İSLÂM TARİHİ ve İSLÂMİYET

Rasulullah (sav) Efendimizin örnek kişiliği, hayatı ve davranışları.
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 308
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: İSLÂM TARİHİ ve İSLÂMİYET

Mesaj gönderen ahmet »


Resim Mü'minLerden Başkasından Fayda OLmadığı.:

Münâfıklar İslâm Ordusundan ayrılıp Medine'ye döndükleri zaman, Ensar.:
"Yâ Rasûlullah!. Yahudi müttefiklerimizden yardım istemeyelim mi?" diye sordular.
Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"Bizim onlara ihtiyacımız yok!." buyurdu.[160] 
Ebu Hayseme'nin Uhud'a Kadar KıLavuzLuk Edişi.:
Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"Bize kılavuz olup, müşriklere uğratmadan, yakın bir yoldan onların yanına kadar götürecek kim var?" diye sordu.
Ebu Hayseme.:
"Ben varım yâ Rasûlullah!." dedi ve İslâm Ordusunu Benî Hârise'nin arazisi içinden geçirip gözü kör ve kendisi münâfık olan Mirba’ b. Kayzî'nin bahçesine uğratmıştı ki, Mirba’, Peygamberimiz aleyhisselâmla Müslümanların seslerini işitince, onların yüzlerine toprak atmak üzere kalktı ve.:
"Eğer sen Resûlullah isen, sana benim bahçeme girmeni helâl etmiyorum!." dedi ve eline bir avuç toprak alıp.:
"VALLAHi ey MuhaMMed!. Bu toprağı, senden başkasına isâbet ettirmeyeceğimi bilseydim, muhakkak senin yüzüne atardım!." dedi.
Bunun üzerine ashab onu öldürmeye davranınca, Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"Öldürmeyin bunu!. Bunun gözleri de kördür, kalbi de kördür!." buyurdu.
Fakat, Sa'd b. Zeyd Peygamberimiz aleyhisselâm onun öldürülmesini men etmesinden önce davranarak, yayla vurup Mirba'ın başını yaralamış bulunuyordu.[161] 
Peygamberimiz aleyhisselâm Uhud'da Karargâhını Kuruşu.:
Peygamberimiz aleyhisselâm, Ebu Hayseme'nin kılavuzluğu ile ilerleyip Uhud Boğazına, vâdinin dağa doğru olan yakasına kondu.
Arkasını Uhud Dağına dayadı ve İslâm askerlerine.:
"Sizden hiçbir kimse, biz kendisine çarpışmak için emir vermedikçe, çarpışmasın!." buyurdu.[162] 
Peygamberimiz aleyhisselâm OkçuLara Direktifi.:
Peygamberimiz aleyhisselâm, Abdullah b. Cübeyfi elli kişilik okçular birliğinin üzerine kumandan tâyin etti ve ona.:
"Düşman atlılarını oklara tutup üzerimizden defet!.
Durum ister lehimizde, ister aleyhimizde gelişsin, sen yerinde sabit kal ki, düşman atlıları arkamızdan, senin bulunduğun taraftan bize gelemesinler!.[163]
Eğer bizim düşmanı yenip gani’met toplamaya koyulduğumuzu görseniz de, sakın bize katıImayın!.[164]
Eğer bizi kuşlar kapar görseniz de, gelmeniz için ben size haber göndermedikçe, sakın şu yerinizden ayrılmayın!.[165]
Bizim onları bozguna uğratıp tepelediğimizi[166] görseniz de, ben size haber göndermedikçe, sakın bulunduğunuz yerden ayrılmayın.[167]
Onların bizi[168] yendiklerini,[169] öldürdüklerini görseniz de, yerinizden ayrılıp bize yardım etmeyin!." buyurdu.[170]
Buna göre; okçular İslâm Ordusunun arkasından hiç kimsenin gelmesine meydan ve imkân vermeyecek, gelmek isteyenleri oka tutacaklardı.[171]
Peygamberimiz aleyhisselâm, okçulara gereken emri verdikten sonra.:
"Size yöneldikçe, düşman süvarilerini oka tutunuz!. Çünkü süvariler atları oklara doğru gelemezler!.
ALLAH'ım!. Onlara bunları te bliğ ettiğime seni şâhid tutuyorum!." dedi.[172]
Peygamberimiz aleyhisselâm İsLâm MücahidLerini Savaş Nizâmına Koyuşu.:
Peygamberimiz aleyhisselâm, ordusunu saf nizâmına koydu.:
"Beri gel!. Geri git!." diyerek safları düzeltti. Omuzlan bir hizâya getirdi. Müslümanlan oklar gibi dizdi.[173]
Ükkâşe b. Mihsân'ı sağ kanada,
Ebu Seleme b. Abdulesed'i sol kanada,
Ebu Ubeyde b. Cerrah ile Sa'd b. Ebi Vakkas'ı öne,
Mikdad b. Amfi gerideki askerlerin başına,[174]
Hz. Hamza'yı da en öne, zırhsız askerlerin başına geçirdi.[175]
"Müşriklerin sancağını kim taşıyor?" diye sorup; "AbduddarOğulları!." denilince.:
"Biz ahde onlardan daha çok bağlıyız!. Mus'ab b. Umeyr nerededir?" diye sordu.
Mus'ab b. Umeyr
"Buradayım!." dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"Al sancağı!." buyurdu.
Mus'ab b. Umeyr sancağı alıp Peygamberimiz aleyhisselâm önüne geldi.[176] 
İsLâm MücahidLerinin Uhud Savaşındaki ParoLaLarı.:
Uhud Savaşında Müslümanlar arasındaki parolalar.: "Emit!.=Öldür!. Emit=Öldür!." sözleri idi.[177] 
İsLâm MücahidLerinden BazıLarının Uhud Savaşındaki ALâmetLeri.:
Çarpışmaya girmeden önce, Hz. Hamza devekuşu kanadından,
Hz. Ali beyaz yünden,
Zübeyr b. Avvam sarı bezden,
Ebu Dücâne kırmızı bezden,
Hubab b. Münzir yeşil bezden... kendilerine alâmet yapmışlardı.[178] 
Yahudi ÂLimLerinden Muhayrık'ın müsLüman OLup Uhud'da Çarpışmaya Gidişi ve Şehîd OLuşu.:
Muhayrık; Sa'le be b. Fıtyevn Oğullarından,[179] Benî Kaynuka veya Benî Nadîr Yahudiler[180] bilginlerindendi.[181]
Peygamberimiz aleyhisselâm Tevrat'taki sıfatlarıyla tanırdı.
İlmen bulduğu şeyi, Uhud Savaşına çıkılıncaya kadar, kendi dininin tesiri altında kalarak, açıklayamadı.[182]
Peygamberimiz aleyhisselâm, Uhud Savaşına çıktığı zaman, Yahudilere.:
"Ey Yahudi topluluğu!. VALLAHi, siz MuhaMMed'in[183] Peygamber olduğunu,[184] ona yardımın üzerinize düşen bir hak olarak gerektiğini pekâlâ biliyorsunuz!." dedi.
Yahudiler.:
"Bugün Cumartesi günüdür, hiçbir şeyle uğraşılmaz!." dediler.
Muhayrık.:
"Sizin için Cumartesi diye birşey yoktur!." dedi.
Kılıcını ve harçlığını yanına alıp akrabalarından birisine.:
"Eğer bugün öldürülürsem, bütün mallarım MuhaMMed'indir. O, onlar hakkında, ALLAH'ın kendisine gösterdiği şekilde, dilediğini yapar!." diyerek vasiyette bulundu. Uhud'da savaşmaya gitti ve şehîd oldu.[185]
ALLAH ondan razı olsun!.
Uhud Savaşında şehîd olunca, bıraktığı yedi hurma bahçesini Peygamberimiz aleyhisselâm teslim alıp vakfetti.
Peygamberimiz aleyhisselâm Medine'deki vakıfları genellikle Muhayrık'ın mallarındandır.[186]
Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"Muhayrık, Yahudilerin hayırlısıdır!." buyurmuştur. [187]

Resim Amr b. Sabit b. Akyeş'in (Vakş'ın) MüsLüman OLarak Uhud'a Gidişi ve MüşrikLerLe Çarpışarak YaraLanışı ve Cennete Girişi.:
Abduleşhel Oğullarının kardeşi Amr b. Sabit b. Vakş[188] (Akyeş)'in Câhiliye devrinde halk üzerinde alacağı riba (faiz) paraları vardı. Onları almadıkça Müslüman olmak istemedi.
Uhud Savaşına çıkıldığı gün, gelip amcalarının Oğullarını göremeyince.:
"Amcamın Oğulları neredeler?" diye sordu.
"Uhud'dadır!." dediler.
"Filân kişi nerededir?" diye sordu.
"Uhud'dadır!." dediler.
"Filân kişi nerededir?" diye sordu.
"Uhud'dadır!." dediler.
Bunun üzerine, Amr b. Sabit, hemen zırhını giyinip atına binerek onlara doğru yöneldi, gitti.[189] Amr, Uhud'da, Peygamberimiz aleyhisselâm yanına varıp.:
"Yâ Rasûlullah!. Önce savaşayım mı, yoksa Müslüman mı olayım?" diye sordu.
Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"Önce Müslüman ol, sonra savaş!." buyurdu.
Bunun üzerine, Amr Müslüman oldu.[190] Müslümanlar, onu Uhud'da görünce.:
"Sen bizden uzak dur!." dediler.
Amr b. Sabit.:
"Ben imân ettim, Müslüman oldum!." dedi ve Müslümanların yanında yaralanıncaya kadar çarpıştı.
Uhud'dan, âilesinin yanına ağır yaralı olarak getirildi.
Sa'd b. Muaz, Amfi ziyârete gelip, onun kız kardeşine.:
"Amr'a bir sor bakalım" dedi ve şunu sormasını istedi.:
"Sen kavmine olan hamiyetinden dolayı mı; yoksa Kureyş Müşriklerine kızdığın içırımi; ya da ALLAH içırımi kızarak onlarla çarpıştın?" Amr.:
"Ben ALLAH ve Resûlullah için kızarak onlarla çarpıştım!." dedi. ALLAH'a bir vakit bile namaz kılamadan vefât etti ve Cennete girdi.[191]
Peygamberimiz aleyhisselâm, onun hakkında.:
"Az amel etti, çok ecre erdi!." buyurmuştur.[192]
Ashabdan Ebu Hureyre de, bir gün, çevresindeki kişilere.:
"ALLAH'a bir vakit bile namaz kılmadan, secde etmeden Cennete giren adamı bana haber veriniz?" deyip herkesin sustuğunu görünce.:
"O, Abduleşhel Oğullarının kardeşi Amr b. Sabit b. Vakş'tır!." dedi.[193]
ALLAH ondan razı olsun!.[194] 
Kuzman'ın Uhud'a GeLip MüşrikLerLe Çarpıştıktan Sonra Yarasının Ağrısına Dayanamayarak 
İntihar Edişi.:
Zafer Oğulları arasında,[195] Kuzman adında,[196] çoluksuz çocuksuz,[197] garib[198] bir adam vardı ki, kendisinin kimlerden olduğu bilinmezdi.[199] Kendisi, savaşlarda gösterdiği kahramanlıkla tanınırdı.[200] Çok güçlü, kuvvetli idi.[201] Münâfıklardandı.[202]
Peygamberimiz aleyhisselâm’a ondan bahsedildikçe, Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"O, muhakkak, Cehennemliklerdendir!." buyururdu.[203]
Kuzman, Uhud Savaşına kavmi ile birlikte çıkmaktan kaçınmıştı.
Sabaha çıkınca, Zafer Oğullarının kadınları, ona.:
"Ey Kuzman!. Erkekler savaşa gitti, sen geride kaldın ha!. Ey Kuzman!. Sen şu yaptığın şeyden utanmıyor musun?
Sen kadından başka birşey değilsin!. Kavminin erkekleri savaşa gittikleri halde, sen evde kaldın ha? Sen artık ev bekle!." diyerek kınamaya başlayınca, Kuzman evine girdi. Yayını, ok çantasını ve kılıcını alıp Uhud'a gitti.
Peygamberimiz aleyhisselâm Müslümanların saflarını düzelttiği sırada, safların en arkasına durdu. Yavaş yavaş ilerleyerek ön safa girdi.
Çarpışma başlayınca, Müslümanlar içinde, ok atanların ilki oldu. Sonra da kılıcını sıyırdı.[204]
Şiddetle çarpıştı.[205]
Müşriklerden altı veya yedi,[206] yedi veya sekiz,[207] sekiz veya dokuz[208] ki siyi öldürdü.[209] Kendi si de ağır şekilde yaralandı, Zafer Oğullarının evlerine getirildi.
Müslümanlardan bazıları.:
"Ey Kuzman!. Sana müjdeler olsun!." dediler.
Kuzman.:
"Ben neden dolayı müjdeleniyorum?" dedi.[210]
"Cennete gireceğin için!." dediler.[211] Kuzman.:
"VALLAHi, ben ancak kavmimin şerefi için çarpıştım!.[212] Eğer anlattığınız şey için olsaydı, çarpışmazdım!.[213]
VALLAHi, biz ne Cenneti umarak, ne de Cehennemin ateşinden korkarak çarpıştık!. Biz ancak kavmimizin şerefi için çarpıştık!." dedi.[214]
Yarasının ağrısı şiddetlenince de, kendisini öldürmek için ok çantasından bir ok aldı, kolunun damarını deldi.[215] Kılıcını kanına dayayıp onun üzerine yüklenerek intihar etti.
Kuzman'ın bu hareketi Peygamberimiz aleyhisselâm’a anılınca, Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"O, Cehennemliklerdendir!.[216] Şehâdet ederim ki; ben ALLAH’ın Resûlüyüm!." buyurdu.[217]

ResimHanzaLe b. Ebu Amir'in Uhud'a Gidişi.:

Hanzale b. Ebu Amir, Abdullah b. Übeyy b. Selûl'ün kızı Cemile Hatunla nikahlanmış bulunuyordu.[218]
Uhud'a gidileceği sırada, gerdeğe girmek,[219] geceyi Medine'de, âilesinin yanında geçirmek üzere Peygamberimiz aleyhisselâmdan izin istedi ve aldı.
Sabah namazını kıldıktan sonra, Uhud'a gideceği sırada, eşiyle tekrar ilgilenmek zorunda kaldı ve yıkanamadı.[220]
Sabahleyin, Cemile Hatun, kabilesinden dört kişi çağırıp, Hanzale ile gerdeğe girdiklerine onları şâhid tuttu.
Kendisine.:
"Sen buna neden lüzum gördün?" diye sordular.
Cemile Hatun da.:
"Bu gece rüyamda semânın açıldığını ve Hanzale onun içine girdikten sonra kapandığını gördüm.
'Bu, şehîdliktir!.' dedim," dedi.[221]
Hanzale, acele silahlanıp Peygamberimiz aleyhisselâm Müslümanların saflarını düzelttiği sırada Uhud'a ulaştı.[222] 
HuseyL b. Câbir'Le Sabit b. Vakş'ın Uhud'a Savaşmaya Gidip Şehîd OLuşu.:
Peygamberimiz aleyhisselâm müşriklerle savaşmak için Uhud'a gittiği zaman, çok yaşlı olan Huseyl b. Câbir ile Sabit b. Vakş, kadınlarve çocuklarla birlikte yüksek evlerin damına çıktılar.
Biri, öbürüne.:
"Babasız kalasıca!. Muhtaç olmayasıca!. Daha ne bekliyorsun?!.
VALLAHi, ikimizin önünden, ancak iki yudum su içimlik, pek az bir zaman kalmıştır!. VALLAHi, ya bugün, ya da yarın, ölüm kuşu üzerimizde ütecektir!. Daha ne diye kılıçlarımızı alıp Resûlullah aleyhisselâm’ın yanına varmıyoruz?!.
Belki, ALLAH Resûlullah aleyhisselâmın yanında bize şehîdlik nâsib eder!." dedi.
Hemen kılıçları aldılar, sonra da Uhud'a gittiler. İslâm mücahidlerinin içine girdiler. Kendilerinin orduya katıldıkları bilinmedi.
Müşrikler, Sabit b. Vakş'ı şehîd ettiler.
ALLAH ondan razı olsun!.
Huseyl b. Câbir'i ise, İslâm mücahidleri, bilmeyerek kılıçtan geçirdiler, yere düşürdüler.[223] Huzeyfetü'l-Yemân.:
"Babam!.[224] Babam o!." dedi.[225] İslâm mücahidleri.:
"VALLAHi, biz onu tanıyamadık!." dediler.
Huzeyfetü'l-Yemân.:
"ALLAH sizi bağışlasın!. O, merhametlilerin en merhametlisidir!." dedi.[226]
Peygamberimiz aleyhisselâm, Huseyl b. Câbir'in diyetinin ödenmesini istedi ise de, Huzeyfetü'l-Yemân almayıp onu Müslümanlara bağışladı.[227]
ALLAH Ebu Huzeyfe'den de, Huzeyfe'den de razı olsun!.[228]

Resim MüşrikLerin Uhud'daki KarargâhLarı ve Harp DüzenLeri.:

Müşrikler Uhud'a Çarşamba günü gelmişler; Çarşamba, Perşembe ve Cuma gününü orada geçirmişlerdi.[229]
Müşriklerin ordularında 200 at olup;
Halid b. Velid sağ kanattaki atlıların başına,
İkrime b. Ebu Cehil sol kanattaki atlıların başına geçirilmişti.[230]
Müşriklerin 100 okçusu olup;
Okçuların başına Abdullah b. Ebu Rebia geçirilmişti.
Müşriklerin sancağı Talha b. Ebi Talha'nın elinde bulunuyordu.[231]
Müşriklerin Uhud'da parolaları "Yâ le'l-Uzzâ!. Yâ âl-i Hübel!." idi.[232] 
Ebu Süfyan'ın SancaktarLarını Gayrete Getirişi.:
Ebu Süfyan, Abduddar Oğullarında olan sancaktarları sancak uğrunda çarpışmaya teşvik için.:
"Ey Abduddar Oğulları!. Bedir Gününde sancağımızı siz üstlenmiştiniz.
Gördüğünüz gibi, o musibet bize isâbet etti.
Milletler bayraklarıyla yaşarlar. Bayrakları zâil olduğu zaman, onlar da zâil olurlar.
Ya sancağımızı siz taşır, onun hakkını yerine getirirsiniz, ya da bizimle onun arasından çekilirsiniz, onu biz taşırız!." dedi.[233]
Abduddar Oğulları, Ebu Süfyan'ın bu sözüne kızdılar.[234]
"Sancağımızı sana teslim edeceğiz ha?!.[235] Bu hiçbirzaman olmayacaktır!." dediler.
Ebu Süfyan.:
"Öyle ise, bir sancak daha edinelim?" dedi.
Abduddar Oğulları.:
"Olur!. Fakat, onu da ancak Abduddar Oğullarından birisi taşıyacaktır!. Bundan başkası hiçbirzaman olamaz ve olmayacaktır!. Sancağımızı gereği gibi koruyacağız!.[236] Yarın hasımlarımızla karşılaştığımız zaman, ne yapacağımızı[237] göreceksin!." dediler.[238]
Zâten, Ebu Süfyan'ın da onlardan istediği bu idi.[239] 
Ebu Âmir'in Ensarı Ayartmaya ve Savaşı Kızıştırmaya ÇaLışması.:
Uhud Bahsinin başında da açıklandığı gibi, Medineli Dubay'a Oğullarından rahip taslağı Ebu Amir Abdi Amr b. Sayfî; Peygamberimiz aleyhisselâm’a kıskançlığından ve kızgınlığından ne yapacağını şaşırmış, Peygamberimiz aleyhisselâmdan uzak kalmış olmak için Evs Kabilesinden kendisine uyan elli kişi ile birlikte Mekke'ye çekip gitmiş.[240] müşriklerle işbirliği yapmaktan geri durmamış, onların yanından ayrılmamıştı.[241] Müşriklere.:
"Ben kavmimin (Ensarın) yanına varacak olursam, onlardan iki kişi bile bana aykırı davranmaz[242] İşte, kavmimden şu yanımda bulunan kişiler söylesinler!." der, yanındaki elli kişi de onun sözünü doğrularlardı.
Bunun için, Kureyş Müşrikleri, Ebu Âmirin Uhud Savaşında kendilerine büyük çapta yardımının dokunacağı umuduna düşmüşlerdi.[243] Ebu Âmir, Uhud Savaşına, yanındaki elli kişi ile birlikte katılmış bulunuyordu.[244]
Ebu Âmir, Uhud'a geldiği zaman, Müslümanların karargâh kurdukları yerde savaşırlarken
Müslümanları düşürmek için yer yer çukurlar kazmış, kazdırmıştı. Onun bu tuzağından, Müslümanların haberleri yoktu.[245]
Ebu Âmir, Uhud'daki müşriklerden, Müslümanların karşısına ilk çıkarılar arasında bulunuyordu.
"Ey fâsık (haktan sapmış kişi)!.[246] Sana merhaba, hoşgeldin demek yok!.[247] ALLAH sana göz ni’meti versin (senin gözünü kör etsin)!." dediler.
Bunun üzerine, Ebu Âmir.:
"Benden sonra, kavmime kötülük isâbet etmiş!." dedi.[248]
Maiyetindekilerle birlikte müşriklerin yanına döndü.[249]

ResimPEYGAMBERİMİZ aleyhisselâm MüsLümanLarı Cihada Teşvik Edişi.:

Peygamberimiz aleyhisselâm, Müslümanlara hitapta bulunarak onları cihada, savaşta sabır ve se bata teşvik buyurdu.[250] 

Resim Ebu Süfyan'ın Ensarı Ayartmaya KaLkışması.:

Müşriklerin başkumandanı Ebu Süfyan Sahr b. Harb, Ensara.:
"Ey Evs ve Hazrec topluluğu!. Siz, bizimle Amcamızın oğlunun arasından çekiliniz (onu bizimle başbaşa bırakınız) da, biz sizden ayrılalım. Bizim sizinle çarpışmaya ihtiyacımız yok!." diyerek haber saldı.
Ensar, onu kendisinin hiç beklemediği, hoşuna gitmeyecek biçimde reddettiLer.[251] 
MüşrikLerin KadınLarının ErkekLeri Çarpışmaya KışkırtmaLarı.:
Çarpışmak için iki taraf birbirlerine iyice yaklaştıkları zaman, Ebu Süfyan'ın karısı Hind binti Utbe, yanındaki kadınlarla birlikte, neşideler söyleyerek erkeklerini çarpışmak için kışkırtmaya başladılar.[252] 
Müşrik SüvariLerinin OkçuLar Tepesine Hücuma KaLkmaları ve PüskürtüLmeLeri.:
Müşriklerin Hevâzin süvarileri, İslâm okçularının korudukları okçu tepesindeki geçide hücuma kalkınca oka tutulup püskürtüldüler, yüzgeri edip dönmek zorunda kaldılar.[253] 
Hz. ALi'nin MüşrikLerin Sancaktarını ÖLdürüşü.:
Kureyş Ordusunun sancaktan Talha b. Ebi Talha.:
"Benimle çarpışmak için kim çıkar er meydanına?[254] Ey MuhaMMed'in sahabileri!. Siz bizi kılıçlarınızla öldürünce ALLAH'ın bizi hemen Cehenneme sokacağını, siz bizim kılıçlarımızla öldürülünce de sizi hemen Cennete koyacağını söylüyorsunuz!. Öyle ise, benim kılıcımla öldürülüp hemen Cennete girecek, yahut kılıcı ile beni öldürüp Cehenneme sokacak yok mu bir kimse?!." diyerek seslendi.
Bunun üzerine, Hz. ALi.:
"Varlığım Kudret Elinde bulunan ALLAH'a yemin ederim ki; ben de, seni kılıcımla Cehenneme göndermedikçe, yahut senin kılıcınla Cennete girmedikçe senden ayrılmayacağım!." dedi.[255]
Hemen karşısına vardı ve kılıcını onun başına hiddet ve şiddetle indirdi, başı çenesine kadaryarılıp ikiye ayrıldı. Talha yere yıkılınca, Peygamberimiz aleyhisselâm ve Müslümanlar tekbir getirdiler.[256] 
Hz. Hamza'nın Osman b. Ebi TaLha'yı ÖLdürüşü
Müşriklerin sancaktarı Talha'dan sonra, sancağı kardeşi Osman b. Ebi Talha aldı. Hz. Hamza da ona kılıçla vurup kolunu yere düşürdü, böğründen ciğeri göründü!. Hz. Hamza.: "Ben hacıları sulayan'ın oğluyum!." diyerek geri döndü.[257] 
Sa'd b. Ebi Vakkas'ın Ebu Sa'd b. Ebi TaLha'yı ÖLdürüşü.:
Müşriklerin yere düşen sancağını Ebu Sa'd b. Ebi Talha aldı. Sa'd b. Ebi Vakkas bir okla boğazından vurunca, onun dili ağzından dışarı sarktı.[258] Sa'd b. Ebi Vakkas kılıçla vurup sağ elini kesti. Ebu Sa'd b. Ebi Talha sancağı sol eline aldı.
Sa'd b. Ebi Vakkas onun sol elini de vurup kesince, Ebu Sa'd b. Ebi Talha, sancağı iki kollarıyla göğsüne bastı. Sonra da, sırtının üzerine düştü.
Sa'd b. Ebi Vakkas varıp onun başını kesip gövdesinden ayırdı.[259] 
Asım b. Sabit'in Müsafi' b. TaLha ile CüLas b. Ebi TaLha'yı ÖLdürüşü.:
Müşriklerin yere düşen sancağını Müsafi1 b. Talha eline almıştı.
İslâm mücahidlerinden Asım b. Sabit, onu da, ondan sonra, onun kardeşi Cülas b. Talha'yı da.: "Al bunu da, benden!. Ben Ebu Aklah'ın oğluyum!." diyerek birer okla vurunca, bunlar anneleri Sülâfe'nin yanına götürüldü, o da onların başını dizine koydu.:
"Oğulcuğum!. Sana kim vurdu?" diye sordu, onlar da birisinin kendilerini okla vurduğu zaman.: "Al bunu da, benden!. Ben Ebu Aklah'ın oğluyum!." dediğini işittiklerini söylediler.[260]
Bunun üzerine, Sülâfe.:
"Aklahî ha?!. VALLAHi, benim akrabamdan, bizden o ha!." dedi[261] ve onun başını eline geçirme fırsatını bulursa kafatasını kadeh gibi kullarıarak içki içmeye yemin etti.[262]
Sülâfe, Asım b. Sabit'in başını kesip kendisine getirecek olana da yüz deve vermeyi va'd etti.[263] Asım b. Sabit ise, daha önce, hiçbir müşrike el sürmemek üzere ALLAH'a söz vermiş, onların da kendisine el sürmesine meydan vermemesini ALLAHtan dilemiş bulunuyordu.[264] 
MüşrikLerin SancaktarLarının Ardarda ÖLdürüLüşü.:
Müşriklerin sancağını Kılab b. Ebi Talha almıştı.
Onu, Zübeyr b. Avvam öldürdü.
Ondan sonra sancağı Ertat b. Şurahbil aldı.
Onu da, Hz. Ali öldürdü.
Ertat'tan sonra, sancağı Şurayh b. Karlı aldı.
O da öldürüldü. Fakat, kendisinin kim tarafından öldürüldüğü kesin olarak bilinemedi.
Müşriklerin sancağını Şurayh'dan sonra, Abduddar Oğullarının Habeşli kölesi Suvab aldı.
Kuzman vurup onun sağ elini kesti.
Suv'ab sancağı sol eline aldı.
Kuzman vurup onun sol elini de kesti.
Bunun üzerine, Suvab, sancağı kol ve pazularıyla tutmaya çalıştı, sonra da arkasına yıkıldı.[265] Ölürken de.:
"Ey Abduddar Oğulları!. Ben artık mazur sayılır mıyım?" dedi.[266]
Müşriklerin sancaktarları birer birer öldürülünce, yerde kalan sancağın yanına kimse yanaşamaz oldu.[267] 
Hz. Ebu Bekir'in =>OğLu Abdurrahman'La Çarpışmaya KaLkışı ve Peygamberimiz aleyhisselâm
Tarafından Geri BırakıLışı.:
Hz. Ebu Bekir'in müşrikler arasında bulunan oğlu Abdurrahman, at üzerinde meydana çıkarak, kendisiyle çarpışacak er dilemişti. Tepeden tımağa kadar zırha bürünmüş olup, kendisinin gözlerinden başka biryeri görünmemekte idi.
Hz. Ebu Bekir onunla çarpışmak için davranınca, Peygamberimiz aleyhisselâm.: "Sok kılıcını kınına, dön yerine!. Biz senin kendinden yararlanmaktayız!." buyurdu.[268]
En son ahmet tarafından 01 May 2024, 15:38 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 308
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: İSLÂM TARİHİ ve İSLÂMİYET

Mesaj gönderen ahmet »


Resim Zübeyr b. Avvam'ın Deve Üzerindeki Bir Müşriki Aşağı Düşürüp ÖLdürüşüı.:

Bir müşrik deve üzerinde meydana çıkıp çarpışmak için er diledi. Herkesin kendisinden çekindiğini, geri durduğunu görünce, dileğini üç kere tekrarladı. Bunun üzerine, Zübeyr b. Avvam ona doğru vardı. Devenin üzerine sıçrayıp adamın boğazına sarıldı. Devenin üzerinde boğuşmaya başladılar. Peygamberimiz aleyhisselâm.: "Onu yere, aşağı doğru düşür!." buyurdu. Müşrik yere düşünce, Zübeyr b. Avvam onun üzerine çöküp başını gövdesinden ayırdı.[269] 

Resim HaLid b. VeLid'in SaLdırıya Geçtikçe PüskürtüLüşü.:

Halid b. Velid'in İslâm karargâhına sol yandan yaptığı hücum İslâm mücahidleri tarafından püskürtüldüğü gibi, okçular tepesine yaptığı her hücum da, okçuların püskürttükleri oklarla, boşa giderilmişti.[270] 

Resim ZüLfikar'ın, Hakkını Yerine Getirmek Üzere Ebu Dücâne'ye VeriLişi.:

İki taraf arasında çarpışma başladığı ve kızıştığı sırada idi ki,[271] Peygamberimiz aleyhisselâm, elinde tuttuğu kılıç hakkında "Bu kılıcı kim alır?" diye sorunca, sahabiler almak için ona doğru baktılar[272] ve.:
"Ben!. Ben!." diyerek onu almak üzere ellerini açtılar.[273] Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"Bu kılıcı, hakkını yerine getirmek üzere kim alır?" diye sorunca, onu almaktan çekindiler, geri durdular.[274]
Zübeyr b. Avvam, ayağa kalkıp.:
"Ben alırım yâ Rasûlullah!." dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm ona vermeye yanaşmadı ve sorusunu tekrarladı.
Zübeyr b. Avvam, yine ayağa kalkıp.:
"Ben alırım yâ Rasûlullah!." dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm, yine ona vermeye yanaşmadı ve sorusunu tekrarladı.[275] Bunun üzerine, Ensardan Ebu Dücâne Simâk b. Hareşe, ayağa kalkıp.:
"Ben alırım yâ Rasûlullah!." dedi ve.:
"Onun hakkı nedir?" diye sordu.
Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"Onun hakkı; eğilip bükülünceye kadar, düşmana onunla vurmandır!.[276]
Onunla Müslüman öldürmemen, kâfirin önünden kaçmamandır!.[277]
ALLAH sana onunla zafer veya şehîdlik nâsib edinceye kadar ALLAH yolunda çarpışmandır!."
buyurdu.[278]
Ebu Dücâne.:
"Ben onu, hakkını yerine getirmek üzere alıyorum yâ Rasûlullah!." dedi.[279] Ebu Dücâne, çok cesâretli, savaşta gururlu ve onurlu bir zât idi.
Başına kırmızı sarığını sardığı zaman, halk onun çarpışacağını anlardı.
Ebu Dücâne, Peygamberimiz aleyhisselâm kılıcını aldığı zaman da, kırmızı sarığını çıkarıp başına sardı ve İslâm saflarıyla müşriklerin safları arasında, kurula kurula, çâlimlı çâlimlı yürümeye başladı.
Peygamberimiz aleyhisselâm, onun böyle yürüdüğünü görünce.:
"Bu bir yürüyüştür ki, ALLAH onu bu yerden başkasında sevmez!." buyurdu.[280] Zübeyr b. Avvam derki.:
"Resûlullah aleyhisselâmıdan kılıcı daha önce almak istediğim halde bana vermeye yanaşmayıp Ebu Dücâne'ye verince, içimde bir burukluk duydum.
Kendi kendime.:
"Ben onun halası Safiyye'nin oğluyum, Kureyştenim de!.
Oysa ki, ben kalkıp Ebu Dücâne'den önce kılıcı kendisinden istemiştim.
O ise, beni bırakıp kılıcı ona verdi!.?
VALLAHi, Ebu Dücâne'nin ne yapacağını göreceğim!." dedim, arkasından gittim.
Ebu Dücâne, kırmızı sarığını çıkarıp başına sardı. Ensar.:
"Ebu Dücâne, ölüm sarığını başına sardı!” dediler.
O sarığını başına sardığı zaman, böyle derlerdi.[281] Ebu Dücâne, kırmızı sarığını başına sarınca.:
"Ben o er kişiyim ki; dağın eteğindeki hurMâlikta dostumla bulunduğum sırada, hiçbir zaman savaş saflarının gerisinde kalmamak üzere sözleşmişimdir!.
Ben (vurduğuma) ALLAH'ın ve Resûlünün kılıcı ile vururum!." recezini okumaya[282] ve karşısına çıkan herkesi kılıçtan geçirmeye başladı!.
Müşriklerin içinde bir adam vardı ki, yaralananlarımızdan hiçbir kimseyi sağ bırakmıyor, öldürüyordu.
O ve Ebu Dücâne, birbirlerine yaklaştılar. ALLAH'tan, ikisinin arasını birleştirmesini diledim. Nihâyet, ikisi karşılaştılar ve birbirlerine vuruştular.
Ebu Dücâne, müşrikin kılıç darbesinden, öküz gönünden yapılmış kalkanıyla korundu.
Vuruş sırası Ebu Dücâneye gelince, onu vurup öldürdü!.[283]
Ebu Dücâne'nin, kılıcını Ebu Süfyan'ın eşi Hind binti Uttıe'nin başına dayadıktan sonra geri çektiğini de gördüm.[284] Kendisine.:
"Ben senin her yaptığını gördüm. Kadına kılıcı kaldırıp vurmaktan vazgeçtiğini de gördüm!." dedim.[285]
Ebu Dücâne.:
"Kılıcımı başına dayadığım zaman feryada başlayınca, kendisinin bir kadın olduğunu gördüm.[286] VALLAHi,[287] Resûlullah aleyhisselâmın kılıcını bir kadına vurmaktan, bir kadını onunla öldürmekten esirgedim!." dedi.[288] Bunun üzerine, kendi kendime.:
"ALLAH ve Resûlü, ne yapacağını herkesten daha iyi bilendir!." dedim ."[289]

Resim Hz. ALi'nin müşrikLerden İki TopLuLuğu Bozguna Uğratışı.:

Müşriklerin sancaktarları öldürüldükten sonra, Peygamberimiz aleyhisselâm, müşriklerden bir topluluk görüp, Hz. Ali'ye.:
"Hücum et onlara!." buyurdu.
Hz. Ali hemen hücum edip onları dağıttı ve Abdullah b. Amr el-Cumahiyi öldürdü.
Peygamberimiz aleyhisselâm, bir topluluk daha gördü ve Hz. Ali'ye.:
"Hücum et onlara!." buyurdu.
Hz. Ali hemen hücum edip onları dağıttı ve Benî Amir b. Lüeyylerden Şeybe b. Mâlik'i öldürdü.
Cebrâil aleyhisselâm.:
"Yâ Rasûlullah!. İşte, bu müvâsat (dostluk ve yardımcılıktır" dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"O bendendir, ben de ondanım!." buyurdu.
Cebrâil aleyhisselâmı da.:
"Ben de sizdenim!." dedi.[290]
O sırada, şöyle bir ses işittiler.:
"Zülfikar'dan başka kılıç yok!. Ali'den başka yiğit yok!."[291] 

Resim Rüşeydü'L-Fârisî İLe Sa'd'ın müşrikLerden Uveyf'in OğuLLarını ÖLdürmeLeri.:

Muaviye Oğullarının azadlı kölesi Ebu Ukbe Rüşeyciü'l-Fârisî; tepeden tımağına kadar silahlanmış, zırhlı, miğferli bir müşrikle karşılaştı ki, o.:
"Ben İbn Uveyf'im!." diyerek haykırıyordu.
O sırada, Hâtıb'ın azadlı kölesi Sa'd, İbn Uveyf'e, onu ikiye bölen bir darbe indirdi.
Rüşeyd de.:
"Al bunu da, ben Fârisî köleden!." diyerek kılıçla vurup, omuzunu zırhıyla birlikte ikiye ayırdı.
Peygamberimiz aleyhisselâm onların yaptıklarını görüyor, söylediklerini işitiyordu.
Rüşeyd'e.:
"Sen 'Fârisî'den' demesen de, 'Ensarî'den' desen olmaz mı?" diye sordu.
O sırada İbn Uveyf'in kardeşi de.:
"Ben İbn Uveyf'im!." diyerek gelip yetişti.
Rüşeyd, hemen.:
"Al bunu, ben Ensarî köleden!." diyerek onun başına bir darbe indirdi. İbn Uveyf'in başını zırhıyla birlikte ikiye ayırdı.
Peygamberimiz aleyhisselâm, gülümsedi.[292] 
Peygamberimiz aleyhisselâm AbduLLah b. Cahş'a Verdiği Hurma DaLının KıLıç OLuşu.:
Zübeyr b. Bekkâr'dan (172-256) rivâyet edildiğine göre; Uhud Günü savaşırken Abdullah b. Cahş'ın kılıcı kırılmıştı.
Peygamberimiz aleyhisselâm ona bir urcun (hurma dalı) verdi.
Hurma dalı, Abdullah b. Cahş'ın elinde bir kılıç oluverdi.
Abdullah b. Cahş, şehîd oluncaya kadar, bu kılıcı kullarıdı.[293]
Urcun kılıcı diye anılan bu kılıç, Abdullah b. Cahş'ın varislerinin elinde bulunmakta iken, onu Türk beylerinden birisi ikiyüz dinara (altına) satın aldı. Bu Türk beyi, Halife Mu'tasım billah'ın Bağdat'taki kumandanlarındandı.[294] 
ALLAH YoLunda Şehîd OLanın Cennete Gireceği.:
Câbir b. Abdullah der ki.:
"Uhud Günü, Resûlullah aleyhisselâmı’a, bir adam.:
'Ben ALLAH yolunda savaşırken ölürsem, nereye giderim?1 diye sordu.
Resûlullah aleyhisselâmı.:
"Cennete!." buyurunca, adam elindeki hurmaları atarak çarpışmaya girişti ve şehîd oldu."[295] Peygamberimiz aleyhisselâm, Uhud Günü.:
"Gökler ve yer genişliğindeki Cennete kavuşmaya hazır olunuz!." buyurduğu zaman, Ensardan Ebu Amr.:
"Ne iyi!. Ne iyi!." dedi.
Kardeşi, ona.:
"Ey Ebu Amr!. Satış kârlı çıktı!. KâBe'nin RABBine andolsun ki, Cennet Uhud'un eteğindedir" diyerek seslendi.
Ebu Amr orada müşriklerle karşılaştı, çarpıştı, şehîd oldu.[296] Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"Kalkınız!. Müttakîler için hazırlanmış olan Cennete giriniz!." buyurduğu zaman, Amr b. Cemuh da, topal olduğu halde, hemen ayağa kalktı ve.:
"VALLAHi, biz Cennette mahzun olmayız!." dedi.
Müşriklerle çarpıştı ve şehîd oldu.[297] Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"Varlığım Kudret Elinde bulunan ALLAH'a yemin ederim ki; onu Cennette topal haliyle görmüşümdür!." buyurmuştur.[298]
ALLAH ondan razı olsun.[299]

Resim MüşrikLerin Bozguna Uğrayıp DağıLmaya BaşLamaLarı.:

Hz. Hamza iki elinde iki kılıç tutuyor,[300] Peygamberimiz Aleyhisselâımın önünde.:
"Ben ALLAH'ın arslanıyım!." diyerek, önüne arkasına döne döne, müşriklere kılıç vuruyordu.[301] İki taraf şiddetle çarpışmaya giriştiler.
Hz. Hamza, Hz. Ali, Ebu Dücâne ve mücahidler, kılıçlarını sıyırıp müşriklerin saflarına daldılar.[302]
Hz. Hamza, Vahşi'nin dediği üzere, boz puğur deve gibi, karşılaştığı herkesi tepeliyor, kılıçtan geçiriyor, dokunduğu hiçbir şeyi sağ bırakmıyordu.[303]
ALLAHu zü’L- CELÂL, Müslümanlara yardımını indirdi ve onlara olan zafer va'dini yerine getirdi.
Müslümanlar, müşrikleri kılıçtan geçirdiler, karargâhlarından ayırdılar.
Müşrikler, kesin olarak yenilgiye uğramış bulunuyorlardı.[304]
Zübeyr b. Avvam'ın dediği gibi, müşriklerin başkumandanı Ebu Süfyan'ın karısı Hind binti Utbe ve hizmetçileri ve diğer müşrik karılan, yanlarına alabildikleri şeyleri alarak kaçışmaya başlamışlardı.[305]
Berâ' b.Âzib de.:
"VALLAHi, ben o sırada gördüm ki; müşrik kadınları elbiselerini toplamışlar, bacaklarındaki halhalları, baldırları görünerek sür'atle koşuşuyorlardı!." der.[306]
Mikdad b. Amr da, sancaktarları öldürülünce müşriklerin bozulduklarını, Müslümanların onların karargâhlarına kadar girip gani’met toplamaya koyulduklarını bildirir.[307]

Resim Hamza'nın Şehîd OLuşu.:

Hz. Hamza; müşriklerden Siba' b. Ümmü Enmar'ın.:
"Var mı benimle çarpışacak bir er?!." diyerek Müslümanlara meydan okuduğunu[308] görünce.:[309]
"Ey Siba'!. Ey kadın sünnetçisi olan Ümmü Enmar'ın oğlu!. ALLAH'a ve Resûlü’ne meydan mı okuyorsun?!.[310]
Ey kadın sünnetçisi olan kadının oğlu!. Gel bana doğru!." diyerek[311] üzerine yürüyüp[312] ona kılıçla öyle bir vuruş vurdu ki,[313] Siba', sanki dünkü gün gibi, bir anda yok olup gitti!.[314]
Cübeyr b. Mut'im'in kölesi Vahşi b. Harb; Hz.Hamzayı vurmak için bir taşın arkasına sinmişti.
Hz. Hamza, Siba'ın işini bitirdikten sonra, Vahşi b. Harb'e doğru gelirken, sel suları arkında ayağı kaydı,[315] arkasının üzerine yıkıldı ve gömleğinin önünden, kamı açıldı.[316]
Vahşi b. Harb, hemen harbesini (kısa mızrağını), Hz. Hamza'nın kasığına ok gibi atip sapladı. Mızrağın ucu Hz. Hamza'nın iki uyluk üstünün arasından dışarı çıktı, mızrak Hz. Hamza'yı çökertti, şehîd etti.[317]
Hz. Hamza, savaş arslanlarının başında gelen bir kahramandı. [318] Şehîdlerin de ulusu idi.[319]
ALLAH ondan razı olsun.[320] 

Resim HanzaLe b. Ebu Âmir'in Şehîd OLuşu.:

Müşriklerin Uhud'da bozulup dağıldıkları sırada,[321] Hanzale b. Ebu Amir müşriklerin başkumandanı Ebu Süfyan'la karşılaştı.[322] Onun atının bacaklarına kılıçla vurdu. At kuyruğunu iki bacağının arasına sokup arkasına çökünce, Ebu Süfyan yere düştü.[323] Hanzale, Ebu Süfyan'ın başını kesmek için, üzerine çıktı.[324] Ebu Süfyan.:
"Ey Kureyş cemâatı!. Hanzale beni kılıçla boğazlamak istiyor!." diyerek bağırmaya başladı ise de, birçok kimseler feryadını işittikleri halde, onunla ilgilenmediler.[325]
Müşriklerden Esved b. Ebi Esved b. Şeub,[326] Hanzaleyi Ebu Süfyan'ın üzerine çıkmış görünce, vurup şehîd etti.[327]
Ebu Süfyan, öldürülmekten kurtulunca, yaya olarak kaçıp müşriklerden bir topluluğa katıldı.[328] Peygamberimiz aleyhisselâm, Hanzale hakkında.:
"Melekler arkadaşınızı yıkıyorlar!." buyurdu.
Uhud'dan Medine'ye dönülünce, Hanzale'nin durumu âilesinden soruldu.
O da, savaş çağrısını işitince Hanzale'nin yi kanamadan acele yola çıktığını bildirdi.[329]
Bu, Hanzale'nin ALLAHu zü’L- CELÂL katındaki şeref ve mevki’ini göstermeye kâfidir.[330]
ALLAH ondan razı olsun!.[331] 
İsLâm OkçuLar BirLiğinin KazanıLan Zaferi KaybettirmeLeri.:
Ashabdan Berâ' b. Azib der ki.:
"Peygamber aleyhisselâmı, Uhud Günü, piyade okçuların üzerine-ki, onlar elli kişi idiler-Abdullah b. Cübeyr'i kumandan tâyin etmiş, onlara.:
"Şu yerinizden sakın ayrılmayınız!. Bizi kuşların kapıştığını görseniz de, bizim düşmanları bozup hezimete uğrattığımızı görseniz de, size haber göndermedikçe sakın yerinizden ayrılmayınız!." diyerek kesin emirvermişti.
Nihâyet, harp başladı, kızıştı.
Müslümanlar müşrikleri bozguna uğrattılar.
VALLAHi, ben o sırada gördüm ki; müşrik kadınları elbiselerini toplamışlar, bacaklarındaki halhalları görünerek sür'atle koşuyorlardı.
Bunun üzerine, Abdullah b. Cübeyr'in kumandası altındaki arkadaşları, birbirlerine.:
"Gani’met!. Ey kavim, gani’met!. Kardeşleriniz işte düşmanı yendi. Siz burada daha ne bekliyorsunuz?!” dediler.
Kumandanları Abdullah b. Cübeyr, onlara.:
'Resûlullah aleyhisselâmı in size söylediğini unuttunuz mu?!” dedi.
Onlar.:
"VALLAHi, düşmanı yenenlerin yanına biz de gideceğiz ve gani’metten nâsibimizi alacağız!." dediler."[332]
Kumandan Abdullah b. Cübeyr, okçuların bu tutumunu görünce, ALLAH'a ve Resûlü’ne itaat etmelerini onlara emir ve tavsiye etti ise de, dinlemediler, gittiler.
Abdullah b. Cübeyr'in yanında ancak on kadar okçu kaldı.
Geride kalanlar arasında bulunan Haris b. Enes, giden okçulara.:
"Ey kavmim!. Peygamberinizin sözünü size hatırlatırım!. EmîYinize, kumandanınıza itaat edin!." dedi ise de, yanaşmadılar, tepe geçidini açık bırakarak müşriklerin ordugâhlarına dalıp gani’met toplamaya koyuldular.[333]
Müşriklerin süvari birliği kumandanı Halid b. Velid, İslâm okçularının azaldığını, tepenin tenhalaştığını, Müslümanların gani’met toplamakla uğraştıklarını, İslâm ordugâhının arkasının açıldığını görünce, süvarilerine seslendi ve hemen geri döndü.
İkrime b. Ebu Cehil ve diğerleri de onu takip ettiler.
Tepede kalan okçulara saldırdılar.[334]
Bozguna uğrayan müşrikler süvarilerinin geri dönüp saldırıya geçtiklerini görünce, onlar da geri döndüler ve Müslümanlara saldırmaya başladılar.[335]
Müşriklerin süvarileri geldikleri zaman, okçular birliği kumandanı Abdullah b. Cübeyr, yanında kalan okçu arkadaşlarına.:
"Hemen açılın ve yayılın!." dedi.
Okçular, önleri düşmana ve güneşe karşı olmak üzere, saf halinde dizildiler. Müşrikleri oka tuttular.
Abdullah b. Cübeyr'in oku tükenince, mızrağıyla vuruşmaya ve onları yaralamaya başladı.
Mızrağı kırılınca, kılıcını sıyırdı, onunla çarpışmaya devam etti. En sonunda, şehîd oldu.[336]
Müşriklerin süvari birlikleri, Abdullah b. Cübeyr'in yanından ayrılmayan ve onunla birlikte savaşan İslâm okçularını da şehîd ettiler.[337] 
Uhud Savaşında Peygamberimiz aleyhisselâm CanLa BaşLa Korumaya ÇaLışan MücahidLer.:
Önlerinden ve arkalarından müşriklerin saldırısına uğrayan Müslümanlar, bozuldular, dağıldılar. Dost, düşman belirsiz oldu. Acele ve dehşetten, bilmeyerek, birbirlerini yaralar, öldürür oldular.[338]

Peygamberimiz aleyhisselâm yanında sebat eden, yedisi Muhacirlerden, yedisi de Ensardan olmak üzere, ondört kişi kalmıştı.[339] Muhacirlerden olanlar.:
1- Hz. Ebu Bekir,
2- Abdurrahman b. Avf,
3- Hz. Ali,
4- Sa'd b. Ebi Vakkas,
5- Talha b. Ubeydullah, 6- Ebu Ubeyde b. Cerrah, 7- Zübeyr b. Avvam.

Ensardan olanlar.:
1- Hubab b. Münzir,
2- Ebu Dücâne,
3- Asım b. Sabit,
4- Haris b. Sımme,
5- Sehl b. Huneyf,6- Useyd b. Hudayr, 7- Sa'd b. Muaz.
Sa'd b. Ubâde ile Muhammed b. Mesleme'nin de se bat edenler arasında olduğu rivâyet edilir.[340] Uhud Günü, üçü Muhacirlerden, beşi de Ensardan olmak üzere sekiz sahabi de, Peygamberimiz aleyhisselâm önünde ölmek üzere bey'at etti.

Muhacirlerden olanlar.:
1- Hz. Ali,
2- Zübeyr b. Avvam,3- Talha b. Ubeydullah idi.

Ensardan olanlar.:
1- Ebu Dücâne,
2- Haris b. Sımme,
3- Asım b. Sabit,
4- Sehl b. Huneyf,
5- Hubab b. Münzir idi.
Bunlardan hiçbiri Uhud'da şehîd olmadı.[341]

Peygamberimiz aleyhisselâm, dağılan Müslümanlara.:
"ALLAH'ın kulları!. Bana doğru geliniz!. ALLAH'ın kulları!. Bana doğru geliniz!." diyerek seslendiği zaman,[342] toplanan otuz kişi.:
"Senin yanından hiç ayrılmamak üzere, yüzüm yüzünün önünde siper ve kalkandır!. Vücudum senin vücuduna fedâdır!. ALLAH'ın selâmı senin üzerine olsun!." diyerek, sonuna kadar harp meydanından ayrılmadılar.[343]
Kureyş Müşriklerinin, Peygamberimiz aleyhisselâm etrafını sardığı ve Peygamberimiz aleyhisselâm da.:
"Kim bizim için ALLAH yolunda canını satar, fedâ eder?" diye sorduğu zaman, Ziyâd b. Seken, Ensardan beş kişi ile birlikte ayağa kalktı.
Birer birer savaştılar ve şehîd oldular.
Onlardan en son savaşan da, Ziyâd (Zeyd) b. Seken idi ve ağır bir şekilde yaralanmıştı.
Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"Onu bana yaklaştırınız!." buyurdu.
Yaklaştırdılar.
Peygamberimiz aleyhisselâm ayağını onun başına yastık yaptı.
İbn Seken, yanağı Peygamberimiz aleyhisselâm ayağı üzerinde olduğu halde can verdi ve yanağı Peygamberimiz aleyhisselâm ayağında iz bıraktı.[344] Câbirb. Abdullah derki.:
"Uhud Günü, Müslümanlar bozguna uğrayıp dağıldıkları sırada, Resûlullah aleyhisselâmı bir köşede Ensardan oniki kişi ile sıkışıp kalmıştı.
Bu oniki kişi arasında, Muhacirlerden Talha b. Ubeydullah da bulunuyordu.
Müşriklerden bir grup gelip çatınca, Resûlullah aleyhisselâmı.:
"Şu müşriklere kim karşı koyar?" diye sordu.
Talha b. Ubeydullah.:
"Ben!." dedi.
Resûlullah aleyhisselâm.:
"Sen yerinde dur!." buyurdu.
Ensardan bir zât kalkarak.:
"Ben, yâ Rasûlullah!." dedi.
Resûlullah aleyhisselâmı.:
"Peki, sen karşı koy!." buyurdu.
Ensarî, şehîd oluncaya kadar, müşriklerle çarpıştı.
Resûlullah aleyhisselâm, müşriklerin yine saldırıya geçtiğini görünce.:
"Şunlara kim karşı çıkar?" diye sordu.
Talha b. Ubeydullah.:
"Ben!." dedi.
Resûlullah aleyhisselâmı.:
"Sen yerinde dur!." buyurdu.
Ensardan bir zât.:
"Ben çıkarım!." dedi.
Resûlullah aleyhisselâmı.:
"Peki, sen çık!” buyurdu.
O zât çıktı ve şehîd oluncaya kadar savaştı.
Resûlullah aleyhisselâm, müşriklerin yine saldırıya geçtiklerini görünce.:
"Şunlara kim karşı çıkar?" diye sordu.
Talha b. Ubeydullah.:
"Ben!." dedi.
Resûlullah aleyhisselâmı.:
"Sen yerinde dur!." buyurdu.
Ensardan bir zât.:
"Ben çıkarım!." dedi.
Resûlullah aleyhisselâmı.:
"Peki, sen çık!” buyurdu.
O zât çıktı ve şehîd oluncaya kadar savaştı.
Bu, böylece devam etti.
Her defâsında, Resûlullah aleyhisselâmı aynı şekilde soruyor, Ensardan biri çıkıp çarpışıyor, savaşıyor, şehîd oluyordu.
Nihâyet, Resûlullah aleyhisselâmın yanında Talha b. Ubeydullah kaldı.
Resûlullah aleyhisselâm, saldırıya geçen müşrikleri önlemek için.:
“Şu müşriklere kim karşı koyar?” diye sorunca, Talha b. Ubeydullah.:
“Ben!.” dedi ve kendisinden önceki onbir kişi gibi çarpıştı, elinden yaralanıp parmaklan kesilince, ağrısına dayanamayıp 'Ayy!.' dedi.
Resûlullah aleyhisselâmı.:
“Eğer Bismillah deseydin, melekler seni halkın gözü önünde göğe çıkarırlardı, sonra da ALLAH müşrikleri mağlup ederdi!.” buyurdu."[345]
Enes b. Mâlik'in bildirdiğine göre; Peygamberimiz aleyhisselâm, Uhud Savaşı günü, Ensardan yedi, Kureyşlilerden de iki kişinin içinde yalnız kalmıştı.
Müşrikler Peygamberimiz aleyhisselâm kuşatınca, Peygamberimiz aleyhisselâm, yanındakilere.:
"Şu müşrikleri bizden kim defeder ki, Cennet onun ola, yahut Cennette o benim refikim ola?" buyurdu.
Ensardan birisi ilerleyerek onlarla çarpıştı ve şehîd oldu.
Müşrikler Peygamberimiz aleyhisselâm tekrar kuşattılar.
Peygamberimiz aleyhisselâm, yine.:
"Şu müşrikleri bizden kim defeder ki, Cennet onun ola, yahut Cennette o benim refikim ola?" buyurdu.
Yine, Ensardan bir zât, ilerleyerek onlarla çarpıştı ve şehîd oldu.
Yedi kişinin hepsi de, böylece ilerleyip müşriklerle çarpışarak şehîd oldukları zaman, Peygamberimiz aleyhisselâm, herhalde, kendilerini düşmanla başbaşa bırakarak dağılanlar için olmalı ki;* "Sahabilerimiz bize karşı hiç de insaflı davranmadılar!." buyurdu.[346] Talha b. Ubeydullah der ki.:
"Gördüm ki, Resûlullah aleyhisselâmın ashabı bozuldular, müşrikler saldırıya geçtiler ve Resûlullah aleyhisselâmı her yandan kuşattılar.
Kendisini; önünden mi, arkasından mı, sağından mı, yoksa solundan mı gelen saldırılara karşı koyacağımı bilmiyordum.
Kılıcımı sıyırıp bir kere önünden, bir kere de arkasından gelenleri uzaklaştırdım, nihâyet dağıldılar."[347]
Sa'd b. Ebi Vakkas da şöyle der.:
"Talha, Uhud Günü, Resûlullah aleyhisselâmı’a karşı bizim en cömert, en fedâkâr davrananımızdı. Biz Resûlullah aleyhisselâmın başından oraya buraya dağılıp ayrıldığımız halde, o Resûlullah aleyhisselâmın yanından hiç ayrılmamıştı.
Resûlullah aleyhisselâmın yanına döndükçe, Talha'nın, hep onun çevresinde dönüp dolaşarak kendisini ona siper ve kalkan yaptığını görmüşümdür.
Müşriklerin attığı yerden vuran keskin nişancı okçularından Mâlik b. Züheyr, nişan alarak Resûlullah aleyhisselâmı’a bir ok atmıştı.
Talha b. Ubeydullah, okun Resûlullah aleyhisselâmı’a isâbet edeceğini anlayınca, Resûlullah aleyhisselâmı korumak için elini oka karşı tuttu. Ok parmağına değip elini çolak yapt ."[348] Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"Yeryüzünde gezen Cennetlik bir kimseye bakmak isteyen, Talha b. Ubeydullah'a baksın!." buyurmuştur.[349] Hz. Ali derki.:
"Resûlullah aleyhisselâm kılıçların bürüdüğü, okların her yandan hedef aldığı bir sırada, yalnız Talha'nın onun önünde kendisini siper ve kalkan yaptığını görmüşümdür.
O zaman, ben bir tarafta müşriklerin bir biti iğini üzerimizden atmaya uğraşıyordum.
Ebu Dücâne, başka bir tarafta müşriklerden bir birlikle uğraşıyordu.
Sa'd b. Ebi Vakkas da, onlardan, başka bir birlikle çarpışıyordu.
Müşriklerden bir birlik görmüştüm ki, içlerinde İkrime b. Ebu Cehil bulunuyordu.
Kılıcımı sıyırıp aralarına daldım. Çevremi sardılar. Onların sonuncusuna kadar hepsini kılıçtan geçirdim.
Sonra, içlerine ikinci bir dalış daha yaptım. Ecel gelmediği için, vardığım gibi sapasağlam geri döndüm.
ALLAH, mukadder işi yerine getirir.[350]
Resûlullah aleyhisselâmın yanından Müslümanlar uzaklaşınca, onu göremedim. Kendi kendime.:
'VALLAHi, onu göremiyorum. O, savaştan kaçacak bir zât değildir. Ölenler arasında da yok!. O halde, ALLAHu zü’L- CELÂL ona karşı yaptığımız uygunsuz hareketten dolayı bize gazâb ederek peygamberini insanlar arasından kaldırmış!. Benim için, çarpışa çarpışa ölmekten daha hayırlısı olamaz!.' dedim.
Kılıcımın kınını kırdım. Kılıcımı çekip müşriklerin üzerine yürüdüm ve onları dağıttım. Dağıtınca, Resûlullah aleyhisselâmın onların aralarında kalmış olduğunu gördüm.[351] Zekvan b. Abdi Kays'ın ardından atlı bir adam koşuyor ve.:
"Sen kurtulursan ben kurtulmam!." diyordu.
Hemen ona yetişip atını onun üzerine sürdü ve.:
"Al bunu benden!. Ben, llac'ın oğluyum!” diyerek Zekvan'ı öldürdü.
Ona doğru koştum. Ben de onun bacağına kılıçla vurup uyluğunun yarısını kestim. Sonra, onu atından düşürerek üzerine çöküp öldürdüm.
O, Ebu'l-Hakem b. Ahnes b. Şerik b. İlacü's-Sakaff idi."[352]
Şemmas b. Osman da, Peygamberimiz aleyhisselâm yoluna baş koyan, yanından ayrılmayan mücahidlerdendi.
Peygamberimiz aleyhisselâm, sağına ve soluna dönüp baktıkça, Şemmas'ın hep kılıcıyla onu korumaya çalıştığını görmekte idi.
Peygamberimiz aleyhisselâm müşrikler tarafından kuşatıldığı zaman, Şemmas vücudunu
Peygamberimiz aleyhisselâm’a kalkan yaptı ve Peygamberimizin önünde vurulup yere düştü.
Peygamberimiz aleyhisselâm, onun hakkında.:
"Şemmas'ı kendime siper ve kalkan gibi buldum" buyurmuştur.[353] ALLAH ondan razı olsun.
Ensardan Ebu Talha da, Peygamberimiz aleyhisselâm önünde kalkanlı olarak durup onu siperlemekte idi. Peygamberimiz aleyhisselâm önüne ok çantasını serip kâh ok atmakta, kâh haykırmakta idi.
Peygamberimiz aleyhisselâm da.:
"Ebu Talha'nın sesi orduda kırk kişiden hayırlı ve yararlıdır" buyurmakta idi.
Ebu Talha'nın Peygamberimizin önüne serdiği ok çantasında elli ok vardı.
Ebu Talha.:
"Ya Rasûlullah!. Vücudum senin vücudunun önünde sana fedâdır!." diyordu.
Elli oku birer birer atarak tüketti.
Peygamberimiz aleyhisselâm onun arkasından ve onun başıyla omuzları arasından başını yükseltip okların düştükleri yerlere bakıyordu.
Ebu Talha son oku attığı zaman.:
"Bizi işlet!. Ok atmaktan durdurma!. ALLAH beni sana fedâ etsin!." dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm, yerden bir ağaç dalı alıp.:
"Ey Ebu Talha!. Bunu da iyi bir ok olarak at!." buyurdu.[354]
Ebu Talha ok yayını çok sert çeken bir okçu idi. Uhud Günü iki-üç yay kırmıştı. Peygamberimiz aleyhisselâm, yanından ok dolu çanta ile kimin geçtiğini görse, ona.:
"Ok çantanı Ebu Talha'ya boşalt!." buyurmakta idi.
Peygamberimiz aleyhisselâm onun arkasından müşriklere bakmak için yükselip başını kaldırdıkça, Ebu Talha.:
"Ya Rasûlullah!. Babam anam sana fedâ olsun!. Yükselme!. Belki sana müşriklerin oklarından birisi değer. Benim göğsüm senin göğsüne siper olsun. Sana değecek, bana değsin!." derdi.[355] Sa'd b. Ebi Vakkas derki.:
"Resûlullah aleyhisselâm, beni önüne oturttu. Ok atmaya başladım. Her atışta.: 'ALLAH'ım!. Atacağım ok, senin okundur. Onu düşmanına eriştir!” diyordum. Resûlullah aleyhisselâmı da.: 'ALLAH'ım!. DUÂ ettiği zaman, Sad'ın DUÂsını kabul et!. ALLAH'ım!. Sad'ın atışını, okunu doğrult!.
Ey Sa'd!. Babam anam sana fedâ olsun!. Durma at!.' buyuruyordu. Hiçbir ok atmadım ki, Resûlullah aleyhisselâmı.: 'ALLAH'ım!. Onun atışını doğrult!. DUÂsını kabul et!. Ey Sa'd!. Durma, at!” buyurmamış olsun.
Ok çantam boşalınca, Resûlullah aleyhisselâmı kendi çantasındaki okları da birer birer yayıma yerleştirip attırdı.
Okları yaya yerleştirmekte, o herkesten daha çabuk ve gayretliydi.[356] O bana okları veriyor ve.: 'At!. Babam anam sana fedâ olsun!.' diyordu. Nihâyet, bana kanatsız bir oku verdi ve.: "At bunu da!." buyurdu."[357]
Sehl b. Huneyf, müşriklere yağdırdığı oklarla Peygamberimiz aleyhisselâm korumaya çalışmakta, Peygamberimiz aleyhisselâm da.:
"Süheyl'e ok yetiştiriniz!. Çünkü, ok ona kolaylaştırılmıştır" buyurmakta idi.[358]
Ebu Dücâne, atılan oklara karşı Peygamberimiz aleyhisselâm üzerine eğilip kendisini ona kalkan yapmakta, Ebu Dücâne'nin sırtına düşen oklar sırtında toplanmakta, Peygamberimiz aleyhisselâmı’a değmemekte idi.[359]
Ka'b b. Mâlik, Uhud'da Ebu Dücâne hakkındaki bir müşahedesini şöyle anlatır
"...Müşriklerin, Müslüman cesetlerinin uzuvlarını kesip biçtiklerini görünce, yakınlarına doğru vardım.
Müşriklerden zırh gömlekli bir adam Müslümanların önünü kesiyor, onlara.:
'Boğazlanacak davarların toplandıkları gibi biraraya toplanın bakayım!.' diyordu.
Müslümanlardan, üzerinde zırh gömlek bulunan bir adam da onu gözetliyordu.
Müslümanın arkasından ilerleyip, Müslümanı, kâfiri gözlerimle göre bilecek derecede yanlarına yaklaşmıştım.
Onların gerek şekil gerek silah bakımından üstün olanı, kâfir olanıydı.
Birbirlerine gelip kavuşuncaya kadar, gözümü onlardan ayırmadım.
Birbirlerine kavuşur kavuşmaz, Müslüman kişi kâfirin omuzu ile boyun kökü arasına kılıçla öyle bir darbe indirdi ki, uyluk başına kadar gövdesini ikiye ayırdı!.
Sonra da bana.:
"Ey Ka'b!. Nasıl gördün, nasıl buldun? Ben Ebu Dücâne!." diyerek kendisini tanıttı."[360]
Katâde b. Numan da, Peygamberimiz aleyhisselâm korumak için Peygamberimiz aleyhisselâm önüne dikilerek, ok yayının başı eğilip bükülünceye kadar müşriklere ok attı.[361]
En sonunda kendisi de bir okla gözünden vuruldu. Gözbebeği yanaklarının üzerine aktı.[362]
Katâdeyi böyle görünce, Peygamberimiz aleyhisselâm gözleri yaşardı.[363] Peygamberimiz aleyhisselâm, Katâde'nin gözünü eliyle aldı, yerine koydu. O göz, iki gözünden en güzeli ve en keskin göreni oldu.[364]
Vehb b. Kâbus, yanında kardeşinin oğlu Haris b. Ukbe olduğu halde, Müzeyne dağından Medine'ye gelmişlerdi.
Onlar Medine'nin boşaldığını gördükleri zaman.:
"Halk nereye gitti?" diye sordular.
Peygamberimiz aleyhisselâm Kureyş Müşrikleriyle çarpışmak üzere Uhud'a gittiğini öğrenince,[365] hemen Uhud yolunu tutup Peygamberimiz aleyhisselâm yanına geldiler.[366] Peygamberimiz aleyhisselâm, müşriklerden hücuma hazırlanan bir topluluk hakkında.:
"Şu topluluğu kim defeder?" diye sordu.
Vehb b. Kâbus.:
"Ben, yâ Rasûlullah!." dedi. Hemen kalkıp onları oka tuttu, yüzgeri etti ve döndü.
Müşriklerden hücuma hazırlanan ikinci bir topluluk için de, Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"Şu topluluğu kim defeder?" diye sordu.
Yine Vehb b. Kâbus.:
"Ben, yâ Rasûlullah!." dedi. Kılıcını sıyırıp onları yüzgeri edinceye kadar çarpıştı ve geri döndü.
Bundan sonra bir topluluk daha hücuma hazırlanınca, Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"Şu topluluğu defetmeye kim kalkar?" diye sordu.
Vehb b. Kâbus.:
"Ben, yâ Rasûlullah!." dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"Kalk, karşıla onları!. Seni Cennetle müjdelerim" buyurdu.
Vehb b. Kâbus, sevinerek kalktı, kılıcını sıyırıp onların içlerine daldı. Peygamberimiz aleyhisselâm ve Müslümanlar, ona bakıyorlardı. Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"ALLAH'ım!. Ona rahmet et!." diye DUÂ etti.
Müşrikler, mızraklarını ve kılıçlarını onun üzerine çevirdiler ve en sonunda onu şehîd ettiler.
Vehb b. Kâbus'un cesedinin yirmi yerinde mızrak yarası vardı.
Vehb b. Kâbus'un kardeşinin oğlu da kalkıp aynı şekilde müşriklerle çarpıştı ve şehîd oldu.
ALLAH ikisinden de razı olsun!.
Hz. Ömer, Müzeynelinin öldüğü gibi ölmeyi özlerdi.[367]
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 308
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: İSLÂM TARİHİ ve İSLÂMİYET

Mesaj gönderen ahmet »


Resim Dört AzıLı Müşrikin Peygamberimiz aleyhisselâm ÖLdürmeye And İçmeLeri.:

Müslümanlar bozulup dağılmaya başladıkları zaman, müşriklerden dört azılı müşrik.:
1- Abdullah b. Şihabuz-Zührî,
2- Utbe b. Ebi Vakkas,
3- Abdullah b. Kamia,
4- Übeyyb.Halef
Peygamberimiz aleyhisselâm hayatına son vermek üzere sözleştiler ve Peygamberimiz
aleyhisselâmı
görecek olurlarsa ya öldürmek ya da onun yakınında öldürülmek üzere and içtiler.[368] İbn Şihab.:
"MuhaMMed'i gösteriniz bana!. O kurtulursa, ben kurtulmam!." diye haykırıyordu.
Peygamberimiz aleyhisselâm ise, onun hemen yanıbaşında bulunuyordu.
Kendisinin yanında da ashabından hiçbirisi yoktu.
İbn Şihab oradan geçip gitti.
Safvan b. Ümeyyeye rastlayınca, Safvan.:
"ALLAH sana MuhaMMed'e vurmak fırsatını vermişken, ne diye onun yanından uzaklaştın?" dedi.
İbn Şihab.:
"Sen onu gördün mü?" diye sorunca, Safvan.:
"Evet, sen hemen onun yanında idin!" dedi.
İbn Şihab.:
"Biz dört kişi, onu öldürmek için aramızda sözleşmiş, andlaşmış durumdayız. Artık, o bizim elimizden kurtulacak değildir!." dedi.[369]
Ümmü Umare binti Ka'b'ın kocası ve iki oğlu* Uhud Savaşına katılmışlardı.[370] Ümmü Umare der ki.:
"Halk ne yapıyor bir bakayım deyip, gündüzün başlangıcında Uhud'a gittim. Yanımda, içinde su bulunan bir su kırbası vardı.
O sırada, Resûlullah aleyhisselâm bazı sahabileri arasında bulunuyordu. Zafer ve Galebe, Müslümanlarda idi.
Müslümanlar bozulunca, Resûlullah aleyhisselâmın yanına varıp düşmanı ondan kılıçla ve okla defetmeye çalıştım, yaralandım.[371]
Müslümanlar, Resûlullah aleyhisselâmın yanından uzaklaşmışlar, yanında on kişi bile kalmamıştı.
Benimle kocam ve iki oğlum Resûlullah aleyhisselâmın önünde çarpışıyor, müşrikleri ondan uzaklaştırmaya çalışıyorduk.
Resûlullah aleyhisselâm, benim yanımda kalkan bulunmadığını gördü. Yanında kalkan bulunan birisine.:
"Ey kalkan sâhibi!. Kalkanını çarpışana bırak!." buyurdu. Bırakınca onu Resûlullah aleyhisselâmı aldı, ben de ondan alıp kalkanla korundum.
Bize ancak süvariler yapacaklarını yaptılar!.
At üzerinde bir adam gelip bana bir kılıç darbesi indirdi.
Ben de onun atının ayaklarına kılıçla vurunca, at arkasının üzerine yıkıldı.
Peygamberimiz aleyhisselâm.:
“(Ey Ümmü) Umare'nin oğlu!. Annene, annene yardım et!” diyerek Oğluma seslendi.
Oğlum bana yardım edince, müşriki öldürdüm.[372]
Müslümanlar Resûlullah aleyhisselâmın yanından uzaklaştıkları zaman, İbn Kamia.:
“Bana MuhaMMed'i gösteriniz!. Eğer o kurtulursa, ben kurtulmam!” diyordu.
Bunun üzerine, ben, sancaktar Mus'ab b. U meyrve Resûlullah aleyhisselâmın yanında sebat eden bazı sahabiler, Resûlullah aleyhisselâmın önüne gerildik.
İşte o zaman, İbn Kamia kılıçla vurup beni de ağır şekilde yaraladı.
Ben de ona kılıçla darbeler indirdim. Fakat, ALLAH Düşmanının üzerinde iki kat zırh gömlek bulunuyordu."[373]
Ümmü Umare Hatunun oniki-onüç yerinde yarası vardı. En büyüğü ve ağırı ise İbn Kamia'dan aldığı omuz yarası olup, bir yıl onun tedâvisi ile uğraştı.[374]
Peygamberimiz aleyhisselâm onun omuzundan aldığı yarayı görünce, oğlu Abdullah'a.:
"Annenin yarasını sar. Ev halkınızı ALLAH mübârek kılsın!.
Senin annenin makamı, filân ve filânların makamından hayırlıdır. Senırım makamın da filân ve filânların makamından hayırlıdır.
ALLAH sizin ev halkınıza rahmet etsin!."
buyurdu.
Ümmü Umare Hatun, Peygamberimiz aleyhisselâm’a.:
"ALLAH'a DUÂ et de, Cennette sana komşu olalım!" dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"ALLAH'ım!. Bunları bana Cennette komşu ve arkadaş et!." diyerek DUÂ etti.
Bunun üzerine Ümmü Umare Hatun.:
"Eh, bu yeter bana. Dünyada ne musibet gelirse gelsin artık!." dedi.[375]
İslâm sancaktan Mus'ab b. Umeyr, Müslümanların bozulup dağıldıkları sırada, Peygamberimiz aleyhisselâm müşriklerden korumak için onun önünde çarpışanlar arasında bulunuyordu.
Atlı müşriklerden İbn Kamia, Mus'ab b. Umeyr'e kılıçla vurup sağ elini kesti.
Mus'ab b. Umeyr sancağı sol eline aldı.
İbni Kamia vurup onun sol elini de kesince, Mus'ab b. Umeyr sancağı kollarıyla tutup göğsüne bastırdı.
İbni Kamia onu mızraklayarakyere düşürdü, şehîd etti.[376]
İbni Kamia, şehîd ettiği Mus'ab b. Umeyr'in Peygamberimiz aleyhisselâm olduğunu sanarak müşriklerin yanına döndüğü zaman.: "Ben MuhaMMed'i öldürdüm!." dedi.[377] Bir bağına da.:
"MuhaMMed öldürüldü!." diye bağırdı.[378] 

Resim MüslümanLar Arasındaki Bazı MünâfıkLarırımüslümanları Çarpışmaktan Vazgeçirmeye ve İrtidad Ettirmeye ÇaLışmaLarı.:

İslâm Mücâhidleri arasında bulunan münâfıklar.: "MuhaMMed, öldürüldü!." diyerek yaygaraya başladılar.[379]
Onlardan.: "Keşke Abdullah b. Übeyy'e gidecek bir adamımız olsa da, o bize Ebu Süfyan'dan bir emân alıverse!." diyenler olduğu gibi;
"Ey Müslümanlar!. MuhaMMed öldürüldü artık!. Ebu Süfyan gelip sizi öldürmeden önce, kavminizin yanına (Medine'ye) dönün!." diyenler,[380]
Hatta, müşriklerle savaşan Mücâhidleri birer birer dolaşarak onları savaşmaktan vazgeçirmeye çalışanlar da vardı.
Nitekim, Mâlik b. Duhşum böyle yapmış; çalı çırpı üzerine oturup dinlendiği ve onüç yerinden yaralanmış bulunduğu bir sırada Hârice b. Zeyd'in yanına varıp.:
"MuhaMMed'in öldürüldüğünü bilmiyor musun?" demişti.
Hârice b. Zeyd.:
"MuhaMMed öldürülmüşse, hiç şüphesiz, ALLAH, Hayy ve Lâyemût'tur, ölümsüzdür!. MuhaMMed, RABBinin Elçilik vazifesini yerine getirmiştir. Yapılması gereken te bliğleri yapmıştır. Senin dininin uğrunda da çarpışmıştır!." dedi.
Mâlik b. Duhşum kalkıp Sa'd b. Rebi’in yanına vardı. O da, oniki yerinden yaralanmış bulunuyordu. Ona da.:
"MuhaMMed'in öldürüldüğünü biliyor musun?" dedi.
Sa'd b. Rebi’.:
"Ben MuhaMMed'in RABBi tarafından verilen Elçilik ve Tebliğ vazifesini yerine getirdiğine ve senin dinin uğrunda da çarpıştığına şehâdet ederim.
Şâyet MuhaMMed öldürülmüşse, hiç şüphesiz, ALLAH Hayy ve Lâyemût'tur, ölümsüzdür!."
dedi. Mâlik b. Duhşum.:
"Resûlullahın öldürüldüğü muhakkaktır. Artık sizler de, daha önce dönenler gibi, kavminizin yanına dönün!. Şimdi onlar evlerine sağ sâlim girmiş bulunuyorlar" dedi.[381]

Resim Enes b. Nadr'ın KahramanlıkLar Göstererek Şehîd OLuşu.:

Kahraman Mücâhidi erden Enes b. Nadr, gerek bozulup dağılan Müslümanların ve gerek Müslümanlar arasındaki münâfıkların uygunsuz tutum ve davranışlarından büyük üzüntü duymakta ve.:
"Ey Müslümanlar!. Eğer MuhaMMed öldürülmüşse, MuhaMMed'in RABBi de öldürülmedi ya!.
MuhaMMed'in çarpıştığı dâva uğrunda siz de çarpışınız!.[382]
ALLAH'ım!. Şu Müslümanların yapmış oldukları şeylerden dolayı Senden af ve özür dilerim!.
Şu müşriklerin Resûlullah aleyhisselâm’a karşı işledikleri cinâyetlerden beni uzak tutman için de, SANA sığınırım!."
diyerek kılıcını sıyırıp çarpışmaya gitti.[383] Giderken, Sa'd b. Muaz'la karşılaştı ve ona.:
"Ey Ebu Amr!. Sen nereye gidiyorsun? Haydi, gel benimle!.
Varlığım Kudret Elinde bulunan ALLAH'a yemin ederim ki, ben Cennetin kokusunu Uhud'da alıyor ve buluyorum!." dedi.[384] Sa'd b. Muaz.:
"Ben de senin yanındayım!." deyince, Enes.:
"Ey Sa'd b. Muaz!. İşte Cennet!. Nadr'ın RABBine yemin ederim ki; ben Cennetin kokusunu Uhud'da alıyor, buluyorum!." dedi.[385]
Enes b. Nadr, Muhacir ve Ensardan bazılarıyla birlikte bulunan Hz. Ömer ve Talha b. Ubeydullah'ın da yanına vardı. Baktı ki, ellerini savaştan çekmişlerdi. Onlara.:
"Sizi böyle oturtan nedir?" diye sordu.
"Resûlullah aleyhisselâmı şehîd edilmiş!." dediler.[386] Enes b. Nadr.:
"Resûlullah aleyhisselâm şehîd edildiyse, hiç şüphesiz ALLAH Hayy'dır.[387]
Resûlullah aleyhisselâmdan sonra siz sağ kalıp da ne yapacaksınız? Kalkın!. Siz de Resûlullah aleyhisselâmın can verdiği dava uğrunda can verin!." dedi. Müşriklerle çarpışa çarpışa şehîd oldu.[388] ALLAH ondan razı olsun!.
Enes b. Nadr'ın cesedinde seksenden fazla kılıç, mızrak ve ok yarası vardı.[389]
Müşrikler onun bumunu, kulaklarını ve sair uzuvlarını keserek cesedinden öç almak istemişler, onu tanınmaz hale getirmişlerdi.[390]
Hz. Ömer, Enes b. Nadr hakkında.:
"Ben ALLAH'ın Kıyamet Günü onu tek başına bir ümmet olarak ba's edeceğini umarım!" demiştir.[391]

Resim Hz. Ömer ile Kardeşinin ŞehîdLik İçin SoyunmaLarı.:

Hz. Ömer, kardeşi Zeyd b. Hattab'a.:
"Al şu zırhımı!. Zırhımı senin giymen için yemin ettim!" dedi.
Zeyd b. Hattab, onu giyinip Hz. Ömer'in yeminini yerine getirdikten sonra, zırhı sırtından çıkardı.
Hz. Ömer ona.:
"Ne için çıkardın?" diye sordu.
Zeyd.:
"Senin kendin için istediğin şeyi, şehîdliği, ben de kendim için istiyorum!." dedi.
İkisi de şehîdlik için soyundular.[392] 
Uhud Savaşı Günü Peygamberimiz aleyhisselâm Başına GeLenLer.:
İbn İshâk'la İbn Hişâm'ın bildirdiklerine göre; Uhud Günü Müslümanlar bozulup dağılınca, düşmanlar Müslümanları musibete uğrattılar. O gün, onlara ibtilâ ve imtihan günü oldu. ALLAH onunla o gün Müslümanlara şehîdlik ikram ve ihsân etti.
Hatta, düşmanlar Resûlullah aleyhisselâm’a kadar yaklaşmaya yol buldular ve attıkları okları, taşları re baiye dişine isâbet ettirdiler.[393] Peygamberimiz aleyhisselâm rebaiye dişi kırıldı, dudağı ve yüzü yaralanıp kanadı. Kan yüzüne akmaya başladı!.
Peygamberimiz aleyhisselâm alt dudağını yaralayan, rebaiye dişini, yani ön dişleriyle azı dişi arasındaki dişini kıran da, Utbe b. Ebi Vakkas idi.
Abdullah b. Şihâbu'z-Zührî ise Peygamberimiz aleyhisselâm alnını, İbn Kamia da yanağının üst tarafını yaraladı.
Miğferin halkalarından iki halka Peygamberimiz aleyhisselâm yanağının üst tarafına girdi.
Peygamberimiz aleyhisselâm, Ebu Âmir Fâsık'ın Uhud'da Müslümanları düşürmek için kazdığı, kazdırdığı çukurlardan birinin içine düştü.
Hz. Ali Peygamberimiz aleyhisselâm elinden tuttu, Talha b. Ubeydullah da ayağa kaldırıp çukurdan çıkardı.[394]
Ebu Ubeyde b. Cerrah, Peygamberimiz aleyhisselâm yüzüne batan miğfer halkalarından birisini dişiyle çekip çıkardı, kendisinin ön dişi de çıktı. Öteki halkayı çıkarırken de bir dişi daha çıktı. Bunun için kendisinin ön dişlerinden ikisi eksikti.[395] Hz. Ebu Bekir der ki.:
"Uhud Günü halk Resûlullah aleyhisselâmın yanından dağılıp uzaklaştıkları zaman, ben onun yanına yetişenlerden ilki idim.
Arkamdan kuş gibi birisinin de Resûlullah aleyhisselâmın yanına erişmek istediğini gördüm.
O, Ebu Ubeyde b. Cerrah'tı.
Resûlullah aleyhisselâmın miğferinin halkalarından ikisinin iki şakağına battığını görünce, Ebu Ubeyde bana.:
“Senden dilerim ALLAH Aşkına!. Benimle Resûlullah aleyhisselâmın arasından sen çekil!. Beni bırak da, Resûlullah aleyhisselâmın şakağından halkayı ben çıkarayım!” dedi.
Halkalardan birisini ön dişlerinden birisiyle çekip çıkarırken, bir dişi çıktı. Sonra Resûlullah aleyhisselâmın öteki yanağına baktı. Yine, bana.:
ALLAH aşkına!. Benimle Resûlullah aleyhisselâmın arasından sen çekil!.” dedi.
Halkalardan ikincisini de ön dişlerinden ikincisiyle çekip çıkarırken, ikinci dişi çıktı. Bunun için Ebu Ubeyde b. Cerrah'ın iki dişi eksikti."[396]
Peygamberimiz aleyhisselâm yüzünün kanını silerken.:
"Kendilerini Rabblerine imâna dâvet ederken Peygamberlerinin yüzünü kana bulayan bir kavim nasıl felâh bulur?" diyerek şikâyetlenince, ALLAHu zü’L- CELÂL, indirdiği âyetlerde.:
"Ey Resûlüm!. Kulların işinden hiçbir şey sana ait değildir. ALLAH ya onların tevbelerini kabul eder, ya da onları-zâlim oldukları için-azâblandırır.
Göklerde ne var, yerde ne varsa, hepsi ALLAH'ındır. O kimi dilerse yarlıgar, kimi dilerse azâblandırır. ALLAH çokyarlıgayıcı ve esirgeyicidir"
(Âl-i İmran.: 128-129) buyurdu.[397]
Uhud Savaşında Peygamberimiz aleyhisselâm yüzüne kılıçla yetmiş defâ vurulmuş, hepsinde
ALLAHu zü’L- CELÂL onun zararından Peygamberimiz aleyhisselâm korumuştur.[398]
Uhud Günü Peygamberimiz aleyhisselâm dişi kırıldığı ve yüzü yaralandığı zaman, bu Ashab-ı Kiramın son derecede ağırına gitti ve Onlar.:
"Kureyş Müşriklerine bedDUÂ etsen, ilensen!." dediler.
Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"Ben lânetleyici olarak gönderilmedim. Fakat, doğru yola dâvet edici ve rahmet olarak gönderildim.
ALLAH'ım!. Kavmime doğru yolu göster!. Çünkü onlar bilmiyorlar!."
diyerek D[/color]UÂ etti.[399] Abdullah b. Mes'ud der ki.:
"Peygamber aleyhisselâmı o halde görünce, kendisinin vaktiyle anlatmış olduğu Peygamberlerden bir Peygamberi; kavmi tarafından vurulup kan içinde bırakılan, öyle iken de hem yüzünü eliyle silen, hem de.: "ALLAH'ım!. Kavmimi bağışla!. Çünkü onlar bilmiyorlar!." diyen Peygamberi gözümle görür gibi oldum ."[400]
Sehl b. Sa'd da.:
"Peygamber aleyhisselâm.: ALLAH'ım!. Kavmimi bağışla!. Çünkü onlar bilmiyorlar!.” diyerek DUÂ etti" [/color]demiştir.[401]
Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"ALLAH'ın Gazâbı, ALLAH'ın Peygamberinin yüzünü yaralayan kavim hakkında şiddetlendi!." buyurduğu zaman.[402] Sa'd b. Ebi Vakkas.:
"VALLAHi, kardeşim Utbe b. Ebi Vakkas'ı öldürmek için gösterdiğim hırs kadar, hiçbir kimseyi öldürmeye hırs göstermedim!." demiştir.[403]

Resim Ka'b b. Mâlik'in Peygamberimiz aleyhisselâm Sağ SâLim Görüp MüsLümanLara SesLenişi.:

"MuhaMMed öldürüldü!." şayiası üzerine Müslümanlar bozguna uğradıktan sonra[404] Peygamberimiz aleyhisselâm sağ olduğunu ilk gören kişi Ka'b b. Mâlik olup, demiştir ki.:
"Onun miğferinin altından gözlerinin parıldadığını görünce hemen tanıdım ve en yüksek sesimle.:[405] “Ey Müslümanlar topluluğu!.[406] Ey Ensar topluluğu!.[407] 5evininiz!.[408] İşte, Resûlullah aleyhisselâmı!.[409] Sağdır ve öldürülmemiştir!”[410] diyerek seslendiğimde, o bana.: “Sus!” diye işâret verdi."[411] 

Resim Peygamberimiz aleyhisselâm Übeyy b. HaLef'i YaraLayışı ve ÖLdürüşü.:

Peygamberimiz aleyhisselâm, yanında Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Ali, Talha b. Ubeydullah, Zübeyr b. Avvam, Haris b. Sımme ve Müslümanlardan bir toplulukla birlikte Uhud Dağı eteğine yürüyerek gittiği sırada idi ki,[412] Übeyy b. Halef.:
"Ey MuhaMMed!. Sen kurtulursan, ben kurtulmam!." diyerek seslendi. Müslümanlar.:
"Ya Rasûlullah!. Şunun üzerine bizden birisi atılsın mı?" diye sordular.
Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"Bırakın, gelsin o!." buyurdu.
Übeyy b. Halef yaklaştığı zaman, Peygamberimiz aleyhisselâm Haris b. Sımme'den kargısını alıp, puğur devenin silkinmesi gibi silkindi ve onları devenin silkinip sırtından sinekleri uçurttuğu gibi başından dağıttı.[413]
Peygamberimiz aleyhisselâm davranınca, Übeyy b. Halef dönüp kaçmaya başladı.
Peygamberimiz aleyhisselâm ona.:
"Eyyalancı!. Nereye kaçıyorsun!.?" buyurdu.[414]
Ve onu boynundan, miğferle zırh gömleğinin yakası arasındaki yerinden mızrakla vurup hafifçe yaraladı.
Übeyy b. Halef, öküz böğürür gibi böğürerek atından yere düştü, yuvarlandı.[415] Kendisinin kaburga kemiklerinden bazısı da kırıldı.[416]
Übeyy b. Halef müşriklerin yanına döndüğü zaman.:
"VALLAHi, MuhaMMed beni öldürdü!." dedi.
Müşrikler.:
"VALLAHi, senin korkudan yüreğin gitmiş!.[417] Sendeki yaranın hiç önemi yok!.[418] Eğer sendeki yaranın aynısı herhangi birimizde olsaydı, bize hiçbir zarar vermezdi, biz ona hiç aldırış etmezdik!." dediler.[419]
Fakat Übeyy b. Halef.:
"VALLAHi, o benim üzerime tükürse bile yine beni öldürür!.[420] Lât ve Uzzâya yemin ederim ki; eğer bende olan bu yara Zülmecâz Panayırı halkında olsaydı, hepsi de çoktan ölüp giderlerdi.[421]
Hatta bütün Rebia ve Mudar Kabileleri halkı da olsa, hepsini öldürürdü bu!.[422]
O.: “Seni ben öldüreceğim!” dememiş miydi?" dedi.[423]
Übeyy b. Halef Mekke'de Peygamberimiz aleyhisselâmla karşılaştıkça.:
"Ey MuhaMMed? Benim öyle bir atım var ki, ona her gün onaltı ölçek darı yemi yediriyorum. Bir gün o ata biner, seni öldürürüm!." derdi.
Peygamberimiz aleyhisselâm da.:
"Hayır!. Belki, İnşâe ALLAH ben seni öldürürüm!." buyururdu.[424]
Übeyy b. Halef kurtulmalık akçesini öderken de bu sözünü aynen tekrarladığı gibi, Peygamberimiz aleyhisselâm da Mekke'de ona söylediğini aynen tekrarlamıştır.[425]
Übeyy b. Halef, Uhud'da Peygamberimiz aleyhisselâm hayatına son vermek için and içen müşrikler arasında idi.[426]
ALLAH düşmanı Übeyy b. Halef, Kureyş Müşrikleriyle Mekke'ye dönerken, Mekke'ye altı mil uzaklıktaki Şerifte öldü.[427] 

Resim Peygamberimiz aleyhisselâm Yüzünün Kanının Mihras Suyu ile Yıkanışı ve MüşrikLerin KendiLerinden Yukarıya ÇıkmaLarına Meydan Vermemesi İçin ALLAH'a DUÂ Edişi.:

Peygamberimiz aleyhisselâm sahabileriyle bitlikte Uhud Boğazında bulundukları sırada, Hz. Ali kalkanına Mihras Suyundan doldurup Peygamberimiz aleyhisselâm’a getirdi.[428]
Peygamberimiz aleyhisselâm o suyun rengi ve tadı bozuk olduğu,[429] onda bir koku da hissettiği için, ondan içmedi. Yüzünün kanı onunla yıkandı ve başına da o sudan döküldü.[430]
O sırada, Kureyş Müşriklerinden Halid b. Velid'in kumandası altındaki atlı[431] bir topluluk Uhud Kayalıklarına doğru çıkmaya başlayınca,[432] Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"ALLAH'ım!. Onları üstümüzde bulundurma!." diyerek, onlara bu imkânı vermemesini ALLAH'tan diledi.[433]
Hz. Ömer ile bazı Müslümanları onlara doğru dönderdi.[434]
Onlar, attıkları taşlarla,[435] oklarla müşrikleri geri çevirdiler.[436] Dağdan indirdiler.[437] Rivâyete göre; müşrikler dağa çıkmaya başlayınca, Peygamberimiz aleyhisselâm Sa'd b. Ebi Vakkas'a.:
"Geri çevir şunları!." buyurmuştu.
Sa'd b. Ebi Vakkas.:
"Yanımda bir tek okum var. Onları bir tek okumla nasıl gerileteyim?" dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm emrini üç kere tekrarlayınca, Sa'd b. Ebi Vakkas ok çantasındaki bir tek oku alıp müşriklere attı ve onlardan birisini öldürdü.
Sa'd b. Ebi Vakkas der ki.:
"Sonra ok çantama elimi sokup bir ok aldım ki, onun atmış olduğum ok olduğunu tanıdım. Onu attım, bir adam daha öldürdüm!.
Sonra bir ok daha aldım ki, onun da atmış olduğum ok olduğunu tanıdım. Onu da atıp bir adam daha öldürdüm.
Bunun üzerine müşrikler oldukları yerlerinden aşağı inmek zorunda kaldılar.
Kendi kendime.:
“Bu, mübârek bir oktur!.” dedim. Onu hep ok çantamda bulundurdum."
Bu ok, Sa'd b. Ebi Vakkas'ın vefâtına kadar kendisinin yanında, vefâtından sonra da Oğullarının yanında kaldı.[438]
Müşrikleri dağdan indiren Müslümanlar arasında Ebu'd-Derdâ da gösterdiği yararlılıkla Peygamberimiz aleyhisselâm hoşnutluğunu kazanmış bulunuyordu.[439]

Resim Talha b. UbeyduLLah'ın Peygamberimiz aleyhisselâm Uhud Kayalığına Sırtında Çıkarışı.:

Zübeyr b. Avva’m'dan rivâyet edildiğine göre; Peygamberimiz aleyhisselâm Uhud Kayalığındaki bir kayanın üzerine çıkmak için ayağa kalkmak istedi ise de, yaralarından dolayı dermansız kaldığı, sırtında da iki kat zırh gömleği bulunduğu için, kalkmaya güç yetiremedi. Ancak Talha b. Ubeydullah'ın sırtında kayanın üstüne çıkıp oturdu.
Talha b. Ubeydullah yapması gereken şeyi yaptığı zaman, Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"Talha Cenneti hak etti!." buyurdu.[440]

Resim Peygamberimiz aleyhisselâm ÖğŞe Namazını Oturarak KıLışı.:

Peygamberimiz aleyhisselâm, aldığı yaralardan dolayı, Öğle Namazını ancak oturarak kıldı.[441] Müslümanlarda, namazlarını Peygamberimiz aleyhisselâm arkasında oturarak kıldılar.[442] 

Resim ALLAHu zü’L- CELÂL'ın MüsLümanLarı Uyutup DinLendirişi.:

Zübeyr b. Avvam derki.:
"Uhud'da korkunun üzerimize en çok çöktüğü bir sırada, ben Resûlullah aleyhisselâmın yanında idim.
Derken, ALLAH bize bir uyku verdi.
Mü'minlerden bir kimse yoktu ki, çenesi uykudan göğsüne eğilmiş, düşmüş olmasın!.
Ben uyuklarken, rüya görür gibi, Muattib b. Uşeyr'in.:
Peygamberin va'dettiği ilâhî yardım ve zaferden bize bir nâsib verilseydi, biz şuracıkta öldürülmezdik!” dediğini de işitmiş, ezberlemişimdir."[443]
Ebu Talha da, Uhud Günü kendilerini uyku saranlar arasında olup, uyurken iki-üç kere kılıcı yere düşmüş.:[444]
"Başımı kaldırıp baktığım zaman, hiçbir kimse görmedim ki, kalkanının altında uzanıp uykuya dalmış olmasın!." demiştir.[445]
Bu uyku ancak mü'minleri sarmıştı. Münâfıkların ve Şüphecilerin ise gözlerine uyku girmemişti.
Onlar o sırada hep düşünüyor, müşriklerin gelip kendilerini öldürmelerinden korkuyorlardı.[446] 
MüşrikLerin MüsLüman CesedLerine İşkence YapmaLarı.:
Ebu Süfyan'ın Zevcesi Hinci binti Utbe ve yanındaki kadınlar, Müslüman cesedlerinin kulaklarını ve burunlarını kestiler. Hatta, Hind binti Utbe şehîdlerin kesilen kulaklarından ve burunlarından halhallar, gerdanlıklar ve küpeler yaptı.
Ayrıca, Hz. Hamza'nın çıkarılan ciğerinden dişleriyle kopardığı bir parçayı çiğneyip yutmaya çalıştıysa da, yutamadı, ağzından dışarı attı.[447] 

Resim Ebu Süfyan'ın Ebu Âmir (Fâsık)'La Harb Meydanında DoLaşması.:

Ebu Süfyan.:
"Ey Kureyş topluluğu!. MuhaMMedi öldüren hanginizdi?" diyerek sormuş, İbn Kamia da.:
"Onu ben öldürdüm!." deyince, Ebu Süfyan.:
"Senin koluna, Acemlerin (İranlıların) kahramanlarına yaptıkları gibi pazuband takacağız!." demişti.
Ebu Süfyan Ebu Âmirle birlikte harp meydanında ölüler arasında.: "MuhaMMed'in cesedini göre bilir miyiz?" diye dolaşırken, Hârice b. Zeyd'in cesedine rastladılar. Ebu Amir
"Ey Ebu Süfyan!. Bu ölüyü biliyor musun, kimdir?" diye sordu.
Ebu Süfyan.:
"Hayır!. Bilmiyorum" dedi.
Ebu Âmir
"Bu, Hârice b. Zeyd'dir. Hazrecîlerin Seyyidi ve Ulu kişisidir" dedi.
Hârice b. Zeyd'in cesedinin yanında Abbas b. Ubâde'nin cesedine rastladılar.
Ebu Âmir
"Bu da, İbn Kavkal'dır. Eşraftandır" dedi.
Sonra Zekvan b. Abdi Kays'a rastladılar.
Ebu Âmir.:
"Bu da, onların seyyidlerinden, ulu kişilerindendir" dedi.
Ebu Âmir oğlu Hanzale'nin cesedine rastlayınca, Ebu Süfyan Ebu Âmir'e.:
"Kimdir bu, Ebu Âmir?" diye sordu.
Ebu Âmir
"Bu, bence, buradakilerin en şerefli olanıdır. Bu, Ebu Âmirin oğlu Hanzale'dir" dedi.[448]
Ebu Âmir Hanzale'nin göğsünü ayağıyla teperek.: "Sen iki dine [ikinci dine] girmekle felâkete uğradın.
Ben senin vurulup düştüğün bu yere kadar gelmiş bulunuyorum, ey şeref kirletici oğul!. Eğer sen evladlık vazifesini yapmış, babanın sözünü dinlemiş olsaydın, hiç şüphesiz, ALLAH seni yaşatır, öldürmezdi!." dedi.[449]
Ebu Âmir, Hz. Hamza ile Abdullah b. Cahş'ın cesedlerine yapılanları gördükten sonra Hanzale'nin cesedinin başında durdu ve Peygamberimiz aleyhisselâm kastederek.:
"Eğer seni şu Adamdan alıkoyabilseydim, şu vurulup düşmekten tutmuş, alıkoymuş olurdum.
VALLAHi, sen sağlığında en iyi huylu idin. Ölün de, arkadaşlarının ve onların en şereflilerinin yanında bulunmuştur.
Eğer ALLAH şu ölüyü [Hz. Hamza'yı] yahut MuhaMMed'in Ashabından herhangi birisini hayırla mükâfatlandırırsa, seni de hayırla mükâfatlandırsın!.
Ey Kureyş toplulukları!. Sakın Hanzale'nin uzuvlarını kesmeyin. Siz bana aykırı davranırsanız, ben de size aykırı davranırım!." dedi.
Diğer Müslüman şehîdlerin kulak ve burunları kesilirken Hanzale bırakıldı, onun kulak ve bumu kesilmedi.[450] 
Huleys b. Zebban'ın Ebu Süfyan'ı Kınaması.:
Ebu Süfyan Hz. Hamza'nın cesedine rastlayıp avurduna kargısının dipçiğiyle vurarak.:
"Ey azgın!. Çek azgınlığının cezâsını!." dediği sırada, Ehâbiş'in lideri Huleys b. Zebban gördü ve.: "Ey Kinane Oğulları!. Şu Kureyş Lideri-gördüğünüz gibi-kendisini savunmaya güç yetiremeyecek et yığını halindeki Amcasının Oğluna bakın ne yapıyor?!." diyerek seslendi. Bunun üzerine, Ebu Süfyan.: "Yazıklar olsun sana!. Benden gördüğün şu davranışı aman gizli tut!. Bu, bir sürçme ve yanılgıdır, oldu bir defâ!." dedi.[451] 
Ebu Süfyan'ın Peygamberimiz aleyhisselâm Sağ OLup OLmadığı Hakkında Kuşkuya Düşmesi.:
Ebu Süfyan.:
"MuhaMMed'in vurulup düştüğü yeri göremedik!. Eğer o öldürülmüş olsaydı, görürdük!. Demek ki, İbn Kamia yalan söylemiş!." dedi.
Ebu Süfyan Halid b. Velid'e rastlayınca.:
"Senin kanaatince, MuhaMMed öldürülmüş müdür?" diye sordu.
Halid b. Velid.:
"Ben onu ashabının bazıları arasında dağa çıkarlarken gördüm!." dedi.
Ebu Süfyan.:
"Gerçek olan budur!. İbn Kamia'nın onu öldürdüğünü söylemesi yalandır!." dedi.[452]
Ebu Süfyan Uhud'dan ayrılıp gitmek istediği ve Müslümanlarda Uhud Dağının göğsünde bulunduğu sırada, kızıl, karamtırak bir kısrak üzerinde olduğu halde Müslümanların yakınına doğru geldi.[453] Üç kere.:
"Topluluğunuzun içinde MuhaMMed var mı?" diye sordu.
Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"Cevap vermeyiniz ona!." buyurdu.
Ebu Süfyan, yine üç kere.:
"Topluluğunuzun içinde Ebu Kuhâfe'nin oğlu var mı?" diye sordu.
Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"Cevap vermeyiniz ona!." buyurdu.
Ebu Süfyan yine üç kere.:
"Topluluğunuzun içinde Hattab'in oğlu Ömer var mı?" diye sordu.
Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"Cevap vermeyiniz ona!." buyurdu.
Bunun üzerine Ebu Süfyan, arkadaşlarına dönerek.:
"Herhalde bunların hepsi de öldürülmüş!. Eğer sağ olsalardı, cevap verirlerdi!." dedi.
Hz. Ömer, dayanamayarak.:
"Ey ALLAH Düşmanı!. VALLAHi sen yalan söylüyorsun!. İsimlerini saydığın kişilerin hepsi de sağdırlar!. Bir gün senin hakkından gelecek gücümüz bâkidir" dedi.[454] Ebu Süfyan.:
"Ey Ömer!. Sen biraz bana doğru gelsen a!." dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm, Hz. Ömer'e.:
"Git, gör nedir onun derdi?" buyurdu.
Hz. Ömer ona doğru varınca, Ebu Süfyan.:
"Ey Ömer!. Sana ALLAH adına and veriyorum.: “Biz MuhaMMedi öldürdük mü?" diye sordu.
Hz. Ömer.:
"VALLAHi, hayır!. Öldürmediniz!. Şimdi o senin söylediklerini dinliyor!.[455]
İşte Resûlullah aleyhisselâmı!. İşte Ebu Bekir!. İşte Ömer!. Hepimiz sağız!."
dedi.[456] Ebu Süfyan.:
"Sen bence İbn Kamia'dan daha doğru sözlü ve daha iyisindir!.[457]
Siz öldürülmüş olanlarınızın içinde burunları ve kulakları kesilmiş bazı kimseler bulacaksınız!.[458]
Ben bunu emretmedim. Bununla birlikte, bu bana, bize fenâ da görünmedi.[459]
VALLAHi, ben buna ne razı oldum, ne de kızdım. Ben bunu ne emrettim, ne de nehyettim.[460]
Bu, bizim ileri gelenlerimizin reyleriyle olmamıştır.[461] Bunun Câhiliye gayretinden ileri gelen birşey olduğunu anladık, öyle olunca da, onu pek de fenâ görmedik!.[462] Harp talihi sıra iledir Kuyunun iki kovası gibi, biri iner, biri çıkar!.
Bu Uhud Günü de o günün [Bedir Gününün] karşılığıdir!.[463]
Yüce ol Hübel!. Yüce ol Hübel!." dedi.[464] Peygamberimiz aleyhisselâm, Ashabına.:
"Ona cevap vermeyecek misiniz?" buyurdu.
"Yâ Rasûlullah!. Ne şekilde cevap verelim?" diye sordular.
Peygamberimiz aleyhisselâm.:
ALLAH en Yücedir!. ALLAH en Yücedir!.”deyiniz" buyurdu.[465] Hz. Ömer.:
"Biz sizinle bir değiliz.: Bizim ölenlerimiz Cennette, sizin ölenleriniz Cehennemdedir!." dedi.[466] Ebu Süfyan.:
"Bu, sizin sözünüzdür!.[467] Bizim Uzzâ'mız var, sizin Uzzâ'nız yoktur!." dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"Ona cevap vermeyecek misiniz?" buyurdu.
"Yâ Rasûlullah!. Ne şekilde cevap verelim?" dediler.
Peygamberimiz aleyhisselâm.:
ALLAH bizim Mevlâmızdır!. Sizin Mevlânız yoktur!.” deyiniz" buyurdu.[468] Ebu Süfyan ve yanındakiler, Uhud'dan ayrılır, uzaklaşırken.:
"Gelecek yıl buluşup çarpışma yerimiz Bedir'dir" diyerek seslendiler.
Peygamberimiz aleyhisselâm ashabından birisine (Hz. Ömer'e).:
“Olur!. Gelecek yıl Bedir bizim ve sizin buluşma ve çarpışma yerimizdir” de!." buyurdu.[469]
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 308
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: İSLÂM TARİHİ ve İSLÂMİYET

Mesaj gönderen ahmet »


Resim MüşrikLerin Uhud'dan AyrıLdıktan Sonra Ne YapacakLarı Hakkında BiLgi Edinmek İsteniLişi.:

Müşrikler Uhud'dan ayrılıp gitmiş iseler de, Peygamberimiz aleyhisselâm onların geri dönmeyeceklerinden emin değil, endişede idi.[470]
Bunun için, Hz. Ali'ye.: "Git!. Müşrikleri takip et. Bak bakalım.: Onlar ne yapmak istiyorlar?
Eğer onlar develerine biniyor ve atlan yedeklerine alıyorlarsa, Mekke'ye dönmek istiyorlardır.
Eğer atlara biniyorve develeri önlerinde sürüp götürüyor!.arsa, onlar Medine üzerine yürümek istiyorlardır.
Varlığım Kudret Elinde bulunan ALLAH'a yemin ederim ki, Medine üzerine yürüyecek olurlarsa, ben de arkalarından varır, kendilerini cezâlandırırım!"
buyurdu.
Hz. Ali der ki.:
"Ne yapıyorlar bir bakayım diye müşrikleri izledim. Onlar atlan yanlarına aldılar ve develeri binek edindiler. Mekke'ye doğru yönelip gittiler." [471] 

Resim MüşrikLerin Revha'dan Geri Dönüp Peygamberimiz aleyhisselâm Sağ Kalan SahabiLerini de Yok Etmeye KaLkışmaLarı.:

Ebu Süfyan ordusuyla birlikte Mekke'ye gitmek üzere Uhud'dan ayrıldığı ve Revha'da konakladığı sırada, Medine'ye dönmeye kalkıştılar ve kendi kendilerine.:
"MuhaMMed'in sahabilerini, en şerefli ve yiğit adamlarını öldürdüğümüz halde, onların tamamıyla köklerini kurutmadan Mekke'ye dönüp gideceğiz ha?!. Andolsun ki, geri dönüp onlardan kalanlarının da üzerine saldıracak, kendilerinden kurtulacağız!." dediler.[472]
Safvan b. Ümeyye b. Halef.:
"Sakın ha, bunu yapmayın!. Çünkü, onlar bize çok kızgındırlar. Korkarız ki, hiç çarpışmadıkları bir çarpışmayla çarpışırlar!." dedi.[473]
Peygamberimiz aleyhisselâm, Safvan b. Ümeyye'nin bu sözünü işittiği zaman.:
"Safvan, reşîd olmadığı halde, onları irşad etmiştir!." buyurdu.[474]

Resim O zaman müşrikler arasında bulunan Amr b. Âs'a göre, müşriklerden bazıları.:

"Mekke'ye dönüp gidersek, zafer ve gale be bizde olur" dediler.
Evs ve Hazrec halkından olan, Müslümanların üçte biri kadar bir topluluğun, Abdullah b. Übeyy b. Selûl ile birlikte Medine'ye geri gittikten sonra, gittiklerine pişman olup geri dönerek kendilerine saldırmayacaklarından da emin değillerdi.
Aralarında bir hayli yaralılar da vardı. Umumiyetle süvariler ve süvari atları da, atlan oklarla yaralanmış bulunuyordu.[475]

Resim Peygamberimiz aleyhisselâm Sa'd b. Rebi’ Hakkında BiLgi İstemesi.:

Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"Sa'd b. Rebi’in ne yaptığına, onun canlılar arasında mı, yoksa ölüler arasında mı bulunduğuna, benim için kim gidip bakar?[476] Kim bana ondan bir haber getirir?" diye sordu.[477]
Ensardan bir zât.:
"Yâ Rasûlullah!. Sa'd'ın ne yaptığına, senin için ben gider bakarım!." dedi ve gitti.
Onun ölülerin arasında, yaralı ve ölmek üzere bulunduğunu gördü.
Kendisine.:
"Resûlullah aleyhisselâmı senin diriler içinde mi, yoksa ölüler içinde mi bulunduğuna bakıp kendisine haber götürmemi bana emir buyurdu" dedi.
Sa'db.Re bi'.:
"Ben artık ölüler arasındayım!. Resûlullah aleyhisselâm’a selâmımı ilet!. Ve Kendisine.:
Sa'd b. Rebi’, ALLAH seni bizden dolayı, ümmetini doğru yola kılavuzlayan bir Peygamber olarak en hayırlı, en üstün bir mükâfatla mükâfatlandırsın!” diyor, de.[478] "Kavmine (Ensara) de, selâmımı ilet[479] Onlara da.:
"Sa'd b. Rebi’, size, 'ALLAH!. ALLAH!. Siz Akabe gecesinde Resûlullah aleyhisselâmı korumak üzere muahede yapmadınız mı?!.[480] Gözleriniz kımıldarken Peygamberiniz aleyhisselâmı’a düşmanlar tarafından zarar vermeye yol bulunursa, ALLAH Katında sizin için ileri sürüle bilecek hiçbir mazeret bulunmaz!." diyor, de!."
dedi.
Aramaya gidip gelen zât Sa'd b. Rebi’in söyleyeceklerini söyledikten sonra dünyaya gözlerini kapadığını haber verdi.[481]
Zeyd b. Sabit'e göre; Sa'd b. Re bi', Peygamberimiz aleyhisselâm’a.: "Yâ Rasûlullah!. Ben artık Cennetin kokusunu almaya, bulmaya başladım!." dediğinin de haber verilmesini istemiştir.[482] Peygamberimiz aleyhisselâm KıbLeye döndü ve.:
"ALLAH'ım!. Ondan razı ol!." diye DUÂ etti[483] ve.:
"ALLAH Sa'd'a rahmet etsin!. O, diri olarak da, ölü olarak da ALLAH ve Resûlü için halkı öğütleyici olmuştur!"
buyurdu.[484]

Resim Peygamberimiz aleyhisselâm Hz. Hamza'nın VuruLup Düştüğü Yeri Sorması.:

Müşrikler Uhud'dan çekilip gittikten sonra, başta Peygamberimiz aleyhisselâm olmak üzere, Müslümanlar şehîdlerin yanına vandılar.[485] Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"Hamza'nın şehîd düştüğü yeri göreniniz var mı?" diye sordu.
Birzât.:
"Halkın bozulup çarpışmaktan yüz çevirdikleri sırada, şu ağaçların yanında, Hamzayı.:
"Ben ALLAH'ın ve Resûlünün Arslanıyım!.
ALLAH'ım!. Şu Ebu Süfyan'la arkadaşlarının başa getirdikleri kötülüklerden uzak durur, Sana sığınırım!.
Şu Müslümanların yaptıkları bozgunculuklardan dolayı da Senden özür ve af dilerim!." derken gördüm" dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm Hz. Hamza'nın cesedine doğru ilerledi. Yanına varıp da cesedinin kesilip biçildiğini görünce dayanamadı, hıçkırarak ağladı.[486]
Hz. Hamza'nın cesedi, karnı yarılıp ciğeri çıkarılmış,[487] burnu ve kulakları kesilmişti.[488] Peygamberimiz aleyhisselâm Hz. Hamza'nın cesedinin başında durunca.:
"Hiçbir zaman, bir daha seninki gibi bir musibete uğranmayacaktır. Hiçbir yer de, şu durduğum yer kadar beni kızdırıcı olmamıştır.
Cebrâil bana geldi de.: 'Hamza b. Abdulmuttalib yedi kat gökler halkı içinde ALLAH'ın ve Resûlünün Arslanıdır!" diye yazılıdır." dedi.
Andolsun ki, ALLAH Kureyşîlere karşı beni muzaffer kılacak olursa, ben de onlardan otuz ölüye böyle yapacağım!.[489]
Eğer benim gördüğüm şeyleri görünce Safiyye binti Abdulmuttalib'i üzmek ve benden sonra da bir sünnet ve âdet olmak korkusu olmasaydı, Hamza'nın cesedini gömmez, yırtıcı hayvanların karınlarına ve kuşların kursaklarına girsin diye olduğu gibi bırakırdım.[490]
Eğer Safiyye içinde bir üzüntü hissetmeyecek olsaydı, Hamzayı kurtlar kuşlar yesin de Kıyamet Günü onların karınlarından haşredilsin diye, defnetmez, olduğu gibi bırakırdım!." buyurdu.[491]
Müslümanlar da, Peygamberimiz aleyhisselâm amcasına yapılanlara son derece üzüldüğünü ve müşriklere kızdığını gördükleri zaman.:
"VALLAHi, eğer ALLAH bizi herhangi bir zamanda onlara galip kılarsa, Araplardan hiçbir kimseye yapılmadık bir şekilde onların burun ve kulaklarını keseceğiz!." dediler.[492]

Resim Hz. Safiyye'nin Uhud'a GeLip Hz. Hamza'nın Cesedini Görmek İstemesi.:

Hz. Safiyye, Hz. Hamza'ya ne yapıldığını görmek için Uhud'a gelmişti.
Peygamberimiz aleyhisselâm, Zübeyr b. Avvam'a.:
"Ananı karşıla ve geri çevir, Kardeşine yapılan şeyi görmesin!." buyurdu.
Zübeyr b. Avvam.:
"Ey anacığım!. Resûlullah aleyhisselâmı seni geri çevirmemi bana emir buyurdu!" dedi.
Hz. Safiyye.:
"Ne için geri çevrileceğim? Ben zâten kardeşimin cesedinin kesilip biçildiğini işitmişimdir.
Bu, ona ALLAH yolunda yapılmış birşeydir. Biz buna razıyız.
Bunun mükâfatını ALLAH'tan bekleyeceğim ve İnşâe ALLAH sabredeceğim!." dedi.
Zübeyr b. Avvam, dönüp annesinin söylediklerini haber verince, Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"Öyleyse, serbest bırak onu!." buyurdu.
Hz. Safiyye gidip Hz. Hamza'nın cesedine bakti ve.:
"İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn [Biz ALLAH'ın kuluyuz ve O'na dönücüleriz]" dedi.
Hz. Hamza için ALLAHtan rahmet ve mağfiret diledi.[493] 

Resim Peygamberimiz aleyhisselâm Şehîd EdiLdiği Şâyiası Üzerine Medine'nin ÇığLıkLarLa SarsıLışı ve  
Ondört Kadının Uhud'a Koşup GeLişi.:

Enes b. Mâlik'in bildirdiğine göre; Uhud Günü "MuhaMMed aleyhisselâmı şehîd oldu!." haberi Medine'de duyulduğu zaman, Medine'nin her tarafı koparılan çığlıklarla çalkalandı.
Müslümanların bozguna uğradığı ve Peygamberimiz aleyhisselâm şehîd edildiği haberi Medine'ye eriştiği zaman, ondört kadın da Uhud'a koşup gelmişti.[494] Enes b. Mâlik der ki.:
"Uhud Savaşında halk bozulup dağıldıkları zaman, Âişe binti Ebu Bekir ile Ümmü Süleym binti Milhan'ı gördüm. Arkalarında su kırbalarıyla çabuk çabuk su taşıyorlar, yaralıların ağızlarına su boşaltıyorlardı.
Kırbaları boşaldıkça hemen geri dönüp geliyorlar, kırbalarını doldurduktan sonra acele gidip yaralıların ağızlarına boşaltıyorlardı."[495] 

Resim Uhud'da KabirLer KazıLıp ŞehîdLerin GömüLüşü.:

Peygamberimiz aleyhisselâm, Uhud şehîdlerinin, üzerlerindeki demirden ve deriden olan şeylerin soyularak kanlan ve elbiseleriyle gömülmelerini emir buyurdu.[496]
Uhud Şehîdlerinin sayısı çok, üzerlerindeki elbiselerinin üzerine sarılacak elbise azdı.[497]
Zübeyr b. Avvam derki.:
"Annem, yanında getirdiği iki hırkayı çıkarıp.: "Bunları kardeşim Hamza'ya kefen olarak sarasınız diye getirdim!" dedi. Onları alıp Hamza'ya kefen olarak sarmak üzere, yanına gittik.
Hamza'nın yanında Ensardan birisinin de şehîd olduğunu görünce, Hamzaya iki hırkayı sarıp Ensarîyi kefensiz bırakmaktan utandık. "Hırkanın birisi Hamza'ya, öbürü de Ensarîye kefen olsun!" dedik.
Hırkanın birisi büyük, diğeri küçüktü. Bunun için de, aralarında kura çektik."[498]
Hz. Hamzaya sarılan büyük hırka Hz. Hamza'ya kısa geldiğinden, baş taraflna çekilince ayakları açıldı, ayaklarına çekilince de baş tarafı açıldı.
Peygamberimiz aleyhisselâm hırkanın baş tarafına çekilmesini, ayaklarının ızhır otuyla kapanmasını emir buyurdu.
Peygamberimiz aleyhisselâm, başını kaldırınca, ashabın ağladıklarını gördü. Ve onlara.:
"Ne için ağlıyorsunuz?" diye sordu.
"Yâ Rasûlullah!. Amcanı saracak geniş bir kefen bulamadığımız için!." dediler.
Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"Halkın kasaba, köy ve çiftliklere gidecekleri, oralarda bol refâh içinde yaşayacakları ve ev halklarına da.:
"Siz de bizim yanımıza geliniz!. Siz ne diye çekirgelik, ağaçsız yerde duruyorsunuz?"
diye yazı yazacakları, haber salacakları bir zaman da gelecektir!.
Bilseler, onlar için medine daha hayırlı idi"
buyurdu.[499]
Uhud Savaşında, Müslümanlardan şehîd olanlar da,[500] yaralananlar da çok sayıdaydı.[501]
Yaralıların yaralarının ağrıları şiddetlenince,[502] Peygamberimiz aleyhisselâm’a şikâyet yollu.:
"Yâ Rasûlullah!. Şehîd olan her insan için çukur ve (kabir) kazmak çok zor olacak!.[503] Onların gömülmeleri hususunda ne buyurursun?" dediler.[504] Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"Çukur (kabir) kazınız ve genişçe kazınız.
Şehîdlerden ikisini veya üçünü bir kabre yanyana koyunuz!"
buyurdu.
"Yâ Rasûlullah!. Bir kabre konulacaklardan, hangisini önce koyalım?" diye sordular.
Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"Kur’ÂN'ı daha çok bilenleri daha önce koyunuz!" buyurdu.[505]
Böylece, şehîdlerden Kur'ÂN-ı Kerîm'i daha çok bilenler kabre önce indirilmek sûretiyle, ikisi, üçü yan yana konuldular.[506]
Hz. Hamza'yı kabre Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Ali ve Zübeyr b. Avvam indirdi.
Peygamberimiz aleyhisselâm, kabrin başında oturdu.[507] Abdullah b. Cahş da, Hz. Hamza'nın yanına konuldu.
Hz. Hamza, Abdullah b. Cahş'ın dayısı idi.[508][/color]
ALLAH onlardan razı olsun!.[509] 

Resim Bir Kabre İkişer Üçer GömüLen ŞehîdLerden BazıLarı.:

Peygamberimiz aleyhisselâm, şehîdlerin gömülmesini emrettiği zaman, Amr b. Cemuh ile Abdullah b. Amr b. Haram hakkında.:
"Onlar dünyada bir safta omuz omuza idiler.[510] Birbirlerini severlerdi.[511] Onların ikisini yanyana bir kabre koyunuz!." buyurdu.[512] ALLAH onlardan razı olsun!.
Hârice b. Zeyd ile Sa'd b. Rebi' bir kabre birlikte gömüldüler.[513] ALLAH onlardan razı olsun!.
Mücezzer b. Ziyâd ile Numan b. Mâlik ve Abde b. Hashas, bir kabre birlikte konuldular.[514] ALLAH onlardan razı olsun!.
Vehb b. Kâbusu'l-Müzenî'nin cesedinin üzerine örtülen örtü, uzunlamasına onun başına doğru çekilince, bacaklarının yarısına ulaştı. Biraz üzerlik otu toplattırılarak ayaklarının üzerine konuldu.
Peygamberimiz aleyhisselâm, Vehb b. Kâbus'un ayak ucuna dikildi ve.: "ALLAH senden razı olsun!. Ben de senden razıyım!." buyurdu.[515] ALLAH ve Resûlullah ondan razı olsun!.
Habbab b. Eret derki.:
"Mus'ab b. Umeyr Uhud Günü şehîd olunca, kendisini saracak kısa bir hırkadan başka birşey bulunmadı.
Hırkayı baş tarafına çektik, ayakları açıldı. Ayaklarına doğru çektik, baş tarafl açıldı.
Resûlullah aleyhisselâmı, bize.:
"Hırkayı baş tarafına çekiniz, ayaklarını ızhır otu ile kapatınız!” buyurduktan sonra, kardeşi Ebu'r Rum b. Umeyr ile Âmir b. Rebia ve Suvayt b. Harmele’nin Musâb b. Umeyri kabre indirmelerini emir buyurdu.
[516]
ALLAH ondan razı olsun!.[517]

Resim Uhud ŞehîdLerinin Şehîd DüştükLeri Yerde GömüLmeLerinin Emir BuyuruLuşu:

Müslümanlardan bazıları şehîdlerini Medine'ye taşıyıp Medine'de gömmüşlerdi. Peygamberimiz aleyhisselâm, Müslümanları böyle yapmaktan men' etti ve.: "Onları vurulup düştükleri yerde gömünüz!." buyurdu.[518] 

Resim Uhud ŞehîdLerinin Sayısı.:

Ensardan Übeyy b. Kab’ a göre;
Uhud Günü Ensardan 64 kişi , Muhacirlerden de içlerinde Hz. Hamza olmak üzere, 6 kişi şehîd olmuştur.[519]
Diğer rivâyetlere göre;
Muhacir ve Ensardan şehîd olanların sayısı 65 idi.[520] 70 veya 74 idi.[521] 70’i Ensardandı.[522]
Belâzuri’ ye göre;
Ensar ve Muhacirlerden70 veya 73-74 kişi idi.[523] 

Resim Peygamberimiz aleyhisselâm Uhud ŞehîdLeri Hakkındaki MüjdeLeri.:

Peygamberimiz aleyhisselâm Uhud Şehîdlerinin ALLAH YoLunda can verdiklerine Kıyamet Günü tanıklık edeceğini[524] ve onların ALLAH yolunda aldıkları yaraların kanlarının kan renginde, kokularının ise misk kokusunda olarak Mahşere geleceklerini müjdeledi.[525]
Şehîdlerin kanlı elbiseleriyle sarılıp gömülmelerini de emir buyurdu.[526]
İbn Abbas tarafından rivâyet edilen bir hadis-i şeriflerinde de, Peygamberimiz aleyhisselâm, şöyle buyurmuşlardır
"Uhud'da kardeşlerimiz şehîd oldukları zaman, ALLAHu zü’L- CELÂL onların ruhlarını yeşil kuşların içlerine koydu. Onlar, Cennetin Irmaklarından SUlanır, meyvelerinden yer, ARŞ'ın gölgesinde asılı altın kandillere gidip yuvalanır, tünerler. Onlar, böyle, yiyecek ve içeceklerinin hoşluğunu, güzelliğini görünce.:
"Keşke ALLAH'ın bize neler ikram ettiğini kardeşlerimiz bilselerdi de, cihad etmekten çekinmeseler, çarpışmaktan kaçınmasalardı!.” dediler.
ALLAHu zü’L- CELÂL.:
'Tarafınızdan, Ben onlara bu söylediklerinizi tebliğ eder, ulaştırırım!." buyurup, indirdiği âyetlerde şöyle buyurdu.:


"ALLAH yolunda öldürülenleri, sakın öldüler sanma!. Bilâkis, onlar Rableri katında diridirler.
Öyle ki, ALLAH'ın lütuf ve inâyetinden kendilerine verdiği şehîdlik merte besiyle hepsi de sevinerek Cennet ni’metleriyle nzıklanırlar. Arkalarından şehîdlikle henüz kendilerine katılamayanlar hakkında da.: Onlara hiçbir korku yoktur, onlar mahzun da olacak değiller, diye müjde vermek isterler.
Onlar ALLAH'tan gelen bir ni’metle, hatta daha fazlasıyla ve ALLAH'ırımü'minlere olan mükâfatını zayi etmeyeceği müjdesiyle sevinirler."
(Âl-i İmran.: 169-171)[527]

وَلاَ تَحْسَبَنَّ الَّذِينَ قُتِلُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ أَمْوَاتًا بَلْ أَحْيَاء عِندَ رَبِّهِمْ يُرْزَقُونَ
فَرِحِينَ بِمَا آتَاهُمُ اللّهُ مِن فَضْلِهِ وَيَسْتَبْشِرُونَ بِالَّذِينَ لَمْ يَلْحَقُواْ بِهِم مِّنْ خَلْفِهِمْ أَلاَّ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ
يَسْتَبْشِرُونَ بِنِعْمَةٍ مِّنَ اللّهِ وَفَضْلٍ وَأَنَّ اللّهَ لاَ يُضِيعُ أَجْرَ الْمُؤْمِنِينَ
“Ve lâ tahsebennellezîne kutilû fî sebîlillâhi emvâtâ (emvâten), bel ahyâun inde RABBihim yurzekûn (yurzekûne).
Ferihîne bi mâ âtâhumullâhu min fadlıhî, ve yestebşirûne billezîne lem yelhakû bihim min halfihim, ellâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn (yahzenûne).
Yestebşirûne bi ni’metin minallâhi ve fadlin, ve ennallâhe lâ yudîu ecre’l- mu’minîn (mu’minîne).:

Sakın ALLAH YoLunda öldürülmüş olanları ölmüşler sanma, hayır onlar (sonsuz bir) hayattadırlar ve RABBleri yanında yaşayıp rızıklanırlar. (Onlar böyle kutlu ve mutlu bir ortamdadırlar.)
(Şehitler) ALLAH’ın Kendi fazlından onlara verdikleriyle (ferahlanıp) sevinç içinde (mutludurlar). Onlar, arkalarından henüz kendilerine ulaşmayanlara (şunu) müjdelemeyi isterler ki.: "Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır."
Onlar (şehîd olanlar ve ALLAH’ın Rızasına ulaşanlar), ALLAH’tan bir nimeti, bir fazilet ve bereketi ve kesinlikle ALLAH’ın mü’minlerin ecrini asla boşa vermeyeceği (gerçeğini) müjdeleyip durmaktadırlar.”

(Âl-i İmran.: 169-171)

Abdullah b. Mes'ud'un Peygamberimiz aleyhisselâmdan rivâyetine göre de.:
"ALLAHu zü’L- CELÂL Uhud Şehîdlerine görünüp.:
"Ey kullarım!. Canınız neyi çekiyorsa söyleyiniz!. Size onu ziyâdesiyle tattırayım!." buyurdu.
Onlar.:
"Ey RABBimiz!. Bize verdiğin ni’metlere üstün bir ni’met yok ki, isteyelim!. Biz, Cennette istediğimiz şeylerden yiyip duruyoruz ya!." dediler.
Sonra, ALLAHu zü’L- CELÂL, onlara tekrar göründü ve.:
"Ey kullarım!. Canınız neyi çekiyorsa söyleyiniz!. Size onu ziyâdesiyle tattırayım!." buyurdu.
Onlar, yine.:
"Ey RABBimiz!. Senin bize verdiğin ni’metlere üstün bir ni’met yok ki, isteyelim!. Biz, Cennette istediğimiz şeylerden yiyip duruyoruz ya!." dediler.
Sonra, ALLAHu zü’L- CELÂL onlara tekrar görünüp.:
"Ey kullarım!. Canınız neyi çekiyorsa söyleyiniz!. Size onu ziyâdesiyle tattırayım!." buyurdu.
Onlar, yine.:
"Ey RABBimiz!. Senin bize verdiğin ni’metlere üstün bir ni’met yok ki, isteyelim!. Biz, Cennette istediğimiz şeylerden yiyip duruyoruz ya!.
Biz, istesek istesek, dünyaya döndürülmemizi ve Senin yolunda çarpışarak tekrar öldürülmemizi isteriz!."
dediler."[528]

Câbirb. Abdullah derki.:
"Resûlullah aleyhisselâm, bana.:
"Ey Câbir!. Seni müjdeleyeyim mi?" diye sordu.
Ben.:
"Evet!. Müjdele, ey ALLAH'ın Peygamberi!” dedim.
Resûlullah aleyhisselâmı dedi ki.:
"Baban Uhud'da şehîd olunca, ALLAHu zü’L- CELÂL babanı diriltti. Sonra, ona.:
"Ey Abdullah b. Amr b. Haram!. Sana ne yapmamı arzu edersin?"
diye sordu.
O da.:
"Ey RABBim!. Beni tekrar dünyaya göndermeni ve Senin yolunda çarpışarak bir kez daha öldürülmemi dilerim!." dedi.[529]
ALLAHu zü’L- CELÂL.:
"Ben, şehîdler geri dönmeyecekler, diye hükmettim!” buyurdu.[530]
Abdullah b. Amr b. Haram.:
"Öyle ise yâ RABB!. Geride kalanlara bunu ulaştır!" dedi.'"


İbn Abdilberr'e göre, Âl-i İmran sûresinin 169-171. âyetleri bunun üzerine nâzil oldu.[531] Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"Varlığım Kudret Elinde olan ALLAH'a yemin ederim ki, hiçbir mü'min yoktur ki, dünyadan ayrılsın da, bütün dünya ve içindekileri karşısında gündüzden bir saat bile ona dönmeyi arzu etsin!. Ancak şehîd, dünyaya geri gelip ALLAH yolunda bir kez daha öldürülmeyi ister!" buyurmuştur.[532]
Uhud şehîdleri anıldığı zaman, Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"VALLAHi, ashabımla birlikte ben de şehîd olup Uhud Dağının dibinde gecelemeyi ne kadar isterdim!." buyururdu.[533]
Peygamberimiz aleyhisselâm, bir hadis-i şeriflerinde de.:
"Varlığım Kudret Elinde olan ALLAH'a yemin ederim ki, ben ALLAH YoLunda öldürülüp sonra diriltilmeyi, sonra öldürülüp sonra diri İtilmeyi, sonra öldürülüp sonra diriltilmeyi, sonra öldürülmeyi pek arzu ederdim!."
buyurmuştur.[534]

Resim Uhud ŞehîdLerinin Ziyâret EdiLip SeLâmLanmasının FaziLeti.:

Attaf b. Halid'in sahih bir senedle Peygamberimiz aleyhisselâmdan rivâyetine göre; Peygamberimiz aleyhisselâm Uhud Meşhedini ziyâret edip.:
"ALLAH'ım!. Bu kulun ve Resûlün bunların şehîd olduklarına ve Kıyamet Gününe kadar kendilerini ziyâret eden ve selâmlayanların selâmlarına mukabelede bulunacaklarına şehâdet eder!." buyurmuştur.[535]
Peygamberimiz aleyhisselâm her yıl Uhud Şehîdlerini ziyâret ederdi. Oraya vardığı zaman, yüksek sesle.:
"Sabrettiğiniz için, selâm olsun size!. Âhiret Saadeti ne güzeldir!." (Ra'd.: 24) meâlli âyeti okurdu.

سَلاَمٌ عَلَيْكُم بِمَا صَبَرْتُمْ فَنِعْمَ عُقْبَى الدَّارِ
“Selâmun aleykum bi mâ sabertum fe ni’me ukbe’d- dâr (dâri).: Kendilerine (Hakk Dinlerinde ve davalarında dik durmalarından dolayı çeşitli sıkıntılar ve) yaralar dokunduktan sonra (bile), ALLAH ve Elçisinin (cihad) çağrısına icâbet edip (hizmete koşanlar), onlardan ihsân (ve ikramda bulunup davaları için harcayanlar) ve (her türlü kötülük ve kirlenmeden) sakınanlar için büyük bir ecir vardır.”
(Ra'd 13/24)

Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman da böyle yapardı .[536]
Hz. Fâtıma'nın da iki günde, üç günde bir amcası Hz. Hamza'nın kabrini ziyâret ederek orada ağladığı ve DUÂ ettiği,[537] ve kabri düzelttiği de rivâyet edilir.[538]
Attaf b. Halid'in Halası der ki.:
"Hamza'nın kabri yanında hayvanımdan indim. Orada, ALLAH'ın benim için dilediği kadar namaz kıldım.
Vâdide, hayvanımın başını tutup duran uşağımdan başka, ne bir seslenici, ne de ona cevap verici kimse vardı.
Namazımı bitirince, elimle şöylece kabre işâret ederek.: "Es Selâmu aleyküm!.” dedim.
Yerin altından gelen bir sesin selâmıma karşılık verdiğini işittim!.
ALLAHu zü’L- CELÂL'in beni yarattığını, geceyi gündüzü nasıl şüphesiz biliyorsam, bunu da öylece biliyorum!.
Selâmıma karşılık verildiği zaman, tüylerim ürperdi!."[539]

Yine Attaf b. Halid'in, Halasından işittiğine göre; halası Uhud Şehîdliğini ziyâret ettiği ve yanında da binek hayvanının başını tutan iki çocuktan başka kimse bulunmadığı halde Uhud Şehîdlerini selâmladığı sırada, selâmına karşılık verildikten sonra.:
"VALLAHi, biz, birbirimizi tanıdığımız gibi, sizi de tanıyoruz!." dediklerini işitince, vücudunun tüyleri ürpermiş ve hemen.: "Ey çocuk!. Katırımı yaklaştır!." deyip katırına binerek Meşhedden ayrılmıştır.[540]

Resim Uhud ŞehîdLerinin İLk GömüLdükLeri KabirLerinden KırkaLtı YıL Sonra ÇıkarıLıp Yeni KabirLerine KonuLuşu.:

Câbir b. Abdullah der ki.:
"Muaviye b. Ebu Süfyan Uhud'da SU çıkarmak istediği zaman,[541] ona.:
"Uhud'da, Şehîd Kabirlerinden başka yerden SU çıkarmaya güç yetiremeyeceğiz!” diye cevap yazdılar.
Bunun üzerine, Muaviye b. Ebu Süfyan.:
"Şehîdlerin kabirlerini açıp, kemiklerini başka bir yere naklediniz!” diye yazı yazdı.[542]
Nihâyet, Uhud'da şehîdleri gömülü olanların orada hazır bulunmaları Medine'de ilân ettirildi.[543] Amr b. Cemuh ile Abdullah b. Amr b. Haram, Uhud'da bir kabirde gömülü idiler. Kabir açılınca, sanki daha akşam vefât etmiş gibi, cesedlerinin hiç bozul madiği,[544] uyur gibi oldukları görüldü!.[545]
Onlardan birisi,[546] Abdullah b. Amr b. Haram, Uhud Savaşında yüzünden yaralanmış ve o zaman, elini yarasının üzerine koymuş olduğu halde gömülmüştü.[547]
Kendisi yeni kazılan kabre konulurken eli yarasının üzerinden ayrılıp yanına uzatılmak istenilince, yara kanamaya başladı!.
Eli eski yerine, yarasının üzerine tekrar konulduğu zaman, kanama dindi, kesildi.[548]
Şehîdlerin ilk gömüldükleri kabirleri kırkaltı yıl sonra yeni kabirlerine taşınmak üzere açıldığı zaman, misk kokusu gibi bir koku yayıldı.[549]
Uhud Şehîdleri, sanki uyuyorlarmış gibi, omuzlara alınarak yeni kabirlerine taşındılar.[550] Hatta, taşınırken, Hz. Hamza'nın bir ayağına demir küreğin ucu değmiş ve ayağı kanamıştı ."[551]
Câbir b. Abdullah'ın bildirdiğine göre; babasının kabri açılınca, aradan kırkaltı yıl geçmiş olduğu halde, ne yüzüne örtülen örtüde, ne de ayaklarına örtülen üzerlik otunda hiçbir değişiklik olmadığını, aynen eski hallerinde bulunduklarını görmüştür!.[552]

Resim Peygamberimiz aleyhisselâm Uhud'dan AyrıLacağı Sıradaki DUÂsı.:

Müşrikler Uhud'dan çekilip gittikten[553] ve Uhud Şehîdlerinin gömülme işleri tamamlandıktan sonra, Peygamberimiz aleyhisselâm atına bindi[554] ve.:
"Diziliniz ki, AZîZ ve CeLîL olan RABBime hamd ü senâ ve DUÂ edeceğim" buyurdu.[555]
Bunun üzerine, sahabiler, Peygamberimiz aleyhisselâm arkasında saf oldular.
Peygamberimiz aleyhisselâm, şöyle DUÂ etti.:
"ALLAH'ım!. Bütün hamdler SANA mahsustur.
ALLAH'ım!. SENİN genişlettiğini daraltacak yoktur!.
SENİN uzaklaştırdığını yaklaştıracak yoktur!.
SENİN yaklaştırdığını da uzaklaştıracak yoktur!.
SENİN vermediğini verecek yoktur!.
SENİN verdiğini de engelleyecek yoktur!.
SENİN doğrulttuğunu saptıracak yoktur!.
SENİN saptırdığını da doğrultacak yoktur!.
ALLAH'ım!. Bereketlerini, rahmetini, fazlını ve rızkını yay üstümüze!.
ALLAH'ım!. Değişmeyen ve kaybolmayan, tükenmez Cennet ni’metlerini SENden isterim!.
ALLAH'ım!. İhtiyaç gününde Senden ni’met, korku gününde de SENden emniyet isterim!.
ALLAH'ım!. Bize verdiğin şeyin şerrinden de, vermediğin şeyin şerrinden de SANA sığınırım!.
ALLAH'ım!. Bize imânı sevdir ve onu kalbimizde süsle!.
Küfrü, fışkı ve isyanı da bize hoş gösterme, sevimsiz göster!.
Bizi doğru yola gidenlerden eyle!.
ALLAH'ım!. Bizi Müslümanlar olarak öldür!.
Bizi Müslümanlar olarak da dirilt ve perişanlıkla fitneye düşmeksizin bizi sâlih kimselere kavuştur!.
ALLAH'ım!. SANA YoLundan yüz çeviren ve Peygamberini inkâr eden kâfirleri öldür!. Onlara musibet ve azâbını ver!.
ALLAH'ım!. Kendilerine Kitab verilen ve İslâm'ı kabul etmeyen kâfirleri de öldür!. Ey Gerçek
İLÂH!."
[556]

Resim Peygamberimiz aleyhisselâm Uhud'dan Medine'ye Dönüşü, Sevgi ve Saygı TezâhürüyLe  
KarşıLanışı, Hamne Hatunun Kocasının Şehâdeti Haberine Dayanamayarak Feryad Edişi.:


Peygamberimiz aleyhisselâm, Medine'ye gitmek üzere, Uhud'dan ayrıldı.[557]
Ensar kadınları; Peygamberimiz aleyhisselâm sağ sâlim geldiğini görmek için yollara dökülmüşler, bakışıyorlardı.[558]
Mus'ab b. Umeyr'in zevcesi Hamne binti Cahş, Peygamberimiz aleyhisselâmla mücâhidleri karşılayan kadınlar arasında bulunuyordu.
Kendisine; kardeşi Abdullah b. Cahş'ın şehîd olduğu haberi verildi.
Hamne Hatun.:
"İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn=Biz, ALLAH'ın kullarıyız ve O'na döneceğiz!." dedi, Abdullah b. Cahş için ALLAH'tan mağfiret diledi.
Bundan sonra, Hamne Hatuna, dayısı Hz. Hamza'nın şehîd olduğu haberi verildi.
Hamne Hatun, yine.:
"İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn=Biz, ALLAH'ın kullarıyız ve O'na döneceğiz!." dedi ve Hz. Hamza için ALLAH'tan mağfiret diledi.
Hamne Hatuna eşi Mus'ab b. Umeyrin şehîd olduğu haberi verildiği zaman dayanamayıp feryad edince, Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"Kadın için, kocası bir yana, herşey biryanadır!.[559]
Hamne kardeşinin ve dayısının ölüm haberine dayandı; kocasının ölüm haberine gelince, feryad etti!."
buyurdu.[560]

Resim Sümeyrâ Hatunun Peygamberimiz aleyhisselâm Sağ SâLim Görünce Kendi ŞehîdLerine ÜzüLmeyişi.:

Dinar Oğulları kadınlarından[561] Sümeyrâ Hatunun iki oğlu Numan b. Abdi Amrve Süleym b. Haris ile,[562] kocası, kardeşi ve babası Uhud'da şehîd olmuşlardı.[563] Bunların şehîd oldukları kendisine haber verildiği zaman, Sümeyrâ Hatun.:
"Resûlullah aleyhisselâm ne yapıyor? Nasıldır?" diye sormuştu.
Ona.:
"Ey filânın anası!. O iyidir, ALLAH'a hamd olsun, senin istediğin gibidir!." dediler.
Sümeyrâ Hatun.:
"Onu bana gösteriniz de, ona bir bakayım?" dedi.
Sümeyrâ Hatuna, Peygamberimiz aleyhisselâm işâretle gösterdiler. Sümeyrâ Hatun, Peygamberimiz aleyhisselâm görünce.:
"SENden (sen sağ olduktan) sonra, her musibet bizim için hiçtir, önemsizdir!." dedi.[564] 

Resim Peygamberimiz aleyhisselâm NamazLarını Mescidde KıLışı.:

Peygamberimiz aleyhisselâm kapısının önüne kadar at üzerinde geldi.
Yardım edilmedikçe, attan inemedi.
İki dizinin arızalanmış, tutulmuş olduğu görüldü.
Sa'd b. Muaz ile Sa'd b. Ubâde'ye dayanarak evine girdi.
Güneş batınca, Bilâl-i Habeşî ezân okudu.
Peygamberimiz aleyhisselâm, yine Sa'd b. Muaz ile Sa'd b. Ubâde'ye dayanarak Mescide çıktı.
Akşam namazını kıldıktan sonra evine döndü.
Yatsı namazını da Mescidde kıldı.
Hazrec ve Evs Kabilelerinin ileri gelenleri, Mescidde Peygamberimiz aleyhisselâm kapısında, Kureyş Müşriklerinden herhangi bir birliğin baskın yapması ihtimaline karşı, Peygamberimiz aleyhisselâm beklediler.
Sa'db.Ubâde,
Sa'd b. Muaz,
Hubab b. Münzir,
Evs b. Havlî,
Katâde b. Numan,
Abd b. Evs... bekleyenler arasında idi.[565]

Resim Peygamberimiz aleyhisselâmla Hz. ALi'nin KıLıçLarının Kanını Hz. Fâtıma'ya YıkatmaLarı ve  
Peygamberimiz aleyhisselâm "ALLAH Bize Fethi Nâsib Edinceye Kadar,
MüşrikLer Bir Daha Bizi Bunun Gibi Bir Musibete UğratamayacakLardır!."
Buyuruşu.:


Peygamberimiz aleyhisselâm, Hz. Fâtımaya.:
"Ey kızcağızım!. Bunun kanını yıka!.
VALLAHi, bu kılıcım bugün bana sadakat gösterdi, görevini yerine getirdi!." buyurdu.
Hz. Ali de, kılıcını Hz. Fâtimaya uzatıp.:
"Bunun da kanını yıka!.
VALLAHi, bu da bana sadakat gösterdi, görevini yerine getirdi!." dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm, Hz. Aliye.:
"Sen çarpışmakta nasıl sadakat gösterdinse, andolsun ki, Sehl b. Huneyf de, Ebu Dücâne de, seninle birlikte hakkıyla çarpışmışlardır!.
ALLAH bize fetih nâsib edinceye kadar, artık müşrikler bir daha bizi bunun gibi bir musibete uğratamayacaklardır!."
buyurdu.[566]
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 308
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: İSLÂM TARİHİ ve İSLÂMİYET

Mesaj gönderen ahmet »


Resim MücâhidLerin YaraLarına Bakmayarak Hamrâü'L-Esed Seferine KatıLmaLarı.:

Peygamberimiz aleyhisselâm, Cumartesi Günü Uhud'dan Medine'ye döndükten, Pazar Günü sabah namazını Mescidde kıldırdıktan sonra, müezzinine (Bilâl-i Habeşiye).:[567]
"Resûlullah Aleyhisselâm düşmanınızı takip etmenizi size emrediyor!. Dün Uhud'da bizimle birlikte çarpışmada bulunmayanlar gelmeyecek!. Ancak çarpışmada bulunanlar gelecekler!." diye seslenerek duyurmasını emir buyurdu.[568]
Peygamberimiz aleyhisselâm bu tedbire başvurması, müşriklere Müslümanların hâlâ güçlü olduklarını hissettirmek, yenilgiye uğramış olmalarının kendilerini korkutmadığını gösterip onları korkutmak için idi.[569]
Müşrikler her ne kadar Mekke'ye dönmek üzere Uhud'dan ayrılmış iseler de, onların geri dönüp Medine üzerine yürüyebileceklerinden endişelenilmekte idi. Bunun için.:
"Düşmanların ardısıra kim gidip onları takip eder?" buyurulunca, bu dâvete İslâm mücâhidlerinden yetmiş kişi hemen icabet etti.[570]
Sa'd b. Muaz, kabilesi olan Abduleşhel Oğullarının yanlarına varıp.:
"Resûlullah Aleyhisselâm düşmanınızı takip etmenizi size emir buyuruyor" dedi.[571]
Abduleşhel Oğullarından[572] Abdullah b. Sehl ile Râfi' b. Sehl[573] Peygamberimiz
aleyhisselâm
la birlikte savaşmışlar ve yaralı olarak da Medine'ye dönmüşlerdi.
Peygamberimiz aleyhisselâm düşmanı takip için Müslümanları dâvet ettirdiğini işittikleri zaman.: "Resûlullah aleyhisselâmıla birlikte olan bir Savaşı kaçırır mıyız hiç? VALLAHi, bizim için bir binit de yok!. Hem yaralıyız da!.?" dedilerse de, yarası diğerine nazaran hafif olan ağır olanı gâh yürüttü,
gâh sırtında taşıdı, düşmanı takip seferinden geri kalmadılar.[574]
Useyd b. Hudayr, yaralarının tedâvisiyle uğraşmayı bırakarak.:
"Ben ALLAH'ın ve Resûlünün dâvetini işittim ve ona boyun eğdim!." dedi ve hemen silahlanıp Peygamberimiz aleyhisselâm yanına geldi.
Sa'd b. Ubâde de, acele hazırlanıp hareket etmelerini Benî Sâidelere emretti. Onlar da, hemen silahlarını kuşanıp geldiler.
Ebu Katâde de, Hurbâ halkına.:
"Şu seslenen kişi düşmanınızı takibe çıkmanızı Resûlullah aleyhisselâmın size emrettiğini bildiriyor!." deyince, onlar da yaralarının tedâvisini bırakarak silaha sarıldılar.[575] Düşmanı takip için Hamrâül-Esed Seferine çıkanların hemen hepsi yaralı idiler Bu cümleden olarak.:
Peygamberimiz aleyhisselâm rebaiye dişi kırılmıştı. Dudağı, yüzü ve alnı yaralı idi.[576]
Abdurrahman b. Avf, yirmi yerinden,[577]
Talha b. Ubeydullah, yirmidört yerinden,[578]
Hıraş b. Sımme, on yerinden,[579]
Useyd b. Hudayr, ondokuz yerinden,
Kâ'b b. Mâlik, ondokuz yerinden,
Kutbe b. Âmir, dokuz yerinden,
Tufeyl b. Nûman, onüç yerinden,[580]
Ebu Dücâne, birçok yerlerinden,[581]
Ümmü Umâre Nuseybe Hatun onüç yerinden yaralı idi.[582] Benî Selimelerden dörtyüz ağır yaralı vardı.
Peygamberimiz Aleyhisselâm, onları görünce.:
"ALLAH'ım!. Selime Oğullarına rahmet et!." diyerek DUÂ etti.[583]
Sa'd b. Muaz'ırımensup olduğu Abduleşhel Oğullarından sağ kalanların hemen hepsi,[584] otuzu yaralı idi.[585]
Bu yaralı mücâhidler de, hazırlanıp Ebu İne be Kuyusunun yanında Peygamberimiz aleyhisselâm safına katıldılar.[586]
Peygamberimiz Aleyhisselâm; düşmanı takibe çıkmalarını mücâhidlere emrettiği zaman, baş münâfık Abdullah b. Übeyy b. Selûl de.:
"Ben de hayvanıma binip seninle birlikte takibe çıkayım mı?" diye sormuştu. Peygamberimiz Aleyhisselâm, ona.: "Hayır!." buyurdu.[587]
Peygamberimiz Aleyhisselâm, Mescide girip iki rekat sefer namazı kıldı Mücâhidler, Mescidin çevresinde toplanmış bulunuyorlardı.
Takip birliğinin erzakı, Sa'd b. Ubâde tarafından bağışlanan üç deve yükü hurma ile, et ihtiyaçları için yanlarına aldıkları boğazlanacak birkaç deveden ibaretti.[588]
Peygamberimiz Aleyhisselâm, bağlanmış sancağını getirtip Hz. Ali'ye verdi. Sancağını Hz. Ebu Bekir'e verdiği de rivâyet edilir.[589]
Peygamberimiz Aleyhisselâm, Medine'de yerine yine İbn Ümmî Mektum'u vekil bıraktı.[590]

Resim Takip BirLiği Hamrâü'L-Esed'de.:

Peygamberimiz aleyhisselâm; gündüzün odun toplamalarını, gece olunca da herkesin birer ateş yakmalarını emir buyurdu.[591]
Bunun üzerine herkes birer ateş yakınca, beşyüz ateş yandı.
Yanan ateşlerin ışıkları en uzak yerlerden görünür, düşmanları korkutur oldu.[592]
Müşrikler Hamrâü'l-Esed'e gecenin ilk saatlerinde inmişler, sonra da oradan kalkıp gitmişlerdi.
Müşriklerin Şâirlerinden Ebu Azze ise, güneş yükselinceye kadar, orada uyuyakalmıştı.
İslâm mücâhidleri Hamrâü'l-Esed'e geldikleri zaman uyanıp sağına soluna bakmaya başlamış, Asım b. Sabit onu yakalamıştı.[593] Ebu Azze.:
"Yâ MuhaMMed! Ben Uhud Seferine zorlanarak çıktım. Bakıma muhtaç kızlarım var!. Lütfet, beni serbest bırak!." dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"Senin bana evvelce vermiş olduğun kesin söz nerede kaldı?[594]
VALLAHi, bundan sonra sen bir daha ellerini yanaklarına süremeyecek ve İki kere MuhaMMed'i aldattım ve onunla eğlendim!”
diyemeyeceksin.[595]
Mü'min bir yılanın deliğinden iki kere sokulmaz, ısırılmaz!.[596]
Vur boynunu şunun ey Zübeyr!." buyurdu.[597]
Ebu Azze'nin boynunun Asım b. Sabit tarafından vurulduğu da rivâyet edilir.[598]

Resim Ma'bed b. Ebi Ma'bed'in Ebu Süfyan'ı Korkutarak Medine'ye Dönmek, Baskın Yapmaktan Vazgeçirip Ona Mekke YoLunu Tutturuşu.:

Huzâa kabilesinırımüslümanları ve müşrikleri, Peygamberimiz aleyhisselâm Tihame Bölgesindeki sırdaşları idiler.
Olan biten hiçbir şeyi Peygamberimiz aleyhisselâmdan gizlemezlerdi.
Ma'bed, o zaman, müşrikti.
Uhud musibetinden dolayı, Peygamberimiz aleyhisselâm’a.:
"Ey MuhaMMed!. VALLAHi, senin ve Ashabının musibete uğramanız bizim çok ağırımıza, gücümüze gitti.
Biz, onların içinde, sana ALLAHtan afiyet dilerdik?"
dedi ve Hamrâü'l-Esed'den ayrılıp yoluna devam etti.
Ma'bed; Revha'da Ebu Süfyan b. Harb ve onunla birlikte olanlara rastladı ki, onlar geri dönüp Peygamberimiz aleyhisselâmla ashabına tekrar saldırmaya azmetmiş bulunuyorlardı.
Ebu Süfyan, Ma'bed b. Ebi Ma'bed'i görünce, ona.:
"Ey Mâbed!. Arkandakilerden, gerindekilerden ne haber var?" diye sordu.
Ma'bed.:
"MuhaMMed Ashabıyla birlikte çıkmış, öyle bir toplulukla sizi arıyor ki, ben şimdiye kadar bunun bir benzerini daha görmemişimdir!.
Onlar size karşı öyle kızgınlık ateşiyle yanıyor, diş biliyorlar ki, sorma!.
Sizin çarpışma gününüzde ondan geri kalan kimseler de, yaptıklarına pişman olarak toplanmışlar!.
Kendilerinde, size karşı, bir benzerini daha görmediğim bir kızgınlık var!."
dedi.
Ebu Süfyan.:
"Yazıklar olsun sana!. Ne söylüyorsun sen?!." dedi.
Ma'bed.:
"VALLAHi, sen buradan daha ayrılmadan, onların atlarının alınlarını göreceksin!." dedi.
Ebu Süfyan.:
"VALLAHi, biz onların arkada kalanlarının da köklerini kazımak üzere saldırmaya karar vermiştik!." dedi.
Ma'bed.:
"Ben seni bundan men' ederim.
VALLAHi, gördüğüm şey üzerine, onlar hakkında birkaç beyit söylemekten kendimi alamadım!."
dedi.
Ebu Süfyan.:
"Söylediğin beyitlerde neler söyledin bakalım?" diye sordu.
Ma'bed.:
"Şöyle söyledim!." diyerek okuduğu beyitlerde şöyle dedi.:
"Askerlerinin çokluğundan ve gürültülerinin dehşetinden, hayvanım az kalsın yere çökecekti!.
Sanki yeryüzünde at ve insan seli akıyor!.
Yanlarında, mızrak ve kalkanları bulunmayan, silahsız, bodur ve şanlı arslanlar koşuyorlardı!.
Onların ağırlıklarından yeryüzü ağdıracak sandım!.
Acele, yanlarından uzaklaştım.
Onlar, yalnız ve yardımsız bulunmayan liderleriyle yükselmişler!.
Onlar, sizinle karşılaşınca, Batha Vâdisi ve sakinleri ırgalanıp sallanacak!.
Yazık oldu, dedim, Harb'in oğlu Ebu Süfyan'a!.
Ben güneş altında kavrulan Mekkeliler ve onlardan her düşünen kişi için, sonucun dehşetini haber veren bir uyarıcıyım!.
Anlatmaya çalıştığım ordu Ahmed'in ordusudur ki, o düşük ve bayağı insanlardan derlenmem iştir.
Benim tavsiflerim ve uyarılarım boş laflardan ibaret değildir!."

Ebu Süfyan ve yanındakiler, Ma'bed'in şiirini beğendiler ve övdüler.[599] Ebu Süfyan'la arkadaşlarının kalblerine korku düştü.
Medine'ye dönmekten vazgeçip acele Mekke Yolunu tuttular.
Ma'bed b. Ebi Ma'bed, Peygamberimiz aleyhisselâm’a Huzâalı bir adam göndererek durumu haber verdi.[600] 

Resim Ebu Süfyan'ın Mekke'ye Giderken Peygamberimiz aleyhisselâm’a Tehdid Haberi SaLışı.:

Mekke'ye yöneldiği sırada, Ebu Süfyan'a Abdulkays Oğullarından bir kafile rastladı.
Ebu Süfyan, onlara.:
"Nereye gitmek istiyorsunuz!." diye sordu.
Abdulkays Oğulları.:
"Medine'ye gitmek istiyoruz!." dediler.
Ebu Süfyan.:
"Ne için gidiyorsunuz?" diye sordu.
Abdulkays Oğulları.:
"Yiyecek almak için gidiyoruz!." dediler.
Ebu Süfyan.:
"Sizi, benim tarafımdan söylenecek sözleri MuhaMMed'e söylemek üzere elçi olarak göndersem, bu vazifeyi yerine getirince de yarın Ukaz Panayırında develerinize kuru üzüm yüklesem olur mu?" dedi.
Abdulkays Oğulları "Olur!." dediler.
Ebu Süfyan.:
"Ona, kavuştuğunuz da haber veriniz ki; biz onun ve Ashabının üzerine yürümeye ve köklerini kazımaya karar verdik!." dedi.
Abdulkays Oğulları Peygamberimiz aleyhisselâm’a Hamrâü'l-Esed'de rastlayıp, Ebu Süfyan'ın söylediği sözleri bildirdiler.
Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"HasbünALLAH ve ni'mel vekîl=ALLAH bize yeter!. O ne güzel Vekîtdir!.[601] Varlığım Kudret Elinde bulunan ALLAH'a yemin ederim ki; onlar (dediklerini yapmaya kalkacak olurlarsa) ALLAH tarafından azâb alâmeti olarak hazırlanacak taşlara tutulurlar, orada kalıp sabahlarlarsa, geçmiş gün gibi silinir giderlerdi!." buyurdu.[602]
Peygamberimiz aleyhisselâm, Hamrâü'l-Esed'de üç gün oturduktan sonra, Medine'ye döndü.[603]

Resim MünâfıkLarLa YahudiLerin Nifâk ve Fesâda KoyuLmaLarı.:

Uhud Savaşı bir belâ, bir imtihan, herkesin içindekini dışına vurma günü olmuş; mü'mini, münâfıkı ayini etmişti.[604]
Münâfıklar; Müslümanların şehîdlerine ağlayıp sızlamalarını Müslümanları Peygamberimiz aleyhisselâmdan ayırmak için bir fırsat saydılar.
Yahudilerin hıyanet ve yaramazlıkları da açığa çıktı.
Medine'de nifâk ve fesâd kazanı kaynamaya başladı.
Yahudiler, Peygamberimiz aleyhisselâm hakkında.:
"Eğer gerçekten Peygamber olsaydı, Kureyş Müşriklerini yener, onlara yenilmezdi!. Kendisinin hükümdarlıktan, saltanattan başka bir maksadı yoktur!." diyorlardı.
Münâfıklarda aynı şeyi söylüyor, yaralı Müslümanlara.:
"Bize itaat etmiş olsaydınız, uğradığınız musibete uğramazdınız!." diyorlardı.[605]
Abdullah b. Übeyy b. Selûl ve onunla birlikte olan münâfıklar, Peygamberimiz aleyhisselâmla saha-bilerinin yaralanmış olmalarına seviniyorlar, çirkin sözler söylüyorlar, yaygara koparmaktan geri durmuyorlardı.
Abdullah b. Übeyy b. Selûl, Uhud'da yaralanmış olan oğluna.:
"Sen benim görüşümü dinlemeyen, gençlerin görüşüne uyan MuhaMMed'le Uhud'a gitmeseydin, bu musibete uğramazdın!. VALLAHi, ben işin bu sonuca varacağını görür gibiydim!." diyor, oğlu Abdullah ise.:
"ALLAH’ın Resûlü’ne ve Müslümanlara yapmış olduğu şeyde, muhakkak, hayır ve hikmet vardır!." diyerek cevap veriyordu.[606]

Resim Abdullah b. Übeyy b. Selûl'ün Mescidden KovuLuşu.:

Peygamberimiz aleyhisselâm Medine'ye hicret edip geldikten ve Mescid yapıldıktan sonra, Abdullah b. Übeyy b. Selûl her Cuma günü Mescide gelir, daima Mescidin belli bir yerinde oturur, hiç kimse ona itiraz etmez, kendisinin mevki’ine ve kavmine hürmeten, bu hareketi hoş görülürdü.
Peygamberimiz aleyhisselâm Cuma Günü Mescidde Müslümanlara hutbe irad edip oturunca, Abdullah b. Übeyy b. Selûl ayağa kalkar ve.:
"Ey insanlar!. ALLAH'ın aranızda bulundurup sizi onunla galip ve üstün kıldığı, şereflendirdiği bu Resûlü’ne yardım ediniz ve saygı gösteriniz!. Onun sözlerini dinleyiniz ve kendisine itaat ediniz!." der, otururdu.
Abdullah b. Übeyy b. Selûl, Uhud Günü, yapılmayacak şeyi yaptığı, kendisine uyan halk ile geri döndüğü zamana kadar, hep böyle yapardı.
Peygamberimiz aleyhisselâm Hamrâü'l-Esed Seferinden döndükten sonra, Cuma günü, Abdullah b. Übeyy b. Selûl yine öteden beri yapmakta olduğunu yapmak için ayağa kalkınca, Müslümanlar elbisesinin eteklerinden çekerek, ona.:
"Otur ey ALLAH düşmanı!. Sen buraya lâyık değilsin!. Sen yapacağın kötülüğü yaptın!." dediler.[607]
Ebu Eyyub Halid b. Zeyd el-Ensârî ile Ubâde b. Sâmit, orada bulunanların, Abdullah b. Übeyy b. Selûl'e en sert ve katı davrananı idiler.
Muhacirlerden, ona müdahale eden olmadı.
Ebu Eyyub İbn Übeyy'in sakalından tuttu, Ubâde b. Sâmitde boynundan itti ve.:
"Sen buraya lâyık değilsin!." dediler.[608]
Abdullah b. Übeyy b. Selûl, ne yapacağını şaşırdı, dışarı çıktı.
"Sanki ben büyük bir kabahat işlemişim, kötü bir söz söylemişim?!. VALLAHi ben onun işini pekiştirmek için ayağa kalkmıştım!." diyerek dert yanmaya başladı.[609] Mescidin kapısında bir adamla, Muavviz b. Afra ile karşılaştı.
Muavviz, ona.:
"Yazıklar olsun sana!. Ne oldu sana?" diye sordu.
İbn Übeyy.:
"Onun işini pekiştirmek için ayağa kalkmıştım. Sanki büyük bir kabahat işlemişim, kötü bir söz söylemişim gibi, onun ashabından birtakım adamlar yerlerinden fırlayıp üzerime yürüdüler, beni çekmeye, itmeye, suçlamaya, azarlamaya başladılar. Halbuki, ben onun işini pekiştirmek için kalkmıştım!." dedi.
Muavviz.:
"Yazıklar olsun sana!. Dön de, Resûlullah aleyhisselâmı senin için ALLAH'tan af ve mağfiret dilesin!." dedi.
İbn Übeyy.:
"VALLAHi onun benim için af ve mağfiret dilemesini istemiyorum!." dedi.[610] Mescidde Müslümanlarla birlikte oturduğunu gördüğü[611] oğluna da.: "MuhaMMed beni Sehl ve Süheyl'in hurma kurutma yeri olan(!.) Mescidden çıkardı!." dedi.[612] 
Bir Şehîd Yavrusunun EvLad EdiniLişi.:
Beşir (Bişr) b. Akre be der ki.:
"Babam Akre be, Peygamber aleyhisselâmın yanında bazı gazalarda,[613] Uhud'da[614] şehîd olup da ağladığım bir sırada, Peygamber aleyhisselâmı yanıma uğradı[615] ve bana.:
"Ey sevgilicik!. Ağlama!.[616] Sus!.[617] Ben senin baban olursam, Âişe de annen olursa, razı olmaz mısın?" buyurdu.[618]
"Babam, anam sana fedâ olsun yâ Rasûlullah!.[619] Evet!. Razı olurum!."
dedim.
Resûlullah aleyhisselâmı, başımı sığadı.
Başımın saçları ağardığı halde, Resûlullah aleyhisselâmın elinin değdiği yerlerin saçları siyah kaldı, hiç ağarmadı.
Dilimde de pelteklik vardı.
Resûlullah aleyhisselâmı ağzıma püskürünce, peltekliğim de geçti.[620] Resûlullah aleyhisselâmı, bana.:
"Senin adın ne?" diye sordu.
"Bişr!." dedim.
Resûlullah aleyhisselâmı.:
"Hayır!. Sen, Beşir'sin!” buyurdu."[621] 

Resim Uhud Savaşı Durumunun Âl-i İmrân Sûresinde AçıkLanışı.:

Bknz.=>(Âl-i İmrân 3/120-179)

ALLAHu zü’L- CELÂL'ın Peygamberimiz aleyhisselâm’a indirdiği Al-i İmrân Sûresinin altmış âyeti, Uhud
Savaşı durumu ile ilgili idi.[622]
Misver b. Mahreme Uhud Savaşı haberini sorduğu zaman, Abdurrahman b. Avf.:
"Âl-i İmrân Sûresinin 120. âyetinden sonrasını oku!. Bizimle Uhud'da bulunmuş gibi olursun!." demiştir.[623]
Âl-i İmrân Sûresinde, bu hususta şöyle buyurulur
"Hani, sen mü'minleri muharebeye elverişli yerlerde yerleştirmek üzere, erkenden âilenden ayrılmıştın.
ALLAH, herşeyi işiten ve bilendi."
"O zaman, içinizden iki zümre (ordunun iki kanadını teşkil eden Hazrecîlerden Selime Oğulları ile Evsîlerden Hârise Oğulları) zaaf göstermek istemişti.
Halbuki, onların yardımcısı ALLAH'tı.
Mü'minler, ancak ALLAH'a güvenip dayanmalıdır."
"Andolsun ki; siz sayıca çok az, kuvvetçe çok zayıf iken, ALLAH size Bedir'de yardım etmişti.
(ALLAH'ın buyruklarını yerine getirmek, yasakladıklarından geri durmak sûretiyle) ALLAH'tan sakının ki, şükretmiş olasınız!."
"O vakit, sen, mü'minlere.:
İndirilen üç bin melekle, RABBinizin size imdad etmesi yetmez mi?' diyordun."
"Evet!. Siz sabır ve se bat eder ve itaatsizlikten sakınırsanız, şunlar da ansızın üzerinize geliverirlerse, RABBiniz size belirli alâmetleri olan beş bırımelekle imdad edecektir."
"ALLAH, bu imdadı, size zaferin bir müjdesi olsun, kalbleriniz onunla yatışsın diye yaptı.
Yoksa, yardım ve zafer, ancak yegâne galib ve yegâne hikmet sâhibi olan ALLAH tarafındandır."
(Bir de, ALLAH'ın bu imdadı) küfredenlerden ileri gelenlerin bir kısmını bölmek, öldürmek veya esir etmek veya onları perişan ve helâk etmek ve böylece maksadlarına eremeden elleri boş döndürmek içindi."
"(Ey Resûlüm!. Kulların) iş(lerin)den hiçbir şey sana ait değildir.*
(ALLAH) ya onların tevbesini kabul eder, yahut onları zâlim oldukları için azâba uğratır?" "Göklerde ne var, yerde ne varsa, hepsi ALLAH'ındır.
O, kimi dilerse yarlıgar, kimi dilerse azâba uğratır.
ALLAH çok yarlıgayıcıdır, çok esirgeyicidir."
"ALLAH'a ve Resûle itaat ediniz ki, rahmete kavuşturmasınız."
"RABBinizin mağfiretine, ve takvâ sahipleri için hazırlanmış olan, göklerle yer enindeki Cennete koşuşunuz!."
"Onlar (o takvâ sahipleri) ki, bollukta ve darlıkta infak edenler, kızdıkları zaman öfkelerini yutan (yenen)ler, insanların kusurlarını affedip geçenlerdir.
ALLAH iyilik edenleri sever."
"Onlar ki, bir kabahat yaptıkları veya nefislerine zulmettikleri zaman, ALLAH'ı anarak hemen günahlarının bağışlanmasını isteyenlerdir.
Günahları, ALLAH'tan başka kim bağışlayabilir?
Hem onlar ki, işledikleri günah üzerinde, bilip dururlarken, ısrar da etmeyenlerdir."
"İşte onlar ki, kendilerinin mükâfatı, Rablerinden gelecek bir bağışlama ve altından ırmaklar akan Cennetlerdir ki, orada temelli kalıcıdırlar.
Böyle yapanlarırımükâfatı ne güzeldir!."
"Sizden önce, birçok vak'alar, şerîatlar gelmiş geçmiştir.
Onun için, yeryüzünde gezin, dolaşın da (Âd, Semûd, Lût, Medyen kavmi gibi şirke sapmış), Peygamberleri yalanlamış olanların akıbetleri ne olmuş bir görün!."
"Bu, bütün insanlara bir beyan, ALLAH'ın buyruklarını yerine getirenler, yasakladıklarından da geri duranlar için bir hidâyet ve bir öğüttür!."
"Ey mü'minler!. (Uğradığınız musibetlerden dolayı) gevşemeyiniz!. Ümitsizliğe düşmeyiniz!. Mahzun da olmayınız!.
Sizler (Peygamberimi ve onun Benim tarafımdan size getirip tebliğ ettiğini doğrulayan) mü'minler iseniz, (düşmanlarınıza) üstünsünüzdür!."
"Eğer size (Uhud'da bir yara değmiş bulunuyorsa, Bedir Savaşında) o kavme (müşriklere) de o kadar yara değmiştir.
O günler (öyle günlerdir) ki, biz onları insanlar arasında (gâh lehlerinde, gâh aleyhlerinde olmak üzere) döndürür dururuz.
Bu da, ALLAH'ın Ezeldeki ilmini imân edenlere açıklaması, içinizden şehîdler edinmesi, mü'minleri tertemiz yapması, kâfirleri de murdar ölümle helâk etmesi içindir.
ALLAH zâlimleri sevmez."
"Yoksa, siz ALLAH içinizden savaşanları (savaşmayanları) belli etmeden, se bat edenleri (se bat etmeyenleri) belli etmeden, Cennete girivereceğinizi mi sandınız?" "Andolsun ki; siz, ölümle karşılaşmadan önce, onu arzulamıştınız.
İşte, onu gördünüz de!.
Fakat, siz (seyirciler gibi) bakıyordunuz!."
“MuhaMMed öldürüldü!.' şayiası üzerine bozguna uğrayıp düşmanlarınızdan kaçtınız!.) MuhaMMed, bir Resûlden başka (birşey) değildir.
Ondan önce de, nice Resûller gelmiş geçmiştir.
Şimdi, o ölür ya da öldürülürse, ökçelerinizin üzerinde gerisin geri mi döneceksiniz?!.
Kim böyle iki ökçesi üzerinde ardına dönerse, elbette, ALLAH'a hiçbir şeyle zarar vermiş olmaz!.
ALLAH şükür ve se bat edenlere mükâfat verecektir." "ALLAH'ın izni olmadıkça, hiçbir kimseye ölme yoktur!.
O, kararlaştırılmış bir yazıdır.
Kim (âhiret sevabını istemez) dünya menfaatini isterse, kendisine ondan veririz. (Onun âhiret nâsibi olmaz!.)
Kim de âhiret sevabını isterse, (dünyadaki rızkıyla birlikte) ona da ondan veririz.
Biz şükredenleri (ALLAH'ın buyruklarını yerine getirenleri, yasakladıklarından da sakınanları) mükâfatlandıracağız."
"Nice Peygamberler geldi geçti ki) onların yanlarında ALLAH adamlarından birçokları bulunup savaştılar da, ALLAH yolunda başlarına gelen (belâ)dan dolayı ne gevşeklik, ne de zaaf gösterdiler.
Onlar düşmana boyun da eğmediler.
Hiç şüphesiz, ALLAH sabır ve se bat edenleri sever.
İşte, onların sözleri de.:
'Ey RABBimiz!. Bizim günahlarımızı ve işimizdeki taşkınlığımızı bağışla!. Cihad meydanında ayaklarımızı sabit kıl!. Kâfirler cemâatına karşı bize yardım et!.' demelerinden başka birşey değildi.
(Peygamberleri şehîd edildiği halde, onlar, sizin yaptığınız gibi yapmadılar.)"
"Nihâyet, ALLAH da onlara hem dünya ni’metini, hem de âhiretin güzel (istihkaklarından fazla olan) sevabını verdi.
ALLAH iyi hareket edenleri sever."
"Ey imân edenler!. Eğer siz küfür ve inkâr edenlere itaat edecek olursanız, sizi ökçelerinizin üstünde (gerisin geri küfre) çevirirlerde, (dünyada da, âhirette de) büyük zarara uğrayanların haline dönersiniz!."
"Hayır!. Sizin mevlânız, yardımcınız ALLAHtır!.
O, yardım edenlerin, edeceklerin en hayırlı sı dır."
"Hakkında ALLAH'ın hiçbir hüccet (delil) indirmediği şeyleri ona eş tanıdıklarından dolayı küfredenlerin kalbine şiddetli bir korku salacağız.
Onların yurtlan ateştir!.
Zâlimlerin dönüp varacağı yer, ne kötüdür!."
"Andolsun ki; ALLAH'ın size olan va'di-O'nun izniyle onları (düşmanları) kolayca öldüregeldiğiniz, hatta sevmekte olduğunuz (zaferi) de size gösterdiği zamana kadar-yerine gelmişti.
Sonra, siz isyan ettiniz, verilen emir hakkında çekiştiniz, yılgınlık gösterdiniz!.
İçinizden kimi dünyayı istiyor, kimi âhireti diliyordu.
Sonra, ALLAH size ibtilâ vermek için, onları (düşmanlan) geri çevirdi.
(Bununla beraber), sizi muhakkak bağışladı da.
Zâten, ALLAH mü'minler hakkında bol lütuf ve inâyet sâhibidir."
"O zaman, siz (harp meydanından) boyuna uzaklaşıyor, kimseye dönüp bakmıyordunuz!.
Resûlullah ise, arkanızdan sizi çağırıp duruyordu!.
Bunun üzerine, ALLAH sizi keder üzerine kederle cezâlandırdı ki, ne elinizden giden (zafer)e, ne de başınıza gelen musibete mahzun olmayasınız.
ALLAH bütün yaptıklarınızdan, yapacaklarınızdan haberdardır."
"Sonra (ALLAH) o kaderin arkasından üzerinize öyle bir uyku indirdi ki, o, içinizden bir zümreyi örtüp buruyordu.
Bir zümre de canlarının sevdasına düşmüştü. ALLAH'a karşı, haksız yere, Câhiliye zannı gibi kötü zanlarda bulunuyor ve 'Bu işten bize ne var?' diyorlardı.
De ki.: 'Bütün iş, ALLAH'ındır!."
Onlar, sana açmayacaklarını içlerinde saklıyorlar, VBize o va'dolunan işten bir pay olsaydı, burada öldürülmezdik!." diyorlardı.
Onlara şöyle de.: "Siz Uhud'a çıkmayıp da evlerinizde oturmuş olsaydınız bile, öldürülmeleri üzerlerine yazılmış, takdir edilmiş olanlar, yine muhakkak vurulup düşecekleri yerlere çıkıp gidecekti (öldürüleceklerdi)."
ALLAH bunu göğüslerinizdekini yoklamak ve kalblerinizdekini temizlemek için yaptı.
ALLAH sinelerde saklanan herşeyi bilendir."
"Şüphe yok ki, iki ordu karşılaştığı gün, içinizden geri dönenler var ya, onları irtikap ettikleri bazı şeyler yüzünden ancak şeytan kaydırmak istedi.
Andolsun ki; ALLAH, yine, onları affetti.
Çünkü ALLAH çok yarlıgayıcıdır, cezâlandırmakta acele edici değildir."
"Ey imân edenler!. Siz o küfredip de yeryüzünde seyahat ve seferde yahut gazada bulundukları zaman ölen kardeşleri hakkında "Bizim yanımızda olsalardı, ölmezler, öldürülmezlerdi" diyenler gibi olmayınız!.
ALLAH bunu onların yüreklerinde bir hasret kalması için yaptı.
ALLAH hem diriltir, hem öldürür.
ALLAH ne yaparsanız hakkıyla görendir."
"Andolsun ki; eğer ALLAH yolunda ölür veya öldürülürseniz, ALLAH'ın bir yarlıgaması ve esirgemesi, onların toplayacakları bütün şeylerden (dünyalıklardan) muhakkak daha hayırlıdır."
"Andolsun ki; ölseniz de, öldürülseniz de, muhakkak hepiniz ALLAH'ın huzurunda toplanacaksınız!."
"(Müslümanlar, başından dağıldıktan sonra dönüp yanına geldikleri zaman) sen ALLAH'tan gelen bir esirgeme sayesindedir ki, onlara yumuşak davrandın,
Eğer kaba, kat yürekli olsaydın, onlar etrafından herhalde dağılır giderlerdi.
Artık sen Onları bağışla. ALLAH'tan da, günahlarının bağışlanmasını iste.
İş hususunda da onlarla müşavere et!.
Bir kere de azmettin mi, artık ALLAH dayan!.
Çünkü ALLAH kendisine dayananları sever."
"ALLAH size yardım ederse, artık sizi yenecek yoktur!.
Şâyet sizi yardımsız bırakırsa, O'ndan sonra, size yardım ede bilecek kim var?
Mü'minler ancak ALLAH'a güvensin, dayansınlar?"
"ALLAH'ın rızasını tâbi olan kimse, ALLAH'ın hışmına uğrayan ve durağı Cehennem olan adam gibi midir?
O, ne kötü dönüş yeridir!."
"Onlar (ALLAH'ın rızasına tâbi olanlar) ise, ALLAH katında derece derecedir.
ALLAH, (kim) ne yaparlarsa, hakkıyla görendir."
"Andolsun ki; mü'minler daha önce apaçık ve kesin bir sapkınlık içinde bulunuyorlarken, ALLAH, içlerinden ve kendilerinden, onlara âyetlerini okur, Onları tertemiz yapar, onlara Kitab ve hikmeti öğretir bir Resûl göndermiş olduğu için, büyük bir lutufta bulunmuştur."
"Sizin (Bedir'de) iki katını onların başlarına getirdiğiniz bir belâ (Uhud'da) kendinize çatmış olduğu için mi "Bu nereden geldi?'" dediniz!.
De ki.: 'O, kendi katınızdandır!.'
Şüphesiz ki, ALLAH herşeye hakkıyla kadirdir."
"İki ordunun karşılaştığı gün size gelen musibet, ALLAH'ın emriyle idi.
Bu da, ALLAH'ın mü'minleri, ayırd etmesi, münâfık olanları da açığa vurması içindi.
Berikilere.: 'Geliniz, ALLAH yolunda muharebe ediniz!. Yahut, hiç olmazsa, düşmanın kendinize ve âilelerinize saldırmasını önleyiniz!.' denildi de.:
'Biz muharebe etmeyi bilseydik, elbette ki arkanızdan gelirdik!.' dediler.
Onlar, o gün, imândan ziyâde küfre yakındılar.
Kalblerinde olmayanı, ağızlarıyla söylüyorlardı.
Onlar ne gizlerlerse, ALLAH çok iyi bilendir."
"Kendileri (evlerinde) oturarak, kardeşleri için 'Eğer bizi dinleselerdi, ölmeyeceklerdi!." diyen o adamlara de ki.:
"Öyleyse, kendi nefislerinizden ölümü geri çeviriniz!. Eğer doğru söyleyici (kimse)ler iseniz?" "ALLAH yolunda öldürülenleri, sakın ölüler sanma!.
Bilâkis, onlar Rableri katında diridirler!."
"(Öyle ki, ALLAH'ın) lütuf ve inâyetinden kendilerine verdiği şeylerle hepsi de şâd olarak (Cennet ni’metleriyle) nzıklanırlar!.
Arkalarından henüz onlara katılamayanlar hakkında da.:
"Onlara hiçbir korku yoktur!. Onlar mahzun da olacak değillerdir!." diye müjde vermek isterler."
"Onlar, ALLAHtan (gelen) bir ni’metle, (hatta) daha fazlasıyla ve ALLAH'ın mü'minlere olan mükâfatını zayi etmeyeceği müjdesiyle de sevinirler."
"Kendilerine yara isâbet ettikten sonra, yine ALLAH'ın ve Resûlünün dâvetine icabet edenler, hele içlerinden iyilik yapanlar ve fenâlıktan sakınanlar için, pek büyük mükâfat vardır."
"Onlar öyle kimselerdir ki, halk kendilerine '(Düşmanınız olan) insanlar size karşı ordu hazırladılar!. O halde onlardan korkun!.' dedi de, bu söz onların imânını arttırdı ve 'ALLAH bize yeter!. O ne güzel Vekîl'dir!.' dediler."
"Bunun üzerine, kendilerine hiçbir fenâlık dokunmadan, ALLAHtan bir ni’met ve fazi ile (Hamrâü'lEsed'den) geri dönüp (Medine'ye) geldiler.
Bu sûretle, ALLAH'ın rızasına da uymuş bulundular.
ALLAH çok büyük lütuf ve inâyet sâhibidir."
"(Size o haberi getiren adam) mutlaka (sizi) kendi dostlarından korkutmakta olan o şeytandır.
Öyleyse, siz onlardan korkmayın, Benden korkun-eğer mü'minler iseniz!."
"O küfre koşuşanlar seni tasalandırmasın!. Çünkü onlar ALLAH'a hiçbir şeyle zarar veremezler.
ALLAH onlara âhirette hiçbir nâsib vermemeyi irade eder. Onlar için pek büyük bir azâb vardır."
"İmanı bırakıp küfrü satın alan onlar, ALLAH'a hiçbir şeyle zarar veremezler. Onlar için pek acıklı bir azâb vardır."
"O küfredenler, kendilerine zaman (ve meydan) vermemizi nefisleri için asla hayırlı sanmasın!.
Onlara fırsat verişimiz ancak günahlarını arttırmaları içindir!.
Onlara hor ve hakîr edici bir azâb vardır."
"ALLAH halis mü'minleri üzerinde bulunduğunuz şu halde bırakacak değildir.
Nihâyet, m urdan temizden ayıracaktır.
Bununla birlikte, ALLAH size gaybı da bildirecek değildir.
Fakat, ALLAH resûllerinden kimi dilerse, seçer. (Gaybı ona bildirir.) Onun için, siz, ALLAH'a ve Resûllerine imân ediniz!.
Eğer imân eder ve günahlarınızdan sakınırsanız, size de pek büyük mükâfat vardır."[624]
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 308
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: İSLÂM TARİHİ ve İSLÂMİYET

Mesaj gönderen ahmet »


Resim İsLâmî HükümLere Göre YapıLan İLk Miras Taksimi.:

Câbir b. Abdullah derki.:
"Sa'd b. Re bi1, Uhud'da şehîd oldu.
Resûlullah aleyhisselâmı Medine'ye döndü, sonra Hamrâü'l-Esed'e gitti.[625]
O sırada, Sa'd b. Rebi’in kardeşi gelip Sa'd’ın mirasını aldı.
Sa'd b. Rebi’in iki kız çocuğu vardı. Zevcesi* de, hamile idi.
Müslümanlar, Câhiliye devrinde olduğu şekilde, birbirlerinden miras alırlardı.
Sa'd b. Rebi’ şehîd olduğu zaman, miras âyeti daha inmemişti.[626]
Sa'd b. Rebi’in zevcesi, iki kızı ile birlikte Peygamber aleyhisselâmın yanına geldi ve.:
'Yâ Rasûlullah!. Şuncağızlar, Sa'd b. Rebi’in kızlarıdır. Babalan senin yanında Uhud Günü çarpışırken şehîd oldu.
Kızların amcası gelip bütün mallarını aldı, şuncağızlara hiçbir mal bırakmadı. Bilirsin ki, malları olmadıkça, hiçbir zaman evlenemezler!.' dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"Her halde, ALLAH bu hususta hükmünü verir." buyurdu.
Bunun üzerine, ALLAHu zü’L- CELÂL, Peygamber aleyhisselâmı’a miras âyetini indirdi[627] ve orada şöyle buyurdu.:
"ALLAH size miras hükümlerini şöyle tavsiye ve emr eder.:
Çocuklarınız hakkındaki hüküm.:
Çocuklardan erkeğe, iki dişi payı kadar vardır.
Eğer çocuklar, hepsi dişi olmak üzere ikiden çok iseler, ölünün bıraktığı malın üçte ikisi onlarındır.
Dişi tek ise, o zaman, malın yansı onundur.
Ölünün bir tek çocuğu varsa, ölünün ana ve babasından her birine terikenin altıda biri verilir.
Fakat, çocuğu yoksa, ölüye yalnız ana ve babası varis oluyorsa, terikenin üçte biri anasınındır, geri kalan da babasının hakkıdır.
Eğer ölenin erkek, dişi kardeşleri varsa, annesinin hissesi altıda birdir.
Bu hükümler, ölünün borcu ödendikten ve yaptığı vasiyeti yerine getirildikten sonradır.
Siz, babalarınız ve Oğullarınızdan hangisinin fayda bakımından size daha yakın olduğunu bilmezsiniz.
Bu hükümler, bu hisseler, ALLAH'tan birer farîzadır. Şüphesiz ki, ALLAH herşeyi bilen ve yerli yerince hükmedendir.[628]
Bunun üzerine, Peygamberimiz aleyhisselâm, Sa'd b. Rebi’in zevcesini ve Sa'd b. Rebi’in kardeşini çağırttı.[629]
Sa'd b. Rebi’in kardeşi Belharis b. Hazrecler arasında bulunuyordu.
Kendisi, çok yorgun bir halde Peygamberimiz aleyhisselâm yanına geldi.[630] Peygamberimiz aleyhisselâm ona.:
"Sa'd'ın iki kızına malın üçte ikisini, kızların annesine de sekizde birini ver!.
Geri kalanı da senindir!." buyurdu.[631]
Amre Hatun kendisini tutamadı, yüksek sesle.: "ALLAHuekber!." diyerek tekbir getirdi.
Mescidde bulunanlar, onun tekbirini işittiler.[632]
İslâm'da ilâhî hükümlere göre ilk miras taksimi, Sa'd b. Rebi’in veresesi arasında böylece yapılmıştır.[633]

Resim

[5] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 63.
[6] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 63, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 311, İbn Seyyid,Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 3, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 9, İ bn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 23, Kastalânî, Mevâhibü'l ledünniye, c. 1, s. 119.
[7] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 63.
[8] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 63, Vâkıdî, Megâzî, c. 1 , s. 199, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 36, Belâzurî, Ensâb, c. 1 , s. 311, Taberî, Târîh, c. 3, s. 11, Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s.204, İbn Seyyid, Uyun, c. 2, s. 2, Zehebî, Megâzî, s. 1 32, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 9, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 148.
[5] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 199, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 36, Belâzurî, c. 1, s. 311, Taberî, c. 3, s. 11, Beyhakî, c.3, s. 201 ,İbn Seyyid, c. 2, s. 2, Zehebî, s. 132, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 9, Kastalânî, c. 1, s. 199.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/107.
[8] Yakut, Mu'cemu'l-büldân, c. 1, s. 108.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/107.
[9] İbn İshâk, İbn Hişâm , c. 3, s. 64, Taberî, c. 3, s. 9-10, Beyhakî, c. 3, s. 201, İbn Seyyid, c. 2,s. 2, Zehebî, s. 134, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 10, Kastalâni, c. 1, s. 199.
[160] İbn İshâk, İbn Hişâm , c. 3, s. 64, Vâkıdî, c. 1, s. 1 99, Belâzurî, c. 1, s. 312, Taberî, c. 3, s”0, Beyhakî, c. 3, s. 224, İbn Esîr, c. 2, s. 148, İbn Seyyid, c. 2, s. 2, Zehebî, s. 134, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 1 0.
[161] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 199, Belâzurî, Ensâb, c. 1 , s. 312.
[162] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 64, Taberî, Târîh, c. 3, s. 10, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 148,İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c.2, s. 2, Zehebî, Megâzî, s. 134, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 10, Kastalânî, Mevâhibü'l-ledünniye, c. 1, s. 119,Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 41 9.
[163] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 199, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 419.
[164] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 199-200.
[165] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 200, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 37.
[166] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 200.
[167] İbn İshâk, İbn Hişâm , c. 3, s. 64, Taberî, c. 3, s. 10, Beyhakî, c. 3, s. 224, İbn Seyyid, c. 2, s.2, Zehebî, s. 134-135, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s”O.
[168] Vâkıdî, c. 1 , s.200, İbn Sa'd, c. 2, s. 37, İbn Seyyid, c. 2, s. 2, Kastalânî, c. 1, s. 120,Diyarbekrî, c. 1 , s. 419.
[169] Vâkıdî, c. 1, s.200, İbn Sa'd, c. 2, s. 37, Belâzurî, c. 1, s. 312, İbn Seyyid, t 2, s. 2,Diyarbekrî, c. 1, s. 419.
[170] İbn İshâk, c.3, s. 64, Vâkıdî, c. 1, s. 200, İbn Sa'd, Tabak âtü'l-kübrâ, c. 2, s. 37, Beyhakî,Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s. 225,İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 2, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 10, Kastalânî, Mevâhibül'-ledünniye, c. 1, s. 120,Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 41 9.
[171] Enfâl.: 36.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/107-109.
[172] İbn İshâk, İbn Hişâm,c.3, s. 64, Taberî, Târîh, c. 3, s. 10, Beyhakî, c. 3, s. 225, İbn Esîr,Kâmil, c. 2, s. 149, İbn Seyyid, c.2, s.2, Zehebî, Megâzî, s. 135, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 10, Diyarbekrî, c.1.S.419.
[173] Vâki cif, Megâzî, c. 1, s. 201, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 312, İbn Esîr, c. 2, s. 149.
[174] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 65, Taberî, c. 3, s. 10, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 10.
[175] Vâki di, Megâzî, c. 1, s. 201.
[176] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 65, Taberî, Târîh, c. 3, s. 10, İbn Seyyid, Uyun, c. 2, s. 3, Zehebî, Megâzî, s. 1 35, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 10.
[177] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 201.
[178] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 65, Taberî, c. 3, s. 10, Zehebî, s. 135, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâyeve’n-Nihâye, c. 4, s. 10.
[179] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 312.
[180] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 65, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 149, İbn Seyyid, c. 2, s. 3, Zehebî, s”35, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâyeve’n-Nihâye, c. 4, s. 11.
[181] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 66, Taberî, c. 3, s. 10, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 11 .
[182] Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 11.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/110-111.
[183] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 71, Vâkıdî, c. 1, s. 205-206, Belâzurî, c. 1, s. 282, 313,Fütûhu'l-büldân, c. 1, s. 2-3, İbn EaY, c. 2, s. 149, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 16.
[184] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 205, Belâzurî, c. 1, s. 31 3.
[185] İbn İsfıak.İbnHişâm, c. 3, s. 71, Vâkıdî, c. 11 , s. 206, İbn Esîr , c. 2, s. 149, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 16.
[186] Vâkıdı, Megâzı.c. 1, s.2O6.
[187] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 37.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/111-112.
[188] Vâkıdî, c. 1, s. 203, İbn Sa'd, c. 2, s. 37, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 3, s. 313, Taberî, Târih, c. 3, s. 12, İbn Esîr, Kâmil,c. 2, s. 151, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 24, Kastalânî, Mevâhibü'l-ledünniye, c. 1, s. 1 21, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s.422.
[189] Vâkidi, c. 1, s. 203-204.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/112.
[190] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 66, Yâkubî, Târih, c. 2, s. 47, İbn Esîr, c. 2, s. 149, Zehebî,Megâzî, s. 136, İbn Haldun, c. 2, ks.2, s. 24.
[191] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 66, Taberî, c. 3, s. 10, Zehebî, s. 135-136, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 11 , Diyarbekrî, c. 1 , s. 419.
[192] Vâkidi, c. 1, s. 203.
[193] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 66, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 202-2, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 312-313, Taberî, Târîh, c. 3, s. 1 0, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 1 49, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 11.
[194] Vâkıdî, c. 1, s. 202-203.
[195] Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 11.
[196] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 37, Taberî, c. 3, s. 1 2, İbn Haldun, Târîh, c. 2, ks. 2, s.24, Kastalânî, Mevâhibü'l-ledün-niye, c. 1, s. 121, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 422.
[197] Vâkıdî, c. 1, s.2O6, Belâzurî, c. 1 , s. 323, İbn Esîr, c. 2, s. 149, İbn Haldun, c. 2,ks. 2, s. 24,Diyarbekrî, c. 1, s. 420.
[198] Vâkıdî, c. 1, s.2O2, İbn Sa'd, c. 2, s. 37, Belâzurî, c. 1, s. 313, İbn Esîr, c. 2, s. 149,Diyarbekrî, c. 1, s. 420.
[199] Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 313, İbn Esîr, c. 2, s. 149, İbn Haldun, c. 2, s. 24.
[200] Vâkıdî, c. 1, s.2O2, İbn Sa'd, c. 2, s. 37, Belâzurî, c. 1, s. 313, İbn Esîr, c. 2, s. 149,Diyarbekrî, c. 1, s. 420.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/112-114.
[201] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 203.
[202] İbn İshâk, İbnHişâm, c. 3, s. 134, Vâkıdî, c. 1, s. 203, İbn Sa'd, c. 2, s. 40, Beyhakî,Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s. 226, EbuFidâ. c. 4. s. 12.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/114.
[203] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 31, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 2, s. 812, Zehebî, Siyerua'lâmi'n-nübelâ, c. 2, s. 72.
[204] İbn Sa'd, c. 2, s. 37, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 2-3.
[205] Vâkidî, Megâzî, c. 1, s. 203-204.
[206] Vâkidi, c. 1, s. 204, Belâzurı, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 31 3.
[207] Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 313-314.
[208] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 204, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 31 4, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1 , s. 420, Hale bî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 489.
[209] Vâkıdî, c. 1, s. 204, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 37.
[210] Aynı kaynaklar.
[211] Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 420.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/114-116.
[212] Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 206.
[213] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 2, s. 272, Hale bî, İnsanu'l-uyûn, c. 2, s. 490.
[214] Vâkıdî, c. 1, s.2O6.
[215] Ezrakî, c. 2, s. 273, Hale bî, c. 2, s. 490.
[216] Vâkıdî, c. 1 , s.2O6.
[217] Vâkidi, t 1, s. 206, Ezrakî, c. 2, s. 272.
[218] Vâkıdî, c. 1, s.2O6.
[219] Vâkıdî, c. 2, s. 206, Ezrakî, c. 2, s. 273, Hale bî, c. 2, s. 490.M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/116-117.
[220] İbn Esîr.Usdu'l-gâbe, c. 1.S”73.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/117.
[221] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sine, c. 3, s. 67, Taberî, Târih, c. 3, s. 1 O, Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s. 225, İbn Esir, Kâmil, c. 2, s. 150, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 3, Ebu'l-Fidâ, elBidâye ve’n-Nihâye, c. 4,10.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/117-118.
[222] Vâkıdî, c. 1 , s.2O8, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 37, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s.314.
[223] Vâkıdî, c. 1, s. 206-207, Diyarbekrî, Târıhul-Hamîs, c. 1, s. 421.M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/118.
[224] Vâkıdî, c. 1,5.208, İbn Sa'd, c. 2, s. 37-38.
[225] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 66-67, Vâki di, 11, s. 208-209, İbn Sa'd, c.2, s. 38, Belâzurî, c. 1, s. 314, Taben, Târih, c. 3, s. 11, Beyhakî, c. 3, s. 225-226, İbn Esîr , c. 2, s. 150, İbn Seyyid, c. 2, s. 3, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 11.
[226] Vâkıdî, c. 1.S.209, İbn Sa'd, c. 2, s. 37-38, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 271, Belâzurî,c. 1.S.314.
[227] Vâkıdî, c. 1.S.209, İbn Sa'd, c. 2, s. 38, Belâzurî, c. 1, s. 314.
[228] İmam Zührî, Megâzî, s. 76, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 209, Abdurrezzak, Musânnef, c. 5, s. 363,İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 38, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 27.
[229] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre,c.3, s. 67, Vâkıdî, c. 1, s. 209, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 3.
[230] Buhâri, Sahîh, c. 5, s. 39, Dârimî, Sünen, c. 2, s. 54-55.
[231] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 67, Vâkıdî, c. 1, s. 209, İbn Sa'd, c. 2, s. 38, Taberî, c. 3, s. 11.
[232] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 67, Taberî, c. 3, s. 11, Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s. 226,İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 150, İbn Seyyid, c.2, s. 3.
[233] İbn İshâk, İbn Hişâm , c. 3, s. 67, Dârimî, Sünen, c. 2, s. 55, Taberî, c. 3, s. 11, Beyhakî, c. 3, s. 26, İbn Esîr, c. 2, s. 150, İbn Seyyid, c.2, s. 3.
[234] Vâkıdî, c. 1.S.210.
[235] Vâkıdî, c. 1,5.210, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 12.
[236] Vâkıdî. c. 1. s. 210. Abdurrezzak. c. 5. s. 363. Ebu'l-Fidâ. c. 4. s. 12.M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/118-119.
[237] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 209.
[238] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 67, Taberî, Târih, c. 3, s. 11.
[239] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 45, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 351, Dârimî, sünen, c. 2, s. 55.
[240] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 210.
[241] Vâkıdî, c. 1, s. 211, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 315, Taberî, Târîh, c. 3, s. 11, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s”2.
[242] Vâkıdî, c. 1 , s.211 , İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1504-1505, Taberî, t 3, s. 11, Ebu'l-Fidâ, c.4, s. 12.
[243] Vâkıdî, c. 1, s. 211-212, Belâzurî, c. 1, s.315.
[244] Vâkıdî, c. 1, s.213.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/120-122.
[245] İbn İshâk. İbn Hişâm, Sîre,c.3, s. 67.
[246] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 213, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 38, İbn Sevvid, U\ûnu'l-eser,c. 2, s. 8.
[247] İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 38.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/122.
[248] Vâkıdî, c. 1, s. 213, 214, İbn Sa'd, c. 2, s. 38.
[249] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 67-68, Taberî, Târih, c. 3, s. 11, Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c.3, s. 226.
[250] Taberî, Tânh, c. 3, s. 11.
[251] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 68, Taberî, c. 3, s. 11 , Beyhakî, c. 3, s. 226, İbn Esîr, Kâmil, c.2, s. 150, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâyeve’n-Nihâye, c. 4, s. 13.
[252] Taberî, Târîh, c. 3, s. 11, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 10.
[253] Zührî, Megâzî, s. 77, İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 67-68, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 214,Abdurrezzak, Musânnef, c. 5, s. 355, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 38, Dârimî, Sünen, c. 2, s. 55, Taberî, Târih, c. 3, s. 12, Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s. 226, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 150, Zehebî, Megâzî, s. 1 33, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 13.
[254] Zührî, Megâzî, s. 77, Abdurrezzak, Musânnef, c. 5, s. 365.
[255] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 68, Dârimî, Sünen, c. 2, s. 55, Taberî, c. 3, s. 12, Beyhakî,Delâil, c. 3, s. 226, İbn Esîr, c. 2, s. 1 50, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 13, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 24, Kastalânî, Mevâhibü'l-ledünniye, c. 1 , s. 120.
[256] Vâkıdî, c. 1, s. 214, İbn Sa'd, c. 2, s. 38, Zehebî, s. 133, Kastalânî, c. 1, s. 120.
[257] Zührî, s. 77, İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 68, Vâkıdî, c. 1 , s. 214, Abdurrezzak, c. 5, s. 365,İ bn Sa'd, c. 2, s. 38, Dârim f, 2. 2, s 55, Taberî, c. 3, s. 12, Beyhakî, c. 3, s. 226, İbn Esîr, c. 2, s. 150, Zehebî, s. 133, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 13, İbn Haldun, c. 2, ks.2, s. 24.
[258] Vâkıdî, c. 1, s. 214, İbn Sa'd, c. 2, s. 68.
[259] Vâkıdî, c. 1, s. 214, İbn Sa'd, c. 2, s. 38, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, t 1, s. 315. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/122-124.
[260] Vâkıdî, c. 1, s. 214, İbn Seyyid.Uyûnu'l-eser.c. 2, s. 4, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 37.
[261] İbn İshâk.İbnHişâm, c. 3, s. 67, Beyhakî, c. 3, s. 226, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 13.M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/124.
[262] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 96, Vâkıdî, c. 1 , s. 264, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s. 24.
[263] Vâkıdî, Megâzî, c. 1 , s.264.
[264] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 96, Vâkıdî, c. 1 , s. 264, İbn Esîr , Usdu'l-gâbe, c. 4, s. 28,Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 37.
[265] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 264.
[266] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 4, s. 208.
[267] Zehebî, Megâzî, s. 176.
[268] İbn İshâk, İbn Hişâm , sîre,c.3, s. 96, Vâki d f, Megâzî, c. 1, s. 264, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ,c.9, s. 24, Delâilü'n-nübüvvie, c. 3, s. 246, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 4, s. 208, Zehebî, Megâzî, s.176, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 37.
[269] İbn Hacer, el-İsâtbe, c. 2, s. 530.
[270] İbn İshâk, İbn Hişâm. c. 3 , s.96, Vâkıdî, c. 1 , s. 264, Beyhakî, c. 9, s. 24, c.3, s. 246, İbnEsîr, c. 4, s. 208, Zehebî, s. 176, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 37.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/124-125.
[271] İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 1168, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 4, s. 208.
[272] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 264, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 1168, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 4, s. 208.
[273] İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 1169, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 4, s. 208.M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/125-126.
[274] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 68, Vâkidî, Megâzî, c. 1, s. 199, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 39, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 150, İbn Seyyid, Uvûnu'l-eser, c. 2, s. 4, Ebu'l-Fidâ, elBidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 13, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 24, Kastalânî, Mevâhib, c. 1, s. 121.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/126.
[275] İbn İshâk, İbn Hişâm, c.3, s. 68, İbn Sa'd, c. 2, s. 39, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 316,Yâkubî, Târîh, c. 2, s. 47, Taberî, Târih, c. 3, s. 1 2, Beyhakî, Delâil ü'n-nübü vve, c. 3, s. 208, 221, 226, Zehebî, Megâzî, s. 133, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 13.
[276] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 215, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 38.
[277] Vâkıdî, c. 1, s. 215, İbn Sa'd, c. 2, s. 38-39, İbn Seyvid, c. 2, s. 8, Zehebî, s. 137, Semhûdî,Vetâu'l-Vefâ, c. 1, s. 283, Kastalânî, c. 1, s. 121-122.
[278] Vâkidi, c. 1, s. 215, İbn Sa'd, c. 2, s. 39.
[279] Vâkıdî, c. 1.S.215, İbn Sa'd, c. 2, s. 39, Belâzurî, c. 1, s. 316, Taberî, c.3, s. 12.
[280] Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 316, Taberî, Târîh, c. 3, s. 12, İbn Seyyid, Uyûn,c. 2, s. 7.
[281] Buhâri, Târîhu'l-kebir, c. 3, Ks. 1, s. 34.
[282] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 215, Semhûdî , Vefâu'l-vefâ, c. 1, s. 283.M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/126-127.
[283] Vâkidi, Megâzî, c. 1, s. 216, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 39.
[284] İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 39, Taberî, Târih, c. 3, s. 12-13.
[285] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 70, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 216, Belâzurî, Ensâb, c. 1, s.31 6, Taberî, Târih, c. 3, s. 12-13, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 15.
[286] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 70, Vâkıdî, c. 1 , s. 216, Belâzurî, Ensâb, c. 1 , s. 316, Taberî,c. 3, s. 12, İbn Haldun, Târîh, c.2,ks. 2, s.25.
[287] Vâkıdî, c. 1, s. 216, Belâzurî, c. 1, s. 316, İbn Haldun, c. 2, ks. 2, s. 25.
[288] Vâkıdî, c. 1.S.216, Belâzurî, c. 1, s.316, Taberî, c. 3, s. 12, İbn Haldun, c. 2, ks. 2, s. 25.
[289] Vâkıdî, c. 1.S.216.
[290] İbn Seyyid-Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 7.
[291] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 70.
[292] Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 563.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/127-128.
[293] Alaüddin Ali, Müsned haşiyesi Kenzu'l-ummâl, c. 4, s. 117.M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/128.
[294] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/128-129.
[295] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 216, 21 7, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 475476.
[296] İbn Hacer, el-İsâbe, c. 1 , s. 482.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/129-130.
[297] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 219.
[298] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 219, İbn Sa'd, c. 2, s. 39, Belâzurî, c. 1, s. 315.
[299] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 219.
[300] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 68, Taberî, Târîh, c. 3, s. 12, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c.
2, s. 4, Zehebî, Megâzî, s. 136, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 14.
[301] Vâkidi, Megâzî, c. 1, s. 219.
[302] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 68, Vâkıdî, c. 1, s. 219, Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 315, İbnSeyyid, Uyun, c. 2, s. 4, Zehebî, Megâzî, s. 136, Ebu'l -Fidâ, c. 4, s. 14, Hale bî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 494.
[303] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 219.
[304] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 68, Vâkıdî, c. 1, s. 219, İbn Seyyid, c. 2, s. 4, Zehebî, s. 136,Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 14.
[305] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 68, Abdurrezzak, Musânnef, c. 5, s. 365, Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s. 220, İbn Esîr, Kâm il, c. 2, s. 150, İbn Seyyid, c. 2, s. 4, Zehebî, s. 136, İbn Haldun, Târîh, c. 2, ks. 2, s. 24, Semhûdi, Vefâu'l-vefâ, c. 1, s. 284.
[306] İbn Sa'd, c. 2, s. 39, Belâzurî, c. 1, s. 315, Taberî, Târîh, c. 3, s. 1 2, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s. 31, Delâil, c. 3, s. 221.
[307] İbn Sa'd.c. 2, s. 39, Taberî, Tefsir, c. 4, s. 73, Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 221, İbn Esîr, c. 2, s”51, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 13, Semhûdî , c. 1, s. 284.
[308] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 112, Taberî, Tefsîr , c. 4, s. 73, Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 221,İbn Seyyid, Uyun, c. 2, s. 4, Zehebî, Megâzî, s. 133.
[309] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 219, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 4, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 14.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/130-132.
[310] İbn İshâk. İbnHişâm, Sîre.c.3, s. 125, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 167-168, Taberî, Tefsir, c. 4, s. 167-168.
[311] Ali İmrân.: 166-167.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/132.
[312] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 68, İbn Seyyid, Uyun, c. 2, s. 4-5, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4. s. 14.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/132.
[313] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 69, Taberî, Târih, c. 3, s. 13, İbn Esîr , Kâmil, c. 2, s”51, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 14.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/133.
[314] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/133.
[315] İbn İshâk, İbn Hişâm , c. 3, s. 69-70, Taberî, Târîh, c. 3, s. 13, Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve,
c. 3, s. 227, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 1 52, İbn Seyyid, Uyünu'l-eser, c. 2, s. 5, Zehebî, Megâzî, s. 136, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 14-15.
[164] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 40, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 288, Hâkim ,Müstedrek, c. 2, s. 296.
[165] İbn Sa'd, c. 2, s. 47, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 293, Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 26, EbuDâvud, Sünen, c. 3, s. 51.
[166] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 224, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 40. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 293, Buhârî, Sâhili, c. 4, s. 26, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3,
[168] Vâkidi, c. 1, s. 224, İbn Sa'd, c. 2, s. 40, Buhârî, c. 5, s. 29.
[169] Buhâri, sahih,c.5, s. 29.
[170] Vâkıdî, c. 1.S.224, İbn Sa'd, c. 2, s. 40, Buhârî, c. 5, s. 29, Taberî, c. 3, s. 14.
[171] İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre, s. 158, İbn Haldun, Târîh, c. 2, ks. 2, s. 24-25.
[172] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 224.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/133-134.
[173] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 221.
[174] Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 423.
[175] Taberî, Târih, c. 3, s. 14.
[176] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 225, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 40.M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/135.
[177] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 72, Vâkıdî, Megâzî , c. 1, s. 234, Belâzurî, Ensâbu'l-eş'âf, c. 1 , s. 317, İbn Hazım, Cevâmiu's-sîre, s. 160.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/135.
[178] Vâkidi, Megâzî, c. 1, s. 259.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/135-136.
[179] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 94, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 325, Taberî, Târih,c. 3, s. 26, Zehebî, Megâzî, s. 167.
[180] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 325.
[181] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 2, s. 164, Vâkıdî, Megâzî, t 1, s. 262, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 325.
[182] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 2, s. 165, Ebu Nuaym , Delâilü’n-Nübüvve, c. 1 , s. 78, İbn Seyyid,Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 208.
[183] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 2, s. 165, Vâkıdî, Megâzî, c. 1 , s. 263, Belâzurî, Ensâb, c. 1, s.325, Ebu Nuaym, Delâilü’n-Nübüvve, c. 1, s. 78, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 208, Zehebî, Megâzî, s. 167.
[184] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 263, Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 325.
[185] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 2, s. 165, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 263, Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 325,Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 78, İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 208, Zehebî, Megâzî, s. 167, Ebu'l-Fidâ, elBidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 36.
[186] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 2, s” 65, Vâkıdî, Megâzî, c. I , s. 263, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c.1, s. 501, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s.79,İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 208, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 37.
[187] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 94, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 263, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 502,Ebu Nuaym, Delâilü’n-Nübüvve, c. 1, s. 79, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 208, Zehebî, Megâzî, s. 167, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s.36.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/136-137.
[188] İbn İshâk. İbnHişâm, Sîre.c.3, s. 129, Vâkıdî, Megâzî, c. 1 , s. 262.
[189] Ebu Dâvud, Sünen, c.3, s. 20, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s” 67, Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s.247-248, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 4, s. 193.
[190] Buhari Sahih. C 3, s. 206.
[191] Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 20, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s. 1 67, Delâilü’n-Nübüvve, c.3, s. 247-248, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 4, s. 193.
[192] Buhârî, sahih,c.3, s. 206.
[193] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 262.
[194] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/137-138.
[195] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 263.
[196] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre,c.3, s. 93, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 263.
[197] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 263.
[198] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre,c.3, s. 93.
[199] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre,c.3, s. 93, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 263.
[200] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 263.
[201] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre,c.3, s. 93, Zehebî, Megâzî, s. 1 66.
[202] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 223.
[203] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 93, Vâkıdî, c. 1, s. 224,İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 163, Zehebî,Megâzî, s. 166.
[204] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 223-224.
[205] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre,c.3, s. 93, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 263, İbn Esîr , Kâmil, c. 2, s”62.
[206] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 263.
[207] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 93, Zehebî, Megâzî, s. 1 66.
[208] Taberî, Târîh, c. 3, s. 26, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 162.
[209] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 93, Vâkıdî, c. 1, s. 263, İbn Esîr, c. 2, s. 162.
[210] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 93, İbn Esîr , c. 2, s. 162, Zehebî, Megâzî, s. 166.
[211] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 263.
[212] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 93, Vâkıdî, c. 1, s. 263, İbn Esîr, c. 2, s. 162.
[213] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 93-94, Zehebî, Megâzî, s. 166.
[214] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 264.
[215] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 94, Taberî, Târih, c. 3, s. 26.
[216] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 264.
[217] İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 162.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/138-140.
[218] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 273, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüwe, c. 2, s. 485, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 427.
[219] Süheyli, Ravdu'l-ünüf, c. 5, s. 463.
[220] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 273, Hâkim , Müstedrek, c. 3, s. 204, Ebu Muaym , Delâilü’n-Nübüvve, c. 2, s. 485.
[221] Vâkıdî, c. 1, s. 273, Ebu Nuaym , Delâilü’n-Nübüvve, c. 2, s. 485, Diyarbekrî, c. 1, s. 427-428.
[222] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 273, Diyarbekrî, c. 1, s. 428.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/140-141.
[223] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 93, Vâkidî, Megâzî, c. 1, s. 233, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf,
c. 1, s. 322, Taberî, Târih, c. 3, s. 26, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 16, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 16, Zehebî, Megâzî, s. 166.
[224] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 93, Vâkidî, Megâzî, d, s. 233, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c.1, s. 322, Taberî, Târih, c. 3, s. 26, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 16, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 16.
[225] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 233, Belâzurî, Ensâb u'l-eş râf, c. 1, s. 322, İbn Esîr, Usdu'l -gâbe,c.2, s”7, İbn Seyyid, Uyûnu11-eser, c. 2, s. 16.
[226] Vâkıdî, Megâzi, c. 1, s. 233-234.
[227] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 93, Vâkıdî, Megâzî , c. 1, s. 233-234, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 322, Taberî, Târih, c. 3, s. 26, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 16-17, İbn Seyyid, Uyûnu'leser, c. 2, s. 16.
[228] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/141-142.
[229] Taberî, Târih, c. 3, s. 11.
[230] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 70, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 220, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 40, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 316, Taberî, Târih, c. 3, s. 13, Beyhakî, Delâilü'nnübüwe, c. 3, s. 220, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 151-152, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 7, Zehebî, Megâzî, s. 136, İbn Haldun, Târîh, c. 2, ks. 2, s. 25.
[231] Vâkidi, Megâzî, c. 1, s. 239, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 40, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 316-317.
[232] Vâkıdı, Megâzı, c. 1, s. 239, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 42.M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/142-143.
[233] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 72, Taberî, Târih, c. 3, s. 16, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s”52, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 9.
[234] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 221.
[235] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 72, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 221, Taberî, Târih, c. 3, s.16, İbn Seyvid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 9.
[236] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 221.
[237] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 72, Taberî, Târih, c. 3, s. 16, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s”52, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 9.
[238] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 72, Taberî, Târih, c. 3, s. 16, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s”52, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 9.
[239] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 72, Taberî, Târih, c. 3, s. 16, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s”52, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 9.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/143.
[240] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 71, Vâkıdî, Megâzî, c. 1 , s. 205-206, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 282, 313, Fütûhu'l-büldân, c. 1, s. 2-3, İbn Esîr , Kâmil, c. 2, s. 149, Ebu'l-Fidâ, elBidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 11.
[241] Vâkidi, Megâzî, c. 1, s. 205, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1 , s. 313.
[242] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sıre, c. 3, s. 73, Vâkıdı, Megâzî, c. 1, s. 206, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s.149, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 16.
[243] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 206.
[244] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 37.
[245] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 244, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 12.
[246] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 71, Vâkıdî, c. 1, s. 223, İbn Sa'd, c. 2, s. 48, Belâzurî, c. 1, s.320, Taberî, Târîh, c. 3, s. 16, İbn Seyyid, c. 2, s. 9, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 16.
[247] Vâkıdî, c. 1, s. 223, İbn Sa'd, c. 2, s. 40, Belâzurî, c. 1, s. 320.
[248] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 71, Vâkıdî, c. 1, s. 223, İbn Sa'd, c. 2, s. 40, Taberî, c. 3, s. 16,İbn Seyyid, c. 2, s. 9, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 16.
[249] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 40.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/144-145.
[250] Vâkidi, Megâzı, c. 1, s. 221-223, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1 , s. 316, Hale bî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 495-496.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/145.
[251] Taberî, Târih, c. 3, s. 16, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 151.M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/145.
[252] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 72, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 225, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 40, Taberî, Târih, c. 3, s. 16, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 9. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/145.
[253] İbn Sa'd. Tabakât. c. 2. s. 40.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/145-146.
[254] Vâkıdî, t 1, s. 225, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 41.
[255] Taberî, Târıh,c.3, s. 15.
[256] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 226, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 41.M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/146.
[257] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/146.
[258] Vâkidi, Megâzî, c. 1, s. 227, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 41.
[259] Vâkıdî, Megâzî.c. 1, s. 227.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/146-147.
[260] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 79.
[261] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 228.
[262] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 79, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 228.
[263] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 228, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 462.
[264] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 79.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/147.
[265] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 228.
[266] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 228, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1 , s. 55, Taberî, Târih, c. 3, s. 17.
[267] İbn Esir, Kâmil, c. 2, s. 154,İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, t 2, s. 11.M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/148.
[268] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 257, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 321, Hale bî, İnsânu'l-uyûn, c.2, s. 499
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/148.
[269] Beyhaki, Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s. 227, Zehebî, Megâzî, c. 138.M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/149.
[270] Vâkidi, Megâzî, c. 1, s. 229.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/149.
[271] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 72, Taberî, Târih, c. 3, s. 16, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c.2, s. 9, Zehebî, Megâzî, s. 138.
[272] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 556, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 123.
[273] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 556, Müslim, Sahih, c. 4, s. 1917.
[274] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 556, Ahımed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 123.
[275] Taberî, Târih, c. 3, s. 15, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 230, Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 233, Zehebî, Megâzî, s. 137.
[276] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 71, Taberî, Târih, c. 3, s. 15, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 6,s. 96, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 9, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 15.
[277] Taberî, Târih, c. 3, s. 15, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 230, Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 233, Zehebî, Megâzî, s. 137.
[278] Zehebî, Siyem a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 1 76.
[279] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 71, İbn Sa'd, c. 3, s. 556, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 1 23, Taberî, c. 3, s. 15, Hâkim, c. 3, s. 230, Beyhakî, c.3, s. 233, İbn Esîr, c. 6, s. 96, İbn Seyyid, c. 2, s. 9, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 1 76.
[280] İbn İ shak, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 71, Vâkıdî, Megâzî , c. 1, s. 25 9, Taberî , Târih, c. 3,s. 16, Beyhakî, Delâi lü'n-nübüvve, c. 3, s. 234, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 6, s. 96, İbn Seyyid, Uyûnu'leser, c. 2, s. 9, Zehebî, Megâzî, s. 137, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 15.
[281] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 72, 73, Taberî, Târih, c. 3, s. 15-16, Hâkim, Müstedrek,
c. 3, s. 230-231, Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 233, İbn Seyyid, Uyun, c. 2, s. 9-1 0, Zehebî, Megâzî, s. 137-138, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 16-17.
[282] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 73s. 557, İbn Seyyid, Uyun, c. 2, s. 9, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 176-177, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 16.
[283] İbn İshâk, İbn Hişâm, s. 3, s. 73, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 16-17.
[284] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 73, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 1 0.
[285] Taberî, Târih, c. 3, s. 15, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 231.
[286] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 73.
[287] Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 231, Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s. 233.
[288] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 73, Taberî, Târih, c. 3, s. 15, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s.231 , Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 233, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 1 0, Zehebî, Megâzî, s. 137, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 1 7.
[289] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 73, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 17.M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/149-152.
[290] Taberî, Târîh, c. 3, s. 17, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 154, Muhibbül-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c.2, s. 227, Taberâniden naklen Alâüddin Ali, Keniu'l-umm âl, c. 13, s. 143-144.
[291] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 106, Taberî, Târih, c. 3, s. 17, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s”54, Muhibbü't-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ. c. 2. s. 227. Keniu'l-umm âl. c. 1 3. s. 143-144. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/152-153.
[292] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 261, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 2, s. 496, İbn Esîr , Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 222.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/153-154.
[293] İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 879, Süheylf, Ravdu'l-ünüf, c. 6, s. 45, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe,c. 3, s. 195, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 20, Zehebî, Megâzî, s. 149, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâ ye ve’nnihâye, c. 44, s. 42, Kastalânî, Mevâhibü'l-ledünniye, c. 1, s. 125.
[294] Kastalâni, Mevâhibü'l-ledünniye, c. 1, s. 125, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 433.M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/154.
[295] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 308, Buhârî, Sahih, c. 5, s. 30, Nesâf, Sünen, c. 6, s. 33, Bevtıakf, Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s. 43, Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s. 243.
[296] İbn Esîr. Usdu'l-aâbe. c. 6. s. 226.
[297] Zehebî, Siyeru a’lami’n-nübelâ, c. 1, s”83.
[298] İbn Abdilberr, İstiâb, c.3, s”169, İbn Esîr. Usdu'l-gâbe. c. 4, s.208.
[299] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/154-155.
[300] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 12, Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s. 243, İbnAbdilberr, İstiâb, c. 1, s. 373, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 53, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 131.
[301] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 12, Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 243.
[302] Taberî, Târih, c. 3, s. 16, Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 227, İbn Esir, Kâmil, c. 2, s. 153, Zehebî,Megâzî, s. 138.
[303] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre,c.3, s. 74, 76, Taberî, Târîh, c. 3, s. 18.
[304] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c.3, s. 82, Taberî, Târih, c. 3, s. 16, Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 227,İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 11, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 22, Kastalânî, Mevâhibü'l-ledünniye, c. 1, s. 122.
[305] İbn İshâk, İbn Hişâm , Sîre, c. 3, s. 82, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 229, Taben, Târih, c. 3, s. 16-1 7, Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 228, İbn Seyyid,Uyun, c. 2, s. 11, Zehebî, Megâzî, s.:. 144, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 22.
[306] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 47, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 293, Buhârî, sahih, c. 4, s. 26.
[307] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 239.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/155-156.
[308] Buhârî, Sahih, c. 5, s. 36, Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s. 242, Zehebî, Megâzî, s. 146.
[309] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 76, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 129, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 18.
[310] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 501, Buhârî, Sahih, c. 5, s. 37, Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s. 242, Zehebî, Megâzî, s. 1 46.
[311] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 76, Vâkıdî, Megâzî , c. 1, s. 285, Ahmed b. Hanbel,Müsned, c. 5, s. 501, Belâzurî,Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 322, Taberî, Târih, c. 3, s” 8, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 156, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 10, Zehebî, Siyerua'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 129, Ebu'lFidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 19.
[312] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 501, Buhârî, Sahih, c. 5, s. 37, Beyhakî, Delâil, c. 3, s.242, Zehebî, Megâzî , s. 146, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 19.
[313] İbn İshâk, İbn Hişâm , c. 3, s. 76, Taberî, c. 3, s. 1 8, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 156, İbnSeyyid, Uyun, c. 2, s. 10, Zehebî, siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 129, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 18.
[314] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 501, Buhârî, c. 5, s. 37, Beyhakî, c. 3, s. 242.
[315] Vâkıdî, Megâzî , c. 1, s. 285.
[316] Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 243, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1 , s.373, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 53, Zehebî, Megâzî, s. 146.
[317] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 76, Vâkıdî, c. 1 , s. 285, 286, 287, Buhârî, c.5, s. 37, Taberî, c.3, s. 18, Beyhakî, c. 3, s. 242, İbn Esîr, c. 2, s. 156, İbn Seyyid, c. 2, s. 1 0, Zehebî, s. 146-147.
[318] Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 1 27.
[319] İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 372, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 127.
[320] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/156-157.
[321] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 273.
[322] İ bn İ shak, İbn Hi şam, Sîre, c. 3, s. 79, Vâkıdî, Megâzî , c. 1, s. 27 3, Taberî , Târih, c. 3, s. 21, Beyhakî, D e lâi lü'n-nübüvve, c. 3, s. 246.
[323] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 273, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s. 88.
[324] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 79, Vâkıdi, Megâzi, c. 1, s. 27 3, Taberi, Târih, c. 3, s. 21, Beyhakî, De lâi lü'n-nübüvve, c. 3, s. 246, Sünen, c. 9, s. 88.
[325] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 273-274, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s. 88.
[326] İbn İshâk, İbn Hişâm , Sîre, c. 3, s. 79, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 273, Taberî, Târîh, c. 3, s.21, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s. 88.
[327] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 79, Vâkidi, M e gâzi, c. 1 , s. 273-274, Ta ben, Târih, c.3, s. 21 , Beyhaki, Sünenü'l-k übrâ, c. 9, s. 88, Zehebî, Megâzî, s. 152, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’nnihâye, c. 4, s. 21.
[328] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 274, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s. 88.
[329] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 79, Taberî, Târîh, c. 3, s. 21, Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c.3, s. 246, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 381, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 66, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 11, Zehebî, Megâzî, s. 152, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 21.
[330] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 66.
[331] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/157-158.
[332] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 47, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 293, Buhârî, sahih, c. 4, s. 26, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 25.
[333] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 229-230, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 475-76.
[334] Vâkidi, c. 1, s. 229-230, İbn Sa'd, c. 2, s. 41-42, c. 3, s. 475-476, Taben, c. 3, s. 15.
[335] Taberı, Târih, c. 3, s. 15.
[336] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 232.
[337] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 232, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 476.M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/159-160.
[338] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 42.
[339] Vâkidî, c. 1, s. 240, İbn Sa'd, c. 2, s. 42, İbn Seyyid, t 2, s. 12.
[340] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 240, Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl (Müsned haşiyesinde), c. 4, s”14-115.
[341] Vâkıdı, Megâzî, c. 1, s. 240, Belâzurî, Ensâbu'l-esrâf, c. 1 , s. 318.
[342] Taberî, Târih, c. 3, s. 20, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 23.
[343] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 240, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 46, Taberî, Târfi-ı, c. 3, s.20, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 23.
[344] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre,c.3, s. 86, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 241, Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s. 234, İbn Seyyid, Uyünu'l-eser, c. 2, s. 13, Zehebî, Megâzî, s. 140.
[345] Nesâi, Sünen, c. 6, s. 29-30, Zehebî, Siyeru a'lâm i'n-nübelâ, c. 1, s. 16-17.* İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, c. 2, s. 106.
[346] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 286, Müslim, Sahîh, c. 3, s. 141 5, Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s. 234-235, Zehebî, Megâzî, s. 140.
[347] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 254, İbn Asâkfr, Târîh, c. 7, s. 78.
[348] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 254, İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 217, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 1 58.
[349] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 85, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 254-255, Tirmizî, Sünen, c.5, s. 644, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 376.
[350] Vâkidi, Megâzî, c. 1, s. 256.
[351] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 4, s. 98, Heysemî, Mean au'z-zevâid, c. 6, s. 11 2, Alâüddin Ali,Kenzu'l-ummâl (Müsned haşiyesi), c. 4, s. 111-112.
[352] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 283.
[353] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 257, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 245-246.
[354] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 243.
[355] Buhârî, Sahîh, c. 5, s. 33, Müslim, Sahîh, c. 3, s. 1443, Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s.246, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 2, s. 20, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 27.
[356] Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 26.
[357] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 87, Taberî, TârıVı, c. 3, s. 1 8, Beyhakî, Delâil, c. 3, s.239, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 66-67, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 27.
[358] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 253, İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 471, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 49,İbn Abdilberr, İstiâb, c. 2, s.662-663, Zehebî, Siyeru a'lâm i'n-nübelâ, c. 1, s. 37.
[359] İbn İshâk, Sîre, c. 3, s. 87, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 34, Heysemî,Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 113.
[360] Vâkıdî, c. 1, s. 260, 261, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 17.
[361] Ebu Muaym, Delâilü’n-Nübüvve, c. 2, s. 484, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 113.
[362] İbn İshâk, c. 3, s. 87, Vâkıdî, c. 1, s. 242, İbn Sa'd, c. 3, s. 453, Taberî, Târîh, c. 3, s. 18,Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 295, Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 251-252, İbn Abdilberr, c. 3, s. 1275.
[363] Ebu Nuaym, Delâil, c. 2, s. 484, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 113.
[364] İbn İshâk, c. 3, s. 87, Vâkıdî, c. 1, s. 242, İbn Sa'd, c. 3, s. 453, Taberî, c. 3, s. 18, EbuNuaym, c. 2, s. 484, Beyhakî, c.3, s. 251, İbn Abdilberr, c. 3, s. 1275, Zehebî, Megâzî, s. 156.
[365] Vâkıdî, c. 1, s. 274-275, Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 326, İbn Abdilberr, c. 1, s. 297, c. 4, s”562, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 5, s. 462.
[366] İbn Abdilberr, c. 1, s. 297, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 1 , s. 406, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 1, s.284.
[367] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 275, Belâzurî, Ensâbu'l-esrâf, c. 1 , s. 326, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 1, s. 284.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/160-172.
[368] Vâkıdî, c. 1, s. 243-244, İbn Sa'd, Tabak âtü'l-kübrâ, c. 4, s. 125, Belâzurî, c. 1, s. 319, İbnEsîr, Kâmil, c. 2, s. 154-155.
[369] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 238, İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, c. 2, s. 109, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâyeve’n-Nihâye, c. 4, s. 30.
[370] Vâkıdî, c. 1, s. 268, İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 412, Belâzurî, c. 1, s. 325, İbn Abdilberr, c.4, s. 1948, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 7, s. 371 , Zehebî, Siyer, c. 2, s. 202.
[371] İbn İshâk, c. 3, s. 86-87, Vâkıdî, c. 1, s. 268-269, İbn Sa'd, c. 8, s. 413, İbnSeyyid, Uyun, c.2, s. 13, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 34.
[372] Vâkıdî, c. 1, s. 270, İbn Sa'd, c. 8, s. 413-414, Zehebî, c. 2, s. 202.
[373] İbn İshâk, c. 3, s. 87, Vâkidf, c. 1, s. 269, İbn Sa'd.c. 8, s. 41 3, İbn Seyyid, c. 2, s. 13-1 4,Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 34.
[374] Vâkıdı, c. 1, s. 270, İbn Sa'd, c. 8, s. 413.
[375] Vâkıdî, c. 1, s. 269, İbn Sa'd, c. 8, s. 413-415.
[376] İbn Sa'd, Tabakâtü 'l-kübrâ, c. 3, s. 120, D iyarb ekrf, T ârfhu'l -ha m fs, c. 1, s. 426, H ale bf, İ nsânu'l -uyun, c. 2, s. 544.
[377] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 77, Taberî, Târih, c. 3, s. 18, Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s. 238, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 155, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 1 03.
[378] Taberî, Târîh, c. 3, s. 17, Zehebî, Megâzî, s. 143.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/172-175.
[379] Yâkubî, Târih, c. 2, s. 27.
[380] Taberî, c. 3, s. 20, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 1 56.
[381] Vâkidi, Megâzı, c. 1, s. 280, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1 , s. 326-327.M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/175-176.
[382] Taberî, TâriTı, c. 3, s. 20, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 157.
[383] Ahmed b. Hanbel, Müsnecl, c. 3, s. 201, Buhârî, Sahîh, c. 3, s. 205, Taberî, c. 3, s. 20, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s. 44, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 108, İbn Esîr, c. 2, s. 1 57, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 23, Zehebî, Megâzî, s. 148, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 31.
[384] Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 253, Müslim, Sahîh, c. 3, s. 1512, Beyhakî, c. 9, s. 44, Ebu'l-Fidâ,c. 4, s. 31.
[385] Buhârî, t 3, s. 205, İbn Abdilberr, c. 1 , s”O9, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 1 , s. 155, Zehebî, s”48.
[386] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 88, Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s. 245.
[387] Ebu Yûsuf, Kitâbu'l-harac, s. 43.
[388] İbn İshâk, c. 3, s. 88, Taberî, c. 3, s. 19, Zehebî, s. 152.
[389] Ahmedb. Hanbel, c. 3, s. 253, Beyhakî, c. 9, s. 44, İbn Esîr, c. 1 , s. 155.
[390] Buhârî, c. 3, s. 205, İbn Abdilberr, c. 1, s. 109, Beyhakî, c. 3, s. 245, İbn Esîr, c. 1, s. 1 55,İbn Seyyid, c. 2, s. 23.
[391] Vâkıdî, Megâzî , c. 1, s. 280.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/176-178.
[392] İbn Sa'd, Tabak âtü'l-kübrâ, c. 3, s. 378, İbn Abdilberr, c. 2, s. 550, İbn Esir, c. 2, s. 286, İbn Seyyid, c. 2, s.24, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 216.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/178.
[393] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 84-85, Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s. 274, İbnSeyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 12-13, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 22-23.
[394] İbn İshâk, c. 3, s. 85, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 243-245, İbn Seyyid, c. 2, s. 12-13, Zehebî,Megâzî, s. 155,156, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 23-24.
[395] İbn İshâk, c. 3, s. 85, Vâkidf, c. 1, s. 243-244, Belâzurî, Ensâbu'l-eşraf,c. 1, s. 319-321, İbnSeyyid, c. 2, s. 13.
[396] Vâkıdî, c. 1, s. 246-247, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 410, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s.27, Beyhakî, c. 3, s. 263.
[397] İbn İshâk, c. 3, s. 85, Vâkıdî, c. 1, s. 245, İbn Sa'd, c. 2, s. 45, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.3, s. 201, İmam MuhaMMed, Şiyeru'l-kebfr, c. 1, s. 127, Buhârî, Sahih, c. 5, s. 35, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 1336, Belâzurî, c. 1, s. 320-321 , Beyhakî, c. 3, s. 262, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 155, İbn Seyyid, c. 2, s. 12, Zehebî, s. 152, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 24-29.
[398] İmam Zührî, Megâzî, s. 78, Abdurrezzak, Musânnef, c. 5, s. 367.
[399] Kadı lyaz, eş-Şifâ, c. 1, s. 78-79.
[400] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 441, Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 151 .
[401] Musâ b. Ukbe'den naklen İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 24, Taberânfden sahih birsenedle naklen Heysemî, M ecm au'z-zevâid, c. 6, s. 117.
[402] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 91, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 288, Buhârî, c. 5,s. 37-38, Taberî, Târih, c. 3, s. 20, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 1, s. 269.
[403] İbn İshâk, c. 3, s. 91, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 245, Taberî, Târih, c. 3, s. 20, Beyhakî,Delâil, c. 3, s. 265, İbn Seyyid, c. 2, s. 15, Zehebî, s. 155, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 30.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/178-181.
[404] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 88.
[405] Zührî, Megâzî, s.77, İbn İshâk, c. 3, s. 88, Abdurrezzak, c. 5, s. 365, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 46, Taberî, c.3, s. 19, İbnEsîr, Kâmil, t 2, s. 157, İbn Seyyid, c. 2, s. 14, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 35.
[406] İbn İshâk, c. 3, s. 88, Taberî, c. 3, s. 19, İbn Esîr, c. 2, s. 157, İbn Se^id, c. 2, s. 14, Zehebî, s. 147, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 35.
[407] Vâkidî, Megâzî, c. 1, s. 236.
[408] İbn İshâk, c.3, s. 88, Vâkıdî, c. 1, s. 236, Taberî, c. 3, s. 19, İbn Esir, c. 2, s. 157.
[409] Zührî, s. 77, İbn İshâk, c. 3, s. 88, Vâkidî, c. 1, s. 236, Abdurrezzak, c. 5, s. 365, İbn Sa'd, c.2, s. 46, Taberî, c. 3, s. 19, İbn Esîr, c. 2, s. 1 57, İbn Seyyid, c. 2, s. 14, Zehebî, s. 147, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 35.
[410] İbn Esîr, c. 2, s. 157.
[411] Zührî, s. 77, İbn İshâk, c.3, s. 88, Vâkıdî, c. 1, s. 236, Abdurrezzak, Musânnef, c. 5, s. 365,İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 46, Taberî, c. 3, s. 19, İbn Esîr, c. 2, s. 157, İbn Seyyid, c. 2, s. 14, Zehebî, s. 147, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 35.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/181-182.
[412] İbn İshâk, İbn Hişâm , Sîre, c. 3, s. 89, Taberî, Târih, c. 3, s. 19, Beyhakî, Delâil, c. 3, s.237, İbn Esîr , Kâmil, c. 2, s. 157.
[413] İbn İshâk, c. 3, s. 89, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s 251, Taberı, c. 3, s. 19, Beyhakî, c. 3, s. 237-238, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 32.
[414] Taberî, c. 3, s. 20.
[415] İbn İshâk, c. 3, s. 89, Vâkidi, c. 1, s. 251, Taberî, c. 3, s. 20, Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 327, Beyhakî, c. 3, s. 237-238.
[416] Vâkıdî, c. 1, s.25O, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 46, Hâkim, c. 2, s. 327, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 15.
[417] İbn İshâk, c. 3, s. 89, Taben, c. 3, s. 19, İbn Seyyid, c. 2, s. 16.
[418] İbn İshâk, c. 3, s. 89, Vâki cif, c. 1, s. 251, Taberî, c. 3, s. 19, İbn Esîr, c. 2, s. 157.
[419] Vâkıdî, c. 1, s.251.
[420] İbn İshâk, c. 3, s. 89, Taberî, c. 3, s. 19, İbn Esîr, c. 2, s. 157, İbn Seyyid, c. 2, s. 15, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 35.
[421] Vâkıdî, c. 1, s. 252, Hâkim, c. 2, s. 327, Beyhakî, c. 3, s. 259, Zehebî, s. 1 44, Ebu'l-Fidâ, c.4, s. 32.
[422] Taberî, c. 3, s. 20.
[423] Vâkıdî, c. 1, s. 252, İbn Sa'd, c. 2, s. 46.
[424] İbn İshâk, c. 3, s. 89, Taberî, c. 3, s. 20, İbn Esîr, c. 2, s. 157, İbn Seyyid, c. 2, s. 15.
[425] Vâkıdî, c. 1,5.251, İbn Sa'd, c. 2, s. 46, Zehebî, s. 144.
[426] Vâkıdî, c. 1, s. 243-244, İbn Sa'd, c. 4, s. 125, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 31 9.
[427] İbn İshâk, c. 3, s. 89, Vâkıdî, c. 1, s. 252, Taberî, c. 3, s. 19, İbn Esîr, c. 2, s. 15, İbnSeyyid, c. 2, s. 15, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 35.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/182-184.
[428] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 90-91, Vâkıcif, Megâzi, c. 1, s. 249, İ b n S a'd, Tabakâtü"l-kübrâ, c. 2, s. 48, Taberî, T ârîh, c. 2, s. 20, Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s. 215, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 157, İbn Seyyid, Uyünu'l-eser, c. 2, s. 15, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ye'n-Nihâye, c. 4, s. 35-36.
[429] Vâkıdî, c. 1, s. 249.
[430] İbn İshâk, c. 3, s. 90-91, Taberî, c. 3, s. 20, Beyhakî, c. 3, s. 215, İbn Seyyid, c. 2, s. 15,Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 35-36.
[431] İbn İshâk, c. 3, s. 91, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 36.
[432] İbn İshâk, c. 3, s. 91, Taberî, c. 3, s. 21, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 36.
[433] İbn İshâk, c. 3, s. 91, Vâkıdî, 11 , s. 295, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 88, Taberî, c.3, s. 21, Beyhakî, c. 3, s. 238, İbn Esîr, c. 2, s. 1 59, İbn Seyyid, c. 2, s. 15, Zehebî, Siyeru a'lâmi'nnübelâ, c. 2, s. 244, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 36.
[434] İbn İshâk, c. 3, s. 91, Taberî, c. 3, s. 21.
[435] Taberî, c. 3, s. 21.
[436] İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, c. 2, s. 1 06.
[437] İbn İshâk, c. 3, s. 91, Taberî, c. 3, s. 21.
[438] İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, c. 2, s. 106.
[439] Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 2, s. 244.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/184-185.
[440] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 91 -92, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 365, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 643-644, Taberî, Târih, c. 3, s. 21, Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s. 238, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 158, İbn Seyyid, Uyünu'l-eser, c. 2, s. 15, Zehebî, Megâzî, s. 1 48, Ebu'l-Fidâ, elBidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 36.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/185-186.
[441] İbnİshâk,c.3, s.92, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 294, İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, c. 2, s. 104, İbnSeyyid, c. 2, s. 16, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s.36.
[442] İbn İshâk,c.3, s. 92, İbn Seyyid, c. 2, s. 16, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 36.M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/186.
[443] Vâkıdî, c. 1, s. 295, Beyhakî, c. 3, s. 273.
[444] Buhâri , Sahıh, c. 5, s. 34.
[445] Belâzuri, Ensâb, c. 1, s. 327, Beyhakî, c. 3, s. 272, Zehebî, Megâzî, s. 158.
[446] İbn İshâk, c. 3, s. 122, Vâkıdı, c. 1, s. 296.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/186-187.
[447] İbnİshâk,İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 96-97, İbn EsTr,Kâmil,c. 2, s. 159, İbnSeyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 18, Zehebî, Megâzî, s. 167, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâve, c. 4, s. 37. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/187.
[448] Vâkidi, Megâzî, c. 1, s. 236-237.
[449] Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 1 32.
[450] Vâkidi, Megâzî, c. 1, s. 274, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 329-330.M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/187-189.
[451] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 99, Taberî, TârıVı, c. 3, s. 24, İbn Esîr , Kâmil, c. 2, s”60, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n- c. 4, s. 38.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/189.
[452] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 236-237.
[453] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 296, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1 , s. 327.
[454] İbn Sa'd, Tabak âtü'l-kübrâ, c. 2, s. 47, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 293, Buhârî, sahih, c. 4, s. 27, Taberî, Târih, c. 3, s. 24, Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s. 268, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 160, Zehebî, Megâzî, s. 139.
[455] İbn İshâk, İbn Hişâm , Sîre, c. 3, s. 99, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 297, Taberî, Târih, c. 3, s.24, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 160, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 18.
[456] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 288, Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 327, Hâkim, M üstedrek,
c. 2, s. 297, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 3, s. 270-271, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 111.
[457] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 99, Vâkıdî, c. 1, s. 297, Taberî, c. 3, s. 24, İbnEsîr, c. 2, s. 160,İbn Seyyid, c. 2, s. 18.
[458] Zührî, Megâzî, s. 77, İbn Sa'd, c. 2, s. 47, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 293, Buhârî, sahih, c. 4, s. 27, Taben, c. 3, s. 24, Beyhakî, c. 3, s. 268, Zehebî, Megâzî, s. 139.
[459] İbn Sa'd, Tabak âtü'l-kübrâ, c. 2, s. 47, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 293, Buhârî, sahih, c. 4, s. 27, Taberî, Târih, c. 3, s. 24, Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s. 268, Zehebî, Megâzî, s. 139.
[460] İbn İshâk, İbn Hişâm.Sîre, c. 3, s. 99, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 297, Taberî, c. 3, s. 24, İbnEsîr, Kâmil, c. 2, s. 160, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 18.
[461] Zühri, Megâzî, s. 77-78, Vâkıdî, c. 1, s. 297, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 288, Hâkim,Müstedrek, c. 2, s. 297, Beyhakî, c. 3, s. 271, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 111.
[462] Vâkıdî, c. 1, s.297, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 288, Hâkim, c. 2, s. 297, Beyhakî, c. 3, 271,Heysemî, c. 6, s. 111.
[463] İbn İshâk, c. 3, s. 99, Vâkıdî, c. 1, s. 296-297, İbn Sa'd, c. 2, s. 47, Müsned, c. 4, s. 293,
Buhârî, Sahih, c. 4, s. 27, Taberî, c. 3, s. 24, Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 297, Beyhakî, c. 3, s. 271, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 160, İbn Seyyid, c. 2, s. 15, Zehebî, s. 139, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 38, Heysemî, c. 6, s. 111.
[464] İbn Sa'd, c. 2, s. 47, Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 293, Buhârî, c. 4, s. 27, Taberî, c. 3, s. 24, Beyhakî, c. 3, s. 268, İbn Esîr, c. 2, s. 160.
[465] İbn Sa'd, c. 2, s. 48, Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 293, Buhârî, c. 4, s. 27, Taberî, c. 3, s. 24, Beyhakî, c. 3, s. 268, İbn Esîr, c. 2, s. 160, Zehebî, s. 139.
[466] İbn İshâk, c. 3, s. 99, Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 288, Hâkim, c. 2, s. 297.
[467] Vâkıdî, c. 1, s. 297, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 288.
[468] İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 48, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 293, Buhârî, Sahih, c. 4, s.27, Taberî, Târih, c. 3, s. 24, Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 268, İbn Esîr, c. 2, s. 160, Zehebî, Megâzî, s. 139, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 40.
[469] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 100, Vâkidi, Megâzi, c. 1, s. 297, İ bn Sa'd, Tabak âtü'l -k übrâ, c. 2, s. 59, Taberî, Târih, c. 3, s. 24, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 19, Ebu'l-Fidâ, elBidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 38.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/189-192.
[470] Buhâri , Sahih, c. 5, s. 38.
[471] İbn İshâk,c.3, s. 100, Taberî, c. 3, s. 24, İbn Esîr , c. 2, s. 160-161, İbn Se^id, c. 2, s. 19,Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 38.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/193.
[472] İbn İshâk, c. 3, s. 108-110, Taberî, c. 3, s. 28, Beyhakî, t 3, s. 315, İbn Esîr, c. 2, s. 164, İbnSeyyid, c. 2, s. 37, Zehebî, s. 182, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 51.
[473] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 110, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 51.
[474] Vâkıdı,Megâzı,c. 1, s. 339.
[475] Vâkıdı, Megâzî, c. 1, s. 299.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/193-194.
[476] İbn İshâk, c. 3, s. 1 00, Taberî, Târih, c. 3, s. 24, Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s. 285,İbn Esir, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 349, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 1 9, Zehebî, Siyeru a'lâmi'nnübelâ, c. 1, s. 230, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 39.
[477] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 523, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 2, s. 590.
[478] İbn İshâk, c. 3, s. 100, Taberî, c. 3, s. 24, Beyhakî, c. 3, s. 285, İbn Esir.c. 2, s. 249.
[479] İbn İshâk, c. 3, s. 100, Vâkıdî, c. 1, s. 293, İbn Abdilberr, c. 2, s. 590, Beyhakî, c. 3, s. 285,İbn Esîr, c. 2, s. 349, İbn Seyyid, c. 2, s. 19, Zehebî, Siyeru a'lâm i'n-nübelâ, c. 1, s. 230, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 39.
[480] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 293, İbn Abdilberr, c. 2, s. 590, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 349.
[481] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 100-101, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 293, Taberî, Târih, c.3, s. 24, Hâkim, M üstedrek, c. 3, s. 201, Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s. 285, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 2, s. 590, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 249, İbn Seyyid,Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 19, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 230, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 39.
[482] Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 201, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1 , s. 231.
[483] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 293.
[484] İbn Abdilberr, c. 2, s. 590, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 349.M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/194-195.
[485] Vâkıdî, Megâzî.c. 1, s. 309.
[486] Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 199, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 134.
[487] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 286, Taberî, Tarih, c. 3, s. 25, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1 , s. 373, Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 285, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe,c.2, s. 53, İbn Seyyid, Uyun, c. 2, s. 19, Ebu'lFidâ, c. 4, s. 39.
[488] İbn İshâk, c.3, s. 101, Taberî, c. 3, s. 25, İbn Abdilberr, c. 1, s. 373, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 39.
[489] İbnİshâk,c. 3, s. 101, Vâkıdî, c. 1, s. 290, Taben, c.3, s. 25, Beyhakî, c. 3, s. 286, İbnAbdilberr, c. 1, s. 373, Zehebî, Siyer, t 1, s. 132, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 39.
[490] İbn İshâk, c. 3, s. 101, Te beri, c. 3, s. 25, Beyhakî, c. 3, s. 386, İbn Esîr , Kâmil, c. 2, s”61, Zehebî, Megâzî, s. 166, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s.39.
[491] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 14, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 128, Tirmizî, sünen, c. 3, s. 336.
[492] İbn İshâk, c.3, s. 101-102, Taberî,c.3, s. 25, Beyhakî, c.3, s. 286, İbn Esîr, c. 2, s. 1 61, Zehebî, s. 166, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 39.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/196-197.
[493] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 103, Taberî, TârıVı, c. 3, s. 25, Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s. 286, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 161-1 62, Zehebî, Megâzî, s. 169-170. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/197-198.
[494] Ebu Nuaym,Hilyetü'l-evliyâ, c. 2, s. 71, Vâkıdî, Megâzî, c. 1,5.249.
[495] Buhârî , Sahih, c. 3, s. 221 -222.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/198.
[496] Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 195, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 485-488.
[497] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 14, Ahmed b. Hanbel, Müsned,c.3, s. 128, Ebu Dâvud, sünen, c. 3, s. 195.
[498] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 165.
[499] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 311, İbn Sa'd, c. 3, s. 14-16, Heysem t, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s”19.
[500] Nesâf, Sünen, c. 4, s. 81.
[501] Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 19, Nesâf, Sünen, c. 4, s. 81.
[502] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 19, Nesâf, c. 4, s. 83, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 4, s.34.
[503] Nesâi, Sünen, c. 4, s. 81, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 4, s. 34.
[504] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 20, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 336.
[505] Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 19, Belâzurî, Ensâb, c. 1 , s. 336, Nesâf, c. 4, s. 83, Beyhakî, c. 4,
s. 34.
[506] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 104, Belâzurî, c. 1, s. 336.
[507] İbn S’ad Tabakat, c.3, s”0, Belâzurî, c. 1, s. 336.
[508] İbn İshâk, c. 3, s”03, İbn S’ad c.3, s”0.
[509] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/198-200.
[510] İbn İshâk, c. 3, s”04, İbn S’ad, c.3, s.562 , Taberi, Tarih, c.3, s.26-27.
[511] İbn Sa'd, c. 3, s. 562.
[512] İbn İshâk, c. 3, s. 104, İbn Sa'd, c. 3, s. 562, Taberî, c. 3, s. 26.
[513] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 44, İbn Seyyid, Uvûnu'l-eser, c. 2, s. 20-21.
[514] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 553, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 21.
[515] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 277.
[516] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 121-122.
[517] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/200-202.
[518] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 103, Taberî, TârıVı, c. 3, s. 26, Bevfıakf, Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s. 290, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 162, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 43. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/202.
[519] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s”35, Tirmizi Sünen, c.5, s.299.
[520] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 133.
[521] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 300.
[522] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 43.
[523] Belâzuri, Ensâbu’l-eşraf, c. 1, s.328.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/202.
[524] İbn İshâk.c. 3, s. 103-104, Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 431 .Buhârî, Sahîh, c. 2, s. 94, EbuDâvud, Sünen, c. 3, s. 196, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 485, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 4, s. 11 , İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 21, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 42.
[525] İbnİshâk, c. 3, s. 104, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 309, Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 431, Nesâf, c.4, s. 78, Beyhakî, c. 4, s. 11 , İbn Seyyid, c. 2, s. 21, Zehebî, Megâzî, s. 151 , Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 42.
[526] Vâki dr, c. 1, s. 309, Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 431 , Nesâf, c. 4, s. 78, Beyhakî, c. 4, s. 11 ,İbn Seyyid, c. 2, s. 21, Zehebî, c. 151, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 42.
[527] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 126, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 325-326, Ahmed b. Hanbel,Müsned, c. 1, s. 265-266, Ebu Dâ'vud, Sünen, c. 3, s. 15, Taberî, Tefsîr , c. 4, s. 1 70-1 71, Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 88, 297-298.
[528] İbn İshâk, c. 3, s. 127, Vâkıdî, c. 1, s. 326, Müslim , Sahîh, c. 3, s. 1 502-1503, Tirmizî, sünen, c. 5, s. 231, Taberî, c. 4, s. 171, Beyhakî, c. 9, s. 163.
[529] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 127.
[530] Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 120, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1 , s. 237.
[531] İbn Abdilberr, İsti âb, c. 3, s. 955-956, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 237.
[532] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 127-128.
[533] Vâkıdî, Megâzî , c. 1, s. 313, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 375, Hâkim, Müstedrek, c.3, s. 28, Zehebî, c. 1, s. 237, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 44.
[534] Mâlik,Muvatta1, c. 2, s. 460, Buhârî, Sahîh, c. 3, s. 203, Müslim, Sahîh, c. 3, s. 1497. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/203-206.
[535] Hâkim, Müstednek, c. 3, s. 29.
[536] Vâkıdî, c. 1.s.313, Taberî, Tefâr, c. 13, s. 142, Ebu'l -Fidâ, c. 4, s. 35.
[537] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 313, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 45.
[538] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 19.
[539] Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye vıe'n-Nihâye, c. 4, s. 45.
[540] Hâkim. Müstednek. c. 3. s. 29.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/206-207.
[541] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 267, İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 563, Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c.3, s. 291, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 22, Zehebî, Siyer, c. 1, s. 236.
[542] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 11 , Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 1443.
[543] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 267, Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s. 294, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 22, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 236, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 43, Semhûdî , Vefâu'l-vefâ, c. 3, s. 937-939.
[544] Mâlik, Muvatta', c. 2, s. 470, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 267, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3,s. 562, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 398, Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 293.
[545] Vâkıdî, Megâzî , c. 1, s. 267, İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 562, Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 293, Zehebî, Siyer, c. 1, s. 236, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 43, Semhûdî , Vefâu'l-vefâ, c. 3, s. 938.
[546] Mâlik, Muvatta', c. 2, s. 470.
[547] Mâlik, Muvatta', c. 2, s. 470, Vâkıdî, c. 1, s. 267, İbn Sa'd, c. 3, s. 562, İbn Seyyid, c. 2, s.22, Zehebî, c. 1, s. 236, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 43, Semhûdî , c. 3, s. 938.
[548] Mâlik, c. 2, s. 470, Vâkıdî, c. 1, s. 267, İbn Sa'd, c. 3, s. 562, Beyhakî, c. 3, s. 293, İbnSeyyid, c. 2, s. 22, Zehebî, c. 1 , s. 236.
[549] Vâkıdî, c. 1, s. 268, Beyhakî, c. 3, s. 294, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 43, Semhûdî , c. 3, s. 939.
[550] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 11 , Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 443.
[551] İbn Sa'd, c. 3, s. 11, Beyhakî, c. 3, s. 291, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 55, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 43.
[552] Vâkıdî, c. 1.S.267, İbn Sa'd, c. 3, s. 562-563, Beyhakî, c. 3, s. 293, İbn Kayy,m, Zâdu'l-mead, c. 2, s. 1 09.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/207-208.
[553] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 424, Buhârî, Ede bül'-müfred, s. 181, Hâkim, Müstedrek,c. 3, s. 23, Zehebî, Megâzî, s. 160, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 38.
[554] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 314.
[555] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 424, Buhârî, Ede bül'-müfred, s. 181, Hâkim, Müstedrek,c. 3, s. 23, Zehebî, Megâzî, s. 160, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 38.
[556] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 315, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 424, Buhârî, Ede bül'-müfred, s. 181, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 23, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 38, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 121-122.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/208-209.
[557] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 104, Taberî, Târîh, c. 3, s. 27, Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s. 301, İbn Esir, Kâmil,c. 2, s. 163, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 46.
[558] Vâkıdî, Megâzî.c. 1, s. 315.
[559] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 104, Tabeıî, c. 3, s. 27, Beyhakî, c. 3, s. 301, İbn Esîr, c. 2, s”63, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 46.
[560] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 104, Taberî, c. 3, s. 27, Beyhakî, c. 3, s. 301, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 47.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/210.
[561] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 105, Taberî, c. 3, s. 27, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 23,Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 47.
[562] Vâkıdî, c. 1, s. 292, İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 520-521, c. 8, s. 428, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 334.
[563] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 105, Taberî, c. 3, s. 27, İbn Seyyid, c. 2, s. 23, Ebu'l-Fidâ, c.4, s. 47.
[564] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sine, c. 3, s. 105, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 292, Taberî, Târih, c. 3, s.27, Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve,c. 3, s. 302, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 1 63, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 23, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 47.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/211.
[565] Vâkıdî.Megâzî.d.s. 334.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/211-212.
[566] İbnİshâk, İbn Hişâm.Sîre.c. 3, s. 106, Taberî, Târih, c. 3, s. 27, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser,c.2, s. 24, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 47.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/212.
[567] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 334, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 49.
[568] İbn İshâk.İbn Hişâm, c.3, s. 107, Vâkıdî, c. 1, s.334, İbn Sa'd, c. 2, s. 49, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 338, Taberî,c.3, s. 28, Beyhakî, Delâilü'n-nübüwe, c. 3, s. 314, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 164, İbn Seyyid, c. 2, s. 37, Zehebî, Megâzî, s. 181 ,Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 49.
[569] İbn İshâk, İbn Hişâm, c.3, s. 107, Taberî, c.3, s. 28, Beyhakî, c. 3, s. 314, İbn Seyyid, c. 2, s.37, Zehebî, s. 181, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 49.
[570] Buhari, Sahîh, c. 5, s. 38.
[571] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 334.
[572] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre,c.3, s. 107, Vâkıdî, Megâzî, c. 1 , s.335.
[573] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 335.
[574] İbn İshâk, İbn Hişâm, c.3, s. 107, Vâkıdî, c. 1, s. 335-336, Taberî, T ârfh, c. 3, s. 28, Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s. 314-315, Zehebî, Megâzî, s. 181-182, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 49.
[575] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 334-335.
[576] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 84-85, Vâkıdî, c. 1, s. 243, 244, 247, İbn Seyvid, Uyûnu'l-eser,c. 2, s. 1 2, Zehebî, s. 155, 156, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 23-24.
[577] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 88.
[578] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 217.
[579] Vâkıdî, c. 1, s. 335, İbn Sa'd, c. 3, s. 564.
[580] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 334-335.
[581] Vâkidi, Megâzî, c. 1, s. 241.
[582] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 269.
[583] Vâkidd, Megâzî, c. 1, s. 334-335.
[584] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 335.
[585] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 316.
[586] Vâkidd, Megâzî, c. 1, s. 334-335.
[587] Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s. 217, Zehebî, Megâzî, s. 181, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâyeve’n-Nihâye, c. 4, s. 49.
[588] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 336, 338.
[589] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 336, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 49, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s.38.
[590] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c.3, s. 108, Taberî, T ârfh, c.3, s. 28, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser,c. 2, s. 37.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/213-216.
[591] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 338.
[592] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 338, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 49, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 38.
[593] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 309, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 335-336.
[594] Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s. 65.
[595] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 110, Vâkıdî, Megâzî, c. 1 , s. 309, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2,s. 49, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 335, Beyhakî, Sünen, c. 9, s. 65, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’nnihâye, c. 4, s. 51.
[596] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 111, Vâkıdî, c. 1, s. 309, İbn Sa'd, c. 2, s. 43, Belâzurî, c. 1, s.335, Beyhakî, c. 9, s. 65, İbnEsir, Kâmil, c. 2, s. 165, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 51.
[597] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 11 0, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 51.
[598] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 111, Vâkıdî, c. 1, s. 309, İbn Sa'd, c. 2, s. 43, Belâzurî,Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 335, Beyhakî, Sünen, c. 9, s. 65, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 51. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/216-217.
[599] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 108-109, VâkidP, Megâzî, c. 1, s. 338-339, Taberî, Târih, c. 3, s. 28-29, Beyhakî,Delâilü'n-nübüwe, c. 3, s. 315-316, Zehebî, Megâzî , s. 182-183, Ebu'lFidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 49-50.
[600] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 340.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/217-219.
[601] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 109, Vâkıdî, c. 1 , s. 339-340, Taberî, c. 3, s. 29, Beyhakî, c. 3,s. 316-31 7, İbn Esîr, Kâmil,c.2, s”64-165, Zehebî, Megâzî, s. 182,184, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 49-50.
[602] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 11 0, Vâkıdî, c. 1, s. 339, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 38,Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 51.
[603] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 108, Taberî, Târih, c. 3, s. 28, Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s. 315, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 37.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/219-220.
[604] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre,c.3, s. 112.
[605] Beyhaki, Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s. 216-217, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye vıe'n-Nihâye, c. 4, s.48.
[606] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 317.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/220-221.
[607] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 111, Beyhakî, Delâilü'n-nübüwe, c. 3, s. 318, Zehebî,Megâzî, s. 184, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 51.
[608] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 318, Zehebî, Megâzî, s. 1 84, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c.4, s. 51.
[609] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sine, c. 3, s. 111, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 318, Zehebî, Megâzî, s”84, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 51.
[610] İbn İshâk, İbn Hişâm , Sîre, c. 3, s. 111, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 318-319, Beyhakî,Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s. 318, Zehebî, Megâzi, s. 1 84, Ebu'l-F idâ, el-Bi dâye ve 'n-n ihâye, c. 4, s. 51 -52.
[611] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 319. Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 319.
[612] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 319, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 489.M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/221-223.
[613] Buhârî, Târîhu'l-kebfr, c. 1, ks. 2, s. 78, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 1 , s. 153.
[614] İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 176, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 4, s. 62.
[615] Buhârî, Târih, c. 1,ks. 2, s. 78, İbn Abdilberr, İstiâb, d, s. 1 76, İbn Asâkfr, Târih, t 3, s.269, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 1 , s. 153.
[616] İbn Asâkir, Târih, c. 3, s. 269.
[617] Buhâri, Tâıîh.d.ks. 2, s. 78, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 1, s. 153.
[618] Buharı, c. 1, ks.2, s. 78, İbn Abdilberr, c. 1, s. 176, İbn Esir, Usdu'l-gâbe, c. 4, s. 62, İbnAsâkfr, c. 3, s. 269, İbn Hacer, c. 1, s”53.
[619] Buhâri , Târîhu'l-kebir, c. 1, ks. 2, s. 78.
[620] Buhâri, Târîh, c. 1, ks. 2, s. 78, İbn Hacer, c. 1, s”53.
[621] İbn Asâkir. Târih. c. 3. s. 269.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/223-224.
[622] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 112, Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s. 274-275, İbnSeyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 27, Zehebî, Megâzî, s. 159.
[623] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 327, Belâzurî, Ensâbu'l-eşr af, c. 1, s. 327.
* Al-i İmrân.: 121-179, İbn İshâk, İbn Hişâm.Sîre, c. 3, s. 112-1 28, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 319340.
Al-i İmrân.: 121-179, İbn İshâk, İbn Hişâm.Sîre, c. 3, s. 112-1 28, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/224-231.
[625] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 329.
* Amre binti Haim (İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 8, s. 359).
[626] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 329, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 338.
[627] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 524, Ahmed b. Hanbel, Müsned,c.3, s. 352, EbuDâvud, Sünen, c.3, s. 121, Tirmizî, Sünen, c. 4, s. 41 4, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 909.
[628] Nisa.: 11.
[629] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 331, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s.524,Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 121.
[630] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 331.
[631] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 331, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 524, Ebu Dâvud, Sünen, c.3, s. 121, Tirmizî, Sünen, c. 4, s. 414, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 909.
[632] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 331.
[633] Ahmed b. Hanbel. Müsned. c. 3. s. 375.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/232-233.
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 308
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: İSLÂM TARİHİ ve İSLÂMİYET

Mesaj gönderen ahmet »

UHUD'DAN SONRA.: SEFERLER, ŞEHİDLER VE ZAFERLER.:

KATAN SEFERİ.:

Seferin Mevki’i.:
Katan; Necid Nahiyelerinden[1] Feyd'de,[2] Benî Sa'd'lara ait bir dağın[3] su başlarından bir suyun adıdır.[4] 

Seferin Tarihi.:
Peygamberimiz aleyhisselâmın Medine'ye hicretinin 35. Muharrem Ayının başıdır.[5] 

Seferin Sebebi.:
Tayyi' Kabilesinden Velid b. Züheyr'in ashabdan Tuleyb b. Umeyrin zevcesi bulunan yeğenini ziyâret içırıMedine'ye geldiği zaman,[6] söz arasında, Esed Oğulları Kabilesinde Huveylid'in iki oğlu Tulayha ile Seleme'nin kendi Kavimlerini ve kendilerine bağlı olanları Resûlullah aleyhisselâm ile çarpışmaya dâvet ve teşebbüs ettiğini haber vemnesidir.[7] 

Benî EsedLer Üzerine Askerî Bir BirLik GönderiLişi.:
Peygamberimiz aleyhisselâm; Esed Oğullarından Huveylid'in iki oğlu Tulayha ile Seleme'nin Esed Oğulları ve müttefiklerini Peygamberimiz aleyhisselâmla çarpışmaya dâvet ve teşebbüs ettiğini öğrenince, Ebu Seleme b. Abdulesed'i çağırıp ona bir sancak bağladı ve maiyyetine de Muhacirler ve Ensardan 150 kişi vererek.:
"Seni bu askerî birliğe kumandan tâyin ettim. Bunları Benî Esedlerin Yurduna götür!. Onlar sana gelmeden, sen onların üzerine yürü!. Baskın yap!." buyurdu.
ALLAH'ın Emirlerine aykırı tutum ve davranışlardan sakınmasını ve mâiyyetindeki Müslümanlar için hayırlı olmasını da ona tavsiye etti.[8]
Mücâhidler; Velid b. Züheyrin kılavuzluğumla, ıssız ve sapa yollardan hızla giderek Esed Oğullarının toplandıkları su başlarından biri olan Katan'a yaklaştılar. Orada, Esed Oğullarının bir kısım yaylım hayvanlarını bulup iğtinam ettiler. Esed Oğullarının çobanlarından üçünü yakaladılar. Kaçan çobanlar, İslâm muvahhidlerinin sayılarının çokluğunu haber vererek Esed Oğullarını korkuttular. Esed Oğulları, her yerde dağılmaya başladılar.[9]
Bu seflerde Mes'ud b. Urve şehîd oldu.[10]
ALLAH ondan razı olsun!.[11] 
Halid b. Süfyan Ne Zaman, Ne İçin ve NasıL ÖLdürüLdü?
Abdullah b. Üneys der ki.: "Resûlullah aleyhisselâm beni çağırdı da.:
“Bana erişen habere göre; Halid b. Süfyan b. Nübeyhü'l-Hüzelî benimle çarpışmak için Halkı başına toplamakta ve kendisi de şimdi Nahle'de veya Urene'de bulunmaktadır. Git de, öldür onu!” buyurdu.[12]
“Yâ Rasûlullah!. Ben onu tanımıyorum.[13] Onu bana târif et de, tanıyayım!”dedim.[14]
Resûlullah aleyhisselâm.: “Sen onu gördüğün zaman, sana şeytanı hatırlatacak;[15] vücûdunda bir titreme ve ürperme de bulacak,[16] ondan korkacaksın!.” buyurdu.
“Yâ Rasûlullah!. Ben adamlardan,[17] hiçbir şeyden korkmam” dedim.[18]
Resûlullah aleyhisselâmdan, gerektiğinde, aleyhinde birşeyler söylememe izin vermesini istedim.
Dilediğimi söylememe izin verilince,[19] kılıcımı kuşandım,[20] Huzâalara doğru yola çıktım, Kudeyd'e ulaştım.
Orada, Huzâalardan birçok kimseler buldum.
Onlar bana binit ve arkadaşlar vermek istedilerse de, kabul etmedim.
Şerife ve nihâyet Ureney'e ulaştım.[21]
Orada Halid b. Süfyan'ın kadın çobanına rastladım. Ona.: “Sen kimin çobanısın?” diye sordum.
“Süfyan'ın oğlunun!.” dedi.
“O nerededir?” diye sordum.
“Şimdi gelir!.” dedi.
Çok geçmeden, Halid b. Süfyan, elindeki asasına dayanarak,[22] arkasında da her çeşit halk bulunduğu halde geldi.
Kendisini görür görmez tanıdım, titredim, tüylerim ürperdi!.
Kendi kendime.: “ALLAH ve Resûlü doğru söyler” dedim.[23] Yanına vardığım zaman, benim için.:
“Bu adam da kim?!.” dedi.[24]
“Ben Araplardan,[25] Huzâalardan bir adamım!.[26] Seni ve senin o adamla Peygamberimiz aleyhisselâm kastediliyor] çarpışmak üzere adamlar topladığını işittim. Bunun için, yanına geldim.[27] Sana yardım edeyim,[28] senin yanında olayım diye geldim!.” dedim.
Bana.: “Evet!. Öyledir!. Ben bu işin üzerindeyim!.[29] Onun için adamlar toplamaktayım” dedi.
Kendisiyle konuşmaya ve çadırına varıncaya kadar birlikte yürümeye devâm ettim.
Çevresinde dönüp dolaşan adamları yakınındaki konak yerlerine dağıldıkları, halk uykuya daldığı ve onu öldürmek fırsatı hasıl olduğu zaman kılıçla vurup öldürdüm!.
Hemen dağa çıktım, bir mağaraya girip gizlendim. Atlılar ve yayalar beni her tarafta aramaya koyuldularsa da, bulamadılar.
Geceleri yürümek, gündüzleri gizlenmek sûretiyle, Medine'ye gelip kavuştum.
Resûlullah aleyhisselâm Mescidde buldum.[30]
Resûlullah aleyhisselâm, beni görünce.: “Muradına erdin!.” buyurdu.[31]
“Yâ Rasûlullah!. Onu öldürdüm!.” dedim.
“Doğru söyledin!.” buyurdu.
Sonra, evine götürüp bana bir asâ verdi ve.: "Ey Abdullah b. Üneys!. Bu asayı yanında tut!.” buyurdu.
Halkın yanına asa ile varınca, bana.: “Nedir bu asa?” diye sordular.
“Bunu bana Resûlullah aleyhisselâm verdi ve yanımda tutmamı emir buyurdu!.” dedim.
“Resûlullah aleyhisselâmn yanına dön de, bunu sana ne için verdiğini kendisine sor!.” dediler.
Ben de Resûlullah aleyhisselâmn yanına döndüm ve.: “Yâ Rasûlullah!. Bu asayı bana ne için verdin?” diye sordum.
Resûlullah aleyhisselâm.: “O aramızda Kıyamet Gününde bir alâmet olsun diye verdim. O zaman, asalara dayanan insanlar pek azdır!.” buyurdu."[32]
Abdullah b. Üneys'in Halid b. Süfyan'ı öldürmeye gidişi ve öldürüp dönüşü 18 gece sürdü.
Muharrem ayının çıkmasına yedi gün kala, Cumartesi günü Medine'ye geldi.[33]
Abdullah b. Üneys; Peygamberimiz aleyhisselâm verdiği asayı, kılıcı ile birleştirdi. Ölünceye kadar, o asa kendisinin yanında kaldı. Sonra, onu kefeninin içine konulsun diye vasiyet etti. Öldüğü zaman, ikisi birlikte defnedildiler.[34]
ALLAH ondan razı olsun!.[35]

RECİ' SEFERİ Ne Zaman, Ne İçin ve NasıL YapıLdı?.: 

Seferin Tarihi.:
Reci’ Seferi, Peygamberimiz aleyhisselâm Medine'ye hicretinin 36. Safer Ayında,[36] 3. yılın sonunda, Safer Ayının ortalarında idi.[37] 

Seferin Adı ve Mevki’i.:
Seferin adı Reci'dir.
Reci’; H icaz'da Hüzeyl Kabilesine ait bir su olup, Hed'et'in yukarısındadır.[38] Mekke ile Usfan arasındadır.[39]
Reci'in Hed'et'e uzaklığı 7 mil, Hed'et'in Usfan'a uzaklığı da 7 mildir.[40] 

Sebebi.:
1-) Hun b. Hüzeyme b. Müdrike soyundan, Adal ve Kare Kabilesinden birtakım kişiler, Medine'ye gelerek.:
"Yâ Rasûlullah!. İslâmiyet kabilemiz içinde yer almaya başladı. Ashabından bazı kimseleri bizimle birlikte gönder de, onlar bize dinî bilgileri öğretsinler, Kur’ÂN okusun ve okutsunlar!. Bize İslâm şerîatını öğretsinler!." dediler.[41]
2-) Kureyş Müşriklerinin lideri Ebu Süfyan b. Harb; Hamrâü'l-Esed'den ayrılıp Mekke'ye giderken, Abdulkays Oğullarından rastladığı bir kafile ile, Peygamberimiz aleyhisselâm’a.:
"Biz, onun ve Ashabının üzerine yürümeye ve köklerini kazımaya karar verdik"!. diyerek haber göndermiş bulunuyordu.[42]
Peygamberimiz aleyhisselâm, Kureyş Müşriklerin ımüslümanlara karşı askerî bir hareket hazırlığı içinde bulunup bulunmadıklarından vaktindeolmak için[43] ashabından bazılarını Mekke taraflarına gözcü olarak göndermek niyetinde idi.[44]
Bunun için, Adal ve Kare Kabilesinden gelip Müslüman olduklarını söyleyen kişilerin Kabilelerine din öğretmeni gönderilmesi hakkındaki dileklerini, Peygamberimiz aleyhisselâm müsait karşıladı.[45] 

Gözcü ve Din Öğretmeni OLarak GönderiLenLerin Sayısı.:

Adal ve Kare Kabileleri temsilcilerinin istekleri üzerine gönderilen sahabilerin sayısı altı[46] yahut yedi[47] ya da on idi.[48]
İçlerinden Mersed b. Ebi Mersed[49] yahut Asım b. Sabit kumandan tâyin edilmişti.[50] Kastalânî, en doğrusunun bu olduğu söyler.[51] 

Gözcü ve Din Öğretmeni OLarak GönderiLen SahabiLerden BazıLarının İsimLeri ve NasıL Gadr ve Hıyanete UğradıkLarı.:

1- Mersed b. Ebi Mersed,
2- Asım b. Sabit,
3- Halici b. Bükeyr,
4- Hubeyb b. Adiyy,
5- Zeyd b. Desinne,
6- Abdullah b. Târık,[52]
7- Muattib b. Ubeyd... olup, bunlar Mekke ile Usfan arasında bulunan ve Hüzeyllere ait olan su başı na, Hed'et'in yakınına vardıkları zaman, Adal ve Kare temsilcilerinin gadr ve hıyanetine uğradılar.[53]
Adal ve Kare Kabileleri, Lihyan Oğulları diye anılan Hüzeyl Kabilesine haber salıp, onlardan, Müslümanlara karşı kendilerine yardım etmelerini istediler.
Gelen yüze yakın Hüzeyl okçuları, İslâm gözcü ve İrşad Birliğini izlemeye ve aramaya başladılar.
Onların indikleri ve Medine hHurmasını yiyip çekirdeklerini attıkları yeri buldular.
"İşte, Yesrib (Medine) hurması çekirdekleri!." diyerek bağrışıp, Müslüman gözcü ve İrşad Birliğinin izlerini sürmeye başladılar. En sonunda, Asım b. Sabitle arkadaşlarına-sığındıklan dağın tepesinde-kavuştular ve çevrelerini sardılar.
Onlara.: "Eğer yanımıza inerseniz, sizlerden hiçbir kimseyi öldürmeyeceğimize kesin söz veriyoruz!.[54] VALLAHi, biz sizi öldürmek istemiyoruz!.
Biz sizi ancak Mekkelilere teslim edip onlardan birşeyler almak istiyoruz.
Sizi öldürmemek üzere, ALLAH'a söz veriyoruz!." dediler.
Asım b. Sabit, Mersed b. Ebi Mersed ve Halid b. Bükeyr.: "VALLAHi, biz müşrikten hiçbir zaman Ahd ve Akd kabul etmeyiz!." dediler.[55] Asım b. Sabit.:
"ALLAH'ım!. Günün başında ben senin dinini korudum!.
Günün sonunda da, sen benim etimi, tenimi koru!.[56]
ALLAH'ım!. Hâlimizden, Peygamberini haberdâr et!." diyerek DUÂ etti ve.:
"VALLAHi, ben kâfirin himâyesine girmem ve aşağı inmem!." dedi.
Müşrikler onları oka tuttular.
İçlerinde Asım b. Sabit'in de bulunduğu yedi sahabiyi şehîd ettiler.[57]
ALLAHu zü’L- CELÂL bu şehîdleri İlâhî Rahmet ve Rızasına mazhar kılsın!.[58]

SüLâfe'nin Asım b. Sabit Hakkındaki Adağı.:

Asım b. Sabit, Uhud Savaşında müşrik kadınlarından Sülâfe'nin iki oğlunu okla vurup öldürmüş, Sülâfe de Asım b. Sabit'in başını ele geçirecek olursa kafatası ile şarap içmeyi adamış[59] ve onun başını kendisine getirecek olana da yüz deve vermeyi vaad etmişti.
Bunu bütün Araplar ve Lihyan Oğulları bilmekte idiler.[60]
Asım b. Sabit ise, kendisine hiçbir müşrikin dokunmaması, kendisinin de hiçbir müşrike el sürmemesi hakkında ALLAH'a söz vermiş bulunuyordu.
Hüzeyller, Asım b. Sabit'in başını alıp Sülâfe'ye satmak için cesedine doğru vardıkları zaman, aralarına giren arılardan, cesede yaklaşamadılar.
"Bırakın onu!. Akşam olup arılar başından dağılınca alırız!." dediler.
Fakat, ALLAHu zü’L- CELÂL'ın göktebul ut yokken gönderdiği sel Asım'ın cesedini hiç bulunamayacak biryere alıp götürdü!.[61] 
Hubeyb b. Adiyy İLe Zeyd b. Desinne'nin BaşLarına GeLenLer.:
Hubeyb b. Adiyy ile Zeyd b. Desinne ve Abdullah b. Târik müşriklerin sözlerine kanarak bulundukları yerden yanlarına inip teslim oldukları zaman, müşrikler onların ellerini yay telleriyle sımsıkı bağladılar.[62]
Mekkelilere satmak için, Mekke'ye doğru götürdüler.
Mekke yakınındaki Zahran'a vardıkları zaman, Abdullah b. Tarık, bağladıkları ipten elini çıkarıp kılıcına yapıştı.
Hüzeylîler geri çekildiler, onu taşa tuttular ve taşla şehîd ettiler.
Kendisinin kabri Zahran'da bulunmaktadır.[63] ALLAHu zü’L- CELÂL ondan razı olsun!.

Hüzeylîler, Hubeyb b. Adiyy ile Zeyd b. Desinne'yi Mekke'ye götürüp satılığa çıkardılar.
Hubeyb'i Huceyr b. Ebi İhab, öldürülmüş olan Babasının karşılığı olarak öldürmek üzere, satın aldı.
Zeyd b. Desinne'yi de, Babası Ümeyye b. Halefin karşılığı olarak öldürmek üzere, Salvan b. Ümeyye satın aldı.
Hubeyb b. Adiyy, Maviye adlı kadının evindeki bir hücrecikte; Zeyd b. Desinne de Salvan b. Ümeyye'nin kölesi Nıstas'ın evinde hapsedildi.[64]
Huceyr b. Ebi İhab'ın (sonradan Müslüman olan) kölesi Maviye Hatun der ki.:
"Hubeyb, benim yanımda, evimde hapsolunmuştu.
Bir gün, Hubeyb'in yanına varınca gördüm ki, elinde adam başı gibi büyük bir üzüm salkımı bulunuyor ve o ondan yiyordu!.[65]
O zaman, Mekke'de,[66] hatta ALLAH'ın bütün yeryüzünde üzümün tanesi bile var mıydı, bilmiyorum
!.[67]
Kendisi zincirle bağlı olduğu halde, bunu ona rızık olarak ancak ALLAH veriyordu!.
Ben Hubeyb'den daha hayırlı bir esir görmedim!.[68] Hubeyb Kur’ÂN okur, teheccüd namazı kılardı.
Onun okuduğu Kur’ÂN'ı dinleyen kadınlar rikkate gelir, ağlarlardı.
Hubeyb'e.: “Ey Hubeyb!. Senin herhangi bir ihtiyacın var mı?” diye sormuştum.
“Hayır!. Senin bana tatlı su içirmenden, putlar adına kesilen hayvanların etlerini tattırmamandan, bir de, öldürülmek istenildiğim zamanı bana haber vermenden başka birşeye ihtiyacım yok!.” dedi.
Haram olan Aylar çıkıp kendisini öldürmeye karar verdiklerini bildirdiğim zaman, VALLAHi, onun bundan hiçbir korku ve kaygı duyduğunu görmedim.[69] Öldürüleceği gün gelip çatınca,
Hubeyb.: “Bana bir bıçak (ustura) gönder ki, onunla (ölüm için) etek temizliği yapayım?” dedi.[70]
Bunun üzerine, üvey oğlum Ebu Hüseyn'e[71] bir ustura verdim ve.:
“Bunu, şu evdeki adamın yanına gir de, kendisine ver!.” dedim.
Sonra da, kendi kendime.: “Ben ne yaptım?!. VALLAHi, adam bu çocuğu öldürmekle öcünü alır, böylece adama karşı adam öldürülmüş olur!.?” dedim.
Hubeyb usturayı çocuğun elinden aldı.[72]
Çocuğun Hubeyb'in dizine oturmuş ve usturayı da Hubeyb'in elinde olduğunu görür görmez, son derece korktum.
Hubeyb, korktuğumu anlayınca, bana.: “Çocuğu öldürürüm diye mi korkuyorsun?!.
Korkma!. İnşaALLAH, ben böyle birşey işlemem !.[73]
Haksız yere cana kıymak bizim hal ve şanımızdan değildir!.” dedi.[74]
Bunun üzerine, ona.: “Ey Hubeyb!. Ben sana ALLAH'ın emânıyla emniyet ettim.
Sana verdiğim usturayı senin İlâhın için verdim. Yoksa, oğlumu öldüresin diye vermedim!.” dedim.
Hubeyb.: “Ben senin oğlunu öldürecek bir kimse değilim!. Dinimizde haksız yere cana kıymak bize helâl değildir!.” dedi.
Kendisini, hapisten çıkaracaklarını ve ertesi günü sabahleyin de, öldüreceklerini haber verdim.
Müşrikler; öldürmek üzere kararlaştırdıkları gün gelince, Hubeyb ile Zeyd'in zincirlerini çözdüler ve kendilerini Mekke Haremi dışında bulunan, Mekke'ye iki fersah uzaklıkta olan Ten'im'e götürdüler. Kadın, çocuk, köle.. Mekke Halkının hemen hepsi, seyretmek için birlikte gittiler.[75] Hubeyb ile Zeyd Ten'im'e götürülürlerken, başlarına gelene karşı sabırlı olmayı, katlanmayı birbirlerine tavsiye ettiler.[76]
Müşrikler Ten'im'de bir çukur kazdılar, kuru ve uzun bir ağaç gövdesini o çukura diktiler. Hubeyb'i onun yanına götürdüler.[77]
Hubeyb.: "İki rekat namaz kılmak için bana müsaade ediniz!." dedi.
Kendisini, namaz kılmak için, bıraktılar.
Hubeyb, hafifçe iki rekat namaz kıldıktan sonra.:
"VALLAHi, eğer hakkımda ölümden korktu da namazı bunun için uzatıyor diye zannetmeyecek olsaydınız, namazımı uzatırdım!." dedi ve.:
"Bunların hepsini helâk et, birer birer canlarını al!. Hiçbirini sağ bırakma!.[78]
İlâhî!. Ben şuracıkta düşman yüzünden başka yüz göremiyorum !.[79]
İlâhî!. Şuracıkta, Resûlü’ne elçi olarak gönderilecek bir kimse bulamıyorum!. Resûlü’ne selâmımı sen tebliğ et!.[80]
İlâhî!. Biz Senin Resûlünün elçiliğini tebliğ ettik.
Sen de bize yapılanı sabahleyin Resûlü’ne tebliğ et!." diyerek DUÂ etti.[81]
Cebrâil aleyhisselâmı, gelip bunu Peygamberimiz aleyhisselâm’a haber verdi.[82]
Hubeyb'i darağacına kaldırıp sıkıca bağladılar.[83]
Urve b. Zübeyr ve Musâ b. Ukbe'den rivâyet edildiğine göre;[84] Bedir’de öldürülen Müşriklerin Oğulları darağacında bağlı olan Hubeyb'i silahlarıyla yarmaya, yırtmaya giriştiler.[85]
Hubeyb, okuduğu beyitlerde.:
“Her taraftan birçok Halkın, çoluk çocukların kendisinin başına toplandığını,
Asılmak üzere uzun bir ağaç gövdesine yaklaştırıldığını,
Bağlı olduğu için herkesin elinden geldiği kadar kendisine düşmanlık ettiğini,
Hem çektiği mihnet ve meşakkat, hem de garipliğinden dolayı Cenâb-ı HAKk’a şikâyetlendiğini,
Din düşmanlarının yaptıkları, özellikle etlerini yarıp yırtmak sûretiyle revâ gördükleri işkencelerden dolayı kurtuluş ümidi kalmadığından Yüce Arş Sâhibinden sabır istediğim,
Uğradığı bu musibetin ALLAH yolunda olduğu cihetle, kesilen, biçilen, yarılan, yırtılan uzuvlarından dolayı me'cur olacağını,
Teklif ettikleri küfür ve irtidadı kabul etmektense, ölümün kendisine daha kolay olduğunu,
Her ne kadar bir ara gözleri yaşla dolar gibi olmuşsa da yaş akmadığını ve er geç öleceği cihetle, kendisinin ölümden çekincesi olmayıp ancak Cehennem Ateşinin Hararetinden korktuğunu, hiçbir sûretle düşmanlara boyun eğmeyeceğini,
Sabırsızlık göstermeyeceğini,
Dönüş yerinin Huzûr-u İlâhî olacağını...” dile getirdi.[86]
Beyitlerinin sonunda da.:
"Ben Müslüman olarak öldürülmüş olduktan sonra, ölümüm ne sûretle olursa olsun, aldırış etmem!.
Çünkü, onların hepsi ALLAH YoLundadır!.
O, dilerse, bu tarumâr olan vücûduma feyiz ve bereket ihsân eder!." dedi.[87]

Haris b. Bersâ der ki.:
"Hubeyb b. Adiyy bedDUÂ ederken, ben de hâzır bulunmuştum VALLAHi, bizden hiç kimsenin sağ kalmayacağını sanmıştım!."[88]
Muaviye b. Ebu Süfyan da.:
"Hubeyb b. Adiyy'in öldürüleceği gün hâzır olanlar içinde, (Babam) Ebu Süfyan'la birlikte orada ben de bulundum.
Hubeyb'in DUÂsından korkarak yere yattım.
“Bir adamın üzerine bedDUÂ edildiği zaman, adam yanının üzerine yatarsa, o bedDUÂ ondan gider' derlerdi" demiştir.[89]
Diğer rivâyete göre; Babası Ebu Süfyan hemen yere yatmış ve oğlu Muaviye'yi de birden çekip arkasının, kuyruk sokumunun üzerine düşürdüğü için onun rahatsızlanmasına sebeb olmuş, rahatsızlığı bir müddet geçmemiştir.[90]
Huvaytıb b. Abduluzzâ, yapılan DUÂyı işitmekten korkarak parmaklarını kulaklarına tıkamış, oradan kaçmıştır!.
Cübeyr b. Mut'im, o zaman, Hubeyb'in bedDUÂsından korkup, adamların arasına karışmıştır.[91] Saîd b. Amir'e, arada sırada baygınlık gelirdi.
Hz. Ömer, halifeliği sırasında, Saîd b. Âmirin bu halini işitip sebebini sorunca, Saîd b. Âmir.: "Ey mü'minler emîri!. Bende bir hastalık yoktur.
Fakat, ben Hubeyb b. Adiyy'in öldürülmesi sırasında orada hazır olanlar içinde bulunmuş, onun bedDUÂsını dinlemiştim.
VALLAHi, bunu ne zaman bir mecliste hatırlasam, muhakkak, üzerime baygınlık gelir!." dedi.[92]
Nevfel b. Muaviye de der ki.: "Hubeyb bedDUÂ ederken, ben de orada ve ayakta idim. Onun bedDUÂsından korkarak hemen yere yattım!.
Orada bulunup da Hubeyb'in bedDUÂsından korkarak kaçışmayan bir kimse görmedim!. Bir ay ve daha da fazla bir zaman, Kureyş’ın Meclislerinde Hubeyb'in bedDUÂsından başka bir söz konuşulmamıştır."[93] 

Hubeyb'in Darağacında Can Verişi.:

Müşrikler, Bedir Savaşında öldürülmüş bulunanların Oğullarından kırk çocuk bulup, her birine birer mızrak verdiler ve.:
"Sizin Babalarınızı bu öldürdü!. Onu hafif hafif mızraklayınız!." dediler.[94]
Ukbe b. Haris, darağacında bağlı bulunan Hubeyb'e doğru vardı, onu mızrakladı.[95] Hubeyb'in göğsünden saplanan mızrağın ucu, sırtından dışarı çıktı!.
Hubeyb.: "Eşhedü en lâ ilâhe illALLAH ve eşhedü enne MuhaMMeden abduhû ve resûlüh=Şehâdet ederim ki; ALLAH'tan başka ilâh yoktur!. Ve yine şehâdet ederim ki; MuhaMMed (aleyhisselâmı) O'nun kulu ve resûlüdür!." diyerek şehâdet getirdikten sonra, RûHunu ALLAHu zü’L- CELÂL'a teslim etti .[96]
Peygamberimiz aleyhisselâm.: "O benim Cennette refîkimdir!." buyurmuştur.[97]
ALLAHu zü’L- CELÂL, onu rahmet ve rızasına mazhar kılsın!.
Ukbe b. Haris ise.: "VALLAHi, Hubeyb'i ben öldürmedim!. Çünkü, ben daha küçüktüm.[98] O zaman, çocuktum.[99]
Fakat, Abduddar Oğullarının kardeşi Ebu Meysere, mızrağı alıp benim elime verdi. Sonra, elimden tutup, mızrağı ona sapladı ve onu öldürdü!." demiştir.[100] 

Zeyd b. Desinne'nin TutukLuLuk Hayatı ve Şehîd EdiLişi.:

Zeyd b. Desinne'yi, Salvan b. Ümeyye, Babası Ünneyye'nin karşılığında öldürmek üzene satın almıştı.[101] Zincirle bağlı ve tutuklu olarak bulunduruyordu.
Zeyd b. Desinne, geceleri teheccüd namazı kılar, gündüzleri oruç tutardı.
Kendisine getirilen et yemeklerini yememesi, Safvan b. Ümeyye'nin ağırına gitti.
Safvan b. Ümeyye, ona et yemeğini ne için yemediğini sordu.
Zeyd b. Desinne.: "Ben ALLAHtan başkasının adına kesilen hayvanın etini yemem. Fakat, sütü içerim!" dedi.
Bunun üzerine, Safvan, ona her gün büyükçe bir kapla süt götürülmesini emretti.
Zeyd b. Desinne sütle oruç tutar, orucunu da onunla açardı.[102]
Zeyd b. Desinne'nin şehîd edileceği zaman, Safvan b. Ümeyye onu kölesi Nıstas'la-Harem dışındaki Ten'im'e gönderdi.
Orada, müşriklerden birçok kimse toplanmıştı.[103]
Ten'im'e aynı günde götürülen Zeyd b. Desinne ile Hubeyb b. Adiyy, karşılaştıkları ibtilâ hakkında birbirlerine sabır tavsiye ettiler. Ten'im'de kendisi için darağacı dikildiği zaman, Zeyd b. Desinne de.: "İki rekat namaz kılayım!." dedi, kıldıktan sonra, kendisini darağacına kaldırıp bağladılar.
Müşrikler, Zeyd b. Desinne'ye.: "Gel, şu sonradan ortaya çıkarılan dininden dönüp bizim dinimize bağlan da, seni serbest bırakalım" dediler.
Zeyd b. Desinne.: "Hayır!. VALLAHi, ben hiçbirzaman dinimden ayrılmam!." dedi.[104]
Ebu Süfyan.: "Sana ALLAH adına and veriyor ve soruyorum.: Şimdi yanımızda, senin yerine MuhaMMed bulunup da onun boynunu vurmamızı, senin ise âilenin içinde sağ sâlim yaşamanı arzu etmez misin?" dedi.
Zeyd b. Desinne.: "VALLAHi, ben âilem içinde sağ sâlim oturup da MuhaMMed (aleyhisselâmı)'ın-değil sizin yanınızda, hatta şimdi bulunduğu yende bile-ayağına bir dikenin batmasına, batıp incitmesine razı olamam!." dedi.
Ebu Süfyan.: "Ben, insanlar içinde, ashabının MuhaMMed'i sevdiği gibi, hiçbir kimsenin hiçbir kimseyi sevdiğini görmemişimdir!." demekten kendini alamadı.[105]
Müşrikler, Zeyd b. Desinne'yi, dininden döndürmek için oka tuttular.
Fakat, bu da onun İmânını ve İslâmiyetebağlılığını arttırmaktan başka bir işe yaramadı.[106]
Zeyd b. Desinne'yi Safvan'ın kölesi Nıstas şehîd etti.[107]
ALLAHu zü’L- CELÂL, Zeyd b. Desinneyi rahmet ve rızasına mazhar kılsın!.

Reci' Haberi Medine'de yayılınca, münâfıklardan bazı adamlar.: "Yazık oldu şu işkenceye uğratılan ve öldürülenlere!.
Onlar ne çoluk çocuklarının içinde sağ sâlim oturdular, ne de adamlarının elçiliğini yerine getire bildiler!." diyerek bozgunculuğa ve yaygaraya başladılar.[108]

Bİ'R-i MAÛNE SEFERİ Ne Zaman, Ne İçin ve NasıL YapıLdı?.:

Uhud Savaşından dört ay sonra, Hicretin dördüncü yılı Safer ayında, Ebu Berâ’ Amir b. Mâlik b. Cafer, Medine'ye gelerek, Peygamberimiz aleyhisselâm ziyâret etmişti.[109]
Kendisi Âmir b. Sa'saa Oğulları Kabilesinin Seyyidi, Lideri idi.[110]
Ebu Berâ’, getirdiği iki afla iki deveyi[111] hediye etmek istedi ise de, Peygamberimiz aleyhisselâm onun hediyesini kabul etmedi[112] ve.:
"Ey Ebu Berâ'!.[113] Ben müşrikten hediye kabul edemem[114] Eğer hediyeni kabul etmemi istiyorsan, Müslüman ol!." buyurdu ve İslâmiyette neler olduğunu, ALLAH’ınmü'min kullarına vereceğini va'dettiği sevâb ve mükâfatları haber verdi ve Kur’ÂN-ı Kerîm okudu.[115]
Ebu Berâ’ ne Müslüman oldu, ne de ondan uzak kaldı.:[116]
"Ey MuhaMMed!. Ben senin işini pek güzel ve pek şerefli görüyorum!.[117] Kavmim benim arkamdadır, ne dersem yaparlar.[118]
Ashabından, Necid Halkına birtakım adamlar göndersen ve onlar da onları senin işine dâvet etseler,[119] umarım ki onlar senin dâvetine icâbet ederler, işine tâbi olurlar.[120] Tâbi olunca da, arbk dâvet ettiğin işin öyle parlar ve güçlenirsin ki, diyecek yok!.[121] Sen istediğin kişileri Necid Halkına gönder!." dedi.[122]
Peygamberimiz aleyhisselâm.: "Ben göndereceğim kişilere Necidlilerin fenâlık etmelerinden korkarım!." buyurdu.[123]
Ebu Berâ’.: "Ben onları himâyeme alır, korurum.[124] Korkma!. Necid Halkından hiç kimse onlara engel olamaz, dokunamaz!.[125] Göndereceğin kişileri gönder!. Halkı senin işine dâvet etsinler!." dedi.[126]
Rı'l, Zekvan, Usayya ve Lihyan Oğullarından da bazı kimseler, gelip Müslüman olduklarını söylemişler.:[127]
"Bize Kur’ÂN ve Sünneti öğretecek;"[128] aynı zamanda kavimlerinden muhalefet edenlere karşı kendilerine yardım edecek adamlar göndermesini Peygamberimiz aleyhisselâmdan istemişlerdi.[129]
Ebu Berâ’, Peygamberimiz aleyhisselâm’a.: "Ben kavmimin yanına döner, göndereceğin kişileri görür gözetirim!." diyerek,[130] Medine'den ayrılıp Necid Bölgesine doğru gitti.
Peygamberimiz aleyhisselâm ashabını himâyeye aldığını bildirerek, onlara dokunmamalarını Necidlilere sıkı sıkı tenbih etti.
Necidliler de.: "Ebu Berâ'ın himâye taahhüdü bozulmayacak, onun taahhüdüne aykırı davranışlarda bulunulmayacaktır!" dediler.
Fakat, Ebu Berâ'ın yeğeni Âmir b. Tufeyl Amcasının isteklerini yerine getirmeye yanaşmadı, ona aykırı davrandı.[131]

İsLâm İrşad Birliğinin GönderiLişi.:

Peygamberimiz aleyhisselâm; Ebu Berâ'ın gönderilecek İrşad Birliğini koruyacağı hakkında verdiği kesin söz üzerine, Sâide Oğullarının kardeşi Münzirb. Amr'ın kumandası altında kırk kişilik[132] veya otuz kişilik[133] veya yetmiş kişilik[134] İrşad Birliğini o taraflara yolladı.[135]
İrşad Birliğine katılan ashabın dördü Muhacirlerden, diğerleri Ensardandı.[136]
Gönderilen İrşad Birliğinin önce kırkının, arkasından da otuzunun takviye olarak gönderilmiş olduğu ve gönderilenlerin sayısının böylece yetmişi bulduğu göz önünde tutulacak olursa, her üç rivâyetin de doğru olduğu anlaşılır.
İrşad Birliği; Süleym Oğullarından Muttalib'in kılavuzluğu ile Maûne Kuyusuna doğru yollarına devâm edip, bir sabah Bi'r-i Maûne'nin başına indiler.[137]
Bi'r-i Maûne; Âmir Oğulları Yurdu ile Süleym Oğulları Yurdu arasında olup, her ikisinin Bölgesine yakındır. Fakat, Süleym Oğullarının kara taşlıklarına daha yakındır.[138]
Bi'r-i Maûne, Süleym Oğullarına ait SUlardandır.[139] Mekke ile Usfan arasındaki bölgededir.[140]
İslâm İrşad Birliği Bi'r-i Maûne'nin başına indikleri zaman, binek develerini otlatmak üzere, Amr b. Ümeyye ile Münzir b. Muhammed'i mer'aya gönderdiler.[141]
Peygamberimiz aleyhisselâm; Necid Halkı ve Âmir Oğulları Liderlerine verilmek üzere, bir mektup da göndermişti.[142]
İslâm İrşad Birliği, Bi'r-i Maûne'nin üst tarafında bulunan bir mağarada oturup dinlendikten sonra, birbirlerine.:
"Hanginiz şu SU çevresi Halkına Resûlullah aleyhisselâmn elçiliğini yapar?" diye sordular.
Haram b. Milhan.: "Ben yaparım!." dedi.[143]
Biri Benî Ümeyye'den, diğeri de topal olan iki arkadaşını yanına alıp gitti.[144]
Benî Âmirlerin kardeşi Âmir b. Mâlikle karşılaştı. İzin verilince, Peygamberimiz aleyhisselâm mektubunu onlara okudu.[145]
Haram b. Milhan; Âmir b. Tufeyl'in topluluğuna yaklaşınca, arkadaşlarına.:[146] "Ben size gelinceye kadar, siz yerinizde durunuz.[147]
Ben onların yakınına varıncaya kadar, benden uzak durmayınız.
Eğer onlar bana Resûlullah aleyhisselâmdan aldığımız emri kendilerine tebliğ edinceye kadar emân ve imkân verirlerse ne âlâ!.
Yok emân vermezler, beni öldürürlerse, siz zâten benden uzakta değilsiniz, hemen gider, durumu arkadaşlara haber verirsiniz!." dedi.
Haram b. Milhan; Âmir b. Tufeyl'in topluluğuna.: "Resûlullah aleyhisselâmn elçiliğini tebliğ için bana emân ve izin verir misiniz, yanınıza gelip sizinle konuşayım?" dedi.
"Olur!." dediler.[148]
Bunun üzerine, Haram b. Milhan yanlarına vardı ve onlara.: "Ey Maûne Kuyusunun çevresi Halkı!. Ben size Resûlullah aleyhisselâmn gönderdiği Elçisiyim!. Ben şehâdet ederim ki; ALLAH'tan başka ilâh yoktur!. MuhaMMed aleyhisselâmı da ALLAH'ın kulu ve resûlüdür!.
O halde, siz de ALLAH'a ve Resûlü’ne imân ediniz!." dedi.[149]
Âmir b. Tufeyl, Haram b. Milhan'ın sunduğu, Peygamberimiz aleyhisselâm mektubuna hiç bakmadı bile!.
Hemen üzerine saldırıp Haram b. Milhan'ı şehîd etti.[150]
Diğer rivâyete göre; Haram b. Milhan konuşurken, Amir b. Tufeyl'in işâret ettiği bir adam Haram
b. Milhan'a arkasından mızrağını sapladı. Mızrağın ucu Haram b. Milhan'ın göğsünden dışarı çıktı!.[151]
Mızrak vücûduna saplanır saplanmaz, Haram b. Milhan.:
"ALLAHuekber!. KâBe'nin RABBine andolsun ki kazandım gitti!." dedi[152] ve fışkıran kanından avuçlayıp, onu yüzüne ve başına sürdü!.[153] Âmir b. Tufeyl.:
"Andolsun ki, bu tek başına gelmemiştir!." dedi .[154]
Haram b. Milhan'ın gerisinde bulunan Müslüman topluluğunu da kuşatıp imha etmek için Âmir Oğulları Kabilesini yardıma çağırdı.
Âmir Oğulları, Âmir b. Tufeyl'in dâvetine icâbet etmekten çekindiler.:
"Biz, Ebu Berâ'ın ahdini asla bozmayız!.[155] Ebu Berâ'ın onlar için bir ahdi ve kendilerini koruyacağı hakkında bir taahhüdü var!." dediler.[156]
Bunun üzerine, Âmir b. Tufeyl, Süleym Oğullarından Usayya, Ri'l,[157] Zekvan,[158] Kare[159] Kabilelerine başvurup kendisine fiilî yardım da bulunmalarını istedi.
Onlar Âmir b. Tufeyl'in dâvetine icâbet ederek toplanıp, Müslümanları kuşattılar.[160] İslâm İrşad Birliği.:
"VALLAHi, bizim sizinle hiçbir işimiz yok!. Biz ancak Peygamber aleyhisselâmın bir işi için yolumuza gidiyoruz. Biz Resûlullahın elçileriyiz!." dedilerse de, müşriklere dinletemediler.[161]
Urve b. Esmâ'nın müşrikler Tarafından Verilen Emânı Reddedişi
Urve b. Esmâ'nın mensup bulunduğu Süleytm Oğulları Kabilesiyle Amir b. Tufeyl arasında dostluk vandı.
Bunun için, İslâm İrşad Birliğini çepeçevre kuşatan müşrikler, Urve'ye emân vererek kendisini kurtarmak istediler. Fakat, Urve.:
"Ben ne onların emânını kabul ederim, ne de şu arkadaşlarımın vurulup düşecekleri yerden kendimi ayırmak, kayırmak isterim!." diyerek, onların emânlarını reddetti.[162] 

Âmir b. Füheyre'nin Şehîd EdiLişi ve Göğe ÇekiLişi.:

Cebbar b. Sülma der ki.: "Müslümanlardan, beni İslâmiyete dâvet eden bir adama, iki dalı arasından, mızrağımı sapladım!. Mızrağımın demirinin onun göğsünden çıktığını gördüm!.
Kendisinin.: “VALLAHi, kazandım gitti!” dediğini işittim.
Kendi kendime.: “Neyi kazandı ki?!. Ben adamı öldürmüş değil miyim?!.” dedim.[163]
Müslümanlığı benimsememe de, ondan görmüş olduğum şey, cesedinin göğe yükseltil işini görmem sebeb oldu."[164] 

İslâm İrşad BirLiğinin Son KeLâm ve SeLâmLarı.:

Bi'r-i Maûne'de müşrikler tarafından çepeçevre kuşatılan İslâm İrşad Birliği, şehîd olacaklarını anlayınca.:
"Ey ALLAH!. Şuracıkta, Resûlü’ne bizim selâmımızı tebliğ edecek, Senden başkasını bulamıyoruz. O’na bizden selâm söyle!." dediler.
Cebrâil aleyhisselâmı gelip bunu Peygamberimiz aleyhisselâm’a tebliğ edince, Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"ALLAH'ın selâmı, onlara da olsun!." buyurdu.[165]
İslâm İrşad Birliği, Bi'r-i Maûne'de çevrelerini saran müşriklere karşı kendilerini savunmak için kılıçlarını sıyırdılar, son nefeslerine kadar çarpışa çarpışa şehîd oldular.
İçlerinden, yalnız Ka'b b. Zeyd, can verir bir halde bırakıldığı için sağ kaldı. Hendek Savaşında o da şehîd oldu.[166] ALLAHu zü’L- CELÂL onlardan razı olsun!.[167]
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 308
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: İSLÂM TARİHİ ve İSLÂMİYET

Mesaj gönderen ahmet »

Münzir b. Amr’ınmüşrikLer Tarafından VeriLen Emânı Reddedişi.:

İslâm irşad bitliğinden sağ kalan Münzir b. Amr'a.:
"İstersen, sana emân verelim" dediler.
Münzir b. Amr da onların emânını kabul etmedi, reddetti.[168] 

İsLâm İrşad BirLiğinin Toptan Şehîd EdiLdikLerinin Peygamberimiz aleyhisselâm’a Haber VeriLişi.:

Cebrâil aleyhisselâmı gelip İslâm irşaci birliğinin şehîd olarak Rablerine kavuştuklarını,
Rablerinin onlardan razı olduğunu ve kendilerini de razı kıldığını haber verince;[169] Peygamberimiz aleyhisselâm, ALLAH'a hamd ü senâ ettikten sonra.:
"Kardeşleriniz, müşriklerle karşılaşıp, kendilerinden bir kimse kalmaksızın şehîd oldular!.
'Ey RABBimiz!. Bizim Senden razı olduğumuzu, Senin de bizden razı olduğunu kavmimize tebliğ et!” dediler.
Ben onların ALLAH'tan razı olduklarını, ALLAH'ın da onlardan razı olduğunu haber vermek için size Elçiyim!." buyurdu.[170]
Peygamberimiz aleyhisselâm, Bi'r-i Maûne haberini aldığı zaman.:
"Bu Ebu Berâ'ın işidir!. Bu işi Ebu Berâ' getirdi başımıza!. Ben zâten onları ancak Ebu Berâ'ın ısrarı üzerine, istemeye istemeye, korka korka göndermiştim!." buyurdu.
Ebu Berâ', vermiş olduğu himâye taahhüdünün yeğeni Âmir b. Tufeyl tarafından bozulmuş olmasına son derecede üzüldü.
Çünkü, Peygamberimiz aleyhisselâm Ashabının başlarına gelene, kendisinin himâye taahhüdü sebeb olmuş bulunuyordu.[171]
Enes b. Mâlik der ki.:
"Resûlullah aleyhisselâmn Bi'r-i Maûne'de şehîd olan Ashaba yanıp üzüldüğü kadar, hiçbir şeye yanıp üzüldüğünü görmedim!."[172]
Bi'r-i Maûne Şehîdlerinin hemen hepsi Ashab-ı Suffa'dan olup, Kur’ÂN ve Sünnet öğrencileri ve öğreticileri idiler.[173]

Bi'r-i Maûne Katliamından Kurtulanlar.:

Bi'r-i Maûne'de müşriki er tarafından kuşatılan İslâm İrşad Birliğinde Ka'b b.Zeyd'i müşrikler şehîdler arasında can çekişir bir halde, ölür diye bırakmışlardı.
Amr b. Ümeyye ile Münzir b. Muhammed ise, arkadaşlarının başlarına gelenlerden habersiz olarak uzaklarda develeri otlatmaktalar iken, arkadaşlarının bulundukları yerin havasında yırtıcı bir kuşun dönüp dolaştığını görünce.:
"VALLAHi, bu kuşun oralarda dönüp dolaşmasında bir iş var!." dediler. Yüksekçe bir yerden o tarafa bakınca, arkadaşlarının kanlar içinde yerlere serilmiş olduklarını gördüler!.
Münzir b. Muhammed, Amr b. Ümeyye'ye.:
"Şimdi ne yapalım dersin?" diye sordu.
Amr b. Ümeyye.:
"Hemen dönüp başa gelen bu işi Resûlullah aleyhisselâm’a haber vermemizi uygun görürüm!." dedi.
Münzir b. Muhammed.:
"Fakat, ben ne Münzir b. Amfin şehîd olduğu yerden kendimi ayırmayı, ne de sağ kalıp soranlara şehîdlerin acı haberlerini haber vermeyi arzu ederim!" dedi.
Şehîd oluncaya kadar, müşriklerle çarpıştı.
Müşrikler Amr b. Ümeyye'yi yakaladılar, kendisinın mudarlardan olduğunu anlayınca, Âmir b. Tufeyl anasının bir köle azad etme adağını yerine getirmek üzere, alnının perçemini kesip azad etti[174] ve.: "Sâhibine dön de, başınıza gelenleri kendisine anlat!." dedi.[175]

Âmir b. TufeyL'in Amr b. Ümeyye'den ŞehîdLer Hakkında BiLgi Alması.:

Amir b. Tufeyl, Amr b. Ümeyye'ye.:
"Sen bütün arkadaşlarını tanır mısın?" diye sordu.
Amr b. Ümeyye.:
"Evet!. Tanın m!." dedi.
Âmir b. Tufeyl, şehiüer arasında dolaşarak Amr b. Ümeyyeye her birinin isimlerini ve neseblerini sorduktan sonra.:
"Arkadaşlarından, burada cesedini görmediğin kimse var mı?" diye sordu.
Amr b. Ümeyye.:
"Ebu Bekir'in Azadlısını göremedim!." dedi.
Âmir b. Tufeyl.:
"Onun aranızda mevki’i nasıldır?" diye sordu.
Amr b. Ümeyye.:
"O, bizim üstün ve hayırlı olanlarımızdan ve Peygamberimizin ilk Ashabındandı!." dedi.
Âmir b. Tufeyl.:
"Ben onun işini, sana haber vereyim mi?" dedi ve bir adama (Cebbar b. Sülmaya) işâret ederek.: "Şu adam ona mızrağını sapladı ve çekip çıkardıktan sonra, adam göklere yükseldi!. Yükseldi ve kayboldu!. VALLAHi onu bir daha göremedim!." dedi.
Amr b. Ümeyye.:
"İşte o, Âmir b. Füheyre'dir!." dedi.[176]

Ebu Bera'ın Oğlu Rebia'nın Âmir b. TufeyL'I ÖLdürmeye Teşebbüs Edişi.:

Ebu Berâ'ın oğlu Rebia, Amir b. Tufeyl'e rastlayıp onu mızraklayarak atından yere düşürdü ise de, öldüremedi.
Âmir b. Tufeyl.:
"Bu, amcam Ebu Berâ'ın işidir!. Ölürsem, kanım amcama helâl olsun!. Onun peşine düşmesinler.
Yaşarsam, başıma gelen şey hakkında ne yapacağımı kendim düşünür, icâbına bakarım!." dedi.[177] 

Peygamberimiz aleyhisselâm ALLAH'a ve ResûLü’ne Âsi OLan KabiLeLer ALeyhinde DUÂ Edişi.:

Peygamberimiz aleyhisselâm; kendisine Bi'r-i Maûne Faciâsının haberi eriştiği gece, Sabah Namazında, birinci rekattan sonra, ikinci rekatın rükû’undan doğrulunca;[178] ALLAH'a ve ALLAH’ın Resûlü’ne âsi olan Rı'l, Zekvan, Usayya ve Lihyan... Kabileleri aleyhinde DUÂ etti ve bu DUÂsına bir ay devâm etti.[179] Cemâat da.: "Âmin!." dediler.[180]
Bu Âsi Kabileler, yanlarına gelecek İslâm İrşad Birliğine dokunmayacakları, bilâkis onları koruyacakları hakkındaki taahhüdlerine rağmen,[181] Bi'r-i Maûne'de onları kuşatarak, son neferlerine kadar şehîd etmişlerdir.[182] 

Ebu Süfyan Tarafından Peygamberimiz aleyhisselâm İçin Bir KatiL KiraLanıp Medine'ye GönderiLişi.:

Kureyş müşriklerinin lideri Ebu Süfyan b. Hattı, bir gün, Kureyş'ten bazı kişilere.:
"Çarşıda gezerken MuhaMMed'i ansızın öldürecek bir kimse yok mudur?" diye sormuştu.
Çöl Araplarından bir adam, Ebu Süfyan'ın evine varıp.:
"Ben kendimi adamların kalbce en katısı, tutuş ve yakalayışça en serti, saldırışça en hızlısı ve çabuğu bulmaktayım.
Eğer sen benim yiyeceğimi sağlarsan, gidip onu ansızın öldürürüm!.
Yanımdaki kartal kanadını andıran hançeri onun tepesine vurur, sonra yolcu kafilesi içine karışın m, süratte herkesi geride bırakır geçerim!.
Çünkü ben en tenha ve kestirme yolları da bilen kılavuz kişiyim!." dedi.
Ebu Süfyan.:
"Sen bizim dostumuz, arkadaşımızsın!." dedi.
Ona bir deve ile yiyecek verdi ve.:
"Haydi, göreyim seni!. Maksadını gizli tut, bunu hiç kimseye açma!.[183] Çünkü, ben bunu senden işitecek kimsenin MuhaMMed'e yetiştirmeyeceğinden emin değilim!." dedi.
Bedevî.:
"Bunu hiç kimse bilmeyecektir!." dedi.[184] Bedevî, hazırlanıp geceleyin yola çıktı.
Deve üzerinde beş gün gidip, sabahleyın medine harresinin arkasına erişti. Altıncı günün sabahını orada geçirdikten sonra, Peygamberimiz aleyhisselâm nerede bulunduğunu soruşturmaya başladı. Nerede olduğu kendisine gösterildi.
Bedevî, devesini bağladıktan sonra, Peygamberimiz aleyhisselâm’a doğru gitti. O sırada, Peygamberimiz aleyhisselâm Abduleşhel Oğullarının mescidinde bulunuyor,[185] ashabından bir topluluk içinde konuşuyordu.[186]
Peygamberimiz aleyhisselâm, Bedevîyi görür görmez, ashabına.:
"Şu adam muhakkak bir suikast yapmak istiyor[187] Fakat, ALLAH onun ile yapmak istediği şey arasına geriliyor!." buyurdu.[188] Bedevî gelip dikilerek.:
"İçinizde Abdulmuttalib'in Oğlu hanginizdir?" diye sordu.
Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"Benim Abdulmuttalib'in Oğlu!." buyurdu.[189]
Bedevî Peygamberimiz aleyhisselâm’a doğru yönelip giderken, Useyd b. Hudayr onu izârının eteğinden tutup hızla çekince, elbisesinin içinde gizlediği hançer göründü. Bedevînin elleri yanlarına düştü!.
Useyd b. Hudayr, hemen onun boğazını şiddetle sıktı.[190]
Bedevî.:
"Yâ MuhaMMed!.[191] Kanımı!. Kanımı!. Bana bağışla!." dedi.[192] Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"Sen bana doğruyu söyle!. Buraya ne için geldin?[193] Eğer sen bana doğruyu söylersen, doğruluk sana fayda verir.
Yalan söylersen, bu, senin için iyilik getirmez!.
Senin yapmaya kalkıştığın işten, zâten haberim vardır!." buyurdu.
Bedevî.:
"Ben emân verilmiş bulunuyor muyum? Emniyette miyim?" diye sordu.
Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"Sen emniyettesin!." buyurunca, bedevî Medine'ye ne için geldiğini, Ebu Süfyan'ın yaptıklarını birer birer haber verdi.
Peygamberimiz aleyhisselâm, Useyd b. Hudayr'a, Bedevîyi yanında tutmasını emretti.
Ertesi günü, sabahleyin, onu çağırttı ve.:
"Ben sana emân vermiştim. Haydi, nereye gitmek istersen git!. Yahut, istersen, senin için daha hayırlı olanı tercih et!." buyurdu.
Bedevî.:
"Nedir o daha hayırlı olan?" diye sordu.
Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"ALLAH'tan başka İlâh olmadığına ve benim de ALLAH’ın Resûlü olduğuma şehâdet etmendir!." buyurdu.
Bunun üzerine, bedevî.:
"Şehâdet ederim ki; ALLAH'tan başka ilâh yoktur!. Sen de, muhakkak, ALLAH’ın Resûlüsün!. VALLAHi yâ MuhaMMedi Ben senin yanındaki adamlardan korkmamı sırrıdır!.
Fakat, ben seni görünce aklım başımdan gitti ve zaafa düştüm!.
Sonra, sen benim yapmak istediğim şeyi de anladın!.
Halbuki, bundan hiç kimsenin haberi olmamış, Medine'ye gelirken hiçbir atlı da beni geçmemişti.
Anladım ki, sen ALLAH tarafından korunmaktasın ve hiç şüphesiz hak üzeresin!.
Ebu Süfyan'ın cemâatı ise, Şeytan Cemâatıdır!." dedi[194] ve Müslüman oldu.[195]
Medine'de bir müddet oturduktan sonra, Peygamberimiz aleyhisselâmdan izin alarak Medine'den ayrıldı.[196]
ALLAH ondan razı olsun!.[197]
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 308
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: İSLÂM TARİHİ ve İSLÂMİYET

Mesaj gönderen ahmet »


Amr b. Ümeyye iLe Bir Arkadaşının mekke'ye GönderiLişi.:

Seferin Sebebi.:
Seferin iki Sebebi olup, birisi Hubeyb b. Adiyy'in gelenler geçenler görsünler de her tarafa yaysınlar diye ağaçta asılı bırakılan, teşhir edilmek istenilen[198] cesedinin ağaçtan indirilerek gömülmesini sağlamak;
İkincisi de, Ebu Süfyan tarafından Peygamberimiz aleyhisselâm’a yaptırılmak istenilen suikasta mukabele etmekti.
Peygamberimiz aleyhisselâm, Hubeyb b. Adiyy'in cesedini bağlandığı ağaç gövdesinden ayıran, indirenin Cenneti kazanacağını müjdeledi.[199] 

Seferin Tarihi.:
Peygamberimiz aleyhisselâm; Hubeyb b. Adiyy ile arkadaşlarının şehîd edilmelerinden sonra[200] Mekke'ye gönderdiği Amrb. Ümeyye ile Ensârî arkadaşına, öldürmekfırsatını bulurlarsa[201] Ebu Süfyan b. Harb'i öldürmelerini de emir buyurdu.[202]
İbn Hişâm'ın güvenilir ilim adamlarından rivâyetine göre, Amr b. Ümeyye der ki.:
"Hubeyb ve arkadaşlarının şehâdetlerinden sonra, Resûlullah aleyhisselâm beni Mekke'ye gönderdi ve benimle birlikte Ensardan bir zâtı da gönderdi ve bize.:
“Gidiniz de, Ebu Süfyan b. Harb'i öldürünüz!.” buyurdu.
Ben arkadaşımla birlikte yola çıktım.
Benim binit olarak devem vardı. Arkadaşımın devesi yoktu, kendisinin ayağı da rahatsızdı.
Onu da deveme bindirdim.
Ye'cec'e kadar vardık.
İki dağ arasında, ağaçlık bir yerde devemizi bağladık.
Biz de dağın yamacında siperlendik.
Arkadaşıma.: “Kalk, Ebu Süfyan'ın evine varalım. Ben öldürmek için ona saldırırım. Eğer aramızda çarpışma olduğunu görür veya herhangi birşeyden korkarsan, sen hemen dönüp devene atla, Medine'ye kavuş, Resûlullah aleyhisselâmn yanına var, olanı biteni ona haber ver!. Sen şimdi benim yanımdan ayrıl, beni kendi hâlime bırak!. Ben bu şehri çok iyi bilir, içerisinde cesâretle, bacakları sıvayarak gezebilın m!” dedim.
Birlikte Mekke'ye girdik.
Kartal kanadını andıran hançerim yanımda bulunuyordu. Onu, bana karşı gelen insanı öldürmek için hazırlamıştım.
Arkadaşım, bana.: “KâBe'yi yedi defâ tavâf edip iki rekat tavâf namazı kılmak sûretiyle işe başlasak olmaz mı?” dedi.
Kendisine.: “Ben Mekkelileri senden daha iyi bilirim. Onlar karanlık basınca, evlerinin çevresine su serperler, orada otururlar. Ben onları ayaklan sekili attan daha iyi tanın m!.” dedim.
Nihâyet, KâBe'ye vardık.
Onu yedi kere tavâf ettik. İki rekat da tavâf namazı kıldıktan sonra, KâBe'den çıktık.
Kureyş Topluluklarından bir topluluğun yanından geçerken, içlerinden bir adam beni tanıdı ve en yüksek sesiyle.: “İşte!. Amr b. Ümeyye!.” diyerek bağırdı.
Bunun üzerine, Mekkeliler üzerimize üşüştüler ve.: “VALLAHi, Amr hayra gelmemiştir!. O hiçbir zaman kötülükten başka birşey için gelmez!.” dediler ve beni ve arkadaşımı aramaya koyuldular.
Arkadaşıma.: “Koş haydi!. Korktuğum şey başımıza geldi işte!. Artık adamın [Ebu Süfyan'ın] yanına varmaya yol bulmak mümkün değil!. Sen hemen kendini kurtarmaya bak!.” dedim.
Hızla koşarak dağa çıktık.
Mekkeliler de dağa çıkmaya ve bizi aramaya başladılar.
Biz dağın tepesine doğru yükselince, bizi yakalamaktan ümitlerini kestiler.
Biz de, geri dönüp, dağda bir mağaraya girdik.
Mağaraya girince, mağaranın ağzını taşlarla kapatıp izleyicilerden gizlendik. Gecemizi mağaranın içinde geçirdik.
Bizi izleyenler, yakalamaktan âciz kalınca, geri döndüler.
Arkadaşıma.: “VALLAHi, onlar bizi bu gece ve gündüzün akşama kadar arayacaklardır.” dedim.
Mağarada bulunduğumuz sırada, atı için ot biçen Osman b. Mâlik b. Ubeydullah, mağaramızın kapısına kadar gelip dikildi.
Arkadaşıma.: “VALLAHi, bu, Mâlik'in oğludur!. Eğer o bizi görecek olursa, muhakkak Mekkelilere haber verir; yakalanır ve öldürülürüz!.” dedim.
Hemen yanına çıkıp, kendisini memesinin altından hançerledim!.
Osman b. Mâlik hançerlenince öyle bir çığlık kopardı ki, çığlığını Mekkelilere duyurdu.
Arkadaşıma.: “Yerinde dur, hiç kımıldama!.” dedim.
Mekkeliler sesi takip ederek Osman'ın bulunduğu yere kadar geldiler, onu ölmek üzere buldular.
“Vâh senin başına gelene!. Kim vurdu sana?” dediler.
“Amr b. Ümeyye!” dedi ve öldü.
Mekkeliler bulunduğumuz yeri ondan öğrenmek imkânını bulamadılar.
VALLAHi, biz zâten onun hayır için gelmediğini biliyorduk!.” dediler
Ölen adamlarıyla uğraşmaları, bizi aramaya devâm etmelerine engel oldu. Ölüyü oradan yüklenip götürdüler.[203] Arkadaşıma.:
“Akşama kavuşursak, kurtulduk demektir!.” dedim.[204]
Mağarada iki gün bekledik.
Bizi aramaları sona erince, geceleyın mağaradan çıkıp Ten'im'e vardık. Hubeyb'in asıldığı
darağacı Ten'im'de bulunuyordu.
Arkadaşım, bana.: “Hubeyb'i darağacından indirmek istemez misin?” dedi.
“Nerededir o?” diye sordum.
Arkadaşım.: “İşte, o, şu gördüğün yerdedir!.” dedi.
“Olur!. İndireyim onu darağacından!. Yalnız, sen bana müsaade et ve yanımdan uzaklaş!.” dedim.
Hubeyb'in cesedini bekçiler kuşatmışlar, bekliyorlardı.[205] Bekçilerin yanından geçerken, onlardan biri.:
VALLAHi, bu geceki gibi, Amrb. Ümeyye'nin yürüyüşüne benzeyen bir yürüyüş daha görmedim!. Eğer kendisi Medine'de olmamış olsa, muhakkak bu odur, derdim” dedi.
Kendi kendime.: “Amr b. Ümeyye odur işte!.” dedim.[206]
Ensârî arkadaşıma.:
“Eğer sen birşeyden korkarsan, hemen deveye giden yolu tut, onun üzerine atla, Resûlullah aleyhisselâm’a kavuş, olan bitenleri ona haber ver!.” dedim.
Ben de hemen darağacının yanına vardım. İplerini çözdüm. Hubeyb'in cesedini sırtıma aldım.
VALLAHi ben kırk arşın (adım) yürümem iştim ki, andıma düşen bekçiler gelip bana kavuştular!.
Cesedi hemen yere bıraktım.
Cesedin yere düştüğü zaman çıkardığı sesi hâlâ unutmamışımdır!.[207]
Sonra, cesedin üzerine, ayağımla çabuk çabuk toprak ittim.[208]
Sanki yer onu yutuvermişti.[209]
Bekçiler beni yakalamak için arkamdan hızla takip ettiler.
Ben Safra1 yolunu tutunca, yoruldular, geri döndüler.
Arkadaşım devenin yanına varıp üzerine bindi, Peygamber aleyhisselâmı’a kavuştu. İşimiz hakkında kendilerine bilgi verdi.
Ben de, yürüyerek Galil'e geldim. Galil'in en yüksek kısmına kadar çıktım. Mekke yakınında bulunan Dacnan Dağındaki bir mağaraya girdim.
Yayım ve oklarım yanımda idi.
Mağarada bulunduğum sırada, yanıma Di'l b. Bekr Oğullarından, bir gözü kör, uzun boylu, kendisine ait davarı sürüp götüren bir adam geldi.
Beni görünce.:
“Kim bu adam?” diye sordu.
“Bekir Oğullarından bir adamım” dedim.
O da.:
“Ben de, Di'l Oğullarının Bekir Oğullarındanım!.” dedi ve yanının üzerine uzanıp yattı.
Yüksek sesle teganni ediyor ve.:
“Ben sağ oldukça ne Müslüman olurum, ne de Müslümanların Dinine göre hareket ederim!.” diyordu.
Ona, içimden.:
“Biraz sonra, Müslüman olmamayı görür, öğrenirsin!.” dedim.
Adam çok geçmeden uyudu, uykuya daldı, horlamaya başladı.
Yavaşça kalkıp yanına vardım. Kendisini hiç kimsenin hiç kimseyi öldürmediği kötü bir öldürüşle öldürdüm. Yayımın başındaki demiri onun sağ olan gözüne dayayıp kafasından öbür tarafa çıkıncaya kadar, yayımın üzerine yüklendim!.
Bundan sonra, mağaradan çıktım, kartal gibi kanatlanıp geniş yolu tuttum ve kurtuldum.[210]
Mekke yolunda bir menzil olan Arc'a geldim.[211]
Sonra, Mekke ile Medine arasında sarp ve yokuş yerdeki Rakûbe yolunu tuttum. Medine'ye iki gecelik uzaklıkta ve Müzeynelere ait bir yer olan Nakı'a indim.
Resûlullah aleyhisselâmn neler yaptığını öğrenmek maksadıyla Kureyş Müşriklerinın Medine'ye yolladıkları Mekkeli iki adama Nakı'da rastlayıp kendilerini tanıdım ve.:
“Ben sizi esir edeceğim!.” dedim.
Bana.: “Biz mi esir olacağız sana?!.” dediler.
Hemen onlardan birini okla vurup öldürdüm ve ötekine.:
“Esir ol!.” dedim.
Esir olunca, ellerini sıkıca bağladım, Medine'ye geldim.
Medine'de Ensarın yaşlılarından bazılarının yanlarından geçip giderken, Onlar.:
“İşte, VALLAHi Amr b. Ümeyye!.” dediler.
Çocuklar onların sözünü işitince, geldiğimi Resûlullah aleyhisselâm’a koşup haber verdiler.
Ben esirimi yayımın kirişiyle başparmağından sıkıca bağlamıştım.
Peygamber aleyhisselâmı, onu görünce, azı dişleri görününceye kadar güldü.
Sonra, benden, bütün olan bitenleri sordu. Ben de kendilerine naklettim.
“Hayra eresin!” diyerek bana hayır DUÂ etti."[212]

Câbir b. AbduLLah'ın Hurma MahsuLünün Bütün BorçLarını Ödeyecek Kadar BereketLenişi.:

Câbir'in Babası Abdullah b. Amr b. Haram, Uhud Savaşında şehîd olmuş, arkasında altı kız çocuğu ile bir hayli de borç bırakmıştı[213]
Abdullah b. Amfin, içinde çeşitli hurma ağaçları bulunan iki bahçesi bulunmakla beraber, bunların mahsulü bıraktığı borçları karşılayacak derecede değildi[214]
Câbir'in borçtan bir kısmının düşülmesi isteği alacaklılarca kabul edilmediği gibi,[215] borcun ertelenmesi isteği de kabul edilmemişti.[216]
Bunun üzerine, Câbir, Peygamberimiz aleyhisselâm’a gelerek.:
"Yâ Rasûlullah!. Biliyorsun ki, babam Abdullah, Uhud Günü şehîd oldu.
Bana birçok borç bıraktı. Alacaklılara, hurma bahçesinin bütün mahsulünü vermeyi teklif ettiğim halde, kabul etmediler!." dedi.[217] ve alacaklı Yahudi ile görüşüp aracılık etmesini, yardımcı olmasını ricâ etti.
Peygamberimiz aleyhisselâm, Câbir'in boynundaki borca karşılık hurmalığın meyvesinin bütününü almasını Yahudiye teklif etti. Fakat, Yahudi buna yanaşmadı.
Peygamberimiz aleyhisselâm Yahudi ile tekrar konuştu. Ona alacağını ertelemesini teklif etti.
Yahudi bunu da kabul etmedi.[218]
Peygamberimiz aleyhisselâm; bu yıl borcun bir kısmının, gelecek yıl da bir kısmının ödenmesi teklifini de kabul etmediler.[219]
Hatta, ödenecek hurmanın hepsinin iyi cinsten olması hususunda da direndiler.[220]
Ertesi gün, Peygamberimiz aleyhisselâm, Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer'le birlikte, Cabir'in hurma bahçesine gitti.
Câbir.:
"Merhaba!. Hoşgeldiniz, safa geldiniz!." diyerek Peygamberimiz aleyhisselâm ile arkadaşlarını karşıladı.
Peygamberimiz aleyhisselâm;
"Ey Câbir!. Haydi, bizi şu hurma bahçende bir dolaştır, gezdir!." buyurdu.
Câbir.: "Olur" dedi.
Hurma bahçesini birlikte dolaştılar.
Câbir içi hurma lifinden doldurulmuş, yüzü kıldan dokunmuş bir yastık getirip Peygamberimiz aleyhisselâm altına koydu.
Sonra, ortaya, yeni kestikleri keçinin etinden pişirilmiş et yemeği ile, yaş ve kuru hurma getirildi.
Peygamberimiz aleyhisselâm ile arkadaşları, onlardan yediler.
Câbir, ede b ve saygısından dolayı, sofraya birlikte oturmadı.
Bahçeden ayrılacakları sırada, Câbir'in hanımı.:
"Yâ Rasûlullah!. Senden DUÂ bekleriz!." dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"Evet!. ALLAH size mübârek kılsın!.
Evet!. ALLAH size mübârek kılsın!." diyerek bereket DUÂsı yaptı .[221]
Câbir'e de.:
"Git!. Hurmanı toplayıp tasnif et.: Acveyi (iyi cinsi) bir boy, Azk-ı Zeyd'i (erginini) de bir boy yaptıktan sonra, bana haber gönder!." buyurdu.
Câbir bu emri yerine getirdikten sonra, Peygamberimiz aleyhisselâm geldi.[222] Câbir, aynı zamanda, alacaklılara da haber salmıştı.
Onlarda, eşekler ve çuvallarla bahçeye geldiler.
Câbir; başka bir yerden iyi cins hurma satın alıp Babasının borcunu alacaklılara ödemeyi bile göze almıştı.[223]
Peygamberimiz aleyhisselâm hurma öbeklerinin en büyüğünün çevresini üç kere dolaştı .[224]
Hurma harmanının başına veya ortasına oturduktan sonra, orada bekleşen alacaklılara işâret ederek, Câbir'e.:
"Haydi, şu kavmın matlublarını ölç, ver!." buyurdu.
Câbir de, alacaklılara haklarını ölçüp ölçüp tamamıyla verdi.
Geri kalan hurma, sanki aslından birşey eksilmemiş gibi idi!.[225]
"Tek Babamın borcu ödensin de kızkardeşlerimin yanına bir tek hurma tanesiyle bile dönmeyeyim" diye düşünen, buna razı olan[226] Câbir'e, bütün borçlar ödendikten sonra, onyedi vesk (deve yükü) hurma kalmış bulunuyordu!.[227]
Câbir ikindi namazında buluşup durumu Peygamberimiz aleyhisselâm’a arzedince, Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"ALLAH'ım!. Hamd olsun sana!.
ALLAH'ım!. Hamd olsun sana!." diyerek ALLAH'a hamd etti.[228] Câbir'e de.:
"Sen bunu Ömerb. Hattab'a da haber ver!." buyurdu.
Câbir gidip Hz. Ömer'e haber verince, Hz. Ömer.:
"Ben zâten Resûlullah aleyhisselâm hurma bahçesini gezip dolaştığı zaman, ALLAH'ın hurmalığı muhakkak bereketlendireceğini anlamıştım!." dedi.[229]
O da ALLAH'a hamd etti.[230]
Câbir Hz. Ömer'le oturduğu sırada da, Peygamberimiz aleyhisselâm yanına gelip, hurma bahçesinın mahsulünden borçlan tamamen ödedikten sonra kendilerine bir hayli hurma kaldığını tekrar söyleyince, Peygamberimiz aleyhisselâm Hz. Ömer'e dönerek.:
"Ne söylüyor, dinle!." buyurdu.
Hz. Ömer de.:
"Biz zâten senin Resûlullah olduğunu kat'iyyen biliyoruz!.
VALLAHi, sen muhakkak ALLAH’ın Resûlüsün!." dedi.[231]


[1] İbn İshâk.İbn Hişâm, Sîre, c. 4, s. 260.
[2] İbn Sa'd, Tabak âtü'l-kübrâ, c. 2, s. 50, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 38.
[3] İbn Sa'd, c. 2, s. 50, Yakut, Mu'cemu'l-büldân, c. 4, s. 374.
[4] İbn İshâk.İbn Hişâm, c. 4, s. 260, Vâkıdî, c. 1, s. 342, İbn Sa'd, c. 2, s. 50.M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/235.
[5] Vâkıdî, c. 1, s. 343, İbn Sa'd, c. 2, s. 50, İbn Seyyid, c. 2, s. 38, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 61.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/235
[6] Vâkıdî, Megâzî.c. 1 , s.341, Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 320-321.
[7] Vâkıdı, c. 1,3. 341-342, İbn Sa'd, c. 2, s. 50, Beyhakî, c. 3, s. 320-321, İbn Seyyid, Uyun, c. 2, s. 38.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/235.
[8] Vâkıdî, c. 1 .s.341-345, İbn Sa'd, t 2, s. 50, Beyhakî, c. 3, s. 320-321 , İbn Seyyid,c.2, s. 38-39, Zehebî, Megâzî, c. 186, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 61.
[9] Vâkıdî, c. 1, s. 342-343, İbn Sa'd, c. 2, s. 50, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 450.
[10] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 4, s. 260, Vâkıdî, c. 1, s. 345, Taberî, c. 3, s. 171, İbn Abdilberr,İstiâb, c. 3, s. 1393, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 5, s. 164
[11] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/236.
[12] İbn İshâk, İbn Hişâm , Sîre, c. 4, s. 267, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 496, Taberî, Târih, c. 3, s. 1 72, Ebu Nuaym ,Delâilü’n-Nübüvve, c. 2, s. 518, Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c. 4, s. 42, Zehebî, Megâzî, s. 288, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c.4, s”40.
[13] İmam Muhammed, Siyeru'l-Kebîr, c. 1, s. 267, Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 532.
[14] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 4, s. 267, Vâkıdî, c. 2, s. 532, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 51,Ahmed b. Hanbel, Müsned,c. 3, s. 496, Taberî, Târîh, c. 3, s. 172, Ebu Nuaym, Delâil, c. 2, s. 518, Beyhakî, Delâil, c. 4, s. 42, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 39, Zehebî, s. 288, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 140, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 203.
[15] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 4, s. 267, Vâkıdî, c. 2, s. 532, İbn Sa'd, s. 2, s. 51, Taberî, c. 3, s. 172, Ebu Nuaym, c. 2, s. 518, İbn Seyyid, c. 2, s. 39.
[16] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 4, s. 267, Vâkıdî, c. 2, s. 532, İbn Sa'd, c. 2, s. 51, Ahmed b. Hanbel,
c. 3, s. 496, Taberî, c. 3, s. 172, Ebu Nuaym , c. 2, s. 51 8, Beyhakî, c. 4, s. 42, Zehebî, s. 288, Ebu'lFidâ, c. 4, s. 140, Heysemî, c. 6, s. 203.
[17] İmam Muhammed, c. 1, s. 267, Vâkıdî, c. 2, s. 532, İbn Sa'd, c. 2, s. 51, Beyhakî, c. 4, s. 42, Zehebî, s. 288, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 140, Heysemî, c. 6, s. 203.
[18] Heysemi, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 204.
[19] Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 532, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 51.
[20] Taberî, c. 3, s. 172, Ebu Nuaym, c. 2, s. 518, Beyhakî, c. 4, s. 42, İbn Seyyid, c. 2, s. 39, Zehebî, s. 288, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 140.
[21] Vâkıdî, c. 2, s. 532, İbn Sa'd, c. 2, s. 51, İbn Seyyid, c. 2, s. 39.
[22] İmam Muhammed, c. 1, s. 267.
[23] Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 532, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 51, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser,c. 2, s. 39.
[24] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 4, s. 267, Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 532, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2,
s. 51, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 496, Taberî, Târîh, c. 3, s. 1 72, Ebu Nuaym, Delâilü'nnübüvve, c. 2, s. 518, Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c. 4, s. 42, İbn Seyyid, Uyun, c. 2, s. 39, Zehebî, Megâzî, s. 288, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 140.
[25] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 4, s. 267, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 496, Taberî, c. 3, s. 172, Ebu Nuaym, c. 2, s. 518, Beyhakî, c. 4, s. 42, Zehebî, s. 288, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 140.
[26] Vâkıdî, c. 2, s. 532, İbn Sa'd, c. 2, s. 51, İmam Muhammed, c. 1, s.267.
[27] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 4, s. 267, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 496, Taberî.c.3, s. 171, Ebu Nuaym ,c.2, s. 518, Beyhakî, c. 4, s. 42, İbn Seyyid, c. 2, s. 39, Zehebî, s. 288, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 1 40.
[28] İmam Muhammed, c. 1, s. 268.
[29] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 4, s. 267, Vâkıdî, c. 2, s. 532, İbn Sa'd, c. 2, s. 51, Ahmed b. Hanbel,
c. 3, s. 496, Taberî, c. 3, s. 171, Ebu Nuaym , c. 2, s. 51 8, Beyhakî, c. 4, s. 42, İbn Seyyid, c. 2, s. 39, Zehebî, s. 288, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 140.
[30] İmam Muhammed, c. 1, s. 265-266, Vâkıdî, c. 2, s. 532-533, İbn Sa'd, c. 2, s. 51, İbn Seyyid,c. 2, s. 39.
[31] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 4, s. 268, İmam Muhammed, Siyeru'l-Kebîr, c. 1, s. 266,
Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 533, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 51, Ahmedb.Hanbel, Müsned, c. 3, s. 496.Taberî, Târih, c.3, s” 71, Ebu Nuaym, Delâilü’n-Nübüvve, c. 2, s. 518, Beyhakî, Delâilü'nnübüvve, c. 4, s. 42, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 39, Zehebî, Megâzî, s. 288, Ebu'l-Fidâ, elBidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 140.
[32] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 4, s. 268, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 496, Taberî, Târîh, c. 3, s. 172, Ebu Nuaym , Delâilü’n-Nübüvve, c. 2, s. 518-519, Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c. 4, s. 42-43, Zehebî, Megâzî, s. 288-289, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 140, Heysemî, Meanau'z-zevâid, c. 6, s. 203.
[33] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 3, İbn Sa'd, Tabakâtü'l -kübrâ, c. 2, s. 51, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c.2, s. 39.
[34] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 4, s. 268, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 496, Taberî, c. 3, s. 172, Ebu Nuaym, c. 2, s. 518-519, Beyhakî, c. 4, s. 4243, Zehebî, s. 288-289, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 140, Heysemî, c. 6, s. 203.
[35] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/236-240.
[36] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 3-4, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 55, Beyhakî, Delâilü'n- nübüvve, c. 3, s. 323, İbn Seyyid, Uyûnu'l-es.:er, c. 2, s. 40.
[37] İbn Hazm, Cevâm iu's-Sîre, s. 176.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/240.
[38] İbn İshâk. İbn Hişâm, Sîre,c.3, s. 179.
[39] Buhârî, Sahih, c. 5, s. 40.
[40] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, t 2, s. 55.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/240.
[41] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 178, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 354, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 55, Taberî, Târih, c. 3, s.39, Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 328, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 167, İbn Seyyid, Uyun, c. 2, s. 41, Zehebî, Megâzî, s. 189.
[42] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 109, Vâkıdî, c. 1, s. 339-340, Taberî, c. 3, s. 29, Beyhakî, c. 3, s. 316-317, İbn Esîr, c. 2, s. 164-165, Zehebî, s. 182-1 84, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 49-50, İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, c. 2, s. 121.
[43] Vâkıdî, c. 1.S.354, Beyhakî, c. 3, s. 323, Zehebî, s. 187, Heysemî, c. 6, s. 199.
[44] Zührî, Megâzî, s. 67, Vâkıdî, c. 1, s. 354, Abdurrezzak, Musânnef, c.5, s. 353, Ahmed b.Hanbel, Müsned, c. 2, s. 294, Buhâri, Sahih, c. 5, s. 40, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 51, Ebu Nuaym, Delâilü’n-Nübüvve, c. 2, s. 506, Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 323-324.
[45] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s.:. 178, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.:. 354, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 55, Taberî, Târih, c.3, s.:.39, Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s.:. 328, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s.:. 167, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c.2, s.41 .Zehebî, Megâzî, c. 189, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’nnihâye, c. 4, s. 63.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/240-241.
[46] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 178, Taberî, c. 3, s. 29, Beyhakî, c. 3, s. 327, İbn Esîr, c. 2, s”67, İbn Seyyid, c. 2, s. 41 , Zehebî, s. 189, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 63, Heysemî, c. 6, s. 1 99, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 27, Kastalânî, Mevâhibü'l-ledünniye, c. 1.s”30.
[47] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 355.
[48] Vâkıdî, c. 1, s. 355, İbn Sa'd, c. 2, s. 55, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 294, Ebu Dâvud, sünen, c. 3, s. 51, Beyhakî,c. 3,3.324,327, Zehebî, s. 187.
[49] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 178, Vâkıdî, c. 1, s. 355, Belâzuri, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 375, Taberî, c. 3, s. 30, İbn Esîr, c. 2, s. 1 67, Zehebî, s. 189, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 63, Heysemî, c. 6, s. 1 99, İbn Haldun, c. 2, ks. 2, s. 27.
[50] Zührî, Megâzî, s. 67, Abdurrezzak, Musânnef, c. 5, s. 353, Vâkıdî, c. 1 , s. 355, İbn Sa'd, c. 2, s. 55, Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 294, Buhârî, Sahîh, c. 5, s. 40, Ebu Dâvud, c. 3, s. 51, Belâzurî, c. 1, s. 375, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübü we, c. 2, s. 506.
[51] Kastalâni, Mevâhibü'l-ledünniye, c. 1, s. 130.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/241.
[52] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 178, Vâkıdî, c. 1, s. 355, İbn Sa'd, c. 2, s. 55, Taberî, c. 3, s. 29-30, Beyhakî, c. 3, s. 327, İbn Seyyid, c. 2, s. 41, Zehebî, s. 189, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 63-64, İbn Haldun, c. 2, ks. 2, s. 27.
[53] İbn İshâk, İbn Hişâm , c. 3, s. 179, Vâkıdî, c. 1, s. 355, Taberî, c. 3, s. 30, İbn Hazm,Cevâmiu's-Sîre, c. 176, İbn Seyyid, c. 2, s. 4142, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 64, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 27.
[54] Zührî, Megâzî, s. 67, Abdurrezzak, Musânnef, c. 5, s. 353-354, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 294, Buhârî, Sahih, c.4, s. 29-30, c. 5, s. 40, Ebu Nuaym , Delâilü’n-Nübüvve, c. 2, s. 506, Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s. 324, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 12 0-1 21, İ bn Seyyi d, Uyûnu'l -eser, c. 2, s. 40, Zehebî, Megâzî, s. 187, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 62. Fidye (İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 27).
[55] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 179, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 355, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 55, İbn Seyyid, Uyun, c. 2, s. 42, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 64.
[56] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, t 3, s. 463.
[57] Zührî, Megâzî, s. 67, Abdurrezzak, c. 5, s. 354, Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 294, Buhârî, c. 4, s.29, c. 5, s. 40, Ebu Nuaym , c. 2, s. 506, Beyhakî, c. 3, s. 324, İbn Esîr, c. 2, s. 120, İbn Seyyid, c. 2, s. 40, Zehebî, s. 187, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 62.
[58] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/242-243
[59] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 79, Vâkıdî, c. 1, s. 228, İbn Sa'd, c. 3, s. 462, Taberî, c. 3, s. 19, Beyhakî, c. 3, s. 328, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 168, İbnSeyyid, c. 2, s. 42, Zehebî, s. 189, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 64.
[60] Vâkıdî, Megâzî.c. 1, s. 228, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 462, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser,c. 2, s. 42
[61] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre,c.3, s. 180, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 356, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 463.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/243-244.
[62] Zührî, Megâzî, s. 67, Abdurrezzak, Musânnef, c. 5, s. 354, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s.294, Buhârî, Sahîh, c. 4, s.29, Ebu Nuaym, Delâilü’n-Nübüvve, c. 2, s. 506, Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 324, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 120, İbn Seyyid, c. 2, s.40, Zehebî, Megâzî, s. 187, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 62, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 199.
[63] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 180, Vâkıdî, c. 1, s. 357, İbn Sa'd, c. 2, s. 56, Taberî, c. 3, s. 30, Beyhakî, c. 3, s. 327, İbn Seyyid, c. 2, s. 42, Zehebî, s. 190, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 64-65.
[64] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 357, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 56.
[65] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 181, Vâkıdi, Megâzî, c. 1, s. 357, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 8, s. 302, Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s. 331, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 65.
[66] Zührî, Megâzî, s. 68, Abdurrezzak, M usannef, c. 5, s. 354, Buhârî, Sahîh, c. 5, s. 41, Taberî,
Târîh, c. 3, s. 31, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 2, s. 440, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 121, Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s. 325, Zehebî, Megâzî, s. 188, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 63.
[67] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 181, Vâkıdî, c. 1, s.357, İbn Sa'd, c.8, s. 302, Beyhakî, c.3, s.331, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 65.
[68] Zühri, Megâzî, s. 68, Vâkıdî, c. 1, s. 357, Abdurrezzak, c. 5, s. 354, İbn Sa'd, c. 8, s. 301-302, Ahmed b. Hanbel, Müsned,c. 2, s. 294, Buhârî, Sahîh, c. 5, s. 4, 1 Taberî, c. 3, s. 31, İbn Abdilberr, c. 2, s. 440, Beyhakî, c. 3, s. 325, İbn Esîr, c. 2, s. 121, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 41, Zehebî, s. 188, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 63.
[69] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 358, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 8, s. 302.
[70] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 181, Vâkıdî, c. 1, s. 358, İbn Sa'd, c. 8, s. 302.
[71] Vâkıdî, c. 1,5.358, İbn Sa'd, c. 8, s. 302.
[72] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 181, Vâkıdî, c. 1, s. 358, İbn Sa'd, c. 8, s. 302.
[73] Zührî, Megâzî, s. 68, Abdurrezzak, Musânnef, c. 5, s. 354, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s.
294, Buhârî, Sahîh, c. 5, s.41, Taberî, Târih, c. 3, s. 31, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 2, s. 440, Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s. 325, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 120-121, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 41 , Zehebî, Megâzî, s. 188, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 63.
[74] Taberî, Târîh, c. 3, s. 31.
[75] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 358, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 8, s. 302.
[76] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 362, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 456.
[77] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 358, İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 302.
[78] Zührî, Megâzî, s. 68, İmam Muhammed, Siyer, c. 1, s. 227, Abdurrezzak, Musânnef, c. 5, s.355, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 294, Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 29, c. 5, s. 41, Taberî, Târîh, c. 3, s. 31 , Ebu Nuaym, Delâilü’n-Nübüvve, c. 2, s. 507, Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 325, İbn Esîr, Usdu'lgâbe, c. 2, s. 121 , İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 41, Zehebî, Megâzî, s. 189, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 63, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 200.
[79] İmam Muhammed, Siyer, c. 1, s. 226, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 360, Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s. 326, İbn Seyyid, c. 2, s. 43, Heysemî, c. 6, s. 200.
[80] İmam M uhammed, Siyer, c. 1, s. 226, Vâkıdî, c. 1, s. 360, Ebu Nuaym, c. 2, s. 508, Beyhakî,c. 3, s. 326, 331, İbn Seyyid, c.2,5.43.
[81] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 182, Zehebî, s. 178, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 66.
[82] Vâkıdî, c. 1, s. 360, Ebu Nuaym , c. 2, s. 508, Beyhakî, c. 3, s. 326.
[83] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 182, Vâkıdî, c. 1, s. 360, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 66.
[84] Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 66.
[85] Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 200.
[86] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 1 85-1 86, Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s. 328-329,İbn Abdilberr, İstiâb, c. 2, s. 441 , İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 121 -122, Zehebî, Megâzî, s. 190, İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, c. 2, s. 121 -122, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 67.
[87] Zührî, Megâzî, s. 68,İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 185-186, İmam Muhammed, Siyer, c. 1,
s.227, Abdurrezzak, Musânnef, c. 5, s. 355, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 294, Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 30, c. 5, s. 41, İbn Abdilberr, c. 2, s. 441, Beyhakî, c. 3, s. 325, İbn Esîr, c. 2, s. 121, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 41, Zehebî, s. 188, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 63, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 200.
[88] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 359, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 177.
[89] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 182, Zehebî, Siyer, c. 1, s. 177, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 66.
[90] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 359.
[91] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 359, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 456.
[92] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 182-183, Vâki df, Megâzî, c. 1, s. 359-360, İbn Esîr,Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 392, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 66.
[93] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 360.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/244-250.
[94] Vâkıdı, Megâzî, c. 1, s. 361.
[95] Zührî, Megâzî, s. 68, Abdurrezzak, Musânnef, c. 5, s. 355, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s.294, Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, s. 325, Zehebî, Megâzî, s. 188, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 63, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 200.
[96] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 361, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 458.
[97] İmam Muhammed, Siyeru'l-Kebîr, c. 1, s. 227.
[98] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 1 82, Vâkıdî, Megâzî, c. 1 , s. 361, Zehebî, Megâzî, s. 190,Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 66.
[99] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 361.
[100] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 182, Vâkıdî, c. 1, s. 361, Zehebî, s. 190, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 66.M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/251.
[101] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 180-181, Vâkıdî, c. 1, s. 357, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 56, Taberî, Târîh, c. 3, s. 30, Beyhakî,Delâil.c. 3, s. 327, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 42, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 65.
[102] Vâkıdî, Megâzî.c. 1, s. 361-362.
[103] İbn İshâk, İbn Hişâm , c. 3, s. 181, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 56, Taberî, c. 3, s. 31, İbn Seyyid, c. 2, s. 42, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 65.
[104] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 361 -362.
[105] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre.c. 3, s. 181, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 362, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 56, Taberî, Târih, c. 3, s. 31, İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre, s. 178, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 287, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 42, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 65.
[106] Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s. 326, İbn Seyyid, Uyun, c. 2, s. 43, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s.66.
[107] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 181, Taberî, c. 3, s. 31 , Beyhakî, c. 3, s. 327, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 168, İbn Seyyid, Uyun, c. 2, s. 42, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 65.
[108] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 183, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 67.M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/252-253.
[109] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 193, Taberî, Târih, c. 3, s. 33, Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s. 338, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 43, Zehebî, Megâzî, c. 1, s. 192, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 72, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 128.
[110] Taberî, Târîh, c. 3, s. 33, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 171.
[111] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 346.
[112] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 52, Taberî, Târîh, c. 3, s. 33.
[113] Taberî, Târîh,c.3, s. 33.
[114] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 346, Abdurrezzak, Musânnef, c. 5, s. 382, Taberî, c. 3, s. 33-34, Ebu Nuaym, Delâilü’n-Nübüvve, c. 2, s. 51 2, Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 343, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 171, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 127.
[115] Taberî, Târih, c. 3, s. 33.
[116] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 193, Vâkıdî, c. 1, s. 346, Taberî, c. 3, s. 34, Beyhakî, c. 3, s.338-339, İbn Esîr, c. 2, s. 171, İbn Seyyid, c. 2, s. 44, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 73, Heysemî, c. 6, s. 128.
[117] Vâkıdî, c. 1, s. 346, Taberî, c. 3, s. 34, İbn Esîr, c. 2, s. 1 71.
[118] Vâkıdî, c. 1, s.346.
[119] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 193-194, Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 339, İbn Haldun, Târih, c. 2,ks. 2, s. 27.
[120] Vâkıdî, c. 1, s. 346, İbn Sa'd, c. 2, s. 52, Beyhakî, c. 3, s. 339.
[121] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 346.
[122] Abdurrezzak, M usannef, c. 5, s. 383.
[123] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 194, Vâkıdî, c. 1, s. 346, İbn Sa'd, c. 2, s. 52, Taberî, c. 3, s.34, Beyhakî, c. 3, s. 329, İbn Esîr, c. 2, s. 171, İbn Seyyid, c. 2, s. 44, Zehebî, s. 192-193, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 72, Heysemî, c. 6, s. 128, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 27.
[124] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 194, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 346, Abdurrezzak, Musânnef, c. 5, s. 383, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 52, Taberî, Târîh, c. 3, s. 34, Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s. 339, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 171, İbn Seyyi d, U yûnu'l -eser, c. 2, s. 44, Zehebî, Megâzî, s. 192, Ebu'l -Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâ ye, c. 4, s. 73, Heysemî, Mecmau 'zzevâid,c. 6, s. 127, İbn Haldun, Târîh, c. 2, ks. 2, s. 27.
[125] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 346-347, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 52.
[126] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 194, Taberî, c. 3, s. 34, Beyhakî, c. 3, s. 339, İbn Esîr, c. 2, s”71, İbn Seyyid, c. 2, s. 44.
[127] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 109.
[128] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 514, Müslim, Sahih, c. 3, s. 1511, Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 343.
[129] Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 109, Beyhakî, c. 3, s. 348, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 71, Semhûdî,Vefâu'l-vefâ, c. 1, s. 296.
[130] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 375.
[131] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 347.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/254-256.
[132] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 194, Vâkıdı, c. 1, s. 347, Belâzurı, c. 1, s. 375, Taberı, c.3, s. 34, Beyhakı, c. 3, s. 339, İbn Esîr, c.2, s. 171, Zehebı, s”93, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 73, Heysemı, c. 6, s. 128, İbn Haldun, c. 2, ks.2, s. 27.
[133] İbn Habıta, Kitâbu'l-muhabber, s. 118, Kastalânî, Mevâhibü'l-ledünniye, c. 1, s. 134,Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 452.
[134] Vâkidî, Megâzî, c. 1, s. 347, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 52, Ahmed b. Hanbel,Müsned, c. 3, s. 1 09, Buhârî, Sahih, c. 5, s. 42, Müslim, Sahih, c. 3, s. 1511, Belâzurî, Ensâbu'leşrâf, c. 1, s. 375, Taberî, Târih, c. 3, s. 34, Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c.3, s. 342, İbn EsiY, Kâmil, c. 2, s. 171, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 44, Zehebî, Megâzî, s. 194, Ebu'l-Fidâ, elBidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 71, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 126.
[135] İbn İshâk, İbnHişâm, Sîre, c.3, s. 194, Vâkıdî, c. 1, s. 347, İbn Sa'd, c. 2, s. 52, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 109, Buhârî, c.5, s. 42, Müslim, c. 3, s. 1511, Belâzurî,c. 1, s. 375, Taberî, c. 3, s. 34, Beyhakî, c. 3, s. 339, 343, İbn Esîr, c. 2, s. 171, İbn Seyyid, c. 2, s. 44, Zehebî, s. 193-194, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 71 , 73, Heysemî, c. 6, s. 126, 128.
[136] İbn Habîb, Kitâbu'l-muhabber, s. 118, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 452.
[137] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 347, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 127.
[138] İbn İshâk, İbn Hişâm, c.3, s. 194, Vâkıdî, c. 1, s. 347, Taberî, c. 3, s. 34, Beyhakî, c. 3, s. 339, İbn Seyyid, c.2, s. 44, Heysemî, c. 6, s. 128.
[139] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 347.
[140] Kastalâni, Mevâhibü'l-ledünniye, c. 1, s. 133.
[141] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 347, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 453.
[142] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 194, Vâkıdî, c. 1 , s. 347.
[143] Taberî, Târih, c.3, s. 36.
[144] Ahmed b. Hanbel, c.3, s. 210, Buharı, c. 3, s. 204, Zehebı, s. 195.
[145] Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s. 342.
[146] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 210, Buhârî, Sahih, c. 3, s. 204, Zehebî, Megâzî, s. 195.
[147] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 1, s. 473, Zehebî, Megâzî, s. 195.
[148] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 210, Buhârî, Sahih, c. 3, s. 204, Taberî, Târih, c. 3, s.36, Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 346, İbn Esir, Usdu'l-gâbe, c. 1, s. 473, Zehebî, Megâzî, s. 195.
[149] Taberî, Târih, c.3, s. 36, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 452.
[150] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c.3, s. 194, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 347, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c.2, s. 52, Beyhakî, Delâil, c.3, s. 339, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 171, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c.2, s. 44, Zehebî, s. 193, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c.6, s. 128, İbn Haldun, Târih, c. 2,ks. 2, s. 28, Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-Kârî, c. 7, s. 19.
[151] Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 210, Buhârî, c. 3, s. 204, c. 5, s. 43, Beyhakî, c. 3, s. 347, Zehebî, s. 195, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 72. Zührî, Megâzî, s. 95, Abdurrezzak, Musânnef, c. 5, s. 383-384, Buhârî, Sahîh, c. 5, s. 43, Ebu'lFidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 72.
[152] Zührî, Megâzî, s. 95, Abdurrezzak, M usannef, c. 5, s. 383-384, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 210, Buhârî, c. 3, s. 204, c. 5, s. 43, Beyhakî, c. 3, s. 347, 349, Zehebî, s. 195-196, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 72.
[153] Zührî, Megâzî, s. 95, Abdurrezzak, Musânnef, c. 5, s. 383-384, Buhârî, Sahîh, c. 5, s. 43,Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 72.
[154] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 348.
[155] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre.c. 3, s. 194, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 347, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 52, Taberî, Târih, c. 3, s. 34, Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s. 339, İbn Esîr, Kâmil, c.2, s. 171, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 44, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 73, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 128, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 28.
[156] Taberî, Târih, c. 3, s. 34, Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 339-340, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 171, İbnSeyyid, Uyun, c. 2, s. 44, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 73, Heysemî, c. 6, s. 128.
[157] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 194, Vâkıdî, c. 1, s. 347, İbn Sa'd, c. 2, s. 52, Taberî, c.3, s.34, Beyhakî, c. 3, s. 340, İbn Esîr, c.2, s. 171, İbn Seyyid, c. 2, s. 44, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 73, Heysemî, c. 6, s. 128, İbn Haldun, c.2, ks. 2, s. 28, Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-Kârî, c. 7, s. 19.
[158] İbn İshâk, İbn Hişâm, c.3, s. 194, İbn Sa'd, c. 2, s. 52, Taberî, c. 3, s. 34, Beyhakî, c. 3, s.340, İbn Esîr, c. 2, s. 171 , Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 73, Heysemî, c. 6, s. 128, İbn Haldun, c.2, ks.2, s. 28, Aynî, c. 7, s. 19.
[159] Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 340, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1351, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 73.
[160] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 194, Vâkıdî, c. 1, s. 347, İbn Sa'd, c.2, s. 52, Taberî, c. 3, s. 34, İbn Abdilberr, c. 4, s. 1450-1451, Beyhakî, c.3, s. 340, İbn Esir, c.2, s. 171, İbn Seyyid, c. 2, s. 44, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 73, Heysemî, c. 6, s. 128.
[161] Buhârî, Sahih, c. 5, s. 41.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/256-259.
[162] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 352, Ibn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 378, Ibn Abdilberr, Istiâb, c. 3, s”064-1065, Ibn Esîr, Usdu'l-gâbe, C.4.S.26.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/259-260.
[163] İbn İshâk. İbn Hişâm, Sîre,c.3, s. 196, Taberî, Târih, c. 3, s. 35.
[164] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 349, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüwe, c. 2, s. 514.M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/260.
[165] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 52, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 47, Heysemî,Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 127.
[166] İbn İshâk. İbnHişâm, c. 3, s. 194, Vâkıdî, c. 1, s. 348, İbn Sa'd.c. 2, s. 52, Taberî, c. 3, s. 34, Beyhakî.Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s. 340, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 171, İbn Seyyid, Uyûnu1 l-eser, c. 2, s. 44, Zehebî, Megâzî, s. 193, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 73, Heysemî, Mecmau'zzevâid, c. 6, s. 128, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 28, B. Aynî, Umdetu'l-Kârî, c. 7, s. 19.
[167] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/260-261.
[168] Vâkidi, Megâzî, c. 1, s. 348, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 52.M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/261.
[169] Buhârî, Sahîh,c.3, s. 204.
[170] Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 111 , Beyhakî, Delâilü'n-nübüvye, c. 3, s. 344, Suyûtî, Hasâisu'l-kübrâ, c. 1, s. 556.
[171] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 195-196, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 349, Taberî, Târih, c. 3, s. 35, Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s. 341, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 45, Zehebî, Megâzî, s. 193, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 73, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 129.
[172] Zührî, Megâzî, s. 95, Akıduırezzak, Musânnef, c. 5, s. 384, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 54, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 137, Müslim , Sahîh, c. 1, s. 469, Beyhakî, c. 3, s. 349, İbn Seyyid, c. 2, s. 47.
[173] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 514-515, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 109, Buhârî, c. 5, s. 41 42,Müslim, Sahih, c. 3, s. 1511.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/261-262.
[174] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre.c. 3, s. 1 94-1 95, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 348-349, Taberî, Târih, c. 3, s. 34, Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s. 340, İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, c. 2, s. 122, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 44, Zehebî Megâzî, s. 193, Ebu'l-Fidâ, el -B idâye ve’n-nihâ ye, c. 4, s. 73, Heysemî, Mecmaau'z-zevâi d, c. 6, s. 1 28-1 29.
[175] Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s. 342.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/262-263.
[176] Vâkidi, Megâzi, c. 1, s. 3 48-3 49, Ebu Nuaym , Delâil ü'n-nübü vve, c. 2, s. 513, Beyhakî,Delâil ü'n-nübü vve, c. 3, s. 353, Suyûtî, Hasâisu'l-kübrâ, c. 1, s. 556. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/263.
[177] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 197, Taberî, Târih, c. 3, s. 35-36, Beyhakî, Delâil., c. 3, s. 3, s. 341, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 45, Zehebî, Megâzî, s. 193, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’nnihâye, c. 4, s. 74, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 129.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/264.
[178] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 349, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 53, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 451 .
[179] Zührî, Megâzî, s. 95, Abduırezzak, Musânnef, c. 5, s. 384, Vâkıdî, Megâzî, c. 1 , s. 349, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 53,d b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 109, Buhârî, Sahih, c. 5, s. 42, Müslim, Sahîh, c. 1, s. 468-469, Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 348, İbn Seyyid, Uyünu'l-eser, c. 2, s. 47, Zehebî, Megâzî, s. 195, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 72.
[180] Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 68.
[181] Buhârî. Sahih. c. 5. s. 44.
[182] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/264.
[183] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 93-94, Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s. 333, İbn Seyyid, Uvûnu'l-eser, c. 2, s. 112, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 69, Suyûtî, Hasâisu'lkübrâ, c. 1, s. 553.
[184] Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 333, İbn Seyyid, Uyun, c. 2, s. 112, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 49, Suyûtî, Hasâisu'l-kübrâ, c. 1.S.553.
[185] İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 94, Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 333-334, İbn Seyyid, c. 2, s. 112,Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 69.
[186] Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 334, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 69.
[187] İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 94, Beyhakî, c. 3, s. 334, İbn Seyyid, c. 2, s. 112, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 49, Suyûtî, Hasâisu'l-kübrâ, c. 1, s. 553-554.
[188] Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s. 334, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 69, suyûtî, Hasâisu'l-kübrâ, c. 1, s. 554.
[189] Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s. 334, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 69.
[190] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 94, İbn Seyyid, Uyünu'l-eser, c. 2, s. 112, Ebu'l-Fidâ, c.4, s. 69.
[191] Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 334, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 69.
[192] İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 94, Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 334, İbn Seyyid, Uyun, c. 2, s. 112,Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 69.
[193] İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 94, Beyhakî, c. 3, s. 334, İbn Seyyid, c. 2, s. 112, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 69, Suyûtî, Hasâisu'l-kübrâ, c. 1, s. 554.
[194] Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s. 334, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 69, suyûtî, Hasâisu'l-kübrâ, c. 1, s. 554.
[195] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 94, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s. 21 3.
[196] Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 334, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 69, Suyûtî, Hasâisu'l-kübrâ, c. 1, s. 554.
[197] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/264-267.
[198] Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 458, Hale bî, İnsânu'l-uyûn, c. 3, s. 160.
[199] Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 458, Hale bî, İnsânu'l-uyün, c. 3, s. 161 .M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/267-268.
[200] İbn Hişâm. Sîre.c. 4, s. 282, Taberî, Târih, c. 3, s. 32, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 169.
[201] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 94, Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s. 335, İbn Seyyid,Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 112, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 70.
[202] 196.İbn İshâk,İbn Hişâm, Sîre, c. 4, s. 282, İbn Sa'd, c. 2, s. 94, Taberî, Târih, c. 3, s. 32, Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 335, İbn Esîr, c. 2, s. 169, İbn Seyyid, c. 2, s. 112, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 70.
* Cebbar b. Sahr (İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 4, s. 282) veya Seleme b. Eşlem (İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 293).
* Muaviye b. Ebu Süfyan, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 94).
* Gerçekten de, Amr. B. Ümeyye, Câhiliye devrinde elinden her kötülük gelen cin gibi bir adamdı.( Taberi Tarih, c. 3, s. 32).
* Ebu Süfyan da, bunu söyleyenler arasında idi (Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 70).
[203] Taberî, Târih, c. 3, s. 32.
[204] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 4, s. 283.
[205] Taberî, Târih, c. 3, s. 32, Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s. 336, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s”70 , Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 70.
[206] Taberî, Târih, c. 3, s. 32, Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 336, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 170, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 70.
[207] Taberî, Târih, c. 3, s. 32, Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 336, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 170, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 70.
[208] Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s. 213, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 70.
[209] Taberî, Târih, c. 3, s. 31, Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 332, İbn Esîr, c. 2, s. 1 70, Zehebî,Megâzî, s. 191 , Ebu'l-Fidâ, c.4, s. 67.
[210] Taberî, Târih, c. 3, s. 32-33, Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s. 336-337, İbn Esîr, Kâm il,c. 2, s. 170.
[211] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 4, s. 283.
[212] Taberî, Tâ rîh, c. 3, s. 33, Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 336-337, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 170, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 70-71 , Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 459. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/268-273.
[213] Buhârî , Sahih, c. 3, s. 1 99, Nesâf, Sünen, c. 6, s. 244.
[214] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 373, 391, Nesâf, Sünen, c. 6, s. 246.
[215] Buhân, Sahîh, c. 3, s. 21, Nesâf, Sünen, c. 6, s. 245.
[216] Buhârî, sahîh,c.3, s. 84, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 119, İbnMâce, Sünen, c. 2, s. 813.
[217] Buhârî, Sahîh, c. 3, s. 199.
[218] Buhân , Sahîh, c. 3, s. 84, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 119, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 813-814.
[219] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 391, Nesâf, Sünen, c. 6, s. 246.
[220] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 373.
[221] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 373, 391.
[222] Buhân, Sahih, c. 3, s. 21-22, Nesâf, Sünen, c. 6, s. 245.
[223] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 373.
[224] Buhân, Sahih, c. 3, s. 199.
[225] Buhân, Sahîh, c. 3, s. 21-22, Nesâf, Sünen, c. 6, s. 245.
[226] Buhân, Sahîh, c. 3, s. 1 99.
[227] Buhân, Sahîh, c. 3, s. 84.
[228] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 373.
[229] Buhân, Sahîh, c. 3, s. 84, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 814.
[230] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 373.
[231] Buhân. Sahih. c. 3. s. 1 38.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/273-276.
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 308
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: İSLÂM TARİHİ ve İSLÂMİYET

Mesaj gönderen ahmet »


BENÎ NADÎR YAHUDİLERİ MEDİNE'DEN SÜRÜLÜYOR.: 

Benî Nadîr YahudiLerinın Medine'den SürüLme SebebLeri.:

1-) Kureyş Müşrikleri, Medine'deki Benî Nadîr Yahudilerine, Bedir Savaşından sonra bir yazı göndererek, onlara.:
"Sizler silah ve kale sâhibi bir toplumsunuz.
Siz bizim adamımızı yanınızda barındırmış, korumuş bulunuyorsunuz!.
Andolsun ki; siz ya onunla çarpışırsınız, ya da biz size şöyle şöyle yaparız da, bizim ile kadınlarınızın ayak bilezikleri arasına birşey giremez!." dediler.
Benî Nadîr Yahudileri, bu yazıyı alınca, Peygamberimiz aleyhisselâm’a suikast düzenlemeye karar vererek.:
"Sahabilerinden otuz kişi çıksın, Bizim Bilginlerimizden de otuz kişi çıksın!. Seninle bizim aramızdaki filân yerde buluşulsun!. Bilginlerimiz seni dinlesinler.
Eğer onlar seni doğrular, sana imân ederlerse, hepimiz sana imân ederiz!." diye haber gönderdiler.
Bunun üzerine, Peygamberimiz aleyhisselâm otuz sahabisiyle birlikte istenilen yere gitti.
Benî Nadîr Yahudileri de, Otuz Bilginleri ile oraya geldiler.
Peygamberimizi aleyhisselâmı, önünde ölmeyi göze almış, ölmeyi özleyen Otuz Sahabisinin içinde görür görmez, menfur emellerini gerçekleştiremeyeceklerini anladılar ve.:
"İki taraftan, otuzardan altmış kişi!. Aramızda nasıl söz birliği olabilecek?!.
En iyisi; sen Ashabından üç kişi çıkar, biz de bilginlerimizden üç kişi çıkaralım. Bilginlerimiz seni dinlesinler.
Eğer onlar sana imân ederlerse, hepimiz sana imân ederiz!. Seni doğrularız!." dediler.
Bunun üzerine, Peygamberimiz aleyhisselâm üç sahabisiyle birliktebenî Nadîr Yahudilerinin yurduna doğru hareket etti.
Benî Nadîr Yahudilerinin temsilcileri, Peygamberimiz aleyhisselâm öldürmek için yanlarına hançer almışlardı!.
Fakat, Benî Nadîr Yahudilerinden iyi halli, hayır öğütlü bir kadın, Müslüman Olan Kardeşinin Oğluna gidip, Benî Nadîr Yahudilerinin bu menfur emellerini haber verdi.
O da, Benî Nadîr Yahudilerinin yurduna varmadan Peygamberimiz aleyhisselâm’a yetişip bunu haber verince, Peygamberimiz aleyhisselâm oradan geri döndü.[1]
2-) Amr b. Ümeyye Bi'r-i Maûne'de İslâm İrşad Birliğini Âmir Oğullarının şehîd ettiklerini sanarak onlar dan öç almak maksadıyla Âmirîlerden iki kişiyi öldürmüştü ki, onların diyetlerinin ödenmesi gerekiyordu.
Çünkü, onlar Medine'ye gelerek Peygamberimiz aleyhisselâmla görüşmüşler, Peygamberimiz aleyhisselâm da onlara emân ve dokunulmazlık taahhüdünde bulunmuştu.[2]
Benî Nadîr Yahudileri, Benî Âmirlerin de müttefiki idiler.[3]
Medine'de yapılan umumî muahedeye göre de, bütün Medineli Yahudiler diyet ödeme halinde Peygamberimiz aleyhisselâm’a yardım etmekle mükellef bulunuyorlardı .[4]
Bunun için, Peygamberimiz aleyhisselâm; Medine'ye hicretinin otuzyedinci ayının başında,
Re biülevvel Ayında, Cumartesi Günü, yanında Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Ali.Zübeyrb. Avvam, Talha, Sa'd b. Muaz, Useyd b. Hudayr ve Sa'd b. Ubâde olduğu halde Kübâ Mescidine gidip orada namaz kıldıktan sonra, Benî Nadîr Yahudilerinin Yurduna gitti. Onları toplantı yerlerinde buldu, yanlarına oturdu.[5] Benî Nadîr Yahudileri.:
"Otur ey Ebu'l-Kasım!.[6] İstediğin yardımı yaparız!.[7] Sen hele bir otur bakalım. Biz sana yemek yedirelim.[8] Senin için bir derlenip toparlanalım" dediler.[9]
Peygamberimiz aleyhisselâm; Benî Nadîr Yahudilerinin Evlerinden bir evin duvarının dibine oturdu.[10]
Hz. Ebu Bekir Peygamberimiz aleyhisselâm sağına, Hz. Ömer soluna, Hz. Ali de önüne oturdu.[11]
O sırada, Benî Nadîr Yahudileri bir tenhaya çekilip Peygamberimiz aleyhisselâm öldürmeyi aralarında konuştular ve.:
"Siz onu şu bulunduğu halden daha elverişli bir halde asla bulamazsınız!.
Hemen şu evin damına çıkarak onun üzerine bir kaya atıp ondan bizi kurtaracak, rahata kavuşturacak kim var?" dediler.[12] Huyey b. Ahtab da.:
"Ey Yahudi topluluğu!. MuhaMMed, Ashabından on kişiyi bile bulmayan kimselerle yanınıza gelmiş bulunuyor.
Şimdi şu Evin dibinde bulunduğu sırada damdan bir kaya parçasını bırakın, kendisini öldürün!.
O öldürülünce, Kureyşlilerden, onun yanına gelip katılmış olan yakın Sahabileri dağılır giderler!.
Evs ve Hazrec'den, şurada müttefikleriniz olan kişiler kalır, bir gün gelir, onlara da istediğinizi yaparsınız!." dedi.[13]
Benî Nadîr Yahudilerinden biri olan[14] Amr b. Cahhaş b. Ka'b.:[15]
"Bu iş için ben varım[16] Ben hemen evin damına çıkar, onun üzerine kaya parçasını atar, bırakın m!." dedi.[17]

SeLLâm b. Mişkem'in Benî Nadîr YahudiLerini Uyarışı.:

Yahudi Bilginlerinden Sellâm b. Mişkem.:
"Ey kavmim!. Gelin, bu sefer bana itaat edip sözümü dinleyin de, tek, bütün devir boyunca bana karşı gelin!. VALLAHi siz böyle bir işe kalkışacak olursanız, bu O’na vahiyle bildirilir!. Biz bununla ancak kendimize yazık etmiş oluruz. Hem bu, onlarla bizim aramızdaki muahedeyi de bozar. Sakın böyle birşey yapmayın!. VALLAHi, eğer böyle birşey yapmaya kalkışacak olursanız, Yahudilerin Köklerinin kazınmasını ve Müslümanların Dini olan İslâmiyetin de yükselip Kıyamete kadar ayakta durmasını istemiş olursunuz!." dedi.[18]
O sırada, Peygamberimiz aleyhisselâm üzerine atılmak üzere, büyük bir kaya parçası hazırlandı.[19]
Amr b. Cahhaş; içlerinde Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Ali'nin de bulunduğu bir topluluk arasında bulunduğu sırada Peygamberimiz aleyhisselâm üzerine bu kaya parçasını atmak için Evin damına çıktı.
Cebrâil aleyhisselâm, Benî Nadîr Yahudilerinin yapmayı tasarladıkları suikast haberini getirince, Peygamberimiz aleyhisselâm oturduğu yerden[20] acele bir haceti için davranır gibi kalkıverip, sezdirmeden Medine'nin Yolunu tuttu.[21]
Peygamberimiz aleyhisselâm, oradan ayrılırken de, Ashabına.:
"Ben gelinceye kadar yerinizden ayrılmayın!." buyurdu.[22]
Ashab; Peygamberimiz aleyhisselâm ihtiyacını gidermek için kalktığını sanarak bir müddet konuştular, durdular.[23]
Fakat, Peygamberimiz aleyhisselâm dönüşü gecikince, kendisini aramaya kalktılar.
Medine'den gelen bir adama rastlayıp sordular.
Adam Peygamberimiz aleyhisselâm Medine'nin içinde gördüğünü söyleyince, oradan ayrılıp hemen Medine'ye geldiler.[24]
Mescidde oturduğu sırada, Peygamberimiz aleyhisselâmla buluştular.[25] Hz. Ebu Bekir.:
"Yâ Rasûlullah!. Sen hemen kalkıp gittin, Sebebini anlayamadık?" dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"Yahudiler beni öldürmeyi tasarladılar!.
ALLAH bana bunu haber verince, kalktım!." buyurdu.[26]
Yahudilerin kendisine ne yapmak istediklerini haber verdi ve Benî Nadîr Yahudileriyle çarpışmak için hazırlanmalarını emir buyurdu.[27] Benî Nadîr Yahudileri ise.:
"Ebu'l-Kasım nerede tutulup kaldı ki?!." diyerek söylenmeye başladılar.[28] Huyey b. Ahtab.:
"Ebu'l-Kasım acele etti. Halbuki biz onun dileğini yerine getirecek, kendisine yemek de yedirecektik!." dedi.[29]

Kinane b. Suriya'nın Benî Nadîr YahudiLerini Uyarışı ve ÖğütLeyişi.:

Kinane b. Suriya, Yahudilere.:
"MuhaMMed'in ne için kalkıp gittiğini biliyor musunuz?" diye sordu.
Yahudiler.:
"Hayır!. VALLAHi biz bilmiyoruz!. Sen biliyor musun?" dediler.
Kinane.:
"Evet, biliyorum. Tevrat'a andolsun ki; ben, sizin tasarladığınız suikastın MuhaMMed'e haber verildiğini biliyorum!.
Siz kendinizi boşuna aldatmayın. VALLAHi, o Resûlullahtır!.
O ancak sizin tasarladığınız suikast kendisine haber verilince kalkıp gitti!. Hiç şüphesiz, o Peygamberlerin Sonuncusudur.
Siz o’nun Harun Oğulları soyundan gelmesini umuyordunuz. ALLAH ise, dilediğinden seçip gönderdi.
Biz Tevrat Dersimizde.: “En son gelecek olan 'O Peygamberin doğum yeri Mekke'dir. Hicret yurdu Yesrib (Medine)'dir.” diye hiç değiştirmeden yazmışızdır..
O gelecek Peygamberin Sıfatı da, buna tamamıyla uymaktadır. Kitabımızdakine bir harf bile aykırılığı yoktur.
Ondan önce sizinle çarpışan kimse olmayacaktır.
Ben sizin eşyâlarınızı develere yükleyip göç ettiğinizi, çocuklarınızın feryatlarını, mallarınızı, evlerinizi barklarınızı arkanızda bırakarak gittiğinizi görür gibi oluyorum!.
Halbuki, sizin şeref ve i’tibarınız ancak bırakıp gideceğiniz şeylerledir!.
Gelin!. Siz iki hususta bana itaat edip sözümü dinleyin!. Üçüncüsünde hayır yoktur!." dedi.
Benî Nadîr Yahudileri.:
"Nedir o hususlar?" diye sordular.
Kinane.:
"Müslüman olmanız, MuhaMMed'in Ashabı arasına girmenizdir.
Bu sûretle mallarınızı ve evlâdlarınızı emniyet ve selâmete kavuşturmuş olur, Peygamberin Sahabilerinin yükseklerinden olmuş bulunursunuz!.
Mallarınız, servetiniz ellerinizde kalır, yurdunuzdan, yuvanızdan da sürülüp çıkarılmazsınız!." dedi.
Benî Nadîr Yahudileri.:
"Biz Tevrat'tan ve Musâ'nın Ahdinden asla ayrılmayız!." dediler Kinane.:
"O size Yurdumdan çıkıp gidiniz!” diye de haber gönderecektir!." dedi.
Benî Nadîr Yahudileri.:
"Evet!." dediler.
Kinane.:
"O zaman, size orada ne kan dökmek, ne de mala sâhib olmak helâl olmaz. Elinizde kalan mallarınızı ise, isterseniz satarsınız, isterseniz elinizde tutarsınız!." dedi.
Benî Nadîr Yahudileri.:
"İşte, bu ne güzeldir!." dediler.
Kinane.:
"Fakat, VALLAHi, bana bundan başkası hayırlıdır.
VALLAHi, ben sizin en çok kınanacak, yerilecek kişiniz olmasaydım, Müslüman olurdum!." dedi.[30] Sellâm b. Mişkem de, onlara.:
"Siz bu işe teşebbüs ettiğiniz zaman, ben hoşlanmamıştım.
O bize.: “Yurdumdan çıkıp gidiniz!.” diye haber gönderdiği zaman, ey Huyey!. Arbk onun sözünün sonucunu bekleme!. Yurdundan çıkmayı ni’met bil, yurdundan çık, git!." dedi.
Huyey.:
"Öyle yapacağım, çıkıp gideceğim!." dedi.[31] 
Benî Nadîr YahudiLerine Medine'yi TerketmeLerinin EmrediLişi.:
Peygamberimiz aleyhisselâm, Benî Nadîr Yahudilerinin Yurdundan Medine'ye dönünce.:
"Muhammed b. Mesleme'yi bana çağırınız!." buyurdu.[32] Muhammed b. Mesleme gelince.:
"Sen Benî Nadîr Yahudilerine git!. Onlara.:
Resûlullah aleyhisselâm, beni size.: “Beldemden çıkıp gidiniz!.[33] Artık burada benimle birlikte oturmayınız!. Siz, bana suikast için, düşünülmeyecek şeyi düşündünüz, tasarlanmayacak şeyi tasarladınız!. Size on gün mühlet veriyorum!. Bu müddetten sonra buralarda sizlerden kim görülürse, onun boynunu vururum!” diyeyim diye gönderdi” de!." buyurdu.[34] Muhammed b. Mesleme, Benî Nadîr Yahudilerinin yanına vardı ve.:
"Resûlullah aleyhisselâm beni size bir elçilikle gönderdi.
Fakat, ben sizin bildiğiniz birşeyi size hatırlatmadıkça bu elçiliği size anmayacağım!.
Mûsâ aleyhisselâmı’a Tevrat'ı indirmiş olan ALLAH Aşkına doğru söyleyin!.
MuhaMMed aleyhisselâm, Peygamber gönderilmeden önce, Tevrat önünüzde iken, size geldiğim ve şu Meclisinizde bana Yahudilik teklif ettiğiniz zaman “VALLAHi ben Yahudi olmam!.” dediğimde, siz de bana.:
“Dinimize girmekten seni men’ eden nedir? Yahudi Dininden başka din yoktur!. Senin aradığın, istediğin, duyduğun, işittiğin Hanif Dininin tıpkı sı dır o!. Ebu Âmir Rahib de Hanif Din üzere değildir!.
Size gelecek Peygamber, hem Şerîat Sâhibidir, hem Savaşçıdır!. Onun gözlerinde biraz kırmızılık vardır. Kendisi Yemen tarafından gelecek, deveye binecek, ihrama bürünecek, az etli kemiğe bile kanaat edecek, kılıcı boynunda asılı bulunacak, kendisinde başka nişân ve alâmet bulunmayacak; konuştuğu zaman, hikmetli, yerli yerince konuşacak; VALLAHi, şu Yurdunuzda çarpışmalar, ölenlerin elbiselerini soymalar, burunlarını, kulaklarını kesmeler... olacaktır!.” demediniz miydi?" dedi.
Benî Nadîr Yahudileri.:
"ALLAH Hakkı için, evet!. Biz sana bunları söylemiştik, ama geleceğini sana haber vermiş olduğumuz Peygamber bu değildir!." dediler.
Muhammed b. Mesleme, söyleyeceğini söyleyip bitirdikten sonra, onlara.:
"Resûlullah aleyhisselâm beni size gönderdi ve.:
“Siz, aranızdaki ahdi, anlaşmayı bozdunuz ve beni öldürmeye teşebbüs ettiniz!.” diyor" dedi.
Bu hususta aralarında neler konuştuklarını ve en sonunda Amr b. Cahhaş'ın kayayı Resûlullah aleyhisselâmn üzerine bırakmak için evin damına çıktığını haber verince, sustular, tek kelime bile konuşamadılar.
Muhammed b. Mesleme, sözlerine devâmla.:
"Resûlullah aleyhisselâm, size.:
“Artık Yurdum dan çıkıp gidiniz!.
Size on gün mühlet veriyorum.!.
Bundan sonra buralarda kim görülürse, boynunu vururum!.” buyuruyor" dedi.[35] Benî Nadîr Yahudileri.:
"Ey Muhammed b. Mesleme!. Bize Evs Kabilesinden bir kimsenin böyle çetin bir haber getireceğini hiç ummuyor, sanmıyorduk!." dediler.
Muhammed b. Mesleme.:
"Kalbler değişti. İslâmiyet eski ahidleri ortadan kaldırdı, yok etti!." dedi.
Benî Nadîr Yahudileri.:
"Biz de, göçü yükleriz!." dediler.[36] 
AbduLLah b. Übeyy b. SeLûL'ün Benî Nadîr YahudiLerini Direnmeye Teşvik Edişi.:
Benî Nadîr Yahudileri, birkaç gün içinde yol hazırlığına başladılar.
Zülcedr Melâsında bulunan binek develerini getirtmek için adam gönderdiler.
Eşca’ Kabilesi Halkından da, develer kiraladılar.
Onların böyle hazırlanmakta oldukları sırada, münâfıkların başı Abdullah b. Übeyy b. Selûl, onlara, adamlarından Süveyd ile Dâis'i gönderdi.
Bunlar, Nadîr Oğulları Yahudilerine gidip.:
"Abdullah b. Übeyy, size.:
“Sakın yurdunuzu ve mallarınızı bırakıp gitmeyiniz!. Kalenizde oturunuz!.
Benim yanımda bulunan Kavmimden ve başka Araplardan iki bin kişi sizinle birlikte kalenize girecekler, hepsi ölmeyi göze alacaklardır!.
Kurayza Oğulları Yahudileri de size yardım ederler, sizi bırakmazlar!.
Gatafan'dan olan müttefikleriniz de size yardım ederler!” diyor" dediler.[37]
Abdullah b. Übeyy b. Selûl, Benî Nadîr Yahudi leriyle Peygamberimiz aleyhisselâm arasında çarpışma olmasını çok istiyor, Huyey b. Ahtab'a haber gönderip onu çarpışmaya teşvik etmekten geri durmuyordu.
Huyey b. Ahtab da, onun sözüne aldanarak.:
“Bizim Yurdumuzu ve mallarımızı bırakıp gitmeyeceğimizi bilsin, elinden geleni geri koymasın,yapsın!.” diye MuhaMMed'e haber gönderin!.
Kalelerimizi onarır, içlerine gireriz.
Büyük kapı ve sokakları tutarız.
Kalelerimize taş taşırız.
Yanımızda bir yıl yetecek kadaryiyeceğimiz de var!.
Kal elerim izdeki SUyumuzun da kesilmesinden korkumuz yok!.
MuhaMMed, bizi bir yıl muhasara etmeyi göze alabilir mi? Bunu göze alamaz!." dedi .[38] Kardeşi Cüdeyy b. Ahtab'ı Peygamberimiz aleyhisselâm’a gönderdi ve.:
"Biz Yurdumuzdan çıkıp gitmeyeceğiz, elinden geleni yap, geri bırakma!." dedirtti.[39]

SeLLâm b. Mişkem'in Huyey'e Tehdidde ve Uyarıda BuLunuşu.:

Benî Nadîr Yahudilerinin bilginlerinden Sellâm b. Mişkem.:
"Ey Huyey!. VALLAHi, hiç şüphesiz, nefsin seni boş şeylerle aldatıyor, gurura ve kuruntuya düşürüyor!.
Eğer sen değersiz görüşünde ısrar edecek olursan, bana uyanlarla birlikte senden ayrılın m!.
Yapma ey Huyey!. VALLAHi, hiç şüphesiz, sen de bilirsin, seninle birlikte olanlar da bilirler ve hepimiz biliriz ki; MuhaMMed, Resûlullahtır!.
Onun Vasıfları da, yanımızdaki Kitablarda mevcuddur!.
Ona tâbi olmayışımız, onu kıskandığımızdan, son Peygamberin Harun Oğulları arasından çıkmasını ummamızdandır!.
Gel, bize verilen emânı kabul edelim ve Yurdundan çıkıp gidelim!.
Sen, benim suikast hususundaki karşı görüşüme muhalefet ettiğini de biliyorsun.
Emânı kabul edip gidersen, mahsul zamanı geliriz veya bizden bazı kimseler gelir, mahsulü satar veya dilediği gibi hareket eder, sonra yanımıza döner.
Sanki Yurdumuzdan hiç çıkmamış gibi oluruz. Mülklerimiz, ellerimizde kalmış olur.
Bence, Kavmimizin şeref ve i’tibarı, mallarımız ve üzüm bağlarımızladır.
Mallarımız ellerimizden çıkıp gitti mi, başka Yahudiler gibi, biz de zillet ve idâma mahkûm oluruz!.
MuhaMMed üzerimize yürürse, bizi bir günde şu Kalelerimizde kuşatır!." dedi.
Huyey b. Ahtab.:
"MuhaMMed kat'iyyen bizi kuşatamaz!.
Bize mağlup olur, bizi yenmeye fırsat bulamayarak döner, gider!.
Bana Abdullah b. Übeyy b. Selûl, hiç göremeyeceğin, düşünemeyeceğin şeyler va'detti!." dedi.
S el lam b. Mişkem.:
"Übeyy’in Oğlunun sözü birşey değildir.
Übeyy’in Oğlu, seni ancak helâk uçurumuna sürüklemek, bizi MuhaMMed'le harbe tutuşturmak ister!.
O, seni harbe tutuşturduktan sonra, evine çekilip oturur, seni kendi haline bırakır!.
Ka'b b. Esed'den yardım elde etme isteğine Ka'b yanaşmadı ve.:
“Ben sağken, Kurayza Oğullarından hiç kimse aradaki muahedeyi bozamaz!” dedi ve somurttu.
Übeyy’in Oğlu, müttefiklerinden Kaynuka Oğullarına da, sana yaptığı vaad gibi vaadlerde bulunmuştu.
Onlar MuhaMMed'le aralarındaki muahedeyi bozup savaşa kalkışınca, Kalelerinde kuşatıldılar. Übeyy’in Oğlundan yardım bekleyip durdular.
O ise, evine çekilip oturdu!.
MuhaMMed de, Kaynuka Oğullarının üzerine yürüdü. Onları Kalelerinden indirinceye kadar kuşattı.
Übeyy’in Oğlu bu müttefiklerine bir yardımda bulunamadı.
O kadar halktan hiçbir kimse de, onları MuhaMMed'e karşı koruyamadı.
Übeyy’in Oğlu ne Yahudi Dininde bulunan bir Yahudidir, ne MuhaMMed'in, hatta ne de kendi Kavminin dinindedir!.
Onun söylediği söz, nasıl kabul edile bilir?!." dedi.
Huyey b. Ahtab.:
"Nefsim, MuhaMMed'e düşmanlıktan ve onunla çarpışmaktan başkasına yanaşmıyor!." dedi.
Sellâm.:
"VALLAHi, bu tutum, Yurdumuzdan sürülmemize, mallarımızın elimizden gitmesine, şerefimizin kaybolmasına, nesil ve zü niyetlerim izin öldürülmesine ve esir edilmesine sebeb olur!." dedi.
Huyey b. Ahtab, Peygamberimiz aleyhisselâmla savaşmaktan başkasına yanaşmadı.
Ebu'l-Hukayk'ın kıt akıllı oğlu Sarük (Sazük).:
"Ey Huyey!. Sen uğursuz bir adamsın!. Nâdir Oğullarını helâk edeceksin!." dedi.
Huyey, kızdı ve.:
"Biz Yurdumuzdan ve mallanmızdan ayrılmayacağız!. Sen ne yapabilirsen yap!." demek üzere, kardeşi Cüdeyy b. Ahtab'ı Peygamberimiz aleyhisselâm’a gönderdi.
Peygamberimiz aleyhisselâm Ashabıyla otururken Cüdeyy b. Ahtab gelip söyleyeceğini söyleyince, Peygamberimiz aleyhisselâm tekbir getirdi.
Müslümanlar da, Peygamberimiz aleyhisselâm tekbirine uyarak, tekbir getirdiler.
Cüdeyy b. Ahtab, hemen oradan ayrılıp, durumu habervermek üzere, evinde müttefiklerinden bazı kimselerle oturduğu sırada Abdullah b. Übeyy b. Selûl'ün yanına varmıştı ki, Peygamberimiz aleyhisselâm münâdisi , Benî Nadîr Yahudilerinin üzerine yürüneceğinin İslâm Mücâhidlerine emir buyurulduğunu seslenerek duyurmaya başlamıştı.
Abdullah b. Übeyy b. Selûl'ün oğlu Abdullah, hemen sırtına zırh gömleğini giyinip kılıcını eline alarak dışarı çıktı.
Cüdeyy b. Ahtab; Abdullah b. Übeyy'in böyle evinin bir köşesinde rahatça oturduğunu ve oğlunun Benî Nadîrlerle savaşmak üzere silahlandığını görünce, onun kendilerine yardım edeceğinden umudunu kesti, Huyey b. Ahtab'ın yanına döndü.
Huyey b. Ahtab, ona.:
"Arkadan da ne haber var?" diye sordu.
Cüdeyy.:
"Şer var!. Ben senin kendisine söylememi istediğin şeyi haber verince, MuhaMMed tekbir getirdi, bizimle harb edeceğini söyledi!" dedi ve Abdullah b. Übeyy b. Selûl'de bir hayır görmediğini, onun.: "Ben sizinle birlikte kalelerinize girmeleri için müttefiklerime haber salarım!." demekle yetindiğini haber verdi.[40]

Benî Nadîr YahudiLerinin KaLeLerinde KuşatıLışı.:

Peygamberimiz aleyhisselâm; Benî Nadfr Yahudileriyle harb etmek üzere hemen hazırlanmalarını İslâm mücâhidlerine emretti.[41]
Hicretin dördüncü yılında,[42] Re biülevvel Ayında[43] Re biülevvel'in onikisinde, Salı günü,[44] Medine'de yerine İbn Ümmî Mektum'u Vekil bırakarak[45] Benî Nadîr Yahudilerini Medine'nin ağaçlık bir Nahiyesinde, Hatma Oğulları makberesi yakınında bulunan yurtlarında,[46] kendileri evlerine ve kalelerine sığınmış oldukları halde, kuşattı.[47]
Peygamberimiz aleyhisselâm ikindi namazını Benî Nadîr Yahudilerinin bağ ve hurmalıkları arasındaki meydanda kıldı.
Benî Nadîr Yahudileri, yanlarında oklar ve taşlar bulunduğu halde, kalelerinin duvarları üzerine dikildiler.[48]
Peygamberimiz aleyhisselâm, onlara.:
"Siz, benimle yeni bir muahede yapmadıkça, benim katımda güvenilir ve güvencede değilsiniz!." buyurdu.[49]
Benî Nadîr Yahudileri, Peygamberimiz aleyhisselâmla muahede yapmaya yanaşmadılar.
Peygamberimiz aleyhisselâm, o gün, onlarla savaştı.
Ertesi günü sabahleyin, Benî Nadîr Yahudilerini kuşatmayı bırakıp Benî Kurayza Yahudilerinin üzerine yürüdü ve kendilerini muahedeye dâvet etti.
Benî Kurayza Yahudileri muahede yaptıkları zaman, Peygamberimiz aleyhisselâm, onları bırakıp, Benî Nadîr Yahudilerini tekrar kuşattı .[50]

Benî Nadîr YahudiLerine YapıLan Son TekLif.:

Peygamberimiz aleyhisselâm, Benî Nâdir Yahudileri ne.:
"Medine'den çıkıp gidiniz!." buyurdu.
Benî Nadîr Yahudileri buna yanaşmadılar ve.:
"Ölüm, bize, senin teklif ettiğin şeyden daha kolaydır!." dediler ve çarpışmaya giriştiler.[51]
Yahudilerden bir hayli insan öldürüldü.[52]
Peygamberimiz aleyhisselâm, Benî Nadîr Yahudileriyle çarpışırken, onların kapı üzerine, ev üzerine çıkıp savaştıklarını, yenilince de bunların arkasına sindiklerini görünce, çarpışma meydanını genişletmek için, duvarları yıktırdı.[53]
ALLAHu zü’L- CELÂL, Resûlünün işini korudu; ona doğru olanı gösterdi. O da, en yakınından başlayarak Yahudi Evlerinin birer birer yıkılmasını, hurma ağaçlarının da kesilmesini ve yakılmasını emretti.
Bunun üzerine, Yahudiler, yıkılan evlerinin arkasından çıkıp Müslümanlara mâni olma kudret ve cesâretini gösteremediler.
ALLAHu zü’L- CELÂL, Yahudilerin de, onlara yardım vaadinde bulunan münâfıkların da kalblerine korku düşürdü.[54]
Benî Nadîr Yahudileri, son evleri yıkılıncaya kadar, münâfıklardan ve başkalarından hep yardım bekleyip durdularsa da, ALLAH onlara yardım vaadinde bulunanların da kalblerine korku düşürdü. Onlar da, vaad ettikleri yardımı yapamadılar.[55]
Hurma ağaçları kesilir ve yakılırken, Yahudiler.:
"Ey MuhaMMed!. Sen fesâddan nehyetmekte ve onu işleyenleri ayıplamakta ve kınamakta idin. Şimdi onları kesmek ve yakmak nasıl olur?!." diyerek bağırdılar.[56]
Yahudilerin bu sözleri, hurma ağaçlarını kesmek ve yakmak hususunda Müslümanlardan bazılarını tereddüde ve endişeye düşürmüştü.
İbn Abbas'ın bildirdiğine göre; Benî Nadîr Yahudilerinın mevzilendikleri kalelerinden indirilmeleri istenilip hurma ağaçları kesilmeye başlanınca, Müslümanlar.:
"Biz hurma ağaçlarından bir kısmını kestik, bir kısmını da bıraktık. Kestiklerimizden dolayı bize âhirettebir ecir, veya kesmeyip bıraktıklarımızdan dolayı bir vebal var mıdır; Resûlullah aleyhisselâmdan soracağız!." dediler.[57]
Abdullah b. Ömer de, bu hususta şöyle der.:
"Resûlullah aleyhisselâm Benî Nadîrlerin yaş hurma ağaçlarını (harp gereği olarak) yaktırdı ve kesilmesini emretti ki, bu yakılan ve kesilen ağaçlar Benî Nadîrlerin hurmalığı olan Büveyre'de idi."[58]
Bunun üzerine, ALLAHu zü’L- CELÂL, indirdiği âyette.:
"Siz hangi hurma ağacını kestinizse veya kökleri üzerinde dikili bıraktınızsa, bu, hep ALLAH'ın izniyledir ve fâsıkları perişan etmek içindir" buyurdu.[59]
Mü'minlerin duydukları endişeler, böylece giderilmiş oldu.[60]

Benî Nadîr YahudiLerinin YurtLarını Bırakıp GitmeLeri İçin Emân DiLemeLeri.:

Peygamberimiz aleyhisselâm; Benî Nadîr Yahudilerini onbeş gün,[61] hatta yirmiüç gün,[62] onlara ulaşabildikleri her yende ulaşıncasına sıkı bir kuşatma altında tuttu, onlarla çarpıştı.[63]
Benî Nadîr Yahudileri; münâfıklardan da, başkalarından da bekledikleri yardımlardan ümitlerini kestikleri[64] ve birçok hurma ağaçlarının kesilmeye ve yakılmaya başlandığını gördükleri zaman,[65] korktular. Kezâ, onlara yardım vaad edenler de korktular.[66] Benî Nadîr Yahudileri.:
"Biz, artık Yurdundan çıkıp gideceğiz!." dediler.[67]
Yanlarında altın, gümüş ve silah götürmemek, ev eşyâlarını develere yükleyerek yurtlarından çıkıp gitmek şartıyla sulh istediler.[68]
İbn Haldun'a göre; Benî Nadîr Yahudilerinin kanlarının dökülmesinden vazgeçilip develere yükleye-bilecekleri mallarıyla sürülmelerini, Abdullah b. Übeyy b. Selûl, Peygamberimiz aleyhisselâmdan dilemiş ve sağlamıştı.[69]
Teklif ve kabul edilen sulh şartlarına göre;
Benî Nadîr Yahudil erinden her üç kişiye bir deve verilecek.[70]
Verilecek develere, -her çeşit harp silahları, zırh ve miğfer gibi harp eşyâsı hariç olmak üzere[71] istedikleri ev eşyâsı ile yiyecek içecek gibi şeyleri,[72] develerin kaldırabilecekleri kadar metâ’ ve malı yükleyip götüre bileceklerdi.[73]
Benî Nadîr Yahudileri, Medine'den ayrılacakları zaman, Müslümanların harp gereği olarak yıkmış oldukları evleri dışında kalan evlerini de, kendi elleriyle yıktılar.[74] Müslümanlar oturmasınlar, yararlanmasınlar diye evlerinin direklerini devirdiler, tavanlarını çöktürdüler.[75] Evlerinin kapılarını, tahtalarını,[76] hatta kapılarının üzerindeki süslü şeyleri bile söküp develere yüklediler.[77]
Ebu'l-Hukayk Oğullarının yanlarında pek çok gümüş kaplar götürdükleri görüldü.[78]
Sellâm b. Ebu'l-Hukayk, zinet eşyâsını bir deve derisine doldurmuştu.:
"Biz, bunu, dünyayı alçaltmak ve yükseltmek için hazırladık!.
Burada hurma bahçelerimizi bıraktıksa, Hayber'deki hurma bahçelerimize varacağız!." diyerek bağırdı.[79]
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 308
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: İSLÂM TARİHİ ve İSLÂMİYET

Mesaj gönderen ahmet »


Ensarın YahudiLerce ALınıp BüyütüLmüş OLan Adak OğuLLarı Sorunu.:

İslâmiyetten önce, çocuğu yaşamayan bir kadın, çocuğu yaşadığı takdirde onu Yahudi olarak yetiştireceği hakkında adakta bulunurdu.
Yanlarında böyle adanmış, büyütülmüş birçok Ensar Oğulları da bulunan Benî Nâdir Yahudileri Medine'den sürülüp çıkarılacakları zaman, Ensar.:
"Biz çocuklarımızı bırakmayız[80] Yâ Rasûlullah!. Onların arasında bulunan Oğullarımız ve kardeşlerimiz ne olacak?" dediler.
Peygamberimiz aleyhisselâm cevâp vermeyip sustu.
Bunun üzerine, ALLAHu zü’L- CELÂL.:
"Zorlama, dinde yoktur!..." (Bakara.: 256) âyetini indirdi.
Peygamberimiz aleyhisselâm, Ensara.:
"Adamlarınızı, iki taraftan birisini tercihte serbest bırakınız!.
Eğer sizi tercih ederlerse, onlar sizdendirler.
Eğer Yahudileri tercih ederlerse, onları Yahudilerle birlikte sürgün ediniz!." buyurdu.[81]

Benî Nadîr YahudiLerinın Medine'den Çıkış GösteriLeri.:

Sürüldüklerine üzülmediklerini göstermek için, kadınlar atlas, ipek, deniz koyunu yününden dokunmuş, yeşil, kırmızı kadifeden elbiselerini giyinmişler, altın ve gümüş zinetlerini takınmışlardı.[82]
Kadınlar ve çocuklar, develere bindirilmişlerdi.[83] Yanlarında davullar, zumalar, oynayan oyuncu kadınlar vardı.[84]
Benî Nadîr Yahudileri altıyüz develik bir kafile teşkil ediyorlardı. Develer birbiri ardınca dizilmişlerdi.[85]
Beni Nadîr Yahudileri, defler, düdükler çalarak, Medine çarşısından büyük bir gösteri ile geçip gittiler.[86] 
Benî Nadîr YahudiLerine Mahşer'e GitmeLerinin EmrediLişi.:
Peygamberimiz aleyhisselâm, Benî Nadîr Yahudileri ne.:
"Medine'den çıkıp gidiniz!." buyurduğu zaman, Onlar.:
"Ey MuhaMMed!. Nereye gidelim?" diye sormuşlar, Peygamberimiz aleyhisselâm da.:
"Haşr'e, Mahşere (yani sürülecek yeriniz olan Şam'a) gidiniz!." buyurmuştu.[87]
Benî Nadîr Yahudilerinden bir kısmı Hayber'e, bir kısmı da Şam'a doğru gittiler. Hayber'e gidenler içinde Benî Nadîr Yahudilerinin eşrafından Sellâm b. Ebu'l-Hukayk, Kinane b. Re bi1 b. Ebu'l-Hukayk ve Huyey b. Ahtab vardı.
Bunlar, Hayber Halkından hısımlarının evlerine indiler.[88]
Şam'a doğru gidenler, Şam'a, Ezrlat'a,[89] Eriha'ya kadar gittiler.[90] Benî Nadîr Yahudileri, Benî İsrâil torunlarındandı.
Bunların Şam'a sürülmeleri, ALLAHu zü’L- CELÂL'ın İsrâil Oğullarına yolsuzlukları yüzünden yazdığı ve o güne kadar uğramadıkları sürgün cezâsının ilki idi.
Peygamberimiz aleyhisselâm Onları sürgün etmemiş olsaydı, dünyada, Benî Kurayza Yahudileri gibi öldürülmek ve esir edilmek cezâsıyla cezâlandırılacaklardı.[91] 

Benî Nadîr YahudiLerinden Yamin iLe Ebu Sa'd’ın müsLüman OLuşu.:

Benî Nadîr Yahudilerinden olan Yamin b. Umeyr ile Ebu Sa'd b. Vehb'den[92] biri öbürüne.: "VALLAHi, hiç şüphesiz sen de biliyorsun ki, o [MuhaMMed aleyhisselâmı], Resûlullahtır!. Daha ne duruyorsun? Hemen Müslüman olalım, kanlarımızı, mallarımızı güvenceye alalım!." dedi. Geceleyin indiler.[93] Müslüman oldular. Kanlarını ve mallarını korudular.[94] 
Benî Nadîr YahudiLerinden KaLan MenkuL ve GayrimenkuLLer.:

Benî Nadîr Yahudileri Medine'den sürgün edilince, onlardan Müslümanlara kalanlar.:
340 adet kılıç,
50 adet zırh gömlek,
50 adet miğfer gibi menkuller ile;[95]
Su kuyuları,[96]
Araziler, ekinlikler,
Hurma bahçeleri gibi gayrimenkullerdi.[97] 
Benî Nadîr YahudiLerinden KaLan MaLLarın muhacirLere BöLüştürüLmesi.:

Peygamberimiz aleyhisselâm, Ensardan Sabit b. Kays'ı yanına çağınp, ona.:
"Kavmini bana çağır!." buyurdu.
Sabit b. Kays.:
"Yâ Rasûlullah!. Hazrecileri mi çağırayım?" diye sordu.
Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"Hepsini [Hazrecileri de, Evsîleh de] çağır!." buyurdu.
Sabit b. Kays, Evsfleri ve Hazrecileri, Peygamberimiz aleyhisselâm yanına çağırdı.
Peygamberimiz aleyhisselâm, ALLAH'a hamd ve senâda bulunduktan sonra, Ensarın muhacirlere nasıl iyilikler yaptıklannı; onları evlerine indirip nasıl barındırdıklarını, her hususta onları kendilerine nasıl tercih ettiklerini andı.[98] Sonra da.:
"Muhacir kardeşlerinizin mallan yoktur.[99]
İsterseniz, Nadîr Oğulları mallarından ALLAH'ın bana verdiği malları sizinle Muhacirler arasında bölüştüreyim de, Muhacirler yine evlerinizde oturmakta ve mallarınızdan yararlanmakta devâm etsinler.
İsterseniz, Nadîr Oğullarının mallarını yalnız Muhacirlere vereyim de, onlar evlerinizden ve mallarınızdan çıksınlar, el çeksinler?" buyurdu.[100]
Ensardan Sa'd b. Ubâde ile Sa'd b. Muaz.:[101]
"Hayır yâ Rasûlullah!. Sen Nadîr Oğullarının mallarını Muhacirler arasında bölüştür!.
Onlar, şimdiye kadar olduğu gibi, yine evlerimizde oturmakta devâm etsinler.[102]
Hatta, istersen, bizim mallanmızı da onlarla bölüştür!." dediler.[103]
Peygamberimiz aleyhisselâm yanında bulunan Ensar topluluğu da, hep birden.:
"Razıyız ve boyun eğiyoruz yâ Rasûlullah!." diyerek seslendiler.
Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"ALLAH'ım!. Ensara ve Ensarın Oğullarına rahmet et, acı!." diyerek DUÂ etti.[104] Hz. Ebu Bekir de.:
"Ey Ensar cemâatı!. ALLAH sizi hayırla mükâfatlandırsın!. VALLAHi, bizim de benzerimiz yok, sizin de benzeriniz yok!." dedi.[105]
Ensarın gösterdikleri bu yüksek semâhat ve sehâvetleri üzerine inen âyette şöyle buyuruldu.:
"Onlardan önce, Medine'yi yurt ve imân evi edinmiş olan kimseler (Ensar) da, kendilerine hicret edenlere sevgi beslerler.
Onlara (Muhacirlere) verilen şeylerden dolayı da, göğüslerinde hiçbir ihtiyaç meyli bulmazlar!.
Kendilerinde bir ihtiyaç olsa bile, Onları (Muhacirleri), öz canlarından üstün tutarlar!.
Kim nefsinın mala olan hırsından ve cimriliğinden korunursa, işte, korktuklarından kurtulan, umduklarına erenler onlardır!." (H aşr.: 9).[106]
Bunun üzerine, Peygamberimiz aleyhisselâm, Benî Nadîr Yahudilerinın mallarını yalnız ilk Muhacirlere bölüştürdü.
Biraz da, Ensardan, muhtaç olan iki zâta;[107] Sehl b. Huneyf ile Ebu Dücâne'ye verdi.[108]
Sa'd b. Muaz'a da, İbn Ebul-Hukayk'ın kılıcını verdi.[109]
Peygamberimiz aleyhisselâm; Benî Nadîr Yahudilerinın muhacirlere bölüştürdüğü mallar arasından kendisine ayrılan hurma bahçelerindeki hurma ağaçlarının altlarına[110] ve tarlalara, arazilere[111] çokça ekin ektirirdi.[112]
Peygamberimiz aleyhisselâm,[113] Abdulmuttalib Oğullarının[114] yıllık geçimlerini[115] arpa ve hurma mahsulünden[116] karşılar, artanı ile de ALLAH yolunda yapılacak cihad için hayvanlar, atlar ve silahlar alırdı.[117] 

MünâfıkLar iLe Benî Nadîr YahudiLerinin Tutum ve DavranışLarının Kur’ÂN-ı Kerîm'de AçıkLanışı.:

Medineli münâfıklarla Benî Nadîr Yahudilerinin tutum ve davranışları ve akıbetleri hakkında inen âyetlerde şöyle duyurulur
"Ehl-i Kitabdan o küfreden kardeşlerine.:
"Andolsun, eğer siz yurdunuzdan sürülür, çıkarılırsanız, biz de muhakkak sizinle çıkar, gideriz!.
Sizin aleyhinizde, hiçbir kimseye hiçbir zaman itaat etmeyiz!.
Eğer sizinle harp edilirse, muhakkak ve muhakkak, biz size yardım ederiz!” demekte olan o münâfıkları görmedın mi?!.
Halbuki, ALLAH şehâdet eder ki, onlar muhakkak yalancıdırlar!.
Andolsun ki; onlar yurtlarından çıkarılacak olurlarsa, bu münâfıklar onlarla birlikte çıkıp gitmezler!.
Eğer onlar muhare beye tutuşurlarsa, yardım da etmezler!.
Şâyet yardım etseler bile, andolsun ki, mü'minler karşısında dayanamayarak arkalarına dönüp kaçarlar!.
Sonra da, kendileri hiçbir yerde yardım göremezler!.
Muhakkak ki, onların yüreklerinde, ALLAH'tan ziyâde, sizin korkunuz var!.
Bu da, onların anlamaz bir kavim olmalarıdır.
O münâfıklar ve Yahudiler, müstahkem kasabalarda yahut duvarlar arkasında, surlar, hisarlar içinde siperlenmeden, sizinle toplu bir halde çarpışamazlar.
Onların kendi aralarında çarpışmaları şiddetlidir.
Sen onları derli toplu sanırsın.
Halbuki, onların kalbleri darmadağınıktır.
Bu da, onların akıllarını kullarımaz bir kavim olmalarındandır.
O Nadîr Oğullarının hali, kendilerinden az öncekilerin (Kaynuka Oğullarının) hali gibidir ki, onlar yap-tıklarının kötü akıbetini dünyada tatmışlardır.
Onlar için, âhirette de çetin bir azâb vardır.
Nadîr Oğullarını muhare beye teşvik eden münâfıkların hali de, şeytanın hali gibidir.:
Çünkü, şeytan insana 'Küfret!.' der de, o küfredince.:
""Ben gerçekten senden uzağım!. Çünkü, ben Âlemlerin RABBi olan ALLAH'tan korkarım!” der.
Nihâyet, ikisinin de akıbeti, gerçekten, temelli ateşin içinde kalmaları olmuştur!.
İşte, zâlimlerin cezâsı budur!."[118]
Nadîr Oğulları Yahudilerinin sürgün edilmeleri üzerine inen âyetlerde de, şöyle buyurulmustur.:
"Ehl-i Kitabdan küfredenleri ilk sürgünde yurtlarından çıkaran O'dur, ALLAH'tır!.
Siz onların çıkıp gideceklerini sanmamıştınız.
Onlar da, kalelerinin ALLAH'ın azâbına gerçekten mani olacağını sanmışlardı.
İşte, onlara hesâba katmadıkları cihetten ALLAH'ın azâbı geliverdi!.
O, bunların yüreklerine korku düşürdü.
Öyle ki, evlerini hem kendi elleriyle, hem mü'minlerin elleriyle harap ediyorlardı!.
İşte ey akıl sâhibleri!. Siz bundan ibret alın!.
Eğer ALLAH onlara bu sürgünü yazmamış olsaydı bile, hiç şüphesiz, dünyada kendilerini yine şiddetle azâbl andıracaktı.
Çünkü, onlar gerçekten ALLAH'a ve Peygamberine aykırı hareket ettiler.
Kim ALLAH'a aykırı hareket ederse, şüphe yok ki, ALLAH çetin azâblıdır."[119]
Benî Nadîr Savaşı münase betiyle inen âyetlerde mü'minlere de şöyle uyarı ve açıklama yapılmıştır.:
"Siz herhangi bir hurma ağacını kestiniz yahut kökleri üzerinde bıraktınız ise, hep ALLAH'ın izniyledir. Bu izin de fâsıkları rüsvay edeceği için (verilmiş)'dir.
ALLAH'ın onların mallarından Peygamberine verdiği fey'e (zahmetsiz gani’mete) gelince, siz bunun için ne ata, ne deveye binip koşmadınız!.
Fakat, ALLAH, Peygamberlerini dileyeceği kimselere galip kılar.
ALLAH herşeye hakkıyla kadirdir.
ALLAH'ın fethedilen memleketler ahalisinden Peygamberine verdiği fey (gani’met).:
ALLAH'a,
Peygamberine,
Hısımlara,
Yetimlere,
Yoksullara,
Yolda kalmış olanlara aittir; tâ ki, bu mallar içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir devlet olmasın!.
Peygamber size ne verdi ise, onu alınız!.
Size neyi yasak etti ise, ondan da sakınınız!.
ALLAH'tan korkunuz!. Çünkü, ALLAH'ın azâbı çetindir.
Özellikle, fey; hicret eden fakiri ere aittir ki, onlar ALLAH'tan birfazl ve inâyet ve hoşnutluk ararlar ve ALLAH'a ve Peygamberine (canlarıyla, mallarıyla) yardım ederler.
Onlar, ALLAH'a ve Peygamberine yardım ederlerken, yurtlarından ve mallarından mahrum edilerek çıkarılmışlardır.
İştebunlar, sadıkların ta kendisidirler!."[120]

İçki Ne Zaman ve NasıL Haram KıLındı? 
İçkinin Haram KıLındığı Tarih.:

İçki, Hicretin dördüncü yılında Benî Nadîr Yahudilerinın medine'den sürülüp çıkarıldıkları zamanda haram kılındı.[121] 

İçkinin NeLerden YapıLdığı.:

O zaman içki, genellikle üzümden, hurmadan, buğdaydan, arpadan, baldan yapı lirdi.[122] Medineliler, en çok büsr denilen hurma koruğu ile temr denilen kuru hurmadan yapıp fatih adını taktıkları içkiyi içerlerdi.
Medine'de üzüm içkisi az bulunurdu.[123]
Yemenlilerin içkisi, baldan yaptıkları biti1 ile arpadan ve darıdan yaptıkları mizr idi.[124]
Habeşliler de, darıdan yaptıkları ve gubeyra=sükrüke dedikleri içkiyi içerlerdi.[125] 

İçkinin Üç Safhada Haram KıLınışı.:

İçki, tedricen ve üç safhada haram kılınmıştır
1- Peygamberimiz aleyhisselâm Medine'ye hicret buyurdukları zaman, Müslümanlar içki içer, kumardan elde ettikleri paralan da yerlerdi.
Peygamberimiz aleyhisselâmdan, bunların hükmünü sordular.
Bunun üzerine, ALLAHu zü’L- CELÂL, indirdiği âyette şöyle buyurdu.:
"Sana şarabı ve kumarı sorarlar. De ki.: 'Onlarda, hem büyük günah, hem insanlar için faydalar vardır. Günahları ise, faydalarından daha büyüktür...'"[126] Halk.:
"Bu âyete göre, içki ve kumar bize haram kılınmış değildir. Ancak, bunlarda büyük günah olmakla birlikte, Halkın menfaatının de bulunduğu bildirilmiştir.[127] Bu gelen âyettebir müsaade ve ruhsat var gibidir. Kumarın kazancını yiyelim, içkiyi de içelim. Bunlardan dolayı da, ALLAHtan yarlıganmak dileyelim !.[128] Yâ Rasûlullah!. Bırak da, ALLAHu zü’L- CELÂL'ın buyurduğu gibi, bundan faydalanalım?" dediler.
Peygamberimiz aleyhisselâm onlara cevâp vermedi, sustu.[129]
Müslümanlardan bir kısmı içmeye dâvet ettiler, bir kısmı da bıraktılar.[130]
2- Muhacirlerden veya Ensardan bir zât, akşam namazını kıldırırken, kıraati, yanlış mânâ çıkacak derecede karıştırdı.
Bunun üzerine.:
"Ey imân edenler!. Siz, sarhoş iken, ne söyleyeceğinizi bilinceye; ve cünüb iken de, yolcu olmanız müstesnâ, gusledinceye kadar, namaza yaklaşmayınız!." (Nisa.: 43) meâlli âyet nâzil oldu.[131]
Müslümanlar
"Yâ Rasûlullah!. Biz namaz vakti yaklaşınca içmeyiz!." dediler.
Peygamberimiz aleyhisselâm, yine, onlara cevâp vermedi, sustu.[132] Müslümanlardan içki içenler azaldı.[133] Namaz kılınacağı zaman, Peygamberimiz aleyhisselâm nida edicisi.: "Hiçbir sarhoş namaza yaklaşmasın!." diyerek seslenirdi.[134] 3- Hz. Ömer.:
"ALLAH'ım!. İçki hakkında bize açık ve kesin bir beyanda bulun!." diyerek ALLAH'a DUÂ etti.
Bunun üzerine.:
"Ey imân edenler!. İçki, kumar, dikili taşlar ve fal okları, şeytanın murdar ve kötü işinden başka birşey değildir!.
Bunun için, onlardan kaçınız ki, korktuklarınızdan kurtulup umduklarınıza ere bilesiniz!.
Şeytan; içkide ve kumarda, ancak, aranıza düşmanlık ve kin düşürmek, sizi ALLAH'ı anmaktan ve namaz kılmaktan alıkoymak ister!.
Artık vazgeçtiniz, değil mi?" (Mâide.: 90-91) meâlindeki âyetler nâzil oldu.
Hz. Ömer çağırılıp, ona bu meâldeki âyetler okundu. Âyetteki "Arbk vazgeçtiniz, değil mi?"
sorusuna, Hz. Ömer.:
"Vazgeçtik!. Vazgeçtik yâ Rab!." dedi.[135]
Yalnız Hz. Ömer değil, bütün Müslümanlar da.:
"Artık içkiden, kumardan vazgeçtik RABBimiz!." dediler.[136] 
İçki Yasağının İLan EdiLişi ve İçkiLerin SokakLara DöküLüşü.:
İçkiyi haram kılan âyetler nâzil olunca, Peygamberimiz aleyhisselâmin emriyle, münâdi.:
"Haberiniz olsun ki, içki haram kılınmıştır!." diyerek Medine sokaklarında seslendi.[137]
Tulumlarından delinip boşaltılan[138] ve küplerinden dökülen içkiler, Medine sokaklarında su gibi aktı.[139]
Abdullah b. Ömer der ki.:
"Resûlullah aleyhisselâmla birlikte Mescidde bulunuyordum.
'Kimin yanında şu içkiden varsa, onu bana haber versin, getirsin1 buyurdu.
Halk, yanlarındaki içkileri getirmeye başladılar.
Kimi.:
'Benim yanımda büyük bir kırba içki var!.' Başka biri.:
'Benim yanımda büyük bir kırba içki var!.' Daha başka biri de.:
'Benim yanımda bir tulum yahut ALLAH'ın olmasını dilediği kadar içki var!.' diyordu.
Resûlullah aleyhisselâm.:
'Onları Bâkiyy'e şöyle şöyle biraraya toplayınız!. Sonra, bana haber veriniz!.' buyurdu.
Öyle yaptılar. Biraraya getirdikten sonra, Resûlullah aleyhisselâm’a haberverdiler.
Resûlullah aleyhisselâm, kalkıp yürüdü.
Ben de kalktım, sağ tarafında yürüdüm. Kendisi, yürürken, bana dayanıyordu.
Ebu Bekir arkamızdan gelip bize yetişince, ben Resûlullah aleyhisselâmn yanından geriledim, soluna geçtim.
Ebu Bekir benim yerimi aldı.
Sonra, Ömer b. Hattab gelip bize kavuştu.
Ben yine geriledim, Resûlullah aleyhisselâmn sol yanına o geçti.
Resûlullah aleyhisselâm, ikisi arasında, içkilerin toplanmış olduğu yere kadar yürüyüp durdu.
Orada bulunan halka içkiyi göstererek.:
'Bunu biliyor musunuz?' diye sordu.
'Evet yâ Rasûlullah!. İçkidir bu!” dediler.
Resûlullah aleyhisselâm.:
'Doğru söylediniz!.' buyurdu. Sonra da.:
'Muhakkak ki, ALLAH,
İçkiye,
Onu sızdırana,
Onun sızdırıldığı yere,
Onu içene,
Onu içirene,
Onu taşıyana,
Onu satana,
Onu satın alana,
Onun bedelini, kazancını yiyene lânet etmiştir!." buyurdu.[140] 
İçkinin Her KötüLüğün Başı ve Kaynağı OLuşu.:

Peygamberimiz aleyhisselâm içki hakkındaki hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır
"İçki her kötülüğün anahtarıdır."[141]
"...İçki her kötülüğün başıdır."[142]
"...İçki ümmü'l-habâistir; murdarlıkların, kötülüklerin anasıdır."[143]
"Her sarhoşluk veren şey, içkidir. Her sarhoşluk veren içki de, ha ram d ir."[144]
"Çoğu sarhoşluk veren şeyin azı da haram dır."[145]
"İçki içen, onu mü'min olarak içemez."[146]
"İçki içenin kırk Sabah Namazı kabul olunmaz. Eğer tevbe ederse, ALLAH onun tevbesini ve namazını kabul eder."[147]
"ALLAH'a ve âhiret gününe inanan kişi, üzerinde içki içilen sofraya oturmaz."[148]
"ALLAH'a ve âhiret gününe inanan kişinin, üzerinde içki içilen sofraya oturması helâl olmaz."[149]
"İlmin ref'olunması, cehlin kökleşmesi, şarabın içilmesi, zinânın çoğalması, Kıyamet alametlerindendir.[150]
"Ümmetimden birtakım kimseler, içkinin adını başka bir adla değiştirerek[151] onu helâlleştjrmek isteyecekler[152] ve içecekler!."[153] 

YahudiLerin MüsLümanLarı İçki Hususunda Üzüntüye DüşürmeLeri.:

İçkiyi haram kılan âyetler inince, Yahudiler.:
"İçki içip dururken ölmüş olanlar sizin kardeşleriniz değiller miydi?!." diyerek, Müslümanların zihinlerini kanştırmak, huzurlarını kaçırmak istediler.[154] Müslümanlar da.:
"Yâ Rasûlullah!. Bizden bazıları içki içer, kumar parası yiyip dururken ALLAH yolunda öldürüldüler yahut döşeklerinde öldüler.
ALLAH ise, içkiyi, kuman, şeytanın işlerinden birer murdar kötülük olarak tavsif etti ve saydı.
Hal böyle olunca, öldürülen veya ölenlerin hali ne olacak?[155]
Birtakım kimseler savaşlarda öldürüldüler ki, yasaklanan içki onların karınlarında bulunuyordu!." dediler.[156]
Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"Eğeronlara da bunlar haram kılınmış olsaydı, sizin bıraktığınız gibi, onlarda bunları derhal bırakırlardı!." buyurdu.[157]
ALLAHu zü’L- CELÂL da, Müslümanları düşürüldükleri bu şüphe ve üzüntülerden kurtarmak için, indirdiği âyette şöyle buyurdu.:
"İman edip de güzel amel ve hareketlerde bulunanlar, (bundan sonra haram olan şeylerden de) sakındıkları, imân(larında se bat ile) iyi işlere devâm ettikleri, sonra (haram edilen şeylerden daima) sakınıp (haram olduklarına) iyice inandıkları şeylerden yine sakınmakta devâm ve ısrar ile güzel işler(i arayıp onlar)la iştigal ettikleri takdirde, haram kılınmazdan önce tattıklarında, uhdelerine hiçbir beis, vebal yoktur.
ALLAH iyi hareket edenleri sever" (Mâide.: 93).[158]
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 308
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: İSLÂM TARİHİ ve İSLÂMİYET

Mesaj gönderen ahmet »

Resim Amr b. Su'da iLe İbn Heyyeban'ın Benî Kurayza YahudiLeri Hakkındaki Öğüt ve UyarıLarı.:

Benî Nadîr Yahudileri Medine'den sürülüp çıkarıldıktan sonra, Beni Kurayza Yahudilerinden Amr
b. Su'da, Nadîr Oğulları Yahudilerinin yurtlarına gitti. Oralarda bir müddet gezip dolaştı. Nadîr Oğullarının evlerinin birer harabe haline geldiklerini görünce, düşünceye daldı.
Sonra, oradan ayrılıp Benî Kurayza Yahudilerinin yanına döndü. Onları, mâbedlerinde buldu.
Dâvet borusu çalınınca, Kurayza Oğulları orada toplandılar.
Zebir b. Bata, Amr. B. Su'da'ya.:
"Ey Ebu Saîd!. Sen şimdiye kadar nerelerde idin? Kiliseden hiç ayrılmazdın?" diye sordu.
Gerçekten de, Amr b. Su'da kiliseden hiç ayrılmaz, Yahudilik ibâdetiyle meşgul olur dururdu.
Amr b. Su'da, Zebir b. Bataya.:
"Bugün ben hepimize ders olacak bir ibret gördüm.: İzzet, cesâret, üstün şeref, üstün akıl sâhibi olan kardeşlerimizin yurtlarını boşaltarak; mallarını, mülklerini başkalarına bırakarak nasıl zilletle çıkıp gittiklerini düşündüm.
Tevrat'a andolsun ki; ALLAH o kavme hiçbir zaman böyle bir musibet vermemişti!.
Bundan önce, Eşrefin oğlu evinde emin bir halde yatarken öldürüldü ki, onların izzet ve şeref sâhibi adamı idi.
İbn Süneyne öldürüldü ki, onların seyyidi ve lideri idi.
Kaynuka Oğulları öldürüldüler, yurtlarından sürüldüler ki, onlar Yahudilerin cedleri, ataları idi.
Halbuki, onlar cesâretli, silah ve mal bakımından da hazırlıklı kişiler idiler.
Fakat birden kuşatıldılar. Yerlerini, yurtlarını bırakarak Yesrib'den (Medine'den) sürülüp çıkarılacakları kendilerine söylenildi.
Ey kavmim!. Siz hiç görmediğiniz şeyleri gördünüz!.
Beni dinleyiniz!. Geliniz!. MuhaMMed'e tâbi olalım, Müslüman olalım!.
VALLAHi, siz de biliyorsunuz ki, o, geleceği ve dini bize müjdeleyen Peygamberdir!.
Yahudilerin en bilginleri olan İbn Heyyeban, Ebu Umeyr ile İbn Hıraş bize gelmişler, 'O Peygamberin hemen gelmek üzere bulunduğunu haber vermişler ve kendisine tâbi olmamızı da bize emirve tavsiye etmişlerdi.
Onlar, Beytü'l-Makdis (Kudüs)'ten gelmişler, kendilerinden 'O Peygamber'e selâmlarını söylememizi de bize emretmişlerdi.
Sonra onlar 'O Peygamberin dini üzerinde öldüler ve şu kara taşlığımıza da gömüldüler" dedi.
Orada bulunan Yahudi topluluğu, hep sustular, durdular. İçlerinden hiçbir konuşan olmadı.
Amr b. Su'da, biraz sonra, bu sözünü tekrarladı ve ona benzer bazı sözler daha söyledi.
Kurayza Oğulları Yahudilerini de, harple, esirlik ve yurtlarından sürülüp çıkarılmak gibi musibetlere uğramakla korkuttu.
Zebir b. Bata.: "Tevrat'a and içerim ki; ben de 'O Peygamberin sıfatını Musâ Peygambere inmiş
olan ve babam Bata tarafından istinsah edilmiş bulunan Tevrat kitabında okumuşumdur!." dedi.
Ka'b b. Esed, Zebir b. Bata'ya.:
"EyAbdurrahmanin Babası!. Seni 'O Peygamber'e tâbi olmaktan alıkoyan nedir?" diye sordu.
Zebir b. Bata.: "Sensin ey Ka'b!." dedi.
Ka'b b. Esed.: "Sen niçin böyle söylüyorsun? Tevrat'a andolsun ki; ben seninle 'O Peygamberin arasına hiçbir zaman girmedim, gerilmedim!." dedi.
Zebir b. Bata.: "Evet!. Sen de bizim ahd ve akde yetkili adamımızsın.
Eğer sen “O Peygamber”e tâbi olursan, biz de ona tâbi oluruz!.
Sen “O Peygamber”e tâbi olmaktan kaçınırsan, biz de kaçınınz!." dedi.
Amr b. Su'da, Ka'b b. Esed'e dönüp, bu hususta Zebir b. Bata ile aralarında konuşulan şeyleri ona da andı, ulaştırdı ve en sonunda.: “O Peygamberin işi hakkında, benim, söylediğimden başka söyleyecek sözüm yok!. Benim gönlüm ona tâbi ve Müslüman olmayı özler!." dedi.[159] 
Üç Gencin Benî Kurayza YahudiLerini UyarmaLarı ve MüsLüman OLmaLarı.:
Asım b. Ömer b. Katâde'ye, Kurayla Oğulları Yahudilerinden bir Şeyh.:
"Kurayza Oğullarının kardeşi Hedl Oğullarından Sale be b. Sa'ye, Useyd b. Sa'ye ile Esed b. Ubeyd-ki bunlar Câhiliye devrinde Benî Kurayza Yahudileriyle birlikte idiler, İslâmiyet devrinde onların seyyid-leri olmuslardır-ne için ve nasıl Müslüman olduklarını biliyor musun?" diye sormuştu.
Âsim b. Ömer de.:
"Hayır!. VALLAHi, bilmiyorum!." deyince, Yahudi şeyh.:
"İslâmiyetten birkaç yıl önce, Şamlı Yahudilerden İbn Heyyeban diye anılan bir adam yurdumuza geldi. VALLAHi, beş vakitte namaz kılmayanlar içinde ondan daha faziletli bir adam görmemişizdir.
O, bizim yanımızda oturdu, yerleşti. Yağmur kesildiği zaman, ona.:
“Ey İbn Heyyeban!. Bizim için yağmur DUÂsına çık!” derdik.
O da.:
“Hayır!. VALLAHi, siz mallarınızın sadakalarını takdim etmedikçe, yağmur DUÂsına çıkış yerinize çıkmam!.” derdi.
Ona.:
“Verilecek sadaka ne kadardır?” diye sorardık.
O.:
“Hurmadan bir sa', yahut arpadan iki mü d1 derdi.
Biz mallarımızdan bu sadakalan ayırıp verdikten sonra, kara taşlığımıza çıkar, bizim için ALLAH'tan yağmur dilerdi.
VALLAHi, çok geçmeden gök bulutlanır ve bizi sulardı.
O bunu bize bir kere, iki kere, üç kere değil, birçok kereler yapmıştı.
Sonra o, yanımızda bulunduğu sırada, ölüm döşeğine düştü.
Öleceğini anladığı zaman, bize.:
“Ey Yahudi cemâatı!. Beni Şam gibi yiyecekleri, içecekleri bol bir yerden çıkarıp bu darlık, yoksulluk ve açlık yerine getiren nedir, bilir misiniz?” diye sordu.
Kendisine.:
“Sen daha iyi bilirsin!.” dedik.
O.:
“Ben bu beldeye ancak gelme zamanı yaklaşmış bulunan Peygamberin gelmesini gözleyeyim diye gelmişimdir. Burası onun hicret edeceği yerdir. Ben onun gönderilmesini ve ona tâbi olmamı ne kadar arzu etmekte idim.
Size, onun zamanı çok yaklaşmıştır. Ey Yahudi cemâatı!. Ona inanmak ve tâbi olmakta başkaları sizin önünüze geçmesin!.
Çünkü, o, kendisine muhalefet edenlerin kanlarını dökmek, çocuk ve kadınlarını esir etmek
yetkisiyle de gönderilecektir. Siz de bu akıbete düşmekten kendinizi koruyamayacaksınız!.” dedi.
Resûlullah aleyhisselâm Peygamber olarak gönderildiği ve Kurayza Oğullarını yurtlarında kuşattığı zaman, pek genç olan Sale be b. Sa'ye, Useyd (Esid) b. Saye ile Esed b. Ubeyd.:
“Ey Kurayza Oğulları!. VALLAHi, bu zât, muhakkak, İbn Heyyeban'ın size bahsetmiş olduğu ve kendisine uymanızı emir ve tavsiye etmiş olduğu Peygamberdir!.” dediler.
Kurayza Oğulları ise;
“Bu, İbn Heyyeban'ın geleceğini haber verdiği Peygamber değildir!” dediler.
Gençler
“Hayır!. VALLAHi, gelecek Peygamberin Kitabda yazılı sıfatlan onda tamamıyla mevcuddur!.” dediler.
Kaleden indiler, Müslüman oldular.
Kanlarını, mallarını ve çoluk çocuklarını korudular."[160]
İbn İshâk bunun Yahudi Bilginleri tarafından da haber verildiğini açıklar.[161]

Resim
[1] İmam Zührî, Megâzî, s. 72-73, Abdumezzak, Musânnef, c. 5, s. 359-360, Ebu Dâvud, Sünen, c.3, s. 156-157, Beyhakî,Delâilü'n-nübüwe, c. 3, s. 179, Vâhidî, Esbâbu'n-nü zül, s. 278-279, Zehebî, Megâzî, s. 119-120, Ebu'l -F id â, Tefsîr, c. 4, s. 330 -331 , Semhûdi, Vefâu'l-vefâ, c. 1, s. 297-298.
[2] İbn İshâk,İbn Hişâm, Sîre,c.3, s. 1 95-199.
[3] İbn İshâk, İbn Hişâm , c. 3, s. 199, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 364, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c.2, s. 57, Taberî, Târih, c. 3, s. 37.
[4] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 2, s. 1 47-1 50, Ebu Ubeyd, Kitâbu'l-emvâl, s. 290-297.
[5] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.364.
[6] Ebu Nuaym , Delâilü’n-Nübüvve, c. 2, s. 489.
[7] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 199, Vâkıdî, c. 1 , s. 364, İbn Sa'd, c. 2, s. 57, Taberî, c. 3, s. 37,Ebu Nuaym, c. 2, s. 489, Beyhakî, c. 3, s. 354, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 173, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 48, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâyeve’n-Nihâye, c. 4, s. 75.
[8] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 364, Ebu Nuaym, c. 2, s. 490, Zehebî, Megâzî, c. 121.
[9] Ebu Nuaym , Delâilü’n-Nübüvve, c. 2, s. 489.
[10] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sine, c. 3, s. 1 99, Vâkıdî, Megâzi, c. 1, s. 36 4, Taberi, Târih, c. 3, s.
37, Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve,c. 3, s. 354, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 1 73, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c.
2, s. 48, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 75.
[11] Ebu Nuaym, Delâilü’n-Nübüvve, c. 2, s. 489.
[12] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 199, Taberî, c. 3, s. 37, Beyhakî, c. 3, s. 354, İbn Seyyid, c. 2, s.48, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 75.
[13] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 364, Ebu Nuaym, Delâil, c. 2, s. 491.
[14] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 199.
[15] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 199, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 364.
[16] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 199, Beyhakî, c. 3, s. 354, İbn Seyyid, c. 2, s. 48.
[17] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 364-365, Ebu Nuaym, Delâil, c. 2, s. 491.M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/277-280.
[18] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 365, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 57, Ebu Nuaym, Delâilü’n-Nübüvve, c. 2, s. 491, Zürkâni, Mevâhibü'l-ledünniye Şerhi, c. 2, s. 80-81.
[19] Vâkıdî, c. 1, s.365, Ebu Nuaym , Delâilü’n-Nübüvve, c. 2, s. 491-492.
[20] İbnİshâk,İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 199-200, Vâkidi, c. 1, s. 365, İbn Sa'd, c. 2, s. 57, Taberî, Târih, c. 3, s. 37, İbn Seyvid, Uyünu'l-eser, c. 2, s. 48.
[21] Vâkıdî, c. 1, s. 365, İbn Sa'd, c. 2, s. 57, Taberî, c. 3, s. 37, Ebu Nuaym, c. 2, s. 492.
[22] Taberî, c. 3, s. 37, Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s. 355, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 173.
[23] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 365.
[24] İbn İshâk. İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 200, Taberî, c. 3, s. 37, Beyhakî, c. 3, s. 355, İbn Esîr, c.2, s. 173.
[25] Taberî, Tarih,c. 3, s. 37.
[26] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 366, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 57.
[27] İbn İshâk. İbn Hişâm, c. 3, s. 200, Taberî, c. 3, s. 37, Beyhakî, c. 3, s. 355, İbn Esîr, c. 2, s. 173, İbn Seyyid, c. 2, s. 48.
[28] Taberî, Târîh,c.3, s. 37.
[29] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 365, Ebu Nuaym, Delâilü’n-Nübüvve, c. 2, s. 492.M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/280-281.
[30] Vâkidi, Megâzî, c. 1, s. 365-366, Ebu Nuaym, Delâilü’n-Nübüvve, c. 2, s. 492-493.
[31] Vâkıdı, Megâzı.c. 1, s. 366.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/282-283.
[32] Taberî, Târih.c. 3, s. 37.
[33] Vâkidi, c. 1, s. 366, Taberî, c. 3, s. 37.
[34] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c.2, s. 57, Taberî, Târih, c. 3, s. 37.
[35] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 366-367, Ebu Nuaym, Delâilü’n-Nübüvve, c. 2, s. 494-495.
[36] Taberî, Târîh,c.3, s. 37.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/283-285.
[37] Vâkıdı, Megâzı, c. 1, s. 367-368, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 57.
[38] Vâkıdı, Megâzî, c. 1, s. 368.
[39] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 370, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 57, Taberî, Târih, c. 3, s. 38.M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/285-286.
[40] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 368-370.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/287-289.
[41] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 200, Taberî, Târih, c. 3, s. 37, İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre,
s. 181 , İbn Seyyid, Uyünu'l-eser, c. 2, s. 48, Zehebî, Megâzî, s. 122.
[42] İbn İshâk, İbn Hişâm, c.3, s. 199, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 57, İbn Habib, Kitâbu'l-muhabber, s. 113, Belâzurî, Ensâbu'l-Eşrâf, c. 1, s. 339, Taberî, c. 3, s. 36, İbn Hazm, s. 181 , Zehebî, s. 198, İbn Kayyı m, Zâdu'l-mead, c. 2, s. 80.
[43] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 200, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 4, İbn Sa'd, c. 2, s. 57, İbn Habib, s. 113, Belâzûrî, c. 1, s. 339, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 75, İbn Kayyım, c. 2, s. 180.
[44] İbn Habib, Kitâbu'l-muhabber, s. 11 3.
[45] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 200, Vâkıdî, c. 1, s. 371, İbn Sa'd, c. 2, s. 58, Belâzûrî, c. 1, s.339, Taberî, c. 3, s. 39, İbns Esîr, Kâmil, c. 2, s. 174, İbn Seyyid, c. 2, s. 50, İbn Haldun, c. 2, ks. 2, s. 28.
[46] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, t 2, s. 57.
[47] Zührî, Megâzî, s. 73, Abdurrezzak, Musânnef, c. 5, s. 360, İbn Sa'd, c. 2, s. 58, Ebu Dâvud, sünen, c. 3, s. 157, Vâhidi, Esbâbu'n-nüzûl, s. 279, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s. 232, Zehebî, s. 122.
[48] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 371, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 58, İbn Seyyid, c. 2, s. 50.
[49] Zührî, Megâzî, s. 73, Abdurrezzak, c. 5, s. 360, Ebu Dâvud, c. 3, s. 157, Beyhakî, c. 9, s. 232,Delâil, c. 3, s. 179.
[50] Zührî, s. 73, Abdurrezzak, c. 5, s. 360, Ebu Dâvud, c. 3, s. 157, Vâhidi, Esbâbu'n-nüzûl, s.
279, Beyhakî,
Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s. 232.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/289-290.
[51] Vâkıdî, Megâzî, s. 289, 1367-1948, Mısır baskısı tek cilt, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s.
462, Hale bî, İnsanu'l-uyûn, c. 2, s. 562.
[52] Yâkubî, Târih, c. 2, s. 49.
[53] Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s. 358.
[54] Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 1 80, Zehebî, Megâzî, s. 122.
[55] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre,c.3, s. 200-201.
[56] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 200, Taberî, Târih, c. 3, s. 37, Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 335, İbnSeyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 49, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 4, s. 331.
[57] Tirmizi, Sünen, c. 5, s. 408, Taberî, Tefsîr, c. 18, s. 34.
[58] Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 1 40, Buhârî, c. 6, s. 58, Tirmizî, c. 5, s. 408.
[59] Haşr.: 5, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 140, Buhârî, Sahih, c. 6, s. 58, Tirmizî, Sünen, c.5, s. 408.
[60] Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s. 359.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/290-292.
[61] Vâkıdi, Megâzî, c. 1, s. 374, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 58, Belâzurî, Ensâbu'l-Eşrâf,
c. 1, s. 339, Taberî, Târî h, c. 3, s. 38, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 50, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 75.
[62] İbn Habıb, Kitâbu'l-muhabber, s. 11 3.
[63] Zührî, Megâzi, s. 73, Vâkıdî, Megâzi, c. 1, s. 374, Abdurrezzak, Musânnef, c. 5, s. 358, 360,İbn Sa'd, Tabak ât, c. 2, s. 58, Belâzurî, Enssâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 339, Taberî, c. 3, s. 38, Beyhakî, D el âil, c. 3, s. 35 9, Ebu'l -Ferec İbn Cevzî, el -Vefâ, c. 2, s. 690, İbn Seyyid, Uyun, c. 2, s. 50, Zehebî, Megâzî, s. 119.
[64] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre,c.3, s. 201, İbn Sa'd, c. 2, s. 58, Beyhakî, c. 3, s. 181,182.
[65] Vâkıdî, c. l.s.373, İbn Sa'd, c. 2, s. 58, Taberî, c. 3, s. 38, Beyhakî, c. 3, s. 181.
[66] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 201, İbn Sa'd, c. 2, s. 58, Taberî, c. 3, s. 38, Beyhakî, c. 3, s”81.
[67] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 373, İbn Sa'd.c. 2, s. 58.
[68] Yâkubî, Târih, c. 2, s. 49.
[69] İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 28.
[70] Vâkidi, Megâzî, tek cilt, s. 289,M lar 1367-1948 baskısı, Taberî, Târih, c. 3, s. 38.Beyhakî,Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s. 359, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye vıe'n-Nihâye, c. 4, s. 75, Diyarbekrî, Târîhu'lhamîs, c. 1, s. 462.
[71] Zührî, Megâzî, s. 73, İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 201, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 374,
Abdurrezzak, Musânnef, c. 5, s. 358, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 58, Yâkubî, Târih, c. 2, s. 48, Taberî, Târih, c. 3, s. 38, İbn Hazm , Cevâmiu's-Sîre, s. 182, İbn Ea"r, Kâmil, c. 2, s. 173, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 49, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 75.
[72] Vâkıdî, Megâzî, s. 289, tek cilt, 1367-1948 baskısı, Yâkubî, Târih, c. 2, s. 48, Beyhakî,Delâil, c. 3, s. 179, Zehebî, Megâzî, s. 120.
[73] Zührî, Megâzî, s. 73, İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 201, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 374,
Abdurrezzak, Musânnef, c. 5, s. 358, İbn Sa'd, c. 2, s. 58, Belâzurî, Ensâb, c. 1 , s.339, Yâkubî, Târih, c. 2, s. 48, Taberî, Târîh, C. 3, S. 38, Beyhakî, C. 3, S”79, İbn Hazm, s. 1 82, İbn Esîr, c. 2, s. 173, İbn Seyyid, c. 2, s. 49, Zehebî, s. 120, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 75.
[74] Zührî, Megâzî, s. 73, Abdurrezzak, Musânnef, c. 5, s. 360, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 58.
[75] Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 462.
[76] Zührî, Megâzî, s. 73, Abdurrezzak, Musânnef, c. 5, s. 360, Beyhakî, c. 3, s. 179.
[77] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 201, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 374, Taberî, c. 3, s. 38, Beyhakî, c.3, S. 179, İbn Seyyid, Uyun, c. 2, s. 49, Zehebî, s. 120, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 75.
[78] Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 182, İbn Seyyid, Uyun, c. 2, s. 49, Zehebî, s. 122.
Bu hazine, Hayber'in fethinde, gömüldüğü yerden çıkarıldı.
[79] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 372, Hale bî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 565-566.M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/292-294.
[80] Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 59, Taberî, Tefsir, c. 3, s. 14-15, Vâhidi, Esbâbu'n-nüzül, s. 52,Kurtubi, Tefsir, c. 3, s. 280, Suyûtî, Düırü'l-mensur, c. 1, s. 329.
[81] Taberî, Tefsir, c. 3, s. 1 5, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s. 186, Hâzin, Tefsir, c. 1, s. 185-186, Suyûtî, Dürrü'l-m ensûr, c. 1, s. 329.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/294-295.
[82] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 374-375, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 58.
[83] İbn İshâk.İbn Hişâm, Sîre.c.3, s. 201, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 374, İbn Sa'd, c. 2, s. 58.
[84] İbn İshâk, İbn Hişâm , c. 3, s. 201, Vâkıdî, c. 1, s. 375, Taberî, Târîh, c. 3, s. 38-39, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 76.
[85] Vâkidi, Megâzî, c. 1, s. 374, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 58.
[86] Vâkıdi c. 1 s. 374-375, İbn Sa'd,c. 2, s.58, Ebu'l-Fidâ, c. 4 s. 76.M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/295.
[87] Ebu Nuaym.Delâilü’n-Nübüvve, c. 2, s. 491, Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 6, s. 233-234, İbnAsâkir, Târih, c. 6, s. 1, 41.
[88] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 201, Taberî, Târih, c. 3, s. 38, İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre,
c. 182, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 77, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 28, Hale bî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 566.
[89] Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s. 359, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 462.
[90] Diyarbekrî, Târıhu'l-hamis, c. 1, s. 462.
[91] Zührî, Megâzî, s. 73, İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 202, Abdurrezzak, Musânnef, c. 5, s. 358, Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 177-178, Zehebî, Megâzî, s. 119.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/295-296.
[92] İbn İshâk.İbn Hişâm, Sîre,c.3, s. 202.
[93] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 373, Hale bî, İnsânu'l-uvun, c. 2, s. 566.
[94] İbn İshâk, İbn Hişâm, c.3, s. 202, Vâkıdî, c. 1, s. 373, Taberî, Tânh.c. 3, s. 39,İbn Hazm,
Cevâmiu's-are, s. 182, Mâverdî, Ahkâmu's-sultâniye, s. 169, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 172, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 49, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 76, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 28, Semhûdî, Vefâu'lvefâ, c. 2, s. 299.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/296.
[95] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 377, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 58, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser,c. 2, s. 50, Kastalâni, Mevâhibü'l-ledünniye, s. 137.
[96] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 58, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1 , s. 463.
[97] Zühri, Megâzî, s. 73, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 378, Abdurrezzak, Musânnef, c. 5, s. 360, Belâzurî, Fütûhu'l-büldân, c. 1, s. 18, Mâverdî, Ahkâmu's-sultaniye, s. 169, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 76.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/296-297.
[98] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 379, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 50, Hale bî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 568.
[99] Belâzurî, Fütûhu'l-büldân, c. 1 , s. 22, Semhüdi, Vefâu'l-vefâ, c. 2, s. 299, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 463, Hale bî, İnsan, c. 2, s. 568, Zürkâni, Mevâhibü'l-ledünniye Şerhi, c. 2, s. 86.
[100] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 379, Belâzurî, Fütûhu'l-büldân, c. 1, s. 22, İbn Seyyid, Uyun, c. 2, s.51, Semhûdi, Vefâu'l-vefâ, c. 2, s. 299, Hale bî, İnşân, c. 2, s. 568, Zürkâni, Mevâhibü'l-ledünniye Şerhi, c. 2, s. 86, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 463.
[101] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 379, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 50, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 463, Hale bî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 568, Zürkâni, Mevâhibü'l-ledünniye Şerhi, c. 2, s. 86.
[102] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 379, Belâzurî, Fütûhu'l-büldân, c. 1, s. 22, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 463.
[103] Vâkıdî, c. 1, s. 379, Belâzurî, Fütûhu'l-büldân, c. 1, s. 22, İbn Seyyid, Uyun, c. 2, s. 51, semhûdi, Vefâu'l-Vefâ, c. 2, s. 299, Diyarbekrî, c. 1, s. 463, Hale bî, c. 2, s. 569, Zürkâni, c. 2, s. 86.
[104] Vâkıdî, c. 1, s.379, İbn Seyyid, c. 2, s. 51 .Diyarbekrî, c. 1 , s. 463, Hale bî, c. 2, s. 568.
[105] Belâzurî, Fütûhu'l-büldân, c. 1, s. 21, İbn Seyyid, Uyun, c. 2, s. 51, Sem hûdi, c. 2, s. 299, Zürkâni, Mevâhib Şerhi, c. 2, s. 86.
[106] Vâkıdî, c. 1, s. 382, Belâzurî, Fütûhu'l-büldân, c. 1, s. 21, Semhûdi, c. 2, s. 299, Diyarbekrî,c. 1, s. 463, Hale bî, c. 2, s. 568, Zürkâni, c. 2, s. 86.
[107] Zührî, Megâzî, s. 73, İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 202, Vâkıdî, c. 1, s. 379,Abdurrezzak, Musânnef, c. 5, s. 360, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 143.
[108] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 3, s. 201, Vâkıdî, c. 1, s. 379, Belâzurî, c. 1, s. 19, Taberî,
Tâıîh.c.3, s. 39, Beyhakî, Delâil.c. 3, s. 182, Mâverdi, Ahkâmu's-sultâniyye, s. 169, İbn Esîr, Kâmil,
c. 2, s. 174, Zehebî, Megâzî, s. 122, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 76, İbn Haldun, Târîh, c. 2, ks. 2, s. 28.
[109] Vâkıdî, c. 1.S.379, Beyhakî, c. 3, s. 182, İbn Seyyid, c. 2, s. 51, Zehebî, s. 122, Diyarbekrî,c. 1, s. 463, Hale bî, c. 2, s. 568.
[110] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 378, Belâzurî, Fütûhu'l-büldân, c. 1, s. 18, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser,c. 2, s. 51 , Hale bî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 569.
[111] Belâzurî, Fütûhu'l-büldân, c. 1, s. 18, Zürkâni, Mevâhibü'l-ledünniye Şerhi, c. 2, s. 85.[112] Vâkıdî, c. 1, s. 378, Belâzurî, c. 1, s. 18, İbn Seyyid, c. 2, s. 51, Hale bî, c. 2, s. 569.
[113] Vâkıdî, c. 1, s. 378, Buhârî, Sahîh, c. 6, s. 58, Müslim, Sahîh, c. 3, s. 1 376-1377, EbuDâvud, Sünen, c. 3, s. 141, Tirmizi, sahih, c. 4, s. 216, Belâzurî, c. 1, s. 1 8, Beyhakî, Delâilü'nnübüvve, c. 3, S. 185, İbn Seyyid, UyÛnu'l-eser, C. 2, S. 51 .
[114] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 378, Zürkâni, Mevâhibü'l-ledünniye Şerhi, c. 2, s. 85.
[115] Vâkıdî, c. 1 , s. 378, Ebu Dâvud, c. 3, s. 141 , Belâzurî, c. 1, s. 1 8, Beyhakî, c. 3, s. 185,İbn Seyyid, c. 2, s. 51, Hale bî, c.2, s. 569, Zürkâni, c. 2, s. 85.
[116] Vâkıdî, c. 1, s. 378, Zürkâni, c. 2, s. 85.
[117] Vâkıdî, c. 1, s. 378, Buhârî, c. 6, s. 58, Müslim, c. 3, s. 1377, Ebu Dâvud, c. 3, s. 141 , Tirmizî, c. 4, s. 216, Belâzurî, c. 1 , s. 20, Beyhakî, c. 3, s. 185-186, İbn Seyyid, c. 2, s. 51 , Hale bî, c. 2, s. 569, Zürkâni, c. 2, s. 85.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/297-299.
[118] Haşr.: 11-17, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 382-383, Taberî, Tefsîr, c. 28, s. 45-51.
[119] Haşr.:2-4.
Fesâd için değil (jbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 202, Taberî, Tefsir, c. 18, s. 35).
[120] Haşr 5-8, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 380-382, Taberî, Tefsîr, c. 28, s. 3240.M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/300-302.
[121] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 200, İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre, s. 181, İbn Kayyım , Zâdu'l-mead, c. 123, İbn Seyyid, Uyünu'l-eser, c. 2, s. 48, Zehebî, Megâzî, s. 198. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/302.
[122] Abdurrezzak, Musânnef, c. 9, s. 233-234, Buharıî, Sahih, c. 6, s. 242-243, Nesâî, Sünen, c.8, s. 295, Dârekutnî, Sünen, c. 4, s. 248, 252.
[123] Buhârî, Sahih, c. 6, s. 242, Müslim, Sahih, c. 3, s. 1572.
[124] Abdurrezzak, c. 9, s. 220, Müslim, c. 3, s. 1586, Nesâî, c. 8, s. 300.
[125] Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 329.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/302-303.
[126] Bakara.: 219.
[127] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 351.
[128] Taberî, Tefsir, c. 7, s. 33.
[129] Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 2, s. 93.
[130] Zemâhşeri, Keşşaf, c. 1, s. 258.
[131] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 351, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 325.
[132] Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 2, s. 93.
[133] Zemâhşeri, Keşşaf, c. 1, s. 258.
[134] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 53, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 325, Hâkim, Müstedrek,
c. 2, s. 143. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 53, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 325, Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 143.
[135] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 53, Nesâî, Sünen, c. 8, s. 287, Hâkim, Müstedrek, c. 4, s”43.
[136] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 351.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/303-304.
[137] Buhârî, Sahih, c. 5, s. 1 90, Müslim, Sahih, c. 3, s. 1570, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 325-326, Dârimî, Sünen, c. 2, s. 36.
[138] Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 133, Nesâı, c. 8, s. 287.
[139] Buhârî, sahıh,c.5, s. 1 90, Müslim, Sahih, c. 3, s. 1570.
[140] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 71, 97, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 326, Hâkim,
Müstednek, c. 2, s. 32, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 5, s. 327.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/304-306.
[141] İbn Ebi Şeybe, Musânnef, c. 8, s. 10, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 1119, Hâkim, Müstedrek, c.4, s. 145.
[142] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 238.
[143] Dârimî, Sünen, c. 2, s. 7, Dârekutnî, Sünen, c. 247.
[144] Mâlik, Muvatta1, c. 2, s. 845, Abdumezzak, Musânnef, c. 9, s. 221, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 16, 29, Buhârî, Sahih, c. 6, s. 242, Müslim, Sahih, c. 3, s. 1587,1588, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 327, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 1124.
[145] Abdumezzak, c. 9, s. 221-222, Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 167, Ebu Dâvud, c. 3, s. 327, Tirmizî, Sünen, c. 4, s. 292, İbn Mâce, c. 2, s. 1124-1125, Nesâî, c. 8, s. 300-301, Dârimî, c. 2, s. 39, Dârekutnî, c. 4, s. 250,-251, 254, Beyhakî, c. 8, s. 296.
[146] İbn Ebi Şeybe, c. 8, s. 6-7, Buhârî, c. 6, s. 241, Nesâî, c. 8, s. 313.
[147] Abdurrezzak.c. 9, s. 235, 238, Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 35, Ebu Dâvud, c. 3, s. 327, Tirmizî, c. 4, s. 290-291, Mesâf, c. 8, s. 317, Dârimî, c. 2, s. 37.
[148] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 20, Dârimî, c. 2, s. 37.
[149] Abdurrezâk, Musânnef, c. 9, s. 248, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 20, Dârimî, Sünen,c. 2, s. 37.
[150] Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 176, Buhârî, Sahih, c. 1, s. 28.
[151] Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 237, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 329, Nesâî, Sünen, c. 8, s. 312-313, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 1223, Dârimî, Sünen, c. 2, s. 39.
[152] Abdurrezzak, c. 9, s. 234, Buhârî, c. 6, s. 243, Dârimî, c. 2, s. 39.
[153] Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 237, Ebu Dâvud, c. 3, s. 329, Nesâî, c. 8, s. 312-13.M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/306-307.
[154] Hâkim, Müstedrek, c. 4, s. 143-144.
[155] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 351-352.
[156] Buhârî, c. 5, s. 190, Müslim, c. 3, s. 1570.
[157] Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 352.
[158] Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 351 -352.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/307-308.
[159] Ebu Nuaym, Delâilü’n-Nübüvve, c. 2, s. 496498, Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c. 3, s. 361 -362, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 80-81, Suyûtî, Hasâisu'l-kübrâ, c. 1, s. 526-527. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/308-310.
[160] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre.d, s. 226-228, Vâkidî'den naklen İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1,
s. 160-161, Ebu Nuaym ,Delâilü'n-nübüyve, c. 1 , s. 81-82, Bevtıakf, Delâilü’n-Nübüvve, c. 4, s. 3132, Suyûtî, Hasâisu'l-kübrâ, c. 2, s. 7-8.
[161] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sire.c. 1, s. 228.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/310-312.
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 308
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: İSLÂM TARİHİ ve İSLÂMİYET

Mesaj gönderen ahmet »

Resim ÖLÜMLER, EVLİLİKLER, DOĞUMLAR!.

Resim Hz. Ali'nin Annesi Fâtıma Hatunun Vefâtı.: 
Resim Fâtıma Hatunun KimLiği ve FaziLeti.:


Hz. Ali'nin annesi Fâtıma Hatun, Hâşim Oğulları kadınlarından olup, Peygamberimiz aleyhisselâmin Amcası Ebu Talib'in zevcesi idi.
Kendisinin gerek Ebu Talib'le ve gerek Peygamberimiz aleyhisselâmla soyu Hâşim'de birleşir.[1]
Fâtıma Hatun; Hâşim Oğulları kadınları içinde, Hâşimî erkek sulbünden ilk erkek çocuğu dünyaya getiren hatundu.[2]
Hâşim Oğulları kadınlarından, halife annesi olanların da ilki idi.
Ondan sonra, Peygamberimiz aleyhisselâm kızı Hz. Fatma gelir ki, Hz. Hasan'ı dünyaya getirmiştir.[3]
Fâtıma Hatun; Peygamberimiz aleyhisselâm’a-dedesi Abdulmuttalib'in ölümü üzerine-sekiz yaşından i’tibaren müre bbilik, annelik yapmıştı.: Kendi çocukları aç dururken Peygamberimiz
aleyhisselâmın kamını doyurur, kendi çocuklarının üstleri başları tozlu topraklı dururken, o önce
Peygamberimiz aleyhisselâm saçını başını tarar, gülyağlarıyla yağlardı.[4]
Peygamberimiz aleyhisselâm onu sık sık ziyâret ederdi.[5]
Fâtıma Hatun, faziletli, sâlih amelli bir İslâm hatunu idi.[6] Kendisi, H icretin dördüncü yılında,[7] Medine'de[8] vefât etti.[9] ALLAH ondan razı olsun!.
Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"Bugün annem vefât etti!." buyurdu.[10]
Kendi gömleğini ona kefen olarak sardırdı.[11] Cenâze namazını kıldırdı. Kabrinin içine indi. Sanki genişletir gibi, kabrin köşelerine eliyle işâret etti ve kabrin içine uzandıktan sonra kabirden çıktı.
Gözleri yaşarmış, gözyaşı kabre damlamıştı.[12] Peygamberimiz aleyhisselâm sahabileri.:
"Senin buna yaptığını gördüğümüz şeyi hiç kimseye yaptığını görmemiştik!.?" dediler.
Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"Ebu Talib'den sonra, bunun kadar bana iyiliği dokunan bir kimse olmamıştır!.
Kendisine Cennet elbiselerinden giydirilsin diye, gömleğimi kefen olarak giydirdim!.
Kabir hayatı kendisine mülayim ve kolay gelsin diye de, kabirde yanına uzandım!." buyurdu.[13]
Peygamberimiz aleyhisselâm Torunu ve Hz. Osman'ın OğLu AbduLLah'ın Vefâtı.:
Peygamberimiz aleyhisselâmin kızı ve Hz. Osman'ın zevcesi Hz. Rukayye'den bir erkek çocuk doğmuş, ona Abdullah adı konulmuştu.
Abdullah, altı yaşında bulunduğu sırada, bir horoz onun yüzünü ve gözünü gagalamış, şişirmişti.
Bunun üzerine tutulduğu hastalıktan kurtulamayarak, Hicretin dördüncü yılında Cumâdelûlâ Ayında vefât etti.
Peygamberimiz aleyhisselâm onun cenâze namazını kıldırdı. Hz. Osman da onu kabrine indirdi.[14]
Peygamberimiz aleyhisselâm Abdullah'ın kabrinin başına bir taş dikti. Gözleri yaşarmış olduğu halde.:
"ALLAHu zü’L- CELÂL, kullarından, merhametli ve yufka yürekli olanlara rahmet eder!." buyurdu.[15] 
Zeyd b. Sabit'in Yahudi Yazısını Öğrenişi.:
Peygamberimiz aleyhisselâm; Hicretin dördüncü yılında, Zeyci b. Sabit'e Yahudilerin yazısını öğrenmesini emredip.:[16]
"Ben, yazılarımı onların değiştirmeyeceklerinden emin değilim!." buyurdu.[17] Zeyd b. Sabit der ki.:
"Resûlullah aleyhisselâm, bana.:
"Ey Zeyd!. Sen benim için Yahudi yazısını öğren[18] Çünkü, VALLAHi, ben, yazacağım şeyler hakkında Yahudilere itimad edemem, güvenemem!” buyurdu.
Bunun üzerine, ben de, yarım ay geçmemişti ki, onu öğrenmiş, hatta onda maharet kazanmıştım.
Peygamber aleyhisselâmı Yahudilere birşey yazacağı zaman onu ben yazar; kendisine Yahudilerden gelen yazıları da ben okurdum ."[19] Yine Zeyd b. Sabit der ki.:
"Resûlullah aleyhisselâm, bana.:
"Süryanice"yi güzelce okuyup yazabilir misin? Çünkü, bana Süryanice yazılar geliyor!” buyurdu.
Ben.:
"Hayır!. İyi okuyup yazamam!." dedim.
Resûlullah aleyhisselâm.:
"Sen onu iyice öğren!." buyurdu.
Onyedi günde öğrendim ."[20]
ALLAH ondan razı olsun!.[21]

Resim Hz. Zeyneb'in Vefâtı ve Peygamberimiz aleyhisselâm Hz. Ümmü SeLem'e iLe EvLenişi.:

Peygamberimiz aleyhisselâm zevcesi Hz. Zeyneb binti Huzeyme, Hicretin dördüncü yılında Rebiülâhir Ayının sonunda vefât etti.[22] ALLAH ondan razı olsun!.
Peygamberimiz aleyhisselâm, cenâze namazını kıldırdıktan sonra, onu Bâkiyy kabristanına defnetti.[23]
Peygamberimiz aleyhisselâm hayatında, Hz. Hatice ile Hz. Zeyneb'den başka zevcesi vefât etmemiştir.[24]
Hz. Zeyneb, Câhiliye devrinde, yoksullara çok sadaka verdiği için, "Miskinler Annesi" diye anılırdı.[25]
Ebu Seleme b. Abdulesed Hicretin dördüncü yılında Cumâdelâhir'in sonuna doğru vefât edince, zevcesi Ümmü Seleme Hind dul kalmıştı.[26]
Kendisinin Ebu Seleme'den Zeyneb, Seleme, Ömer, Rukayye isimlerinde dört çocuğu vardı.[27]
Hz. Ümmü Seleme, okuma bilir, yazı yazmayı bilmezdi.[28] Kadın sahabilerin fıkhı en iyi bilenlerindendi.
Peygamberimiz aleyhisselâmdan 378 hadis rivâyet etmiştir.[29] Hz. Ümmü Seleme der ki.:
"Ebu Seleme bir gün Resûlullah aleyhisselâmn yanından yanıma geldi de.:
"Resûlullah aleyhisselâmdan bir söz işittim, ona sevindim.: Müslümanlardan, musibete uğrayan bir kimse, musibete uğradığı zaman "İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn=Biz ALLAH'ınız (ALLAH'ın kullarıyız) ve muhakkak O'na dönücüleriz!” [Bakara 2/156] der ve 'Musibetimin arkasından bana daha hayırlısını ihsân buyur!” diye DUÂ ederse, muhakkak, ALLAH bunun gereğini yapar, buyurdu" dedi.
Ebu Seleme'den, bunu ezberledim."[30]

Resim Hz. Ümmü SeLeme'nin Kocası Ebu SeLeme iLe AhidLeşmek İstemesi.:

Hz. Ümmü Seleme, bir gün, kocası Ebu Selemeye.:
"Bana erişen habere göre; Cennetlik kocası ölen Cennetlik bir kadın, sonradan başka birisi ile evlenmezse, muhakkak ALLAH onu Cennette kocası ile biraraya getirecekmiş!.
Yine bunun gibi, Cennetlik zevcesi ölen Cennetlik bir erkek de, sonradan başka bir kadınla evlenmezse, ALLAH muhakkak onu da Cennette kocası ile biraraya getirecekmiş!.
Öyleyse, gel, seninle ahidleşelim.: Ne sen benden sonra evlen, ne de ben senden sonra evleneyim!." demişti.
Ebu Seleme, ona.:
"Sen bana itaat eder, sözümü dinler misin?" diye sordu.
Hz. Ümmü Seleme.:
"Ben sana ancak itaat etmek, söylediğini dinlemek için danıştım" dedi.
Bunun üzerine, Ebu Seleme.:
"Ben öldüğüm zaman sen evlen!." dedikten sonra.:
"ALLAH'ım!. Benden daha hayırlı, onu hor görmeyecek, incitmeyecek bir koca nâsib et!." diyerek DUÂ etti.[31]
Hz. Ümmü Seleme der ki.:
"Ebu Seleme vefât ettiği zaman, Peygamber aleyhisselâmı’a gidip.:
"Yâ Rasûlullah!. Ebu Seleme vefât etti. Ne diyeyim, nasıl itâat edeyim?" diye sordum.
Resûlullah aleyhisselâm.:
"ALLAH'ım!. Beni de, onu da yarlığa!. Bana, onun ardından, ondan daha hayırlı, daha güzel bir bedel ihsân et!.'" de" buyurdu.[32] Kendi kendime.:
"Benim için, Resûlullah aleyhisselâmn sahabisi Ebu Seleme'den daha hayırlı kim olabilir?[33] Müslümanların hangisi Ebu Seleme'den daha hayırlıdır?
O; aiIesiyle birlikte Resûlullah aleyhisselâm’a hicret eden ilk hanedir" dedim.[34]
Sonra, ALLAH bana bir azim verdi de, Resûlullah aleyhisselâmn tavsiye buyurduğu DUÂyı okumaya devâm ettim."[35]
Hz. Ümmü Seleme'nin iddeti; dört ay on günlük bekleme, evlenmeme müddeti (Bakara.: 234) dolunca, ona Hz. Ebu Bekir talip oldu.
Hz. Ümmü Seleme onu reddetti.
Sonra, Hz. Ömer talip oldu.
Hz. Ümmü Seleme onu da reddetti.[36]
Bunun üzerine, Peygamberimiz aleyhisselâm, kendisi için dünürlük yapmak üzere, Hâtıb b. Ebi Belteayı Hz. Ümmü Selemeye gönderdi.[37]
Hz. Ümmü Seleme.:
"Resûlullah aleyhisselâm’a ve elçisine merhaba!.
Tarafımdan Resûlullah aleyhisselâm’a haber ver ki; ben kıskanç bir kadınım!.
Aynı zamanda çoluklu çocukluyum.
Şâhid olarak da, yanımda velilerimden bir kimse yok!." dedi.[38]
Aradan kısa bir müddet geçmiş yahut geçmemişti ki, Peygamberimiz aleyhisselâm Hz. Ümmü Seleme'ye gidip kapısına dikildi.
Ümmü Seleme Hatuna talip olduğunu, velisi bulunan kardeşinin oğluna veya onun kendi oğluna açtı.
Hz. Ümmü Seleme, velisine.:
"Çoluklu çocuklu olduğumu ileri sür, Resûlullah aleyhisselâm’a olumsuz cevâp ver!." dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm, ertesi günü sabahleyin gelip dileğini tekrarlayınca, Hz. Ümmü Seleme, önceki gibi söyledikten sonra, velisine.:
"Eğer Resûlullah aleyhisselâm tekrar gelirse, beni kendisine nikâhla!." dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm geri geldi.[39] Hz. Ümmü Seleme der ki.:
"Resûlullah aleyhisselâm, yanıma girmek üzere izin istedi.
O sırada, ben içeride deri tabaklıyordum. Ellerimi karaze yaprağı ile yıkadım, kendisine 'Buyur!.' dedim.
Yüzü deri, içi hurma lifi dolu yüzyastığını yere koydum. Yastığın üzerine oturdu.[40] Aramızda perde olduğu halde benimle konuştu ve evlenme teklifinde bulundu.[41] Sözlerini bitirdiği zaman.:
'Yâ Rasûlullah!. Benim için, sende rağbet edilmeyecek birşey yoktur. Fakat ben çok kıskanç bir kadınım. Korkarım ki, benden uygunsuz bir hareket görürsün de, ALLAH beni ondan dolayı azâba uğratır.
Aynı zamanda, ben yaşlıyım ve çoluk çocukluyum da!.' dedim.
Resûlullah aleyhisselâm.:
"Kıskançlıktan bahsettin. Senin çoluk çocuğun, benim de çocuğumdur!." buyurdu."[42] Diğer rivâyete göre.:
"Resûlullah aleyhisselâm.:
"Sen dedin ki.: "Ben yaşlı bir kadınım." Kendisinden daha yaşlı erkekle evlenmesi, kadına ayıp değildir.
Sen dedin ki.: "Ben yetimler annesiyim!." Onların geçimleri ALLAH'a ve Resûlü’ne aittir.
Sen dedin ki.: "Ben çok kıskancım!." Ben onu senden gidermesi için ALLAH'a DUÂ ederim.[43]
Sen.: '"anımda velilerimden kimse yok!." dedin. Onlardan, hâzır veya gaib, bulunan veya bulunmayandan, bana razı olmayacak bir kimse yoktur!.' buyurdu."
Bunun üzerine, Hz. Ümmü Seleme, oğluna.:
"Kalk!. Beni Resûlullah aleyhisselâm’a nikâhla!." dedi.
Resûlullah aleyhisselâm.:
"Zevcem filânca kardeşine mehir olarak verdiğim şeylerden, sana eksik vermeyeceğim!.[44]
Yanımızda, kendisine kışın elbise, yazın da mefruşat olmak üzere bir miktar kadife kumaş,
Yüzü deri, içi hurma lifi dolu bir yastık,
Hububat öğütmek için iki adet el değirmeni,
Topraktan yapılmış bir su testisi,
Bir adet un çömleği,
İçinde hamur yoğurulacak ve tirit yapılacak büyük bir çanak var!." buyurdu.
Hz. Ümmü Seleme.:
"Kabul ettim!." dedi.[45]
İşte, Hz. Ümmü Seleme'nın mehir ve çeyizi böyle idi. Yani.:
2 adet el değirmeni,
1 adet su testisi,
1 adet yüzyastığı (ki yüzü deridendi, içine hurma lifi doldurulmuştu),[46]
1 adet döşek (ki içine hurma lifi doldurulmuştu).[47] Hz. Ümmü Seleme derki.:
“Ey ALLAH'ım!. Beni ve Ebu Selemeyi yarlığa!. Bana, onun ardından, ondan daha hayırlı, daha güzel bir bedel ihsân et!.' diyerek DUÂ etmeye devâm edince, ALLAH, bana ondan daha hayırlı olan
MuhaMMed Resûlullah aleyhisselâm ihsân etti!."[48]
Hz. Ümmü Seleme'nin iddeti Şevval ayının sonuna on gün kala tamamlanınca, Şevval'in son gecelerinde Peygamberimiz aleyhisselâmla evlendi.[49]
Kendisine, vefât eden "Yoksullar Anası" Hz.Zeyneb'in odası verildi.[50] Hz. Ümmü Seleme'nin bildirdiğine göre.:
Hz. Zeyneb'in odasında 1 adet toprak çanak, 1 adet el değirmeni, 2 adet çömlek (ki, birisi taştan yapılmıştı) bulunuyordu.
Çanağın içinde biraz arpa, çömlekten birisinin içinde de erimiş biraz yağ vardı.
Hz. Ümmü Seleme, arpayı el değirmeninde çektikten, öğüttükten sonra, onu çanak-çömlekte yağla kardı, karıştırdı.
Bu yemek, Peygamberimiz aleyhisselâm ve ev Halkının düğün gecesindeki yemeği idi!.[51]

Resim Hz. Ümmü SeLeme'nin CebrâiL aleyhisselâmı Görmesi.:

Üsâme b. Zeyd'den rivâyet edildiğine göre; bir gün Cebrâil aleyhisselâmı Peygamberimiz aleyhisselâm yanına gelmişti.
O sırada, Hz. Ümmü Seleme Peygamberimiz aleyhisselâmla konuştuktan sonra kalkıp gitti.
Peygamberimiz aleyhisselâm, Hz. Ümmü Seleme'ye.:
"Kimdir bu?" diye veya benzeri kelimelerle, kim olduğunu sordu.
Hz. Ümmü Seleme.:
"Dıhye'dir bu!." dedi.
Hz. Ümmü Seleme.:
"ALLAH'a yemin ederim ki; Peygamber aleyhisselâmın Cebrâil aleyhisselâmıdan aldığı vahyi ashaba haber vermek üzere irad buyurduğu hutbesini dinleyinceye kadar, Cebrâil aleyhisselâmı Dıhye sanmıştim!." demiştir.[52]
Hz. Ümmü Seleme'nin Odasını Kerpiç Duvarla Ördürmesi Üzerine Uyarılışı Abdullah b. Zeyd der ki.:
"Ümmü Seleme'nin kerpiçten evini, odasını görmüştüm.
Ümmü Seleme'nin oğluna sordum.
Bana dedi ki.:
'Resûlullah aleyhisselâm Dûmetü'l-Cendel Gazasında iken, Ümmü Seleme odasını kerpiçten yaptırdı.
Resûlullah aleyhisselâm, Medine'ye dönünce, Ümmü Seleme'nin yanına vardı. Kerpiçten örülen duvarlara baktı da.:
"Nedir bu bina?" diye sordu.
Ümmü Seleme.:
"Yâ Rasûlullah!. Halkın gözlerinden gizlenmeyi, korunmayı arzu ettim ve kerpiçten duvar ördürdüm!." dedi.
Resûlullah aleyhisselâm.:
"Ey Ümmü Seleme!. H iç şüphesiz, Müslümanların mallarının içinde şer bulunanı ve hayırsız olanı, yapıya giden, bağlanandır!." buyurdu."[53]
Fatebiru yâ uli'l-ebsâr!. Ey basiret sâhibleri, bundan ibret alınız!.[54]

Resim Hz. Hüseyin'in Doğumu.:

Resim Hz. Hüseyin'in Doğum Tarihi.:

Hz. Ali'nin oğlu Hz. Hasan Hicretin üçüncü yılında Ramazan'ın ortasında doğduktan[55] elli gece sonra, Hz. Fâtıma Hz. Hüseyin'e hamile kaldı.[56]
Hicretin dördüncü yılında, Şaban Ayından beş gece geçince de, Hz. Fâtıma'dan Hz. Hüseyin doğdu.[57]

Hz. Hüseyin'in Ümmü't-Fadf Hatun Tarafından Emziritişi.:

Peygamberimiz aleyhisselâm Amcası Hz. Abbas'ın zevcesi Ümmü'l-Fadl Hatun, hem Hz. Hasan'ı, hem de Hz. Hüseyin'i, oğlu Kusem'le birliktebir müddet emzirdi.[58] 
Akika Kurbanı ve Hz. Hüseyin'e Akika Kurbanı KesiLişi.:
Akika kurbanı, çocuğun doğumunun yedinci günü kesilir, çocuğun ismi takılır ve başının saçı kestirilir.[59]
Akika Kurbanı, çocuğun doğumunun ondördüncü ve yirmibirincigünü de kesile bilir.
Kurban kesilirken.:
"Bismillâhi VALLAHu ekber!. ALLAH'ım!. Bu, Senin rızan için kesilen akika kurbanıdır" denilir.[60]
Peygamberimiz aleyhisselâm, Hz. Hüseyin'in doğumunun yedinci günü akika kurbanı kestirdi, ismini koydu ve.:
"Ey Fâtıma!. Hüseyin'in saçını kes!. Saçının ağırlığınca sadaka ver!." buyurdu.
Hz. Hüseyin'in saçı tartıldı, saçının ağırlığı bir dirhem geldi.[61]
Hz. Fâtıma, kesilen saçın ağırlığınca gümüşü fakirlere dağıttı.[62]
Peygamberimiz aleyhisselâm, kesilen akika kurbanından, ebeye bir but gönderilmesini, kalanının da kemikleri kırılmadan pişirilip yenilmesini ve başkalarına da yedirilmesini tavsiyEbuyurdu.[63] 
Hz. Hüseyin'e İsim TakıLışı.:
Hz. Ali derki.:
"Ben, harbi-darbı sever bir adamdım.[64]
Hasan doğduğu zaman, ona Harb ismini koymuştum.
Resûlullah aleyhisselâmı geldi. "Gösteriniz oğlumu bana!. Ne isim taktınız ona?" buyurdu.
"Harb ismini koydum!." dedim.
"Hayır!. O, Hasan'dır!.'"buyurdu.
Hüseyin doğduğu zaman da, ona Harb ismini koymuştum.
Resûlullah aleyhisselâmı geldi. "Gösteriniz oğlumu bana!. Ne isim koydunuz ona?' buyurdu.
"Harb ismini koydum!." dedim.
"Hayır!. O, Hüseyin'dir!." buyurdu.
Üçüncü oğlan doğduğu zaman, ona da, yine Harb ismini koydum.
Resûluiiah aleyhisselâmı geldi. "Gösteriniz oğlumu bana!. Ne isim koydunuz ona?" buyurdu.
"Harb ismini koydum!." dedim.
"Hayır!. O, Muhassin'dir!.
Ben, bunlara, Harûn aleyhisselâmın Oğulları olan Şebber, Şebirve Müşebbir'in isimlerini koydum.[65]
Bunların her birinin ismini değiştirmekliğim bana emrolundu" buyurdu." Hz. Alide.:
"ALLAH ve Resûlü daha iyi bilir!." dedi.[66]
Peygamberimiz aleyhisselâm, isimlerle ilgili bazı hadis-i şeriflerinde de.:
"...İsimlerin ALLAH'a en sevimli olanı Abdullah ve Abdurrahman'dır. İsimlerin güzeli Haris ve Hemmam, çirkini de Harb ve Mürre'dir."[67]
"Muhakkak ki, siz, Kıyamet Günü kendi isimleriniz ve babalarınızın isimleri ile çağrılacaksınız.
Öyle ise, isimlerinizi güzel koyunuz!." buyurmuşlardır.[68]

Resim Hz. Hüseyin'in İsmi KonuLurken KuLağına Ezân Okunuşu.:

Peygamberimiz aleyhisselâm, Hz. Hüseyin'in ismini koyarken, kulağına ezân okudu.[69] 
Hz. Hüseyin'in Sünnet EttiriLişi.:
Câbir b. Abdullah'tan rivâyet edildiğine göre; Hz. Hüseyin, doğumunun yedinci günü sünnet ettirilmiştir.[70]
Sünnet olmak, erkekler için sünnettir.[71] Fıtrat hasletlerindendir.[72] 
Peygamberimiz aleyhisselâm Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'e OLan Sevgisi.:
Peygamberimiz aleyhisselâm, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin hakkında.:
"Bunlar, benim Oğullarım ve kızımın Oğullarıdır.[73]
ALLAH'ım!. Ben onları seviyorum!. Onları sen de sev!.[74] Onları seveni de sev!." dedi[75] ve bunu üç kere tekrarl a di.[76]
Ebu Eyyub el-Ensârî der ki.:
"Bir gün, Resûlullah aleyhisselâmn huzuruna girmiştim. Hasan ile Hüseyin, önünde oynuyorlardı.
"Yâ Rasûlullah!. Sen bunları çok mu seviyorsun?" diye sordum.
Resûlullah aleyhisselâm.:
"Nasıl sevmem?[77] Onlar benim dünyada öpüp kokladığım iki reyhanım dır?" buyurdu. "[78]
Peygamberimiz aleyhisselâm Amcası Hz. Abbas, Peygamberimiz aleyhisselâm hastalandığı sırasında, ziyâretine gelmişti.
Ondan sonra, Hz. Ali de, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'le birlikte içeri girdi.
Hz. Abbas.:
"Yâ Rasûlullah!. Bunlar, senin Oğullarındır!." dedi.
"Evet, amca!. Onlar senin de Oğullarındır!." buyurdu.
Hz. Abbas.:
"Ben onları seviyorum!." dedi.
Peygamberimiz Al eyhisselâm.:
"Senin onları sevdiğin gibi, ALLAH da seni sevsin!." buyurdu.[79] Peygamberimiz aleyhisselâm şöyle buyurmuştur.:
"Hasan ve Hüseyin'i seven beni sevmiş, onlara kin besleyen de bana kin beslemiş olur!."[80]
"Hasan ve Hüseyin, Cennet Halkı gençlerinin iki seyyidi, efendisidir!."[81]

Resim Peygamberimiz aleyhisselâm EhL-i Beytini Örtü İçine ALıp DUÂ Edişi.:

Peygamberimiz aleyhisselâmin üvey oğlu Ömer b. Ebu Seleme der ki.:
"Şu 'Ey Ehl-i Beyt!. ALLAH sizden kiri, günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak ister1 [Ahzab.: 33] âyeti Peygamber aleyhisselâmı’a Ümmü Seleme'nin evinde nâzil oldu.
Peygamber aleyhisselâmı, Fâtıma'yı, Hasan'ı, Hüseyin'i çağırdı.
Onları bir örtü ile bürüyüp örttü.
O sırada, Ali arkada, geride bulunuyordu.
Onu da örtü ile bürüdü, örttü. Sonra da.:
"ALLAH'ım!. Bunlar, benim Ehl-i B eyf imdir!. Bunlardan günah kirini gider, kendilerini tertemiz yap!." diyerek DUÂ etti.
Ümmü Seleme.:
'Yâ Rasûlullah!. Ben de onlarla birlikte miyim?' diye sordu.
Resûlullah aleyhisselâm.:
"Sen, yerindesin!. Ve bana hayırlısın!." buyurdu."[82]
Bu hadise, Hz. Ü mmü Seleme ve daha başkaları tarafından da anlatılmıştır.[83]
Hz. Âişe de, bu hadiseyi şöyle anlatır
"Peygamber aleyhisselâmı, üzerinde siyah yünden yapılmış nakışlı bir örtü (kilim) olduğu halde, sabahleyin erkenden çıkınca, yanına Hasan b. Ali geldi.
Peygamber aleyhisselâmı, onu örtünün içine aldı.
Sonra, Hüseyin geldi. Onu da örtünün içine aldı.
Sonra, Fâtıma geldi. Onu da örtünün içine aldı.
Sonra da.:
'Ey Ehl-i Beyt!. ALLAH, ancak ve ancak, sizden kiri gidermek ve sizi tertemiz yapmak ister1 [Ahzab.: 33] âyetini okudu."[84]

Resim Hz. Hüseyin'in Şehîd EdiLeceği Hakkındaki Müşahede ve HaberLeri.:

Enes b. Mâlik'in bildirdiğine göre; yağmur meleği RABBimizden izin alarak Peygamberimiz aleyhisselâm yanına gelmişti.
Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"Ey Ümmü Seleme!. Kapıyı üzerimize kapa, yanımıza kimseyi bırakma!." buyurdu.
O sırada, Hz. Hüseyin koşarak kapıya geldi.
Hz. Ümmü Seleme onu içeri bırakmadı.
Fakat, Hz. Hüseyin kapıyı zorlayıp içeri daldı, kendisini Peygamberimiz aleyhisselâm kucağına attı.
Peygamberimiz aleyhisselâm onu boynuna, omuzuna aldı, öptü, sevdi.
Melek, Peygamberimiz aleyhisselâm’a.:
"Onu çok mu seviyorsun?" diye sordu.
Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"Evet!." buyurdu Melek.:
"İyi ama, ümmetin onu öldürecektir!." dedi.[85] Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"Demek, onu öldürecek olanlar mü'minler ha?!." buyurdu.
Melek.:
"Evet!.[86] İstersen, onun öldürüleceği yeri de sana göstereyim" dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"Evet!. Göster!." buyurunca, melek orayı Peygamberimiz aleyhisselâm’a gösterdi.
Oradan getirdiği bir avuç ıslak toprağı da, Peygamberimiz aleyhisselâm’a verdi. Hz. Ümmü Seleme, onu alıp elbisesinin eteğine koydu.[87]
Peygamberimiz aleyhisselâm, Hz. Ümmü Seleme'ye.:
"Bu toprak, senin yanında emânettir!.
O kana tahavvül ettiği zaman, bil ki, Hüseyin öldürülmüştür!." buyurdu.[88]
Hz. Ümmü Seleme, onu bir çanağın içine koydu. Ona bakar dururdu.[89]

Resim Hz. ALi'nin ve Hz. Hüseyin'in KerbeLâ'daki HatıraLarı.:

Hz. Ali'nın mataracısının anlattığına göre; Hz. Ali Sıffin'e giderken Ninova hizâsına gelince.:
"Ebu Abdullah!. Fırat kıyısında biraz dur!.
Ebu Abdullah!. Fırat kıyısında biraz dur!." diyerek seslendi.
Mataracı Ebu Abdullah.:
"Ne için duracağız?" diye sorunca, Hz. Ali.:
"Ben bir gün Peygamber aleyhisselâmın yanına gitmiştim. Gözlerinden yaşlar dökülüyordu.
"Ey ALLAH'ın Peygamberi!. Seni gözlerinden yaşlar akıtacak dereceye bir getiren mi oldu?" diye sordum.
"Evet!. Biraz önce, Cebrâil yanımda idi. Hüseyin'in Fırat kıyısında şehîd edileceğini bana haber verdi. Onun toprağından sen de koklar mısın?" dedi.
"Evet!." dedim.
Bunun üzerine, elini uzattı. Bir avuç toprak avuçlayıp bana verdi. Gözlerimin yaşını tutmaya kadir olamadım" dedi.[90]
Hz. Hüseyin de der ki.:
"Babam, Sıffin'e giderken, buraya, Kerbelâ'ya uğramıştı. Ben de yanında idim. Durdu. Burasının neresi olduğunu sordu. İsmi kendisine haber verilince.:
"Onların hayvanlarından aşağı indirilecekleri yer, işte burasıdır!.
Kanlarının döküleceği yer, işte burasıdır!.'" dedi.
Bunun ne demek olduğu kendisinden sorulunca da.:
"MuhaMMed Hanedânının yükleri, ağırlıkları, işteburada indirilecektir!." dedi."[91]

Resim Hz. Ümmü SeLeme'nin Rüyâsı ve Çanaktaki Toprağın Kan HaLine GeLişi.:

Selma Hatun der ki.:
"Ümmü Seleme'nin yanına girmiştim. Ağlıyordu. Kendisine.:
"Ne için ağlıyorsun?" diye sordum.
"Resûlullah aleyhisselâm rüyâda gördüm. Başında ve sakalında toz toprak vardı. Kendisine.:
"Ne oldu sana yâ Rasûlullah?" diye sordum. "Az önce, Hüseyin'in öldürülüşüne şâhid oldum!." buyurdu." dedi."[92]
Hz. Ümmü Seleme, Hz. Hüseyin'in şehîd edildiği gün de, çanakta sakladığı Kerbelâ toprağının kan haline geldiğini gördü.[93]
"Vâh Hüseyin'im!. Vâh Resûlullahın oğlu!." diyerekferyad etti.[94]
"ALLAH ona bunu yapanların evlerine ve kabirlerine ateş doldursun!." dedi ve bayıldı.[95]

Resim AbduLLah b. Abbas'ın Hz. Hüseyin Hakkındaki Rüyâsı.:

Abdullah b. Abbas, Hz. Hüseyin'in şehâdeti ile ilgili rüyâsını şöyle anlatmıştır.:
"Resûlullah aleyhisselâm rüyâda gördüm. Kendisi, son derece üzüntülü ve tasalı idi. Elinde sırça bir çanak, çanağın içinde de, toplanmış kan vardı. Kendisine.:
"Yâ Rasûlullah!. Bu nedir?" diye sordum.
"Bu, Hüseyin'in ve Ashabının kanıdır. ALLAH'a götürüyorum!." buyurdu."
İbn Abbas'ın rüyâyı gördüğü gün sayılınca, Hz. Hüseyin'in Kerbelâ'da şehîd edildiği güne rastladığı görülmüştJür.[96]
ALLAHu zü’L- CELÂL, Hz. Hüseyin'den ve Kerbelâ'da şehîd olan ashabından razı olsun.
(Kerbelâ faciasının nasıl cereyan ettiği hakkında daha geniş bilgi için, Hz. Hüseyin ve Kerbelâ Faciası adlı kitabımızı okuyunuz.)[97]
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 308
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: İSLÂM TARİHİ ve İSLÂMİYET

Mesaj gönderen ahmet »


Resim Zeyd b. Hârise'nin Hz. Zeyneb'Le EvLenişi ve Ondan AyrıLışı.:

Hz. Zeyneb, Peygamberimiz aleyhisselâmın halası Ümeyme binti Abdulmuttalib'in kızı idi.[98]
Peygamberimiz aleyhisselâm Zeyd b. Harise için dünürlük ettiği halde, Hz. Zeyneb Peygamberimiz aleyhisselâm kendisi için dünürlük ettiğini sanarak razı olmuştu.
Fakat, Zeyd b. Harise için istenildiğini anlayınca.:[99]
"Yâ Rasûlullah!. Ben nefsime danışıyorum; soy sopça ondan daha hayırlıyım.[100] Yâ Rasûlullah!. Ben ona varmaya razı olmam!. Ben Kureyş'ten bir bâkireyim!." diyerek nikâhlanmaktan kaçındı.
Peygamberimiz aleyhisselâm ise.:
"Fakat, ben onu senin için kabul ettim!." buyurdu.[101]
"ALLAH ve ALLAH'ın Peygamberi bir işe hükmettiği zaman, mü'min erkekle mü'min kadın için, işlerinde kendilerine muhayyerlik yoktur.
Kim ALLAH'a ve ALLAH Resûlü’ne isyan ederse, muhakkak ki, o apaçık bir sapkınlıkla yolunu saptirmıştr"[102] âyeti nâzil olunca, Zeyneb Hatun.:
"Yâ Rasûlullah!. Sen benim onunla evlenmemi istiyor musun?" diye sordu.
Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"Evet!." buyurdu.
Zeyneb Hatun.:
"Resûlullaha asi olmadığımı bildir, onunla evleneyim" dedi.[103]
Bunun üzerine, Peygamberimiz aleyhisselâm Zeyd'i Zeyneb Hatuna Kitabullahı ve Resûlullahın sünnetini öğretsin diye nikahladı.[104]

Resim Zeyneb Hatunun Mehri ve Çeyizi.:

Peygamberimiz aleyhisselâm; Zeyd tarafından Zeyneb Hatuna mehr ve çeyiz olarak şunları takdir etti.:
1- On dinar (altın lira),[105]
2- Altmış dirhem gümüş,
3- Bir adet başörtüsü,
4- Bir adet çarşaf,
5- Bir adet gömlek,
6- Bir adet entari,
7- Elli müdd (ölçek) erzak,[106]
8- On müdd[107] veya otuz sa1 hurma.[108] 

Resim Zeyd b. Hârise'nin Zeyneb Hatundan ŞikâyetLenişi ve Onu Boşamaya KaLkması.:

Zeyneb Hatun; Zeyd b. Hârise'nin yanında bir yıla yakın veya bir yıldan biraz fazla bir süre kaldı.[109]
Zeyd b. Harise, bir gün, Peygamberimiz aleyhisselâm yanına gelip.:
"Yâ Rasûlullah!. Ben âilemden ayrılmak istiyorum!." dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"Sen ondan niçin ayrılacaksın? Yoksa, kendisinden, şüpheleneceğin birşey mi gördün?" diye sordu.
Zeyd b. Harise.:
"Hayır, VALLAHi yâ Rasûlullah!. Ben ondan şüphelene bileceğim hiçbir şey görmüş değilim. Ondan, hayırdan başka birşey görmedim!.[110]
Fakat, o kendisini şerefçe üstün görüyor, bana karşı hep büyükleniyor ve dili ile beni üzüp duruyor!.[111] Kendisi, dayanılamayacak kadar hırçın huylu!." diyerek, boşamak istediğini söyledi.[112]
Peygamberimiz aleyhisselâm, Zeyd'e.:
"Tut onu, boşama!. ALLAH'tan kork!." buyurdu.[113]
Halbuki, Peygamberimiz aleyhisselâm, Zeyd'e bunu söylediği zaman, onun Zeyneb Hatunu muhakkak boşayacağını ve iddeti dolduktan sonra da onun kendisine zevce olacağını biliyor, ALLAH tarafından kendisine böyle haber verilmiş bulunuyor,[114] fakat münâfık Halkın.:
"MuhaMMed, evlâdlığın boşadığı karısı ile evlendi!.?" diyerek yaygara koparmalarından çekinerek, bunu kalbinde gizli tutuyordu.[115]
Câhiliye Devri geleneğine göre; bir kimse birisini evlâd edinirse, halk evlâdlığı onun adı ile anar; evlâdlık, öz oğul gibi, o kimsenın mirasından da yararlanırdı.
Bu gelenek.:
"ALLAH, evlâdlıklarınızı, öz Oğullarınız gibi tanımadı. Bu, sizin ağızlarınızdaki lafınızdır. ALLAH hakkı söyler ve O doğru yolu gösterir.
Siz onları öz babalarına nisbetle çağırınız. Bu, ALLAH katında daha doğrudur. Eğer onların babalarının kim olduğunu bilmiyorsanız, o halde, onlar, dinde kardeşleriniz olmakla beraber, dostlarınızdır da.
Hata ettiklerinizde ise, size bir vebal yoktur.
ALLAH çokyarlıgayandır, çok esirgeyicidir"
(Ahzâb.: 4-5) meâlindeki âyetler indirilinceye kadar devâm etti.
Bu âyetler inince, azadlı köleler ve evlâdlıklar, öz babaları adına iade edildiler. Öz babaları bilinmeyenler de, eski efendilerine dinde dost ve kardeş oldular.[116]
Fakat, münâfıklar, Câhiliye Devri geleneğine göre evlâdlığın boşadığı karısını almayı haram sayıp, bunu Peygamberimiz aleyhisselâm aleyhinde bir propaganda vesilesi yaptılar.
Peygamberimiz aleyhisselâm, Hz. Zeyneb'i zevceliğe kabul ettiği zaman.:
"MuhaMMed, evlâdın boşadığı karısı ile evlenmeyi haram kıldı. Kendisi ise, evlâdlığı Zeyd'in boşadığı karısı ile evlendi!.?" diyerek yaygaraya başladılar.[117] 

Resim Peygamberimiz aleyhisselâm Hz. Zeyneb'Le EvLenişinin VahiyLe GerçekLeşmesi ve bu YoLdaki şı  
Yersiz GeLeneğin Ortadan KaLdırıLışı.:


Zeyd b. Hârise Hz. Zeyneb'i boşadıktan ve onun iddeti de dolduktan sonra, bir gün,
Peygamberimiz aleyhisselâm Hz. Âişe ile oturup konuştuğu sırada, kendisine vahiy hali geldi ve vahiy hali açılınca, gülümseyerek.:
"Zeyneb'e kim gidip ALLAH'ın onu bana gökte nikahladığını müjdeler?" buyurdu ve telâkki eylediği vahyi okudu.[118]
Okuduğu vahiyde şöyle buyuruluyordu.:
"Hatırla o zamanı ki; ALLAH'ın kendisine ni’met (İslâmiyet) verdiği, senin de yine (kölelikten azad etmek sûretiyle) lutufta bulunduğum zâta (Zeyd'e).:
'Sen zevceni tut, boşama!. ALLAH'tan kork!.' diyordun da, ALLAH'ın açığa çıkaracak olduğu şeyi (onun boşandıktan sonra seninle evlendirileceği hususundaki ilâhî emri) kalbinde gizliyor, insanların dedikodularından korkuyordun. Halbuki, ALLAH, Kendisinden korkmana daha çok layıktı.
Vaktâ ki, Zeyd o kadından ilişkisini kesti, onu boşadı. (O da iddetini tamamladı). Biz de, onu sana zevce yaptık. Tâ ki, oğullukların kendilerinden ilişkilerini kestikleri zevcelerini almakta mü'minler üzerine günah olmasın!.
ALLAH'ın emri yerine getirilmiştir. ALLAH'ın, üzerine farz ve takdir ettiği herhangi birşeyi ifâ etmesinde, Peygambere hiçbir vebal olmaz. Nitekim, daha önceki Peygamberlerde de, bu, ALLAH'ın uyguladığı âdetidir (kanunudur). ALLAH'ın emri, mutlaka yerini bulan bir kaderdir.
O Peygamberler, ALLAH'ın gönderdiklerini tebliğ edenler, O'ndan korkanlar ve ALLAHtan başka hiçbir kimseden korkmayanlardır. Hesâp görücü olarak ALLAH yeter.
MuhaMMed, adamlarınızdan hiçbirinin öz Babası değildir. Fakat, o, ALLAH’ın Resûlü ve Peygamberlerin sonuncusudur.
ALLAH, herşeyi hakkıyla bilendir."
(Ahzâb.: 37-40.) [119]

Resim Hz. Zeyneb'in ALLAH Tarafından EvLendiriLmiş OLması iLe İftihar Edişi.:

Hz. Aişe.:
"İşlerin en büyüğü ve en üstünü, ona (Zeyneb'e) yapılan idi ki, ALLAH onu gökte nikahlamıştı.
"Zeyneb, bize karşı, bununla iftihar edecek, övünecektir!." dedim"
der.[120]
Gerçekten de, Hz. Zeyneb, Peygamberimiz aleyhisselâm diğer zevcelerine karşı.:
"Onları kendilerinin ev halkları evlendirmiştir. Beni ise, yedi kat göklerin üstünde, ALLAH evlendirdi!." diyerek övünürdü.[121]
Çünkü, ALLAHu zü’L- CELÂL, onu Kitabının nassı ile, velisiz ve şâhidsiz olarak Peygamberine nikahlamıştı.[122] Hz. Zeyneb Peygamberimiz aleyhisselâm’a, böyle, ALLAH tarafından nikahlanmış olunca, kendisine, öteki zevceler gibi bir mehir de verilmemiştir.[123] 
Zeyd'in Hz. Zeyneb'e Peygamberimiz aleyhisselâm İçin DünürLük Edişi.:
Enes b. Mâlik der ki.:
"Zeyneb binti Cahş, Zeyd'den boşandıktan sonra, iddeti tamamlanınca, Resûlullah aleyhisselâm, Zeyd'e.:
'Kendime senden daha emniyetli bir kimse bulamadım. Zeyneb'e git. Ona, benim için dünürlük et!” buyurdu.[124]
Zeyd, gidip Zeyneb'in kapısını çaldı.
Zeyneb.:
'Kim o?' diye sondu.
Zeyd.:
'Zeyd!.' dedi.
Zeyneb.:
'Zeyd, beni boşadıktan sonra, benden ne ister?!.' dedi.
Zeyd.:
'Beni sana Resûlullah aleyhisselâm gönderdi' dedi.
Zeyneb.:
'Öyleyse, hoşgeldi Resûlullahın elçisi!.' dedi, kapıyı açt .[125]
Hz. Zeyneb, o sırada ekmek hamurunu mayalamakta idi."[126] Zeyd der ki.:
“Ey Zeyneb!. Sana müjdelerim.: Resûlullah aleyhisselâm beni kendisi için dünürlük edeyim diye sana gönderdi' dedim.
Zeyneb.:
'Ben, RABBime danışmadıkça, birşey yapmam' dedi ve hemen namaz kılma yerine gitti.[127]
'ALLAH'ım!. Resûlün beni istiyor. Layık isem, beni ona zevce kıl!.' diyerek DUÂ etti."
Hz. Zeyneb'in Peygamberimiz aleyhisselâmla evleneceğine çok sevindiği ve ALLAH'a şükür secdesi yaptığı, ALLAH rızası için iki ay oruç tutmayı adadığı,[128] hatta ALLAH tarafından nikâhlandığını müjdeleyene ziynetlerini bahşiş olarak verdiği de rivâyet edilir.[129]

Resim Peygamberimiz aleyhisselâm MucizeLi Düğün Ziyâfeti.:

Enes b. Mâlik der ki.:
"Resûlullah aleyhisselâm.Zeyneb binti Cahş'la gerdeğe gireceği gün, annem Ümmü Süleym, bana.:
"Ey Enes!. Resûlullah aleyhisselâm bugün gerdeğe girecektir. Sanıyorum ki, yanlarında hiç yiyecekleri de yoktur. Şu yağ tulumunu buraya getir!” dedi.
Getirdim.
Annem, yalnız Resûlullah aleyhisselâm ile zevcesine yetecek kadar halis Medine hurmasını toprak bir çanak içinde yağla karıştırarak, hays yaptı.[130] 'Ey Enes!. Bunu Resûlullah aleyhisselâm’a götür de.:
"Sana bunu annem gönderdi. Kendisi sana selâm söylüyor. Bu sana tarafımızdan küçük, az bir hediyedir yâ Rasûlullah!.' diyor de' dedi.
Onu Resûlullah aleyhisselâm’a götürdüm ve.:
"Annem sana selâm söylüyor. Bu sana tarafımızdan küçük, az bir hediyedir yâ Rasûlullah!.' diyor,' dedim.
Resûlullah aleyhisselâm.:
"Bırak onu!." buyurdu.[131]
Onu, kendisi ile duvar arasındaki boş yere koydum.
Bana.:
"Ebu Bekir'i, Ömer'i, Osman'ı ve Ali'yi çağır!." buyurdu.
Ashabı olan halktan da, birçoklarının ismini andı, saydı. Resûlullah aleyhisselâmn azıcık bir yiyecek için birçok kimseleri yanına çağırmayı bana emir buyurmasına şaştım!. Bununla beraber, emrine aykın hareket etmeyi uygun görmeyip, onların hepsini çağırdım.
Bana.:
"Bak!. Mescidde kim varsa, onları da çağır!." buyurdu.
Öyle yaptım. Mescide gidip, namaz kılan veya orada uyuyan kimi buldumsa, onlara.:
"Resûlullah aleyhisselâmn düğün ziyâfetine buyurun!” dedim.
Geldiler. Nihâyet, sofa doldu.
Bana.:
"Mescidde kimse kaldı mı?" diye sordu.
"Hayır!." dedim.
Bana.:
"Bak!. Yolda kim varsa, onları da çağır!." buyurdu.
Çağırdım.
Bana.:
"Gelmeyen kimse kaldı mı?" diye sordu. "Hayır yâ Rasûlullah!. Kalmadı" dedim.[132] Sofa ve odalar doldu. Bana.:
"Haydi, çanağı getir!." buyurdu.[133]
Çanağı getirip önüne koydum.[134]
"Onar onar, herkes halka olsun ve herkes önüne konulan yemekten yesin!." buyurdu.
Bu minval üzere cemâat takım takım gelip yemek yediler ve doydular. Bir takım çıktı, başka bir takım girdi. Böylece, herkes yemek yedi.
Bana.:
"Kaldır artık sofrayı ey Enes!." buyurdu.
Ben de kaldırdım. Ama, çanaktaki yemek sofraya koyarken mi daha çoktu, yoksa kaldırırken mi daha çoktu, bilemiyorum.[135]
Çanağı zevcesinin yanına koyduktan sonra, annemin yanına vardım, görmüş olduğum hadiseye şaşakaldığımı söyledim.
Annem, bana.:
"Hiç şaşma!. Eğer ALLAH bütün Medinelilerin yemesini murad buyurmuş olsaydı, hepsi de yerler ve doyarlardı!." dedi "[136]
O zaman gelip yemek yiyenlerin sayısının 300 kadar olduğu bildirilmiştir.[137] 

Resim Hz. Zeyneb'in Peygamberimiz aleyhisselâmLa EvLeniş Tarihi ve Bazı FaziLetLeri.:

Hz. Zeyneb, Peygamberimiz aleyhisselâmla Hz. Ümmü Seleme'den sonra evlenmiştir.[138] Kendisi, o zaman, 35 yaşında idi.[139] Hz. Âişe der ki.:
"Ben, dinde, Zeyneb'den daha hayırlı, ondan daha ALLAH korkulu, ondan daha doğru sözlü, akraba hakkını ondan daha çok gözeten, ondan daha eli açık, kendisini ALLAHu zü’L- CELÂL'a yaklaştırmak için yoksullara sadakayı ondan daha çok saçan bir kadın görmemişimdir."[140] "ALLAH, Zeyneb binti Cahş'a rahmet etsin!.
O, şu dünyada erişemeyeceği şerefe erişmiş; ALLAH onu dünyada Peygamberine zevce yapmış ve Kur’ÂN'da zikretmiştir.
Bir gün, bizim Resûlullah aleyhisselâmn çevresinde çevrelendiğimiz sırada, Resûlullah bize.:
"Sizin kulacı en uzun olanınız, bana Cennette en önce gelip kavuşanınızdır!." buyurmuştu.
Peygamber aleyhisselâmın vefâtından sonra evde toplanmış, duvara uzanarak, kollarımızın uzunluğunu ölçüşmüştük.
Biz bunu yaptıktan bir müddet sonra, içimizden, Zeyneb binti Cahş vefât etti.
Kendisi kısa boylu idi, bizden uzun değildi.
O zaman anladık ki, en uzun elli, en uzun kollu olmak, hayra ve sadaka vermeye eli en çok uzanır olmak demekmiş!."[141]
Bereze b. Râfi1 der ki.:
"Halka ihsân dağıtıldığı, Ömer b. Hattab'ın Zeyneb binti Cahş'a ihsânını gönderdiği sırada, Zeyneb'in yanına varmıştım.
Zeyneb.:
"ALLAH Ömer'i yarlıgasın!. Öteki kardeşlerimin hakkı da bunun içinde mi?" diye sordu.
"Bunun hepsi senindir!." dediler.
Zeyneb.:
"SübhânALLAH!." dedi ve elbisesine büründü, ihsânını göremez oldu.
İhsanı örttüler, üzerine bir örtü gerdiler.
Zeyneb, bana.:
"Elini sok!. Ondan birer avuç al!. Filân Oğullarına, filân Oğullarına... götür, ver!." diyerek, akrabalarına ve yetimlerine gönderdi.
Nihâyet, örtünün altında ne kaldı ise, o kadarcık birşey kaldı!.
"Ey mü'minlerin annesi!. ALLAH seni yarlıgasın!. VALLAHi, bunda bizim de hakkımız vardı!.?" dedim.
Bana.:
"Örtünün altında kalan da, sizindir!." dedi.
Örtünün altında, ancak 85 dirhem bulduk.
Zeyneb binti Cahş, ellerini göğe kaldırıp.:
"Ey ALLAH'ım!. Artık, bu yılımdan sonra, beni Ömer'in ihsânını almaya eriştirme!." diyerek DUÂ etti." Hz. Ömer, bunu haber alınca, ona nafaka (geçimlik) olmak üzere 1000 dirhem gönderdi.[142] Hz. Zeyneb'in tahsisatı 12.000 dirhemdi.
Bunu bir yıl alıp dağıtilâcak yerlere dağıtmış, ikinci yıl tahsisatını almadan vefât etmiştir.[143]
Vefât ettiği zaman, ne bir dirhem, ne bir dinar (altın) bırakmamış, eline geçeni yoksullara dağıtmıştır.
Kendisi, yoksulların sığınağı idi.[144]
Hz. Âişe'nin dediği gibi; yetimler, dullar, onun ölümüyle, en övülmeye layık yardımcılarını, büyük hanı m efendilerini kaybetm işlerdi.[145] ALLAHu zü’L- CELÂL ondan razı olsun!.[146]

Resim

[1] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 8, s. 222.
[2] Mus'abu'z-Zübeyrî, Nese bi Kureyş, s. 40.
[3] İbn Esir, Usdu'l-gâbe, c. 7, s. 217.
[4] Yâkubî, Târih, c. 2, s. 14.
[5] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 222.
[6] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 222, Yâkubî, Târih, c. 2, s. 14.
[7] Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 467.
[8] İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1 891, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 7, s. 217.
[9] İbn AbdidiIberr, c. 4, s. 1891, İbn E ar, c. 7, s. 217, Diyarbekrî, c. 1, s. 467.
[10] Yâkubî, Târih, c2, s”4.
[11] Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 108, İbn Abdilberr, c. 4, s. 1891.
[12] Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 108.
[13] İbn Abdilberr.İstiâb.c. 4, s. 1891, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 7, s. 217, Zehebî, Siyer, c. 2, s.87.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/313-314.
[14] İbnSaıd, Tabakâtüıl-kübrâıc.3, s.53-54, c. 8, s. 36, İbn Abdiltberr, İstiâb, c. 4, s. 1840, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 7, s. 114.
[15] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 401.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/314-315.
[16] Buhârî, Sahih, c. 8, s. 120, Taberî, Târih, c. 3, s. 42.
[17] İbn Sa'd, Tabakâtü'l -kübrâ, c. 2, s. 358, Tabe ıî, Târih, c. 3, s. 42.
[18] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 186.
[19] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 186, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 358-359, Tirmizî, Sünen,c. 5, s. 67-68, Belâzurî, Fütûhu'l-büldân, c. 3, s. 583.
[20] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 182, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 422, Zehebî, Siyerua'lâmi'n-nübelâ, c. 2, s. 307.
[21] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/315-316.
[22] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 8, s. 116, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 316.
[23] İ bn Sa'd, Taba kât, c. 8, s. 116, Bel âzurî, Ensâbu'l -eşraf, c. 1, s. 429.
[24] Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 2, s. 154.
[25] İbn Sa'd.Tabakât, c. 8, s. 115, İbn Atodilberr, İstiâb, c. 4, s. 1853, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 7, s. 129, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 31 5.
[26] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 343-344.
[27] İbn İshâk.İbnHişâm, Sîre,c.4, s. 294, İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 86-87, c. 3, s. 239.
[28] Belâzurî, Fütûhu'lbuldan, c. 3, s. 581.
[29] Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 2, s. 143,148.
[30] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 27.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/316-317.
[31] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 8, s. 88, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 2, s. 143.
[32] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 88, Müslim , Sahih, c. 2, s. 633, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c.2, s. 146.
[33] İbn Sa'd, c. 8, s. 89, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 27, c. 6, s. 309, Müslim, c. 2, s. 632.
[34] Müslim, Sahih, c. 2, s. 632.
[35] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 309, Müslim , Sahih, c. 2, s. 633.
[36] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 8, s. 89, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 313, Zehebî, Siyerua'lâmi'n-nübelâ, c. 2, s. 144.
[37] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 313, Müslim , Sahih, c. 2, s. 632.
[38] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 313.
[39] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, t 8, s. 88.
[40] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 27-28, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 91.
[41] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 9, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 2, s. 144, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 91.
[42] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 27-28, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 91.
[43] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 8, s. 91 -92.
[44] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 89-90, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 295, 31 3, 314.
[45] Belâzuri, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 431.
[46] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 8, s. 90, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 295, 31 4.
[47] İbn İshâk.İbnHişâm, Sîre,c.4, s. 294.
[48] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 88, Müslim , Sahih, c. 2, s. 633.
[49] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c.8, s. 87.
[50] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 8, s. 92.
[51] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 92, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 431.M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/317-321.
[52] Buhâri Sahih. c. 4. s. 185.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/321-322.
[53] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1 , s. 499.
[54] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/322.
[55] Mus'abu'z-Zübeyrî, Nese bi Kureyş, s. 40.
[56] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 4, 4, Taberî, Târih, c. 3, s. 29, İtan Abdilberr, İstiâb, c. 1, s.393.
[57] Musâbu'z-Zübeyrî, c. 40, Belâzurî, c. 1, s. 404, İbn Abdilberr, c. 1, s. 392, İbn Asâkfr, c. 4, s. 316, İbn E ar, c. 2, s. 19, Zehebî, c. 3, s. 188, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 90. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/322-323.
[58] İbn Sa'd, c. 8, s. 278, 279, İbn Asâkir, c. 4, s. 316, Ahmed b. Hanbel, c. 6, s. 339.M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/323.
[59] Tirmizi, Sünen, c. 4, s. 101.
[60] Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s. 302-304.
[61] Hâkim, Müstedrek, c. 4, s. 237.
[62] Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s. 304, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 3, s. 166.
[63] Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s. 302.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/323.
[64] Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 3, s. 165.
[65] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 98, Buhârî, Ede bü'l-müfred, c. 213-214, Hâkim,Müstedrek.c. 3, s. 165-166, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 8, s. 52.
[66] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1 , s. 159, Heysemî, Meanau'z-zevâid, c. 8, s. 52.
[67] Ebu Dâ'vud, Sünen, c. 4, s. 288, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s. 306.
[68] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 194, Ebu Dâvud, Sünen, c. 4, s. 287, Dâıimf, Sünen, c. 2, s. 204, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 9,5.306.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/323-324.
[69] Hâkim, Müstednek, c. 3, s. 179.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/325.
[70] Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 41 8.
[71] Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 369, Tirmizî, c. 5, s. 75.
[72] Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 229, Buhârî, Sahîh,c.7, s. 56, Müslim, Sahih, c. 1, s. 221, EbuDavûd, Sünen, c. 4, s. 84, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 91, Nesâi, Sünen, c. 8, s. 181. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/325.
[73] Tirmizi, Sünen, c. 5, s. 656-657, İbn Asâkfr, Târîh, c. 4, s. 319, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 3, s. 167-168.
[74] Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 369, Tirmizî, c. 5, s. 657, İbn Asâkfr, c. 4, s. 319, Zehebî, c. 3, s”68, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 9, s. 179.
[75] Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 331 , Tirmizî, c. 5, s. 657, İbn Abdilberr, İstiâb.c. 1 , s”91 .Zehebî,c. 3, s. 168, Heysemî, c. 9, s. 180.
[76] Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 331, İbn Asâkfr, c. 4, s. 205.
[77] İbn Asâkir, Târîh, c. 4, s. 317, Zehebî, Siyeru a'l âm i' n-nü belâ, c. 3, s. 189.
[78] Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 85, Buhârî, Sahîh,c.4, s. 217, Tirmizî, c. 5, s. 657, İbn Abdilberr,
c. 1, s. 391, İbn Asâkfr, c. 4, s. 317, İbnEsîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 20.
[79] Taberâri, Mu'cemu's-sağfr, c. 1, s. 90, İbn Asâkfr, Târîh, c. 4, s. 206.
[80] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 288, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 51, Hâkim, Müstedrek, c. 3,
s. 1 71, İbn Asâkir, Târîh, c. 4, s. 205, 207, 217, 311, Heysemî, Meonau'z-zevâid, c. 9, s. 179.
[81] Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 3, 62, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 656, İbn Asâkfr, c. 4, s. 209, Zehebî, siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 3, s. 168, Heysemî, Meonau'z-zevâid, c. 9, s. 184. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/325-326.
[82] Tirmizi, Sünen, c. 5, s. 663, Taberî, Tefsir, c. 22, s. 8.
[83] Ahmed b. Hanbel, c. 6, s. 304, Taberî, Tefsir, c. 22, s. 6-7, H âk im , M üstedre k, c. 2, s.
416, Vahi di", Esbâbu'n-nüzûl, s. 239.
[84] Müslim. Sahih. c. 4. s. 1883.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/326-327.
Veya Cebrâil aleyhisselâmı (Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 3, s. 194).
[85] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 242, İbn Asâkfr, Târih, c. 4, s. 328, Zehebî, Siyerua'lâmi'n-nübelâ, c. 3, s. 194, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 9, s. 187.
[86] Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 3, s. 194.
[87] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 242, 265, İbn Asâkfr, c. 4, s. 328, Zehebî, c. 3, s. 194,Heysemî, Meanau'i-zevâid, c. 9, s. 187.
[88] İbn Asâkir, Târih, c. 4, s. 328.
[89] Yâkubî. Târih. c. 2. s. 245-246. İbn Asâkfr. Târih. c. 4. s. 328.M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/327-328.
[90] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 85, İbn Asâkfr, Târih, c. 4, s. 328, Zehebî, Siyerua'lâmi'n-nübelâ, c. 3, s. 193, Heysemi, Mecmau'z-zevâid, c. 9, s. 187.
[91] Dineveri, Kitâbu'l-ahbâr, s. 251-253.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/328-329.
[92] Tirmizi, Sünen, c. 5, s. 657.
[93] İbn Esîr, Kâmil.c. 4, s. 93.
[94] Yâkubî, Târih, c. 2, s. 246.
[95] Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 3, s. 21 5.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/329-330.
[96] İbn Esir, Kâmil, c. 4, s. 93, Zehebî, Siyer, c. 3, s. 213, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 6, s. 231 .
[97] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/330.
[98] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 8, s. 1 01, İbn Habfb, Kitâbu'l-muhabber, s. 85, Belâzurî,Ensâbu'l-eşrâf, c. 1 , s. 199, Hâkim, Müstedrek, c. 4, s. 23, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1849.
[99] Taberî, Tefsir, c. 22, s. 11 , Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 501.
[100] Taberi, Tefsir, c. 22, s. 11 ,12, Hale bî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 483.
[101] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 101, Hâkim, Müstedrek, c. 4, s. 23.
[102] Ahzâb.: 36.
[103] Ahzâb.: 36.
[104] Taberî, Tefâr, c. 22, s. 11.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/330-331.
[105] Mukâtil'den naklen Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 145, Tef ar, c. 3, s. 491.
[106] Zemâhşerİ, Keşşaf, c. 3, s. 261, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 3, s. 145, Tefsir, c.3, s. 491.
[107] Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 145, Tefsir, c. 3, s. 491.
[108] Zemâhşeri, Keşşaf, c. 3, s. 261, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 145, Tefsir, c. 3, s. 491.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/331-332.
[109] Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 4, s. 145, Tefsir, c. 3, s. 491.
[110] Taberî, Tefsir, c. 2, s. 132.
[111] Nesefi, Medârik, c. 3, s. 304, Diyarbekri, Târîhu'l -hamis, c. 1, s. 501.
[112] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 434.
[113] İbn Sa'd.Tabakât.c. 8, s. 102.
[114] Taberî, Tefsir, c. 22, s. 13, Zemâhşeri, c. 3, s. 262, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 491.
[115] Nesefi, Medârik, c. 3, s. 304.
[116] Buharı, Sahih, c. 6, s. 122.
[117] İbn Adilberr, İsti âb, c. 4, s. 1849-1850, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 7, s. 126.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/332-333.
[118] Ibn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 8, s. 102.
[119] Ahzâb.: 37-40.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/334.
[120] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 8, s. 102.
[121] İbn Sa'd.Tabakât.c. 8, s. 103, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 355.
[122] Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 2, s. 149.
[123] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 8, s. 103.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/335.
[124] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 104.
[125] Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 501.
[126] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 104.
[127] Nesâf, Sünen, c. 6, s. 79.
[128] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 102, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 436.
[129] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 436.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/335-336.
[130] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 8, s. 104.
[131] Müslim, Sahih, c.2, s. 1051.
[132] Müslim, Sahih, c. 2, s. 1051.
[133] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 105, Müslim, Sahih, c. 2, s. 1051.
[134] İbnSa'd, Tabakât, c. 8, s. 105.
[135] Müslim, Sahih, c. 2, s. 1051.
[136] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 105.
[137] Müslim, Sahih, c. 2, s. 1051.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/336-338.
[138] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 7, s. 125.
[139] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 11 4.
[140] İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1851.
[141] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 8, s. 108.
[142] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 109-110.[143] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ.c. 8, s. 110 [144] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 114.
[145] İbn Sa'd. Tabakât. c. 8. s. 110.
[146] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 4/338-340.
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 308
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: İSLÂM TARİHİ ve İSLÂMİYET

Mesaj gönderen ahmet »

YENİ GAZVELER..

ZÂTÜRRİKA' GAZVESİ.: 

Resim Gazvenin Adı, Mevki’i, Tarihi ve Sebebi.:


Zâtürrika' Nahl yakınında, Sa'd ile Şukra arasında, üzerinde yama gibi kırmızı, siyah ve beyaz yerler bulunan bir Dağın adı olduğu için; [1]
Yahut arazi yamalı gibi siyahlı beyazlı bulunduğu için;[2]
Yahut mücâhidler orada bayraklarına yamalar koyduklan için;
Ya da orada Zâtürrika' diye anılan bir ağaç bulunduğu için;[3]
Yahut mücâhidlerin sıcakta yürümekten ayakları yarılıp ayaklarına bez parçaları sarmış olmalarından dolayı;
Bu Gazveye Zâtürrika’ Gazvesi denildiği bildirilmektedir.[4]
Süheylî'ye göre, sonuncu rivâyet, en sağlam rivâyettir.[5]
Nahl, Necd Bölgesinde Sale be Oğullarının menzillerinden olup, Medine'ye iki günlüktür.
Zâtürrika’ da, Nahl'de, Kays, Fezâre, Eşca’, Enmar Kabilelerinin Vâdisi olan Şadh Vâdisindedir.
Sa'd ile Şukra arası 3 günlüktür.[6]
Zâtürrika’ Gazvesine Hicretin 4. yılında Cumâdelûlâ'nın bir kısmı Medine'de geçirildikten sonra,[7] Peygamberimiz aleyhisselâm Medine'ye hicretinin 47. ayının başlarında, 10 Muharrem
Cumartesi gecesi[8] veya Hicretin 5. yılında,[9] Muharrem'in 10'undan sonra çıkıldı.[10]
Ticâret maksadı ile Necd Bölgesinden Medine'ye gelen bir adamın, Enmar ve Sa'lebe Oğulları Kabilelerinin[11] ve Gatafan Kabilelerinden Muharib ve Sa’lebe Oğullarının[12] Müslümanlarla çarpışmak üzere yığınak yaptıklarını gördüğünü haber vermesi üzerine,[13] Peygamberimiz aleyhisselâmı, Medine'de yerine Ebu Zerri'l-Gıfârî'yi veya Hz. Osman'ı vekil bırakarak,[14] 400 veya 700 mücâhidle birlikte[15] Necd'de Gatafanlardan Muharib ve Sa’lebe Oğullarıyla karşılaşmak ve çarpışmak üzere Medine'den yola çıktı.
Zâtürrika'da, Gatafanlardan büyük bir toplulukla karşılaşıldı. İki taraf birbirine yaklaştılarsa da, aralarında bir çarpışma olmadı.[16] Müşrikler, İslâm Mücâhidlerini görünce, çarpışmaktan yüz çevirdiler. [17] Dağ başlarına kaçtılar. [18] Peygamberimiz aleyhisselâm öldürmek için fırsat kollamaya başladılar.[19]
Zâtürrika'da namaz vakti girince, İslâm Mücâhidleri namazlarını kılarken düşmanın saldırılarına uğramaktan korktular.[20]
Korku halinde kılınacak namaz hakkında Kur’ÂN-ı Kerîm'de şöyle buyurulur.:
"Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman, kâfirlerin size fenâlık (ansızın baskın) yapacağından endişe ederseniz, namazdan kısaltmanızda size bir vebâl yoktur.
Şüphesiz ki, kâfirler sizin apaçık düşmanınızdır.
Böyle, korku halinde, sen de içlerinde bulunup namaz kıldıracağın vakit, onlardan yalnız birtakımı seninle birlikte namaza dursunlar.
Silahlarını da, üzerlerinde bulundursunlar.
Onlar bu sûretle secde ettiler mi (bir rekat kıldılar mı?), hemen sizin arka tarafınıza geçsinler (namaza durur gibi, düşman karşısında dikilip dursunlar, bir iş işlemesinler, sizi gözetsinler).
Bundan sonra, henüz namazlarını kılmamış olan öbür takım gelip seninle birlikte namazlarını kılsınlar.
Bunlar da, hem uyanık davransınlar, hem de silahlarını elden bırakmasınlar (namazlarını silahlı olarak kılsınlar).
Çünkü, kâfirler, silahlarınız ile eşyâlarınızdan gafil olmanızı, böylece size baskın yapmayı arzu ederler.
Eğer size yağmur yüzünden ezâ verir yahut hasta bulunursanız, namazda iken silahlarınızı üzerinizde taşımamanızda ise, size bir vebâl yoktur.
Fakat, bu takdirde de, yine tedbirli olunuz (düşmanınızın ansızın baskın yapmamaları için uyanık bulununuz).
Şüphe yok ki, ALLAH kâfirleri hor ve hakir edici bir azâb hazırlamıştır."[21] Abdullah b. Ömer der ki.:
"Resûlullah aleyhisselâmla birlikte Necd'e doğru Gazaya çıkmıştım.
Düşmanın hizâsına geldik. Onlara karşı saf bağladık.
Namaz vakti gelince, Resûlullah aleyhisselâm, bize namaz kıldırmak üzere namaza durdu.
Mücâhidlerden birtakımı da, Resûlullah aleyhisselâmla birlikte namaza durdular.
Öbür takımı ise, yönlerini düşmana doğru çevirdiler.
Resûlullah aleyhisselâm, yanında bulunanlarla birlikte rükua vardı ve iki kere secde yaptı.
Sonra, onlar, henüz kılmamış olan takımın yerine çekildiler.
Bu sefer, ötekiler de gelip Resûlullah aleyhisselâmn arkasına durdular.
Resûlullah aleyhisselâm, onlarla da bir rüku ve iki secde yaptı. Sonra, selâm verdi.
Bundan sonra, o iki takımın her biri nöbetleşe namaza durup kendi kendilerine birer rüku ve iki secde daha yaptılar.[22] Abdullah b. Ömer.:
"Korku ve düşmanın bundan da ziyâde olduğu zamanlarda, namazını ister binitli, ister yaya, ayak üzeri (rükusuz ve secdesiz) olarak imâ ile kıl!." demiştir.[23]
Benî Muharib ve Gatafanlardan Gavres isimli kişinin, Peygamberimiz aleyhisselâm bu Gazvede öldürmeye teşebbüs ettiği bildirildiği gibi, [24] aynı teşebbüsün daha önce Gatafan Gazvesinde ve Du'sur diye anılan kişi tarafından yapıldığı ve sonradan kendisinın müslüman olduğu da bildirilir.
Hâdisenin nasıl cerayan ettiği hakkındaki bilgi için, oraya bakınız.[25]


Resim MüşrikLerden İğtinam EdiLen MaLLar.:

Zâtürrika'da, müşriklerin davar, sığır ve deve gibi yaylım hayranlarından ele geçirile bilenler, harp gani’meti olarak sürdürüldü.[26]
Peygamberimiz aleyhisselâm, Medine'ye dönmek üzere, Zâtürrika'dan ayrıldı.[27] 
Abbâd b. Bişr'in Gece Nöbeti Sırasında Namaz KıLarken AtıLan OkLarLa YaraLanışı.:
Câbir b. Abdullah'ın bildirdiğine göre; Zâtürrika'da, müşriklerden birisinin karısı öldürülmüştü.
Peygamberimiz aleyhisselâm İslâm Mücâhidleri ile Zâtürrika'dan ayrıldığı sırada, kadının başka bir yerde bulunan kocası karısının durumunu öğrenince, Peygamberimiz aleyhisselâm ashabından kime yetişirse onun kanını dökmeye yemin etmiş ve mücâhidlerin peşlerine düşmüştü.[28]
Peygamberimiz aleyhisselâmla ashabı, konak yerlerinden bir vâdinin boğazında konakladıkları sırada, Peygamber aleyhisselâmı.:
"Gecemizde, bizi kim bekleyecek?" diye sordu.
Muhacirlerden Ammar b. Yâsir ve Ensardan da Abbâd b. Bişr, hemen.:
"Biz bekleriz yâ Rasûlullah!." dediler.
Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"İkiniz, vâdinin ağzında bulununuz ve göz kulak olunuz!." buyurdu.
Ammar b. Yâsir ile Abbâd b. Bişr, boğazın ağzına doğru gittiler.
Abbâd b. Bişr, Ammar b. Yâsir'e.:
"Sen gecenin hangi kısmında; önünde mi, yoksa sonunda mı beklemek istersin?" diye sordu.
Ammar b. Yâsir.:
"Ben gecenin önünde beklemek isterim!." dedi ve yanının üzerine uzanınca uyuyuverdi.
Abbâd b. Bişr ise, kalkıp namaza durdu.
O sırada, kadının kocası çıkageldi.
Uzaktan bakınca, onun Müslümanların ileri karakolu, gözcüsü olduğunu anladı. Hemen, ona bir ok atıp sapladı!.
Abbâd b. Bişr, saplanan oku çekip yere bıraktı ve namaz kılmaya devâm etti.
Kadının kocası, ona ikinci bir ok daha atıp sapladı.
Sonra, ona üçüncü bir ok daha attı ve sapladı.
Abbâd b. Bişr, saplanan oku yine çekip yere bırakarak rükû’a ve secdeye vardı. Selâm verdikten sonra, Ammar b. Yasini uyandırdı ve.:
"Kalk, otur!. Ben kimıldayamayacak halde yaralandım!." dedi.
Ammar b. Yâsir, hemen kalkıp oturdu.
Oku atan adam, onları görünce, kendisini farkettiklerini anladı, hemen dönüp kaçtı.
Ammar b. Yâsir, Abbâd b. Bişr'den kanlar aktığını görünce.:
"SübhânALLAH!. Adam sana oku ilk attığında beni uyandırsaydın a?!." dedi.
Abbâd b. Bişr.:
"Ben Sûreyi okumaya başlamıştım, onu bitirmedikçe kesmek istemedim!.
Oklar üzerime ardarda gelmeye başlayınca, uyandırıp sana haber vermek için, okumayı kestim, rükû’a vardım.
VALLAHi, Resûlullah aleyhisselâmn korumayı emrettiği boğaz ağzı nöbetini zayi etmekliğim korkusu olmasaydı, Sûreyi okumaya devâm ederdim. Sûreyi bitirmeden de, adam benim işimi bitirirdi!." dedi.[29] 

Resim CuayL b. Süraka'nın Medine'ye Müjdeci OLarak GönderiLişi.:

Peygamberimiz aleyhisselâm, Pazar Günü İslâm Mücâhidleri ile birlikte Sirer'e geldi.
Siner, Medine'ye üç mil uzaklıkta, Irak Yolu üzerinde bir yer olup, orada Câhiliye Devrinden kalma bir su Kuyusu bulunmaktadır.
Peygamberimiz aleyhisselâm, Sirer'den, kendisinin ve Müslümanların selâmet haberini ulaştırmak için, Cuayl b. Süraka’yı Medine'ye müjdeci olarak gönderdi.
Zâtürrika’ Seferi, onbeş gece sürdü.[30] 

Resim Ana Kuşun Yavrusu İçin Kendisini TehLikeye Atmasına Ashabın Hayret Edişi.:

Câbir b. Abdullah der ki.:
"Resûlullah aleyhisselâmla birlikte bulunduğumuz sırada, ashabından bir zât, bir kuş yavrusu bulup getirmişti.
Resûlullah aleyhisselâm ona bakarken, yavrunun anası ile babası veya onlardan birisi, gelip yavrusunu tutan elin içine kendisini atıverdi. Müslümanlar, bunu görünce, hayrette kaldılar. Bunun üzerine, Resûlullah aleyhisselâm.:
“Siz, yavrusunu tuttuğunuz şu kuşun yavrusu için kendisini avucunuza atmasına mı hayret ediyorsunuz?!.
VALLAHi, RABBinizin size olan Rahmeti, şu kuşun yavrusuna olan şefkatinden daha fazladır!” buyurdu.[31] 
Câbir b. AbduLLah'ın YoruLup HızLandırıLan Devesinin Satın ALınıp Kendisine BağışLanışı.:
Câbir b. Abdullah derki.:
"Zayıf erkek devemin üzerine olduğum halde, Resûlullah aleyhisselâmla birlikte Zâtürrika’ Gazvesine çıkmıştım.
Seferden dönüşte, yanımızdaki arkadaşlarımız ilerlerken, ben geride kalmaya başladım.
Resûlullah aleyhisselâm bana gelip kavuştu ve bana.:
“Ey Câbir!. Sana ne oldu da geride kaldın?” diye sordu.
'Yâ Rasûlullah!. İşte, benim şu erkek devem yorulup beni geciktirdi!.” dedim.
Resûlullah aleyhisselâm.:
“Çöktür onul'!”buyurdu; çöktürdüm. Deveyi çöktürdükten sonra, Resûlullah aleyhisselâm.:
“Şu elindeki değneği bana ver!. Yahut, benim için, ağaçtan bir değnek kes!.” buyurdu.
Ben de, bana buyurulanı yaptım.
Resûlullah aleyhisselâm, değneği aldı ve deveme onunla birkaç kere vurdu.
Sonra da, bana.:
“Bin!” buyurdu.
Devenin üzerine bindim, yola devâm ettik.
Kendisini hak (din ve Kitab)la gönderen ALLAH'a yemin ederim ki; devem, sür'atte, onun bindiği dişi devesi ile yanşırcasına gidiyordu.
Giderken, Resûlullah aleyhisselâmla sohbet ediyorduk.
Resûlullah aleyhisselâm, bana.:
“Ey Câbir!. Sen bu bindiğin deveyi bana satar mısın?” diye sordu.
“Yâ Rasûlullah!. Bilâkis, ben onu sana hediye ederim” dedim.
Resûlullah aleyhisselâm.:
“Onu bir dirheme satın aldım!.” buyurdu.
“Hayır yâ Rasûlullah!. Böyle olursa, beni aldatmış olursun!.” dedim.
Resûlullah aleyhisselâm.:
“Öyleyse, iki dirhem olsun!” buyurdu.
“Hayır!.” dedim.
Resûlullah aleyhisselâm, benim için onun bedelini yükseltmeye, bir ukiyyeye kadar devâm etti.
Ben.:
“Ya Rasûlullah!. Razı oldun mu, kabul ettin mi?” diye sordum.
Resûlullah aleyhisselâm.:
“Evet!.” buyurdu.
Ben.:
“O halde, o senindir” dedim.
Resûlullah aleyhisselâm.:
“Aldım!.” buyurduktan sonra, bana.:
“Ey Câbir!. Evlendin mi?” diye sordu.
“Evetyâ Rasûlullah” dedim.
“Dul mu aldın, yoksa kız mı?” diye sordu.
“Dul aldım yâ Rasûlullah!. Babam Uhud Günü şehîd olup arkasında yedi kız çocuğu bıraktı.[32] Doğrusu, ben bunların arasına kendileri gibi küçük bir kız daha getirmeyi uygun görmedim de, yaşlı başlı dul[33] bir kadınla evlenmeyi, onun da onların saçlarını başlarını taramasını, onlar üzerinde bir mürebbiye olmasını daha hayırlı buldum” dedim.[34] Resûlullah aleyhisselâm.:
ALLAH zevceni hakkında hayırlı ve mübârek kılsın!.[35] (Böyle yapmakla) İnşâe ALLAH çok isâbet etmişsindir.” buyurdu.
Sabahladığım zaman, erkek devenin başından tutup götürdüm, Resûlullah aleyhisselâmn kapısının önünde çöktürdüm.
Sonra, Mescidde, Resûlullah aleyhisselâmn yakınında oturdum.
Resûlullah aleyhisselâm, Mescidden çıktı, erkek deveyi gördü.
“Nedir bu?” diye sordu.
“Câbir'in getirdiği devedir!.” dediler.
“Câbir nerede?” diye sordu.
Ben kendisinin yanına çağrıldım.
Bana.:
“Ey Kardeşimin oğlu!. Devenin başından tut. O senindir!.” buyurduktan sonra, Bilâl'i çağırdı ve ona.:
“Câbirl götür. Ona bir ukiyye ver!.” buyurdu.
Ben de Bilâl ile birlikte gittim. Bilâl, bana bir ukiyye verdi ve biraz da fazla verdi.
VALLAHi, o bir ukiyye, yanımda artmaya devâm etti.
Evimizde onun te’siri, bereketi, başımıza Harre Günü musibeti gelinceye kadar görüldü durdu."[36]


Resim HARRE VÂK'ASI.:

Aralarında, Medine Eşrafından Abdullah b. Hanzale, Abdullah b. Ebu Amrve Münzir b. Zübeyr'in de bulunduğu bir heyet, Şam'a gidip Yezid b. Muaviye ile görüşmüşlerdi.
Heyet, Medine'ye döndükleri zaman, Yezid'in dinsiz olduğunu, içki içtiğini, çalgı çaldırdığını, yanında şarkıcı kadınlar bulundurduğunu... söyleyerek, kendisini halifelikten hal'ettiklerini açıklamışlar; bunun üzerine, Medineliler ayaklanarak henüz çocuk denilecek yaşta bulunan Medine Vâlisi Osman b. Muhammed b. Ebu Süfyan'ı Medine'den sürüp çıkardıkları gibi, Medine'deki Emevîleri de Mervan b. Hakem'in Evinde muhasara etmişlerdi.
Emevîlerin acele imdad istemeleri üzerine, Yezid, Müslim b. Ukbeyi oniki bin kişilik bir ordu ile Medine ve Mekke Halkını tepelemeye me’mur etmişti.
Müslim, Medine'de Kureyş'ten ve Ensardan birçok kişiyi asıp kesmiş, istendiği gibi yağmacılık ettikten sonra Mekke üzerine yürümüş, Müşellel'e gelince ölmüştü.
Ölürken, Husayn b. Numeyr'i yerine bırakmıştı. O da mancınıklar kurdurarak Mekke'yi taşa tutmuş, Mescid-i Haram'ın duvarları yıkılmış, KâBe'nin örtüsü ve ahşap kısmı yanmış, o sırada Yezid de ölmüştü.
Husayn b. Numeyr, Yezid'in öldüğünü haber alınca, muhasarayı kaldırarak Şam'a dönmüştü.[37] 


ResimBEDRU'L-MEV'İD GAZVESİ.: 

Resim Gazvenin İsimLeri ve Sebebi.:


Bedru'l-mev'id Gazvesine Bedru'l-âhire,[38] Bedru's-safra,[39] Bedru's-suğra[40] ve Bedru'ssâniye denilir.[41] Sadru's-sâlise denildiği de vardır.[42]
Ebu Süfyan ile yanındakiler, Uhud'dan ayrılacakları sırada.:
"Gelecek yıl buluşma, çarpışma yerimiz Bedir'dir!." diyerek seslenmişler, Peygamberimiz aleyhisselâm da Hz. Ömer'e.:
“Olur!.[43] İnşaALLAH[44] gelecek yıl Bedir bizimle sizin buluşma ve çarpışma yerimiz olsun!” de" buyurmustu .[45]
Peygamberimiz aleyhisselâm, Zâtürrika’ Gazvesinden dönünce, Ebu Süfyan'a vermiş olduğu sözü yerine getirmek üzere, Hicretin dördüncü yılında İslâm Mücâhidlerini Bedir'e çıkarmaya hazırlandı ve çıkardı.[46]
Kureyş Müşriklerinin lideri Ebu Süfyan da, verdiği söze uyarak Bedir'e gitmek üzere hazırlandı.
Fakat, Mekke'den hareket edeceği gün yaklaşınca, kararını değiştirdi. Gitmekten vazgeçmek istedi.[47]
O sırada, henüz Müslümanlığı kabul etmemiş bulunan Nuaym b. Mes'ud el-Eşcâî, umre yapmak üzere Medine'den Mekke'ye gitmiş bulunuyordu.
Kureyş Müşrikleri ona.:
"Ey Nuaym!. Ne taraftan geliyorsun?" diye sordular.
Nuaym.:
"Yesrib'den (Medine'den)!." dedi.
Müşrikler.:
"MuhaMMed'in hareketleri hakkında bir görgün, bilgin var mı?" diye sordular.
Nuaym.:
"Onu sizinle çarpışmak için hazırlıklara girişmiş olarak geride bıraktım!." dedi.[48] Ebu Süfyan.:
"Ben MuhaMMed'in ashabına “Bedir'de buluşalım, vuruşalım” diye söz vermiştim. Bu vakit gelmiş, çatmış bulunuyor.
Halbuki, bu yıl, kuraklık, kıtlık biryıldır. Bizim için sert, kurak yıl değil, belki yumuşak, otlu, sulu, bolluk yıl daha iyi ve elverişlidir. Çünkü, böyle olan yılda, develere yayılacakları ot, bize de içeceğimiz su bulunur.
Ben bu yıl MuhaMMed'le karşılaşmak istemiyorum. Fakat, karşılaşmadığım takdirde, o bize karşı cesâretlenecektir.[49]
Sen hemen Medine'ye yetiş!. Şimdi benim yanımda kendilerinin dayanamayacakları kadar kuvvet toplamış olduğumu bildirerek, MuhaMMed'in ashabını Bedir'de bizimle çarpışmaktan vazgeçin
Caymanın onlardan gelmesi, bizim tarafımızdan gelmesinden, bence daha iyidir.[50]
Bu işi başarmana karşılık, sana yetişkin yirmi deve verelim. Süheyl b. Amr da, bunu sana
ödemeye kefil olsun!." dedi.[51]
O sırada, Süheyl b. Amr, yanlarına çıkageldi.
Nuaym.:
"Ey Ebu Yezid!. MuhaMMed'e gidip onu vazgeçirmeme karşılık bu develerin bana verilmesine sen kefil olur musun?" diye sordu.
Süheyl b. Amr "Evet!." dedi.[52] 
Nuaym'ın Yaptığı PropagandaLarLa MüsLümanLarı Tereddüde ve Korkuya
Düşürüşü.:
Nuaym, devesine atlayıp, son süratle Medine'ye geldi.[53] Müslümanları savaş hazırlığı içinde buldu.[54] Onlara.:
"Siz nereye gitmek, ne yapmak istiyorsunuz?" diye sordu.
Müslümanlar
"Bedru's-safra'da bu mevsimde buluşmak, çarpışmak için Ebu Süfyan'a söz verdik!." dediler.
Nuaym.:
"Ne kötü görüş, ne kötü karar!.
Bana bakın!. Siz evlerinize gidip oturun!. Eğer Bedir"e gitmeye kalkarsanız, sizden, dağılıp kaçabilenlerden başkası kurtulmaz!." dedi.[55]
Ebu Süfyan'ın yanında bol sayıda kuvvet topladığını haber verdi.[56] Müslümanların arasında dolaştı durdu. En sonunda, onların kalblerine korku düşürmeye muvaffak oldu.[57]
"Sizin Kureyş'le tekrar çarpışmaya kalkışmanız hakkındaki bu tutum ve davranışınız yerinde değildir. MuhaMMed'in kendisi bile yaralanmadı mı? Birçok ashabı öldürülmedi mi?" dedi. Müslümanları, Kureyş Müşrikleri ile çarpışmaktan vazgeçirecek dereceye getirdi .[58] 

ResimMünâfıkLarın müsLümanLarı Seferden ALıkoymaya ÇaLışmaLarı.:

Müslümanlar arasında bulunan münâfıklar da, Müslümanları oyalamaya, seferden alıkoymaya çalışmaktan geri durmadılar.[59]
Peygamberimiz aleyhisselâm durumu öğrenince.:
"Varlığım Kudret Elinde bulunan ALLAH'a yemin ederim ki; yanımda hiç kimse gitmese de ben tek başıma Bedir'e gideceğim!." buyurdu.
ALLAHu zü’L- CELÂL Müslümanlara yardım etti, onlardan korkuyu kaldırdı.[60] Kalb gözlerini açtı, onları Nuaym'ın tuzağından kurtardı.[61] 

Resim MücâhidLerin Ticâret MaLLarını da YanLarına ALarak Bedir'e Hareket EtmeLeri.:

Peygamberimiz aleyhisselâm, Medine'de yerine Abdullah b. Übeyy b. Selûl'ün oğlu
Abdullah'ı[62] veya Abdullah b. Revâha'yı vekil bırakarak,[63] onu atlı olmak üzere[64] binbeşyüz kişilik bir kuvvetle Medine'den Bedir'e doğru hareket etti.[65] Atlı olanlar.:
Peygamberimiz aleyhisselâm,
Hz. Ebu Bekir,
Hz. Ömer,
Ebu Katâde,
Saîd b. Zeyd,
Mikdad b. Amr,
Habbab,
Zübeyr b. Avvam,
Abbâd b. Bişr ve bir başka sahabi daha idi.[66]
Cihad birliğinin sancaktarı Hz. Ali idi.[67]
Müslümanlar, kendilerine ait ticâret mallarını da yanlarında götürdüler.[68]
"Ebu Süfyan'ı bulursak onunla çarpışırız, bulamazsak Bedir Pazarında alışveriş yaparız!." dediler.[69]
Müslümanların Bedir'e gelişleri Bedir panayırı zamanına rastladığı için, yanlarında getirmiş oldukları ticâret mallarını orada sattılar. Bir dirheme bir dirhem kazanç sağladılar.[70]
Bir dirheme iki dirhem kazanç sağladıkları da rivâyet edilir.[71]
Peygamberimiz aleyhisselâm, Ebu Süfyan'a vermiş olduğu sözde durarak, Bedir'de onu bekledi.
O sırada Mahşiy b. Amr ed-Damrî, Bedir'e geldi.
Peygamberimiz aleyhisselâm, onunla, Veddan Gazvesi sırasında Damre Oğulları adına antlaşma yapmış bulunuyordu.
Mahşiy.:
"Ey MuhaMMed!. Sen Kureyş ile karşılaşmak, vuruşmak içın mi şu su üzerine geldin?" diye sordu.
Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"Evet!. Ey Damre Oğullarının kardeşi!.
Eğer sen de böyle birşey istiyorsan, aramızda bulunan antlaşmayı sana reddeder, sonra da, ALLAHu zü’L- CELÂL aramızda hükmünü verinceye kadar seninle de çarpışırız!." buyurdu.
Mahşiy.:
"Hayır, VALLAHi yâ MuhaMMedi Sana karşı böyle birşey yapmak bize düşmez, gerekmez!." dedi.
Ma'bed b. Ebu Ma'bed el-Huzâîde, Bedir'e uğramıştı. Peygamberimiz aleyhisselâm orada bulunduğunu gördüğü sırada, devesi ürkerek koşmaya başladı. Ma'bed durduramadığı devesinin üzerinde geçip giderken söylediği kıt'ada şöyle dedi.:
"Devem ürküp MuhaMMed'e arkadaşlıktan ve Medine'nin siyah kuru üzüm gibi olan en iyi Acve Hurmasından uzaklaştı.
O deve, Babasının eski âdetine bağlı ve düşkündür.
Artık, kavuşulacak yer, Mekke yakınındaki Kudeyd Suyu, yarın kuşluk vakti de Dacnan Suyu olacaktı r!."[72]
Ma'bed b. Ebu Ma'bed, Mekke'ye varınca, Peygamberimiz aleyhisselâm iki bin kişilik ashabı ile gelerek Kureyşlileri beklemek sûretiyle vermiş olduğu sözü yerine getirdiğini, her taraftan gelip toplanmış bulunan Halkın Peygamberimiz aleyhisselâm ashabının çokluğunu gördüklerini ve Mahşiy'e söylediği şeyleri, işittiklerini müşriklere ilk duyuran kişi olmuştu.[73] 
Ebu Süfyan'ın Ordusu iLe BirLikte YoLa Çıkışı ve YoLda Korkuya Düşüp Mekke'ye Dönüşü.:
Sefer için bütün hazırlıkları yapmış bulunan Ebu Süfyan, Kureyş Müşriklerinden, 50'si atlı olmak üzere, 2.000 kişilik bir kuvvetle Mekke'den yola çıktı.[74] Merru'z-zahran Nahiyelerinden Mecenne'ye kadar ilerledi.[75] Hatta, bazılarına göre, Usfan'a erişti.[76]
ALLAHu zü’L- CELÂL, Ebu Süfyan'ın kalbine korku düşürdü.[77] Oradan geri dönmek aklına uygun geldi.[78]
Ebu Süfyan ve adamları, biraraya gelip konuştular.[79] Ebu Süfyan.:
"Ey Kureyş topluluğu!. Biz, Nuaym b. Mes'ud'u, MuhaMMed'in ashabını Bedir'e çıkarmaktan vazgeçirmesi için göndermiştik. O, bunu başarıcı kişidir.
Fakat, biz yola çıkmış bulunuyoruz. Bir-iki gece gittikten sonra döneceğiz demektir.[80]
Ey Kureyş topluluğu!. Sizin seflere çıkacağınız yılın, içinde hayvanlarınızı ağaçlardan yaymaya, kendinizin de içeceğiniz sütü bulmaya elverişli bolluk bir yıl olması gerekir.
Sizin şu yılınız ise, kuraklık ve kıtlık bir yıldır.
Ben buradan geri dönüyorum, siz de dönün!." dedi.[81] Dönüşün gerekçesi olarak, yılın kuraklık ve kıtlık yılı oluşunu ileri sürdü.[82]
Safvan b. Ümeyye ise, Ebu Süfyan'a.:
"Ben seni Müslümanlara karşı hazırlanıp çıkmaktan men etmiştim. Sen benim sözümü dinlemedin.
Şimdi onlar verdiğimiz sözden caydığımızı görünce bize karşı cesâretlenecekler ve yiğitleşecekler!." dedi.[83]
Ebu Süfyan, oradan, ordusu ile birlikte geri dönüp Mekke'ye gelince, Mekke Halkı onlara.:
"Sizler ancak sevık (kavut) içmek için gittiniz!." diyerek, "Sevık askeri" adını taktılar.[84]

Resim Peygamberimiz aleyhisselâm MücâhidLerLe BirLikte Medine'ye Dönüşü.:

Peygamberimiz aleyhisselâm, mücâhidlerle birliktebedir'de sekiz gün veya gece Ebu Süfyan'ın gelmesini bekledikten sonra,[85] hiçbir yaramazlıkla karşılaşmadan, elde edilen[86] ticâret kazancı ile[87] Medine'ye döndü.[88]
Bedru'l-mev'id Seferi onaltı gece sürdü.[89] 
Zinâ Eden İki Yahudinin CezâLandırıLmaLarı İçin Peygamberimiz aleyhisselâm’a BaşvuruLması.:
Peygamberimiz aleyhisselâm Müslümanlar ile Yahudiler ve müşrik olan bütün Meciineliler için düzenlediği Medine Yönetmeliği belgesine göre Yahudiler kendi dinlerinde, Müslümanlar kendi dinlerinde olacaklar; herhangi birşeyde anlaşmazlığa düşüldüğü zaman, bu, ALLAHu zü’L- CELÂL ve
MuhaMMed aleyhisselâmı’a arz ve havale edilecektir.[90]
Hicretin dördüncü yılında Zilkade ayında idi ki, [91] evli bir Yahudi erkeği ile evli bir Yahudi kadın zinâ etmişlerdi.

Resim Beytü'l-Midrasta toplanan Yahudi Bilginleri.:

"Bu adamı ve kadını MuhaMMed'e gönderin ve onlar hakkındaki hükmün nasıl olduğunu sorun ve kendisini onlar hakkında vereceği hükümde serbest bırakın!.
Eğer, o bunlar hakkında, sizin yaptığınız tecbiyye gibi, elyaftan örülmüş, katrana bulanmış kamçı ile dövüldükten sonra yüzlerinin karalanmasına, sonra da iki merkebe yüzleri ters olarak bindirilip dolaştırılmalarına hüküm verirse, ona tâbi olun.
Çünkü, o bir hükümdar demektir; kendisini doğrulayın!.
Eğer, o bunlar hakkında recm cezâsının uygulanmasına hüküm verirse, kendisi Peygamberdir.
Onun bir gün ellerinizdekini çekip almasından sakının!." dediler.[92] Peygamberimiz aleyhisselâm Mescidde ashabı ile birlikte otururken.[93] Yahudiler gelip.:
"Yâ MuhaMMed!. Zinâdan korunacak vasıfta bulunan bu adam, zinâdan korunacak vasıfta bulunan şu kadınla zinâ etti. Seni bunlar hakkında hüküm vermeye yetkili kıldık!." dediler[94] ve kendisini
Medine'nin Kuflf adındaki Vâdisine dâvet ettiler.[95]
Peygamberimiz aleyhisselâm, giderken, yolda yüzü karalanmış ve kendisi kamçı ile dövülmüş bir Yahudiye rastladı.
Oradaki Yahudileri çağırıp, onlara.:
"Siz zinâ edenin cezâsını Kitabınızda böyle mi buluyorsunuz?" diye sordu.
Yahudiler
"Evet!." dediler.
Peygamberimiz aleyhisselâm, onların ilim adamlarından birisini çağırıp ona.:
"Tevratı Musâ'ya indiren ALLAH aşkına, doğru söyle!. Zinâ edenin cezâsı böyle midir?" diye sordu.
Yahudi Bilgini.:
"Hayır!. Eğer sen bana yemin vermemiş olsaydın, sana doğrusunu haber vermezdim.
Biz, zinâ edenin cezâsını Kitabımızda recm olarak bulmaktayız.
Ama, eşraf ve yüksek tabakamızdan zinâ edenler çoğalınca, onlardan recm için yakaladıklarımızı bırakır, zayıf halk tabakasına mensup olanlardan yakaladıklarımıza recm uygular olduk.
Bunun üzerine "Gelin!. Birşey üzerinde birleşip, eşraf-halkayırmadan herkese o cezâyı uygulayalım' dedik ve recm cezâsı yerine, böyle yüzü karalama ve dayak atma cezâsı üzerinde birleştik" dedi.[96]
Peygamberimiz aleyhisselâm, Beytü'l-Midras'a yürüyerek gitti ve.:
"Ey Yahudiler topluluğu!. Bilginlerinizi karşıma çıkarınız" buyurdu.
Yahudiler, Abdullah b. Suriya ile Ebu Yâsir b. Ahtab ve Vehb b. Yahuzayı çıkardılar ve.: "İşte, bizim bilginlerimiz bunlardır" dediler.[97] Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"Musâ'ya Tevratı indiren ALLAH aşkına doğru söyleyiniz.
Zinâdan korunacak vasıfta bulunduğu halde zinâ eden bir adam hakkında Tevrat'ta siz ne gibi bir hüküm buldunuz?" diye sordu.[98]
Yahudiler
"Hiçbir şey bulamadık!.[99]
Zinâ edenler, tecbiyye olunur; karalanır, kamçılanır, merkebe ters bindirilip dolaştırılarak teşhir edilir" dediler.[100]
Abdullah b. Selâm.:
"Yalan söylüyorsunuz!. Tevrat'ta recm âyeti vardır!." dedi. [101]
Yahudi Bilginlerinin en genci olan Abdullah b. Suriya ise, hiç ağız açmamakta, hep susmakta idi.[102]
Peygamberimiz aleyhisselâm, onunla başbaşa kalınca, Kitablarında recm âyeti bulunup bulunmadığını tekrar sordu ve.:
"Ey Suriya'nın oğlu!. Sana ALLAH adına and veriyor, ALLAH'ın İsrâil Oğullarının başına getirdiği günleri hatırlatarak soruyorum.:
Evlendikten sonra zinâ eden bir kimse hakkında ALLAH'ın Tevratta recm ile hükmettiğini bilmiyor musun?" buyurdu.
İbn Suriya.:
"ALLAH hakkı için, evet!. Biliyorum.
VALLAHi, ey Ebu'l-Kasım!. Onlar hiç şüphesiz senin Peygamber olduğunu biliyorlar, fakat seni kıskanıyorlar" dedi.
Ne yazık ki, kendisi de, sonradan küfür ve inkâr yoluna saptı.[103]
Yahudiler, Kitablarında recm cezâsı bulunmadığında direndikleri zaman, Yahudi Bilginlerinden birisi gelerek Kitabı açtı ve okumaya başladı. Recm âyetine gelince, elini recm âyetinin üzerine koyarak üst ve alt tarafta kalan satırları okudu.
Abdullah b. Selâm, ona.:
"Kaldır elini!." dedi.
Yahudi Bilgini elini kaldırınca, recm âyeti göründü.[104] Abdullah b. Selâm.:
"İşte recm âyeti, ey ALLAH'ın Peygamberi!. Onu sana okumaktan kaçınıyor!.” dedi.[105] Peygamberimiz aleyhisselâm, onlara.:
"Yazıklar olsun size Yahudi topluluğu!. Kitabınız elinizde bulunduğu halde sizi ALLAH'ın hükmünü ter-ketmeye sevkeden nedir?" buyurdu.
Yahudiler.:
"VALLAHi, o, bizim içimizde uygulanmakta idi.
Bizim kralların âilesinden ve eşraftan olan bir adam, evlendikten sonra zinâ etti. Kral da onu recm-den korudu.
Ondan sonra, halktan bir adam zinâ etti. Kral onu recmetmek istedi.
Krala.:
"Hayır!. VALLAHi, eşraftan filân kimseyi recm etmedikçe, bunu recmedemezsin!." dediler.
Bunun üzerine, toplandılar. Zinâkârları tecbiyye etmek, dayak atmak, karalamak, merkebe tersine bindirip dolaştırmak, işlerine elverişli geldi.
Böylece recmin adını andırmadılar, onunla ameli yok ettiler" diyerek i’tirafta bulundular.[106]
Peygamberimiz aleyhisselâm, çağırdığı Abdullah b. Suriya ile başka bir Yahudi Bilgine and vererek zinâ fiiline tam bir görgü ile dört şâhid tanıklık ettikleri takdirde recm cezâsının uygulanacağı hükmünün de Kitablarında bulunduğunu onlara i’tiraf ettirdikten sonra, Yahudilerden dört tanık getirtti. Tanıklar, zinâ fiilini şüphe edilmeyecek bir görüşle gördüklerine tanıklık ettikleri zaman, recm cezâsının uygulanması hükmünü verdi ve infazını emretti. [107] Recm edildiler.
Peygamberimiz aleyhisselâm.:
"ALLAH'ın ve Kitabının uygulanmasını emrettiği recm hükmünü ilk ihya eden, benim!." buyurdu.[108]


Resim İslâm Cezâ Hukukuna Göre Zinâ Cezâsı ile İlgili Bazı Hükümler.:

İslâm cezâ hukukunda, zinâ, meşru bir akde dayanmaksızın yapılan haram bir birleşme olup, bunu işleyen erkeğe zâni, kadına da zâniye denir.
Zinâ eden erkek ve kadın hakkında şöyle buyurulur.:
"Zinâ eden kadınla zinâ eden erkekten her birine yüzer celde (değnek) vurunuz. Eğer ALLAH'a ve âhiret gününe inanıyorsanız, bunlara acıyacağınız tutmasın!. Mü'minlerden bir zümre de, bunların cezâlarına şâhid olsun."[109]
Celde; ete geçmemek üzere yalnız deriye tesir edecek derecede vurmak demektir.
Bu da, ne ince, ne de kalın olmayan, budaksız, kenarsız, düğümsüz bir değnekle yapılır.
Bunların hepsinin bir günde vurulması gerekmeyip, yansının ertesi güne bırakılması câizdir.
Celde vurulurken, başa, yüze, tenasül uzvuna vurulmaz.
Zinâ fiilinden dolayı cezâ uygulanabilmesi için, en başka akıl ve erginlik çağına ermiş olmak üzere, birtakım ağır şartlar vardır.
Zinâ fiilinin sübutu için de, ikrar ve şehâdet şart olduğu gibi, bu ikrar ve şehâdetın makbul ve muteber olması için de ayrıca birtakım kayıt ve şartlar vardır. [110]
Karısını yabancı bir erkekle birarada bulan kimsenin, onun zinâ ettiğini dört tanık getirip ispatlaması gerekir.[111]
Zorla zinâ yapılan kadına hadd vurulmaz.[112]
İyileşinceye, akıllanıncaya kadar deliden,
Uyanıncaya kadar uyuyandan,
Âkil ve baliğ oluncaya kadar çocuktan kalem kaldırılmış olduğuna göre, zinâ eden delilere ve bunaklara da hadd vurulmaz.[113]
Zinâ eden erkek zinâ eden veya müşrik olan kadından başkası ile evi enemeyeceği gibi, zinâ eden kadın da zinâ eden veya müşrik olan erkekten başkası ile evlenemez. Aksine hareket, mü'minlere haramdır.[114]
Cevapla

“►Sünnet-i Seniyye◄” sayfasına dön