HASBuNALLAH ve Nİ’MEL- VEKÎL
HASBuNALLAH ve Nİ’MEL- KEFÎL
HASBuNALLAH ve Nİ’MEL- NASÎR
HASBuNALLAH ve Nİ’MEL- MEVLÂ!. (SadakALLAHu’L-AZîMm.)
GUFRÂNeke RABBeNÂ!.
Ve İLEykE’L- MASîR!.
Ve HUVe ALâ KÜLLî ŞEYy’in KADÎR!.
SadakALLAHu'L-AZîM!.
El HamduLİLLAHi RABBu’L- ÂLEMînn!.
Âmin Yâ Latîf Yâ Kerîm ALLAH celle celâluhu! Âmin Yâ Rahîm Yâ Vedûd ALLAH celle celâluhu! Âmin Yâ Fettâh Yâ Gaffâr ALLAH celle celâluhu! Âmin Yâ Settâr Yâ ALLAH ALLAH celle celâluhu!..
Âmin...Âmin...Âmin... Âmin!.. Yâ Muîn Celle Celâluhu.
HASBuNALLAH ve Nİ’MEL- VEKÎL
HASBuNALLAH ve Nİ’MEL- KEFÎL
HASBuNALLAH ve Nİ’MEL- NASÎR
HASBuNALLAH ve Nİ’MEL- MEVLÂ!. (SadakALLAHu’L-AZîMm.)
GUFRÂNeke RABBeNÂ!.
Ve İLEykE’L- MASîR!.
Ve HUVe ALâ KÜLLî ŞEYy’in KADÎR!.
SadakALLAHu'L-AZîM!.
El HamduLİLLAHi RABBu’L- ÂLEMînn!.
Âmin Yâ Latîf Yâ Kerîm ALLAH celle celâluhu! Âmin Yâ Rahîm Yâ Vedûd ALLAH celle celâluhu! Âmin Yâ Fettâh Yâ Gaffâr ALLAH celle celâluhu! Âmin Yâ Settâr Yâ ALLAH ALLAH celle celâluhu!..
Âmin...Âmin...Âmin... Âmin!.. Yâ Muîn Celle Celâluhu.
===>“DOKUZ İkİ=>TARİHİ”Nde,
ZEVk DÜŞtüm>GELecek NESLe!.
DÜNyÂ<=>ÂHİRet ve de DİN’de,
=>BiNBiR SÖZLe->BiR NEFESLe!.
=>KUL İHVÂNİ’m->SIRRI SESLe!.
HeR İŞin BiR VAKTi VARdıR.:
وَكَذَّبَ بِهِ قَوْمُكَ وَهُوَ الْحَقُّ قُل لَّسْتُ عَلَيْكُم بِوَكِي ---“Ve kezzebe bihî kavmuke ve huve’l- hakk (hakku),kul lestu aleykum bi vekîl (vekîlin).: Senin kavmin, O (Kur'ÂN) hak iken onu yalanladı. De ki: "Ben, üzerinize bir vekil değilim."(En’âm 6/66)
لِّكُلِّ نَبَإٍ مُّسْتَقَرٌّ وَسَوْفَ تَعْلَمُونَ ---“Likulli nebein mustekar (mustekarrun), ve sevfe ta’lemûn (ta’lemûne).: Her bir haber için “kararlaştırılmış bir zaman (müstakarVAKTi)” vardır. Siz de yakında bileceksiniz.”(En’âm 6/67)
وَكَذَّبُوا وَاتَّبَعُوا أَهْوَاءهُمْ وَكُلُّ أَمْرٍ مُّسْتَقِرٌّ ---“Ve kezzebû vettebeû ehvâehum ve kullu emrin mustekırr (mustekırrun).: Yalanladılar ve kendi hevâ (istek ve tutku)larına uydular; oysa her İŞ =>Sonunda kararlaştırılmış, belirlenmiş kendi amacına varıp (VAKTinde) karar kılacaktır.”(Kamer 54/3)
HAYATINIZA PALİNDROMİK BAKINCA
NE GÖRÜYORSUNUZ?!. Dr. Mustafa TEKÇE
Değerli Dostlarım;
Bugün 22 Şubat 2022 yani yazıyla 22.02.2022 tersten okunduğunda da tarih aynı değişmiyor. yani 22022022.. buna çeşitli bilim dallarında “palindromi” deniliyor.
Palindromik Dizilim; matematikte, edebiyatta, tarihte, coğrafyada olduğu kadar tıpta da özellikle DNA sarmalında hatta genlerimizde de karşımıza çıkmaya devam ediyor. Tabii en önemlisi de insan hayatında bazı anlar hatta düşünecek olursak tüm zamanlar palindromik olarak yaşanıyor..
Nasıl mı?..
1988 yılında muayenehaneme gelen 45-50 yaşlarında iki adam, evlerinde annelerinin çok hasta olduğunu, getirilemeyecek durumda olduğunu bu nedenle annelerini muayene ve tedavi için ısrarla beni evlerine götürmek istiyorlardı.
O yıllarda zaten imkanlar kısıtlıydı. Bu nedenle pek çok evlere giderek ağır hastaları tedavi ediyorduk. Şubat ayı ve soğuk bir kış günüydü. Muayenehanemde bekleyen hastalarım vardı.
Onlara.: “Eğer beklerseniz ancak hastalarımı bitirince sizinle gelebilirim..” dedim. "Doktor Bey biz bekleriz!." dediler.
Muayenehânemde bekleyen hastaları bitirince onlarla çıktım. Arabayla çamurlu ve karlı yollardan geçip bir mahallede müstakil bir eve girdik. Avludan geçip büyük bir odaya girdik. Odanın tam ortasında bir yer yatağında yaşlı bir hanım hasta yatıyordu. Muayene için yanına oturdum. Bilinci kapalı, ağrılı uyaranlara yanıtı olan genel durumu çok kötü, iyi bakılmamış, yatalak, yatağı, çarşafları, kıyafeti çok kirli, maalesef her tarafı kurtlanmış bir hastaydı. Yaklaşıp çok bakımsız olan bu zavallı hastayı üzülerek muayene ettim.
Yapılacak birşey kalmamış olan hasta artık son nefesini vermek üzereydi. Doğruldum.. elimi yıkamak üzere kalktım. Bitişik odada tüm aile toplanmıştı. İki tane 9-10 yaşlarında çocuk ta aralarındaydı. Evin gelini olan orta yaşlı bir Hanım.: "Kahve yapayım!." deyince durdurdum. "Hastanın durumunun çok ağır olduğunu ve maalesef tıbben yapılacak birşeyin kalmadığını" üzülerek söyledim.
Bunun üzerine orta yaşlı hanım.: "Çok yaşamaz değil mi Doktor Bey?" diye sordu.
Kızgınlıkla.: “Merak etme çok yaşamaz!." dedim..
2009 yılıydı.. soğuk karlı bir şubat günü muayenehâneme 30 yaşlarında iki genç geldi ve evde annelerinin çok hasta olduğunu gelemiyecek durumda olduğunu ifade ederek.: "Hocam lütfen bizi kırmayın evimize gelerek annemize bakın!." diye ısrarla ricâ ettiler.
Doğrusu artık hastalar için evlere nâdiren gidiyordum. Ama gençlerin ısrarı karşısında hayır diyemedim. “Muayenehânemdeki hastalarımı bitirinceye kadar beklerseniz giderim" dedim.
Saygıyla.: “Tamam Hocam bekleriz!." dediler.
Hastaları bitirince çantamı aldım. O iki genç beni arabalarıyla alarak bir mahallede müstakil bir evin kapısına getirdiler.
Evin kapısından içeri girerken.: “Ben bu eve daha önce gelmiştim!.” dedim.
Gençler şaşkın şaşkın baktılar..
İçeri girdim. Avluyu geçip büyük bir odanın tam ortasında yer yatağında bir hasta yatıyordu. Hastayı muayene için yanına iliştim. Eski bir hasta değildi. Diyabetik ketoasidoz komasıydı. Bir haftadır kötü bir şekilde bakımsız yatıyordu. Bilinci yarı kapalıydı. Ağrılı uyaranlara yanıtı vardı.
Ama bu sırada bir Genç Hanım etrafımda dönüyor sürekli beni izliyordu. Bir ara bana eğilerek kısık bir sesle.: “Çok yaşamaz değil mi Hocam?.” dedi.
Ellerimi yıkamak için kalktım. Bitişik odaya geçtim. Hepsi etrafımda toplandılar.
Genç Gelin Hanıma.: “Bak kızım!.” dedim. “Ben bu eve yaklaşık 20 sene önce geldim. Odanın ortasında aynı şekilde bir yatakta ölmek üzere olan bir hasta vardı. Şimdi o yatakta yatan senin Kaynanan bana aynı senin söylediğin cümleleri söyledi.
O gün o hasta öldü. Ama bugün bu hastayı elbirliğiyle iyileştirebiliriz. Bak o zaman 9- 10 yaşlarındaki çocuklar büyümüş birisi senin Eşin olmuş, onlar o günü ve o günkü konuşmamı mutlaka hatırlayacaklar.
ALLAH uzun ömürler versin İnşâallah.. bir yirmi sene sonra da sana gelmiyeyim.. Palindromi zincirini artık kıralım!.” dedim.
Gençlerden birisi atılarak.: "Evet Hocam şimdi hatırladım. Rahmetli Babam ve Amcam sizi Babaannem için getirmişlerdi. O gün Babaannem ölmüştü!."
Ev halkı nefesleri kesilerek bana bakıyordu..
Genç Gelin Hanım geldi elimi öperek.: “Hocam sözlerim için çok özür dilerim!." dedi.
Hastanın tedâvisini hemen başlattım.. bir hafta içinde tamamen iyileşti..
Dostlarım;
Kendi hayatımızda rûhumuzun sözcüsü olan vicdanımızın sesine her zaman kulak verelim. Onu işitelim. İyiliklerle dolu dolu iyi insÂN olarak yaşayalım. Yapacağımız her kötü ya da iyi davranışın palindrom olarak bir süre sonra hayatımızda önümüze çıkacağını unutmayalım!.
Bugün 22.02.2022 tarihi nasıl tersten de aynı palindromik ifade ise hayatı öyle yaşayalım ki =>Her ÂNımız ne yönden bakarsak bakalım hep dosdoğru ve MuHSiNLerden OLsun İnşâe ALLAH!.
Zirâ.: "ALLAH MuHSiNLeri SEVer"...
Ne mutlu ahlâkı dürüst, hayatı tertemiz, palindromik olarak lekesiz yaşayanlara.. ne saadet o özü sözü bir, ne şekilde bakarsak bakalım muhteşem saf palindrom yüce yüreklere..
Dr. Mustafa TEKÇE
1953 yılında Kilis’de doğmuştur.1978 yılında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesinden mezun olan TEKÇE, doktorasını 1995 yılında Dr. Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesinde İç Hastalıkların’da tamamlayarak almıştır. Aynı zamanda Mustafa TEKÇE Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu Diyaliz Programında Dr. Öğretim Üyesi olarak görev yapmaktadır..
وَمَا كَانَ قَوْلَهُمْ إِلاَّ أَن قَالُواْ ربَّنَا اغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَإِسْرَافَنَا فِي أَمْرِنَا وَثَبِّتْ أَقْدَامَنَا وانصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ ---“Ve mâ kâne kavlehum illâ en kâlû RABBenagfir lenâ zunûbenâ ve isrâfenâ fî emrinâ ve sebbit akdâmenâ vensurnâ ale’l- kavmi’l- kâfirîn (kâfirîne).:Ve onların sözleri.: "RABBimiz, bizim günahlarımızı mağfiret et ve işimizdeki israfımızı (aşırılığımızı) bağışla. Ve ayaklarımızı sabit tut ve kâfirler kavmine (Küfür Kıvamına) karşı bize yardım et!." demekten başka birşey olmadı.//ALLAHDOStları.: “Ey RABBimiz, bizim günahlarımızı, işlerimizdeki taşkınlıklarımızı, idâremizdeki aşırılıkları, İlâhî Kurallardaki tecâvüzlerimizi, hatalı ve câhilce davranışlarımızı bağışla. ALLAH YOLUnda milletimize, devletimize, ordumuza, ihtiyatlı, akıllı ve cesur kararlar almayı, icraatlar yapmayı nâsib eyle, özgüvenimizi ve cesâretimizi artır, şerefimizi ve i’tibârımızı yücelt!. KuLLuk SÖZLeşmesindeki ortak taahhütlerini, ALLAH’a imÂN, KuLLuk ve SorumLuLuk BİLincini şûur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar eden Kâfir Kavimlere ((Küfür Kıvamına), Nankör Toplumlara karşı da bize yardım et!.” niyazından başka söz söylemezler!.”(Âl-i İmrân 3/147)
فَآتَاهُمُ اللّهُ ثَوَابَ الدُّنْيَا وَحُسْنَ ثَوَابِ الآخِرَةِ وَاللّهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ ---“Fe âtâhumullâhu sevâbe’d- dunyâ ve husne sevâbi’l- âhireh (âhireti), vALLÂHu yuhibbu’l- HuHSiNîn (muhsinîne).: Böylece ALLAH, onlara dünya sevâbını ve âhiret sevâbınının en güzelini verdi. Ve ALLAH, HuHSiNLeri SEVer.// ALLAH da onlara, hem dünyâ ni’metini, hem de âhiret, ebedî yurt sevâbının güzelliğini verdi. ALLAH iyiliği, iyi niyetleri, dinin, ahlâkın ve kamu vicdanının emirlerini, devamlı davranışlarına, ilişkilerine, görevlerine, hayatlarına yansıtan, samimîyyetle ibâdet eden, aktif olarak iyiliğe, iyi uygulamaya, iyileştirmeye örnek olan, işlerinde mükemmellik, dürüstlük ve başarı için dikkat harcayan, hayırlı icraatlar, kalıcı hizmetler yapan müslüman askerî erkânı, idârecileri, müslümânları SEVer.” (Âl-i İmrân 3/148)
GiRDAB.: f. Suların dönerek çukurlaştığı yer. * Tehlikeli yer. Burgu. Mühlike. Tehlikeli yer ve zaman.. SeRAB.: Şaşkın hâle gelme. Çorak yerlerde, çölde sıcak ve ışığın te'siriyle ileride, yakında yahut ufukta su-deniz veya yeşillik var gibi görünme hâdisesi.. Basar.: (c.: Ebsâr) Görme duygusu. * Kalble hissetme. Kalb gözü. * Gözün görmesi. * İdrak. Fikir. * İlm-i Kelâm'da: Kendi şânına lâyık bir vecih ile Cenab-ı Hakk'ın "görme sıfatı"dır. Kâinatta hiçbir şey O'nun görmesinden hâriçte kalamaz. Basîret.: Hakikatı kalbiyle hissedip anlama. Kalbde eşyanın hakikatlarını bilen kuvve-i kudsiyye. Ferâset. İm'ân-ı dikkat. * İbret alınacak hidâyet sebepleri. Beyyine. Hüccet. Firâset.: Zihin uyanıklığı. Bir şeyi çabukça anlayış kabiliyeti. Bir kimsenin ahlâk ve istidadını yüzünden anlamak. Firasetin bir nev'i, sebebini anlamadan ve ilham eseri olarak vücuda gelen seziştir. Diğer nev'i ise kesbîdir. Muhtelif huy ve tabiatları bilmek neticesinde hâsıl olur. (L.R.) ULÜ’L-ELBAB.: Akıl sâhibleri. Düşünebilenler. Akl-ı selim sahibleri. ULÜ’L- EBSAR.: Gönül gözlü Basiret Sâhibleri. ULÜ’n-NUHa.: Sağduyu Sâhibleri..
صِبْغَةَ اللّهِ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللّهِ صِبْغَةً وَنَحْنُ لَهُ عَابِدونَ “SIBGATALLÂh (sıbgatallâhi) ve men ahsenu minallâhi sıbgaten, ve nahnu lehu âbidûn (âbidûne).:ALLAH'ın Boyası; ALLAH'ın Boyası ile boyanandan daha ahsen (daha güzel) olan kim vardır? Ve biz, O'na kul olanlarız.”(Bakara 2/138)
قَدْ كَانَ لَكُمْ آيَةٌ فِي فِئَتَيْنِ الْتَقَتَا فِئَةٌ تُقَاتِلُ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَأُخْرَى كَافِرَةٌ يَرَوْنَهُم مِّثْلَيْهِمْ رَأْيَ الْعَيْنِ وَاللّهُ يُؤَيِّدُ بِنَصْرِهِ مَن يَشَاء إِنَّ فِي ذَلِكَ لَعِبْرَةً لَّأُوْلِي الأَبْصَارِ “Kad kâne lekum âyetun fî fieteyni’l- tekatâ fietun tukâtilu fî sebîlillâhi ve uhrâ kâfiratun yeravnehum misleyhim ra’ye’l- ayn(ayni), vallâhu yûeyyidu bi nasrihî men yeşâ’(yeşâu) inne fî zâlike le ibreten li ULÛ’l- EBSÂR (ebsâri).: (Bedir savaşında) çarpışan iki fırka, sizin için bir ibret olmuştur. Bir fırka ALLAH'ın YoLu’nda savaşıyor ve diğeri kâfir olan (fırka), onları (bizzât) gözleri ile kendilerinin iki misli görüyorlardı. Ve ALLAH dilediğini, kendi yardımı ile destekler. Muhakkak ki bunda, ULÛ’l- EBSÂR (basîret sâhibleri) için mutlaka ibret vardır.”(Âl’i-İmrân 3/13)
وَالَّذِينَ آمَنُواْ مِن بَعْدُ وَهَاجَرُواْ وَجَاهَدُواْ مَعَكُمْ فَأُوْلَئِكَ مِنكُمْ وَأُوْلُواْ الأَرْحَامِ بَعْضُهُمْ أَوْلَى بِبَعْضٍ فِي كِتَابِ اللّهِ إِنَّ اللّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ "Vellezîne âmenû min ba'du ve hâcerû ve câhedû meakum fe ulâike minkum, ve ÛLÛ’l- ERHÂMi ba'duhum evlâ biba'dın fî kitâbillâh (kitâbillâhi), innallâhe bi kulli şey'in alîm (alîmun).: Bundan sonra iman edip hicret edenler ve sizinle birlikte cihad edenler, işte onlar sizdendir. ALLAH'ın Kitab'ında RAHİM SÂHİBLERİ (akrabalar), birbirlerine daha yakındır. Muhakkak ki ALLAH, herşeyi en iyi bilendir.”(Enfâl 8/75)
لَقَدْ كَانَ فِي قَصَصِهِمْ عِبْرَةٌ لِّأُوْلِي الأَلْبَابِ مَا كَانَ حَدِيثًا يُفْتَرَى وَلَكِن تَصْدِيقَ الَّذِي بَيْنَ يَدَيْهِ وَتَفْصِيلَ كُلَّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً لِّقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ “Lekad kâne fî kasasıhim ibretun li ÛLÎ’l- ELBÂB (elbâbi), mâ kâne hadîsen yufterâ ve lâkin tasdîkallezî beyne yedeyhi ve tafsîle kulli şey’in ve huden ve rahmeten li kavmin yu’minûn (yu’minûne).: Andolsun ki; onların (geçmiş Peygamberler ve Ümmetlerinin) kıssalarında ULÛ’l- ELBÂB için (sır sâhibleri için) bir ibret vardır. (Bu Kur'ÂN) Uydurulan bir söz değildir ve lâkin onların ellerindekini tasdik eder ve herşeyi ayrı ayrı açıklar. Mü'min Kavim için bir Hidâyet ve Rahmettir.”(Yûsuf 12/111)
كُلُوا وَارْعَوْا أَنْعَامَكُمْ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّأُوْلِي النُّهَى “Kulû ver’av en’âmekum, inne fî zâlike le âyâtin li ULÎ’n- NUHÂ.: Yeyin ve hayvanlarınızı otlatın! Muhakkak ki bunda, akıl- SAĞDUYU SÂHİBLERİ için elbette âyetler (deliller) vardır.”(Tâ-Hâ 20/54)
أَفَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَتَكُونَ لَهُمْ قُلُوبٌ يَعْقِلُونَ بِهَا أَوْ آذَانٌ يَسْمَعُونَ بِهَا فَإِنَّهَا لَا تَعْمَى الْأَبْصَارُ وَلَكِن تَعْمَى الْقُلُوبُ الَّتِي فِي الصُّدُورِ “E fe lem yesîrû fî’l- ardı fe tekûne lehum kulûbun ya’kılûne bihâ ev âzânunyesmeûne bihâ, fe innehâ lâ ta’ma’l- ebsâru ve lâkin ta’ma’l- kulûbulletî fî’s- sudur (sudûri).: Onlar (Sana karşı çıkanlar) , yeryüzünde dolaşmadılar mı ki onların, onunla akıl ettikleri kalbleri ve onunla işittikleri kulakları olsun. Fakat baş gözleri kör olmaz. Lâkin SîNElerdeki KALBler kör olur.”(Hacc 22/46)
يَوْمَ لَا يَنفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَ
إِلَّا مَنْ أَتَى اللَّهَ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ
وَأُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّقِينَ “Yevme lâ yenfau mâlun ve lâ benûn (benûne). İllâ men etâllâhe bi kalbin selîm (selîmin). Ve uzlifeti’l- cennetu li’l- muttekîn (muttekîne).: Malın da, çocukların da bir yarar sağlayamadığı günde. ALLAH'a Selîm (selâmete ermiş) Kalble gelenler hariç. Ve CeNNet =>Takvâ Sâhiblerine yaklaştırıldı.”(Şuarâ 26/88-90)
وَمَا يَسْتَوِي الْأَعْمَى وَالْبَصِيرُ وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَلَا الْمُسِيءُ قَلِيلًا مَّا تَتَذَكَّرُونَ “Ve mâ yestevî’l- a’mâ ve’l- basîru vellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve le’l- musîu, kalîlen mâ tetezekkerûn (tetezekkerûne).: Ve kör ile Basîret Sâhibi bir olmaz. Ve de imân edip Sâlih Amel (nefs tezkiyesi) işleyenlerle kötülük yapanlar da (bir olmaz). Ne kadar az tezekkür ediyorsunuz.”(Mü’min 40/58)
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ “Ve lekad halakne’l- insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh (nefsuhu), ve nahnu akrebu ileyhi min habli’l- verîdi.: Ve andolsun ki insanı Biz yarattık. Ve nefsinin ona ne vesveseler vereceğini biliriz. Ve BİZ =>o’na şah damarından daha yakınız.”(Kâf 50/16)
يِا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إَن تَتَّقُواْ اللّهَ يَجْعَل لَّكُمْ فُرْقَاناً وَيُكَفِّرْ عَنكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ وَاللّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ “Yâ eyyuhâllezîne âmenû in tettekullâhe yec’al lekum furkânen ve yukeffir ankum seyyiâtikum ve yagfir lekum, vallâhu zu’l- fadli’l- azîm (azîmi).: Ey imân edenler! ALLAH'a karşı Takvâ Sâhibi olursanız sizi FurkÂN (hak ve bâtılı ayırma özelliği) Sâhibi kılar! Ve sizden (sizin) günahlarınızı örter ve size mağfiret eder (günahlarınızı sevâba çevirir). Ve ALLAH =>Büyük Fazl Sâhibidir.”(Enfâl 8/29)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAHım! Kalbime, gözüme ve kulağıma NÛR ver; sağımdan, solumdan, arkamdan, önümden, üstümden ve altımdan NÛR ver; bana NÛR ver, benim için NÛR ver. ALLAHım! Damarlarıma, etlerime, kanıma, saçıma, cildime, dilime ve nefsime NÛR ver. NÛRumu büyüt ve beni NÛR kıl RABBim!.”buyurmuştur. (Tirmizi, Deavât, 30)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAH TeALÂ.: “Kim bir VELÎme düşmanlık ederse BEN ona harb ilân ederim. Kulum BANA kendisine FARZ kıldığım şeylerden daha sevimli bir şeyle yaklaşmış olmaz. NÂFİLELERle de BANA yaklaşmaya devam eder. Tâ ki BEN onu severim. BEN onu sevince de onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. BENden bir şey talep ederse istediğini mutlaka ona veririm. Herhangi bir şeyden korumamı isterse de onu muhakkak ondan korurum” buyurdu.”buyurmuştur. (Buhârî, Rikâk, 38.)
Nitekim Ashâb-ı Kirâm radiyallahu anhum, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e.:“Yâ Resûlullah!. SADR (Sîne-göğüs) genişler mi?” diye sorunca, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:“Evet” cevâbını vermiş ve devamla: “NÛR =>KALBe girince SADR açılır” buyurmuştur.
Bunun üzerine Ashâb-ı Kirâm radiyallahu anhum.:“Yâ Resûlullah!. Bunun herhangi bir alâmeti var mıdır?” diye sorduğun da ise.: “Aldatıcı Diyâr olan Dünya Hayatına dalıp gitmemek, Ebedî Âleme yönelmek ve ölüm başa gelmeden ona hazırlanmaktır” karşılığını vermiştir. (Bu hadis ve değişik tarîkleri için bk. Taberî, Câmiu‘l-beyân, VIII, s. 36-37.)
Kur'ÂN-ı Kerîm’de bu İLÂHÎ NÛR’a şöyle dikkat ÇEKiLiR.: “Ölü iken dirilttiğimiz ve kendisine, insanlar arasında yürüyeceği bir NÛR verdiğimiz kimsenin durumu, karanlıklar içinde kalmış, bir türlü ondan çıkamamış kimsenin durumu gibi olur mu hiç?.”
أَوَ مَن كَانَ مَيْتًا فَأَحْيَيْنَاهُ وَجَعَلْنَا لَهُ نُورًا يَمْشِي بِهِ فِي النَّاسِ كَمَن مَّثَلُهُ فِي الظُّلُمَاتِ لَيْسَ بِخَارِجٍ مِّنْهَا كَذَلِكَ زُيِّنَ لِلْكَافِرِينَ مَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ “E ve men kâne meyten fe ahyeynâhu ve cealnâ lehu NÛRen yemşî bihî fîn nâsi ke men meseluhu fî’z- zulumâti leyse bi hâricin minhâ, kezâlike zuyyine li’l- kâfirîne mâ kânû ya’melûn (ya’melûne).: Küfür ve Cehâlet Bataklığında manen ölü iken dirilttiğimiz, kendisine insanlar arasında yürüyebileceği Hidâyet NÛRu verdiğimiz kimse, inkâr karanlıkları içinde kalıp, karanlıktan hiç çıkamayacak durumdaki kimse gibi mi olur? Ama, küfür bataklığından çıkamayan, Kulluk Sözleşmesindeki Ortak Taahhüdlerini =>ALLAH’a imân, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar eden kâfirlere, işlemeye devam ettikleri ameller böyle süslenip güzel gösterilmiştir.”(En’âm 6/122)
“Kalb Gözü” diye de ifâde edilen “BASÎREt” Kavramı ise, sözlükte =>“Görmek, sezmek ve göz” anlamına gelen Arapça “BASAR” kökünden türemiş bir kelimedir. Genellikle “Kudsîyyet NÛRu”yla aydınlanmış KALBin =>Maddî ve Manevî Varlığın Hakikatini Kavrama Gücü” şeklinde tanımlanır.. (Cürcânî, Ta’rifât., s. 46; Kâşânî, Istılâhât, s. 64; Abdülmün‘im el-Hıfnî, Mu‘cem, 35.)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Mü’minin Firâsetinden sakının. Zirâ o =>ALLAH’ın NÛRU ile bakar!”buyurmuştur. (Tirmizî, Tefsir, 15.)
“Firâset ve Basîret =>ALLAH’ın Mü’min Kulunun Kalbine attığı bir NÛRdur” (İbn Kayyim El-Cevziyye, Medâricü's-Sâlikin, I, s. 139.)
KuL İHVÂNİm=>SÖZü KESs,
CÂN DEdiğin=->BiR NEFESs,
=>BiR NEFESsLik=>NÂSiBin,
GüN GELiR BULuR HERKESs!.