KUL İHVÂNİ 1. (b) SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHi

Cevapla
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

KUL İHVÂNİ 1. (b) SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHi

Mesaj gönderen nur-ye »

ResimKul İhvÂNi 1. (b) SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHi



Es-Selâmu aleykum ve Rahmetullâhi ve Berekâtuhu.

istiğfar antivirüsüMüz:
Subhâneke Allâhumme ve bi hamdike eşhedu en Lâ ilâhe illâente vahdeke la şerîke leke estağfiruke ve etûbu ileyk.
Subhâneke Allâhumme ve bi hamdike eşhedu en Lâ ilâhe illâ ente vahdeke la şerîke leke estağfiruke ve etûbu ileyk.
Subhâneke Allâhumme ve bi hamdike eşhedu en Lâ ilâhe illâ ente vahdeke la şerîke leke estağfiruke ve etûbu ileyk.


Eûzu billâhi's-semîi'l-alîmi min e'ş-şeytâni'r-racîm
Bi'smi'llâhi'r-rahmâni'r-rahîm

Resim'' Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike (Muhammediyyeti) ve
Nebiyyike (Mahmudiyyeti) , ve
Rasûlike (Ahmediyyeti) ve
Nebiyyi’l-Ummiyyi (Habîbiyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve sahbihi ve ummetihi... ''Resim

''Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ ve Mevlânâ MuhaMMedîni'l-fâtihi limâ uğlika ve'l-hâtimi limâ sebeka Ve'n-nâsiri'l-hakkı bi'l-hak ve'l-hâdi ilâ sırâtike'l-mustakîm Sallallâhu aleyhi ve alâ âlihi ve ashâbihi hakka kadrihi ve mikdârihi'l-azîm
Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidina ve mevlâna MuhaMMedîn sallallâhu Teâlâ aleyhi ve sellem.
Hakk vakad hılleti edrikni Ya Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem.
''

Hamd ALLAHu Zü'l-CELÂLe olsun. Sonsuz sınırsız. Şükür her an herşeyi yaratmakta olan ALLAHu Zü'l-CELÂLe, RuBûBiyyet kevniyyetine şâhidlikte iştirak olsun!.
Elhamdu lillâhi RABBi'l-âlemîn.

Not: Salâvât-ı Şerifelerin derlemesini yapan, Antalyada Edebî YURDunda Siirtli diye meşhur, Kur'ân ve Hadîs Hafızı ve Kâmil Muhammedî Muhammed Sıddık Hekim Hocamız'a sonsuz RAHMetler diler dâima dualar ederiz..

Allah (cc) razı olsun!..


İbni Hacer el Heytemî’nin, Salâvât-ı Şerîfe Câmi’asında, Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem)'den vârid bütün salâvâtları kendisinde toplayan, Hadis-i Şerîf mesnedli ve en fâzilletli salâvât olduğunu belirttiği salâvât:

Resim

"Allahümme barik alâ seyyidine ve mevlânâ Muhammedîn Resim Abdike ve nebîyyike ve Resûlike en nebîyyî'l ümmiyî Resim Ve alâ âli seyyidinâ Muhammedîn veezvâcihi ümmihati'l mü'minine ve zürriyetihi ve Ehl-i Beytihi ve sahbihi Resim Kemâ barekte alâ seyyidinâ İbrâhim'e ve alâ seyyidinâ İbrâhim'e fi'l âlemîne Resim inneke Hamîdün Mecîd." :
"ALLAH'ım!... Kulun, Nebîn, Resûlün ve Nebîyyî'l-Ümmî'n olan Efendimiz ve Sahibimiz Muhammed (sav)'e ve Efendimiz ve Sahibimiz Muhammed (sav)'in ailesine ve mü'minlerin anneleri olan eşlerine ve zürriyetine ve ehl-i beytine ve sahabelerine; Efendimiz İbrâhim (as)'a ve Efendimiz İbrâhim (as)'ın ailesine âlemler içinde bereket ihsân eylediğin gibi bereket ihsân eyle! Şüphesiz ki sen Hamîdsin-Mecîdsin (Bereketli kıl: meymenetli, uğurlu, hayırlı, faydalı, saâdetli, mutlu, kutlu, birr ehli, iyilikçi kıl...)"

Azîz kardeşim,
Hânefi mezhebimize göre ömrümüzde bir defa Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem'e salâvât okumak farz, anıldığında salâvât okumak vâcib, namazda salâvât okumak sünnettir.
Diğer vakitlerde müstehab (sevilen, beğenilen, sevâba sebeb olan) dir.
Salâvât Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem'e ulaşım sebebi olup, RaBB'ımız celle celâluhu bizlere tergiben ve teşviken, salâvâtı tam teslimiyetle emretmiştir.
Salâvâtı şerîfe okumanın çok ilginç bir hususiyeti vardır ki ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL, kulunun hiçbir ibâdetine ve ameline bizzâtihi katılmaz.
Ancak bir kimse salâvât okumaya başlayıp da : "Allahümme salli..." dediği anda, ALLAH Tealâ, melekleri ve tüm sistem o kimse ile birlikte salâvâta girer...
Sünnetullah budur...
Kişi namaz kılarken RaBB'ısının huzurundadır.
Salâvâtta da huzurundadır.
Ancak, salâvâta ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL'in ve meleklerinin de iştiraki Habibullah'a İhsânullah'tır.
Onun için dualarımızı Salâvât-ı Şerîfe'ye sarmamız, önünde ve arkasında salâvât (Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem'e ulaşım arzumuzu izhar) istenmiş ve işimiz kolaylaştırılmıştır hamdolsun!..

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Bana ve benim ehli beytime salat-ü selam getirmedikçe, dua, Cenab-ı Hakk’a perdelidir.” buyurdu.
(İbni Mes’ud radiyallahu anhudan; Taberanî)

Resim---Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem: ''“Kim ki benim üzerime Cuma günü 80 defa Salâvât getirirse ALLAH onun 80 yıllık günâhını bağışlar”.''
Ashabı Güzin soruyor: Yâ Resûlullah! Bu nasıl bir salâvâttır?” Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
''Allahümme salli âlâ Muhammed’in abdike ve nebîyyike ve resûlike ve’n- nebîyyü’l-ümmiyyi” salâvâtını (bir oturuşta 80 kere) okur.''” buyurmuştur.
(Hâkim-i Tirmizî-Nevâdirü’l-Usûl)

Resim---Fadale İbnu Ubeyd radiyallahu anhu: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem dua eden bir adamın, dua sırasında Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e salat ve selâm okumadığını görmüştü. Hemen: "Bu kimse acele etti" buyurdu. Sonra adamı çağırıp: "Biriniz dua ederken, Allahu Teala'ya hamd-u send ederek başlasın, sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem 'e salat okusun, sonra da diledigini istesin" buyurdu.
(Tirmizî, Da'avat 66, (3473, 3476); Ebu Davud, Salat 368, (1481); Nesai, Sehv 48, (3, 44)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "Dua sema ile arz arasında mevkûftur (durdurulmuş, tutuklu, bağlı). Ta ki senin peygamberinin üzerine salâvât getirinceye kadar-Bana salat okunmadıkça, Allah'a yükselmez. “Beni hayvana binen yolcunun maşrabası yerine tutmayın. Bana, duanızın başında, ortasında ve sonunda salat okuyun!” buyurdu
(Ömer radiyallahu anhu’dan; Tirmizî, Salat 352, (486)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "Yanında anıldığım kimse bana salâtta (getirmekte) hata ederse, (kendisi için) cennet yolunda hata etmiş olur." buyurmuştur.
(Taberanî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "Kim bana bir kere salât-ü selâm getirirse ALLAH ona 10 rahmet eder, 10 hatasını affeder, 10 da derecesini yükseltir." buyurmuştur.
(Enes (ra) dan; Buhârî-Edebde; İmâmı Ahmed, Nesâî, Ebu Yâ'lâ, Beyhâki, Hâkim)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem :"Cuma günü Bana çok selât-ü-selâm getirin. Çünkü Cuma günü Bana selât-ü-selâm getirenin (selât-ü-selâmı) mutlaka Bana arz edilir." buyurmuştur.
(Ebi Mes'ud (ra) dan; Hâkim-Müstedrek; Beyhâki-Şû'abü'l-imân da; ayrıca İmâmı Ahmed, Ebu Dâvud, İbni Hibban)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "Bana getirilen selât-ü-selâm sırat üzerinde bir nur olacaktır. Kim Cuma günü bana 80 kere selât-ü-selâm getirirse 80 yıllık günâhları bağışlanır." buyurmuştur.
(Ebu Hureyre (ra) dan; Dârekutnî-Sünen, ve İbn Şahin)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "Cuma günü, günlerinizin en fâziletlilerindendir. O günde benim üzerime selâtı çokça getirin. Zirâ, sizin salâvâtınız bana arz olunur. Ashab : "Yâ Resûlallah! Siz toprak olmuş hâlde iken bizim salâvâtımız size nasıl arz olunur?" diye sorulunca Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "ALLAH, peygamberlerin cesedlerini yemeyi, (çürütmeyi) Arz'a (yeryüzüne) haram kılmıştır." buyurmuştur.
(İmâmı Ahmed; Ebu Dâvud; İbni Mâce, Sünen 1085-1636-637; Ebu'd Derdâ; İbni Hibban; Hâkim)

Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem Efendimiz, fahri kâinat, kâinatın anası, kaynağı, ilk noktamız, varoluş sebebimiz, ALLAHın nuruna ulaşan prizimiz Efendimize, yüce peygamberimize sonsuz Selât-ı Selâm olsun!

ALLAH –Celle Celâlihu-, konuşan dillerimizi beden yani, düşünen akıllarımızı, zikreden kalblerimizi ve ruhumuzun çıkış kapısı olan fuadlarımızı, lübbü’l- lübümüzü, özümüzü ta içimizi, ruhumuzu Resûllulah SALLallahu aleyhi ve SELLem.
Efendimizin ruhuna sıla ettirsin.
Sıla-yı Rahim kıldırsın!
Böylece her şeyi, varından var eden ALLAH –Celle Celâlihu- ile BİZ, BİR olalım inşae ALLAH

Resim---''İnnellahe ve melaiketehu yüsallune alen nebiyy ya eyyühellezine amenu sallu aleyhi ve sellimu teslima : Allah ve melekleri, Peygamber'e çok salevât getirirler. Ey mü’minler! Siz de ona salavât getirin ve tam bir teslimiyetle selâm verin.”'' (Ahzâb 33/56)

Şimdi, şu anda Allah ve melekleri peygamberine salât-ı selâm ediyorlar.
Ey Allah’a inananlar siz de salât-ı salâm edin, dua edin anlamında çok ötesinde bu.
Siz de direkt bağlantı kurun!
''“Ve teslima''” hemen teslim olun, kesin teslim olun.
Bir fişle prizin uyuşması gibi olun.
Passız, pissiz, arı duru çırıl çıplak, net bir fişle prize girin.
Yalanla dolanla, öteyle böteyle bir takım bulaşıklarla bu akım geçmez.
Fiş prizi bulsa da geçmez bulmak ayrı bir hikaye, bilmek, bulmak ayrı bir hikaye.
Fakat bulunsa dahi olmak ve yaşamak için bire bir olmak lâzım.
Ne yani ?
Fişle prizin aynı olması lâzım.
Yani yüreklerimiz Muhammed Aleyhissalât-ı vessalâm'ın yüreğinde olması lâzım.
İşin hakikati bu, doğrusu bu.
Oyunsuz, şusuz busuz gerçek bu.
Yalan yanlış olmayan hakikat bu, sırat-ı müstakim bu.
Hak olan bu.
Keşke mezar taşları konuşabilseydi bize bu hakikati çok başka şekillerde söylerlerdi biz çok çabuk anlardık.
Çünkü trilyonlarca insan bu köprüden ve bu imtihandan bizler gibi geçtiler.
Çok şeyler söylediler, çok şeyler yaptılar.
Yaptılar ama Resûllullah SALLallahi aleyhi ve SELLem’i öldü sandılar.
Hayal içinde geldiler geçtiler.
Çünkü öbür tarafta göreceklerini sandılar.
İşte bizim diriden diriye elektrik direkleri gibi birbirimize aktaracağımız taze can nur-u mimdir.
İçimizde bilmeyenlerimiz olabilir.
Elektrik asla depolanamaz.
Yani Keban’da üretilen bir elektriği bir yerde depo edemezsiniz. Kullandınız kullanmadınız, kullanmadığınızı toprağa vereceksiniz.
Başka hiç çaresi yoktur,
işte NÛR-u MÎM’de böyledir.
Her an yenisi gelir, yoksa gelmez. Stok yoktur.
Onun için değişmeyen bir tarzda, her yerde, her zaman ve her halde ilahi ilmi ve MuhaMMedi edebi ALLAHu Zü'’l-Celalin ve Resûllullah SALLallahi aleyhi ve SELLem'in şerefine yakışır bir şekilde bizde taşımalıyız.
Bunun zıddı-tersi, gizli yada açık şeytanlıktır.

Ne buyuruyor, siz bir şey yaparken bir iş yaparken önce sizin imtihan aracınızda bir numarayı işgal eden, tevhidin zıttı olan İKİlik demek olan şeytân, tevhidin zıttı olan iki şeylik.
Söylemiştim, birçok bazı dillerden, tekil vardır, ikil vardır, çoğul vardır.
Arapçada böyledir.
“
Şey”: bir şey demektir, tek şey demektir.. Neyse o.
Şeyun”: çok şey demektir.


Bu üçten başlar.
Bir de iki vardır, kalem dersiniz bir kalem, ‘kalemun’ dersiniz üçten fazla kalem, ‘kaleman’ demeniz lazım iki kalem demek için.
Arapça’da iki kaleme “kalemler” denemez, ikil söylemek zorundasınız.
Dişil ve erkek kelimeler var, dişil kelimeler ‘"tan"’ ile erkek kelimeler ‘"an"’ ile ekil yapılıyor.

Cennet, cenneh tek cennet.
Cennetun’ çok cennet.
Cennetan iki cennet. Çünkü dişil bir kelimedir.
İşte Şey’de dişil bir kelimedir.

Şey’: Bir şey,
Şeyun: üçten sonraki çok şey. (üç dâhil).
Şeytan: İki şey demektir
.

Tevhid değil yani asla birlik olamaz. İkilikte Kalıştır. Zıtları ayrı görüştür. Tevhid edemeyiştir. İşte bu şeytandan, “bu ikilikten ALLAHu ZÜ’L CELÂLe sığının, bu ALLAHu ZÜ’L CELÂLin emridir.

O kadar açıktır ki ; “ Ey âdemoğlu biz seninle bir antlaşma yapmadık mı? Şeytana tapma diye.”

Resim---"Elem a'hed ileyküm ya beni ademe el la ta'büdüş şeytan innehu leküm adüvvüm mübiyn. Ve eni'büduni haza siratum müstekiym: «Ey Âdem oğulları! Size şeytana tapmayın, çünkü o sizin apaçık bir düşmanınızdır» demedim mi? «Ve bana kulluk ediniz, doğru yol budur» demedim mi? (Yâ Sîn 36/60-61)

Bana tap bana. Ve Sırat-ı Mustakim! İşte sana emredilen yol budur!”
Yani iki olamaz, bu şeytandan ALLAHu ZÜ’L CELÂLe sığınırız başlarken.
Euzu billahi mineşeytanirracim”

Recm” edilen yani insanın yüreğindeki Tevhîd nurunu ikiliğe dönüştüren mekanizma, oluş, yapan her şey şeytandır.
İki şeyliğe düşüren her şey.
Şeytanlaşmışlardan da ALLAHu ZÜ’L CELÂLe sığınırız çünkü şeytanın eli ayağı yoktur.
Hep başkalarını kullanır çünkü kendisi öyle izinlidir.


Nerden geldik buraya?
Euzu besmele ile başlayın, başladık.
“Euzu billahimine şeytanirraciim Bismillahirrahmanirrahim”

Sonra bana bir salâvat getirin buyurmuştur Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem: "Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ Seyyidinâ Muhammedin Abdike ve Nebîyyike, ve Rasülûke ve Nebîyyi’l-Ümmîyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi, vessahbihi ve ümmetihi... "

Sonra bir hamd edin?
Neye hamd edelim?


Resim---Câbir bin Abdullah radiyallâhu anhu'’dan: “ Yâ Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)! Anam babam sana fedâ olsun, ALLAHın en evvel yarattığı şeyi bana söyler misin?” dedim. Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “Yâ Câbir! eşyâdan önce, kendi nûrundan (Nûrullah) senin Peygamberinin Nûrunu (Nûr-u MİM) yarattı.” Ve şöyle buyurdu: “ O nur ALLAHın kudretiyle dilediği yerlerde devredip gezerdi. O zaman ne levh, ne kalem, ne cennet, cehennem, ne melek, ne gök, ne güneş, ne ay, ne cin ne de ins var idi.” Ondan sonra buyurdu ki: “ALLAH Teâlâ mahlûkatı yaratmak istediği zaman, o nûru taksim edip 4 parça yaptı: İlk parçadan kâlemi yarattı. İkinci parçadan Levhi yarattı. Üçüncü parçadan Arşı yarattı. Dördüncü parçayı taksim edip dört parça yaptı: İlkinden gökleri yarattı. İkincisinden yeri yarattı. Üçüncüsünden cennet ve cehennemi yarattı. Dördüncü parçayı yine taksim edip dört parçaya ayırdı: Birincisinden mü’minlerin gözlerinin nûrunu yarattı. İkincisinden kalblerinin nûrunu yarattı ki o, ALLAHı bilmedir. Üçüncüsünden dillerinin nûrunu yarattı ki o da Kelimeyi Tevhiddir....””
(İmâm Ahmed, Müsned IV-127; Hâkim, Müstedrek II-600/4175; İbni Hibban, El İhsân XIV-312/6404)

İyi anlamamız gerekir ki Allahu zü’l celalin aynası akıldır.
NÛR-u MÎM’in aslı Aklı küll’dür.
Aklı çektiğiniz anda ne yaratan ne yaratılan kalır.
Hiç bir şey kalmaz.Akılsız olan kul değildir.
Teklif yoktur. İmtihan yoktur.
Sadece tiyatro sahnesindeki aksesuar gibidir.
Ara eleman gibidir.
Etrafta gördüğümüz bütün bitkiler, hayvanlar, her şey imtihanımız için imtihan kağıtlarıdır. Bu nedenle halk edilmiştir.
Burada imtihan olan insan aklıdır.
Hamd etmesi gereken de insan aklıdır.
Şükrü her canlı yapar.
Susuz bir hayvana su verseniz bir anda dirilir, neşelenir, şaha kalkar.
Susuz bir bitkiye su verin yapraklarını açar, tomurlarını açar size çiçekler, meyveler sunar, çok teşekkür eder.
“Hamd” aklın gereği olan bir şeydir.
Hamd, sistemin sahibine saygı sunmaktır.
Korku değil, sevinç değil, kadir ve kıymetini bildiğini bildirmektir.
Anladım demektir.
Çok yüce bir yere, yüce birisi olarak yaratmışsın beni, gerçekten beni Halife olacak şekilde halk ettiğin için sana saygımı sunuyorum demektir.
İşte nerden geldi bu Hamd?
Nerden gelecek, ALLAHu Zü'’l-Celal zatında, uluhuyyitende tek iken, ahad iken, yokluk ve varlık söz konusu değilken ilk halk edilen NÛR-u MÎM halk edildiği andaki ismi Ahmed’dir.
Ne demek Ahmed?
Arapça Ahad diye yazarsınız.
Göbekten Mim’lerseniz, bir ''MîM'' harfi oturtursanız AhMed olur.
Kısa kısa Arapça bilgiler vermek zorundayım çünkü anlaşılabilmesi için.
‘Kebir’ büyük demektir. Başına Elifi aldı mı “ekber” en büyük demektir.
Tek büyük demektir, daha büyük yok demektir.
Arapça’da bir kelimenin başına bir elif getirirseniz, o işin “en”ini yapar.
En çoğunu, dahasını, ondan başka olmayanını yapar.
‘Hamid’ Ahmed’in elifini çekerseniz, hamade kalır, “hamd etmektir”
Ahmed, ilk hamd eden, tek hamd eden, hamdin anası demektir.
Onun için bir ''MîM'' daha koyarsanız MahMud olur ki, iki ''MîM''’li olan kendisinden sonra hamd edenlerin hamd etme makamı, Makam-ı Mahmud olur.
Bir Mim daha koyarsanız, üç ''MîM''’li ismi ile MuhaMMed Aleyhissalât ü vessalâm.
İşte şeriatta, tarikatta, mârifette mükemmel insan yani kemâl sahibi insan.
Mükemmil insan, kemâl sahibi yapan insan mükemmil.
İlahi eğiticiler, öğreticiler Muhammed Aleyhissalât ü vessalâmın sadık ve samimi hizmetçileri.
Onun adına, hesabına ve şerefine iş yapanlar.
Onun dışında kendilerinin adı, hesabı ve şerefi olmayanlar, kabul etmeyenler.
Saf insanlar, temiz, pak, güzel insanlar.
Onun için Münir Derman hocam ne diyor?
“''İnsanı insan İNSAN yapar.”''
Ama ortadaki İNSAN büyük harflerle yazıyor.
Kim bu insan?
Muhammed Aleyhissalât ü vessalâm ve MuhaMMedî olan insan
Muhammedi oluş ona üstünlük getirmez.
Ona normal olanı getirir.
Onun altında oluş alçaklıktır zaten.
İşte ‘Hamd’ Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem Efendimize şeriatta uyuş şerefidir. MuhaMMedî olarak Muhammed Aleyhissalâma uyuş.
Bir kişi kabağı sevmeyebilir ama bir hadis duyduysa ki:
“Ben kabağı seviyorum” Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemden sevmiyorsa da sesini çıkarmayacaktır, itiraz yapmayacaktır.
“Ben gül kokusunu çok severim” buyurmuştur.
“Ben sevmiyorum!” diyemeyiz.
MuhaMMedî bir insan demez.
Sevmiyorsa bir arızası vardır Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem efendimiz sevdiğine göre.
Uymak işte burada şeriat âleminde ki uyuşu söylüyorum.
Özelliklerini ve güzelliklerini şeriatta yaşarız.
Üç mim’lidir Muhammed Aleyhissalât ü vessalâm.
Tarikatta yaşarız ve mârifette yaşarız.
Bir anda bakın Ahmed’den, Mahmud’dan Muhammed den türev integral gibi hiç durmadan geçeriz.
Bunlar hepsini bilmeden de yaşayabiliriz
Nasıl kalbimizden, pankreasımızdan haberimiz yok yaşıyorsak bilmeden de yaşayabiliriz yani.
Bilerek yaşamak tasavvufta çok önemlidir.
Çünkü hayali kaldırır, şüpheyi kaldırır.
Yanlışları kaldırır, onun için bilenle bilmeyen bir olur mu âyetleri vardır.
Burada kör orda kör vardır.
Burada ölü orda ölü vardır.
“Ölü ölmüş!” diyor, ne güzel söylüyor ölüydü bir daha öldü.
Dirilecekte değil onlar da zaten bir daha...
”
Ey RaBBımız, bu sistemi yaratan varaden ALLAH Celle Celâlühü BİZ sistemin ilk noktası olan nurundan halkettiği "NûR-u MÎM"e "MuhaMMedi NûR"a sıla istiyoruz.
Ulaşım istiyoruz, kavuşmak istiyoruz. Bağlanmak istiyoruz.
BİZ BİLE” olmak istiyoruz et tırnak gibi.
Bu arzumuzu ve tercihimizi sunuyoruz.

"Allahümme salli"” : Allahım sall et, beni sall et.
"Allahümme sallena" : Allahım bizi “sall’ et, irsal et, sıla et, ulaştır.
Teknik insanlar bilirler ki irsale hatları Keban’dan elektrik getiren ana hatlara irsale hatları denir, ulaşım hatlarıdır.
Su işlerinde falan ana kanallara irsale kanalları, ana kanallar denir.
İrsal, vasl, vuslat aynı kelime türevleridir.
SALL “esastır, ulaşım…

"Allahümme salli ve sellim barik
Ve bu bereketli olsun, bu bizim bütün ömrümüzü ve gönlümüzü dolduran bir nur olsun.
Biz bu âlemi Cehalet karanlığında değil, Kemâlat güneşinde her şeyi olduğu gibi, eşyanın hakikatına ererek, bizzât BİLerek, BULarak ve OLarak ve YAŞAyarak MuhaMMedî bir insan olarak yeryüzünden gelip geçmek istiyoruz.
Önümüze gönderdiğimiz, buradan göndereceğimiz her şeyin Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’e uygun olmasını istiyoruz.
Geride kalacak ayak izlerimizin, eserlerimizin de MuhaMMedî olmasını istiyoruz.
Tercihimizi söylüyoruz zâten.
Kaderi yazan ve yaşatan ALLAHu ZÜ’L CELÂLdir.
Biz tercihle Me'muruz, Mecburuz ve Mahkûmuz ve Muhtacız tercihe.
Olur olmaz, onu ALLAHu ZÜ’L CELÂL bilir, biz sadece SAMİMİ olarak, SADIK olarak ve SABR ederek SELÂMETi tercih etmek durumunda olanlarız.

"Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ Seyyidinâ Muhammedin Abdike ve Nebîyyike, ve Rasülûke ve Nebîyyi’l-Ümmîyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi, vessahbihi ve ümmetihi...
ALLAHım abdin olan yani her insan gibi yeryüzüne insan kılığında gelen ve Muhammed ismini (sallallahu aleyhi ve sellem)alan abdine ulaşmak, Abdullah aleyhisselâma ulaşmak istiyoruz.

''Allahümme barik alâ seyyidine ve mevlânâ Muhammedîn'';

MuhaMMed İsmi Şerifi,
İslamla-Kur'ân-ı Kerimle ortaya çıkan ÖZEL isimdir.
Hamede: Övmek, razı olmak, hakkını ödemek, teşekkür etmek, hamdetmek.
Hammede: tekrara tekrar övmek. “elhamdulillah” demek.
Hamd: hamd, övgü, rıza, nimet ve ihsana lâyıkınca vefâ ve karşılık.yaratanı apayrı anlayışla medhetmek hakkını vermek.
Ahmed: en tek öven, bir işi en takdire değer lâzım-lâyıkınca yapan ve övgüye hakkı olan tek kişi.
MahMud: Aklın nakle-akl-ı külle ulaşıp MuhamMMedî HaMde kavuşum makamı olan kimlik.
MuhaMMed: HaMdi İnsan AKLına, Evvel-Âhir-Zâhir-Bâtın, BiLdiren-BuLduran-Olduran ve Yaşatarak şâhidi kılan ZÂT aleyhi's-selâm.


Bizim gibi bedeni olan, dövülen, kovulan, övülen ve bütün imtihanın her türlüsünü veren ve hiçbir torpil yapılmadan hatta daha ağır şartlarda çok daha ağır şartlarda.
Uzun yıllar 4 yıl sadece Hatice Annemiz yanında panayırlarda insanları Allah’a çağrı yapıyor fakat kendi amcası Ebu Leheb taşa tutuyor: “Bu delimizdir bizim, cinlenmiştir, bunu dinlemeyin haşa bizim yüz karamızdır!” diye hakaretler yapıyor.
Dört yıl sadece bir kadın ve anne, annelerin sultanı, annelerin şahı Hatice validemiz varlığıyla tüm, servetiyle, canıyla, her şeyiyle:
Ya Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) sen Allahın Resûlusun bunlar olacak!” diye bir sığınma yuvası olmuştur.
Abdullah Aleyhisselâm için bir eş, bir ana, her şey olmuştur.
Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem onun için ONU, ömrü boyunca unutmamıştır. 25 yıl tek evlilik..
Belki Arap ülkesinde bir kadınla evli insan Muhammed Aleyhisselâm’dır.
Ve asla sağken başkasıyla evlenmemiştir.
Aynı şey Fatma Validemizde de olmuştur.
Sağken evlenilmemiştir. Bu Ehl-i Beyt SıRR-ıdır, kıyamete kadar da böyle gidecektir.
Ehl-i Beyt kanı taşıyanlar ALLAH korusun boşanmaktan vs.den uzaktırlar.
Çünkü Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem efendimizin sünnetinde yoktur!

''Ve Mevlânâ Muhammedin! ''
''Ve Mevlânâ Muhammedin'', üç MiM’in daimi hakikati olan Muhammed aleyhissalâtü vesselâm Şeriatı, Tarikati ve Mârifetindeki Muhteşemliği ile Sen’in rahmetiyin “''Ha”'' sı gibi hazır, nazır!
“Hauu” diyor bakın!
Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem gibi, pâk olan Allah’ın Hakikat-ı Muhammed aleyhissalâtü vesselâm!
Hâu’r- Rahmeti : Rahmetinin “Ha” sı olan Muhammed aleyhissalâtü vesselâm yüzü suyu hürmetine bizi sall et!
Göbek Bağımız gibi çeke çeke bu “İLK NOKTA” da, Nebiyyü’l- Ümmî’nde BİZi buluştur BİR et!

"Abdike", Abdullah Aleyhisselâma bizim selâmımızı , kavuşumumuzu ulaştır Ya Rabbi!
Şeriatta, söz âleminde, Kur’ÂN-ı Kerim âleminde Muhammed Aleyhisselâm,

Tarikatta nebîyike - nebî – haber getiren demektir, bize bilemediğimiz AYNanın arkasından haber getiren ve ALLAHu ZÜ’L CELÂLe hamd etmemizi sağlayan Mahmud Aleyhisselâma bizi ulaştır, yani Makam-ı Mahmud’a ulaştır ki oraya çıkmayan HAMD etmiş olamaz.
Lafını eder, sözünü eder ancak gerçekten hamd etmiş olamaz.
Nasıl ki insan kahve içmediği halde kahve içtim diyorsa, bu bir hayalse o da hayaldir.
Halbuki bu âlemde hayal yoktur. Asla yoktur.
Ellerimiz, gerçekte ellerimizi yaratan mı hayal?
Onun bunun söylediği sözler doğru da sistemi halk edenin sözleri mi hâşâ hayal?
Bunlar sadece yaşayamayan insanların yaşayamadıkları için uydurdukları, nefislerini oyalamak için aldatmak için bunun şakasına düşmüşlerdir.
Yoksa Yunus Baba gibi anlayanlar dağlarda türküsünü çağırmıştır ve güzelliğini yaşamıştır halada yaşıyorlar.
"Abdike, nebîyyike ve rasûlike

Üçüncü aşamada Marifet Âleminde, Tarikat Âlemi de sohbet âlemidir biliyorsunuz makam-ı Mahmud sohbet âlemidir.
Onu azıcık açmak lazım.


Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem iki şey bırakmıştır.
Kur’ÂN-ı Kerim ve Sohbet
Hiç kimseye bir şey yazmamıştır, sadece konuşmuştur.
YAŞAyarak göstermiştir.
Sohbet çok önemlidir çünkü sohbete ermemiş söz ham sözdür.
Yanlış sözdür, dağlardaki demir cevheri gibidir.
Ya da altın cevheri gibidir toprağın içindeki, mantıksızdır, işe yaramaz yani.
Vardır, çoktur fakat işe yaramaz.
Ne zaman ki Makam-ı Mahmud fabrikasından geçer, arıtılır, durutulur, bir şekle girer, temizlenir işte o zaman sohbet olur.

Bakınız “Makâm-ı MahMud” Âyeti İsrâ Sûremizde geçmektedir.

İsrâ Sûremiz ise Mi’RaC-ÜRuc-RüCû’ SALLıdır.. SELLidir…

وَمِنَ اللَّيْلِ فَتَهَجَّدْ بِهِ نَافِلَةً لَّكَ عَسَى أَن يَبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَامًا مَّحْمُودًا
Resim---"Ve minel leyli fe tehecced bihî nâfileten lek(leke), asâ en yeb’aseke rabbuke makâmen mahmûdâ(mahmûden): Gecenin bir kısmında da uyanarak sana mahsus fazla bir ibadet olmak üzere teheccüd namazı kıl ki, Rabbin seni Makam-ı Mahmud’a ulaştırsın.
(İsrâ 17/79)

Şüphesiz tâbii, Makâm-ı MahMud'un Rahmâniyyet ve Rahîmiyyet SEVİYE-lenmesi vardır.
Rahmân ve Rahîmin seviyelenmesi Rasûlde olur ki, öbür tarafa geçilir. Rahmân ve Rahîmin SEVİYElenmesinin bizim tarafımızdaki pirizinin adı nedir?
Rahmeten li’l-âlemîn olan Rasûl’dür, Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemdir..
Öbür tarafı RABBülâlemin olan RABB ALLAH celle celâluhu’dur.
Burada öyle bir “R” gerçekten bir “R” cümbüşü vardır ki tümü de AYNı yere gelir.
Rahmân ve Rahîmin seviyelenmesi Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLde olur.
Çünkü Rahîmiyyet'te Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem Abdullah’tır.
Âmine Annemizden doğmuştur, Abdulah Efendimizden OLmuştur.
Senin benim gibi bir kadının çocuğudur.
Ama Rahmâniyyet'te Rasûlullah’tır.

RaBB Resim RaHMâN Resim RaHîM Resim RaSûLL Resim RüŞDD!...

ALLAH celle celâluhu
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem… ve KULlar… ÂLeMde ÂDeM.. AKILda NaKiL...

Rahîmiyyet'te Meryem aleyhi’s-selâmı görürsünüz. Her kadın gibidir.
Ama Rahmâniyyette Îsâ Aleyhi’s-selâm vardır, ALLAH’ın Ruhudur. İlginç!.
İlginç dediğim aksi takdirde bu konuları gerçekten anlamadığımız sürece Kur’ÂN-ı Kerime göre diyorum.
Kafası çalışan her insan bunun uydurma olduğunu, doğru olmadığını görür.
Çünkü hep buraya kıyasladığı için. Böyle bir vehimden kurtulamaz.
Ama bu tüMMlendiğinde, Kur’ÂN-ı Kerim İlmi, Edebi, İrfanı, Erkanı içinde tüMMlendiğinde Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem'in çizgilerinde dışarı çıkmamak kaydıyla.
Hâşâ Kur’ÂN-ı Kerimi ve Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLi yetersiz görüp, diyemez kimse.
Yetersiz olan kendi aklıdır. Orayı iyi görememektedir.

Onun için burada, Makâm-ı MahMudda iki MiM vardır.
Mim’leri çekerseniz ne kalır?
Had” kalır, HuDuD kalır.
Hududullah ve Hudud-u Rasûlullah, Makâm-ı MahMud’un içindedir.
Yâni Rasûl “R”siyle RaBBR” si, Rahmetenli’l-âlemîn ile RABBü’l-âlemin “R”si zâhir ve bâtın gibi (hâşâ) sırtı sırta görünür.
Bu böyledir zâten.
ALLAH celle celâluhu mânâdan maddeyi yaratmaktadır.
Madde geri çekildiğinde de madde, mânâya dönüşmesi gerekmektedir.
Bu hep böyledir AKL-ı SİLM için..

Sizin Oksijen dediğiniz, Hidrojen dediğiniz basit gazlardır. Bildiğimiz basit gazlardır yâni.
Ama biz Adana Erkek Lisesinde okurken bu deneyi fiilen yapmıştık. SU-yu elde etmeyi.
Ayı ayrı tüplerdeki hidrojeni ve oksijeni getirip belli ölçülerde getirildi, gerçekten şartlar sağlandı ve “SU” yu elde ettik: SUyun SENTEZi.
Geri dönüşü de öyle oldu: Suyun ANALİZi. Ayrıştırdık da.
Analiz ve Sentez bütün bunlar Her ÂN ŞeÂNda vardır kâinâtta.
Sizde bile vardır. “Elimi kaldıracağım!” derseniz kaldırırsınız.
Rast gele değil, içinizde manevi bir karar verirsiniz madden uygularsınız.
Bundan uzak oldu mu bitkisel hayata geçer.
Aklı kullanamaz hale gelir.
Hiç cevâp alamazsınız aklını çektiğiniz zaman. Sıfır.
Onun içinde Makâm-ı MahMudun İnşâe ALLAH bir daha üzerinde duracağız!..

Üçüncü aşamada “"Resûlike

Resûl-Rasûl KiMdir?

Rasile: Karmaşık olmayıp en doğru-düzgün olmak.
Ersele: Salmak, bırakmak.,
Râsele:Tâbi olmak, elçi-mektup göndermek.
Risâle: risale, broşür, mektup, mesaj, elçilik, peygamberlik, gönderilen şey.
Resûl: Peygamber. Yeni bir kitap ve yeni bir şeriat ile bir ümmete veya bütün beşeriyete Allah tarafından Peygamber olarak gönderilmiş olan zât. Kendi anlamlarında Mürsel ve Nebi de denir.
İrsal: (Resul. den) Göndermek, gönderilmek, yollamak. Elçi gönderme.
İrsaliye: Makbuz. Her hangi bir yere gönderilen eşya veya malların listesi.
SELLe: Bir şeyi diğer bir şeyden kolaylıkla-tereyağdan kıl çeker gibi çıkarıvermek.
Sülale: selle’den. Bir şeyden soyulup çıkarılan sülale, nesil, tohum..
Selime: bir zor işten kurtulmak.
Esleme: teslim-islam olmak.
Selemle: selamlamak.
SALLa: Seslenmek-ses vermek. Dua etmek. Namazı kılmak.


Resûl, Yaratan ile yaratılan arasında insan nicelik-niteliği taşıyan, insanın aklıyla nerden gelip nere gittiğini NAKLen haber veren ve insanın tüm KİMliğiyle Esfeline GELiş- İlliyuna DÖNüş SALLını SELL selâmetine Ulaştıran KİMliktir.

Ya RaBBi senin Resûlün olan, bizzât görevlendirdiğin Ahmet Aleyhisselata Vessellam’a selâm ederiz.
İşte Marifet âlemi dediğimiz gerçek tanışım, bilişim noktası olan Ahmet aleyhisselatı vesselâma da SELÂMımızı ilet.
Nerede bu?
Kalbte.
Çünkü “"Abdikebedendedir.
"Nebîike", Mahmud Aleyhisselâm nefistedir.
Makam-ı Mahmud’da hamd edecek olan nefstir.
Marifette zevk vardır. Konuşma vs. yoktur. Yani hissetmek gibidir.
İşte Ahmet Aleyhisselat-ı vesselâma selâmımızı ilet Ya RaBBi. Kavuşmamız var, dilememiz, arzımız var.
Tercihimizi böyle kullanıyoruz.
Bizim seçimimiz bu şekilde olacak.

Ve dördüncüsü, bu bahsettiğimiz bir Hadis-i Şerif’tir, çok önemli bir Hadis-i Şerif'tir.
Acizane ortaya çıkardığımız eserde göreceksinizdir, kaynaklarıyla beraber
Kim ki bunu Cuma günü 80 kere söylerse 80 yıllık ömrüne kul hakkı hariç kefarettir biçiminde Hadis-i Şerif’ler vardır.

Resim---Resûllulah SALLallahu aleyhi ve SELLem:
“Kim ki benim üzerime Cuma günü 80 defa Salâvât getirirse ALLAH onun 80 yıllık günâhını bağışlar”
Ashabı Güzin soruyor: Yâ Resûlullah! Bu nasıl bir salâvâttır?” Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
''Allahümme salli âlâ Muhammed’in abdike ve nebîyyike ve resûlike ve’n- nebîyyü’l-ümmiyyi” salâvâtını (bir oturuşta 80 kere) okur.''” buyurmuştur.
(Hâkim-i Tirmizî-Nevâdirü’l-Usûl)

Bundan daha muhteşem bir salâvat , yeryüzüne gelmemiştir.
Peygamber Aleyhisselat-ı vesselâm’ın buyurduğunu söylüyorum yani.
Onun tercihi bizim için çok önemlidir.
Bizim arşı avucumuza koysalar biz Muhammed Aleyhisselâm’ı tercih ederiz.
Bütün cennetleri verse ALLAHu ZÜ’L CELÂL yine Muhammed Aleyhisselâm’ı tercih ederiz.
Bizi cehenneme koysa da yine MuhaMMedî olarak koyar çünkü bizim tercihimiz budur. Hakkımız var ise tercihimiz budur.
Yani bu da bir tercih meselesidir hayat bir tercihdir.
Tevhid bir tercihtir zâten.
İşte dördüncü aşamada HAKİKATte, “''nebîyyü’l- ümmî” “abdike ve resûluke nebîyül ümmî''”
Nebîyül ümmîke değil yani ''Nebîyül ümmî.''
Bizim Âmâ’dan haber getiricimiz.
Senin bilinemezlik, varılamazlık, anlaşılamazlık âlemin olan Ahadiyet karanlığından, uluhuyitinden, zâtına mahsusluktan bize haber getiren tek ana.
Bilinemezlik körlüğünden, âmâsından ümmüliğinden
–
ümmî: ana demektir – ama demektir.

Birçok saçlı sakallı, sucu bucu adamların dediği gibi hâşâ Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem cahildi, bir şey bilmezdi de onun için ümmî diyorlar dedikleri hep cahillerde bir şey bilmedikleri için ama gibi görülmüş ve onun için ümmî denmiştir.
Böyle dediler diye Peygamber Aleyhisselat-ı Vesselâma kadar bu kelimeyi götürmek sadece bizim Anadolu’ya mahsus bir aymazlıktır.
Bu bir yanlışlıktır. Yoksa Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem madde ve mânânın anasıdır.
ALLAHu ZÜ’L CELÂLin dışındaki her şey iğnenin ucu gibi o noktadan doğmuştur.
O da NÛR-u MÎM’dir.
ALLAHu ZÜ’L CELÂLihunun NÛRundan, NÛR-u MÎMi halk etmiştir.
Hareketinden bütün sistem var olmuştur madde , harekesinden mânâ doğmuştur.
Kullanmak ayrı şeydir.
Ateşi, evi yakmakta kullanırsınız!
Ateşi, ısınmakta, yemek pişirmekte kullanırsınız.
Mesele ateş değildir, mesele SİZsiniz.
AKLınızın öğretim ve eğitimi.
İşte BİZ Nebîyyü’l- Ümmîmiz olan ''Nebîyyü’l- Ümmîna'' , bizim haberde ANAmız olan, bize haber getirişte ilk kaynağımız olan hakikati MuhaMMedî olan MuhaMMed aleyhisselat-ı vesselâm’a selat ve selâm ediyoruz.


ZEVK 1598

Zâhir → Abdike Muhammed (sav) → Cism-i Şeriat Sahibi
Bâtın → Nebiyyike Mahmud(sav) → İsm-i Tarikat Tabibi
Âhir → Resûlike AHMED (sav) → Mârifetin Muttasıfı
Evvel → Nebiyyü Ümmüyyün → Haikat-ı HAKK Habibi..


27.09.1999 02:14
Lârâ shllri...shr..


Nebiyyü Ümmüyyün : Ahadiyyet âmâsından haber veren..

SELÂMETimizi onda buluyoruz.
Sıla-ı Rahim'imizi onun yüreğinde buluyoruz.
İşte böyle bir salatla bana selâm ediniz.
Bir bağlantı kurunuz.
Şu anda hepimiz birbirimize bağlıyız çeşitli yerlerde çeşitli şartlardayız fakat özlerimizi duyuyoruz bir can gibi, bir bedenin parçaları gibiyiz hamdolsun.
İşte Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem öyle olsun ki bizi ne bağlıyorsa şu anda , hava devrelerimi bağlıyor, akımlar mı bağlıyor yada bilemediğimiz şeyler mi bağlıyor her ne ise tümü NÛR-u MÎM'’dendir ve biz böyle bir bağlantı istiyoruz Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem Efendimizle.
Buna neden ne CeNNet sevgisi ki CeNNeti çok severiz ama CeNNet SEVgisinden dolayı bunu demiyoruz.
Hiçbir zaman dünyada acı çekmeyi, ahrette acı çekmeyi istemeyiz ama bundan dolayı da demiyoruz.


ALLAHU ZÜ’L-CELÂL; Teslim olmak, imân etmek, tâbi’ olmak ve itâat etmek hususunda Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’i hep birlikte buyurmuştur.

Tâbi’ olmak ve itâat etmek: emirlerine boyun eğip buyurduklarını duymak ve işlediklerine uymakladır.

Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’de bir insandır elbette. Ancak inanan insanlar Kur’ÂN-ı Kerîm’i iyice incelerse görürki O’nun durumu tek ve şerefli zâtına sallallahu aleyhi ve sellem mahsustur!
Yakut da taş, granit de taş, kalker de taş; isimleri müşterek ama herbirinin değeri ve vasıfları çok çok farklıdır.

Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem'mimizi iyi tanımamız şart ki O’nu DUYabilelim ve O’na UYabilelim.
Kime tâbi’ olduğumuzu ve itâat ettiğimiz bilemez isek duşamıya (rastgele) ne iş yapabiliriz...
Kaldı ki Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’e teslim olmak imân etmek, tâbi’ olmak ve itâat etmek kesinlikle farzdır ve İslâmın ana şartıdır.
İnsanların direkt RaBB’ısı ile ilişki kurmasına Sünnetullah müsâde etmemiştir.

Bazı sivri zekâlıların: “ ALLAH ile kulu arasına kimse giremez! ”derken Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’e ihtiyaç yok demek istiyorsa i’tikaden çöker...
Tekfir etmek bizce hoş değildir ancak, işin sonunu iyice düşünsün...
Bir de:“Bizim dinimiz akıl-mantık dinidir!” deyip hevâ ve hevesinin keyfince yorumlarla hem kendini hem de kendilerine uyanları mahvedenler.
Unutmamalı ki dünyada sonsuz sayıda insan, akılları ve mantıkları vardır...
İnsan sayısınca din mi olacak yâni...
Evet, “aklı olmayanın dini yoktur”
Ve akıl insanın ana malıdır.
Ne varki dinimiz mesned dinidir.
Kur’ÂN-ı Kerîm'e ve sahih Hadis-i Şerîf'lere (sünnet-i seniyyeye) dayanmayan (mesnedlenmeyen) hükümler, istediği kadar şunun bunun aklına ve mantığına uysun İslâm Dini’nin dışındadır.
Akıl da mantık da her şeyler de lâzım ancak, mesned-i MuhaMMedî içinde...

Satırlardaki tasavvufu ve sofuluğu, sadrlardaki tasavvufa ve sûfîliğe dönüştürmek için Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’i çok çok iyi tanımak bu yolun ilk şartıdır...

Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’e tâbi’ olmak (emrine boyun eğmek) ve itâat (verdiği emre göre yaşamak), ALLAHU Teâlâ’nın emridir.

قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---“Kul in kuntum tuhibbûnallâhe fettebiûnî yuhbibkumullâhu ve yagfir lekum zunûbekum, vallâhu gafûrun rahîm (rahîmun) : De ki: "Eğer siz Allah'ı seviyorsanız bana uyun; Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah bağışlayandır, esirgeyendir." (Âl-i İmrân 3/31)

ALLAH celle celâluhu’ya inanıyorsanız, ALLAH celle celâluhu’dan korkuyorsanız, ALLAH celle celâluhu’yu seviyorsanız kesinlikle Rasûl’ü Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e inanın, tâbi’ olun ve itâat edin...
Her yerde, her zaman ve her hâlde ve aklı olan herkes için sürekli bir tâbi’ oluş ve itâat ediştir bu...
Önce Rasûlullah’a teslimiyyet, sonra onun yoluyla ALLAHU ZÜ’L-CELÂL’e İman ediş, tâbi’ oluş ve itâat ve İSTİKÂMET...
Kur'ân-ı Kerimimizde açıkça buyurulan ALLAH celle celâluhu ve Resulullah MuhaMMed aleyhi's-selâm’a Teslim olmak, İman etmek, Tâbi olmak ve İtaat etmenin SONUÇu olan;
Tevhidin temelinde Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem vardır ezel-ebeden...
Tevhid: “ ilâhe illâ ALLAH MuhaMMede’r- Resûlullah

Şehâdet: "Eşhedü enlâ ilâhe illâ ALLAH ve Eşhedü enne MuhaMMede'r Resûlullah"dır.

Sallallahu Aleyhi ve Sellem : "ALLAH'ın salât ve selâmı O'na olsun!" demektir.

Burada bir husus var ki şehâdetin esası olan: "Eşhedü enlâ ilâhe illâ ALLAH ve Eşhedü enne MuhaMMede'r Resûlullah"; Ulûhiyyet Tevhidine ŞeHÂDet olup;
Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem'e salâvâtın temeli ise: "Allahümme salli âlâ MuhaMMedîn ve sellim"dir.

''ve ümmetihi'' Ben, MuhaMMedî Gayrete gelerek, çılgınca bir sapıklığa saplanan ÜMMet-i MuhaMMedî de gönlümden bu benim bir DUÂmdır.. ALLAH celle celâluhumuzun ÜMMet-i MuhaMMedî zâhirinde SELL-TeSLiMiyyeti, Bâtınında SALL-İstikâmeti Nâsib ve Kısmet etsin inaşe ALLAH
Resim
Cevapla

“►Salavat Şerhleri◄” sayfasına dön