Karınca

Cevapla
Kullanıcı avatarı
katre-iNur
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 272
Kayıt: 13 Ağu 2007, 02:00

Karınca

Mesaj gönderen katre-iNur »

Resim

Zehra, yamaç tırmanışı yapmak isteyen genç bir kadındı.
Bir gün cesaretini toplayarak bir grup tırmanışına katıldı.
Tırmanacakları yere vardıklarında, neredeyse duvar gibi dik, büyük ve kayalık bir yamaç çıktı karşılarına.
Zehra tüm korkularına rağmen azimliydi.
Emniyet kemerini taktı, ipi ve kayanın dik yüzüne tırmanmaya başladı.
Bir süre tırmandıktan sonra, nefeslenebileceği bir oyuk buldu...
Orada asılı dururken, gruptan yukarıda ipi tutan kişi dalgınlığa düşerek ipi gevşetiverdi.
Aniden boşalan ip, hızla Zehra'nın gözüne çarparak lensinin düşmesine neden oldu.
Lens çok küçüktü ve bulunması neredeyse imkansızdı.


Lens yamacın ortasında bir yerlerde kalmıştı ve Zehra artık bulanık görüyordu.
Zehra, ümitsizlik içinde lensini bulması için Allah'a dua edebilirdi yalnızca...
İçten içe düşünüp dua etmeye başladı.
"Allah'ım! Sen bu anda buradaki tüm dağları görürsün. Bu dağlar üzerindeki her bir taşı ve yaprağı bildiğin gibi, benim lensimin yerini de biliyorsun. Onu bulmama yardım et."
Patikalardan yürüyerek aşağı indiler.
Aşağı indiklerinde, tırmanmak üzere oraya doğru gelen yeni bir grup gördüler.
İçlerinden biri "Aranızda lens kaybeden var mı?" diye bağırdı.


Zehra 'nın sonradan öğrendiğine göre lensi bir karınca taşıyordu.
Karınca yürüdükçe yavaşça kayanın üzerinde hareket edip parlayan lens kızların dikkatini çekmişti.


Eve döndüklerinde Zehra lensini nasıl bulduklarını babasına anlattı.
Bir karikatürcü olan babası da ağzıyla lens taşıyan bir karınca resmi çizerek, karıncanın üzerindeki baloncuğa şunları yazdı:
"Allah'ım! Bu nesneyi neden taşıdığımı bilemiyorum. Bunu yiyemem ve neredeyse taşıyamayacağım kadar ağır. Ama istediğin bunu taşımamsa, senin için taşıyacağım..."
Kullanıcı avatarı
halimkok
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 3843
Kayıt: 09 Ağu 2007, 02:00

Mesaj gönderen halimkok »

O karıncanın teslimetine ulaşabilmeyi ne çok isterim...

Çok güzel bir yazıydı Kul kardeşim.
Sağolasın paylaştığın için.
Selam ve dua ile
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/muhammedinurimza.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Resim

Sevgili Kardeşim Kul,
Sağolun Allah razı olsun, güzel bir hikaye idi.
Bu hikayede çok şey vardır bunları biraz irdeleyelim hemen geçip gitmesin:


Sad Sûresi -27. "Hem o göğü, yeri ve aralarındakileri Biz boşuna yaratmadık. O, küfredenlerin zannı. Onun için küfredenlere ateşten bir veyl var. "

Allah hiç bir şeyi sebepsiz yaratmamıştır, bu döner çarkın içinde herkes bir yük götürür bir yerden bir yere bilmeden.
Tatlı yükler vardır insanların taşıdığı seve seve , bir baba eşinin çoluğunun çocuğunun rızkını temin etmekle sorumludur bu onun sırtında tatlı bir yüktür, buna severek razı olur.

Nice anne ve babalar vardır sakat evlatları olur, ömrünü o evlada bakmaya adarlar.
Böyle anne baba dostlarım vardır, bunlardan bir kaç örnek verelim.
Bir aile dostumuz karı koca, bacaklarında sinir olmayan çocuklarına gece gündüz nöbetleşe olarak 20 yıldır bakıyorlar.
Baba bir mühendis fakat çocuğun durumu vahim olduğundan bir türlü mesleğini yapamamış, aileden kalan arazilerini sata sata yaşıyorlar.
Çocuklarını kıpırdatırken bile içerden bir damarın zedelenmesi çocuğun fark etmediği bir kan kaybına sebep olabiliyor.

Bir başka aile dostumuz Neşe Hanım ingilizce öğretmenidir.
Türkiye'de yılın annesi seçilmiştir, çocuğunun kolları bacakları sakattır. Senelerce çocuğu düzenli olarak yüzdürüp, onun eğitimi ile meşğul olmuştur.
Her gün çocuğu yürütmek için egzersiz yaptıklarına senlerce şahit olmuşumdur.

Geçen gün küçük kızımı yürütmek için 5-10 dakika oda içinde tur attırıyordum da hemen bir bıkkınlık gelince aklıma o geldi toparlandım.
Bu kişilerin sırtlarında taşıdıkları yük halkın kaybedip de bulamadığı sabır, şükür, sevgi ve rahmet lensidir.
Sırtlarında taşıdıkları bu yük halkın ümitsizlik ve şaşkınlık anı içinde birden onların sırtlarından parlayıverir de çocuklarının sağlığının kıymetini bilir şükreder ve çocuklarına rahmet ile bakarlar.

Sakatlıktan bahsettik ya aklıma gördüğüm bir sakat kardeşimiz geldi, bir de ondan bahsedelim.
İstanbul'da yaşayanlar belki bilir, Büyükcekmece dışında Kumburgaz diye yazlık bir belde vardır burda bir Camii var deniz kenarında.
Bir yaz günü orda Cuma namazı kılıyoruz, baktım önümde bir adam bacaklarının ikisi de yarım ve topal, kollarının ikiside gelişmemiş eğri ve elleri de yok.
Önümde yarım gövdesini güçlükle eğerek başını yere değdirip secde ediyor ve namazını eda etmeye çalışıyordu.
İşte bu karınca adamda, işini gücünü bahane edip namaza gelmeyen, tembellik eden, vücudunun ve sıhhatinin kıymetini bu genç yaşta bilmeyen nice insanın kaybettiği bir gözün lensini sırtında taşıyor idi.
Onunda sırtında da böyle parlayan bir lens var idi...

Şimdi gerilere gidiyoruz, asr-ı saadet zamanına :
“Dini için kimin nesi varsa getirsin!” deniyor.
Ebu Bekir (R.A) elindeki avucundaki her şeyini veriyor, öyle ki hanımı ile kendisi bir elbiseye kalıyorlar.
Neden iki elbiseleri yok demeyin!
BIZ BİRiz.
Her şeyi verip bir elbiseye gireriz BİZ'de ikilik yoktur, anla!

İşte böyle nârin bir anda Ebu Bekir ve hanımı bir karınca misali sırtlarından bir lens ile parlıyorlar halkın ortasında, cömertlik, sabır, sadakatlık, tevekkül ve birlik lensi.
Öyle ki onlar o lensi taşımıyor olsalardı, bugün malından mülkünden zekat vermeye sadaka vermeye hayıflanan nice insanın kaybettiği o cömertlik, toplumda ve dinde ki birlik beraberlik ve kardeşlik, başkalarını düşünme ve karşılıksız verme lensini nasıl bulacaktık?
O lensin ışığı taa asr-ı saadet zamanından parladı buraya düştü! Demek ki Lâ mekan, Lâ zaman olan bir lens taşıyorlar.
Bu karınca gibi burada bu yazıda anılacaklarından, asırlarca ışıklarının mekanlara ve zamanlara yayılacaklarından dahi haberleri yoktu...

Şimdi buradan taşınan başka bir yüke doğru yollanalım.
Kimi vardır sırtında ilim-irfan taşır bundan birileri faydalanır. Kimi de taşıdığı ilimle hem kendi amel eder hem de başkalarına faydası dokunur.


"Heves edilecek iki kimse vardır: Biri, Allahü teâlânın verdiği ilimle amel edip başkasına da öğreten, ikincisi de, Allahın verdiği serveti hayra sarfedendir. [Buharî]"

“Allah’ın benimle size gönderdiği ilim ve hidâyetin meseli, toprağa bol bol yağan yağmura benzer. Bu yağmur verimli ve güzel toprağa düşer, bu toprak da yağmuru güzelce emer ve birçok bitki ve ağaç yetişerek güzel meyveler verirler. Bir kısmı da çorak bir yere düşer. Yağmuru alır ancak üzerinde hiçbir bitki yeşermez ve meyve vermez; ancak suyu yüzünde tutar. Ondan da hayvanlar ve insanlar faydalanır. Suyundan içer ve arazilerini sularlar. Bir kısmı da kayaların ve taşların üzerine yağar. Taşlar da ne yağmuru tutar ve ne de kendileri faydalanır. Su üzerinden kayar gider. İşte Allah’ın dini olan getirdiğim hidâyet ve ilimden faydalananlar ile onu başkalarına duyuranlara misâl olduğu gibi, kibir ve gururundan o ilim ve hidâyetten faydalanmayanların misâli budur.” [Buharî, ilm:20].


Sevgili dostlarim,
Benlik Dağı’na tırmanmak zor!
Bu dağ dik ve sarp bir dağ, oraya tırmanmak kolay değil!
Kimileri böyle nice kat kat lenslerini kaybediyor çıkarken bu yokuşu.
Zor yol bu yol!
Bu yola tırmanan kişiler için sırtlarında ilim-irfan lensi taşıyan karıncalar vardır.
Lens ilim gibi latiftir görünmez fakat takınca gözüne, ardından bakınca, doğruyu eğriyi, hakki batılı hakikatiyle gösterir.
Üzerine Hakkin nuru vurdu mu ışıldar bu lens!..

“
Karıncadan dostun olsun!” diyor Dr.Münir Derman (K.S).
Böyle tevazu’ dolu karıncalar vardır pirinci kumdan (hakkı batıldan) ayıklayıveren lens taşırlar sırtlarında.
Siz siz olun lensiniz düşmemişse dahi siz bu karınca adamlara yanaşın!
Gözünüzdekileri çıkarın, bu lenslerden alın!
Bunlar kaliteli lens üzerinde
"Nakil" patentini taşıyor.
Yoksa Benlik Dağı’na tırmanırken, aklınıza güvenip bulanık bir gözle taşların arasında kendinize tutunacak bir ağaç dalı ararken, dal zannedip farkında olmadan çıngıraklı yılanın kuyruğuna yapışırsınız maazallah!..


Selam sevgi ve Muhammedî muhabbetle
Gariban
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

"Allah'ım! Sen bu anda buradaki tüm dağları görürsün. Bu dağlar üzerindeki her bir taşı ve yaprağı bildiğin gibi, benim lensimin yerini de biliyorsun. Onu bulmama yardım et."
"Allah'ım! Bu nesneyi neden taşıdığımı bilemiyorum. Bunu yiyemem ve neredeyse taşıyamayacağım kadar ağır. Ama istediğin bunu taşımamsa, senin için taşıyacağım..."

Kıymetli ZOR YOL kardeşlerim;
kul, halim ve gariban
paylaşımlarınızı ZEVKle okudum.

Muhammedi Muhabbetlerimizle!...
Resim
Kullanıcı avatarı
katre-iNur
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 272
Kayıt: 13 Ağu 2007, 02:00

Mesaj gönderen katre-iNur »

Sayın Gariban kardeşim ;

Örnek vererek ne güzel anlatmışsın. Eline sağlık Allah cc ilmini daha da arttırsın. Taşınan yük ve Allah cc ya teslimiyet . Ne mutluyum ki bizlik yolunda sizlerle karşılaştım. Elhamdülillahirabbilalemin.
Halim kardeşimden de Allah cc razı olsun dualarım sizinle.

Değerli kardeşlerim dünyada taşıdığımız yük ,katlandığımız sıkıntı bir zaman geliyor ki kişiyi "neden ben" sorusuna yöneltiyor. Kim bilir kaç kişi bu soruyu sormuştur kendisine.
Bu sorunun cevabını aramış bir kardeşiniz olarak ulaştığım nokta şu olmuştur. Hata yapmaktan Allah cc ya sığınırım.

Dünyadaki sıkıntılar veya adına yük demek gerekiyorsa yükler , insanların karşısına çeşitli şekillerde çıkabiliyor. Bazen çocukları veya yakınları aracılığı ile bazen başka başka şekillerde ...
Allah cc insanları en sevdikleri veya en korktukları şeylerden imtihan edermiş.

Sıkıntıların ve yüklerin sebebi dünyada yapılan kötü amellerimidir acaba? Sıkıntısı olan yükü altında ezildiğini hisseden insanlar kendilerine ben ne yaptım sorusunu illa ki sormuştur sanırım.

Efendimiz Hz. Muhammed sav Taif ' te taşlanmış ve eli yüzü kan içinde kalmıştı bir bağa sığınarak kendisini kurtarabilmişti. O güzel insan bir karıncayı bile incitmemiştir , kendisini taşlayanlar için hidayet duası etmiştir ve onlar için "bilselerdi yapmazlardı " diye Allah cc dan af dilemiştir.
O halde Rahmet üzere gönderilen O eşsiz insan neden bu muameleye maruz kalmıştır?

Allah cc nun kullarına verdiği sıkıntı ve yüklerdeki maksat kullarına eziyet etmek cezalandırmak değildir.Aksine onların içlerinde varolan güzel esmaları açığa çıkarmaktır.

Bahsettiğin sakat çocukları olan aileler evlatları için nasıl da çabalıyorlar değil mi? İnsanların bu çabalamaları güzel esmaların bir kısmının tecelli etmesinden başka ne olabilir ki?

Allah cc yükleri sıkıntıları olan kullarına teslimiyet ve sabır versin. Herşeyin Allah cc nin dilemesiyle olduğunu bir an bile unutturmasın.Bismillahirrahmanirrahim “ iyya kenağbüdü ve iyya kenastayin” i her daim yaşamayı nasip etsin.

Doğrusunu Allah cc bilir.

Sayın Gariban , Halimkök , Nur-ye ve diğer kardeşlerim iyiki varsınız.

Esselam
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1113
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur_umim »

emekleriniz ve güzel görüşleriniz için Allah razı olsun!
karınca adamlar!..
Resim
Cevapla

“Hikaye, Makale ve Yazılar” sayfasına dön