kabul eder mi yoksa vaz geçer mi diyerekten.. gelecek istikbali vardır görüyor neticesi hatta dışarıya koymuşlar, böyle lapa lapa kar yağıyor neticede.. böyle olsa da kovsa da yine gitmiyor neticede.. Şeyinin Evinin önünde bu şekilde sabah çıkmış da câmiye gidecek.. İnan kapıda başına basmış bunu görünce artık alıyor eve, temizliyor güzel tedâvi ediyor güzel ondan sonra bu hal olunca neticesi Mübârek artık,

Konuşan.: Mübârek doğduğunda.: “Buradan güzel bir koku geliyor!.” demiş daha doğmadan sonra giderken o çocuk doğmuş diye içinden geçirmiş ki hakikaten doğmuş Muhammed Bahaaddin Hazretleri.. O’na getirmiş DUÂ buyurun diye o da DUÂ buyurduktan sonra Babasına demişki.: “Mert değilsin bunu güzel yetiştirmezsen!. diyor. “Ben yetişemeyeceğim buna sen yetişeceksin!.”

MSHekim.: Sonradan tabi bu Sır Sâhibi olması … İstihkak kesilmiş durumundadır. Onun için Abdulhalıkı Gücdevâni kendisine i’tikad etti Emânet Sâhibi vermiş ama birden bire.: “al!.” dememiş ki kendisini çatlatacak derecede.. Öyle derecede ki Rasûlullah’a istimdat ederken şöyle abdesti Mübârek bu parmakları “Lâ İLâhe İLLâ ALLAH” Kelimesini kalbine işletmiş onun üzerine Nakşî.. Şu kalbine Rasûlullah tarafından nakş olunmuş.. “Nakşî” dediğimiz kalbine nakş olmuş esâsen.. Onun içun Mevlânâ Halid Hazretleri. Abdullahî Devrinde o vasfı yoktur..
İmamı Halid, imkanı varmış isti'tadı görünüyor.. onun için Mübârek, filana giderse oradaki ona ne söylerse ona … Esâsen târif ettiği yerlerde gelişinde yaklaştığı zaman da ağırlık basıyor. Öyle ağırlık basıyor ki tahammüle imkan yok!. Abdullahî Dehlevî Şeyhine kendisine istimdat istiyor…. Yetmiyor, arkasından da Aleyhi’s-selâtı ve’s-selâm böyle ilticâ edince.. doğrudan doğruya karşısında artık karşısında esâsen bu şahıs vardır, şahıs vardır her tarafı yemyeşil fakat olduğu yer yanık yanık ve.: “Geldin mi Halid!.” ALLAH ALLAH bu şekilde nerede Muhammed Ali Hüsameddin’in Ruhanîsi, hani gelmişti buraya gelmişti!.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMED SIDDIk HEKİM SIRR SOHBETLeRi

Mesaj gönderen Hakan »


Onun için SIR aktarmayı bilince gelince artık RûH kısmına geçiyor.. onun için Hazreti Ali Hüsameddin Mübârek Halid geldin mi evet yanında alıyor gereken şeyi tecelliyatı zâtıye esâsen yansıtma oluyor amma Mevlânâ Halid’ böyle birden bire bu şekilde oluşu çatırdıyor oluyor bu şekilde vel hasılı aleyhi’s-selâtı ve’s-selâm destekçi olmuş ve böylece devâm etmiş.. Mevlânâ Halid’in çok yüzlerce binlerce yüzlerce halifeleri vardır. sâdece 7 senelik bir devre içerisinde yâni 1235 gelmiş ve 1242 de vefât etmiş 1242 de 7 sene devâm etmiş hatta Şeyhu’l- Hazin diyor ki coşkulu devresinde.: “Mevlânâ Halid’in şeriatına 7 yaşında iken girdim!.” diyor. o zaman tasavvufi Şeyhu’l- Hazin de hakikaten Şeyhu’l- Hazinde o zaman doğmuş yâni 1235 de doğmuş.. Mevlânâ Halid tabi 7 yaşında iken sırrı aktarmıştır. Velhasılı işte böyle oluyor Mübârek Mevlânâ Halid 76 senelik içerisinde çok maşALLAH çok Şam İstanbul esâsen her taraf yaygın mensubu çoktur maşallah.. O zaman Mevlevî kısmında olan Zât, istanbulda Sultan Mahmudu tahriş sunuyor.: “Efendim bu, mülke sâhib olacaktır, millet arkasında yaygındır tedbirini al!.” diyerekten yâni asma basma bir şeyler..

Konuşan.: Şam’da da kendisine suikast yapacaklar Mevlânâ Halid’ gitmiş bir şeyler yapamamışlar..

MSHekim.: Bu Cumâ Günü olmuş Cumâ Günü esâsen Mevlevî orada bir türlü katılamıyorlar Cuma el birliğiyle sanki Cumâ Günü câmide gösteriyor kimse kalmıyor bu milletin önünde çıkarken böyle bir şey olur gider hiç olmazsa kurtulmuş olur çünkü getirdiği tarikatı çok yaygın halde bırakıyor..
Konuşan.: Esâsen merkezi getiriyor özü kuruyor

MSHekim.: Onun için Cumâ Günü girmişler tabi Mübârek çıkıyor baktı ki kapıdalar.. Oralarda niçin durdular!. Mübârek, Celalî bir nazar ederken vALLAHi yâni mevcud olan nispetine göre yâni tamamen cürmüm açıklık böyle kendisini şeyle yitiriyor öyle bir hale geldi ki millet gitti yâni arkasında dahi çok kimseler yıllarca günlerce aradılar da buldular.. yâni Şeyhim onlardan mecnun durumunda o halde onun için bir daha böyle bir şey zâten İstanbulda anlattığımız gibi Sultan Mahmudu tahriş ediyor. Sultan Mahmud bazı mektuplar gönderiyor tehriş için yâni.: “Şöyle ederim böyle ederim!.” diye.
Mübârek Mevlânâ Halid’ artık bir gün sonrna artık ikide bir gönderirken artık.. artık ALLAH.. artık doğrudan doğruya artık Aleyhi’s-selâtı ve’s-selâmı artık bırakıyorum.. artık kendi ne yapacaksa bu şekilde neticesi Sultan Mahmud bir şekilde ondan tiksiniyor ve Konya’ya gönderiyor. Çünkü o zaman Mevlânâ dedi ki.: “Kutbu’l- Ârifine havale ediyorum çünkü onda celaliyet var ben seninle uğraşmam kendi kendime!.”
Bir de esâsen haddi olmayan birisi Kutbu’l- Ârifine Mevlânâ Celaleddin bir kelime ona bırakıyorum artık onun haddini bildirsin diyerekten.. Birden bire Sultan Mahmud hemen yüz derece dönüş ve hemen bunu Konyaya gönderiyor konya gelir gelmez Vâli Bey hemen asıyor!. Asılıyor ama rüya mı gördü ne etti.. evet hülasa Mevlânâ Halid’ çok razı olmuş Şıh Osmanı öyle yetiştirdi ki Şıh Osman Sıraceddin akdemu hülafa işte o Hazreti Ali Hüsameddinin Dedesi yetiştiriyor. Efendim Mevlânâ Halid yetiştiriyor hulafanın arasında en aziz olan akdemu’l- hulafa geldiğinde de Şıh Osman kendisini gösteriyordu çünkü sürülüp kaçarken hiçbir şeye sâhib olmuş değil.
Onun için karşılık olarak gereken güç ne ise ve tabi esirgememiş onun için settahani bu mesela Karakösenin, Hakkari Karaköse daha bu İstanbuldan Halilin bir halifesi o da göndermiş.. Hani bu Işıkçılar var bilmem Hazretler Abdulhakim’den vs.. bunlar hepsinin var hatta bir tanesi şeyden Şıh Sadık Hazretleri bunlardan infita etmiş ve huzurundan..

Yok o, Molla Sâlih değil bu Şıh Sâlih.. hülâsa velhasılı işte Şıh Osman yetişmiş Sıraceddin meşhur.. bu da Şeyhu’l- Hazini yetiştirmiş Mübârek Şeyh MuhaMMed Fersafî Şeyhu’l- Hazin.. Fakat “hazin” kelimesi Rasûlullahla alâkadan olmuş, yâni 12 beyt salâvâtı getirdi hacda.. esâsen Aleyhi’s-selâtı ve’s-selâmın hizmeti olan Akşam Türbedârı bu salâvâtın Sâhibi geldiğin de bunu bildikleri türden hemen açıkladılar marflardan geldiler bu olunca akşam anlattı Aleyhi’s-selâtı ve’s-selâm mevcud ve niyetinde de açıklamaktır zâten bu salâvâtı bu kimse dinlemiş Rasûlullah böyle anlatıyor ama mi acaba dinlemiş girdi içeriye ne eder ne yapar acaba 12 beyti salâvâtı okumuş, kendisi de duymuş Ashabı Kiram, Hazreti Sıddık mevcud.. bu salâvâtı kendisine esâsen “hazin” lâkabı Rasûlullah vermiş hatta bir gün şeyhim, bu Nuri Malatyalı geldiğin de sordu.. “Nuri, dedi İbrahim hakkı meşhurdur biliyor musunuz?.” “evet Efendim.” Kimden yetişmiş.. “fakirullah” diyor.. Fakirullah esâsen kimsenin cümlesi değil, halk söylemiş.. “Halk tarafından ama Babam, “Şeyhu’l- Hazin” diye söylüyorlar, bu “hazin” nereden olmuş.” diyerekten bilmiyorum” diyor.
Rasûlullah Aleyhi’s-selâtı ve’s-selâmın ravzasında o anda lakap olarak hazin lâkabını Rasûlullah vermiştir. Hatta arkasında sonra bir memurun kısmı yâni esâsen.: “tevekelli ale’l- mae” yâni “Tevekkül Ehli” değildir bu ona kurban olsa biz aç geziyoruz.
Esâsen memur kısmı tamamen kendisi maaşa bağlanıyor, rızkını buradan şey ediyor fakat bu tabi yanlışlıktır diyor, neden?. “Senin paran olduğuın da para mı yiyeceksin!. ALLAHu zü’l-CeLÂLin Rahmetine ihtiyaç yok mu.. lâ havle..”
Konuşan.: O kadar açıklık getiriyor

MSHekim.: hülâsa hz. Ali Hüsameddin etrafında da câzib bir şekilde de, etrafında da oluyor.. yâni bir tarafında da Şıh Ömer etrafı bir tarafta da.. hz. Ali Hüsameddin etrafı öbür taraftaki Şıh Ömerin etrafındaki olan kişiler..

Bir şeyler oluyor ama hz. Ali Hüsameddinin etrafı çok itaatlı sistemli, nizamlı yürüyor tabi Amuca bu kere Baba yerinde hisâbı var.. Çünkü Muhammed Bahaaddin vefât etmiş, büyükleri artık Amuca olarak tabi kendisinin olmasını arzuluyor ama bir türlü hz. Ali Hüsameddin dinlememiş dinlememiş ve afâdları arıyorlar bir türlü de şey etmiyorlar. halbuyse kendileri nizamlı gidiyor etraftan candan şöyle hz. Ali etrafı bu şekilde..
Neticesi tabi zaman günün bir tanesi Şıh Ömerin rüyâsında görünüyor ki, Aleyhi’s-selâtı ve’s-selâm o baba o muhitte gelmiştir bu şekilde amuca ben nerede demiş filan yerde ve aynı zamanda da câminin içindeler sonradan gitmek istiyor felan.. yerde çadır kurulmuş Rasûlullah Aleyhi’s-selâtı ve’s-selâm orada. Şıh Omar, Rasûlullah teşrif etmiş de gidilmez mi?. gitmiş.. çadırına girmezden evvel şöyle bir dize bakıyor orada görüyor, görünce tabi girmek istiyor.. giriyor çadırın kapısının karşısında baktığında Aleyhi’s-selâtı ve’s-selâm karşısında hz. Ali Hüsameddin diz çökmüş oturmuş, mâlumat veriyor gereken şeyleri harikalar önünde anlatıyor.. eee sen misin sen esâsen lider bu.. yâni Rasûlullah bizâtihi kendisi yetiştiriyor kendileri hükümleri görüyor o zaman bir daha artık böyle bir şeye girmedi.. Artık Rasûlullahın olduğu bir yerde, Rasûlullahın benimsediği bir yerde sen ne olursun!.
Evet onun için bağlanmadı da ve o da devâm etti onun oğlu Alaaddin o da hiç bağlanmadı..
İstediği zaman Seyyid Tâhâ diyor ki.: “Bu bizim Alaaddin!.” Bu da bizim Şeyhimizin Alaaddin kurban olduğum bir tanesi ufak tepe gösteriyor ama, ötekisi dağ en büyük dağ bu aradaki fark bu.. bu bizim Alaaddin.. O ise Şıh Omarın Oğlu Şeyh Alaaddin o da gelmedi.. esâsen hz. Ali Hüsameddine gelmedi..

Neyse artık herkesin kendi şeyi hülâsa bu devre içerisinde yâni bu şekilde RABBımıza binlerce şükürler olsun lider aksamı ne ise RABBımıza Mevlânâ Halid’den zâten ötesini bırakalım fakat Mevlânâ Halid sırrını, hz. Ali Hüsameddinden ruhaniyetten almış ve aldıktan sonra kime vermesi lâzım.. Dedesi Şeyh Osmana vermiş bundan dolayı gelmiş emâneti bu sefer Dedesi Şeyh Osmana vermiş ve böylece silsile geliyor Hazreti Şıh Osmanda bu sefer tabi hz. Ali Hüsameddin değil mi ki Mevlânâ vermiş. Mevlânâ Halid de Dedesine vermiş oluyor böylece bu şekilde devâm etmiş..

Ve neticesi bu sefer Şeyhu’l- Hazin yetiştirmiş sır vermiş. Gavsîyet Makamı vardır.. Şeyhu’l- Hazin de ne yapıyor karşılık olarak Şeyh Osmanın Torununa veriyor hz. Alaaddin.. esâsen bu hal tekrar vücuden vakti geldiğinte tekrar hz. Ali Hüsameddin’e veriyor bu da olup dururken Şeyhu’l- Hazin bu esâsen şeyh Alaaddin gelince neden kısıntı yapacak olmaz değil mi çünkü esâsen Şeyhu’l- Hazine, hz. Ali Hüsameddin vermiş bu da tâbi olana vermesin mi yâni.. bu şekilde hiçbir devresinde de Gavsîyet Makamında sırasıyla hiçbir açıklık yok..
Esâsen bu anlatacağımız çok açık ve şeyh olarak hz. Ali Hüsameddin Devresinde İngilizler, esâsen Irak’ı istilâ etmiş ve İngilizler zâten galiz kimseler yâni islâmdaki adı.. artık soyuyorlar esâsen alıyorlar çok şeyleri.. fakat Irak’a geldiklerinde yâni her nereden arıyorsa yok MuhaMMed Ali Hüsameddinin etrafında.. Çünkü çiftliği vardır çok böyle Çiftliği vardır çünkü milyarlarca tirilyonlarca tohum getirir yâni Abim bizâtihi gittiklerinde Şeyhimizle beraber hz Ali Hüsameddin hayatta o zaman.. Her akşam sinilerle kaç tane sini böyle dolu pirinç pilavı ve üzerinde et.. Böyle Şeyh az değil millet yemeye içmeye hatta Halepçe’den bir Lise Talebelerini ziyârete gelmişler, hizmet ayarlamışlar nizamlı nizamlı gelmiş.. bunların hepsine yedirmiş böyle RABBim.. onun için Mbir türlü etrafını ve kendisini etrafında olan bir kuruş vermiyorlar ve etki de yapamıyorlar.. Yâni çok heybeti var aynı zamanda başka yerlerden alıyorlar da, oradan hiçbir zırnık yok haraç.. herhangi bir şey de vermiyorlar.. Neticesi mecbur olmuş Vâli esâsen bağdattaki Vâli, İngiliz Sâhibi Londra’ya mâlümât veriyor.. bir kere zapt mapt alacak mümkün değildir. çokluktur ve aynı zamanda çok acaîbliktir.. yâni “etkili durumundadır. onun için bundan hiçbir şey alamıyoruz. hükmümüz altına almak değil, hiçbir şey, çekirdek dahi alamıyoruz!.”
ALLAH ALLAH hz. Ali Hüsameddin celâlli böyle şeyli.. böyle olunca Londra’dan doğrudan doğruya Bağdad’a mâlumat geliyor.: “Korkutmak yoluyla bir uçaklarla birkaç bomba atarsanız! artık bu kişi tamamen haddini bilir!.”
Londra’dan aldıkları şey bu bu olmaktadır gelmektedir hazırlık yapılmaktadır.. h.z Ali Hüsameddin kimse vakıyayı bilmiyor.. “Yarın sabahleyin kimse evinden çıkmasın!.” buyuruyor.. Nedenini bilmiyorlar.: “yarın sabahleyin kimse evinden çıkmasın!.” kimse çıkmamış. Sabahleyin daha güneş doğmadan uçaklar gelmiş pat küt pat küt yapabildikleri kadar atmışlar ve zarar marar verilmiş gitmişler ondan sonra …
bir miktar sonra gittikten sonra emir veriyor.: “Çıksınlar!.” Çıktıklarında.: “bombaları toparlayın!.”
Hiçbir tanesi patlamamış çatlamamış yâni esâsen olduğu gibi böyle şey gibi bombaları toparlamışlar. hiçbir zarar ziyân yok ve şu kadar develere bindirerek yâni iki taraftan eletmişler Bağda’da ve Vâli’ye gidiyorlar..; “Bu bombalar bize tesir etmez, bu gibi bombalar bizi haklamaz ve te’sir edemez eğer tekrar tekerrür ederse o artık canınıza, artık kendinizi düşünün!. bunu yapan başka şeyi de yapar!.”
mâlumat vermişler ondan sonra sanıyoruz ki bir şey yok. hz. Ali Hüsameddin’den böyle umutsuz hale gelince Londra’ya hadiseyi anlattıklarında bu kadar bombalar zarar ziyân vermemiş patlamamış bu şekilde..
Durum böyle olduğu gibi Bağdad’ı boşattılar gittiler bu şekilde esâsen İngilizler yâni doğrudan doğru sanki sonradan bu şekilde hz Ali Hüsameddin işte o zaman Halepçe Kazası var ya o zaman benim tasarrufumda.. yâni kilise yapılıyor.. kilise yapılırken böyle uzun direkler dikmek için uzun kavaklar şeyler istiyor olsa olsa Ali Hüsameddinin çiftliğinde olur, başka yerde yok!.
“gelin diyor işte bu senin dediğin esâsen bu!.” Efendim vermiş, vermişler Halepçe’ye.. Sonradan Hocalar Mollalar duyuyor “Kiliseye direk vermek.” Sonra bunu duyuyorlar.: “ALLAH ALLAH bu kadar da olmaz ki yahu!. Yâni Kiliseye yardımcı mı olunur mu?.”
Sonra cümlesi çok kalabalık olan Şeyh Sâlih vardır hem Bağdatta hem çevresinde bayağı bir ismi vardır.. Şeyh Sâlih de gitmiş kitabı almış gelmiş huzuruna çıkmış.: “Efendim böyle böyle duydum!.”
“Evet Molla Sâlih verdik, istediler verdik!.
“Kurban olduğum istediler verdik olmuyor ki!.”
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMED SIDDIk HEKİM SIRR SOHBETLeRi

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

MUHAMMED SIDDIk HEKİM
Kaddesallahu sırrahu
=>SIRR SOHBETLeRi..

HAYy SIDDIKktan=>DÛRDÂNELER,
=>HAYy BABAdan=>YAZAN ELLER!.


Resim

10 Haziran 1999 B2 SOHBETİ.:

MSHekim.: … Artık bir NûR olacak CeNNette NûR olacak yâni birden.. korktuydu neden?. hemen hepsi olsun ertesi sabah kalktığında bembeyaz her tarafı olmuş yâni bir emmâre alâmet evvelisi İbrahîme kadar bilinmez.. yâni ihtiyarlamış mı.. aynı şekilde bembeyaz devam ederiz yâni esâsen bugünlerde yâni; Aleyhi’s-selâtı ve’s-selâm’ı ziyâret kabir ziyâreti yönünden, istihaze yönünden, şefâat yönünden yâni bir şeyi çok buyuruyor..
bir başlangıç yapamadım elimizde de imkanlar vardır halbuki de şifai istikam ziyâreti fil yevmiseyyidil enami şey takidi istikametleri bir de Şeyh Şevadu Yusufi harika bir de Zeynid Ahlan şeyde Rasuli Devresinde kimin devresinde ALLAHualem öteki dediğimiz yâni Takudi Sıdkı İbni Semiye Devrelerinde yapmıştı ziyâret yönünden istiaze MuhaMMedi fakat bunlar Zeynel Ahlâm ve Yusuf Hamedanî.. meselâ İbni Hacer El Heytemi bunlara göre muazzam şeyleri hem zindikaları.. Muhulika Ali Zendika diye hem onlara hemde Vahhabîlere, Teymîyyecilere söylüyor, zamanla Vahhabî daha şey etmemiş ama tâbi zâten Vahhabîlik yirmi sene sonra başlamış gelmiş.. işte o zaman Zeynel Ahlâm ve Yusufu Hamedanî çok muazzam ALLAH razı olsun harika.. yâni bu “saatudü ticâreyn” diye bir kitabı vardır Rasûlullah’a atıf, ne güzel harika anlatmışlar. Mübârek hayy sen Rasûlullah, ne olur hürmet et!.
Nasıl bu kadar da basite alıyorsun aynı zamanda ALLAHu zü’l-CeLÂL bizlere şuur versin yâni bir kere ALLAHu zü’l-CeLÂL!. Hani ne diyor Aleyhi’s-selâtı ve’s-selâm.:Ene’d-delîl ve’l HudALLAH.: Ben sâdece delilim, hidâyet ALLAH’ındır.." İmân ALLAH’ındır.. düşün bunları görüp dururken Ni’met-i Azîmedir, Rasûlullah’a karşı sen şefâatı inkar ettiğin zaman da halin ne olur acaba!. CeNNetin yüzünü görür müsün?. Rasûlullahın şefâatı mutlaka mutlaka mutlaka.. çünkü, zâten başlangıç.. Âdem ve Kendisine gelinceye kadar hiçbir şeyi yürütemezler durgun.. ALLAH’u zü’l-CeLÂLin Celâliyetinden, Heybetinden titriyorlar.. hiçbir kimse baş olamıyor, bir şey söyleyemiyor.. v
Ve neticesi, Kur’ÂN-ı Azîmi sen Makam-ı Mahmûd’u nasıl inkar edersin, ya peki şefâatı!. Demek ki ALLAH ne edecek!. Demek ki, Şefâattan çıkmışlar ki, artık peşin peşin reddediyorlar.. o, ALLAH’ın şeysidir.. kendi dilleriyle şefâat yok!.

Ben bir zaman şeyde Bursa’da iken.: “Şefâat” dedim kabul etmiyorlar, inkar ediyorlar.. Eee din gitti!.. Şefâatı inkar ettikten sonra varacak yeri yok ki!. yâni Rasûlullah’ın Şefâatı olmadı mı.. yâni Âdem dahi şeyi yoktur!.
Şu an bir yerde Rasûlullah durgundur, Rasûlullah Şefâatı!. Hiçbir kimse bunun deyişinde böyle kendi kendine beğenmemezlik durumunda kalırsa Esfel-i Safilîne gider mesele bu!. İnsan şefâat çeşit çeşit efendim artık ferman verilmiş!. verilmesi mümkün çünkü, millet artık neye mal olacak bilmiyor.. Sıkıntılı ki, o zaman sıkıntılar sayfalar gelince tâbi çok!. “Acaba sağdan mı, soldan mı nasıl gelecek?” diye millet çok.. Çünkü bu sırat Aleyhi’s-selâtı ve’s-selâm ALLAHümmü salli ve sellim diyerek ya Rasûlullah bu işe vesîle diyerekten.. umumîyyetle herşeyde Rasûlullahın rolü vardır!. Eee sen, ALLAH bu Ni’met-i Azîmeyi vermiş de inkara kalkışıyorsun!. Yâni sanki düşmanıymış gibi şöyle arkasına veriyor elini geleni gideni şöyle ise düşürüyor!. Şöyle bir güzel dursak selâm versek!, Çeviriyor yâni hayatında bu habisler gibi hiçbir kimseler böyle mezâlim görmedi evet amma Rasûlullahı karşı bu şekilde hükmü şey ediyorlar yâni ama herşey, meselâ Rafizîler de.. “Nübüvveti, MuhaMmed, Ali’nin kendisinden gasb etti, aldı!.” Söylüyorlar..
Amma bu kadar da değil, bunlar gibi değil, salâvât getiriyor diye adam öldürülmez!. Yâni her ikisi de söylüyorlar.. hem şeyde de mevcut “Zeynid Ahlan” kitabında, “Kitabu’l- Hatim İslamiye”de bu mevcuttur.. başka kitapta da mevcuttur..

“Efendim Cumâ Günü câmide müezzin ezân okuduktan sonra arkasından salatı selâm getirmiş..” cürmü budur.. zülmü budur öldürmüşler.. hemde “mürted” diye küfür.. Esâsen “mürted” dedikleri malları mirasçıya felân kimseye gitmez zâten devlete kalır.. mürtedlikten başka bir şey yoktur.. Nitekim Şıh Sami en fetvâsı vardır namaz hususunda.. Sormuşlarda Aleyhi’s-selâtı ve’s-selâm hakkında.: “Varya evet bilerek.. ancak terk etmiş ise kâfirdir.. nasıl sebebi nedir?: ve beyne şirki ve’l- imân essalah.: Şirk ile imân arasında tefrika belirten/ayıran namazdır.” Namaz kılmayınca müşrik esâsen.. şu sebebi, Cenâb-ı Rasûlullah Devresinde daha henüz bir başlangıçtır Mekkede.. Mekke tamamen müşrik ama bu yöne atlayan mü’min evet içinde tâbi kılıç kokusundan kurtulmak için.: “Lâ İlâhe İllâ ALLAH MuhaMMede’r- Rasûlullah” demiş ama daha içi heniz karar vermeyen bu münâfık..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMED SIDDIk HEKİM SIRR SOHBETLeRi

Mesaj gönderen Hakan »

Gelelim şimdilik bu hadisin sebebine.. Mekke’ye gelen bulunan kimseler müşrik çünkü olsalar bu tarafa gelmeleri lâzım peki bunu esâsen ayıracak olan bir emmâre var mıdır.. bir kimse namaz kılıyorsa haa bu mü’min, kılmıyorsa müşriktir. o zaman ki bu hakk.. Ama şimdi islâm diyârında oturuyoruz bir müşriklik diye bir şey!. yok ki yâni evet fâsıktır işlemediğinden dolayı fâsıktır ama mürtedlik/dinden çıkma yoktur. namaz kılmıyorsa kılacaktır.. yâni hatalarımız hiç olmayacak diye bir şey yok esâsen Âdemoğlunu, ALLAHu zü’l-CeLÂL hata yapar olarak yaratmıştır ,hata işleyecektir..
Onun için,
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Eğer siz günah işlemeseydiniz, ALLAH sizi helak eder ve yerinize, günah işleyip, peşinden tövbe eden kullar yaratırdı.”buyurmuştur.
(Müslim, Tevbe, 9, 10, 11).
Yâni siz ALLAHu zü’l-CeLÂLin kulları olanlar, eğer hiçbir hata işlememiş olsanız ALLAHu zü’l-CeLÂL sizleri yok eder başka bir kavim var eder, hata işlerler, tövbe isterler istiğfar ederler.. ALLAH celle celâlihu, afvı da sever mağfireti de sever, yâni lâzım.. Melâike değiliz biz.. Hata sebebiyle.. peki iyi hata işlemeyeyim hata ol yâni Âdemoğlu nun üzerine esâsen hatmen bir hatası olacak!. Âdem aleyhisselâm, kendi yaptı ya!. Onun için esâsen yâni bu hata meselâ beynamaz namazını kılmıyor bunu olsa olsa tâbi ALLAHu zü’l-CeLÂLin Emrini yerine getirmediğinden dolayı fâsık sayıyor ama, inkâr etmiyor inkâr ederse.: “Böyle namazı tanımam!.” diye inkâr ederse en ucunda küfür vardır. o sebeble hatta Rasûlullah Devresinde, Sahabe Devresinde olmasına rağmen, Rasûlullahın bir Devresinde olmasına rağmen.. Muallem isimli bir kimse üç defâ ve hatta belki dördünce defâ içkili olarak yakalamışlar!. Haa dördüncüsünde tâbi her yakaladıklarında pamuçları çıkarıyorlar tevkif ediyorlar ki bir daha işlemesin, içmesin diye. Dördüncüsünde böyle vururken bir tanesi demiş ki.: “Melun be hiç utanmıyorsun mu?!.”diye söylemiş. Rasûlullah buyuruyor ki.: “Kardeşinize böyle kelime kullanmayın Şeytanı sevindirirsiniz!.” buyurmuş.
Yâni olmuş diyor hatta bir gün Hz. Ömer, Abdullah ibni Mesud ile şöyle geceleyin tur ediyorlar evlerden birisinde çalgı var Hazreti Ömer duvarın üzerine çıkıyor.. oynuyor.. Câriye çalıyor, oynuyor.. bu da önünde, karşı karşıya..
Abdullah ibni Mesud.: “Bu mudur senin yapacağın?.”
Ömer.: “Evet bu!.” deyince,
Abdullah ibni Mesud.: “Yâ Emiri’l- Mü’minin benim bir tane hatam varsa senin üç tane hatan vardır!. Evvelâ bir eve girmek için evvelâ bir kere izin alınır yâni Rasûlullah böyle diyor ALLAHu zü’l-CeLÂL böyle buyuruyor senin izin yok, aynı zamanda ALLAHu zü’l-CeLÂL böyle hataları açmayınız ve hüsn-ü zann sâhibi olunuz ve bu şekilde bu gibi böyle gizli gizli bir şekilde biri eğer..” anlatıyor “Benim hatam bir ise senin ki üç tanedir!. izin almadın kapıya başvurmadın duvarın üzerinden atladın ve ALLAHu zü’l-CeLÂL daimi Settârdır setri sever buna rağmen setr perdesini kendin kaldırdın senin ki üç keredir!.
Ömer kıs kıs böyle bir şey halinde çıktı ise ve Abdullah bin Mesud hiçbir şey demeden gezdiler gittiler amma Ömerin üzerinde şeyisini etkisini bıraktı. Nitekim kırk güne kadar bu kimseyi hiç görmedi, mescide gelmedi. kırk gün sonra bakıyor ki bir köşesinde bulunuyor o zaman çağırıyor geliyor Hazreti Ömer diyor ki.: “Ben Abdullah bin Mesud’a dahi söylemedim kimseye bir şey söylemedim!.” dedi.
“ya Emiri’l- Mü’minin ben de, o zamandan bu güne kadar bir şey ağzıma almadım!.” diyor..
Eee bu kadar edebiyate vâki’yse bu.. “Ben de o günden bugüne kadar almadım!.” heeee heee heee.. O sebeble yâni böyle adam namaz kılmamış =>şirk hemen!. O adam şey değil “Lâ İlâhe İllâ ALLAH”ı söylüyor, şirki ney yok!. Böyle zâhiri hadis var o zaman ki hadisi yâni o zaman ki Mekke Medine hadisesi gibi alıyor bu güne kadar getiriyor.. Lâ havle velâ kuvvete illâ billahi’l- âliyyü’l- azîm!. ne alâkası var!.

İşte bu dediğimiz bir müezzin, ezân okuyor arkasından da salatı selâm getiriyor Cumâ Günüdür.. eslikum innessalati aliyyu fihum cumaati..

Ebu’d-Derdâ radıyallâhu anhu.: “Nebî aleyhisselâm bir gün.: “Cuma Günü bana çok salâvât getirin! Zira o gün, meleklerin hazır ve şâhid olduğu bir gündür. O gün bir kişi bana salât ettiğinde onun salâtı mutlaka bana arz edilir. Salâvât getirmeyi bırakıncaya kadar bu durum böyle devam eder.” buyurdu.
Bunun üzerine ben: “Vefâtınızdan sonra da mı?” diye sordum. Nebî aleyhisselâm.: “Evet, vefâtımdan sonra da! ALLAH TeALÂ Peygamberlerin vücudlarını yemeyi yeryüzüne haram kılmıştır. ALLAH’ın NEBÎsi hayattadır ve daima rızıklandırılır.” buyurdu. (İbni Mâce, Cenâiz:65. Bkz. Ebû Dâvûd, Salât:201, Vitir:26.)

Cuma Günü salâvât-ı şerîfe getirmenin fazîleti hususunda İmam Ali kerremallahu vechehu.: “Her kim Cuma günü Nebî aleyhisselâm’a yüz kere salâvât getirirse, kıyâmet günü mahşer yerine yüzü çok güzel ve nurlu bir kimse olarak gelir. İnsanlar ona gıbta eder ve.: “Bu Zât acaba hangi ameli işliyordu?” diye birbirlerine sorarlar.” buyurmuştur.
(Beyhakî, Şu‘abu’l-Îmân, c. 3, s. 212.)

Esâsen.: “Cumâ Günü bana çok salâvât yapınız!.”
Buna rağmen adamcağız ama aynı zamanda bu karar hükmü “şirk oldu!.” diye şirkine hüküm.. Ben bir türlü bir kaba koyamıyorum!. Ancak şu şekilde ezân ALLAHu zü’l-CeLÂLi için lafızları ALLAHa.. Arkasında salâvât getirince, yâni ALLAH aynı seviyeye getirince şirk vardır!. Demekteler..
Başka bir şey yok, salâvât getirmek şirk olur mu!. Böyle böyle uydurma uydurma fitneler çok acı!.

Konuşan.: “Kur’ÂNı kerimin okunduğunda ölülere faydasız olduğunu” söylediler patiye sordular bunu öyle bir devir geldi ki ibni Teymîyyeden beri bulaşır diye zâten Efendimizin =>Hazreti Hatice Annemize Medine’de çok kurban kestiğini, ruhuna bağışladığını hepsi söyledi.. artık bir de bunu Vahhabîler sorduğu için kasıdlı soruyorlar ve bir de ibni Teymîyye de kabul etti diye çıkarıp söyledi Teymîyyenin felâncı kitabına gidin bakın dedi görürsünüz dedi oluyor mu olmuyor mu..

MSHekim.: Aleyhi’s-selâtı ve’s-selâm bizâtihi CeNNetü’l- Bâkiye’ye gider ziyâret eder şuhedâlara bir şeyler onlara bağışlar aleyhisselât rahmetiyle derece derece.. Bir şeyler olmaz olur mu ya olmaz olur mu şeyde vardır yâni vefât eden kişilerin başında okunmaları yönünde esâsen Fırka-i Nâciyede vardır anlatılmış şüpheli meseleleri Aleyhi’s-selâtı ve’s-selâm buyuruyor sonra diktikleri Rasûlullah Aleyhi’s-selâtı ve’s-selâm bakınız Aleyhi’s-selâtı ve’s-selâm iki kabir görüyor ki azâbdadır bir çubuk alıyorda ikiye bölüp bir tanesi buruya bir tanesi buraya dikiyor.. “Ne olacak yâ Rasûlullah?.” “Bunlar yeşil oldukça tesbih ederler, bunun tesbihinden kabirdeki faydalanırlar azâbı ehlinden indirir!.” buyuruyor Rasûlullah!.
Peki bir yeşillik bir şey dikersin de bunun azâbını indiriyor da ALLAHın Kelâmı neden olmasın neden?!. neden olmasın!. Yâni demek ki bu da oluyor bir yeşillik üzerine dahi esâsen kabirde zerre yeşillik kesmeyin!. amma kuruduysa temizlensin kuruduktan sonra bir zarar getirmez çünkü onun tesbihi bitmiştir yâni yeşil oldukça tesbih yapar!.

Konuşan.: Esâsen vefât ettiğinde Şecere dikilecek değil mi?.

MSHekim.: Kabire Şecere koymayın çünkü meyve olursa çoluk çocuk çıkar aklını bozar, sonra kökleri şey eder esâsen çiçek ve benzeri şeyler.. meyveli ağaca çoluk çocuk çıkarlar!.

Konuşan.: Meysvesiz olursa olur mu?.

MSHekim.: Meyvesiz de olsa kabirde olmaz çünkü kökleri dalları şeye gelir üzerinde bu gibi böyle kısa yeşillik yeşillik yardım eder.. bazı meseleler.. diyorlar ki o zaman ki dikilmiş olan çubuk bazı kimseler o beldeden getirilmiş de öldüğünde bunu dikin diye.. böyle bir şey vardır yâni bu her ikisi de azâbı da soruyorlar;
“Ya Rasûllah bunların azâbı ne yöndedir?.”
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bir tanesi istinca yönünden biraz fazla ihtimam etmiyor. Bir tanesi de koğuculuktan..”

İstinca.: İlm-i Hâlde: Pislikten temizlenmek. Abdest bozduktan sonra veya abdest almadan evvel; kan, sidik, meni' gibi şeylerin çıktıkları yeri temizlemek..

Bu ikisine de kabir azâbı oluyor.. Hatta Sad ibni Muaz vefât ettiğinde yâni Arş felân titriyor diyerekten istihzal ancak mü’min vefât ruhu ise kimse Hasanı Basri diyor ki.: “Sevildiğinden titremiştir!.”
Hülâsa uzun uzadıya Rasûlullah başında durmuş bir çok şeyle yâni uğraşmış hellum gibi şeyler halbuse bu kadar cömert ki herkese bir yararı vardır çok Medine’ye Mübârek Ensar kısmı çok yararı olmuş çok cömerttir. Her zaman Asabı huşsa on yirmi götürür tâbi buna rağmen biraz Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem üzerine bir ağırlık vermişler çok böyle aceba neden yâni o kadar her şeyi mükemmel olduğu halde.: “Neden ya Rasûlullah bu kadar durdunuz?.”
Rasûlullah diyor ki.. Biraz kabir eğer kabir yâni sıkma meselesi bir kimseye olsa idi her halde Sad’a olurdu. Ama kabirin şeysi böyle ama şey ettiği gibi esâsen bir kişi bazı kabir bir ana öteden beri görüşmeyen karşı karşıya gelmiş sevilen bir şekilde titrer, kucaklar.. Ama başka ise onun canını çıkarır..
Saad yâni böyle Sad İbni Muaz onun için sonradan acayiblerine gelmiş.. bilhassa Rasûlullah böyle bir gayret göstermiş sonunda Rasûlullah Aleyhi’s-selâtı ve’s-selâm her tarafını bilinmedik sebeblerle araştırıyor.: “Ya Rasûlullah istinca yönünden fazla da şey olmazdı çünkü biliyorsunuz ki Müşrikler Devresinde esâsen bir Müslüman oturursa gülerler.: “kadına benziyor!. diye salarlar.. bu gibi şeyden dolayı esâsen istinca sebebiyle sıkan.. bu tâbi Müşrikler Devresinde âdetleri Arapların fistanını çözüveriyor.. fakat tâbi sonradan edebî yönünden sıçrama olmamak için oturarak.. oturduklarında gülerler kadına benziyor diye Saad bu hali görmüş, bazı böyle yapmış.. sebebi bu oldu mu?. bırakır mı yâni Rasûlullah bundan dolayı .. kabir bir parça sıkar..

Konuşan.: Hocam, mevta akrabalarıyla görüşür mü babasıyla anasıyla dedesiyle akrabalarıyla görüşürler mi?.

MSHekim.: Dünya da mı?.

Konuşan.: Yoo kabirde, kabirde Hocam..

MSHekim.: Yâni “yanında yatan kimseler mi” diyorsun.. yâni “vardığı vâki’tte etrafında olan kimselerle görüşüyor mu” diyorsun öyle mi.. ohoo oranın komşuluğu çok güzeldir.. Rasûlullah buyuruyor.: “Kefenlerini güzel yapın temiz olsun haram olmasın yarın kabirde vardıklarında birbirini ziyâret ederken elbiseleri kefendir!.” Elbiseleri kefendir birbirlerine ziyâret ediyorlar.. onlar gidiyor o geliyor hatta bir gün Rasûlullah Devresinde bir gün genç bir kız çok düzgün hatun kimse vefât etmiş, ana baba çok üzerine düşmüşler ama bir türlü rüyâda göremiyorlar.. Çok da ağlamışlar sızlamışlar.: “Acaba hatamız mı var nasıl oldu?.” şeklinde. Sonra kızın kabir komşuları geliyor.. vefât eden kızın.. yanındaki komşuları geliyor rüyâsında diyorlar ki.: “Kızınız çıkmadı sebebi şudur ki yapılan kefen temiz değil de onun için çıkmıyor!.” Çâresi?. “Kefen getirin biz alırız,, getirin kefeni kabire bırakın ertesi sabahı görürsünüz!.” Hakikaten taze kefen almışlar götürmüşler tâbi bu kefen de kim bilir nasıl bir şey ki artık onunla komşulara gidemiyor!. Elbise uygun değil onun için ertesi gün sabahı yeni kefen alınmış!. Üzerindeki ilk kefeni dışında kabirin dışında..
Bu vakayı anlatıyorlar Celâleddini Suyutî namı benzeri çok husus sonra İbnil Kari kitabında da..

Konuşan.: Efendim ben bir hadis çalıştım buyuruyor ki Efendimiz.: “İnne hu le yesmahu hakikun mâlik.."

MSHekim.: Evet gelen kimse gidişinde nalinini ayakkabı sesini uzaklaşıncaya kadar duyar, yâni dinler o kadar gelen sanki âdeta her adımda.. Kur’ÂN okuyorsa vs. onları hatadan müşkil dinliyor, esâsında dinliyor oraya gittiyse orası Âlem-i Berzâhtır orası.. Yâni ruhu kabirden ayrılmış değildir, bir uyku durumundadır. Hani biz bir yattığımızda ruhumuz nasıl ki.. Rasûlullah buyuruyor ki.: “Yattığınızda esâsen abdestli yatınız çünkü ruhunuz uzar..” nereye gider makamına gider çünkü kendisi Âlemül’- Emir’den yaratılmış yâni Âlemül’- Emir’den.. âlemul harbdan değil onun için ölüme mahkum yok ölmez hele yaratıldıktan sonra hiç ölmez CeheNNem’e de aynı gider, CeNNete de aynı.. Kabirde de aynı.. Ruh, burada da aynı ruhla yaşarız!.
Ama elimize düşünce, iyi işletmeyince bize de CeheNNeme götürür. Tâbi bizimle beraber gider!. Veyahut da CeNNete götürüyoruz!. Yâni tasarrufumuzda bizim!.
Evet işte Aleyhi’s-selâtı ve’s-selâm buyuruyor ki.: Yatınca abdestli yatın zirâ ruhunuz makamına heveslidir.. tâbi vatan bu vatanını sever ruh burun yoluyla uzar çıkar yâni ruh elâstikiyeti çok.. yâni bir tarafında bu vücudundan asla irtibatı kesmez.. Çünkü irtibatı kestiği ÂN’da nasıl ki, fitil çıktığında nasıl ki çıra sönüyorsa, aynısı vücud orada bitmiştir.
Onun için bir tarafı vücudunda mevcuttur ama bu şeyler arasında âdeta boşalır derecesindedir yâni deriyle arasında olan âdeta boşalır durumda hareket edemeyecek durumda, sanki ruh tamamen Arş’a kadar gider Arş’a varınca eğer abdestli yattı ise, secdeye emredilir avantajı vardır secdede Arş Devresinde gördüğü rüyâ harfiyen sahih güzel rüyâ onda hiç karışık olmaz..
onun için yâni bu hayatta iken ruh Arş’a kadar gittiğine göre vefât eden kimse ruh yine aynı aynı kabirinden irtibatı kesmez çünkü gelen bir kimse.: “es selâmu aleykum gardaşım!.” “es selâmu aleykum yâ felân gardaşım!.” dediği zamanda da.: “Ve aleykum selâm felân kardeşim!.” karşılığı gelir ama biz duymuyoruz..

Konuşan.: Toplu katliamlarda nasıl olacak Hocam?.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMED SIDDIk HEKİM SIRR SOHBETLeRi

Mesaj gönderen Hakan »


MSHekim.: hepsi yâni toplu katliam dediğiniz zaman ALLAHu zü’l-CeLÂL buyuruyor ki ben yeri bazı zelzele erci fi’l- arzun.. yâni yeri sarsarım yâni bunun neden sebebi tâbi ki fuhşiyat bu gibi zinâdır ribâdır. Bu gibi i’tidad bozukluğudur bu gibi şey. ALLAHu zü’l-CeLÂLin azâbını celbeder esâsen o sebeble evet. Ama diyeceksiniz ki, bu Cübbeli Ahmed gibi.. Ben demiyorum.: “O çocuklar iyi oldu da gittiler yoksa büyüdüklerinde kefere giderlerdi!.”
Ben böyle bir şey demiyorum esâsen ALLAHu zü’l-CeLÂL dilediği zamanda yeri sarsar çünkü bunlar damarlıdır Cebrâil aleyhisselâmla alâkalıdır. Yâni doğrudan doğruya Rûhu’l- Akdes Âlemu’l- Akdes’ten Âlemu’l- Emrden Âlemu’l- Halk o ALLAH tarafından gönderilir. böyle İsrâfile başvurur emirleri söyler İsrâfilde Rûhu’l- Mahfuza bakar acaba vakı’a kimindir =>Cebrâilin mi, Mikâilin mi Azrâilin mi?. Ondan sonra evet zelzele ise Cebrâilin işidir. Yağmur yağma Mikâilin işi. Can alma Azrâilin işi.. bunlar hepsi sistemlidir.. Evet o sebeble esâsen dediği gibi damarların içinde tâbi zelzele oluyor bu zelzelenin âkibeti ne ki.. ya muttakîler için bir evlâd vericidir, mü’minler için şehîddir yâni vefât eden zelzelede olan mü’minler için şehîddir.. Kâfirler için azâbdır zelzele.. yapılan şehîd telefiyet olan kimseler şeylere tâbi muttakîler için bunlar bir evlâddır canı “ibletun veli’l- mü’minine şühedâ ve’l- kâfirine azâb” Esâsen budur kâfirleri için ise azâbdır ama mü’minler için o zelzeledeki vefât eden bir şehîdlik vasfı vardır çünkü “el hariku velmeslike ven..” hepisi esâsen yâni isterse ateşte yansın, isterse suya batsın, isterse büyük zelzele yıkım olsun, isterse adam binâdan düşsün, isterse ne olursa olsun.. Hatta bir mü’min gurbettedir, velev ki evinde olsa dahi zekerat halinde kimse yoksul, etrafında amil kimse yoksa garib sayılıyor ve şehîddir.. şeyhin hakkı vardır şuhedâ yâni çok çeşit şuhedâlık çok..

Meselâ hepisi bunlar bastırmış efendim üzerine yığılmış bunların hepsi şehîd sayılıyor.. Böyle bu kadarda bu hakk karşısında kâfir olurlar.. yâni çok vicdansız adamlar, merhametsiz ardamlar.. esâsen piyasadaki olan bir davâ sâhibi karşısında öyle Şeyhini alıyor kendine verilen hakkmış düzgünmüş gibi, kendinin karşısında kendinden olmadıklarından dolayı hemen küfrüne karar veriyorlar, âdetleri bu.. Halife gibi bilmem ne bir sürü hergele gelecek Türkiye’ye bilmem bastıracak öldürecek felân felân.. Yâni bu insafsız vicdansız adamlar merhamet yönünden bir şey yok yâni.. Esâsen Ümmet-i MuhaMMed’e bir İslâm Diyârı olduğuna göre yahu sen Alamanya’da oturuyorsun, gavurun uşağısın fitne altında gelip de Halifelik nedir ALLAH Aşkına!. Babasına Cemalettin diyorlar ya.. tâbi ben Gödene’de iken gelen giden varmış şeye gidiyormuş.: “Alamanya’da Halifeyi biliyor musun? görüyor musun?.” dedim. “Evet!.” dedi. “Ben sana bir pusula vereyim kendisine ver cevap da isterim!.” verdik bir pusula gitti..gitmiş sonradan da dönmüş zâten dönünce adam da ölmüş. Ama geldiğinde sordum.: “Nasıl bu yetiştin mi, verdin mi?.” “verdim” diyor. tâbi kendisi daha değil de aracı elçisi vardır verdim.: “Bakınız Türkiye de bir Hoca Efendi vermiş Halife Hazretlerine yazmış bunu okuyacak ve cevabını da istiyor!.” gelmiş vermiş bir müddet sonra ee adam düşünmüş cevap yok tekrar bir müddet sonra çağırmış kendisini demiş ki.: “Bak Hocam Efendiye gidecek olursam bu cevabı ister kendisine!.” “yine hatırlat!.” demiş gitmiş. yine söylemiş sonra şöyle yapmış “eliyle sakalını sıvazlamış” .: “Bunlar ülâmâdır onlarla uğraşılmaz doğrudur doğrudur!.” ve adamcağız da yaşamadı.. Neden diyeceksiniz yazmış olduğumuzu esâsen Cenâb-ı Rasûlullah buyuruyor ki.: “El hilafetil babitu’l- Ümmet-i selâsetin selâseten hilâfet..: Benden sonra Ümmetimde otuz senelik." ve aynı zamanda bu hadis böyle.. yâni “Benden sonra otuz senelik Halife Devresidir.”
İkinci hadis diyor ki “el hilafetil Medineti ve’l- münüfü şehri.. hilafe denilen şahsiyetler otuz senelik ve Medinede olur.. Şam kısmına geçince mülüktür/melikliktir halifelik yok!.
Sen o günden bugüne Emevîler dahi bulamamış, Abbasîler bulamamış evet Suriye yazıyor ama Rasûlullah bizâtihi kabul etmemiştir. Hilafet otuz senelik Medinede hak tanımıştır.. sen nereden buluyorsun.. adam gitmiş böyle.: “Onlar ülâmâdır bunlarla uğraşılmaz..” ve hakikaten öldü gitti, ALLAH taksiratını affetsin.. yav adamlar düşünür ya!. Alamanya gibi bir yerde, hakimiyetin altında değil bir şey değilsin!. Bir zaman bir zaman bir Nurcu varmış.: “Ben Şeyhu’l- İslâmım!.” diyor. Ötekisi “Halifeyim!.”.. Öteki diyor ki.: “Halife emretmedikçe sen Cuma Namazı kılamazsın, ben senin yolundayım demiyorum ki ben müstakilim!.” diyor yine bunları dinledim ben, gülüyor hani çocuklar bâzen şey yaparlar ya taklid aynen öyle..

Konuşan.: “İkindi Namazında.: “Türkiyedeki câmilerde namaz kılanlar kâfirdir!.” diye Medine de kaset dağıttılar. Biz de dinledik kasette.: Türkiye Cumhuriyetinin içerisinde herhangi bir câmide namaz kılan kâfirdir!.” diyorlar vALLAHi dinledik Hocam kasete çekmişler dağıtıyorlar..

MSHekim.: Bir de onun kitaplarını alıp getiriyorlar ya.. ya sen bakma düşün senin devresinde nasıl bir zıttıyat vardır hayratın berakatından.. esâsen en çok hacı gönderen bunlardır, en fazla harcama yapan bunlardır ve vaktiyle onun hakimiyeti durumundadır nasıl olur da ben çıksın o da gider =>“Türkiye Tenasur etmiş/Nasrânileşmiş. Hıristiyan dinine girmiş!.” diye söylerler tâbi.. Milli görüş bu hale getiriyor.. onlar kendileri bir şey değil.. onlar açıyorlar, işte efendim Kur’ÂN kursu kapanmış, bilmem efendim şeyini çıkarmış bu gibi şeyler.. Esâsen çıkar sebebiyle fitneyi meydana getirmek içni bu hale getiriyor.. esâsen hali hazır şimdi bize doğrudan doğruya.: “Türkiye Tenasur etmiş” yâni dinden çıkmış, Yahudilerle güya şeyliğmiz var.. Ve neticesi “Kemalizim, Kominizim” deyip durur.. siz Türkiye bu gibi iftiraya kalkışmayın Türkiye çok İslâm Âlemi Devletlerine hakimiyet Kuran bir Devlettir umumîyyetle siz kendiniz düşünün!. Saddam “ihii” dedi mi hemen Amerika’nın koltuğuna giriyorsunuz, kendinizi kurtarmaya çalışıyorsunuz!. Biz böyle Yahudi mahudi bizi enterasa etmez, biz bunlara hakimiyet kurmuş Devletiz siz endişe etmeyin Türkiye aynı Türkiye siz kendi işinize belânıza düşün!. vALLAHi böyle bir şey yok!.

Konuşan.: Efendim bu fetvâyı veren Cemalettin Kaplan Türkiye kasetleri şey yapmış Medinedeki cemaatlara dağıtıyorlar Almanya da kaset haline getirmişler onu dağıtıyorlar..

MSHekim.: Öylemi lâ havle velâ kuvvete.. yâni acaba oğlu olmasın.. o mu o mu çünkü Cemalettin bu kadar da denmez ya baksana biz verdik mektubu adam sakalını sıvazladı ülâmâlar dedi ya baksana.. ama oğlu her haltı yer o kadar çığrından çıkmış yâni..

Konuşan.: Kasedi dolmurmuş oğlu biz dinledik yâni..

MSHekim.: Olabilir olabilir kılıcını çekiyor sonra Ayasofyaya gidecekmiş ula bir Alaman Hakimiyeti altında oturuyorsun, Türkiye alâkası nedir icâbında altı yedi devlet altında çıkmış bir Türkiyedir ALLAH razı olsun türkler!. Ama tâbi hepimiz zâten her islâm diyârında bozukluk vardır ama bakın Türkiye herhangi bir devlet söylediğine bir şeyler söylemiyorum ama Mısır yâni ben bizâtihi Gödeneden daha henüz şeyde iken bundan iki sene evvel esâsen Ezheri açtılar aynı zamanda 450 talebe koymuşlar oraya Urfa muhitlerinde Antakya vs. bu gibi o taraflarda bazıları da askerlik yapmadıkları yerde… Çünkü askerlik yapmadan da söyleyemiyorlar yapılmış gibi görüntüsü vardır diyor ki 50 kişi talebesi göndermişler teknik değil de imam okurlar da gelecekte artık harcama gelecek sonunda rektör olan Ezherin Rektörü anlatırken iki defâ dinledim.: “O deccal diyor Yahudilerin başıdır!.” Efendim artık bir şey bırakmıyor Kemal Paşa deccal deccalin deccali Yahudi başları, ondan sonra efendim şöyle böyle anlatıyor.. İşte bu şekilde vaaz edecekler şimdi ne hakları var acaba bu rektörün Ezherin bu şekilde mesele kemalmiş ne olursa olsun biz Cemal hakkında veyahutta buna bir şey söylüyor muyuz?. Söylemiyoruz.. yâni inanın ki Türkiye gibi edebiyetli hiçbir devlet yoktur. yâni her şeye katlanıyor esâsen muhakkak mesele bu Suudî neyi acaba Türkiye ne zarar verdi. daha da iyilikten gayrısı zarar mı ne ediyor ne alıp veriyorsun Türkiye sen ne sâhib çıkacaksın yâni. Türkiyenin üzerinde çok çeşit çeşit ama hepisi bu fitneciler ya Hizbuşşeytan ya Ebu Vahhabî ya bilmem..

Konuşan : Birde var Hocam kitap yazmışlar İslâmi Cemaatleri eleştiriyorlar küfürle kâfirlikle..

MSHekim.: Selâsetül esâsen selâsetün esâsen bunlar Ehl-i Sünnet ve’l- Cemaatin Hükümleridir esâsen.. Kıble Ehlini asla tekfir etmeyiniz.. kıblem budur diyen bir kimsenin küfrüne hüküm veremezsiniz asla.. velâ tukricihim min daireti’l- islâm bi eyyibi zenbih.. İslâm Dâiresinden çıkaramazsınız herhangi bir zenble olursa olsun müslümandır ama hatalıdır.. Evet Müslüman fıskı var fücuru var.. şundları yapıyor ama hatalıdır ama Müslümandır Mü’mindir.. Onun için tecurul salat halka kıbli fâcirin vebilin.. namaz fâcir olsun müttaki olsun ben bunun arkasında kılamam diyemezsin!. Ehl-i Sünnet ve’l- Cemaatin Fırka-i Nâciyenin hükmü budur. Fıskı fücuru varsa sen namaz kıldığın takdirde senin namazın tamamdır, fıskı fücuru kendine bağlı sana gelmez.. bunda aynı zamanda ve ticâlihu yâni mücadelehe de meselâ cihad olacak olursa.: “Ben kimseyle gitmem fâsıktır şudur budur” diyemezsin beraber cihada gidersin, senin cihadın cihaddır hatası kendisinedir. Esâsen Ehl-i Sünnet ve’l- Cemaatin Fırka-i Nâciye budur.. Öyle milleti tekfir etmeye telin etmeye saf dışına hatta.. bak yine söylüyorum.. vetusalli ala eyyi cenâzetin velevki katilü nefse.. herhangi bir cenâze karşına çıkarsa çıksın velev ki kendisi intihar etmiş, şimdi halk arasında.: “bunun namazı kılınmaz!.” diyorlar bunu Rasûlullah ortaya koymuş velev ki katili nefse yâni kendisi bizâtihi intihar etmesine rağmen namazı kılacaksın Fırka-i Nâciyenin kararı hükmü budur. yâni öyle tekfir etmeye mekfir etme ne ki o kadar da lânetler, tekfirler halbuyse Aleyhi’s-selâtı ve’s-selâm buyuruyor ki.. bir gün seyri sefer ederken bir Naka vardır üzerinde bir Hatun vardır Naka nahoş bir hareket yaptı “mel’un be!.” diyerekden söylediği anda Aleyhi’s-selâtı ve’s-selâm buyuruyor ki.: “Hemen indirin ve nakayı azât ediniz çünkü lânetlenmiş olan artık ne eti yenir ne de hizmet edinir!.”
Böyle kardeşim hepimiz biliyoruz bu anda kimin hakkında küfür derse bunlar meselâ milleti çok tekfirine hevesleri vardır lânetleme oluyor halbuyse Rasûlullah buyuruyor ki Aleyhi’s-selâtı ve’s-selâm.: herhangi bir kimseye kâfirdir mel’undur dediğin anda ağzından çıkar çıkmaz heryer kabul etmez bir kere göklere çıkmaz bir kere bu küfür lânet hiç yukarıya çıkmaz nereye gider kimin hakkında söylemiştin bu Kaplana mı dedin oraya kadar gider eğer hakikaten lânete küfre lâyık ise üzerine durar değilse söyleyen kişinin kendine avdet eder.. bu tamamen mel’unluk, keferelik kendilerine avded ediliyor, kendi kendilerine lânet ediyor, tekfir ediyor hâlbuyse bunun için mi geldik bu dünyaya, zorununuz nedir milletin tekfirine lânetine hoş görüyorsunuz!. ALLAHu zü’l-CeLÂL çok merhametlidir kullarını sever Rasûlullahın Ümmetiyiz neden, neden, neden!. bunları yaptıran fitnecilerdir. hâlbuyse fitnecilere gelince.. el fitnetu’l lâimeti’l- namallahu ekazaha.. “Fitne uyur uyandırana ALLAH lânet etsin!.” Rasûlullah buyuruyor çok ağır fitnecilik.. esâsen.: “bu bu kâfirdir bu mel’undur bu böyledir.” nedir yahu nedir!. ALLAHu zü’l-CeLÂL bizleri selâh etsin çok nahoş haller vardır, bu hiç hoş değildir durumumuz nasıl ne kadar olacak..

Konuşan.: iyi hocam inşeALLAH..

MSHekim.: İnşeALLAH mı inşeALLAH maşALLAH mı yâni ne yapalım çünkü vaktimiz yaklaşıyor mu yorduk mu yâni hee..

Konuşan.: Sohbetten yorulmaz da vâki’t geldi inşeALLAH

MSHekim.: VALLAHi biliyorum Rasûlullahın Huzurunda olacak kardaşlarımıza bir şeyler bilmeye yâni bu gibi sapık supuk şeyleri ben bunları düzeltmeye bir kere mecburum ve bu bunları yapmaya da hiç minneti yoktur ne olursa olsun ama lâzım yâni lâzım eğer bu yâni tasavvufi bu gibi başlangıç meselâ kasetler çıkarıyoruz inanın ki son zamanlarda hiç umulmadık bir zamanda Aleyhi’s-selâtı ve’s-selâm buyuruyor ki bugünümüz durumuna düştükleri zamanda eğer kendisinde bir ilim varsa eğer ilmi bezmetse ALLAHın lâneti Rasûlullahın, Meleklerin, insanların tamamı lânet eder.. buna dayanırak en azından hiç olmazsa bugünde kırk hadisi öğrenmeye gayret etsin, hiç olmazsa halka bir yarar getirsin. şimdiki sadakatla halka irşada inanın ki elli sıddık diye bahsediyor, açıkça söylüyor bu kasetlerimizde vardır bu. yâni gelecek olan bunların karşısında Vehhabîdir Haricîdir onlar da var ama daha henüz matbaya girmemiş.. Onun için RABBımız bizi selâh etsin kardeşlerimiz yâni esâseten hepisini selâsetün insan insanın dinini değerini bu gibi şeyler muhafaza ederse o kişi selâmettedir.. Mel’unluk yakışmıyor Ümmet-i MuhaMMed için kullanmaya bu şekilde bir lânet Rasûlullah Naka olmasını lânetlenmiş diyerekten azâd etmiştir, ne binmeye hizmete ne kesmeye o şekilde onun için lânet ağzından çıkar çıkmaz kimin hakkında ise varır oraya lâyık ise üzerine durar evet ama değilse kendine alır kendi kendimize niye lânet edelim.. mü’min kısmı düzgün.. esâsen el mü’mini men eminel mü’mini men nebiyi ve lisâni vel müslimi ven emine mürsiline nebiyyi vel lisâni.. Mü’min o dir ki esâsen kimsenin ne malına ne bedenine ne de herhangi bir kimsenin ırzına ve arza çünkü mü’min KÂBEnin hakkı bir ise, mü’minin üç hakkı vardır ALLAHu zü’l-CeLÂL haram kılmıştır KÂBE Rasûlullah tavaf ederken diyor ki.: "KÂBE, evet azîmsin ALLAH Nezdinde bir hürmetin vardır ama senin için bir hürmet vardır benim mü’min üç tane hürmeti vardır..” yâni mü’min KÂBEden daha azîm olduğunu Hacere bir hürmet vermiş evet azîm görmüş KÂBEye ama mü’min üç bir hadis dörttür onun için yâni esâsen bir mü’min bir mü’min ALLAH Nezdinde yâni buyuruyor ki.. le zevalet dünyayı alel ALLAHı ehlahu min katlu mü’minin bil gayri hak.. yâni bir mü’min haksız olarak öldürülmesi dünyanın tamamen alt üst olsa yıkım olsa ALLAH Nezdinde bu mü’minin ölmesi çok daha muazzam çok azîmdir o kadar çünkü mü’minin hürmeti çünkü üç keredir KÂBEnin bir keresi kendine bir kere yıkmayacaksın saygı duyacaksın hürmeti vardır haram, yâni karşısında nahoşluk yapmayacaksın saygı duyacaksın ALLAHın Evidir..
Biz onu anladık amma mü’minin üçtür nedir?. Malı Canı Irzı.. her üçü de haramdır ne katlini ne de ırzına bir set etmesini ne de herhangi bir esâs malına bunların hepsi haramdır, hepisi haramdır.. Başka dördüncü olan nedir?. Hüsn-i zan sâhibi olacaksın su-i zanda bir mü’minlere karşı su-i zanda haramdır.. esâsen hased zâte ente tuhsinun suizan.. yâni daimi esâsen su-i zan esâsen iyi olmaz, husn-i zan sâhibi olacaksınız hülâsa.. yâni esâsen..


وَمَن يَقْتُلْ مُؤْمِنًا مُّتَعَمِّدًا فَجَزَآؤُهُ جَهَنَّمُ خَالِدًا فِيهَا وَغَضِبَ اللّهُ عَلَيْهِ وَلَعَنَهُ وَأَعَدَّ لَهُ عَذَابًا عَظِيمًا
“Ve men yaktu’l- mu’minen muteammiden fe cezâuhu cehennemu hâliden fîhâ ve gadıballâhu aleyhi ve leanehu ve eadde lehu azâben azîmâ (azîmen).: Ve kim, bir mü'mini taammüden (kastederek) öldürürse, o takdirde onun cezası, içinde ebediyyen kalacağı cehennemdir ve ALLAH ona gazab etmiş ve ona lânet etmiştir. Ve (ALLAH), onun için “büyük azâb” hazırlamıştır.” (Nisâ 4/93)

Bundan daha beteri var mı yâni bu fitne dediğimiz bu hal işlenmeyecek mi hiç haberi yok bir şeyden fitne dediğin zamanda Rasûlullah diyor ki en fazla halika fitne dediğimiz halika nedir.. üç salah kelleleri yok eder halika/traş dediğimiz misâl veriş şöyle ederken (elini yüzüne saçından sakalına kadar sürüyor) siyahi beyazı ayırıyor mu şu sebeble siyah da gidiyor beyaz da gidiyor, haklı haksız, hatalı hatasız hep berabe.. fitne böyledir fitne bir halika tanımıyor, seçemiyor fitne oldu mu, ayaklandı mı kim ne meselâ Şeyh Said Hadisesi ne zavallı adamlar gittiler ALLAH Aşkına.. yâni bu gelmiş geçmiş milletin tamamen o zaman ki ülâmâların çoğu ondan sonra da cisimler hali kaldı şey oldu yâni artık oraya kapattı buraya kapattı böyle sebebiyet veriyor.. onun için el fidnetül hatta Şeyh Saide de yazmışmış böyle Şeyh Saidin karşısında arkasında yazıyor.: el fitnetil naimetül meallahu el kaza.. "Fitne uyur uyandırana ALLAH lânet etsin!." cevap böyle olmuştur.. onun için o fitneciler kendi çıkarları için milleti hep halef selef yâni ne var yâni bu gün koskoca Suudî bizden daha mı iyi?!. Yok vALLAH zâlimin zâlimi.. o kadar da hoşuma gitmiyor. Onun için gardaşlarımız, esâsen yâni tekfir çünkü meselâ Mahmud olsun, ötekiler olsun ötekiler olsun kendilerini akılda koymak için işlerinde hemen “hemen kâfirdir” ya şu ya bu nitekim hizbuşŞeytan bile hâşâ Hizbullah böyle uzaktır HizbuşŞeytan adam okuyor hatta Rasûlullah buyuruyor ki bu Haricîler hakkında siz onun karşısında basit olun amma Kur’ÂN buradan ötesine gitmiyor (grıtlağını gösteriyor) yâni işlemiyorlar güzel güzel okuyorlar amma Kur’ÂNın amellerine emirlerini yerine getirmiyorlar onun için el havarihul kitabı bunlar Haricîler esâsen "CeheNNemin kelbleri"dir.. Haricîler nedir?. İmam-ı Ali başlangıcında hakemeyn çıkarınca.: “ALLAHın hükmü varken kendi kendine hüküm çıkardın!" diye İmam-ı Ali’nin tekfirine karar verdiler ve karşısında bir sürü katl ü kıtal oldu..


إِإِنَّا أَنزَلْنَا التَّوْرَاةَ فِيهَا هُدًى وَنُورٌ يَحْكُمُ بِهَا النَّبِيُّونَ الَّذِينَ أَسْلَمُواْ لِلَّذِينَ هَادُواْ وَالرَّبَّانِيُّونَ وَالأَحْبَارُ بِمَا اسْتُحْفِظُواْ مِن كِتَابِ اللّهِ وَكَانُواْ عَلَيْهِ شُهَدَاء فَلاَ تَخْشَوُاْ النَّاسَ وَاخْشَوْنِ وَلاَ تَشْتَرُواْ بِآيَاتِي ثَمَنًا قَلِيلاً وَمَن لَّمْ يَحْكُم بِمَا أَنزَلَ اللّهُ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ
“İnnâ enzelne’t- tevrâte fîhâ huden ve nûr (nûrun), yahkumu bihen nebiyyûnellezîne eslemû lillezîne hâdû ver rabbâniyyûne ve’l- ahbâru bimestuhfizû min kitâbillâhi ve kânû aleyhi şuhedâe, fe lâ tahşevûn nâse vahşevni ve lâ teşterû bi âyâtî semenen kalîlâ (kalîlen) ve men lem yahkum bimâ enzelallâhu fe ulâike humu’l- kâfirûn (kâfirûne).: Gerçek şu ki, BİZ Tevratı, içinde bir hidayet ve nur olarak indirdik. Teslim olmuş peygamberler, yahudilere onunla hükmederlerdi. Bilgin-yöneticiler (Rabbaniyun) ve yüksek bilginler de (Ahbar), ALLAH'ın kitabını korumakla görevli kılındıklarından ve onun üzerine şâhidler olduklarından (onunla hükmederlerdi.) Öyleyse insanlardan korkmayın, benden korkun ve ayetlerimi az bir değere karşılık satmayın. Kim ALLAH'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar, kâfir olanlardır.” (Mâide 5/44)

Bazı câmilerde yazarlar bazı yahu hiç olmazsa insaflı olun da.:


وَلْيَحْكُمْ أَهْلُ الإِنجِيلِ بِمَا أَنزَلَ اللّهُ فِيهِ وَمَن لَّمْ يَحْكُم بِمَا أَنزَلَ اللّهُ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ
“Vel yahkum ehlul incîli bimâ enzelallâhu fîh(fîhi) ve men lem yahkum bimâ enzelallâhu fe ulâike humul fâsıkûn(fâsıkûne).: Ve İncil sahipleri, Allah'ın onda (İncil'de) ind7)[/i]

Deseniz olmaz mı!. hemen kâfirin başka bir şey değil.. yahu evet çalışmamışlar, namaz kılmamış veya içki içmiş fâsık olur yâni ama kâfir bu bu şekilde küfre milleti iletmeye hevesli olmayınız!. Böyle bir şey hülâsa bu yönden ALLAHu zü’l-CeLÂL bizleri selâh etsin, hidâyet versin, şuur versin ALLAHu zü’l-CeLÂL bizlere muîn olsun tevfikatıyla refik eylesin!.
ALLAHümme erine'l- hakka hakkan minzükki bi tibaka ve erine'l- bâtıla bâtılan minzük bi sinabe..
RABBımız cümlemize imânı kâmil hüsn-ü hatimeler nâsib etsin âmin!.

Yâni artık vasiyetimiz kardaşlık olarak söylüyorum çok kritik bir devredeyiz yâni bir kere daha iyi gelecek diye çok mümkün değildir. Bakınız Cenâb-ı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: ma min zamane illa vellezi badehu şerrah minhu.. hiç herhangi bir zaman gelecek zaman geçmişten şerri olacak.. bir de.. ma min yevmin inne badahu şerre min hu hattaten kulla RABBekum.. mesele bir sene yok ki mutlaka geçmiş sene gelecek sene geçmişten daha şerri olacak. fakat Haccacı Zâlim devresinde Hazreti Enes bin mâlik Rasûlullah’a 9 sene hizmeti vardır geliyorlar diyorlar ki.: “Ya Enes ne olursun bunun beliyesinden zulmenden kurtulalım bir DUÂ et!.” “Susun susun çünkü Rasûlullah öyle buyuruyor.: ma min yevmin inne badahu şerre minhu hattaten kulla RABBekum.. herhangi bir gün gelecek bir gün yâni geçmişten daha şerli hatta RABBımızı buluncaya kadar!.”
Bak kardeşim 1421 sene Rasûlullah yâni aradan çıktıktan sonra o günden bu güne ve her sene daha beter günü de daha beter şimdilik günden güne, eskiden uzun uzadıya bir senede çıkıyordu bir şeyler çıkıyordu antikalık şimdi günden güne yarın başka bir şey çıkıyor. Onun için vALLAHi Haccac.. Enes bin Mâlik böylece diyor ki.: “Fazla ısrar etmeyin ben bedDUÂ etmiyorum çünkü korkarım ki yerine hınzır gelir ama her gelen gelecek olan gidenden daha beter!.” diyor ya yâni bunu bizâtihi Enes’in söylediği kelimeyi söylüyorum..

Onun için kardeşlerimiz artık bugünkü devrimiz artık son günler yâni esâsen ALLAHualem 14. Asır bittikten sonra 15. Asırda Kıyamet Âlemetleri mutlaka son asırda yâni tesbih dizisi gibi ardı ardında yürüyecekler. Onun için artık nedir bize düşen dinimizi bu gibi şeylere karıştırmamak hemde fitneye sebebiyet vermemek.. Bir kimseye böyle küfür kelimeleri yakışmıyor Ümmet-i MuhaMMediyiz yâni esâsen “Lâ İlâhe İllâ ALLAH MuhaMMede’r- Rasûlullah” diyen bir kimse esâsen “lâ tuhricuhum dairetil islâm”.. Lâ İlâhe İllâ ALLAH MuhaMMede’r- Rasûlullah.. hatta bir gün bunu da söyleyeyim bir kerede söylemediysem.. “Lâ İlâhe İllâ ALLAH” dedi ve adam öldürüldü hatta ilk olarak da esâsen şey Rasûlullahın Zeyd Usame bir tanesi o esâsen beş kişi karşı karşıya olmuşlar adam düşündüğü zaman da.: “Lâ İlâhe İllâ ALLAH.” demiş ve kesmiş.. Geldiklerinde Rasûlullahın yanına geliyorlar.: “Ya Usame eteksulu veciben yetkulu Lâ İlâhe İllâ ALLAH.: sen bu Lâ İlâhe İllâ ALLAH’ın hakkını nasıl ödeyeceksin ALLAHın Huzurunda.." O kadar o kadar seviyordu ki o kadar seviyordu ki bazı meselelere aracı koyuyorlardı kırmazdı, severdi buna rağmen.: “titredim diyor korktum!.” diyor.. yâni o anda keşke yepyeni bir islâma girmiş olsaydım yâni bu kadar.. “sen bu kelimenin hakkını nasıl ödeyeceksin ALLAHu zü’l-CeLÂLin Huzurunda “Lâ İlâhe İllâ ALLAH” dediği halde öldürüyorsun, kesiyorsun!.”Ya Rasûlullah işte korkusundan!.” dedi. “Sen kalbini araştırdın mı, biz kalbini araştırmaya mecbur değiliz!.” yâni o zaman böyle inceliğini açıp da bakacak mıyız, buna sorumlu değiliz!. vakı’anın karşısında biz zâhiri zâhire bakarız.. Batını ALLAHu zü’l-CeLÂLe ait, “Lâ İlâhe İllâ ALLAH” dedi mi tamam!. o bir kısmı başka kimseler aynı karşısında olmuş bir müslimi “Lâ İlâhe İllâ ALLAH” demesine rağmen kesmiş.. tâbi yine arkadaşlar gelmişler Rasûlullah’a hadiseye anlatmışlar. Rasûlullah hiç dönmemiş bunun karşısında.: “Yarın nasıl hesab vereceksin!” Usame titremiş adam ya.. “Yâ Rasûlullah affımı dilemeni idilerim!.” diye Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “vALLAH ben Lâ İlâhe İllâ ALLAH diyen bir kimseyi öldürene af dilemem!” lüzum da yoktur ve neticesi adamcağız böyle umutsuz hale getirince hiç fazla yaşamadı öldü gömmüşler.. Ertesi gün kabir ziyâretine gidiyorlar toprağın dışında toprağın dışında tekrar gelmişler Rasûlullah böyle.: “Yine gömün!.” yine gömmüşler. yine aynı üç defâ gömüyorlar ertesi gün gittiklerinde toprağın dışında o zaman buyuruyor ki.: “Demek ki toprak dahi kabul etmiyor Lâ İlâhe İllâ ALLAH diyen bir kimseyi öldürünce toprak dahi kabul etmiyor bunun tek çâresi felân yere eletin orda kayalıktır açında taş üzerine kapatın çünkü toprak kabul etmiyor!.”

Bu vakı’alar açık siz Türkiyeyi tamamen câmilere katılan tamamen kâfir olmuş bilmem ne olmuş!. ALLAHım müstehakkını versin ne diyelim ki!. ALLAH salah yönünden bilmem bin kere de olsa o kadar da hadis varken yâni lânetler küfür şöyle kaynıyor!. Bu hoş bir şey değil yâni merhametli olmamız lâzım! ALLAHu zü’l-CeLÂL yâni CeNNet sen olursa azıcık bir yer mi kalacak kalmayacak mı diye hemen tekfin edip de CeheNNeme mi sevk edeceksin böyle bir şey bu şekilde olmayalım.. merhametli errahimir erhamullah.. merhametli olan kişiler ALLAHu zü’l-CeLÂL onlara da rahmetli olur. Yok bu gibi zâtlar hiç iyi olmaz ALLAHu zü’l-CeLÂL bizleri bu yönden salah etsin iyileri versin alel hakk RABBımızın Rızası ne ise müyesser ve muafak eylesin!.

SubhÂNeke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enLâ İLâHe ille ente vehdeke la şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk,
SubhÂNeke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enLâ İLâHe ille ente vehdeke la şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk,
SubhÂNeke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enLâ İLâHe ille ente vehdeke la şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk..


bu da keffâre bin meclis.. yâni ikindiden konuşuyoruz hatalı olan şeylerin keffârıdır pürüzleri gideriyor iyi şeyleri de bastırıyor zâyiat vermiyor.. Bu esâsen Rasûlullah Tezidir herhangi bir mecliste sonunda bununla bağlıyor yâni meclisin hitamıdır bu.. Haah ama bilmiyorum Hocalardan dinlemiyorum duymuyorum okumuyorlar demek ki.. Âmin!.
Subhâne RABBiye'l- âliyyu'l- alel vehhâb elhamdulillahi RABBu'l- Âlemîn..
"Elhamdülillâhi RABBilâlemin vessalatu vesselâmü âlâ seyyidinâ MuhaMMedin ve âlâ âlihi ve sahbihi ecmain"

ALLAHümme ya habîbi tevabitübi veAleyna ve hadiyel mehyi muhyina ve rıyael müstaki muhtağfina ve ervahu vebâsu measta latif tau caena ve amine ente ehli tukabine inteke ehlil takva ve ehli mağfira.
ALLAHumme Einni Ala Zikrike Ve Şükrike Ve Hüsni İbadetike ya ALLAH!.
ALLAHümme Yâ mukallibe’l-kulûb, sebbit kalbî alâ dînike ya ALLAH!.
ALLAHümme islâh Ümmet-i seydina MuhaMMed!..
ALLAHümme ferice an Ümmet-i seydina MuhaMMed!
ALLAHümme irham Ümmet-i seydina MuhaMMed rahmeten ammeh!.
ALLAHümme RABBenâ âtinâ fi’d-dünyâ haseneten ve fi’lâhirati haseneten. Ve kınâ ‘azâbe’n-nâr. Ve edhinel CeNNeti mea’l- ebrar!.
Bicâhi seyyidina Mevlânâ MuhaMMedin muhtar ve âlihi sallallahu aleyhi ve sellem cezâvehu sallallahu aleyhi ve sellemi seydina MuhaMMedin sallallahu ala MuhaMMedin meahu âli ALLAHümme şefihune fine bicehili ileyk.
ALLAHümme şefihune fine bicehili ileyk ALLAHümme şefihune fine bicehili ileyk amin ya erhamerrahimin ya erhamerrahimin ya erhamerrahimin erhamnâ y’a RABBî!.
"Sübhane RABBike RABBi’l- izzeti amma yasifun ve selâmün ale’l- murselin velhamdülillahi RABBi’l- Âlemîn." RABBenâ takebbel minha bihürmetin fâtiha meâ’s-salâvât..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMED SIDDIk HEKİM SIRR SOHBETLeRi

Mesaj gönderen Hakan »

Resim


MSHekim.: El Mucîb ALLAH celle celâlihu.. ve dinleyen kimselere her şekilde RABBımız hayırlar tebdil eder.. tâbi bazı devrelerde meselâ Muaz Devresinde.. meselâ kürsüde bazı dinliyorum.: “Hocam size bir şeyler sorabilir miyim?” der dışarıya dışarıya hâlbuysem hakikatte esâsen soru gerektiriyor yâni.. yâni “İlim el akadi hazane.: İlim hazinedir.” İlmin sonu yok ki.. Fakat “hazine”de ama açamak için mutlaka “anahtar” gerek açabilmek için o da => “suâl/soru”dur. Onun için tâbi “bir hadiseyi biliyoruz” dediğimde böyle bir varsa bilebildiğimiz yapabildiğimiz söyleyebildiğimiz olarak anlatıyoruz gardaşvâri olarak RABBımız gardaş olarak “Allahu, Lillahi” için ihvani tillahi esâsen hiçbir taleb yok hiç toplamadan hiçbir.. en hiçbir mesele/kavgaya cedele İslâmda esâsen böyle şeyler yok, hepimiz aynıyız, aynı şeyleriz ve her bir ki diğer meselelerini hiç adamcağız bilgimiz yok böylece “Gardaşlık” esâsen güvenli Elhamdulillah.. Böylece vaktimizi geçiririz İnşâeALLAHu!. Öbür Âlemde de el birliğiyle Aleyhi’s-selâtıü ve’s-selâmın Sadâtlarının Elhamdulillah RABBımızdan duyarız..
Onun için Mübârek Şeyhimiz her seferinde.: “Rahat oturun!. Rahat oturun!.” derdi.. Böyle disiplinli bir şey yok.. “Rahat oturun!. Rahat oturun!.” Çok hâlim selîm halka hizmet eder, koşardı!.

İcâbında kış geldi bir çok şeyleri adamcağız alamadı amma.. tâbi kavurma yapacak, şunu yapacağız bunu yapacağız.. Bu gibi ihtiyaçları için şöyle bir hazırlıklar yapar.. artık kışın bu karda herkes aradığını bulamıyor.. onun için çok gelirlerde esâsen şu lâzım bu lâzım derler di.. gelene yok demezdi.. ne zaman ki vefâtından sonra oğluna gelmişler Şıh Bedreddin ahvâlini anlatmışlardır, isteklerini ortaya koymuşlar.. “Efendim benim buna ne imkanım var!. Dayanacak gücüm, bir tarafım da yok!.” onlar da.: “Ahh ahh!. Şıhımız!a gelirdik de, ne istersek verirdi de reddetmezdi!.” O da ne desin.: “Şu halde Şıhınızı teraziye koyamamışsınız, beni de O’nun ayarında mı sanıyorsunuz istediğiniz zaman verecek ha, vallahi!.” diyor..
Çok vakitte esâsen şöyle şalvarı aldığım da çarşıya gideceğiz giydiğim de hiçbir şey yok yâni esâsen bir şey yok sabaha esâsen giyiyoruz dışarıya gidiyoruz çarşıda biri çıkar da.: “Alaaddin!. Sana geleceğiz de eee şu lâzım işte şu kadar!.”
Aha mübârek.: “Şöyle elimi cebime salladım mı çıkar tomarla para vallahi!.” Bunlara çok muttali’ bu şekilde evden çıkarken giydiğimde bir şey yok!. yâni böyle mübârek böyle merhametli şefuk atuv halka yarar getirir, külfeti yoktur!.

Konuşan.: Amca oğlu Ali Hüsameddin var Hocam o biraz varlıklı.. ………
Bir gün gelen bir kimse para istiyor 20 binlira.. 20 bin lira o zaman çok para.. Alaaddin Efendimizde de yokmuş o ânda, gitmiş Amca Oğluna.. Amca Oğluna demiş ki.: “İki gün üç gün fazla değil 20 bin lira ver!.” O da şey etmiş.: “sen ne edeceksin sana bu kadar para lâzım mı ki?.” demiş. O da demiş ki.: “Sorma demiş böyle böyle bir iş oldu birisi geldi ona vereceğim!.” “Sen onları bırak da, benim tarafa bak, ben ne yapıyorum sen ver bana!. ben böyle bitirdim bugün bunun işini!.” demiş. O da.: “Yahu beni tanıyorsan ver tanımıyorsan bu kadar sert çıkmaya gerek yok bu kadar şey fazla!.” demiş.. yanındaki farkına varmış.. “Sana eziyet edeyim diye gelmedim!.” demiş.
“ALLAH razı olsun Mübârek Şeyhimiz gelirdi döşeğin altından alır verirdi.” demiş o da demiş ki.: “Ben babam gibi olduysam siz onlardan bunlardan şey ettiniz.. ben babamı tanıyamamışım yav.. ben eziyet ettim sana öyleyse!.” demiş. Hüsameddin biraz sıkı olduğundan bahsetmek istemiş yâni.. “çok para değil 20 bin lira verecen değmiş ne mümkünse..” ….

MSHekim.: Yâni hayatta elimizde esâsen Evliyâ Tabakatları ve muhtelif Tabakat Erbabları çok muazzam yâni bu.. Önde ALLAH güç versin İnşâe ALLAH..
Sâdece bir zâtın eserlerini dört bin evliyâ vardır on iki bin kerâmeti bulunan zevâtları yâni evliyânın kerâmetleri on iki bin “İnnel Tabakati Şahnan”ın bir bölümünden şahsen esâsen o mübârek çok sâlih olsun Mübârek seyyîd Ahmedi Rufaî, Şahı Nakşibend Tabakatlarından günümüze kadar baştan başa, İmâmı Rabbanî Hazretlerinden çok şahıverdi Efendim.. Hazreti İbrahîm Dussukî, Şeyh Ahmedi Rufaî, İsmi Azam Ahmedi Ebu’l- Hasane’l- Şâzelî..
Böyleleri çok elimizde çok çok o zaman bulmuş.. biz arasak da bulamayız amma elimize geçmiştir, yâni böyle işler.. Onun için RABBım Şeyhimizin bu şekilde kendisi gibi halka hizmet etmek.. Yâni Millet, hasta olmuş sâhibsiz veyâ gücü yoksa, bir şekilde kalkıp ancak mecâlini anlatacak durumda değil, Kürtçe konuşuyor.. Buna rağmen yâni bu hâle düşen bir kimseyi kaldırır götürür, kendi kesesinden Ankara’ya eletir, muamâlât yaptırır doğrudan doğruya tamamıyla amâliyat.. ALLAHtan bunu biliyoruz Diyarbakır’da, daha ötesi Ankara’ya.. Bu halka hizmet esâsen.. halka sormak değil, halka hizmet.. esâsen RAHMEttir biz böyle RABBımız nâsib etmiş böyle karşı karşıya kalmışız.. Arasak da bulamayız esâsen bu şekide.. RABBımıza şükürler olsun ve sonunda dahi hastayı bir ameliyat için Diyarbakır’a eletir iyi olmak üzere, şifâyı bulursa artık dönecekler.. Ama bu sefer kendisi hastalamış Mübârek....
Halka hizmet esâsen maddî ve manevî.. maddî imkan varken manevî halka hizmet Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâmın tezi bu değil midir, halka hizmet değil midir, ister manevî ister maddî bir kimsenin gönderdiği ise yâni eletti bir kimse gönderdi ise yâni esâsen..

Konuşan.: Hocam 7 tabaka mıdır Nefs-i Emmâre, Nefs-i Levvâme, Nefs-i Mulhime.. bunlar Âhir Zamanda bu zamanda Âhir Zamanda, yâni insan kendisini bu hatalar bu bâdirelerden kurtarabilmek için Zikir Ehli mi olması lâzım yoksa, kötülüklerden çok mu sakınmazı lâzım, yâni ne yapalım ki bu kurtuluşa erelim!. Yâni öyle bir baskı durumunda kalıyoruz her gün ister istemez çekiyoruz bunlara karışmayalım, kendimizi nasıl yetiştirebileceğiz!.

MSHekim.: Kendimizi mi?. Haa kendimizi nasıl yetiştireceğiz!.

Konuşan.: Kurtulabilelim kurtulabilelim yâni Nefs-i Emmârenin şerrinden kurtulmak mı isteyeceğiz yoksa zikire mi dalacağız, sarılacağız yoksa halkın arasına girip onlarla bir mi olacağız yoksa tenha bir yere mi çekileceğiz nasıl yapsak daha iyi olur

MSHekim.: Yâni esâsen her zehirin bir panzehiri vardır, yâni zehiri panzehiri vardır.. esâsen hata işlemek Efendim bu gibi günahlar işlemek ve benzeri bunlar zehirdir değil mi?. panzehiri =>istiğfâr bir kere bu.. “mâ sahuvetin mea’l- İslâmi ve mâ kebiratül mea’l- istiğfâr..”
Küçük gühanlardan tekrar tekrar bunu biliyor böyle ihmal etme “bu ufak tefektir ne olur böyle küçüktür deyip, ne olacak buna istiğfâr gerekmez!.”deme bu gibi yanılgıya düşme!. mütamâdîyyen küçük dersen büyüğü olur!. Peki bu nedir çâresi nedir?. İstiğfârdır.. İstiğfâr ne kadar büyük olsa dahi ister göl olsun, ister deniz olsun istiğfâr karşısında bu zehiri yok eder!. Bu zehiri yok eder!. Muhim olan Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm.. Dün de öbür tarafta da konu devam etmiştir, belki siz duymamışsınız Âyet-i Kerimeyle hepiniz bugün bu Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm ki.. yâni ikide bir tâbi âyetler gelince Tehdid Âyetleri vardır.. şöyle salât buyur şöyle tehdid olarak hani Habîbi’ne hiç olmazsa uysunlar veyâhutta O’nun Yasası’na girsinler diye ALLAHu zü’L-CeLÂL o âna kadar nice Kavimler alt üst olmuş yâni, Âd, Lût, Semûd gibi günahları nedeniyle helâk olmuş bu şekilde Kur’ÂN’da geçer.. Tâbi bunlar Arapça biliyorlar yâni güzel Kur’ÂNı muhteviyyâtını kelimelerini güzel fasîh bilen kimselerdir. Kendilerine ugun olarak dilleri olarak Uhreviyyâtına göre geliyor, biliyor..

Onun için bilmemezlik yok.. Bundan dolayı Rasûlullah’a tâbi okurken, tâbi onlara uyarı geliyor, uyarıyor çok nahoş.. çoklarını uyarıyor Kur’ÂN şöyle helâk etmiş ötekilerini Efendim rüzgarla gelmiş şöyle olmuş, Efendim tufânla vs..
Hz. Mûsânın hadiseleri de.. tâbi bunlar da.: “Yâ MuhaMMed bizi ikide bir tehdid ediyorsunuz artık bu ne?. RABBın’a söyle ne verirse versin!. Biz de artık ne olacaksa, olacak!. Bu şekilde yapacaksa RABBımız Görevini yapacaktır!.” diyorlar..
Şimdi Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm =>“Âlemlere RAHMEt” olarak gönderilmiş.. “Âlemlere RAHMEt”e kâfirler de dahildir. Ama mü’minlere gelince;


لَقَدْ جَاءكُمْ رَسُولٌ مِّنْ أَنفُسِكُمْ عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَرِيصٌ عَلَيْكُم بِالْمُؤْمِنِينَ رَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
Resim---“Lekad câekum resûlun min enfusikum azîz (azîzun), aleyhi mâ anittum harîsun aleykum bi’l- mu’minîne RAÛFun RAHÎM (rahîmun).: Andolsun ki; size, sizin içinizden azîz bir Resûl geldi. Sizin üzüldüğünüz şey, O'na ağır gelir (O'nu üzer). Size çok düşkün, mü'minlere şefkatli ve merhametlidir.” (Tevbe 9/128)

aleyhi mâ anittum harîsun aleykum bi’l- mu’minîne RAÛFun RAHÎM.. Mü’minlere gelince; hem RAÛF’tur hem de RAHÎMdir.. bu gibi şeyleri arzu etmiyor.. ama,
Ve mâ sallalleyte RAHMEtenli’l- âlemin =>Âleme tamamen Rahîm gelir.. Yâni böyle hata, alt üst edecek veyâhutta bu gibi şey değil esâsen Rahmet.. Haa bunun için Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm Âleme böyle RAHMEt olunca düşünün ki bunlar =>Fetvâsız suâl soruyorlar.. RABBın’a söyle ne buyuracaksa olsun!. Bununla bizi tehdid ediyorsun!. Sen şöylesin böylesin!.” Diye!.
Sen bakarsın ALLAHu zü’L-CeLÂL;


أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ سَخَّرَ لَكُم مَّا فِي الْأَرْضِ وَالْفُلْكَ تَجْرِي فِي الْبَحْرِ بِأَمْرِهِ وَيُمْسِكُ السَّمَاء أَن تَقَعَ عَلَى الْأَرْضِ إِلَّا بِإِذْنِهِ إِنَّ اللَّهَ بِالنَّاسِ لَرَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
Resim---“E lem tere ennallâhe sahhara lekum mâ fî’l- ardı ve’l- fulke tecrî fî’l- bahri bi emrih (emrihî), ve yumsiku’s- semâe en tekaa ale’l- ardı illâ bi iznih (iznihî), innallâhe bi’n- nâsi le RAÛFun RAHÎM(rahîmun).: ALLAH'ın yeryüzündeki herşeyi size musahhar (emrinize amade) kıldığını görmedin mi? Ve gemiler, denizde onun emri ile akıp gider. Ve ALLAH'ın izni olmadıkça semanın, arz üzerine (yeryüzüne) düşmesini önler (semayı arzın üzerine düşmemesi için tutar). Muhakkak ki ALLAH, insanlara RAÛF'tur, RAHÎM'dir.” (Hacc 22/65)

İnnallâhe bi’n- nâsi le RAÛFun RAHÎM..
ALLAHu zü’L-CeLÂL, bir nesile değil, tüm insanlara RAÛFu’- RAHÎMdir.. ALLAHu zü’L-CeLÂL ki, yaratan o, esâs halk eden kendi HÂLIKıdır.. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, evet Mü’minleredir.. Kâfirlere gelince o =>ALLAHın İşidir.. Onun için mü’min kısmı esâsen Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm onlara karşı RAÛF ve RAHÎMdir mü’min olarak.. Ama RAÛF ve RAHÎM =>Önce ALLAHu zü’L-CeLÂLdir tamamen, neslin tamamı.. İsterse Firavun da olsa dahi..
Bundan dolayı tâbi kendilerine görev etmişler.: RABBın’a söyle böyle tehdid mi ediyor ne olacaksa olsun!.” diyorlar.
Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm düşünüyor bunlar olurken.. Çoluk çocuk Efendim bir felâket gelse alt üst olur!. Kimisi şudur kimisi budur.. Annesi gidecek, babası gidecek, evlâd gidecek bir sürü!.
Aynı zamanda uzak akın akraba-yı talukatları da var.. esâsen gelmiş icâbında amucaları vardır.. Bundan dolayı bir türlü her ne kadar da tahrik etseler de, ne kadar böyle tahrik yapsalar da, yâni Rasûlullah’ın bu hiç niyetinde yok.. yâni bu şekilde asla.. bundan dolayı âyet geliyor.:


وَمَا كَانَ اللّهُ لِيُعَذِّبَهُمْ وَأَنتَ فِيهِمْ وَمَا كَانَ اللّهُ مُعَذِّبَهُمْ وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ
Resim---“Ve mâ kânallâhu li yuazzibehum ve ente fîhim, ve mâ kânallâhu muazzibehum ve hum yestagfirûn (yestagfirûne).: Ve SEN onların arasında iken; ALLAH, onları azâblandıracak değildir. Ve onlar mağfiret diliyorken (de) ALLAH, onları azâblandıran değildir.” (Tevbe 9/128)

Hâlbuki SEN onların içinde iken ALLAH, onlara azâb edecek değildir. Ve onlar mağfiret dilerlerken de ALLAH onlara azâb edici değildir..
Habîbim sen aralarında bulundukça asla bunlara azâb edemem!.” Diyor.
Çünkü RAHMEt bu, Habîbi bu.. O’nun varlığı sebebiyle asla azâb etmeyecek!. Bizi, ALLAHın azâb edeceği hâle düşürmesin bir kerre!.

Ashabı bunu duyunca sevindiler.: “Güzelce amma yâ Rasûlullah aramızdan yok olursan, yâni bir zaman gelir tâbi herkes ölüyor Efendim Sen aramızdan yok olursan âkibetimiz ne olur acaba nasıl olur? Sen aramızda bulundukça azâb etmeyecek garanti var iyi ama, Sen olmadıktan sonra hâlimiz ne olur?!.” diyerekten ALLAHu zü’L-CeLÂL;
Ve mâ kânallâhu li yuazzibehum ve ente fîhim, ve mâ kânallâhu muazzibehum ve hum yestagfirûn..
“İstiğfâr edildikten sonra asla azâb etmem.” yâni yaparlar “yaramazlık yaparlar fakat, arkasından da istiğfârı dedikten sonra asla azâb etmem!.” diyor..
İki emân/korkusuzluk oluyor; birisi Rasûlullah oldukça, birisi de istiğfâr edildikçe evet.. Evet işte bu kadar.. Bu inceliğin fazla üzerinde durmuyorlar. Hâlbuyse mühimdir, yâni zehirlerin panzehiri esâsen.. bu panzehir burada aynı zamanda küçük meselâ Efendim nasaru hatayı humayın tekrar tekrar hatayı işlerken tekrar tekrar tekrar.. Ne oluyor buna artık bu küçük denilemez, o zaman büyümüş olur.. Büyük olduğunu farz edelim peki o zaman panzehir nedir nedir.. istiğfâr..
mâ sahuvetin meâ’l- İslâmi ve ma kebiratü’l- mea’l- istiğfâr.. Tekrar tekrar sonucta küçük amma büyük oluyor, artık bu hâle geliyor bundan dahi umudu kesme!. Ne zaman ki istiğfâr edersen büyük kısmına girmesine rağmen istiğfâr ettikleri zamanda silinir yâni, isterse denizler kadar damla damla derken çok olur fakat istiğfâr ne kadar çok olursa temizliyor!. yâni esâsen istiğfârı çok çekeriz çekeriz bu mesele bu salâvâta gelince artık bu anlattığımız ALLAH ile kul arasında olan vâkıa’dır.. Rasûlullah alayhisselâtı vesselâm’e salâvât.. ALLAHu zü’L-CeLÂL bizi coşturmak ve uyarmak ve böyle teşvik etmek ne buyurmuş.:


إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
Resim---“İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne ale’n- nebiyyi, yâ eyyuhâllezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ (teslîmen).: Muhakkak ki ALLAH ve Melekleri, Nebî'ye (Peygamber'e) salât ederler. Ey imân edenler, siz (de) O'na salât edin! Ve (O'na) teslim olarak salât edin!” (Ahzâb 33/56)

ALLAH ve Melekleri hep beraber salât u selâm getiriyorlar MuhaMMed Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm’e selât u selâm getiriyorlar.. ALLAH ve Melekleriyle.. Artık bizim için bizim için bundan daha ötesi var mı yâni.. artık bundan daha mesuk/ ileri sürülen var mı.. yâni bundan daha elzem bir şey yok!. ALLAHu zü’L-CeLÂL Bizzâtihi ve Melekleri esâsen Melekleriyle, Habîbi Rasûlullaha salâtu selâm getiriyor.. Arkasında da,
Yâ eyyuhâllezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ.. İşte salâvât bu şekilde..
Kürsüde orada burada.: “Peygamberimiz, Peygamberimiz, Peygamberimiz.” diyor ve neticesi icâbında bir defâsında da bir şekilde salâvâtı dahi vermiyor vesselâm.. Bilmiyorum artık ALLAH onlara ne dilerse.. Gönülden diyoruz yâni..
“Bu nereden çıkarmış bu salâvât!.” veyâ “Efendim milleti işinden alıkoyuyor!.” söylüyorlar.. veyâhutta istiğfârken bir daha tövbe haa.. veyahutta Efendim bir şeyler anlatıyorlar hâlbuyse amelleriniz.. Hepimizin amellerimiz durgundur. amelleriniz durgundur muallakta, yürümez.. bu hadisi Ebu Bekir Sıddık radiyallahu bizâtihi “el amel”i esâsen bağlıdır, ne zaman ki bir salâvât getirdiyse o zaman yürür vel ebruyeti mevruyetun yâni bu da Hz. Ömerin amel işlendiğinde durgundur yürümez tevhiki olan şey vel ameli muvkufetun vel ebruyeti mevruyetun amel bu şekilde ameller tevkiflidir yürümüyor.. ne zaman ki salâvât olursa salâvât yâni salâvât ALLAHu zü’L-CeLÂL nezdinde salâvâtı hiçbir zaman Habîbinin salâvâtını reddetmez hatan başkasının işlemiş olduğu amelleri katkılı olarak salâvâtla güzelce güçlenirsen o zaman yürür çünkü salâvât durdurmaz kabul eder ve etrafında yapılan amellerde geçerli onun sayesinde çıkar salâvâtı alır da ötekileri bırakmaz o şekilde yeniden dua ederkende mutlaka başlarkende sonunda salâvât getirirsen kesinlikle dua geri gelmez yâni yürür bir defâ diğeri ise tevkiflidir yâni salâvâtsız dua mevdud durumundadır ama Habîbine salâvâtı selâm getirdiğin takdirde o Habîbin sayesinde esâsen yürür çünkü salâvât esâslıdır işte esâsen bu yanda ister zehirlerin penzerihi bu minval üzere istiğfâr bir şey bırakmaz Efendim salâvât geçerliliği ALLAHu zü’L-CeLÂL Habîbinin yüzü hürmetiyle ameliniz olsun dualarınız geçerli olur o şekilde bakın ne dedik ma sahuvetin meal İslâmi küçük küçük ama çok defâlarca işliyorsun küçük görüntüsü esâsen az yâni sağair yâni tekrar tekrar tekrar olunca ne oluyor bir zaman büyümüş oluyor büyümüş olmasına rağmen bunun bu zehirin panzehiri nedir istiğfârdır yaa cebinize koyun hatırınıza getirin esâsen umutsuz olmaz umutsuz kimse böyle umudu kesmek esâsen asla kâfirin şeysi yoktur ondan artık hiç bir şey beklenilmez çünkü ALLAHu zü’L-CeLÂLin sıfatına iman eder hâlde değil uluhiyetine felân şey edemiyor ve mesele bunu açtınız ya şimdi hâlihazır başka milletlerde cenabı Rasûlullah Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm tâbi çekememezlik vardır çünkü İsâ, Mûsâ bunlar Rasûlullahın İslâm dinine bir şekilde ulaşan meşru dindir.
Efendim gelelim esâsen bu Yahudi olsun Nasara olsun bu günlerde dinler birbirlerine yaklaştırılmak isteniyor yâni sanki onlarda hakk yâni bu inançla olduğu takdirde küfre girer küfre gider yâni bu dinler âdeta İslâm Dinine yakışır yâni birer ayak gibi bu şekilde olması yâni yaklaştırmak bu olmaz bu şekilde olan ve bu şekilde dostluk kuruyorlar ve Efendim kiliseye de açıyor veyâhutta câmiye de giriyor hâlbuyse câmide cünüp olan kimse haramdır bu kâfir böyle onun için yâni esâsen ne devreye gelmişiz bilmiyorum yâni esâsen ALLAHu zü’L-CeLÂL celle celâlehu subhâne vetealâ bunların kâfirliklerini ilan ederken ALLAHu zü’L-CeLÂL demekte..

ALLAHu zü’L-CeLÂL buyuruyor;


لَّقَدْ كَفَرَ الَّذِينَ قَالُواْ إِنَّ اللّهَ ثَالِثُ ثَلاَثَةٍ وَمَا مِنْ إِلَهٍ إِلاَّ إِلَهٌ وَاحِدٌ وَإِن لَّمْ يَنتَهُواْ عَمَّا يَقُولُونَ لَيَمَسَّنَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ مِنْهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ
Resim---“Lekad keferellezîne kâlû innallâhe sâlisu selâsetin ve mâ min ilâhin illâ ilâhun vâhid(vâhidun) ve in lem yentehû ammâ yekûlûne le yemessennellezîne keferû minhum azâbun elîm(elîmun).: Andolsun ki, "Allah üçün, üçüncüsüdür (üç ilâh'tan biridir)." diyenler kâfir olmuşlardır. Ve tek bir ilâhdan başka bir ilâh yoktur. Ve eğer bu söyledikleri sözlerden vazgeçmezlerse, onlardan (bu sözlerinde ısrar edip) kâfir olanlara, mutlaka “elîm azap” dokunacaktır.” (Mâide 5/73)

"ALLAH üçlüdür" diyen bir kimseler mutlaka kâfirdir. Senin yakıştırdığın veyâ yakıştıracağın senin dinine yaklaştıracak bir hâlde. Sen ne diyorsun.: “Lâ İlâhe İllâ ALLAH MuhaMMede’r-Rasulullah”. Onlarda ne diyorlar.: “İsâ İbnullah” diyorlar yakışır mı yav bu!. Yâni düşünün bu inceliği hiçbir şekilde bilmiyor yâni İsevî, Musevî!. Ula gardaşım sen RABBın İlahî Vahdeniyetini;


قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ
اللَّهُ الصَّمَدُ
لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ
وَلَمْ يَكُن لَّهُ كُفُوًا أَحَدٌ
Resim---“ Kul huvallâhu ehad (ehadun). Allâhu’s- samed (samedu). Lem yelid ve lem yûled. Ve lem yekun lehu kufuven ehad (ehadun).: :
De ki.: “O ALLAH, BİR'dir (Tek'tir). ALLAH SAMED'dir (herşey O'na muhtaçtır, O, hiçbir şeye muhtaç değildir). O, doğurmadı ve doğurulmadı.
Ve O'nun bir dengi olmadı (olamaz).”
(İhlâs 112/1)

Bunu durduruyorlar da yâni yanı başında Yahudi, Nasrani.: “O da bir din!.” diye tâbir ediyorlar.

Konuşan.: Yâni masa başında oturduklarında Nocam Hak Dinini temsil edenler öbürkünü de Hakk Din gibi görürlerse ALLAH korusun!.

MSHekim.: Evet bundan tiksiniyorum!. O yaklaştırıyorlar ya.: “Diyolog. Diyolog!.” Haa sen ALLAHu zü’L-CeLÂLi üçlü yapan, Karısı, Oğlu.. Sen bunu hoş görüyor musun?!. Eee bunu hoş görmek ne demek?. Kabul etmek, i’tirazsız demek ki esâsen kabuliyet meselesi!. Kabul değil redd olması lâzım ve ALLAHu zü’L-CeLÂL’in yoktur karısı marısı hâşâ!. Ne kimseden olmuş, ne de kimsede kendisinden olacak !. Babası da oğlu da yoktur!. Lâ havle velâ kuvvete illâ billahi’l- âliyyü’l- azîm!. yakışır mı böyle kimseler!. Esâsen inceden düşünmüyorlar! Hâlbuyse Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâmın Kur’ÂN hususunda tavsiyesi vardır “bilâ küffara gidilmesin çünkü korkarım ki bir münafık bir kâfirin eline düşer!” diyor ve hadis bu..

Resim Not.: Muhammed Sıddık Kaddesallahu sırrahu Hocamız, bu sohbeti 10 Haziran 1999 tarihinde yapmakta.. FETÖ Başı ise, arkasında her sınıftan kelek kesenlerle DİYOLOG seminerleri veriyor ve PaPanın elini öpüyordu!.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMED SIDDIk HEKİM SIRR SOHBETLeRi

Mesaj gönderen Hakan »



Konuşan.: Âyetin sonunda Hocam;
Lekad keferellezîne kâlû innallâhe sâlisu selâsetin ve mâ min ilâhin illâ ilâhun vâhid (vâhidun) ve in lem yentehû ammâ yekûlûne le yemessennellezîne keferû minhum azâbun elîm.: Andolsun ki.: "ALLAH üçün, üçüncüsüdür (üç ilâh'tan biridir)." diyenler kâfir olmuşlardır. Ve tek bir ilâhdan başka bir ilâh yoktur. Ve eğer bu söyledikleri sözlerden vazgeçmezlerse, onlardan (bu sözlerinde ısrar edip) kâfir olanlara, mutlaka “elîm azâb” dokunacaktır. (Mâide 5/73)

MSHekim.: bilmiyorum ki baksana bilmiyorlar hani almış artık başı bükük (eliyle para işâreti yapıyor) çünkü var böyle!.

Konuşan.: Yahudi ve Hristiyanı da aynı İslâm Dini gibi aynı kefiye korlarda onu da o şekilde görürlerse ALLAH korusun imanları gider..

MSHekim.:
Ve kâletil yahûdu uzeyrunibnullâhi ve kâletin nasârâl mesîhubnullâh(mesîhubnullâhi) zâlike kavluhum bi efvâhihim yudâhiûne kavlellezîne keferû min kablu kâtelehumullâh(kâtelehumullâhu) ennâ yu'fekûn(yu'fekûne).: Ve yahudiler: “Üzeyir Allah'ın oğludur.” dediler ve Nasranîler: “Mesih Allah'ın oğludur.” dediler. Onların ağızlarıyla söylediği bu sözler, daha önce inkâr eden kimselerin sözlerine benziyor. Allah onları öldürsün. Nasıl da döndürülüyorlar.” (Tevbe 9/30)

Açık açık bu inkâr edenler.. sen yâni İlahi celle celâlehu RABBın eğer bu şekilde, bu karısını oğlunu bu şekilde hoş görüyorsa yâni uzaklığı değil de yaklaşmayı demek ki hoşgörür.. ALLAH muhafaza sonra bu "Lâ İLâhe İLLâ ALLAH" diyen yâni Mûsâ olsa, İsâ olsa, MuhaMMed olsa =>CeNNettliktir bu yâni bu şekilde söylüyor.: Lâ İLâhe İLLâ ALLAH diyen kimse CeNNetliktir!.” Şu Galib (Galip Hasan Kuşçuoğlu)!. Bunu Galib söylüyor ve toplantıda da böyle işler olduklarında yine.: “Lâ İLâhe İLLâ ALLAH!.” ister İsâ ister Mûsâ ister MuhaMMed.. esâsen tamamen Müslüman!. Ama maalesef MuhaMMed Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm buyuruyor ki.: “Nefsim, Yed-i Kudretinde olan ALLAHu zü’L-CeLÂLin yâni şeysi altında yâni eğer Yahudi olsun Nasranî olsun RABBım beni biessetinden ortasına yâni Yahudi olsun Nasara olsun herhangi bir kimse, herhangi bir ümmet.: “Lâ İLâhe İLLâ ALLAH MuhaMMeder Rasûlullah!.” demedikçe aslında CeheNNemliktir."
Milleti alıp CeNNete koyuyorlar.. “Lâ İLâhe İLLâ ALLAH” de =>CeNNet!.” Çok bu devrede çok acayip durumumuz vardır RABBımız bizleri muhafaza etsin âmin!.
Bu gibi hâller çok ağırdır inceden yâni böyle düşünmüyorlar yâni Mûsâ Rasûldur İsâ da.. İsâ Rûhullah, Mûsâ Kelimullah, MuhaMMed Habîbullah olmuş.. Neyse de eee işte teraziye girermiş fakat esâsen “İsâ, Mûsâ” diyor da fakat maalesef İsevî olan kimse “İsâ İbnullah” diyor. Yâni Ferdânîyyeti Birliğini esâsen inkâr!. Demek ki kendisine evlâd getirmiş beşer o zaman o beşer.. o zaman İsâ İbnullah ötekileri de esâsen selâsen üç kimse karıştırıyor.. Birisi esâsen “baba” bir de “ana” bir de Evlâd->İsâ, Meryem->Hanımıdır ve Kendi de ->Babasıdır.. Bakın bu şekilde ALLAHu zü’L-CeLÂLi bu şekilde bu hâlde düşündüğümüz takdirde bizi CeNNetine iletir mi?!.
Yâni ALLAHu zü’L-CeLÂL münezzehtir celle celâlehu Subhâne Tealâ’yı nasıl olur da bu hâle getiriyorsun karısı çocuğu var diye bu hâlleri düşünmüyorlar bilmiyorum.. Nasıl..bu açık.. bu zor, zor.. RABBımız bizleri muhafaza etsin!. İşte bu hadisin devresinde “Dinikum dinarikum.: Dininiz dinarınız!.” bu oldu mu hepsi oluyor "dinikum dinarikum" öyle zaman gelecek ki dininizi esâsen dinar ile değiştiriyorsunuz.. En mühim olanı “dinar/para” her şeyin üstündedir..

ALLAHu zü’L-CeLÂL buyuruyor ya;

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَتَّخِذُواْ الْيَهُودَ وَالنَّصَارَى أَوْلِيَاء بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاء بَعْضٍ وَمَن يَتَوَلَّهُم مِّنكُمْ فَإِنَّهُ مِنْهُمْ إِنَّ اللّهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ
“Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tettehızû’l- yehûde ve’n- nasârâ evliyâe ba’duhum evliyâu ba’d (ba’din) ve men yetevellehum minkum fe innehu minhum innallâhe lâ yehdî’l- kavme’z- zâlimîn (zâlimîne).: Ey iman edenler! Yahudi ve Hristiyanları dostlar edinmeyin! Onlar birbirinin dostlarıdır. Ve sizden kim onlara dönerse (onları dost edinirse) artık o, mutlaka onlardandır. Muhakkak ki ALLAh, zâlimler kavmini hidayete erdirmez.” (Mâide 5/51)

İşte bu yâni benim düşmanlarım olan ve sizin düşmanlarınız olanı, sakın sakın dost edinmeyiniz çünkü BANA karşı da dost değil zıttır size de.. İmanla şereflenmiş olan kimseler, Ümmet-i MuhaMMed.. ALLAHu zü’L-CeLÂL bize ne buyuruyor onları dost olarak ittikaz etmeyin, dost etmeyin neden aceba?. Arkasından ne diyor “onlar birbirinin dostudur sizin değil..” Yahudi, Nasara zâten her ikisi de ALLAHu zü’L-CeLÂLi tekzib ediyor.. Karısı, anası, oğlu.. sen bunu anladın mı sen!. bunu tasdik eder misin!.
Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tettehızû’l- yehûde ve’n- nasârâ evliyâe ba’duhum evliyâu ba’d.. bunlar birbirlerinin dostu olurlar ama sinsi değil, arkasından ne geliyor;
ve men yetevellehum minkum fe innehu minhum innallâhe lâ yehdî’l- kavme’z- zâlimîn.. eğer bu dostluk devam ederse o zaman sizde onlardan olursunuz al bakalım haa işte bu fazlaca dini yakıştırıyoruz hoş görü dostluk dini kuruluyor ama ALLAHu zü’L-CeLÂL hayırdır ALLAHu zü’L-CeLÂLe bu kadar iftira ederlerken sen bu şekilde dostluk diyecek olursan o zaman siz de esfelinsiniz, siz de onun gibi olursunuz.. Yahudi ve Nasara kısmına girmiş olur.. vallahi bilmiyorum yâni esâsen millette bu incelikten bu şeysini nâsibten mi yâni esâsen yok mudur nasıl oluyor.. mümkünü yoktur anlamak..
Ya işte “dinikum dinarikum” işte satılmış veyâhutta ilimden hiç haberleri yok bu âyeti hangi şey.. ulan sen hangisini dost edindin!. Mübârek Mevlânâ Hâlid Hazretleri, Kudüs’e gittiğinde bir Kilise vardır o zaman tâbi eski.. Mübârek’e demişler ki.: “Efendim bu gibi şeylere de girmek ister misiniz?.”
“Lâ, hayır!. Ama felân Muhaddis gelir girer!. Vallahi ben buna hele bilhassa hadis sahibi olmasına rağmen böyle girmesine esef ederim!.” diyor.. Esâsen girdiğin Kilisede teslis/üçleme var, ALLAHu zü’L-CeLÂL üçtür” diye. Esâsen Vahdânîyyetini yok ederler..

Elmalı’dan çuval çuval çuval aldık kitab.. bir tanesini açtık şöyle epeyce kabadayı üzerinde de deri var ama şöyle kabadayı şey nedir bu?. Bir açtım İncilin esâsen şerhi olarak Arapça İncil olarak Arapça olarak şerh etmiş çünkü ben orada ne dediğini bilmiyorum ki tesâdüfen açtım bakalım ne diyor..
“Bismi’l- abd.. Baba ismiyle başlarım..” diyor.
Biz “Bismillâhirrahmanirrahîm” diyoruz ya, onun yerinde “Bismi’l- abd.. baba ismiyle başlarım..” diyor, Baba İsmiyle başlarım diyor.. Evvelin İsâ esâsen Oğludur.. ve bu şekilde İsâ başka kimselere gibi değildir tâbi “Baba” olarak onu yetiştirmiş.. öyle bir kitab sahife bu gibi göndermiş bu gibi şeylere manevî yönden yetiştirmiş diyor.. bu şekilde Mûsâ’ya sayfa göndermiş amma tâbi Kur’ÂN’daki belki henüz başlamamış olduysa bilmiyorum.. tabi bu incil, incil esâsen diyor ki.: “İsâ Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm yâni ALLAHu zü’L-CeLÂLin oğludur!.” takdis ediyor mesele hatta kiliseye gidiyorsun takdis ediyor.. bu İsâ aleyhisselâm vücuden bu dünyada, RABBın esâsen Babası’nın Temsilcisi olarak anlatıyor.. Bu şekilde anlattıktan sonra.: “Vallahi ben seni açtım dinledim.. benden gayrı kimsenin eline düşmesin!" deyip banyo sobasını açtık bir alevlendirdik onu da koyduk bir güzel yaktık!
ALLAHu zü’L-CeLÂL İsânın Babası.. İsâ da ALLAHın Oğluymuş hâşâ!.

Konuşan.: “Fî” kelimesinden başlıyar şirk..

MSHekim.: RABBımız tâbi filhakika/doğrusu bu devreye getirmiş ALLAHu zü’L-CeLÂL.. Hakikaten çok kötü günler fakat umarız ki şahsen ben evvelesi mesele fazlaca yaymaya söylemeye fazla şeyim yoktu.. Bazen kendi kendime derdim ki bir.: “Esâsen kalkıp da hemen ifrat etmeye bu millete yaymaya böyle bir şey olmaz!. Hiç olmazsa bir insan ihtiyaç duyacak da sorarsa o zaman cevâb verilir.. bu şekilde.. nasıl ki hastalanan insan nasıl ki doktor arıyorsa öyle değil mi o zaman doktora gittiğinde onun söylediği şeyi candan dinliyor tedâvisini şey yapar ama sen böyle anlatıyorsun anlatıyorsun hiç umurunda değil.. fazla üzerine düşmeyecek esâsen.. amma ne zaman ki hastalığını idrak ederse doktoru kendisi arar ve doktorun da söylediği şeyi candan yapar!.
Ama.. “Gel gel seni muayene edeyim!.”
“Beni niye muayene edeceksin ben hasta değilim ki!.”

Öyle değil mi ilk devrelerimizde böyle idi ama ne zaman ki bu hadisler.. Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm yâni.: “Bu gibi fitneler karşısında bir kimsenin kırk hadisi var ise eğer bu hadisi bezl etmezse/ esirgemeden vermezse, halka anlatmazsa bilsin ki ALLAH ve Rasûlullahın, Meleklerin ve İnsanların tamamen lânetine uğrasın!.”
Al bakalım insan durabilir mi bu şekilde!.

Konuşan.: Fitneler çoğaldığı zaman demek ki harcaması lâzım..

MSHekim.: Artık bu devrede de söylenmezse başka değeri kalmaz.. Çünkü antika antika soruyorlar esâsen.. soruyorlar ,anlatıyorlar şu şudur.. Ee televizyonda şöyle etmiş bilmem ne etmiş felân biz bu tezin zararını anlatıyoruz RABBımız da.. Bu devrede artık esâsen bu gün için, bugün için bizim eserlerimiz zehirlerin panzehiri durumundadır..
Filhakika çünkü vâkıa’ geliyor anlatılıyor ve bakıyorum ki olacak değil, bunun sağlığı yönünden anlatıyoruz, bunun zararı şudur ve bunun tedâvisi de şudur, faydası şudur yâni..
Esâsen bu hususta alâka ve imkan Kardaşlarımıza Güvercinlerimize başka yere ihtiyaç duymayacak derecede ALLAHu zü’L-CeLÂLe yâni günlük vâkıa’lar karşısında hiç olmazsa bir şey mesele değişik.. Bu sabah “Efendim şefâat yokmuş!.” Çünkü hatalı olan kimselere niye şefâat edilecekmiş!. Böyle anlatıyor, ötekisi de diyor ki, soruyor.: “Benim oğlum okuyor İlahiyatta mı ne.. böylece dedi ki öğretmen anlatmış kaza ve kader dedikleri var ya “hayrıhi ve şerrihi min ALLAHi” böyle değil de “Hayr ALLAHtan, şerr de Şeytan”dır." bu şekilde oğluna bu şekilde anlatmış.. geldi bana anlattı böyle tâbi Şeytan İşi.. Ben de öyle dedim.: “Acaba buna ne dersin, eğer hayrı ve şerri ALLAHtan tanımayıp da hayrı ALLAHtan şerri de Şeytandan tanıdığın takdirde ve böylece ölürsen hiç CeNNeti görmezsin, CeheNNemin temeli doldurursun!.”
“Nasıl olur yahu!?.”
Ama baksana iki İlâh olmuş oluyor.. ALLAH, hayrı yarattı ise ve işlettiyse.. Şeytan da şerri işletti değil mi ki yaratmış ve işletmiş.. O zaman iki İlâh bunu hiç düşünmüyorlar, uygun diyor.. Şeytan nasıl olsa şer.. ama Şeytan şer yaratmaya mümkün müdür, kadîr midir.. velev ki şöyle velevki zercah olsun.. zâten ALLAHu zü’L-CeLÂL her zehirin panzehiri vardır mutlaka.. yâni esâsen ALLAHu zü’L-CeLÂL buyurdu ise hayrı yarattı ise, mutlaka hepisi hayr olsa =>zâten CeheNNem olmaz öyle değil mi.. tâbi CeheNNeme iletecek kimseler elbette şer kısmından olacak.. ALLAHu zü’L-CeLÂL şerri de ve hayrı da imtihan diye yarattı.. Tek taraflı imtihan olur mu.. Bu inceliği anlamıyorlar..

Konuşan.: Hayrıhi ve şerrihi minALLAHi.. imanın şartlarından..

MSHekim.: Hayrıhi ve şerrihi min ALLAHi TeALÂ evet bir kere imanın şartlarından.. esâsen bundan dolayı yâni Şerri, ALLAHu zü’L-CeLÂL’e yakıştırmıyorlar keennehu/sanki Şeytan yaratıyor!. hani Şer var ya o.. ama o zaman.:

وَاللَّهُ خَلَقَكُمْ وَمَا تَعْمَلُونَ
“Vallâhu halakakum ve mâ ta’melûn (ta’melûne).: Ve (oysaki) sizi de, yaptığınız şeyleri de Allah yarattı.” (Sâffât 37/ 96)

Sizi ALLAH yaratmış ve amelinizi de yaratmış.. tâbi iki zıt olmazsa zâten imtihan olmaz, hepsi hayr gelse imtihana gerek yoktur.. hepisi ama hayrla zıttıyeti olmamış olsa o zaman tek taraflı nitekim Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm bir gün böyle otururken Hazreti Sıddık ve Hazreti Omar her etrafında birkaç kişi vardır.. bu münazara vardır çünkü.: “senin dediğin doğru, seninde doğru.” bu şekilde söylenerek böyle huzuruna geldiler “Nedir bu yâ Rasûlullah bu şeye düştük artık cevâb senden olacak?.” Ebu Bekir Sıddık ne söylemiş.: “Hayr ALLAHtan, Şerri Şeytandandır.” demiş öyle yakıştırmış. Çünkü şerri, ALLAHu zü’L-CeLÂLe yakıştıramıyor, abes gibi ama yaratmazsan ne diye gelsin ki.. Hazreti Omar diyor ki.: “Hayrıhi ve şerrihi min ALLAHu TeALÂ.”.. güzel Ömer bunda kazandı.
Çünkü Cebrâil ve Mikâil aynı vâkıa’ya düşmüşler Cebrâil demiş ki.: “Hayrıhi ve şerrihi min ALLAHu TeALÂ.”.. Mikâil yumuşak kişi.: “Hayr ALLAHtan, şer de Şeytandandır.” ve neticesi İsrâfile başvuruyorlar hakemlik için.. Cebrâil kazanıyor bunda “sen kazandın” diyor hayr oluşundan dolayı yâni yakıştıramıyor şer çünkü Şeytanın işidir ama ALLAHu zü’L-CeLÂL yaratmazsa Şeytan böyle yaratmaya imkanı yoktur ki..

Konuşan.:Hazreti İmâmı Ali’nin bir şeysi var tavaf ederlerken Hacerü’l- Esved’e geldiklerinde.: “Senin ne menfaatin var ne zararın var fakat seni Rasûlullah öptü diye seni öpüyorum!.” diyor Hazreti Ali geldiğinde menfaati veren de ALLAH izni ile zarar da verir ALLAH.. Omar hemen i’tiraf ediyor.: Evlâd-ı Rasûl bu sizin ocaktan olan şeyde olduğunda ben fetvâyi size danışacağım!.” diyor

MSHekim.: Âhiret Günü esâsen Sıratı geçerken bunlar Hacerü’l- Esved esâsen yâni görmüş olduğu şeyleri anlatır diliyle de söyler bu şekilde Hazreti Omarın deyişi de millet âdeta put hâline almasın diye onun için taşa fazla yüklenmesin diye ama Evlâd-ı Rasûl evet İmâmı Ali anlatıyor Öbür Âlemde şâhidlik verecek hacca giden kimseleri Hacerü’l- Esved diye giden kimseleri kendisi bizâtihi çünkü sıratı geçecek..
Evet Ah ah!. Ne döneme gelmişiz Hoca!. Âhir Zaman çok çok zor!.

Konuşan.: Kurtuluşumuz İnşâe ALLAH umarız ki siz DUÂ edin Hocam kurtulalım!.

MSHekim.: Siz DUÂ edin çokluk sizsiniz benden de ben bir kimseyim sizden hayr berekatınızdan belki bizde kurtuluruz!.

Konuşan.: Yaparız başımızın üstünde gezdiririz, elimizden ne gelirse yaparız..

MSHekim.: Bereket versin ALLAHu zü’L-CeLÂL öyle zevâtlarla karşı karşıya getirmiş çok Raûf çok Şefûk vallahi yâni ne zaman ki gittiğimde ne zamanki bize bu gibi yetki selâhiyet vekîlsin diye taleb eden kimselere benim vekîlim bugünden sonra ne zaman ki geleceğimizde tâbi her gelişimizde gidişimizde aşırı bir fazlalık oluyor bende o zaman böyle hatta bizâtihi kendisi âl-i ihvan kardaşlarımızı selâmımı iletin diye bu şekilde böyle söyledi mübârek.. o anda fikrimimize hemen geliyordu ki tâbi tâbiiyet var mıdır Efendim tâbi bu anda kardaşlarımız benden ve esâsen sevgileri var sevinçleri var amelleri sâdece amelleri kabul buyurmanızdır kısaca yâni ama Türkçe Arapça olarak söylüyorum ama Türkçesi bu kadar yâni oradaki kardaşlarımız mensub olan kimseler amelleri kabul buyurmanızdır, vallahi söylediğim anda şöyle duraklama.. Elhamdulillahi kabul etmişiz vallahi Sadâtlarda kabul etmişlerdir vallahi bu şekilde yâni kendisinin kabulü olunca Sadâtlar dahi el birliğiyle kabul etmiş böyle söyleyince ben o zaman rahata kavuşuyorum kendisi almış kabul olmuş Sadâtlarda vallahi ben o zaman rahatlıyorum.. çünkü evet ALLAHu zü’L-CeLÂL biliyor ben de herhangi bir kimseye gel olda oğlum dahi inanın ki kendisi taleb etmedikçe vermiyorum.. bu olmaz nasıl ki taleb eden bir kimseye taleb eden bir kimse muhatab kendisi vardır kendim başka sevdiğim olur sevmedim bu gibi bir şey değil taleb ettiğin takdirde bu şekilde yâni bir emirdir bu,bu şekilde bu dediği zamanda böyle bilmiyorum, bu kadar sevniç duyuyorum ki mübârek arz ediyor ya kabul ediyorum duyuyorum ki Sadâtlarda kabul arzu etmiş kendisinden değil bu kabul etmişiz vallahi elhamdülillah Sadâtlarda kabul etmiştir hâl bu.. esâsen nasıl durum vaktimiz ne durum haa öyle mi yaklaştı mı işte gardaşlarımız bu istiğfâr anlattık salâvât bu hepisi yâni zehirin penzerihi hesabıyla ve böylece de eğer böyle bir mâişetlik bir derinlik varsa bu da İmâmı Ali tavsiye etmiş olduğu yâni yevmiye.: “Bismillâhirrahmanirrahîm lâ havle velâ kuvvete illâ billahi’l- âliyyü’l- azîym.” bunu günde 100 defâ.. (videonun devâmı açılmıyor..)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMED SIDDIk HEKİM SIRR SOHBETLeRi

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

MUHAMMED SIDDIk HEKİM
Kaddesallahu sırrahu
=>SIRR SOHBETLeRi..

HAYy SIDDIKktan=>DÛRDÂNELER,
=>HAYy BABAdan=>YAZAN ELLER!.


Resim

19 MAYIS 2001 SOHBETİ.:

MSHekim.: ….Gideceksiniz ve bunların acaba Müslüman mıdır çıkmışlar mı bu şekilde ezân okunuyor mu, “MuhaMMeder Rasûlullah” oluyor mu.. Yoksa.. Harbi cevâz vardır geriden geriden gelirsiniz bu onun için Esvatü’l- Aziyye gittiler ve hakikaten Rasûlullahın Risâletine gelmiyorlar kendine maal etmeye çalışıyor ve hakikaten Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm buyurdu esvati aziyye yâni öldürdüler ve onlardan tekrar ….. anlatmış yâni öldürdüler fakat gelecekteleri olmadan mübârek Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm dünyayı değiştirmiş..
Meselâ Müseylimetü’l- Kezzâb bir tanesini.. Hz. Omar devresinde bir tanesini esâsen tutmuş ve.: ”Lâ İLâhe İLLâ ALLAH MuhaMMeder Rasûlullah!” duyuyor musunuz?. “Duyuyorum!.” “Lâ İLâhe İLLâ ALLAH Müseylimetü’l- Rasûlullah!. duyuyor musunuz?” “Duymuyorum!.” Duyar mısınız? Duymaz mısınız?. kaç defâ tekrarlıyor.. Ateş yakmış.. Ateş yakmış ve bu ateşe atmak üzere de hâlâ yine de soruyor “Duymuyorum!.” diyor. “Lâ İLâhe İLLâ ALLAH MuhaMMeder Rasûlullah!” duyuyorum” diyor. “Peki şu hâlde artık sen insan olmayacaksın anlaşıldı!.” atıyor alıp da ateşe içerisinde İbahîm Hâlillullah gibi atılmış ve bu ateşin içerisinde bitinceye kadar hiçbir bir yerinde hiçbir yeri yanmamış ve sıcaklığı da vurmamış âdeta İbahîm Hâlillullah gibi bu şekilde çıkmış bu şekilde.. Etrafından demişler ki.: “Bu kişiyi burada durdurma çabukça gitsin yoksa senin arkandan kimse gelmez!.” Etrafındakiler demişler ki.: “Çabuk bu Memleketten çıksın yoksa seni bundan sonra kimse kabul etmez!.”

Zaman geldi zaman gitti Hz. Omara gelmiş ne gibi bir isteği varsa mübârek anlatırken sonra vehmetmiş işte “Yemen’deki Adam bu sen miydin?” “Evet” diyor. “Nasıl oldu böyle oldu?” “Hay gurban olduğum ALLAHu zü’L-CeLÂLin Habîbi değil de mensub olanın bile hâlile rahmanin ayni diye söylemiş.. yaa yaaa yâni kendileri alacakları mübah olmak üzere helâl olmak üzere “Darbu’l harb” mış bilmem ne.. Ona kalmaz ALLAHu zü’L-CeLÂL asla artık kendileri çileyi çekerler demek ki varmış bir şeylerinde bihel mü’minin hâlelin hayrın ente tasadduka bil aruf sadaka edersen onun için esâsen lokmanız helâl olduğu takdirde DUÂnız geçerlidir, namazınız geçerlidir, orucunuz geçerlidir, haccınız geçerlidir. Temiz bir vücud olması lâzım, gıda temiz olması lâzım hep.. bu onun için esâsen çok ağır yâni herşeyi tâbi ALLAHu zü’L-CeLÂL şeysinde artık ne yaparlar tâbi kimseye bir zıttıyetimiz yoktur. Veyâhutta bir mü’min bir mü’mine bu yönden bir felâkete girme arzuluyor esâsen. ama şimdiki Darbu’l- Harb anladınız değil mi.. yâni burada Türkiyede kırk küsür sene binlerce câmi vardır değil mi hepsinde “Eşhedu enLâ İLâhe İLLâ ALLAH MuhaMMeder Rasûlullah” denmiyor mu bu İslâm Diyârı olmıp da ne olacak yâni.. İslâm Diyârı dediğin de vaktiyle seyrettiyseniz çıktı ezân okuyor da tak dediler öldürdüler imâm da câmiye arzuluyoruz ya cemaata bir yapalım onu da perişan hâle getirdiler böyle olursa işte Darbu’l- Harb olur.. yâni Kelimetullah Lâ İLâhe İLLâ ALLAH MuhaMMeder Rasûlullah bunu durduruluyorsa işte Darbu’l- Harb bu.. O zaman ben de sizinle beraber koşarım Kelâm bu Kelimetullah evet..

Konuşan.: Hocam bu resmi olarak Kur’ÂN okuyuşlar durdu resmi yerde Kur’ÂN okuma yerleri kapandı yasak geldi bundan sonra darbetul arz nasıl olur

MSHekim.: İşte el fitnetin naimetin neimullahı el kaza yâni bakın şimdiye kadar hiç blir şey söylüyorlar mıydı bilmem bahçemiz miş bilmem şu olmuş bilmem ne imiş Kur’ÂN Kursu ile dilencilik âdetini kullana kullana ben de durduruyorum ne ya şimdi kardeşim biz de okuduk bu memlekette.. ben de çıktığımda 400 hafız vardı hiç katiyyetle insan oğlu okuyacakda esâsen şeref kendisine yarar kendisinedir.. Bu Kur’ÂN-ı Azîmu’ş-Şan.. Nasıl ki okul yönünde bir şeyler hazırlıyorsun kimseye demiyorsun.. diyor musun “benim oğlum okuyor bana yardımcı ol” söyleyen var mı.. katlanıyor kısıyor, yapıyor.. Esâsen Kur’ÂN’a gelince dilenenelim mi?!. Ya o kadar hafif mi yâni, insan okurken “ya benim oğlum okuyor.”..baba bu yönden başkasından bekler mi yâni.. İnsan şerefle o kimseye de, kimseye de verdirmez çünkü, kendisinin esâsen meydana getireceği şereftir, okuduğu hiç olmazsa kendine hayr getirecek.. olur mu böyle milletin sırtında dilene dilene dilene Kur’ÂN Kursu kursa o kadar da Kur’ÂN-ı Azîmu’ş-Şan, o kadar kudsal hâşâ böyle bu hâle getirmeyi yakışıklığı yoktur gerçekten benim oğlum okuyacak Kur’ÂN da milletten dilenecek yapacak vallahi ben kabul etmem.. inanın ki yâni o zaman ki bir mecid bir cüz, bittiğinde bir mecid.. o zaman şey olarak bir mecid 20 kuruş.. sonradan da değiştirirlerken yâni beş mecid bir Osmanlı şey ettiler sonra bankadan değiştirdiler artık ortalıktan gümüş ve altınları çektiler ondan sonra kağıda döndüler.. onun için biz çevremizde “oğlumuz Kur’ÂN okuyor başka yerde hafızlık okuyor” diyerekten başka yerden bittimi 1 mecid Hocaya getiriyor.. Bizim Babamız Nenemiz ALLAH RAHMEt eylesin bir buçuk verirlerdi.. haa oğlumuz okuyor ya vallahi hiç düzgün bir evimizde güzel bir şeyler olduktan sonra taşınır eğer ihtiyacı varsa odun alınacak Babam bu hususta fedâkardır biliyordu.. yâni böyle şeyleri hiç karşılık almaz ihtiyacı olan bir şey söyledi ve hatim olduğumuzda inanın ki yâni böyle bilmiyorum artık ne kadar yükler götürdüler kurbanlar kesildi kendisine de o gün için cüz başında bir mecid olarak 30 mecid verdi yâni o kadar hatim oldu diye ben ne bileyim ben yâni Kur’ÂN-ı Azîmu’ş-Şan’dan başka bir şey bulamadık mı yâni keşkelu olarak bilmiyorum yâni benim hoşuma gitmiyor Okul kısmına yâni hiçbir kimseye söylerken “yahu kardeşim senin oğlun okuyorsa banane” öyle değil mi.. onun için Kur’ÂN-ı Azîmu’ş-Şan böyle kendi feriyatımız önümüze geliyor kendi feriyatımız önümüze geliyor böyle bu şekilde diyeceksiniz ki aceba aceba hatta Kur’ÂN Kursuna dahi zekât verilmez, câmiye verilmez, medreseye verilmez =>fâkir hakkıdır fâkir.. gasb edilmesin =>fâkirin hakkıdır.. ALLAH Emri öyle.. bu şekilde zengin vermiş o şekilde de fâkir vermiş 40 da bir olmak üzere ALLAHu zü’L-CeLÂL hesabını bilmiyor değil!. Mutlaka eğer hakikaten olarak zekâtı doğrudandoğruya herkesin mühtesab olduğunu düzgünce vaktinde ödemiş olsa yâni garib bir fâkir kalmaz ama bu şartla müstehab olan zekâtı, müstehab olan kimselere vermek üzere câmiye ne diye verecek ya câmiye.. esâsen zekât malın kiridir, temizleyicidir.. Beşerdir, belki kazanacak bir yanlışlık olur azlık çoklur olabilir ALLAHu zü’L-CeLÂL bunu malın içinde bilerek bilmeyerek küfle varsa zekât temizleyicidir.. huzminel mâlim minel sadakatul tutahhiri ve tutekkihu biha.. tesliye edecek, temizliyecek esâsen sadaka.. bu zekât kirdir, malın kiridir.. malın kiri dediğimim de câmiye verilmez.. ALLAHın Evine helâl lokmandan kendine ait olanı fâkir fukaranın ki değil zekât.. onu oraya veriyor yok efendi böyle fâkirin hakkı oraya verilmez yâni.. hem fâkirin hakkını gasb etmiş olur hem de kirdir.. ALLAHın Evine niye yakıştırıyor uyar mı yâni.. Helâl temiz malından vereceksin ki câmide ne kadar devâm ederse mütemâdiyen paylaşma olursa sonunda yatırdığın kadar fayda gelir.. sadaka-yı câriye bu devâm ettikçe gelir hem zekâtını vermiş oluyorsun hem de, bir şey bekliyorsun olmaz böyle bir şey bunda doğru gerçek malından vereceksin.. zekât sahibine vereceksin, gasb etmeyeceksin Hoca.. çok yanlıştır gerçekten hiç düşünce yok.. hiçbir böyle emmâre yok.. ilim dediğiniz maşALLAH ama, böyle hiç ilim eseri gözükmüyor böyle olunca bir şey değil yaa hem fâkir fukarayı esâsen yâni şeylerine gasb ediyorlar yâni verilecek olan hakları vardır gasb ediyorlar bir de.. “ben câmiye ben şu kadar verdim bu kadar verdim!.” Ulan Efendi, fâkirin hakkı zâten..

Konuşan.: Geçenlerde zekât konusunda iştikak konusunda bir suâl oldu da burada şimdi birisinde alacağınız var adamda ödeyemiyor.: “Ben bu alacağımdan vaz geçtim zekâtım olsun!.” dese zekât olur mu?.

MSHekim.: Evet yâni iki tarafını kabul ettikten sonra sayılır kendisine meselâ icâbında yâni ödemek üzere fikirde daha temiz şekle olacak olursa fazla diyelim ki on banknot alacak al bakalım ben sana on banknot veriyorum o zaman kendisine iâde eder esâsen hakkı vardır yâni verdiği zaman zekâtı kabullendikten sonra isterse cebrî dahi alabilir çünkü alacağı vardır evet yâni cebrî de alabilir hakk hukk bu elinde olduktan sonra demek ki ödemesi lâzım öyle değil mi o da kurtulmuş olur o de şey etmiş olur kabul da ediyor evet evet..

Konuşan.: Hocam.: “tamamen sendeki olan borcumu zekâtım olarak kabul ediyorum.” dese olabiliyor mu Hocam aynı meselâ fâkire diyor ki.: “benim sende şu kadar alacağım var bu seneki zekâtıma sayıyorum.” diyor anlaşıyorlar “tamam” diyor o da.: “kabul ediyorum.” diyor vermeden..

MSHekim.: En güzel tarafı doğrudan doğruya verip almayı daha sağlıklı evet çünkü elinden almış artık o da zekâtı vermiş bir kere onun hakkıdır kendine malı olduktan sonra bu da bende bu şeyden dolayı borcum olarak bende ödüyorum..

Konuşan.: Ben borç olarak veriyorum parayı o zaman zekât dahi yoktur ama ben borç olarak veriyorum ama bana verseydi alacaktım vermedi veremedi yahutta alamadığım için benim zekâtım olur mu olmaz mı?.

MSHekim.: yo olmaz!. Esâsen verdim kabul ettikten sonra cebrî de alabilir bu alacağın var bu oldu mu şimdi oldu Hocam..

Konuşan.: Bu para kadar mı olacak Hocam bu borç kadar mı olacak?.

MSHekim.: Tâbi alacağı var ise cebrî de alabilir yâni alacağı varsa o zaman zekât vermiş dedi tamam anladık kabul ettik borcumda yok böyle bir şey olmaz böyle para ortada olmadan olmaz o öyle almışım geçmişte olmaz o..

Konuşan.: Zâten adamın birinde alacağı var adamda gelmemiş bu değilde meselâ birinde parası var para da gelmemiş uzun zaman vermemiş adam ödememiş o zaman o zaman kendinin oluyor üç beş sene sonra ödeyecek adam o paranın zekâtını orada olsa bile ödeyecek değil mi sâhibi?.

MSHekim.: esâsen o vermiş olduğu borç esâsen hesabına girer çünkü ama öder ödemez bir kere malı vardır o kimseye şu kadar vermiş hesabını bilmek lâzım. nasıl ki mal var bunu biliyorsa borcunu da vermek zorundadır kendisinin ama vermemiş o başka fakat tamamen bir hakimler tarafından karar verirse artık üzerinde bir şey kalmadıysa biter o yâni borç alınacak olduysa bu hesaba girer bu servete girer ne zaman ki mahkemelik tamamen işi bitmişse borcu kalır

Konuşan.: Maldan veriyoruz adama zekâtı vereceğim meselâ veremeden de öldü bu malın zekâtını vereceğim sana dedi ama veremedin öldü.

MSHekim.: Biz elimizle vermediğimizde kabul etmeyiz böyle yapıştırma para.

Konuşan.: olduğunda ver harmanı kaldırdığında ver onu demek istiyor Hocam

MSHekim.: peşin peşin fazlalaştırmadan vakti geldiğinde çıkar ver sanıyorki sanki o vermese artık zekâtın vakti geçer diye öyle değil vaktında sabırlı olacak mal eline gelmiştir düşmüştür zekâtını verecek ama alacak vardır daha şeysi vardır evet esâsen yâni doğrudan doğruya ödemek zekâtını vermek mecburdur esâsen ama sorun çıktı vermediler olmadılar

Konuşan.: birisi zekâtından fazla para vermiş bunu dedi gelecek senenin zekâtından düşebilir miyim dedi bende olur dedim sonra da ya verdim artık gerek yok dedi.

MSHekim.: ben de onu diyorum arkasına düşme çünkü zekât maldan noksanlık vermez esâsen eğer ahmaklık olmasa verilen fazlasıyla esâsen ne kadar versen bu şekil zekât verilen mal noksanlık vermez bereketli olur başına çünkü zekâtı verilen bir mal "lâ harkun velâ sarkum velâ garkun." zekâtı verilen mal yanmaz çalınmaz batmaz yâni böyle denizlerde gemilerde olsa..
Nitekim bu Fakih Gürranî bir keresinde batmış esâsen ben bizâtihi mersinde Fakih Gürranî Arapça konuşur kaç sefer evine dâvet etti biz orada kalmak için.. "ne isterse ne yapmak istersen hiç esirgemem".. yâni böyle kardaşlık şöyle olur diye hatta haberim yok babama söylemişte şey vermemiş kabul etmemiş zâten ben de böyle.. Nâsib böyle Antalya'ymış biz buradan Mısıra gittik tâbi şey var ama Adamcağız çok cömert fâkir fukaranın babası hiç esirgemez onun için böyle ipek şeyleri toplar felân tüccar, çiftliği vardır meşhur geniş bir ticâreti vardır. Bir gün öyle ki Mollalar İmâmlar Müezzinler kim olursa olsun bunu biliyorlar.. Yakında Kıbrısı ile Mersin arasında vapur batmış bununda içinde bir sürü balyaları var sonunda tek tek tek tek bunları yüzüne çıkmış gemiden çıkmış diğerleri tamamen artık umut kesilmiş amma kendisine âit olan kumaşların tamamen üstünde giden gelen getiriyor.. Artık küçük kayıklarla gidiyorlar toparladılar geldiler hiçbir noksanlığı yok bir tek noksanlığı vermeden yâni zekâtı dediğimiz hadis olarak mal “lâ harkun velâ sarkum velâ garkun” yâni tamamen hiç zâiyât olmadan geldi onun için zekât esâsen külfetli sanmayın. Zekât, esâsen malın kirini gidecek hâle getirir hayr bereket olur aynı zamanda yâni anlattığımız gibi nitekim yâni vaktiyle bu hadisi buyururken Yahudiler de Kervancılık yaparlardı. Yahudiler yapar bir de Hz. Osman Abdurrahman bin Avf onların da kervanları vardır tâbi Yahudi dinlemiş dinlemiş esâsen “zekâtı verilen bir mala herhangi bir şey olmaz!.”a.. Yahudi.: “Bu iyi oldu vallahi MuhaMMed’in dediği eğer öyle olursa, biz kervan gidip gelinceye kadar can çekiştiriyoruz.." acaba neden gelinceye kadar tâbi tâbi meselâ nereye gidecek Yemene gidecek oradan ne gelecek buradan ne gidecek şey kısmında ise Şam’a gelir adam Şam’a gitmişler Yahudi de hesabını yapmış kırkta bir bir şey değil yapmış zekâtını vermiş neyse MuhaMMedin söylediğini yapıyorum.” demiş vermiş bunu.. Kervanı göndermiş.. Diğer kervanlar da var.. dönüşte tâbi sattıklarını satmış yerine de almış.. evet başta önde bir deve vardır en kabadayısı o önde yürüyen Efendim bir iki merhâleye geldikten sonra birgün sabahleyin bakıyorlar ki bu deve sancılanıyormuş, bir türlü kaldıramıyorlar ne kadar uğraşsa da olmuyor.. zâten o kadar yükleri var ki, yâni bu deve kalsa yüklerini başka şeye koyacak yer yok o kadar mecbur.. yâni mecbur artık ölürse artık başka, sonra devede çok kıymetlidir baş tutanıdır onun için “artık sabr edelim tek çâremiz bu” etrafındakiler.:“biz beklemeyiz çünkü bir gün iki gün nasıl olur bilmiyoruz!. “sizi yoldan alakoymayalım siz devâm ediniz iyileştiğinde bizde geliriz!.”
Sonra Efendim bir iki merhâleye gittikten sonra karşılık olmuşlar tamamen ne varsa soymuşlar sonradan var var var gelmişler adam ne deve var ne mal var ne bir şey.. bağrış çığrış Medine’ye gelmişler Yahudi birden bire kendisi artık zekâtta verdi hem böyle olunca niyetinde de Yahudinin iki şeyi vardır malı sigorta durumunda olacak.. “Eğer olmazsa “MuhaMMedin dediği” ben cemaat içerisinde o zaman söylerim” diyor.. Bu da var.. onun için hıncını alacak neticede bu kervanda hiçbir şey yok tespit etmişler ne oldu ne oldu ne oldu böyle filan yerde şey oldu tamamen işi bitmiş Yahudi koşuyor.: “Bizimkiler nerede?” “Vallahi bilmiyoruz biz felân yerde böyle oldu artık bizden sonra hareket ettiyse bilmiyoruz yarar mı zarar mı haberimiz yok çünkü oraya bıraktık geldik!.” Haaa Yahudi de diyor ki.: “Eğer bir şeye uğramadıysa ya sen benim elim kalırsın öyle ya amma olursa işte MuhaMMed’e böyle böyle.. sonra bir iki gün sonra gelmiş kervanında hiçbir zâiyât yok!. İşte o zaman ALLAH öyle edecek Yahudi hemen.: “Eşhedu en lâ İlâhe illallah ve eşhedu enne MuhaMMedün Rasûlullah!." artık Müslüman oluyor..
Gerçeği öyledir esâsen çünkü.: “Hasbihu emmâlikum bizzekâtihi.” mallarınızı bir kale içine alınız. ne ile? zekât ile..
Haa “vedâvru emmaleten bissadakati” onu bir DUÂyla bu.. yâni malınızı kale içine muhafaza ediniz ne ile zekât ile zekâtı verilen esâsen çünkü ne sarkun ne harkun ne mevkün bir şey olmaz hakikaten bu düşünce olmuş olsa millete bir târif edilmiş olsa bir Hocalar söylemiş olsa vallahi insanın kazanma hevesi vardır bundan daha kazançlı ne olacak?. Emîn olun durumunda hırsız çalmıyor yanmıyor batmıyor bundan dahası zekât hususunda Yahudi böyle olmuş ama bir de diyor ki.: “zekât yâni kale içine alınız sadaka ile zekât ile bir de hastalanmanızı da devâi şifâi" bu da nedir?. Sakadadır.. “bilsadaka defâun belâ” ya onun için ve “devâu ente tekukumu sadakatihi” hastalarınızı sadaka ile tedâvi ediniz bu şekilde ve DUÂ ile beleye gelecek diye karşısında DUÂ ile reddine çalışınız çünkü sen DUÂ ettikçe bir beliye yukarıda gelmektedir DUÂ da buradan yukarıda çıkmaktadır münazara ediyorlar, indirmiyorlar indirmiyor yâni.. Hadis böyle işte..
Ben şahsen Abdullatif, ALLAH selâmet versin son gittiğimizde “gardaş, illa gardaş olacağız!” diye adamcağız.. Haçta da gördük Zemzemde orada bir denk geldi.. Çok müttaki bir kimsedir esâsen kalb ameliyat onu görmek mecburiyetindedir Ankara da İstanbulda araştırmışlar çâresi çâresi mutlaka ameliyat.. Bu hadisi okumuş oluyor bu hadisi okumuş peki emrazınızı sadaka ile tedâvi ediniz buyurunca hesabını yapıyor vallahi ben kimsenin değil değil mi ki Rasûlullah buyurmuştur ben bu hesaba gireceğim diyor yâni bu kalbe ne kadar gerekiyorsa Ankara’da İstanbulda kaça mal oluyorsa ben buraya vermeyeyim doğrudan doğruya sadaka vereyim. Yâni Rasûlullahın tercihli olarak ben bunu kabul ediyorum hâlbuyse eğer tedâvi yâni esâsen yâni bu vermiş olduğu sadaka var ya eğer hakikaten kalbi iyi olmamış.. olsa bir daha toparlayamaz zâten buna rağmen “ne olur aceba benim hâlim devâm ederse” demiyor inanarak inanarak şek ve şüphe etmeden vermiş.. vallahi sonuna kadar kaç defâ gittiğimizde sonuna kadar hiç kalb şikâyeti yok.. ve hele bilhassa onu Hacıbekir bir taneydi çok severlerdi sâhibi çok güzel şahsiyet ALLAH RAHMEt eylesin kendileri de çok ince ince makaliye yapardı oğlu Muhammed Sâlih mübârek genç olarak vefât etti, hiç ağlamadı. çok şeyli yâni metanetli Siirtli hacı Abdullah Latif, sevilirdi yâni ama münâfık olsa bilemem belki fakat yâni müslüman mü’min kısmı herkes sever kim müttaki nahoş şeyler kullanmak hiç.. işte bu da her Yahudi ve böyle sadaka ile tedâvi olmayı da böyle şahsiyet ortaya koyuyor DUÂ ile..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMED SIDDIk HEKİM SIRR SOHBETLeRi

Mesaj gönderen Hakan »


Konuşan.: Geçenlerde Kumluca’da soygun olmuş Hocam, bizim orada hayır hasenât sâhibiymiş fâkirlere yardım edermiş. Bizde oraya vardık geçmiş olsun diyelim hiçbir şey kalmamış diyorlardı vardık çocuğa anlatıyor kapıyı âletle açmışlar böyle acaip şurada hülle kısmında bir şey ne kadar diye sorduk beş altı milyar dedi devâm ettirip durur ya bu adamın parası puludur çünkü zekâta sadakaya o kadar itinâ gösteriyor antalyadan gelmişler bir tane çocukları var ee işte 5 6 milyar devede kulak onlar için. o zaman düşündüm zekât noksan olduysa ondan olabilir zekât çalındıysa bulunur sizin hadisi şerefi defâlarca okudunuz o da hayır sâhibi zekâtı noksan verdiyse ondan olabilir çocuğa da söyledim ben ona şey ederekten geçmiş olsuna vardım ben dedim İnşâe ALLAH şey olur önemlidir sizin söylediğiniz zekât hadisesi aklıma yattı ya noksan verdi de çalındı olabilir insanoğludur veyâhutta bunun üzerinden ikisinin öyle ya Rasûlullah söylemiş dediğin gibi.: “zekâtı verilen mal çalınmaz yanmaz kaybolmaz.” demek ki DUÂ..
Hocam kardeşlerimiz bir kağıt yazmışlar arabalara yapılan bu sigorta uygun mudur diye o dinimizde uygun mu diyor.

MSHekim.: vallâhi taksi hiç almadım böyle şeye de hiç girmedim bilmiyorum ben!.

Konuşan.: Yâni böyle özel bir sigorta yaptırıyorlar kazada yanmada âfette Hasan Müftü Efendilere sorun bunu..

MSHekim.: yâni bizim zırhlar çok çok acayip hâller geçirmişler sigorta şeyde kalır. Bizim Ahmet varya muhasib şeyden bir spora gitmişler İstanbul’a kendi mâhiyetindeki kimseler birkaç kişi taksiyle gitmişler kendileride var bir şeyler. İzmir taraflarında gelirken yolda yuvarlanmış taksi tamamen yuvarlandıktan sonra millet içinden çıkmışlar gelen kişiler etfaiyeler bir şeyler kurtarıcılar.: “yâni yav siz bunun içindemiydiniz?” “He vallâhi içindeydik bu taksinin içinde hepimiz içinde.” şimdi artık öyle bir hâl almış ki yâni hiç biri inânmıyor bunun içinden nasıl çıktılar nasıl olur diye diye yâni tevekkelâllah olmuyo.. yoktu o zaman kasko yâni mesele bu

Konuşan.: ikisinden birini tercih edeceksin; ya tevekkeltuALLAH, ya kasko..

MSHekim.: “Men tevekkelâllahu feâhi hasbu tevekkelâllahu” olursa muhayyen birisidir amma değilse bakalım artık olur da ne keserler sende hata varmış ondaymış ona mı verirler bilerek yapmışın derler şöyle olmuş böyle olmuş esâsen tâbir oldukça insan çok ciddi olarak bir şeyi ALLAHa karşı inânçlı itimat budur. tevekkelâllah dediğin anda böyle tereddütlü değil. “Ben ALLAHa tevvekkül ediyorum, haa bir de sigorta yapıyorum!”
ALLAHu zü’L-CeLÂL böyle şeye girmiz onunla beraber başka şey kabul etmez ya onu bağlayacaksın ALLAHu zü’L-CeLÂL tamam mı tevekkelâllah o zaman tamam esâsen gerçeği bu inânç itimat budur. tevekkelâllah dediğin anda neyse
Ve yerzukhu min haysu lâ yahtesib(yahtesibu), ve men yetevekkel alâllâhi fe huve hasbuh(hasbuhu), innallâhe bâligu emrih(emrihî), kad cealallâhu li kulli şey’in kadrâ(kadren)

وَيَرْزُقْهُ مِنْ حَيْثُ لَا يَحْتَسِبُ وَمَن يَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ فَهُوَ حَسْبُهُ إِنَّ اللَّهَ بَالِغُ أَمْرِهِ قَدْ جَعَلَ اللَّهُ لِكُلِّ شَيْءٍ قَدْرًا
“Ve yerzukhu min haysu lâ yahtesib (yahtesibu), ve men yetevekkel alâllâhi fe huve hasbuh (hasbuhu), innallâhe bâligu emrih (emrihî), kad cealallâhu li kulli şey’in kadrâ (kadren).: Ve hesap etmediği (aklına gelmeyen) bir yerden onu rızıklandırır. Kim ALLAH'a tevekkül ederse, artık ona O (ALLAH) kâfidir. Muhakkak ki ALLAH, emrini (işini) yerine getirendir. ALLAH herşey için bir kader tâyin etmiştir.” (Talâk 65/3)

وَتَوَكَّلْ عَلَى الْعَزِيزِ الرَّحِيمِ
“Ve tevekkel alel azîzir rahîm(rahîmi).: Ve Azîz (yüce) ve Rahîm olan (Rahîm esmasıyla tecelli eden) (ALLAH'a) tevekkül et (O'nu vekil et ve güven).” (Şu’arâ 26/217)

Onun için yâni ALLAHu zü’L-CeLÂL çünkü;
lâ havle ani’l- ma’siyyeti innel bi ismetillâhi velâ kuvveti alel taati illâ inâyetillâh..
yâni lâ havle âni’l- ma’siyyeti.. Bir ma’siyyet işlememek için sanma ki gerekeni yapıyorsun şöyle böyle işte ben böyle çekiniyorum yo yo bil ki kısmeti ALLAHu zü’L-CeLÂLdir sizi koruyacak o ALLAHtır. lâ havle ani’l- ma’siyyeti.. ma’siyyet işlemek için çevre ve diğerleri sanma ki ben tedbirli gidiyorum değil.. ALLAHu zü’L-CeLÂLe minnettâr olacaksın kısmeti ALLAH verir hükmeder kullar ibâdetle işleyecek.: “ben şöyle ettim şöyle yaparım!” değil..
illâ İlâhil inâyetillâhi.. ALLAHın inâyetiyle olur, yapar. Haa onun için insanın düzgün yapmasına karşı çok ciddiyetle ma’siyyetini eletecek, ALLAHu zü’L-CeLÂLe şükür edeceksin, DUÂ edeceksin veyâhutta ibâdette iletmiş olacaksın. Ama anlamıyor ben öyle ediyorum felân öyle değil ALLAHu zü’L-CeLÂL minnettâr olacaksın ki RABBimin inâyetidir bu senin bu şekilde yaptıklarınla değil.. İşte bu hâle düşürmüyor;
lâ havle ani’l-ma’siyyeti innel bi ismetillâhi velâ kuvveti alel taati illâ inâyetillâhi.. esâsen Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm öyle buyuruyor kendi kendine mü’minler şöyle yaptım böyle yaptım değil de minnettâr olacağı tek ALLAH bizi koruyor, bir ma’siyyete düşürmemek ve ibâdeti işletme yönünde de esâsen o ALLAHu zü’L-CeLÂLdir mü’minlerin..

Konuşan.: Yâni insanoğlunun buna bir dâhili yoktur

MSHekim.: daimî minnettâr olacağımız ALLAHtır.. O safsata lafı herkes.: “ben şöyle yapıyorum kendim yapıyorum!.” Yoo RABBısı var celle celâlehu O’nun Terbiyesi altında onun ma’siyyeti İsmetiyeti ve Kuvvetiyle Kararı Hükmü altında.. Kimse kendi kendine bir iş mi yapmaya kalkabilir, bir şey mi yapabilir.. Yâni gardaşına her hâl gelir ise icâbında aynı iş gelir “lâ havle” çok muazzamdır ve “lâ havle velâ kuvvete illâ billâhi’l- aliyyü’l- azîm.” diye..
Öyle buyurdu onun için “lâ havle” =>Arşın hazinelerinden bir hazinedir..
Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh, Arş-ı Âlâ’nın altındaki hazinelerden bir hazinedir.
Hedefindendir. onun için esâsen yâni tamamen meleklerin Tesbihidi.r Şeytanı da kaçırır Şeytanlar karşısında duramaz asla. “velâ havle velâ kuvvete” başlangıç.. “velâ havle velâ kuvvvete” ama başka biri ekleyerek de hee “velâ havle velâ kuvvvete”.. hiç edemezseniz sabahları on geceleri akşamleyin on yatacağında on sabahleyin Dünyevî Pürüzleri giderir. Akşamleyin de Nahoş Hâller varsa onu giderir, uykuyu daha düzgün hâle getirir..
Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm bu şekilde tavsiye eder evet hatta bir hadise anlatayım “lâ havle” çok kıymetli olduğnun bir kere Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm şeyleri esâsen bir gün bir Tüccar tâbi İstanbul’a gider, Ankara’ya gider alacak verecek tâbi mutlaka arabası yolda gider mal almak için memleketi dolaşır bu esâsen belirli bir kitabu’l- ahkamu’l- caekum ahkamul cae.. yâni esâsen bu kitab ayarında kimle alâkalı hakmalları tüm teferruatı hiçbir kitab ayarında yoktur …. Teferruat hepsi var “Kitâbi’l- ahkamu’l- mevcudatun ahkamu’l- cae ahkamı. Ahkamı hükümleri bir gün bir esâsen Hocası arabasıyla bir yere gidiyor mal alıp geliyor. Efendisi gitmiş fakat haberi yoktur yâni herhangi bir kimsenin, hatta karısının haberi yok söylememiş.. Akşamleyin geliyor ve tâbi karıyla beraber yatarlar.. Ne ise devâm ederler birkaç gün devâm ettikten sonra kocası dönüyor.. Eskiden kocası geleceğinde karşılar bir şeyler anlatır birşeyler söyler bir şeyler hazırlarmış.. Amma adam geliyor da sanki aynı eski günler gibi karşılama yok.. burada bir şey vardır.. geceleyin bu da gelmiş o da gelmiş cin bakmış bu şekilde âdeta aralarında harb olacak derecede birisi gidici artık tek çâre tek çâre yâni haftada aldığı ne ise şu kadar senin bu kadar senin bu şekilde and alıyor çâresi yok yoksa birbirimizi öldüreceğiz.. devâm ederken Cinliler Devresi gecesi olmasına rağmen geliyor ve diyor ki.: “Bu gece ben yokum çünkü dâvet edilmiş göğe çıkacak bir şeyler malumat edinmek için.. Böylesine gelince Tüccar da diyor ki.: “ben de geleyi, hiç olmazsa bu kadar yakınız birbirimize beni sırtında al götür!.” O da.: “olur diyor bindirmiş gitmişler.. peki göklere doğru yaklaşınca, biliyorsunuz ki.. Kur’ÂN Âyetleri;

وَأَنَّا لَمَسْنَا السَّمَاء فَوَجَدْنَاهَا مُلِئَتْ حَرَسًا شَدِيدًا وَشُهُبًا
“Ve ennâ le mesne’s- semâe fe vecednâhâ muliet haresen şedîden ve şuhubâ (şuhuben).: Ve gerçekten BİZ semaya, elbette dokunduk. O zaman onu çok güçlü bekçiler ve şihaplarla (yakıcı ışınlarla) doldurulmuş bulduk.” (Cin 72/8)

وَأَنَّا كُنَّا نَقْعُدُ مِنْهَا مَقَاعِدَ لِلسَّمْعِ فَمَن يَسْتَمِعِ الْآنَ يَجِدْ لَهُ شِهَابًا رَّصَدًا
“Ve ennâ kunnâ nak’udu minhâ mekâıde li’s- sem’i fe men yestemiı’l- âne yecid lehu şihâben rasadâ (rasaden).: Ve ennâ kunnâ nak’udu minhâ mekâıde li’s- sem’i fe men yestemiı’l- âne yecid lehu şihâben rasadâ (rasaden).: Ve gerçekten biz, (meleklerin sözlerini) dinlemek için orada oturma yerlerine otururduk. Fakat şimdi, kim dinlemek isterse, onu gözleyen (izleyen) bir şihab (ateş şulesi) bulur.” (Cin 72/9)

وَأَنَّا لَا نَدْرِي أَشَرٌّ أُرِيدَ بِمَن فِي الْأَرْضِ أَمْ أَرَادَ بِهِمْ رَبُّهُمْ رَشَدًا
“Ve ennâ lâ nedrî eşerrun urîde bi men fî’l- ardı em erâde bi him rabbuhum reşedâ (reşeden).: Ve gerçekten biz bilmiyoruz. Yeryüzünde olan kimselere bir şerr mi murad edildi, yoksa RABB'leri onların irşad olmalarını mı diledi?” (Cin 72/10)

وَلَقَدْ زَيَّنَّا السَّمَاء الدُّنْيَا بِمَصَابِيحَ وَجَعَلْنَاهَا رُجُومًا لِّلشَّيَاطِينِ وَأَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَابَ السَّعِيرِ
“Ve lekad zeyyenne’s- semâe’d- dunyâ bi mesâbîha ve cealnâhâ rucûmen li’ş- şeyâtîni ve a’tednâ lehum azâbe’s- saîr (saîri).: Andolsun, BİZ en yakın olan göğü (dünya göğünü) kandillerle süsleyip donattık ve bunları, şeytanlar için taşlama birimleri (rücum) kıldık. Onlar için çılgınca yanan ateşin azabını hazırladık.” (Mülk 67/5)

Cinler esâsen kesilmeden birinci göğe çıkarlardı. Birinci gökte çıktıklarında muayyen yerleri vardı. Otururlar, Meleklerin yapacakları hâlleri birbirine söylüyorlar, onlar o haberleri alıyorlar şu olacak bu olacak bu olacak.. O zaman dönüşlerinde Ahraflar Kâhinler var ya bunlardan alıyorlardı. Çünkü Rasûlullah gelmeden millet bu gibi şeylerde onlara başvuruyorlardı kâhinlere.. İşte Rasûlullah Devresinde kalktı çünkü, artık Birinci Gök dâhi açılmaz onlara artık.. Burada yerleri-yolları kesilmiş.. Rasûlullahın Devresinde böyle böyle işi karıştırmaz bunlar, böyle idi.. İşte bunlar da çıkıyorlar hâlde ki Meleklerin Tesbihini “lâ havle velâ kuvvete” duyunca o artık tamamen yakıcı veyâhutta kaçıcı esâs.. yaklaştıkları takdirde mutlaka mutlaka kendisini fazla yaklaştırırsa, yanar.. yanı girmiştir ayağı girmiştir.. Bu minvâl üzere gitmiş sâhibi de.: “İndir, indir!.” Diyerekten.. Neyse gelmişler Efendim günün bir tenesinde tâbi o Cinnînin Devresi olmuş adamcağız da o zaman duruyor yâni “lâ havle” Meleklerin Tesbihini.. öyle olunca gelmiş o, böyle karısıyla yatakta olunca.: “lâ havle velâ kuvvete illâ billâhi’l- aliyyü’l- azîm diye başlamış.. Cin.: “Böyle söyleme söyleme!.” daha daha gebermiş.. “lâ havle” Şeytanları kaçırır. bunu hiç yâni eve girerken bütün Şeytanlar kaçar.
İşte bu şekilde esâsen Rasûlullah teşrif edince kâhinler kalkmıştır.. gaibden bilinilenler şu bu durumda Rasûlullahtan Devresi.. Daha olmaz.. “ama efendim o zaman ki oluyordu meleklerden aldıklarını geteriyorlardı..” Ancak Rasûlullah gelince o artık kapanmış çıkamamışlar durdurulmuş ama Rasûlullahın işine şey değil ki ya şu kadar sene daha eletiyor yâni yine böyle MuhaMMed bize diyorlarmış şöyle olmuş böyle olmuş

Konuşan.: Kabirden haber veriyor, mahşerderden haber veriyor, şu dünyayı görüyor.. Adam da açık gözmüş yâni Hocam!.

MSHekim.: Zehirin panzehiri bulmuş esâsen Korkuteli’nden çıktıydı ya Hoca, Ramazanda böyle çıktı adamın birisi var ki Mollaları varmış Molları biraz da Arapça da konuşurmuş ne zaman ki Mollalarınla sulh olunca geçerken gelirsen “selâm” diyor yâni şeran yönünde Yahudilerin selâmı var onlarda bu şekilde kullanmaya başladılar. Geçiyoruz birbirimizi hiç görmüyoruz esâsen..
Rasûlullah’ın yanına gelmişler demişler ki.: “Yâ Rasûlullah Yahudiler bize selâm veriyor ne yapmamız lâzım?”
“Size selâm verdikleri takdirde karşısınnda doğrudan doğruya “aleykum” deyin bu kadar.”
Neden? esâsen “semaküm” “se” beliye bunun karşısında ne yaparsın “ve aleyküm” diyeceksin. Bir zaman bunu öğrettikten sonra Yahudiler “semaaleykum” dediğinde ve “aleyküm” dedi mi hemen yere yapışıyor ağzına toprak doluyor bundan sonra artık. Bu demek ki bunu da kullanıyorlar.. öyle i’tiraz edip Arapça biliyor konuşuyor “es selâmun aleykum” veyâ “selâmun aleykum” felân meselâ namazda felân bazen “selâmun aleykum” yâni bir çokları diyorlar esâsen “ettahuyatü”de mutlaka her ikisi de “es selâmu aleykum”.. “selâmu aleykum” geçersizdir çünkü karşıdan gelen birisi “selâmun aleykum” geçersiz. “Es selâmun” elifle olursa olur. “es selâmun aleykum” demezsen “es selâmun aleykum” karşısında da “aleykum selâm” yok ve “aleykum selâm” diyecek.. “es selâmun aleykum” karşısında da “ve aleykum selâm” olur onun için namazda değil karşı karşıya geldiğimizde bizlere selâm verdirmeye başlar düzgün olur.. baktım ki geveliyor, arık ben de hiç artık geçiyorum demiyorum. günün birtanesinde ne oldu bizim Necip de vardı tasarrufu geldi kurban olduğum bu geçen kimse geçerken gelirken bir şeyler demiyor da bu gün geliyordu “Efendi nasılsınız?” diye ne oldu bilmiyorum diyor.. Eee vardır bir şeyi neyse artık.. Necip gelmiş bize derdini anlatıyor meğer karısını aynı anlattığımız vakı’a gibi karısına bir kimse bir cin tasallut etmiş yâni böyle haklayamıyor, mecbur bu hâle düşmüş ve geldi anlatıyor anlatıyor, iyi canım başka şeyleri dinlemiyorsun tâbi.. eee anlatıyor anlatıyor bende şunu soruyorum birisi………………… başına da şöyle bir dilenmek için eşap ötüyor bu yâni ilimdir şudur budur demiyor ………. Bunların şeysi vallâhi bende ben artık hiç bu zamanda başka şeyle meşgul olmaya hiç vaktim yok,, yaaaeee nasıl olur geldiğinizde aynı zamanda uçarım derim ben Antalyaya geldiğinizde çünkü Abin var Baban var bizim işimiz değil. esâsen şunu demiyor neticesi Antalya geldiğinizde duyar duymaz Oğlu geldi ben tasarrufi baktım böyle böyle “getireyim mi Anamı” dedi.. yook ben doğrudan doğruya saçmalar verin dedim bende bir hâl kalmadı ve böylece ne kendisi ne karısı bedDU yaa bizi aramıyorsun nasıl işte bu kadar el vermek el ise ehline verilir. işte öyle öyleki hiç hazırlığı yok eğer ki “lâ havle” olsa Adam nasıl hakladığı ise o da yapardı.. bu Meleklerin Zikri nucuhum şeyati var ya yâni Meleklerin Tesbihatı o zaman fazla atıp kaçardı. onun için aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm muhfaza etmiş artık çıkamaz Rasûlullahtan sonra olmamış.. Fakat işte anlattığımız gibi “lâ havle velâ kuvvete illâ billâhil aliyyül aziym” bir şey karşısında olursa hiçbir karşısında duramaz.
“Rasûlullah gelinceye kadar bizim oturacak yerlerimiz vardı otururduk da duyardık, meleklerin şu hadise, bu hadise ne dediğini anlardık, kâhinlere de haber veriyorduk..” evet evet artık şimdilik yok..
Nasib olursa yarın İnşâe ALLAH bu vakitlarda yine meclisimiz olur İnşâe ALLAH hele bilhassa “velâ havle velâ kuvvete illâ billâhi”
aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm buyuruyor ki deyin yayın Arşın tezlerindendir, bir çok şeylere yarardır, en ufağı kederleri giderir en ufağı elhamdülillâh.. tavsiye eder insan tâbi, az çok fayda veren şeyleri öğrenmek lâzım. vallâhi bilmiyorum Cumali anlattı da geçti gitti, sporculuk ayarlama şeylerini anlatıyordu insan arzuluyor Cumalı hiç olmazsa kürsüde çıkarken Cumali gelmiş hiç olmazsa bugün şöyle dinledim şu yararı vardı şu menfaatı vardı. insan her gidişinde gelişinde özellikle bakıyoruz vallâhi yolumuz çok çetin eskiden hadisi ne kadar okuduktan sonra artık bunları hepsi kasete bir daha bakmam şimdi ise hadisi bir tanesi arkası kaset dâhi çok okuyamıyorum.. çok yorgunum esâsen kendimizi mecburi kılıyoruz..
Çünkü Şeyh Alaaddin sorumluluk biniyor. Mübârek Şeyhimiz sorumlu kılıyor.. “Neden neden yapmadın?” diye. Şimdi dünden bile daha şer evvelisi..
aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm men zenem ula bahtiya şerra men zenem innekanehu şerra minhu la lİsâli illâ i bağdid şerre minha men yuğminunum badALLAHu şerre minhu..
Rasûlullah aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm her türlü zaman geçmiş gelecek zaman geçmişten daha şer.. bundan dolayı o zaman zamanı anlatırken zamana yüz sene tâbi daha çok olunca az kalınca yüz sene geliyor da her sene geçmiş olan sene gelecek sene geçmişten daha şerli..

sonrada Haccacı Zâlim devresinde………. hayat devâm çünkü Rasûlullahtan 29 yaşında 9 sene Rasûlullahtan hem hemi ömrü çok hemi malı evlâdı zürriyeti de çok.. DUÂ etmiş hakikaten 90 küsür seni yaşadı evlâdı da çok zenginliği de var onun için “Haccac Zalim sen münafıksın” görüntüsü şöyle böyle var bunda bir şeyler var söylüyorsun karşılık vermiyorlardı hatta sorarlardı neden çok söyleyeceğin şeyler vardı neden öyle buyuruyor ya “yevmediği muhminine ellezine nefsehu” bu nedir karşısında karşılık verecek olursak çok daha az zarar verecek ise bu kendini zillete düşürmez..

Haa çünkü eskiden Nurcular hep rastgele birşeyler yaparlar birşeyler söylerler hapse gitti mi.: “Ooo Medrese-yi Yûsufîye.” ama Rasûlullah öyle değil! Rasûlullah diyor ki aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm çok sabırlıdır esâsen rüyâ tâbirinde olmuştur Yûsuf’tan hiç kimse tasvir edemez neden bu tâbiri istedi bak kardeşim ne kadar sabırlı ben olsam hem hapis hem tâbir hee beni hapisten çıkarmadan olmaz.. vallâhi Yûsuf hem sabırlı hem şeyli onun için biz nedir o hapisi Yûsuf aleyhisselâm çünkü Haccac-ı Zalim karşısında diyor ki ben söylerimde fakat çoluk çocuk onların sonları var onun için onlar zillete düşmesin esâsen hapise gidilem söylüyor aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm hapse girdiğinde kim iyi der kim kötü düşman oh iyi oldu der vallâhi dostun üzülecek onun için vallâhi buyuruyor eğer böyle Medrese-yi Yûsufîye kullanmayız.. Yoksa RABBımız korusun işte anlatmış olduğumuz Haccac Devresinde diyor ki söylüyorlar ya emir sen böylesin şöylesin Rasûlullah da bu kadar nasihat etti bedDUÂ et de şu baş belâsın üzerimizden gitsin diyor mübârek bu hadisi şerifi söylüyor..
men yuğmin ila bağdedi şerra minhu.. bundan daha iyisi beklemeyin korkarız bu giderse başımızda hızır gelir Hazreti Enes bu şekilde anlatıyor onun için son devremizdir esâsen çok Rasûlullah dünyadan inkita’ olması ne demek ya ALLAH aşkına bin dörtyüz artık daha ne bundan ötesi günden güne seneden sene derken günden güne daha çok şer beklenilmesi bu açık.. onun içni RABBımız bugünde ALLAHu zü’L-CeLÂL belki evet bir helâle düşürmemek ALLAHu zü’L-CeLÂLin inâyetiyle Sadâtların Himmetiyle bu gibi hâllere düşürmemek hakikaten az bir şey çok geçerlidir.. o zaman ki nasihatın o zaman ki ayarında değil onun için bu ızdırab karşısında ekseriyle ale’l- hakk düzgün olmayı cümlemize ALLAHu zü’L-CeLÂL inâyetiyle muhafza etsin ale’l- hakk ne ise nâsib etsin ale’l- imânı cümlemize kâmil bir imân cümlemize nâsib etsin âmin..
Yaklaştı mı, yaklaştı iyi esâsen son asır alâmeti kıyameti tamamen peyderpey ardı ardına başladı mı ardı ardına gelecek ama daha başlamadı başladı mı şimdi ki mevcud olan piyasada ne Muhammedu’l- Mehdî zâten kendi kalmış İsâ zâten bu da sahtesi çıkmış bilmem artık.. yâni DUÂ etse veyâhutta Efendim Deccâl esâsen tren yâni trenden şöyle böyle.. hatta bir tanesi şöyle buyuruyor Bayram babası ile beraber geldiler tesâdüfi güneşin batıdan doğmasıyla ilgili sormuşlar anlatıyoruz tâbi.. Dedi ki Hocam dedi bu güneşin batıdan doğması bu şey karşısında nelere ma’ruz olacağını anlatıyor ben felsefe hiç okumadım feylesof da değilim bunları hiç anlamam mektebi de bilmem okumadım onun için İmâm-ı Şâfinin buyurduğu gibi “İlmi makamullah makamı Rasûlullah maallallahu kullehu..” esâsen İmâm-ı Şâfi diyor ki ey dediğiniz elim ismi sıfatın dediği anda ALLAH ve Rasûlullah yâni bu ne derse Ahmet Mehmet son sâhifesinde onda müfessirler çoktur yâni her âyeti dayalı hemde hadise güçlü olarak bu konuda mâlumât veriyor. Efendim meselâ Fahreddin Razı veyâhutta Kemaleddin min huma hatta Nefekil akafı hatta imâmı Ebu Hanife “Fıkhı ekber”de mevcud diyor ki yâni esâsen MuhaMMedin anlatıyor doğrudan doğruya Deccâlin huruci ve insanın nuzumi ve cümle mevcudun zuhuru ve güneş batıdan doğması hakkun kailun şimdiki bu mevcud olan piyasa İmâmı Ebu Hanife kemamellettin min huma akaidle alâkalı diyor ki aynı Ebu Hanife nasıl söyledi ise diyor ki yâni Efendim MuhaMMedi Mehdîyi anlatmıyorlar eser yok değil fakat bunların en çok daha kuvvetli tehlikeli onun için artık Deccâl hiçbir etrafına anlatmamak fertlere daha anlatacağız hatta çok Hafız diyor ki maalesef her zaman evvelce Rasûlullahtan bu yana hutbelerden uyarı vardı fakat maalesef zaman gelecek anılmayacaklar keennehu işte böyle devrede çıkacak böyle meselelerde mâlumât veriyorlar ne ne kürsüde mâlumât veriyorlar âdeta unutulmuş gibi.. işte o zaman zuhur edecek çünkü yoksa ALLAHu zü’L-CeLÂL bu Deccâl hususunda mütamâdiyen tekrar buyuruyor beliye yav Rububîyyet Davâsında bulunuyor. Ama Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellam buyuruyor ki.: “Deccâl bizim zamanımızda gelmiş olsa çocuklarımız taşlarlardı!.”
Neden?. RABB olur mu yahu RABB olur mu bu kadar böyle RABB olur mu.. “Bizim zamanımızda gelse bizim sübyanlarımız dâhi taşlarlardı.” diyor.
Ama zaman gelecek ki hakkında mâlumât verilmediği zamanda çıkacak neden geliyorsunuz arkasından ne yapalım ya açlık var işte al bakalım onun için Mûsâ el de diyor ki yine Deccâlin huruci İsâ aleyhisselâmın nuzuli Efendim Yecuc ve Mecucun durumu ve güneş batıdan doğması ve dabbetu’l- arz..

ve izâ vakaal kavlu aleyhim ahracnâ lehum dâbbeten minel ardı tukellimuhum ennen nâse kânû bi âyâtinâ lâ yûkınûn(yûkınûne)

وَإِذَا وَقَعَ الْقَوْلُ عَلَيْهِمْ أَخْرَجْنَا لَهُمْ دَابَّةً مِّنَ الْأَرْضِ تُكَلِّمُهُمْ أَنَّ النَّاسَ كَانُوا بِآيَاتِنَا لَا يُوقِنُونَ
“Ve izâ vakaal kavlu aleyhim ahracnâ lehum “Dâbbeten mine’l- ardı” tukellimuhum ennen nâse kânû bi âyâtinâ lâ yûkınûn(yûkınûne).: Ve onların üzerine (Allah'ın Kitap'ta söylediği) söz vuku bulunca, onlara arzdan DABBE çıkardık (çıkarırız). İnsanların (Kitap'taki) âyetlerimize yakîn hasıl etmediklerini söyleyecek.” (Neml 27/82)


Bu şekilde haktan hakkun ve kerinun şimdiki bu mevcud olan piyasa uydurma ne diyeceğiz işte.. hâlbuyse Ummu’l- Kura Mekke’yi son gittiğinizde Ummu’l- Kura bir âlim hakikaten yapmış Şafi Âlim alâmet fenâ değil güzel yâni gerçekten hadisleri çok güzel bizim şeylerimiz ayarında bir kitab.. Bizim sıraladığımız gibi ama herhangi bir Ali Kari olsun İbni Kesir olsun.. çünkü Rasûlullah Hadisleri muhtelif şekilde ileri geri olmuş böyle Bâbı darbetü’l- arz’ dan geliyor veyâhutta şeyden geliyor güneşin.. çünkü bunları esâsen gelmiş ama arkasında hazreti İsâ vardı imân gitmiyor bunlar esâsen değil ama imân gitmiş ale’l- imân İsâ ale’l- ni’met artık ya kâfir Dabbetü’l- Arz elinde hem Mûsânın asâsı var Süleyman aleyhisselâmın katimi vurdu mu burnunda simsiyah olur öteki de bunlar hiç birine ya kâfir ya mü’min sakıncası yok sakınca değil ama şimdilik Dabbetü’l- Arza gelmeden İsâ Devresinde Dabbetü’l- Arz gelmeden evvelce İsâ.. Efendim şöyle olacak ya olmaz ki yahutta güneş doğudan doğacak ula güneş gelmeden olamaz Rasûlullah sorar ki ma fi ileri geri olmuş ama sırlar itibâreiyle bizim sıralaması doğru ancak hazreti İsâ gelecek ancak Hz. İsâ haklayabilir hadis.. ya hadis..

Konuşan.: Öyle kuvvetli bir Peygamber olduğu için olmuyor değil mi

MSHekim.: yok Efendim Deccâli size anlatayım.. Deccâl öyle ki kendisi Şeytanları şeyi verilmiş sana diyor ki herhangi kimseye sen beni RABB olarak kabul etmiyor musun peki anneni babanı bu anda meydana getirsem hakikatı söylese uyar mısın cinlerden ve şeytanlardan aynen anne ve baban gibi çıkıyor o kadar istidraç var ki oğlum bu RABBındır buna uy şöyle olur böyle olur çok tehlike bu hususta çok mâlumât vermek lâzım bir tanesi ben meselâ öldürmek diriliş hâline gelebilmek bir RABBın işi değil midir evet diyorlar bir tanesini getiriyor kesiyor hem de ortadan ikiye bölüyor sonra kum biizni diyor haa kalkıyor sonra geçtiği bahçelere veyâhutta şeylere yâni eğer hoş görmezse ona uymazsan buna tamamen hastalık getiriyor ya da tamamen bitiriyor çok feci feci Rasûlullah buyuruyor ki tekrar tekrar CeNNeti var ateşi var işte gördüğü CeNNeti bana tâbi olursan bu değilse bu Rasûlullah buyuruyor ki ateşi tercih edin yoksa CeNNeti tercih edersen ale’l- küfre gidersin neden evet görünüşü evet ateş görünüyorsa ama sen ciddiyetle bana dayanarak böyle yaparsanız atıldıktan sonra “berden selâmen İbahîmi” olduğun için yakmaz diyor burada bir yere giriyor sürüleri vardır keyfine uyduruyorsa uyduruyor uydurmazsa hastalıktan gidiyor millete hazineden çıkarıyor onun için ALLAHu zü’L-CeLÂL bizleri tâbi bilmiyoruz gerçi gençler çocuklar her hâlde olurlar ALLAH verir çünkü son asırda bir kere son asırda mutlaka merhâleler kıyamet alâmeti hepsi geçecek son asır olabilmesi için 20 sene 1440 senesinde olduğu takdirde o zaman son asır başlamış olacak evet bunu kendimden çıkarmıyorum aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm esâsen bu yönden bu şekilde yedi gün esâsen cumadan cumaya kadar yedi gün dünya yedi gün amma yevmil RABB ALLAH indinde gün bin sene esâsen Âdem’den bu yana Cenâb-ı Rasûlullah buyuruyor ki altının sonunda gelmiş yedincinin başında geldim peki o zaman gün bitirdi esâsen diğer yedi gün olması lâzım dünya cumadan cumaya cumada başlamış Cuma son melekler Cuma günü umumîyyetle korkuyorlar salât selâm umumîyyetle bir şekilde korkuyorlar son Cuma diye çünkü melekler korkar diye evet onun için cenâbı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem son günü için rüyâda görmüşler ki Medineye gelişlerinde bir minber yedi merdivenli yedinin üzerinde oturmuş kendisine rüyâyı tâbir ederken esâsen yedinci yılın başlangıcı onun için Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Âhir Zamanda arkasında gelen var mı yokti yâni dünya artık genç eğer şey ediyoruz yok Efendim artık eskimiş bitmiş yedinci gün artık eskimiş bitmiş Rasûlullah çoktan gimiş bitirmiş fakat ALLAHu zü’L-CeLÂL Habîbine yarım gün bağışlamış yâni 1,5 sene ve diyor ki inne salâte Ümmet-i yevmi yevmum ve inne tesallu yevm misli yevmun ümmketi selâhı devresinde bir devreleri vardır ve sefte yevme geçince yarım gün ne zaman oluyor bu şimdi ya Rasûlullah bu günün başlangıcı nezâman haa günün başlangıcı esâsen hilâfet bittikten sonra başlıyor …… İtibâren gün o zaman başlıyor o zaman mağaraya girişinde kırk sene olmuş hicri olarak Rasûlullah 10 senesini işletmiş hilâfetde 4 hâlife de otuz senede kırk sene olmuş hilâfet de bitmiş kırk sene olmuş hilâfette bitmiş hususi yâni esâsen dönem başlıyor peki bir kılk sene olduğunda tamamen gün bitti esâsen kıyamet kopması lâzım imâmı Rabbanî Hazretleri yâni 1034 senesinde vefât etmiş ve şey diyor ki MuhaMMed aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm artık galib oldu Ahmed’e geçti bu şekilde gaye yâni nedir MuhaMMed aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm şeriatı Rabbanî Rububîyyeti Risâleti muhteviyâtını kendisinde bu şeyleri getirmiştir amma Rasûlullah yokken Ahmed yürüyordu ruhanîyeti fakat Rasûlullah teşrif edince yâni vücudla getirmiş olduğu ahkamları tamamen 1034 senesinde imâmı Rabbanî diyor ki MuhaMMed aleyhi’s-salâtü ve’s-selâmı rahmede getmiş artık Ahmede geçmiş onun için bundan bu güne şeriat gittikçe yok olmuyor mu evet işte yarın bundanda 1440 olduğu takdirde nasılkı Rasûlullah kırk sene başladı ise diyor onun için bin kırk sene olduğu takdirde yarım gün denen şey bu hesap kısmı işte bu şimdiki dört yüz senelik olduğu takdirde bir de kırk olduğu takdirde esâsen …. Taktığı görüldüsünden İtibâren hicri olarak 440 olduğu takdirde artık son asırdır başka hiç yolu yoktur 18 sene bu yarın 440. Son asır mutlaka başka hiçbir yolu yoktur işte en yüceliğini böyle öğrettik ilk olarak bakınız bu mazariyetler cehâletlikler arbede gibi şeyler varya bir parça Ümmet-i MuhaMMed Mehdînin gelişi de huzur verecek başlangıç bu yanlış yanlış şeyler varya millet artık yorgun diyerekten ALLAH celle celâlehu Habîbine artık bu şekilde mü’min hoş bir şey bir parça hoş bir şey amma kısırlık kısırlık az bir şey esâsen MuhaMMedü’l- Mehdi hadiste bu azamı 9 sene hazreti ise 7 sene neden o esâsen Hazreti İsâ risâlet verildiğinde mutlaka ve mutlaka kırk yaşında olmazı lâzım Rububîyyet umumîyyetle kırkdan aşağıya verilmemiş sâdece Hazreti İsâya otuzda verilmiş ve böylece otuzla birlikte 3 senelik risâletin tedbirini yapmış olmuş 33 buraya geldiğinde 40 tedbir edecek haa böyle olmuş en sağlamı bu işte şeyler söyler amma Deccâlin Şerrinden kurtuluş olur ya yâni artık o zaman çok çok acayip olur ALLAH muhafaza etsin yâni Deccâl esâsen bir öyle diyor Deccâl aslında bir günü kırk günü tâbir ederken diyor ki aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm birinci gün bir sene ikinci gün bir ay üçüncü gün bir hafta ondan sonra kalan günler 37 kalıyor ama bir sene var bir ay var bir gün var öyle değil mi yâni esâsen Deccâlin işi kırk gün diye buyurmuş ama şerh veriyor bir günü bir sene gibi bazı diyorlar çok sıkıntılı olduğu için bir sene uzamış gibi görünüyor milleti sıktığı için bir parça sonra bir aya iniyor sonra bir hafta ondan sonra günleri aynı onlar işte böyle diye aynı şekilde o zaman bir sene bir ay bir ay bir hafta bir de otuz yedi bileceksin ister bu kadar oldu mu zâten bumnun üzerine elhamdülillâh panzehiri elimizdedir bir kerre tek çâresi Deccâlin Şerrinden kurtulmak sana karşı herhangi bir zarar gelmesin surei kehfi Cuma Günü okuyunuz okuyun Cumaya kadar ale’l- dini ale’l- salah Deccâlin tehlikelerinden emîn olursun.. Hepisini yapar yapamazsan hiç olmazsa başlagıcında on âyet sonundan on âyet okuduğun takdirde yine kurtulur nurunda kendinle KÂBEye kadar gider ama hiç edemezsen sâdece bir tarafından on âyet okusan daki ayağından başına kadar bir NûRu vardır aynı zamanda Deccâlden de kurtulursun.. ALLAHın bir lütfudur elhamdülillâh Sûre-i Kehfi hepimizin üzerinde artık çünkü olabilir gelir işte kıymetli bilgi ALLAHa şükürler olsun Rasûlullahın Ümmetini bu hâle düşürmemek için panzehiri buyurmuştur onun için gardaşlarımız hiç edemezseniz Cuma Akşamı Sûre-i Kehfin on âyetini okuyun veyâ yirmisini okuyun fakat Cuma günü Sûre-i Kehfi okursanız çok çok yâni Deccalin Şerrinden kurtulmak isteyen kişi Sûre-i Kehfi okumalı bir de beldelere giremeyecek olan Mekke’ ve Medine asla o melekler kılıçları çekip yaklaştırmazlar yaklaşamaz asla yaklaşamaz ve aynı zamanda ve peki nerede barınabilecek esâsen Mescid-i Aksâ bir de Mescid-i Tûr-i Sinâda bu iki Mescidinde de olursan sana gelemez zarar veremez bir de bir de o kişeye gelemez ve karşı karşıya geldiğinizde Sûre-i Kehfi okuyunuz ALLAHın izniyle korur..

Konuşan.: Cumadan önce mi sonra mı okuyacağı

MSHekim.:Canınız nasıl isterse yeter ki Cuma Günü okuyunda hangi saatte okumak isterseniz sabah okumak daha eftah ne olur ne olur belki ölüm gelir
ALLAHu zü’L-CeLÂL bizleri selâh etsin bizlere şuur versin ALLAHu zü’L-CeLÂL bizlere muin olsun ale’l- hakk ne ise versin tevkifiyle refik eylesin!.
ALLAHu zü’L-CeLÂL bizleri bu yönden salah etsin iyileri versin Ale’l- hakk RABBımızın rızası ne ise müyesser ve muvaffak eylesin!
ALLAHümme erine’l- hakka hakkan ve erine’l- bâtıla bâtılan RABBımız cümlemize imân Kur’ÂN hüsnü hatimeler versin âmin!.

SubhÂNeke ALLAHümme vebihamdike eşhedu en Lâ İLâHe ille ente vehdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk.. SubhÂNeke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enLâ İLâHe ille ente vehdeke la şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk.. SubhÂNeke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enLâ İLâHe ille ente vehdeke la şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk..
subhane RABBiyel ali’l- ale’l- vehhab Elhamdulillâhi RABBu’l- âlemin..
"Elhamdülillâhi RABBilâlemîn vessalâtu vesselâmü âlâ seyyîdinâ MuhaMMedin ve âlâ âlihi ve sahbihi ecmâin.."

ALLAHümme ya Habîbi tevâbitübi ve aleyna ve hadiye’l- mehyi muhyinâ ve rıyae’l- müstaki muhtağfinâ ve ervahu vebasu measta latif tau caenâ ve âmine ente ehli tukabine inteke ehli’l- takvâ ve ehli mağfira..
ALLAHumme Einni Ala Zikrike Ve Şükrike Ve Hüsni İbâdetike ya ALLAH..
ALLAHümme Yâ mukallibe’l-kulûb, sebbit kalbî alâ dînike ya ALLAH..
ALLAHümme islâh Ümmet-i Seydinâ MuhaMMed!..
ALLAHümme ferice an Ümmet-i Seydinâ MuhaMMed!.
ALLAHümme irham Ümmet-i Seydinâ MuhaMMed Rahmeden ammeh..
ALLAHümme RABBenâ âtinâ fi’d-dünyâ haseneten ve fi’l-âhirati haseneten. Ve kınâ ‘azâbe’n-nâr. Ve edhine’l- CeNNeti mea’l- Ebrâr
Bicâhi seyyîdinâ Mevlânâ MuhaMMedin Muhtar ve alihi sallallahu aleyhi ve sellem cezâvehu sallallahu aleyhi ve sellemi Seydinâ MuhaMMedin sallallahu ala MuhaMMedin meahu âli ALLAHümme şefihune fine bicehili ileyk ALLAHümme şefihune fine bicehili ileykALLAHümme şefihune fine bicehili ileykâmin Yâ Erhame’r-Rahîmin.. Yâ Erhame’r-Rahîmin.. Yâ Erhame’r-Rahîmin.. Erhamnâ Yâ RABBî!.
"Sübhâne RABBike RABBi’l- izzeti amma yasifun ve selâmün ale’l- murselin velhamdülillâhi RABBil âlemîn." RABBenâ takebbel minha bihürmetin fâtiha ma’s-salâvât..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMED SIDDIk HEKİM SIRR SOHBETLeRi

Mesaj gönderen Hakan »



Konuşan.: imânın artışına en haseni şarık ediyor mudur..

MSHekim.: en haseni evet yâni ibâdet yönüyle bir semeresi gibi yâni bir ağacın semeresi gibi yâni esâsen imân aslıdır sonra bu şarık oldu mu onda değişiklik yok kararlıdır imân eksilmez azalmaz imân var ya yok asıl imân asıl sabittir.. fakat tâbi nûr daha genişleyince sanılıyor ki fazla olmaz şimdiki bu açarken anlatayım Fırka-i Nâciye de vardır Fırka-i Nâciyeyi okuyor musunuz?.. öyle mi*.. Hatmettiniz mi?. öyle mi bu yöndende imân yönündende anlatılmış midir?. Hâli hazırda imân esâsen kalbdedir ve Ebu Hanife diyor ki.: “Cebrâilin imânı benim imânımla aynıdır, benim imânım Cebrâil aleyhisselamla aynıdır.”
Neden?. “Lâ İLâhe İLLâ ALLAH MuhaMMeder Rasûlullah amentü billâhi ve melâiketihi.. sıralı tamamen aynı hepimiz aynı seviyedeyiz aynı.. tâbi bu inânçla karşısında ALLAHu zü’L- CeLÂLlin tevbemize nûrlandırıyor tâbi imân nûrdandır böyle olunca kalbimize bir kere bu şekilde kalbimize geliyor bir tami ziyâsı vardır yalınız standarttır hiç değişen bir şey yok yâni yüz mumlukta ….düzgün müşir 100 mumluktur kalbde bazı tâbi Keşif Erbâbları görüyor.. bunun üzerinde ancak kalbinizin üzerinde hatalarınızdan mütevellid bazı kalbinizin perdeler geliyor kalbin üzerine paslar gelmese.. perdeler gelince bunu kalbin yansıtması biraz perdeleme başlıyor yâni biraz silinmiş olsa başka gelmese perdelemese her zaman yüz mumluktur ve aynı zamanda imân, imânın azalmaya veyâ noksalmaya veyâ fazlalaşması da yoktur imân varsa imândır.. birinde küfür geldi ise iki zıt ne küfür ne imân aynı kalbde olmaz başka bir şey aynı zamanda imân ile küfür kalbde birazı imân birazı küfür yâni küfür imânı zedelemez esâsen yok.. zirâ küfür kalbe girdiği takdirde imân orada yoktur.. zıt, birbirine zıttır kalbimizi hepimiz ya imân vardır ya küfürdür ALLAH muhafaza etsin!. yâni böyle kalbin içerisinde hem küfür varmış hem imân varmış diye bir şey yok!. Ebu Hanifenin Sistemidir bu.. aynı zamanda kalbde imân çıktı ise küfürdür onu çıkaran küfürdür başka hatalardan mütevellid çıkarmaz evet perdeleşir..

Konuşan.: Perdeleşirken karanlık yüz mumluk gibi o zaman o anda perdelersen o anda vefât ederse

MSHekim.: vefât ederse fâsıktır yâni nûrunun üzerine kalbinin üzerine perdeler getirmiştir imânı vardır esâsen imân standarttır..

Konuşan.: Peki o sâyede günahkâr bir mü’min azâb görür mü perdelediği için

MSHekim.: Perdelemiş olduğu için işlemiş olduğu hatalardan mütevellid eğer Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şefâatına nâil oluyorsa esâsen perdeleyecek ve bizi CeheNNeme eletecek küfür aksamındadır yoksa amelin yanlışlık tarafında bu gibi hatalardan mütevellid olan esâsen bizi CeheNNeme iletmez.. RABBımız yâni Gafûru’r- Rahîmdir Rasûlullahın Şefâat-ı Uzması ümmetine bu hususta olacaktır. Onun için kalbinde küfür olmadıkça bir kimsenin ne kadar hata kusur varsa CeheNNeme girmez bu sebeble girmez.. yâni amelinin yanlışlıklarından veyâ hatalarından dolayı CeheNNeme girmez CeheNNeme ileten küfürdür.. ama küfrünü de eğer küfrü varsa ceheneme girer CeheNNeme girer küfrünü orada yakar ve oradan sonra tekrar imânı sebebiyle tekrar CeNNete gider bu imânı sebebiyle ebedî orada yaşar oldu mu Necmi..

Konuşan.: Şimdi küfür olmayınca tâbi CeNNete gidiyor bunu şimdi bağlı bulunduğu kuvvetli bir mürşid onları kontrol etmesinde rolü oluyor mu?.

MSHekim.: tâbi ne demek.. ne demek bunlar Rasûlullahın sallallahu aleyhi ve sellem’in Livâü’l- Hamd Sancağının etrafındaki Sancak Sâhibleridirler yâni Mahşer Günü bu şekilde kabul görmek lâzım..
Genel Kurmay Başkanının bir sancağı var mıdır?. Var.. bundan sonra Ordu, Karargah, Deniz, Hava bir Sancağı var mıdır?. Var.. Tamam sistem bu ama sancaklarını Rasûlullahın Sancağından alıyorlar Liâvü’l- Hamd.. işte Ümmeti oluşu bu şekilde.. Ümmeti amma müşrikmiş etrafına etmiş bakıyorsun ne Sancağı var mıymış.. evet boşa boşa pişmanlık esâsen çünkü yıllanmıştır bağlanmıştır bu Âlim beni işte şöyle götürür böyle getirir fakat maalesef Sancak Sâhibi olmadıktan sonra böyledir kendisi dâhi sorumludur. sen bu gibi hâlin sâhibi olmadığın hâlde kendinde yönelsen bu hâle gelsen de bunlara da sebebiyet vermesen ne olur ne demek! noksan olan bir mürşid!.
ALLAHu zü’L- CeLÂLl sorar sorar esâsen onun için yâni esâsen Sancak Sâhibleri nasıl ki Enbiyâlara bakın dikkat edin Enbiyâlar esâsen 313.. amma evliyâ 124 bin evliyâ var bir çok gelen bir Rasûl muayyen bir yere risâleti olarak gelmiş felan yere benzemiş kavim imiş bir Rasûl göndermiş ama bunu geliştiren evliyâlardır onlar artık o Rasûlden alır halk arasında irşada çıkarlar onun için Enbiyâ çoktur..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMED SIDDIk HEKİM SIRR SOHBETLeRi

Mesaj gönderen Hakan »


Konuşan.: Hocam Enbiyâ 124 bin dediniz Rasûl 313 tane..

MSHekim.: evet Enbiyâ 124 bin Rasûl 313.. Rasûl dediğimiz Elçidir ALLAH tarafından gönderiyor ve sorumludur, vâhiy sâhibidir ama Enbiyâ bu seviyede değildir herhangi bir kita yasası yoktur.. O Rasûlün tebayatında çalışıyor oldu mu!.
Rasûlullah aleyhisselâtı vesselâm teşrif ettiğinde arkasında böyle bir Nebî yoktur. Öbür Resûllerin Evliyâları olarak irşad ettiler halk arasına girdiler, tavsiye ettiler razı ettiler ama Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in böyle Evliyâları yok.. Kalsa idi Oğlu İbahîm aleyhisselâm vefât ettiğinde diyor ki aleyhisselâtı vesselâm İbahîm eğer kalsaydı Nebî olurdu kasım kalsa hepsi esâsen zürriyetinde kalır onun için bulüğ çağinâ gelmeden vefât etmiş oluyor olması bulüğ çağına gelince mutlaka Nebî olacakları için onun için peşin peşin vefât etmişlerdir gelelim eğer evvel ne kadar Nebî evliyâ çünkü Rasûlullahın artık Enbiyâ olunmadığı olmadığına göre ülâmâ Rasûlullahın Ümmeti ülâmâları âdeta Enbiyâların mirasçılarıdır aynı sistem kullanırlar, çok kıymetlidir âdeta şey edecek derecede kuvvetli güçlü sorumlu, aynı zamanda Rasûlullahtan aldıklarını halka iletecek olan ülâmâlardır..
Peygamberimiz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem buyurur ki.: "El ülâmâ veresetü’l- Enbiyâ.: Âlimler, peygamberlerin vârisleridir." (A. bin Hanbel, Müsned)

Onun için yâni bu ülâmâ esâsen Enbiyâ mirasçılığıdır aynı zamanda sorumlu ve halkı dâvet ederler halkı irşad ederler..
Konuşan.: Yâni mürşidlerde bir insanın kalbindeki hasarları pasları silme yetkisine sâhibtirler kuvvetli iseler

MSHekim.: Şimdilik hoca ülâmâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ümmetinin ülâmâları Enbiyâ mirasçıları olarak geliyorlar halka irşad etmekle sorumludur fakat anlatır yâni zararı ve yararı anlatır güzelce ikna eder kabiliyet sâhibleridir.. ilmi vardır ve sîrette bırakır çünkü amel nispetine göre te’sirlidir yâni kendisi âmil değilse ne kadarda olsa te’siri yoktur zirâ ilmiyle âmil olmayan bir kimse te’siri yoktur çünkü la hayra âlim olup da âmil olmayan bunda hiç hayr yoktur.. lâ hayra kavmim bilâ fehri.. yâni söylediğin şeyi dâhilin değilse hayr yoktur

Konuşan.: İlmiyle âmil olacak

MSHekim.: Evet mütevellid onun için ya..

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا لِمَ تَقُولُونَ مَا لَا تَفْعَلُونَ
“Yâ eyyuhâllezîne âmenû lime tekûlûne mâ lâ tef’alûn (tef’alûne).: Ey imân edenler! Yapmayacağınız şeyi niçin söylüyorsunuz?” (Saff 61/2)

كَبُرَ مَقْتًا عِندَ اللَّهِ أَن تَقُولُوا مَا لَا تَفْعَلُونَ
“Kebure MAKTen indallâhi en tekûlû mâ lâ tef’alûn (tef’alûne).: Yapmayacağınız bir şeyi söylemeniz ALLAH'ın katında, BÜYÜK SUÇ oldu.” (Saff 61/3)

En büyük hata bu yâni esâsen halka irşad edersin anlatırsın şöyledir böyledir derken kendin dışında kalıyorsun böyle değil ki yâni esâsen ALLAHu zü’L- CeLÂLl kabul etmez!. Aynı zamanda yâni gazâbını celbeder. Anlatıyorsun anlatıyorsun ama sen içinde değil dışındasın, te’sirli değil!. ALLAHu zü’L- CeLÂL’e karşı da kandırmaca oluyor hâşâ!. Çünkü maktına varıyor ALLAHın maktına gazâbına varıyor..
Makt.: Kin, hiddet. İğrençlik. Şiddetli buğz..

İlmine sâhib olmadığınız işlemediğinizi söylüyorsunuz ama sâhibi değilsiniz!. ALLAHu zü’L- CeLÂL İndinde maktına gazâbına uğranılan şeylerdir öyle olmaz!.

Konuşan.: Meselâ Seyyîd Ahmedî Bedevî Hazretleri Hocam böyle bakarak nazarla halk içinde..

MSHekim.: Hazreti Pîrimiz umumîyetle ekseriyetle nazarla yapmış bunlar Cenâb-ı Rasûlullah’ın yetişme kapısıdır.. Evet Rasûlullah aleyhisselâtı vesselâm bir riyazaya girip de böyle aylarca bilmem Efendim böyle bir şey yok ki böyle riyazat yönünden diğer tarikatlarda nefis terbiye yönünden tâbi uğraşılıyor yapılıyor. Efendim az yiyeceğiz az yatacağız az konuşacağız bu şekilde devâm edeceğiz..

Riyazat.: (Riyazet. C.) Nefsi terbiye maksadıyla az gıda ile geçinmek, nefsini hevesattan men' ile faydalı fikir ve işle meşgul olmak..

Nitekim bir Adamın bir evlâdı varmış vermiş.: “hiç olmazsa senin emrin altında gelsin olsun Efendim!” diye.. bir tanesinin de evlâdı varmış bir gideyim acaba oğlum ne yapıyor gitmiş oğluna bakıyor ki orada kuru bir ekmek vardır su vardır başka bir şey yok.: “Abooo benim oğlum böyle nasıl bakılıyor?!.” gitmiş Şıhına.. Bir bakıyor ki tavuğu yemiş de şeyleri kalmış kemikleri kalmış.: “Abooo diyor Şeyhim nasıl oluyor benim oğlum orada ölüyor bir kuru ekmekle nehâle gelmiş sen burada tavuk yiyorsun!.”
“Eee hanım senin oğlunda bu şekilde “kum biiznillâh!” diye tavuğu diriltirse..” vurmuş tavuk tekrar hayata dönmüş.. ALLAHu zü’L- CeLÂLl vermiş “Senin Oğlunda bu hâle geldiğinde o zaman tavuk yesin!.”

Yâni bu diğer tarikatlarda şeyler var fakat Rasûlullahın bu tezi değildir Rasûlullah aleyhisselâtı vesselâm bir kimse imâna geldi mi huzurunda bir saatlık kaldığı takdirde bu muvecehe varya Rasûlullahın kalb muvecehesi kalbin karşısındaki Rasûlullahın Nuru kalbin nuru onu böyle cızır cızır böyle yakardı nasıl ki..

بَلْ نَقْذِفُ بِالْحَقِّ عَلَى الْبَاطِلِ فَيَدْمَغُهُ فَإِذَا هُوَ زَاهِقٌ وَلَكُمُ الْوَيْلُ مِمَّا تَصِفُونَ
“Bel nakzifu bil hakkı alel bâtıli fe yedmeguhu fe izâ huve zâhik(zâhikun), ve lekumul veylu mimmâ tasıfûn(tasıfûne).: Hayır, Biz, hakkı bâtılın üzerine atarız. Böylece onu mahveder. O zaman o (bâtıl), zail olmuştur. Vasfettiğiniz (Allah'a isnat ettiğiniz) şeylerden dolayı size yazıklar olsun.” (Enbiyâ 21/18)

hakk batıla vurdu mu onun hiç eserini bırakmaz yakar yâni ayna hesabı yansıtma diyerekten Rasûlullahın Kalb Nurundan o kalbe baktığı takdirde o kalblin üzerindeki pürüzleri tamamen tertemiz yakar yâni pürüzler Rasûlullahın Nurunun karşısında onlar dayanamaz onlar erir gider tertemiz kalb olur yâni..
O anda zâten kalbin üzerinde perde kalmadıktan sonra vâhidul gök âlemîni seyreder yâni Meleküt Âlemîni seyreder.. yâni bize vermiş olduğumuz aslında hepimiz bir şekilde seyrederiz amma bir şartla Şeytandan nefisten şu bu perdelerin olmaması lâzım yâni..
çünkü levle en nesleyatine yahubbine ala kulbihi adame nuzuli ilel meleküti semavati.. eğer Şeytandan nefisten kalbden üzerinde kir pas getirmezseler saf şeyler yaratılmış gibi olsa o zaman Meleküt Âlemîni seyrederler çünkü kalbin basîreti bu.. göz basar gibi değildir çok daha mesâfelidir çünkü kalb esâsen Gök Âlemîni rahatlıkla seyredebiliyor.. fakat işte bu mürşidler bu gibi teşrifatları bu gibi kerâmetleri esâsen ondandır.. haa öyle olunca olur esâsen fakat Rasûlullahın tezi bir saat huzurunda müvecâha yaparken o sahabenin yerinde diyor Rasûlullahın sahabesi oldu mu.

Hafız Mustafa geldi herhâlde dün bir şey sordu idi nur hususunda sordu da öğrenmek istiyor değil mi evet nur yönünden bir daha mâlumât almak istiyorsun değil mi.. Medine orası Merkez bu işi anlatacaklar haa peki inne lillâhi fi ardı esâsen şimdilik esâsen hepimiz ALLAHu zü’L- CeLÂL mü’min yaratıldıktan sonra kalbinde mutlaka tâbi İmân Nuru vardır Feraset Nuru vardır hepimizde.. Erbâbı ve ehli olması lâzım.. inne lillâhi ehliyetun fil ardı.. böyle bir şey vardır.. bu esâsen ALLAHu zü’L- CeLÂLin yer yüzünde kapları vardır kap soruyorlar.: “Yâ Rasûlullah ALLAHın yeryüzünde kabları nedir?”
“Mevcud olan kulların yâni ALLAHu zü’L- CeLÂLin yaratmış olduğu kulların kalbleri.”
ALLAHu zü’L- CeLÂLin bir kabıdır bir çanaktır kalb dediğimiz kalbler böyledir ALLAHu zü’L- CeLÂLin apaçık orada kendisine orada bir çanak bırakmış olmuş bir şey içine girmek oraya yerleştirmek için.. haa Rasûlullah aleyhisselâtı vesselâm böyle buyurunca.: “Yâ Rasûlullah bu nasıl şey ALLAHu zü’L- CeLÂL Âdemoğlunun kapları yeryüzünde bir kaplarıdır var ama bu kapları Rasûlullah ne zaman ki kap bir şey koyabilmek için..
Hatta bir gün Şeyhimizin orada dergâhta otururken gece olarak öyle güzel lambalar yanıyor şeyler yaz gecesinde elektrikler hakimiyet var.. o zaman bakıyoruz Mübârek Şeyhimiz şöyle buyurdu.: “ALLAHu zü’L- CeLÂLin erbâbı ile …… böyle bir şehire gelir de o şehirde ruhuna tur eder de icâbında geri gider bir girecek bir kalb bulamaz. Onun için Envâr-ı İlâhi’yi bu kaplara koymak için ALLAHu zü’L- CeLÂL kullar yaratmıştır.. onlar yâni hata kabul etmez adâleti halk tâbi geziyor yâni bunları gezer icâbında evet hakikaten kalbine kadar yaklaşacak dereceye kadar gelebilir varabilir ama …. Paslı oluşundan dolayı tiksinme gelir geri gider bazı kimseler bedenin yakınına bile yaklaşmaz bazıları çok zordur haa uzak bu ALLAHu zü’L- CeLÂL esirgemiyor kullarını geliştirmek için o hâle varabilmeleri için.. Çünkü ALLAHu zü’L- CeLÂL, Ana Merhametinden yetmiş kat daha Şefûk Atûfdur.” yâni kullarına öyle garazi yoktur öyle hepsi CeheNNeme gitsin diye bir şey yok çok merhametle Ana Şefkatından yetmiş kat ALLAHu zü’L- CeLÂL kullarına böyledir. Bir Ana ne olursa olsun yeter ki arkama hadisesi Anası kabul etmez.. şefâat etmez “beni çok üzdü!” derken Kelime-yi Şehâdet getiremiyor. Rasûlullah orada olmasına rağmen ve neticesi Anasına anlattı.: “Şöyle şöyle oğlun bu hâle gelir!.” “Canın sağ olsun o beni üzdü!.” diyor yâni o zaman odun toplamış toplayınca “ne olacak?” deyince “odunu yakacağız senin oğlunu bu ateşe atacağız!.” “aaa bu neden neden bu!.” “böyle yapmazsak gittiğinde CeheNNemde yanacak senin rızan olmazsa bu hiç olmazsa kabrinde gözünün önünde bir de rahat ol diye ateşe atalım rahat ol!.” “benim oğlum böyle böyle vel hasılı hemen o zaman razı oldum Yâ Rasûlullah razı oldum!”
O zaman evinde eşhedu enLâ İLâhe İLLâ ALLAH ve eşhedu enneMuhaMMeden Rasûlullah Lâ İLâhe İLLâ ALLAH MuhaMMeder Rasûlullah şehâdeti getiriyor yâni ALLAHu zü’L- CeLÂLin kullarına karşı bu vardır esâsen şefkatı yetmiş kat..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMED SIDDIk HEKİM SIRR SOHBETLeRi

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

MSHekim.: Onun için kullarını böyle yapma şey değil esâsen amma bu kulları görmemezlikten gelir esâsen. insan RABBısına celle celâlehu hiç tükenmez gece gündüz ni’metler içerisinde her anda buna rağmen nasıl cesaret eder RABBının karşısında böyle nemşurluk yapar böyle olur mu?. sonra her zaman CeNNet hazırlanmıştır Rasûlullah en muazzam yeri mahluk arasında tek olarak Rasûlullahtır, kâinât hepisi bunun şeyinde razı olmuştur. her şey O’nun NÛRundan hasıl olmuştur. öyle bir Nebîyle bizi şereflendirmiş ALLAHu zü’L- CeLÂL..
Nasıl olur da nankörlük yaparsın ni’metin çoğu üzerimizdedir. Onun için yâni bu kalb dediğimiz yeryüzünde mübârek öyle buyurdu.. yâni artık Şeyhimiz buyurdu.. böyle beldeyi gezer gezer bir kalb bulamaz ancak süpürülme gibi.. bir kalb bula ki giriş yapsın.. böyle buyurdu yaa..
Onun için esâsen inne lillâli fil ardıhı ALLAHu zü’L- CeLÂL yeryüzünde kalbları vardır onu NÛRlandırmak istiyor evet girecek fakat pasları vardır aynen..
Buna bir hikaye anlatayım Şeyh Muhiddin Mısıra gelmiş orada misâfir olarak bulunur orada bir dâvet varmış oraya gitmiş önüne çorba koymuşlar çorbanın bir kâse şeyden yapılma topraktan ateşten o zaman ki çini mini varsa bilmiyorum öyle bir koymuşlar yedikten sonra bitirdikten sonra ikiye bölünmüş “çat!.” diye Şıh Muhiddin soruyor etrafındakilere.: “Bu şekilde ikiye bölünmesinin sebebi nedir?.”
“Vallahi bilmiyoruz artık senden umuyoruz!”
“Bu sâhibi alırken geceleyin ufak çocuklar belki ufak şey eder de yâni ihtiyaç oturak deniyor abdest bozması için çoluk çocuk bunun için alınmıştır. Alınışı bu amma kullanılmadan kalabalık olunca yıkadılar ettiler bize de çorba nâsib olunca bu çanakla getirdiler peki şimdi bu çanak diyor ki ne diyor.: “Yâ RABBî!. Sâhibi alırken başka bir gâyeye kullanacağı idi şimdi ben SENin sevdiğin kulların arasında esâsen önüne koydu, benden yediler içtiler beni başka bir hâle döndürmemek için RABBım beni bağışla!.” diyor.
Çünkü böyle şeref bulduktan sonra başka hâle dönmeyim diye çatlamış, RABBımız kabul etmiş, al bakalım şimdi bunu dedikten sonra tâbi etrafında hayret oldular..
Daha daha enterasanı vardır, daha bir şey daha mühim vardır nedir bu?. İşte bu gördüğünüz şey ALLAHu zü’L- CeLÂL kalb temizlenmiş öyle bizim gönlümüzde olunca buna bir kap dâhi dayanamadı başka şekile geldi.. dayanamaz bunda olunca biz bir şey ALLAHu zü’L- CeLÂLin kabları vermiş bize RABBımız bize Envâr-i İlâhi kendisinin esâsen veriyor.. Veriyor amma bir şartla kalb paslı olduktan sonra olmaz, nasıl ki bir kaba bir şey koyacaksan yıkanmadan veriyor musun, koyuyor musun?. Paslı oldu veriyor musun, koyuyor musun, öyle bir şey oluyor mu?. olmaz!. onun için esâsen kalbimizin paslarını gidermedikçe buna Envâr-i İlâhi girmez..
İşte bu hadisin ammâresi var mıdır diye.. evet NÛR kalbe giriyor, girmiş yâni.: “Bunun bir ammâresi var mıdır?” diye soruyorlar değil mi ya.. Rasûlullah evet bunu ki pas kalmamış bu NÛRa sâhib olmuş mudur.. güzel.. peki bu NÛRun girdiği Adamın huyu nasıl oluyor acaba?.
Ahlâkı nasıl olur bir kere Dünyâ hususunda hani nasıl bazı böyle SU dedikçe hani yeşilleniyor ya SU kesilince ne yapar kurumaya ve yok olmaya.. işte Dünyâ bu.. Dünyâ Muhabbeti bu kalbe girdi mi aslında esâsen telef.. yâni Dünyâ, Dünyâ Muhabbeti asla artık buna meyilli olmaması lâzım ama diyeceksiniz ki.: “Dünyâdan mı çıkalım?” Yok çıkmayalım ama Dünyâ sebebiyle ALLAHın emirlerini geriye atma onun için esâsen zirâ hubbul Dünyâ ve Hubbullah bir kalbde olmaz yâni bu NÛRu bir kalbe verdiyse ALLAH tarafından bu İlâhi bir şey.. bu paslı olmadıktan sonra hikmet sâhibi de olabiliyor haa.. çünkü bu verilen kalbe bir NÛR girdikten sonra yâni İlâhi bir şey esâsen o NÛRu çok daha … yapabiliyor girdikten sonra amma işte bundan anlayabileceğiz bu kimse vaktiyle tamahkârdır veyâ metaharistir veyâ metanahoş bakarsın yüzde yüz değişmiştir artık tamaatine kanaattır Efendim.. Dünyâ Hayatı değil gelecek istibdatına fazla meyilli Dünyâ Muhabbeti günden güne kurur.. Zirâ imâm-ı Rabbanî buyuruyor ki hubbub Dünyâ vasıkum filhatiyeti yâni her … çoklarında tekrar söylüyor neden “Dünyâ Muhabbeti hataların başıdır.” demek ki Dünyâ Muhabbeti oldukça kalbe ALLAH Muhabbeti asla girmez yâni ALLAHu zü’L- CeLÂLin NÛRu girdiği takdirde bu ona zıt Dünyâ Muhabbeti oradan çıkar yâni kesinlikle zıttan yâni oldu mu bizi dinledin teferruatı öyle gerçek yaparlar da fakat tasavvufi yönünden..

Konuşan.: Tevhid Hocası akide sınıfta şey örneği verdi bize yâni ALLAHın devâmlı fazlını istemek lâzım geldiğini ALLAHın imtihan isteme yâni ALLAHtan bilhassa imtihan için bir musibet istememek gerektiğini anlattı o şeyi anlattı siz anlatmıştınız Efendim, hani birisi varmış da.: “ALLAHım ne verse ver sabredeceğim!.” diye de ALLAHu zü’L- CeLÂL bir ……sıkıntı veriyor daha sonra gidiyor çocuklara diyor ve bu ya bikumul kebter diyor..

MSHekim.: Bir tanesi şöyle diyor yâni “RABBım ne kadar hastalık ne olursa olsun” değil mi “Yüce RABBımdan ben sabrederim!” diyor. Sonra da bir hastalık gelmiş, bakıyor ki birde bunu söylemiş şimdi ALLAHtan ne isteyecek yüzü yok ki kendisi istemiş velhasılı.. Bakıyor ki olacak gibi değil rüyâsında DUÂya başvur diyorlar o zaman kendisi DUÂ edemiyor. Çoluk çocuklara şeker aldı çoluk çocuklara veriyor onlara.: “Yalancı Amcanıza DUÂ ediniz!. Yalancı Amcanıza DUÂ ediniz!.” diyor.
Yâni bu insan kendi kendine imtihana gelmek yok, zor, yanlıştır. Şimdilik bu anlatmış olduğumuz bu kimse..
Ne diyor senin hocan Ne anlatıyor?.

Konuşan.: Efendim Hocam, Sofîleri biraz şey yapıyorlar da bazıları böyle sınıfta örnek getiriyorlar misâl getiriyorlar öyle olduğu hâlde bazıları yumuşak..

MSHekim.: Esâsen tâbi bizim orada da bu muhitimizde tarikat sâhibleri bazı müşrikleri sanki eser göçer hâlleri tâbi biraz fazlaca yapışıyorlar veyâhut fazlaca umuyorlar tâbi bundan dolayı aylarca kürsüde.: “ALLAH ile kulu arasına kimse girmez!. ALLAH ile kul arasında kimse girmez!.”derler. yâni kelime konuşacağını hiçbir teraziye koymuyor o şeye de girmiyor ve doğrudan doğruya Resûlleri de tamamen inkar ediyor. Çünkü ALLAH ile başbaşa kimse aracı olmadan kimse bulamaz onun için yâni esâsen söyledikleri şeyi şöyle bir düşünün düşüncesi yâni “ALLAH ile kulu arasında kimse girmez!” diyor. Resûlsüz, ALLAHu zü’L- CeLÂL’den şu lâzım bu lâzım böyle böyle.. yâni mümkün müdür Rasûlullah dâhi.. Rasûl esası onun “elçi” diye tâbir ediliyor. Resûl denilen elçidir ve ALLAH ile kulu arasına gönderiyor. Hatta Rasûlullah bile arası ALLAH ile arası Cebrâil geliyor.. Hiç olmadan da oluyor ama, biz beşeriz bize anlatan olması lâzım!. ALLAHu zü’L- CeLÂL ne diyecek hâşâ böyle halk arasında biri anlatacak yâni!. Çoktur düşüncesiz sorumsuz terazisiz ölçüsüz yâni günlerce aylarca bu şekilde devâm edildi..

Hâlbuyse “Amentü billâhi ve melâiketihi ve kütübihî ve rusülihî ve'l yevmi'l-âhıri ve bi'l-kaderi, hayrihî ve şerrihi minâ'llâhi Teâlâ ve'l-ba'sü ba'de'l mevt. Hakkun Eşhedü en lâ ilâhe illâllâh ve eşhedü enne MuhaMMeden abdühû ve rasûlühü” peki amentü billâhi peki ALLAHu zü’L- CeLÂLe inândık bunda hiç şüphemiz yok peki bu İlâh nasıl anlaşılacak nerden nasıl amentü billâhi ve melâiketi/melekleri vardır bu melekleri kabul etmezse aracılıktan kaldırırsa hiç olmaz. melekler vasıtadır peki ve kutubihi bir da kitab indirdi hükümleri getirecek Efendim bu yine getiren ALLAHu zü’L- CeLÂL tarafından yine melâike getiriyor kitablarda vasıtadır ve ondan sonra resûlde elçiler devâm ediyor ki işte senin yasan budur neticede melekler getiriyorlar geliyorlar rasen ALLAHu zü’L- CeLÂL de bir elçi olduğundan dolayı vâhidu olduğundan rasen hiç melek olmadan olduğu da vardır ama bunu inkar edip de hepimiz ALLAHu zü’L- CeLÂLle baş başa kalacak!. Eee o kadar da olmaz yâni böyle düşüncesiz olmaz!.
hülâsa yâni işte o mübârek şeyh Muhiddin öyle diyor yâni kalblerimiz bir kap temiz olmadıkça yemek koyuyor muyuz? Değil.. yıkarız ALLAHu zü’L- CeLÂL Envâr-i İlâhî bir kalbe girebilmek için kalblerimizi temizlememiz lâzım. bu temiz olmayan kaba başka yemek koymuyorsun!. Öyle ya Envâr-i İlâhî böyle kalbe girer mi!.
İşte yâni esâsen ALLAHu zü’L- CeLÂL kimseye zulmetmez yâni o liyâkat devreye geldikten sonra esirgemez bu hükmü vardır. NÛRları var ALLAHu zü’L- CeLÂL çünkü kalb tekabbül yönü vardır.. Yâ mukallibe’l-kulûb!. Sebbit kalbî alâ dînike.

Şehr İbni Havşeb şöyle dedi.:
Ümmü Seleme radiyallahu anhâ’ya:
- “Ey mü’minlerin annesi! Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem senin yanında bulunduğu zamanlarda en çok hangi DUÂyı okurdu?” diye sordum.
O da şöyle dedi:
“Çoğu zaman “Yâ mukallibe’l-kulûb! Sebbit kalbî alâ dînike: Ey kalpleri hâlden hâle çeviren ALLAH! Benim kalbimi dininden ayırma!.” diye DUÂ ederdi.
(Tirmizî, Kader 7, Daavât 90, 124. Ayricâ bk. Ahmed İbni Hanbel, Müsned, IV, 182, VI, 91, 251, 294, 302, 315)

“Yâ mukallibe’l-kulûb! Sebbit kalbî alâ dînike” der ve Rasûlullah çok söylerdi Vâlidelerimiz sorarlardı, Ümmü Seleme Hazreti Aişe “Yâ Rasûlullah sende mi?” yâni kulubler tamamen ALLAHu zü’L- CeLÂLin teşbih olması iki parmakları yanyana dilediği şekilde şu kâinâtın kalbleri sanki bu şekilde ama şimdiki Vehhabîler ismai eli de vardır münisi de vardır hatta.: “Bu mecâzidir hâşâ böyle bir şey ALLAHu zü’L- CeLÂLe teşbihte benzetmek hâşâ!.”
Gâye o kimde ooo çok gücü vardır parmaklarıyla döndürüyor dinliyor ya bu mesele hâşâ kendine böyle bir sıfat vermek değildir..

Konuşan.: soru soruyor
MSHekim.: Bunda imâmı Rabbanî Hazretleri kendisi diyor ki.: “Bu yönden ben Şâhı Nakşibend’den beriyim!.” Diyor. Çünkü Şahı Nakşibendi Hazretleri diyor ki.: “Fikrimde hayalımde tasavvurumuzda ne dersende hayalımda fikrimde tasavurumda ne çeşit bir şeyler gelecek olursa ALLAHa karşı nefidir isbat değil ALLAH değil. ALLAH, “lâ” kelimesinin hükmü altındadır. Çünkü ALLAHu zü’L- CeLÂL.. yâni ben orayı güzel anlatmışım eğer okusalar Şahı Nakşibend ona baya bitirince kadar.. kafam çok dolu yâni!. Çünkü bu mesele kolay değil ki, insan küfre gider. Onun içni kelime “lâ” hükmü altındadır ne kadar hayal versen misâl versen şeri aklına birşeyler ALLAHu zü’L- CeLÂL şu bu tamamen “lâ” hükmü altındadır.. Çünkü nefi’dir neden bir mahluk olarak Hâlıkını yâni anlamaya göz görebilmeye, şekil vermeye mümkün değildir “lâ” hükmü altındadır “lâ” hükmü altındadır esâsen benzeri yok.. “Lâ şerike lek” ne benzeri ne şeriki asla!. yâni onun esâsen celle celâle Subhâne TeaLâ, Zâtını Sıfıtanı gelmek mümkün değil. Çünkü herşeyin Hâlıkı ALLAHu zü’L- CeLÂLdir. Mahluk bir kul yâni külline müttaki olacak şekil verebilecek mümkün değil asla!.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMED SIDDIk HEKİM SIRR SOHBETLeRi

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

MSHekim.: Onun için kullarını böyle yapma şey değil esâsen amma bu kulları görmemezlikten gelir esâsen. insan RABBısına celle celâlehu hiç tükenmez gece gündüz ni’metler içerisinde her anda buna rağmen nasıl cesaret eder RABBının karşısında böyle nemşurluk yapar böyle olur mu?. sonra her zaman CeNNet hazırlanmıştır Rasûlullah en muazzam yeri mahluk arasında tek olarak Rasûlullahtır, kâinât hepisi bunun şeyinde razı olmuştur. her şey O’nun NÛRundan hasıl olmuştur. öyle bir Nebîyle bizi şereflendirmiş ALLAHu zü’L- CeLÂL..
Nasıl olur da nankörlük yaparsın ni’metin çoğu üzerimizdedir. Onun için yâni bu kalb dediğimiz yeryüzünde mübârek öyle buyurdu.. yâni artık Şeyhimiz buyurdu.. böyle beldeyi gezer gezer bir kalb bulamaz ancak süpürülme gibi.. bir kalb bula ki giriş yapsın.. böyle buyurdu yaa..
Onun için esâsen inne lillâli fil ardıhı ALLAHu zü’L- CeLÂL yeryüzünde kalbları vardır onu NÛRlandırmak istiyor evet girecek fakat pasları vardır aynen..
Buna bir hikaye anlatayım Şeyh Muhiddin Mısıra gelmiş orada misâfir olarak bulunur orada bir dâvet varmış oraya gitmiş önüne çorba koymuşlar çorbanın bir kâse şeyden yapılma topraktan ateşten o zaman ki çini mini varsa bilmiyorum öyle bir koymuşlar yedikten sonra bitirdikten sonra ikiye bölünmüş “çat!.” diye Şıh Muhiddin soruyor etrafındakilere.: “Bu şekilde ikiye bölünmesinin sebebi nedir?.”
“Vallahi bilmiyoruz artık senden umuyoruz!”
“Bu sâhibi alırken geceleyin ufak çocuklar belki ufak şey eder de yâni ihtiyaç oturak deniyor abdest bozması için çoluk çocuk bunun için alınmıştır. Alınışı bu amma kullanılmadan kalabalık olunca yıkadılar ettiler bize de çorba nâsib olunca bu çanakla getirdiler peki şimdi bu çanak diyor ki ne diyor.: “Yâ RABBî!. Sâhibi alırken başka bir gâyeye kullanacağı idi şimdi ben SENin sevdiğin kulların arasında esâsen önüne koydu, benden yediler içtiler beni başka bir hâle döndürmemek için RABBım beni bağışla!.” diyor.
Çünkü böyle şeref bulduktan sonra başka hâle dönmeyim diye çatlamış, RABBımız kabul etmiş, al bakalım şimdi bunu dedikten sonra tâbi etrafında hayret oldular..
Daha daha enterasanı vardır, daha bir şey daha mühim vardır nedir bu?. İşte bu gördüğünüz şey ALLAHu zü’L- CeLÂL kalb temizlenmiş öyle bizim gönlümüzde olunca buna bir kap dâhi dayanamadı başka şekile geldi.. dayanamaz bunda olunca biz bir şey ALLAHu zü’L- CeLÂLin kabları vermiş bize RABBımız bize Envâr-i İlâhi kendisinin esâsen veriyor.. Veriyor amma bir şartla kalb paslı olduktan sonra olmaz, nasıl ki bir kaba bir şey koyacaksan yıkanmadan veriyor musun, koyuyor musun?. Paslı oldu veriyor musun, koyuyor musun, öyle bir şey oluyor mu?. olmaz!. onun için esâsen kalbimizin paslarını gidermedikçe buna Envâr-i İlâhi girmez..
İşte bu hadisin ammâresi var mıdır diye.. evet NÛR kalbe giriyor, girmiş yâni.: “Bunun bir ammâresi var mıdır?” diye soruyorlar değil mi ya.. Rasûlullah evet bunu ki pas kalmamış bu NÛRa sâhib olmuş mudur.. güzel.. peki bu NÛRun girdiği Adamın huyu nasıl oluyor acaba?.
Ahlâkı nasıl olur bir kere Dünyâ hususunda hani nasıl bazı böyle SU dedikçe hani yeşilleniyor ya SU kesilince ne yapar kurumaya ve yok olmaya.. işte Dünyâ bu.. Dünyâ Muhabbeti bu kalbe girdi mi aslında esâsen telef.. yâni Dünyâ, Dünyâ Muhabbeti asla artık buna meyilli olmaması lâzım ama diyeceksiniz ki.: “Dünyâdan mı çıkalım?” Yok çıkmayalım ama Dünyâ sebebiyle ALLAHın emirlerini geriye atma onun için esâsen zirâ hubbul Dünyâ ve Hubbullah bir kalbde olmaz yâni bu NÛRu bir kalbe verdiyse ALLAH tarafından bu İlâhi bir şey.. bu paslı olmadıktan sonra hikmet sâhibi de olabiliyor haa.. çünkü bu verilen kalbe bir NÛR girdikten sonra yâni İlâhi bir şey esâsen o NÛRu çok daha … yapabiliyor girdikten sonra amma işte bundan anlayabileceğiz bu kimse vaktiyle tamahkârdır veyâ metaharistir veyâ metanahoş bakarsın yüzde yüz değişmiştir artık tamaatine kanaattır Efendim.. Dünyâ Hayatı değil gelecek istibdatına fazla meyilli Dünyâ Muhabbeti günden güne kurur.. Zirâ imâm-ı Rabbanî buyuruyor ki hubbub Dünyâ vasıkum filhatiyeti yâni her … çoklarında tekrar söylüyor neden “Dünyâ Muhabbeti hataların başıdır.” demek ki Dünyâ Muhabbeti oldukça kalbe ALLAH Muhabbeti asla girmez yâni ALLAHu zü’L- CeLÂLin NÛRu girdiği takdirde bu ona zıt Dünyâ Muhabbeti oradan çıkar yâni kesinlikle zıttan yâni oldu mu bizi dinledin teferruatı öyle gerçek yaparlar da fakat tasavvufi yönünden..

Konuşan.: Tevhid Hocası akide sınıfta şey örneği verdi bize yâni ALLAHın devâmlı fazlını istemek lâzım geldiğini ALLAHın imtihan isteme yâni ALLAHtan bilhassa imtihan için bir musibet istememek gerektiğini anlattı o şeyi anlattı siz anlatmıştınız Efendim, hani birisi varmış da.: “ALLAHım ne verse ver sabredeceğim!.” diye de ALLAHu zü’L- CeLÂL bir ……sıkıntı veriyor daha sonra gidiyor çocuklara diyor ve bu ya bikumul kebter diyor..

MSHekim.: Bir tanesi şöyle diyor yâni “RABBım ne kadar hastalık ne olursa olsun” değil mi “Yüce RABBımdan ben sabrederim!” diyor. Sonra da bir hastalık gelmiş, bakıyor ki birde bunu söylemiş şimdi ALLAHtan ne isteyecek yüzü yok ki kendisi istemiş velhasılı.. Bakıyor ki olacak gibi değil rüyâsında DUÂya başvur diyorlar o zaman kendisi DUÂ edemiyor. Çoluk çocuklara şeker aldı çoluk çocuklara veriyor onlara.: “Yalancı Amcanıza DUÂ ediniz!. Yalancı Amcanıza DUÂ ediniz!.” diyor.
Yâni bu insan kendi kendine imtihana gelmek yok, zor, yanlıştır. Şimdilik bu anlatmış olduğumuz bu kimse..
Ne diyor senin hocan Ne anlatıyor?.

Konuşan.: Efendim Hocam, Sofîleri biraz şey yapıyorlar da bazıları böyle sınıfta örnek getiriyorlar misâl getiriyorlar öyle olduğu hâlde bazıları yumuşak..

MSHekim.: Esâsen tâbi bizim orada da bu muhitimizde tarikat sâhibleri bazı müşrikleri sanki eser göçer hâlleri tâbi biraz fazlaca yapışıyorlar veyâhut fazlaca umuyorlar tâbi bundan dolayı aylarca kürsüde.: “ALLAH ile kulu arasına kimse girmez!. ALLAH ile kul arasında kimse girmez!.”derler. yâni kelime konuşacağını hiçbir teraziye koymuyor o şeye de girmiyor ve doğrudan doğruya Resûlleri de tamamen inkar ediyor. Çünkü ALLAH ile başbaşa kimse aracı olmadan kimse bulamaz onun için yâni esâsen söyledikleri şeyi şöyle bir düşünün düşüncesi yâni “ALLAH ile kulu arasında kimse girmez!” diyor. Resûlsüz, ALLAHu zü’L- CeLÂL’den şu lâzım bu lâzım böyle böyle.. yâni mümkün müdür Rasûlullah dâhi.. Rasûl esası onun “elçi” diye tâbir ediliyor. Resûl denilen elçidir ve ALLAH ile kulu arasına gönderiyor. Hatta Rasûlullah bile arası ALLAH ile arası Cebrâil geliyor.. Hiç olmadan da oluyor ama, biz beşeriz bize anlatan olması lâzım!. ALLAHu zü’L- CeLÂL ne diyecek hâşâ böyle halk arasında biri anlatacak yâni!. Çoktur düşüncesiz sorumsuz terazisiz ölçüsüz yâni günlerce aylarca bu şekilde devâm edildi..

Hâlbuyse “Amentü billâhi ve melâiketihi ve kütübihî ve rusülihî ve'l yevmi'l-âhıri ve bi'l-kaderi, hayrihî ve şerrihi minâ'llâhi Teâlâ ve'l-ba'sü ba'de'l mevt. Hakkun Eşhedü en lâ ilâhe illâllâh ve eşhedü enne MuhaMMeden abdühû ve rasûlühü” peki amentü billâhi peki ALLAHu zü’L- CeLÂLe inândık bunda hiç şüphemiz yok peki bu İlâh nasıl anlaşılacak nerden nasıl amentü billâhi ve melâiketi/melekleri vardır bu melekleri kabul etmezse aracılıktan kaldırırsa hiç olmaz. melekler vasıtadır peki ve kutubihi bir da kitab indirdi hükümleri getirecek Efendim bu yine getiren ALLAHu zü’L- CeLÂL tarafından yine melâike getiriyor kitablarda vasıtadır ve ondan sonra resûlde elçiler devâm ediyor ki işte senin yasan budur neticede melekler getiriyorlar geliyorlar rasen ALLAHu zü’L- CeLÂL de bir elçi olduğundan dolayı vâhidu olduğundan rasen hiç melek olmadan olduğu da vardır ama bunu inkar edip de hepimiz ALLAHu zü’L- CeLÂLle baş başa kalacak!. Eee o kadar da olmaz yâni böyle düşüncesiz olmaz!.
hülâsa yâni işte o mübârek şeyh Muhiddin öyle diyor yâni kalblerimiz bir kap temiz olmadıkça yemek koyuyor muyuz? Değil.. yıkarız ALLAHu zü’L- CeLÂL Envâr-i İlâhî bir kalbe girebilmek için kalblerimizi temizlememiz lâzım. bu temiz olmayan kaba başka yemek koymuyorsun!. Öyle ya Envâr-i İlâhî böyle kalbe girer mi!.
İşte yâni esâsen ALLAHu zü’L- CeLÂL kimseye zulmetmez yâni o liyâkat devreye geldikten sonra esirgemez bu hükmü vardır. NÛRları var ALLAHu zü’L- CeLÂL çünkü kalb tekabbül yönü vardır.. Yâ mukallibe’l-kulûb!. Sebbit kalbî alâ dînike.

Şehr İbni Havşeb şöyle dedi.:
Ümmü Seleme radiyallahu anhâ’ya:
- “Ey mü’minlerin annesi! Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem senin yanında bulunduğu zamanlarda en çok hangi DUÂyı okurdu?” diye sordum.
O da şöyle dedi:
“Çoğu zaman “Yâ mukallibe’l-kulûb! Sebbit kalbî alâ dînike: Ey kalpleri hâlden hâle çeviren ALLAH! Benim kalbimi dininden ayırma!.” diye DUÂ ederdi.
(Tirmizî, Kader 7, Daavât 90, 124. Ayricâ bk. Ahmed İbni Hanbel, Müsned, IV, 182, VI, 91, 251, 294, 302, 315)

“Yâ mukallibe’l-kulûb! Sebbit kalbî alâ dînike” der ve Rasûlullah çok söylerdi Vâlidelerimiz sorarlardı, Ümmü Seleme Hazreti Aişe “Yâ Rasûlullah sende mi?” yâni kulubler tamamen ALLAHu zü’L- CeLÂLin teşbih olması iki parmakları yanyana dilediği şekilde şu kâinâtın kalbleri sanki bu şekilde ama şimdiki Vehhabîler ismai eli de vardır münisi de vardır hatta.: “Bu mecâzidir hâşâ böyle bir şey ALLAHu zü’L- CeLÂLe teşbihte benzetmek hâşâ!.”
Gâye o kimde ooo çok gücü vardır parmaklarıyla döndürüyor dinliyor ya bu mesele hâşâ kendine böyle bir sıfat vermek değildir..

Konuşan.: soru soruyor
MSHekim.: Bunda imâmı Rabbanî Hazretleri kendisi diyor ki.: “Bu yönden ben Şâhı Nakşibend’den beriyim!.” Diyor. Çünkü Şahı Nakşibendi Hazretleri diyor ki.: “Fikrimde hayalımde tasavvurumuzda ne dersende hayalımda fikrimde tasavurumda ne çeşit bir şeyler gelecek olursa ALLAHa karşı nefidir isbat değil ALLAH değil. ALLAH, “lâ” kelimesinin hükmü altındadır. Çünkü ALLAHu zü’L- CeLÂL.. yâni ben orayı güzel anlatmışım eğer okusalar Şahı Nakşibend ona baya bitirince kadar.. kafam çok dolu yâni!. Çünkü bu mesele kolay değil ki, insan küfre gider. Onun içni kelime “lâ” hükmü altındadır ne kadar hayal versen misâl versen şeri aklına birşeyler ALLAHu zü’L- CeLÂL şu bu tamamen “lâ” hükmü altındadır.. Çünkü nefi’dir neden bir mahluk olarak Hâlıkını yâni anlamaya göz görebilmeye, şekil vermeye mümkün değildir “lâ” hükmü altındadır “lâ” hükmü altındadır esâsen benzeri yok.. “Lâ şerike lek” ne benzeri ne şeriki asla!. yâni onun esâsen celle celâle Subhâne TeaLâ, Zâtını Sıfıtanı gelmek mümkün değil. Çünkü herşeyin Hâlıkı ALLAHu zü’L- CeLÂLdir. Mahluk bir kul yâni külline müttaki olacak şekil verebilecek mümkün değil asla!.

Konuşan.: Bu şekilde gördüm diyenler herhâlde hayalı değil de rüyâ yoluyla..

MSHekim.: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem diyor ben böyle gördüm böyle genç şekilde bu dinin güçlüğüne delâlettir yâni diyeceğim İslâm Dininin güçlüğü esâsen evet yâni demek istiyor ki güçlü bir insan İslâm Dini başka dinlere benzemez güçlüdür..

Konuşan.: İstiğfar konusunda söylemiş olduğunuz şey;

MSHekim.: “yevmen istiğfa bi rahmânîyeti alâ arşihi fesevvâ Arşuhu gaybe fi rahmânîyetihi kemasağleti alâ bel mugibe fihi Arşihi muazzam..” Bunun ayarında hiçbir kelime bulamasın bir kerre.. Neden?. Zirâ Cenâb-ı Rasûlullah buyuruyor ki.: “Yerleri ve gökleri el birliğiyle birleşerek Kürsînin karşısında bir çölde bir felâ diyor bir çöle sanki bir hâlâka atıyorsun diyor Kürsî o kadar o kadar yerle gök haa yer ve gök olmasına rağmen Kürsînin karşısında hiç hükmündedir vasat hiç.. vesia Kürsîyyühüssemâvâti ve’l- ard.. Kürsî bunları kabzasına almış altında yâni hiç te bir hükmü yok.. Bu şekilde gelelim bu sefer kursi ile birlikte Arşın karşısında o da aynı hükmü çünkü “Arşu’l- Aziîm” Azîm Arş o artık, Kürsî de kabzasında.. Kaah çünkü Kürsî esâsen CeNNetin Tabanıdır, Tavanı da Arştır bu Arş esâsen tamamen Âlemü’l- Halk sairdir mahlukat.. Ama Dünyâ ama Âhiret Arşın bu eşra artık bu Dünyâda olsun Öbür Âlemde de olsun CeNNette olduğumuza bu Âlemü’l- Halktır, oldu mu!.
Âlemü’l- Halk Arşın Arşın böyle istilâ ettiği kabzasına aldığı gibi yâni o zaman Rahmân esâsen ALLAH değil =>Rahmân Sıfatıdır ZÂTı değil.. Rahmân celle celâlehu çünkü Rahmân esâsen hem Rezzâktır hem Rahîmdir ki bu isim iki şeydir Rahîm doğrudan doğruya bir kâfirle alâkası yoktur. Ama Rahmân, umumîdir yâni isterse hayvanat isterse kâfirdir isterse çünkü Rahmân hem Rahmetidir hem de Rezzâk kısmındandır yâni, vericidir. Onun için Rahmân Sıfatı şu âlemi halkın üzerinde istivâ eder nasıl ki halk diğerlerini kabzasına aldıysa Rahmân Sıfatı da Arşı böyle altında tamamen istilâ etmiş, kabzasına almış demek hâşâ.: “ALLAH orada oturuyor!.” demek değil haa!. Böyle bir şey olmaz!. Böyle bir şey olmaz!. İbni Teymiye diyor ki.: “Arşın tam tam tam tamına” diyor “ALLAHu zü’L- CeLÂL diyor Arşa istivâ etmiş ne Arştan bir fazlalığı vardır ne noksanlığı vardır tam tamına..” öyle diyor.. Hâşâ ALLAHu zü’L- CeLÂL, Eşyâ mı!. âtı böyle geldiyse Âlemü’l- Emir vardır, Âlemü’l- Akdes vardır, Makam-ı İhsân vardır.. Esâsen bunun hepsinin sonu vardır.. Ama Âlemü’l- Akdes sonsuzdur yâni.. Hatta ki şöyle söylüyor bir hata yâni olan şeyi söyleyeyim Seyyîd Abdulhavas Hazretleri Şeyh Abdullaha soruyor.: “Efendim Arşı tavâf eden var mı ki böyle böyle tavâf edebilecek böyle KÂBEyi tavâf edercesine Arşı.” “Hangi arştan soruyorsun mümkün müdür Arşı ->Zât’ı ise.. Arşı ->Sıfat ise mümkündür, yapmışlardır. Nitekim Necmeddini Kübrevî meleklerle tavâf etmektedir. Hem de onlardan çok daha seri ve söylüyorlar yâni.. Bir Âdemoğlu Maşaallah çok şeylidir, siz bâtınsınız çünkü NÛRdan yaratıldınız.. Bizde anasıra her şeyi var çoşturuyor diyor yâni bu Arşı, bu Arşı =>Sıfatın Arşı oldu mu Hoca esâsen.. Ama Arş-ı Zât mümkün değil hiç kimse, hiç kimse!.
Şeyhu’l- Hazîn Hazretlerinin Ârşan dediği evet bu işte, bu minvâl üzere ya..
ALLAHu zü’L- CeLÂLle Arş’a kadar getirmişler ötesinde bir şey yok getirmişler Arşı’nın üstüne oturtmuşlar, ayakları da Kürsîye dayanıyor evet Arş onun kademesi gibi.. hâşâ!.

Konuşan.: Son sınıflar Efendim çok!. Hocanın bir tanesi Abdulkadir Geylanî Hazretlerini eleştirmeye başlamış!.

MSHekim.: Esâsen bu zümre varya eğer "Gunyetun Talibin" ise pek biraz karmaşası vardır

Konuşan.: Kitab olarak değil de Efendim şeylere karşılar ya Tasavvuf’a biraz sınıfta da biliyorsunuz Dünyânın her yerinde öğrenci var tâbi oralarda bir şeyler öğrenmiş gelmişler Nakşibendî olanlar var Tasavvuf Ehli olanlar var orada şimdi artık öyle bir raddeye getirmiş ki herkes ayağa kalkmış bu kadar ileri götüremezsiniz bu kadar söz söyleyemezsiniz diye Hocayı susturmuşlar..


MSHekim.: Öyle mi esâsen dinleyecek iseniz.. Esâsen İmâmı Rabbanî istikrarlıdır hem Mürşiddir hem Müctehiddir. Rasûlullah İcdihat Diplomasını o ana kadar kimseye vermemiştir hakikaten, yâni Fıkh-ı Resûl-ü Edebiyatı, Tasavvuf çok çok istikrarlıdır.
Bâzıları sâdece tek taraflı fazlaca coşkunluklarıdır İmâmı Rabbanî bâzı böyle tâbi coşkunluk olabiliyor tâbi kendi de söylüyorlar fakat meselâ Şeyh Muhiddin gibi tâbi tarikat arasında Ali Tantanî tâbi başka şeyler söylerdi.. Şeyh Muhiddin, İbni Farûk bunlar çok yanlış kelimeler kullanırlardı biraz da çoşkulu şeyler söylemişler de tâbi, avam kısmı bilmemiş.. “İnsan-ı Kâmil”inde, Abdulkerim Ceylî yapmıştır onu da fazlaca okumaya fazla şey verilmiyor çünkü aynı “Füsus” gibidir.. Hâlbuyse benim “Fütuhat0ı Mekkiye” vardı bende 4 cilt asıl 4 ciltte açıklamaları tekmil diye.. Bâzı anlarda âdeta bir fâkihte konuşur, âyet hadis bâzı da şey onun için Akaid Kitabını al Şeyh Abidin, Şeyh Bedreddin.. İmâmı Rabbanî dâhi takdir eder Tasavvf Erbâbları onun şeysini takdir eder güzel şey kitabın adı “Adabul maârif” Şeyh Abidin esâsen.. Şeyh Necmeddini Suhreverdî, Gavsu’l-Azamla aynı devrede yaşamışlar bâzı coşkulu.. Evet kendilerine göre artık kendileri bilir arası ne hâlde fakat tâbi Avam Sınıfını biraz zedeliyor, bozuyor fakat İmâmı Rabbanî Mektubatları güzeldir hatta şu mesele vardır tek söylesek bir gün Hindistanda onun tanıdığı bir şahsiyet herhâlde bir hukuk vardır galibâ ki hasta olmuş kitablarında bir tanesinde anlatıyor hasta olmuş gitmiş mübârek oraya gitmiş bakıyor ki zekâret durumundadır aceba doğrudan doğruya tertemiz olarak imânlı güzel hâle getirmek için uğraşmışlar bir türlü bir türlü olmamış.. Levh-i Mahfuza bakıyor ki, hemen hemen ale’l- küfür ve mübrem durumundadır.. Mübârek İmâmı Rabbanî, bâzı anları şöyle anlatırken bir müşkilât oldu mu artık son vardı şöyle ediyor bir himmet bir azîm bir daha tekrar söyle şöyle zuhurat yapar ki burdan Arşa ne kadar gittiyse bu kadar daha ötesi o Âlemü’l- Emirdeki ervah meselâ, İmâmı Azam, Şahı Nakşibend, bu Mârufu Kerhî yâni bu enson oldukça anlatmış olduğu ekseriyetle Mârufu Kerhî bunların üstündedir.. daha sonra Ebû Saîd el-Harrâz evet ondan sonra artık böyle nerede olduğunu bilmiyorum. Ebû Saîd el-Harrâz' esâsen yâni İmâmı Rabbanî ne kadar Arştan ötesi Âlemü’l- Emire cevâlân ederken Arşın daha ötesini Şahı Nakşibend daha ötesini Mârufu Kerhî daha ötesini Ebû Saîd el-Harrâz ve bu şekilde artık ileri kademedeki neticesi Ashâbu’l- Kirâma başlar onun için gâye muhayyı ezeli esâsen ezeliyle vâka’yı görmek terekkiyatı bu ezeliyle vâka’ya baktığı zamanda orada evet küfür ise de fakat esâsen mübrem değil mahrem burada yetişti, bundan dolayı bu kimsenin yalvarıyor yakarıyor ve ihticâ ediyor ve elhamdülillâh ale’l- küfürden kaldırıyor. Buna rağmen evet imânlı gidecek ama acaba nasıl CeNNet aksamından mıdır yoksa başka bir şey mi vardır tür türlü şeye uğramadan İmân-ı Kâmil CeNNete girsin diye ne kadar girdiyse hiç mümkün değil..

Bir de Hindistanda bulunduğunda biraz Hinduluğun bâzı âdetlerine iştirak edermiş, bundan dolayı küfrüne varmış küfrü olduğundan dolayı küfrü CeheNNeme girip de yakmadıkça CeNNete giremez bu kesinlikle.. İmâmı Rabbanî bu kesinlikle umut değildir çünkü CeheNNem küfrü yakmak için yaratılmıştır azâbîdir.. Bu ise CeNNet Rızaya bağlıdır.. Bu küfür pürüzünü gidermedikçe CeheNNemde, CeNNete temiz olarak gidemez onun için İmâmı Rabbanî bizâtiihi artık oradan başlar bu fâkiri hiç bir şey bulamaz küfürde yâni illâ ve illâ küfrü olduktan sonra mutlaka CeheNNeme gider ama küfrüne kadar yanar imânına gelince imânı oradan çıkarır ve imân nisbetine de ebedîye yerinde durar..

Konuşan.: Yâni ebedî kalmaz yâni küfrü yanar CeNNete gider.

MSHekim.: Yâni Tevhid Ehli CeheNNemde ebedî durmaz çıkar hatta ki ben hadisi görmüştüm, Abdullatif (kul ihvâni) istedi bu bir sefer yâni 2880 kusür hadis var böyle bir şeyler geçirdik amma bir türlü karşımıza çıkmadı artık neresi sorun ne ise bilemiyorum bu esâsen Aleyhisselâtı vesselâm buyuruyor ki ALLAH Celle Celâlihu Subhâne ve TeaLâ yâni Tevhid Ehli kişi CeheNNeme girerken esâsen doğrudan doğru kütük hükmünde, kütük hükmünde esâsen hissiyât yok!. Ne zaman ki küfür nisbetine göre yanmasın gerekiyorsa artık çıkacak işte o zaman canlılık verir kütük hâlinde âdete böyle bir kömür taşı oluyor âdeta bir kömür taşı.. Nitekim Hazreti Ömer hutbesinde böylesi de inânmıyordu hâlbuyse esâsen olur adete kütük durumunda CeheNNemden çıkarken Âb-ı Hayata CeNNetin önündeki olan Âb-ı Hayatın oraya koyunca atınca oraya esâsen her vasfının en güzel tarafını en harika en Âdem aleyhisselâm 60 arşın boyu vardır 7 arşın endâmı vardır güzelliği Hazreti Yûsuf gibi Davûd aleyhisselâm sesi gibi, Süleyman aleyhisselâm hakimiyeti gibi kalbi de merhametli bir kalb sâhibi gibi.. Yaş olarak Hazreti İsâ aleyhisselâm 33 yaşında ve bu şekilde yaratılıyor bu şekilde CeNNete girişte bu şekilde oluyor ta’dilat yapılıyor ve böylece bu şekilde CeNNete giriyor.. oldu mu..

Konuşan.: Hocam CeNNete giren Müslümanlar 33 yaşında mı oluyor?.

MSHekim.: Umumîyetle CeNNete giren tâbi hanımlar değil sanıyorum ki onlar daha küçük bilmiyorum çünkü görmedim sanıyorum ki daha küçük amma erkekler 33 Hazreti İsâ aleyhisselâmın temsilciliği çünkü 33 sene 33 sene esâsen ref’olunmuş başka Peygamberlere 40 yaşında Resûlluk verilmesine rağmen Hazreti İsâ aleyhisselâma 30 da verilmiştir 3 sene bir Rasûlluk yapmış..

Konuşan.: Amma ondan önce de yine bir verâseti nasıl olmuş.

MSHekim.: Eee canım verâseti ferâseti beşikte konuşmuş ya zâten.. Nebî bu tâbi Hazreti Cenâb-ı Rasûlulah daha doğar doğmaz melekler evi tavâf etmiştir meleklerin ziyâretgahı üç gü.. Dedesi, can atıyor görmek için bir kimse giremiyor evet evet evet melekler hep böyle ziyârette Annesi arzuluyor hiç kimse giremiyor.. ma’lum onun için Hazreti İsâ aleyhisselâm işte beşikte konumşu benzeri Hazreti Yûsufun hadisesi şöyle olmuştu bir de cüreyc bu devrede olacak matişa felân maşrabayı koymuş olur yâniçç

Konuşan.: Hazreti Mûsâ aleyhisselâmla Azrâil aleyhisselâm buluşması..

MSHekim.: Ona vurmuş esâsen hatta gözünü çıkarmış Celâli zâten Mûsâ aleyhisselâm, bu sonra gitmiş ALLAHu zü’L- CeLÂL.: “Yâ RABBî!. Böyle kimselere gönderme hemen bu şekilde benim gözümü çıkardı.. eğer sen de söyle.: “Elini şöyle bir sığırın üzerine koysun elinin altındaki olan tüy adeti ne kadar ise bu kadar daha yaşasın böyle yaşamak istiyorsa gelmiş RABBın böyle buyuruyor eğer sen gitmek istemiyorsan elini koyacaksın bir sığırın üstünde elin altında ne kadar kıl varsa adedi kadar burada yaşayacaksın sonunda ne olacakmış?. Sonunda gideceksin!. Eee o zaman yaşamak niye zâten öyle bir şey bu gibi şeylerden dolayı bâzı da çok böyle bedDUÂ ederlerdi “baş belâsı şöyle geldi böyle gitti” çünkü esâsen geliyor görünüyor yâni ecelin gelmiş nasıl ki Âdem’e gidiyor ya böyle.. sonradan artık gizli yâni.. “Yâ RABBî bedDUÂ diyorlar neler söylüyorlar ben bunların şeysinden kurtulamıyorum!.”
Eee bundan sonra seni hiç anmayacaklar şöyle düşmüş ölmüş şöyle hastalık gelmiş şöyle çarpmış Azrâil nerede hiç esâmesi yok böyle eyazı dersen İbahîm Hâlillullaha gelinceye kadar Âdem aleyhisselâm bin sene yaşamış, Nûh aleyhisselâm.. herkes yâni buna rağmen doğrudan doğru tamamen geldiği gibi simsiyah duruyor beyazı yoktu ilk olarak İbahîm hâlilullah aleyhisselâm ağırıp beyazı görünce.: “Aman Yâ RABBî bu nedir?!.” diye korkmuş aceba bu İbahîm aleyhisselâm beyazlandığı takdirde artık bu bir NÛR olacak CeNNette NÛR olacak yâni birden korktuğu gibi neden o zaman hepisi olsun ertesi sabah kaltığında her tarafı bembeyaz olmuş..


Resim

ALLAHumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebîyyike ve
RasûLike ve
Nebîyyi'L- ÜMMiyi ve alâ âlihi, EHL-i BeYtihi ve's- Sahbihi ve ÜMMetihi...

Resim
ResimResim

celle celâlihu..
sallallahu aleyhi vesellem....


...M.M.M. MuhaBBetLerimLe...



ResimHAYy BABAResim
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMED SIDDIk HEKİM SIRR SOHBETLeRi

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

MUHAMMED SIDDIk HEKİM
Kaddesallahu sırrahu
=>SIRR SOHBETLeRi..

HAYy SIDDIKktan=>DÛRDÂNELER,
=>HAYy BABAdan=>YAZAN ELLER!.


Resim

20 KASIM 1999 B1 SOHBETİ.:

MSHekim.: Aleyhisselâtı vesselâm buyuruyor şimdi;
Yâ eyyuhâllezîne âmenû etîullâhe ve resûlehu ve lâ tevellev anhu ve entum tesmeûn(tesmeûne).

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَطِيعُواْ اللّهَ وَرَسُولَهُ وَلاَ تَوَلَّوْا عَنْهُ وَأَنتُمْ تَسْمَعُونَ
“Yâ eyyuhâllezîne âmenû etîullâhe ve resûlehu ve lâ tevellev anhu ve entum tesmeûn (tesmeûne).: Ey iman edenler! ALLAH'a ve O'nun RESÛLÜ’ne itaat edin. Ve siz, (Kur'ÂN'ı) işitiyorken O'ndan yüz çevirmeyin!.” (Enfâl 8/20)

var ya artık kendi nefsinize yönelin ve diğerleri nasıl “senin dediğin geçerli değil” derse kendi nefsine yönelin.. bu şekilde var ve uzun zaman bu yönde yâni söyledik. Çünkü esâsen hasta doktoru aradığı bir hastalığı idrak ederse, o zaman Doktoru arar istediği verilir ve arkasından koşar.. Amma kendinin hastalığı idrak etmiyorsa Doktor ne derse “gel sana havadan bedavâdan ilaç vereyim.” Vs. felân gelmez.. çünkü “ben hasta değilim” haaa onun için marazî yâni kendisinde esâsen bir noksanlık tesbit ediyorsa, öğrenmek arzu ediyorsa Hocayı arayacak nasıl ki Doktor anlatırken canla başla acı olsa da kullanıyor çünkü menfaati var iyileştirir.. bu Hocayı da böyle candan dinler ve bu şekilde de söylediği de âdeta ilaçtır diye kullandığını not eder.. Amma adam kendinde hastalığını idrak ediyor mu?. Bilmiyor, hasta olduğunu bilmiyor ve hastalığı da kabul etmiyor!.
Hoca da diyor Doktor da diyor geldiler beni muayene edecek o da diyor.: “Benim hastalığım yok, iyi boş ver!.” bu sefer de bâzı bir devreler böyle geliyor ki geçersiz olduktan sonra söyle söyle geçiyorsa kulak vermiyorsa fuzulî..
O zaman aleyhisselâtı vesselâm.: “Kendi nefsinize yönelik.” buyuruyor.. Fakat bugünümüz için hakkındaki hadisler bu gibi emmâreler görüldüğü zamanda ilmi varsa ket’mine asla câiz değildir.. Mutlaka mutlaka ilmi yaymak lâzım. bir kere bugünümüz hâli hazır bu bu günümüzde sistem bozuk onun için her rastgeleye konuşuyor ya televizyon yoluyla çok millete çok acayip yayın yapıyorlar o zaman sorumlu olan bir kimse hele bilhassa kendinde bir vazife varsa ve aynı halka kendisine de inânıyorsa söyleyeceği geçerli oluyorsa eğer söylemezse sorumlu olur!. sorumlu olur!.
Hele bilhassa kendisine bir yetki varsa kullanmazsa apaçık karşısında çıkıyor anlatıyor anlattıkları tamamen küfre eletiyor buna rağmen hâlâ daha sükut ederse, “sükut ikrârdandı.” onun için öyle mutlaka mutlaka yapabildiği kadar bir mâlumât vermesi lâzım.. veyâhutta isterse ona değil başka kanaldan kendisinin bu “hakikatı böyledir esâsen mesnedi şudur” demesi lâzım lâzım en azından!.
Anladın mı çünkü bir şeyler sükut ikrârdan geliyor ALLAHu zü’L- CeLÂL bizlere bu yönden artık uyanılık imânî şuur versin!.

Konuşan.: Hocam şöyle olsa ki meselâ zamanında adamcağızlar buralarda Medrese olmadığından gitmişler ilim öğrenmek için taa Denizli’ye, Bursa’ya, Konya’ya yâni insanlarında..

Mshekim: Konya’ya gitmişler 10 sene 20 sene 30 sene adam 30 40 yıl olmuş hâlâ ilim arkasında gidiyor..

Konuşan.: Onlara da böyle bulduklarında şimdi bedavâdan bulunuyor Âlimler yâni o kadar bir eziyetle gidilmiyor. Onları güzelce dinleseler güzelce şöyle bir kendileri amel edecek şekilde dinleseler emîn ol hiçbir kimse şey yapamaz, vartaya düşemez Hiç olmazsa!.
Ama Âlimler kime yetişebilsin gelsin.. O’nu araması lâzım milletin bu noksanlık var herkesi de dinlememesi lâzım iyisi var bir ameliyat etti mi adamı öldürür.

MSHekim.: Esâsen hakikaten yâni gayrı ehli olunca nasıl ki doktor hanı yarım doktor ne yapar can alır, yarım âlim dinden diyor ya!. Haa esâsen rastgeleye ya.. yecizü’l- amiri fi küllihi kitabın.. herkes kitabı elinize geçince hemen buna âmil olmak cevâz yoktur.. Araştırın, tasdik edin, erbâbından öğrenin. Evet, bu kitab itibarlıdır, değeri vardır, yararı vardır.. Kitab yayınlanıp geliyor her terafta.. insan dini yönünden nasıl ki bedeni yönünden hastalıktan çekiniyorsa bunu kullansam belki zarar getirir diye dini konularda da herhangi gördüğü kitabı hemen yapışıp ta onun şeysine uymamak lâzım.. Ehline hiç olmazsa bir mâlumât sormalı, araştırmalı geçerli midir, değil midir, zararlı mıdır, yarar mıdır..

Konuşan.: O kadar çok ki bunu öğrenmek için meselâ sizin oralarda doldurduğunuz bu bantlar geçen 100 tane geldi buraya televizyon vardı ne o adamlar açıkça seçikçe böyle anlatılıyor açıyoruz bakıyoruz hatta tarihi bile nerede olduğu şimdi orada onu canla başla dinlesen artık ne kadar iyileşir çünkü kendi yok ki sadr orada mevcud değil..

MSHekim.: esâsen hakikaten bir lütuf yâni vesile vesile.. biz her zaman Antalya soruyoruz.: “Soracağınız var mı?.”
Ki Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sselâm Devresin’de kitab okumuyorlar.. Rasûlullah aleyhisselâtı vesselâm Devresi’nde toplandıklarında ve bir şey soracaklarsa, kendileri bir şey soramazlarsa hadi fazla üzmeyelim diye dışardan gelen onu tâkib ediyorlar b o bir şey sorar da öğrenmiş oluruz diye.. bu şekilde aynı zamanda soru da bir Rasûlullah aleyhissalâtı vesselâm.: “seriu’l- hamkumullah.: sorun ALLAH Rahmetine nâil olasınız.” Zirâ.: “el ilmi cevâhiru.: ilim cevahirdir!.”
Cevâhirleri nereye koyarsın? Sandığa koyarsın peki sandık neyle açılır anahtarla.. “es suâlun mitfahun.: yâni suâl bir anahtardır.” sandığı açanda anahtardır cevâhiri meydana çıkarmak için sormak.. esâsen soru o kadar mühimdir ki duyduğunuz ettiğiniz yaramaz bir şey olabilir hiç olmazsa sorardı evet senin hayrınadır. zararınadır.. Bir Hoca, esâsen böyle bu anlatacak veyâhut da halk için zarar yarar anlatacak kendiliğinden ne mümkün ben hiç televizyon evet dinliyorum amma bu gibi şeyleri dinlemiyorum bu gibi böyle safsatalar bunların şeysi dinlenen belki sultan kısmına bâzı denk geliyor, şarkı markı denk geliyor fakat bunları dinlemiyorum yâni.. çünkü açtığımız zaman bir bakıyorsun ki çığırından çıkar kapatıyoruz.. Karşılığı cevâb veremem ki yetiştiremiyoruz..
Onun için suâl esâsen “seriül hamkumullah estairi vel mucibi vemüstebiru..” Sorun ALLAHın Rahmetine nâil olasınız SORAN, CEVÂB VEH esâsen ALLAHın Rahmeti buyuruyor Aleyhisselâtı vesselâm, insan zâten sora sora varacağı yere varır ve soru hepiniz biliyorsunuz ötede beri Kumluca’dan beri soru gelmektedir ve bizi de böyle nasıl bir şeyler cevâb verecek sebebleri de şudur her zaman suâlı kabul ettik ve araştırdık çalışanı araştırdık buluncaya kadar hiç üşenmem, üşenmemek lâzım ama bâzı Hocalar bakıyorsun insan Kürsüde bir şey soracak hemen.: “Dışarıya dışarıya!. diyor..

Konuşan.: Sermâye yok ki ne yapsın yine cevâb vermeyebilir..

MSHekim.: Hâlbuse bakınız esâsen ilim insan tâbi ilim hiç kimsenin ilmi tamamen her tarafı yutmuş gibi kendine maal etmiş durumda hiç kimse değildir. İlim ALLAHın Sıfatıdır, sonsuzdur. Onun için böyle gururlanarak bunu bilmiyorum ben söylerim çünkü la edri sulilim biri bir şey sorsa ben bunu bilmiyorum diye ilim yarısını sağlamış oluyorum. Haa onun için ben severim yâni nitekim Ankara da o Abdullah var kalabalık çok böyle kim biliyor sorarken imtihan yönünden değil. Haa çok şeydir kinâyeli olur şöyle olur böyle olun velhasılı bize bir saatlık verdiler kırk elli saatlik vermişler yine kendileri anlatıyor. Bizim artık esâsen iş şeysidir niyetli salâhiyet gelen ilk olarak kişidir buna hem hâlifim Hanife …. Bir şeyler anlatıyor anlatıyor birşeyler neyse bu anlatta tâbi tâbi bu artık gitti kendileri gardaşlarımız soru için çok açıklık veriyorum ki istediğiniz şeyi sorun. Ben imtihanı mimtihanı hiç anlamam sorun bildiğim şeyi, hakikatı şeyi anlatırım. Bilmediğim şeyi de “bilmem!” demesini biliyorum. Bu da bana bir müşerreftir. yâni çünkü ilim hiçbir fert yok ki tamamen ilmi hafsalasına kendine almış diye bir şey yoktur. Ancak şu âdetim vardır sorulan bir şeyi hatırda söyleyebilirsen söylerim, söyleyemezsem araştırırım. Bizi bu yöne eleten bu. Ama şu hiç üşenmez kitab yönünden sanmıyorum ki bizim evimizdeki olan kitab sistemlerinin başka kimsede olacağını sanmıyorum, bizimkinden çok daha kitabı olur da fakat elimizdeki olan harikalar vallahi ALLAHın Lütfudur hiç bulunmaz yâni. esâsen bizim anlatıyoruz ötekilere âdeta garip geliyor duymamış. Haa ALLAHtan öyle olacak çünkü 50 senedir Elmalı’da Konya’da gittim. Elmalı’da çok da varlar. Hatta bir gün kitablar arasında İncil buldumi İncil meselâ.. Şimdi işte hâli hazır İncil Tevratı okudun mu diyor Hasan Hocaya.. yâni bu irşadın şeyleri güya.: “İncil de Tevrat da okunur” diyor ona göre bunu İslâm bana söyle söylese ben Elmalı’da aldığım çuvallarla kitab bir tanesi böyle bir İncil çıktı yâni İncilin şerhidir belki antikadır.. Yâni Arapça olarak şerh etmiş.. Böylece ilk olarak başladığım ne diyor “Bismi’l- abd” “Baba İsmiyle başlarım!” diyor. yâni ALLAHu zü’L- CeLÂL İsânın Babası.. yaa bitti benim diyeceğim bu haa “Bismi’l-abd” diyor ve İsâ hususunda ne diyor biliyor musunuz.: “Her Nebîye bir kitab yahutta bir doğrudan doğruya şahsiyeti kendisini göndermiştir, kendisine kitab vermiştir, şu vermiştir bu vermiştir. İsâ ise ona namını göndermiştir!.” diyor. yâni ALLAH teşrif ediyor, ALLAHın Oğlu bunu yâni ne diye okuyacaksın yâni bunlar adam neredeyse ben gördüm ya ben okudum okudum diyeceği bu “Bismi’l-abd” ve İsâ Hazretleri aleyhisselâtı vesselâm diğer Enbiyâlar bir eser göndermiş vermiş amma kitab olması sâhibe bu gibi şeyler fakat İsâ O’nun temsilcisidir, ALLAHın temsilcisi, Baba olarak, evlâd yâni.. Babanın temsilcisi sanki miras yâni..

Konuşan.: Hocam âfedersiniz yâni bu kitabı kim yazmış?.

MSHekim.: Bilmiyorum ki ben bunu bu anlattığımız Elmalı’da alınan kitablar arasından elimize geçti ama kim tarafından yazılmış bilmem. Çünkü fazla okumadım yarım süre ben okudum kimse görmesin diye hemen banyodaki sobayı açtık ve hemen sobaya koyduk yaktık ve arkasını hiç aramadım. Çünkü ele alınacak bir şey değil. Çünkü İsâ, ALLAH Temsilcisi olarak göndermiş bu şeyler onun için takdis makdis oluyor ya yapıyorlar..

Konuşan.: Soru da işte itinâyla sorulması o da elzemdir.

MSHekim.: Şimdi sizde biliyorsunuz çeşit çeşit kitablar meydana getiriliyor bu gibi böyle hakikatı hususunda mâlumâtınız yoktur ancak bu böyle midir diye sorarsınız böyledir diye tâbi sorulur esâsen mesele bu..

Konuşan.: Hadikatu’s- Şüheda var Hocam bu şeyin Bağdad’da birisinin neydi ismi yakın mı uzak mı epey Hocam yâni esâsen onu fazla okuyan insan şey. Fakat ilim sâhibi okusa iyi olur da ilim sâhibi olmayanın okuması şey olur..

MSHekim.: Yâni esâsen isim değil de içindeki olan cehveri tanımak lâzım. Biz elimizde aldığımız bir kitab hemen bir sürü karşımıza çıkar öyle bir İbni Haceril Heytemi Hazretleri..
Vehhabîler Selefîlerin canlarını çıkarıyor o hâlde yâni esâsen “Hadikatu’s- Şüheda ale’l- zındıka” yâni şimşek yıldırım bunların üzerine..

Konuşan.: Hocam, Gazetenin birisinde yazıyor her gün bin tane basılan bir gazetenin birisi yazıyor da yazarı Ali Güler dir. Hocam, işte diş kaplama hususunda diyor ki.: “Diş dolgu yaptıranlar diş kaplama yaptıranlar cünüp geziyorlar. Buna fetva verenler Müslümanların cünüp gezmesine sebeb oluyorlar!.” okuyunca çoktan bi kafa karışıyor..

MSHekim.: Hiç kafa karışmasın biz daha henüz Mısır cevâz vermeden muhteviyatı bu hususta karar vermeden polis geldi de oraya bu hadiseyi anlattı böyle yazmış “kaplama olan cünüptür” diyor öyle değim ki cünüp kalıyor onun uçin namazı olmuyor, çünkü kaplamadır kaplama olunca bu, hae düşüyor.. Eee Efendiniz Şeyhin takacağı diş mutlaka abdest alsın cünüpken takılmaz alınmaz bu gibi şey anlatıyor polise de de.. Tâbi bir şey bulamıyor kendisine anlattık oğlum hâli hazır şurada bir arızan oldu, elinde bir arızan oldu veyâ dizinde bir arıza oldu bunu doğrudan doğruya bu özür olarak üzerine bir şey olarak koydunuz ve aynı zamanda üzerine bir şey yapıştırdınız. Esâsen zorlanıyorsunuz yapışmış artık çıkmaz bunu mesletmeye câizdir ve hiçbir şey olmaz yâni bir kerebu bir şey yapıştırmışsın peki senin herhangi bir yerinde bir arıza yanlışlık olmuş peki buraya bir parça insanlar yüzünü kesseler etseler düzgün bir hâle getirseler.: “İllâ ben abdest alırken bunu çıkaracağım bırakın beni.” demek var mı, yok. Aynı elindeki gibi bir şey yok aynı olur onun için şaşkın adamlar bu esâsen bu artık insan tâbi keyfi olarak ediyorlar, keyfi olarak dişlerin altın olması yoktur. ama zarurî olarak bir hastaya veyâhutta bir kaplayacak âdeta kaplama âdeta vücudun kendisidir değişen bir şey yok meselâ burada kulağını gösteriyor.. Kadın vaktiyle bir şey takmış öyle mi takmış burada ama çıkardıktan sonra biraz buraya pürüzler gelmiş artık alacak, olursa zorluk olacak o zaman abdest alırken sâdece buraya eliyle sürecek o biriken şeyleri çıkaracak diye bir şey yoktur. esâsen dişte aynıdır yâni esâsen diş üzerine geliyor onu aynen kab gibi geçiyor dişin kabı yerine o geçiyor.. meselâ burada elimde bir nahoş bir görüntüsü var buraya şöyle aldılar ve başka bir parça eklediler ve sonunda iyileşti iyi de sen altından araştıracak mısın öyle bir şey yok ki.. yâni böyle zorlama dinde böyle zorlama yoktur.
Biz burada bir anlatırken bir miktar sonra inânın ki yâni esâsen Mısırın Ezheri’nde diyor ki diş takılan diş kendi ana dişi hükmünde girer çünkü aynı vücudun şeysidir o zaman ayrı bulmuyor..

Konuşan.: Aslında ağza takılan dişin bir başka yönü var o da şu, ağız içerisi dışarıya mı tâbi içeriye mi tâbi?. ağzına gargara yapacaksın yoksa illâ ki oraları söküp takıp ağzın için diğer mezheblere göre ağzın içi şey değildir farz değildir sünnettir öyle mi?.

MSHekim.: Yarım söylediniz..

Konuşan.: Bu suâller varya bunlar Nasrettin Hoca Kürsîye çıkmış.: “Ne diyeceğimi biliyor musunuz?” demiş. Onlar da.: “Ne bileyim hoca siz bir misâl verin ben de anlatacağız öyle biri çıkar biliyoruz, idareten biliyoruz..” “Biliyorsanız niye yoruyorsunuz gelmeyin!.” demiş Hoca bir daha çıkarsa soralım sormuş yarın “bilenler bilmeyenlere öğretsinler!.” daha sonra “sukût edelim” hiçbir şey dememişler.. “Haa bunlar dinleyecek!.” demiş Hoca euzu besmeleyle başlamış Cenâbı HAKk bereket versin bu Akşehir’de develere kanat vermedi. Eğer bir kanat verseydi bunlar yorulurlardı gelirlerdi damın üstüne tepemize düşerlerdi!” hepsi vıttırı vızrık suâller..

MSHekim.: 20 sene önce aynı şey cünüpten çıkmıyor senelerce önce kaza olan kimse sünneti kılamaz bu da insan söylerken bir mezhebi hükmü vardır Ebu Hanifeye göre vakit sünnetleri mutlaka kılarsın, terk edemezsin İmâm-ı Şâfiye göre kazası varsa sünnetin yerine kılar yok ille milleti zorla yâni insan okurken hiç olmazsa mezhebden de haberi olmalı anlatması lâzım..

Konuşan.: Meselâ Şâfi Mezhebinde olan bir amele vakit bulamıyor gece gündüz çalışıyor sünnetlerin yerine farzı kılabiliyor..

MSHekim.: Amele değil kim olursa olsun insan olarak getirilen bir kimse sünnet yerine esâsen kazası şöyle anlatayım bu esâsen vakıya ihtiyati yöndendir Cenâb-ı Rasûlullah’ buyuruyor ki.: “Evleme yuslehubni Âdem vebi’l- kıyameti amel salah.. İlk olarak Âdem oğluna sorulacak olan namaz hususundadır.. evet fe in salâte amenu ve sellem……
Peki insana sordu farzlardan noksanlık çıktı diyor ki meleklere.: “Nevâfil yok mudur nevâfil/nâfilesi yok mudur?” “Var yâ RABB’i” “Tamamlayın!.”
Ebu Hanifeye göre farzın etrafındaki olan sünnetleri bu farziyâtları eksik olan şeyleri doldurur bunun için terk etmeyin diyor.
İmâm-ı Şâfi ise diyor ki, esâsen farzıyetin yerinde olmaz da namazda kılarken eksik şeyleri subhanekeyi unutmuş şunu unutmuş bunları doldurur diyor.
Amma Ebu Hanife farzlarını da tetkik ederken yok tamamen bir çok daha noksanlık vardır yâni taa farziyeti yerine getirmemiş bunların yerinde nevâfil yok mudur var tamamlayın peki o zaman Ebu Hanife demek ki faraizi de doldurur yâni teffiki bu.. Ebu Hanife sünnetleri doldurmaz da namazın içinde yanlış bir eksiklik olursa İmâm-ı Şâfiye göre böyle bu ihtiyardır ihtiyar yâni ALLAH Rahmet eylesin Kumlucada ilk yazmış olduğum Ömer Nasuhi’ye yazmıştık Efendim bi elimde kitab vardı evâfil içün şöyle söylüyor böyle söylüyor sünneti olan farzı kazası olmayan hiçbir sünneti kılamaz mutlaka onun yerine aynı İmâm-ı Şâfi çünkü İmâm-ı Şâfi bildiğim içün İmâm-ı Şâfi esâsen sonra aynı zamanda niyet ederken hem tayyate niyet et hem sünneti vüdu… karman çorman hepisi birden ediyorsun Hanifi de böyle şey yok!. Niyet ettiğin hangisi kuvvetli ise zâtı hangisi kuvvetli ise o muteber, diğerleri sayılmaz yanı kimse namaz olmaz yâni yaa bu bunun neyse doğrudan doğru biz yazdık Ömer Nasuhi’ye o zaman fazlaca araştırma şeyi yoktu yazdık cevâb geliyor Ömer Nasuhiden ALLAH Rahmet eylesin yazmış.: “Vakit sünnetlerin asla terki yoktur!.”
Ebu Hanifeye göre ve makat olunan duha namazı gibi böyle evâbin gibi makat hâline getirilen onlarda terk edilmez muadesi yerine kaza yapılır bu şekilde yâni dâimî âdet hükmü devâm etmektedir. hükmü hâline geldi ise artık onu dâimî yerine getirmesi gerekiyor, yerine kaza gerekmiyor. Ancak kaza ne zaman Beraat Gecesi gelecekmiş bakarsın 100 rekat varya bâzı geceler şu kadar olmuş o bilmem ne idi bunların yerine kaza yapılıyor bu gibi böyle gece olan şeyler mecburî olmayan nevâfil müstehab ashabında bunun yerine kaza yapılır. Haklı esâsen Ebu Hanife diyor ki.: Zâten bunların vakti geçmiştir vakti bir kere zâyi etmiş fakat, sünnetleri yerindedir ama bu kaza zâyi etmiş istediğin zamanda kendine bir vakit buldukça kılabiliyorsun niye sünnetini heder edeceksin fuzulî çok meraklı isen gece kalk meselâ 5 günlük kazayı kıl öyle değil mi.. onun için vakit sünnetlerini heder etmemek yâni böyle üzmemek onları ekseriyeten bunlar zâyi olur mu hiç olmazsa farziyetleri teffik eden bir şey ama kaza istediği zaman kılabilir onun için sünnetleri vakit sünnetleri yerinden koparılamaz..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMED SIDDIk HEKİM SIRR SOHBETLeRi

Mesaj gönderen Hakan »


Konuşan.: Hocam kazalarda yatsı namazıyla ikindi namazının ve öğlen namazının son sünnetlerini kılmalılar mı

MSHekim.: Yok yok kazalarda sünnetleri kılmazsınız vitri kılarsınız vitir vâcibdir

Konuşan.: Hangi namazda ALLAH diye yapışırsan kusur olmaz bunda farzsa farz sünnetse sünnet varısa "Yâ RABBi eskiden kaza namazı onun yerine olsun olmazsa ilk günümde karşı gelsin beni kurtarsın." diyor..

MSHekim.: Şimdi hâli hazır tövbe hususunda buyuruyor ki.:

إِلَّا مَن تَابَ وَآمَنَ وَعَمِلَ عَمَلًا صَالِحًا فَأُوْلَئِكَ يُبَدِّلُ اللَّهُ سَيِّئَاتِهِمْ حَسَنَاتٍ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا
“İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât (hasenâtin), ve kânallâhu gafûren rahîmâ (rahîmen).: Ancak tevbe eden, iman eden ve salih amellerde bulunup davranan başka; işte onların günahlarını ALLAH iyiliklere çevirir. ALLAH, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.” (Furkân 25/70)

وَمَن تَابَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَإِنَّهُ يَتُوبُ إِلَى اللَّهِ مَتَابًا
“Ve men tâbe ve amile sâlihan fe innehu yetûbu ilâllâhi metâbâ (metâben).: Ve her kim tevbe edip iyi davranış gösterirse, şüphesiz o, tevbesi kabul edilmiş olarak ALLAH'a döner.” (Furkân 25/71)

Bu şekilde tevbe yaptıktan sonra “illâ men teabe ve amele sâlihan..” ve zikrullâhi ve ekimis salât” seyyia yerine hasane doldurur ALLAHu zü’L- CeLÂL;

اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ
“Utlu mâ ûhıye ileyke mine’l- kitâbi ve ekımı’s- salâ t (salâte), innes salâte tenhâ ani’l- fahşâi ve’l- munke r (munkeri), ve le zikrullâhi ekber (ekberu), vallâhu ya’lemu mâ tasneûn (tasneûne).: Kitaptan sana vahyedilen şeyi oku ve salâtı ikâme et (namazı kıl). Muhakkak ki salât (namaz), fuhuştan ve münkerden nehyeder (men eder). Ve ALLAH'ı zikretmek mutlaka en büyüktür. Ve Allah, yaptığınız şeyleri bilir.” (Ankebût 29/45)

yapmadığı takdirde meselâ tevbe etti oturup pazarlığını yapacağım ve fazla sürmeden vefât ettiyse buna göre âdeta yapılmış gibi olur..

Konuşan.: Hatta bu âyete Hacı Hüseyinin orada otururken bunun mealini söylediydiniz de nasıl olduğunu mesala sırf kaza kılıyorlar câmilerde eskiden beri ben de sordum bu âyeti celîleye göre tevbe etti imân etti namazı sâliha amele devâm etti geçmişlerden seyyiatları dâhi haseneye tebdil eder diye ben de sordum hatta dedi ki seyyiatların haseneye tedbil etme şu şekilde olur bu şekilde olur haaa o zaman farkına vardım ki tevbede tam tövbe eder de dönüş yaparsa kullarda sahabe gibi.

MSHekim.: Yâni nasil tövbenin de hadisin de tamamen kesinlikle şöyledir bir sığırdan süt çıktı tekrar yerine avded eder mi, mümkün mü? İşte tövbe ettiğin zamanda öyle bir tövbe ki tekrar o seyyiata bir daha girmemesi lâzım bu bu tövbenin şartı bu..

Konuşan.: Yâni süt ineğin memesine tekrar dönmediği gibi sende o seyyiata dönmemelisin..

MSHekim.: kesinlikle o seyyiata girmemek böyle olduktan sonra esâsen farkında amel olmadı arkasında vefât etti ise ameli aftır o inânçla o kasdıyla o gâyeyle ciddiyet olduktan sonra budur yoksa niye tevbe edilir tevbenin usulü budur.

Konuşan.: Buradan da tövbeni yamuk bırakırsan..

MSHekim.: Bi zahmet onlarda kendilerini ayarlasınlar RABBımız celle celâlehu yâni esâsen ibâdet kendimize ya kimisine ne şeysi var hayat hiçbir şey olmasa onun eksikliği mi olur veyâhutta yaptığımız fazlalık mı olacak, kendimize kendi menfaatımıza ALLAH kullarına o hâle düşmesinler CeheNNemde yakıp duruyor insanoğlu o kadar kudsal bir beşer bir yaratık ki meleklerden çok üstündür. yâni böyle CeheNNeme gitsin ve yansın diye ALLAHu zü’L- CeLÂL böyle şefkat ve merhameti dilersen Rasûlullah buyuruyor ki.: “En Şefûk ve atuf olan anadan yetmiş kat var çünkü kulunu o kadar sever o kadar Afuv o kadar Raûfdur." O sebeble yâni minnet etmeyelim yâni yaptığımız kendi rızamız.. hâşâ ALLAH. sen yapsan ne yapmasan ne hiç, istesen ne istemesen ne böyle Şefûk ve Afuv bir tavsiyedir kulların yararına söylüyor, uyarıyor. Hatta Hazreti Hamzayı öldüren Vahşi’nin Hamzayı öldürdüğü tâbi Rasûlullah çok büyük te’sirler bıraktı hamzanın ölmüne çok üzüldü. Vahşiyi görmek istemiyor o kadar sonradan düşmanlık duydu. Evet Müslüman olacak amma nasıl olur?!. Amcasına böyle oldu “acaba hiç affı oluyor mu?” diyerekten ne zaman ki Âyeti Celîle geldi.. Efendim ALLAHu zü’L- CeLÂL yâni tamamen illâ ki müstesnâ olan kâfirlerin durumu.: “innellahu la yuftilu enihi ve kebiri… yâni bu Âyeti Celîle buyuruyor ki, ALLAHu zü’L- CeLÂL şirkten gâyesi, şirki asla kabul etmez mağfiret etmez af etmez şirkten gayrısı ne ise RABBımız.: “innellahu la yenfiru enüşreke kebiri ve yevmi fi ma zalike minel yeşaa..” bu da var yâni ALLAHu zü’L- CeLÂL şirk üzerine olan bir kişi asla mağfiret etmez şirkten gayrısı ALLAHu zü’L- CeLÂLin deyişine göre ister azâb ister ister..

Konuşan.: Mevlânânın.: “yüz elli kez tövbenizi bozsanız gel!” dediği bu şekilde değil mi Hocam?

MSHekim.: Tâbi tâbi umut kesilmez, umut kesmek küfürdür yâni umut kesmek affetmez kelimesi küfüre getirir yâni ne var ya Rahmetinden seni hiç affetmez ya Rahmetinden ye’se düşmek veyâhutta bu gibi affu mağuret etmemek bu gibi kelimeler küfürdür. Şimdi ki bunu getirince RABBımız şirki affetmez. mâdem seni dilediği ALLAHu zü’L- CeLÂL nefiyetine bağlı dilediğini affeder Vahşiye dediler ki.: “Hemen gel!. nasıl olsabir şey bırakmıyor!” Vahşi de diyor ki.: “Bilmiyorum ki meşiyetini yoksa affolan kısmımıdır yoksa af etmeyeci kısmımıdır!.”
Bir miktar böyle durduktan sonra ALLAHu zü’L- CeLÂL;

قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَى أَنفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِن رَّحْمَةِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًا إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
“Kul yâ ıbâdiyellezîne esrefû alâ enfusihim lâ taknetû min rahmetillâh (rahmetillâhi), innallâhe yagfiru’z- zunûbe cemîâ (cemîan), innehu huve’l- gafûrur rahîm (rahîmu).: De ki: "Ey nefsleri üzerine israf yüklemiş (haddi aşmış) kullarım! Allah'ın Rahmetinden ümit kesmeyin. Muhakkak ki ALLAH, günahların hepsini mağfiret eder (sevâba çevirir). O, muhakkak ki O; GAFÛR'dur (mağfiret eden), RAHÎM'dir (rahmet nuru gönderen)." (Zümer 39/53)

Kullarıma söyleyin çok israf etmişler, çok hataları yapılmıştır amma ne diyor.: lâ taknetu min Rahmetillâh .:ALLAHın Rahmetinden umudunuzu kesmeyin!” ALLAHın Rahmetinden umut kesmek küfürdür.. innallâhe yagfiru’z- zunûbe cemîâ.. ALLAHu zü’L- CeLÂL zünübleri tamamen umumîyetle mağfiret eder.. Haa.. innehu huve’l- gafûrur rahîm.. O; GAFÛR'dur RAHÎM'dir.. cem’i tamamen hiçbir şey bırakmaz o zaman Vahşi.: “tamam!.” deyip imân etti.. Onun için Vahşi esâsen bu âyet, hiçbir şey bırakmadı bir pürüz bırakmadı..
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMED SIDDIk HEKİM SIRR SOHBETLeRi

Mesaj gönderen Hakan »


Konuşan.: Hocam kazalarda yatsı namazıyla ikindi namazının ve öğlen namazının son sünnetlerini kılmalılar mı

MSHekim.: Yok yok kazalarda sünnetleri kılmazsınız vitri kılarsınız vitir vâcibdir

Konuşan.: Hangi namazda ALLAH diye yapışırsan kusur olmaz bunda farzsa farz sünnetse sünnet varısa "Yâ RABBi eskiden kaza namazı onun yerine olsun olmazsa ilk günümde karşı gelsin beni kurtarsın." diyor..

MSHekim.: Şimdi hâli hazır tövbe hususunda buyuruyor ki.:

إِلَّا مَن تَابَ وَآمَنَ وَعَمِلَ عَمَلًا صَالِحًا فَأُوْلَئِكَ يُبَدِّلُ اللَّهُ سَيِّئَاتِهِمْ حَسَنَاتٍ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا
“İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât (hasenâtin), ve kânallâhu gafûren rahîmâ (rahîmen).: Ancak tevbe eden, iman eden ve salih amellerde bulunup davranan başka; işte onların günahlarını ALLAH iyiliklere çevirir. ALLAH, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.” (Furkân 25/70)

وَمَن تَابَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَإِنَّهُ يَتُوبُ إِلَى اللَّهِ مَتَابًا
“Ve men tâbe ve amile sâlihan fe innehu yetûbu ilâllâhi metâbâ (metâben).: Ve her kim tevbe edip iyi davranış gösterirse, şüphesiz o, tevbesi kabul edilmiş olarak ALLAH'a döner.” (Furkân 25/71)

Bu şekilde tevbe yaptıktan sonra “illâ men teabe ve amele sâlihan..” ve zikrullâhi ve ekimis salât” seyyia yerine hasane doldurur ALLAHu zü’L- CeLÂL;

اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ
“Utlu mâ ûhıye ileyke mine’l- kitâbi ve ekımı’s- salâ t (salâte), innes salâte tenhâ ani’l- fahşâi ve’l- munke r (munkeri), ve le zikrullâhi ekber (ekberu), vallâhu ya’lemu mâ tasneûn (tasneûne).: Kitaptan sana vahyedilen şeyi oku ve salâtı ikâme et (namazı kıl). Muhakkak ki salât (namaz), fuhuştan ve münkerden nehyeder (men eder). Ve ALLAH'ı zikretmek mutlaka en büyüktür. Ve Allah, yaptığınız şeyleri bilir.” (Ankebût 29/45)

yapmadığı takdirde meselâ tevbe etti oturup pazarlığını yapacağım ve fazla sürmeden vefât ettiyse buna göre âdeta yapılmış gibi olur..

Konuşan.: Hatta bu âyete Hacı Hüseyinin orada otururken bunun mealini söylediydiniz de nasıl olduğunu mesala sırf kaza kılıyorlar câmilerde eskiden beri ben de sordum bu âyeti celîleye göre tevbe etti imân etti namazı sâliha amele devâm etti geçmişlerden seyyiatları dâhi haseneye tebdil eder diye ben de sordum hatta dedi ki seyyiatların haseneye tedbil etme şu şekilde olur bu şekilde olur haaa o zaman farkına vardım ki tevbede tam tövbe eder de dönüş yaparsa kullarda sahabe gibi.

MSHekim.: Yâni nasil tövbenin de hadisin de tamamen kesinlikle şöyledir bir sığırdan süt çıktı tekrar yerine avded eder mi, mümkün mü? İşte tövbe ettiğin zamanda öyle bir tövbe ki tekrar o seyyiata bir daha girmemesi lâzım bu bu tövbenin şartı bu..

Konuşan.: Yâni süt ineğin memesine tekrar dönmediği gibi sende o seyyiata dönmemelisin..

MSHekim.: kesinlikle o seyyiata girmemek böyle olduktan sonra esâsen farkında amel olmadı arkasında vefât etti ise ameli aftır o inânçla o kasdıyla o gâyeyle ciddiyet olduktan sonra budur yoksa niye tevbe edilir tevbenin usulü budur.

Konuşan.: Buradan da tövbeni yamuk bırakırsan..

MSHekim.: Bi zahmet onlarda kendilerini ayarlasınlar RABBımız celle celâlehu yâni esâsen ibâdet kendimize ya kimisine ne şeysi var hayat hiçbir şey olmasa onun eksikliği mi olur veyâhutta yaptığımız fazlalık mı olacak, kendimize kendi menfaatımıza ALLAH kullarına o hâle düşmesinler CeheNNemde yakıp duruyor insanoğlu o kadar kudsal bir beşer bir yaratık ki meleklerden çok üstündür. yâni böyle CeheNNeme gitsin ve yansın diye ALLAHu zü’L- CeLÂL böyle şefkat ve merhameti dilersen Rasûlullah buyuruyor ki.: “En Şefûk ve atuf olan anadan yetmiş kat var çünkü kulunu o kadar sever o kadar Afuv o kadar Raûfdur." O sebeble yâni minnet etmeyelim yâni yaptığımız kendi rızamız.. hâşâ ALLAH. sen yapsan ne yapmasan ne hiç, istesen ne istemesen ne böyle Şefûk ve Afuv bir tavsiyedir kulların yararına söylüyor, uyarıyor. Hatta Hazreti Hamzayı öldüren Vahşi’nin Hamzayı öldürdüğü tâbi Rasûlullah çok büyük te’sirler bıraktı hamzanın ölmüne çok üzüldü. Vahşiyi görmek istemiyor o kadar sonradan düşmanlık duydu. Evet Müslüman olacak amma nasıl olur?!. Amcasına böyle oldu “acaba hiç affı oluyor mu?” diyerekten ne zaman ki Âyeti Celîle geldi.. Efendim ALLAHu zü’L- CeLÂL yâni tamamen illâ ki müstesnâ olan kâfirlerin durumu.: “innellahu la yuftilu enihi ve kebiri… yâni bu Âyeti Celîle buyuruyor ki, ALLAHu zü’L- CeLÂL şirkten gâyesi, şirki asla kabul etmez mağfiret etmez af etmez şirkten gayrısı ne ise RABBımız.: “innellahu la yenfiru enüşreke kebiri ve yevmi fi ma zalike minel yeşaa..” bu da var yâni ALLAHu zü’L- CeLÂL şirk üzerine olan bir kişi asla mağfiret etmez şirkten gayrısı ALLAHu zü’L- CeLÂLin deyişine göre ister azâb ister ister..

Konuşan.: Mevlânânın.: “yüz elli kez tövbenizi bozsanız gel!” dediği bu şekilde değil mi Hocam?

MSHekim.: Tâbi tâbi umut kesilmez, umut kesmek küfürdür yâni umut kesmek affetmez kelimesi küfüre getirir yâni ne var ya Rahmetinden seni hiç affetmez ya Rahmetinden ye’se düşmek veyâhutta bu gibi affu mağuret etmemek bu gibi kelimeler küfürdür. Şimdi ki bunu getirince RABBımız şirki affetmez. mâdem seni dilediği ALLAHu zü’L- CeLÂL nefiyetine bağlı dilediğini affeder Vahşiye dediler ki.: “Hemen gel!. nasıl olsabir şey bırakmıyor!” Vahşi de diyor ki.: “Bilmiyorum ki meşiyetini yoksa affolan kısmımıdır yoksa af etmeyeci kısmımıdır!.”
Bir miktar böyle durduktan sonra ALLAHu zü’L- CeLÂL;

قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَى أَنفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِن رَّحْمَةِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًا إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
“Kul yâ ıbâdiyellezîne esrefû alâ enfusihim lâ taknetû min rahmetillâh (rahmetillâhi), innallâhe yagfiru’z- zunûbe cemîâ (cemîan), innehu huve’l- gafûrur rahîm (rahîmu).: De ki: "Ey nefsleri üzerine israf yüklemiş (haddi aşmış) kullarım! Allah'ın Rahmetinden ümit kesmeyin. Muhakkak ki ALLAH, günahların hepsini mağfiret eder (sevâba çevirir). O, muhakkak ki O; GAFÛR'dur (mağfiret eden), RAHÎM'dir (rahmet nuru gönderen)." (Zümer 39/53)

Kullarıma söyleyin çok israf etmişler, çok hataları yapılmıştır amma ne diyor.: lâ taknetu min Rahmetillâh .:ALLAHın Rahmetinden umudunuzu kesmeyin!” ALLAHın Rahmetinden umut kesmek küfürdür.. innallâhe yagfiru’z- zunûbe cemîâ.. ALLAHu zü’L- CeLÂL zünübleri tamamen umumîyetle mağfiret eder.. Haa.. innehu huve’l- gafûrur rahîm.. O; GAFÛR'dur RAHÎM'dir.. cem’i tamamen hiçbir şey bırakmaz o zaman Vahşi.: “tamam!.” deyip imân etti.. Onun için Vahşi esâsen bu âyet, hiçbir şey bırakmadı bir pürüz bırakmadı..

Konuşan.: Bende “leyse leke mine’l- emri” sandım.

MSHekim.:

لَيْسَ لَكَ مِنَ الأَمْرِ شَيْءٌ أَوْ يَتُوبَ عَلَيْهِمْ أَوْ يُعَذَّبَهُمْ فَإِنَّهُمْ ظَالِمُونَ
“Leyse leke mine’l- emri şey’un ev yetûbe aleyhim ev yuazzibehum fe innehum zâlimûn (zâlimûne).: (ALLAH'ın) Onların tevbelerini kabul etmesi veya zalim olduklarından dolayı azâblandırması işinden sana bir şey (sorumluluk ve görev) yoktur.” (Âl-i İmrân 3/128)

Şu meselede aleyhisselâtı vesselâm vaktiyle esâsen “bu konuda senin yapabileceğin bir şey yoktur. O ya onların tevbelerini kabul edecek ya da onlara azâb edecek. Çünkü onlar, zâlim kimselerdir.”
Bu esâsen Vahşi hususunda gelmiş bir mesele. Çünkü artık affetmez diye çünkü Rasûlullah “gelme!” diyerekten “Bu Rasûlün amucasını öldürdü etraf böyle söylüyor. affedilir mi!? Bu şekilde Hamza radiyallahu anhu gibi Rasûlullahın Amcası hiç affa uğrar mı, bu aff edilir mi?!” diyerekten. Hemen ALLAHu zü’L- CeLÂL uyarıyor.: Leyse leke mine’l- emri şey’un ev yetûbe aleyhim ev yuazzibehum fe innehum zâlimûn.. Bu hususta karar ve hüküm vermeyin çünkü sizin işiniz değil dilediğimi ALLAH buyuruyor o sebeble böyle umutsuz hâle getirmek ye’se düşürmek vs ALLAHu zü’L- CeLÂL edecek ki nasıl ki Vahşi, Hamzayı şehîd ettiyse, Müseylemetü’l- Kezzâbı da aynı darbe ile gebertti ALLAHa şükürler olsun.. “Evet Esadü’n- Nası/İnsanların Asalanı Hamzayı öldürmede elimden çıktı idi yâni o zaman ale’l- küfürde idim yaptım!.” diyor. “Fakat şimdi nasın en şâkisi olan, Rasûlullahın karşısında Rasûlluk ilan eden kimseyi de bunu da bana nâsib etti.” diyor..

Konuşan.: Hocam Vahşi imân ettikten sonra, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Fazla görüşmeyelim!.” diye söylemiş mi?

MSHekim.: “Karşımda böyle görünce hatıra getiriyor da karşılaşmayalım..” bu kadar yâni Sahebeler arasında en edna mevkideki Vahşidir. Buna rağmen Velîyler arasında Üveys Hazretin üstünde bir kimse yoktur yâni Sahabe Devresinde, Rasûlullah Devresinde yaşayan bir kimsedir. Ama gelip de Anası sebeb olup gelemedi. Ama sonradan gelmeye takaatı kalmadı. Çünkü gelse Rasûlullahı görür görmez yanardı O'nun NÛRu bir kere onu hemen yakar. Çünkü AŞK MUHABBET fazla, karşı karşıya gelince hiç tahammül edemez. Onun için gelemedi. Buna rağmen Üveys Hazretleri, Vahşiyle arasında Vahşinin ayağı Üveysin omuzundadır.. Haa edna sahebenin Üveys ise, Hayru’l- Tâbiin, İttifakla Emri’l- Akaid Tâbiinlerin Reisidir.. Haa böyle hatta İmâmı RABBane Hazretleriyle ki Üveys Hazretleri sahabenin meziyetlerini bir dakika şöyle bir duraklama, şöyle bir etmiiş olsa idi bin cana bedel olurdu yâni.. isterse gelse de helâk olsa da gelirdi amma tâbi onda da esâsen bir kader olacak yaşadı da taa Hazreti İmâmı Ali kerremallahu vechehu Sıffın Harbinde o da şehîd oldu. Kader bu .. gelmedikten sonra nâsibi varmış

Konuşan.: İmamı Şâfi öyle mi buyurmuştu Hocam Dünyâda zikir ALLAHa zikir olmasaydı ahbabı yaranla ölüm korkusu olmasa idi bu Dünyâda durmaktan..

MSHekim.: İlim Meclisi esâsen CeNNetin Bahçelerindendir hem zikir hem ilim her ikisi de Dünyâda bulunulursa bulunulsunlar evlakin CeNNet Bahçeleridir o sebeble Kur’ÂN okumak bundanda daha mı şey Kur’ÂNı Azimuşşan kıymet ve değeri var sa da fakat ilimle ilme ihtiyar olunur bu da Kur’ÂNı Azimuşşanı muhteviyatının bilinmesi zâten ilimle değil midir yâni şu kadar nevâfil …. Olsalar binlerce meclisin ayarındadır..

Konuşan.: ALLAH! ALLAH!. Maaşalah kardeşlerimizi bulup geliyorlar nasıl haber alıyorlar Antalyadakiler çok müstesnâ..

MSHekim.: Antalya bâzı rüyâları oluyor veyâhutta soruları vardır.. tâbi duydukları ettiklerini getiriyorlar işte bir gün bir Başçavuş Astsubay ALLAH selâmet versin çok acayip rüyâlar görür, çok enteresan. Bir tanesini anlattığımız gibi bir doktor milletin bu kulaklar arkasında açıyoruz bembeyaz bir perde vardır beyazı da açıyoruz arkasında siyah bir perde vardır bunu olunca tâbi ben soruyorum.: “Efendim bu siyahlık nedir?” siyahı anladın mı işte bu hakkı duyurmayan budur hakkı duyurmayan bu siyahlığıdır.. ben bunu …. ameliyat ediyoruz çıkarıyoruz o siyahlığı ve kapatıyoruz.. “Peki dedim ne kadar varmış?” “300 kişi” kendi etrafımızda düşündüm elhamdülillâh hiç de şüphe etmiyorum inânmayacak kabullenmeyecek kimse yoktur elhamdülillâh.. Peki bizden öteden beri herhangi bir yanlışlık herhangi bir şey sağlıklı sıhhati neyse bunları anlatıyorsun bunların itimatları vardır. sonra da aklıma geldi ki her hâlde kitabı okuyacak olan kimseler bu kitabtan faydalanacaklar, herhâlde hakkı seçecekler ondan şey ettim ilim hep hakikaten bugünkü fitneler karşısında büyük bir mâlumât verilmiştir. Bu hâller gelmeden seneler evvel bayağı oldu üç sene oldu bunu meydana getirdik ve bir 1994 den bu yana biz sonradan hacca gittik mâdem bizim yâni Âlemet-i Kıyameh bizim çıkardığımız gibi şerh hâle getirdiğimiz hâlde onlar daha yeni çıkarmışlar “Ümmü’l- Kura” Mekke’deki olan.. En meşhur Ümmü’l- Kura isimli bir şeysi vardır ulâme hissesi vardır oradaki âlimler “Şifâtül el Kitabul eş Şifâ fi Efsadu sea” yâni “Kıyamet Âlemetleri” Suudi bizâtihi yazmıştır..
Nitekim hâli hazır Zümreler vardır daha hâlâ inânmıyorlar yâni.. Ne Muhammedu’l- Mehdîyi, ne Deccâli, ne de Hazreti İsâyı, ne Yecüc Mecüc ne Turi Şemsinin Mağrubiha ne de, Dabbetü’l- Arz hususları.. Ondan sonra Efendim mü’min kâfir geçtikten sonra artık ayrıldıktan sonra Kur’ÂN’da ref’ olunacağı Kâbe’nin yıkılması vs. üç tane husus vardır yâni yer altı birisi, şarkta birisi, garbta birisi Ceziretü’l- Arapta olacak bunlar bunlar tamamen yazmış ALLAH selâmet versin bayağı bi.. hâlâ daha inânmıyorlar ne âyetleri ne hadisleri yâni bunlar anlattığımız âyetleri vardır hadisleri vardır yâni âyeti olan kimselerin inkarı küfürdür.. yok Efendim, bilmem Efendim iki binde Efendim güneş batıdan doğması “Bizim Efendi batıdan gelmiş İslâmi güneş olmuş..” hâlbuse güneş batıdan doğduğu zaman hem imân hem tövbe kapısı kapanıyor, güneş batmadan evvel batıdan doğmadan o geceye kadar imânlı doğdu ise imânlı tövbe ettiyse tövbe geçerli tam ama o gece uzun bir gecedir çok uzun üç gece kadar uzun olacak. halk kalkıyor teheccüd yapacak okuyor bakıyor fecr yok tekrar yatıyor üç gece kadar uzun oluyor artık bunda bir hâl vardır diye tamamen mescidlere câmilere doluşurlar, ağlanırlar sızlanırlar sonradan baksalar ki batıdan geliyor kapkara bir yâni şuası yoktur bir evdat verir gibi.. Bir tanesi bu Nurculardan bir tanesi profesör bunu anlatırken.: “Efendim diyor güneş batıdan böyle dönmüş olsa ne kadara maal olacağını bimem, şu bilmem bu..”
Ben felsefeci değilim felsefeyi de bilmem ben ALLAHu zü’L- CeLÂL buyuruyor En’âm Sûresinin şu sayfasında esâsen İblis dâhi.. İblis vaktiyle tâbi Âdemoğlunun sebebiyle secde etmediğinden dolayı terk olundu lânet olundu terk olundu. ALLAHtan istedi ki.: “Bana da hiç olmazsa bu hâle getirdikten sonra bu hâle fırsat ver ki Âdemoğlundan intikamı alayım!” diye kendisine güneş doğuncaya kadar “Yevmü’l- Ma’lum” diye verilen güneş batıdan doğuncaya kadar fırsat vermiştir. Güneş batıdan doğduktan sonra Şeytan artık alt üst oluyor, kendisini yuvarlıyor çamurlarda etrafından.: “Ne oluyor sana bu ana kadar böyle perişan böyle bir hatsiz böyle güçsüz hiç böyle düşmedin ne oluyor sana?.”
“Bilmezsiniz benim işim artık burada bitti!.”
Çünkü Şeytanın işi kalmıyor ki imânlı ise imânlı kâfirse kâfir tövbesi varsa var yoksa yok, artık kapandı değişmedi yâni imânı artık imânlı ise değişmedi Şeytan artık burada kaldı ama değil ise zâten Şeytanın işi yâni bu şekilde hep açık anlatılıyor tefsirlerde söyleniyor ve hâlâ daha..
Ben feylesof değilim ki bu böyle yıkılacakmış bilmem ne bize düşen dinimiz =>mantık ve akıl değil de =>Mesned Dinidir.. ALLAHu zü’L- CeLÂLin Âyetinde var mıdır =>amennâ ve sâdeknâ bu şarttır. İnkar ->küfür olur.
Ebu Hanife bizâtihi kendisi söylüyor Fıkhı’l- Ekberinde vardır.. Ben, ikrâr ederim ki Deccâlin Hurucu, Hazreti İsânın gökten nuzuli, yecuc ve mecucün zuhuru ve güneşin de batıdan doğması ve sair diğer alâmetler âyet ve hadise dayalı olanı varsa bunlar haktır hakk olacaktır..
Ebu Hanife, akidesinde bunu söylüyor. Ötekisi de Nesefî de aynı söylüyor. Daha fazlasıyla Efendim Kemaleddini İbni Rumam Mûsâlesinde bu dördü saydıktan sonra Dabbetü’l- Ardı yâni Dabbetü’l- Ardı çıktığında mü’mini ve kâfiri ayıracak olan şey Neml Sûresinde;

وَإِذَا وَقَعَ الْقَوْلُ عَلَيْهِمْ أَخْرَجْنَا لَهُمْ دَابَّةً مِّنَ الْأَرْضِ تُكَلِّمُهُمْ أَنَّ النَّاسَ كَانُوا بِآيَاتِنَا لَا يُوقِنُونَ
“Ve izâ vakaa’l- kavlu aleyhim ahracnâ lehum dâbbeten mine’l- ardı tukellimuhum enne’n- nâse kânû bi âyâtinâ lâ yûkınûn (yûkınûne).: Ve onların üzerine (ALLAH'ın Kitap'ta söylediği) söz vuku bulunca, onlara arzdan dabbe çıkardık (çıkarırız). O da, insanların bizim âyetlerimize kesin bir bilgiyle inanmadıklarını onlara söyler.” (Neml 27/82)

Dabbetü’l- Arz, vakti geldiğinde var olacak ve kendisine esâsen de tekelümü vardır, halkı seçiyor mü’min mi kâfir mi yâni ikisini ayırıyor. Hazreti Mûsânın Asâsıyla değdiği zamanda mü’min yazar. Süleyman aleyhisselâmın Hatimini vurdu mu kâfir değişmez, dediği bir şey yoktur o zaman ya mü’min bana şunu ver ya kâfir bana şunu ver açık artık küfrü ve imânı ayırmış oluyor.. Bu Dabbe bu şekilde yapacak bunlar ne bileyim ben Dabbetü’l- Arz diyor ki ya mü’min veyâ kâfir taksillerin çoğalmış bâzı siyah beyazdır diyor ne diyelim ki güneş batıdan doğma birisi zâten gelmiş oradan güneş gibi ötekilerde Beyaz Sarayı diyor Beyaz Saray Hazreti İsâ Minâretü’l- Beyda şimdiki olan Minâretü’l- Beyda, Mescidi Emevîde vardır Hazreti İsâ oraya inecek. bunlar bunu Beyaz Saraya götürdüler oradan uçacak da helekopterle mi ne diyeyim..

Konuşan.: MuhaMMed Mehdî hadis listesi var değil mi.

MSHekim.: Celâleddini Suyutî buyuruyor ki “kitabul hafiful fetafi farzul ufful” yâni bir fasıl açmış “Kitab- ül Arf'il Verdi fi ahbar'il Mehdî” 450 hadis vardır toplamış ne varsa hadi bakalım sâdece bir Celâleddin Suyutî bu kadar derlemiş

Konuşan.: Babasının ismi Abdullah ismi MuhaMMed Mehdî diye biri geldi geçti diyor Mehdî diyor geçti diyor yâni. Bâzıları kendi büyüğünü Mehdî diye anıyor..

MSHekim.: Hayır geçtiyse yâni nerede geçmiş kimin oğludur nasıldır bu yâni vaktiyle Molla Sâid’e Mehdî diye o mu..

Konuşan.: ondan olan onu başkası başkasını diyor karşısında olanı da Deccâl olarak tâbir ediyorlar Beyaz Saraya indirmek üzere adamı yerine ilettik

MSHekim.: Herkes kendi başkanına Mehdî diyor değil mi!ç

Konuşan.: Efendim bu gardaşlar Antalya’ya geldiklerinde dönüşlerinde derlerdi ki.: “Mübârek biz buraya geldiğimizde haz duyuyoruz fakat öbür tarafa gittik mi garip kalıyoruz siz o zaman şöyle tavsiye edersiniz sıkıldığınız zaman böyle ihvanlarınızı kendi meşrebinizden seçiniz ziyâret ediniz böylece sıkıntınız gider.”

MSHekim.: Vallahi bunu ben söylemiyorum Şeyhimiz böyle buyuruyor yâni bu ondan aktarma böyle bir sıkıntı durumu geldiği zamanda kardeşlerinden bir kimseyle denkleşin bu durumları mübârekleri anlatırken içiniz ferahlar sıkıntı gider rahatlarsınız bu..

Konuşan.: Bu yönü bu Efendim şimdi ise bakıyoruz fitne zamanında gerçekten diğer meşreblerde de bilhassa Nakşîde öyle diyor bu yola seyr ü sülük eden kişi herkesle ünsiyet edemez arkadaşlık edip oturamaz..

MSHekim.: Yok be bir başkalık mı onlar yâni..

Konuşan.: Yok o yönden değil Efendim ünsiyet edememesi onun beslendiği kanal başka bunların oturduğu yer başka şimdi Dünyâ Ehliyle öbürkü ehli otursa ondan bir zevk alamaz..

MSHekim.: vallahi onlar ne arzuladıkları başka yere giderlerde belki düzelir diye şey olsunlar başka şey olmasınlar belki duyarlar daha iyi şey olurlar çıkarlar giderler de gelir azalır diye belki bu yönden söylüyorlar yoksa her fert esâsen filhakikat söylemiş olsa tâbi bunların başka şey bir branş bu Muhabbetini bu gibi şeyleri mevcud değildir katılaştırıyor bu gibi şeylerse olabilir yâni ama bunlarınki adam kendilerinden gayrısı hiçbir yere gidemiyor korkuyor onlardan şey oluyor bu olur..

Konuşan.: Tasavvuf Ehli söylemiş Efendim yâni.: “bu yola seyr ü sülûk eden kişi tasavvuf yolundaki kişi herkesle ünsiyet edip gönül dostluğu kuramaz” diyor..

MSHekim.: o artık gönül dostu tâbi insan zâten ALLAHu zü’L- CeLÂL insan fazlaca bir muhabbet ettiği fazla bir haz duyduğu meselâ kendimiz bile başka bir anlatırken tâbi bizi tatmin etmiyor o başka esâsen herkes kendisini beğenir hitabıyla herkes kendi şeyleriyle başbaşa kalıyor amma eğri de doğru da esâsen, kendi adamlarını arıyor şeyde de şimdi hâli hazır gelseler vallahi ben bir kimsenin esâsen bir dâvet etmiyoruz kimseye de demiyoruz herhangi bir yarar da herhangi bir zararda bu yönde de değiliz yâni Ümmeti MuhaMMedin hepsinin iyi olmasını dileriz fakat böyle yâni hakk yolunda olmayıp da davâ sâhibleri vallahi beni tatmin etmiyor bir kere onlarla …. Ediyorum insan tâbi hâliyle ama sorarsan hepsi hakk tâbi her hakkın bir hakikatı vardır her hakkın bir hakikatı vardır sizdendir kısaca söyleyeyim kısaca, ALLAHu zü’L- CeLÂL Dünyâ yaratılmış mahlukatların en adisi en kerih gördüğü Dünyâdır. Dünyâ yaratırken Dünyâya şöyle buyuruyor.: “Eğer benim emrimde bir sivrisinek kadar kıymet ve değer olsaydı Dünyâda kâfirlere bir yudum bile vermezdim hepsini mü’minlere verirdim.. lev kaneti Dünyâ indellâhi cenâhata taamül cenâha raubihim meşaribâ kâfire şevbetel naim.." yâni Dünyâ ALLAHu zü’L- CeLÂL nezlinde kıymet ve değeri bir sivrisinek kadar kıymet değeri olsa kâfirlere bir yudum vermez hepsini Müslümanlara verir demek ki hiç biri sivrisinek kadar değeri ve kıymeti yoktur. çünkü adidir Dünyâ denânetten geliyor adilikten geliyor ismi zâten böyle onun için ed Dünyâ aduyye esâsen buyuruyor ki İmâmı RABBanî Mektubâtında okursanız görürsünüz arada sırada esâsen Hubbu’d- Dünyâ nafi tü külli hakikati.. Hataların başı Dünyâyı sevmektir. Peki Dünyâyı seven bir kimse yâni iki zıt vardır Dünyâyı seven bir kimse ALLAHu zü’L- CeLÂLin kalbinde Muhabbeti varsa vallahi Dünyâ Muhabbeti kalbe girmez ama kalbinde Dünyâ Muhabbeti varsa ALLAHın Muhabbeti kalbe girmez çünkü bir kalbde iki zıt olmaz.. bir kere bu ölçü bu yâni ölçü bu.. çünkü zıt birbirine asla birisi giriyorsa diğeri çıkar paylaşmaz.. onun için hubbul Dünyâ nafi tü külli hakikatı.. Hataların başı Dünyâyı sevmektir.. Sevdiği takdirde Muhabbetullah artık.: “Ben ALLAHı seviyorum!” dediğinde yanlıştır. Evet, dilde söylüyorum ama ciddiyetle candan değil yâni.. çünkü RABBımızı nasıl tanıyacağız, nasıl diyeceğiz insan kendine bir çok kimse meselâ kendisine yararlı herkese yardımcı olur.. arzuladığın ihtiyaçlarını temîn ediyor o kişiye Muhabbetin nasıl, iyi değil mi?. hem işini onunla bitiriyorsan hem dara düştüğünde hiç esirgemeden veriyor ise bir beşer iken senin ayarında nasıl seviyorsun öyle değil mi.. Düşün bir kere ALLAHu zü’L- CeLÂL verdiği ni’metleri sayılmayacak derecede mü’min için karşılıksız minnetsiz.. haa melâikelerden üstün kâinât bizler için çalışıyor, bu hepisi bizim için Âdemoğlu için düşünün esâsen.. peki insan yâni böyle esâsen kullarıyız Efendim ALLAHu zü’L- CeLÂL bizi yoktan var etmiş bu ni’metleri sayılmayacak derecede vermiş ve Dünyâda esâsen aç bırakmıyor, açık bırakmıyor her istediğini alıyorsun veriyorsun yiyorsun ve hiç minnetsiz bu şeyi sana gelecekte te CeNNeti de vaad ediyor hani biz bunu onu da artık ebedî istirahatını sağlamış olursunuz buna rağmen böyle Şefûk böyle Atûf olan ALLAH şimdi biz ona karşı yâni nasıl sevmek lâzım ya nasıl saygı duymamız lâzım.. nasıl onun sözünden çıkmamak lâzım çünkü muhtacız herşey onunla bitiyor yapsan yapsan ne yapacaksın!. Haa yâni esâsen asâlet sana o kadar iyilik yapan bir RABB celle celâlehu ancak Nemrud olur.. namerd kısmı böyledir iyilik yaptığında onu ben hazır bekliyorum namerd olan kişi iyilik yapana arkasında kötülük gelir amma asâlet sâhibi birisi ya ALLAHu zü’L- CeLÂL bu bizim yaptığımızın onunla ne alâkası var ne ibâdetimiz kendisine varabilir ne yarar getirebilir ne zarar getirebilir hemi aynı zamanda biz buna ne yapabiliriz yapacağımız tamamen kendimizin yararınadır ALLAHu zü’L- CeLÂLin bunda bir yararı yok ki buna rağmen insan insan bir me’mur bir âmir sistemîne nasıl korkuyor aceba sicilime şöyle verir böyle verir diye daima onun şeyyini arıyor onun keyfini arıyor ona saygı duyor ALLAHu zü’L- CeLÂL bir me’mur bir âmir kadar hiç hükmü yok mudur düşünün bir kere.. ALLAHu zü’L- CeLÂLe karşı insan bir kul nasıl olması lâzım nasıl olması lâzım.. eee Dünyâyı sevmiyor anlatıyor Dünyâyı sevmiyorum diyor adidir yok Efendim bu herşeyin üstünde ALLAHı bırakıyor kendi Dünyânın keyfinin arkasında koşuyor vallahi ikisi bir kalbde buluşmaz bir kere.. kalbde ham ALLAHın Muhabbeti hem Rasûlullahın Muhabbeti vallahi Dünyâ esâsen Dünyâ girdiği yerde bir kere o da çıkar paylaşmaz bir kere ALLAHu’l- Azîm.. şöyle buyuruyor Marufu Kerhî.: “Vallahi evliyâ ne olursa olsun kelbinde bir zerre kadar Dünyâ Muhabbeti varsa hâlisâne bir secdeyi dâhi yapamazlar..” Safîyâne bir secdeyi dâhi yapamaz muktedir olamaz bir zerre Dünyâ Muhabbeti olduğunda.. haah çok düşmandır terstir ters geliyor ama diyeceksiniz ki.: “Dünyâdan çıkalım mı ?.”
Yok efendi çıkmayalım çalışırız âhiretimizi ma’mur etmek için çünkü bu Dünyâda âhireti sağlayabiliyoruz vermiş bunu yerli yerine vaktında Efendim yardım edelim Herhangi bir dara düşmüş bir kimseye çalış çalışalım hizmet esâsen koşan eden fakat gaflet ALLAHın Dünyâda da emirlerine karşı gaflete düşmemek bu kire bu çalış hem CeNNeti satın alırsın hem ALLAHın Rızasını celb edersin.. bizim zâten gelişimiz gâyesi bu değil midir imtihan diyârıdır bu neticesi bakalım kazandık mı kazanmadık mı mesele bu bu.. hepimiz imtihan diyârındayız mutlaka mutlaka iki yoldan birisini seçmiş olacağız mutlaka başka yol yoktur.. İmâmı Gazalî, Mu’tezile diyor ki Mu’tezile meselâ bir hata işlediğinde bâzı diyor ki Efendim Mu’tezilenin dediği bir büyük bir kebâir işlediği zamanda ne kâfir ne mü’mindir.. Mu’tezile Mezhebi “büyük hatayı işleyen bir kimseye kâfir de demiyorlar mü’min de demiyorlar..” İmâmı Gazalî de diyor ki.: “Vallahi yol üç kere yok bir kere ikidir ya sâid olacak yâni esâsen sâid hâlikun fi’l- CeNNeti …..sâid.. başka yok ki Mu’tezile mü’min de etmiyor kâfir de etmiyor ikisinin arasında böyle bir şey yok mutlaka ve mutlaka ya CeNNetliktir ya CeheNNemliktir.. Düşünün bir kere CeheNNeme hiç gücümüz yetiyor mu aceba buna hiç yakışıyor muyuz ve olmayacak derse küfürdür mutlaka ve mutlaka bu Dünyâ öteden beri Âdemden başlamış ve Âdemoğlunun üzerine son verildi o mahşer başlayacak bu böyle Rasûlullah hakkında ne diyorlar Âhir Zaman Peygamberi demiyorlar mı öyle demiyorlar mı arkasından Peygamber gelmeyeceğine göre bekleyeceğimiz ne yâni karşımıza ne geliyor Âdem yeniden mi başlayacak.. yok vallahi öyle şey yok son esas son devreye gelmişiz ALLAH öyle buyurmuş ve kitabta da yazmışız bir buçuk günümüz vardır günün ibtidası da Muaviye’nin tahta oturuşu anından itibâren gün başlamıştır 1040 sene dediğin.. o andan itibâren gün bitiyor 1040 dan sonra yarım gün başlıyor.. 1440 sene dediğin zamanda sâdece bir asırlık kalıyor 100 sene kalıyor.. o asırda o yüz sene de tüm âlemeti sıra ile âdete şeceresi ardı ardına başlıyor başka yolu yoktur.. Haah bir gün salah devremizdir yarım gün de fesad devremizdir.. ila inde salâte ümmetî ala yevmin.. ümmetimin salah yönlerinde bir günleri vardır ama fesad dönemlerinde de yarım gün vardır bu bu başka hâli hazır 1420 sinde devâm etmekteyiz hâli hazır 1441 dendiği zamanda bir gün ve 4 asır.. video bitti..
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMED SIDDIk HEKİM SIRR SOHBETLeRi

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

MUHAMMED SIDDIK HEKİM Kaddesallahu sırrahu

20 KASIM 1999 B2 SOHBETİ..

MSHekim.: İlimden meydana getiriyorlar çeşit çeşit, milleti şeyden çıkarıyorlar Kur’ÂN yönünden hadise hâlbuki İmâm-ı Şâfi buyuruyor ki.: “el ilmi ma kale’l-lahu ve ma kale Rasûlullah ve kalu ricâldir.: İlim dediğim zaman âyet ve mutlaka hadis olması lâzım mâidesi Ahmed Mehmetin konuştuğu kelimelerdir.”
Onun için hâli hazır öyle bir bu asıra geçen asırda gibi daha bu gibi şeyler görülmüş değildir bir kere. Yok Efendim yok Şeytanlar dâhi cirit atıyor. Rasûlullah buyuruyor bizâtihi Şeytanlar fazlalaşacak iblis avâneleri ortaya çıkacak ülemânın şeysine şekline girecekler halka çok tefrikine küfre götürecekler çok bu kelimeler bir insanoğlu ALLAHın kulu böyle söyler mi.. “ben namazı efendim ben Türkçe okuyorum da, Kur’ÂN Araplara göndermiş Arapça olarak Kur’ÂN dâhi harfler var ya bu mukatta harfleri ALLAH dâhi bilmez..” diyor. Yahut bu Şeytan.. ne hacet kalmış Şeytana ne hacet kalmış küfrünü âdeta ilan ediyor. ALLAHu zü’L- CeLÂL Kelâmı olmasına rağmen içinde kelâmı nasıl bilmesin lâ havle velâ kuvvete, ALLAHu zü’L- CeLÂLi bu kadarda garip duruma düşürmüş gönderdiğini kelimeyi nasıl bilmez ise nasıl göndermiş çok çok feci daha şimdiye kadar yâni bilmiyorum Şeytan bile bu şekilde söyleyemez “innî ehâfullâhe rabbe’l- âlemin.: ben RABBul âlemînden korkarım.” diyor, söyler..

كَمَثَلِ الشَّيْطَانِ إِذْ قَالَ لِلْإِنسَانِ اكْفُرْ فَلَمَّا كَفَرَ قَالَ إِنِّي بَرِيءٌ مِّنكَ إِنِّي أَخَافُ اللَّهَ رَبَّ الْعَالَمِينَ
“Ke meseli’ş- şeytâni iz kâle li’l- insânikfur, fe lemmâ kefere kâle innî berîun minke innî ehâfullâhe rabbe’l- âlemin (âlemîne).: (Münâfıkların size vaadleri), şeytanın (vaadlerinin) durumu gibidir. İnsana: “İnkâr et (kâfir ol).” demişti. Fakat, inkâr ettiği zaman: “Muhakkak ki ben senden uzağım, elbette ben, âlemlerin RABBİ ALLAH'tan korkarım.” dedi.” (Haşr 59/16)

Ama Firavun “ene rabbukumu’l- a’lâ” diyor.:

فَقَالَ أَنَا رَبُّكُمُ الْأَعْلَى
“Fe kâle ene rabbukumu’l- a’lâ.: Sonra da (firavun) dedi ki: “Ben sizin çok yüce Rabbinizim.” (Nâzi’ât 79/24)

Bu nefis işi esâsen Şeytan nefis ayarında değildir bunu söylettiren “ene rabbukumu’l- a’lâ” dedirttiren Şeytan buraya girmez nefis tir emmâre emrettiği minvâl üzere söylüyor ene onun işi bu nefis ene diyor ama Şeytan.: “innî ehâfullâhe rabbe’l- âlemin ben RABBu’l- âlemînden korkarım” diyor Şeytan o kadar şey değildir esâsen onun için bunların hâli hazır yaptıkları filan Şeytan bile gelmiyor evet imânsız hâle getirmek istiyor da fakat Rabbından korkuyor..

Konuşan.: Çok saçma sapan şeyler “kurban hayvandan olduğu gibi yiyecek içecekten de olabilir.” diyor böyle yazısında ALLAHu zü’L- CeLÂLe devâmlı “tanrı tanrı” şöyle böyle saçma sapan şeyler bir tek ALLAH kelimesi yok..

MSHekim.: Esâsen esâsen ancak bunlar hepsi mukadderattır yâni anlatıyoruz artık insan anlattığı bir şey duyduğuna hemen hemen kapılmamalı Şeytanlar halkı irşad etmek için ama Şeytan fakat Şeytan olarak karşında görmüyor bir âlim şekline giriyor yâni esâsen ülâmâ şeysine giriyor ….. sınıfından an felân diye söyleyerek Rasûlullah böyle anlatıyorlar Kur’ÂN okutuyor yâni Kur’ÂN okutuyor öğretiyor ama tâbi tamamen bağlanmış oluyorsun öyle anlatacağı şeyleri anlatıyor işte hoa dersin hâlbuse değil o hâlde hâli hazır hayatta böyle görmedim duymadım o kadarda cesaret o kadarde şeyden çıkmak ama MuhaMMedi Mehdînin zuhuru önünde Decâcileler gelecek 30, 40 durumundadır bunlar tamamen milleti küfre eleten şeyler böyle şeyleri meydana getirirler işte bu bu mesele başlıyor nitekim MuhaMMedi Mehdîyi anlattığımıza göre 20 sene sonra muhakkak zuhur edecek çünkü asrın başında bu RABBımız bu gibi hâllerden bizleri muhafaza etsin korusun biz hepimiz bizim bilmeyen olmayan anladık ama bu lider din önderleri bu şekilde hoşgörüyorlarsa ve kendileri de böyle bir şey çıkarıyorlarsa artık kime ne diyeceksin ki adam “profesörüm” diyor

Konuşan.: Prostat diyeceği yerde profesör diyor Efendim..

MSHekim.: evet prostat olmalı

Konuşan.: Hocam bir konuşmasında aynen söyledi mürşidler Şeyhler dedi yâni ALLAHla kul arasında girme onlardan bahsediyordu eleştirdi böyle mürşidler Şeyhler diye bizzât böyle şey yaptı..

MSHekim.: âyeti inkar ettikten sonra tebbet Ebu Lehebin Ebu Leheb yerine başka koyun diyor yâni onu beğenmiyor “Ebu Lehebin ne işi var?” burda diyor. başka bir DUÂ koyun nitekim bu hususta esâsen hâlbuse Ebu Leheb denildiğinde o kendisi beğenmiyor ya ama ALLAH Kelâmıdır ALLAH Kelâmı oluşundan dolayı her harf başında on sevâb veriliyor Kur’ÂNı Azîmü’ş-şan’ın bâzı meziyeti bir yönden kıymetli, iki meziyeti vardır iki meziyeti vardır bir tanesi Ebu Leheb kelimesini söyleyen ALLAHtır, kelâmı oluşundan dolayı hâl başında böyle bir tarafta “ALLAHu Ahadın” diyor o zaman hem ALLAHu zü’L- CeLÂLin Zâtı hem Sıfatı hem İsmi hem Zâtının İsmidir hem de bu kelâmı ALLAH söylüyor diye sıfatıdır yâni esâsen ötekisi tek taraflıdır kıymeti vardır bu çifttir haa onun için Ebu Leheb eğer ALLAHu zü’L- CeLÂL Âdemden beri ve kıyamete kadar bunlar hepsi sırasıyla başına gelenleri hepsi anlatıyor icâbında Firavun ne kadar geçiyor bunlar vâkıa’larını anlatırken Mûsâya da, Firavuna da, İbahîme de, Nemruda da bunları anlatarak getiriyor bunlar kim getiriyor bize Kur’ÂN ALLAHın Kelâmı anlatıyor dolayısıyla herhangi bir kelime saf dışı et veyâ başka bir şey hâşâ küfürdür.. yahu ALLAHu zü’L- CeLÂLin söylediği konuştuğu şeyi sen beğenmeyerek haa olur mu olsa da “zâkirun mezkurun” bu zâkir olan meselâ “ALLAHu Ahad” zâkirun iki yönden kıymeti vardır Zâtının ve Sıfatının. Ama Ebu Lehebm tâbi Ebu Leheb ALLAHu zü’L- CeLÂL mâlumât veriyor Ebu Lehebin hadisesi şöyle olmuş yâni Rasûlullahın vâkıa’yı ama söyleyen kim ALLAH.. ALLAH Kelâmı oluşundan dolayı ister Firavun olsun ister Ebu Leheb olsun ALLAH Kelâmı oluşundan dolayı harf başına on sevâb alır. Adam diyor ki “bunun yerine başka DUÂ okuyun getirin” diyor ve namaz dersen zâten oyuncak hâline getirmiş hâli hazır ve gâh Kur’ÂNı artık bu anda hâli hazır namazda okunacak olan Fâtiha, bakınız başka yerde hiç görmedim fakat Kenzu’l- Ummal, Kur’ÂNla alâkalı olan kitabında “Fâtihalı kitabı bir yana koy Fâtihasız olanı Kur’ÂNı baştan başa buraya koy yedi defâ Kur’ÂNı üst üste koysan bir Fâtihanın ayarında olmaz” diyor. Çünkü Fâtiha Kur’ÂNın Annesidir hepsi ondan doğar hürmet itibâriyle dikkat edin bu şekilde yâni yedi defâ Kur’ÂNın Fâtihasız birine tek Fâtiha burada onu aşar böyle bir Fâtihadır böyle bir Fâtihadır. gel velâkin şimdiki “Fâtihayı mealiyle oku hiç bilmezse bir dakika hazır ol!” diyor namaz kıl bu da hani şeye gidiyorsun pata pata vuruyorsun ya işte..
Yâni birisi hemen yok olmasına esâsen kader bu anlatıyoruz ya MuhaMMedi Mehdînin zuhuru öncesinde Decâcile 30, 40 ne ise RABBımız en iyisi bu gibi devreye insan kendini ALLAHu zü’L- CeLÂLin inâyetine sığınarak bu gibi şeylere yem olmaz mesele bu.. yâni şimdiki hâli hazı niyeti bu ya bugünde bu şeyler karşısında hakikatı anlayabilmek koruyabilmektir mesele bu nasıl ki aceba yâni esâsen bunların karşısında yapmış olduğumuz neden buyurmuş “sahabe muadili” “Yâ Rasûlullah sevâb onların mı bizim mi” “yok sizin sevâbınızın muadili olarak şu kadar farklıdır” aynı zamanda buruyor ki “siz beni görüyorsunuz aynı zamanda görüyorsunuz benim söylediğim ve kullandığım eğer 10 birini yapmazsanız sorumlu olacağınızdan korkarım” yâni Rasûlullah neler yapıyor neler söylediğini ibâdetini yapmış olduğu böyle buyurduğu emirleri böyle nehyettiği şeyleri “eğer dokuzu işlerseniz bir tanesini işlemezseniz sorumlu olacağınızdan korkarım ama Âhirü’z-zaman benden duydukları ve taalluk eden itikat veyâ ibâdet ondan bir tanesini yapsalar kurtuluşa vesile olacaklarını umarım” bir tek bir tek onun için eşit değiliz yâni bu gibi devre çok az yapmak çok kıymetli değeri vardır esâsen âhiruzzaman ALLAH telâle Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem âhiruzzaman şerrinden devâmlı Âhirü’z-zaman diye vardır ettâhiyatinin sonuna bunu getiriyor ya fiteni Âhirü’z-zaman varya fiteni Âhirü’z-zaman yâni bu ettâhiyattan sonra gelen DUÂ bu “Âhirü’z-zaman fitnelerinden ALLAHa sığınırım” diyor.
Haah Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem getirmiştir ve bize öğretmiştir demek ki çok ağırdır fitne..

Konuşan.: Karşısındaki mükafatta çok muazzam hem de taltif etmiş değil mi aleyhisselâtı vesselâm..

MSHekim.: Dinini zaptedebilmek kor ateşi kor tutabilmek durumundadır atarsa söner, tutarsa yakar o kadar güçlü o kadar zor işte bunun karşısı evet karşında bakıyorsun ki küfür aksamı âdeta kabadayı gibi meydana şey ediyor onun için hayır bu artık bakınız Enes bin Mâlik radiyallahu anh Haccac zâlim devresinde yaşamıştır ve çok vakitlerde çağırırdı.: “Seni münâfık karşıma geldiğinde şeylik yapıyorsun dışarda da münâfıklığını yayıyorsun!” diye hiç ses vermez, hiç ses vermez. Sonra gelirken neden karşılık vermedin diye sorarlar da.: “Cenâb-ı Rasûlullah buyuruyor ki.: “lâ yenbagi bil mü’minin ellezine nefsehu.: bir mü’min nefsini zillete düşürmesin!” Ben kendisine evet şöyle söylerim fakat benim çoluğum çocuğum ayak altına tamamen zillete düşer perişan olurlar. dolayısıyla Rasûlullah buna razı değil.” diyor.
Bu hâle yâni gücün yetmiyorsa karşılık veremeyeceksin gideremeyeceksen artık kendine tehlikeye girme bâzı kimseler mücâhidlik yapıyorlar kendini kalkıp bu şekilde Efendim hapshâneye gider. bu yanlıştır çünkü Cenâb-ı Rasûlullah’ buyuruyor ki hani bâzı Nurcularda vardır bu şey hani böyle cihadlık yapıyor neler yapıyor bir bakarsın ki kendisi hapishâneyi bulmuş bu da şeref oluyor “burası Medrese-yi Yûsufîye” diyerekten o da bunu kendi kendine bir cihad zannediyor fakat Rasûlullah buyuruyor ki tam tersine Rasûlullah buyuruyor ki.: “Kardeşim Yûsuf çok sabırlıymış çokta hımbıl, rüyâ tâbiri olmuş kimse tâbir edememiş Yûsuf aleyhisselâm rüyâ tâbirinin erbâbıdır kendisine o kimse ancak rüyâyı tâbir eder doğrudan doğruya rüyâyı tâbir etmiş zindanda olmasına rağmen rüyâyı tâbir etmiş hımbıl diyor ben olsam beni zindandan çıkarmadıkça rüyâyı tâbir etmezdim” diyor.
Çünkü nedir zindana giren bir kimse en sevgili kişi tamamen üzüntülüdür ama sevmeyenler “oh oldu” neden düşmanı arıyorsun neden sâdık seni sevenleri gücendiriyorsun onun için aslı hem zindanda olacağım hem rüyâ tâbiri olamaz diyor “beni çıkarırlar öyle rüyâ tâbir ederim”
Onun için habis dediğimiz biri kendisine lak lak diyecek diye “Medrese-yi Yûsufîye”, biz Medrese-yi MuhaMMedîye”yi ararız biz bize bu lâzım değil Rasûlullah buyuruyor ki hapis, “kendini şu hâle düşürüp de, haklayamayacağın bir şey kalkıp da bir şey yaparsan girersen hapshâneye kimler sevinir düşmanlar seni sevenler üzülür.”
İşte Hazreti Enes öyle diyor evet ben bir şeyler söylerim ama efradı ayalımı tamamen zillete düşürürler perişan hâle.. Rasûlullah.: “lâ yenbagi bi’l- mü’minin ellezine nefsehu.:
Bir mü’minin kendini/nefsini zillete düşürmesi yakışmaz.” İnsanlar.: “Kişi nefsini / kendini nasıl zillete düşürür?” diye sorduklarında da.: “Kişi güç yetirmeyecek belâlara kendini hedef yaparak (zillete düşürür)” diye buyurdu.” (bk. Tirmizi, Fiten, 67)
Bir mü’min asla kendini böyle zillete düşürecek haklayamayacağı bir şeyi illâ atılıp da zillete düşürmesin yapabileceksen yap ama bu hâle düşmeyi asla!. Hülâsa Haccac-ı Zâlim hakkında dendi ki.: “Kurban olduğum bu kadar biz bıktık usandık sen Rasûlullahın yanında 9 sene hizmetin vardır DUÂ etde şu baş belâsı başımızdan gitsin.”
Enes diyor ki.: “Durun durun sabırlı olun, korkarım DUÂdır da bu giderse yerine ya me’mur gelir ya hınbıl” diyor çünkü gelen geçenden daha beterdir.” ta o zaman söylüyor yâni o zaman yâni “bunu hoş görmüyorsunuz düşünmüyorsunuz korkarım bu DUÂdır da gelecek bundan da daha beterdir.” yâni onun içun yâni o günden beri Hazreti Enes o günden beri diyor ki “na min zameni illâ vellezi badehu şerre minhu nâmin seneti illâ vellezi badeha şerre minha na min yevmil illâ vellezi badehu şerrehu hattate kullu RABBekum.: herhangi bir zaman geçmiş gelecek zaman ondan daha beter daha şerli herhangi bir sene geçersen gelecek sene daha şerli herhangi bir gün geçmiş gelecek gün daha şerli hatta ki RABBınızı buluncaya kadar bu böyle” değişiklik şimdilik günlük değişme devresi var onun için beklenilmez yâni bir hayr gelecek bir şeyler olacak mümkün değildir çığırından çıkmış. bize düşen yâni esâsen hakikatı öğrenmek ve bu gibi sakınılacak olan şeyleri tâbi hangisinden yanlış olan hükümleri yanlış kelimeler bunları öğrenmektir ne onlarla cedel edecek ne kalkıp da öldürecek herhangi bir şey bu Kaderullah celle celâlehu Subhânu TeaLâ mâlumâtı bu şekilde vermiştir. Biz işte böyle bir günde esâsen direnip hakikatten ayrılmayan ve hakikatte sâhib olmak işte bugün için durumunda ALLAHa şükürler olsun bu yönden çok RABBımıza şükürler olsun bu yönden metelik vermiyoruz onlar isterler ne kadar da isterlerse istesinler yâni bizim hiç etrafımıza Kardaşlarımıza tâbi böyle bir katılacak veyâ katılmayacak herhangi bir şeyimiz yoktur. İşte bunları anlattığımız gâye işte bu yâni durum budur biz artık kendi şeyimize mutlaka bilemediğiniz bir şeyi sorun doğrudan doğruya böyle çetreşik bir şey varsa doğru mudur eğri midir biz Antalya da yâni duydukları şeyi soruyorlar biz anlatıyoruz ya da yararı zararı anlatıyoruz bu kadar bu yeter onun için bu gibi şeyler ortaya geliyor ki yaygın durumundadır yaygın durumundadır fazla milleti tekfir etmeye çok yaygın oldukça ALLAH muhafaza etsin yâni.. ne kadar kaldı

Konuşan.: Yoruyoruz seni..

MSHekim.: Vallahi Hoca, yâni esâsen etrafta inânçları hiç şüphemiz yoktur RABBımızdan dolayı da hakikatı anlatmakta sorumluluğumuz vardır bu bir kere ALLAHın izni ve inâyetiyle biz peşin bunlar hiç gelmeden Cenâb-ı Rasûlullah’ın buyurduğu.: “En korktuğum ümmetim yönünden münâfıkun âlim, bilgili münafık.” Bilgili münâfık en tehlikeli bunu yazmış idik ve daha ötesi.: “cideli fi’l- Kur’ÂNı küfrün.: Kur’ÂNla cedelleşmek küfürdür!” Hatta bu günümüzde Rasûlullah diyor ki en korktuğum en nahoş hâle düşmek ümmetim Kur’ÂNı âdeta bir âlet gibi kâfir de alıp bakıyor münâfık da alıp bakıyor mü’min de alıp bakıyor yâni kendi şeyine göre te’vile kalkışıyor cedelleşmeye kalkışıyorlar işte bu vâkıa’ bu Kur’ÂNı ele alıyor ben diyor şöyle ederim böyle ederim şöyle diyor vaktiyle ilk girişinde Kur’ÂNa hiç dil uzatmıyordu sâdece sünnete birden bire bir çırpı hemen hadisleri değer şeyini vermedi kıssadan ve hadisden değer vermeyince “hadis zâten beşer işidir” diyerekten hemen durdurdu bunların hükümlerini tanımadı nitekim, Şifâu şerif Kadı İyazın ikinci cildinde Rasûlullah buyurmuş.: “Öyle bedbahtlar gelecekler ki Âhirü’z-zaman minderine veyâ koltuğuna yaslanacak böyle bir hüküm gelecek doğrudan doğruya bu etrafına soruyor bakın bakalım Kur’ÂNda var mı, hüküm yok öyleyse yok hadis hiç değer vermeyecek” diyor. Bu Rasûlullahın diyişiynen aynı bunun şeyi gibi birden bire hemen hadisleri ortadan kaldırdı hadis kısmındaki olan hükümleri hiç tanımıyor güyâ Kur’ÂNa bağlılığı vardır bu şekilde devâm etti devâm etti hâlbuse Rasûlullah buyuruyor ki. o bedbaht olan kimseler bilmiyor ki Rasûlullah aleyhisselâtı vesselâm buyuruyor bilmiyor ki Cebrâil aleyhisselâm Kur’ÂN yönünden vâhiy yönünden ne kadar geldi gittiyse sünnet yönündende aynı daha fazlasıyla geldi ve gitti kendi Rasûlullah kendi bir şey çıkarmıyor kendisinden hüküm çıkarmıyor kendisinden yâni sünnet hadislerdir ALLAHu zü’L- CeLÂL’in mâlumât gönderiyor hükümlerin yapılması gereken zekâtın teferruatı Efendim bu gibi namazın muhdeviyatı Kur’ÂNda sana diyor ki.: “namaz kıl!” ama rekatları teferruatı yok ki Efendim ötekisi meselâ Efendim oruç tut teferruatı zekât hangi maldan hangi şeyden bunların hepsi Kur’ÂNda yoktur Kur’ÂN mücmeldir kısa, mücmeldir tafsilâtı hadislerdir yâni tamamen hadisleri adam ortadan kaldırmış kaldırınca basit şekiller kalmış başka bir şey yok onun için aleyhisselâtı vesselâm buyurdu ki.: “O bedbaht kimse bilmiyor mu ki Cebrâil aleyhisselâm Kur’ÂN yönüyle vâhiy ne kadar geldi gittiyse Sünnet-i Seniyye yönünden de çok daha fazlasıyla geldi gitti” çünkü Kur’ÂN mücmel midir mücmeldir bu mufassaldır tafsilât veren bir şeydir hadisleri olmadan ne kalıyor ki Rasûlullah kendisinden hükümler çıkarmaz ki Cibril aleyhisselâm geliyor veyâ ALLAHu zü’L- CeLÂL vâhiy yoluyla anlatıyor ALLAHu zü’L- CeLÂL’in konuştuğu tamamen kendi nefsinden olmayıp hepsi vâhiy sayılacağına göre diyor ki.:

وَمَا يَنطِقُ عَنِ الْهَوَى
إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْيٌ يُوحَى
“Ve mâ yentıku anil hevâ. İn huve illâ vahyun yûhâ..: Ve o, hevasından (kendiliğinden) konuşmaz. (O'nun söyledikleri), sadece O'na vahyolunan vahiydir.” (Necm 53/3,4)

Habîbim kendi nefsinden konuşmuyor mutlaka bir vâhiydir ama Kur’ÂNın gelen vâhiy celî, apaçık ALLAH Kelâmıdır nasıl öteki ALLAH Kelâmı değil de hükümleri öğretiyor Rasûlullah anlatıyor ALLAHu zü’L- CeLÂL şu hükümler şu hükümler olacak Rasûlullah bunun tafsilâtı başlıyor. Bu hadis birisi Vah-yi Celîl birisi vahyi hafi, aynı zamanda.:

مَّا أَفَاء اللَّهُ عَلَى رَسُولِهِ مِنْ أَهْلِ الْقُرَى فَلِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَابْنِ السَّبِيلِ كَيْ لَا يَكُونَ دُولَةً بَيْنَ الْأَغْنِيَاء مِنكُمْ وَمَا آتَاكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهَاكُمْ عَنْهُ فَانتَهُوا وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ
“Mâ efâ allâhu alâ resûlihî min ehlil kurâ fe lillâhi ve lir resûli ve lizîl kurbâ vel yetâmâ vel mesâkîni vebnis sebîli key lâ yekûne dûleten beynel agniyâi minkum, ve mâ âtâkumur resûlu fe huzûhu ve mâ nehâkum anhu fentehû, vettekûllâh(vettekûllâhe), innallâhe şedîdul ikâb(ikâbi).: Allah'ın o şehir halkının (malından), resûlüne fey olarak verdiği şey (savaşsız elde edilen ganimet), artık Allah'ın, peygamberinin, ona yakınlığı olanların, yetimlerin ve yoksulların ve yolcularındır. (Bu) içinizden zengin olanların arasında elden ele dolaşan bir mal (servet) olmaması içindir. Ve resûl, size ne verdiyse o zaman onu alın. Ve o, sizi neden nehyetti ise o taktirde ondan vazgeçin. Allah'a karşı takva sahibi olun. Muhakkak ki Allah, ikabı (azabı) şiddetli olandır.” (Haşr 59/7)

ALLAHu zü’L- CeLÂL Habîbi için diyor ki.: “Ne emrederse emrini yerine getirin!” ALLAHu zü’L- CeLÂL’in emridir bu, ister Hâlil ister Rasûlullahın emirleri mutlaka yapın diyor..
ve mâ âtâkumur resûlu fe huzûhu ve mâ nehâkum anhu fentehû, vettekûllâh
herhangi bir şey nehyettiyse hemen sakının, bu ALLAHın bir emridir. fakat Rasûlullah aleyhisselâtı vesselâm bu yönde emir kısmında diyor ki hadis bu.: “meamertukum bişeyin fahtemu min hum festağtertu.: bir şeyi emredersem gücünüz nisbetinde yapın ille harfiyyen yapın demiyor!.

Konuşan.: gücünüz yettiği kadar..

MSHekim.: Gücünüz yettiği kadar ama ma nehiytikum anhu fentekum ama nehiy kısmına bir şey “bunu yapmayın!” dediğim de tamam onu yapmayın!” kesin bir şey bunu yapmayın dediğinde tamamen kesilir. ama bir şey hayırdır şudur budur dediğimizde istihzasını gücünüze göre yapabildiğinizi yapın. yâni bu onun için bu hususlarda esâsen ALLAHu zü’L- CeLÂL yâni bu hâlde bu şeyin karşısında durum bu şekilde başladı ve gittikçe gittikçe gittikçe daha daha beter yavaş yavaş kaydırıyor ve neticesi namazı dâhi heder ediyor namaz böyle Türkçe okuyacak bilmem ne anlattığımız gibi bir Dünyâ kelâmı Kur’ÂN içerisinde namaz kılan kimdir Kur’ÂNın dışında bir Dünyâ kelâmı geçerse namaz fâsid olur ve kendisine göre kişiler vardır soruyorlar.: “Eee ben Fâtiha bilmiyorum!” “Mealden oku!” diyor. “Mealde bilmiyorum!” “Hemen hazır ol, şöyle bir dakika tamam!”. Rahatlıkla namaz farziyeti tamamen ortadan yok oldu Adam.: “Bir daha namaz kılma!.” Demiyor da hemen iflasını kesiyor başka bir şey değil..

Konuşan.: Mezheb İmâmlarının yerine koyuyor Hocam mezhebleri tanımıyor

MSHekim.: RABBımız bizi bu yönden bu gibi şer şururlardan korusun muhafaza etsin böylesine yâni herhangi bir metelik verir durumda da değiliz ancak işte bu artık anlatmamız bu şekilde bu şeylerin hiçbir kulak vermeyiniz dinlemeseniz dâhi karşınıza çıkmış bir şey oldu ise bunların yararı ve zararı uzakta ihtiyacımız yok elimizde imkanlarımız vardır bakacağınız edeceğiniz Fırka-i Nâciye bugün için bu ikisini de ekleyerek ihtiyacımız olan miktarı evet fıkıh kısmından ilmihâl zâten güvenilir ALLAH razı olsun adamcağız yapmış meselâ Ömer Nasuhi inânınki hâli hazır imâmı hatibi okumuş var ya bir ilmihâl esâsen onlara yeter ve aşar da çünkü o kadar dâhi bilemiyorlar, o kadar dâhi beceremiyorlar. yapılmış hazır yâni hazır yapılmış esâsen onun için yeter ki az çok muhteviyatını öğrenmiş olsun kelimelerini öğrenmiş olsun yâni ihtiyacı olan fıkıhta bir şey bırakmamış tamamen ALLAH razı olsun 10 kitabtır çok akaid vardır içinde İslâm şerâitları tamamen imân yönünden vardır Efendim namaz vardır oruç vardır hacc vardı daha ne olacak allame mi olacaksın keşke herkes bu kadar vallahi bu anda hâlihazır imâmlar muassırın buna muhtaçtır ondan sonra soruyorsun düzgün bir şey bulamıyorlar üzerine dursalar yapılmış zâten çok buna benzer daha ne gibi meselâ İmâmı Nevevî’nin “Riyazu’s-sâlihin” esas bu hayatta daha böyle kitab bolluğu ilmin çokluğu daha hâle vâki’ değildir. Buharî mi dersin, Müslim mi dersin, şerhler yapılmış tefsirler mi dersin İbni Kesirin Ahmedi bilmem ki Fahreddini Razî,.. Aman ya RABBî! Nerede eskiden nerede eskriden Arapça bulacaksın medresede olacaksın okuyacaksın nerede senin diline göre hâli hazır yapılmış muteber olan kimselerin kitabını oku güzel fevkelâde böyle soytarıların bu gibi şeylerine asla kulak vermeyiniz mesele bu na lüzum şeriatı veyâ i’tikadı herhangi rastgele kitabı hemen kapılmaya asla asla ALLAHu zü’L- CeLÂL bu yönden bizleri selâh estin islah etsin şuur versin ALLAHu zü’L- CeLÂL bizlere muin olsun tevfikiyle refik eylesin ALLAHümme erinelhakka hakkan verzuknâ ittibâ’ahü ve erinel bâtıla bâtılan verzuknâ ictinâbehü

İmam-ı RABBanî Hazretlerinin, 272. mektubunda bildirdiği DUÂ şöyledir:
ALLAHümme erinelhakka hakkan verzuknâ ittibâ’ahü ve erinel bâtıla bâtılan verzuknâ ictinâbehü bi-hurmeti Seyyîdil-beşer.
RABBımız cümlemize imânı kâmil ve hüsnü hatimeler nâsib etsin
Subhâneke ALLAHümme ve bihamdike eşhedu enlâ İlâhe ille ente vahdeke lâ şerikeleke estağfiruke ve etubu ileyk,
Subhâneke ALLAHümme ve bihamdike eşhedu enlâ İlâhe ille ente vahdeke lâ şerikeleke estağfiruke ve etubu ileyk,
Subhâneke ALLAHümme ve bihamdike eşhedu enlâ İlâhe ille ente vahdeke lâ şerikeleke estağfiruke ve etubu ileyk.
Âmin
Subhane RABBiyel âliyyü’l- âle’l- vehhâb
Elhamdulillâhi RABBul âlemîn
Savmı salâtı selâmı vesalâtı ala halkıhı ala seydine MuhaMMedin ecmain ……………..
ALLAHümme ya Habîbitteabintu Aleyna ya hadiyen Mehdîyen ihdinâ veyâ müstafirarisna veyâ Rahîmun sünnetu teknatucealna ve âminti ehlihu ve tukellibu nahnu evhad inneke ehli takvâ ve ehlul mağfireh
ALLAHümme anil zikrike ve fikrike ve şükrike hüsnü ibâdetike ya ALLAH
"Ya mukallibel kulûb! Sebbit kalbî kulubu 'alâ dînike ya ALLAH ."
ALLAHümme ıslah Ümmeti MuhaMMed
ALLAHümme iflah Ümmeti MuhaMMed
ALLAHümme fericean Ümmeti MuhaMMed Rahmeten ammeh
ALLAHümme RABBenâ âtinâ fid'dünyâ haseneten ve fil'âhireti haseneten ve gınâ azâbennâr. ve edhilnel CeNNete meal ebrâr.
Bicebihi seyyîdinâ MuhaMMedin Mevlânâil muhtar ve ali ashabihi ve ahyar cezaulu ala seyyîdinâ MuhaMMedin sallallahu aleyhi vesellem
ALLAHümme şefiul hine bicâhi ilehinedik âmine ya RABBul âlemîn
Sübhane RABBike RABBil izzeti amma yasifun ve selâmün ale’l- murselin velhamdülillâhi RABBil âlemîn. RABBenâ takabbel bi hürmetin Fâtiha maassalâvât..

MSHekim.: Ne arıyorum ne bilmem, CeNNeti arıyorum herhangi bir şey yalnız CeheNNeme hiç tahammülüm yoktur ….
Mutlaka ve mutlaka Takdir-i İlâhidir mutlaka olacak ALLAHu zü’L- CeLÂL’in sevip sevmediğini seviyor mu sevmiyor mu düşün bakalım kendinin ALLAHu zü’L- CeLÂLle Muhabbetin ne seviyede ise sanada aynı olur en azından en azından çünkü senin ALLAHu zü’L- CeLÂL sevdiğin takdirde ALLAH sevmez olursa zulümdur hâşâ böyle bir şey olmaz.. biz ALLAHu zü’L- CeLÂLe karşı saygı muhabbet oluarak ne nisbet durumunda isek birebir ALLAHu zü’L- CeLÂL aynı en azında karşılığı sever fazlalıkta ikramdandır. Rasûlullah aynı şekilde Rasûlullahla Muhabbetimiz nisbeti ne ise Rasûlullah bizleri de aynı sever yâni yapmayı karşılığı mutlaka verir yâni esâsen keremkâr olan ALLAH, keremkâr olan Rasûlullah sen seveceksin o sevmeyecek öyle bir şeyi hiç düşünme asla sevdiğimiz nisbetinin fazlasıyla karşımızda olacak mutlaka ama Mürşidini de aynı şekilde ne kadar seviyorsa o nisbette de aynı şekilde sever mutlaka bu adaletin tahakkudur fazlalığı var eksiği yok yâni bu böyle kendimizi bu şekilde ölçelim ALLAHu zü’L- CeLÂL bizlere müyesser ve muvafakat eylesin bizleri korusun âmin nasıl anladınız mı bir şeyler..
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMED SIDDIk HEKİM SIRR SOHBETLeRi

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

MUHAMMED SIDDIk HEKİM
Kaddesallahu sırrahu
=>SIRR SOHBETLeRi..

HAYy SIDDIKktan=>DÛRDÂNELER,
=>HAYy BABAdan=>YAZAN ELLER!.


Resim

20 MAYIS 1999 B1 SOHBETİ.:


MSHekim.: Alacağınız o anda kendine maal olduktan sonra zorla alabilirsiniz alacak kefil veriyorsunuz kabullendiriyorsunuz ondan sonra alacağın kimse kendinde hükmü vardır verebilecek o zaman zorla da alabilirsiniz şeriatın ahkamı böyle oldu mu
Sadaka zekât esâsen bir insanın malına herhangi bir zarara girmez korucu ALLAHu zü’L- CeLÂLdir sen zekâtını verdikten sonra esâsen çalınmaz da yanmaz da batmaz da garanti sigortasıdır, sigortasıdır..
Onun için böyle başka sigorta ne çâre zekâtını verdikten sonra senin malın korunur garanti ALLAHu zü’L- CeLÂL hâşâ yanlış bir şey mi söyler hâşâ bu bir yâni dün sordular ya meselâ.: amucam vardı zekât verse olur mu olur peki zekâtımızı zekât mahsubunu alabilir miyiz yâni bunda bir şeylik vartı işte bugün bunu anlatıyoruz yâni bir kimse borç almış alacağın var sen de bakıyorsun ki ödeyemiyor. peki ben sana zekât versem kabul eder misiniz peki veriyorsunuz şu hâlde sende para vardır bana borcun vardır bana ver eğer vermeyeceğim derse zorla da alabilirsiniz şer’i bu çünkü artık ödendi o da vermeye gücü var böyle bir alacak verecek varsa bu şekilde hâlledebilir..

Konuşan.: Hocam zekât kimlere verilir kimlere verilmez..

MSHekim.: Nisâba mâlik olmayan kimseye verilir nisâb dediğimiz tâbi ihtiyacı olan bir kimse nisâb dediğimiz esâsen havaic-i asliye bakınız şimdilik açtınız da yâni senelerce Kürsîde çıkmışlarında zekâtı anlatırken sâdece 80 gram altın oldu mu zekât verilir böyle söyleniyor başka bu yönden hiçbir kendilerini yormuyorlar çokça zekât verilsin diye yâni 80 gram altını oldu mu hemen zekât verilirse hatta ….. diyor ki 700 dirhem gümüş olsa dâhi verilir diyor esâsen bu anlatmış olduğumuz 200 dirhem gümüş bu anda esâsen hükmü yoktur çünkü piyasada alış veriş yoktur gümüş eskiden mecidler vardı tâbi Osmanlı olduğu gibi mecidler vardır altın kısmında alım satım yapılır bir de gümüş alım satım yapılır. bunun için 200 dirhem gümüş ve 80 gram da altın hangisinden olursa zekâta tâbisiniz!. haa şimdi hâli hazır gümüş düşmüş piyasadan artık düşmüş artık gümüş zekât hesabı yapılmaz şimdiki altın meselesi 80 gram olduğunda acaba 80 gramdan öteki başka yoksa ihtiyacı yoksa evi yoksa bineği yoksa sanatı âleti yoksa evin ihtiyacı serecek yatak şu bu yoksa bunların hepsi yoksa 80 değil 800 gram olsa zekât verilmez..

Havic-i asliye.: Fık: Mesken ile, eve lüzumlu eşyadan ve kışlık, yazlık elbise ile lüzumlu silâhtan, âletten, kitaptan ve binek (hayvan) ile hizmetçi ve bir aylıkçç

Havic-i asliye yerine getirilemez havaic-i asliye zamanı olan zarurî olan bir kimse meselâ zirâat sâhibi ise ise çiftik şeyler olacak sahafta âlet edevâtını alması lâzım havaic-i asliye bu binek dâhi havaic-i asliyedendir o zaman ki at, katırdır bu gibi şeyler aynı zamanda bir sene bu anlatmış olduğumuz 80 gramın 1 sene noksanlık görmeden fazlalık vardır noksanlık düşmüyor düşerse …………….
Bu sebeble havaic-i asliyeden hiç bahsetmiyorlar zamanı olan havaici ev ihtiyaçlarının bir kere olması lâzım hatta diyeceksiniz ki evi varmış fazladan olursa esâsen onu esâsen ne kadar yatırım yaptı o eve evet verir ama senin evin ne oluyor zekâta girmez mefruşatı da girmez ineği de girmez sen bir sanatkâr mısın âlet edavâtında girmez çiftçilik yanında onlarda zarurî ihtiyaçlar havaic-i asliyedir..

Konuşan.: Meselâ 80 gram değilde 200 300 gram altını var ama evi yok gelirini ev almak için altına yatırım yapmış zekât zamanı geldiğinde meselâ var 200-300 gram altını fakat onların değerinde ev de alamıyor zekât verecek mi?.

MSHekim.: Yok Efendim havaic-i asliye en mecburî zarurî olan yâni bu hususu var ……………………….. sâdece 80 gram olması mesele değil havaic-i asliyenin tekvin olması noksanlık oldukça zekât veremez çünkü o havaic-i asliye alacak olursa geriye düşer adam durum böyle ne devre geldik ya milleti 80 gram ne ki 80 gram hâlbuse havaic-i asliye tekvin yazın kışın giysileri olması lâzım evde mefruşatın olması ihtiyaç havaic-i asliye dediğin zaman en bilhassa mesken olması mesken esâsen adam ben biriktiririm bir ev alırım diye 80 gram değil 800 gram olsa dâhi evi olmayan bir kimse zekât veremez amma doğrudan dolayı elinde servet vardır alabilecek ve üstelikte zekât hükmüne kadar sorumluluğu vardır ama almıyor da parayı kullanıyor o verir o verir alacağı evi alabilir ve fazlalıkta zekât nisâbı vardır olursa verir fakat ne zaman ki havaic-i asliye dediğimiz kendi servetini alacak olursa adam iflas eder olmaz ama zekâta hem nisâbı mevcuddur hem fazlalık vardır bir ev alabilecek ama serveti çalıştırıyor bu verir sen verirsin ticâret malı olarak ticâri olarak evin getirdiği kira var ya ondan doğrudan doğruya getirdiğinden ………

Konuşan.: Köyse sürüsü var ama evi yok..

MSHekim.: kabul olan şey koyun kısmında fakat o da adamcağızın evi yoksa havaic-i asliye zarurîdir şimdi alacak olursa bu koyunları satayım bu havaic-i asliye zorunlu ama almıyorum almıyorsa serveti çalıştırıyor eğer serveti alabilir fazlalık nisâbı varsa o zekât verir yok eğer ev alacak olursa şimdilik tamamen serveti gidiyor o vermez..

Konuşan.: Hocam zekât zamanı geldi parası vardı ama bir yer aldı onu nasıl yapması lâzım..

MSHekim.: Şimdi senesi geçmeden mesûl değilsin ama senesini aşmış ise artık hilekârlık yapmaya gerek yok vermeyeyim de şunu da alayım ama ama senesi dolmadan satın almışın ama ondan gelecek parayı çoğaltıyor ya öyle değil mi ondan verirsin. artık sende ondan başka hesap çıkarma ama doğrudan doğruya nisâba mâlik mülk olsun isterse bankanot olsun isterse teferruat koyun veyâ başka şu bu ama arazi tâbi onun bir öşürü vardır veyâhutta doğrudan doğruya hububat vardır.. meselâ ………… bunlar gelir, öşür de değil de esâsen kile usulü zekât hususunda evet doğrudan doğruya satıyorsan servetine katılıyor nisâba mâlik ise verir tâbi bunu aldın başladın ekmeye dikmeye o ne getiriyor onun hesabını yaparsın öyle değil mi meselâ sanaat bir şey kuracaksın bu şeyin getirdiği gelir havaic-i asliye hükmündedir fabrika kurup da imalat şeyi büyük yapıp da bu değil çalıştırıyorsunuz o zaman 80 değil de 180 de verirsiniz yâni esâsen zekât hususunda senelerce sâdece 80 gramı söylediler havaic-i asliye den böyle işi evi bineceğine sâhib olmadıktan sonra havaic-i asliye lâzım meselâ 80 gram dedikleri zaman.. bir zaman bizim Patron Necip var ya bir berbere girmiş berber ağzını açmıyor kavga ediyor sorma diyor ben cumaya gittim dediler ki 80 gram altını olan birisi zekât verecek ben diyor işte çalışıyorum bilezik yapıyoruz günün birisinde ev olursa hiç olmazsa alabilirim diye şimdi para koyarsam olmaz şimdi böyle birikim yapıyoruz amma dediler ki 80 grama zekât vereceksin eee dedi nasıl vereyim bizim Necip de diyor ki.: “sen beni traş ette ben sana fetva vereyim haaa neticesi şey ettikten sonra traş olduktan sonra.: “sen bu andan itibâren hiç zekât verme” diyor “nasıl olur” diyor berber.. “nasıl olur sen esâsen nisâba mâlik değilsin çünkü havaic-i asliye var yâni altin bilezik bu kadar değil de iki misli olsa da vermezsin!.” yaa bu şekilde ev havaic-i asliyedendir anlattığımız gibi elinde imkanı var evet evde alabilir nisâba da mâliktir bu şekilde olursa o zaman başka yok ev aldıktan sonra hiçbir şey kalmaz dersen o durumda zekât yok..

MSHekim.: ticâri emtiahın getirdiği gelir.. Bu ticâri olarak nasıl lki muhasebe tamamen kaydı çıkarıyorsa bu kaydı çıkarmalı ama binek ihtiyacı olan veyâhutta bir ev zarurî bir ihtiyaç ikinci esâsen aslında isterse o anda oradaki yatırmış olduğu yatırımının miktarı kadar verebilir ama yok esâsen çok daha artış olmu artış olsa dâhi o kadar yatırmış olduğu miktarı ne ise onun zekâtını verir çünkü bu ticâri..

Konuşan.: Ama Hocam üç tane araba var biri oğlanın biri hanımın biri kendinin buna ne yapmak lâzım

MSHekim.: i’tiraf edeyim başımıza yaramazlık gelen şeylerin hepisi zekât verilmeyişlerdendir ki bu zekât bir gün esâsen malın kiridir. malın kirini verirsen temizlenmiş olun o zaman başına herhangi bir şey gelmez zekâtı verilen mal çalınmaz da, herhangi bir şey de olmaz yanmaz garanti olur tâbi havaic-i asliye bir tanesinin diğerinin var ya ötekisi de tâbi onun de hesabını yaparsanız zekâtını verirseniz tâbi daha garanti olur fâkir fukaraya sebeb olmak lâzım sende üç araba var böyle gelecekte esâsen fâkir hakkından dolayı sorumlu olursunuz. kısmayın cömertlik iyi bir şey yeter ki olsunda verelim.. cömert olan ALLAHın sevgilisidir.. böyle bu şeref olmaya insan istemez mi aynı zamanda yâni esâsen cömertlik sıfatı aslında CeNNette bir ağaçtır kökü CeNNette dalları Dünyâya gelir kim ki yapışırsa onu CeNNete çeker ama fâkih olursa kısmır dediğimiz varya o bir ki ağaç misâli buyurmuş esâsen CeheNNemdedir dalları böyle gezmektedir kime yapışırsa o da çeker köküne nerdeyse çeker bu sebeble cömertlik muhteşemdir.. …………………..video bitti..

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAH cömerttir, cömertliği sever.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Edeb, 41)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Cömertlik, dalları dünyaya uzanan cennet ağaçlarından bir ağaçtır. Kim onun dallarından birine tutunursa, onu cennete götürür. Cimrilikse, dalları dünyaya uzanmış cehennem ağaçlarından bir ağaçtır. Kim de onun dallarından birine tutunursa, onu ateşe/cehenneme götürür!” buyurmuştur.
(Beyhakî, Şuabü’l-Îmân, VII, 435).
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMED SIDDIk HEKİM SIRR SOHBETLeRi

Mesaj gönderen Hakan »

MUHAMMED SIDDIK HEKİM 20 MAYIS 1999 B2 SOHBETİ


20 Mayıs 1999 B2
MSHekim.: Ya bu gibi ameline güvenenlerin şeyleri esâsen bunların bir şeyi olması lâzım. işte konu âcil ve nâif bir konu! bir kere kendimize mecâlimiz yok nâif konuyu şey yapacak haddimize midir mümkün müdür böyle böbürlenerek böyle mübârek İmâmı Ali’nin dediği gibi.: “RABBım! SEN bana kulum dedin, ondan daha şerefli ne olabilir!.”
Ne olabilir eğer siz amelinizin çokluğunu ve benzeri göz dikmeyiniz geçerliliğini belirleyiniz az olsa dâhi RABBım kabul eder yeter ki ona lâyık olunuz!.
Anladınız mı, yâni bizim Sistemimiz başka Sistem!. Yâni böyle alevlendirmeyi, Efendim şundan olmuş bundan olmuş, bu gibi şeyler başka şeyler, mümkün değil!. Hazreti Ömer gibi şahsiyet o varlığı o fedâkarlığı, bu kadar fütühatı bu kadar bu kadar uyanık başını toprağa koymuş da oğlu kaldırmış dizine koymuş “Koy toprağa Abdullah, toprağa koy!.”
Koymuş.. “Efendim kurban olduğum şöyle olur!” “Koy vallahi bak yevmi’l- kıyamette RABBımız beni sorumlu tutarsa vallahi bunun hiç luzümü yok!. ben işte “yâ Emiri’l- Mü’min neden öyle diyorsun senin için bir şey olmaz o kadar fedakarlığın o kadar fütuhatın var!.”
“Yokk, yokk, vallahi sıfır, sıfır!. RABBımızın huzurunda Rahmetine gitmeye binlerce razıyım sıfır olarak!.”

Onun için bu Sistem hiç kimsede yok bu!. Haa ameller koy koy Maşaallah Maşaallah yığın yığın amellerleriniz yığın yığın ibâdetleriniz, kime?!. CeNNette bundan gayrısı girer mi yâni!. bu ……yok insan yâni HUZURULLAHa gitse Vallahu’l-azîm yüz sene seksen sene yapmış olduğun amel, bir göz ni’metinin karşılığını veremez!. İşte sıfırımış yâni yeter yâni ama haddinizi bilimeniz lâzım!.
Eğer böyle böbürlenerek kibirlenerek ibâdet etmiş, şey yapmış!. Haa ula kardeşim yapıyorsan kendine yapıyorsun ALLAHu zü’L- CeLÂL’in senin ameline ihtiyacı mı var!. şeyh mi oluyorsun, git ol!. düşünün.. onun için sıfır gitmek en güzeli..
Vallahi Hocam bakıyorum, Vallahi sıfırdan değerli yol bulamıyorum biz de herhangi başka bir Sistem yok.
Bakınız cemaat eğer böyle cemaat vallahi gönlünüzden vallahi Şeyh şöyle çıktı, şu çıktı, bu çıktı!. bunun hepisi akılsızlıktan çıkar, fikirsizlikten çıkar!.
Bu gibi şeyler bizim Sistemde yoktur!.
SIRR-ı SIFIR RABBımızın Rahmetine ilticâ ediyorum!.
Sadâtların hayr ve bereketleri himmetleriyle!.
Cevapla

“►Allah Dostları Divan Şerhleri◄” sayfasına dön