acakir77 kardeşimizin Abdulkadir GEYLÂNÎ Şâh SIRRu'l-ESRÂR eserinden sitemize taşıdığı bu bölümü okurken HiMMeti Şâhımdan NEFESlendik...acakir77 yazdı:İkinci Kısım : İnsanın Esfeli Sâfiline Reddi
ALLAHu Teâlâ (CC); lâhût âleminde kudsî rûhu, tam kıvâmında yarattıktan sonra, onu aşağılara göndermeyi diledi ve gönderdi. Bundan kasdı, güçlü pâdişahın katındaki doğruluk otağında, yakınlık bulmak ve ünsiyetin artmasıydı. Ki orası, evliyâ ve enbiyanın makâmıdır.
ALLAHu Teâlâ (CC) o kudsî rûhu önce, ceberût âlemine gönderdi. Berâberinde Tevhid tohumu bulunuyordu. Uğradığı âlemde onun benliğine nûrâniyet hâli emânet edildi. Ve orada bir kisve giydi.
Oradan mülk âlemine geçti. Orada kendi benliğine has HAKK’ın (CC) yarattığı kisveyi giydi. O kisvenin giydirilmesindeki murad, bu mülk âleminin yanmamasını temindi… işte bu yoğun ceseddir.
Bu kudsî rûha, giydiği ceberût kisvesi dolayısıyla, sultânî ruh, ta'bir edilir. Melekût âleminden aldığı kisve îcâbı, ona seyrânî ve revânî ruh, ta'bir edilir. Mülk âlemine nisbeti ile ona cismânî ruh, ta'bir edilir.
Bu esfel âleme gelmeden maksud, kalb ve kalıp vâsıtası ile, yakınlık ve derece kazanmaktır. Bu âleme gelecek, kalb arzına Tevhid tohumunu ekecek ve orada Tevhid ağacını bitirecek… “O ağacın aslı olduğu yerde durur” ve dalları sürur boşluğunu doldurur. Ve orada ALLAH (CC) rızâsı için, Tevhid meyveleri verir.
Ve sonra, kalb arzına, şeriat tohumu ekti. Orada şeriat ağacını büyütmeyi istedi. Ve derecelere âit meyvelerin hâsıl olmasını istiyordu.
ALLAHu Teâlâ (CC) ruhlara cesetlere gitmeyi emredince, her birine has yer ayrıldı.
Cismânî rûhun yeri etle kan arası oldu.
Kudsî rûhun yeri sırda yapıldı. Bu iki ruhtan, her birinin ayrı ayrı yerleri ve bu vücud ülkesinde metâı, kan ve ticâreti vardır. O ticâretler bol ve bereketlidir.
ALLAHu Teâlâ (CC) onları anlatırken şöyle buyurdu:
“Gizli ve âşikâre bol ve bereketli kâr ümit ederler…”
[Fatır S. A.29]
“Biz, insanların yapacağı işin özetini boynuna taktık.”
[İsra S. A.13]
...
Nasıl bir ticâret ki bu, ALışı KÂR... VERişi KÂR...
NEFES ALmak ve VERmek...
ALdığın nefesi verememek te var...
O halde her ALdığının hakkını VER!
NEFES ALmak;
BEDENin için BEYÂN BAĞın
NEFSin için HUSBÂN BAĞın
KALBin için YESCUDÂN BAĞın
RÛHun için MÎZÂN BAĞın...
ALdığını İÇine derûnuna ULFET OLarak SALL...
VERirken İÇin İÇinden DIŞa HABER SALL...
VERildi bu NEFES ENFUSe; İHSÂNından, Lutfu Fazlından, Kereminden BİL-BUL-OL-YAŞA!
VER onu ÂFÂKa; GÜL râyihayla, ZİKR u SALLât u DUÂyla hiMMet et, NEFES et KURB-ÂNa!
ÂFÂKın ENFUSe ŞEHÂDETidir NEFES!
ÂFÂKın ENFUSe TEMASSıdır NEFES!
ZÂHİR BÂTINın EL-ELe VERişidir NEFES!
ENFUSun ÂFÂKta ŞÜKRüdür NEFES!
ENFUSun ÂFÂKta SESidir NEFES!
EDEB ile AL! hiMMet ile VER!
عَلَّمَهُ الْبَيَانَ
“Allemehu'l-BEYÂN: Ona beyânı öğretti.”
(Rahmân 55/4)
الشَّمْسُ وَالْقَمَرُ بِحُسْبَانٍ
“Eş-şemsu ve'l-kameru bi HUSBÂN: Güneş ve Ay (belli) bir hesab iledir.”
(Rahmân 55/5)
وَالنَّجْمُ وَالشَّجَرُ يَسْجُدَانِ
“Ve'n-necmu ve'ş-şeceru YESCUDÂN: Bitki ve ağaç (O'na) secde etmektedirler.”
(Rahmân 55/6)
وَالسَّمَاء رَفَعَهَا وَوَضَعَ الْمِيزَانَ
“Ve's-semâe refeahâ ve vedaa'l-MİZÂN: Göğü yükseltti ve mîzânı koydu.”
(Rahmân 55/7)