MuhaMMedî Teknik Tasavvuf

Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2829
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Re: MuhaMMedî Teknik Tasavvuf

Mesaj gönderen aNKa »

Resim
Asallar doğal sayıların atomlarıdır.. Sayılar içerisinde düzensiz bir şekilde dağılmışlardır..

Asal sayılar kaç adettir bilinmez çünkü sonsuz bir kümedir..

0 ve 1 sayıları ne asaldır ne de bileşiktir.. 1'den büyük her tam sayı ya asal ya da bileşiktir..
En küçük asal sayı 2, en küçük bileşik sayı 4'tür..

2 ile 3 hariç asallar birbirine komşu olmazlar..

"Asal sayılar" ile asal olmayan "Bileşik sayıları" birbirinden ayıran kesin ve basit bir formül bulunmamaktadır..
Asal sayılara ilişkin tarihsel bazı sorular da henüz çözüme kavuşmamıştır..
Ancak ben de bir matematikçi olmam nedeniyle her sene öğrencilere anlatırken konunun içerisinde devamlı farklı bir gizemi görmüşümdür..
Örneğin; Her iki basamaklı çift sayı, iki farklı asalın toplamıdır;
18= 5+13
56= 19+37
Örneğin; Her iki basamaklı tek sayı ise, üç farklı asalın toplamıdır;
21 = 3+5+13
41 = 7+11+23

Başka bir husus da ders kitaplarında göremeyeceğimiz bir husus ki; bütün Asallar da denedim ve kesinlikle olumsuz bir sonuca varmadığım;
bir asal sayının mutlaka 2 ve 3 asallarının çarpımı olan 6 nın herhangi bir katından ya 1 fazla yada 1 eksik oluşu..
Örneğin; 19 asalı 18 in 1 fazlası,
89 asalı 90 ın 1 eksiğidir..

Buradaki 18 ve 90 sayıları 6 nın katı olan sayılardır.

"Şu da var; ALLAH dilemedikçe, hiçbir şey dileyemezsiniz. Çünkü her şeyi bilen hikmet sahibi ancak ALLAH'dır." (İnsan 76/30)

Resim

İki basamaklı bir sayının asal olup olmadığını anlamak için; ilk dört asal rakam olan 2, 3, 5 ve 7 ye ihitiyacımız vardır..
Sadece 2, 3, 5 ve 7 nin katı olan sayılar asal olamaz..

İlk 25 asal sayı (100'den küçük tüm asal sayılar) şunlardır:
2, 3, 5, 7, 11, 13, 17, 19, 23, 29, 31, 37, 41, 43, 47, 53, 59, 61, 67, 71, 73, 79, 83, 89, 97

1-10 arasında 4 asal sayı,
10-20 arasında 4 asal sayı,

20-30 arasında 2 asal sayı,
30-40 arasında 2 asal sayı,
40-50 arasında 3 asal sayı,

50-60 arasında 2 asal sayı,
60-70 arasında 2 asal sayı,
70-80 arasında 3 asal sayı,

80-90 arasında 2 asal sayı,

90-100 arasında 1 asal sayı vardır..

Bu şekilde devam edersek;

1 ile 100 arasında 25 asal sayı,
101 ile 200 arasında 21 tane asal sayı,
201 ile 300 arasında 16 tane asal sayı vardır…

Sayılar büyüdükçe asal sayılar daha az yaygın hale gelir..

Yine ilginçtir ki; tüm asal sayıların sonu 1, 3, 7 veya 9’dur..
1800’lerde bu olası son rakamların eşit sıklıkta olduğu kanıtlanmıştır.
Başka bir deyişle, bir milyona kadar olan asal sayılara bakarsanız;
Yaklaşık % 25’i 1,
% 25’i 3,
% 25’i 7 ve
% 25’i 9 ile biter..

Diğer rakamlarla biten sayılar hep bileşiktir: 0, 2, 4, 6 veya 8 ile biten sayılar çifttir ve 0 veya 5 ile biten sayılar 5'e bölünebilir..
2'den büyük hiçbir çift sayı asal olamaz, çünkü 1 ve kendisinden başka 2 ye de bölünebilirlik vardır.
Negatif sayılar da asal olmaz, çünkü 1 ve kendisinden başka "–1"e de tam bölünür..

Çok daha büyük asal sayıları listelemek, mesela 1 ile 100.000.000 arasındaki asal sayıları belirlemek kolay değildir.. Çünkü asal sayılar arasında düzenli bir örüntü bulunmadığı için tüm asal sayıları üretebileceğimiz bir formül yazılamıyor.
İlk 25 asal sayıya baktığımızda, sayılar arasında düzenli bir örüntü olmadığı görülebilir..
Asal sayıların listesini oluşturmak için her bir sayıyı tek tek değerlendirerek asal olup olmadığına karar vermeliyiz..
Ancak büyük sayıları göz önünde bulundurduğumuzda, bu yöntem ile asal sayı listesi oluşturmak epey zamanımızı alacaktır.

Günümüzde bildiğimiz en uzun asal sayı 24.862.048 basamaklı 282.589.933 –1 dir..

Elimizde tüm asal sayıları kolayca üreten bir formül olmasa da 1 ile belirli bir x sayısı arasında ne kadar asal sayı bulunduğunu yaklaşık olarak hesaplayan bir formül üretelim mi?.

Çok ilginçtir ki yine ASL Sayı olan “1” e ihitiyacımız olacak...


(Devam edecek..)
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2829
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Re: MuhaMMedî Teknik Tasavvuf

Mesaj gönderen aNKa »

aNKa yazdı: 05 Ağu 2024, 20:25

...

Mesela Logaritmalar..
Üsleri düşünmenin bir başka yolu..
Üstel işlevlerin tersi olan bir işlev yani matematiksel fonksiyondur Logaritma..
Örneğin, 2'nin 4. kuvvetinin 16'ya eşit olduğunu biliyoruz. Bu, 24 =16 üstel denklemiyle ifade ederiz.
Şimdi diyelim ki, birisi sana "2'nin hangi kuvveti 16'dır?" diye sorsa, cevap "4" dersin..
İşte bu, 𝑙𝑜𝑔 2(16)=4 logaritmalı denklemiyle ifade edilir ve "logaritma iki tabanında on altı eşittir dört'' olarak okunur..
24 = 16 ⇔ 𝑙𝑜𝑔 2(16) = 4

Mesela, 1000'in 10 tabanına göre logaritması 3'tür, çünkü 1000, 10'un 3. kuvvetidir, 1000 = 10 × 10 × 10 = 103.

Daha genel bir ifâdeyle:

𝑥 = 𝑏𝑦 ⇔ 𝑙𝑜𝑔𝑏(𝑥) = 𝑦

Tabanın 10 olması durumunda işlev, onluk logaritma ya da “Bayağı Logaritma” olarak adlandırılır..
Ancak bakın burası çok önemli!..
Taban “e” sayısı olursa buna “Doğal Logaritma” deriz..

Logaritmanın bugünkü yazım şekli 18. yüzyıla dayanır..
Leonhard Euler logaritmanın üstel işlevlerle olan ilişkisini keşfetmiş ve bugünkü yazımı oluşturmuştur..
Bu irrasyonel aşkın sayısı olan e sayısı/Euler sayısı, matematik, doğal bilimler ve mühendislikte çok önemli yeri olan sabit bir Reel Sayı..
Tam değeri belirli miktarda rakam kullanılarak asla yazılamaz..
Yaklaşık değeri ise şöyledir:
𝑒 = 2,71828182845904523536...


وَإِن تَعُدُّواْ نِعْمَةَ اللّهِ لاَ تُحْصُوهَا إِنَّ اللّهَ لَغَفُورٌ رَّحِيمٌ
“Ve in teuddû ni’metallâhi lâ tuhsûhâ, innallâhe le gafûrun rahîm (rahîmun).: Eğer ALLAH’ın ni'metini saymaya kalkışacak olursanız, onu (bir genelleme yaparak bile kavrayıp) sayamazsınız (ama yine de nankörlüğe kalkışırsınız!); gerçekten ALLAH, (bunca günahınıza rağmen) çok Bağışlayandır, pek Esirgeyendir.” (Nahl 16/18)

Kısaca;
Bayağı Logaritma, tabanı 10 olan
(10 tabanlı logaritma) logaritmadır..
Bu logaritmaları matematiksel olarak yazarken, tabanı yazmayız. Tabanın 10 olduğu anlaşılır.
log10(x) = 𝑙𝑜𝑔 (x)


Doğal Logaritma, tabanı e sayısı olan
(e tabanlı logaritma) logaritmadır.
Tabanı "e" olarak yazmak yerine, logaritmayı 𝑙n ile gösterir, “elen” diye okuruz..
𝑙𝑜𝑔 e(x) = 𝑙n (x)
(yani elenx)



Artık daha önceki paylaşımımızda neden logaritmadan bahsettik oraya gelelim;

Herhangi bir x sayısından küçük asal sayıların adedi a(x) ile gösterilsin..

Resim

Tabloda çeşitli sayılar için a(x) değerleri gösterilmiştir..
Bu a(x) değerinin x ile oranını ln(x) ile çarpalım..

Tabloda bir sayı ile o sayıdan küçük asal adedinin oranı ln(x) ile çarpıldığında 1 sayısına yaklaştığı görülecektir..

Örneğin; x=100 den küçük a(x)=25 adet asal sayı vardır..
25/100 = 0,25
Logaritma e tabanında 100 yani ln(100) = 4.6..
yaklaşık değeri..
0,25 x 4,6 = 1,15

Örnek2; 1 milyon dan küçük 78498 tane asal sayı vardır..
Oranı = 0,078498
ln(1.000.000) = 13,8
0,078498 x ln(106) = 1,083

Görüleceği üzere gittikçe 1 e yaklaşan değerler görülmekte yani limiti 1 e gitmektedir..

“Dönüş ancak O'nadır.” (Bakara 28-46-245-285)

Madem 1 e yakınsak bir dizi var yani dizinin limiti 1 dir..
O halde burdan yola çıkarak belirli bir x sayısından küçük kaç adet asal sayı var yaklaşık tespit edilebilir..

Örneğin tabloda 1 milyar = 109 dan küçük yaklaşık 50 milyon asal vardır..
Biz 50 milyon adedi bilmediğimizi düşünerek madem bunların oranını ln(109) ile çarparak 1 e eşitliyoruz, o halde denklemden yola çıkarak a(x) = x / ln(x) eşitliği karşımıza çıkabilir..


ln(x) . a(x)/x = 1 ⇔ a(x) = x/ln(x)
(x i eşitliğin karşısına çarpma olarak, ln(x) i de bölme olarak atıyoruz.)

Artık telefonlardaki hesap makinelerinde bile ln değeri hesaplanabilir..
ln(109) yaklaşık değeri 20 dir..
O halde;
a(109) = 1.000.000.000 / 20 = 50.000.000

"Ve O ki; takdir edip yol gösterdi" (El A'lâ 87/3)

Görüldüğü gibi 1 her yerde..
Sayının ASLı..
Rakamların ASLı..

“1” tane =Tek = Eşsiz = Benzersiz..
Bu özellik sadece ve sadece Sistemin Sahibi SubhÂN ALLAHu zü'L-CELÂL'e ait..
O halde “ZÂT” gibidir..
Bir daha dediğin ÂNda 1+1=2 olur ki; O, BİRin “SIFAT”ıdır..
Bir daha dediğinde 2+1=3 olur, “ESM”sıdır..
Bir daha dersen 3+1=4 olur “EŞY”sıdır..
Bundan sonrası Mâsivanın detayına girer..

Tek tek veya Birlik halinde ayrıntılı olarak her varlığa baktığımızda, BİRin sayılara eşlik etmesi gibi TEVHİDin de varlığa eşlik ettiğini ve ondan asla ayrılmadığını görüyor muyuz?.
Mesela; 2 nin, 1 e benzeri 1 eklenmediği sürece asla var olamadığı..
3 de 2 ye 1 ilave edilmediği sürece var olamaz..
3+1 = 4 ..

Sonsuza varıncaya kadar bütün sayılar böyle değil midir?.
Kesret - Vahdet..
"La İlahe" inkarı ile "illa Allah" ikrarının birleşimi Tevhid..
– ve + kutupları aynı anda kullanmadan elektireğe ulaşamayız..
İşte bu zıtları BİRleştiren kudrettir 1 (BİR)...

O halde;
BİR sayı değildir..
Sayının ASLıdır.. AYNıdır..
Yani sayı dediğimiz BİRle ortaya çıkar..
Herşeyi muhit olan, yalnız O vardır!.. (Nisâ 4/126)
Elif’in harekelerden yoksun olması..
Sıfatların ancak fiiller vasıtasıyla bilinebileceği..

Resim

Ayrıca bütün sayılar BİRdir..
BİN’den BİR çıksa hiç kuşkusuz BİN’in adı da hakikati de yok olur du.. Başka bir hakikat kalır ki o da Dokuz yüz doksan dokuzdur..
Dokuz yüz doksan dokuzdan da BİR çıksaydı yine hakikati kaybolurdu..
O halde herhangi bir şeyden BİR çıkarsa o şey yok olur; BİR varsa Var olur..
Bu hakikat;
“Her nerede olursanız olun, O sizinle beraberdir” (Hadîd 57/4) değil midir?.
Tevhid de böyle değil midir?.

Derman Baba'nın dediği gibi;
TEVHİD demek =>"Vâhid" de =>"Ahad"ı BULma.
BİR’e girip kaybolmadır...
O "BİRin" selâmı üzerinize olsun!..

Kul İhvani Baba'nın dediği gibi;
AHADîYyet ve VÂHİDîYyet..
El AHAD celle celâluhu =>Zâtîdir..
El VâHiD celle celâluhu =>Sıfatîdir..


Mutlak Hakîkat ALLAH’dır.
ALLAH Celle Celâlihu en doğrusunu bilir..

Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2829
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Re: MuhaMMedî Teknik Tasavvuf

Mesaj gönderen aNKa »

1’den sonraki her sayı ya Asal bir sayıdır yada Asal sayıların çarpımlarından oluşur..
Örneğin 11 Asal bir sayı iken, 12 sayısı 12=2.2.3 şeklinde Asal sayıların çarpımı sonucu elde edilir..
Yani 1’den sonraki her sayı aslında Asal sayılar ile üretilir..
Örnek2; 1980 = 2.3.3.5.11
Örnek3; 1981 = 7.283
Buradaki 2,3,5,7,11 ve 283 sayıları Asaldır..
Bu şekilde sayıların birbiriyle ilişkisini açıklayan bu sayı teorisi Asalların bilim dalının merkezinde olmasını sağlıyor..

Ayrıca burdan yola çıkarak Asal sayıların "Şifreleme"nin de temelini oluşturduğunu söyleyebiliriz..
Günümüzde e-posta ve diğer dijital işlemlerin veri şifrelemesinde yaygın olarak kullanılan RSA şifreleme yönteminde, veriler Asal sayılardan yararlanılarak şifrelenir..
Böylece istenmeyen kişilerin verilere ulaşması engellenir..
İki büyük Asal sayı çarpımının şifreleme anahtarı olarak kullanıldığı bu yöntemde, seçilen Asal sayılar gizli kalır ve sadece bu anahtarın çarpanları olan Asal sayıları bilen kişi şifreyi çözebilir..
Örneğin en basitinden 4 haneli şifrelemede;
83.97 = 8051 şifresinin çözülebilmesi için bu şifrenin çarpanları olan iki farklı Asalı 83 ve 97 yi tahmin etmek gerekir ki şifrenin çözülme olasılığı oldukça düşüktür.
Büyük sayıları asal çarpanlarına ayırmak zor bir işlem olduğu için RSA şifreleme yönteminde olabildiğince büyük asal sayılar kullanılır ve böylece şifrelemenin güvenliği artırılır..
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2829
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Re: MuhaMMedî Teknik Tasavvuf

Mesaj gönderen aNKa »

Resim

Asal sayılar kuantum mekaniği ve soyut cebir gibi alanlarda da önemli rol oynar ancak;
Aslına bakarsanız, Asal sayılara hiç beklemediğimiz yerlerde de rastlayabiliriz..
Örneğin Magicicada cinsi ağustos böcekleri, zamanlarının çoğunu toprak altında kurtçuklar olarak geçirirler..
7, 13 veya 17 yıl sonra ortaya çıkarlar ve bu sayıların hepsi Asal sayılardır..

Bilim insanları, yıllarca yeraltında yaşadıktan sonra dahil oldukları gruba göre 7'inci, 13’üncü veya 17’nci yılda yeryüzüne çıkarak çok sayıda hayvana besin olan periyodik ağustos böcekleri olarak da adlandırılan bazı türlerin sırrını anlamaya çalışıyor..

Genellikle bir bahar akşamında, toprağın 20 cm altındaki sıcaklık 18 dereceyi geçtiğinde açtıkları deliklerden çıkmaya başlıyorlar..
Binlercesi hatta milyonlarcası en yakınındaki bitkilere tırmanıyor ve ince kabuklarının içlerinden çıkıp kanatlı yetişkinler haline geliyorlar..
Yer üstünde yalnızca 4-6 hafta yaşayan bu hayvanlar eşleşiyor, yumurta bırakıyor ve ölüyor..
Yavruları da anne babaları gibi toprağın altına giriyor ve bitki köklerindeki özsuyu emerek 13 veya 17 yıl yeraltında yaşıyorlar..

Bir Matematik Profesörü Amerika'da yeni evine taşındığı esnada;
Bahçemde o kadar çok ağustos böceği vardı ki, bunlardan biri size çarpmadan yürümeniz mümkün değildi” diyor.. Böcek ziyafetinden dolayı kuşların karınlarının balon gibi şişmeye başladığını da söylüyor..

Kuşlar, sincaplar, balıklar, tilkiler, yarasalar, köpekler, kediler… Çok sayıda hayvan ağustos böceklerini yiyor.
Periyodik ağustos böcekleri kaçmıyor, ısırmıyor, sokmuyorlar ve zehirsizler.. Üstelik çok atik uçucular da değiller.
Kısacası hem lezzetli, hem de kolay elde edilir avlar..

Bu Profesör, bu kadar çok avlanan ağustos böceklerinin soylarının neden tükenmediğini, sayılarının nasıl bu kadar fazla kalabildiğini (dört bin metrekarelik bir alanda bir milyondan fazla ağustos böceği bulunabiliyor) anlamak için bir çalışma yapıyor..
İlk başta yaşam döngüleri için 10, 12 ve 15 gibi asal olmayan sayıları seçiyor..
Yaptığı hesaplamalar bu periyodik aralıklarda ağustos böceklerinin nüfuslarının önemli oranda azalacağını gösteriyor..

Profesör, 13 veya 17 yılda bir ortaya çıkmalarının
yaşam döngüleri 2-5 yıl olan kuşlar ve küçük hayvanlarla çakışmalarını en aza indirdiğini düşünüyor..
Bir başka teoriye göre de, Asal sayıların sırrı bu ağustos böceklerinin aynı coğrafi bölgede bulunsalar bile yalnızca 221 yılda bir çakışmalarında saklı.. (13 ve 17 nin en küçük ortak katı 221' dir)


Peki, bu ağustos böcekleri hangi yılda topraktan çıkacaklarını nasıl biliyor?.
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2829
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Re: MuhaMMedî Teknik Tasavvuf

Mesaj gönderen aNKa »

Resim

Mükemmel Sayılar ile Asal Sayılar Arasındaki İlişki

Matematikte bazı sayıların, kendisi hariç bölenleri toplamı, sayının kendisine eşittir. Bu tür sayılara “Mükemmel Sayı” denir.

Örneğin 6 sayısını ele alalım;
1, 2, 3 ve 6 bu sayının bölenleridir ve kendisi (6) hariç bölenlerin toplamı, yani 1+2+3, sayının yine kendisine (6) eşittir.. Bu yüzden 6 ilk mükemmel sayıdır..
Aynı şekilde 28 de mükemmel bir sayıdır çünkü kendisi hariç bölenleri toplamı, yani 1+2+4+7+14, sayının kendisine eşittir..
Bunlardan başka 496 ve 8128 de mükemmel sayılardandır..

Mükemmel sayılar kümesinin sonlu olup olmadığı veya tek sayı içerip içermediği henüz bilinmiyor..
Fakat, şu ana kadar bilinen 51 mükemmel sayının hepsi çift sayıdır ve son rakamları 6 veya 8’dir..

Mükemmel sayıların tarihi MÖ 500’e kadar uzanıyor.. Pisagor o dönemde mükemmel sayıların farkındaydı ancak bu sayıları üretmek için gereken formül MÖ 300’lü yıllarda Öklid tarafından geliştirildi..
Formülün ispatı ise bundan tam 2000 yıl sonra Euler tarafından gerçekleştirildi..
Euler, teoremdeki formülün tüm mükemmel sayıları üreteceğini ispatladı..
İspat günümüzde Öklid-Euler teoremi olarak biliniyor..

Öklid-Euler teoreminde asal sayılar büyük önem taşıyor..

Öklid-Euler teoremine göre herhangi bir "p" asal sayısının 1 eksiğini, 2 nin kuvveti (üssü) olarak yazarsak ve eğer 2P-1 sayısı da asal bir sayı ise 2(P-1) x (2p-1) sonucu Mükemmel Sayı'yı verir..

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2829
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Re: MuhaMMedî Teknik Tasavvuf

Mesaj gönderen aNKa »

Matematikte Tam Sayıların çarpma işlemi anlatılırken bir işaret kuralından bahsedilir..

Aynı işaretli sayıların çarpımı pozitif;
(+) x (+) = (+)
(-) x (-) = (+)

Zıt işaretli sayıların çarpımı negatiftir;
(+) x (-) = (-)
(-) x (+) = (-)

Pozitif sayıları (+) Hak ve Hayr
Negatif sayıları (-) Batıl ve Şer olarak düşünsek;

(+) x (+) = (+)
Hakkı Hak bilmek senin için Hayrdır..

(-) x (-) = (+)
Batılı Batıl bilmek de Hayra götürür..

(+) x (-) = (-)
Hakkı Batıl bilmek Şerre düşürür..

(-) x (+) = (-)
Batılı Hak bilmek de Şer ile sonuçlanır..


0 (Sıfır) sayısı ise Nötr, yani işâretsizdir..
(+) ve (-) lerin ara kesitidir..
Çarpıldığı ÂN'da yutar..
MuhaMMedî Teknik Tasavvufta da Yutucudur..
ALLAH’ımız, RABB’imiz, Rahmânu’r Rahîmimiz, Melikimiz ve Mâlikimiz Huzurunda, haddini bilerek benlik elbisesini soyunup,
=>Fakriyet, Acziyet, Zillet ve İllet içinde =>Kulluk Kefeni’ni başına geçirince kendisi bile kendisini tanıyamaz hâle gelir..
Benlik Buzu MuhaMMedî Mâvera'da mahvolmuş ve erimiştir..

Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2829
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Re: MuhaMMedî Teknik Tasavvuf

Mesaj gönderen aNKa »

Resim

Cogito, ergo sum
Türkçe: "Düşünüyorum, öyleyse varım"
Descartes'in felsefi sözünün Latince halidir..
Descartes önce dört kural saptadı:
1. Açık seçik ve belirgin fikirler dışında hiçbir şeyi kabul etmemek.
2. Her sorunu çözümü için gerekli sayıda parçalara ayırmak.
3. Düşünceleri basitten karmaşığa doğru sıralamak.
4. Gözden kaçmış bir şey olup olmadığını sürekli kontrol etmek.
Sonra bu kuralları izleyerek şöyle düşündü:
* Duyularımız bazen bizi aldattığına göre, hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını farz etmeliyim.
* Burada sobanın karşısında oturduğumu nasıl bilebilirim.
* Bundan emin olamam. Rüya ya da hayal görüyor olabilirim.
* Kuşku duymayacağım tek şey, bir şey “düşünüyor” olmam. Rüya gördüğümü ya da bir bedenim olmadığını farzetsem bile bu böyle.
* İşte buldum! Düşünüyorum, öyleyse varım! Benim varlığım Tanrı'nın varlığının delilidir. Hatta Tanrı'nın varlığı benim varlığımdan daha kesindir!

Bu insan algısına bakmış, kendini baya incelemiş düşüncesel ve fizyolojik olarak anlamaya çalışmış..
Görmenin; göze gelen ışığın kısaca elektriğe çevrilerek bu elektriğin beynin arka tarafındaki görme bölgesine göndermesi neticesinde tamamen karanlık bir beyin dokusunun o elektrik sinyallerinden ürettiği bir yanılsama olabileceğini düşünmüş..
Hatta işitme, tatma, dokunma da aynı şey olabilir demiş..
Bütün duyular karanlıktaki bir beynin elektrik sinyallerini yorumlamasıyla yeniden ürettiği bir hikaye..
Yani gördüğümüz dış dünya aslında içsel bir projeksiyon gibi..
O halde hepimizin aynı gördüğü şey farklı da olabilir.. Her göz başka birşey algılıyor olabilir..
Çünkü, algılayan sistemimizde parmak izimiz gibi benzersiz..
O halde benzersiz bir sistemin, benzersiz bir işlem sürecinin benzersiz bir çıktısı olur..
Yani her şeyin hatta kendi bedeninin bile gerçekliğinden emin olamayan bu kişi “sadece bir şeyden şüphe edemiyorum” demiş..
“Düşünen bir zihnim var.. Bu düşünce sisteminden şüphe edemem o var.. O halde bende varım..” demiş..

Şimdi bir norm vardır bilirsiniz normal olan yani..
Benim kafamı bir kutuya sokmuşlar, mesela domates deyince aklıma kırmızı gelir, biber deyince yeşil..
İşte bu domatesin kırmızılığı ve biberin yeşilliği bir normdur..
Yani kafamı kutuya sokmuşlar ve domates = kırmızı eşitliği dayatılmış sanki..

Peki insan norm dışı olabilir mi?.
Halka göre deli yani..

Albert Einstein bir zaman diyor ki; "ben bir formül yazacağım ve bununla her şeyi açıklayacağım; e= mc2"
Herkes gülüyor adama.. Çoğu deli diyor mesela o vakitler..

Özel göreliliğin ortaya çıkışına kadar fiziği temelde iki yasa yönetiyordu: kütlenin korunumu ve enerjinin korunumu..
Özel görelilik, bunun yerine korunan şeyin kütle veya enerji değil, sistemin toplam göreli enerjisi olduğunu öne sürerek buna meydan okudu..
Kütle ve enerjinin denk olduğu gerçeği ise Einstein’ı çok sonraları zirveye taşıdı..
Meğer adam deli değil dâhiymiş dediler..
Einstein’ın bu denklemi, nükleer enerji ve nükleer tıptan güneşin iç işleyişine kadar çok sayıda bilginin ve teknolojinin ilerlemesine kapı açtı..
Madde ve enerjinin bir olduğunu bize gösterdi..
Aslına bakarsanız “e” ile Yaratan'ın yaratma Kudretini, mcn ile de Yaratan'ın filleri veya yarattıkları..
Işık hızı olan “c” yi almasaydık => e = m olurdu ki; bu Madde Kütlesi
Işık hızı olan “c” yi tek alsaydık => e = m.c olurdu ki; bu Kuvvet
Işık hızı olan “c” yi çiftlesek e = m.c2 olur ki; bu da Enerji
Peki güneşteki Hidrojen yangınından Helyum oluşumuna uzanan süreçte tüm canlıların besin kaynağı bitkisel fotosentezin aslı, hangi enerji acaba?.
Kur'ân-ı Kerîm'de de geçen Yeşillik nedir?.
Diriliğin aslı Hakîkatı nasıldır?.
Yaratanın her ÂN yeniden yaratışına ve yaratıldığı günden kıyâmete kadar dönmek zorunda olan her zerre atomun dönüş “SEBBAHA” sı nedendir?

Biz şimdiye kadar derslerde ne öğrendik; proton + yüklü, elektronlar - yüklü.. proton ortada, elektronlar etrafında dönüyor..
Şimdilerde ne diyorlar; antimadde var, tam tersi elektron ortada proton etrafında dönüyormuş..
Antimadde, karşı madde veya karşıt madde, maddenin ters ikizi demek yani..
Antimadde en basit hâliyle normal maddenin zıddı gibi..
Antimaddenin atomaltı parçacıkları, normal maddeye göre zıt özellikler taşımakta..
Bu atomaltı parçacıkların elektrik yükleri, normal maddenin atomaltı parçacıklarının tam tersi..
Her parçacığın kendisiyle tıpatıp aynı ama zıt yüklü olan bir karşıt parçacığının da olacağı açıklandı..
Örneğin elektron için her yönüyle aynı ama pozitif yük içeren bir karşıt elektron olmalı..
Biz matematikçiler de bunu kısaca şöyle izah edebiliriz;
x2 = 4 denkleminin iki çözümü vardır..
x = -2 veya x = 2 gibi..

Neyse Antimadde olmadan madde olamazmış..
Peki antimadde neymiş dediler?
Başka bir paralel evren varmış.. başka bir âlem yani..
Mesela dünya bizi çekiyorsa başka dünyada da itiyor..
Çünkü bu çekimin olması için itimin de olması lazım vs vs..
Yani + Varsa - var, - varsa + var..
Mesela iyilik nasıl var?.
Kötülük olmazsa iyilikten bahsedilemez ki..
Biz evrenin merkezindeyiz, merkezde BİZ varız..
Hayatındaki sıkıntılar, stresler kör döngüde dolandırır durur seni..
Dünyada yarar - zarar yok ki..
Sana göre zararlı dediğin şey başka tarafta yararlıdır..
Örneğin; sana göre zararlı olan bakteri, ölü bir hayvan leşini çürüterek yok ediyor.. şimdi yararlı mı zararlı mı bu bakteri?.
Aslında herşey yararına çalışıyor..
Sen senin hayatının başrolüsün..
Herşey dengedir..
Dengesizlik altüst eder hayatı..
Örneğin karşındaki insana fazla değer verirsin sapıtır, çok seversin kaçar.. Çok anlatırsın itibarsızlaşırsın, az anlatırsın birşey bilmiyor derler..
Hayatı stresli olan yapamaz yani..
Mesela geçim derdine düşen veya geçim sıkıntısını derd edinen yapamaz, kredi borcu olan yapamaz, mal mülk para hırsı olan yapamaz..
Neyi yapamaz?.
Hayatını değiştiremez.. Norm dışına çıkamaz..
Deliremez yani ..

Zamanında aynı kilo, aynı yaş ve aynı cinsteki iki kuzu aynı yemlerle beslenecek şekilde iki ayrı kafese konmuş..
Kuzuların yaşaması için tüm koşullar eşit ancak bir süre sonra kafeslerden sadece birinin göreceği başka bir kafes daha getirilmiş ve içine kurt konmuş..
Kurdu gören kuzuda huzursuz davranışlar görülmüş ve belirli süre geçince yemek yememeye başlamış..
Gittikçe zayıf düşmüş ve güçsüzleşmiş..
Kurdu görmeyen diğer kuzu ise huzurlu ve gayet sağlıklı..
Kurdu gören kuzu bir süre sonra ölmüş..
Oysaki kurt kuzuya hiçbir şey yapmamış.. Kuzunun yaşadığı korku, kaygı, endişe ve stres onu ölüme götürmüş..

Şimdi şuan hayatınızı değiştirecek adımı atmak için en doğru zaman şimdi şu ÂN..
Hayatınız bir daha eskisi gibi olmayacak..
Her deli! aklını kullanmaz ama her aklını kullanan zamanla delirir, şizofreni veya bipolar bile olabilir..
Olsun bazen deli oluruz bazen geri geliriz, bazen olgun olur bazen çekilmez oluruz sorun değil..
Çok düşünenler veya deliler genelde anarşisttir..
Mesela Allah'a inanmak bütün tanrıları yok etmek ve anarşist olmak demektir..
Kuran'da da Allah'a hakiki manada inanmak isteyenin sırayla neleri reddetmesi gerektiği anlatılır..
Yani otoriteyi reddecek, malı mülkü reddecek, gelecek korkusunu reddecek, kendisini köle edecek herşeyi reddettiği zaman iman edecek..
Hz. İbrahim Aleyhisselam'ın Hanif dinine tabi olacak..
Atamız Hz. İbrahim Aleyhisselam gibi bütün tanrıları reddedecek ki artık rahatlasın..

Rahatlayınca aklı nurlanacak..
Cehaletin getirdiği şey uyuşukluktur..
Mesela ameliyata alındığınızda sizi kesiyorlar ama canınız acımıyor çünkü anestezi veriyorlar..
Farkında oluş acı getirir değil mi?..
Birşeyi farkedip öğrendiğinde artık eski sen sen değilsindir..
Mesela yılanlar büyüdükçe kabuk değiştirir..
İnsan da geliştikçe bir kabuk değiştirmesi gerekir..

Hayatın doğal seyri insanın gelişimidir aslında..
Cehalet ise “ben burada duracağım, bu yaşıma kadar öğrendiklerim bana yeter, bundan sonra birşey istemiyorum” demektir..
Bilgisizlikten bahsetmiyorum, bilgisizlik öğrenince geçer..
Cehalet bilgiyi de reddetmektir..
Kendine mükemmel bir anestesi uyguluyor..

İnsan kendine şunu sormalı;
Acısıyla tatlısıyla duya duya bir hayat mı yaşamak, yoksa anestezi altında yarı sarhoş doya doya bir zaman mı geçirmek?!..
Rahatsız edici bir his olarak kodladığımız açlığın, doğal yaşamın ayrılmaz ve gerekli bir parçası olduğunu anlamamız gerekiyor..
Acıkamadığımız zaman onarılamıyoruz mesela..
Dikkatini nereye veriyorsan oraya gidersin sistemin kuralı bu..
İlk çay taşırken dökülecek deyip çaya dikkatimi verdiğimde dökülürdü ve bana ne zaman artık umursamayıp hedefe ileriye bakmamı söylediklerinde çayı rahatlıkla taşıdım..
Şimdi felsefe ile başlayıp filozofça lakırdılar ettim ama,
Muhammedî Teknik Tasavvuf; felsefe ilmini reddetmez aslında, sadece yetersiz bulur..
Zirâ felsefe bazen Aklın ortaya koyduğu hakikatlere “Hak” der.
Tasavvuf ise her zaman AKLın ortaya koyduğu hakikatler ile NAKLin (vahy) ortaya koyduğu HAKK celle celâluhu’nun hakikatlerini birleştirir..
Böylece AKL için, HAKKU’L-HAKK NAKLen Hayata girer bu âlemde.. İnşaallah..

Tasavvuf; düşünen zeki aklı;
Kandırmaya değilde, inandırmaya ve onda olanı ortaya çıkarmaya çalışır.. Asla kendisinden bir şey vermeye değil...
Ana âlet akıldır ve akılsız tasavvuf şaşkınlıktır..
Tasavvufsuz felsefe ise sonuçta zındıklığa kadar gider..



(devam edecek..)
En son aNKa tarafından 28 Eki 2024, 21:27 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2829
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Re: MuhaMMedî Teknik Tasavvuf

Mesaj gönderen aNKa »

Şimdi akıl diyoruz da bir insanda bir anda 7 tane akıl yoktur..
Bir insanda 7 tane nefis olmadığı gibi..
Bunun dereceleri vardır..
Bize Allahu zü'l-celâl'in yüklemiş olduğu aklı sadece madde âleminde kullanırsak onun adına Akl-ı Cüz'i deriz..
Ancak aklı çocuk eğitir gibi eğitim-öğretim ve tâlim-terbiyeden geçirir, arındırır, buzluktan eritir, dönüşüme uğratarak mânâ âlemini anlaşır hâle getirirsek aynı akıl tekâmül sonucu Küllî Akıl da erir ve Akl-ı Silm tecellî eder..
Tasavvufu bilmeyenler zannederler ki, Akıl tasavvufa karşıdır..
“Biz akılcıyız, tasavvuf ise kalbcidir”
derler.. “Onlar kalpten ilerler”.. derler..
Esasında böyle Kalp - Akıl ayrımı var mıdır?. Kalb dediğimiz Akl-ı Küllî'nin mekanı değil midir?..
Aklın kaynağı Kalb değil midir yani?..
"Yeryüzünde dolaşmıyorlar mı ki olanları AKLEDECEK KALBLERİ, işitecek kulakları olsun. Gerçek şudur ki, gözler kör olmaz, fakat asıl göğüslerin içindeki kalpler kör olur." (Hac - 46)
Allahu zü'l Celâl neden "akledecek beyinleri" demiyor?.
O halde akıl yürütmenin organı beyin değil de Kalb midir?.
Dolasıyla Kalb dediğimiz zaman Aklı bir kenara atıyor değiliz..
Kenara atılan Akl-ı Cüz'i dir..
Akl-ı Cüzi yani ham akla yönelik tenkitler aklı kötüye çıkarıyor, yoksa akla karşı olmak ahmaklık olur..
Aslına bakarsanız Akl-ı Cüz'i ye de karşı olmamak lazım..
Akl-ı Cüz'i ye karşı oluşlar mânâ âlemine girecek olgunlukta olamayacağı için.. Ham oluşu için..
Bazen evin yolunu zor buluyor Akl-ı Cüz'i..
Sınırlı, beş duyu organıyla çalışıyor..
Kulak ne duyuyorsa, göz ne görüyorsa..
Arkandaki göremezsin sadece verilen bir açıdan görüsün.. bazen yakınındakinin bile sesini işitemezsin ki uzaktakileri hiç işitemezsin belirli bir frakans aralığı gerekir..
O zaman biz mutlak bilgiye bu gözlerle ulaşabilir miyiz?.
"Göz yanılması" diye birşey var..
Kulak desen alt eşik ile üst eşik arasındaki sesleri duyabiliyor..
Bir depremi bile kedi, köpek veya küçücük karınca bile benden önce duyuyor, hissediyor..
Ben sadece deprem başlayınca sallanırken "aaa deprem oluyor!" diyorum..
O halde bu işitme organı olan kulağın bana taşıdığı verilerle İlahî Hitabı işitme nasıl gerçekleşir?.
Demek ki bunların hepsi bizdeki o sonsuz işitmenin, mutlak işitmenin, mutlak görmenin, mutlak konuşmanın binlerce derece sınırlandırılmış şekilleri, cüzi parçaları..
Eee o zaman Akıl da böyle değil mi?.
Bizdeki o Akl-ı Cüz'i kendi dünyalık işlerinde bile yanlış yapılabiliyorsa o derecedeki aklı mânâ âleminde nasıl yeterli organ olarak görebiliriz ki?.
İşte bu Akıl ile olmaz derken.. “bu aklı fikri ile olmaz” derken kast edilen cüz'i akıl olabilir mi?.
Beyin bilmekle ilgili değil yapabilmekle ilgili bir organdır..
Bir hareket kontrol sistemidir beyin..
Yapmadığınız birşeyi bilmek beş para etmez..
Öğrenmek; davranış değişikliğine sebep olan bilgi kaynağıdır..
Davranış değişikliği yoksa bilmekten bahsedilemez..
Tonla şey biliyoruz ve aslında bizi zehirleyen de budur..
Tonla şey biliyoruz ama yapmıyoruz..
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Dikkat edin cesedde bir et parçası vardır ki o; salih (kötülüklerden arınmış) olursa bütün cesed sâlih olur; o bozuk olursa bütün cesed bozulur. İşte o et parçası KALB'dir.'' (Buharî, İmân 39)
Bilmek Kalb ile desek ve İmân etse,
Yaşamak da Akıl ile desek Amel etse doğru olur mu?.
Şu da var ki kimseye Akıl veremeyiz, sadece Aklını geliştirmesi için hizmet edebiliriz..

“Kendini bilen Rabbini bilir”
Ham ve kısır akıl diyor ki: “Oturalım, bir çay içelim!”.
Çünkü akıl öyle yaratılmıştır ki, “Şey” olmayanı kabul etmiyor..
Çocuk gibi, onun kabul etmesi için çok uğraşılması lâzım, yaşatılması lâzım, inandırılması lâzım..
Rabbini bilir deyince Allah ile tanışmak için bir randevu gibi düşünüyoruz o işi ama "Rabb" kullanılması boşuna değil ..
Rabb, Allah'ın İsimlerinden biridir ve öğretmen, terbiye edici ..
Bir şeyi gerçek erginliğine kadar inşâa edip her aşamada geliştirip terbiye ve idâre eden sıfat..
Yarattıklarının hâllerini ni'metlerini vererek düzeltip geliştiren takdir ettiği zaman kadar tedvir eden, idâre eden.

Ulûhiyette ALLAH celle celâluhu Özel-Zât-ı Mutlak İsmiyle tüm sıfat, esmâ ve eşyâyı aşkınca kapsar.
Rubûbiyyet ise El RABB ismiyle, ALLAHu zu'l-celâl'in Yarattığı her şeyi kapsayan fiilî tecellîleridir.

Kendini bilmek de tamamen saf halinizle barışık bir hâlde durduğunuzda kendiniz size ne fısıldıyor?.
Tabi haklısınız duyamıyoruz ki kendi fısıltımızı bile..
Dünya çok gürültülü..
2 dk şarteli kapatıp bi durmak lazım..
Beynin arada bir dinlenmesi gerekir ki o da şu şekilde olur;
Beyin bir işle uğraşınca yorulur, bazı işler sürekli dikkatinizi belli bir yöne çeker ve yorar.. Bir başka işle uğraşmaya başladığı zaman dinlenir..
Hayatınız da yoruldukça değiştirebileceğiniz bir sistem kurun.. mesela yazmaktan yorulduğunda okumaya geç, okumaktan yorulduğunda dinlemeye geç beynin başka yerleri çalışır.
Hiçbir şey yapmayan beyin, şeytanın çalışma odasıdır..
Geçmiş, gelecek, dert, endişe, stres , travma derken kendi kendimize bela oluruz..
Beynin dinlenmesi duraksaması demek değildir..
Şunu unutmamak lâzım insanın en önemli görevi; sağlıklı yaşamak, zengin olmak, mutlu olmak bunlar değil insanın görevi..
Biz atalardan birşey aldık, alıyoruz ve belki geliştirerek belki daha anlaşılır hâle getirerek gelecek nesle yine birşey aktarmak.. bunu yapmazsak bu dünyada boşuna yaşıyoruz..
Nasıl ki her canlı genlerini aktarmakla yükümlü, insan hem genlerini aktarabiliyor ki bu onu kesmiyor yani sâdece çocuk yapmak bizi mutlu etmiyor, bir de bir tık olsun birşey ilâve edip bir sonraki nesle bırakabilmek , belki hoş bir sedâ..
Biz sanki bugünü dertsiz tasasız yaşayalım, keyfimize bakalım, sabahlar olmasın hayat böyle birşey değil..
En azından kendini geliştirmek..
İnsanın her zaman en azından kendini geliştirmek adına bir önceki günden daha ileriye gitme telâşı olmalıdır..
İmam Gazalî bugünkü çokça duyulan depresyonun târifini yaparken;
“Bir insan üç gün ard arda ilim öğrenmeyi ve okumayı keserse fark etmese de manevi halleri alt üst olur.”
der..
İlkesi olmayanın yolu olmaz..
Hizmet etmek inanılmaz zevkli bir şey..
Param mı var onunla yardım etmeliyim, güçlü müyüm gücümü kullarak yardım etmeliyim, tecrübem mi var anlatarak yardım etmeliyim..
Bir insan tek yönlü bir alıcı olmamalı, alıp vermesi gereken geçici bir varlıktır..
Bunu fark etmediği zaman hayat cehennemdir, parası ona zindan sunar, köşkleri ona mezar hâline gelir ..
Ne yapıyor olursanız olun insanlara birşey verin.. hayatınızdan sizi alıp götürecek mevzu' işte orada gizli..
Benim ihtiyaçlarım, benim derdim, benim bilgim vs vs..
Kendimizi bırakıp başkaları için birşeyler yapmaya karar verdiğimizde herşey değişecek..
Bu ben ben ben den çıkmamız gerekiyor..
Beden “ben” miyim, yoksa beden “ben”im mi?
Eğer beden “ben” isem 7 yaşındaki beden ile şimdiki “ben” çok farklı..
Zaten söylerken benim vücudum, benim bedenim deriz ama genellikle ben deyince beden olarak algılama eğilimimiz var .
Bu Ben de başka birşey var..
Bu beden yiyip içerek topladığımız sonra bir miktar geri attığımız bir madde kümelenmesi gibi birşey..
Buna "ben" demek ayıp olur herhalde..
Peki bu "ben" ne o zaman?.
Hayatını değiştirecek bir şey arıyorsan aynaya bak..
Aynaya baktığında gözünde bir çapak gördüğünde aynayı mı temizlersin kendini mi?.
Rabbim öyle güzel, kusursuz bir sistem kurmuş ki, insan insana bakarak kendini görebilmeyi, kendindeki güzellikleri ve gereksiz seni yoran üzen duygularının da olduğunu anlayana kadar gösteriyor olması ve kendimizi dönüşmemiz için imkan ve fırsat sunan bir oluşumun içinde olmamız muhteşem..
Yaşadığın herseyin sorumlusu kendinsin..
Hayatında hangi duygularla yol alıyorsun?. kendine sormalısın..
Dünya, “Hayal”dir..
Bir gölge oyunu.. dolayısıyla doğum ile ölüm arasındaki bu gölge oyunu, aslında sonsuz bir döngü..
Her anınız bir başlangıç, her sonunuz yeni bir başlangıca gebe..
Her şey ÂN da gerçekleşir..
Ân da olamıyorsan ya geçmişe ya da geleceğe gidiyorsun..
Geçmişe gidiş pişmanlıktan veyâ kendini ya da kişileri affedememekten,
Geleceğe gidiş ise kaygıda yaşamaktan kaynaklanıyor olabilir..
Kendine vereceğin panzehir sevgi, merhamet ve şefkattir aslında.. İçindeki çocuğa bunları vermelisin.. O iyileştikçe iyileşeceksin..
Zihnini eğit, onun seni değil, senin onu kullanmaya ihtiyacın var..
Sen sâdece bir beden değilsin.. Kalbinin ihtiyaçlarını da bulmaya çalış..
Hayatında her şeyin bir ömrü var.. Hiçbir şey sana âit değil.. Giden de kalan da sana hizmet için geldi.. Yalnız doğdun yalnız öleceksin.. Bu yüzden hiçbir şeyi sahiplenme..
Mükemmel görünmek için uğraşma.. Mükemmel olmak zorunda değilsin..
Bir şeye başlamak için hiçbir şeyin tam olmasını bekleme.. Arzu ettiğin yolda başladıktan sonra seni önce rûhun, sonra herkes, daha sonra da herşey destekleyecek..
Başkalarını suçlamak kendine olan sorumluluğu unutturur..
Kendi düşüncende, farklı düşünceleri yok sayacak derecede de kaybolma..
Özellikle bazı gerçekler kimsenin anlayışına veya düşüncesine hapsedilemez..
Hiç kimse her şeye sahip değil..
Ancak hiç kimse hiçbir şeysiz de değil..
Ünlü düşünür Farabî’ye göre; düşünce sistemindeki asıl maksadın Yaratıcıyı bilmek; O’nun “Bir” olduğunu, her şeyin etken sebebinin O olduğunu, O’nun kendi cömertliği ile bu âleme düzen veren olduğunu bilmektir..
Öyle bir an oluyor ki,
“Hiç”ten “Hep”e
“Hep”ten “Hiç”e dönüyoruz..
Matematikte;
Sıfır’ın kendisi hariç bütün doğal sayı kuvvetleri yine 0’dır..
0n = 0
Bir’in de bütün kuvvetleri 1’dir..
1n = 1
Ayrıca bir çokluğun sıfırıncı kuvveti 1’dir..
30 = 1
İşte 0 ve 1 Sırrı..

Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2829
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Re: MuhaMMedî Teknik Tasavvuf

Mesaj gönderen aNKa »

Saniye sözcük olarak, kökenini Arapça "iki" sayısı olan "isnân"dan almaktadır..
Elektrik ve ışığın saniyedeki sürati üçyüzbin kilometredir..

Bazı durumları mekÂNda zaman ölçüsü olarak bir ÂN olan Saniye ile ölçmek aczine düşelim biraz..

✯ 1 saniyede vücudumuzda neler olur?.
Beyin dışarıdan ve vücudun içinden gelen 750 milyon uyarıyla ilgilenir..
Retina, beyine 10 milyon Bit’lik bilgi gönderir..
Her hücre bölünmesi sırasında 3 milyar harften oluşan 1 milyon sayfalık sayfalık bir kütüphane olan DNA kopyalanır..
Kalp 100 mililitre kan pompalar ve vücudumuzdaki kan 200 metre yol kat eder..
Weizmann Bilim Enstitüsü’nden biyolog Ron Sender ve Ron Milo tarafından yeni yapılan bir hesaplamaya göre, vücudumuzda günde 330 milyar hücre yenileniyor.. Yani vücudumuz saniyede 3.8 milyon yeni hücre üretiyor.
Ölen hücreler ise cilt hücreleri ve gastrointestinal hücrelerde deri değiştirir gibi değişiyor, bazen parazitler tarafından yeniyor ya da parçalanarak vücutta geri dönüştürülüyor.. Hiçbir şey asla ziyan edilmiyor.

✯ Evren her saniye 14.8 km genişliyor.. 30 yıldız yok olurken 4000 tanesi doğuyor..
✯ 0.08 deprem yaşanıp 16.000.000 litre su yeryüzünden buharlaşıyor..
✯ 1 saniyede arı 270 kere kanat çırparken en hızlı salyangoz 1,3 cm gidebiliyor..
✯ Niagara şelalesinden 3160 ton su dökülüyor..

✯ Saniyede 500 Kere Çırpılan Kanatlar..!
İnsan, kollarını mümkün olan en hızlı şekilde çırpmak istediğinde bunu saniyeler içinde oldukça sınırlı sayıda gerçekleştirebilecektir..
Ancak bir sivrisinek, kanatlarını saniyede 500 defa çırpabilecek bir yeteneğe sahiptir. Bu, Allah’ın bu küçük canlıya verdiği üstün bir yetenek, detayda sergilediği bir yaratılış delilidir..

Kanatlarını bu hızda çırpabilmek için sivrisineğin çok miktarda oksijene ihtiyacı vardır..
Bu nedenle sivrisinek, hemen her hücresine ulaşan özel bir solunum borusuna sahiptir..
Bu boru, doğrudan dışarıdaki havaya bağlı olduğundan, hücreler oksijen alışverişini aracı bir madde olmadan yaparlar..
Bu özel sistemin sonucu olarak da dakikada binlerce kez kanat çırpan sivrisinek hiç yorulmaz..

Büyüklüğü 1 cm’yi bile bulmayan bir canlıda, saniyede yüzlerce kez çırpacak bir kanat ve bunu mümkün kılacak bir solunum sistemi var etmek Allah’ın hayranlık veren bir sanatıdır..
Hiçbir tesadüf, böylesine kompleks bir canlıda, bu mükemmellikte bir mekanizma meydana getirip onu her bir bireyde mükemmel işler hale getiremez..
Hiçbir tesadüf, eş zamanlı hareket eden bir çift kanada saniyede 500 kere çırpma imkanı veremez..
Bu kusursuz canlının da onun sahip olduğu hayranlık uyandırıcı kanatların da tesadüfi aşamalarla meydana gelmesi imkansızdır..
Bu eser, Sâni’ olan Allah’a aittir..
"Açın gözünüzü! Göklerde kim var, yerde kim varsa hep Allah'ındır. Allah'dan başkasına tapanlar dahi, Allah'a ortak koştuklarına uymuş olmuyorlar, ancak zanna uymuş oluyorlar. Ve yalandan başka bir şey söylemiyorlar." (Yûnus 10/66)

Saniyede 500 kere kesintisiz olarak hareket eden böylesine güçlü bir mekanizma, yapay olarak geliştirilememektedir..
Çeşitli malzemeler ile geliştirilen buna benzer bir mekanizma, sürtünmenin şiddetinden kısa bir süre sonra yanacaktır..
Ama bir sivrisinek, yaşamı boyunca uçtuğu her saniye, kanatlarını bu sıklıkla çırpmakta ve hiçbir sorun yaşamamaktadır..
Dahası, bu üstün nitelikli kanatlar ona, yüksek bir hızda, dilediği yöne, dilediği uzunlukta uçma imkanı verirken, aynı zamanda manevra ve iniş yeteneklerini de en mükemmel şekilde gerçekleştirmesini sağlar..

"Ey insanlar! Bir misal verilmektedir, şimdi ona iyi kulak verin: Sizin Allah'ı bırakıp taptıklarınız bir araya gelseler, bir sinek bile yaratamayacaklardır. Sinek onlardan bir şey kapsa onu kurtaramazlar. İsteyen de, istenen de âcizdir." (Hac 22/73)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 13069
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MuhaMMedî Teknik Tasavvuf

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

HeR ZERREnin==->PARMAk İZi,
“TEKe TEKk”=> DAMLA DENİZi,
KESREt>İNCİR VAHDEt>ZEYtiN,
SIRR-ı NAHNU<-=>BİZ BİR-İZ’i!.

SAYI=>“1/BİR”dir ve de TEKktir,
GERİsi=>RAKAM!..=>GERÇEKktir,
“2/İKİ” ÇİFT’tir..==>ASL-ı ASAL,
“ANKA KUŞU”m==->BİLECEKktir!.


ZEVK 10.782

=RAKAMLaR RÜŞDÜne ERER=>SIYIRaN===>SAYI TÜLÜnü,
DİNLER BİRLİk BÜLBÜLÜnü=>KOKLAyAN GÖNüL GÜLÜnü,
SİMURGun->SEVDÂ DÜŞÜnde,
=>SIRRı SAKLı=>GÜLÜŞÜnde,
=>KAF DAĞInda ANLAt->ANKA=>ASAL SAYI FORMÜLÜnü!.


24.01.2024.. 05:28
brsbrsm.. tktktrstkkmTEyâhsENcevlÂNımızzz..


=>İNSÂNın==->ÖZÜn BİLİŞi,
=>ÂLEMe==>GELİŞ<>GİDİŞi,
ALLAH’ın->VÂHDEt DENİZi,
AŞKk BiR=>MATEMÂTİk İŞi!.

“1/BİR”in DÖRt İŞLEMi>ASAL,
AKL=HİÇLiği=->SIRR-ı SIFIRR!.
“2/İKİ”Lik=>YAŞAnan MaSAL,
SEBBEHa SARFI’ndaki=>SIRR!.


Resim

İLk dÖRt ANA/ASAL.:
0… YUTUCu..
1… TUTUCu..
2… ATICı..
3… SATICı..

1/1=1
1x1=1
1+1=2
1-1= 0..

1/1=1
2/2=1
3/3=1
0/n=0..
n/0=SONsuz..

SAYIsız-RAKAMsız 0/SıFıR=>ANA/ASAL SAYı.. SIRR-ı SIRf..
1/BİR.. İLK/ASAL SAYı.. SIRR-ı SÜVEYDÂ..
1+1=2=>KENDi ASAL TEKk->ÇİFt RAKAM .. SIRR-ı BETüL..
1+1+1=3=>KENDi ASAL TEKk->TEKk RAKAM .. SIRR-ı EHL-i BEYt..
1+1+1+1=4 KESREt..
1+1+1+1+1=5 ……..


Resim

Resim

=>SİSTEMin SÂHiBi==>ALLAH,
=>O’nun İŞİ=->MUHTEŞEMdir!.
VECHinde SIRRLı VECHULLAH,
ANLA>SEYREt DEM bu DEMdir!.


Ve’s-SELÂMMM..
Resim
Kullanıcı avatarı
çilekeş
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 194
Kayıt: 04 Ağu 2011, 18:34

Re: MuhaMMedî Teknik Tasavvuf

Mesaj gönderen çilekeş »

Resim

Es-SeLâmu aleykum ve RAHMEtullâhi ve Berekâtuhu.

EÛZU BİLLÂHİ MİNE'ş- ŞEYTÂNİ'r-RACÎM
BİSMİ'LLÂHİ'r- RAHMÂNİ'r- RAHÎM

İstiğfar antivirüsüMüz.: Subhâneke ALLAHümme ve bi hamdike, eşhedu en lâ ilâhe illa ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve’etubu ileyke..

Ve'l- HaMduliLLÂhi RABBi’l- ÂleMîNN..

Yâ RABBi'l-âlemin, yâ RasullALLAH sallallahu aleyhi ve sellem istecertu..

Es SaLâtu ve’s- SeLâmu aleyke Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!.

ALLAHümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidina MuhaMMedîn nuru'z- zâti sırrı sarii fi'l- cemi'l- esmâyı ve's- sifât. Bi adedi ilmike dâimen kesiren mubâreken tayiben fihi Ya RABBi’l- Âlemin!.

Es selâtu ve’s- SeLâmu aleyke Ya HabibâLLAH Sallallahu aleyhi ve SELLem..

ALLAHümme salli ve sellim ve bârik ala seyyidina MuhaMMedîn Nuru'z- Zâti sırrı sarii fi'l- Cemi'l- Esmâyı ve's- Sıfat. Bi adedi ilmike dâimen kesiren mubâreken tayiben fihi Ya RABBi’l- Âlemin!.

Es selâtu ve’s- SeLâmu aleyke Yâ seyyide’l- evvelîne ve’l- âhirin elhamdülillâhiRABBilâlemin..

“ALLAHümme salli alâ seyyidinâ MuhaMMedîn ve alâ âli Seyyidinâ MuhaMMedîn bi adedi küllî dâin ve devâin ve bârik ve sellim aleyhi ve aleyhim kesîran kesîra.”
Salaten tekunu leke rıdâen Yâ RABBilâlemin!.
Salaten tekunu li hakkıke edâen Yâ RAHMEtenlilâlemîn!.

Subhâneke ALLAHümme ve bi hamdike eşhedu en lâ ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerike leke!. Estağfirruke ve etibu ileyke!.

El hamdü lillâhi RABBi’l-âlemîn!.

ALLAHümme innî esseluke’l- affe ve’l- afiyeh fi’d- Dini ve’d- Dünyâ, ve’l- Âhireh ALLAHümmesturnâ bi setrike’l- Cemîl!.

“Yâ Hayyu Yâ Kayyûm Yâ Ze'l-Celâlî ve'l-İkrâm Yâ ALLAHu bike teahassentü ve bi Abdike ve Resûlîke Seyyidinâ ve MEVLÂnâ MuhaMMedîn Sallalâhu aleyhi ve sellem. ALLAHümme innî eselûke Yâ RAHMÂNu Yâ RAHÎMu bi Esmâike'l-İzâmi ve Melâiketike'l-Kirâmi ve Resûlîke aleyhim efdalü's-salavâti ve etemmü's-SeLâmi Ente'l-mahnî bî-lemhati Ehl-i Bedrin velâ mâhatihim ve tenfahni bi nefâhatihim bi hakkihim aleyke YÂ RABB!.”

ALLAH ALLAH ALLAH RABBi lâ üşreke bihi şeyen velâ Havle Velâ Kuvvete İlla Billlâhi'l-Aliyyi'l-Aziym. Es SaLâtu ve’s- SeLâmu aleyke Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem TeALÂ aleyhi ve sellime istecertü..


Resim'' Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedîn
Abdike (MuhaMMedîyyeti) ve
Nebiyyike (Mahmudiyyeti) , ve
Rasûlike (Ahmediyyeti) ve
Nebiyyi’l-Ummiyyi (Habîbiyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve sahbihi ve ummetihi... ''Resim

Resim


Biz bu gün gül-lale ile konuşurken RAHMÂN ve RAHÎMîyyet hâni o yazıyordu ya bir miktar yazdı asal sayılar filan onların temelinde yatan bir şey var.
1 asal sayı, 2 asal sayı, 3 asal sayı, değil mi?
gariban.: 7 de öyle kendi sadece kendisine bölünebilen 1’le bölünebilen*

Kul İhvÂNi.: Hayır hayır temelde 3 bir defâ asal sayı.: 1+1+1=3

gariban.: Evet

Kul İhvÂNi.: Yâni 1, 1 daha 1+1=2 eder, Asal sayıdır. 2+1=3..Bir daha üç eder asal sayıdır. 3+1=4.. Bir daha 4 eder ama, asal sayı değildir. Ondan sonra yine asallar başlar. Aşağıda çoktur. Sayılar binleri bulduğunda asal sayılar çok azalır. Yukarda asal sayı azalır, temelde asal sayılar vardır.
Bu çok matemâtiğin benim merak ettiğim fakat üzerine eğilemediğim bir konusudur. İnsanlar buna dikkat etmiyorlar. Şimdi burda temel asal sen bunu soruyordun..
Niye “asal” demişler, neden asal demişler ona?. ASL’ı, yâni sayıların, sayının aslı "1"dir. Rakamın aslı "1"dir fakat rakamlaşır, yâni sıfatlaşır. “1=BiR” öyle bir rakamdır ki “ZÂT” gibidir. Kendine mahsustur. Bir daha dediğin ÂNda 1+1=2 olur. O, birin “SIFAT”ıdır. Bir daha dediğinde 2+1=3 olur, “ESM”sıdır. Bir daha dersen 3+1=4 olur “EŞY”sıdır.
Artık ondan sonra 4’lü Sistemden sonra dışarı çıktın mı, EŞYÂnın detayına girersin. Sayılarda bu vardır..
1=> ZÂT gibidir.
1+1=2 =>SIFAT gibidir.
2+1=3 =>ESMÂ gibidir.
3+1=4 =>EŞYÂdır.. Mâsivâdır..Nûr-u MuhaMMeddir..Âlemler..

Şimdiii bu gün gül-lale soruyor diyordu ki.: "RAHMEtenli’l- Âlemîn" neleri kapsıyor..

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ
“Ve mâ erselnâke illâ RAHMEten li’l- âlemîn (âlemîne).: Seni BİZ, sadece ÂLEMLERE RAHMEt olarak gönderdik.” (Enbiyâ 21/107)

Âlem..
El-Âlim celle celâlihu ESMÂsını yaşarsa İlim Sâhibi demektir, El-Alîm celle celâlihu İlim Sâhibi olmakla beraber İlmini icrâ’ da eden demektir..
Âlem =>El-Âlim celle celâlihu ve El-Alîm celle celâlihu Esmâlarının Tecellîsidir..
KâDiR =>Kudret Sâhibidir.
KaDîR =>Kudret Sâhibi ama aynı zamanda Kudretini uyguluyor..
Burada bir şey var. RAHMÂN ve RAHÎM’de bu gözükmüyor ama bu anlamdadır, RAHMÂN ve RAHÎMde..
RAHMÂN, âlemlerde ki RAHMEt Sâhibliğini tutan uç!. Aynı kelime çünki bunlar. Ora çekiyor, bura çekiyor değil.. İki başa çekiyor onu diyorum.
RAHÎM ise, bu RAHMEti dökendir. Döken, üretendir yâni, tezgâhlayandır.. Ama; tekvîn eden, yaratan demiyorum. O'nda yaratılan var, yaratma makinası, HAYy Makinası RAHÎM..

İşte burada bir türlü biz bu Eşyâ Pazarında ki kadın-erkeğin dışına çıkamadığımız için kadın-erkek yerine dişil-eril desek.. "NUR’u-MİM" sonUÇta kadın erkeği illâ oraya götüreceğiz.
Onun için sıkıntı çekiyoruz. Amaa meselenin aslını öğrendiğimiz zaman "RAHMEtenli’l- Âlemîn" de ki.. (ses kesildi)

gariban.: Ses kesildi Hocam, orayı bir daha tekrarlar mısınız?.

Kul İhvÂNi; ''RAHMEtenli’l- Âlemîn'' âyetinde ki "Âlemîn" nedir?.
ÂlemLeri =>El-Âlim ve El-Alîm OLan ALLAHu Zü’L-CeLÂL El-Alîm İsmi olarak halk etmiştir..
Neyi?. =>Âlemleri..
ALLAHın âlemi olmaz.. Âlemlerden kasıd nedir?.
İlk noktadan sonsuz noktaya kadar bütünnn maddî manevî ne varsa ZÂHİR BÂTIN OLan her =>Küllî ŞEYy =>“ÂLEM”dir.
Her birisi kendine göre bir âlemdir yâni, kendine göre kuralları vardır, SÜNNETULLAH orda öyle icrâ’ eder, burda böyle icrâ’ eder..
Ceylan’a =>Kaç!. Aslan’a =>Tut!.

Bunlar hep kadın-erkek, şu-bu, bütün bunlar, zıtlıklar âlemleridir. Onun için zâten, "RAHMEtenli’l- Âlemîn” demekte ki âlemler, Zıtlıklar Âlemi’dir bunlar..
ZıtLar yoksa, âlemler yoktur. BUZ-SU-BUHAR ve BULUT yok diyorsanız, H20 yok demektir ve iş bitmiştir. Hiç konuşmaya değmez zâten, âlemler ortadan kalkar.
O bile âlemdir ama netice olarak, her şeyi H-Hidrojen yaparsanız, ortada hiç bir şey kalmayabilir.. Şey’lerin tümü Tekk Şeye tek atomlu H-Hidrojen’e dönüşür..
Bir şey daha Gariban senin için, incelemen için; bu Dünyâda Oksijensiz yanan bir nesne yoktur..

Güneşte ise Oksijen yoktur =>“Hidrojen kendi başına yanıyor.” denmekte yâni.: “Hidrojen kendi ile birleşirken kendi kendini yakıyor!.” denmekte. İki tek 1 atom değerli Hidrojen =>2 atom değerli bir Helyum doğurmakta ve ayrıca artık vermekte o artık da, kâinâtın =>gıdası olmakta..

ResimKur’ÂN-ı Kerîm'in “ATEŞ-Li YEŞİL AĞAÇ?.”ı

Maddî insan ya da canlı yaratmasının yaşamasının tek sebebi tek ana kaynağı bütün canlıların beslenmesinin temeli güneşten alınan bir nesneye bağlıdır.. “Enerji” denmesine rağmen enerji olduğunu sanmıyorum ısı ve ışıktan yararlanmasına rağmen bunun dışında bir şey alınıyor.. “DİRİLİK ÖZüDİRİLik diye bir şey alınıyor..
Bu enerji değil ancak sadece güneşten alınıyor, elektrik enerjisinden ve diğer enerjilerden asla alınamıyor.. Beslenme zincirinin temeli OLan bitki, bunu sadece canlı varlık olarak güneşten alabiliyor ve bunu almadığı sürece beslenme hayvana geçemiyor asla.. ot yemeyen hayatta olamaz.. illâ ot yiyecek.. ot yiyen bir hayvan ot yiyecek ki, ot ise güneşten aldığı bu "Dirilik özü"nü kendi içinde foto sentez vs. yaparak gidâya çevirecek..
DİRİLik Enerjisine çevirecek.. Yeşil Enerji, YEŞİL ATEŞ olarak..

الَّذِي جَعَلَ لَكُم مِّنَ الشَّجَرِ الْأَخْضَرِ نَارًا فَإِذَا أَنتُم مِّنْهُ تُوقِدُونَ
"Ellezî ceale lekum mine’ş- şeceri’l- ahdari nâren fe izâ entum minhu tûkıdûn (tûkıdûne).: O (ALLAH) ki, size YEŞİL AĞAÇtan bir ATEŞ/NâR yaptı da şimdi siz ondan YAKıp duruyorsunuz." (YâSîn 36/80)

Bahsedilen bu "YEŞİL ATEŞ"in formülü bulunmuş değil.. Bu formül nedir bilmiyoruz henüz.!.

MC0: Madde
MC1: Kuvvet
MC2: Enerji
MC3: !.!.!...
.
.
MC7: nedir.. bilmiyoruz nedir ama var..
.
.
.
.
MCn: İlahî Kudrette sonsuz değer..


n=>0'dan=>sonsuza kadar..

Teknik bunu bir gün ortaya çıkarır, henüz daha üçte dolaşıyor.. enerjinin üstüne çıkmış değil o.. Oğlum Alper VâHiD’in söylediğine göre MC3 ü bulmuşlar onu ama henüz açıklayamıyorlarmış.. yâni ortaya atamıyorlar ama bulmak üzereler.. bir üstü bulacaklardır, çünkü var..

Bu güneşin muhteşemliği iki tane Hidrojenin 8000 C0 santigrat derece güneşin dış sıcaklığı.. Güneş bir
H2 Hidrojen deposu muazzam bir Hidrojen deposu.. ve durmadan iki Hidrojen eşleşiyor He2

Helyum meydana getiriyor ve bir artık bırakıyorlar bundan bu kadar enerji, ışık, ısı vs.. oluşmakta.. Her Helyum oluşta güneş muazzam bir ısı ışık vs. yayıyor.. ultraviolesi, şunu bunu aklımızın ermediği binlercesi yayılıyor durmadan durmadan..

Hidrojen’in esas hüneri GÜNEŞtedir.
GÜNEŞin Merkezindeki/İçindeki/ÖZ-ündeki sicâklık 20x106 C0 dir.

Muhitindeki/Dışındaki/Sathındaki 8000 C0 dir.

İnsan oğlunun İLâHî Veri OLan AKıL ve İLİMLe ÇÖZdüğüne GÖRe.:
GÜNEŞte 1 saniyede.:

Resim

1 sâniye dense de BİLen BİLirki “AN” dadır.
Bir ANda 1 Hidrojen, 1 Hidrojen'le Oksijen'siz YANarak!. EŞ-Leşip BİZ-İZ dediklerinde doğan BİZ-BİR-İZ Helyum'u ve El-HAYY HAYYatın Temel Gıda Kaynağı, Isının Işığın Menbağı YEŞİL ATEŞin Can bağı "ARTIK'a/Artığ'a" Ne Demeli!.!.!.

الَّذِي جَعَلَ لَكُم مِّنَ الشَّجَرِ الْأَخْضَرِ نَارًا فَإِذَا أَنتُم مِّنْهُ تُوقِدُونَ
"Ellezî ceale lekum mine'ş-şeceri'l-ahdari nâren fe izâ entum minhu tûkıdûn (tûkıdûne).: O ki size YEŞİL AĞAÇtan bir ATEŞ yaptı da şimdi siz ondan tutuşturup duruyorsunuz." (Yâ-Sîn 36/80)

şecere.: ağaç.. dirilik zinciri..

Nedir bu ATEŞli YEŞİL AĞAÇ?.

MCn genel formüldür.
C üssündeki n =>sıfırdan sonsuza kadar değerler alır.:

n=0 olduğunda C0= 1 eder ve MC0=M olup MADDE-dir..

n=1 olduğunda C1= C eder ve MC1=MC olup KUVVET-tir..

n=2 olduğunda C2= C2 eder ve MC2=MC2 olup ENERJİ-dir..

İnsanoğlu şimdilerde n=3 nedir bulmaya çalışmaktadır.. MC3=?!.

İşte bu noktada derim ki n=3 ve ötesindeki bir gücü göndermekte RABBu'l-âlemin Güneşle ki bu “HAYy” ın ANA/Asıl/Temel ihtiyacıdır ve her ÂN ambalajlanıp SALLınmaktadır durmadan!.

Bu ARTIK içinde gelen Isı, Işık veyâ her ne ise =>sâdece bu gelenle =>Bitkiler fotosentez yapabilmekte ve TÜM CÂNLıLarın Tekk ANA Besinini yapmaktadırlar.
Sonra OT yiyenleri =>ET yiyenler>yer de =>İnsÂN ise ->her ikisini de yiyerek gıdalanır.
Böylece ömür boyu hücrelerinin enerjsini YEŞİL AĞAÇ-ATEŞten alır..

Dış ısınmada da, temel ısı kaynakları da =>bitkisel ve dolayısıyla GÜNEŞ'tir..
Odun, kömür, petrol vs.. Hepsi temelde GÜNEŞ kökenlidir ve SU iLe İç İçedir..

Ne kadar önemli bir şey ki!. Dünyâda muazzam bir YANICI OLan Hidrojen, Güneşte hem YANICI hem YAKICI olmakta ki, bu nasıl olmakta!.
Muazzam bir ısı geliyor bize. Bildiğimiz “Yanmak” kelimesini orada nasıl kullanacağız?.
“Oksijensiz yanmak” nasıl oluyor?.
Bu da Güneş’in kendine mahsus, henüz adı bile konmamış adı bile edilememiş. Eğer bu ısıya “ateş” dersek, bizim derimizi yakıp kavlatan ateş..
Bunu dip not olarak söylüyorum..
Bizim derimizi yakan bu ateşe göz kaparsak, Dünyâda ki çalıyı çırpıyı Oksijenle yakmamıza, üfürmemize ne diyeceğiz!.
“Haydi Oksijenle birleş odundaki Carbon kardeş!.” Dersek, güneşte Oksijen yok ki!.
Bu çok önemli bir şeydir.. Düşünülmesi gereken bir husustur.
Bunu da bir kenara not et bakalım.. Bunu araştıralım diye söylüyorum. Çünki bunda çok SIRR var. Buna bakacağız yâni, bir Zıtlık Âlemî’nde "Âlemîn" dediği "Eşyâ kümesi"dir..

* Şimdi.: “RAHMET kelimesinde RAHMÂNîyyet ve RAHÎMîyyet beraber midir?” demişti gül-lale..

Evet, RAHMÂNîyyet ve RAHÎMîyyet beraberdir. gül-lale bu görüşü, Asiye’nin yazısına cevap verirken işlemişti, siz de okudunuz, okundu zâten, ama çok açmadan, ama çok güzel yakalamış..
Meselâ; 1 asal sayısını, 2 asal sayısını ve 3 asal sayısını çok güzel muazzam bir şekilde ilk defâ yakalıyor..
Meselâ ben de hiç kullanmadım onu, bildiğim halde hiç kullanmadım..

Şundan dolayı söylüyorum.:
ALLAH, RAHMÂN ve RAHÎM..
BismiLLÂHi’r- RAHMÂNi’r- RAHÎM"dir.. Başlangıçtır bu..
RAHMÂN ve RAHÎM’i ilk noktada RAHMEtin içine nasıl sokacağız, RAHMEt nedir?. RAHMÂNîyyet ve RAHÎMîyyet, MERHAMettir.. Bunu nasıl anlıyabiliyoruz?.
Çünki Resûllullah SALLALLAHu aleyhi ve SELLemde =>RusûLîyyet ve Nübüvvet vardır.
Resulîyyet =>RAHMÂNîyyettir. Yâni RAHMÂNîyyetin gâlib olduğu HÂLdir. Rusûlîyyet =>Erildir yâni, Erillik gibidir.
Ama Nübüvvet ise =>Dişillik gibidir, haber getirendir.
Yâni irsâl eden ile haber getiren farklıdır..
Meselâ RAHÎMîyyet daima haber getirir. Haberden kasdım, her türden haberi getirir..
İnsan bakımından tersten işler.
Yâni EŞYÂ hiç bir çocuk yokken ortada iki kişi, kadın-erkek birleşiyorsa, bunun ismi nedir?. Bu “EŞYÂda BİRLeşiyor”dur.
Sonra ne olur? Bunu kadın gizleyemez, bu haberi çıkarır, ESMÂlaşır.
Sonra kız mı? erkek mi? şu mu? bu mu?.. SIFATlaşır.
Sonra ZÂTlaşır, EŞYÂ da ZÂTlaşır.
Çocuk Anasından doğar, yaşar, Toprak Anasına batar demek istiyorum..
Gizlenen EŞYÂdan =>Âşikâr ZÂTa geçiş vardır.
Yaratılışta ise olduğu halde gözükmeyen/Gaîb ZÂT’tan =>gözüken EŞYÂ’ya geliş vardır.. Buna dikkat etmek lâzım!.

Burda iki uçta Yûnus Emre Babam kaddesALLAHu sırrahuca.: "Bir “BEN” vardır bEN’de =>bEN’den içeride" derken;

فَلَمَّا أَتَاهَا نُودِي مِن شَاطِئِ الْوَادِي الْأَيْمَنِ فِي الْبُقْعَةِ الْمُبَارَكَةِ مِنَ الشَّجَرَةِ أَن يَا مُوسَى إِنِّي أَنَا اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ
"Fe lemmâ etâhâ nûdiye min şâtıı’il- vâdi’l- eymeni fî’l- buk’ati’l- mubâreketi mine'ş- şecerati en yâ mûsâ innî enallâhu RABBu’l- âlemin (âlemîne).: Oraya gelince, o mübarek yerdeki vâdinin sağ kıyısından, oradaki ağaç tarafından kendisine.: “Ya Mûsâ, o nidâ eden BENim. Âlemlerin, bütün varlıkların RABBİ ALLAH’ım.” diye nidâ edildi.” (Kasas 28/30)

Buyuran ALLAHu Zü’l-Celâl’in “BEN”liği ile, çok dikkat etmek lâzım ki, anasından doğmuş OLan birini “ben” dediği çok farklıdır.. İkisi de, kendisine mahsus KİMLik ve KİŞİLiği ve TEKk OLan ZâTtır ve doğrudur.
Amaaa bunun birisi RAHMÂNîyyet tarafında Risâletle gelmektedir. Nübüvvetle de birleştiği anda fiilen gelmektedir. İki benlik!.
Burada bunu anladıysak, bu bu şu bunlar çabuk anlaşılacak şeyler değil.
Benim için de, senin için de, bizim için de öyledir. Bu İŞin sonUÇ’u OLan şeyler, böyle öngörmeyle bu iş anlaşılmaz!.
Ama Yavaş Yavaş anlaşılacak;
1=BiR =>TEKk SAYıdır, kendine mahsustur..Târifi yoktur, kaydı yoktur, küreği yoktur, herkesi sıfırlar..:

“n+1=2.. ..n=0.. 1.. ..Tek Sayı..
n+1=2.. .. n=1.. 2.. ..Rakam..
n+1=3.. .. n=2.. 3.. ..Rakam..
.
.
.
n+1=!. n=.. ..Rakam..

Tirilyonlarca “9” olsun =>bir tek “1” eklersen duman eder hepsini. Sonsuz kesreti tamlayan böyle bir rakam yoktur zâten..
99999+1=100000 .. 0,99999+0,00001=1,00000

Bir RAHMÂNîyyet ve RAHÎMîyyet döngüsü var.
İkİLeşen kim?.. "NÛRu-MÎM!."
Nasıl ikileşmiş? RAHMÂNîyyet ve RAHÎMîyyet, RAHMEt olmuş ve ÂLEMler doğmuş bundan..

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir hadisi kudsîde.: "ALLAH.: "Seni KENDi NÛRum'dan, diğer şeyleri de SENin NÛRun'dan yarattım." buyurdu" buyurmuştur.
(Îmân Ahmed, Müsned IV-127; Hâkim, Müstedrek II-600/4175; İbni Hibban, El İhsân XIV-312/6404; Aclûnî, Keşfü'l-Hâfâ I-265/827)

NÛRULLAH'tan kâinât yaratıldı, âlemler yaratıldı RAHMEtimden dolayı. Bunda RAHMÂNîyyet RAHÎMîyyet vardır.
Öyle ilginç ki!.
gül-lale yazıyor buraya..
RAHMÂNîyyet ve RAHÎMîyyet döngüsünde durmadan çoğalan bir birini doğuran sürekli RAHMÂNlık zuhur ediyor RAHÎMiyet zuhur ediyor..
Bir Kadından =>Kadına geçen Göbek Bağı, Zâhir Bağı, Annenin Göbek Bağı =>kız Kardeşinin Göbek Bağı ile bağlı.
Kesmediğimizi düşün onu öyle yaşadıklarını farzedelim. Koparmadık bağlarını çünki fizîken bağlı!. Kız kardeşinin doğurduğu kızlarda birbirine göbek bağı ile bağlı!.
Erkekler nereye gitti!. Erkekler göbekleri kesilip atılanlardır, işe yaramaz çünki.. Yeni göbek bağı çıkaramazlar onlar, doğuramazlar!.

Peki, ne yapar onlar?. Onlar tohum atarlar.
Yeni göbek bağlarının oluşmasına HİZMEt ederler.. RAHMÂNîyyet Tohumu..
RAHÎMîyyet ise fiilen işi yapar, Şâhidliği gerçekleştirir.. RAHÎMîyyet Tarlası..
Bu döngü sürekli döner..
Resûllullah SALLALLAHu aleyhi ve SELLem’de; kâinâtın halk edilişine baktığımızda RAHMÂNîyyet ve RAHÎMîyyet aynı yerdedir. İkinci bir daha iyi anlaşılması için evet bu pozitif ve negatif!.

gariban.: "NÛRu-MÎM"de hem “erkillik” hem de “dişilik” vardır diyorsunuz.

Kul İhvÂNi.: Evet öyle söylüyorum. RAHMEt tek değildir.
RAHMEt =>RAHÎMîyyetle TÜMM-lenir ve RAHMÂNîyyetle TAMM-lanır..

RAHMÂNîyyet, ALLAH celle celâlihu esirgeyici bağışlayıcı OLuşu ki, bitmez. RAHMÂNîyyet =>Rusûlîyyetin gereği ve “+ artı” gibidir.
RAHÎMîyyet =>Nübüvvetindir gereği ve “- eksi” gibidir..

gül-lale.: “Er-RAHMÂN ve Er-RAHÎM =>ESMÂsı Sistemde Sebbaha etmekte midir?” diye soruyor..
Elbette seBBaha eden odur.. ŞeÂN’da, Şu ÂN’da =>Her ÂN yaratmak bu anlamdadır..
Çok önemli çünki bunlar.: " Elhamdu lillâhi RABBi’l- Âlemîn Er-RAHMÂNi’r-RAHÎM."

الْحَمْدُ للّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
الرَّحْمـنِ الرَّحِيمِ
"El hamdu liLLÂHi RABBi'l-ÂLEMîn er-RAHMÂNi'r-RAHÎM.: Hamd, âlemlerin RABBi ALLAH'a mahsustur. O, RAHMÂNdır ve RAHÎMdir.” (Fatihâ 1/2-3)

ALLAH acıdı da yarattı!.” diyor anlamayanlar.. Niye acıdı da yarattı.
ZÂTen Vâcibu’l- VüCÛD ALLAH celle celâlihu, Kâinât MevCÛDu’nu kendi iradesiyle yaratıyor.. “yarattıklarına acıyıp da yarattı!.” Bunlar ne anlamdadır!.
Bunlar boş avara kasnak AKıLların Dünyâ işlerine yoğunlaşıp arada sırada.: “Yahu bir de bizim bu iş vardı.. şöyle olsun!.” Gibi saçmalarıdır!.
Hani Hasan Dağı’nda Çoban Kilis’i görmüştük ya.: “60 senedir ben burada davar güdüyorum!. Fâtihâyı biliyom onunla namaz kılıyom, karla abdest alıyom!.” diyordu yaa..
Yâni onun için, çok güzel bir namaz kılar, “çok güzel der” ama mânâyı anlamaz!. İmkÂN BULamamıştır.. İmkÂNlarıyla imtihÂN OLmaktadır..
İşte burada ki şeye daha çok dikkat etmek lâzım.
Adem Aleyhi’s-SeLâm Yaratıldı mı?. =>Yaratıldı..
Ne gibi gözüküyor?. =>RAHMÂNîyyet gibi gözüküyor.
RAHÎMîyyet nerde?. =>RAHMÂNîyyet’in İÇİ’nde.
Nerden çıkıyor HaVVa Anamız. Âdem’in İÇİ’nden mi?. =>Evet, İÇİ’nden Çıkıyor!. Tek başına kadın olarak yaratılmıyor!.
İki kişi yaratılmıyor..

خَلَقَكُم مِّن نَّفْسٍ وَاحِدَةٍ ثُمَّ جَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَأَنزَلَ لَكُم مِّنْ الْأَنْعَامِ ثَمَانِيَةَ أَزْوَاجٍ يَخْلُقُكُمْ فِي بُطُونِ أُمَّهَاتِكُمْ خَلْقًا مِن بَعْدِ خَلْقٍ فِي ظُلُمَاتٍ ثَلَاثٍ ذَلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمْ لَهُ الْمُلْكُ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ فَأَنَّى تُصْرَفُونَ
"Halakakum min nefsin vâhıdetin summe ceale minhâ zevcehâ ve enzele lekum mine’l- en’âmi semâniyete ezvâcin, yahlukukum fî butûni ummehâtikum halkan min ba’di halkın fî zulumâtin selâsin, zâlikumullâhu RABBukum lehu’l- mulku, lâ ilâhe illâ huve, fe ennâ tusrafûn (tusrafûne).: Sizi TEK BİR NEFSten (Âdem aleyhisSeLâm) halketti. Sonra o’ndan, o’nun zevcesini (eşini-Havva aleyhasSeLâm). Ve sizin için dört ayaklı hayvanlardan sekiz çift indirdi. Sizi annelerinizin karnında, bir yaratılıştan sonra başka bir yaratılışla (halden hale geliştirip dönüştürerek) üç karanlık içinde yaratır. İşte bu sizin RABBİNİZ ALLAH'dır. Mülk, O'nundur. O'ndan başka İLÂH yoktur. Buna rağmen nasıl döndürülüyorsunuz." (Zümer 39/6)

"Nefsin vâhidetin.: TEK BİR NEFSten" idiniz, sonra nefisler ayrıldı..HaYy Zincirleri.. Göbek Bağları..
Sonra ne oldu?.

وَخَلَقْنَاكُمْ أَزْوَاجًا
"Ve halaknâkum ezvâcâ (ezvacen).: Ve BİZ, sizi çift olarak (eş olarak) yarattık." (Nebe’ 78/8)

"Nefsin vâhidetin".. “ve halaknâkum ezvâcâ”.. olduğunda.. geriye çek filmi geriye sardır bakayım. Geriye sardır Havva Anamız nereye gelecek görürsün!.
Geriye sardır.. “Bismillâhi’r- RAHMÂNi’r- RAHÎM” sardır geriye bakayım.. RAHÎM’i nereye girecek göreceksin!. Yâni hiç bir aksaklık yok, anlatım tarzımızda demiyorum!.
Biz sadece OKUmaya-ANLAmaya çalışıyoruz!.
İkra-ÂN yapıyoruz. KurÂN-ı Kerim’imizi İkra-ÂN önce kendimiz için yapıyoruz, kendimiz meseleyi doğru anlayalım diye yapıyoruz.
Meselâ bu konuşmamız bir KurÂN-ı Kerim çalışmasıdır.. KurÂN-ı Kerim çalışması.. “Bismillâhi’r- RAHMÂNi’r- RAHÎM”.. "Elif-Lâm-MîM".. (ses kesildi) TÜMM Kâinât için =>NÛRu-MÎM’dir..

nur-ye.: "Elif-Lâm-MîM".. den sonrasını duymadık Hocam.

Kul İhvÂNi.: KurÂN-ı Kerim sohbeti yapıyoruz diye.: “10.ncu âyete geldik, 20.ci âyete geldik-gidiyoruz!.” anlamında değil diyorum..
“Bunlar temel, bunlar alt yapılar olmazsa, biz tıkanır tıkanır kalırız!.” diyorum..
Bir EŞYÂnın temelindeki, madde ve mânânın temelinde ki Resûllullah SALLALLAHu aleyhi ve SELLem’i aldık.. "RAHMEtenli’l- Âlemîn"de, RAHMÂNîyyet ve RAHÎMîyyetin olduğuna âlemlerin oluşabilmesi için RAHMEttir. RAHMEtte =>RAHMÂNîyyet ve RAHÎMîyyet vardır. ALLAH’u-Âlem benim anladığımı söylüyorum..
NÛR-u Resûllullah SALLALLAHu aleyhi ve SELLem=İLk NOKTAsı’nda, (+, -) (pozitif-negatif) zıtlıkları teşkil eden RAHMÂNîyyet ve RAHÎMîyyet "Nefsin vâhidetin" olarak vardır diyorum..

İlk insana geliyorum Âdem Aleyhi’s-SeLâm’a.. Âdem Aleyhi’s-SeLâm Zâhir Âlemde yaratıldı mı?. İlk Nokta gibi, Tek Nokta gibi bedenen yaratıldı mı? =>Yaratıldı!.
Sonra "Nefsin vâhidetin" iken =>bu Dünyâ’da MevCÛD oldu..
Nasıl çıktı?.. Yine, RAHMÂNîyyetten =>RAHÎMîyyet çıktı..
İşte gül-lale'nin dediği bu!.

Âdem’de RAHMÂNîyyet ve RAHÎMîyyet var iken =>RAHÎMeyn’ken RAHÎMîyyet ayrılıverdi..
Bunu anlamamız gerekiyor. Yâni Hidrojen gibi âdeta.. 2 Hidrojen gibi 1 Oksijen gibi =>RAHMÂNîyyet =>RAHÎMîyyeti doğuruyor dikkat edin!.
Amaaa RAHÎMîyyet de =>RAHMÂNîyyeti doğuruyor..
O işte Er-RAHMÂN ve Er-RAHÎM ESMÂsı dOLanıp durmakta, sebbaha etmekte; Dünyâ =>AKLın ALANı.. Âhiret =>NAKİL ALANı diyorum..

gariban.: Hocam orada RAHÎMîyyetten, RAHMÂNiyet olarak Havva Anamız çıktıysa şâyet =>RAHMÂNîyyet =>2 RAHÎM miydi?. O birisine mi gitti?. yoksa tecellî mi? etti.. Bunu da düşünemeyiz ki, şimdi onun bir parçası mıydı?. O parça çıktı dışarıya tamamen o parça olduğu gibi mi? çıktı. Yerine boşluk mu? bıraktı yoksa.. Şimdi öyle deyince bu sefer niteliklere niceliklere giriyoruz. Sayısal olmaya başladı, bu seferde o boyutta o’nu sayısal olarak düşünemeyiz gibime geliyor bana, tecellî deyip geçeceğiz o zaman!. Değil mi?.

Kul İhvÂNi.: Hayır.. "Erkeği kadından bir derece faziletli kıldık."
Âyeti bu anlamdadır..

وَالْمُطَلَّقَاتُ يَتَرَبَّصْنَ بِأَنفُسِهِنَّ ثَلاَثَةَ قُرُوَءٍ وَلاَ يَحِلُّ لَهُنَّ أَن يَكْتُمْنَ مَا خَلَقَ اللّهُ فِي أَرْحَامِهِنَّ إِن كُنَّ يُؤْمِنَّ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَبُعُولَتُهُنَّ أَحَقُّ بِرَدِّهِنَّ فِي ذَلِكَ إِنْ أَرَادُواْ إِصْلاَحًا وَلَهُنَّ مِثْلُ الَّذِي عَلَيْهِنَّ بِالْمَعْرُوفِ وَلِلرِّجَالِ عَلَيْهِنَّ دَرَجَةٌ وَاللّهُ عَزِيزٌ حَكُيمٌ
"Ve’l- mutallakâtu yeteRABBasne bi enfusihinne selâsete kurûin, ve lâ yahıllu lehunne en yektumne mâ halakallâhu fî erhâmihinne in kunne yu’minne billâhi ve’l- yevmi’l- âhır (âhıri), ve buûletuhunne ehakku bi reddihinne fî zâlike in erâdû ıslâhâ (ıslâhan), ve lehunne mislullezî aleyhinne bi’l- ma’rû f (ma’rûfi), ve li’r- ricâli aleyhinne dereceh (derecetun), vALLÂHu AZÎZun HAKÎM (hakîmun).: Boşanmış kadınlar üç kur'a (üç ay hâli müddeti) kendi kendilerine beklerler (hâmile olup olmadıklarına bakarlar). Eğer ALLAH'a ve yevm'i’l- âhire îmân ediyorlarsa, râhimlerinde ALLAH'ın yaratmış olduğu şeyi gizlemeleri onlar için helâl olmaz. Şâyet onların kocaları barışmak (arayı düzeltmek) isterlerse, bu (bekleme süresi) içinde onlara tekrar geri dönmeye (başkasından) daha çok hak sâhibidirler. Erkeklerin, kadınları üzerinde (hakları) olduğu gibi, kadınların da erkekleri üzerinde mâruf (hakları) vardır. Erkeklerin, kadınların üzerindeki (hakkı) bir derece daha üstündür. Ve ALLAH, AZÎZ'dir, HAKÎM'dir." (Bakara 2/228)

Herkes, Âyet-i CeLîLe’ye bakıp da, Erkeği Kadın terazide tartmaya çekiyor. “Erkek =>Kadından üstündür.” zannediyor. Ama o derece, üstünlük değildir o!. Fazlalıktır, fazilettir, faziletli kıldık.. fazilettir o!.
Neyi fazlalık kıldık?. Erkek RAHÎMiyetinin yanına RAHMÂNîyyet eklenmiştir.
Onun için erkek =>Hamî =>Himâye edici, himâye eden, koruyucu, koruyan, kayıran seçilmiştir.. Hamî üstünlük değil Hasbî Hizmetçi seçilmiştir.. Mükellef kılınmıştır.. Kadın =>Hamîledir..
Bir kişi bir kadını nikâhı altına aldığı ÂNdan itibâren aklınıza gelebilecek her konuda sorumludur, namaz da dâhil.. Önce o sorumludur. Nikâh düşüp ya da öldüğü güne kadar. Çünkü erkeğin fazlalığı üstünlüğünden değil, sorumlu oluşundandır!.
Kur'ÂN-ı Kerîm ve Resûlullah SALLALLAHu aleyhi ve SELLem BUYrukLarına göz atalım;

وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ خَلَقَ لَكُم مِّنْ أَنفُسِكُمْ أَزْوَاجًا لِّتَسْكُنُوا إِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُم مَّوَدَّةً وَرَحْمَةً إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
"Ve min âyâtihî en halaka lekum min enfusikum ezvâcen li teskunû ileyhâ ve ceale beynekum meveddeten ve RAHMEh (RAHMEten), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn (yetefekkerûne).: Ve O'nun âyetlerinden olarak sizin için kendi nefslerinizden zevceler yaratmıştır ki, onunla sukûn bulasınız. Ve sizin aranızda sevgi ve RAHMEt (merhamet) kıldı (oluşturdu). Muhakkak ki bunda, tefekkür eden (düşünen) bir kavim için mutlaka âyetler (deliller) vardır." (Rûm 30/21)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ يَحِلُّ لَكُمْ أَن تَرِثُواْ النِّسَاء كَرْهًا وَلاَ تَعْضُلُوهُنَّ لِتَذْهَبُواْ بِبَعْضِ مَا آتَيْتُمُوهُنَّ إِلاَّ أَن يَأْتِينَ بِفَاحِشَةٍ مُّبَيِّنَةٍ وَعَاشِرُوهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ فَإِن كَرِهْتُمُوهُنَّ فَعَسَى أَن تَكْرَهُواْ شَيْئًا وَيَجْعَلَ اللّهُ فِيهِ خَيْرًا كَثِيرًا
"Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ yahıllu lekum en terisûn nisâe kerhâ (kerhen). Ve lâ ta’dulûhunne li tezhebû bi ba’dı mâ âteytumûhunne illâ en ye’tîne bi fâhışetin mubeyyineh (mubeyyinetin), ve âşirûhunne bi’l- ma’rûf(ma’rûfi), fe in kerihtumûhunne fe asâ en tekrahû şey’en ve yec’alallâhu fîhi hayran kesîrâ (kesîran).: Ey îmân edenler (ALLAH'a ölmeden önce ulaşmayı dileyenler)!. (Eşi vefât eden ve yakınınız OLan) kadınlara zorla (kerhen) vâris olmanız size helâl değildir. Ve onlara verdiklerinizin (mehrin) bir kısmını (onlardan) almak için, onları sıkıştırmayın, açıkça fuhuş yapmaları hariç. Ve onlarla iyi geçinin. Fakat eğer onlardan hoşlanmadınızsa, o takdirde umulur ki, sizin hoşlanmadığınız bir şey hakkında ALLAH pek çok hayır kılar." (Nisâ 4/9)

الرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَاء بِمَا فَضَّلَ اللّهُ بَعْضَهُمْ عَلَى بَعْضٍ وَبِمَا أَنفَقُواْ مِنْ أَمْوَالِهِمْ فَالصَّالِحَاتُ قَانِتَاتٌ حَافِظَاتٌ لِّلْغَيْبِ بِمَا حَفِظَ اللّهُ وَاللاَّتِي تَخَافُونَ نُشُوزَهُنَّ فَعِظُوهُنَّ وَاهْجُرُوهُنَّ فِي الْمَضَاجِعِ وَاضْرِبُوهُنَّ فَإِنْ أَطَعْنَكُمْ فَلاَ تَبْغُواْ عَلَيْهِنَّ سَبِيلاً إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلِيًّا كَبِيرًا
"Er ricâlu kavvâmûne alân nisâi bi mâ faddalALLÂHu ba’dahum alâ ba’dın ve bi mâ enfekû min emvâlihim. Fes sâlihâtu kânitâtun hâfizâtun li’l- gaybi bi mâ hafizallâh (hafizallâhu). Vellâtî tehâfûne nuşûzehunne fe ızûhunne vahcurûhunn (vahcurûhunne) fî’l- medâcıı vadrıbûhunne, fe in ata’nekum fe lâ tebgû aleyhinne sebîlâ (sebîlen). İnnallâhe kâne aliyyen kebîrâ (kebîran).: Erkekler, mallarından (kadınlar için mehir ve nafaka olarak) harcamaları sebebiyle ve ALLAH'ın, onların bir kısmını, diğerlerine üstün kılmasından dolayı, kadınların üzerinde daha çok kâimdirler (koruyup gözetici, idâre edicidirler). Bu bakımdan sâlih amel (nefs tezkiyesi) yapan kadınlar itaatkârdırlar, ALLAH'ın (onların haklarını ve iffetlerini) korumasıyla, onlar da gaybde (kocalarının yokluğunda hem kendilerini, hem kocalarının mal ve şerefini) koruyucudurlar. İtaatsizliklerinden (baş kaldırmalarından) korktuğunuz (kadınlara) ise (önce) nasihât ediniz.Ve (sonra da) yataklarında yalnız bırakınız.Ve ( hâlâ itaat etmezlerse) onlara vurunuz. Bundan sonra eğer size itaat ederlerse, artık onların aleyhine başka bir yol aramayın. Muhakkak ki ALLAH ÂLİ'dir (yücedir), KEBÎR'dir (büyüktür)." (Nisâ 4/34)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Sizin en hayırlınız âilesine en hayırlı OLanınızdır. Ben âileme karşı sizin en hayırlınızım!.” buyurmuştur.
(İbn Mâce, Nikâh, 50)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Hepiniz çobansınız. Hepiniz güttüğünüz sürüden sorumlusunuz. Âmir me'murlarının çobanıdır. Erkek âilesinin çobanıdır. Kadın da evinin ve çocuğunun çobanıdır. Netice itibâriyle hepiniz çobansınız ve hepiniz idâre ettiklerinizden sorumlusunuz.” buyurmuştur.
(İbni Ömer radıyALLAHu anhümâ’dan; Buhârî, Cum`a 11, İstikrâz 20, İtk 17, 19, Vesâyâ 9, Nikâh 81, 90, Ahkâm 1; Müslim, İmâre 20. Ayricâ bk. Ebû Dâvûd, İmâre 1, 13; Tirmizî, Cihâd 27)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İman eden bir erkek, iman etmiş bir kadına (onda hoşlanmayacağı bir huydan dolayı) kızmasın. Çünkü onun bir huyundan hoşlanmıyorsa diğer huyundan hoşlanabilir.” buyurmuştur.
(Müslim, Radâ` 61)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kadın kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Hep seni hoşnut edecek şekilde davranamaz. Eğer ondan faydalanmak istersen bu hâliyle de faydalanabilirsin. Şâyet doğrultayım dersen kırarsın. Kadının kırılması da boşanmasıdır!.” buyurmuştur.
(Müslim, Radâ` 59)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Yediğinizden yedirin. Giydiğinizden giydirin. Sakın onları dövmeyin ve onlara incitici söz söylemeyin!.” buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Nikâh, 41)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Şüphesiz ki Kıyamet günü, ALLAH'ın en çok ehemmiyet vereceği emânet, kadın-koca arasındaki emânettir. Kadınla koca birbiriyle içli dışlı olduktan sonra, erkeğin, hanımının sırlarını etrafa yayması o gün en büyük ihânettir.” buyurmuştur.
(Müslim, Nikâh, 123, 124; Ebu Davûd, Edeb, 32)

Âdem Aleyhi’s-SeLâm, topraktan yaratıldı. “Toprağa, ruhumuzdan RAHMÂN nefhası üfürdük.” buyuruyor. Kim O?.
Meryem Aleyha’s-SeLâm’a üfürülen RAHMÂN nefhası ile Âdem Aleyhi’s-SeLâm’ın toprağına üfürülen RAHMÂN nefhası arasında ne fark var?.
Âdem Aleyhi’s-SeLâm’in toprağı ile Meryem Aleyha’s-SeLâm’ın toprağının arasında ki ilişki ne?.
Resûllullah SALLALLAHu aleyhi ve SELLem’in Nübüvveti ile bunların ilişkisi ne?.
Bunlar konuşulacak konular değil!. Bunlar konuşulacak konular değil sırr sahasındadır..
Şunu demek istiyorum basitçe anlamak için;
Biz, RAHMÂNîyyet ve RAHÎMîyyet’in RAHMEtte birleştiğini "Nefsin vâhidetin" yaratılan Âdem’den RAHÎMîyyet tecellîsi olarak, tecellî ettirecek şekilde RAHÎMîyyetin tecellî etmesi, fiilen tecellî etmesi Havva Anamızın ortaya çıkması yaradılış bakımından doğrudur.. Yâni AKLen doğrudur..
Dünyâ aklın alanı mı?.
Âhiret aklın alanı mı?.
Burada bir âhiret bir de Dünyâ mı var?

Bunu neden akla böyle anlatmak zorunda kalıyoruz.
Çünki AKIL, kendi Maddî Âlemîni çok iyi okuduğu için ve içinde olduğu için onun hakikâtını Bilmek ister..
Resûllullah SALLALLAHu aleyhi ve SELLem ne buyuruyor.: "Bana EŞYÂnın hakikâtını öğret!.."

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “ALLAHümme erine’l- eşyâe kemâhiye.: ALLAH’ım, bana eşyânın hakikâtini göster!.” buyurmuştur.
(Fareddin Razî, Tefsirü’l- Kebir, TâHâ Sûresi)

EŞYÂnın kendisi =>AKILdır zâten. AKLın almadığı bir şey yoktur kâinâtta.
AKLı uyuyan bir kişi neden göremiyor. AKLı uyuşturulan bir kişi neden eşyâyı ve hiçbir şeyi anlayamaz. AKILda var ise, EŞYÂda vardır zâten. AKIL =>bir cam gibidir..
Ancak, arkasını sırladığınız/boyadığınız zaman “AYNA” gibi olur ve her bakan kendini görüyor.
Arkada ki âhiret dediğimiz, “CÂN CAMI”nın arkasındaki âhiret dediğimiz şey AKLın kendiliğidir, hamlığıdır..
AKıL müslümân olsa =>AkL’ı-SiLm OLur..
Bu câhil AKıL müslümân olsa =>AKL-ı KâMiL OLur..
Bu Camı ayna yapan.. şu CÂNı taşıdığımız şu CÂNı "Hasîmun mubîn " yapan.. "Hasîmun mubîn " insan için kullanılan bir tâbirdir..

أَوَلَمْ يَرَ الْإِنسَانُ أَنَّا خَلَقْنَاهُ مِن نُّطْفَةٍ فَإِذَا هُوَ خَصِيمٌ مُّبِينٌ
"E ve lem yere’l- insânu ennâ halaknâhu min nutfetin fe iza huve hasîmun mubîn (mubînun).:İnsan, onu bir nutfeden (bir damla sudan, spermden) nasıl yarattığımızı görmedi mi? Sonra da BİZe (karşı) apaçık hasım (düşman) oldu." (Yâsîn 36/77)

"Hasîmun mubîn", "aduvvun mubîn"den daha beterdir..

أَلَمْ أَعْهَدْ إِلَيْكُمْ يَا بَنِي آدَمَ أَن لَّا تَعْبُدُوا الشَّيْطَانَ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُّبِينٌ
"E lem a’had ileykum yâ benî âdeme en lâ ta’budû’ş- şeytân (şeytâne), innehu lekum aduvvun mubîn (mubinun).: Ey Âdemoğulları!. BEN, sizlerden ŞeytÂNa kul olmayacağınıza dair ahd almadım mı? Muhakkak ki o (ŞeytÂN), size apaçık bir düşmandır." (Yâsîn 36/60)

Kelime analizlerine girsek şaşarız..
Şunu demek istiyorum, ben onu çok basitleştirmeye çalışıyorum.
Ham AKıL olgunlaşsa, Câhil AKıL olgunlaşıp Kemâl bulsa bu tarafta ki ben, o’na =>Filim AKıL diyorum.
Filim.. Rol Yapan AKıL. Filim var ya FiLİM gerçekten SİLM olur, İslâm olur.

Akl-ı Silm.: (Hiss-i selim) İyiyi kötüyü farkedip, insana hak ve hakikâtı, iman ve İslâmiyeti tâkib ettiren AKıL ve düşünüş. Normal ve müsbet düşünce..

Bu nerde olmakta?
"Lâ İLaHe<-ile->İLLâ ALLAH" arasında olmakta.. Kadın ile Erkek arasında olmakta..
“Barbaros sen kaç tane çocuk doğurursun?” =>"Yok.. Hocam!."
“Nuriye sen kaç tane doğurursun?” =>"Çok.. Hocam!."
Bu nasıl bir araya gelecek!.
Bu bu ikisinin birleştiği bir yer var. ikisinin birleştiği tek bir yer var ki =>"Nefsin vâhidetin"var..
Onun için "nefsin vâhidetin"..
Ne şu andaki Barbaros.. ne de, şu ÂNda ki Sıla!.
Sıla’nın Barbaros’ta yok oluşudur, gark oluşudur. Tıpkı Adem Aleyhi’s-SeLâm gibi.. Havva’yı çekersen topraksız kalırsın..
Havva’da bir sürü çocuk olur onun için zâten, nere Dünyâ nere âhiret!.
AKıL dediğimiz şey.. ben bunları ne kadar yararlı olacağını bilmiyorum, konuşurken.
AKıL dediğimiz şey, RAHÎMîyyet RAHMÂNîyyet noktasını bulsun.. RAHÎMîyyetteyken RAHÎMîyyet âlemînde AKıL hamdır. RAHMÂNiyete geçti mi NAKLi bulur, dahası konuşanı bulur.. ALLAH celle celâlihu’yu bulur.
Bismillâh!.” der yâni. “Bismillâhi’r- RAHMÂNi’r- RAHÎM” dedi mi?. nAKıL ile birleşmiş değil =>nAKıLleşmiş AKıL OLur.. NÛR-Lanmış AKıL OLur..
NAKıLleşen AKıL, AKıL SiLm/ İslâm AKıLı oldu mu?.
Kime silm olacak?.
Resûllullah SALLALLAHu aleyhi ve SELLem’e =>Teslimîyyet vardır.
"Ben aklımı müslümân ettim".. Nerede, kime teslim oldu?.
Ve "bana iyiliği emreder" nereye gitti AKıL.?
Bizim meşhur ŞeytÂN nereye gitti?
Kime TeSLiM OLdu?. =>ALLAH’a ve RESÛLüne!.

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem de: "Sizden her birinizin bir şeytanı vardır. Evet, benim de şeytanım var, fakat ALLAHu Teâlâ bana yardım etti ve şeytanım müslümÂN oldu, bana yalnız iyiliği emr eder!." buyurdu.
(İbn-i Mes'ud’dan; Müslim)

Ben Şeytânımı MüslümÂN ettim, RABBım’ın yardımıyla o bana iyiliği emreder.
Şeytan emrediyor iyiliği. Kim hangi şeytan?
MüslümÂN olmuş ŞeytÂN.
MüslümÂN olmuş Hizbuşeytanlık =>Hizbullahlıktır.
MüslümÂN olmuş Firavun’un adı, yeri =>Musâ aleyhi’s-SeLâm gibidir.
MüslümÂN olmuş Nemrud’un DUYuşu-UYuşu =>İbRAHÎM aleyhi’s-SeLâm gibidir.
MuhaMMedî Teslimiyyet bu kadar önemlidir..


Ben şeytÂNımı müslümÂN ettim, ey ÜMMetim siz de müslümÂN edin kurtulursunuz!.
Yâni bilelim ki, bende ikilik kalmadı..


Resim ---Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem).:Men arefe nefsehu fekad arefe RABBehu.: Nefsini BİLen-Tanıyan RABBisi'ni BİLir-Tanır.” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)

Lâ İLâhe” İNKÂRımı =>“İLLâ ALLAH” İKRÂRımla BULuşturdum =>Lâ İLâhe İLLâ ALLAH Sırat-ı Müstakîmim OLdu.. KALBimde =>MuhaMMedî TAHKiK İMÂNım budur..

ALLAHu Zü’l-Celâl’le MUTLAK anlamda =>hiç bir şey söylenemez!. Çünki kendisinden başka kimse yoktur..
Vâhidü’l- Kahhâr’dır. Birisi çıkıpta.: SEN =>şusun busun!.” diyemez.
ZÂT’ta bir “ŞEY yoktur.. ZÂT =>ZÂT’tır.. TEKe TEKktir..Târifsizdir.. Yorumsuzdur..
NUR-u MÎM yaratıldıktan sonra bunlar ortaya çıkar..
ZÂT =>Sıfat=>ESmâ=>EŞyâ..
RAHÎMîyyet.. RAHMÂNîyyet.. ve Bütünnn Sıfatlar.

Onun için zorlanıyorum, zorlanıyoruz.. NaKiL nereye gider?. NaKiL konuşana ve anlayana gider..
“Fenafillâh!.” derler.. ALLAH’da FâNi OLurlarmış!.
CeNNette vâdedilen Huri, Gılman ve Köşkleri Yorum anlayışları hayret vericidir..

Velîyyullah Derbentli Deli Hasan Babama.: “Sen bu Dünyânın ni’metlerine el sürmedin amma, sana âhirette Huriler verilecek!.” Deyince meşhur sopasıyla düştü peşime.: "Ula bunlar burada doymayan aç köpekler için!. Bizim için CeMâLuLLAH var!." diyordu ve kovalıyordu beni.. Deli ya!.??.
Cevapla

“Muhammedi Teknik Tasavvuf” sayfasına dön