FIKIH-FAKİH İmam-ı Gazali

İmam-ı Gazalî (k.s.) hazretlerinin hayatı ve eserleri.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

FIKIH-FAKİH İmam-ı Gazali

Mesaj gönderen Gariban »

İHYA-I ULUMİDDİN’DE GÖRDÜĞÜM ANLAYIŞ OLARAK TOPLUMDA MANASINI YİTİRMİŞ BAZI TERİMLER HAKKINDA:
Çeviri: Ali Arslan Çevirisi, Cilt 1'den alıntıdır


FIKIH Kelimesinin Manasının Yerine Oturtulması:

Zühri'ye124 'Medineliler icinde en fakih kişi kimdir?' diye so­rulduğunda, o şöyle cevap vermiştir: 'Allah'tan en cok korkani, en iyi fakihtir\ Burada Sa'd (Zühri), Fikh'm meyve ve neticelerine dikkati cekmektedir. Takvâ ise, fetvalarin ve hükümlerin değil, bâtin ilmi­nin meyvesidir. Öyleyse fikih, bâtin ilminin adi olabilir. Nitekim Hz, Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:

'Size gercek fakihi haber vereyim mi?' Sahabe-i kirâm 'Evet yâ Rasûlullah! Bize gercek fakihi bildiri' dediler. Bunun üzerine Allah'in Rasûlü şöyle cevap verdi: 'İnsanlari Allah'in rahmetinden ümitsiz etmeyen ve Allah'in azabindan emin kilmayan ve Allah'in geniş rahmetinden onlarin ümitlerini kesmeyen; Kur'an'i birakip başka kitap­larin arkasina takilmayan kimse gercek fakihtir'.125

Hz. Enes (z\a) Kur'ân üzerinde düşünmeyi, anlayarak Allah'in nimetlerini saymayi, fikih olarak adlandirmaktadir.
Kul, Allah icin insanlara buğzetmedikce ve Kur'an'm bircok yönlerini anlamadikca tam olarak fakih olamaz. Bu hadis-i şerif, Ebû Derdâ'dan mevkuf olarak şöyle bir ilâveyle rivayet edilmektedir:
Bütün bunlara buğzettikten sonra Allah icin nefsine yönel­meli ve her şeyden daha cok ona buğz etmeli.

Senci, Hasan Basri'ye bir sual sorar. Hasan sorusunun ce­vabini verdikten sonra kendisine şu itirazda bulunur: Takihler senin verdiğin cevaba muhaliftirler. Onlarin verdiği cevap senin verdiğin cevaba uymamaktadir'. Bunun üzerine Hasan hiddetle bağirir: 'Ey anasi matemini tutasica! Acaba sen hic fakih gördün mü? Elbette görmedin. Çünkü fakih dünyaya sirt cevirip, âhirete yönelip, rabbine ibadet etmeye devam eden, nefsini müslümanlarm şerefini ihlâl etmekten alikoyan; müslümanlarm malini haksizlikla almaktan kacman ve müslüman cemaata Allah'in emirlerini hic hatir-gönül dinlemeden haykiran insandir'.

Ben, Fikih teriminin zahiri ahkâmin fetvalarini bilen kişilere şâmil olmadiğini söylüyor değilim. Fakat Fikih tâbiri, başli başina bu fetva ehlini ifade etmemekte; ancak tâli derecede bu hususu da icine almaktadir. Demek istediğim sadece budur. Çünkü selef âlimleri, bu terimi Fetva İlminden daha fazla, Ahiret İlmi ne itlak etmişltidiT.

Bu aciklamadan sonra anlaşilmiş olmali ki, insanlarin iyi ve kötü ilimleri birbirine kariştirmasi, Fikih teriminin sonradan sa­dece fetva ilmiyle ilgili görülüp, âhiret ilmine ve kalplerin ah­kâmina dair konularla ilgili görülmemesine yol acmiştir, Tahrifciler bu terimi istedikleri mânâda kullanmak icin nefsin de yardimini görmüşlerdir. Çünkü bâtin ilmi zordur. Onunla amel etmek ise daha zordur. Bunun icin insan tabiati, bâtin ilminden kacar. Bâtin ilmine sahip olmakla; insan valilik, kadilik, rütbe ve servet elde edemez. İşte bu firsati ganimet bilen şeytan, esasinda güzel bir şer'i terim olan Fikih terimini teferruata tahsis ederek kalplere güzel göstermeye calişmiştir.

Cilt 1:181

Beşincisi ise Hikmet terimidir. Hakim sifati tabiblere, şairlere ve müneccimlere ait bir sifat oldu. Hattâ yol kenarlarinda kuşlarin penceleriyle veya köylülerin eliyle kabak döndüren hokkabazlara dahi Hakim sifatiyla hitâb edilmektedir. Halbuki hikmet, Allah Teâlâ'nm övdüğü ilme denir. Allah dilediğine hikmeti ihsan eder. Kime hikmet ve­rilmişse, muhakkak ona cok hayir verilmiştir. Bunu ancak akil sahipleri düşünür. (Bakara/269) Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur: Hikmet'ten bir kelimeyi öğrenmek, kişi icin dünya ve onun icindeki varliklarin tümünden daha hayirlidir.149 Yukarida naklettiğimiz ayet ile hadisi dikkatle tedkik ederek hikmetin ne mânâya geldiğini düşününüz ki, sonralari hangi mânâlarda kullanildiğini aiilayabilesiniz. Diğer terimleri de hik-me t terimiyle mukayese ediniz. Ancak böyle yaptiğiniz takdirde sahtekâr âlimlerin hilesinden kendinizi koruyabilirsiniz. Zira kötü âlimlerin dine verdiği zarar, şeytanlarin verdiği zarardan daha dehşetlidir. Çünkü şeytan, insanlarin kalbinden imani bu gibi kimseleri vesile ederek cekip alir. İşte bunun icin Allah'in Rasûlune (s.a) halkin en şerlisi sorulduğu zaman cevap vermek­ten kacinmiş ve 'Allahim affet' demekle yetinmişti. Ashâb, ayni suâli birkac kere tekrarlayinca da şöyle buyurmuştu: 'Onlar, kötü alimlerdir'.150

Böylelikle Hz. Peygamber'in (s.a) şu mübarek sözü de yerine gelmiş olmaktadir: İslâm garip olarak başladi ve sonunda da başladiği gibi ga­rip olacaktir. Garipler icin cennet vardir.151 Bu hadisi ifade buyurduklari zaman Hz. Peygamber'e 'Garipler kimlerdir?' diye soruldu. O da şöyle cevap verdi: Garipler o kimselerdir ki, halk tarafindan bozulmuş olan sünnetimi islah edip düzeltirler. Halk tarafindan öldü­rülmüş (terkedilmiş) olan sünnetimi de ihyâ ederler.152

1.cilt 184.

Her tarafiyla mahmûd (güzel) olan ilme gelince, bu ilim, Allah'in sifatlarini, fiillerini, halk arasindaki Sünnet-i ilâhiyesini ve âhireti dünyadan üstün kilmasinin hikmetini beyan eden ilim­dir. İşte bu ilim bizâtihi istenen ilmin tâ kendisidir. Çünkü ancak bu ilimle insanlar ebedi saadete ulaşirlar. Bu ilmi elde etmek icin insanin vargücüyle calişmasi bile kendisini kusurdan kurtarmaz. Zira bu ilim idrâk edilemeyecek kadar geniş ve dibi bulunamaya­cak kadar derindir. Herkes kendi gücü nisbetinde ancak bu der­yanin sahil ve siğ yerlerinde gezebilir. Bu denizin etrafinda ve siğ yerlerinde ancak peygamberler, kâmil veliler ve Allah ilminde rü­sûh kesbeden âlimler gezebilirler. Elbette ki onlar kendi derecele­rine ve Allah Teâlâ'nm kendileri icin takdir ettiği derinliklere ka­dar dalabilmişlerdir. İşte kitaplarda yazili olmayan gizli ilim budur. Bu ilmi insan ancak öğrenmeye calişmakla ve âhiret âlimlerinin ahvâlini iyi bilmekle elde edebilir.

Âhirette ise, bu ilmi elde etmeye calişmak, mü­câhede, kalb tasfiyesi, dünya meşgalelerinden kalbin kurtarilmasi ve bu dünyada peygamberlerin ve kâmil velilerin arkasinda gitmek ile-onlari örnek almak yardim eder. Evet, bütün bunlari yapmak lâzim ki, bu ilmin peşinde olan herkes calişmasi nisbetinde değil, ancak nasibi kadar bu ilme sa­hip olabileceğini anlasin. Bu sözü, o halde gayrete gerek olmadiği mânâsina almak büyük bir hata olur. Zira gayret, hidayetin anah­taridir ve hidayetin gayretten başka anahtari da yoktur.

1.cilt 185.

Yâni ya nefsinle veya nefsini islah ettikten sonra başkasiyla meşgul ol! Sakin kendi nefsini islah etmeyip, başkalariyla meşgul olan kimselerden olma! Nefsinle meşgul olan bir kimse isen, sadece sana farz olan ve du­rumunun şartlarina uygun düşen ilmi tahsil etmeye caliş! Namaz, taharet, oruc ve sair ibadetler gibi. Zâhiri amellerinle ilgili ilmi elde etmeye gayret et! Herkesin ihmal ettiği ilim, kalbin özelliklerini ve bunlarin gü­zelini ve cirkinini bildiren ilimdir. Yeryüzünde yaşayan hicbir in­san cirkin sifatlardan arinmiş değildir. Kötü sifatlar; hirs, hased, riya, kibir, ucûb ve benzeri sifatlardir. Bunlari terk etmek ve kalp­ten uzaklaştirmak vâcibdir. Bütün bu kötü sifatlarla malûl olduğu halde zahiri amellerle meşgul olan bir kimsenin durumu, uyuz bir kimsenin durumuna benzer. Uyuz olan bir kimse, kendisini bu uyuz hastaliğindan kur­taracak ilâclari ihmal ederek, zahirde görünen yaralarina mer­hem sürerse, hic kuşkusuz sacma bir iş yapmiş olur.

1cilt 186.

kalp kötü sifatlardan kurtulunca, o sifatlarin yerini övülmüş olan sifatlar doldurur. Aynen toprağin yabani otlardan temizlenerek, fideleri ve gülleri yetiştirmeye hazirlanişi gibi... Şayet kalp, kötü sifatlardan temizlenmezse, oraya iyi sifatlarin girmesine imkân kalmaz. Bu bakimdan halk tabakasi arasinda farz-i kifâye olan ilimlerle meşgul olan kimselerin cok olduğu bir zamanda, farz-i kifâyelerle değil, kalp ilimleriyle meşgul ol. Zira başkasinin salâhi icin kendisini helâk eden kimse ahmak sayilir. Elbiselerinin cepleri yilanla, akreple ve daha başka öldürücü ya­ratiklarla dolu olan kimsenin kendi hayatim düşünmeyerek, başkasinin yüzüne konmuş sineklerle meşgul olmasi ne büyük bir hamakat örneğidir! Zira başkasinin yüzündeki sinekleri kovmasi, kendisini akrep ve yilanlarin sokup öldürmesine mâni olmaz.

İşe önce Allah'in Kitabi'ndan başla. Allah'in Kitabi'ni öğrendikten sonra Rasûlü'nün sünnetini öğrenmeye caliş. Daha sonra Kur'an'm nâsih, mensûh, mevsûl, mefsul, muhkem ve müteşâbih ilimlerini öğren. Ayni minval üzere sünnet-i seniyeyi de öğrenmeye caliş. Bütün bunlari öğrendikten sonra fikih ilminin bir dali olan mezheb ilminin teferruati ile uğraş. Sakin üzerinde ihtilâf olan konularla meşgul olma. Bunu da öğrendikten sonra usûl-ü fikih ilmine dal. Böylece ömrün müsaade ettiği nisbette diğer ilimlere de el atmaya bak. Bütün ömrünü ilmin bir dalma ve o ilmin zirvesine cikmak icin sarfetme; zirâ ilim cok, ömür ise kisadir. Bu ilimlerin hepsi birer âlet ve başlangictir. Bunlarin biz­zat kendileri amac değildir. Bunlarin herbiri başka ilimlerin

1.cilt 187.

basamaklaridir. Bu nedenle başka ilimlere basamak olan herhangi bir ilimle meşgul olarak esas amaci unutup, ihmal etmek doğru bir hareket olmaz. O halde lûgat ilmini meramini arapca anlatacak kadar öğrenmeye caliş. Kelimelerden ancak Kurbani ve Sünnet-i anlaya­cak miktarini öğren yeter... Daha doğrusu, Kur'ân ve Sünnet'te ge­cen garib kelimeleri anlayabilecek kadar Arap dilini bilmek kâfi­dir. Daha ilerilere gitmek icin vakit kaybetmemelidir. Nahiv il­minden Kur'ân ve Sünnet-i cözecek miktarini öğren! Çünkü hicbir ilim yoktur ki onda üc vasif bulunmasin. 1. İktisar (lüzumlu miktardan az) 2. İktisâd (ne ifrat ve ne de tefrit, tam ortasi) 3. İstiksa (normalin üzerine cikmak, en fazlasini bilmeye calişmak) Diğer ilimleri kiyaslamak imkâninin elde edilebilmesi icin ha­dis, tefsir, fikih ve kelâm ilimlerinin bu üc mertebesine işaret ede­lim. Tefsir ilminde iktisar, Kur'ân'm iki misli olmak demektir. Nitekim böyle bir tefsiri Ali el-Vâhidi en-Nisaburi155 yapmiş ve isim olarak da el-Veciz ismini vermiştir. Tefsir ilminde iktisâd mertebesi, Kur'ân'm üc misli bü­yüklüğünde olan tefsirdir. Nitekim böyle bir tefsiri el-Vasit adi ile yine adi gecen şahis yazmiştir.

Hadiste gelince, hadis ilminde iktisar derecesi Buhâri ve Müslim'in hadislerinden birer nüshayi, hadis metninin ilmine vâkif olan bir kişinin yaninda okuyarak tashih ve tahsil etmektir. Hadis ricalinin ismini ezberlemek hususunda, daha önceki hadis âlimlerinin bu sahada yaptiklari calişmalari takip etmek ye­ter de artar bile. O âlimlerin kitaplarina her bakimdan güvenilebi­lir. Müslim'in veya Buhari'nin metinlerini ezberlemek zaruri değildir. Ancak bu iki kitabi ihtiyac olduğu zaman, lâzim olan

1.cilt 188.

hadislerin bu kitaplarin neresinde olduğunu bilip, yerini muhatabina gösterebilecek kadar tahsil etmeniz yeterlidir. Hadis ilmindeki iktisâd derecesine gelince; Müslim ve Buhâri'nin yaninda sahih olan diğer hadis kitaplarini okuyup, on­larda fazla olarak bulunan hadisleri Müslim ve Buhari'ye kat­maktir. Hadis ilminde en son hadde varmak ise, bu kitaplarin dişinda kalan hadis kitaplarindan, zayif, kavi, sahih, sakim hadisleri nak­leden ve hadis ilminde bircok yollar öğreten hadis ricalinin ahva­lini, isimlerini ve vasiflarini bildiren kitaplari mütalaa etmektir. Fikih ilmine gelince, bu ilimde iktisar derecesi İmam Müzeni'nin156 Muhtasar adli eserinin muhtevasmi-ki biz o eseri Hulâsat'ul-Muhtasar adli kitabimizda tertibe koyduk-mütalâa et-% mektir. Fikih ilminde iktisâd derecesi Muhtasar isimli kitabin üc misli bir kitap okumaktir ki biz bu miktari el-Vasit miri el-Mezâhib adli kitabimizda bildirmiştik. Fikih ilminde son derece ise el-Basit isimli kitabimizi ve buna benzer uzun kitaplarda vârid olan mal­ûmatlari okumaktir.
Resim
Cevapla

“►İmam-ı Gazali◄” sayfasına dön