Münir DERMAN (ks) SOHBETLERİ-32

Cevapla
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Münir DERMAN (ks) SOHBETLERİ-32

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

ResimMünir DERmÂN
kaddesallahu sırrahu

MD.TMMSHBTLR-32

ResimMİHRABİYE


Aziz cemâat namazlardan sonra, namaz kıldıktan sonra İmam Efendiler, Kur’ân-ı Kerim’in o anda kendi aklına gelen bir sûreden bir sayfa okurlar.
İslam Dininde, İslam âdâbında, câmii lügatında “mihrabiye” derler.
Yani mihrabdan Ümmet-i MuhaMMed’e dönüp Kur'an-ı Azimüşandan bir sayfa okumaktır.
Şimdi imamın okuduğu Kur’ândan bir âyet Allah’ın kelâmı. Tabi ne dediğini bilmediniz ne söylediğini.
Gâyet Kur’ân-ı Kerimin her tarafı güzel. Ama çok güzel bir âyet-i kerime okudu Mü’minler için. Şimdi mihrabda okudu “sadakallahu’l- azim
Diyor ki: bütün kâinatınan mütenai kâinatı yaratan Allah’a, arz da ve semâvatta O’nun ilminden gayb bir şey yoktur. her şeyi bilir görür!” diyor. ““Kendi Resûlünün peşine takılıp hakiki Mü’min, birbiriyle kardeş olmuş, malını canını her şeyini Allah yolunda fisebilillâh olarak koymuş insan, sâdıklar zümresine girer”diyor.
Sâdıklar zümresine giren, artık onlara hesab yoktur, onlara korku yoktur. Onlara dâima Cemâlullah’ın güzel Cemâli vardır.

Onun için aziz Mü’minler, dünya bu gün gafletle dolu. Gafletli insanlarla dolu. Hiç kimse ne olduğunun farkında değildir.
Hiç kimse kimse için ölmeyecektir. Herkes kendi için ölecektir.
Dünya nihâyet 60, 70, 80, 100 sene diyelim. Ondan sonra âhirete intikaldir. Âhirete intikal, âhiret seyihatının yolculuğu, pasaportu.
Orada nasıl seyahat edilir, orada nasıl lisanı vardır. Trafiği nedir?
Secdede öğrenilir.
Onun için bütün insanlardan Cenâb-ı Allah iki şey istiyor.
Biri, Resûlü tarafından getirilen emirlere “Baş üstüne!.”deyip inkiyad etmek, İkincisi, kalben kendine bağlamak, Allah’a bağlanmak.
“Peki efendim Resûlün emirlerini yerine getiriyoruz amma kalben bağlanamıyoruz!.””
En mükemmel yer olan Huzur-u İlahîde her gün 80 türlü iş yaparsın, namazda hatırına gelir. Tavla oynarsın, gazete oynarsın kağıdın sesini duymazsın. Namazda ohoooooo. Bit pazarları, İstanbullar, dağlar dereler her tarafı dolaşmağa!..
“Niye öyle?””
Bak beni dinliyorsunuz hiç başka bir şey düşünen yok, ne söyleyecek bu adam onu dinliyorsunuz. Bu namazda değil mi?
“Hâşâ! Namazda ama aklım başka tarafa gidiyor.”
Pazar gün İmamı dinlerken hadiiii odun pazarına. Odun pazarından Çukurhisara. Çukurhisardan bilmem hooooooo!..”Niye gidiyor kafanız? Ulan namaz mi’ractır be!
Sen yalandan berbat mi’rac yapıyorsun da ondan.
Namaz mi’ractır da ondan, serserice dolaşıyorsun.
Serserice dolaşma ki Resûlullah sallallahu aleyhi vessellem’in mi’racı gibi mi’rac yaparsın.
Onun için Allah’a bağlanmasını istiyor Cenâb-ı Allah.
Birisi emirlere inkıyad, ikincisi kalbinden Allah’ı çıkarmamak.
Kalbinden Allah’ı çıkarmamak!
“Efendim ben burda namaz kılarken kafam Muttalib’e yahutta Çukurhisar’a gitmesin ne yapayım?””
Namazı doğru kıl! Namazı yan kılarsan aklın başka tarafa gider.
Namazı biçimsiz kılmazsan doğru kılarsan aklın illiyine doğru uçar gidersin. O zaman Allahnan beraber olursun.
Yoksa bunu yapamadıktan sonra haa kılmışsın haaa kılmamışsın. Hepisi bir! Zâten kılsan bile o namaz sayılmaz ki.

Onun için aziz cemâat âhir zamandayız, âhir zamandayız.
Kafanızı gözünüzü iyice açın! Şu namazı adam akıllı kıl!
Başka bir şey yapma namazını adam akıllı kıl!
Abdest alıyorsun değil mi? Kaşağı, ata kaşağı yapar gibi adam akıllı ovv yıkan! Abdestin zevkini duy!
Böyle “cip cip cip!” böyle pis pis herifler gibi almayacaksın.
Allah için alacaksın, derini kazıyarak al! Namazı da öyle kılacaksın.
Cüneydi Bağdadî namaz kılarken kemikleri çatır çatır ötermiş.
Ezan okunduğu zaman Hazreti Ali Keremullahi veche’nin yüzü bembeyaz olurmuş.
“Yâ Ali ne oldu?””
“Yine huzura çıkacağız. Aceba bir hata mı yaparım!”
diyor.
Evet!“Allah! Allah!” ama bizde: “Heee heee heeheee!.””
Yok böyle! Her insan kılabilir bunu oğlum, her insan kılabilir. Her insan kılabilir!.
“Efendim benim bi şeyim var!””Kılma, sonra kılarsın.
“Hiç kılmayacağım!””Hiç kılma âhirette kılarsın. Kıldırırlar sana orda.
“Hiç kılmayacağım!.””Kılma, ötede kıldırırlar.
Onun için Resûlullah sallallahu aleyhi vessellem’i anlamak çok güçtür.
Cenâb-ı Allah’ı dinsizi de anlar, imansızı da anlar.
Fakat Resûlullah Sallallahu aleyhi vessellem Efendimizi anlamak çok güçtür!.

Mübârek parmağını uzattı Kudret-i İlahîynen buradan tecellî ederek ay ikiye ayrıldı.
“Nasıl ayrıldı?””Buz gibi ayrıldı oğlum.
“Efendim göze öyle!.”” Hayır göze öyle değil!. Allah’ın Resûlünde hokkabazlık yok.
Peki ya buz gibi ayrıldı haah işte!
“Nasıl ayrıldı?” dedi mi“Resûlullaha inanmıyorsun!”demek.
Resûllullah’ı anlamak herkese nasib değildir.
Onun için Cenâb-ı Allah Resûllullah’ı anlayan kullar safına bizi, onun için Müezzin efendi: “Allahummahşurna fizümreti’s- sâlihin
Bizi de Sâlihler sınıfına sokuver de onlarınan haşrolalım hiç olmazsa!” diyor.
Allahummahşurna fizümreti’s- sâlihin. Yâ İlahî Yâ Rabbi mahşurna bizi haşret, onlarnan karıştır. Fi Zümreti’s -sâlihin: Sâlihler zümresinin içine!.””

Onun için en birinci kurtuluş çaresi aziz cemâat namazı doğru kılmaktır, namazı doğru kılmak!. namazı doğru kılın!. Doğru kıldıkça içiniz bambaşka olur.
Onun için:“Efendim Resûll neymiş?”diyenler çok!.
O diyen “Resûl nedir?”diyen o, pireyi bile anlayamaz pire pire!..
Resûlullah sallallahu aleyhi vessellemin emirlerine, sünnetlerine, Cenâb-ı Allah’ın emirlerini yapmazsak bir gün“Yâ Rabbi Sen bilirsin!.”Mağfiret eder seni oğlum. Allah Gafuru’r- Rahîm. İnsanı affeder hiç belli olmaz.
Amma Resûlün sünnetleri berbattır haaa!. Çok berbattır haaa!..

Birisi, Ehl-i Beytin sahabeden birisi, demiş ki:“Ehl-i Beytin kâtillerinden ben olaydım” demiş.“Eğer Allah beni tesadüfen onların kâtilleri arasına koysaydı. Beni de affedeydi Cenâb-ı Allah da cennete koysaydı. Cennetten kaçardım”demiş “doğru cehenneme giderdim!”demiş.
“Tutsalar götürseler!, Niçin?”demişler.
“Resûlullah sallallahu aleyhi vessellemin nazar-ı akdesi yani mukaddes gözünün nazarı bana akseder de: “Bu bak benim ehli beytime fenâlık yaptı diye, üzülür diye gitmem cennete!” demiş.
Sonra adam akıllı ilim yapmış, hocalara sorun bilirler.
Ragıbı İsfehanî, İsfahanlı Rağıp. Bunun “Mukaddarat” diye bir kitabı vardır. Orda yazar. “Bir gün diyor ben Şam’a gittim.
Şamda büyük Umayya Câmisi vardır. “Ümeyye” dedikleri onlara Araplar “Umayya” derler. Arapçada ü harfi yoktur.
“Üzüm” diyemezler Araplar “uzum” derler.
Na’büdü yoktur Arapçada na’budu vardır. Yü’minün yoktur, Yu’minun vardır. Ülaike değildir o ulaike dir. Yu’kinün, Yu’kinun!
Elhamdü, dü mü yok öyle şeyler.
Umayye Câmisine gitmiş şöyle ikindi namazını kılmış.
Herkes çıkmış orda bir köşecikte şöyle dalıvermiş Rağıbu İsfahanî.
Kendi “Mukadderat” isimli kitabta yazıyor.
Diyor ki: “Bir rüyâ gördüm. Bir düzlük, milyonlarca kişi gidiyor.
Baktım baktım nedir bu?”
dedim. Hazreti Âdem bütün peygamberler gidiyor. Başta Hazreti Âdem, Sahabeler, bütün peygamberlerin ümmeti, sahabeleri. Bakmış Resûlullah sallallahu aleyhi vessellem’in sahabeleri de gidiyor. Hazreti Ebu Bekir, Ömer bütün ne kadar varısa. Ben de diyor “Ne oldu?”dedim!” diyor.
Diyor ki: “Mansur Hallacı Mansur bir kabahat işledi.”
Zâhir ulemâsı, zâhir ulemâsı denilen bir şey yoktur oğlum.
Ulemâ hem zâhirdir hem bâtındır. “Efendim şöyle olursa böyle olur.”Hiçbir şey olmaz, bunlar hep soytarılıktır.
İnsan hem et kemikten, hem de ruhtan ibarettir.
Dinin bâtınını da bileceksin, zâhirini de bileceksin.
Zâhir Ulamesı, Bâtın Ulemâsı. Dinde böyle şey yoktur. Soytarılıktır.
“Efendim şu tarafa döndüm gavur oldum. Bu tarafa döndün bilmem cehennemlik oldun!.””
Yok böyle şey. Resûllullah’ın peşine takılıp da hulus-i kalb ile buraya koydu mu korkma sallayarak geç git!.
“Sağa döndüm kâfir oldun, sola!.”” Ne bu mürâyilik böyle zırtapoz hocalar var.
“Sağa döndün kâfir oldun!” Yok böyle şey!. Secde-yi Rahmâna hulus-i kalb ile başını koyan. Resûlullah’a salavatı şerife getiren, Cenâb-ı Allah’ı kalbinden çıkarmayana korku yoktur. “lâ tahzenû” âyet-i kerime vardır.
Bu kadar serseri dolu dünya!.
Onlar korkuyorlar da, Secde-yi Rahmâna koyan bir adam nasıl korksun?
Hiç korkmayın, Cenâb-ı Allah cümlemize mağfiret edecektir!.
Resûlullah sallallahu aleyhi vessellemin elini bize zorunan öptürecektir. İnşeallahu Rahmân.
“Affettirmek için Resûlullah sallallahu aleyhi vessellem’in huzuruna gidiyorlar demiş.
Bende takıldım peşlerine. Gittik, gittik!”
diyor.
“Büyük birdüzük, çimen”diyor. Çimenliğin ortasında dört parmak yükseklikte” İşte aha bu mihrab gibi bir yer var.”
Mihrab bakın aşağıdan dört parmak yüksek değil mi?
Sallallahu aleyhi vessellem orada diz çökmüş böyle Nuuur feneri gibi duruyor mübârek. Hazreti Âdem gitmiş oraya diz çökmüş. Bütün enbiya, velîler, şeyler, peygamberler hep Resûlullah sallallahu aleyhi vessellem’in önüne diz çökmüşler.
Resûlullah Sallallahu aleyhi vessellem nur gibi duruyor böyle.
Ben de diyor uzaktan seyrediyorum!”
“Kim diyor?”” Rağıbu İsfahanî.
“Hatırımdan geçti diyor. Bu kadar peygamberler, milyarlarca velîler hepisi orda oturuyor da Resûlullah Sallallahu aleyhi vessellem niçin 4 parmak yukarıda oturuyor diye hatırımdan geçti diyor.
O hatırımdan geçer geçmez çeneme bir tekme yedim!”diyor.
“Bir uyandım ki Umeyye Câmisinin Müezzini kandilleri yakıyor.”
Eskiden elektrik yoktu bilirsiniz kandilleri yakıyor.
Tekmeyi o vurmuş. Demiş ki: “Çok mu gördün o yeri O’na dört parmak yüksek yeri!.”
Ve diyor: “Ben bir nara attım kaybettim kendimi!” diyor.
“Otuz seneden beri o müezzini ararım bulamam!” demiş.

Onun için, hakiki secdeye başını koyan, Resûllullah’ın peşinden giden, Allah’ı kalbinden dâima çıkarmayan insan ötekinin uyanıkken gördüğü rüyâyı bile görür. Başkasının aynada göremeyeceğini tuğla parçasında görür. Ne zannettin müslümanı sen!.

Onun için bu lakırtıları oğlum herkes anlayamaz.
Karga bülbülün sesinden anlayamaz.
Bir kafese kargayı bülbülü yan yana koysan.Bülbülün dili tutuluverir.
O da kuş öteki de kuş. Bülbül de kuş!..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: Münir DERMAN (ks) SOHBETLERİ-32

Mesaj gönderen kulihvani »

Ney çalarlar hanı bilirsiniz.
Neyden çok güzel sesler çıkar ama bu sesleri ney ne bilsin!.
Ney kuru bir kamış parçasıdır. Boş bir boru.
Ama üfülemede hüner var üfülemede. Neye üfülemede hüner var.
Ben ney çalamam. Fakat hünerle üfüleyene de hürmet ederim.
Dikkat buyurun çalgıcılıktan bahsetmiyorum. Boru gibi olmamalı insan, boru gibi.
Zâten görünmede hüner yoktur. Görünmeyeni görmede hüner vardır.
Kamış görülür. Aha çıkan ses gözükmez, duyulur.
Kulak gözden afdaldır islamiyette. Onun için İslamiyette göze kulağa sövmek büyük küfürdür oğlum.
Kur’ân-ı Kerim de “Es semi’ü’l- Basîr” diyor. “El Basîrü’s- Semi’” demiyor.
Kulağa afdal, kulağa evvel bahsediyor sonra semi’ bahsediyor.
Resûlllar içinde, peygamberler içinde gözleri amâ olanlar vardı fakat sağır olanlar yoktu.
Göz için ışığa ihtiyaç vardır, fakat kulak için hiçbir şeye ihtiyaç yoktur.
Göz bir taraftan görür kulak her taraftan işitir, d ikkat edelim. Görmeyen konuşur. Amâ konuşur.
Fakat sağır adam konuşamaz. Sesleri nerden öğrensin?
Onun için kulağınız açık olsun.
Onun için: “10 söyle, 20 dinle!” derler.

Onun için, kulağınız açık olsun. Onun için: “10 söyle 20 dinle!” derler. Gevezelik de doğru değildir.
İşte Secde-yi Rahmâna hakiki kapanıp, Resûlah’ın peşinden mükemmel giderse, insan doğruluk caddesine girmiş olur.
“Doğruluk nedir?”” “Dümdüz!..””
Yok efendim! Doğruluk, gönlün konuşmasıdır gönlün. İnsanın gönlü konuştu mu doğru konuşur. Gönülden konuşan dünyanın neresinde konuşursa konuşsun hepisi aynıdır, hiç fark etmez!. Gönlün konuşmasını anlamayanlar anlayamayanlar doğruluk fazilet nedir bilmeyenlerdir.
Onlar hakkında âyet vardır.
“Biz onların kalblerini, gönüllerini kapadık” Âyet-i Kerime.
Cenâb-ı Allah istedi mi “rakk!” diye kapar “rakk!” diye açar.
Bu gün dünyada nabızları, şu nabızları, nabız atıyor ya!.
İslamiyet düşmanlığıyla atan bir çok bedbahtlar vardır dünyada, dünya yüzünde. Bu gibi mahlukların derecelerini kelimelerle belirtmek ve bu hallerine bir kıymet ölçüsü bulmak mümkün değildir!.
Bunlar dini, dünyadan atmak isteyenlerdir, bütün dünyada vardır. Niçin dünyayı dünya dini dünyadan atmak istiyorlar. Niçin dünyayı dinden ayıramıyorlar?”
Sual soruyorum. Dünyadan dini atmak istiyorlar. Niçin dünyayı dinden ayıramıyorlar?
Din doğmalıktır oğlum kimse atamaz onu!.
Sonra birisi çıkar: “Efendim dini siyasete âlet etmek suçtur!.”
Evet suçtur.
Meb’us seçeceksin: “Yok yok efendim. Din başka dünya işi başka. Din siyasete âlet edilmez anlaşıldı mı? Hiç katiyen doğru değildir.
Efendim meb’us seçilecek Hocanın biri çıkar. Bunlar doğru değildir. Din başka siyaset başka!”
Amma, “Siyaseti dinsizliğe âlet etmek” nedir?
O da başka bir şey.
Onun için Secde-yi Rahmâna kapanan Allah’ın huzuruna giden kendi işiyle meşgul olur. Ötede beride partiymiş, zımbırtıymış bunlarınan meşgul olmaz işte. Ulu’l- Emir ne derse onu yapar.
İnanmayan adam da zâten bir devlet, hiçbir ululuk yoktur.
Ölümden kurtulmak çaresizdir. O herif bomboş bir borudur, borudur!. Boru ölmez oğlum vücudu bile.
İşte kamışlar çocuklar balık tutuyor. İçi ölür dışı kalır kabuk!.

Kimse senin için ölmeyecek, aziz cemâat hiç birimiz ölmeyecek!.
O halde ölümümüze hazırlanmamız lâzım.
“Nasıl Hazırlanalım. Kefen mi hazırlıyalım?””
Yok ulan öyle bir şey! Gafletle kılınan namaza karşılık bir yufka ekmeği bile elde edemezsin bunu düşün!. Gaflette kıldığın namaza karşı bir yufka ekmeği bile elde edemezsin. Haaa yani karşılık olarak.
Gelip geçici yüzlerce iş yapıyoruz. Hepisi de ancak namaz kılarken aklımıza geliyor demin söyledim.
Namazın böyle mecazî olduktan sonra ha kıl ha kılma!. Zâten kılsan da kılmamış sayılırsın ya!.
“Efendim şeytan aklıma girdi!.””
Şeytanın câmide işi yok şeytanın!. Şeytanın câmide işi yok!.
İşte zâhir Hocaları söyler bunu: “Şeytan aklıma girdi!.””
Şeytan sensin ulan!. Onlara inanmayın. “Şeytan câmiye giremez!” bu kadar.
Şeytan zâten “Allah’tan uzak kalmışların sırrıdır” oğlum!.
Sırr demek esrar demek Arap dilinde “gönlün iç yüzü” demektir. “İç yüzü” demektir!. Kâğıda sarılmış bilmem kopya yahu şey değil kroki değil harita değil. “Gönlün iç yüzüne ESRAR-SIRR” denir.
Allah kuldan onun için iki şey ister. Zâhirde Hakkın emrini yerine getirmek, Bâtında kalbi Allah’a bağlamaktır.
“Nasıl bağlanır?””
Ulan şah damarından sana daha yakın. Sen bağlanmayacaksın, O bağlanmış zâten. Sen O’nu bulacaksın!.
“Benim yoluma bir adım gelene on adım yanaşırım!” diyor Cenâb-ı Allah Hadis-i Kudsîde.
Bunlar yalan mı?
Onun için Allah iki şey zâhirde hakkın emrini yerine getirmek, bâtında da kalbini Allah’a bağlamaktır.
“Peki nasıl bağlayım efendim bunu.?””
Yavv diyor ki: “Ben Habli’l- Veriden şuradaki şah damarından sana daha yakınim. Ben her yerde hazır ve nazırım. Ben kulumnan görürüm. Kulumnan işitirim” diyor.
Daha eşşekliği bırak ulan, içinde beee!.

O halde, o halde namazı doğru kılarsan, esrar Perden açılır. Gönlün iç yüzü çıkar. Cemâlullah belli olur. O zaman hepisi ortaya çıkar.
Allah bu iki şeyi ihsan ederse zâtın ve bâtın ni’metlerini o kulun üzerine yaymış demektir.
O halde Allah’dan istediğin Ubudiyet Yolunda istikamettir.
O peygambere bile öyle buyurmuştur:
“Festekim kemâ umirte””
Dümdüz git. Sırate’l- Müstakîm diyoruz yoksa bilmem: “Efendim köprü varımış da Sırat Köprüsü!. Kıldan ince bilmem neden kılıçtan keskin!””
Yok efendim böyle şey. Onlar başka köprüler. Böyle başka köprüler. Ordan cambaz bile, sinek bile geçemez.
Edebsizliği yapana sokakta bile, caddede bile gidemez.
Bazı insan çıkar tel üstünde yürür. Bazısı da minareye çıktı mı yere oturur. Neden?”
Korkusundan. Yok sırat kıldan ince, koyunun üstüne bineceksin.
Allah’ın huzurunda böyle cambazlıklar mambazlıklar olmaz.
Bunlar soytarılıktır. Küfürdür küfür!. Acem düzmesi lakırtılar!. Kur’an da böyle iş yok!.
Bunu anlamayan bir takım serseriler ki bunların küfrü, küfürdedir bunlar. Küfürde, küfürde!.
Yok efendim. Telmiş geleceksin. Kestiğin koyun hazır sana, numarası verilmiş.
“Felan yerde aldığım boynuzlu, üzerinde de kırmızı olan yaaa!.”
Bin efendim bindin!. Eee “tıkır tıkır tıkır!” telin üstünden koyun gidecek!. Yok efendim böyle. Teleferik bilmem neler, dağa çıkma sporu böyle şeyler yok. Bunlara inanmayın efendim!.
Zâten, bu mübârek dini bir takım serseriler böyle hale getirmiştirler.
Fakat muhakkak ki, bunların hepsi ortadan kalkacaktır. Bir gün gelecek ki bütün dünya İslam olacaktır. “Tık tık tık tık!.” (elini vurmakta) elahmdulillâh!.
Göreceğin bir iş olursa bu işle nefsin hoşlanacağı bir hal olmamak şartıyla işinidoğrudan doğruya Allah’a bırak, şeytan ortadan kendiliğinden kalkar.
Allah’dan bir şey istedin değil mi, bir iş yapacaksın. Bu işten gönlün hoşlanmamak şartı ile Allah’a gönlünü bağladığın zaman şeytan ortadan kalkar. Kaybolur!.
Amelsiz cennet istemek günahtır. Sebebsiz şefaat dileği de, gururun bir nev’idir gururlanmaktır.
El Mütekebbir Esmâsına sataşmaktır haaa!.
Hani Esmâya: “Sus üstüne Esmâ sıçrar!” derler bazıları.
“Efendim ben oturdum gece de Lâ ilâhe illâllah Lâ ilâhe illâllah dedim çıldırdım da Esmâ sıçramış!.””
Ulan sen nesin ki Esmâ senin üzerine sıçrayacak.
Bazısı: “Efendim 30.000 defa Lâ ilâhe İlallah çek uçarsın!.”
Ulan sen 300 milyon çeksen uçmazsın!.
“Lâ ilâhe İlallah nedir bu?””
Bunu bilmek lâzım. Lâ ilâhe İlallah dediğin zaman kalbinin iç yüzünde Resûllullah’ın Nurunu ve Allah’ın Büyüklüğünü hissettiğin dakika da o “Lâ ilâhe illâllah” olur.
“Lâ ilâhe illâllah , La İlahe İlallah!.” “
Dış ağzın “Lâ ilâhe illâllah” çeken!.
Sen onu kalbinden “Lâ ilâhe illâllah” ı 5 defa söyleyemezsin.
Yıkıldığın gibi gidersin gürültüye.
Öyle soytarılıkları bırakın efendim.
En büyük zikir, öyle zikrullah’ı ekber Allah’ın zikridir.
Allah’ın zikri değildir en büyük zikir değil!.
“Vele zikrullah’ı ekber” âyeti Allah’ın zikri büyük zikirdir.
Yani Cenâb-ı Allah kimi zikrederse. Seni zikretti mi Allah’ın zikri büyüktür. İçinde Allah’ın işte şeyi var o zikri duyduğun zaman öyle “Vele zikrullah’ı ekber” âyeti tecellî eder. Onlara sual yok. Sual yok onlara.
Her şeyin zâhirde görülüşü insanı gurura götürücüdür. İç yüzü bâtını ise ibret vericidir. Onun için bir şeyle gururlanmamak lâzım.
“Benim apartumanım var. Eee otomobilim var. Bankada 450.000 liram var. evet İstanbul da köşküm var. Şunum var. Bunum var!.””
Eeee daha başka.
“İşte o kadar daha ne olsun. Her istediğimi yapıyorum!.”
Peki gelsennen Odun Pazarı şeyine gidelim gece vaktı mezarlığına.
Heee gittik. “Hanı apartuman?.””
“Benim de aşağıda var deyyus!” diyeceksin.
Benim de aşağıda var apartuman. Gayıklar var, trenler var. Televizyonlarım var. Otomobil ohooo ohoooo neler var.
İşte oranın apartumanı burada kazanılır.
Hepimiz öleceğiz. Kimimiz vefât edeceğiz. Kimimiz öleceğiz. Kimimiz geberecek. Kimisi: “Nalları dikti!” diyecek. Kimisi zıbaracak. Kimisi mord olacak.
Sen vefât etmeye bak. Merhum olmaya bak. İş bunda!.


Onun için Cenâb-ı Allah diyor ki: “Her işe besmele ile başla!” diyor.
Besmele o halde her işi Allah adı ile feth edilmesi için elimize verilmiş bir anahtar yahu anahtar!.
O anahtarı kullanabilmek için evvela Allah adını kalbinde tut ve gör!. Onunla konuş!.
Yapacağın zaman: “Yâ Rabbi amann senin adına yapıyorum!””
Dedi mi o zaman kolundan Cenâb-ı Peygamberin “Bismillâhirrahmânirrahîm!” dediği zaman Allah’ın Kudreti kalbinden geldi, parmağından intikal etti. Kamer ikiye ayrıldı.
“Şöyle dedi şöyle oldu.””
İşte o: “Bismillâhirrahmânirrahîm!” dedi mi her şeyi unutuyor.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: Münir DERMAN (ks) SOHBETLERİ-32

Mesaj gönderen kulihvani »

Kalbinde olan Resûlün Nuru yardımıyla Allah’tan yardım istiyorlar.
Açıyor pili oğlum. Düğmeyi açıyor.
O vakit sen hiç görmüyorsun, Allah görüyor.
Onun için “Ben kulumla görürüm, kulumla işitirim” diyor Cenâb-ı Allah.
Hadis-i Kudsî de söylüyor Kur’ân-ı Kerimde böyle âyetler. Uydurma âyet değil!. Cingöz Recai’nin kitabı değil bu!. Roman da değil.Allah’ın âyetleri!
Allah kula tam Hüriyet vermiştir. İster inan ister inan ma!. İster Allah’ı inkar et, etme!. Hüriyet vermiştir.
Ammaaa, çok dikkat edin Hürriyet vermesine rağmen kendi izni olmaksızın bir toz zerresinin bile yerinden kalkmasını imkansız kılmıştır.
Bu işi kavrayan, işte şu anlattığımı kavrayan kaderin ne demek olduğunu hemen anlar.
Onun için her fenâlıkların kökü, nefsinden razı olmaktır nefsinden razı olmak.
“Nefis mi?”
Nefisi bilmiyorsan hiç, gittin!. Çırılçıplak koş “yandım Allah” diye koş. Şeye doğru. Ne tarafa istersen dağıt onu. Nefsin ne olduğunu bilmiyorsan.
Zâhid, zühd diye bir lakırtılar vardır nefsin yanında.
Zühd, büyük bir makamdır İslamiyette. Zâhid, bütün dünyayı gönlünden çıkarmış demektir.
Zâhidler, yani “fi Zümreti’s- Sâlihin” demin şeyde ihlas bozucu afetlerden kurtulmuşlardır bunlar.
Yapılan amellerde iyi güzel işlerde boşa gidecek bir istek yahut ileride kazanılacak bir sevap için olmamalıdır.
Namazı kılıyorsun: “Ben cennete gireceğim, sevap edeceğim!””
Hayır hayır hayır onun için kılmayacaksın!.
“Benim kalbimin içinde Allah varımış onu bulacağım yahuuu!””
Herifler kazmalarnan, küreklernen geliyorlar İzmir’den felan Höyükte bilmem bilmem Rum Defos’un altını varımış diye serserice aylarca senelerce arıyor.
Ulan içerde işte sen de O’nu arıyacaksın!
Allah’ın rahmeti tecellî edince iyi ve güzel işlerin varlığı da yokluğu da bir olur. Hiç!.
Onun için vücud zindanı, nefis nefis. Vücud zindanı kendi varlığını görmesi ve nefsin isteklerine uymuş olmasıdır.

Bi de vehim var hanı vehmeden: “Şöyle olacak dı!.””
Vehim, hakikatta varlığı ve aslı olmayan insan tereddütlerinden başka bir şey değil. İslam da da vehim yoktur. Lâ tahzen.

Bi de İslamiyette “istidrac” vardır istidrac.
Allah bir insan.. “Yavv ben namaz kılıyorum, evet. Orucumu tutuyorum. Kimseye zararım yok. Geçinemiyorum, darlık içindeyim. Borç borç içindeyim!. Ulan felanca vefa içinde be birader. Herif dinsiz imansız otomobili var, bilmem nesi var. Para içinde yüzüyor!””
Hatta hatta hatt bazısı “yahu ne adâletsizlik” gibi aklından geçer.
Yok efendim yok!. Buna dinde “istidrac” derler. Derece derece helake yaklaştıran bir müsibettir bu. Ni’metlerin devâmında bunun bir istidrac olacağından korkmak lâzımdır.

Bir gün Hazreti Ömer’e işi iyi gitmiş de gitmiş Ebu Bekir’e demiş ki:
“Yâ Eba Bekir acaba bu bir istidrac olmasın. Cenâb-ı Allah bana veriyor rızkı da sonunda helake mi götürecek?” diye.”
Onun için aza kanaat. Aza kanatı istidracı önlemek içinde: “Men sabere zafere!”
Sabır zırhını vermiştir Cenâb-ı Peygamberimiz.
Onun için “felanca aldı aldı, Zengin ulan üstüne kazanıyor.”
O istidracta Cenâb-ı Allah onu imtihan ediyor. O serserinin haberi yok.
Yavaş yavaş yavaş. Eeeeeee. Bir silindir gibi indire indire indire ezer. Bir gün sokakta giderken… “Felç oldu Mehmet Bey!”
Felç olmakta, bir İslamda da olur, Kâfirde de olur. Mazallahu Teâlâ felç, bir edebsizliğin neticesi Cenâb-ı Allah’ın o kulu kurtarmak için verdiği bir afât-ı İlahîyedir.
Recl indi felç indi!
“Efendim bu adamda hiç günah yok!””
Öküz gibi yiyordu ulan! Öküz gibi yiyordu!. Tansiyonu fırlamış öküz gibi yemekten. Allah’ın ni’metlerine “hav hav hav!” böyle köpek gibi saldırmaktan ileri gelir.
Hanı kanaat İslamda kanaat varıdı? İşte bunlar bir nev’i istidractır.
İnsanın haberi olmadan kendi kuyusunu kazar!.

Aziz cemâat!
Bu lakırtıları bir yerde bulamazsınız.
Onun için çok yeme, çok uyuma!. Gül gibi insanlarla gezmeye savaş!.
“Efendim Hacı Efendi!.” Kabul.
“Herkese yardım ederdi!” Ederdi.
“Biz bunun fenâlığını görmedik. Giderken felç oldu adam. Tansiyonu yükseldi.”
Hakikaten bakıyorsun bişeysi yok, bir edebsizliği yok.
Amma ye babam ye. Tavuğu yedi.
“Yavv yeme!” dediler. Biraz perhiz yap!”
Ye babam ye, ye babam ye, ye babam ye!. Nefis, nefsinin hoşlandığını verdi. Nefsinin hoşlandığını vermek nedir dedim.
Bir nev’i gururdur. Bir nev’i gurur Allah’ın el Mütekebbir Esmâsına karşı gelmektir. İşte tedrici tedrici, aşına aşına aşına berbat eder.
Musluk damlaya damlaya damlaya mermeri deler. Onun için aza kanaattir.
İnci, sadef aza kanaat ettiği için Allah içini inci ile doldurdu.

Onun için aziz cemâat!.
Midenizi çok doldurmayın!. Gözlerinizi çok uyutmayın!. Leş gibi yatmayın!. Yarın o kadar çok yatacaksın ki ohooooooo! Hem de toprak altında.
İlahî varidat iyi amellerin karşılığı değildir haa. Allah’ın sadece hususî lütfu ve keremidir.
“Felanca adam ya kıldı namaz kıldı namaz. Öldü şey etti. Erdi, evliya oldu!””
Yok efendim amelin neticesi değildir. Allah’ın sadece hususî bir lütfuduuur. İstediğine verir, istediğine vermez!.
Hiçbir şey istemeden Allah’ın emirlerine yerine getirdiğin zaman Cenâb-ı Allah celle celâlihu: “Şu kuluma bak yahu şu kuluma bak!. Bütün emirlerimi yerine getiriyor!. Benden habersiz gibi duruyor!. Dur şunu bir dürtüyüm!” der.
Bir Nuruyla tecellî ettiği zaman, bir sarsılırsın. Gözünü açtığın zaman buradan Mekke’yi görmeyi başlarsın. Arzuların yerine gelir. Onun için Allah’ın bir lutfudur.
Bu ilim, şeyinen kitabnan bilmem neyinen, okumaynan olmaz!. Cenâb-ı Allah’a yanaşmayla olur!.
Dağın başında üşüyen herif, odun pazarındaki yanan fırının kapı-penceresini dürbünle görse ısınamaz!. Yanına yanaşması lâzımdır.
Ansızın tecellî eder. Herkes buna eremez. Allah’ın bir lutfudur. İşte burada lütuf Secde-yi Rahmân!..

Bazı gevezeler vardır. Bir sual sorarsın cevap verir. Her bildiğini söyler. Her gördüğünü anlatmağa çalışır. Bunlar câhillerdir oğlum câhillerdir.
Her söz her suala cevap verilmez.
Arapça da “ekvaaan” diye bir kelime vardır. Cihan bütün kâinat. Ekvan, nefsin hoşlanacağı her şey ekvandır.
Dünya da görünüşte her şey sevimli ve tatlıdır. Fakat iç yüzü çirkin ve mülevvesdir. Her şey güzel görünür insana ama altı öyle değildir.
Ekmeği, buğdayı, pirinci yere atamayız. Çiğneyemeyiz. Alır bir tarafa koyarız. Eti at, çiğne. Niye?
Düşünmedin mi bunu?.
Et yere düştü kaldırmazsın. Çiğnesen de günah değildir.
“Nerden günah, hangi kitab yazıyor?”
Yooo dedelerimiz öyle söylemiş. Ninem dedi ki: “Oğlum ekmeğe basma!. “Yerden aldı mı başına koy haa!.””
“Peki Nine!.””
Ete dememiş öyle niye dememiş?.
Ulan un başka, un başka. Un insan vücudunda yok!.
Et var insan vücudunda!. İnsan vücudunda olanların hepisi çürüyecektir aşağıda.
Buğday yere düşüyor kaldırıyorsunuz. Tavuk eti güzel düşüyor, ona basanda günah değil.
Niye, niçin düşün? Bunlar hepisi âyet.
Onun için fâni olmayacak bir izzet ve şeref ister isen, fâni olacak bir izzetle aziz olmak isteme!.
Âhirette aziz olmak istersen. Fâni bir izzet ve şeref isteme!.

“Efendim benim arabalarım olsun, kölelerim olsun. Maiyyetim olsun. Herkes giderken divan dursun!” Höööt sen bu tarafa. Höööt bu tarafa!.”Gel Hasan bas üstüne bin. İşte şunları var, bunları!.””
Bu izzet değil oğlum. Bunlar fâni. Allah ile baki olacak bir izzeti ihtiyar edersen hiçbir kimse seni zelil edemez.

Harunu Reşid meşhur biliyorsunuz. Emire’l- Mü’minin adâletiyle meşhur.
Harunu Reşid devrinde bir sâlih zât varımış. Fi Zümreti’s- Sâlihin Sınıfından.
Harunu Reşid’e haber göndermiş ki: “Adâletle hareket etsin!” demiş. Harunu Reşid âdil yahu!..
Harunu Reşid’e haber gönderiyor ki: “Adâletle hareket etsin!””
Harunu Reşid de gazaba geliyor. Gazaba geliyor. Hiddetleniyor.
Diyor: “Bu herifi” diyor bir azgın katırnan bağlıyorlar yan yana bunu. Bu zâtı!.”Emir emrediyor.
Katır bir şey etmiyor bu adama. Sen götür de apartumanı olan bilmem ne efendiyi katırnan bi koy bir yere bakalım. Deşer tekmeynen karnını.
Katır bir şey etmiyor bu adama. Harunu Reşid’e söylüyor ki. “Ulan bu katır, bu deli katır bir şey etmedi. Kilitleyin zindana!” diyor!.
Odaya kilitliyorlar adamı. Biraz sonra bakıyorlar ki adam dışarıda bahçede geziyor. Harunu Reşid’e gidip diyorlar ki: “Kitledik biz odaya ama demin bu hariç de geziyor!””
Gelmiş Harun Reşid: “Seni odadan kim çıkardı?” demiş. Hani birisi çıkardıysa asacak onu.
“Beni bahçeye koyan çıkardı Yâ Emir!.” demiş.

“Bahçeye kim koydu?” demiş.
“Odadan çıkaran koydu!” demiş. Anladınız değil mi?
Harunu Reşid bunun üzerine bir atın üzerine koyuyor bu zâtı muhteremi. Yanına da bir tellal. Bütün memleketi gezdiriyor.
Ve şöyle bağıttırıyor: “Allah’ın aziz eylediği bir kulunu Harunu Reşid zelil etmek istedi fakat gücü yetmedi!.””

Bunun için aziz cemâat, Allah’ın meşgul olduğu kimseyi, kancasını taktığı kimseyi, ne cin tahifesi, ne yırtıcı hayvan ne insan katiyen korkutamaz!.
Cesedi toprağa verildiği zaman böyle adamın, ne yer haşeresi ne çiyan cesedine yanaşamaz. Toprak bile hürmetine kendisine temiz geldiği için cesedine dokunmaz oğlum!.
Topraktan temiz geldik, toprağa temiz gidersen, toprak senin cesedine şey etmez. Toprakta yok oluşu, dünyada bulunduğu zaman yaptığı fenâlıklardan utanarak Cenâb-ı Allah’tan “Yâ Rabbi!” bir talebde bulunmaktan kaçmasın diye Cenâb-ı Allah toprakta cesedi yok eder. Toprakta temiz yaratılan insan aynı temizlikte toprağa giderse toprak ona kıyam eder. Böyle kabire de nur inmeğe başlar, nur inmeğe başlar.
Gitti mi haa buradan böyle gitti. Şu şöyledir, bu böyledir.
Namazı öğrenemezsen onu öte tarafta serseri gibi, hanı bazen Pazar günleri köyden büyük köpekler gelir şeye, sahibinnen pazara. Kaybeder yolunu caddenin ortasından kuyruğunu altına alır o azgın köpek. Kurtla şey eden köpek. Böyle etrafa salak salak bakar. Onun gibi kalır durursun ahrette!.

Onun için namaz trafik dersidir, aşağının trafik dersi. Sen namazını kıl!.
Öyle bilmem: “Efendim kıl incedir, kıldan ince, kıldan yüksek!””
Ohoooo öyle köprüler yok oğlum!. Öyle asfaltlar var, gül kokulu yollar var ki orda. Oranın trafiğini bil!. trafiğini bil!..Ohooooo!.


Resim

Mutavassıt: Ortada vasıtalık eden. Arada ıslâh edici olan. Orta derecede. Orta hâlli. Sebeb. İyi ile kötü arasındakini alan.
Peyk: f. Bir şeyin etrafında, ona tabi olarak dönen. Seyyare. Haber ve mektup getirip götüren.
An-ı vahid: Bir anda..
İntikal: Bir yerden bir yere nakletmek. Tebdil-i mekân etmek. Göçmek, geçmek. Sirâyet. Bulaşmak. Bir şeyin miras olarak kalması. Bir mes'eleden diğer bir hususu veya neticeyi anlamak.
İnkiyad: Boyun eğme. Muti olma. Teslim olma. İtaat etme. İmtisal.
Zümre: Bölük, cemâat, grup, takım, sınıf. Cins.
Mukaddarat: (Mukadder. C.) Kader. Ölçü ve miktarı tâyin olunan şeyler. Alın yazısı.
Mürâyi: İki yüzlü kimse, dalkavuk, riyâkâr, münafık.
Hüner: f. Mârifet. Bilgililik. Ustalık, mahâret.
Afdal: Efdal. (Fazl. C.) Ziyadeler, fazlalar, çoklar. * İhsanlar, ikramlar, iyilikler, meziyetler, hünerler.
Amâ: Kör.
Mahsur: Etrafı çevrilmiş. Muhasara altına alınmış. Hasrolunmuş. Hududlanmış. Kuşatılmış.
Envai: (Nev'. C.) Neviler, çeşitler, türler.
Âdâb: (Edeb kelimesinin çoğuludur.) Usul, yol, yordam, davranış kaideleri, terbiye. Ahlâk ve terbiyenin gerektirdiği konuşma ve hareket tarzı.
İnkıyad: Boyun eğme. Muti olma. Teslim olma. İtaat etme. İmtisal.
Meb’us: Gönderilen. Ba's edilen.Halk arasından seçilerek Millet Meclisine âzâ edilen.Allah tarafından gönderilmiş olan.Öldükten sonra diriltilen.
Ulu’l- Emir: Müslümanları şeriat nâmına idare eden (Halife, kadı, İslâm reisi, pâdişah, sultan, reis-i cumhur, reis, müdür gibi) zâtlar.
Mecaz: Yerinden ve haddinden tecavüz etmek. Hududunu aşmak.(Cevaz. dan) Geçecek yer. Yol.
Mecazî: Mecazla ilgili.
ESRAR: (Sır. C.) Sırlar. Gizli hikmetler ve mânalar. Bilinmeyen şeyler.Keyif veren zehir. Uyuşturucu madde.Elinde ve el ayasında olan hatlar.
Mütekebbir: Kibirli. Büyüklenen. Tekebbür eden.Esmâ-i İlâhiyeden olup, Allah'ın büyüklük ve azametini ifade eder.
İstidrac: Derece derece yükselmeyi isteyiş.Ist: Hakkı ve hakiki değeri olmadığı halde ve kabiliyetsizliğine rağmen bir kimsenin kesret-i ni’mete mazhar olması ve bu sebeple küfür ve isyana devâm etmesi ile azab ve Gazab-ı İlâhiyeye yaklaşması.
Zelil: Sürçüp düşen.Yanılan.
Fi Zümreti’s- Sâlihin: Sâlihler Zümresi içinde.
Nev’: Çeşit, sınıf, cins. Taleb etmek. Meyletmek, eğilmek. İki yana sallanmak.
Mülevves: Kirli. Pis. Bulaşık. Bulaştırılmış. Alıkoyulup sonraya bırakılmış veya durdurulmuş olan. Tazelenmek için suda ıslatılmış şey. Karışık, intizamsız.
Maiyyet: Beraberlik. Arkadaşlık. Yüksek rütbeli bir kimsenin emri altında bulunan hey'et. Yan. Nezd.


Resim

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vessellem’i Efendimiz Rabbinden naklen anlatıyor: “Allah-u Teâlâ şöyle buyurdu: “Ey Âdemoğlu, seni kendim için yarattım. Eşyayı da senin için yarattım. O halde kendim için yarattığım mı senin için yarattığımın ayarına düşürme!”''
(Hadis-i Erbain-40 Hadis, Sadreddin-i Konevî)

Not: Allah dostları tarafından sağlam kaynaklara dayanılarak 700.000 (yediyüz bin) civarında hadis -i şerif toplanmıstır. 700.000 hadis-i şerif içerisinden de Hadis-i Erbain (40 Hadis) seçilmiştir. Seçilen bu Kudsî Hadisler, Sadrettin-i Konevi Hazretleri tarafından 1350 yılında açıklanarak yazılmış ve Selçukiler ve Osmanlılar zamanında da çoğaltılıp dağıtılmıştır. Malatya beyi oğlu Sadreddin-i Konevî, Muyiddini Arabî'nin üvey oğludur. Mehmet Akif Ersoy - Allah Rahmet eylesin- 1924-1936 yillârı arasında Mısır'da bulunduğu sırada, Câmi'ul Ezher'de "Hadis-i Erbain'i" görmüş. Arapça yazılı olarak getirmiştir. Türkiye'de de Diyânet işleri Başkanlığı kanalıyla Türkçe olarak bastırılıp dağıtılmasına vesile olmuştur.

Resim---Hadisi Kudsîde Cenâb-ı Allah celle celâlihu: “ Kulum bana bir karış yaklaşırsa ben ona bir adım yaklaşırım. O bana bir adım atarsa ben ona on adım yaklaşırım. Kulum bana yürüyerek yaklaşırsa ben ona koşarak yaklaşırım!”” buyurmuştur.
(Buharî; Müslim)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vessellem: "Men sabere zafere: Kim ki sabrder, zafere erer." buyurmuştur.
(Hadis-i Şerif)

Her işe besmele ile başla!:
Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Eğer sen Bismillâh diyebilsen, melekler seni, semaya doğru yükseltirler, insanlar da arkandan baka kalırlardı” buyurmuştur.
(Camiu’s-Sağir, Harf-i Lâm.)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Bismillâhirrahmenirahim ile başlanmayan her önemli iş sonuçsuz kalır, güdüktür..” buyurmuştur.
(Feyzu'l-Kadir, V, 13; Beyhekî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Besmele ile başlamayan her iş bereketsizdir” buyurmuştur.
(Kutub-i sitte,i.canan,c9,s.207,Keşfü’l Hafa,C.2 Sh,156)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Besmeleyle başlanmayan herhangi bir işte bereketsizlik ortaya çıkar." buyurmuştur.
(İbn Mâce, Hadis no: 1894)

Resim

وَلاَ تَهِنُوا وَلاَ تَحْزَنُوا وَأَنتُمُ الأَعْلَوْنَ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ
Resim---''Ve lâ tehinû ve lâ tahzenû ve entumul a’levne in kuntum mu’minîn: Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın. Eğer inanmışsanız, üstün gelecek olan sizsiniz.''” (Âl-i İmrân 3/139)

كَذَلِكَ يَطْبَعُ اللَّهُ عَلَى قُلُوبِ الَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ
كَذَلِكَ يَطْبَعُ اللَّهُ عَلَى قُلُوبِ الَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ
Resim---''Kezâlike yatbaullâhu alâ kulûbillezîne lâ ya’lemûn" Kezalike yatbeullahü ala kulubillezine la ya'lemun: İlmin kadrini bilmeyenlerin kalplerini Allah böyle mühürler.” (Rûm 30/59)

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim---''Ve lekad halaknel insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu akrebu ileyhi min hablil verîdi": Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız.”'' (Kaf 50/16)

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ وَمَن تَابَ مَعَكَ وَلاَ تَطْغَوْاْ إِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ
فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ وَمَن تَابَ مَعَكَ وَلاَ تَطْغَوْاْ إِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ
Resim---''Festekim kemâ umirte ve men tâbe meake ve lâ tatgav, innehu bi mâ ta’melûne basîr: O halde seninle beraber tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol! Aşırı da gitmeyin. Çünkü O, sizin yaptıklarınızı çok iyi görendir.”'' (Hûd 11/112)

اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ
اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ
Resim---''Utlu mâ ûhıye ileyke minel kitâbi ve ekımıs salât(salâte), innes salâte tenhâ anil fahşâi vel munker(munkeri), ve le zikrullâhi ekber(ekberu), vallâhu ya’lemu mâ tasneûn: Sana vahyolunan kitabı güzel güzel oku ve namazı kıl, sahih namaz edebsizlikten ve uygunsuzluktan nehyeder ve her halde Allah’ın zikri en büyük iştir ve Allah her ne işlerseniz bilir”.'' (Ankebût 29/45)
Resim
Cevapla

“SOHBET - 32” sayfasına dön