KUL İHVANİ BİAT SOHBETİ

Cevapla
Kullanıcı avatarı
tamersah tarik
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 778
Kayıt: 19 Eyl 2008, 02:00

KUL İHVANİ BİAT SOHBETİ

Mesaj gönderen tamersah tarik »

Resim


Resim

Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike ve
Nebiyyike ve
Rasûlike ve
Nebiyyi'l- Ummiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve's-sahbihi ve ummetihi...
İnşae ALLAHurrahmân…

Bir şeyden bahsediyordunuz.
Salavat yapacağız ama sizin sohbetinizden sormak istediğiniz bir şey var mı Barbaros?

Barbaros:
Biat meselesini konuşuyorduk hocam.
Bugün Asiye’yle konuştum da bana dedi ki: “Ben Mekke’de, Aleviyye tarikatına biat ettim. Onun virdleri var, O virdleri çekiyorum” dedi.
“Bazen de, Morocco daki zâviyede çok saygı duyduğum başka bir şeyh var.
O şeyhin de bazı virdleri var onları da bazen çekiyorum.
Bir dağın tepesine bir sürü yol tırmanmakta, aynı zirveye, o yolların içerisinde bakıyorum, değişik çiçekler görüyorum, vahşi, değişik değişik, yabancı çiçekler çıkmış, hoşuma gidiyor, câzib geliyor bazen.
Bana diyorlar ki, senin biat etmiş olduğun tarikatın, o kişinin verdiklerini çekmen lazım, diğerlerini bırakman lazım diyorlar. Bu benim yapmış olduğum şey yanlış mı?” dedi.
Onu soruyordu.
O sırada siz de yoktunuz internet üzerinden soramadım size.
Benim anladığım biat hususunda, biat kişiye değil de “Resullullah Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize edilir” diye benim anladığım, bizim anlayış sistemimiz içerisinde.
Diğer kişiler elektriği getirir diye benim bildiğim.
Yani, “kişi kendisinden fayda gördüğü zikirleri, sürekli virdleri çektiği müddetçe, yan taraftan başka hoşuna giden vird olursa çekmemeli mi ya da şeyhine danışarak mı çekmeli?” bunun üzerine konuşuyorduk hocam.

Evet o meşhur ağacın altındaki biat.
Bu konuyu konuşalım Barbaros.
Çünkü bu en çok istismar edilen, insanların kendilerini merak ettiği, insanların da istismar edildiği bir konu.

إِنَّ الَّذِينَ يُبَايِعُونَكَ إِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللَّهَ يَدُ اللَّهِ فَوْقَ أَيْدِيهِمْ فَمَن نَّكَثَ فَإِنَّمَا يَنكُثُ عَلَى نَفْسِهِ وَمَنْ أَوْفَى بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللَّهَ فَسَيُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا
Resim---İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh(yubâyiûnallâhe), yedullâhi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsih(nefsihî), ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi ecren azîmâ(azîmen) : Şüphesiz sana biat edenler, ancak Allah'a biat etmişlerdir. Allah'ın eli, onların ellerinin üzerindedir. Şu halde, kim ahdini bozarsa, artık o, ancak kendi aleyhine ahdini bozmuş olur. Kim de Allah'a verdiği ahdine vefâ gösterirse, artık O da, ona büyük bir ecir verecektir.”
(Fetih 48/10)

لَقَدْ رَضِيَ اللَّهُ عَنِ الْمُؤْمِنِينَ إِذْ يُبَايِعُونَكَ تَحْتَ الشَّجَرَةِ فَعَلِمَ مَا فِي قُلُوبِهِمْ فَأَنزَلَ السَّكِينَةَ عَلَيْهِمْ وَأَثَابَهُمْ فَتْحًا قَرِيبًا
Resim---Lekad radiyallâhu anil mu’minîne iz yubâyiûneke tahteş şecereti fe alime mâ fî kulûbihim fe enzeles sekînete aleyhim ve esâbehum fethan karîbâ(karîben) : Andolsun, Allah, sana o ağacın altında biat ederlerken mü'minlerden razı olmuştur, kalplerinde olanı bilmiş ve böylece üzerlerine 'güven duygusu ve huzur' indirmiştir ve onlara yakın bir fethi sevap (karşılık) olarak vermiştir. .”
(Fetih 48/18)

Şimdi mesele nedir?
Biz kimiz?
İnsan nedir?
İnsan, yani varlık olarak insan, kendini ne olarak görüyor?
Nelere ihtiyaç hissediyor?
Yemek yemeye neden ihtiyaç hissediyor?
Neden inanmaya ihtiyaç hissediyor?
Neden yemek yerken, akıl bakımından söylüyorum, zararlı bir şeyleri yememeye çok dikkat ediyor.
Ateş yemiyor meselâ.
İnançta da dikkat etmesi gerekiyor.
Şimdi senin, benim, bizim yolumuz, elin parmağı kadarız ama, bizim yolumuz var.
Damarlarımız gibi, aklımız, fikrimiz, vicdanımız, kalbimiz gibi bir yolumuz var.
Bize ait yani, biz bunu tercih ediyoruz.
Bu yolda, iki değişemez mesned; Kur'ân-ı Kerim ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemdir.
Ne şeyhi, ne müridi, ne mürşidi, ne de bir şahıs hududu geçemez, geçerse doğru değildir.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemden değildir.
Biat Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem e mahsustur.
Uyulması bu denli önemlidir.
MuhaMMedî İlim, Edeb, İrfan ve Erkan bilen Ârif Kâmil İnsanlar asla insanları “biat et bana!” diyerek mecburen bağlamaz ve daima Biatın Merkezi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize yönlendirir köprü olur hasbî Hizmette İnşâallah.

Bizim ayak bastığımız yer, vücudumuzu üzerine oturttuğumuz, fikir ayağımızın tabanı gibi bastığımız temel mesned,Kur'ân-ı Kerimdir.
Bizi taşıyan Kur’ân-ı Kerim ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ise, seni de dinleriz, onu da dinleriz, bunu da dinleriz, konuşuruz, yapacağımızı yaparız.
Ama biz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Hizbullah Gönül Gemisinden inmeyiz.
İnersek neye bineriz, o ikinci alternatif; Hizbu’ş- şeytan alternatifi, Allah’ın karşısında olana, yasaklanana bineriz.
İnsan aklı kandırılmaya daha müsaiddir.
İnandırılmaya ise çok hizmet ister.
Kandırılmaya hizmet istemez, çok basitçe kandırılabilir.
Ama inandırmak için, kendinden inanacağı için onda olana inanacağı için oldukça zor.
Tıpkı bir çocuk yetiştirmek gibi uzun zaman ve dikkatli uğraşaksın.
Kandırmak istediğin çocuğun nesini kandıracaksın, herhangi bir şey dersin pat gider.
Onun için de ben diyorum, meselenin İnşae ALLAH özüne bakalım diye.
Şimdi, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemde olmayan bir şeyi kabul edersek büyük yanılgıya düşeriz.
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVANİ BİAT SOHBETİ

Mesaj gönderen simurg »

Kul İhvani yazdı:İnsan aklı kandırılmaya daha müsaiddir.
İnandırılmaya ise çok hizmet ister.
Kandırılmaya hizmet istemez, çok basitçe kandırılabilir.
Ama inandırmak için, kendinden inanacağı için onda olana inanacağı için oldukça zor.
Tıpkı bir çocuk yetiştirmek gibi uzun zaman ve dikkatli uğraşaksın.
Kandırmak istediğin çocuğun nesini kandıracaksın, herhangi bir şey dersin pat gider.


Bir bilgiyi tam anlayabilmem için, yani kendime yerleştirebilmem için,
onun bende bir örneğinin yaşanmış olması gerekiyor.
Sadece okuduğumda, kelime kelime bile ezberlesem
bu hiç kullanılabilir bir mânâ haline geçmiyor kalbimde.

Oysa benim öğrendiklerimi kullanmaya çok ihtiyacım var.
Çünkü sadece öğrenmek değil hiçbirimizin maksadı.
Öğrendiklerimizi kendimizde kolayca kullanabilmek
ve bu kullandıklarımızla inşaallah doğruyu yanlıştan ayırt ederek,
tercihlerimizi doğru olandan tarafa yapabilmek niyet ve arzusu içindeyiz.

Ve ancak böylelikle aklen, kalben rüşde erebilecek ve
inşaallah İNSAN olmak menzilimize doğru yürüyebileceğiz.

İşte bunları söyledikten sonra, şimdi yukarıdaki
canım Hocamın izah ettiği mânânın bendeki zuhura çıkmasına vesile olan misâlimi sizlerle paylaşmayı istiyorum.
Sizlerinde başka misalleriniz muhakkak vardır.

Bu satırları okuduğumda daha yeni yaşadığım bir olayla birebir irtibat olduğunu farkettim şükürler olsun.

Birkaç gün evvel kabristana gitmiştim,
Rahmeti sonsuz olsun babacığımı ziyaret etmek hasret gidermek istiyordum.
Mezarlığın sessizliğinde her ziyaretimde dünyanın bu yüzünü görüp kendime gelmek nefsime çok iyi geliyor hem.

Son ziyaretimden bu yana bir kaç ay geçmişti.
Çünkü çok istememe rağmen başka meşguliyetlerden imkan bulamamıştım.

En son gittiğimde diktiğim çiçekleri de merak ediyordum,
gerçi epey yağmurlar yağmıştı ama yeterli olmuş muydu bilmiyordum.
Çiçekler bakılmayınca hemen boyunlarını büküverirler,
solup giderler.
Susuzluğa dayanıklı bile olsalar, bu dayanıklılık susuz kalma süresi uzadıkça hiç bir işe yaramıyordu.

Mezarlıkta ben ve benimle gelen küçük yeğenimden başka kimse yoktu.
Bu da ayrı bir mesele ya, arada iki cümleyle onuda anlatıp öyle geçeyim.
Yeğenim Abdullah;
-Hala neden kimse yok?
Ben;
-Bilmiyorum oğlum.
Abdullah;
-Bizden başka kimse ölüsünü sevmiyor galiba, biz geldik bir tek.
Ben;
-Öyle deme Abdullah, bizde çok zaman gelmemiştik,
bugün biz geldik bütün ölmüş olan insanlara biz okuyacağız herkesin yerine,
başka günde bizim gelmediğimizde, başkaları bizim yerimize de okuyacak.
..

Kabrin başına gelirken yol üzerindeki hayrat çeşmesinden bir kova da su aldık,
zannediyordum ki ihtiyaç olacak,
çiçekler tamamen ölmemiştirler.
Ama yanılmışım bütün itina ile diktiğim çiçekler kupkuru birer hayalet olmuştu.
Ve ne kadar sularsam sulayayım hiç yeniden canlanmayacaklardı.
Ama bütün mezarın üstü, ektiğim çiçeklerin kuru çubuklarına inat yemyeşil yabani otlarla dolmuştu.

Hayret ettim,
bu yeşillik de neyin nesi, onları da sulayan bakıp büyüten olmadı bunca zaman
ama gür ve canlılar,
ektiğim çiçeklere ne oluyor ki, ölüyor diye düşünmekteydim.

Sonra tabii bütün güzelliklerin ve hayrın ve doğru olanın bakım ve ilgi ile yetiştiği,
ama olumsuz olan şeylerin ise her şartta hayatını sürdürebildiği,
hatta hiç gerek duyulmadıkları yerlerde, istenilmeseler bile vücud bulabildiklerini anlamaya başlamıştım.

Hocamızın sözünü ettiği gibi, akıl kandırılmaya bahane bile aramadan ikna olmaya çok müsait,
hiç güç harcamadan kandırılabiliyor, aynı yabani otlar gibi arsızca her yeri sarabiliyor bu türden duygular,
Ama bir güzelliği, bir hayrı ve inanmayı yerleştirip, yetiştirip, büyütmek için
çok hizmetler ve itina ile ilgi göstermek hatta meşrebine uygun şefkat ve muhabbeti dozunda vermek gerekiyordu.

Herşeyin ibrete dair bir karşılığı var,
kendimizde karşılığını bulabildiğimiz her mânâ ebedi yaşam buluyor kalbimizde,
ve bizi Furkan'a ulaştırmaya vasıta oluyor elhamdülillah.

Kalbimize nurlu kalbleri ile itina ile hizmet eden Ehl-i Muhabbet
Ehl-i MUHAMMED nâdide canlara teşekkürlerimiz olsun,
Rabbimize sonsuz hamd ve senamız olsun inşaallah.
Kuru topraklar gibi kalblerimize rahmetler indirip
mânâmıza nur ile yol bulduran Hocamızdan Rabbim razı olsun inşaallah.
Resul-i Ekrem Habib-i mutlak Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem efendimize sonsuz salat ve selâmımız olsun.

Âmin Âmin Yâ Muîn Celle Celâluhu!..
Kullanıcı avatarı
tamersah tarik
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 778
Kayıt: 19 Eyl 2008, 02:00

Re: KUL İHVANİ BİAT SOHBETİ

Mesaj gönderen tamersah tarik »

Biat nedir?
Biat, Arapça bir kelime.
Biat: Bağlılığını, itimadını bildirmek. Birisinin hakemliğini veya hükümdarlığını kabul etmek. El tutarak bağlılığını alenen izhar etmek. Bağlılığını tazelemek. Rey vermektir.
Temeli, Biat-ı Rıdvan dediğimiz, rıza bulanların biatı.
Fetih Sûresi 18.inci âyetinde zikri geçen, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme bağlılıklarını bildiren sahabelerin biatlarıdır. 1400 veya daha fazla olduğu bildirilir.
Bu cemaata Ashab-ı Rıdvan da denir.

Biat için anlatılan sağlam kaynaklardan haberler;

Milâdî 628 yılında Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ve 1400 kadar Sahabesi, Kâbe’yi ziyaret etmek için Medine’den yola çıktılar.
Niyetleri sadece Kâbe’yi ziyaret olduğu için yanlarına sadece “yolcu kılıcı” denilen silâhları aldılar. Fakat Mekke’li müşrikler bu yolculuğu öğrenince Müslümanları Mekke’ye sokmamaya karar verirler.

Bunun üzerine niyetlerinin barış olduğunu anlatmak için Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem , Hırâş bin Ümeyye’yi elçi olarak gönderdi.
Mekkeliler gönderilen elçiye çok kötü davrandılar ve öldürmeye kalkıştılar.

Bunun üzerine Mekke’de birçok akrabası bulunan Hz. Osman elçi olarak gönderildi.
Mekkeliler Hz. Osman’a (r.a.) çok iyi davrandılar ve tek başına ziyaret edebileceğini söylediler.
Hz. Osman (r.a.), “Hz. Peygamber tavaf etmeden ben asla tavaf etmem” deyince Mekkeliler öfkelendi ve Hz. Osman’ı (r.a.) Mekke’de alıkoydular. Bu arada Hz. Osman’ın (r.a.) şehit edildiği söylentileri Müslümanlara kadar ulaştı. Bunun üzerine Resûlullah, Bey’atü’r-Rıdvân (Rıdvân Biatı) ile Müslümanların Kureyşlilere karşı kanlarının son damlasına kadar çarpışacaklarına dair söz aldı.

Bu arada müşriklerden de birkaç elçi daha gelip gitti.
Fakat hiçbirinde de antlaşma ve sulh için kesin bir netîce elde edilemediğinden, bu defâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem,
Osmân radıyallâhu anh’ı Mekke’ye, müşriklerle görüşüp meseleyi halletmesi için gönderdi ve ona:
“Kureyşlilere git! Onlara haber ver ki, biz buraya hiç kimse ile çarpışmak için gelmedik! Biz ancak şu Beytullâh’ı ziyâret için, onun haremliğine riâyet ve tâzîm ederek geldik. Yanımızdaki kurbanlık develeri kesecek ve döneceğiz! Sonra onları İslâm’a da dâvet et!” buyurdu.
Aynı zamanda oradaki erkek-kadın bütün mü’minlerle görüşmesini, Mekke’nin yakında fethedileceğini müjdelemesini, Allâh Teâlâ’nın dînine yardımcı olduğunu, Mekke’de îmânın açığa vurulacağı günün yaklaştığını haber vermesini de emir buyurdu.
(İbn-i Sa’d, II, 97; İbn-i Kayyım, III, 290)

Hazret-i Osmân radıyallâhu anh, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin emri gereğince hemen hareket ederek Mekke’ye gitti.
Müşriklere, niyetlerinin umre yapıp dönmek olduğunu anlattı.
Müşrikler buna rağmen yine de izin vermediler. Hazret-i Osmân’ı göz hapsinde tutarak:
“İstiyorsan sen tavâf edebilirsin!..” dediler.
Fakat kendisini Allâh’a ve Rasûlü’ne adamış olan mübârek sahâbî Hazret-i Osmân radıyallâhu anh:
“Hazret-i Peygamber Kâbe’yi tavâf etmedikçe ben de edemem! Ben Beytullâh’ı, ancak O’nun arkasında ziyâret ederim…” diyerek Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ’e olan sadâkatini bildirdi.
(İ.Ahmed, Müsned, IV, 324)

Osmân radıyallâhu anh’ın geri dönüşü gecikince, hakkında, öldürüldüğü şâyiası çıktı.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kendisini temsîl eden elçisi Hazret-i Osmân’ın ölüm ihtimâli üzerine derhâl ashâbını toplayıp:
“Anlaşılan müşriklerle vuruşmadıkça buradan ayrılamayacağız!” buyurdu.
(İbn-i Hişâm, III, 364)
Ardından, Allâh yolunda canlarını fedâ etmek için bütün ashâbdan bey’at istedi.
Kadın-erkek bütün mü’minler:
“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin gönlünde ne murâdı varsa, onun üzerine bey’at ediyorum.” diyerek Rasûlullâh’ın bu arzusunu seve seve yerine getirdiler.
(Vâkıdî, II, 603)
Mü’minler, Allâh yolunda ölünceye kadar savaşmaya söz verdiler.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in mübârek ellerini tutarak bey’at ettiler.
Bey’atin sonunda Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bir eliyle diğer elini tutarak:
Resim---“–Bu da Osmân’ın bey’atidir!” buyurmak sûretiyle Osmân -radıyallâhu anh-’a olan îtimâd ve muhabbetini, fiilî olarak izhâr ettiler.
(Buhârî, Ashâbu’n-Nebî, 7)

Bir ağacın altında yapılan bu bey’ate, “Bey’atü’r-Rıdvân” ya da “Hudeybiye Bey’ati” denildi.
O gün bir münâfık hâriç bütün ashâb bey’at etmişti.
Bu bey’at, ashâb-ı kirâmın, Cenâb-ı Hakk’ın yüce rızâsını kazanmalarına vesîle oldu.

Bu biata katılan 1400’e yakın sahabenin adı İslâm tarihinde “Ashab-ı Rıdvân” olarak geçmektedir. Mekke’nin 17 km. batısında bulunan Hadbâ adlı ağacın altında yapılan bu biata katılan sahabeler Fetih sûresinin 18. âyetinde şöyle anlatılmaktadır:

لَقَدْ رَضِيَ اللَّهُ عَنِ الْمُؤْمِنِينَ إِذْ يُبَايِعُونَكَ تَحْتَ الشَّجَرَةِ فَعَلِمَ مَا فِي قُلُوبِهِمْ فَأَنزَلَ السَّكِينَةَ عَلَيْهِمْ وَأَثَابَهُمْ فَتْحًا قَرِيبًا
Resim---Lekad radiyallâhu anil mu’minîne iz yubâyiûneke tahteş şecereti fe alime mâ fî kulûbihim fe enzeles sekînete aleyhim ve esâbehum fethan karîbâ(karîben) : Andolsun, Allah, sana o ağacın altında biat ederlerken mü'minlerden razı olmuştur, kalplerinde olanı bilmiş ve böylece üzerlerine 'güven duygusu ve huzur' indirmiştir ve onlara yakın bir fethi sevap (karşılık) olarak vermiştir. .”
(Fetih 48/18)
Resim
Kullanıcı avatarı
tamersah tarik
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 778
Kayıt: 19 Eyl 2008, 02:00

Re: KUL İHVANİ BİAT SOHBETİ

Mesaj gönderen tamersah tarik »

Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi ve sellem bir gün Hazret-i Hafsa vâlidemizin yanında:
İnşâallâh ağacın altında bey’at eden Ashâb-ı Şecere’den hiç kimse cehenneme girmeyecek!” buyurdular.
Bu söz üzerine aklına bir soru takılan Hafsa Vâlidemiz:
Peki yâ Rasûlallâh! Cenâb-ı Hakk:

وَإِن مِّنكُمْ إِلَّا وَارِدُهَا كَانَ عَلَى رَبِّكَ حَتْمًا مَّقْضِيًّا
Resim---Ve in minkum illâ vâriduhâ, kâne alâ rabbike hatmen makdıyyâ(makdıyyen): “İçinizden, oraya uğramayacak hiçbir kimse yoktur. Bu, Rabbin için kesinleşmiş bir hükümdür.”
(Meryem 19/71)

Buyuruyor bu nasıl olacak?” dedi.
Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi ve sellem:
Allâh Teâlâ şöyle de buyurdu.” buyurarak bir sonraki âyeti okudu:

ثُمَّ نُنَجِّي الَّذِينَ اتَّقَوا وَّنَذَرُ الظَّالِمِينَ فِيهَا جِثِيًّا
Resim---Summe nuneccîllezînettekav ve nezeruz zâlimîne fîhâ cisiyyâ(cisiyyen): Sonra biz, Allah'tan sakınanları kurtarırız; zalimleri de diz üstü çökmüş olarak orada bırakırız.
(Meryem 19/72)

Akabinde de buradaki “Cehenneme varmak”tan maksadın, sırattan geçerken cehennemin yanından geçmek olduğunu, yoksa içine girmek mânâsına gelmediğini açıkladı.
(Müslim, Fedâilü’s-Sahâbe, 163)

Resim---Hazret-i Câbir radıyallâhu anh anlatıyor:
“Hudeybiye günü insanlar susadı ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’e geldiler.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in önünde deriden îmâl edilmiş bir su kabı vardı.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem abdest aldı.
Halk ona doğru sokuldu. Bunun üzerine:
«Neyiniz var?» diye sordu.
«Abdest almak ve içmek için önünüzdekinden başka suyumuz kalmadı.» dediler.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem derhâl ellerini kaba koydu.
Derken parmaklarının arasından su kaynamaya başladı, tıpkı pınarların kaynaması gibiydi. Hepimiz ondan içtik ve abdest aldık.”
Câbir radıyallâhu anh’ya:
“O gün kaç kişiydiniz?” diye soruldu:
“Eğer yüz bin kişi de olsak su yetecekti, fakat biz, bin beş yüz kişi idik!” cevâbını verdi.

(Buhârî, Menâkıb, 25)

İşin aslı budur ve biyat, Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi ve sellemle yapılır.

İlk biat ise ilk başlarda daha hiçbir şey yok ortada.
Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi ve sellem Mekke’de sıkışmış, bir yol açılacak ama hiç kimseyi tanımıyor.
Eğer, kendisinin Medine’de dayıları falan var ama irtibat çok zayıf.
Mekke’deyse kendi öz amcaları taşa tutuyor, yalnız kalmış.
Bu haldeyken, 6 kişi Biat Mescidi diye bir yer var, ben gittim gördüm tâbi defâlarca.
Mekke’ye 17 km. dışarıda bir yerdir.
Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi ve sellem orada buluşuyor 6 kişiyle. “Beni canınız gibi koruyacak mısınız, yapacak mısınız”.
6 kişi bir başka gün bunu hazırlayabilirim, şu anda kafadan konuşmak istemiyorum. 6 kişi çok önemli.
Bu altı yüz, Kabe nin altı yüzü gibi, 6 kişi dediler ki:
Yâ Resulallah sen gelirsin de, malımızla, canımızla her şeyimizle seni koruruz. Biz inanıyoruz sen Allah’ın Resûlusun”.
Birinci Rıdvan birinci rıza, Radiyeten bu.
İkinci sefer bir yıl sonra bu 6 kişi, 6 kişi getirdi 12 kişi oldu.
Bu da Merziyeten, Biat-ı Rıdvan dendi.

Bu kimseler, Medine’de söz sahibi insanlardı.
Geriye kim kalıyor, Yahudiler kalıyordu.
Yahudilerse daha Mekke’de bile ortaya çıkmamışlardı, bekliyorlardı.
Biat, bu tâbi 12 kişiyle başladı, ama zamanla çok arttı. Birinci yıl 6 kişi, ikinci yıl esas biat edenler bunlar yani kan veririz diyenler. Bunun başka anlamları da vardır ve bu biat eden kişilerin sonraki hayatlarında da Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi ve sellem hayatında önemli yerleri vardır.
Bu ayrı bir konudur biat.
Biat şartları da; ALLAH celle celâluhu’ya hiçbir şeyi eş ve ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, kimseye iftira etmemek, hiçbir hayırlı işe karşı çıkmamak.
Bu genel biat ve kadınlara da “ırzınıza da sahib çıkacaksınız, bana sahib çıkmak üzere biat alıyorum sizden” buyurmuştur.

Bu 12 kişi:

1- Es'ad bin Zürare
2- Avf bin Haris
3- Muaz bin Haris
4- Rafı bin Mâlik
5- Zekvan bin Abdilkays
6- Ubade bin Samıt (meşhur sahabe)
7- Yezid bin Sa'lebe
8- Abbas bin Ubade
9-Ukbe bin Âmir
10-Kutbe bin Âmir
11- Ebu'l-Haysem Mâlik bin Teyyihan
12- Uyeym bin Sadie radiyallahu anhum.


Olmak üzere, bunlar temel taşı oldular. Gözükmeyen taşlar. Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi ve sellem: “Gel biz seni koruruz” yani: “Mekke’den çıkıp bizim oraya gelebilirsin” diyen.
Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi ve sellem: “Bana emredildiği zaman geleceğim” buyurdu.
Ama 1 yıl daha beklemesi gerekti.
Onlar 1 yıl sonra kendi hacları için geldiklerinde, Arafat’a geçerken, yollarına Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem çıkıyor.
Şimdiki Biat Mescidi’nin olduğu, orada bir ağacın altında buluşuyorlar.
Ve ellerini ellerinin üzerine koyarak ve Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi ve sellem de hepsinin elinin üzerine elini koyarak, 6 kişide 12 el vardır biliyorsunuz, ellerini koyuyor ve diyor ki:
Her sorumluluğu üzerlerine aldılar” önemli olan bu.
İslam’da biat başka şey, Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi ve sellem verilen o ilk biat…

إِنَّ الَّذِينَ يُبَايِعُونَكَ إِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللَّهَ يَدُ اللَّهِ فَوْقَ أَيْدِيهِمْ فَمَن نَّكَثَ فَإِنَّمَا يَنكُثُ عَلَى نَفْسِهِ وَمَنْ أَوْفَى بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللَّهَ فَسَيُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا
Resim---İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh(yubâyiûnallâhe), yedullâhi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsih(nefsihî), ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi ecren azîmâ(azîmen) : Şüphesiz sana biat edenler, ancak Allah'a biat etmişlerdir. Allah'ın eli, onların ellerinin üzerindedir. Şu halde, kim ahdini bozarsa, artık o, ancak kendi aleyhine ahdini bozmuş olur. Kim de Allah'a verdiği ahdine vefâ gösterirse, artık O da, ona büyük bir ecir verecektir.”
(Fetih 48/10)

Bakın Allah Zülcelalİnnellezîne” onlar yok mu onlar, “yübâyiûneke” sana biat edenler, tâbi olanlar yok mu.
Buradaki biatın temeli nedir?
Tâbi oluş nedir?
Bağa fiilidir tâbi oluş. Ayan-ı sabite BİLE-liğidir.
Tıpkı elektrik direklerinin birbirine ellerle bağlandığı gibi bağlanıştır.
Ondaki cereyan ondaki cereyandır, can candır.
Bu çok önemli bir âyettir bu.
İnnellezîne yübâyiûneke innemâ yübâyiûnallah
Sana biat edenler aslında doğrudan ALLAH celle celâluhu’ya ettiler.
Çünkü ResulAllah tır. Resul, “Allah” değildir hâşâ Resulullah’dır. Resulsuz bir Allah yoktur, Kur'ân-ı Kerim yoktur, din yoktur. Onun için Allah-u Zülcelal, sana biat edenler, “ben biat ettim sen kabul ettin” değildir.
Biat ettim, Allah’ı kabul ettim.
Ne demektir Allah’ı kabul ettim?.
Konuşmakla farklı şey bunlar.
İşte bu biatı yaptıklarında Allah Zülcelal buyuyor ki: “Şüphesiz ki sana biat edenler innemâ şüphesiz olan bir şey varsa o da şudur ki, yübâyiûnallah, Onlar ALLAH celle celâluhu’ya biat ettiler. Yedullahi fevka eydîhim, Allah’ın eli onların eli üzerinde oldu.”
Nasıl oldu?”
Sana biat ettikleri zaman, ALLAH celle celâluhu’ya biat ettiler.
Allah’ın eli senin elinin üzerinde, yedullah, buradaki yed, biliyorsunuz, çok ağır bir sıkıntımız var insanların.
Öyle ki bu devirde insanlar, putperest gibi adeta ve illa şeklen ister.
Bu insan yapısında vardır.
İnsan nefsi görmeye bağlıdır.
Bedenî temas etmeye bağlıdır.
Temas etmediği bir şeyi beden asla anlamış sayılmaz.
Ama gözlerini yumsun, ne yaparsa yapsın elleriyle dokunsun. Temas beden için bir numaradır.
temassız ne haz duyar, ne de nefret duyar, hiçbir şey.
Temas bu kadar önemli beden için. İnşae ALLAH gireceğiz.

لَّا يَمَسُّهُ إِلَّا الْمُطَهَّرُونَ
Resim---Lâ yemessuhû illel mutahherûn (mutahherûne) : Ona, temizlenip arınmış olanlardan başkası dokunamaz.”
(Vâkıa 56/79)

Lâ yemessuhû illel mutahherûn
Temas etmesin mutahharun olmayanlar. Ne demek?
Temas edemez” diyor.
Yani, “Hocam fişi prize soktum.”
Soktun fakat, fiş paslı temas etmiyor.
Onun için de prizdeki cereyan buraya geçmiyor. Makine çalışmıyor.
Temas etmek onu oraya koymak değil, temas etmek; iki canı bir can etmek.
Bunu Allahu Zülcelal ne güzel buyuruyor.
Öyle bir temastır ki buradaki temas, elleri ellerinin üzerinde. Allahu Zülcelal ve Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi ve sellem buna ihtiyacı yok.
Ama ne buyuruyor bak, “elleri ellerinin üzerinde.''
En hassas parmak uçlarına üst üste koyuyor fevke eydihim favkında, fevk ve taht çok önemli kelimelerdir.
Cennatin tecri min tahtihel enhara halidina fîha.
Cennetin altından ırmaklar, cennetin altı mı olur.
Meryemin altından bir ses?
Bu taht ne biçim bir taht bu.
Bunları zaman içinde incelememiz gerekiyor.
Fevk de öyledir. Alâ var, Alâ ne demek…
Bak şimdi elimdeki çay bardağı masanın üzerinde, Alâ.
Fevk nedir o zaman?
Niye alâ demiyor da fevk diyor, onu diyorum.
Allah’ın Eli onların elinin fevkinde.
Ve men nekese” kim bu biatında noksanlık yaparsa, noksanlık ederse, “innemâ yenküsü alâ nefsihî” bu ancak ve ancak kendi nefsi için noksanlık yapar.
Ne ALLAH celle celâluhu’ya ne Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi ve sellem ne de bir kişiye zarar veremez.

Aziz ALLAH celle celâluhu İstanbul’da ezan okunmakta.
Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedu enne muhammaden abdühü ve rasuluhu.
La ilâhe İllallahu’l- melikül hakku’l- mubîn
Muhammaden rasûlullahu’l-sadıku’l- va’du’l- Emîn..


Zâhir ve Bâtın O’dur. Küllî şey O’nundur. Daha doğrusu O’nun Nurudur.
Ve Mubîndir. Bina eden O’dur. Beyan eden de O’dur.
Hem bina etmiştir, inşaat gibi.

hayyalessalah… hayyalessalah…
Vela havle vela kuvvete illa billahil aliyil azim.


Haydi salaha edin. Salaha gelin. Salah olarak, Salahu O’nun olana sahib çıkmaktır.
Elin, ayağın, kafan, aklın, fikrin, düşüncelerin dahi O’nundur. O’nun olana sahib çıkabiliyor musun şu BUZluğun geçinceye SU Oluncaya kadar Barbaros?
Yani, BUZ-un üzerine istediğini yaz “SUyum!” de, ama eridiğinde göreceksin ki yazdıkların da boşaymış.
BUZ, SU, BUHAR BULUTun formulune inene kadar tekemmül.
Bu işlerde güç-kuvvet ve potansiyel havl ancak ve ancak Azîm olan ALLAH celle celâluhu’ya mahsustur O’na sığın ve iste!

Hayyalelfelah… Hayyalelfelah…
Vela havle vela kuvvete illa billahil aliyil azim.


Haydi dirilmeye gel. Felehu O’nun olan senin içindedir.
Adres senin içinde, Yol senin içinde. Yolcu, Yoldaş, Yolluk tümü senin içindedir ve şah damarından yakın olandır.

Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedîn abdike ve nebîyyike ve Resûlike ve Nebîyyûl-ümmîyyi ve alâ âlihi ves-sahbihi ve Ehl-i Beytihi..
Allahumme Rebbe hazihi'd-da'veti't-tamme. Vesselatil kâimeti ati Muhammedenil vesilete vel fazilete ved-dereceter-refîate. vebashu makamen Mahmudenillezi veadteh. İnneke lâ tühlifü'l-mîâd birahmetike erhamerrahimin birahmetike erhamerrahimin erhamne Yâ Rabbi..


Allah’ım, şu Medine Merkezinde, Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi ve sellem yüreğinden okunan, her AN okunan, bitmeyen tükenmeyen tüm vakitlerin ezanını bir ezanla okuyan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem in bu ezanını bu dâvetini TAMMlamamlamıza yardım et!…
Nurullaha sahib çıkış, ezan ALLAH celle celâluhu adına sahib çıkıştır NUN’a.
Ezan budur. Âna sahibliktir. Küllî şey Nurullahtır.
Allahu Nurussemavatıvelard” dediğin ÂNdır.
İşte bu, bunu tamamla.
Salaten kaime SALLımızı ayağa kaldır. Sall nedir?
Ölünün Sal’ıdır. Bir de nedir, ASLa gidiştir, SILAya gidiştir, ikisi de aynıdır aslında.
İşte bunu kıyam ettir. Ayağa kaldır. Doğru olsun.
Dosdoğru olsun. İşe yarasın.
Bizim SALL’ımızı çay gibi içelim, ekmek gibi yiyelim, burada yiyelim öbür tarafa hayal kurmayalım.
Öyle miydi böyle miydi değil, ne göreceksek burada görelim yaşayalım.
Yani İlim, İrade, İdrak ve İştirakı burada yapalım.
Çünkü burası Ez Zâhir bölgesidir.
ALLAH celle celâluhu için en kıymetli şehâdet âlemidir.
Rüyada ALLAH celle celâluhu’ya şahid olunmaz.
Mahşerde ALLAH celle celâluhu’ya şâhid olunmaz.
Nasıl ve kime şâhid olacaksın.
Burada imtihan olur, burada şâhidlik olur.
Onun için de Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem MuhaMMediyeti portakal kabuğu gibidir. İşi içinde CEM’ eder.
Yumurtanın kabuğu gibidir. Sarısı, beyazı, dölü, döşeği hep içindedir.
MuhaMMediyet; 3 MİM. Ve bir de kendi içindeki “Hamd”ı saklar 4 MİM’lidir.
4 başı mâmurdur MuhaMMediyetin.
Sebeb; çünkü Ez-zâhir esmasının mazharıdır.
Allahu Nurussemavatıvelard.
Yani, “En iğrenç dediğin şey de, gübre de Allah’ın Nurudur” demediğin sürece nedir, bu âyete göre zâten kâfirdir.
İnsan-akıl-nefs, bu ZÂHİR ÂLEMde kader zuhurat imkanlarıyla imtihan olmaktadır.
Bu âyeti unutmamalyız, Allahu Nurussemavatıvelard.
Yerde, gökte ne gördüysek Allah’ın Nurudur.

Kim ki noksanlık yaparsa kendisine yapar. Ve men evfâ, kim vefâ gösterirse; bimâ ahede, ahdinden dolayı vefâ gösterirse; aleyhullah, kendi lehinedir.
Aleyhe Arapçada öyle bir kelimedir ki lehine diye bir kelime yoktur Arapçada.
Aleyhe dedim mi kötülüğüne anlamaktayız.
Oysa ceza gibidir bu da iki yönlüdür.
İyilik ya da kötülük kendi üzerinedir diye konuşulur Arapçada. Buradaki âyette de meselâ aleyhi, onadır yani kendinedir.
Ama Türkçe olarak tercüme edersek yanılırız.
Çoğu da öyle yapar zâten bilmeyenler.
Ahede Rasulullah, Allah’ a ahdettiydi ya, bu vefâsını yaparsa ALLAH celle celâluhu’ya yapmıştır.
Noksanlığı kendisine yaptı dikkat edin.
Ama vefâsında durursa, ALLAH celle celâluhu’ya verdiği ahdinde durur.
feseyü'tîhi, Allah ona ita’ eder. İhsan buyurur. Neyi?
ecran azîmâ. Öyle bir “cerr” verir ki, kıyamete çeker onu.
Allah bir insan aklının, fikrinin, vicdanının hesap edemeyeceği; hayran kaldım falan diyoruz ya, bunlar rüyada konuşulan laflardır.
ALLAH celle celâluhu’ya karşı duyulan hazz karşısında..
Allah’la oluşun ne demek olduğunu, bunun neden hesaba kitaba girmediğini, bunun neden cennetle, yemeyle, içmeyle, şununla bununla anlatılmaya çalışıldığını..

İnsan, azameti bilmediği, sûreti-sîreti bilmediği sürece hep yanılacaktır.
Birisi size diyor ki, işte laptopta şunları görürsün, bunları görürsün konuşursun.
Barbaros bir sürü yazıyor çiziyor öbürü okuyur veya dinliyor. Ama burada ne oluyor, Barbaros taa Basildon’ da konuşuyor, ben burada konuşuyorum, görüşüyoruz.
Görüntü bile alıyoruz.
Demek istiyorum ki yani, hakiki hazz budur, iştirak.
Şah damarından yakın ola RABBu’l- âlemin ile ben kontak kuramadım ki.
Kuramadım yani, işin garip tarafı bu, ALLAH celle celâluhu doğru buyuruyor, ben kuramadım.
ALLAH celle celâluhu hâşâ oyun oynamıyor, bilmece bulmaca yapmıyor.
Ama bizler yapıyoruz.. Onun için kötülükler nefsimizden, hayır ALLAH celle celâluhu’dan.
Çünkü kendi yaratıp, kötülük etmez hâşâ El Âdil ALLAH celle celâluhu.
İnsan bile yaptığı resmi yırtmaz.
İnsan yırtmazken hâşâ ALLAH celle celâluhu, kendi yarattığını yok etmez zulmetmez.
Bir imtihana soktuğu açık.
Kendi İlahlığına vasıf veriyor.
Bütün esmalarını yüklüyor, “halifemsin” buyuruyor.
Eğer sınırları biraz genişletse vallahi insanlar mezar akpılarını kapatırlar da ALLAH celle celâluhu’ya inanan kalmaz.
Ecren azima burada, Rububiyet cem’iyetine CERR-ÇEKiştir. Rabbanî insan, Rasulî insan. Özel insan..
Öyle derdi sohbetlerinde Siirtli Hocam “bu bizim tezimiz” derdi. İştirak o ki, bana yüz kere “çay içer misin?” diyeceğine, bir kere içir!.
Hiç konuşmamıza bile gerek yok, içtiğim her yudum çay, hücrelerimde, her hücrem çaydır.
Elektrik var ampul ışıldıyor, yanıyor. “Ben yanıyorum!” diyor Keban!.
Bunu Anlayan Ampul diyor ki: “Ben de Keban’ım. Keban bende ben Keban’da!” diyor.
İşte yubadiune bu. Biat budur, ellerini koyuyorlar.
Fevki eydihim buyuruyor ALLAH celle celâluhu.
Bunlar böyle aldılar ilâhi buyruğu, Rabbanî insan, Rasulî insan. Özel insan...
Nasıl oldular?
Nasıl mı oldular?
Elleri Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem in ve de ALLAH celle celâluhu’nun BİLElik ELİnin üzerinde olunca-SALL vuslatını fiilen YAŞAyınca “Ben Keban’da Keban bende veya Suyun Testisi BUZdan!” oluverir İnşâallah
Resim
Kullanıcı avatarı
tamersah tarik
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 778
Kayıt: 19 Eyl 2008, 02:00

Re: KUL İHVANİ BİAT SOHBETİ

Mesaj gönderen tamersah tarik »

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in bir tek dini vardır, İslam dinidir.
Allah katında din İslamdır.

إِنَّ الدِّينَ عِندَ اللّهِ الإِسْلاَمُ وَمَا اخْتَلَفَ الَّذِينَ أُوْتُواْ الْكِتَابَ إِلاَّ مِن بَعْدِ مَا جَاءهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ وَمَن يَكْفُرْ بِآيَاتِ اللّهِ فَإِنَّ اللّهِ سَرِيعُ الْحِسَابِ
Resim---“İnned dîne indâllâhil islâm(islâmu), ve mahtelefellezîne ûtûl kitâbe illâ min ba’di mâ câehumulılmu bagyen beynehum, ve men yekfur bi âyâtillâhi fe innallâhe serîul hısâb(hısâbı): Hiç şüphesiz din, Allah katında İslam'dır. Kitap verilenler, ancak kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki "kıskançlık ve hakka başkaldırma" (bağy) yüzünden ayrılığa düştüler. Kim Allah'ın ayetlerini inkâr ederse, (bilsin ki) gerçekten Allah, hesabı pek çabuk görendir.”
(Âl-i İmrân 3/19)

Beden terbiyesi, Şeriat-ı MuhaMMedîyye, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin inancıdır. Ana inançtır, imandır.
Nefis Tezkiyesi, Tarıkat-ı MuhaMMedîyye Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin amelleridir, fiiliyatıdır, işlemesidir.
Kalbin Tasfiyesi, Mârifet-i MuhaMMedîyye, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemin Ahlâkıdır, Sünnet tarzıdır.
Ruhun Tecliyesi, Hakikat-ı MuhaMMedîyye, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemin Ahvâlidir, halleridir.

Sünnet; Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in tüm hayatıdır.
Tarikat; nereye nasıl yürüyeceğinden ibarettir.
Tarikat şunun bunun devleti değildir, kimsenin egemenliği değildir.
Şeriat-ı Garra Yoluna, kimsenin koyacak bir şeyi yoktur, eksiltecek bir şeyi de yoktur.
Güzel bir şey yapacaksa “Hasbî Hizmetçi” olarak yapmalıdır. Mübarek denilen dedirten insan olarak değil.
Eğer öyle bir özellik bulabiliyorsak, biz ellerimiz birbirine bağlı, ellerimizde ALLAH celle celâluhunun eli olduğu için zâten Allah’ın Nuru hepimizde olur, şahsa münhasır olmaz.
Onun için Barbaros ta 100 litre zemzem bidonu var, benim de 2 litrelik kabım var.
İşte göbek bağı gibi gönül bağı kuruluverdi mi, senin 2 litrelik kabını beş dakikada doldurur seviyeniz aynı olur, BİLEşik Kaplarda. Hepsini Seviyeler BİZ BİR-İZlik…
Gözler Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in gözü keser. Gönüller O’nun gönlü keser.
Kaderler yine yerlerindedir.
Ne fark eder. Benim ampulüm ahırdaysa ineklerin arasında inekleri gösterir.
Meyhânedeyse meyhâneyi gösterir, ne ettiklerin görürler.
Mekke’deyse Kâbe’yi gösterir.
Önemli olan direk dikilen yerde, yatılan yerde, kaderde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Hzimetinde olabilmektir ve içindeki Nurullah olması gerekir.
Elin Allah’ın eli olması gerekir.
Dine girmiş gibi “şu şeyhe biat ettim!” ne demek.
Allah’a biat edilmez. Allah’a kulluk edilir.
Biat kelimesi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem içindir başkasına nasıl kullanırsın?.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem için hâşâ, 1400 sene önce öldü gitti diyorsan Rahmetellilâlemin gitti demek! Rahmetsiz mi Kaldık!?
Bunu bilebilirsin bilmeyebilirsin.
Cahil bilse ne, bilmese ne. Cahil değil mi. Cahil!.
Yoksa yapar mı bunu.
ALLAH celle celâluhu hayy, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hayy, Kur'ân-ı Kerim hayy, Şâhidler-Şehidler hayy, Ehl-i Beyt aleyhumusselâm hayy.
Hayy değil diyenler de Kim?

صُمٌّ بُكْمٌ عُمْيٌ فَهُمْ لاَ يَرْجِعُونَ
Resim---“Summun bukmun umyun fe hum lâ yerciûn(yerciûne): Onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir. Bu sebeple onlar geri dönemezler.
(Bakara 2/18)

İşte bu boş konuşan kimseler.
Bir tarikat furyası, felaket şekilde insanları sürüklüyor.
İnsanlar susuz, insanlar yangında yanıyor, bir su gördüm mü atlıyor.
Bir zaman görmüştük, Ankara yolunda asit tankeri çarpıştı bir tırla, yağmur yağarken asit döküldü.
Derken otobüs geldi çarptı yangın çıktı içinde insanlar camları kırarak atladılar asit göllerine su sanıp atladılar.
Neden, su zannetti çünkü yağmur yağıyordu.

Şunu demek istiyorum, Allah’a susuz insanlar olabilir.
Onları cahillik ateşine çekmenin bir yararı yoktur.
Çekeceksen Rahmetenlilâlemin Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme çek!.
Ve o zaman zâten sen, ben, biz, ayak izleri oluruz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in.
BİZ BİR OL”uruz da ayak izi olarak BİZ oluruz.
Sana bana basan, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’ i bulur. Biz kalırız yine burda başkası da bassın diye.
İşte bunu, biz böyle anlıyoruz.

Siirtli Hocamdan defalarca duydum.
Neden bahsediyorsun derdi insanda yüz olur. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in karşısında: “Ben mürşid oldum!” falan da ne demek?!” derdi.
Mürşid oldun. Hay hay ne olacak sanki hepiniz benim mürşidim olun beni irşad edecekseniz edin.
Ama bu vasfı kullanarak, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i es geçip laf olsun diye: “severiz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i”
Şu cübbeli cübbesiz profesörler var ya, “Kur'ân-ı Kerimden aldığım mesaja göre” diyor ya, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i sollayıp da.
Bunlar doğrudan doğruya Firavun’u dahi hayrette bırakacak küfürlerdir.
Ben şiddetle karşıyım.
Çünkü insanların üzülmesini asla istemem ve kandırılmasını hiç istemem.
En son tamersah tarik tarafından 26 Eyl 2011, 08:47 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
tamersah tarik
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 778
Kayıt: 19 Eyl 2008, 02:00

Re: KUL İHVANİ BİAT SOHBETİ

Mesaj gönderen tamersah tarik »

Biat dediğimiz şey Muhammed aleyhisselama bağlılığı, itimadı bildirmek.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’ in hükmünü ve hükümdarlığını, yani risalet anlamında söylüyorum kabul etmek. Bunu alenen ikrar etmek.
Canını onun yolunda kullanmak, yanında kullanmak.
Bu hilafet döneminde hemen ortaya çıkan bir fitne haline dönüşüverdi zâten.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem’e biat, İslama biattır.
Bununla ilgili çok ilginçlikler vardır, çok.
Ömer radiyallahu anhu, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemsünnetleri evinizde kılın!” buyuruyor.
Teravih namazını ilk defa mescidde kılmayı başlattığında “bu biat değil mi?” dendiğinde “biat ama biat-ı hasen diyor. Güzel bir biat.”
Güzel bir biat tabi de, onu o kadar çok şeye götürdüler ki, altından mescitler yapmaya şeyhlerinin adına. Altın kaplama.
Açlıktan ölen insanlar varken ülkelerinde, ondan bahsediyorum.
Açlık ölümü çok olan ülkelerde, şeyhlerinin adına yapılmış altın yaldızlı mescitler var.
Aynı yerde ne diyor adam ezanı hoparlör ile okumaya biattır demekte.
Allah’tan kork. Ezanı hoparlör ile oku da dağlar dinlesin, fakat şu altını aça ver aça, aça!.
Öyle bir akılsızca işler demek istiyorum.
Yani biz o konulara girmiyoruz.
Ancak bizim bildiğimizi; Asiye bizi dinlemez.
Asiye bağlı olduğu ip kadar gelir Barbaros.
Afedersin bir atı zikkelersin bir yere, 5 metreyse 5 metrelik bir daire çizer bu. 50 metre ise 50 metrelik daire çizer, 500 ise 500 metre, sonra bir adım gidemez.

Onun için MuhaMMedîler zikkelenmez.
MuhaMMedîler bağlanmaz.
MuhaMMedîler Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yüreğinde bağsız bağlıdırlar zâten.
İp bağı değildir, gül bağı gönül bağıdır.
Onun için halka karışmak ciddi bir tehlikedir.
Ama bizim halkla işimiz yok.
En son tamersah tarik tarafından 26 Eyl 2011, 08:48 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
tamersah tarik
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 778
Kayıt: 19 Eyl 2008, 02:00

Re: KUL İHVANİ BİAT SOHBETİ

Mesaj gönderen tamersah tarik »

Bizim de elbette Tarikat-ı MuhaMMedîyyemiz var, bizim de derslerimiz var.
Hadis var, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem in mübarek dudaklarından döktüğü harflerdir onlar.
Aslı astarı neyse o. Aslı astarı nedir?
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in buyurduğu.
Efendim, 70 tane istiğfar ederdi.
Bir tespih kadar şu salavatı getirmiştir, şu hadislerde, tamam getirmiştir.
Tevhid şunu söylemiştir ve “Allah” demiştir.
Ama diğer taraftan bakıyorsun, “10.000 tane şu zikri çek!”… Çektiği zikri sor bakalım “Ya Muheymin” çektiriyor.
“Muheymin nedir? de bakalım.
M’den öbür tarafa yol yok!
Ne diyorsun, hiç!
100 milyar desen ne olacak.
Onun için buyuruyor Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Bir saatlik tefekkür 60 senelik ibâdetten daha hayırlıdır.” buyurmuştur.
(Aclûnî, Keşfu’l-Hâfâ I-370)

Cahilin ibadeti, neden, çünkü cahilin kıblesi mi var.
Dönmüş kuzey kutbuna kılıyor.
Ben mi cahil koydum onu, sen mi koydun.
Aklı her şeye eriyor. Ermiyor mu?
Ermez mi. Anlaşılır iş değil.
Ama biz müfettiş değiliz, müftü de değiliz.
Asiye Avusturalya’dan sorduğu için söylüyorum.
Biz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e bağlıyız.
O Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem dediğimiz Allah-u Zü'l-Celâl’in elidir.
Allah-u Zü'l-Celâl’in ağzıdır, ağzı.
Allah’ın SÖZünü Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem SESinden duyabilirsin.
Duyduk çok şükür. Duymaktayız ve duyacağız hamdolsun.
İstanbul matbaasında basılanla duyacağı şey, kendi ense köklerinden duyacakları şeytan nefisleridir.
Hayy olan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i terk ettikleri için.
O kadar önemlidir Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Barbaros.
Anlatılmayacak kadar önemlidir.
Çünkü ALLAH celle celâluhu şakaya gelmez hâşâ!
ALLAH celle celâluhu, Allah’tır.
1970’li yıların başlarında Aksaray’a geldiğimizde, bir inancı sapık bir mühendis insan bizden önce oraya varmış.
Olabilir insan halidir, ayyaş mayyaş!
İnsan, bugün öyledir, yarın böyledir ben ona bir şey demem.
Kaldı ki Siirtlim derdi: “Ben ayyaşları şu Caminin önüne oturup dedikodu yapanlardan çok seviyorum!” derdi.
Yolda ayyaş falan görse eğilir onlarla ilgilenirdi yani.
Para verirdi. “Kader kurbanları kime ne ettikleri var!” derdi.
Bu kişi, her zaman kendi şef pozisyonunda oluşundan dolayı dairede çalışan insanlar köylerden-dağlardan gelmiş, insanların yanında din hakkında ileri geri konuşuyor.
Allah’a karşı hakaretler ediyor, bazen küfrediyor çaktırmadan, çaktırarak.
Ve bir gün basit bir jeep taklasında böbreği parçalanmış.
O zamanki yollar çok düzgün değil, saatlerce Ankara’ya giderken koltukları kemirdiğini, kendi dilinin dudaklarının paramparça kanlar içinde kaldığını: “Allah’ım nerdesin kurtar!” diye inlediğini anlatmışlardı.
Sonra beraber çalıştık.
Yanında şakadan “Allah!” desen havaya fırlar, deme yanımda diye bağırmaya başlardı.
Çünkü kendisi küfrederken Jeep takla atmışmış..
Şunu demek istiyorum: “ALLAH celle celâluhu ile hiç kimse yarışamaz, O her bileği büker.
Çünkü ALLAH celle celâluhu, Allah’tır.
Onun için Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem elini tutan Allah’ın elini tutmaktadır.
“E hocam peki ne yapalım?”
Ne mi yapalım? Ne var yapacak.
Şimdi Türkiye’nin neresinde elektrik yok.
Keban her yere bağlanmış Koçum.
Sen nereye bağlı olduğuna bak.
Onu bunu aramana gerek yok.
Onlar seni bulur, yeter ki sen doğru dur.
Sen “kendini bil, rabbin seni bilecek” bildi zâten, bilmesine gerek yok.
Sen huzurda ol, huzurda hazır ol, emin ol Hızırsın.
Onun için “biat”, DİN UYgulamasındaki bağlantıların kurulması içindir.
“Hocam, “Her gün namaz kılıyoruz”,
“Her gün namaz kılmıyoruz, her günün namazını kılıyoruz”. Barbaros.
Her gün yok. Her gün bir gündür. “ ilâhe illâ Allah”tır. Bu kadar. “Her gün yemek yiyoruz hocam”
Her gün yemek yemiyoruz yavrum, dünkü yemek yenildi dünün işi görüldü, bu gün ki bugün yenir.
Benziyor gibi geliyor sana ama benzemiyor.
Her AN yok edilip var ediliyoruz.
Yaşamak bir sabır işidir. Sadakat işidir, başta.
Samimiyet işidir, Sabır işidir.
ALLAH celle celâluhu’ya dayanabilmek, Rabbulâlemin’e dayanabilmek, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem e dayanabilmek, MESNEDlenmek.
Cahilin zülmüne tahammüldür.
Onun için diyoruz Meryem aleyhasselâm SıRRı zâhirde tahammül bâtında sabırdır.
En son tamersah tarik tarafından 26 Eyl 2011, 08:48 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
tamersah tarik
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 778
Kayıt: 19 Eyl 2008, 02:00

Re: KUL İHVANİ BİAT SOHBETİ

Mesaj gönderen tamersah tarik »

ALLAH celle celâluhu şöyle yapmış böyle yapmış.
ALLAH celle celâluhu her şeyi yapmış.
Hiç bir şey yokken yapmış zâten.
Öyle yapsa ne, böyle yapsa ne yani.
Zâten hiçbir şey yokken bunları var etmiş. Mesele onlar değil.
Tüm bunlar bizde olan şeyler. Kâinâtta olan şeyler.
Sanıyorum sende cevap vermişsindir.
Ama seni dinelemez onlar maalesef.
Bizim derdimiz değil onu diyorum.
Sen haliyle İngilizce olduğu için ilgileniyorsun.

Cehennem üzerine köprü kuracağız, kemer köprü, bir taş eksik. Gelir misin Barbaros?
Gelirim Hocam, Ümmet-i MuhaMMed geçsin.”
Buna ihtiyacımız var. Arabanın tekeri eksik.
Bak, pise de basarsın, mise de basarsın, tekersin. Çileyi çekersin.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in canı sağ olsun.
Yoksa Bayrak mı olacaksın sokağa çık, davul zurna tam istediğin gibi çalar oynatırlar. Ye, iç, tepin, çal, oyna.
Ama unutma. Mezarın, ayağının altında. İyi bak.
Gözün ayağının altını görmüyorsa aynaya ayağını daya altına kadar göreceksin.
Bunun için Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemde olanlar, el eledir.
Hocam, benden sonra Pîre ihtiyaç kalmadı ben Keban’dan elektrik mi alıyorum?” diyor.
Böyle olur. Böyle de olur.
Üç kelime öğrenir hazımsızlık yapar. Ya parçalar, ya kusar.
Çünkü MuhaMMedî değil yüreği.

SEVen, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Hizmetçisi Olmaya çaba sarf eder.
O’nun yollarını arar. O olgunluğu, mükemmeliği bulmaya uğraşır.
Tâbi olmak budur. Yoksa bu yollar hiç yollar değil.
Resim
Kullanıcı avatarı
tamersah tarik
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 778
Kayıt: 19 Eyl 2008, 02:00

Re: KUL İHVANİ BİAT SOHBETİ

Mesaj gönderen tamersah tarik »

Falan şeyh var, onun virdi, bunun virdi.
Vird, Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi ve sellem virdidir.
Günde okuduğu Kur’ân-ı Kerim bölümleri açıktır. Hadislerle ortadadır.
Bize kadar o günden bu güne kadar elele getirilen haberler hep sahihtir.
Hem öyle sahihtir ki, zırh âyetleri verilirken “bana şu kanalla gelen bu âyetleri sana teslim ettim değil mi, ettim!” gibi.
“Sende bir gün kafan toprağa girecekken kimi denk getireceksen sana gelecektir, sen de dersin ki “sana teslim ettim mi, ettim!.
Bu gösteri yapmak için değildir.
Bu bir ALLAH-u Zülcelalin, Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi ve sellemin, Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâmın ve ALLAH dostlarının bize kadar gelen bir emâneti ve şerefi haysiyetidir. Tarikat öyledir.
Nasıl ALLAH-u Zülcelal Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi ve sellem için yapılanı şahsına çevirebilirsin?.
Nasıl onun virdinin yerine vird koyabilirsin?.
Dersinin yerine ders koyabilirsin?
Onun için önce Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi ve sellemi bir çözelim biz.
Bu şahsîileşmek yoluyla bir yere varılmaz.
Bu konularda biliyorsunuz çok hassasım!
Aslında yıllar yılı ALLAH şâhid ki bir tek Mehmet Amca, şimdi 100 yaşına yakın nerdeyse hariç.
O da Hacı Osman Efendiden kaldığı için Siirtli Hocadan ders aldı ve yıllarca sürdü.
Biz beraber olduk, bir sofra kuruldu, evimize misafir gelseniz ne pişirilse birlikte yemez miyiz ALLAH aşkına?.
Biz Lokanta değiliz ki.
Ben size gidiyorum Barbaros, Gül Ablam ne pişirdiyse onu yemez miyiz?.
Bize vermez misiniz bir tabak yani kendiniz yediğinizden.
Bizim tarikatımız bu kadar basittir.
Biz böyle gördük, böyle biliyoruz.
Yoksa meydan tarikatı olsaydık biz de şov yapar bir sürü insan sürüler halinde sokaklarda geziyor bunlarla uğraşılırdı.
Ama ALLAH bizi korusun, hizmette kullansın, İnşae ALLAH.
Tâbiî ki bizim tarikatımız Tarikat-ı Muhammedîyedir ve Melâmet yoludur. MuhaMMedî Melâmet yoludur.
Açık seçik tarikatımız vardır.
Ancak bizim tarikatımız halka dağıtmak için, halkı çekmek için, uzaklaştırmak için değildir.
Bizim tarikatımız kendi yediğimiz ekmek gibidir.
Bakın, “Ben yürürken sadece ayağımı kullanırım gözümü kullanırım!” falan diyemezsin.
Sen yürürken ayağını kullanırsın, gözünü kullanırsın, aklını kullanırsın, vicdanını kullanırsın farkında bile olmazsın.
Tümünü kullanırsın.
Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi ve sellem’in Şeriat-ı MuhaMMedîyesi, Tarikat-ı MuhaMMedîyesi, Mârifet-i MuhaMMedîyesi ve tek tek hepimizde Hakikat-ı MuhaMMedîyesi vardır.
Kullanıyoruz, kullanamıyoruz, yerine başkasını koyuyoruz o ayrı konudur.
Bir çocuğu ilkokulda okutmayıp da nerde okutucağım.
İlkokul okudu Ortaokulda okutmam!.
Ortaokul okudu Liseyi okutmam!” diyemezsin değil mi kardeşim?
Barbaros 30 küsür yaşında, Endüstri Mühendisi şu bu.
Yılların doğurduğu Barbaros o.
Ortaokulda okuyan da liseyi okuyan da.
Bu bir Şeriat, Tarikat, Mârifet ve Hakikat bir NEFS tekemmülüdür. Olgunlaşma sistemidir.
Bu Kafaya Akıl Tasına bu toprak dolmadan: “Eşhedu enlâ İlâhe illâ Allah ve eşhedu enne MuhaMMede’r- rasûlullah” ı Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi ve sellem sesinden söyleyebilme sanatıdır.
Onun için bizler ham akılla hep kıyaslamak zorundayız.
Bizim tarikatımız desem mesela Tarikat-ı MuhaMMedîye, Melâmet yoludur.
Mârifetimiz de öyledir. Yani MuhaMMedîyet bir “CEM” dir onu demek istiyorum.
Tâbi doğru söylüyorsun.
Biz MuhaMMedî Öğretim ve Eğitimi,
MuhaMMedî Öğrenimi ve Ehl-i Beyt eğitimini, Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi ve sellem’den alıyoruz.
Ve Eeğitimini Şeriat, Tarikat, Mârifet hesabıyla yapmıyoruz.
Çünkü, dediğim gibi bu halkın söylediği tarikat, ders çekmekse Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi ve sellem verdiği dersleri biz de çekeriz ve çekmekteyiz hamdolsun.
ilâhe illâ Allah MuhaMMede’r- rasulullah” bunları deriz.
Bizim için Ehl-i Beyt edebinin öğrenilmesi gerekiyor.
Edebsizliğin kaldırılması gerekiyor.
Çünkü, edebsizlik, İblislik getirir İLMe.
Allâme-i cihan olsa edebsiz ilim İblis’in ilmi olur.

Ama tarikattan ayrılmak başka şeydir.
Onun için biz genellikle tarikat lafından falan hep kaçarız. MuhaMMedîtasavvuf falan diye halktan ayrıldığımız için değil.
Niye MuhaMMedî diyorsunuz?”
Derim tâbi ne diyecektim.
Biz değil miyiz?
Siz de sizsinizdir!” derim.
İnancınız, Ameliniz, Ahlâkınız, Halleriniz MuhaMMedî değilse değilsiniz.
Bir milim ayrıldığımız zaman, hani dar birazcık yoldan çıkan araba ne yapıyor?
Burnunu kırıyor. Kırar tâbi. ALLAH korusun!.
Bu, diyelim ki Barbaros, Hakikat-ı MuhaMMedîyeyi kendi vicdanında yaşadı.
Ne yapacak Barbaros?
Gelecek nesline öğretmenlik yapmayacak mı?
Yapacak, hem de en iyi öğretmen olur MuhaMMedî Öğretim ve Eğitimden geçmişse!.
En iyi hizmetçi olur adam gibi yapar hem de Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi ve sellem ADına Hesabına ve şerefine!.
Câhil cühelâ gibi yapmaz yani.
İlkokuldan bir çocuk öğretmen olmaz ki.
Yetişir önce ve sonra: “Habibî ve Hasbi MuhaMMedî Hizmetçiliğe razıyım!.” der.
Ben şahsen bu fikirden değişiklik düşünmüyorum.
Düşünenleri de hiç doğru bulmuyorum.
Ne olacak Hocam yapsınlar”.
Ben sadece Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi ve sellem’i sollamalarına hiç gönlüm razı değil.
İstedikleri yere gitsinler. Onun için söylüyorum Barbaros!.

Bir başka âyet var, zâten sen bizim bu konularda fikirlerimizi biliyorsun söylemişsindir.

لَقَدْ رَضِيَ اللَّهُ عَنِ الْمُؤْمِنِينَ إِذْ يُبَايِعُونَكَ تَحْتَ الشَّجَرَةِ فَعَلِمَ مَا فِي قُلُوبِهِمْ فَأَنزَلَ السَّكِينَةَ عَلَيْهِمْ وَأَثَابَهُمْ فَتْحًا قَرِيبًا
Resim---Lekad radiyallâhu anil mu’minîne iz yubâyiûneke tahte’ş- şecereti fe âlime mâ fî kulûbihim fe enzeles sekînete aleyhim ve esâbehum fethan karîbâ(karîben) :Andolsun ki o ağacın altında sana biat ederlerken Allah, o mü’minlerden razı olmuştur. Kalblerinde olanı bilmiş, onlara güven duygusu vermiş ve onları pek yakın bir fetihle ödüllendirmiştir.”
(Fetih48/18)

Lekad radiyallâhu anil mu’minîne” Muhakkak, kad kesinlikle, çift kat, yemin vardır orda.
Te’kiddir, kad mutlaka demektir, kuvvetlendirme, sağlamlaştırma ve üstelemedir.
radiyallâhuALLAH zâhir ve bâtına razı oldu.
Bak şimdi “anil mu’minîne” mü’minler üzerine rızasını beyan ediyor ALLAH-u Zülcelal.
iz yubâyiûneke” Sana biat ettiklerinde, tâbi olduklarında, bakın “y” çekim harfidir. Ba’, ba’u, tebe’a. Ne demek teba’a birinin emrinde olan demek değil mi?
Sana tâbi olanlar yok mu, işte onlar” buyuruyor Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi ve sellem’e.
iz yubâyiûneke” Sana tâbi olduklarında “tahte’ş- şecera” Şecerenin tahtında, şimdi, ama orda bir ağaç vardı ya, ağacın altında oturuyordunuz ya, onun altında.
tahte’ş- şecera” , ben sana göstereyim “tahte’ş- şecera” yi göstereyim. “tahte’ş- şeceraRasûlullâh sallâllâhu aleyhi ve sellem’in kıyametteki torunun adı, Mehdi aleyhi's-selâm’ın adı. “Şecere” nedir şecere?.
Ağaçtır. Nesildir.
Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi ve sellem
Barbaros bütün dedelerinin adını saymak zorunda kalır ve Şecere budur.
tahte” padişahın oturduğu üstünde oturduğu için taht diyorsun ama, taht ne biliyor musun?
O milletin bayrağı bayrağı.
O’nun tek sultanlığının mesnedi senedi ve dayanak noktası.
İşte böyle bir “tahte’ş- şecera” nın altında.
ilâhe illâ Allah MuhaMMede’r- Resulullah!
MuhaMMedî Hamd Sancağı altında.
Bir Makam-ı Mahdud altında tâbiliktir bu.
Ve burada olan mü’minlerin torunları şu anda yaşamaktadır.
Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi ve sellem’in torunları onlar da O’na Uymakla yani. Yaşamaktalar şu an.
Bu şecere zinciri, DİRİlik zinciri el ele gidiyor kıyamete kadar gidecek zâten.
ALLAH onlardan razı oldu.
fe âlime mâ fî kulûbihim”. “âlimeALLAH bilir. “fî kulûbihim” onların kalblerinin içinde ne olduğunu ALLAH bilir.
enzeles sekînete aleyhim” onların üzerine ALLAH bir sekinet ki MuhaMMedî sukünlüğü indirdi.
ve esâbehum fethan karîbâ” ve onlara isabet etti, bir fetih kapısı açıldı o karib kapıydı.
Hocam zafer mi var?.
Evet Mekke’nin zaferi var. Başka zafer var.
Medine’nin zaferi var, kapıları açıldı, fethi açıldı.
Dahasını da söyleyim mi, şah damarından karib olan Rabbın feth kapısını açtı ALLAH. Radiyeten, merdiyeten kapısından yani!

يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ
Resim---"Ya eyyetuhennefsu'l-mutmeinnetu: Ey, RABBine, itaat edip huzûra eren nefis!””
(Fecr 89/27)

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
Resim---"İrci'iy ilâ RABBiki râdiyeten merdiyyeten: RABBine DÖN-üver, sen râzı, O da senden razı olarak.””
(Fecr 89/28)

فَادْخُلِي فِي عِبَادِي
Resim---"Fedhulî fî 'ibadî: Gir kullarımın içine!””
(Fecr 89/29)

وَادْخُلِي جَنَّتِي
Resim---"Vedhulî cennetî: Gir cennetime!””
(Fecr 89/30)

Türkçe “Ya eyyetühennefsülmutmeinnetü. İrci'iy ila rabbiki radiyeten merdiyyeten. Fedhuliy fiy 'ibadiy.” e girdiler tahtı şecerinin altına!.
Ele ele koydular ellerinin üzerinde ALLAH’ın eli var!
Vedhuliy cennetiy cennetime gir!” buyuruyor.
fethan karîbâ” oldular, gittikleri yer, kapı, Fetih kapısı KUREBÂ Kapısı, Akrabalık-YAKÎNlik Kapısı.
Ne kapısı bu “KaribOL-AN Kapısı?
Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi ve sellem ve “Karib” olan ALLAH celle celâluhu.
Resim
Kullanıcı avatarı
tamersah tarik
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 778
Kayıt: 19 Eyl 2008, 02:00

Re: KUL İHVANİ BİAT SOHBETİ

Mesaj gönderen tamersah tarik »

İşte tâbi oluş böyledir, el ele oluş!.
Ama ALLAH celle celâluhu’yu da bir “ŞEY” zannedip put gibi önüne çıkarmaya çalışanlara ne demeli?!.
İşte Hrıstiyanların durumuna düşerler.
Şekilden-şemâlden, heykelden vs. meded bekler durur Ahmakça!

Oysa CAN Cereyanının ASLını ortaya çıkaramayacaksan lütfen ampulü yaşamak yeter sana.
İstersen buzdolabının içine gir, dondursun.
İstersen fırına gir, yandırırsın.
İstersen ampuldeki ışık ol, lütfen cereyanı senin gibi birşey yapmaya kalkışma.
Çıplak olan kabloyu elleme!
EDEBsizliğin bedeli ağırdır!
Ellersen ne yapar, duman eder, yani yakar yıkar.

Bakın, bir başka konu biz birbirimiz tanıyoruz.
Hiç ihtiyacımız yok kimseye.
Ama bu tarikat âşıkları öyle bir bulâşıktır ki, 40 yıldır içindeyim.
Hiç hoş değil.
Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi ve sellem'in; Tarikatı, Mezhebi, Meşrebi, her şeyi ALLAH’a âittir.
İnsanların ayarına ihtiyacı yoktur.
Bizim için hiç fark etmez, biz Mürşid-i Mutlak, İmam-ı Mutlak Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi ve sellem biliriz.
Birbirimizi severiz, sayarız, hizmetimizi ederiz, hepimiz ne eksik ne fazla RASULÎ SEViyede!
Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi ve sellem ne yaptıysa onu yapmaya çalışırız.
İmanında, Amelinde, Ahlâkında olmaya çalışırız ve Hallerini yaşamaya çalışırız.
Onun için de halkın tarikatına, şeriatına, mârifetine, ötesine, berisine fazla bakmaya ihtiyaç hissetmeyiz.
Çünkü bunlar bize ve Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi ve sellem’in YOLUndakilere genellikle uymaz ve Şahsî Şirketler gibi yol alırlar.
Her biri krallık gibi sistemler kurmuştur, kurmaktadır ve hatalıdır.
Yüzlerce, kitaplar fotokopiler görmüştük.
Öyle gariplikler anlatmışlardı ki yıllar sonra bakmışız arkasından yel esiyor, sade rüzgar esiyor, rüzgar.
Ama, bir Derbentli Deli Hasan kaddesallahu sırrahunun arkasında rüzgar esmiyor, Rahmân Nefesi esiyor.
Bir Yunus Emre’nin arkasından Rahmân Nefesi esiyor.
Çünkü MuhaMMedî oluş edebidir HaYYatları.

İnsanların, halkın işleri bunlar ve halka bakma sen.
Halk bakarsın göklere çıkarır ve bakarsın yerin dibine batırır.
Bir zaman “ne meşhur şu siyâsetçi!” dersin.
Bir de barksın yok olmuş ters dönmüş söylenenler hayretler içinde, biz bunları yaşadık.
Şimdi yüzüne bile bakan yok. Alır ayağının altına.
Ama MuhaMMedî Mutasavvuf öyle değildir.
Rüzgar gibi, güneş gibi, bulut gibi, ışık gibi, nur gibi.
İşte bunun için saf MuhaMMedî OLuş gerçekten muhteşemdir, Mübarekdir, Muazzamdır ve Mukaddes bir haldir.
ALLAH celle celâluhu bizi korusun!.
Kendi nefislerimizi, akıl, fikirlerimizi, çığırından çıkartmasın!.
Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi ve sellem’in MuhaMMedîyetinde MAHVetsin ki, dalga bile olsa denizin içinde olsun.
Ayırmasın Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi ve sellem ’den BİZi!.
Bu, bizim çok titiz olduğumuz, hepimizin, bir konudur.
ALLAH celle celâluhu’ya sığınarak söylüyorum.

Evet, bu Barbaros. Sen de biliyorsundur. Ama, açtığın için konuyu, bir şey soruyor musunuz ya da sormak istiyor musunuz?

Barbaros :
Teşekkür ederim Hocam.
Bizim, “MERKEZ” olarak Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi ve sellem’i bilmemizden anladığım kadar, sizin anlattıklarınızdan, bizim tarikatımızda her şeyimiz Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi ve sellem ODAKlı olduğu için merkezde ve tarikat;
Anladığım kadarıyla, Şeenullahta akan bir husus değil, ama şekle sokulmuştur.
İnsanlar için bir sistematiğe, öğretim maksatlı sokulup bazı kurallarla süslemiştir bazı şeyleri.
Bunların hepsinin kökleri iyice incelendiği zaman, bu yine Sünnet-i Seniyye’ye gider bir yerde.
Karıştıranlar, şekilleri dallandıranlar, budaklandıranlar muhakkak olmuştur beki, muhakkak vardır.
Biz “VİRD” diyorsak Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’indir, çekilen vird belli yani.
Merkezden bahsetmekteyiz, bahsettiğimizde.
Dışarıda-Muhitte bir kişin bir tarikat şeyhine biat etmiş olması ile sizin şimdi anlattığınız Kur’ân-ı Kerim içindeki kişilerin, cereyanı hissederek, o ANda yaşayarak yapmış oldukları biatla arasında yüz binlerce fersah fark var.
Çünkü siz maneviyatın içerisine çektiniz onu.
Resmi bir hareketten, sembolik bir ifâdeden çok, işin özünü ve mânâsını anlattınız.
Dışarıda insanlar bunu bu şekilde algılamadıkları için onlar gidip birilerinden el aldıkları zaman o kişiye karşı aşırı bir bağlılık çekmekte.
Fenâfi’ş- Şeyh deyip Şeyhperest gibi olmakta!
Siz ise “Vuslat Vazifemiz” in başında diyorsunuz ki:
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem önümüzdeymiş gibi O’nun sırtı KÂBE’ye dönük şekilde, siz yüzünüzü O’na dönmüş şekilde Sadakat, Samimiyyet, Sabır ile Selâmet için VİRD Eyleriz!
Yok kalbinizde falanca Şeyhin RESMiyle RABITA vs. ile Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi ve sellem HUZURunda kalben mânâ ile vird çekilirken bunun arasında dağlar kadar fark var!
Tâbi bu tarikatlarin içindeki biat sisteminde el alma el verme hususları içerisinde bunu yaparlarken nasıl yapıyorlar bilmiyorum.
Ben hiç bir tarikate üye olmadığım için bilemiyorum tâbi bunu.
Ama siz bunların içinde yıllardır bulunduğunuz için bilmektesiniz.
Bu kişiler bunu nasıl yapıyorlar el alma el verme hususlarını.
Bunu sembolik bir ifâde olarak mı gösteriyorlar yoksa “Geleceksin, bana bağlanacaksın her husuta!” gibi mi yapıyorlar bilememekteyim.
Ben size geldiğim, senelerdir BİZ-BİR-likte olduğum süre içerisinde oturup da size karşılıklı resmi bir şekilde bir el alma merasimi yapmadık.
Ben size sormadım da, zâten böyle bir şey gerekli olsa, siz bana söylersiniz.
Bizim birbirimize karşı aramızdaki Kalb bağı OL-AN, Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi ve sellem’in Pâk Yüreğindeki BİZ-BİR-liktelik bana yetmekte.
Bunları sorgulamamaktayım bile kendi içimde.
Çünkü gerek duymamaktayım.
Bir güven var, bağlılık bu şekilde.
Bunu sorgulayan insan, kişi bunu sorabiliyorsa, internette ya da başka yerde demek ki onun içinde bulunduğu yer kendisini tatmin etmiyor ki içinde şüpheler var bazı hususlara dair, bunu sormakta.
Yoksa ben niye sormuyorum, sorgulamıyorum.
Sağda solda bir şey yanlış gidiyor, şu şöyle gidiyor, şundan şüpheleniyorum” demiyorum.
Çünkü ben eminim yürüdüğüm yoldan ve yüzden sormuyorum. İnsanlar mecburen hayal içinde kalınca sorguluyor tâbi.
Genel bir cevap niteliğinde anlatacak bir yazı yazmak, ancak o şekilde hizmet edebiliriz, tek tek ilgilenmeyiz de.
Bir şey hazırlarız, onu atarız siteye, buyurun linki burada, yarın birisi ihtiyaç duyarsa tak diye gelir.
Mesela, Şeriat, Tarikat, Mârifet, Hakikatle ilgili bir yazınız vardı, onu İngilizceye çevirdik koyduk oraya.
Ne zaman birisi tarikatı formel bir hale sokmaya çalıştığı zaman, ben sizin o yazınızı gönderiyorum.
Yani, bir kişi gidip mecbur mu dışarıdan bir Tarikat koluna üye olmaya mecbur mu?.
Bu falanca şeyhin, meselâ Rufaî kolunun 38 şubesi var dünya üzerinde değişik değişik ülkelerde.
Bunların her birinin her ülkenin içinde şeyhi var.
O kolun başında eğitim veriyor.
Bunlar neye göre eğitim veriyorlar, nasıl yapıyorlar bu eğitimi bilememekteyim tâbi.
Biz vird çekerken Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi ve sellem virdlerini çektiğimiz için, falanca virdi de çeksek faydası olur mu olmaz mı diye aklımıza gelmiyor.
Bunların içinde demek ki yüzlerce çeşit sistem var ki onların içlerine kuşku geliyor.
Onların hepsinin arasında eziliyor ya da çeşit çeşit yollar görüyor bir sürü.
Bunların hangisini seçiyim, bunu mu seçiyim, şunu mu seçiyim?” diye tereddütte kalıyor.
Bir tânesi hoşuna gidiyor çekiyor meselâ onu, öbürü de hoşuna gidiyor onu da mı alıyım diye tereddütlerde kalıyor.
Fakat bizde böyle bir sorun yok çok şükür Hocam Yolumuz açık ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem UYgulamasıdır.
Resim
Kullanıcı avatarı
tamersah tarik
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 778
Kayıt: 19 Eyl 2008, 02:00

Re: KUL İHVANİ BİAT SOHBETİ

Mesaj gönderen tamersah tarik »

Kulihvani:
Tâbi burada önemli olan Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi ve sellem. Adam, icazetnâme diye kağıtlar yazarlar, imzalarlar, mühürlerler: “Ben ona verdim, buna verdim, yedi göbek sülaleme verdim!” vs. bunlar hikaye hep!.

Gerçi, şu, benim açımdan, bizim açımızdan, ben şunu söyleyeyim, sen onu bırak.
Söylenecek şey şu: “Yarın mahşer günü oldu mu, hani terazi var ya, hesap, kitap var ya, orada Ali kerremullahi veche der ki: “Ne dedim ben sana KÂBE Kapısında: “Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi ve sellem bize şurada şunu, şunu, şunu buyurdu!” dedim mi.
Dediniz Efendim!
Sen ne dedin? Sen ne dedin Barbaros’a söyle!
Ben de: “Barbaros sen dediğimi yap- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemi DUY-UY gerisine karışma dedim mi?”
Yoksa, Ali kerremullahi veche Efendimizin bana söylediğinin aynısını söylemedim mi ALLAH celle celâluhu korusun!.
Bak kardeşim Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi ve sellem şunu, şunu, şunu yaptırmış Ali kerremullahi veche’ye El-ELe kalb-KALBe Uyarız mesele bu kadar açık ve nettir çok şükürler olsun!

İki tane Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi ve sellem olmaz.
İnsanları açık ya da gizli, hegemonyaya almak için kendi nefsinin, hevâ ve hevesinin zâlimliğini, bilerek ya da bilmeyerek kullanılacak bir yer değil MuhaMMedî Tasavvuf.
Bunun için korkuyoruz tarikat lafını ağzımıza almaya.
Tarikat nedir aslında?
Tarikat; orta yoldur.
Nereye gitti Mârifet?
Kalbsiz nereye gideceksin, hadi bakayım git!
Nefsini istediğin kadar yak!.
Geçmiyor iğnenin deliğinden ne olacak?
Koştur dur burada bir müdded daha!.
Üstelik iki delikten geçecek Kalbten geçerken.
Gittikçe daralan bölümden delikten geçecek.
Öyle geçecek ki, Rahmâniyet dediğinde kendi ağzından çıkan soluğun sesini sen duyamayacaksın.
Vay be, bu bendim!” diyeceksin.
Demeyecek misin? Madde olarak mı gideceksin sanıyorsun.
Heykel olarak mı gidiceğiz sanmaktayız!.
Şekil olarak mı gidiceğiz Naklen değil de Aklen yani.
ALLAH celle celâluhu bir şey mi ki ALLAH’a bir “ŞEY” olarak gidiceğiz.
Gitmeyecek burada mı kalacağız ebeden?

Kur'ân-ı Kerimimizde, İnsanoğlunun mutlaka ve mecburî GERİ DÖNüşünde Çağrısında 3 ESMÂ ve çağrı şekli dikkat çekmektedir:

1- “ALLAH’a KAÇın!”

فَفِرُّوا إِلَى اللَّهِ إِنِّي لَكُم مِّنْهُ نَذِيرٌ مُّبِينٌ
Resim---Fe FİRRû ilâllâh(ilâllâhi), innî lekum minhu nezîrun mubîn(mubînun) : (Ey Rasûlüm, de ki: ) O halde hemen ALLAH’a kaçın, (küfrü bırakıb hemen imana gelin). Gerçekten ben, size, ALLAH tarafından (azab ile) korkutan açık bir peygamberim.”
(Zâriyât 51/50)

2- “RABBine DÖN!

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
Resim---İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten) : Dön Rabbine, ondan râzı olarak ve rızâsını kazanmış bulunarak.”
(Fecr 89/28)

3-“RAHMÂN'a GEL!”

إِن كُلُّ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ إِلَّا آتِي الرَّحْمَنِ عَبْدًا
Resim---''İn kullu men fîs semâvâti vel ardı illâ âtir rahmâni abdâ(abden): Göklerde ve yerde bulunan hiçbir kimse yoktur ki (kıyamet günü) Rahmân'ın huzuruna kul olarak çıkmasın.”
(Meryem 19/93)

Bunlar olmayacak mı?
Kur’ân’ı masal kitabı görmüyoruz, Kur’ân-ı Kerim gerçek Hak’tır. Akla gölge olan Kâinâttır.
Oysa kâinât gözüken “MEVCûD” dur, “ VÜCÛD” değildir.
Vâcibu’l-VÜCÛD ALLAH celle celâluhudur!
Yerde göklerde GÖZükenler ALLAH celle celâluhunun NÛRunun Nur-u MuhaMMed’deki Yansıma Görüntüleridir.

Ben insanlara karşı genellikle merhametli insanım, yani bu konularda.
Şunun için söylüyorum ki, yanımda bin kişi olacağına, bir iki kişi olsun fakat bunlar MuhaMMedî İlmi, Edebi, İrfanı ve Erkanı gerçekten Bedenen, Nefsen, Kalben Ruhen öğrensinler.
Dört başı mâmur Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi ve sellem’in alnının çatından öpeceği ve iftihar edeceği HİZMETÇİSİ bir şahıs olsunlar.
Bu MuhaMMedî Hizmetçilerin söylediği Sözler, Sohbetler, Zevkler ve Hazzlar “MuhaMMedî” olsun ve yerini bulsun.

Çünkü soru buradan geliyor.
Ne garib şeydir ki, bakıyorsun adam yüzde yüz Türk ya da Kürt. Ama diyor ki: “Ehl-i Beytim!”
Kardeşim derdin ne ALLAH aşkına!.
Ne olmuş Ehl-i Beyt olmakla. Ebu Lehebe bak!
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile daha bir göbek yok aralarında ama Ebu Leheb kâfirin ta kendisi.
Kanı olmuş ne olmuş, canı olmuş ne olmuş!.
Hazreti Hamza ise Şehidullahın taa kendisidir.
Kanı olmuş canı olmuş imanı olmuş Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hamd olsun!.

Ben hayretler içinde kalıyorum.
Ama insanlar öyle değil ki.
Şeyhi her yıl ziyaret farz olmuş sanki KÂBE ziyareti gibi her yıl çoluk çocuk gidiyormuş.
Kendi akrabalarımızdan gördük.
Dinden çıkarlarmış yoksa Falan, feşmekan.
Bunlar, hiç ve asla MuhaMMedî YOL değildir.
Razı olacak değiliz, olmayız da!.
Böyle bir şey şeriatta yok. Dinde de yok din gibi fırkacılık!.
ALLAH celle celâluhu bile kimseyi KÂBE’ye öyle getirmeye mecbur etmemiştir, buruyor şartlarını tek tek Kur'ân-ı Keriminde!.
Bir sürü külfetle, ne demek bu zorluklar...

Biz kendi aramızda ne yaptığımızı biliyoruz.
Şundan kimsenin endişesi olmasın ki Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in;

YOLU HaYY,
YOLLUĞu HaYY,
YOLCUsu HaYY
YOLDAŞı HaYY!


ALLAH’ımız HaYY,
Rasulullahımız HaYY,
Ehl-i Beyt aleyhisselâm HaYY,
ALLAH dostları HaYY ve BİZler de HaYY Olmak azmindeyiz İnşae ALLAH!

Bizim Müfettişe, Müftüye ihtiyacımız yok ve kimselere de Müfettiş, Müftü değiliz ve sadce Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem YOLUnda Hassasız o kadar!.
Kimseye gösterecek bir şey de yok, ALLAH’a sığınırız.
Tek TEZimiz: “MuhaMMedî İlim, Edeb, İrfan ve Erkanla Öğretim-Eğitim Yani Tâlim-Terbiye ile ancak “İNSAN” olunur”.
Robot gibi ders çekmekle, On bin, yüz bin, bunlar değil mesele. Bunlar hiç değil!.

Ne buyuruyor Mevlüdde Çelebi Baba:

Bir kez Allâh dese aşk ile lisân
Dökülür cümle günah misli hazân
.

Mesele karavana atış çokluğu değildir ve 12’den vuruştur. Kimseye bir şey söylemiyoruz.
Ama, bugün bağıran bir gerçek var ki: “Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi ve sellem’in elinden kopanlar sonsuz bir uzay boşluğunda düşüyorlar!
Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi ve sellem’in elinden Tutanlar ise RABBlarına RÜCÛ’ etmektedirler hamd olsun!.” demektir…
Resim
Kullanıcı avatarı
tamersah tarik
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 778
Kayıt: 19 Eyl 2008, 02:00

Re: KUL İHVANİ BİAT SOHBETİ

Mesaj gönderen tamersah tarik »

BİSMİLLÂHİRRAHMÂNİRRAHÎM


Resim

TÜRKÇESİ: Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ nûri'l-envâr Resim Ve sırrı'l-esrâr Resim Ve tiryâki'l-ağyâr Resim Ve miftâhi bâbi'l-yesâr Resim Seyyidinâ Muhammedîni'l-muhtâr Resim Ve âlihi'l-ethar Resim Ve eshâbihi'l-ahyâr Resim Adede niamillahi ve ifdalihi.


MÂNÂSI: Ey RABBim, nûrların nûru, sırların sırrı, ağyâra tiryâk, bolluk kapısının anahtarı, Seyyidimiz, seçilmiş olan Muhammed salallâhu aleyhi ve sellem'e, onun tâhir âline ve hayırlı ashâbına, Yüce ALLAH'ın nîmetleri ve fazlı adedince, salât ve selâm ediver!. Onları mübârek kılıver!.

Ahmed el Bedevî, Pîr-i Azamdan dörtlü erbaanın birisidir.
Ahmed el Rufaî, Ahmed el Bedevî. Abdulkadir Geylanî, Şahı Nakşibend kaddesallahu sırrahum gibi.
Sıralamayı ben tam bilmiyorum ama bildiğim şey şu ki, Ahmed el Bedevî gerçekten muhteşemdir. Büyük Allah dostudur.
Ahmed el Bedevî Hazretlerinin kendisine mahsus bir salâvâtı vardır. Kısadır, ama çok iş görücü bir salâvâttır.
Yani, kendi içindeki özellik ve güzelliklerinden dolayı söylüyorum.

“Allâhümme” Allah’ım!
“salli ve sellim” ve Sellim ve Salli; SELLim et, teslim et bizi. Teslim olmak nasip et!
Teslim olmayı kalbimize ilham et!
Müslüman olalım yani onu söylüyor.
Kime nasıl Müslüman olacaktık?
Kur’ân-ı Kerimde ne buyuruyordu ALLAHu Zu’l Celâl:
Allah ve Resûlune teslim olun” buyuruyordu açıkça.
İşte onu bize şimdi tam nasip et! Bunlar lafla değil!.
“Ve Salli” SALL edelim, Salât edelim, namaz kılalım, dua edelim, edelim, edelim.
Sonuç?
SIRR SILAyı bulalım.
Kur'ân-ı Kerimi, ALLAH celle celâluhu SÖZ-ünü Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem SES-inden DUYup-UYalım İnşâallah..


“RAHMÂN'a GEL!”

إِن كُلُّ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ إِلَّا آتِي الرَّحْمَنِ عَبْدًا
Resim---''İn kullu men fîs semâvâti vel ardı illâ âtir rahmâni abdâ(abden): Göklerde ve yerde bulunan hiçbir kimse yoktur ki (kıyamet günü) Rahmân'ın huzuruna kul olarak çıkmasın.”
(Meryem 19/93)

“RABBine DÖN!”

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
Resim---İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten) : Dön Rabbine, ondan râzı olarak ve rızâsını kazanmış bulunarak.
(Fecr 89/28)

ALLAH-a FiRâR Et!
“ALLAH’a KAÇın!”

فَفِرُّوا إِلَى اللَّهِ إِنِّي لَكُم مِّنْهُ نَذِيرٌ مُّبِينٌ
Resim---Fe FİRRû ilâllâh(ilâllâhi), innî lekum minhu nezîrun mubîn(mubînun) : (Ey Rasûlüm, de ki: ) O halde hemen ALLAH’a kaçın, (küfrü bırakıb hemen imana gelin). Gerçekten ben, size, ALLAH tarafından (azab ile) korkutan açık bir peygamberim.”
(Zâriyât 51/50)

Fe firrû ilâllâh
İrci'iy ila rabbiki radiyeten merdiyyeten.”
Âti’r- Rahmân” tamam olur. Hepsi O, zâten.
Gidiş yollarında, nereye gidiyorsun falan yere, yaklaştıkça levhaların adı değişti o kadar.
Yoksa ALLAH celle celâluhu ALLAH celle celâluhu’dur, sifâtları sifâtlarıdır, esması da esmasıdır.
Ve bârik” bereketli kıl!.
KûN feyeKûN Rububiyetiyle BİZi BİLe kıl!.
Atan kalbimin her an attığının fakına vardır.
60 yıldır 70 yıldır atıp duruyor hiç daha attığının farkında değilim.
Ne zaman duracak gibi olsa “aman yandım!” diyorum. Yoksa hiç umurunda değil.
Halbuki her bir tek atışı, arka arkaya iki kere atmasın feleği şaşar, hiç umurunda değil ama.
Resim
Kullanıcı avatarı
tamersah tarik
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 778
Kayıt: 19 Eyl 2008, 02:00

Re: KUL İHVANİ BİAT SOHBETİ

Mesaj gönderen tamersah tarik »

“ve bârik” bereketli kıl.
“alâ nuru’l- envari” O bütün nurların nuru olan Nur-u mim Nur-u Muhammed ki;
Tüm kâinât, ilk yaratılan şeyden yaratıldı ya ilk noktadan x, y desen bile oradan geldi ya, işte o ilk noktaya, bütün nurların nuru olan çıkış noktası olan o priz yani, o nur prizine, nurların prizine bizim ulaşmamızı ve teslim olmamızı tam temas kurmamızı sağla!.
O zaman göreceğiz ki Keban bende ben Keban’da.
Keban’ı buraya getirmeme gerek yok.
Kebana gitmeye bile gerek yok, enterkollekte sistem İlahî Nizamm...
Şah damarımdan yakın zâten. Hayalle hakikat olmaz. Tasavvurla, Tasavvuf olmaz.
Tasavvurla putçuluk olur, şirkçilik olur, şirk olur.
Ressamı resmin içinde arayanlar, hiçbir şey yapamazsa Ressamın resimlerini kendileri yapıp ona taparlar.
Çünkü asla Ressam, resim değildir.
Resimler RESSAM’ından oluşur, çekersen resmi Ressam’ın kafasının ortasında bulursun.
Ama o çekilmek var ya, iğne deliğinden geçmek gibidir, çünkü resmin yapıldığı gibi geri döner merak etme.
“İrci'iy ilâ rabbiki radiyeten” vardır. Ve öyle olmaktadır zâten.
Kapatılamayan Kabir Kapıları haykırıp durmakta böyle olduğunu, ana rahimleri de haykırıp durmakta çocuk doğurmakta olan ana rahimleri.
Bu iki kapı aynı kapıdır. Azıcık aklı olanlar için.

Öyle bir Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ki;
“sırri’l- esrâri” Bütün sırların sırrıdır. Neden?
Bu kâinâtta bütün ZERRE-ler var ya hiç durmadan dönen atomlar, sayısız atomlar durmadan kaynaşıp duruyor ya, hareket halinde, raks halinde ya, KÜRRE-ler var ya, biz sadece güneş sistemini görüyoruz şu anda.
Görmediğimiz bütün yıldızla güneş sisteminin yıldızı, bunun gibi şu anda tekniğin tespit ettiği nice sayısız galaksiler var.
Ayrı güneş sistemleri var, bizim dışımızda, sadece bu kümeyi görüyoruz, dünya diye kâinât diye.
Böyle sonsuz bir sistem içerisinde komple dönmekte.
Dönmeyen hareket etmeyen bir tek atom zerresi bulamazsınız. Hareketsizlik kime aittir?
Yaratana aittir. Sadece Mutlak ZÂT ALLAH celle celâluhu’ya aittir.
Bindiğiniz arabanın tekeri 1000 km/saat hızla dönse dahi O’nun rotunun merkezinde bir nokta vardır asla dönemez.
Çünkü diğer noktalar O’nun etrafında döner.
O hiç dönemez, dönmez. Her zaman böyledir.
Atom çekirdeğinde de böyledir, kâinât çekirdeğinde de böyledir.
Her yaratık “sebbaha” “yusebbihulillahimafissemavativelard” şimdi, şu anda bütün zerre ve küre tespih ediyor farkında mısın.

“SeBBaha”:

يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ
Resim---''“YUSEBBİHU lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardıl melikil kuddûsil azîzil hakîm(hakîmi) : Göklerde ne var, yerde ne varsa (HEPSİ) O mülk-ü melekûtun eşsiz hükümrânı, noksaanı mucib herşeyden pâk ve münezzeh, gaalib-i mutlak, yegâne hukûm ve hikmet saahibi ALLÂHI TESBÎH (VE TENZÎH) ETMEKDEDİR.”
(Cuma 62/1)

Yusebbihu: tesbih eder.
Sebbaha: yüzmek..

Tespih çekmeyi, şak şak şak “sübhanallah” dedin “elhamdülillah” dedin desen ne, demesen ne!.
Bir saniye durmuyor yazıldığı günden beri dönüyor bütün atomlar.
Anamızda canlandığımız günden beri atıp duruyor kalblerimiz.
Farkında bile değiliz neyin ne olduğunun.
Onun için akıllarımızın; İLİM, EDEB, İRFAN, ERKANı için, akılların Terbiyesi, Tezkiyesi, Tasfiyesi arındırılması yani rafine edilmesi ve Tecliyesi lâzım, cilâlanması.
Pırıl pırıl yapılması lâzım ki, Keban bende ben Keban’da olabileyim. “Nefsini bilen Rabbini bilir!” buyruğu var!

Resim---''Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz: “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu: Nefsinin Bilen RABBini BİLir” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)

Nefsini bilen nefsini nasıl bilecek Allah aşkına bir bakar mısın?
Her yer her yerden çözülmüş halde!.
Onun için zâten “sırril esrâri”. Nedir “Sırr”?
Sendeki Rububiyet tecellîleridir.
Herkes özünün emrindedir. Hiç kimse dışarıdan bir şey alıp vermez.
Herkeste olan açığa çıkarılır o, verilemez alınamaz.
O kimse kullanır, kullanmaz ayrı bir şey ama ondaki açığa çıkarılır.
Siz ona bir şey vermeye kalkıyorsanız basit felsefeciler gibi kandırırsınız onu.
Ama ondan alıp vermeden ondaki Hakikat-ı Muhammedîyeyi, insanlık fıtratını bir çocuğun annesini emzirmesi gibi belli yaşa kadar büyütmesi gibi, belli yaşa kadar her şeyi yapması gibi, belli yaştan sonra belli şeyleri yapmaması gibi belli bir İLİM, EDEB, İRFAN, ERKAN içinde götürürseniz, nedir işte o zaman?

Göreceksiniz ki, ALLAH celle celâluhu ne için yarattıysa onun tecellîsine siz de şâhid olacaksınız. Güzelliği ve Özelliği göreceksiniz.
Rububiyet tecellîsinin onda olduğunu, sende “SİN” de olduğunu göreceksiniz.
Ve diyeceksiniz ki: “Eyvah ben buzdolabı soğutuyor sanıyordum da meğersem cereyan soğutuyormuş. Buzdolabı bir âletmiş. “Fırın nasıl yandırıyor ?” diyordum meğer yandıran cereyanmış.
Soruyorum sana hem yandıran hem de dondur’ân nasıl cereyan bu?
İşte bu külli şeyy’i Yapan’a bir misâl olsun diye değil, benzer olduğu için söylüyorum.
Resim
Kullanıcı avatarı
tamersah tarik
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 778
Kayıt: 19 Eyl 2008, 02:00

Re: KUL İHVANİ BİAT SOHBETİ

Mesaj gönderen tamersah tarik »

“Ve sırril esrâri Ve tiryâkil ağyâri” Gayrılığın tiryaki.
“Tiryaki” o işe gönül vermiş, o işin panzehiri olmuş, tiryakı olmuş, şifâsı olmuş, ilacı olmuş.
“tiryâkil ağyâri” Yâr olmayışın, ALLAH celle celâluhu’ya yâr oldum diye zil takıp oynayan: “Kendime yâr oldum” de!
Zâten göreceksin ki O sende. Onun için ne buyuruyor;
Şöyle yapanlar nefsine aleyhine yapmış olur, böyle yapanlara azim ücret var Cerr var.
O zaman gidelim nerdeyse bulalım RaBBimize ver ücretini diyelim bak bak bak “Cerr”i bilmediği için.
“Cerr” senin şah damarından yakın olan RaBBıyın zâhir ve bâtın çekim gücüdür. Çekim gücüdür “Cerr”.
Budur MERKEZ KAÇ ve MERKEZ ÇEK Kuvvetleri.
O kuvvetler galib geldiği zaman “pattt!” diye yapıştırır toprağın içine çeker.
Tersi de ne yapar sokaklarda mecnun gibi gezdirir kuş mudur kurt mudur bilmez kendisini.
Yani akıl bakımından söylüyorum, meczubdan da beter olur.
Ama dengede oldu mu ne yapar?
Eşhedu en lâ ilâhe illâ ALLAH ve eşhedu enne MuhamMMede’r-Resûlullah!
Selamun aleykum ya Rabbî!”,
aleykesselam”. Bu kadar basit.
İşte “sırril esrâri” budur “tiryâkil ağyâri” budur.
Yâr olmak istiyorum ama başkalarına yârlığım galib geldi esas şah damarından yakın olan ayrı kaldı kendimi bilemedim ki bendekini bileyim. İşte bu!.

Onun için bak durmadan aynı örnekleri vermeye çalışıyorum. Diyorum ki bu cereyanın prizini keserseniz benim laptopu çöpe atın gitsin.
Ne bilgi kalır, ne şu kalır, ne bu kalır.
Hiçbir şey kalmaz markası, çarkası, parkası çöpe gider.
Çünkü olmazsa olmazı CEREYANdır.
İnsanın olmazsa olmazı CANdır.
Can dediğin her an yaratılandır.
ŞE’ENuLLAHda her an yaratılan, her an yaratılanın merkezindedir.
Açıkça buyuruyor, Habli’l- veridden de “akreb” buyuruyor. “Karib”, yakın, akraba buyuruyor.
ALLAH celle celâluhu’ya kimsenin itiraz etme hakkı yoktur.
Hiç edilmemiştir, edemez de zâten. Sadece kıvırtır.
Yani, “öyle buyuruyor amma öyle değil” falan.
Onun buyurğunu başka yerlerde aramaya çalışır o da ayrı bir iştir.
Niye dersen, Rabbımızı koruyacak ya!.
O’nu illâ dışarıda tutacak kendisi falan feşmekan..
Türkçe, Türkçe. Niye demiyorsun: “Tapacak bir ilâh bulamadım, bulsam tapardım!” de merdçe.
Aklından da ilâh olmayacağını anladın. Neden?
Aklım buz gibi yok olacak galiba”.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor gibi: “Dert etme BİZ BİR-İZ !”
Silinecek olan, buzun üzerine yazdığın yazılar.
Onlar da senin hayallerinde, hakikat değil.
Buz Dağının üzerine yazdık, bir sürü hikayeler, masallar duymadık mı, terledikçe inecek. Onlar lâzım mı?
Lâzım.
Lâyık mı?
Lâyıktır tabi.
Çocuk” anne doğuracak, kucağına alacak, beleyecek, büyütecek.
Şunu yaptı, bunu yaptı Sünnetullah böyle.
Öyle olmayıp da ne olacağız. Yazı tura mı atacağız yani!.
Şunu demek istiyorum “her şey çok güzel” merkezindedir şu AN Yürüyen Sünnetullahta.
Resim
Kullanıcı avatarı
tamersah tarik
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 778
Kayıt: 19 Eyl 2008, 02:00

Re: KUL İHVANİ BİAT SOHBETİ

Mesaj gönderen tamersah tarik »

“Ve miftâhi bâbil yesâr”

“Rabbenâ yessir velâ tuassir: RaBBımız kolaylaştır zorlaştırma!”

“yesâr” bolluk, bereket, kolaylık, zenginlik. Birçok mânâları olabilir ama “usri yusr ve innemâl usri yusr” .

فَإِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا
Resim---''Fe inne maal usri yusra(yusren): Elbette zorluğun yanında bir kolaylık vardır.”
(İnşirâh 94/5)

إِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا
Resim---''İnne maal usri yusrâ(yusren): Gerçekten, zorlukla beraber bir kolaylık daha vardır.”
(İnşirâh 94/6)

Şüphesiz her zorlukta bir kolaylık vardır.
“usri” varsa “yusr” da vardır. Onun yaşayışa geçişi de vardır.
Her inişin bir yokuşu vardır. İşte “Ve miftâhi bâbi'l-yesâr”.
Bütün zorlukların kolaylığı açan kilidin anahtarı kimdir? Anahtarı, bütün kapıların anahtarı Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’dir.

Resim---''Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in: "(Ene Medinetü’l- ilmü ve Aliyyün bâbüha: Ben ilim şehriyim, Ali onun kapısıdır.” Ben ilmin şehriyim, Ali ise kapısıdır"
(Suyutî’nin el- Cami’us-Sağir 1/415, İbni Hacer el-Heytemi' nin Sevaik’ul Muhrika 73; İbn-i Hacer Askalanî’nin Tehzib’ut-Tehzib 6/320; Hâkim en-Nîsâbûrî’nin Müstedrek-i Hâkim 3/126)

Edeb Şehrinin kapısı “Ali”, kapısı “Ali” değil, kilidi “Ali”.
Anahtarı nerde?
Anahtarı her çağda her nefeste bir yerlerde kıyamete kadar… Çünkü herkes hayrı yerinde.
Evet, sözüm ALLAH celle celâluhu katında Hakk’tır.
Fiilen şahidiyim. Sadece bir laf değil. Bu anahtarın, dört dişli anahtarın.
Onun için Basildon’da bin tane anahtar, 100 bin tane anahtar var.
Ancak, Barbaros’un kapısını Barbaros’un anahtarı açar. Barbaros’un parmak izi açar.
8 iz değiyor elleri saydığın zaman değişiyor ama secdede 7 kemik değiyor yere secdede yani.
Hep 7 kat gök anahtarı gibidirler onun için diyorum bizim tabanlarımızı bastığımız yerler, ayağımızın altına aldığı için değil bizi omzunda taşıdığı için Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ve Kur’ân-ı Kerim’dir.

وَلَمَّا بَرَزُواْ لِجَالُوتَ وَجُنُودِهِ قَالُواْ رَبَّنَا أَفْرِغْ عَلَيْنَا صَبْرًا وَثَبِّتْ أَقْدَامَنَا وَانصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ
Resim---''“Ve lemmâ berazû li câlûte ve cunûdihî kâlû rabbenâ efrig aleynâ sabren ve sebbit ekdâmenâ vensurnâ alel kavmil kâfirîn(kâfirîne): Câlût ve askerleriyle savaşa tutuştuklarında: Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır. Bize cesaret ver ki tutunalım. Kâfir kavme karşı bize yardım et, dediler.”
(Bakara 2/250)

“ve sebbit ekdâmenâ” buyuruyor Allah zül celâl: “ayaklarımızı sabit kıl” ya Rabbi, ayaklarımızı kaydırma!

Çünkü ötekileri onun üstüne oturtacağız. Şeriat-ı Muhammedîye budur.
Sözüylen bağlanamayan ben. Af edersin at mı bağlıyorum!
Kağıtla kâlemle yazıyla çizgiyle bağlayacakmış at mı bağlıyorsun!
ALLAH celle celâluhu bağsız bağı açık:
Eşhedu en lâ ilâhe illâ ALLAH ve eşhedu enne MuhamMMede’r-Resûlullah!
Başka bağlar ise açıkça Putperestlik, başka bir şey değil. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir tek sözle, Sümeyye Vâlidemize, geçen gün içim coştu da yazdım Sümeyye anayı.
Bir tek söz, kara sevda buna denir işte. Söz.
Çok yaşlı ve İslam daha yeni gelmekte halbuki o zaman.
Ne diyor Ebu Cehil: “Sen var ya sen Muhammed’e sevdalandın da Hakk Resûlullah mı demektesin bak ben mızraklarımla sana ne yapacağım!” diyor.
O ne diyor: “Sana lânet olsun hain adam ne yapacaksan yap!eşhedü enla ilâhe illallah ve “Eşhedu en lâ ilâhe illâ ALLAH eşhedü enne MuhaMMeden Resûlullah!”.
Sözü gördünüz mü söze bağlılığı, MuhaMMedî sadakatı.
O sözün bağını dört deve koparamamıştır 4 yöne çekmiştir de. Bedenini 4’e bölmüştür ama sözünü-TEVHİD ŞEHÂDETİni 4’e bölememiştir.
ilâhe illâ Allah” Ok gibi.
ALLAH celle celâluhu’ya gitmiştir ve gitmektedir.
İşte budur sevgi, sevda, aşk, meşk budur.
Beden, Nefis, Kalb ve Ruhun cümlesinin aşk oluşu yani H2O oluşu yani formül oluşu.
Buzluk haktır, suluk da haktır.
Elbette bulutluk da haktır, buharlık da haktır.
Neden hak olmasınlar hepsi kendi halinde güzel!
Güzel Kardeşim bunlar hep ayrı âlemdir suyun özelliğiyle buharın özelliği öyle farklıdır ki hayretler edersin.
BUZlukla SUluk öyle farklıdır ki onun için adları farklıdır. Tadları farklıdır. Özellik ve güzellikleri ayrıdır.
Amma unutma! suyla buzun buluştuğu bir yer var Barbaros. Sıfır derecedir.
Buzun erime noktası, suyun donma noktası, AYNı noktadır. Ustur’ânın ağzında bir nötr noktası vardır. Ne donar ne erir. Bu limittedir.
Ustura ağzında yatabilir misin sırt üstü bağdaş kurup da.
Ya da bana bir saray yapar mısın Barbaros?. Kahve içelim!.
MuhaMMedî SEVİYE de budur. “ ilâhe illâ Allah” budur.
Ne Allah olmaktır, ne de put olmaktır.
İşte o ara kesitte, Rasûlî SEVİYEde durabilmektir.
Gerisi Allah’a kalmıştır ALLAH celle celâluhu ne dilerse onu yapacaktır.
Ne yapalım yani ALLAH celle celâluhu bize bir şey mi göstersin. Cennetten öbür tarafı niye göstermiyor?.
Ne yapayım gösterse ne, gösterecek ya da gösteriyor biz göremiyoruz, biz anlayamıyoruz.
Açık buyuruyor “cinler var” buyuruyo, “şu var, bu var” buyuruyo, niye görüp de konuşamıyoruz.
Çünkü hazır değiliz ya da biz o noktada değiliz.
“Ve miftâhi bâbi’l yesâr Seyyidinâ Muhammedîni’l- muhtâr”.
O muhtar seçilmiş. Muhtar, seçilmiş demektir.
Hatırı olan demektir. Allah katında hatırı yüce olan demektir. “Hatırlı” diyoruz ya.
Ben yaşıyordum sanıyordum meğer beni yaşatan var hem de yaşayanmış iyi mi?.
Vay ben bu ampul ne güzel aydınlatıyor diyordum da var ya bu ampulü bir aydınlattıran, bir cereyan varmış, doğruymuş ampul de kaplık yapmış.
İyi-sağlam kap ama, patlasa onu da çöpe atarız.
Bunlar Rabbu’l- âlemine alışmaktan bahsediyorum alışmaktan. Bize öğretilen, kafalarımıza yerleştirilen, hâşâ sanki karşımızda “ver elini sıkacağım, elimi sık!” diyen bir Rabb var da O’nu arayanlar için söyledim.
Dillenen resimlerin Ressam’ı arayışından bahsediyorum.
Geç şu resimliği geç!.
Geri dönüyoruz haberin yok mu?
Resim geldiği yere gidecek. Resim geri çevriliyor onu demek istiyorum.
Oyun bitti-bitecek işte bu kadar.
Kur’ân böyle emretmekte:

“İrci'iy ila rabbiki radiyeten merdiyyeten. Fedhuliy fiy 'ibadiy. Vedhuliy cennetiy”. Bu demek.

İlliyyinden Esfeline inen insana en Yakın AKRABa RABBu’l-Âlemîn olup cAN Ceryanı gibidir.
Bunu ANlayış, RABBımıza Her AN “Rucû’ et: DÖN!” EMRini yaşamakladır İnşâallah!

يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ
Resim---''Ya eyyetuhennefsu'l-mutmeinnetu: Ey, RABBine, itaat edip huzûra eren nefis!”
(Fecr 89/27)

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
Resim---''İrci'iy ilâ RABBiki râdiyeten merdiyyeten: RABBine DÖN-üver, sen râzı, O da senden razı olarak.”
(Fecr 89/28)

فَادْخُلِي فِي عِبَادِي
Resim---''Fedhulî fî 'ibadî: Gir kullarımın içine!”
(Fecr 89/29)

وَادْخُلِي جَنَّتِي
Resim---''Vedhulî cennetî: Gir cennetime!”
(Fecr 89/30)

Hayal kurarak, masal kurarak: “koşun cennete orda ekmek var, su var, şu var, bu var, huri var, gılman var, öte var, beri var, falan!.”
Peki ne fark var dersen.
Çoluğunuz çocuğunuz olacak” diye bir tek âyet göster.
Hiç, nerden çıkardın ya 70.000 huriyi öteyi beriyi işte bütün bunlar nedir?
Derbentli’min dediği gibi: “Burada doymayan aç köpekler için onlar yemleme, bizim için Cemâlullah vardır bu kadar!.” Diyor.
Onun için muhtardır. “Muhemmedînü’l- Muhtar’dır!”.

“Ve âlihi’l- ethar” ve onun Tâhir Âline âilesine. “alihi” nedir?
Onun lütfunda yürüyenler, izinde yürüyenler.
Ne buyuruyor Nuh aleyhi's-selâm: “Hani sen bana söz verdiydin ya Rabbi ehlimi koruyacaktın, oğlumu garkettin”
“Cahillik etme o senin ehlin değil senden gözüktü şeklinden belinden geldi yoluna gelmedi o senin”

وَنَادَى نُوحٌ رَّبَّهُ فَقَالَ رَبِّ إِنَّ ابُنِي مِنْ أَهْلِي وَإِنَّ وَعْدَكَ الْحَقُّ وَأَنتَ أَحْكَمُ الْحَاكِمِينَ
Resim---''“Ve nâdâ nûhun rabbehu fe kâle rabbi innebnî min ehlî ve inne va'dekel hakku ve ente ahkemul hâkimîn(hâkimîne): Nuh, Rabbine seslendi. Dedi ki: "Rabbim, şüphesiz benim oğlum ailemdendir ve senin va'din de doğrusu haktır. Sen hakimlerin hakimisin."
(Hûd 11/45)

قَالَ يَا نُوحُ إِنَّهُ لَيْسَ مِنْ أَهْلِكَ إِنَّهُ عَمَلٌ غَيْرُ صَالِحٍ فَلاَ تَسْأَلْنِ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ إِنِّي أَعِظُكَ أَن تَكُونَ مِنَ الْجَاهِلِينَ
Resim---''“Kâle yâ nûhu innehu leyse min ehlik(ehlike), innehu amelun gayru salih(salihin), fe lâ tes'elni mâ leyse leke bihî ilm(ilmun), innî eızuke en tekûne minel câhilîn(câhilîne): Allah buyurdu ki: Ey Nuh! O asla senin ailenden değildir. Çünkü onun yaptığı kötü bir iştir. O halde hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme! Ben sana cahillerden olmamanı tavsiye ederim.”
(Hûd 11/46)

“Ve âlihi’l- ethar” kimmiş?
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem âlihi?
Elbette Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm her zaman ailesidir, ehli beytidir zâten.
Ama Resûlullah sallallahu aleyhi ve selemin;
İnancında, Amelinde, Ahlâkında ve Hallerinde yürüyenler elbette âli-sidir onlar mutahhardır.
Onlar Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in eline temas etme şerefine erenlerdir.
Onun için “ethar: tâhir-temiz” kullanıyor Ahmed-i Bedevî Hazretleri.
Onlar mutahhardır.

لَّا يَمَسُّهُ إِلَّا الْمُطَهَّرُونَ
Resim---''“Lâ yemessuhû illel mutahherûn(mutahherûne): Ona ancak temizlenenler dokunabilir.”
(Vâkıa 56/79)

Kur’ân’a temas edebilenler, Peygamber aleyhisselamın Ehl-i Beytinin eline temas edebilirler.
Eğer mutahhar değillerse yuh olsun!.
Değil elleriyle temas etmek, diyelim ki bir taraflarını yarıp içine girseler bile bir mikrop girmiş gibi olur. Çünkü mutahhar değiller.

“Ve eshâbihi’l- ahyâr” Onun sahabileri en hayırlılardır. O gün de, bugün de. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e sahib çıkanlar o ağacın altındaki 6 kişi 12 kişi 12000 kişi neyse hepsi hayırlıdır bugün de sahib çıkanlar hayırlıdır hamdolsun.
Bugün de Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e sahib çıkanlar vardır.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sahib çıktıkları vardır.
Bunu söylerken Allah’a sığınıyorum, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e sığınıyorum.
Her ikisi de tektir.
Allah ve Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e sahib çıkmak bir yürek işidir.
Onların adına hesabına ve şerefine iş yapmayı gerektirir.
Onları piyasa malı olarak kullanmak değil.
Onun için zâten “ahyâr” dır onlar. En hayırlılardır.
Ebrâr, ahyâr, ahrâr en hürler. İç pervasızlar. İşte bu.
Bütün bunlar nereye gidiyor, sahabeliğe.
Nedir sahabelik?
Habbe ye sahib çıkış. Sahabe, “habbe” nedir?
Allah’ta olan tohumdur. Habibullah hiçbir şey yokken ortaya çıkan ilk tohumdur. Habbe tohum demektir.
Kâinât Rahmetenli’l- âleminden doğmuştur. NuRu MİM’dir. Nuru Muhammed’dir.
İşte ona sahib çıkıştır bugün Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ‘e sahib çıkış.
Ve kıyamet günü de sahib çıkış aynı şeydir.
Çünkü bir tane Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem vardır. Allah’ın bir tane Rasûlullahı vardır bizim de bir tanedir. Hep de böyle olacaktır, Allah ımıza inancımız gibidir.
O’nun gibidir derken, O’nun gibi tektir diyorum.

Kendisi buyuruyor:
Allah ve Rasûlüne teslim olunuz”,
Allah ve Rasûlüne iman ediniz”,
Allah ve Rasûlüne tabi olunuz”.
Allah ve Rasûlüne itaat ediniz” buyuruyor.

Ne buyuracaktı ya Allah Zü'l-Celâl.
“Ben gizliyim, ben Ressamım, resim olamam!”
yok öyle buyurmuyor ara kesite oturtuveriyor Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i. Bu çok açık.
Resim
Kullanıcı avatarı
tamersah tarik
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 778
Kayıt: 19 Eyl 2008, 02:00

Re: KUL İHVANİ BİAT SOHBETİ

Mesaj gönderen tamersah tarik »

“Adede niamillahi ve ifdalihi.”
ALLAH celle celâluhunun ne kadar nimeti varsa ve fazileti fazlığı varsa, fazlı dediğimiz, “dad”lı kelimeler, pek açıklamadığımız kelimeler ama güzel kelimeler.
Allah’ın ne kadar fazlı ve nimeti varsa onların adedince.
Bizim, Sellimizi sağlam teslim olmayı kalblerimize ilham et, gönüllü gidelim teslim olalım.
Ben geldim teslim olmaya.” Ne demek teslim olmak?
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in İlim ve Edebine teslim olmaktır.
Kim bunlar, ilim sendekidir, ister ataist ol, ister satanist ol her kim isen ilim senin bileceğin iştir.
Senin yerine kimse bilemeyecektir.
Ne annen, ne çocuğun, senin yerine bir damla su içip de idrarını yapmayacaktır.
Edeb, edebi bir yerden öğreneceksin. Bir yerden öğreneceksin!
Yok Hocam bizim çocuklar gelirken cebinde getirir.
Yok öyle bir şey. Kimsenin cebine dolmaz bu. Yok öyle bir şey!
Her doğanın bir anası babası vardır maddiyatta ve maneviyatta. İllâ vardır.
Onun için edeb, Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâmdan alınırsa Muhammedîdir.
Bizim yolumuz böyle. Biz Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Kanı, Canı ve İmanına sahib çıkan Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâmdan bahsediyoruz.
Allah zül Celâl’e, Kur’ân-ı Kerime, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e ve icma’ halinde Allah Dostlarının Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâmından bahsediyoruz.
Şunun-bunun uydurduğu kaydırdığı yeniden şekillendirdiği şeyden bahsetmiyoruz asla.
Bizim için hiç öyle bir şey yoktur asla.
Biz taraf değiliz. Sadece Allah’a tarafız ve Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e ve Kur’ân-ı Kerime ve Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâma ve Allah Dostları yanında ve canındayız hamdolsun Rabbımıza tarafız.
Bizim tarafımız Hizbullah olarak Kur’ân’da belirlenmiştir. Her şeyimiz açıktır.
Onun için zâten bizim yolumuz tenha olur. Kalender yoludur.
Alavere dalavere burada iş yapmaz. Burası çöldür.
Yükü buz olanlar, tuz olanlar ilk rahmet yağışında eritirler. Buranın yükü ateştir. Yük değildir. Çünkü her yer ateştir.
Saf AŞK YOLUdur Muhammedîyet.
Her zaman, her yerde ve her halde Allah yoludur İnşae ALLAH.
Onun için Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem eşsizidir, tektir, Allahın izni inâyetiyle bütün özellikler ve güzellikler Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de yaşar ve yaşatılır İnşae ALLAH.
Resim
Cevapla

“►Sohbetleri◄” sayfasına dön