ASHÂBının DİLinden RESÛLULLAH sav.

Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: ASHÂBının DİLinden RESÛLULLAH sav.

Mesaj gönderen Gul »

Resim

Müşriklerin, Haşim Oğulları Ve Muttalib Oğullarını Boykot Etmek İçin Yazdıkları Yazı.:

Haşimoğulları ve Muttalib oğulları Rasûlullah'ı sallallahu aleyhi vesellem korumağa karar verince, Kureyşliler toplanıp içinde, Haşimoğullarma kız vermemek, onlardan kız almamak, onlara birşey satmamak ve onlardan birşey satın almamak üzere andlaştıkları bir belge yazdılar.
Bu olay, Rasûlullah'ın peygamberliğinin yedinci yılında oldu.
İşi sağlama bağlamak için o belgeyi Kâbe'nin içine astılar. Onlar böyle yapınca, Haşimoğullarıyla Muttalib oğulları toplanıp Ebu Talib'e gittiler ve onun Şı'binâ (mahallesine) girdiler. Ebu Leheb onların arasından çıkıp müşriklere destek oldu.
Üç yıl bu halde kaldılar. Müşrikler onlardan erzak ve katığı kestiler. Onlar oradan ancak hac mevsiminden hac mevsimine çıkabiliyorlardı. Artık dayanacak güçleri kalmamıştı.
Hişâm İbn Amr İbn Rabia yiyecek yüklerini onların yanına sokuyor ve bunu gizliyordu.
Daha sonra yazılan sayfanın hükmü bozuldu.
Hükmün bozulma sebebi hakkında iki görüş vardır:

1-) ALLAHu zü’L- CELÂL Peygamberine sayfanın durumunu bildirdi. Güve, o sayfada zulüm ve haksızlık ifade eden şeyleri yemiş, Allah'ı zikirle ilgili olan yerler kalmıştı. Bunu Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Ebu Talib'e söyledi. Ebu Talib:
- “Yeğenim! Bana haber verdiğin şey, gerçek midir?” diye sordu. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem:
- “Evet, Vallahi gerçektir, amca!” dedi. Ebu Talib bunu kardeşlerine anlattı ve:
- “Vallahi, o bana, hiçbir zaman yalan söylememiştir” dedi. Onlar:
- “Peki senin bu husustaki görüşün nedir?” dediler. Ebu Talib:
- “En güzel elbiselerinizi giyip Kureyşlilerin yanına gitmenizi ve bu haber onlara ulaşmadan önce bu meseleyi onlara hatırlatmayı uygun görüyorum” dedi.
Gidip mescide girdiler. Ebu Talib:
- “Biz kabul edeceğiniz bir iş için gelmiş bulunuyoruz” dedi. Kureyşliler:
- “Hoşgeldiniz, safa geldiniz” dediler. Ebu Talib:
- “Hiçbir zaman yalan söylememiş olan yeğenim bana haber verdi ki: Sizin yazmış olduğunuz sayfaya Allah güve Musâllat etmiş o da sayfanın içindeki, zulüm, haksızlık ve akrabalarla ilişkiyi kesme gibi herşeyi yemiştir. Onda, ALLAHu TeÂLÂ'nın zikredildiği herşey kalmıştır. Eğer yeğenim doğru söylüyorsa, artık sizde kötü görüşünüzden vazgeçersiniz. Eğer o, yalan söylüyorsa onu size teslim ederim. Siz de onu, ister öldürürsünüz, ister sağ bırakırsınız” dedi. Kureyşliler:
- “Sen bize insaflı davrandın” dediler.
Sayfayı getirmek üzere adam gönderdiler. Sayfayı açınca, onu Rasûlullah’ın dediği gibi buldular. Hepsi de şaşırdılar. Bildiklerinden vazgeçtiler. Ebu Talib:
- “Asıl zulmedenin ve akrabayla ilgiyi kesenin kendiniz olduğunu anladınız mı?” dedi.
Hiçbir kimse ona cevab vermedi.
Bunu, MuhaMMed İbn Sa'd bazı şeyhlerinden rivâyet etmiştir.

2-) Hişâm İbn Amr İbn el-Haris el-Amri, Zuheyr İbn Ebi Umeyye İbn el-Mugire'ye gidip şöyle dedi:
- “Zuheyr! Sen dayılarının; birşey satmaktan, birşey almaktan, evlenmekten ve evlendirmekten mahrum edildiklerini bildiğin halde, kendin, istediğini yemeğe, giymeğe ve istediğin kadınla evlenmeğe mi razı oluyorsun, yani gönlün nasıl razı oluyor? Allah'a yemin ederim! Ebu'l- Hakem İbn Hişâm'ın seni dayıların aleyhinde andlaşmaya dâvet ettiği gibi, sen de onu, kendi aleyhinde böyle bir andlaşmaya dâvet etmiş olsaydın, senin dâvetine, hiçbir zaman icâbet etmezdi.” Zuheyr:
- “Yazıklar olsun sana Hişâm! Ben ne yapayım! Ben, bir tek kişiyim. Vallahi, yanımda başka bir kişi daha olsaydı, o andlaşma sayfasını bozmaya kalkardım” dedi. Hişâm:
-“Ben birisini buldum,”dedi. Zuheyr:
- “Kimmiş o?” dedi. Hişâm:
- “Ben” dedi. Zuheyr:
- “Bize üçüncü bir adam ara” dedi. Hişâm, El-Mut'ım İbn Adiyy'e gidip:
- “Mut'ım! Abdumenâf oğullarında iki batnın (Haşimoğullarıyla Muttalib oğullarının) helâk olmasına gönlün razı oluyor mu? Bu konuda, sen de Kureyş'i tasvip ediyor musun?” dedi. Mut'ım:
- “Yazık sana! Ben ne yapabilirim. Ben, tek kişiyim” dedi. Hişâm:
- “Ben üçüncü kişiyi buldum” dedi. Mut'ım:
- “Kim o?” dedi. Hişâm:
- “Zuheyr İbn Umeyye” dedi. Mut'ım:
- “Bize dördüncü bir kişi ara” dedi.
Hişâm, Ebu'l-Bahteri İbn Hişâm'ın yanına gitti. El-Mut'ım İbn Adiyy'e söylediklerinin aynısını ona da söyledi. Ebu'l-Bahteri:
- “Bu hususta, yardım edecek birisi var mı?” dedi. Hişâm:
- “Evet var. Zuheyr, Mut'un... Ben de yanındayım” dedi. Bunun üzerine Ebu'l-Bahteri:
- “Bize beşinci bir adam ara” dedi.
Hişâm, Zem'a İbnu'l Esved'e gidip onunla konuştu. Zem'a:
- “Bu iş üzerinde duran kimseler var mı?” diye sordu. Hişâm:
- “Evet var” dedi ve diğerlerinin adlarını saydı.
Sözleşip toplandılar. Hükmünü bozuncaya kadar sahife meselesiyle uğraşmak üzere andlaştılar.
Ertesi gün sabahleyin Zuheyr gidip Kâbe'yi tavaf ettikten sonra:
- “ Ey Mekke halkı! Biz istediğimiz gibi yeyip içelim, giyinip kuşanalım da, Haşim oğulları ise açlıktan helâk olsunlar, bu doğru mudur? Vallahi, akrabalık bağlarını kesen şu zâlim sayfa yırtılmcaya kadar yerime oturmayacağım” dedi. Ebu Cehil:
- “Sen yalan söylüyorsun. Vallahi, o sayfa yırtılamaz” dedi. Zem'a:
- “Asıl sen yalan söylüyorsun. Yazıldığı sırada, biz onun yazılmasına razı değildik” dedi. Ebu'l-Bahteri:
- “Zem'a doğru soyuyor. Biz onda yazılı olan şeyleri ne kabul ediyoruz, ne de ikrar ediyoruz” dedi. El-Mut'ım:
- “Her ikiniz de doğru söylüyorsunuz, bunun aksini söyleyen yalan söyler. Biz o sayfadan ve içinde yazılı olanlardan Allah'a sığınırız.”
Hişâm İbn Amr da el-Mut'ını'inkine yakın sözler söyledi. Ebu Cehil:
- “Bu, buradan başka bir yerde, geceleyin konuşulup üzerinde karara varılmış bir iş?” dedi.
El-Mut'ım kalkıp yırtmak için sayfanın yanına gitti. Güvenin, "Bismike'llahumme" sözü dışındaki bütün yazıları yediğini gördü.
Sayfanın yazıcısı, Mansur İbn Ikrime İbn Haşim'di. Sonra onun eli çolak oldu.


271-) Ebu Hureyre şöyle söyledi: “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Nahr günü (kurban kesme günü), Minâ'dayken şöyle dedi:
"Yarın biz Kinane oğullarının Hayfinâ, küfür üzere sözleşip yemin ettikleri yere ineceğiz." [78]
Hayf dan maksad; El-Muhassab denilen yerdir. Kureyş'le Kinane, Haşim oğulları ve Muttalib oğulları, Rasûlullah'ı sallallahu aleyhi vesellem kendilerine teslim etmedikçe kız alıp vermemek ve ahş-verişte buluninâmak üzere orada andlaştılar. [79]


RaSûLuLLaH'ın, Elçi Dımad El-Ezdiyle Aralarında Geçenler.:

272-) İbn Abbas anlatmıştır:
“Dımad Mekke'ye geldi. O, Ezduşenue kabilesindendi. O, delilere okurdu. Mekkeli sefihlerin (beyinsizlerin): MuhaMMed delidir, dediklerini duyunca şöyle dedi:
- “O zâtı görseydim, belki Allah ona benim vasıtamla şifâ verirdi. Dımad kendisi şöyle anlatır: “Peygambere gelip:
- MuhaMMed! Ben deliliği tedâvi ederim. Allah, benim vasıtamla dilediğine şifâ verir. İster misin?” dedim.
Rasûlullah ona şu cevabı verdi:
- "Hamd Allah'adır. Biz O'na hamdeder ve O'ndan yardım isteriz.
Allah'ın doğru yola eriştirdiğini, saptıracak yoktur. Saptırdığını da doğru yola eriştirecek yoktur. Ben, tek ve ortaksız olan Allah'tan başka ilâh olmadığına, MuhaMMed'in de O'nun kulu ve elçisi olduğuna şehadet ederim, dedi. Dımad:
- “Şu sözlerini bana tekrarlar mısın?” dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem sözlerini ona, üç defâ tekrarladı. Dımad:
- “Ben kâhinlerin, sihirbazların ve şâirlerin sözlerini dinledim. Ama, senin şu sözlerin gibisini duymadım. Bunlar, denizin dibine kadar varmiştir. Ver elini, sana, müslüman olmak üzere beyat edeyim” dedi ve Rasûlullah'a beyat etti. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem:
- "Bu beyat kavmin adına da mı?” dedi. Dımad:
- “Kavmim adinâ da” dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir seriyye gönderdi. Bunlar Dımad’ın kavmine uğradılar. Seriyyenin komutanı:
- “Bunlardan birşey aldınız mı?” dedi. Birisi:
- “Ben onlardan bir matara aldım” dedi. Komutan:
- “Onu geri ver, çünkü bunlar Dımad'ın kavmidir” dedi. [80]


RaSûLuLLaH İLe Utbe İbn Rabia Arasında Geçenler.:

273-) Câbir İbn Abdillah anlatmıştır: Kureyşliler bir gün toplanıp:
“Sihirde, kâhinlikte ve şiirde en bilgiliniz kimse, araştırsanız da, topluluğumuzu dağıtan, işimizi karıştıran, dinimizi ayıplayan şu adama gidip konuşsa ve ona vereceği cevabın ne olduğunu düşünse” dediler. .Sonunda:
- “Bu işe uygun, Utbe İbn Rabia'dan başka hiç kimseyi bilmiyoruz” dediler.
- “Ebu'l-Velid! Onun yanına sen git” dediler. Utbe, Rasûlullah'ın yanına gelip:
- “MuhaMMed! Sen mi daha hayırlısın? Yoksa Abdullah mı?” dedi. Rasûlullah cevab vermedi. Utbe: “Sen mi daha hayırlısın? Yoksa Abdulmuttalib mi?” dedi.
Rasûlulllah sallallahu aleyhi vesellem cevab vermeyip sustu. Utbe: “Eğer, bunların senden daha hayırlı olduklarını söylüyorsan, onlar, senin, ayıplamakta olduğun ilâhlara tapıyorlardı. Eğer, kendinin onlardan, daha hayırlı olduğunu iddia ediyorsan, konuş! Sözünü dinleyelim. Biz, kavmine senden daha uğursuz olan (birşey) görmedik. Sen bizim topluluğumuzu dağıttın. İşimizi karıştırdın. Araplar içinde bizi rezil ettin. Kureyşliler içinde bir büyücü, bir kâhin türemiş dedirttin. Vallahi, biz, kılıçlarımızla birbirimizi yok etmeğe kalkacağımız hamilenin attığı çığlık anından başkasını beklemiyoruz. Ey adam! Eğer kadinâ düşkünsen, Kureyş kadınlarından dilediğini seç. Sana on tane hanım alalım. Eğer mala ihtiyacın varsa, Kureyş'in en zengini oluncaya kadar, sana, mallarımız-dan toplayalım, dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem:
- “Söyleyeceklerin bitti mi?” dedi. Utbe:
- “Evet, bitti” dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem:
- “Hâ,Mîm, (Kur’ÂN) Rahmân ve Rahîm olan Allah katından peyderpey indirilmiştir. (Bu,) âyetleri, bilen bir kavim için arapça bir okunuşla açıklanmış bir kitabtır. (Onu getiren elçi) müjdeleyici ve uyarıcıdır" dedi ve "Eğer onlar yüz çevirirlerse de ki: “İşte sizi, Ad ve Semud'un başına gelen kasırgaya benzer bir kasırgayla uyardım" âyetine kadar Fussilet Sûresini okudu. [81]


حم
Resim---“Hâ mîm.: Hâ, mîm.” (Fussilet 41/1)

تَنزِيلٌ مِّنَ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
Resim---“Tenzîlun mine’r- rahmânir rahîm (rahîmi).: Rahmân ve Rahîm (olan Allah) tarafından indirilmiştir.” (Fussilet 41/2)

كِتَابٌ فُصِّلَتْ آيَاتُهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لِّقَوْمٍ يَعْلَمُونَ
Resim---“Kitâbun fussilet âyâtuhu kur’ânen arabiyyen li kavmin ya’lemûn (ya’lemûne).: (O), bilen bir kavim için, âyetleri tafsil edilmiş (fasıl fasıl açıklanmış) bir Kitap olan Arapça Kur’ân’dır.” (Fussilet 41/3)

بَشِيرًا وَنَذِيرًا فَأَعْرَضَ أَكْثَرُهُمْ فَهُمْ لَا يَسْمَعُونَ
Resim---“Beşîran ve nezîrâ (nezîren), fe a’rada ekseruhum fehum lâ yesmeûn (yesmeûne).: Müjdeleyici ve uyarıcı olarak. Fakat onların çoğu yüz çevirdiler. Artık onlar işitmezler.” (Fussilet 41/4)

وَقَالُوا قُلُوبُنَا فِي أَكِنَّةٍ مِّمَّا تَدْعُونَا إِلَيْهِ وَفِي آذَانِنَا وَقْرٌ وَمِن بَيْنِنَا وَبَيْنِكَ حِجَابٌ فَاعْمَلْ إِنَّنَا عَامِلُونَ
Resim---“Ve kâlû kulûbunâ fî ekinnetin mimmâ ted’ûnâ ileyhi ve fî âzâninâ vakrun ve min beyninâ ve beynike hicâbun fa’mel innenâ âmilûn (âmilûne).: Ve dediler ki: “Bizi kendisine davet ettiğin şeye karşı, kalplerimizde (idrak etmeyi önleyen) ekinnet, kulaklarımızda (işitmeyi engelleyen) vakra ve seninle bizim aramızda bir perde var. Artık (sen dilediğini) yap! Muhakkak ki biz de dilediğimizi yapacak olanlarız.” (Fussilet 41/5)

قُلْ إِنَّمَا أَنَا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ يُوحَى إِلَيَّ أَنَّمَا إِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ فَاسْتَقِيمُوا إِلَيْهِ وَاسْتَغْفِرُوهُ وَوَيْلٌ لِّلْمُشْرِكِينَ
Resim---“Kul innemâ ene beşerun mislukum yûhâ ileyye ennemâ ilâhukum ilâhun vâhidun festekîmû ileyhi vestagfirûhu, ve veylun li’l- muşrikîn (muşrikîne).: De ki: “Ben sadece sizin gibi bir insanım. Bana sizin ilâhınızın, tek bir ilâh olduğu vahyediliyor. Öyleyse O’na yönelin (O’na doğru istikamet alın) ve O’ndan mağfiret dileyin. Ve müşriklerin vay haline!” (Fussilet 41/6)

الَّذِينَ لَا يُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُم بِالْآخِرَةِ هُمْ كَافِرُونَ
Resim---“Ellezîne lâ yu’tûne’z- zekâte ve hum bil âhirati hum kâfirûn (kâfirûne). : Onlar zekât vermezler. Ve onlar, onlar âhireti (ruhun hayattayken Allah’a ulaştırılmasını) inkâr edenlerdir.” (Fussilet 41/7)

إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ أَجْرٌ غَيْرُ مَمْنُونٍ
Resim---“İnnellezîne âmenû ve amilû’s- sâlihâti lehum ecrun gayru memnûn (memnûnin).: Şüphesiz, iman edip salih amellerde bulunanlar; onlar için kesintisiz bir ecir vardır.” (Fussilet 41/8)

قُلْ أَئِنَّكُمْ لَتَكْفُرُونَ بِالَّذِي خَلَقَ الْأَرْضَ فِي يَوْمَيْنِ وَتَجْعَلُونَ لَهُ أَندَادًا ذَلِكَ رَبُّ الْعَالَمِينَ
Resim---“Kul e innekum le tekfurûne billezî halakal arda fî yevmeyni ve tec’alûne lehû endâdâ (endâden), zâlike rabbu’l- âlemîn (âlemîne).: De ki: “Gerçekten siz, arzı iki günde halkedeni mi inkâr ediyorsunuz? Ve O’na eşler mi kılıyorsunuz? İşte O, âlemlerin Rabbidir.” (Fussilet 41/9)

وَجَعَلَ فِيهَا رَوَاسِيَ مِن فَوْقِهَا وَبَارَكَ فِيهَا وَقَدَّرَ فِيهَا أَقْوَاتَهَا فِي أَرْبَعَةِ أَيَّامٍ سَوَاء لِّلسَّائِلِينَ
Resim---“Ve ceale fîhâ ravâsiye min fevkıhâ ve bârake fîhâ ve kaddera fîhâ akvâtehâ fî erbeati eyyâm (eyyâmin), sevâen li’s- sâilîn (sâilîne).: Ve orada, onun üzerinde sabit dağlar oluşturdu. Ve orayı bereketli kıldı. Orada (arzda) bulunanların besinlerini (rızıklarını), dileyenler için eşit olarak dört günde takdir etti.” (Fussilet 41/10)

ثُمَّ اسْتَوَى إِلَى السَّمَاء وَهِيَ دُخَانٌ فَقَالَ لَهَا وَلِلْأَرْضِ اِئْتِيَا طَوْعًا أَوْ كَرْهًا قَالَتَا أَتَيْنَا طَائِعِينَ
Resim---“Summestevâ ilâ’s- semâi ve hiye duhânun fe kâle lehâ ve lil ardı’tiyâ tav’an ev kerhâ (kerhen), kâletâ eteynâ tâiîn (tâiîne).: Sonra duman halinde olan semaya yöneldi. Sonra da ona (semaya) ve arza: “İsteyerek veya istemeyerek gelin.” dedi. İkisi de: “İsteyerek geldik.” dediler.” (Fussilet 41/11)

فَقَضَاهُنَّ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ فِي يَوْمَيْنِ وَأَوْحَى فِي كُلِّ سَمَاء أَمْرَهَا وَزَيَّنَّا السَّمَاء الدُّنْيَا بِمَصَابِيحَ وَحِفْظًا ذَلِكَ تَقْدِيرُ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ
Resim---“Fe kadâhunne seb’a semâvâtin fî yevmeyni ve evhâ fî kulli semâin emrehâ ve zeyyennâ’s- semâed dunyâ bi mesâbîha ve hıfzâ (hıfzen), zâlike takdîru’l- azîzi’l- alîm (alîmi).: Böylece onları iki günde yedi kat gök olarak kaza etti (yarattı, tamamladı). Her gök katına kendi emrini vahyetti. Ve dünya semasını kandillerle muhafaza ederek süsledik. İşte bu, Azîz ve Alîm olan (Allah’ın) takdiridir.” (Fussilet 41/12)

فَإِنْ أَعْرَضُوا فَقُلْ أَنذَرْتُكُمْ صَاعِقَةً مِّثْلَ صَاعِقَةِ عَادٍ وَثَمُودَ
Resim---“Fe in a’radû fe kul enzertukum sâıkaten misle sâıkati âdin ve semûd(semûde).: Eğer hâlâ yüz çevirirlerse, o taktirde de ki: “Adn ve Semud’un yıldırımı gibi bir yıldırımla sizi uyardım.” (Fussilet 41/13)

Utbe ona:
-“Yeter. Sende olan bundan başkası mıdır?” dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem:
- “Hayır” dedi. Utbe, Kureyş'in yanına dönünce, Kureyşliler:
- “Geride ne var? Ne haber getirdin?” dediler. Utbe:
- “Hiçbir şey yok. Sizin kendisiyle konuşmanızı uygun görüyorum. Yoksa onunla ben konuşurum” dedi. Kureyşliler:
- “Sana cevab verdi mi?” dediler. Utbe:
- “Evet, dedi. Hayır, Kâbe'yi diken kimseye yemin olsun! Onun söylediklerinden sadece şunu anladım:
"İşte sizi Ad ve Semud'un başına gelen kasırgaya benzer bir kasırgayla uyardım" dedi. Onlar:
- “Yazıklar olsun sana! Seninle arapça konuşuyor ve sen onun dediğini anlamıyorsun!” dediler. Utbe:
- “Vallahi, söyledikleri arasında kasırga lafından başka birşey anlamadım” dedi. [82]


Resim

NOTLar.:
[78] Buharî, Sahih 2/186; İbn Mace, Sünen, 2942; Ebu Davûd, Sünen, 2011; İmam Ahmed, Musned, 2/237; Beyhakî, Sünenu'i-Kubra, 5/160, 6/218; İbn Huzeyme, Sahih, 2981, 2985; Abdurrezzak, S ı ,n, 9851, Tarihu'l-Hatib, 9/93; İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye 5/ 204
[79] AbdurRahmân İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi:
AbdurRahmân İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 172-175.
[80] Müslim, Sahih, kitabu'l-cumua, 46; Beyhakî, Delailu'n-Nübuvve, 2/223, 224; Ibn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye, 3/214 (Beyhakî'den naklen)
AbdurRahmân İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 175-176.
[81] Fussilet Suresi, 1-13.
[82] Taberanî, Mucemu'l-Kebir, 9/160; Ebu Nuaym, Delailu'n-Nubuvve, 1/75; Hey«-semî, Mecmau'z-Zevaid, 6/20. Heysem? şöyle demişdır: "Bunu, Ebu Ya'la rivayet etti. Ravüeri arasında el-Eclah el-Kindi vardır. İbn Main ve başkaları onu sika (güvenilir) kabul etmiştir. Nesaî ile başkaları İse zayıf saymıştır. Diğer ravileri sika (güvenilir) dir."
AbdurRahmân İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 176-177.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: ASHÂBının DİLinden RESÛLULLAH sav.

Mesaj gönderen Gul »

Resim

El-Velid'in Rasûlullahın Durumu Hakkında Kureyşe Yaptığı Tavsiyeler.:

275-) Said İbn Cubeyr'den rivâyet edilmiştir:
“Kureyşli bir grup el-Velid'in yanında toplandı. El-Velid, onların arasında yaşlı birisiydi. Hac zamanı gelmişti. El-Velid Kureyşlilere:
- “Ey Kureyş topluluğu! İşte hac zamanı geldi. Bu yılda Arap heyetleri sizin yanınıza gelecekler. Onlar, şu adamınızın meselesini işitmiş durumdalar. Siz onun hakkında bir tek görüşte birleşin. Birbirinizi yalanlayıp birbirinizin sözünü reddedip de anlaşmazlığa düşmeyin” dedi. Onlar:
- “Ey Ebu Abdişems! Sen, bizim için birşey söyle ve bir görüş ileri sür, biz de onu söyleyelim” dediler. El-Velid:
- “Hayır, siz söyleyin, ben dinleyeyim” dedi. Kureyşliler:
- “Onun kâhin olduğunu söyleyelim” dediler. El-Velid:
-“Hayır, o bir kâhin değildir. Biz kâhinleri gördük. Onun okuduğu şeyler, ne kâhin mırıldanışıdır ne de kâhinin sesidir” dedi. Kureyşliler:
- “Onun deli olduğunu söyleyelim” dediler. El-Velid:
- “Hayır, o bir deli değildir. Biz deliliği gördük ve onu öğrendik. Onun, ne boğulması, ne çırpınıp titremesi ve ne de evhamlanınası vardır” dedi. Kureyşliler:
- “Büyücü diyelim” dediler. El-Velid:
- “Hayır, o bir büyücü değildir. Biz büyücüleri ve yaptıkları büyüleri gördük. Onun okudukları, ne büyücülerin okuyup üfledikleridir ne de düğümleyip bağladıklarıdır” dedi. Kureyşliler:
- “Peki ne diyelim?” dediler. El-Velid:
- “Vallahi, onun sözünde bir tatlılık var. Onun kökü hurma ağacıdır. Dalı ise toplanmış meyvelerdir.
Siz onun hakkında, bu söylediklerinizden hangisini söyleseniz, boş ve yersiz olduğu anlaşılır. Onun hakkında: Büyücü, demeniz akla en yakın olandır. Çünkü onun sözü babayla oğulun arasım açıyor, kardeşlerin arasını açıyor, karıyla kocanın arasını açıyor ve kişinin kabilesiyle arasını açıyor.”
El-Velid'in yanından bu şekilde ayrıldılar. [83]


275-) Amr'dan rivâyet edilmiştir. El-Velid İbnu'l-Mugire:
- “Ben şiirin her çeşidini, Recezini ve Karidâsını dinledim. Ama bunun gibisini yani Kur'ÂN gibisini dinlemedim. Onun okudukları şiir değildir. Onda bir güzellik ve parlaklık var. Onun bir nuru var. O, her şeye üstün gelir fakat ona, hiç üstün gelinemez.”


276-) İkrime anlatmıştır:
“El-Velid İbnu'l-Mugire, peygamber'in sallallahu aleyhi vesellem yanına gitti. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ona Kur’ÂN okuyunca, el-Velid yumuşar gibi olmuştu. Ebu Cehil bunu duyunca, el-Velid'in yanına geldi ve:
- “Amca! Kavmin senin için mal toplamak istiyor” dedi. El-Velid:
- “Niye?” dedi. Ebu Cehil:
- “Sana vermek için. Çünkü sen, bizim söylediklerimize aldırmayıp MuhaMMed'e gitmişsin” dedi. El-Velid:
- “Kureyşliler, benim onlardan daha zengin olduğumu bilirler” dedi. Ebu Cehil:
- “Öyleyse, ona öyle bir söz söyle ki, onun söylediğini inkar ettiğin ve onu sevmediğin kavmine ulaşsın” dedi. El-Velid:
- “Onun hakkında ne söyleyeyim? Vallahi aranızda şiirleri benden daha iyi bileniniz yoktur. Vallahi, onun söyledikleri, bunlardan hiçbirine benzemiyor. Vallahi', onun sözünde bir tatlılık ve parlaklık vardır. Sanki, o tepesi meyveli, dibi sulak bir hurma ağacı gibidir. O, altındakini ezer. O, her şeye üstün gelir, fakat ona hiç üstün gelinemez” dedi. Ebu Cehil:
- “Vallahi, sen onun hakkında birşey söylemedikçe, kavmin hoşnut olmayacak” dedi. El-Velid:
-“Öyleyse, bırak beni de bu konuda birşeyler düşüneyim” dedi. El-Velid düşündükten sonra:
- “Bu, (sihirbazlardan öğrenilip) nakledilen bir sihirdir, dedi ve onun hakkında: "Tek olarak yaratıp, kendisine geniş servet ve gözü önünde duran oğullar verdiğim, kendisi için (ni’ınetleri) ayaklar altinâ serdiğim o kimseyi bana bırak" [84] âyeti indi. [85]


ذَرْنِي وَمَنْ خَلَقْتُ وَحِيدًا
Resim---“Zernî ve men halaktu vahîdâ (vahîden).: Tek başına yarattığım kişiyi Bana bırak.” (Müddessir 74/11)

وَجَعَلْتُ لَهُ مَالًا مَّمْدُودًا
Resim---“Ve cealtu lehu mâlen memdûdâ (memdûden).: Ve onu, devamlı çoğaltarak mal sahibi yaptım.” (Müddessir 74/12)

وَبَنِينَ شُهُودًا
Resim---“Ve benîne şuhûdâ (şuhûden).: Ve her zaman yanında olan oğullar (verdim).” (Müddessir 74/13)

وَمَهَّدتُّ لَهُ تَمْهِيدًا
Resim---“Ve mehhedtu lehu temhîdâ (temhîden).: Ve ona bol bol (ni’metler) vererek geniş imkânlar sağladım” (Müddessir 74/14)


Rasûlullahla Tufeyl İbn Amr Arasında Geçenler.:

277-) MuhaMMed İbn İshak anlattı:
“Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem kavminden gördüğü he türlü kötülük v.s. ye rağmen onlara öğüt vermekten, içinde bulundukları şeyden (delâletten) kurtuluşa dâvet etmekten geri durmuyordu. Allah, Rasûlullah'ı Kureyşlilerden koruduğunda, onlar halkı ve yanlarına gelen Arapları Peygamberden sakmdırmağa çalıştılar.
Tufeyl İbn Amr ed-Devsi şunu anlatırdı:
-“Tufeyl, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Mekke'deyken oraya gelmişti. Kureyşli bazı kimseler onun yanına geldiler. Tufeyl, şerefli, şâir ve akıllı bir kimseydi. Kureyşliler ona:
-“Tufeyl! Sen bizim memleketimize geldin. Ama aramızdaki şu adam bizi sıkıntıya soktu. O, bizim topluluğumuzu dağıttı. Onun sözü büyü gibi. Kişinin babasıyle, kardeşiyle ve hanımıyla arasım açıyor. Bizim başımıza gelenin, senin ve kavminin başına gelmesinden korkuyoruz. Sakın onunla konuşma ve ondan birşey dinleme” dediler.
Tufeyl kendisi şöyle der:
- “Vallahi, onlar bunu bana o kadar çok söylediler ki, nihâyet kendi kendime, ondan hiçbir şey dinlememeğe ve onunla konuşmamağa karar verdim. Hatta, ertesi gün sabah Mescid'e gittiğimde, onun söylediklerini duymayayım diye kulaklarıma pamuk tıkadım. Onu, dinlemek de istemiyordum.
Ertesi gün sabah Mescid'e gittim. Rasûlullah'ı Kâbe'nin yanında ayakta namaz kılarken gördüm. Ona yakın bir yerde durdum. Allah nasib etti. Onun bazı sözlerini duydum. Güzel bir söz işitmiştim. Kendi kendime şöyle dedim: Anam çocuğunu kaybetsin! Vallahi, ben akıllı ve şâir bir adamım. Bana, sözün güzel olanı da çirkin olanı da gizli değildir. Şu adamın söylediğini dinlememe engel olan ne var? Eğer onun getirdiği şey, güzelse, onu kabul ederim, çirkinse onu bırakırım.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem evine donünceye kadar orada kaldım. Evine girinceye kadar onu takip ettim. Evine girince ben de girdim ve:
- “Muhamed! Kavmin bana şöyle şöyle dedi. Vallahi, senin işinden, beni o kadar korkuttular ki, sözünü duymayayım diye kulaklarıma pamuk bile tıkadım. Sonra Allah'tan olacak senden birşeyler duydum. Hem de güzel bir söz duydum. Bana işini (dinini) arzet” dedim.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bana, İslam'ı arzetti. Bana Kur’ÂN okudu. Vallahi, hiçbir zaman ondan daha güzel bir söz, ondan (İslamdan) da daha adil bir iş duymamıştım.
Hemen müslüman oldum. Kelime-i Şehâdeti getirdim.
- “Ey Allah'ın peygamberi! Ben kavmim içinde sözü dinlenilir birisiyim. Ben yanlarına döneceğim ve onları İslam'a dâvet edeceğim. Allah'a dua et de, dâvetimde, bana yardımcı olacak bir keramet versin.” Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem:
- "Allah'ım! Ona bir keramet ihsan et" diye dua etti.
Kavmime gitmek üzere yola çıktım. Kavmimin oturduğu yere bakan yokuştayken iki gözümün arasında (alnımda) lamba gibi bir, ışık belirdi.
- “Allah'ım! Bu yüzümden başka bir yerde olsun! Çünkü dinlerinden ayrıldığım için, kabile halkımın, onu, benim yüzümde meydana gelen bir cezânın eseri gibi zannetmelerinden korkuyorum” dedim.
Bunun üzerine ışık, yer değiştirip kırbacımın ucuna geldi.
Ben yokuştan inerken, orada bulunanlar kırbacımın ucundaki bu ışığı asılı kandil gibi görüyorlardı. Yanlarına vardım ve onların arasına katıldım.
Oraya varınca, babam yanıma geldi. Kendisi çok yaşlıydı,
- “Baba! Benden uzak dur! Be" artık senden değilim, sen de benden değilsin” dedim. Babam:
- “Niye yavrum?” dedi.
- “Ben müslüman oldum ve MuhaMMed'e beyat ettim” dedim. “Yavrum! Senin dinin, benim de dinimdir” dedi.
- “(Öyleyse, git, yıkan ve elbiselerim temizle, gel. Böylece, öğrendiklerimi sana öğreteyim” dedim. Babam gidip) yıkandı, elbiselerini temizledi. Gelince ona İslam'ı anlattım. O da müslüman oldu.
Daha sonra yanıma hanımım geldi. Ona:
- “Benden uzak dur. Artık ben senden değilim, sen de benden değilsin” dedim. Hanımım:
- “Niye? Babam, anam sana fedâ olsun!” dedi.
- “İslam, bizi ayırdı” dedim. O da müslüman oldu.
Daha sonra Devs kabilesini İslam'a dâvet ettim. Onlar dâvetime hemen icâbet etmeyip ağırdan aldılar. Bunun üzerine Mekke'ye Rasûlullah'a gidip:
- “Ey Allah'ın Peygamberi! Devs kabilesi bana üstün geldi. Onlar için beddua et, dedim. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem:
- "Allah'ım Devs'e hidâyet ihsan et!” diyerek dua etti. Bana da:
- "Kavminin yanına dön. Onları, İslam'a dâvete devam et. Onlara yumuşak davran" dedi.
Kavmimin yanına döndüm. Rasûlullah Medine'ye hicret edinceye kadar Devs toprağından ayrılmaksızm, onları devamlı İslam'a dâvet ettim. Bedir, Ühud ve Hendek savaşları geçtikten sonra, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Hayber'deyken, kavmimden müslüman olan kimselerle birlikte Medine'ye geldim. Medine'ye yetmiş veya seksen hâne Devs'li getirmiş oldum.” [86]


Ebu Talibin Ölürken, Rasûlullah'la Aralarında Geçenler.:

278-) Saîd İbnu'l Museyyeb anlattı:
Ebu Talib'in ölümü yaklaştığında, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem onun yanına geldi. Abdullah İbn Ebi Umeyye'yle Ebu Cehil İbn Hişâm, Ebu Talib'in yanındaydı. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ona:
- "Amcacığım! Üzerimde en çok hakkı olan ve bana yardım elini, en güzel şekilde uzatan insan sensin. Şüphesiz üzerimde, babamdan daha çok hakkı olan sensin. Sen bir kelime söyle ki, kıyamet gününde sana, onunla, şefâatim gerekli olsun. Lâ ilâhe illallah, de" dedi.
Abdullah İbn Ebi Umeyye'yle Ebu Cehil:
- “Sen, Abdulmuttalib'in dininden dönmek mi istiyorsun?” dediler. Ebu Talib:
- “Ben, Abdulmuttalib'in dini üzereyim” dedi ve öldü. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem:
- "Vallahi, senin hakkında dua etmekten mene dilmediğim sürece, senin için istiğfar edecek, bağışlanınanı dileyeceğim” dedi.
Bunun üzerine ALLAHu TeÂLÂ: "(Kâfir olarak ölüp) cehennem ehli oldukları onlara açıkça belli olduktan sonra, akraba dahi olsalar (Allah'a) ortak koşanlar için af dilemek ne peygambere yaraşır ne de inananlara. Çünkü Allah müşrikleri bağışlamaz). İbrahîm'in babası için af dilemesi, sadece ona verdiği sözden dolayı idi. Yoksa onun Allah'ın düşmanı olduğu kendisine belli olunca, (af dilemekten vazgeçip) ondan uzaklaştı. Şüphesiz ki ibrahîm çok yumuşak huylu ve pek sabırlıydı" [87] âyetlerini indirdi. [88]


مَا كَانَ لِلنَّبِيِّ وَالَّذِينَ آمَنُواْ أَن يَسْتَغْفِرُواْ لِلْمُشْرِكِينَ وَلَوْ كَانُواْ أُوْلِي قُرْبَى مِن بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمْ أَنَّهُمْ أَصْحَابُ الْجَحِيمِ
Resim---“Mâ kâne lin nebiyyi vellezîne âmenû en yestagfirû li’l- muşrikîne ve lev kânû ulî kurbâ min ba’di mâ tebeyyene lehum ennehum ashâbu’l- cahîm (cahîmi).: Kendilerine onların gerçekten çılgın ateşin arkadaşları oldukları açıklandıktan sonra -yakınları dahi olsa- müşrikler için bağışlanına dilemeleri peygambere ve iman edenlere yaraşmaz.” (Tevbe 9/113)

وَمَا كَانَ اسْتِغْفَارُ إِبْرَاهِيمَ لِأَبِيهِ إِلاَّ عَن مَّوْعِدَةٍ وَعَدَهَا إِيَّاهُ فَلَمَّا تَبَيَّنَ لَهُ أَنَّهُ عَدُوٌّ لِلّهِ تَبَرَّأَ مِنْهُ إِنَّ إِبْرَاهِيمَ لأوَّاهٌ حَلِيمٌ
Resim---“Ve mâ kânestigfâru ibrâhîme li ebîhi illâ an mev’ıdetin vaadehâ iyyâhu, fe lemmâ tebeyyene lehû ennehu aduvvun lillâhi teberree minhu, inne ibrâhîme le evvâhun halîm (halîmun).: Ve İbrâhîm’in babası için mağfiret dilemesi olamaz (olmaz). Yalnız ona vaadettiği vaad hariç. Fakat onun (babasının), Allah’ın düşmanı olduğu, ona belli olduğu (beyan edildiği) zaman, ondan uzaklaştı. İbrâhîm muhakkak ki evvah (yüreği çok sızlayan)tır, halîm (çok merhametli)dir.” (Tevbe 9/114)

278-) Ebu Hüreyre anlattı: “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem amcasına:
- "Lâ ilâhe illallah, de. Kıyamet gününde, Allah katında, onunla senin lehine şehâdet edeyim" dedi. [89] Ebu Talib de:
- “Kureyşlilerin beni ayıplayarak: Ebu Talib'i buna ancak korku şevketti demeseler seni mutlaka memnun ederdim” dedi.
Bunun üzerine Azîz ve Celü olan Allah: "Sen sevdiğini hidâyete erdiremezsin" âyetini indirdi. [90]]


إِنَّكَ لَا تَهْدِي مَنْ أَحْبَبْتَ وَلَكِنَّ اللَّهَ يَهْدِي مَن يَشَاء وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ
Resim---“İnneke lâ tehdî men ahbebte ve lâkinnallâhe yehdî men yeşâu, ve huve a’lemu bi’l- muhtedîn (muhtedîne).: Muhakkak ki sen, sevdiğin kişiyi hidayete erdiremezsin (onun ruhunu Allah’a ulaştıramazsın). Fakat Allah, dilediğini hidayete erdirir. Ve O, muhtedileri (hidayete erenleri) daha iyi bilir.” (Kasas 28/56)

Böylece bize (el-ceze'u )=korku rivâyet edildi. Dilciler bunu inkar etmektedirler. Sa'leb: O, (el-hara'u ) dir. Bu da zayıflık ve gevşeklik anlamlarına gelir.

280-) Abdullah İbn Salebe İbn Su'ayr el-Uzrî şunu anlattı: “Ebu Talib şöyle dedi:
- “Yeğenim! Benden sonra sana ve senin babanın oğullarına sövüleceği ve Kureyşlilerin, bunu, benim ölümden korkarak söylediğimi sanınaları korkusu olmasaydı, söylediğini yapar ve teşekkürüne, bana olan sevgine ve bana yaptığın nasihata karşılık seni memnun ederdim.”
Daha sonra Ebu Talib, Abdulmuttalib oğullarını çağırdı ve:
- “MuhaMMed'den dinlediğiniz ve onun işine (dinine) uyduğunuz sürece daima iyi olacaksınız. Ona uyun ve yardım edin ki doğru yolda olasınız” dedi. Rasûlulllah sallallahu aleyhi vesellem:
- "Kendin için terkettiğin halde, niye onlara bu şeyleri emrediyorsun!" dedi. Ebu Talib:
- “O kelimeyi benden sağlamken isteseydin, söylediğin şey üzere sana beyat ederdim. Fakat ölüm anında korkmaktan hoşlanınıyorum. Çünkü Kureyşliler, sağlamken reddettiğim halde şimdi korktuğum için o kelimeyi kabul ettiğimi zannederler” dedi. [91]


281-) Hz. Ali şöyle dedi:
“Rasûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem Ebu Talib'in ölümünü haber verince ağladı. Sonra:
- "Git, onu yıka, kefenle ve defnet. Allah onu bağışlasın ve ona rahmet etsin" dedi. [92]
Ben de dediğini yaptım.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, evinden çıkmaksızın, birkaç gün, onun için af diledi. Sonunda Cebrâil ona şu âyeti indirdi: "(Kâfir olarak ölüp) Cehennem ehli oldukları onlara açıkça belli olduktan sonra, akraba dahi olsalar (Allah'a) ortak koşanlar için af dilemek ne peygambere yaraşır ne de inananlara. (Çünkü Allah müşrikleri bağışlamaz)." [93]


مَا كَانَ لِلنَّبِيِّ وَالَّذِينَ آمَنُواْ أَن يَسْتَغْفِرُواْ لِلْمُشْرِكِينَ وَلَوْ كَانُواْ أُوْلِي قُرْبَى مِن بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمْ أَنَّهُمْ أَصْحَابُ الْجَحِيمِ
Resim---"Mâ kâne lin nebiyyi vellezîne âmenû en yestagfirû lil muşrikîne ve lev kânû ulî kurbâ min ba’di mâ tebeyyene lehum ennehum ashâbul cahîm(cahîmi)..: Kendilerine onların gerçekten çılgın ateşin arkadaşları oldukları açıklandıktan sonra -yakınları dahi olsa- müşrikler için bağışlanma dilemeleri peygambere ve iman edenlere yaraşmaz.” (Tevbe 9/113)

Hz. Ali şöyle der: “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bana emretti, yıkadım.”

282-) Hz. Ali anlatmıştır: Peygamber'e sallallahu aleyhi vesellem gelip:
- “Dalalet (sapıklık) içindeki yaşlı amcan öldü” dedim. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ,
- "Git, onu göm ve dönüp yanıma gelinceye kadar hiçbir şey yapma" dedi. [94]


283-) İbn Abbas şöyle dedi:
“Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Ebu Talib'in cenâzesine katıldı ve:
- "Amca! Akrabalığımızın hakkı sana ulaştı. Allah sana iyilik versin" dedi. [95]


284-) El-Abbas İbn Abdilmuttalib anlattı: “Rasûlullah'a gidip:
- “Ya Rasûlallah! Amcan Ebu Talib, senin namına (düşmanlarına) kızar ve seni korurdu. Bu davranışı ona fayda verir mi?” dedim. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem:
- "Evet. O, cehennemin sığ bir yerindedir. Eğer ben olmasaydım, cehennemin en derin yerinde olurdu" dedi. [96]


285-) MuhaMMed İbn Ka'b El-Kurazî anlattı:
“Ben şunu duydum: “Ebu Talih ölmeden önce hastalandığında Kureyşliler şöyle dediler:
- “Ebu Talib! Yeğenine haber gönder de sana söylediği şu cennetten, şifâ verecek birşeyler göndersin.
Kureyşlilerin adamı gitti ve Rasûlullah'ı Ebu Bekr'le birlikte otururken buldu. Şöyle dedi:
- “MuhaMMed! Amcan sana şöyle diyor: “Yeğenim! Ben yaşlıyım, zayıfım ve hastayım. Bahsettiğin şu cennetinin yiyecek ve içeceklerinden bana, şifâ verecek birşeyler gönder” Ebu Bekr:
- “Allah onlan kâfirlere haram kıldı” dedi. Adam Kureyşlilere dönüp:
- “Beni kendisine gönderdiğiniz MuhaMMed'e haberi ulaştırdım. Bana hiçbir şey vermedi. Ebu Bekr Allah onları kâfirlere haram kıldı” dedi. MuhaMMed ise sustu.
Ebu Talib'i kendi tarafından bir adam göndermeğe teşvik ettiler. Ebu Talib'in adamı Rasûlullah'ı sallallahu aleyhi vesellem oturduğu yerde buldu.
- "Allah cennetin yiyecek ve içeceklerini kâfirlere haram kıldı" cevabını verdi. [97]
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem gelen adamın arkasından hemen kalktı. 0-nunla birlikte eve girdi. Evin insan dolu olduğunu görünce:
- "Amcamın yanından çekilin" dedi.
- “Biz birşey yapmıyoruz. Sen ona bizden daha çok hak sahibi değilsin. Eğer senin onunla akrabalığın varsa bizim de senin kadar akrabalığımız var” dediler.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem amcasının yanına oturup:
- "Amca! Sana iyilikle mukabele edilsin. Küçükken bana bakıp besledin. Büyüyünce de beni koruyup gözettin. Amcacığım! Benim namıma sana iyilikle mukabele edilsin. Kendine karşı bir tek kelimeyle bana yardımcı ol ki, kıyamet gününde, Allah katında, onunla, senin lehine şefâatçi olayım" dedi. Ebu Talib:
- “Yeğenim! O kelime nedir?” dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem:
- "Lâ ilâhe illallahu vahdehu la şerike leh=Allah'tan başka ilâh yoktur. O tektir ve ortağı yoktur, de" dedi. Ebu Talib:
- “Sen bana öğüt veriyorsun. Vallahi, sen benden sonra bununla ayıplanın asaydın ve ölüm anında amcan korktu denilmeseydi, seni bunu söyleyerek memnun ederdim” dedi. Oradakiler:
- “Ebu Talib! Sen, şeyhlerin dini olan Hanifliğin başısın” diye haykırdılar. Ebu Talib:
- “Ben şeyhlerin dinindeyim, Kureyş, amcan ölüm anında korktu demesin” dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem:
- "Beni menetmedikçe, Rabbime devamlı senin için istiğfarda bulunacağım" dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Ebu Talib öldükten sonra onun için istiğfarda bulundu. Müslümanlar: ibrahîm (aleyhisselâm) babası için istiğfarda bulunınuşken, MuhaMMed sallallahu aleyhi vesellem amcası için istiğfarda bulunurken, bizi, atalarımız ve akrabalarımız için istiğfarda buluninâktan engelleyen nedir? dediler ve müşrikler için istiğfarda bulundular. Sonunda: "(Kâfir olarak Ölüp) cehennem ehli oldukları onlara açıkça belli olduktan sonra, akraba dahi olsalar, (Allah'a) ortak koşanlar için af dilemek ne peygambere yaraşır ne de inananlara. (Çünkü Allah müşrikleri bağışlamaz)" âyeti geldi. [98] (Tevbe 9/113)


مَا كَانَ لِلنَّبِيِّ وَالَّذِينَ آمَنُواْ أَن يَسْتَغْفِرُواْ لِلْمُشْرِكِينَ وَلَوْ كَانُواْ أُوْلِي قُرْبَى مِن بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمْ أَنَّهُمْ أَصْحَابُ الْجَحِيمِ
Resim---"Mâ kâne lin nebiyyi vellezîne âmenû en yestagfirû lil muşrikîne ve lev kânû ulî kurbâ min ba’di mâ tebeyyene lehum ennehum ashâbul cahîm(cahîmi)..: Kendilerine onların gerçekten çılgın ateşin arkadaşları oldukları açıklandıktan sonra -yakınları dahi olsa- müşrikler için bağışlanma dilemeleri peygambere ve iman edenlere yaraşmaz.” (Tevbe 9/113)


Ebu Talible Hadice'nın Ölümünden Sonra Rasûlullahın Başından Geçenler.:

286-) (Abdullah İbn) Sa'lebe İbn Sukayr anlattı:
“Ebu Talib'le Hadice vefât ettiğinde -ki ikisinin vefâtı arasında bir ay beş gün vardı- Rasûlullah'ın üzerinde iki musibet bir araya gelmişti. Bundan dolayı evine çekildi ve pek az dışarı çıktı. Kureyşliler ona, yapamadıkları ve istedikleri hakaretleri yaptılar.
Ebu Leheb bunu duyunca, Rasûlullah’ın yanına geldi ve:
-“MuhaMMedi Git, ne istiyorsan, Ebu Talib'in sağlığında ne yapar idiysen, yine yap. Lafa yemin olsun! Ben ölünceye kadar sana kimse dokunamaz” dedi.
İbnu'l- Gaytala, Peygamber'e sallallahu aleyhi vesellem sövdü. Ebu Leheb peygamber'in yanına geldi ve İbnu'l- Gaytala1 ya hakaret etti. İbnu'l-Gaytala:
- “Ey Kureyş topluluğu! Ebu Utbe dininden döndü” diye bağırarak geri gitti.
Kureyşliler gelip Ebu Leheb'in tepesine dikildiler. Ebu Leheb:
- “Ben Abdulmuttalib'in dininden ayrılmadım. Fakat ben yeğenime, yapmak istediğini yapıncaya kadar haksızlık edilmesini Önlüyorum” dedi. Kureyşliler:
- “İyi ettin, sen akrabalık hakkını gözettin” dediler.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Ebu Leheb'ten korkulduğu için kendisine Kureyş'ten hiç kimse sataşamadan birkaç gün böyle gider gelir oldu. Bir gün, Ukbe İbn Ebi Muayt'la Ebu Cehil, Ebu Leheb'in yanına geldiler. Ona:
- “Yeğenin sana, babanın nereye girdiğini haber verdi mi?” dediler. Ebu Leheb Rasûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem:
- “MuhaMMed! Abdulmuttalib'in girdiği yer neresidir?” diye sordu. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem:
- "Kavmiyle birliktedir" dedi. Ebu Leheb onların yanına gidip:
- “Ona sordum. Kavmiyle birliktedir diye cevab verdi” dedi. O ikisi: “Onun cehennemde olduğunu iddia ediyor” dediler. Ebu Leheb:
- “MuhaMMed! Abdulmuttalib cehenneme girecek mi?” dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem:
- "Evet. Abdulmuttalib gibi Ölen herkes cehenneme girer" dedi. [99]
Bunun üzerine Ebu Leheb:
- “Demek sen Abdulnıuttalib'in ateşte olduğunu iddia ediyorsun, öyle mi, vallahi, artık sana ebedîyyen düşmanlık yapacağım” dedi.
Böylece Ebu Leheb'in ve diğer Kureyşlilerin Rasûlullah'a düşmanlık ve zulümleri arttı.


287-) MuhaMMed İbn Cubeyr İbn Mut'un şöyle dedi:
“Ebu Talib ölünce Kureyşlüer Rasûlullah'a hakaret ettiler. Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Taife gitti.” [100]



Resim

NOTLar.:

[82] Taberani, Mucemu'l-Kebir, 9/160; Ebu Nuaym, Delailu'n-Nubuvve, 1/75; Hey«-semî, Mecmau'z-Zevaid, 6/20. Heysem? şöyle demişdır: "Bunu, Ebu Ya'la rivayet etti. Ravüeri arasında el-Eclah el-Kindi vardır. İbn Main ve başkaları onu sika (güvenilir) kabul etmiştir. Nesaî ile başkaları İse zayıf saymıştır. Diğer ravileri sika (güvenilir) dir."
AbdurRahmân İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 176-177.
[83] İbn Hışam, Siretu'n-Nebeviyye; Beyhakî, Delaılu'n-Nubuvve, 2/199, 200, 201. Bundan daha uzun olarak.
[84] Müddessir Suresi, 11-14.
[85] Hakim, Mustedrek, 2/506. Hakim şöyle demiştir: "Bu Buhari'nin şartinâ göre İsnadı sahih bir hadistir. Ancak Buhari ile Müslim rivayet etmemişlerdir."
Beyhaki, Delailu'n-Nubuvve, 2/198,199; İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye, 3/61.
AbdurRahmân İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 178-179.
[86] Devslilerin ve Tufeyl İbn Amr'ın hikayesi aşağıdaki kaynaklarda geçmektedir: Tarihu Ibn Asakır, 7/65; Beyhakî, Delailu'n-Nubuvve, 5/361; İbn Sa'd, Tabakatu'l-Kubra, 4/76; ibn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye, 2/24; Salihı, Sirelu'ş-Şamiyye, 6/511.
AbdurRahmân İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 179-181.
[87] Tevbe Suresi, 113-114
[88] Buharî, Sahih, kitabu't-tefsir, tefsiru surati'l-Kasas, babu; inneke la tehdi men ahbebte;-Müslim, Sahih, kıtabu'l-ıman, 39; İbn Sa'd, Tabakatu'l-Kubra, 1 /77; Tefsiru İbn Kesir, 6/256; Beyhakî, Delailu'n-Nubuvve, 2/342, 343; Ebu Avane, Musned, 1/15; Tefsiru'l-Kurtubi, 8/27^
[89] Yukardaki dipnota bakınız Ayrıca Beyhakî, Delailu'n-Nubuvve, 2/344; Müslim, Sah*1,;, kitabu'l-iman, 39
[90] Kasas Suresi, 56.
[91] Beyhakî, Delailu'n-Nubuvve, 2/346; İbn Hışam, Sıretu'n-Nebevıyye, 2/27; İbn Kesir, el-Bıdaye ve'n-Nihaye, 3/123
[92] İbn Sa'd, Tabakatu'l-Kubra, 1/78; ibn Hacer, Nasbu'r-Raye, 2/281
[93] Tevbe Suresı, 113
[94] Nesaî, Sünen, 4/79; Ebu Davûd, Sünen, 3214; Abdurrezzak, 9936, Beyhakî, Delailu'n-Nubuvve, 2/348, 349; Tefsıru İbn Kesir 4/161: İmam Ahmed, Musned, 1/130, 304, 305; 3/358, 398; 7/67
[95] Tarihu'l-Hatib, 8/116; İbn Kesir,'el-Bidaye ve'n-Nihaye, 3/125; el-Hindî, Ken-zu'l-Ümmal, 3443; İbnu'l-Cevzi, el-llelu'l-Mutenahıye, 2/422
[96] İmam Ahmed, Musned, 1/206, 210; İbn Hacer, Fethu'l-Bari, 10/592, İbn Sa'd, Tab.-katu'l-Kubra, 1/79; Buharî, Sahih, 5/65, 8/57 ("Evet" lafzı olmaksızın); Müslim, Sahih, kıtal j'l-tman 357; Abdurrezak, Musanneî, 9939; Ebu Avane, Musned, 1/96; İbn Asakir, Tarih, 3/1C7; İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye'3/125; el-Hindî, Kenzul-Ummal, 34093
[97] Vahidi, Esbabu'n-Nuzul s. 178
[98] Tevbe Suresi, 113.
AbdurRahmân İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 183-185.
[99] İbn Sa'd, Tabakatu'l-Kubra, 1/41; ibn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye, 3/134
[100] AbdurRahmân İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 186-187.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: ASHÂBının DİLinden RESÛLULLAH sav.

Mesaj gönderen Gul »

Resim

Taif'e Gittiğinde Rasûlullah'ın Başına Gelenler.:


288-) MuhaMMed İbn Cubeyr İbn Mut'ım anlatmaktadır:
“Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Ebu Talib'in ölümünden sonra, Zeyd İbn Harise'yle birlikte Taife gitti. Bu nübüvvetin onuncu yılında Şevval ayının (bitmesine) birkaç gece kala olmuştu.” [101].


289-) MuhaMMed İbn Ömer, bundan başka bir isnadla şöyle rivâyet etti.
“Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Taifte on gün kaldı. -Bir başkası: Bir ay kaldı demiştir.- Taif eşrafından yanına varıp konuşmadığı bir kimse bırak¬madı.
Taif liler, Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem teklifini kabul etmediler. Gençlerinin, müslüman olmalarından korktular ve:
- “MuhaMMed! Memleketimizden çık git. Seni seven, seni kurtara¬cak yerlere sığın, dediler. Serserileri ona karşı kışkırtıp onu taşlattırdılar. Öyle ki, ayakları kan içinde kaldı. Zeyd İbn Harise onu kendi vücuduyla korumağa çalışıyordu. Atılan taşlarla Rasûlullah'ın başı pek fenâ yarılmıştı.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem üzgün bir halde Mekke'ye döndü. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Taif ten Mekke'ye dönerken Nahle'de konakladı. Geceleyin namaz kılmak üzere kalktı. O sırada Nasibin cinlerinden yedisi gelip onu dinlediler. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Nahle'de birkaç gün kaldıktan sonra Mekke'ye girmek istedi. Zeyd O'na:
- “Onlar seni Mekke'den çıkardıkları halde, şimdi onların yanına nasıl gireceksin?” dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: Huzaa kabilesinden birisiyle Mut'ım İbn Adiyy'e şu haberi gönderdi:
- "Senin himâyene gireyim mi?” Mut'ım da:
- “Evet” dedi. [102]


290-) MuhaMMed İbn Ka'b el-Kurazî anlattı.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Taife varınca, o sırada Sakİf in ileri gelenlerinden ve eşrafından olan bazı kimselere gitti. Bunlar Amr İbn. Umeyr'in çocukları olan uç kardeşti ki adları Abduyaleyl, Mes'ud ve Habİb'ti.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem oturup bunları Allah'a dâvet etti. İslamı yaymasına yardımcı olmalarını ve kavminden muhalefet edenlere karşı, kendisiyle birlikte hareket etmelerini istemek üzere, onların yanına geldiğini söyledi.
Onlardan birisi:
- “Eğer seni, Allah göndermişse, Kâbe'nin örtüsünü yırtsın” dedi. Öbürü;
- “Allah senden başka gönderecek birisini bulamadı mı?” dedi. Üçüncüsü:
- “Vallahi, seninle asla konuşmayacağım. Eğer sen, dediğin gibi Allah tarafından gönderilmiş bir elçiysen, sen benim, sana cevab vermemden çok yüksek bir mertebede bulunuyorsun, demektir. Eğer Allah'a karşı yalan söylüyorsan, zâten seninle konuşmam bana yakışmaz” dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Sakiften gelecek hayırdan ümidini keserek yanlarından kalktı. Sakifliler serseri ve kölelerden ona sövmelerini ve bağırmalarını istediler. Halk etrafında toplandı. Onu, Utbe İbn Rabia'yla (Şeybe İbn Rabia’ınn) bahçesine sığınıncaya kadar takip ettiler. Utbe'yle Şeybe bahçedeydiler. Onu takip eden Sakifli serseriler dönüp gittiler.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir asmanın yanına gidip gölgesine oturdu. Utbe'yle Şeybe onu seyrediyorlardı. Sakifli serserilerin ona yaptıklarını görmüşlerdi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem dinlenip rahatladıktan sonra -bana zikredildi-ğine göre- şunları söyledi:
- "Allah'ım! Gücümün zayıflığını, tedbirimin azlığını, halkın yanında hakir görülüşümü, sana şikâyet ediyorum. Ey merhametlilerin en merhametlisi! Sen zayıfların Rabbisin. Sen benim Rabbimsin. Beni, kime bırakıyorsun? Bana suratını asan uzaktakine mi? Yoksa işimi, eline verdiğin düşmana mı bırakıyorsun? Eğer senin bana bir kızgınlığın yoksa, hiç aldırmam. Fakat senin affın benim için daha geniştir.
Bana gazabım indirmenden veya gazabının üzerime yerleşmesinden, kendisiyle karanlıkların aydınlandığı ve onun üzerine dünya ve âhiret işlerinin düzeldiği, vechinin (zâtının) nuruna sığınırım. Her şey senin hoşnutluğun içindir. Bütün güç ve kuvvet senin elindedir."
Utbe ve Şeybe İbn Rabia, Rasûlullah’ın başına gelenleri görünce, Addas isimli hristiyan kölelerini çağırıp:
- “Bu üzümden birkaç salkım al, şu tabağın içine koy, sonra da şu adama götür ve ona üzümden yemesini söyle” dediler.
Addas dediklerini yaptı. Üzümü götürdükten sonra Rasûlullah’ın önüne koydu. Rasûlullah elini uzatıp:
- “Bismillah” dedi ve yedi. Addas onun yüzüne bakıp: “Vallahi, bu sözü bu memleketin halkı söylemez” dedi. Rasûlullah ona:
- "Addas! Sen hangi memlekettensin? Dinin nedir?” diye sordu. Addas:
-“Ben hıristiyanım. Ninova Halkından birisiyim” dedi. Rasûlullah ona:
- "Demek sen, Salih kişi Yunus İbn Metta'nın köyündensin" dedi. Addas:
- “Sen Yunus İbn Metta'yı nereden biliyorsun?” dedi. Rasûlullah:
- "O kardeşimdir. O, bir peygamberdi. Ben de bir peygamberim" dedi.
Bunun üzerine Addas, Rasûlullah’ın üzerine kapanıp başını, ellerini ve ayaklarım öptü,
Utbe'yle Şeybe birbirlerine şöyle diyorlardı:
- “O sana karsı köleni de bozdu, yoldan çıkardı” Addas onların yanına gelince:
- “Yazıklar olsun sana! Addas! Niye, o adamın başını, ellerini ve ayaklarını Öpüyorsun?!” dediler. Addas:
-“Efendim! Yeryüzünde, bu adamdan daha hayırlısı yoktur. O bana ancak bir peygamberin bilebileceği bir şeyi (dini) haber vedi” dedi. [103]


291-) Enes rivâyet etti: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu:
"Allah yolunda korkutulduğum kadar hiç kimse korkutulmadı ve Allah yolunda bana eziyet edildiği kadar hiç kimseye eziyet edilmedi. Üzerimden gecesi ve gündüzüyle otuz gün geçmiştir ki, bana ve Bilâl'a, Bilâl'in koltuğunun örttüğü şeyden başka ciğeri bulunan bir yaratığın yiyebileceği bir yiyecek yoktur." [104]
Tirmizî: “Bu, sahih bir hadistir” demiştir.
Hadisin manâsı şudur: “Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Bilâl'le birlikte Mekke'den kaçarken, Bilâl'in yanında, yiyecek olarak koltuğunun altında taşıdığı şey vardı.” [105]


Taif'ten Dönünce Rasûlullah'ın Mekke'ye Girişi.:

292-) Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Taiften dönünce, el-Ahnes İbn Şerik'e şu haberi gönderdi:
- "Rabbimin bana verdiği peygamberlik görevini tebliğ edip yerine getirinceye kadar, beni himâyene alır mısın?" El-Ahnes şöyle dedi:
-“Halif, Sarih'i himâyeye alamaz.” [106] Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem elçilik yapan kişiye:
- “Süheyl İbn Amr'a git ve ona: “MuhaMMed: "Rabbimin bana verdiği peygamberlik görevini tebliğ edip yerine getirinceye kadar, beni himâyene alır mısın diyor, de."
Elçi Süheyl'e gidip Rasûlullah’ın söylediği şeyi aktardı. (Süheyl şöyle dedi):
- “Amir İbn Lueyy oğulları, Ka'b oğullarını himâye edemezler.” Elçi geri geldi ve bunu Rasûlullah'a söyledi. Rasûlullah:
- "El-Mut'ım İbn Adiyy'e git ve ona şöyle söyle: "MuhaMMed sana: Rabbimin bana verdiği peygamberlik görevini tebliğ edip yerine getirinceye kadar, beni himâyene alır mısın?" diyor de, buyurdu. El-Mut'ım:
- “Evet, himâyeme girsin” dedi.
Elçi geri geldi ve Peygamber'e haber verdi.
El-Mut'ım İbn Adiyy sabahleyin, kendisi ve oğulları silâhlarını kuşanmış olarak Mescid'e girdiler. Ebu Cehil, el-Mut'ım'i görünce:
- “Himâyeci misin? Yoksa tâbi misin?” dedi. El-Mut'ım:
- “Himâyeciyim” dedi. Ebu Cehil:
- “Senin himâyene aldığını biz de himâyemize aldık” dedi.
Peygamber sallallahu aleyhi vesellem de girdi. Hacer-i esved'e vardı. Ona istilâmda bulundu, iki rekat namaz kılıp evine gitti. Bu sırada el-Mut'ım'le çocukları onun etrafında dolaşıyorlardı. [107]


293-) MuhaMMed İbn Cübeyr İbn Mut'ım'in babası şöyle dedi: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu:
"El-Mut'ım İbn Adiyy sağ olsaydı da, şu kokmuşlar hakkında (yani Bedir esirleri hakkında), benimle konuşsaydı, onlan, onun hatırı için (fidye almadan) bağışlar, serbest bırakırdım." [108]


Resim

NOTLar.:

[100] AbdurRahmân İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 186-187.
[101] İbn Sa'd, Tabakatu'l-Kubra.
[102] İbn Sa'd, Tabakatu'l-Kubra.
[103] İbn Hişam, Siretu'n-Nebeviyye; Tefsiru'l-Kurtubi, 16/211; Bağavi, Mesabihu's-Sunne, 16/167; Heysemî, Mecmau'z-Zevaıd, 6/35-36
[104] TirmizT, Sünen, 2590; İmam Ahmed, Musned, 3/286; İbni Hıbban, Sahih, 2528 (Mevarİdu'z-zaman; Ebu Nuaym, Hılyetu'l-Evliya, 1/150; Tirmizî, Şemail, 74; Tarihu İbn A-sakir, 3/308; Munzirî, Tergib ve't-Terhıb, 4/189
[105] AbdurRahmân İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 187-190.
[106] Halıf: Abduddar, Cumah, Mahzun, Adiyy, Ka'b ve Sehm oğullarından olana de¬nir. Hz. İsmail'in (a.s.) halis ve saf soyundan gelen oğullarına Sarih denir. (Mütercimin notu).
[107] Tarıhu't-Taberi, 2/361, Bakınız: Beyhakî, Delaılu'n-Nubuvve, 2/455.
[108] Ebu Davûd, Sünen, kitabu'l-cihad, 129; Beyhakî, Sünenul-Kubra, 6/319; 9/67; Humeydi, Musned, 558; Taberani, Mu'cemu'l-Kebir, 2/119; Beyhakî, Delailu'n-Nubuvve, 1/ 359; Bağavî, Şerhu's-Sunne, 9/82.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: ASHÂBının DİLinden RESÛLULLAH sav.

Mesaj gönderen Gul »

Resim


RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in mevsimlerde (Hac, Panayır v.s. Gibi Toplantılarda) Kendisini Kabilelere Arzetmesi.:

294-) Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem herhangi bir mevsimde kabilelerin yanına gider:
- "Ey falanoğulları! Ben, Allah tarafından size gönderilmiş elçiyim. O, size kendisine tapmanızı ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmamanızı emrediyor" derdi. [109]
Ebu Leheb de onun peşinden gelir:
- “Onu dinlemeyin, ona itaat etmeyin” derdi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Kinde kabilesinin konaklama yerlerine gitti. Onun teklifini kabul etmediler.
Yine Rasûlullah Beni Hanife kabilesinin konaklama yerlerine gitti. Ancak onlar, Rasûlullah'ı sallallahu aleyhi vesellem çok çirkin bir şekilde reddettiler.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem dâvette bulunduğu, kendisinde olanı (İslam'ı) arz ve teklif etmediği, adı ve sanı olan hiçbir Arab'ı bırakmamıştı.


295-) Câbir İbn Abdillah anlattı:
“Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Hacc mevsimlerinde, halkın, Ukaz ve Mecenne Panayırlarındaki konaklama yerlerine varıp.: “Beni kim barındırır? Bana kim yardım eder” diyerek Mekke'de on yıl kaldı. [110]


296-) Câbir İbn Abdillah anlattı:
“Peygamber sallallahu aleyhi vesellem hac mevsiminde kendisini arzediyor ve şöyle diyordu:
- "Beni kavmine götürecek birisi yok mu? Çünkü Kureyş beni, Rabbimin kelâmım tebliğ etmekten engellemek istemişlerdi." [111]
Bir dinsizin veya imanı az birisinin aklına gelip şöyle diyebilir.: “Peygamberin bir kâfirin himâyesine girmeye ve mevsimlerde: “Beni kim barındırır?” demeye ihtiyaç duymasının sebebi nedir?
Davası haksa, onu peygamber olarak gönderen kendisine yardım ederdi.”
Ona şöyle denilir: “Sabit olmuştur ki, herşeye kadir olan ilâh, birşeyi ancak bir hikmetten dolayı yapar.
Eğer yaptığının hikmeti bizden saklı kalıyorsa, bizim, ona teslim olmamız gerekir.
Rasûl'ün başından geçenler ancak külliyyat kanunlarını düzenleyen, hiç aksama olmayan, sağlam bir tedbirle felekleri döndüren, suları akıtan, rüzgarları estiren Hakim'den sadır olmuştur.
Onun Rasûlünün açlıktan beline taş bağladığını, kendisinin küçük görüldüğünü ve ona eziyet edildiğini görünce anlarız ki, bunun altında bazı hikmetler vardır. Onlardan bazılarına işâret edersek belâ (musibet) perdelerinin arasından iki hikmet ortaya çıkar.:
1-) Belâya uğrayanın, kalbinin belâya razı olmaya kanaat getirmesidir ki kalb bundan üzerine düşeni yerine getirir.
2-) Şüpheleri giderme konusunda gayret gösteren kimseye sevap verilmesi için delillere dayanarak şüpheyi dağıtmak. [112]


Peygamberliğinin Onbirincı Yılında RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in Ensarla Arasında Geçenler.:

Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem her mevsimde yaptığı gibi (onbirinci yılın) mevsiminde kendini kabilelere arzetmek üzere çıktı.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Akâbe'de bazı Hazreclilerle karşılaştı. Onlara:
- "Siz kimsiniz?" dedi. Onlar:
- “Biz Hazrec kabilesindeniz” dediler
- “Sizinle konuşmam için oturmaz mısınız?” dedi.
- “Olur” dediler.
Hazrecliler onun yanına oturdular. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem onları ALLAHu TeÂLÂ'ya imana dâvet etti. Onlara İslamı arzetti ve Kur’ÂN okudu.
Onların eskileri Galib oğullarından bir peygamber çıkacağını duyarlardı..


297-) İbn Cumey anlattı:
Evs İbn Harise İbn Salebe İbn Amr İbn Amir ölüm yatağına düştüğünde ona:
- “Biz sana, gençliğinde evlenmeni tavsiye ediyorduk sen de karşı çıkıyordun. İşte bu, kardeşin Hazrec, onun beş oğlu vardır. Senin ise sadece Mâlik var” dediler. O da şöyle cevab verdi:
- “Hiç kimse Mâlik'i terkedenin helâk olduğu gibi helâk olmaz. Bir de şu şiiri söyledi:
"Allah'ın, saadet ve iyilik ehlinin kendisiyle kurtulduğu bir dâveti olduğu kavmime gelmedi mi?
Mekke'de Zemzemle Hıcr arasında Alu Galib'den elçi gönderildiği zaman.
Bu arada onun memleketiniz deki Amir oğullarına karşı zafer kazanmasını isteyin. Çünkü saadet zaferdedir."
Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi vesellem kendisini arzettiği bu kişiler bir peygamberin zamanının gölgesinin düştüğünü yahudilerden duyuyorlardı.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem onlarla konuşunca birbirlerine:
- “Vallahi, bu, yahudilerin kendisiyle sizi korkuttuğu peygamberdir. Yahudiler (ona inanmak ve tâbi olmakta) sizi geçmesinler” dediler.
Onlar, Rasûlullah’ın dâvet ettiği şeyi kabul edip iman etmiş olarak memleketlerine geri döndüler.
Bunlar altı kişiydiler: Es'ad İbn Zurare, Avf İbn Afra, Rafı İbn Mâlik, Kutbe İbn Amir, (Ukbe İbn Amir) ve Câbir İbn Abdülah İbn Riab.
Bunlar Medine'ye kavimlerinin yanına varınca, onlara Rasûlullah'tan bahsettiler. Onları İslam'a dâvet ettiler. Böylece İslam onların arasında yayıldı.
Ertesi yıl, Ensar'dan oniki kişi geldi. Rasûlullah'la Akabe'de görüştüler. Altısı Câbir hariç, daha önce adları geçen kimselerdi. Diğerleri de şunlardı: Muaz İbn Afra, Zekvan İbn Abdikays, Ubade İbnu's-Samit, Yezid İbn Sa'lebe, Abbas İbn Ubade, Uveym İbn Saide ve Ebu'l Heysem İbnu't-Teyyihan.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem onlardan beyat aldı. [113]


298-) Ubade İbnu's-Samit anlattı:
“Biz Akabe gecesinde Rasûlullah'a beyat ettik. Birisi de ben olmak üzere oniki kişi idik. Biz de, kadınların yaptığı beyat gibi, ona, Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmayacağımıza, çalmayacağımıza, zinâ yapmayacağımıza, çocuklarımızı öldürmeyeceğimize, önden ve arkadan birbirimize iftira etmeyeceğimize, bir maruf konusunda ona isyan etmeyeceğimize dair beyat ettik. Bu, savaş farz kılınmadan önce olmuştu. Eğer bunları yerine getirirseniz, size cennet vardır. Eğer bir şeyi örterseniz (yapmazsanız), onun işi Allah'a kalmıştır. O, dilerse affeder, dilerse azabeder. [114]
Onlar Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi vesellem yanından ayrılırken, halka dinini öğretmek ve Kur’ÂN okutmak üzere Mus'ab İbn Umeyr'i yanlarında Medine'ye gönderdi.
Böylece birçok kimse müslüman oldu. [115]


Resim

NOTLar.:

[109] İmam Ahmed, Müsned, 3/492; Taberani, Mu'cemü'l Kebir, 5/58; İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye, 3/138; Tarihu't-Taberî, 2/348; Heysemî, Mecmaü'z-Zevaid, 4/35.
[110] Kaynağı daha önce belirtildi.
[111] Tirmizî, Sünen, 2925; Ebu Davûd, Sünen 4734; ibn Mace, Sünen, 201; Beyhakî, el-Esmave's-Sıfat, 187; Şuabu'l İman 168.
[112] AbdurRahmân İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 191-192.
[113] İbn Hişam, Siretu'n-Nebeviyye; İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye, 1/339 (Daha uzun olarak).
[114] Beyhakî, Delailu'n-Nubuvve, 2/436, 437, Bu hadisin benzeri şu kaynaklarda geçmektedir. Buharî, Sahih, kitabu menakibi'l-ensar, babu vufudul-ensar, 3894; Müslim, Sahih, kitabu'l-hudud, 44
[115] AbdurRahmân İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 192-194.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: ASHÂBının DİLinden RESÛLULLAH sav.

Mesaj gönderen Gul »

Resim
Bismillâhi’r- Rahmâni’r- Rahîm..


RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in Mİ’RÂCI (GÖğe ÇIKması).:

299-) El-Vakidî, adamlarından rivâyet etti:
Isrâ (mi’rac) nübüvetin onikincİ yılı, hicretten onsekiz ay önce, Ramazan’ın onyedisinde, cumartesi günü meydana gelmiştir.


300-) Yine el-Vakidî şeyhlerinden şunu rivâyet etmiştir:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem hicretten bir yıl önce, Rabiü'l-evvel ayının on-yedinci gecesinde geceleyin götürüldü.
Bu, İbn Abbas'la Aişe'nin görüşüdür.


301-) Şeyhimiz Ebu'1-Fadl İbn Nasr’ın şöyle dediğini duydum:
“Bazıları: İsrâ, hicretten bir yıl önce olmuştur” dediler. Bazıları da: “Hicretten altı ay önce oldu” dediler.
Bir sene önce oldu diyenlere göre, Rabiu'l-evvel ayındadır. Sekiz ay önce oldu diyenlere göre, Receb ayındadır. Altı ay Önce oldu diyenlere göre, Ramazan ayındadır.
Bana göre de: Receb ayının yirmiyedinci gecesindedir. [116]


302-) Enes İbn Mâlik'e, Mâlik İbn Sa'sa'a şunu anlattı:
“Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem kendisinin götürüldüğü geceyi (İsrâ ve Mi’racı) onlara şöyle anlattı:
"Ben hatim'de -Katade Hicr'de diye rivâyet etmiştir- yatıyordum. O sırada bana gelen (Cebrâil) geldi. Arkadaşına şöyle demeğe başladı: “Üçün arasında, en ortada olan." Şöyle de demiştir.
"Bana geldi ve (göğsümü) yardı.
(Katade'nin şöyle dediğini duydum: "Şuradan buraya kadar yardı."
Katade şöyle dedi: Yanınadayken Carud'a: “Bununla neyi kasdediyor?” dedim.
O da: “Boğaz çukurundan kıl bittiği yere kadar, yani ön mahallidir” dedi.
Yine onun şöyle dediğini duydum: “Göğüs başında kıl biten yere kadar olan mahaldır.”
"Kalbimi çıkardı. Sonra içi iman ve hikmet dolu bir tas getirildi. Daha sonra katırdan küçük, merkepten büyük beyaz bir hayvan getirildi.
(Carud:
- “Ebu Hamze! O, Burak mıdır?” dedi. O da:
- “Evet. O, adımını gözünün erişebildiği yerin son noktasına atardı” demiştir.)
"Ben onun üzerine bindirildim. Cebrâil de benimle birlikte gitti. Nihâyet dünya semâsinâ vardı. Cebrâil gök kapısını çaldı.
- “Kim o?” denildi. Cebrâil:
- “Ben Cebrâil'im” dedi.
-“Yanındaki kimdir?” diye soruldu. Cebrâil: “MuhaMMed” diye cevab verdi.
- “Ona (göğe çıkmak için) vahiy ve mi’rac dâveti gönderildi mi?” diye soruldu.
-“Evet, gönderildi” dedi.
-“Merhaba gelen zâta! Bu gelen kişi ne güzel yolcu” denildi. Hemen gök kapısı açıldı. Ben birinci semâya varınca, orada, Âdem'le karşılaştım. Cebrâil bana:
-“Bu, baban Âdem'dir. Ona selâm ver” dedi. Ben de selâm verdim. Âdem selâmı aldı. Sonra:
- “Merhaba iyi, hayırlı oğul ve salih peygambere” dedi.
Sonra yükselip ikinci semâya geldi. Yine gök kapısının açılmasını istedi.
-“Kim o?” denildi. Cebrâil:
- “Ben Cebrâil'im” dedi. -Yanındaki kimdir? denildi. Cebrâil: “MuhaMMed” diye cevab verdi.
-Ona (göğe çıkmak için), vahiy ve mi’rac dâveti gönderildi mi?” –“Evet” diye cevab verdi.
-“Merhaba gelen zâta! Bu gelen kişi ne güzel yolcu” denildi ve hemen gök kapısı açıldı.
Ben ikinci semâya varınca orada Yahyâ ve İsâ ile karşılaştım. Yahyâ ile İsâ teyze oğullarıdır. Cebrâil:
- “Bunlar, Yahyâ ile İsâ'dır. Onlara selâm ver.” Onlara selâm verdim. Selâmımı aldılar. Sonra:
-“Merhaba hayırlı kardeş, salih peygamber!” dediler.
Sonra Cebrâil yükseldi. Üçüncü semâya geldi. Gök kapısının açılmasını istedi.
-“Kim O?” denildi. Cebrâil;
- “Cebrâil'im” dedi.
-“Peki, yanındaki kimdir?” denildi. –“MuhaMMed” diye cevab verdi.
- “Ona (göğe çıkmak için), vahiy ve mi’rac dâveti gönderildi mi?” denildi.
-“Evet” dedi.
-“Merhaba gelen zâta! Bu gelen kişi ne güzel yolcu!” denildi. Hemen gök kapısı açıldı.
Vardığımda Yusuf la karşılaştım. Cebrâil:
-“Bu, Yusuf tur O'na selâm ver” dedi. Yusuf a selâm verdim. Selâmımı aldı. Sonra:
-“Merhaba hayırlı kardeş, salih peygamber!” dedi.
Cebrâil yükseldi ve dördüncü semâya geldi. Gök kapısının açılmasını istedi.
-“Kim o?” denildi.
-“Ben, Cebrâil'im” dedi.
-“Yanındaki kimdir?” denildi.
-“MuhaMMed” diye cevab verdi. '
-“Ona (göğe çıkmak için vahiy ve mi’rac dâveti) gönderildi mi?” denildi. Cebrâil:
-“Evet” dedi.
-“Merhaba gelen zâta! Bu gelen kişi ne güzel yolcu!” denildi. Hemen gök kapısı açıldı.
Oraya vardığımda İdris'le (aleyhisselâm) karşılaştım. Cebrâil:
-“Bu, İdris'tir. Ona selâm ver” dedi. İdris'e selâm verdim. Selâmımı aldıktan sonra:
-“Merhaba salih kardeş, salih peygamber!” dedi.
Sonra Cebrâil yükseldi. Beşinci semâya geldi. Gök kapısının açılmasını istedi.
-“Kim O?” denildi. Cebrâil: -“Ben Cebrâil'im” dedi. –“Yanındaki kimdir?” denildi. –“MuhaMMed” diye cevab verdi.
-“Ona (göğe çıkmak için vahiy ve mi’rac dâveti) gönderildi mi?” denildi.
-“Evet” diye cevab verdi.
-“Merhaba ona! Bu gelen zât ne güzel yolcu!” denildi. Hemen gök kapısı açıldı. Oraya vardığımda, Harun'la karşılaştım. Cebrâil:
-“Bu, Harun'dur. Ona selâm ver” dedi. Ben de Harun'a selâm verdim. O, selâmımı alıp:
-“Merhaba salih peygamber, iyi kardeş!” dedi.
Sonra Cebrâil yükseldi ve altıncı semâya geldi. Gök kapısının açılmasım istedi.
- “Kim O?” denildi.
- “Ben Cebrâil'im” dedi.
- “Yanındaki kim?” denildi.
- “MuhaMMed” diye cevab verdi.
- “Ona (göğe çıkmak için vahiy ve mi’rac dâveti) gönderildi mi?” denildi.
-“Evet” dedi.
-“Merhaba ona! Bu gelen zât ne güzel yolcu!” denildi.
Oraya vardığımda Musâ ile (aleyhisselâm) karşılaştım.
-“Bu, Musâ'dır. Ona selâm ver” dedi. Musâ'ya selâm verdim. O, selâmımı alıp:
-“Merhaba salih peygamber, salih kardeş!” dedi. ı
Ben Musâ'yı bırakıp geçince, ağlamağa başladı. Musâ'ya: -“Niye ağlıyorsun?” denildi. O da:
-“Benden sonra bir genç peygamber olarak gönderildi. Onun ümmetinden cennete girenler benim ümmetimden girenlerden çoktur da ona ağlıyorum” dedi.
Sonra Cebrâil yükseldi ve yedinci semâya geldi. Gök kapısını çaldı.
-“Kim O?” denildi. Cebrâil: -“Ben, Cebrâil'im” dedi. –“Yanında kim var?” denildi. '
-“MuhaMMed” dedi.
-“Ona (göğe çıkmak için vahiy ve mi’rac dâveti) gönderildi mi?” denildi.
-“Evet” diye cevab verdi.
-“Merhaba ona! Bu gelen zât ne güzel yolcu!” denildi. Hemen gök kapısı açıldı.
Yedinci gökte, ibrahîm'le (aleyhisselâm) karşılaştım. Cebrâil:
-“Bu, İbrahîm'dir. Ona selâm ver” dedi. Ona selâm verdim. Selâmımı aldıktan sonra:
-“Merhaba hayırlı oğul ve salih peygamber!” dedi.
Daha sonra Sidretulmuntehâ'ya götürüldüm. Sidr ağacının meyveleri (Yemen'in) Hecer (kasabası) testilerine benzemekteydi. (Onlar kadar büyüktü). Yaprakları da fillerin kulakları gibidir. Cebrâil:
-“şte, bu Sidretuhnuntehâ'dır” dedi.
Bu ağacın aslından dört nehir kaynıyordu. İki nehir zâhir, iki nehir batındı. Ben:
- “Cebâril! Bu ikisi nedir?” dedim. O da şu cevabı verdi:
-“Batınî nehirler, cennette iki nehirdir, zâhiri olan nehirler Nil'le Fırat nehirleridir” dedi.
Daha sonra, bana Beyt-i Mamur gösterildi.
(Katade şöyle demiştir: El-Hasen bize, Ebu Hureyre'den şunu rivâyet etti: “Rasûlullah Beyt-i Ma’mur'a her gün yetmişbin melek girdiğini ve çıktıktan sonra bir daha oraya dönmediklerini görmüştür.)
Enes'in hadisine dönüp şöyle dedi:
"Bana biri şarap, diğeri süt dolu iki kap getirdiler. Ben süt dolu olanı aldım. Bunun üzerine Cebrâil:
-“Bu fıtrattır. Sen ve ümmetin o fıtrat üzeresiniz” dedi.
Sonra benim (le ümmetim) üzerine her gün elli vakit namaz farz kılındı. Dönüp Musâ'ya uğradığımda:
-“Sana ne emredildi?” diye sordu. Ben:
-“Hergün elli vakit namaz kılmakla emrolundum” diye cevab verdim. Musâ:
-“Her gün, elli vakit namaza ümmetinin gücü yetmez. Ben insanları senden önce denedim. İsrâil oğullarıyla çok uğraştım. Sen Rabbine dön, ümmetin için bunu indirmesini iste. Rabbime döndüm. Benden on vakit namaz indirildi. Musâ'ya tekrar döndüm. Musâ:
-“Sana ne emredildi?” dedi. Ben:
-“Hergün kırk vakit namaz emredildi” dedim. Musâ:.
- “Ümmetinin her gün kırk vakit namaza gücü yetmez. Ben senden önce insanları denedim, İsrâil oğullarıyla çok uğraştım. Rabbine dön, Ümmetinden indirmesini iste” dedi.
Ben döndüm. Benden bir on daha kaldırdı. Musâ'ya geldim.
-“Sana ne emredildi?” diye sordu. Ben:
-“Her gün otuz vakit namaz emredildi” dedim. Musâ:
-“Senin ümmetin, her gün otuz vakit namaza tahammül edemez. Ben, senden önce insanları denedim. İsrâil oğullarıyla çok uğraştım. Rabbine dön, ümmetin için indirmesini iste” dedi.
Döndüm. Benden bir on daha indirildi. Musâ'ya tekrar geldim. Musâ:
-“Sana ne emredildi?” dedi. Ben:
-“Bana her gün yirmi vakit namaz emredildi” dedim. Musâ:
-“Senin ümmetin, her gün yirmi vakit namaza güç yetiremez. Ben, senden önce insanları denedim. İsrâil oğullarıyla çok uğraştım. Rabbine dön, Ondan indirmesini iste” dedi.
Döndüm. Bana her gün on vakit namaz emredildi. Musâ:
-“Senin ümmetin, her gün on vakit namaza güç yetiremez. Ben senden önce insanları denedim. İsrâil oğullarıyla çok uğraştım. Rabbine dön. Ondan, ümmetin için indirmesini iste” dedi.
Döndüm. Bana her gün beş vakit namaz emredildi. Musâ'ya döndüm. Musâ:
-“Sana, ne emredildi?” diye sordu. Ben:
-“Bana, her gün, beş vakit namaz emredildi” dedim. Musâ:
-“Ümmetin, her gün, beş vakit namaza güç yetiremez. Ben senden önce, insanları denedim. İsrâil oğullarıyla çok uğraştım. Rabbine dön, O'ndan ümmetin için indirmesini iste” dedi. Ben:
-“Rabbimden (çok) istedim? Öyleki artık utanır oldum. Böylece ona razı olup kabul edeceğim” dedim.
Ben Musâ'nın yanından geçince, birisi şöyle seslendi:
-“Ben farizamı tamamladım ve kullarımdan (fazlasını) indirdim.” [117]


303-) Câbir anlattı: Rasûlullah şöyle buyurdu:
"Mirac'a çıktığım zaman Kureyş beni yalanlayınca (Hıcr'da ayağa kalktım. Allah bana Beytulmakdis'i tecelli ettirdi (gösterdi). Bunun ü-zerine ona bakarak onlara (Kureyşlilere) alâmetlerini haber vermeğe başladım." [118]


304-) İbn Abbas anlattı: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu:
"Geceleyin Mirac'a çıkarıldıktan sonra, sabahleyin Mekke'de durumumu önemli görüp halkın beni yalanlayacağım anladım. Üzgün bir şekilde bir köşeye çekilip oturdum."
Ebu Cehil ona uğradı. Yanına gelip oturdu. Alaylı bir tavırla:
- “Birşey var mı” dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: -"Evet" dedi. Ebu Cehil:
- “Neymiş o?” dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem:
- "Geceleyin götürüldüm" dedi. Ebu Cehil:
- “Nereye?” diye sordu. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem:
- "Beytülmakdis'e" diye cevab verdi. Ebu Cehil:
- "Sonra da aramızda sabahladın Öyle mi?” dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem
- "Evet" dedi.
Ebu Cehil, Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi vesellem söylediği sözü, inkar eder korkusuyla, kavmini yanına çağırmak istedi ve onu yalanladığını belli etmeyerek:
-“Bana söylediğin sözü, onlara da söylemen için kavmini, yanına çağırmamı uygun görür müsün?” dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem:
- “Evet” dedi. Ebu Cehil:
- “Ey Ka'b İbn Luey oğulları!” diye bağırdı.
Toplantı yerlerindekiler ona doğru hareket ettiler. Gelip Rasûlullah'la sallallahu aleyhi vesellem Ebu Cehil'in yanına oturdular. Ebu Cehil:
- “Haydi, bana söydediğİni kavmine de söyle” dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem:
- "Ben, geceleyin götürüldüm" dedi.
- “Nereye?” dediler. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem:
- "Beytü’l- Maktis'e" dedi.
-“Sonra da bizim aramızda sabahladın. Öyle mi?” dediler. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem:
- "Evet" dedi.
Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem sözünü yalanlamak için, hayret ve inkarlarından, kimisi ellerini çırptılar, kimisi de ellerini başlarına koydular. Daha sonra:
-“Sen, Beytulmakdis mescidini bize târif edebilir misin? Buradakilerin arasında o beldeye gidenler ve Mescid'i görenler var” dediler.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:
"Ben devamlı târif ediyordum. Hatta bazılarım karıştırıp tereddüt ettim. Hemen mescid gözümün önüne getirildi. Öyleki Ukayl (veya Ikal'in) evinin önüne konuldu. Ona bakarak târifini yaptım." [119] Kureyşliler:
- “Vallahi, doğru târif etti” dediler.


305-) Mi’rac ve İsrâ hadisini Rasûlullah'tan birçok kişi rivâyet etmiştir. Rivâyet edenlerden bazıları şunlardır: İbn Mes'ud, Ali, Ebu Zerr, Ubeyy, Huzeyfe, Ebu Said, Câbir, Ebu Hureyre, İbn Abbas ve Ummu Hani. [120]
Şerîk'in ondan rivâyet ettiği Enes İbn Mâlik hadisinde, Hammad İbn Seleme'nin Sabit'ten onun da Enes'ten rivâyetinde Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Rabbime döndüm. Benden beş vakit indirdi. Rabbimle Musâ arasında devamlı gidip geliyor, o da benden beşer beşer indiriyordu."
Bu Müslim'in fert hadislerindendir. Birincisi daha sahihtir. Çünkü Buharî'yle Müslim, Enes İbn Mâlik'in hadisinde ve Enes'in kendi hadisinden, on vakit indirdiğinde ittifak etmişlerdir. "Beşer, beşer indirdi" tâbirinin bulunduğu bu rivâyet, râvinin hatasıdır.


306-) Enes şöyle dedi: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu:
"Miraca çıktığım gece, Cebrâil, bana Burak'ı eğerli ve gemlenmış olarak getirdi. Ona binmeğe gittim. Bana zorluk çıkardı. Bunun üzerine Cebrâil: “Bunu MuhaMMed'e mi yapıyorsun? Vallahi, sana, Allah'a ondan daha değerli bir peygamber binmemiştir” dedi. Burak ter dökmeye başladı." [121]


Resim

NOTLar.:

[116] İsrâ'nın ay ve gününün belirlenmesinde İhtilaf vardır. Hicretten Önce olduğunda ittifak vardır.
[117] Buharî, Sahih, kitabu menakibi'l-ensar, babu'l-mirac 3887; kıtabu bed'i'l-halk, babu zİkrı'l-melaıke; Müslim, Sahih, kıtabıTl-İman, 265; Beyhakî, Delaılu'n-Nubuvve, 2/373-377
[118] Buhari, Sahih, 5/66; Müslim, Sahih, kitabu'l-iman, 279; Tirmizî, Sünen, 3133; İman Ahmed, Musned, 3/377; Beyhakı, Delailu'n-Nubuvve, 2/359,360; Ebu Avane, Müsned, 1/1 'c>, 131; İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye, 3/115; İbn Hacer, Fethu'1-Barı, 8/391; Bağavi, Şerhu's-Sunne,'8/353; el-Hindî, Kenzu'l-Ummal, 31844
[119] İmam Ahmed, Musned, 1/309; Beyhakî, Delailu'n-Nubuvve, 2/363; İbn Hacer, Fethu'l-Bari, 8/392.
[120] Beyhakî, Delailu'n-Nubuvve. 2/354-408
[121] Tİrmizî, Sünen, tefsiru suretı'l-isra. Tİrmizî: "Bu hadis, hasen garibtir." Onu yalnız Abdurrezzak'ın rivayetinden bilmekteyiz. Yine Beyhakî, Delailu'n-Nubuvve, 2/362, 363
Tirmizî'de: "Allah'a ondan daha değerli bir kimse bilmemiştir" şeklinde geçmektedir. (Mütercimin notu).
AbdurRahmân İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi:194-201..
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: ASHÂBının DİLinden RESÛLULLAH sav.

Mesaj gönderen Gul »

Resim

PEYGAMBERLİĞİNİN (Nübüvvetin) ONÜÇüncü YILında RASÛLULLAHIN ENSAR'La İKİnci AKABe'de BuLuşması.:

307-) Ka'b İbn Mâlik anlattı.:
“Biz, kavmimizin hacılarıyla birlikte yola çıktık ve Mekke'ye geldik.
Rasûlullah'la sallallahu aleyhi vesellem teşrik günlerinin ortasında, Akabe'de buluşmak üzere sözleştik. Ebu Câbir Abdullah İbn Amr İbn Haram yanımızdaydı.
Halbuki, kavmimizin yanımızda bulunan ye müşrik olan kimselerinden işimizi gizli tutuyorduk. Fakat Abdullah İbn Amr İbn Haramla konuştuk. Ona:
-“Ebu Câbir! Sen bizim efendilerimizden ve eşrafımızdan birisin. Biz seni, içinde bulunduğun şey (şirk) yüzünden, yarın cehennemin o-dunu olmaktan kurtarmak istiyoruz” dedik.
Daha sonra onu, İslam'a dâvet ettik. Buluşmak üzere Rasûlullah'la sözleştiğimizi de bildirdik. Müslüman oldu ve bizimle birlikte Akabe'de bulundu. Nakib (temsilci) de oldu.
O gece, kavmimizle birlikte yüklerimizin yanında yattık. Gecenin üçte biri geçince Rasûlullah'la buluşmak için, bağırtlak kuşunun sıyrıldığı gibi yüklerimizin yanından gizlice sıyrıldık.
Akabe'nin yanındaki vâdide toplandık. Biz yetmiş üç erkektik. Yanımızda iki kadın vardı. Birisi Ummu Umara Nuseybe Bint Kab, diğeri de Esma Bint Amr İbn Adiyy'di.
Rasûlullah'ı beklemek üzere vâdide toplandık. Yanında amcası el-Abbaş olduğu halde, Rasûlullah bizim yanımıza geldi. O sıra da amcası kavminin dinindeydi. Ancak, yeğeninin işinde hazır bulunmayı ve onun işini sağlama bağlamayı istiyordu.
Oturulunca, el-Abbas:
-“Ey Hazrec topluluğu!” dedi, (Araplar Ensar kabilelerine Hazrec derlerdi.) “Siz de bilirsiniz ki, MuhaMMed, bizdendir. Kendisinde gördüğümüz şu mükemmeliyetten dolayı o, kavmi arasında şerefli bir yere sahib ve onlar arasında korunmaktadır. Fakat o, buradan ayrılmak, size katılmak arzusundadır. Eğer, siz, kendisine vaad ederek dâvette bulunduğunuz yardım ve ona karşı çıkanlardan koruma gibi şeyleri yerine getirebileceğiniz görüşündeyseniz ve bunları kaldırabilecekteniz ne âlâ. Eğer yanınıza vardıktan sonra yardımsız bırakıp ona karşı çıkanlara teslim edecekseniz, şimdiden bırakın, o kendi kavminin içinde ve kendi beldesinde şerefiyle yaşamağa ve korunmağa devam etsin.”
Biz de:
-“Senin söylediğini dinledik. Sen konuş, Yâ Rasûlullah! Bizden, kendin için dilediğin teminâtı al. Rabbin için de istediğin şartı koş” dedik.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Kur’ÂN okuyup İslam'a dâvet etti. Sonra:
- "Kadınlarınızı ve çocuklarınızı, savunup koruduğunuz şeylerden, beni de savunup koruyacağınız hakkında sizinle beyat yapayım" dedi. [122]
El-Bera İbn Ma'rur Rasûlullah’ın elinden tutup:
- “Seni hak dinle peygamber olarak gönderen Allah'a yemin ederim ki, çoluk çocuklarımızı savunup koruduğumuz şeylerden seni de koruyacağız. Bizimle beyatleş Yâ Rasûlullah! Biz savaşçı ve silâhı iyi kullanmasını bilen kimseleriz. Bu bize ecdadımızdan miras kalmıştır” dedi.
Ebu'l Heysem İbnu't-Teyyihan araya girip:
- “Yâ Rasûlullah! Bizlerle o adamlar (yahudiler) arasında sözleşmeler var. Biz onları, sana yapacağımız bu beyatla, kesip atıyoruz. Biz bunları yaptıktan, seni de Allah galip getirdikten sonra bizi bırakıp kavminin yanına dönme umudunda mısın?” dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem gülümseyerek:
- "Hayır! Benim kanım, sizin kanınızdır. Benim zararım sizin zararınızdır. Ben sizdenim, siz de bendensiniz. Sizin savaştığınız kimselerle ben de savaşırım. Sizin barıştığınız kimselerle ben de barışırım" dedi. Daha sonra şöyle devam etti.: "Aranızdan bana on iki nakib çıkarınız ki onlar kavimlerinin vekili, temsilcisi olsunlar."
Bunun üzerine Medineliler, dokuzu Hazrec'ten, üçü de Evs'ten olmak üzere oniki nakib çıkardılar.
İbn İshak şöyle demiştir: "Ma'bed babası Ka'b'tan rivâyet ettiği hadisinde bana şunu anlattı: Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi vesellem eline ilk dokunan el-Bera İbn Ma'rur'du. Öbürleri onu takip ettiler.
Biz Rasûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem beyat ettiğimizde Şeytan Akabe'nin ü-zerine çıkıp, o güne kadar duyduğum en uzun bir sesle şöyle bağırdı:
-“Ey konaklama yerlerindekileri Müzemmem'le yanında bulunan dinlerini değiştirmiş olanların, sizinle savaşmak üzere toplandıklarından haberiniz yok mu?” Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem:
- "Bu, Akabe'nin şeytanı -Allah'ın düşmanıdır.- Vallahi, senin de işini bitireceğim" dedi. Daha sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Yüklerinizin yanına dönün" dedi. El-Abbas İbn Ubade ona:
-Seni hak dinle gönderen Allah'a yemin ederim ki, sen istersen, yarın Minâ halkını kılıçtan geçiririz” dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem:
- "Bize bu emredilmedi" dedi.
Dönüp sabaha kadar uyuduk. Sabah olunca, bazı Kureyşliler bizim konak yerlerine gelerek:
-“Ey Hazrec topululuğu: Duyduğumuza göre siz bizim adamımıza gelip onu aramızdan çıkarıp yanınıza götürmek istiyor muşsunuz. Bizimle savaşmak üzere ona beyat etmişsiniz. Vallahi, Araplardan , aramızda savaşacağımız ve size olduğu kadar kin bağlayacağımız hiçbir kabile yoktur” dediler.
Oradaki Medineli müşrikler! Hemen Allah'a yemin ederek:
-“Böyle bir şey olmadı, biz böyle birşey bilmiyoruz” diyerek atıldılar.
Onlar doğru söylemişlerdi. Çünkü onların olup bitenlerden haberleri yoktu.
Biz müslümanlar ise biribirimize bakıştık..


308-) Câbir anlatmıştır.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem hac mevsiminde şöyle diyordu:
"Beni kim barındırır?"
Nihâyet Allah, Yesrib'ten bizi gönderdi de onu barındırdık va ona iman ettik. Sonra şöyle dedik:
- “Rasûlullah'ı, daha ne zamana kadar, Mekke dağlarında, kovulur, korkutulur ve korkar bir halde bırakacağız?!”
Bunun üzerine, hac mevsiminde, bizden yetmiş kişi onun yanına gitti. Akabe Vâdisinde buluşmak üzere sözleştik. Onun yanında toplandığımızda:
-“Yâ Rasûlullah! Sana ne üzerine ve nasıl beyat edelim” dedik. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem:
- "İsteklilikte ve isteksizlikte dinlemek ve itaat etmek, darlıkta ve varlıkta geçimlik sağlamak üzere, iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak, Allah hakkında, hiçbir kınamacının kınamasından çekinmeksizin konuşmak üzere, bana yardım etmek, yanınıza geldiğimde, kendinizi, kadınlarınızı ve çocuklarınızı koruduğunuz şeylerden beni de korumak üzere, bana beyat edin. Size, cennet var" dedi.
Hemen kalkıp ona beyat ettik.
En küçüklerinden olan Es'ad İbn Zurare, onun elinden tutup:
-“Yavaş olun Yesribliler! Biz ancak onun Allah'ın elçisi olduğunu bilerek buraya geldik. Bugün onu alıp Medine'ye götürmek, bütün Araplardan ayrılmak, sizin iyilerinizin öldürülmesi ve kılıçlarla biçilmeniz demektir. Siz buna dayanabilecek bir kavimseniz, ecriniz Allah'a aittir. Eğer siz canınızdan korkan korkak bir kavimseniz açıkça belirtin. Böyle yapmanız, Allah katında sizin için daha mazurdur” dedi. Medineliler:
-“Es'ad Aradan çekil! Vallahi, biz bu beyati asla terk ve ibtal etmeyeceğiz” dediler. Kalkıp ona beyat ettik. Bize cennet verileceğine dair taahhütte bulundu. [123]


KUREYŞLİLerin ENSAR Ev YAPTIKLarını ÖĞRENINELeri Ve Bu KONUda Ne YAPACAKLarını GÖRÜŞMELeri.:

309-) Ka'b İbn Mâlik şöyle anlattı:
“Arap hacıları Minâ'dan ayrıldılar. Kureyş müşrikleri Mekke'de Akabe beyati meselesini soruşturdular. Beyat meselesinin doğru olduğunu anladılar.
Medineli müslümanları aramağa çıktılar. Ezâhır'da Sa'd İbn U-bade'yle, el-Munzir İbn Amr'a yetiştiler. El-Munzir'i yakalayamadılar. Ama Sa'd'ı yakaladılar. Onun ellerim boynunu bağlayıp Mekke'ye götürdüler. Cubeyr İbn Mut'ım'le el-Haris İbn Umeyye gelip:
-“O, bizim ticaret yapmamıza müsaade ediyordu” dediler ve onu kurtardılar..


310-) İbn İshak anlattı:
“Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem ashabinâ Medine'ye gitmelerini emretti. Onlar bölük bölük yola çıktılar. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem kendisine izin verilmesini beklemeğe başladı. Mekke'de müşrikler tarafından yakalanan zorla dinlerinden döndürülenler ve Ebu Bekr'le Ali'den başka muhacir kalmamıştı.
Ebu Bekr hicret için ondan izin istedikçe Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem ona: - “Acele etme!” diyordu.
Müşrikler Rasûlullah’ın ashabının korunan bir yurtta konakladıklarım öğrenince Rasûlullah'ın onların yanına gideceğini anladılar.
Onunla ilgili durumu görüşmek üzere Daru'n- Nedve'de toplandılar. Daru'n- Nedve, Kusayy İbn Kilab'in evidir. Kureyşliler bir meseleyi ancak orada karara bağlarlardı. Yapacakları şeyi görüşmek üzere oraya girerlerdi. [124]


311-) İbn İshak anlattı:
“Bana, (yalancılıkla itham etmediğim arkadaşlarım, Abdullah) İbn Ebi Necİh'ten, o da Mücahid'den o da İbn Abbas'tan anlattı:
Kureyş müşrikleri, Rasûlullah'ın durumunu görüşmek için toplandıklarında İblis, büyük bir şeyh kılığında onların karşısinâ çıkıp Dar'un- Nedve'nin kapısında durdu. Onlar:
-“Kim bu şeyh?” dediler. İblis:
-“Necid halkından bir şeyh, onun için hazırlandığınızı duydu da sizin yanınıza geldi. Kendisinin görüş ve öğütlerini sizden esirgemeyeceği umulur” dedi. Onlar:
- “İçeri gir” dediler. İblis onlarla birlikte içeri girdi. Kureyş'in her kabileden olan eşrafı bir araya geldi. Birbirlerine:
-“Bu, adamın işi yaygın hale gelmiştir. Vallahi, biz, onun, kendisine tâbi olanlarla birlikte üzerimize yürümeyeceğinden emin değiliz. Onun hakkındaki görüşünüzü birleştirin” dediler. İçlerinden birisi:
-“Onu zincire vurarak hapsedin ve üzerinden kapıyı kilitleyin. Şâirlerin başlarına gelen akibet gibi bir akibetin, bunun da başına gelmesini bekleyin” dedi. Necidli şeyh:
-“Hayır, vallahi, bu yerinde bir görüş değil. Vallahi, onu hapsederseniz, kendisinin işi kilitlediğimiz kapının arkasına çıkar, ashabına ulaşır. Onlar da hemen üzerinize yürüyüp onu, elinizden çeker, alırlar” dedi. Birisi de:
- “Onu aramızdan çıkarıp atalım” dedi. Necidli:
-“Vallahi, bu da yerinde bir görüş değil. Siz, onun sözünün güzel, konuşmasının tatlı olduğunu, getirdiği şeylerle, insanların kalblerine hakim olduğunu görmediniz mi? Bunu yaparsanız onun Araplardan bir kabilenin yanında yerleşmeyeceğinden, sözüyle onları hükmü altına alıp kendisine tâbi kılmayacağından ve onlarla birlikte üzerinize yürümeyeceğinden emin olamam” dedi. Ebu Cehil:
-“Vallahi, benim onun hakkında henüz dile getirmediğiniz bir görüşüm var” dedi.
-“Nedir o?” dediler.
-“Benim görüşüm şu: Her kabileden, güçlü kuvvetli, gözü pek, şerefli, soylu birer delikanlı alalım. Sonra onlardan, her birine keskin birer kılıç verelim. Onlar gidip hepsi birden tek adamın vurduğu gibi vurup onu öldürsünler. Böylece ondan kurtulup rahata kavuşalım. Delikanlılar böyle yapınca, onun kanı bütün kabilelerle savaşamaz, bizden diyet almağa razı olurlar. Biz de Abdumenâf oğullarına onun diyetini öderiz” dedi. Necidli şeyh:
-“Yerinde söz bu adamın sözüdür. Sizin için ondan başka, yerinde bir görüş yoktur” dedi.
Müşrikler, Ebu Cehil'in görüşü üzerinde birleşmiş olarak dağıldılar. Cebrâil Rasûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem gelip:
-“Bu gece, her zaman ki yattığın yatakta yatma” dedi.
Gecenin üçte biri geçince, Rasûlullah'ın kapısında toplandılar. Uyuduğu zaman, Rasûlullah'ın üzerine saldırmayı beklemeğe başladılar.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem onların yerini görünce, Ali İbn Ebi Talib'e:
- "Yatağımda yat uyu! Hadramevt işi yeşil abama bürün! Sana, onlardan hoşuna gitmeyecek birşey gelmeyecektir" dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem o abasına bürünerek yatardı. [125]


312-) İbn Abbas:
"Hatırla ki, kâfirler seni tutup bağlamaları veya öldürmeleri yahut seni (yurdundan) çıkarmaları için sana tuzak kuruyorlardı. Onlar (sana) tuzak kurarlarken Allah da (onlara) tuzak kuruyordu. Çünkü Allah, tuzak kuranların en iyisidir" [126] âyeti hakkında şunları söylemiştir:


وَإِذْ يَمْكُرُ بِكَ الَّذِينَ كَفَرُواْ لِيُثْبِتُوكَ أَوْ يَقْتُلُوكَ أَوْ يُخْرِجُوكَ وَيَمْكُرُونَ وَيَمْكُرُ اللّهُ وَاللّهُ خَيْرُ الْمَاكِرِينَ
Resim---“Ve iz yemkuru bikellezîne keferû li yusbitûke ev yaktulûke ev yuhricûke ve yemkurûne ve yemkurullâh (yemkurullâhu), vallâhu hayru’l- mâkirîn (mâkirîne).: Ve o inkâr edenler, seni tutuklamak ya da öldürmek veya sürgün etmek (çıkarmak) için tuzak kuruyorlardı. Ve onlar, bu tuzağı kuruyorlarken; Allah da tuzak kuruyordu. Ve Allah, tuzak kuranların (karşılık verenlerin) en hayırlısıdır.” (Enfâl 8/30)

Kureyşliler bir gece Mekke'de aralarında görüşme yaptılar. Bazıları: “Sabah olunca onu iplerle bağlayın” dediler.
Bazıları: “Onu öldürün” dediler. Bazıları da: “Onu çıkarın” dediler.
ALLAHu TeÂLÂ peygamberine bunları bildirdi. O gece, Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem yatağında Ali (radiyallahu anhu) yattı. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem çıkıp mağaraya ulaştı. Müşrikler geceyi peygamberin yattığını sandıkları için Ali'yi bekleyerek geçirdiler.
Sabah olunca, ona saldırdılar. Onun, Ali olduğunu gördüklerinde -Allah, tuzaklarını geri çevirmiş oldu- şöyle dediler:
-“Adamın nerde?” Hz. Ali: -“Bilmiyorum” dedi.
Onun izini takip ettiler. Dağa vardıklarında şaşırdılar. Dağa çıktılar. Mağaraya uğradılar. Mağaranın kapısında örümcek ağını görünce:
-“Buraya girmiş olsaydı, örümcek ağı olmazdı” dediler.
Rasûlullah orada üç gece kaldı..


313-) MuhaMMed İbn Ka'b el-Kurazî anlattı:
“Müşrikler onun kapısının önünde toplandılar. Rasûlullah dışarı çıktı. Bir avuç toprak aldı ve toprağı onların başlarına saçtı. Müşrikler onu göremediler. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şu âyeti okudu: "Önlerinden bir sed ve arkalarından bir sed çektik de onları kapattık, artık görmezler." [127]


وَجَعَلْنَا مِن بَيْنِ أَيْدِيهِمْ سَدًّا وَمِنْ خَلْفِهِمْ سَدًّا فَأَغْشَيْنَاهُمْ فَهُمْ لاَ يُبْصِرُونَ
Resim---“Ve cealnâ min beyni eydîhim sedden ve min halfihim sedden fe agşeynâhum fe hum lâ yubsırûn (yubsırûne).: Ve onların önlerine ve arkalarına set kılarak (çekerek) böylece onları perdeledik. Artık onlar görmezler.” (Yâsîn 36/9)

Daha sonra gitmek istediği yere gitti.
Müşriklerle birlikte olmayanlardan birisi onların yanına gelip:
-“Burada neyi bekliyorsunuz?” dedi.
-“MuhaMMed'i” dediler. Adam:
-“Vallahi, MuhaMMed yanınızdan çıkıp gitmiş” dedi.
Sonra içeriye baktılar. Ali'nin Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem abasına bürünmüş olduğunu görünce:
-“İşte bu MuhaMMed! Abasının içinde” dediler. Ali, sabaha kadar orada kaldı.
Ali anlatır:
“Yataktan kalkınca beni gördüler (benim olduğumu anladılar.)”


314-) El-Vakidî, şeyhlerinden şöyle rivâyet etti, Rasûlullah'ı bekleyen kimseler şunlardı.:
“Ebu Cehil, el-Hakem İbn Ebil-As, Ukbe İbn Ebi Muayt, en-Nadr İbnu'l-Haris, Umeyye İbn Halef, İbnu'l-Gaytala, Zem'a İbnu'l-Esved, Tuayma, İbn Adiyy, Ebu Leheb, Ubeyy İbn Halef, Nubeyh İbnul Haccac ve Munebbih İbnu'l-Haccac.” [128]


Resim

NOTLar.:

[122] İmam Ahmed, Musned, 3/461; Taberanî, Mucemu'l-Kebîr, 19/89; İbn Hacer, Fethu'l-Bari, 1/66; 7/221; Hindi, Kenzu'l-Ummal, 21722; Heysemî, Mecmau'z-Zevaid, 6/44
[123] İmam Ahmed, Musned, 3/322, 339 AbdurRahmân İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 202-205.
[124] İbn Hişam, Siretu'n-Nebeviyye.
[125] ibn Hişam, Siretu'n-Nebeviyye.
[126] Enfal Suresi, 30
[127] Yâsîn Suresi, 9
[128] AbdurRahmân İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 205-208..
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: ASHÂBının DİLinden RESÛLULLAH sav.

Mesaj gönderen Gul »

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

PEYGAMBERİMİZİN HİCRETİYLE İLGİLİ BÖLÜMLER

Resim

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in MAĞARAYA GİDİŞİ.:

315-) Hz. Aişe radiyallahu anha anlattı:
Biz, öğle vaktinin sıcağında Ebu Bekr'in evinde (evimizde) otururken birisi Ebu Bekr'e.:
-“İşte bu Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bize, hiç gelmediği bir saatte başı örtülü olarak geliyor” dedi. Ebu Bekr.:
-“Anam, babam ona fedâ olsun. Onun bu saatte gelmesi, ancak bir meseleden dolayıdır.” dedi.
Rasûlullah geldi. İçeri girmek için izin istedi. İzin verildi ve içeri girdi.
Ebu Bekr'e.: “Yanındakileri dışarı çıkar.” dedi.
Ebu Bekr.: “Yâ Rasûlullah! Onlar senin âilen ve mahremindir.” dedi.
Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Benim buradan çıkmama izin verildi." dedi.
Ebu Bekr.: “Yâ Rasûlullah! Babam sana fedâ olsun! Sana arkadaşlık etmem de var mı?” dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Evet var.” dedi.
Ebu Bekr.: “Şu iki deveden birisini al” dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Ancak bedelini Ödeyerek alırım." dedi.
Rasûlullah'la sallallahu aleyhi vesellem Ebu Bekr'in yolculuk esnasında ihtiyaç duyacakları şeyleri çabucak hazırladık. Onlar için bir torbaya azık koyduk. Esma Bint Ebi Bekr kemerinden bir parça koparıp onunla torbanın ağzını bağladı. Bu yüzden Esma "iki kemerli" diye adlandırıldı. [1]
Daha sonra Rasûlullah'la Ebu Bekr, Sevr Dağındaki bir mağaraya ulaştılar. Orada üç gece kaldılar. Abdullah İbn Ebi Bekr (Ebu Bekr'in oğlu Abdullah) geceleyin onların yanlarında kalıyordu. Abdullah çok anlayışlı ve becerikli bir gençti. Seher vakti onların yanından ayrılır, geceleyin Mekke'de kalmış gibi, sabahleyin Kureyşlilerin yanında olurdu.
Rasûlullah'la sallallahu aleyhi vesellem Ebu Bekr'e karşı hazırlanan hile ve tuzaklardan duyduklarını hemen beller, karanlık çökünce gelir onlara haber verirdi.
Ebu Bekr'in azâtlı kölesi Amir İbn Fuheyre o civârda bol sütlü, sağmal koyun otlatır, akşamdan bir müddet geçince Rasûlullah'la Ebu Bekr'e getirirdi. Onlar da (sağıp) taze süt içerek gecelerlerdi. O süt kendi sağmal koyunlarının sütüydü. Nihâyet, gecenin sonunda Amir İbn Fuheyre (mağaranın Önüne gelir) sağmal koyuna seslenirdi. (Alır yaymağa götürürdü). Her üç gece bunu yapmıştı.
Rasûlullah'la Ebu Bekr, ed-Dü oğullarından birisini kiralamışlardı. O, hâlâ Kureyş kâfirlerinin dini üzereydi. Fakat onun doğruluğuna itimat ederek develerini ona teslim etmişler, üç gece sonra develeriyle birlikte Sevr mağarasında buluşmak üzere sözleşmişlerdi. [2]


316-) Bize Aişe'den rivâyet edildi.:
Rasûlullah çıkmak (hicret etmek) istediğinde Ebu Bekr'e geldi. Ebu Bekr'in evinin arkasındaki bir pencere deliğinden çıkıp Sevr dağına gittiler..

317-) El-Vakidî, şeyhlerinden şunu rivâyet etti: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Ebu Bekr'in evinde gece oluncaya kadar kaldı. Çıkışları, safer ayının bitmesine üç gece kala olmuştu. [3]


MAĞARADA MEYDANA GELEN OLAYLAR.:

318-) Ebu Bekr, Enes'e şunu anlattı.: Mağaradayken Rasûlullah'a.: “Onlardan birisi, ayaklarına bakacak olsa mutlaka bizi görecek” dedim.
Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Ebu Bekr! Üçüncüsü ALLAH olan iki kişiyi sen ne zannediyorsun" buyurdu. [4]


319-) Enes anlattı: “Mağaraya vardıkları gece, Ebu Bekr.: “Yâ Rasûlullah! Bırak, ben senden önce gireyim. Orada (birşey} varsa, senden önce bana gelsin” dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Gir bakalım" dedi.
Ebu Bekr mağaraya girdi. Eliyle yoklamağa başladı. Bir delik olduğunu farkedince, elbisesini yırtıp deliği tıkadı. Bunu o kıyâfetin tamamıyle yapmıştı. Bir delik (yılan deliği) kalınca oraya da ökçesini koymuştu.
Daha sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem mağaraya ınmıştı. Sabah olunca, Rasûlullah' sallallahu aleyhi vesellem ona.: "Ebu Bekr! Elbisen nerede?" dedi.
Ebu Bekr yaptığım ona anlattı. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ellerini kaldırıp.: "ALLAH'ım! Kıyamet gününde, Ebu Bekr'i benim yanımda benim derecemde yap." dedi. ALLAHu TeÂLÂ ona.: “Senin duanı kabul ettim!.” diye vahyetti. [5]


320-) Ömer İbnu'l- Hattab’ın şöyle dediği rivâyet edilmiştir.: “Vallahi, Ebu Bekr'in o gece ve o günü Ömer'in âl'inden (Ömer'in bütün âilesinden) daha hayırlıdır. Sana, onun o gece ve gününü anlatmamı ister misin?”
Ben de.: “Mü’minlerin emiri! Bana anlat” dedim.
Ömer.: “Gecesi şudur: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Mekke halkından gizli olarak çıktığında gece gitti. Ebu Bekr de ona uydu. O, bazen Rasûlullah’ın önünde bazan arkasında, bazan sağında, bazan da solunda yürüyordu. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem ona.:
"Ebu Bekr! Bu ne hal böyle? Bu hareketinin ne demek olduğunu anlayamıyorum" dedi.
Ebu Bekr.:
- “Yâ Rasûlullah! Gözetlendiğini hatırlıyorum. Önünde yürüyorum. Arandığını hatırladıkça da arkanda yürüyorum. Sağından ve solundan gelecekleri düşünüyorum da bir türlü sana zarar gelmeyeceğinden emin olamıyorum” dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem o gece parmaklarının ucuna basarak yürümüş ve sonunda ayakları ağrımıştı. Ebu Bekr, Rasûlullah’ın ayaklarının rahatsızlandığını görünce onu sırtına aldı. Taşımakta güçlük çekti ama mağaraya kadar götürdü ve orada sırtından indirdi.
Ebu Bekr.: “Seni hak dinle gönderen ALLAH'a yemin olsun! Oraya ben girmeden sen girmemelisin. Eğer orada birşey (zarar, musibet) varsa, senden önce bana gelsin, dedi ve önce o girdi. Hiçbir şey göremeyince, Rasûlullah'ı taşıyıp oraya soktu.
Mağarada içinde çeşitli yılanların bulunduğu delikler vardı. Ebu Bekr, o deliklerden bir yılanın çıkıp da Rasûlullah'a zarar vermesinden korktu. Deliklerden birine ayağını tıkadı. Yılanlar ona dokunınağa ve onu sokmağa başladılar. Ebu Bekr'den yaşlar akarken, Rasûlullah da:
"Ebu Bekr! Üzülme, ALLAH bizimledir" diyordu.
Allah Ebu Bekr'e sükunetini ye metanetini indirdi. İşte bu, onun gecesidir. [6]


321-) El-Vakidî, şeyhlerinden anlattı.: “Kureyşliler, Rasûlullah'ı çok sıkı bir şekilde aradıktan sonra mağaranın kapısına geldiler ve.: “Üzerinde, MuhaMMed'in doğumundan öncesine ait bir örümcek (ağı) var” deyip çekti gittiler.

322-) Esma Bint Ebi Bekr anlattı.:
Biz durumu (Rasûlullah'la "Ebu Bekr'in nerede olduklarını) bilmiyorduk. Derken, Mekke'nin aşağısından Araplar gibi şarkı söyleyen bir cin geldi. Halk onun peşine düşmüştü. Sesini duyuyorlar ama kendini göremiyorlardı. Sonunda şiiri söyleyerek Mekke'nin yukarısından çıkıp gitti:
“İnsanların RABBi olan ALLAH, Ümmü Ma'bed'in çadırlarında kalan iki arkadaşa en iyi karşılığı vermiştir.
İnşâe ALLAH bu kıssa yakında anlatılacak.” [7]


MEDİNE’ye GİDERKEN, RASÛLULLAH’ın BAŞINDAN GEÇENLER.:

323-) Ebu'l-Hasen el-Bera şöyle dedi:
“Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem mağaradan, Rabiulevvel ayının başında, perşembe gecesi çıktı.”


324-) MuhaMMed İbn Sa'd: “Rasûlullah’ın mağaradan, Rabiulevvel ayının dördünde, pazartesi gecesi çıktığını söylemiştir.
Ben de şöyle derim: “Rasûlullab sallallahu aleyhi vesellem mağarada üç gün kaldı. Yanında Ebu Bekr, Amir İbn Fuheyre ve hâlâ kendi kavminin dininde olan, kılavuzları Abdullah İbn Uraykıt el-Leysi olduğu halde yola çıktı. Kılavuz, onları sahil yolundan götürdü.”


325-) El-Bera İbn Azib anlattı:
“Ebu Bekr, Azib'ten bir eğer satın alıp:
- “Bera'ya, onu evime götürmesini söyle” dedi. Azib:
-“Hayır! Sen hicrette Rasûlullah'la birlikte yola çıktığınızda nasıl yaptığım anlatman şartıyle” dedi.
Ebu Bekr şöyle anlattı:
“Geceleyin yola çıktık ve öğleye kadar yola devam ettik. Gölgesine sığınabileceğim bir yer var mı diye göz gezdirirken bir kaya gördüm. Onun yanına gittim. Hâlâ gölgesi vardı. Kayanın gölgesinde, Rasûlullah için bir yeri düzelttikten sonra bir post serdim ve:
-“Ya Rasûlullah! Sen yat, uyu!” dedim ve Rasûlullah yatıp uyudu.
Sonra, arayan birisi var mı diye bakıninâğa başladım. Bir davar çobanı gördüm.
-“Sen, kimin çobanısın çocuk?” diye sordum.
-“Kureyşlilerden birisinin” diye cevab verdi.
Adamın adını söyleyince kim olduğunu tanıdım. Çobana:
-“Davarında süt var mı?” dedim
-“Evet” diye cevab verdi.
-“Benim için süt sağar mısın?” dedim.
Ona bir koyun tutmasını söyledim. Daha sonra da koyunun memesindeki tozu toprağı temizlemesini söyledim. Arkasından, ellerinin tozunu toprağını temizlemesini söyledim. Yanımda, ağzında bir bez parçası olan bir tulum vardı. Çoban bana biraz süt sağdı. Sütü çanağa döktüm. Nihâyet sütün alt kısmı soğudu. Sonra Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi vesellem yanına geldim.
-“İç, Yâ Rasûlullah!” dedim. Rasûlullah sütü içince benim de içim rahatladı. Daha sonra:
-“Artık yolculuk vakti geldi” dedim.
Biz yola koyulduk. Müşrikler de bizi arıyorlardı. Bize onlardan sadece atının üzerindeki Suraka İbn Mâlik İbn Cu'şum yetişebildi. Ben:
-“Yâ Rasûlullah! Bu bizi arıyor. Bize yetişti” dedim. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem:
- "Üzülme! Allah bizimledir" dedi.
Suraka bize yaklaşıp aramızda bir, iki veya üç mızrak boyu mesafe kalınca:
-“Yâ Rasûlullah! Bu bizi arıyor. Bize yetişti” dedim ve ağladım.
- "Niye ağlıyorsun?” dedi.
- “Vallahi, ben kendim için ağlamıyorum. Senin için ağlıyorum” dedim.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Suraka hakkında şu bedduayı yaptı:
- "Allah'ım! Ona karşı dilediğin şeyle, bize kâfi ol."
Düz arazide atının ayakları karninâ kadar yere gömüldü. Kendisi de atın üzerinden yere yuvarlandı. Suraka:
-“MuhaMMedi Anladım ki bu senin işindir. Dua et de, Allah beni, şu içinde bulunduğum durumdan, kurtarsın. Vallahi, aramak için arkamdan gelenleri şaşırtıp sizin halinizi gizleyeceğim” dedi. İşte bu benim ok torbam. Ondan bir ok al. Sen falan falan yerde, develerimin ve davarlarımın yanına uğrayacaksın, onlardan neye ihtiyacın varsa, al” dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem:
- "Benim onlara ihtiyacım yok" dedi. Onun ve atının kurtulması için Allah'a dua etti. Suraka arkadaşlarının yanına dönmek üzere hareket etti. [8]


326-) AbdurRahmân İbn Mâlik el-Mudlucî'den rivâyet edildi. (Babasının söylediğine göre) Suraka'yı şunları anlatırken dinlemiş:
Kureyş kâfirlerinin elçileri, Rasûlullah'la sallallahu aleyhi vesellem Ebu Bekr'den her birini öldüren veya esir eden kimseye mükafat olarak birer diyet (yüzer deve) verileceğini duyurmağa geldiler.
Ben kavmimin (Mudlic oğullarının) meclislerinden birinde otururken, onlardan birisi gelip tepemize dikildi ve:
-“Suraka! Ben biraz önce sahile doğru giden karartılar gördüm. Sanırım o karaltılar MuhaMMed'le arkadaşlarıdır” dedi.
Onların, MuhaMMed'le ashabı olduğunu anladım. Ona: “Senin gördüğün karaltılar, onlar değil. Fakat sen falan falanı gördün (kaybettiklerini aramak üzere) onlar gözümüzün önünden geçip gittiler” dedim. Toplantı yerinde bir süre oyalandıktan sonra kalkıp evime girdim.
Câriyeme atımı çıkarmasını ve tepenin arkasında beklemesini emrettim. Mızrağımı aldım ve evin arka tarafından çıkardım. Mızrağın alt tarafını, yerde sürükleyerek üst tarafını da, aşağıya doğru tutarak atımın yanına vardım. Ona bindim. Bir an Önce yaklaştırması için atı dört nala kaldırdım. Sonunda ona yaklaştım. At tökezledi. Ben de atın üzerinden yere yuvarlandım. Kalktım. Elimi fal oku torbasına uzattım. Ondan fal oklarını çıkardım. Şunlara, zarar verir miyim? Yoksa vermez miyim? diye onlarla fal çektim. Hoşlanınadığım (zarar veremeyeceğim) ok çıktı. Atıma bindim fal oklarına inaninâdım. Rasûlullah’ın okuduğunu duyacak kadar yaklaştım. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem arkasına dönüp bakmıyor, Ebu Bekr ise sık sık bakıyordu. Atımın iki ön ayağı yere gömüldü.
Öyle ki dizlerine kadar gömülmüştü. Ben de attan yere yuvarlandım. Atı kalkmağa zorladım. Kalkmağa çalıştı ama ayaklarını gömüldüğü yerden çıkaramadı. Hayvanın bir ayağı doğrulur doğrulmaz, yere gömülen ön ayaklarının izlerinden göğe doğru, duman gibi bir toz bulutu yükselip dağıldı. Fal oklarını çektim. Hoşlanınadığım ok çıktı. Onlara: “El-emân” diye seslendim. Onlar durdular, atıma bindim.
Onların böyle korunduğunu görünce, Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi vesellem işininin (İslam'ın) üstün geleceğine kanaat getirdim. Ona:
-“Kavmin senin başına diyet (yüz deve) koydu” dedim.
Onlara Kureyşlilerin ne yapmak istediklerini haber verdim. Yol azığını ve eşyalarımı onlara takdim ettim. Benim hiçbir şeyimi almadılar ve benden hiçbir (şey) istemediler. Sadece şunu söyledi: “Bizim durumumuzu gizle.”
Ondan benim için bir emânname yazmasını istedim. Amir İbn Fuheyre'ye yazmasını emretti. O da bir deri parçasına yazdı. Sonra Rasûlullah gitti. [9]


327-) Ez-Zuhri şöyle dedi:
Bana Urve İbnu'z-Zubeyr şunu haber verdi:
“Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Şam'dan dönmekte olan bir müslüman tacirler kafilesi arasında ez-Zubeyr'le karşılaştı. Ez-Zubeyr, Rasûlullah'a ve Ebu Bekr'e beyaz elbiseler giydirdi.” [10]


ÜMMü MA'BED HADİSİ.:

328-) Ebu Ma'bed el-Huza'î anlatmaktadır. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Ebu Bekr, Amir İbn Fuheyre ve kılavuzları Abdullah İbn Uraykıt Mekke'den Medine'ye hicret ederken Ümmü Ma'bed el-Huza'îyye'nin çadırına uğradılar. Ümmü Ma'bed, akıllı, iffetli ve güçlü bir kadındı. Çadırın önüne oturur, yolcuların yiyecek ve içecek ihtiyaçlarını sağlardı.
Onlar, Ümmü Ma'bed'den hurma ve et satın almak istediler. Ümmü Ma'bed de bu istediklerinden hiçbirini bulamadılar. Çünkü azığı bitenler ve kuraklıktan dolayı hiçbir şeyi olmayanlar onda hiç birşey bırakmamışlardı. Ümmü Ma'bed.: “Vallahi, yanımızda birşey olsaydı, ikram etmekten çekinmezdim.” dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem çadırın yanında duran bir koyun gördü ve.: “ÜmmÜ Ma'bed! Şu koyun nedir?” dedi.
Ümmü Ma'bed.: “O, bitkinlik ve dermansızlıktan dolayı sürüden geri kalmış bir koyundur” dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Onun sütü var mı?” diye sordu.
Ümmü Ma'bed.: “O bundan tamamıyle mahrumdur.”
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Onu sağmama müsaade eder misin?” dedi.
Ümmü Ma'bed.: “Evet! Babam, anam sana fedâ olsun. Eğer onda, süt bulabileceğini sanıyorsan” dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem koyunu getirtti. Memesini sıvazladı. ALLAH'ın adını andıktan sonra.: "ALLAH'ım! Ona, koyununu bereketli kıl!." diye dua etti.
Koyunun memesi sütle dolup taştı. Beş on kişiyi kandıracak kadar büyüklükte bir kap getirtti. İçine süt sağdı, kabı ağzinâ kadar doldurdu,
Ümmü Ma'bed'e verdi, o kanıncaya kadar içti. Arkadaşlarına verdi, onlar da kana kana içtiler. En son Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem içti. Hepsi susadıktan sonra tekrar içtiler ve süte kandılar.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem tekrar süt sağıp doldurdu ve onu Ümmü Ma'bed'de bıraktı. Onun yanından ayrıldılar.
Az sonra Ümmü Ma'bed'in kocası Ebu Ma'bed zayıflıklarından yürüyemeyen, beyinleri az, kemiklerinin içinde ilik kalmamış zayıf koyunları sürerek geldi.
Sütü görünce şaşırdı ve.: “Bu süt size nerden geldi? Koyunlar kısır ve uzaktalar. Çadırda süt yağılır hayvan yok” dedi.
Ümmü Ma'bed.: “Hayır Vallahi, bize mübârek bir kişi uğradı. Şöyle şöyle söyledi” dedi.
Ebu Ma'bed.: “Vallahi, onun, Kureyşlilerin aradıkları adamları olduğunu zannediyorum. Ümmü Ma'bed! Onu bana târif etsene!.” dedi.
Ümmü Ma'bed.: “Öyle birisini gördüm ki güzelliği besbelliydi, yüzü parlaktı. Güzel huyluydu. Ne karnı büyük, ne de başı küçüktü. Çok güzeldi. Gözleri siyahtı, kirpikleri çoktu. Sesi nâzik, gözünün akı çok, siyahı da çok siyahtı. Doğuştan sürmeliydi. Kaşlarının ucu ince ve çatık kaşlıydı. Saçları koyu siyahtı. Boynu uzun ve yüksekti. Sakalı sıktı. Sustuğunda kendisinde bir vakar ve ağırbaşlılık vardı. Sözleri sanki dizilmiş birer inci gibi ağzından tatlı tatlı akmaktaydı. Sözü açık ve hak ile bâtıl arasını ayırıcı olup ne âcizlik sayılacak derecede az, ne de boş gereksiz sayılacak derecede çoktu. Uzaktan bakılınca, insanların en heybetlisiydi. Yakınına gelince, herkesten taha tatlı ve çekiciydi. Kendisi orta boylu olup boyu ne hoşa gitmeyecek derecede uzun, ne de kİsâydı. Sanki o, bir fidândı, iki fidân arasında bitmiş, parlaklığı ve yeşilliği, onlara üstün gelmişti. Onun yanında arkadaşları vardı, o bir şey söylediği zaman onlar dinlerler, onun verdiği emri yerine getirmek için koşuşurlardı. Asık suratlı değil güleçti. Bunak da değildir.” dedi.
Ebu Ma'bed.: “Vallahi, bu kişi, Mekke'deki işi bize anlatılan Kureyşlilerin adamıdır. Eğer ben ona rastlasaydım, ona arkadaş olmak isterdim. Yine de bir yolunu bulursam, bunu yapacağım!.” dedi.
Mekke'de gökle yer arasında bir ses yükseldi. Halk onu duyuyor ama söyleyen kişiyi göremiyorlardı.
Şu beyitleri söylüyordu.:
“İnsanların RABBi olan ALLAH, Ümmü Ma'bed'in çadırında kalan iki arakadaşa en iyi mükafatı verdi.
O ikisi, iyilikle konup iyilikle kalktılar. MuhaMMed'in yol arkadaşı olan kimse felâh buldu.
Ey Al-i Kusayy (Kusayy âilesi)! Onda bulunan, karşılığı verilemeyen hareketler ve şeref sebebiyle ALLAH sizi terketmedi.
Kız kardeşinize koyununu ve kabını sorun. Eğer siz koyunu sorarsanız o, şuna şehâdet eder.:
O, ona, kısır bir koyun getirtti. Koyunun memesi ona halis ve köpüklü süt verdi.
O, onu (sütü), gelip gidenlerin bol süt içmeleri için onun (Ümmü Mabed'in) yanında rehin olarak bıraktı.
Onlar Peygamberlerini kaybetmişlerdi. Ümmü Ma'bed'in çadırında (bulmaya) çalıştılar..”

Hassan İbn Sabit şu şiiriyle cevab verdi.:
“Artık Peygamberleri aralarında olmayan kavim hüsrâna uğramıştır. Gece ve gündüz ona giden kimse mübârek kılınmıştır.
O, bir kavmin yanından ayrıldı da akılları gitti. O, başka bir kavmin yanına, yeni bir nurla yerleşti. Bir kavmin, bilmedikleri için sefihleşen sapıklarıyla, doğru yolda olan birisine uyarak hidâyete erenleri bir olur mu?
Etrafındaki insanların görmediği şeyleri gören ve her yerde ALLAH'ın Kitabını okuyan bir Peygamberdir o.
O, bir gün, Gaîb OLanın sözünü söylerse, o söz bugün veya yarın erkenden tasdik edilir.
Onunla sohbetinden dolayı, dedesinin saadeti, Ebu Bekr'e hayırlı mübârek olsun! ALLAH kimi mübârek kılarsa, o mübârek olur.
Ka'b oğullarına ufak tefeklerinin mevkisi ve müslümanlar için onların bir gözetleme yerinde oturmaları hayırlı mübârek olsun!.”


329-) Ümmü Ma'bed radiyallahu anhu anlatmıştır.:
“Bizim yanımıza iki deve üzerinde dört kişi geldi. Benim yanıma indiler. Rasûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem onun için kesmek istediğim bir koyunu getirdim. Onun sağmal, sütlü olduğunu gördü. Koyunu onun yanına yaklaştırdım. Memesini sıvazladıktan sonra.: “Bunu kesme” dedi.
Onu götürdüm. Bir başkasını getirip kesti ve etini onlar için pişirdim. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem kendisi ve arkadaşları ondan yediler. Yolda yiyecekleri kadar da torbalarına koydum. Etten bize de veya etin büyük kısmı bize kaldı.
Rasûlullah’ın memesini sıvazladığı koyun, Hz. Ömer zamanındaki (Hicretin 18. yılma) Ramade yılı (bir kuraklık yılının adı) denen yıla kadar kaldı. Kuraklıktan, yeryüzünde az ve çok birşey kalmamışken biz ondan, sabah akşam süt sağardık.” [11]


EBU BEKR’in MEDİNE'ye GİDERKEN RASÛLULLAH'ın KİM OLDUĞUNU BELİRTMEMESİ.:

330-) Enes radiyallahu anhu anlatmıştır.:
“Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem hicret ederken, Ebu Bekr onun terkisine binınişti. Ebu Bekr Şam'a gidip geldiği için tanınıyordu.
Bazı kimselerle karşılaşıyorlar ve onlar.: “Ebu Bekr! Şu önündeki zât kimdir?” diyorlardı.
Ebu Bekr de tevriyeli [12] bir şekilde.: “Bana hayır yolunu gösteren bir yol gösterici” diyordu.
Medine'ye yaklaşınca, Ensar'dan müslüman olanlara, Ebu Umame'yle arkadaşlarına haber gönderdi.
Onlar.: “Emniyetle ve itaat edilmiş, kabul edilmiş olarak girin” dediler. (Rasûlullah'la Ebu Bekr girdiler.)
Enes şöyle demişttir.: “O güne kadar Rasûlullah'la Ebu Bekr'in Medine'ye girdikleri günden daha parlak ve daha güzel bir gün görmemiştim.
Onu vefâtına da şâhid olmuştum. O güne kadar Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi vesellem vefât ettiği günden daha karanlık ve daha çirkin bir gün görmemiştim..” [13]


RASÛLULLAH’ın MEDİNE'ye GİDERKEN BUREYDE El-ESLEMÎ'yle KARŞILAŞMASI, BUREYDE'nin ADIYLA İYİ YORUMLARDA BULUNMASI.:

331-) Abdullah İbn Bureyde babasından aktarmaktadır.:
“Peygamber sallallahu aleyhi vesellem uğurlu, uğursuz yorumu yapmazdı. O sadece iyiye yorardı. Kureyşliler, Medine'ye giderken ALLAH'ın Peygamberini yakalayıp kendilerine getirene yüz deve mükafat koymuşlardı.
Bureyde, Sehm Oğulları kabilesine mensup olan âilesinden yetmiş kişi içinde hayvanına bindi. ALLAH'ın Rasûluyle görüştü. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem ona.:
"Sen kimsin?" dedi.
Bureyde.: “Ben Bureyde'yim.”
Bunun üzerine Rasûlullah Ebu Bekr es-Sıddik'e.: "Ebu Bekr! İşimiz kolay [14] ve düzgün oldu.” dedi. Rasûlullah daha sonra.: "Sen kimdensin?" diye sordu.
Bureyde.: “Eslem'den” dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Ebu Bekr'e.: "Selâmetteyiz, [15] zarar görmedik." dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem yine.: "Kimlerdensin, Eslem'in hangi kolundan" dedi.
Bureyde.: “Sehm oğullarından” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bu defâ da.: "Senin okun [16] çıktı (Sen şanslısın) (Ebu Bekr!)” dedi. Bureyde, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e.: “Sen kimsin?” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de.: "Ben, ALLAH'ın Rasûlü MuhaMMed İbn Abdillah'ım!." dedi. Bureyde.: “ALLAH'tan başka İLÂH olmadığına, MuhaMMed'in de onun kulu ve elçisi olduğuna şehâdet ederim!.” dedi.
Bureyde 'yle yanındakilerin hepsi müslüman oldular.
Sabah olunca, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Sancağın olmadıkça Medine'ye giremezsin" dedi.
O da sarığını çözüp bir mızrağa bağladı ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in önünde yürüdü. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'e.:
-Yâ Resûlullah! Benim evime ineceksin!.” dedi.
Peygamber sallallahu aleyhi vesellem.: "Şu deveme (nereye çökeceği) emredilmiştir" dedi.
Bureyde şöyle demiştir.: “Sehm Oğullarını, boyun eğerek zorlamaksızın (savaşsız) müslüman eden ALLAH'a hamdolsun.” [17]


Resim

NOTLar.:


[1] Aslında Rasulullah Esma'ya: "Allah sana cennette, bu kemerin yerine iki kemer versin" dediği içindir. Metindeki ifadeden bu anlaşılmamaktadır. (Mütercimin notu).
[2] Buharî, Sahih, kitabu menakib'l-ensar, babu hicreti'n-nebi (daha uzun olarak); kitabu's-sala, babul-mescid yekunu fi't-tarik; kitabu'l-İcara, babu istica'ri'l-müşrikin inde'z-zarure; Beyhakî, Delailu'n-Nubuvve, 473, 474, 475. (Daha uzun olarak)
[3] AbdurRahmân İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 209-210.
[4] Buharî, kitabu fezaili's-sahabe, kitabu menakıbi'l-ensar, 45; Tirmizî, Sünen, kİ-tabu't-teîsir, tefsıru sureti't-tevbe, hadis no: 3096; İmam Ahmed, Musned, 1/4. Yine Müslim, Sahih, -bazı lafız farklılıklarıyla- kitabu fedaili's-sahabe, babu min fedaü-i Ebi Bekr; Beyhakî, Delailu'n-Nubuvve, 2/470, 471; İbn Sa'd, Tabakatu'l-Kubra, 3/123; İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye, 3/182; İbn Ebi Asım, Sunne, 2/576; İbn Ebi Şeybe, Musannef, 12/7
[5] Ebu Nuaym, Hılyetul-Evlİya, 1/33; Zebîdî, İthafu's-Sadeti'l-Muttekîn, 7/68; Su-yutî, Durru'l-Mensur, 3/242; Câmiu'l-Kebİr, 9938; el-Hindî, Kenzu'l-Ummal, 32625.
[6] Beyhaki, Delailu'n-Nubuvve, 2/476,477; Zebîdî, İthafu's-Sadeti'l-Muttekîn, 7/67; Suyutî, Durru'l-Mensur, 2/241; el-Hındî, Kenzu'l-Ummal, 35615
[7] AbdurRahmân İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 211-212.
[8] Buharî, Sahih, 2/153 (kısa olarak), Müslim, Sahih; İmam Ahmed, Musned, 1/2, 3; Bayhakî, Delaılü'n-Nubuvve, 2/483, 484
[9] Buharî, Sahih, kitabu menakibi'l-ensar, babu hicreti'n-nebi (s.a.v.) ve ashabihi ila Medineti, hadis no: 3906 (Bazı lafızlar farklı olarak) Beyhakî, Delailu'n-Nubuvve, 2/486, 487
[10] Beyhakî, Delailu'n-Nubuvve, 2/498.
AbdurRahmân İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 213-215.
[11] Hakim, Mustedrek, 3/10. Hakim bu hadis hakkında şöyle demiştir: "Bu, isnadı sahih bir hadistir. Buhari ile Müslim onu rivayet etmemişlerdir. Zehebî'de şöyle demiştir: "Bu tariklerde Sahihin şartinâ göre birşey yoktur. Beyhakî, Delailu'n-Nubuvve, 1/276-284; Ebu Nuaym, Deailu'n-Nubuvve, 283-287; İbn Asakir, Tarih, 1/326 (Tehzib); Jbn Kesir, el-Bidaye ve"n-Nıhaye3/191; İbn Sa'd, Tabakatu'l-Kubra, 1/230; İbn Hişam, Siretu'n-Nebeviyye, 2/100.
AbdurRahmân İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 216-218.
[12] Tevriye: Sözlükte örtüp gizlemek, sözünü veya bir haberi izah etmeyip gizlemek, anlamak manalarına gelir. Edebi terim olarak manası ise şöyledir. Birkaç manası olan bir kelimenin en uzak manasını kasdetmek.
[13] İmam Ahmed, Musned.
AbdurRahmân İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 218-219.
[14] Rasulullah burada Arapça'da Bureyde kelimesinin kökü olan "Berede" yi kullanmıştır ki "kolay oldu" manasına gelmektedir. İşte başlıkta kastedilen tefaul (iyiye yorma) budur. (Mütercimin notu).
[15] Rasulullah (s.a.v.) burada da Eslem'in kökü "Selime" yi kullanmıştır. (Mütercimin notu).
[16] Sehm oğulları ıfadesındeki "Sehm" kelimesi Türkçe'de "ök" manasına gelmektedir. Rasulullah (s.a.v.) "Senin okun çıktı" İfadesinde Sehm kelimesini kullanmıştır.
[17] Ahlaku'n-Nubuvve, 949, 969. AbdurRahmân İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 219-220..
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: ASHÂBının DİLinden RESÛLULLAH sav.

Mesaj gönderen Gul »

Resim

MEDİNE HALKININ RASÛLULLAH'ı KARŞILAMASI ve RASÛLULLAHIN ORAYA GİRİŞİ.:

(332-) Hz. Aişe radiyallahu anha anlattı.:
“Müslümanlar, Rasûlullah’ın Mekke'den çıktığını duyduklarında her gün Öğle sıcağı basıncaya kadar beklemek üzere Harre denilen yere giderlerdi. Bir gün uzun süre bekledikten sonra evlerine dönünce yahudilerden birisi, bir işi için kulelerinden birine çıkıp bakarken Rasûlullah'la ashabının beyazlara bürünmüş halde ve serapları yara yara gelmekte olduklarını gördü.
Yahudi yüksek sesle.:
-“Ey Arap topluluğu! İşte beklediğiniz büyük kişi!” demekten kendini alamadı.
Müslümanlar hemen silâha sarıldılar. Rasûlullah'ı Harre'de karşıladılar. Medine'nin sağ tarafına doğru yöneldiler ve Amr İbn Avf oğullarına indiler.
Ebu Bekr ayakta duruyor, Rasûlullah da susuyordu. [18]


RASÛLULLAH'IN MEDİNE'YE GELDİĞİ GÜN.:
(333-) Ez-Zuhri anlattı: “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem oniki Rabiu'l-evvel, pazartesi günü Medine'ye geldi.” [19]

(334-) Hâneş es-San'anİ, İbn Abbas'tan şunu rivâyet etti: “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem pazartesi günü doğdu. Pazartesi günü peygamber oldu. Hacer-i Esved'i pazartesi günü kaldırıp yerine koydu. Mekke'den Medine'ye hicret ederken pazartesi günü yola çıktı. Medi-ne'ye pazartesi günü geldi. Pazartesi günü vefât etti.” [20]


RASÛLULLAH'IN MEDİNE'ye GİRDİĞİNDE KONAKLADIĞI YER.:
(335-) Ebu Bekr es-Sıddîk anlatmıştır.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem benimle birlikte yola çıktı. Medine'ye geldiğimizde halk karşıladı. Develerine binerek yollara döküldüler. Hizmetçiler ve çocuklar yolları doldurarak şöyle diyorlardı.: "ALLAHu EKBER, RaSûLuLLAH geldi, MuhaMMed geldi!."
Medineliler Rasûlullah'ı evlerinde ağırlama konusunda birbirleriyle münakaşa ediyorlardı.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bunun üzerine.: "Ben bu gece Abdulmuttalib'in dayıları olan Neccar Oğullarına ineceğim, bunu onlara ikram edeceğim" dedi. [21]
Ertesi gün olunca kendisine emredilen yere gitti. Ben de derim ki.: “Neccar oğullarının, Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem dayıları olmaları şöyledir: Haşim, Adiyy İbnu'n-Neccar oğullarından bir kadınla evlenmişti. O kadın, Abdulmuttalib'i doğurdu."
Az önce Aişe'nin rivâyet ettiği hadiste, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Küba halkından da Amr İbn Avf Oğullarına indi. [22]


(336-) İbn İshak anlattı: “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Amr İbn Avf oğullarının kardeşi Kulsüm İbnu'l Hidm'e inmişti. Şu da rivâyet edildi.: “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Sa'd İbn Hayseme'ye indi. Çünkü Sa'd bekardı, âilesi yoktu.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Küba'da Amr İbn Avf Oğullarında pazartesi, salı, çarşamba ve perşembe günü kaldı. Onların mescidini yaptı ve Cuma günü oradan ayrıldı. Onların arasında on günden fazla kaldığı da söylenmiştir.
Sonra devesine bindi. Yularını salıverdi. Devenin önünden geçtiği Ensaf evlerinin sahiblerinden Rasûlullah'ı yanlarında kalmaya dâvet etmeyen kimse yoktu. Onlar şöyle diyorlardı.:
-“Yâ Rasûlullah! Sayıca çokluğa, mal ve silâhça hazırlığa buyur.” Rasûlullah da onlara.:
- "Devenin yularını serbest bırakın. Çünkü ona (nereye çökeceği) emredilmiştir." diyordu.
Nihâyet Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bugünkü Mescidin bulunduğu yere vardı. Deve, mescid'in kapısı önünde çöktü. Burası, o sırada hurma kurutma yeri idi. Rasûlullah deveden inmedi. Deve kalkıp biraz yürüdü. Sonra ilk çöktüğü yere dönüp yeniden çöktü. Boynunu yere koydu. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem deveden indi ve Ebu Eyyub, Rasûlullah’ın eşyalarını alıp götürdü.
Böylece Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Ebu Eyyub'a inmiş oldu. Mescidini ve odalarını yapıncaya kadar orada kaldı. [23]


(337-) El-Vakidî şeyhlerinden aktardı: “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem gelince, Amr İbn Avf oğullarında kaldı. Cuma günü güneş yükselince, hayvanını getirtti ve ona bindi. Halk da sağında ve solunda olmak üzere onunla birlikteydi. Ensar karşısına dikilip o geçerken.:
“Ey Allah'ın peygamberi! Kuvvete ve korunmağa gel” diyorlardı. Rasûlullah da onlar için hayır dua ediyor ve şöyle diyordu:
- "Ona (deveye) nereye çökeceği emredilmiştir." Deve Rasûlullah'ın Mescidinin yanına çöktü.
Ebu Eyyub geldi. Rasûlullah'ın yükünü indirdi. Onu evine götürdü. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem.:
- "Kişi yüküyle (eşyasıyla) beraberdir" buyurdu.
Es'ad İbn Zurare gelip devesinin yularından tuttu. Hayvan onda kaldı.:
“Mâlik İbnu'n-Neccar oğullarından nöbetleşe Rasûlullah'ın kapısına üç dört yerden yemek taşınmadığı bir gece yoktu. Bu, yedi ay kaldığı Ebu Eyyub'un evinden ayrılıp kendi evine taşınıncaya kadar devam etti.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Zeyd İbn Harise'yle Ebu Rafî'i Mekke'ye gönderdi. O ikisine beşyüz dirhemle iki deve verdi. Onlar, Rasûlullah'ın kızları Fatıma'yla Ümmu Kulsum'u, hanımı Sevde'yi ve Usame İbn Zeyd'i getirdiler.
Abdullah İbn Ebİ Bekr, aralarında Aişe'nin de bulunduğu Ebu Bekr'in âilesini onlarla birlikte getirdi.
Medine'ye geldiklerinde onları Câriye İbnu'n-Nu’man’ın evine yerleştirdi.” [24]


(338-) MuhaMMed İbn Habib el-Haşimî anlattı.: “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem geldiğinde, Küba'da Kulsum'e indi. Sa'd İbn Hayseme'nin evinde de (müslümanlarla) konuşuyordu. Sa'd İbn Hayseme'nin evine "Bekârlar evi" denilirdi. Cuma günü, Medine'ye gitmek üzere Küba'dan devesine bindi. Sâlim Oğullarında Cuma namazı kıldı. Bu, O'nun İslamda kıldığı ilk cuma idi.” [25]


MEDİNELİLERİN RASÛLULLAHIN GELİŞİNE SEVİNMELERİ.:
(339-) Enes anlatmıştır.: “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Medine'ye geldiğinde, Habeşliler sevinçlerinden mızraklarıyla oyun oynuyorlardı.

(340-) Enes şöyle demiştir.: “Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Ensar’ın küçük kızlarının yanından geçerken onlar şöyle terennüm ediyorlardı.:
"Biz Neccar oğullarının kızlarıyız. MuhaMMed ne hoş komşudur!." Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
- "Sizi sevdiğimi Allah biliyor!." buyurdu. [26]


(341-) Hz. Aişe şöyle dedi: “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Medine'ye gelince, kadınlar ve çocuklar şöyle diyorlardı: "Vedâ yokuşundan, bize dolunay doğdu. Allah'a yalvaran oldukça şükretme gerekir hâlimize!." [27]

Vedâ yokuşundan, bize dolunay doğdu.:



MEDİNE'ye GELİNCE RASÛLULLAHIN ABDULLAH İBN SELÂMLA GÖRÜŞMESİ.:
(342-) Abdullah İbn Selâm anlattı: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Medine'ye gelince, halk onun basına üşüştü. Ben de onların arasındaydım. Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem yüzünü görünce anladım ki; O'nun yüzü, yalancı yüzü değildir. O'nun şöyle dediğini duydum:
- "Ey insanlar! Selâmı yayın! Akrabalık haklarım gözetin. Yemek yedirin. Halk uyurken siz namaz kılın ki selâmetle cennete giresiniz!." [28]


MEDİNE'nin FAZİLETİ.:
(343-) Enes şunu rivâyet etti: Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem'in şöyle dediğini duydum: "Allah'ım! Dünya bereketlerinden Mekke'ye verdiğinin iki katını Medine'ye ver." [29]

(344-) Müslim'in ferd hadisleri arasında şu vardır: Said, Peygamberin sallallahu aleyhi vesellem şöyle dediğini rivâyet etmiştir: "Bir kimse Medine'nin sıkıntılarına katlansın da, ben ona, kıyamet gününde şefâatçi olmayayım." [30]

(345-) İbn Ömer şunu anlattı: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem:"Kim, Medine'de ölebilirse, orada ölsün, Medine'de ölen kimseye kıyamet günü şefâatçi olurum." buyurdu. [31]

(346-) İbn Ömer şöyle dedi: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu: "Ramazan ayında Medine'de oruç tutmak, Medine dışında bin ay oruç tutmak gibidir. Medine'de cuma namazı kılmak, Medine dışında bin namaz kılmak gibidir." [32]

(347-) Ebu Sabit, Rasûlullahın sallallahu aleyhi vesellem şöyle dediğini rivâyet etmiştir: "Medine'nin tozu cüzzama şifâdır." [33]

(348-) Ebu Hüreyre şunu söyledi: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Medine, İslam'ın kubbesi, imanın kalbi ve helâlle haram arasında olan şeydir" buyurdu. [34]


PEYGAMBER MESCİDİNİN YAPILIŞI.:
(349-) Hz. Aişe anlatmaktadır: “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Amr İbn Avf Oğullarında on geceden fazla kaldı ve takvâ üzere yapılan mescidi yaptı. Rasûlullah orada namaz kıldı. Sonra devesine bindi. Halk da onunla birlikte yürüyordu. Deve, Medine'deki Rasûlullah Mescidinin yanında çöktü. Daha önce bazı müslümanlar orada namaz kılıyorlardı. Devenin çöktüğü yer, Sehl ve Süheyl adlarında, Es'ad İbn Zurare'nin himâyesindeki iki yetim çocuğun hurma kurutma yeriydi. Deve oraya çöktüğünde, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
- "İnşâe ALLAH, menzilimiz burasıdır" demişti. Rasûlullah 'sallallahu aleyhi vesellem) iki çocuğu çağırdı. Mescid yapmak için hurma kurutma yerini onlardan satın almak istedi. Onlar.:
-“Yâ Rasûlullah! Biz onu sana bağışlarız” dediler. Daha sonra orayı mescid yaptı. İnşaat esnasında, onlarla birlikte kerpiç taşıyor ve şöyle diyordu.:
“Taşıdığımız şu yük, ey RABBimiz! Hayber'in yükünden daha hayırlı, daha temiz. Allah'ım! Hayır, ancak âhiret hayrı! Muhacirlerle Ensar'a acı!.” [35]


(350-) Enes anlattı: “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem (Medine'ye) geldi. Kendilerine Amr İbn Avf denilen mahallede konakladı.
Peygamber sallallahu aleyhi vesellem onların arasında ondört gece kaldı. Daha sonra Neccar Oğullarına haber gönderdi. Onlar kılıçlarını kuşanarak geldiler. Devesinin üzerinde Rasûlullah'ı, terkisinde Ebu Bekr'i ve etrafında Neccar oğullarının ileri gelenlerini hâlâ görür gibiyim. Nihâyet yükünü Ebu Eyyub'un avlusuna indirdi. Rasûlullah nerede namaz vakti gelirse orada namaz kılmayı severdi.
Koyun ağıllarında bile namaz kılardı. Sonradan mescidin yapılmasını emretti. Neccar Oğullarına haber gönderdi. Onlara:
- "Neccar Oğulları! Şu bahçenizin değerini bana söyleyin" dedi. Onlar:
-“Vallahi, olmaz. Biz onun kıymetini ancak Allah'tan isteriz” dediler. Enes şöyle der:
“Bu bahçe hakkında size şu söyleyeceklerim var: “Onun içinde müşriklere ait kabirlerle bir viranelik bir de hurmalık vardı. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem müşriklerin kabirlerinin başka yere nakledilmesini, virâneliğin düzlenmesini, hurma ağaçlarının da kesilmesini emretti ve bunlar yerine getirildi. Hurmaları, mescid'in kıble tarafına dizdiler. Kapının iki tarafını taştan ördüler. Ashab recez [36] söyleyerek taş taşıyordu. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem onlarla birlikte şunu söylüyordu:
“Allah'ım! Hayır, ancak âhiret hayrı! Muhacirlerle Ensar'a acı!." [37]


(351-) İbn Ömer anlattı: “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem zamanında mescid kerpiçle yapılmıştı. Tavanı hurma dalındandı. Direkleri hurma kereste sindendi. Ebu Bekr ona hiçbir şey ilâve etmedi. Ömer ise ilâvede bulundu. Onu, Rasûlullah'ın zamanında olduğu gibi kerpiçle ve hurma kerestesiyle, enini boyunu artırarak genişletti. Osman onu değiştirip birçok ilâvede bulundu. Duvarını yontma, nakışlı taşlarla ve kireç harçla yaptırdı. Direklerini de yontma, nakışlı taşlardan tavanını da sac ağacı ile yaptı.” [38]


PEYGAMBER MESCİDİNİN ÜSTÜNLÜĞÜ (FAZİLETİ).:
(352-) Ebu Hureyre, Hz. Peygamberin şöyle dediğim söyledi:
"Ancak şu üç mescide gidilir. Mescid-i Haram, benim mescidim ve Mescid-i Aksa. Benim mescidimde kılınan namaz, Mescid-i Haram hariç diğer mescidlerde kılman bin namazdan daha üstündür. [39]


(353-) Cubeyr İbn Mut'ım şöyle dedi: “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Benim şu mescidimde kılman namaz Mescid'i haram hariç, diğer mescidlerde kılman bin namazdan daha üstündür" buyurdu." [40]
İbn Akıl şöyle demiştir: "Benim mescidimde kılman namaz" ifadesi, sonradan mescide yapılan ilâveye değil, onun zamanındaki mescid olan kısma işârettir.”


(354-) Ebu Saîd şöyle anlattı: "İki kişi, ilk günden itibâren takvâ üzere kurulan mescidin hangisi olduğu hakkında tartıştılar.
Birisi: “Küba mescididir” dedi. Diğeri de: “Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi vesellem Mescidi” dedi. Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem:
- "O, benim mescidimdir" dedi. [41]


RASÛLULLAH'IN EVİYLE MİNBERİ ARASINDAKİ YER.:
(355-) Abdullah İbn Zeyd, Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi vesellem şöyle dediğini rivâyet etmiştir: "Evimle minberimin arası cennet bahçelerinden bir bahçedir." [42]

(356-) Ebu Hureyre'yle Ebu Sa'id, Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi vesellem şu sözünü rivâyet ettiler: "Evimle Minberimin arası Cennet Bahçelerinden bir bahçedir. Minberim de Havzımın üzerindedir." [43]

(357-) Câbir İbn Abdillah, Rasûlullah’ın şöyle dediğini rivâyet etti: "Odamla Minberimin arası, Cennet Bahçelerinden bir bahçedir. Minberim, cennetin yüksek bahçelerinin birisi üzerindedir. Minberle Aişe'nin odasının arası Cennet Bahçelerinden biridir." [44]


RASÛLULLAH'ın EVLERİ ve HANIMLARININ ODALARI.:
(358-) MuhaMMed İbn Umer anlattı: "Mâlik İbn Ebî'r-Recâ'ya: “Peygamberin sallallahu aleyhi vesellem hanımlarının odaları neredeydi?” diye sordum.
O, bana babasından, o da annesinden rivâyet etti: “Onların hepsi, sol taraftaydı. İmamın bulunduğu tarafa doğru namaz kıldığında, minber yönündedir. Bu, onun en uzak olan taraftaydı.”
Zeyneb Bint Huzeyme vefât edince, onun odasına Ümmü Seleme'yi yerleştirdi.
MuhaMMed İbn Umer şöyle dedi.:
“Harise İbnu'n-Nu’man'ın, Mescid'in yakınında ve etrafında evleri vardı. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem her yeni hanım alışında Harise onun için evinden vazgeçiyordu. Sonunda onun bütün evleri, Rasûlullah'la hanımlarının oldu.


(359-) bn Sa'd anlattı: "Sevde odasının Aişe'ye verilmesini vasiyet etmiştir.
Safîyye Bint Huyey'in velileri onun evini Muaviye'den yüz seksen bin dirheme satın aldılar. Muaviye, Aişe'den odasını yüzseksen bine satın aldı. Seksen bin de denilmiştir. Ona, hayatı boyunca oturması şartını koydu. Ona mal (para) gönderildi. O da daha yerinden kalkmadan paralan fakirlere dağıttı.
Şöyle de denilmiştir:
“Odasını Aişe'den İbnu'z- Zubeyr almış, ona mal yüklü beş deve gönderdi. Ona yaşadığı sürece orada kalması şartını koydu. Aişe malı hemen dağıttı. Aişe'ye: “O paradan bir dirhem saklasaydın?” denildi. Bunun üzerine Aişe: “Bana hatırlatsaydınız öyle yapardım” dedi.
Hafsa evini bıraktı. İbn Ömer, ona mirasçı oldu. Ondan hiçbir karşılık almaksızın, mescide dahil etti. [45]


(360-) İbn Sa'd anlattı: Abdullah İbn Yezid el-Huzeli şöyle demiştir: “El-Velîd İbn Abdilmelik'in zamanında Medine emiri olan Ömer İbn Abdulazîz'in Rasûlullah’ın hanımlarına ait evleri yıkıp Mescid'e i-lave ettiğini gördüm. Onlar, kerpiçle yapılmışlardı. Bu evlerin hurma ağacından direklerle bölünmüş odaları vardı. Ben odalarıyla birlikte dokuz ev saydım. Ümmü Seleme'nin evinin ve odasının kerpiçten yapılmış olduğunu gördüm.” [46]

(361-) İbn Şihab şöyle anlattı: “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Dumetelcendel'de savaştığı sırada Ümmü Seleme kerpiçle odasını yaptı. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem gelince:
- “Bu binâ ne böyle?” dedi. Ümmü Seleme:
- “İnsanların gözlerini engellemek” istedim, dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem:
- "Müslüman kişinin malının harcandığı en kötü şey binâ yapmaktır" dedi. [47]


(362-) Ata el-Horasanî şöyle anlattı:
“Rasûlullah’ın hanımlarının hurma ağaçlarından yapılmış döşemelerden ve kapılarının üzerinde siyah kıldan çullar bulunan odalarını gördüm. El-Velid'in mektubu okunurken oradaydım. Mektupta, Rasûlullah’ın hanımlarının odalarının Mescide katılması emrediliyordu. O günkü kadar, çok kimsenin ağladığı bir gün görmedim!
O gün, Said İbnu'l-Museyyeb'in şöyle dediğini duydum:
“Vallahi, Medine halkından bazı insanların ortaya çıkıp olan oluncaya kadar, odaları olduğu gibi bırakmalarını çok istedim. Bu, insanların övünmelerine en iyi engeldir!” [48]


RASÛLULLAH'ın ASHABINA MEDİNE'Yİ SEVDİRMESİ İÇİN YAPTIĞI DUÂ.:
(363-) Hz. Aişe şöyle anlattı: "Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Medine'ye vebâ salgını olduğu bir sırada geldi. Ebu Bekr hastalandı. O sıtmaya yakalandığında şu beyti söylüyordu:
"(Yesrib diyârında) her kişi âilesi içinde mesud olarak sabahlamışken, bir de ölüm ansızın yakalar, akşama diri bırakmaz."
Bilâl de sıtmaya yakalandığında şu beyitleri söylüyordu:
"Şunu bilmek isterim ki; Mekke vâdisinde izhir ve celîl otları sararak bir gece olsun geceler miyim? Bir gün gelip de Mecenne Sularının başına varır mıyım? Mekke'nin Şame ve Tufeyl dağları acaba bir kere daha bana görünürler mi?
Allah'ım! Utbe İbn Rabia'ya, Şeybe İbn Rabia'ya ve Umeyye İbn Halefe lânet et (rahmet etme). Nasıl ki onlar zulmedip bizi ana yurdumuzdan çıkardılar!."
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bunları görüp duyduktan sonra:
"Allah'ım! Mekke'yi bize sevdirdiğin gibi Medine'yi de sevdir. Veya onu daha fazla sevdir. Allah'ım! onu (havasını) sağlam ve selim kıl. Sıtmasını da (Mekke'deki) Cuhfe'ye naklet!." diye dua etti. [49]


RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem'in
BEYTÜ’L- MAKDİS'e DOĞRU NAMAZ KILMASI ve KIBLENİN DEĞİŞTİRİLMESİ.:

(364-) El-Bera şöyle dedi.:
Biz Rasûlullah'la sallallahu aleyhi vesellem birlikte onaltı veya onyedi ay Beytü’l- Makdis'e doğru namaz kıldık. Daha sonra Kâbe'ye çevrildik. [50]


KIBLENİN DEĞİŞTİRİLDİĞİ VAKİT.:
(365-) MuhaMMed İbn Habib el-Haşimİ anlattı.:
Rasûlullah, Selİme oğulları mahallesinde, Bişr İbn Bera İbn Ma'rur'un annesini ziyârete gitmişti. Bu, Şaban'ın ortasında, salı günü olmuştu. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellemle ashabı öğle yemeğini yediler. Öğle vakti girdi. Orada ashabıyle öğlenin iki rekatını Şam'a doğru kıldı. Namaz içinde Kâbe'ye yönelmesi emredildi. Arkasındaki cemâat da döndü. Namazı tamamladı ve o mescide "İki Kıbleli Mescid" denildi.

(366-) El-Vakıdİ şöyle demiştir.:
Bu (kıble değişikliği) onyedinci ayın başında, Receb'in ortalarına doğru, pazartesi günü olmuştu.

(367-) Es-Suddi de şöyle demiştir: Onsekizinci ayın başında değiştirildi. [51]


RAMAZAN ORUCUNUN FARZ KILINMASI.:
(368-) Ebu Said el-Hudri şunu söyledi.:
Kıble, Kâbe'ye doğru değiştirildikten bir ay sonra Ramazan'da oruç tutmak farz kılındı. Rasûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem malın zekatını vermek farz kılınınadan önce sadaka-i fıtır emredildi. [52]


RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem'in MEDİNE'de KORUNMASI.:
(369-) Hz. Aişe radiyallahu anha anlatmıştır.:
“Bir gece Rasûlullah’ın uykusu kaçtı. Bunun üzerine o şöyle duâ etti:
- "ALLAH'ım geceleyin beni koruyacak, ashabımdan iyi bir kimse ver bana" derken silâh sesi duydum. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
- "Kim o?" dedi.
Sa'd İbn Ebi Vakkas.:
- “Benim Yâ Rasûlullah!. Seni korumağa geldim”, dedi.
Hz. Aişe radiyallahu anha anlatmağa devam eder.:
“Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem uyudu. Öyle ki onun hırıltısını duydum. Hz. Aişe radiyallahu anha 'dan gelen başka bir rivâyette:
"Allah seni insanlardan koruyacaktır" âyeti nâzil oldu.. [53] Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem başım deri çadırdan çıkarıp:
- "Ey cemâat! Gidin, ALLAHu TeÂLÂ beni korumuştur" dedi. [54]


ا أَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ مَا أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ وَإِن لَّمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُ وَاللّهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِ إِنَّ اللّهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ
Resim---“Yâ eyyuherresûlu bellıg mâ unzile ileyke min RABBik (rabbike) ve in lem tef’al femâ bellagte risâleteh (risâletehu) vallâhu ya’sımuke mine’n- nâs (nâsi) innallâhe lâ yehdî’l- kavme’l- kâfirîn (kâfirîne).: Ey ALLAH’ın RASÛLü!. RABB’inden sana indirileni tebliğ et (duyur). Eğer bunu yapmazsan, o taktirde O'nun Risâletini (sana gönderdiğini) tebliğ etmemiş (duyurmamış) olursun. Ve ALLAH seni insanlardan korur. Muhakkak ki ALLAH, kâfirler kavmini hidayete erdirmez..” (Mâide 5/67)


Resim

NOTLar.:

[18] Beyhakî, Delâilu'n-Nübüvve, 2/498 (uzun olarak); Buharî, Sahih, kitabu fedâili'l Medine, 8; kitabu'l-mezâlim. 25; kitabu'l-fıten, 4; menakıb, 25; Müslim, Sahih, kitabu’l-fiten 9; imam Ahmed, Müsned, 7/200 Abdurrahmân İbnü’l-Cevzî, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 220-221.
[19] Beyhakî, Delâilu'n-Nübüvve, 2/511, Asım İbn Adiyy'den
[20] Abdurrahmân İbnü’l-Cevzî, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 221.
[21] İmam Ahmed, Müsned, 1/3; ibn Kesir, el-Bidâye ve'n-Nihâye, 3/188; Suyutî, Durru’l-Mensur, 3/240; el-Hindî, Kenzu'l-Ummal, 46286
[22] 332 nolu haber.
[23] Beyhakî, Delâilu'n-Nübüvve, 2/503, 504, 505 (uzun olarak).
[24] Bakınız: Yukarda adı geçen kaynak.
[25] Abdurrahmân İbnü’l-Cevzî, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 221-223.
[26] Beyhakî, Delâilu'n-Nübüvve, 2/508; İbn Kesir, el-Bidâye ve'n-Nihâye, 3/199, 200; Suyutî, Hasatsu'l-Kübrâ, 1/190
[27] Beyhakî, Delâilu'n-Nübüvve, 2/506, 507 Abdurrahmân İbnü’l-Cevzî, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 223-224.
[28] Tirmizî, Sünen, 2485; Darimî, Sünen, 2/275; Munzirî, Terğib ve't-Terhib, 1/423. Tirmizî şöyle demiştir: "Bu, sahih bir hadistir." Suyutî, Câmiu'l-Kebir, 9613; Şeceri, el-Emalî, 1/217. Abdurrahmân İbnü’l-Cevzî, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 224.
[29] Buharî, Sahih, 3/29; Müslim, 994; İmam Ahmed, Müsned, 3/142; Munzirî, Tergib ve't-Terhib, 2/27; Suyutî, Durru’l-Mensur 1/122; Tebrizi, Mişkatul-Mesabih, 2754; el-Hindî, Kenzu'l-Ummal, 34844; Suyutî, Câmiu'l-Kebir, 9683; İbn Hacer, Fethu'l-Bari, 4/97
[30] İmam Ahmed, Müsned, 1/181; Munzirî, Tergib ve't-Terhib, 2/220; Müsüm, Sahih, kitabu'l-hacc, 481; Zebidi, İthafu's-Sadeti'l-Müttekin, 4/285.
[31] İbn Mâce, Sünen, 3114; İmam Ahmed, Müsned, 2/74; Ebu Nuaym, Tarihu İsbehan, 2/103; Munzirî, Terğib ve't-Terhib, 2/223; İbn Hibbân, Sahih, 1031 (Mevaridu'z-zaman) Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, 3/306; ibn Hacer, Metalıbu'l-Alİye, 1247; Bağavî, Şerhu's-Sunne, 7/324
[32] İbnu'l-Cevzî, el-llelu'l-Mutenahiye.
[33] Aclunî, Keşfu'l-Hafa, 2/101; el-Hındî, Kenzu'l-Ummal, 34828, 34829
[34] Munzirî, Terğib ve't-Terhıb, 2/28; Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, 3/498; el-Hindî, Kenzu'l-Ummal, 3480; Elbanî, Sılsiletu'z-Zaıfe, 761. Abdurrahmân İbnü’l-Cevzî, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi:224-225.
[35] Buharî, Sahih, kitabu menakibi'l-ensar, babu hicrati'n-nebi (sallallahu aleyhi vesellem) ve ashabihi ila'l-Medıneti; Beyhakî, Delaİlu'n-Nübüvve, 2/538, 539.
[36] Recez: Adinâ Türkçedeki "mâni" diyebileceğimiz basit şiirdir. (Mütercimin notu).
[37] Buharî, Sahih, kitabu menakibu'l-ensar, babu makdemi'n-nebiyyi ve ashabihi ei-Medinete; kitabu's-sala, babu tunbeşu kuburi muşriki'l-câhiliyye; Müslim, Sahih, kitabu'l-mesacid, babu ibtinâi mescidi'n-nebiyyİ (s.a.v.); Beyhakî, Delâilu'n-Nübüvve, 2/539,540; Ebu Davûd, Sünen, kitabu's-salâ
[38] Buhari, Sahih, kitabu's-salâ, babu'l-mesacid; Beyhakî, Delâilu'n-Nübüvve, 2/ 540, 541
Abdurrahmân İbnü’l-Cevzî, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 225-226.
[39] Tirmizî, Sünen, 326; İmam Ahmed, Müsned, 2/234; 3/7, 51, 53, 71, 77, 78, 6/7, 397; Beyhakî, Sünenu'l-Kübrâ, 5/244; 10/82; Taberanî, Mu'cem'ul-Kebir, 2/310; Ebu Davûd, Sünen, 233; Nesaî, Sünen, 2/73; İbn Mâce, Sünen 1409, 1,410; İbn Ebi Şeybe, Musannef, 4/65, 66.
[40] Nesaî, Sünen, 5/213; İmam Ahmed, Müsned, 2/16, Munzirî, Terğib ve't-Terhib, 2/214; Taberanî, M uce mu'I-Kebir, 2/151; Humeydî, Müsned, 940; İbn Ebi Şeybe, Musannef, 2/371; Buharî, Tarih, 4/29
[41] Müslim, Sahih, kİtabu'l-hac, 514; Tirmizî, Sünen, 3099; Nesaî, 2/36; İmam Ahmed, Müsned, 3/8, 89, 91, 5/116, 331, 335; Beyhakî, Sünenü'l-Kübrâ, 5/246; Hâkim, 5/145; 6/254; İbn Hibbân, Sahih, 1037; Beyhakî, Delâilu'n-Nübüvve, 5/246; İbn Kesir el-Bidâye ve'n-Nihâye, 3/220. Abdurrahmân İbnü’l-Cevzî, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 227.
[42] Buharî, Sahih, 2/77; 3/129; 4/151; 9/129; Müslim, Sahih, kitabu'l-hac, 500, 502; Tirmizî, Sünen, 3915, 3916; Nesaî, Sünen, 2/53: İmam Ahmed, Müsned, 2/236, 376, 438, 466, 533; 3/454; 4/39, 40; Beyhakî, Sünenu'l-Kübrâ, 5/247; Abdurrezzak 5243; İbn Sa'd, Tabakatu'l-Kübrâ, 1/12; Taberanî, Mu'cemu's-Sağir, 2/122; Beyhakî, Delâilu'n-Nübüvve, 2/ 564; Ebu Nuaym, Hilyetu’l-Evliyâ, 3/26, 264; 4/341, 347; Tarihu'l-Hatib 9/390; ibn Kesir, el-Bidâye ve'n-Nihaye, 3/220
[43] Yukardaki dipnota bakınız.
[44] Bundan bir önceki dipnota bakınız. Abdurrahmân İbnü’l-Cevzî, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 227-228.
[45] İbn Sa'd, Tabakatu'l-Kübrâ,
[46] İbn Sa'd, Tabakatu'l-Kübrâ.
[47] İbn Sa'd, Tabakatu'l-Kübrâ.
[48] Abdurrahmân İbnü’l-Cevzî, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 228-229.
[49] Buharî, Sahih, 3/30, 5/84; 7/151, 158; 8/99; Müslim, Sahih, kitabu'l-hacc, 480; İmam Ahmed, Müsned, 6/56; Beyhakî, Sünenü'l-Kübrâ, 3/332; Delâilu'n-Nübüvve, 2/283, 284, 285, 566; ibn Kesir, el-Bidâye ve'n-Nihâye, 3/221, 222, 223; Tarıhu İbn Asakir, 3/309, 10/320. Abdurrahmân İbnü’l-Cevzî, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 229-230.
[50] Beyhakî, Delâilu'n-Nübüvve, 2/571 (Daha uzun olarak). Yine bakınız: Sahıhu'l-Buharî, kitabu's-sala, babu't-teveccüh nahve'l-kıble.
Abdurrahmân İbnü’l-Cevzî, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 230.
[51] Abdurrahmân İbnü’l-Cevzî, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 230.
[52] Abdurrahmân İbnü’l-Cevzî, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 231.
[53] Maıde Suresi, 67
[54] Neseî, Sünen, 8/34, Tefsiru'l-Kurtubi, 6/244; el-Hindî, Kenzu'l-Ummal, 35444.
Abdurrahmân İbnü’l-Cevzî, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 231.


M.M.M. MuhaBBetLerimLe...

Resim GÜL
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: ASHÂBının DİLinden RESÛLULLAH sav.

Mesaj gönderen Gul »

Resim
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM.:

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem'in MU’CİZELERİ.:

Peygamberimiz aleyhisselâm’ın şekli, hali ve özelliği, akıllılara, onun hak ve doğru olduğunu gösterir.
Bundan dolayı, Abdullah İbn Selâm..:
- Onun yüzünü görünce yalancı bir yüz olmadığını anladım.
Sözünü dinleyen ve âdabını gören kimsenin şüphesi kalmaz.
Daha küçükken emin olmak (güvenilen birisi olmak) la, doğru dürüst olmakla ve güzel ahlâklı olmakla meşhurdu.
Ebu Sufyan’ın rivâyet ettiği hadiste Kayser şöyle demişti.:
Önceden halka karşı asla yalan söylememişken sonradan ALLAH'a karşı yalan söylemeğe cesaret edemezdi.
İnşâe ALLAH büyük mu’cizelerini anlatacağız. [1]

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem'in EN BÜYÜK MU’CİZESİ KUR'ÂN-ı KERÎMdir.:

Hz. Musâ (aleyhisselâm) zamanında büyücülük yaygın olunca, Hz. Musâ halka o tür mu’cizeler getirmiştir. Meselâ.: Denizi yarmış ve sopasını atmıştır.
Hz. İsâ (aleyhisselâm) zamanında tıp yaygın olduğundan, o da halka o tür mu’cizeler getirmiştir.
Meselâ.: Ölüleri diriltmiş ve anadan doğma körü iyileştirmiştir.
Bizim Peygamberimiz aleyhisselâm’ın zamanında fesahat, şiir ve nesir olarak söz söyleme yaygın olduğu için, insanlara Kur’ÂN'ı getirmiştir.
Kur’ÂN çeşitli yönlerden mu’cizdir..: (Karşısındakini benzerini getirmekten âciz bırakır.)
1-) Onun vecİz ve uzun söz söyleme konusunda fesahat ve belâgata sahib olması. Bazan kıssayı uzun lafızla getirir. Sonra onu veciz lafızla tekrar eder. Birincide kastedileni bozmaz.
2-) Onun, kelâm uslûblarından ye şiir vezinlerinden farklı olması,
Araplar bu iki manâ ile konuştular. Kur’ÂN karşısında âciz kalıp şaşırdılar ve onun üstünlüğünü itiraf ettiler. Hatta el-Velîd İbnu'l-Mugire şöyle demişti.:
VALLAHi O'nda bir tatlılık ve parlaklık, güzellik var. 370) İbn Abbas anlatmıştır.:
El-Velid İbnu'l Muğire, bazı Kureyşlilerle biraraya geldi. El-Velid, onların arasında yaşlı birisiydi. Hac zamanı gelmişti. el-Velid.:
-Arap heyetleri sizin yanınıza gelecekler, onlar şu adamınızın meselesini işitmiş durumdalar. Siz onun hakkında bir tek görüşte birleşin. Birbirinizi yalanlayıp birbirinizin sözünü reddedip de anlaşmazlığa düşmeyin, dedi. Onlar.:
-Sen bizim için bir görüş ileri sür, biz de onu söyleyelim, dediler. El-Velid.:
-Hayır, siz söyleyin, ben dinleyeyim, dedi. Kureyşliler.: -Onun kâhin olduğunu söyleyelim, dediler.
El-Velid.:
-Hayır, o bir kâhin değildir. Ben kâhinleri gördüm. Onun okuduğu şeyler, kâhin mırıldanınası ve büyüsü değildir, dedi. Kureyşliler.:
-Deli olduğunu söyleyelim, dediler. El-Velid.:
- O, bir deli değildir. Biz deliliği gördük ve öğrendik. Onun ne boğulması, ne de çarpmıp titremesi ve ne de evhamlanınası vardır, dedi. Kureyşliler.:
-Onun şâir olduğunu söyleyelim, dediler. El-Velid.:
-Hayır, o bir şâir değildir. Biz şiirin her çeşidini, recezini, hezecini, kandaşını, makbudasını ve mebsutasını biliriz. Onun okudukları şiir değildir, dedi. Kureyşliler.:
-Onun büyücü olduğunu söyleyelim dediler. El-Velid.:
-O, büyücü de değildir. Biz büyücüleri ve yaptıkları büyüleri gördük. Onun okudukları, ne büyücülerin okuyup üfledikleridir, ne de düğümleyip bağladıklarıdır, dedi. Kureyşliler.:
-Ebu Abdişems! Peki, sen ne diyorsun? dediler. El-Velid.:
-VALLAHi, onun sözünde bir tatlılık var. Öyle ki (sanki) kökü sulak, dalı meyveli (bir hurma ağacı) dır. Siz, bundan başka bir şey olduğunu söylerseniz, o sözün yersiz boş olduğu derhal anlaşılır. Onun hakkında söylenecek akla en yakın söz büyücü olduğudur. Onun büyücü olduğunu söyleyin. O, kişinin hanımıyla ve kardeşiyle arasını açıyor.
Böylece el-Velid'in yanından ayrıldılar.

(371-) En-Nadr İbnu'l Haris İbn Kelde şöyle diyordu.:
-Ey Kureyş topluluğu! Başınıza, benzeriyle karşılaşmadığınız bir iş geldi. VALLAHi, o ne büyücüdür, ne kâhindir, ne şâirdir, ne de delidir.
Utbe İbn Rabia, Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem yanına gelince ona.: “Hâ, Mîm. Kur’ÂN Rahmân ve Rahîm olan ALLAH katından peyderpey indirılmıştır” âyetinden başlayarak.: “Eğer onlar yüz çevirirlerse de ki.: İşte sizi, Ad ve Semud'un başına gelen kasırgaya benzer bir kasırgayla uyardım” [2] âyetine kadar okudu. Utbe, onun ağzından tutup Rahîm aşkına vazgeçmesini istedi ve arkadaşlarına da.:
-Size azâb inmesinden korktum, dedi. Musânnif (Rahîmehullah) şöyle demiştir.:
Onlar Kur’ÂN'ı dinleyip de hayret ve dehşet içinde kalarak konuşamayınca, kendilerine benzerini getirmekten âciz oldukları için ALLAHu zü’L- CELÂL şöyle seslenmiştir.:
“Haydi onun benzeri bir sûre getirin.” [3] Daha sonra da şöyle buyurmuştur.: “Bunu yapamazsınız ve elbette yapamayacaksınız.” [4]
Ma’lumdur ki, gururlu ve şerefli kimselere böyle birşey teklif edilse, ellerinden gelen gayreti sarfederler.
Savaşa meyledip çoluk çocuklarının esir edilmesine ve mallarının ellerinden çıkmasına rıza gösterince ona benzer getirme hususunda âcizlikleri ortaya çıktı. Oysa onlar belâgat ve fesahat ehliydiler ve Kur’ÂN da onların diliyle inmişti.
(Birisi Kur’ÂN'a karşı çakmağa kalksa, kısa sûrelere bakar ve onlarla yarışıp onları taklid eder. Çünkü o, uzun sûrelerin telifinde, haddinden fazla fesahat olduğunu anlar.
O, (Museylime) Fil sûresini taklid edip şöyle dedi.:
“Fil nedir? Filin ne olduğunu sana ne bildirdi? Onun ip gibi kuyruğu ve uzun hortumu vardı. Bu RABBimizin yarattıklarının az bir kısmıdır. Ey Kurbağa kızı kurbağa! Vak vak et! Ne kadar da vak vak ediyorsun! Üstün suda, altın çamurda. Sen ne suyu bulandırabilirsin. Ne de içene engel olabilirsin!.”
Şöyle de demiştir.:
“Kara koyundan ak süt sağılması tuhaf şeylerdendir.”
Onların ayıpları böyle ortaya çıkmıştır. Eğer sussalardı, onlar için daha uygun olurdu.

Ebu'l Alâ el-Maarri de kalbi kör olanlardan biridir. Adına.: “El-Fusûl ve'1-Gayat” dediği lafları toplayarak, aklı sıra sûre ve âyetleri taklid etmiştir. Kitabım gördüm ama ondan daha soğuk ve daha çirkin olanını görmedim.
Bu kitabını kelimelerinin sonundaki alfabe harflerine göre yazmiştır. Şu sözler elif harfindekilerdendir. [5]
Bu tür şeylerin hepsi soğuktur.
İbn Akıl şöyle demiştir.: Bana, Ebu MuhaMMed İbn Müslim en-Nahvî şunu anlattı.:
Kur’ÂN’ın mu’cize oluşunu aramızda konuşuyorduk. Orada, büyük fazileti olan bir şeyh vardı. O şeyh.:
-Faziletli kimseler ondan âciz değillerdir, dedi.
Sonra bir kağıt ve kalem alarak odasına çekildi.
Üç gün sonra onlara Kur’ÂN'a denk gördüğü şeyleri okuyacağını söyledi.
Üç gün geçince birisi onun odasına girdi, onu eli kalemin üzerinde donmuş olarak buldu.
Ben de şöyle derim.:
El-Murtezâ el-Alevî, bunun sarfe olduğunu söylüyordu. Yani ALLAHu TeÂLÂ Arapları, âciz olmadıkları halde, onun benzerini getirmekten başka yöne çevirmiştir.
İbn Akıl de şöyle demiştir.:
Kur’ÂN'a benzer getirmekten sarfedilmeleri (benzer getirmekten başka yöne çevrilmiş olmaları), haddizâtında, Kur’ÂN'a benzer getirmek hususunda güçlerinin var olduğunu gösterir. Fakat Sarfe'de bir nevi i’caz varsa da, Kur’ÂN’ın kendisinde var olan bir sebepten dolayı benzerinin getirilmesinin bizâtihi imkan dışı oluşu onun büyüklüğünü ve değerinin üstünlüğünü daha çok ortaya koyar.
Sarfe diyenlerin görüşü, ancak şöyle diyenlerinkine benzer.: Musâ'nın asâsına bakanların gözleri onun bir yılan olduğunu zannetti. Aslında o (asâ) değişmemişti.
O şunu da söylemiştir.: Birşeyden masrufa (çevrilene) meydan okuma iyi değildir. Nitekim Arap olmayanlara arapçayla meydan okunmayacağı gibi. Bu, İbn Akîl'in görüşüdür.
Ben de şöyle derim.: Onlar birşeyden ancak geldiği anda, tâbiatlerinin değiştirilmesi sûretiyle benzerini yapabilmekten çevrilirler. Araplar var olduğundan beri, sarfeden önce onlar arasında birisinin, fesahatlarına güvendikleri halde ona yakın bir sözü var mıydı?
Kur’ÂN'ın mu’ciz (mu’cize) olmasının üçüncü yönü şudur.: Kur’ÂN getiricisi okuma yazma bilmeyen birisi olduğu ve âlim ve kâhinlerle sohbette bulunduğu bilinmediği halde geçmiş önceki milletlerin haberlerini ve ehl-i kitabın tanıdığı peygamberlerin hayat hikayelerini ihtivâ etmektedir. Ayrıca okuyup yazma bilen ve âlimlerle sohbette bulunan Araplar da Kur’ÂN'ın haber verdiği şeylere yetişmemişlerdir.
Dördüncüsü.: Haber verdiği şekilde meydana gelmesi, Kur’ÂN'ın kesinlikle doğruluğuna delâlet eden gelecekle ilgili haberler vermesidir. Meselâ Kur’ÂN'daki şu âyetler böyledir.:
“Haydi ölümü temenni edin.”
“Onlar hiçbir zaman ölümü temenni etmeyeceklerdir.” [6]
“Haydi onun benzeri bir sûre getirin.”
“Bunu yapamayacaksınız.” [7] Gerçekten bunu yapamamışlardır.
“İnkar edenlere de ki.: Yakında mağlub olacaksınız.” [8] Gerçekten inkar edenler mağlub olmuşlardır.
“İnşâe ALLAH siz güven içinde Mescid-i Haram'a gireceksiniz.” [9] Gerçekten onlar Mescid-i Haram'a girmişlerdir.
Ebu Leheb hakkında şu âyet indirilmiştir.: “O alevli bir ateşe girecek. Odun taşıyıcı olarak ve boynunda hurma lifinden bükülmüş bir ip olduğu halde karısı da ateşe girecek.” [10] Bu, onların kâfir olarak öleceklerine delildir. Nitekim öyle olmuştur.
Beşincisi.: Kur’ÂN tutarsızlık ve çelişkiden korunmuştur. Yani tutarsız ve çelişkili ifâdeler yoktur.
Eğer o, ALLAH'tan başkası tarafından olsaydı, onda birçok karışıklık bulurlardı. ALLAHu zü’L- CELÂL şöyle buyurmuştur.: “Kur’ÂN'ı kesinlikle biz indirdik, elbette onu yine biz koruyacağız.” [11]
İbn Akıl şöyle demiştir.:
Onun tamamım, hiçbir değişikliğe uğramayan âyet ve sûrelerini, yaratıkları bunların benzerini getirmede âciz bırakma bakımından korumuştur. Kur’ÂN yaratıkların onun benzerini getirmede âciz olmaları yönünden de kendi kendini korumaktadır.

(372-) Ebu Hureyre anlatmıştır.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu.:
“Hiçbir peygamber yoktur ki, kendisine mu’cizeler verilsin de onların etkisiyle, insanlar o peygambere inanmış olmasın. Ancak o (mu’cize) bana Azîz ve Celîl olan ALLAH'ın vahyettiği bir vahiy olarak verildi. Ben onların Kıyamet gününde tâbii (ümmeti) en çok olanı olacağımı umuyorum.” [12]
Ebu'1-Vefâ Ali İbn Akıl şöyle dedi.:
Kur’ÂNın Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem sözü olmadığını ve ona vahyedilen birşey olduğunu öğrenmek istersen onun sözüne bak, Kur’ÂNdan nasıl farklıdır. İki sözle iki uslüp arasındaki fark nasıl anlaşılmaktadır? Bilinmektedir ki, insan sözü birbirine benzer. Peygamber'in sallallahu aleyhi vesellem Kur’ÂN’ın üslubuna benzeyen hiçbir kelimesi yoktur.
İbn Akıl şöyle demiştir.:
Şu da Kur’ÂN'ın mu’cize olduğunu gösterir.: Hiçbir kimsenin, ondan (Kur’ÂN'dan) manâsı daha önce geçmiş bir sözden alınmış bir âyet çıkarması mümkün değildir. Halbuki insanlar hâlâ birbirlerinden aktarmaktadırlar. Meselâ.: Mutenebbî Buhturî'den almıştır, denilir.
Ali İbn İsâ'ya şöyle soruldu.:
- Bu azîz kitab, kendisine uygun olan ismi (başlığı) bulsaydı? O da şöyle cevab verdi.:
- O'na, bizim kelâmımızdan olan birşeyle değil, onun bir âyetiyle başlık bulunması uygun olurdu.
Diğerleri şöyle sordular.:
- Kendisiyle isim bulunan (başlık konulan) bu âyet hangisidir? O şu cevabı verdi.:
- Âyet şudur.: “İşte bu (Kur’ÂN), tehlikelere karşı uyarılsınlar, ALLAH'ın ancak bir tek ilâh olduğunu bilsinler ve akıl sahibleri iyice düşünüp öğüt alsınlar diye insanlara (gönderilmiş) bir bildiridir.” [13]
İbn Akîl şöyle demiştir.: Bana göre, İbn İsâ yanılmıştır. Çünkü o, bir kitabın başka bir kitabla karışmaması ve Kitabı târif etmek için isim koyuyor. Eğer bu kitab, benzersiz ise, başkasıyla karıştırmadan hakkında inceleme yapılıp düşünülecektir. Niye isim koysun ki?
Kitabların kimin sözü ve kimin telifi olduğu bilinsin diye, başlık konularak tanıtıldığı gibi onun, mu'ciz olduğunu ve başka kitablardan farklı olduğunu belirtmek için tanıtılması câiz olsaydı, at ve deve gibi hayvanların alnıyla her insanın alnına.: Bu ALLAH'ın sa'natı (yarattığı bir şey) dir diye yazılması câiz olurdu.
Açıkladığım sebepten dolayı, bu iyi bir şey olmadığına göre isim koymak bâtıl ve boş olur. Ben onun için bir isim konulmasını câiz görmüyorum.
Biz bu azîz Mushaf ı hiç kimse tarafından getirilmeden bir çöle atılmış olarak bulsaydık, o, içindeki delille kendisinin ALLAH katından olduğunu haber verirdi.
Masum olan (peygamber), mu’cizelerle desteklenerek onu getirmiş olduğuna göre, durum nasıl olur?
Musânnif (ALLAH ona rahmet etsin) şöyle demiştir.: Ben iki önemli mânâ çıkardım.
Birincisi şöyledir.: Peygamberlerin mu’cizeleri ölmeleri üzerine kaybolmuştur. Bugün bir dinsiz şöyle dese.:
- MuhaMMed'le Musâ'nın doğruluğunu gösterecek hangi delil vardır? Ona şöyle cevab verilir.:
- MuhaMMed için ay ortadan bölünmüş, Musâ için de deniz yarılmıştır. O dinsiz de.:
- Bu, imkansızdır, der.
ALLAHu zü’L- CELÂL, bu Kur’ÂN ı vefâtından sonra doğruluğuna ait delilin açık ve zâhir olması için yapmıştır. Onu, diğer peygamberlerin de doğru olduğuna dair bir delil yapmıştır. Çünkü, Kur’ÂN onları tasdik etmekte ve onların durumunu haber vermektedir.
İkincisi de şöyledir.: Kur’ÂN Ehl-i Kitab'a, MuhaMMed'in özelliklerinin, yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı olduklarını haber vermiştir.
Hatıb'ın mü’min olduğu, Hz. Aişe'nin de suçsuz, temiz olduğuna şehâdet etmiştir. Bunlar, gaybî şehâdetlerdir.
Eğer onun özellikleri Tevrat ve incil'de olmasaydı, onları (Ehl-i kitab'ı) ona iman etmekten alakoyardı. Hatıb'la Aişe içlerinden kendileri için yapılan şehâdedin aksini bilselerdi, iman etmekten kaçınırlardı. [14]

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem'in ŞAKk-ı KAMER (Ayın İkiye Bölünmesi) MU’CİZESİsi.:

(373-) İbn Abbas şunu anlattı.:
Müşrikler toplanıp Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem yanına geldiler ve.: -Sen doğruysan (gerçekten peygambersen), bizim için ayı ikiye ayır, dediler. Rasûlullah da sallallahu aleyhi vesellem onlara.:
- “Bunu yaparsam, inanır mısınız?” dedi. Onlar.:
- “Evet iman ederiz” dediler.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem onların söylediği şeyi kendisine vermesini RABBinden diledi.
Ay (dolunay) ikiye bölündü. Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle sesleniyordu.:
- “Ey falanca! Ey falanca! şâhid olun.” [15]
Bu olay, hicretten önce Mekke'de meydana gelmişti,

(374-) Mücahid şöyle demiştir.:
Ay (dolunay) bölündü. Bir parçası dağın tepesinde oldu, bir parçası da dağın gerisine gitti.

(375-) İbn Zeyd şöyle demiştir.: Ay ikiye ayrıldığında yarısı Kuaykıan dağı üzerinde, diğer yarısı da Ebu Kubeys dağı üzerinde görünüyordu.

(376-) İbn Mes'ud da şöyle demiştir.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem zamanında ay ikiye ayrıldı. Öyle ki onu gördüler. Rasûlullah da sallallahu aleyhi vesellem.:
- “Şâhid olun” dedi. Başka bir lafızda şöyledir.:
“Ay ikiye bölündü. Bir parçası dağın üzerinde oldu, Öbür parçasını da dağ örttü.”
Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
- “Şâhid olun” dedi. [16]

(377-) Enes İbn Mâlik anlattı.:
Mekke halkı, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem'den bir mu’cize göstermesini istedi. Rasûlullah onlara ayı ikiye bölünmüş olarak gösterdi. Onlar Hıra'yı o iki parçanın arasında gördüler. [17]
Buharî, İbn Abbas'tan şunu rivâyet etmiştir.: Peygamber zamanında ay ikiye bölündü. [18]

(378-) Abdullah şöyle demiştir.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem zamanında ay ikiye bölündü. Bazıları.:
-“Bu Ebu Kebşe'nin oğlunun onlara yaptığı bir büyüdür, yanınıza gelecek olan kimselere sorun bakalım. Eğer onlar sizin gördüğünüz şeyin tıpkısını gördüklerini söylerlerse, doğru demektir. Yoksa o, bir büyüdür.” dediler. Yolcular geldiler ve onlara sordular.:
-“Evet, biz ayı ikiye yarılmış olarak gördük.” dediler. [19]


(379-) İbn Ömer.: “Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı” âyeti hakkında şunu söylemiştir.: “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem zamanında ay ikiye yarılmıştır.” [20]

RESÛLULLAH sallALLAHu aleyhi vesellem'in YEMEĞİ ÇOĞALTMA KONUSUNDAKİ MU’CİZELERİNİN AÇIKLANMASI.:

(380-) Câbir İbn Abdillah anlattı.:
“Hendek kazarken Rasûlullah'la sallallahu aleyhi vesellem birlikte çalıştık. Benim besili bir oğlağım vardı. Kendi kendime.: “onu Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem için pişirip hazırlasak.” dedim.
Hanımıma emrettim. Bizim için biraz arpa öğüttü ve ondan bize ekmek yaptı. O oğlağı da kestim. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem için onu kızarttık. Akşam olup Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem hendekten ayrılmak isteyince -gündüz orada beraber çalışıyor, akşam olunca da âilelerimizin yanına dönüyorduk.:
- “Yâ Rasûlullah! Ben, oğlağımızı senin için kızarttım. Onunla birlikte biraz da arpa ekmeği pişirdik.” ALLAH'ın Rasûlu'nün benimle birlikte evime gitmesini arzu ediyorum. Ancak Rasûlullah’ın tek başına benimle birlikte gitmesini istiyorum.” dedim.
- “Tamam” dedi. Daha sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAH'ın Rasûlu'yle birlikte Câbir'in evine gidin!.” diye bağırdı. Bunun üzerine ben.:
- “İnna lillahi ve inna ileyhi râci'ûn” (yani rezil olacağım!) dedim. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem ve onunla birlikte sahabiler geldiler. Hazırladıklarımızı Rasûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem getirdik. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bereket duâsı yapıp besmele çekti ve yedi. Gruplar halinde de sahabiler gelip ondan yediler. Her bir grup doyup kalkınca, başka bir grup geldi. Böylece Hendek'te çalışanlar o yemekten yiyerek doydular.. [21]


(381-) Câbir İbn Abdullah anlattı.:
“(Babam) Abdullah İbn Amr İbn Haram , borçlu olarak vefât etti veya şehid oldu.
Alacaklıların alacaklarından vezgeçmeleri için Rasûlullah'dan sallallahu aleyhi vesellem yardım etmesini istedim. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem onlardan bunu istedi ama alacaklılar kabul etmediler.
Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bana.:
- “Haydi (bahçene git). Hurmanı toplayıp tasnif et.: Acve (denilen kaliteliyi) bir boy, Azk'ı (İbn) Zeyd (denileni) de bir boy yap. Sonra bana haber gönder!.” dedi.
Ben Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in emrini yerine getirdim. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem geldi. Hurma harmanının başına (veya ortasına) oturdu. Sonra.:
- “Haydi şu bekleyenlerin istediklerini ölç!.” dedi. Ben de ölçüp alacaklıların haklarını tamamen verdim.
Geri kalan hurmanın aslından sanki hiçbir şey eksilmemişti. [22]


(382-) Abdurrahmân İbn Ebi Amre, babasından şunu rivâyet etmiştir.:
“Bir gazada Rasûlullah'la sallallahu aleyhi vesellem birlikteydik. Ashab acıkınca Rasûlullah'dan sallallahu aleyhi vesellem yük develerinin bazılarını kesmek için izin istediler. Onlar.:
-“ALLAH, bize bunu tebliğ ediyor,” dediler.
Ömer İbnu'l-Hattab Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem onlara yük develerini kesme konusunda izin vermeye niyetlendiğini görünce.:
-“Yâ Rasûlullah! Yarın biz düşmanla aç ve yaya olarak karşılaştığımızda ne yaparız?! Yâ Rasûlullah! Eğer uygun görürsen orduda bulunanların azıklarından ne kaldıysa getirmelerini söylesek ve getirdiklerini toplasak, sonra sen, bereketlendirmesi için ALLAH'a duâ etsen. Böylece ALLAHu zü’L- CELÂL, senin yaptığın duâ sebebiyle bizi gayemize ulaştıracaktır, (veya şöyle demiştir.: Senin duânla bize bereket verecektir)” dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem onların azıklarının kalanlarını getirtti. Topluluk, yiyeceklerin kırıntılarını ve bundan fazla olan şeyleri getirmeğe başladılar. En fazla getiren bir sa' hurma getirmişti.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem onları toplayıp bir süre duâ etti. Sonra askerlerin kaplarını getirmelerini istedi. Onlara kaplarını doldurmalarını emretti. Orduda doldurulmayan hiçbir kap kalmadı. Toplanan yiyecek de aynen kaldı.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem dişleri görülecek şekilde güldükten sonra.:
“Ben, ALLAH'tan başka ilâh olmadığına ve benim ALLAH'ın Rasûlü olduğuma şehâdet ediyorum. Eğer bir kul iki şehâdete inanarak ALLAH'a kavuşursa, kıyamet günü mutlaka ateş ondan engellenir” dedi. [23]


(383-) Ömer İbnu'l-Hattab anlatmıştır.
“Tebuk savaşında Resuhıllah'la birlikte çıktık. Şöyle dedim;
- “ALLAH'ın Resûlü! Rumlar (Bizanslılar) bize karşı çıktılar. Ancak onların karnı tok, bizim de karnımız aç. Onun için Ensar, su için kullandıkları hayvanlarını kesmek istediler.
Rasûlullah'ın tellalı askerlerin arasında.:
- “Kimin yanında fazla yiyecek varsa, bize getirsin” diye seslendi. Onların getirdiklerinin tamamını tahmin ettik. Yirmiyedi sa' olduğunu gördüler.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem getirdikleri fazla yiyeceklerin yanına oturdu ve onun hakkında duâ etti. Sonra.:
- “Ey cemâat! Alın ama yağmalamayın!.” dedi.
Askerler onu, çanta ve torbaların içine koydular. Hatta birisi gömleğini yırtıp (torba gibi yaparak) içine doldurmağa başladı. Böylece hepsi doydular. O, hâlâ tahmin ettikleri kadardı. [24]


(384-) Ebu İyas anlattı.:
“Bir gazaya Rasûlullah'la sallallahu aleyhi vesellem birlikte çıktık. Biz kıtlığa uğramıştık. Hatta bindiğimiz develerin bir kısmını kesmeyi düşündük. Bunun üzerine Rasülullah sallallahu aleyhi vesellem yiyecek kaplarımızı toplamamızı emretti. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in emrini yerine getirdik. Yere bir yaygı serdi. Cemâatin yiyecekleri yaygının üzerinde toplandı. Toplananın ne kadar olduğunu tahmin etmek için uzandım. Tamamının keçi ağılı kadar olduğunu tahmin ettim. Halbuki biz yüzondört kişi kadardık.
Hepimiz doyuncaya kadar yedik. Sonra azık çantalarımızı doldurduk.


(385-) Enes İbn Mâlik anlatmıştır.: Ebu Talha, Ümmü Süleym'e.:
- “Ben, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in sesinin biraz zayıf çıktığını farkettim. Onun aç olduğunu biliyorum. Sende (yiyecek) birşey var mı?” diye sordum. Ümmü Suleym.:
-“Evet, var.” dedi.
Ümmü Suleym birkaç parça arpa ekmeği çıkardı. Sonra kendisine ait baş örtüsünün bir kısmına ekmeği sardı. Onu elbisemin altına sakladı. Bir kısmıyla da beni sardı. Daha sonra beni Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e gönderdi.
Ben ekmeği götürdüm. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’i mescidde cemâatle birlikte otururken buldum, gidip tepelerine dikildim. Rasülullah sallallahu aleyhi vesellem.:
- “Seni Ebu Talha mı gönderdi?” dedi.
- Evet. dedim.
- “Yemek için mi?” dedi.
- Evet.” dedim. Rasülullah sallallahu aleyhi vesellem yanındakilere.:
- “Haydi kalkın” dedi.
Rasülullah sallallahu aleyhi vesellem yola çıktı. Ben de onların önünde yürüdüm. Ebu Talha'ya gelip durumu haber verdim. Ebu Talha.:
-“Ümmü Suleym! Rasülullah sallallahu aleyhi vesellem cemâatle birlikte geldi. Halbuki bizim onları doyuracak kadar yiyeceğimiz yoktur.” dedi. Ümmü Suleym.:
-“ALLAH ve Rasûlü daha iyi bilir.” dedi.
Ebu Talha gidip Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’le görüştü. Ebu Talha, Rasûlullah'la birlikte gelip içeri girdiler. Rasülullah sallallahu aleyhi vesellem.:
- “Ümmü Suleym! Neyin varsa getir” dedi.
Ümmü Suleym o ekmeği getirdi. Rasülullah sallallahu aleyhi vesellem ekmeğin ufalanmasını emretti ve ekmek ufalandı. Ümmü Suleym tulumundan yağ sıkıp ekmeği katıklanmış hale getirdi. Sonra Rasülullah sallallahu aleyhi vesellem bu ekmek hakkında, ALLAH ne dilediyse onu söyledi. Daha sonra da.:
- “On kişiye izin ver!” dedi.
Ebu Talha da onlara izin verdi. Doyuncaya kadar yediler sonra çıktılar. Başka bir grup yedi, onlar da doydular. Bu cemâat seksen kişiydi. [25]


(386-) Enes İbn Mâlik anlattı.:
“Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem evlenerek âilesinin yanına girdi.
Annem Ümmü Suleym hays (çekirdeksiz hurma, sade yağ, keş ve undan yapılan bir yemek) yaparak onu bir kaba koydu ve.:
-“Enes! Bunu, Rasûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem götür ve şöyle de.: “Bunu sana annem gönderdi. Sana selâm ediyor ve bu, sana bizden azdır ya.” diyor.
Ben yemeği Rasûlullah'a götürdüm ve.:
- “Annem sana selâm ediyor ve sana.: Bu, sana bizden azdır ya.” diyor, dedim. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
- “Bırak onu” dedi. Sonra.: “Git, falan falanı veya rastladığın kimseleri çağır” diyerek, bazı kimselerin adlarım saydı.
Ben de adlarını saydığı kimselerle rastladıklarımı çağırdım. (Râvi Ebu Usman, Enes'e.: -“Kaç kişilerdi?” diye sordu. Enes.: -“Üçyüz kadardı.” diye cevab vermişti.) Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
- “Enes! Kabı getir!” dedi. Dâvetliler içeriye girdiler. Hatta sofa ve oda doldu. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Herkes, onar onar halka olsun ve önüne konan yemekten yesin!” dedi.
Herkes doyuncaya kadar yedi. Bir grup çıkınca, diğer bir grup girdi. Böylece herkes yemek yedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
- “Enes sofrayı kaldır!” dedi. Kaldırdım ama kaptaki yemek sofraya koyarken mi daha çoktu, yoksa kaldırırken mi bilemiyorum?” [26]


(387-) Abdurrahmân İbn Ebi Bekr anlattı.:
“Yüzotuz kişi, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yanındaydık. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
- “Sizden birinizin yanında yiyecek var mı?” dedi. Bir adamda bir sa'lık veya o civârda bir un olduğunu gördük. Bunun üzerine hemen hamur yoğuruldu.
Daha sonra saçları dağınık, uzun boylu müşrik bir adam güttüğü bir davar sürüsüyle geldi. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem;
- “Satılık mı? Hediyye mi (veya hibe mi?)” diye sordu. Adam.:
- “Satılık.” dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem ondan bir koyun satın aldı. Koyun yüzülüp hazırlandı. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ciğerinin kızartılmasını emretti.
ALLAH'a yemin ederim! Yüzotuz kişiden hiçbiri yoktur ki, Rasûlullah ona, o koyunun ciğerinden bir parça vermemiş olsun. Orada varsa kendisine verdi. Yoksa onun için sakladı.
Ondan iki kap dolduruldu. Biz hepimiz yedik ve doyduk. Kaplarda yemek arttı. Onu bir deveye yükledik. Yahut dediği gibidir. [27]


(388-) Hz. Ali (kerremallahu vechehu) şöyle anlattı.:
“Rasûlullah'la sallallahu aleyhi vesellem birlikte çıktık. O, Abdulmuttalib oğullarını çağırdı. Daha sonra bir su bardağı getirtti. Hepsi kanıncaya kadar ondan içti. İçilen şey sanki içmek için hiç dokunmamış gibi kaldı. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
- “Ey Abdulmuttalib oğulları! Ben Özel olarak size genel olarak bütün insanlara gönderildim. Benden bu mu’cizeyi gördünüz. Şimdi hanginiz kardeşim ve arkadaşım olmak üzere bana beyat edecek?” dedi.
Kimse kalkıp ona cevab vermedi. Ben kalkıp onun yanına gittim. Oradakilerin en küçüğüydüm. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
- “Sen otur” dedi. Bunu üç defâ tekrar etti. Ben de her defâsında kalkıp onun yanına gidiyordum. O da.:
- “Otur” diyordu. Hatta üçüncü defâda eliyle elime vurdu. [28]


(389-) Semura İbn Cundub anlatmıştır.:
“Peygamber sallallahu aleyhi vesellem yanında otururken içi tirit dolu bir tabak getirildi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem ve oradakiler ondan yediler. Öğleye yakın bir zamana kadar devamlı onu elden ele dolaştırdılar ve herkes gelip ondan yedi. Bir adam Rasûlullah'a.:
-“Ona yemek mi ilâve ediliyordu?” dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
- “Yerden birşey yoktu, ama gökten dolduruluyor muydu, onu bilmem?” dedi. [29]


(390-) Ebu Eyyub el-Ensarî anlattı.:
“Rasûlullah'la sallallahu aleyhi vesellem Ebu Bekr'e yetecek kadar bir yemek hazırladım. Yemeği onlara getirdim. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
- “Git, bana Ensar'ın eşrafından otuz kişiyi çağır” dedi.
Fazla yemeğim olmadığı için bu bana zor geldi. Sanki yerimden kalkamaz hale geldim. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
- “Git bana, Ensar'ın eşrafından otuz kişi çağır” dedi.
Onları çağırdım ve geldiler. Doyuncaya kadar o yemekten yediler. Sonra onun ALLAH'ın Rasûlü olduğuna şehâdet ettiler, gitmeden önce de ona beyat ettiler. Daha sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
- “Git, bana Ensar'dan doksan kişi çağır” dedi.
Otuz kişiden korkarken başıma altmış ve doksan kişi çıkmıştı. Onları da çağırdım. Doyuncaya kadar onlar da yediler. Sonra onun Rasûlullah olduğuna şehâdet ettiler ve gitmeden önce ona beyat ettiler. Benim o yemeğimden yüzseksen kişi yedi. Hepsi de Ensar'dandı.. [30]


(391-) Ebu Hureyre şunu anlattı.
“Rasûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem bir mîsâfir geldi. Ona yedirecek birşey aradı. Hiç bir şey bulamadı. Sonra bir lokma buldu. Onu birkaç parçaya ayırdı ve ona getirdi.
- “Besmele çek ve ye!” dedi. Adam yedi ve lokma arttı. Peygamber'e.:
-“Sen salih bir adamsın” dedi. [31]


Resim

NOTLar.:

[1] Abdurrahmân İbnü’l-Cevzî, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 233.
[2] Fussilet Sûresinin başından 13. âyetine kadar.
[3] Bakara Sûresi, 23.
[4] Bakara Sûresi, 24.
[5] Turkçeye çevrildiğinde imkansız cümleler çıkan ve daha çok Arapçası örnek verilmek istenen bu cümleleri tercüme etmedik. (Mütercimin notu).
[6] Bakara Sûresi, 94, 95
[7] Bakara Sûresi 23-21
[b][8]
Âl-i İmrân Sûresi, 12
[9] Fetih Sûresi, 27.
[10] Mesed Sûresi.
[11] Hicr Sûresi, 9
[12] Kadı lyad, eş-Şifâ, 1/179 Başka bir lafızla: İmam Ahmed, Müsned, 2/451
[13] İbrahîm Sûresi, 52
[14] Abdurrahmân İbnü’l-Cevzî, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 234-240.
[15] Ebu Nuaym, Delâilu'n-Nübüvve, 1/95; İbn Kesir, el-Bidâye ve'n-Nihâye, 3/120; Tefsiru İbn Kesir, 3/309; Tefsiru't-Taberi, 7/210;Tefsiru1-Kurtubî, 17/127; İbnu’l-Cevzî, Zadu'l-Mesir, 8/87; Suyutî, Durru'l-Mensur, 6/133
[16] Buharî, Sahih, kitabu't-tefsir, babu ve'nşakka'l-kamer, hadis no: 4864; kita-bu'l-menakîb, babu sualı'l-müşrikin en yuriyehum âyete..., hadis no: 3626; kitabu menaki-bi'l-ensar, babu İnşikaki'l-kamer, hadis no: 3869
[17] Buharî, Sahih, kitabu'l-menakib, babu suali'l-müşrikin en yuriyehumu'n-nebiyye (sallallahu aleyhi vesellem) âyeten, hadis no: 3627, kitabu menakibi'l-ensar, babu inşikaki'l-kamer, hadis no: 3868; Müslim, Sahih, kitabu'l-munâfikin, babu inşikaki'l-kamer, hadis no: 43, 47, 48; İmam Ahmed, Müsned, 1/377, 413, 447, 3/275, 278, 4/82; Beyhakî, Delâilu'n-Nübüvve, 2/262.
[18] Buharî, Sahih, kitabu't-tefsir, babu ve'nşakka'l-kamer, hadis no: 4866; Müslim, Sahih, kitabu'l-munâfikin, babu İnşikaku'l-kamer, hadis no: 48; Beyhakî, Delâilu'n-Nübüvve, 2/267
[19] Ebu Nuaym, Delâilu'n-Nübüvve, S. 234; Beyhakî, Delâilu'n-Nübüvve, 2/266; İbn Kesir, el-Bidâye ve'n-Nihâye, 3/121.
[20] Müslim, Sahih, Şu'be'den çeşitli lafızlarla, 4/2159; Beyhakî, Delâilu'n-Nübüvve, 2/267. Ayın ikiye bölünınesi hakkında bkz: Taberanî, Mucemu'l-Kebir 10/94; Müsnedu'l-Humeydî, 85; İbn Hacer, el-Kafi'ş-Şafi, s. 161; İthafu's-Sadeti'l-Muttekîn, 7/166; Suyutî, Dur-ru'l-Mensur, 6/133 Tefsiru İbn Kesir, 7/449, Sünenü't-Tirmizî, 2182, 3287, 3288; Tebrizi, Mişkatu'l-Mesabih, 5855, Beyhakî, Delâilun-Nübüvve, 2/262-268, babu suali'l-müşrikin Rasulullah (aleyhisselâm) bi-mekkete en yuriyehum âyeten fe-erahum inşikaka'l-kamer. Abdurrahmân İbnü’l-Cevzî, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 240-241.
[21] Müslim, Sahih, kitabu'l-eşribe, U1, Buharî, Sahih, 1/336; İmam Ahmed, Müsned, 3/377
[22] Buharî, Sahih, 3/88; Nesaî, Sünen, kitabu'l-vasaya, 4; İmam Ahmed, Müsned, 3/313; Ibn Ebi Şeybe, Musannef, 11/469.
[23] Buharî, Sahih, 3/180; İmam Ahmed, Müsned, 3/2, 418; Hâkim, Müstedrek, 2/ 618; İbnu'l-Mubarek, Zuhd, 321; Tanhu ibn Asakir, 4/147; Ibnu's-Sünnî, Amelu'l-yevmi ve'l-leyle, 548; Beyhakî, Delâilu'n-Nübüvve, 5/226, 230; 4/120; Ebu Nuaym, Delaılu'n-Nübüvve, 149; Ebu Avâne, Müsned, 1/9
[24] Müslim, Sahih, kitabu'n-nikah, 88; İmam Ahmed, Müsned, 3/195; Beyhakî, Sünenu'l-Kübrâ, 9/56; 7/259; İbn Sa'd, Tabakatu'l-Kübrâ, 8/88; Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, 8/304; İbn Hacer, Metalibu'l-Alîye, 4375
[25] Buharî, Sahih, 4/235; 7/89; 8/174, Müslim, Sahih, kftabu'l-eşrıbe, 142, Beyhakî, Delâilu'n-Nübüvve, 6/89; Bağavî, Şerhu's-Sunne, 8/30; Tirmizî, Sünen, 5/595, 596; Zebîdî, Ithafu's-Sadeti'l-Muttekîn, 7/169; Ibn Hacer, Fethu'l-Bari, 7/273, 11/570
[26] Müslim, Sahih, kitabu'n-nikah, 94; Tirmizî, Sünen, 3218
[27] Buharî, Sahih, 3/14, 7/90; Müslim, Sahih, kitabu'l-eşribe, 175; imam Ahmed, Müsned, 1/197, 198; Beyhakî, Sünenu'l-Kübrâ, 9/215; Delâilu'n-Nübüvve, 6/95; Ibn Hacer, Fethu'l-Bari, 5/230; 9/527; Ibn Kesir, el-Bidâye ve'n-Nihâye, 6/130
[28] İmam Ahmed, Müsned, 1/159; Suyutî, Hasaisu'l-Kübrâ, 34; el-Hindî, Kenzu'l-Ummal, 36520
[29] Beyhakî, Delâilu'n-Nübüvve, 6/93 (Semura İbn Cundeb'ten farklı lafızla). Bu, sahih bir İsnaddır. imam Ahmed, Müsned, 5/12,18
[30] Beyhakî, Delaİlu'n-Nübüvve, 6/94; İbn Kesir, el-Bidâye ve'n-Nihâye, 6/111. Ibn Kosir: Metin ve isnad yönünden garibtir, demiştir.
[31] Abdurrahmân İbnü’l-Cevzî, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 241-247.


M.M.M. MuhaBBetLerimLe...

Resim GÜL
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: ASHÂBının DİLinden RESÛLULLAH sav.

Mesaj gönderen Gul »

Resim

RESÛLULLAH sallALLAHu aleyhi vesellem'in YAĞI ÇOĞALTMA KONUSUNDAKİ MU’CİZESİ.:

392-) Enes İbn Mâlik'in annesi şunu anlattı.:
Benim bir koyunum vardı. Bir tulum dolduracak kadar onun yağından biriktirdim.
-Zubeybe! Ekmeğine katık yapması için bu tulumu Rasûlullah'a götür, dedim. Zubeybe tulumu Rasûlullah'a götürüp.:
-Yâ Rasûlullah! Ekmeğine katık yapman için Ümmü Suleym bu yağ tulumunu sana gönderdi, dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
-“Yağ tulumunu alıp boşaltın ve Ümmü Suleym'e geri gönderin.” dedi.
Zubeybe, Ümmü Suleym evde yokken yağ tulumunu getirip duvardaki bir çiviye astı. Ümmü Suleym dönünce, tulumun yağ dolu ve ondan damla damla yağ aktığını gördü.
-Zubeybe! Sana, tulumu Rasûlullah'a götürmeni söylemedim mi? dedi. Zubeybe.:
-Onu götürdüm. Bana inanınıyorsan, Rasûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem sor, dedi. Ümmü Suleym gidip.:
-Yâ Rasûlullah! Ekmeğine katık yapman için sana bir yağ tulumu göndermiştim, dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
- “Geldi” dedi. Ümmü Suleym.:
-Seni hidâyet ve Hak dinle gönderen ALLAH'a yemin ederim! O tulumu yağ dolu ve ondan damla damla yağ akar halde buldum!” dedi. Rasûlullah da sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu.:
- “Senin, peygamberini doyurduğun gibi, ALLAH'ın da seni doyurmasına mı şaşıyorsun? Git, onu ye ve yedir.”
Yanından ayrıldım. Ondan bize ait bir tuluma boşalttım. Bir veya iki ay ekmeğimize katık yapacak kadarım bıraktım. [32]

393-) Câbir şunu anlattı.:
Ümmü Mâlik el-Fihriyye, kendisine ait bir tulumunda, Rasûlullah'a bir miktar yağ hediye etmişti. Çocukları gelip katık istedikleri zaman başka birşey bulamadıkları için, gidip Rasûlullah'a hediye ettikleri o tulumun yağından yerlerdi. Çünkü onda daima yağ bulunurdu. Ümmü Suleym onu sıkmcaya kadar evinin katığı hiç eksilmemişti. Sıkıp bitirdikten sonra Peygamber'e geldi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
- “Onu (tulumu) sıktın mı?” dedi. Ümmü Suleym.:
- Evet, dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
- “Eğer olduğu gibi bırakıp sıkmasaydın, o yağ bitmezdi” buyurdu. [33]


RESÛLULLAH sallALLAHu aleyhi vesellem'in HURMAYI ÇOĞALTMA KONUSUNDAKİ MU’CİZESİ.:
394-) Ebu Hureyre anlattı.:
Bir gün Rasûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem birkaç hurma getirdim ve.:
- Onlara bereket vermesi için, benim namıma ALLAH'a duâ et, dedim.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem hurmaları önüne dizip duâ ettikten sonra bana.:
- “Bunları torbana koy ve torbanın içine elini sok, ancak torbayı silkeleme” dedi.
O hurmadan ALLAH yolunda şu kadar şu kadar vesk taşıdım. Ondan hem yiyor hem de yediriyordum. Torba belimden ayrılmıyordu. Osman şehid edilince, kemerim koptu ve yere düştü. [34]

395-) Ebu Hureyre anlatmıştır.:
Ben üç tane musibete uğradım. Birincisi.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in ö-lümüdür. Çünkü ben onun basit bir arkadaşı ve hizmet çişiydim. İkincisi Osman'ın öldürülmesidir. Üçüncüsü ise.: Torbadır.
Dinleyenler.:
-Torba da ne oluyor? dediler. Ebu Hureyre.:
-Rasûlullahla birlikteydik. Cemâatin karnı acıktı. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bana.:
-”Ebu Hureyre! Birşeyler var mı? diye sordu. Ben.:
-Evet, bir torbada biraz hurma var, dedim. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
- “Bana, onu getir” dedi.
Onu hemen getirdim. Elini soktu. Bir avuç çıkarıp onu yaydı. Daha sonra.:
- “Bana on kişi çağır” dedi.
Ona on kişi çağırıp getirdim. Onlar da doyuncaya kadar yediler. Bütün orduya yedirip doyuruncaya kadar devamlı böyle yaptı. Sonra bana.:
- “Getirdiğini al. Elini içine sok. Onunla yetin. Onu ters çevirme” dedi.
Getirdiğimden daha fazlasını elde ettim.
Rasûlullah, Ebu Bekr, Ömer ve Osman'ın sağlığında yedim ve ye-dirdim. Osman ölünce evim yağmalandı ve torba gitti. [35]

396-) Ebu Hureyre anlattı.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir gazadaydı. Yiyecek sıkıntısı çekmeğe başladılar. Bunun üzerine Rasûlullah.:
- “Ebu Hureyre! Yanında yiyecek birşey var mı? dedi. Ben.: -Evet, torbamda, biraz hurma var, dedim. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
- “Onu getir” dedi.
Bir sergi üzerinde onu getirdim ve onu yaydım. Elini soktu ve hurmayı avuçladı. Bir de ne göreyim o, yirmibir hurma oldu. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
- “Bismillah=ALLAH’ın adıyla” dedi ve her hurmayı koymağa ve ona besmele çekmeğe başladı. Hurmaları bitirinceye kadar hepsjne bismillah dedi. Ve onları topladı. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
- “Falancayı ve arkadaşlarını çağır” dedi. Ben falancayı ve arkadaşlarım çağırdım. Hepsi yeyip doydular ve gittiler. Daha sonra.:
- “Falancayı ve arkadaşlarını çağır” dedi. Onlar da doyuncaya kadar yeyip gittiler. Hurma artmıştı. Bana.:
- “Otur” dedi. Oturdum.:
- “Ye” dedi. Ben de yedim, O da yedi. Hurma yine arttı. Onu torbaya koyup.:
- “Ebu Hureyreİ Eğer birşey istersen, elini ona sok. Onu tersine çevirme, yoksa aleyhine olur” dedi.
Hurma istediğimde hemen elimi sokar, alırdım. Ondan ALLAH yolunda elli vesek hazırladım. O, devemin arkasında asılıydı. Osman zamanında düşüp gitti. [36]

397-) En-Nu’man İbn Beşir'in kızkardeşi ve Beşir İbn Sa'd'ın kızı
şunu anlattı.:
Annem Amra Bint Ravaha, bana, elbisemin arasında hurma vererek babama ve dayıma gönderdi. Giderken.:
-Kızım! Babanla dayın Abdulah İbn Ravaha'ya yiyeceklerini götür, dedi.
Bunlarla birlikte yola çıktım. Babamla dayımı ararken Rasûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem rastladım. Rasûlullah.:
- “Kızım! gel. Şu yanında olan nedir?” diye sordu. Ben de.:
- Yâ Rasûlullah! Bu, annemin, babam Beşir İbn Sa'd'la dayım Abdullah İbn Ravaha'ya yemeleri için gönderdiği hurmadır, dedim. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
-”Onu ver” dedi.
Hurmaları, Rasûlullah’ın avuçlarının içine döktüm. Avuçlarım doldurmadı. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir örtü getirilmesini emretti. Onu yaydı. Hurmaları onun üzerine yaydı. Sonra birisine.:
- “Hendek kazanlara bağır.: Yemeğe gelin” dedi.
Hendek kazmak için çalişânlar toplandı. Ondan yemeye başladılar. Hurma fazlalaşıyordu. Nihâyet hendek kazmak için çalişânlar doydular. Hurmalar, serilen örtünün uçlarından yere dökülüyordu. [37]


RESÛLULLAH sallALLAHu aleyhi vesellem'in SUYU ÇOĞALTMA MU’CİZESİ.:

398-) İmran İbn Husayn şunu anlattı.:
Bir yolculuk esnasında Rasûlullah'la sallallahu aleyhi vesellem birlikteydik. Gece yürüdük. Sabaha doğru öyle bir uyuduk ki, bir yolcu için bundan daha tatlısı olamaz. Öyle bir dalmışız ki, bizi güneşin sıcağından başka u-yandıran olmadı. İlk uyanan falanca, sonra falanca oldu. (Râvi Ebu Recâ onların adını sayıyordu. Avf ise onları unuttu). Ömer İbnu'l-Hattab ise uyananların dördüncüsüydü.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem uyuduğu zaman, kendiliğinden uyanınadıkça uyandırılmazdı. Çünkü biz, uyku esnasında kendisine ne olacağını bilemezdik.
Ömer -ki sert bir zâttı- uyanıp topluluğun başına geleni görünce) yüksek sesle tekbir getirdi. Nihâyet onun sesinden Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem uyandı.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem uyanınca, sahabe başlarına geleni ona şikâyet ettiler. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
- “Zararı yok, buradan gidin” dedi.
Oradan ayrıldılar. Uzak olmayan bir yere gidip orada konakladı. Abdest suyu getirtti. Abdest aldı. Namaz için ezân okundu. Cemâate namazı kıldırdı. Namazı bitirince baktı ki, biri kenâra çekilmiş cemâatle birlikte namazını kılmamış. Bunun üzerine.:
- “Ey falanca! Cemâatle birlikte namaz kılmana ne engel oldu?” dedi. Adam.:
-Yâ Rasûlullah! Cünüb oldum. Suyum da yok, dedi. Rasûlullah
sallallahu aleyhi vesellem.: '
- “Toprağa bak, o sana yeter” dedi.
Daha sonra Rasûlullah yola çıktı. İnsanlar bu defâ da susuzluktan şikâyet ettiler. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem mola verip falancayı çağırdı. (Ebu Recâ onun adını veriyordu. Avf ise onu unuttu.) Ali'yi de çağırdı ve.:
- “Haydi gidin, bize su arayın” dedi.
O ikisi gittiler. Devesi üstünde iki kırba (su kabı) arasına oturmuş bir kAdına rastladılar. Kadına.:
- Su nerede? diye sordular. Kadın.:
- Dün bu saatte suyun basındaydım. Adamlarımız (hâlâ orada) duruyorlar, dedi.
- Öyleyse yürü, dediler. Kadın.:
- Nereye? dedi.
- Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem yanına aediler. Kadın.:
- Şu kendisine sabii (dinden çıkan) denilen adamın yanına mı? dedi.
- İşte, kastettiğin zâtın yanına yürü! dediler.
Kadını, Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem yanına getirdiler. Ona olanları anlattılar. Kadını devesinden indirdiler. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir kap istedi. Her iki kırbanın ağızlarından oraya biraz su boşaltıp ağızlarını bağladı. Öteki taraflardaki ağızlarını açtı. Halka şöyle seslenildi.: Gelin hayvanlarınızı sulayın, kendiniz için de su alın.
Dileyen hayvanı için, dileyen de kendisi için su aldı. En sonunda Peygamber sallallahu aleyhi vesellem'cünüb olan birisine bir kap su verip.:
- “Git, üstüne dök” buyurdu.
Kadın, ayakta, suyunu nasıl kullandıklarına bakıyordu.
ALLAH'a yemin ederim! Artık su almaktan vazgeçildi ama hâlâ kırbalar bize işe başlamadan önceki zamandan daha dolu görünüyordu. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem.:
- “Onun için birşeyler toplayın” dedi.
Onun için kaliteli hurma, un ve kavut gibi birçok yiyecek toplayıp bir torbaya doldurdular ve onu devesine yüklediler. Torbayı da önüne koydular. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem ona.:
- “VALLAHi, senin suyundan hiç eksiltmediğimizî biliyorsun. Fakat bize su veren Azîz ve Celîl olan ALLAH'tır” dedi.
Kadın kendi kabilesinin yanına gecikmiş olarak gitti. Onlar.: -Ey falan kadın! Seni alakoyan nedir? dediler. Kadın.:
-Hayret! Bana iki kişi rastladı. Beni, sabii denilen o adamın yanına götürdüler. O, benim suyumla şöyle şöyle etti. VALLAHi o, -şehâdet ve orta parmaklarını göğe kaldırarak ve gökle yeri kasdederek- ya sununla bunun arasındAkîlerin en iyi büyü yapanıdır, ya da gerçekten Rasûlullah'tır, dedi.
Müslümanlar, o kadının bulunduğu yerin etrafındaki müşriklere baskın yaptıkları zamanlarda o kadının mensup olduğu topluluğa dokunmazlardı. O kadın bir gün kavmine.:
-Benim anladığım kadarıyla bunlar size kasden dokunınuyorlar. Müslüman olmak ister misiniz? dedi.
Onlar kadının görüşünü kabul edip İslam'a girdiler. [38]

399-) El-Berâ anlattı.:
Hudeybiye'ye vardık. O, suyu çekilmiş bir kuyuydu. Biz de bin-dörtyüz kişiydik. O kuyudan bir kova çekildi. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ondan mazmaza yaptı (suyu ağzına alıp çalkaladı). Sonra onun içine püskürttü ve duâ etti. Hepimiz kana kana içtik ve hayvanlara içirdik. [39]

400-) El-Misver İbn Mahreme'yle Mervan İbnu'l Hakem şunu anlattılar.:
Hudeybiye sırasında Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bin küsur ashabıyla çıktı. Zulhuleyfe'deyken Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem kurbanlık hayvanın boynuna kurbanlık nişânı taktı ve üzerine çul örttü. Umre için ihrama girdi. Ashabı dosdoğru yürüterek, Hudeybiye'nin en uzak yeri olan suyu az Semed çukuru yanında konakladı, insanlar ondan azar azar su alıyorlardı. Çok geçmeden onun suyunu tamamen çektiler.
Rasûlullah'a susuz kaldığımızdan şikâyet ettik. Ok çantasından bir ok çekip onu çukurun dibine saplamalarını emretti.
Müslümanlar ordan ayrılıncaya kadar onları suya kandırmak için su fışkırdı durdu. [40]

401-) El-Bera anlattı.:
Bir yürüyüşte Rasûlullah'la birlikteydik. Suyu az bir kuyuya rastladık. Altı kişi kuyuya indi. Altı kişiden birisi de bendim. Bize, kuyunun ağzındaki Rasuhıllah'ın kovası sarkıtıldı. Kovanın yarısını veya üçte birine yakınım kuyunun içine soktuk. Kova Rasûlullah'a kadar çıkarıldı. O, elini kovanın içine batırdı ve ALLAH'ın söylemesini dilediği şeyi söyledi. Kova bize içindeki suyla birlikte geri geldi.
Arkadaşlardan birisinin boğulacağı korkusuyla üstündeki kıyâfetinden birisini çıkardığını gördüm.
Sonra kuyunun suyu bir ırmak olarak aktı. ı

402-) Ziyad İbnu'l Haris es-Sudaİ anlattı.:
Rasûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem gelip müslüman olarak ona beyat ettim. Daha sonra müslüman oldukları için kavmimden bir heyet geldi. Onlar.:
-Yâ Resûlullah! Bizim bir kuyumuz var. Kış gelince suyu artar biz de onun yanında toplanırız. Yaz gelince de suyu azalır. Biz de çevremizdeki suların yanına dağılırız. Bugün artık dağılma imkanımız yok. Etrafımızdaki herkes bize düşmandır. Suyunun fazlalaşması için ALLAH'a duâ et, dediler. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem yedi çakıl taşı getirtti. Onları e-linin içine ayırıp duâ ettikten sonra.:
- “O kuyuya gittiğinizde bunları birer birer atın ve ALLAH'ın adını zikredin (besmele çekin)” dedi.
Bunu yaptıktan sonra kuyunun dibine bakamaz oldular. [41]

403-) Ebu Iyas şunu anlattı.:
Bir adam içinde biraz su bulunan bir matara getirdi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem o suyu bir bardağa boşalttı. Hepimiz abdest aldık. Bindörtyüz kişi onu şarıl şarıl döküyorduk. Daha sonra sekiz kişi geldi. Onlarr
-Abdest suyu var mı? diye sordular. Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem).:
- “Abdest suyu bitti” dedi. [42]

404-) Ebu Katade şunu anlattı.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bize şöyle hitab etti.:
“Siz bugün öğleden sonra ve bu gece yürüyecek ve yarın İnşâe ALLAH suya ulaşacaksınız.”
Bunun üzerine herkes birbirinin yüzüne bile bakmadan yola devam etti. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem ben yanında olduğum halde yoluna devam ederken gece yarısı oldu.-Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem uyukladı. Hayvanının üzerinden yana sarktı. Ben hemen yetişip kendisini uyandırmadan hayvanının üzerinde dimdik oturuncaya kadar doğrulttum.
Sonra yoluna devam etti. Gecenin çoğu gidince hayvanının üzerinde yine yana sarktı. Ben yine kendisini uyandırmadan, hayvanının üzerinde iyice doğruluncaya kadar doğrulttum.
Sonra tekrar yola devam etti. Seher vaktinin sonu gelince, öncekilerden daha fazla olarak yana sarktı, Nerdeyse düşecekti. Ben hemen yanına varıp kendisini doğrulttum. Başını kaldırarak.:
- Kim o? dedi. Ben.:
- Ebu Katade, dedim.
- Benimle birlikte ne zamandan beri yürüyorsun? dedi.
- Bu gece, devamlı senin yanında yürüdüm, dedim.
- “Peygamberini koruduğundan dolayı ALLAH da seni korusun” deyip şunu ilâve etti.: “insanların gözünden kaybolduk mu acaba? Kimseyi görebiliyor musun?” Ben.:
- işte bir binitli, dedim. Sonra.: işte bir daha, dedim. Nihâyet toplanarak yedi kişilik bir kafile olduk. Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem yoldan saparak uyumak için başını koydu. (Sonra) bize.:
- “Namazınızı geciktirmeyin” dedi.
ilk uyanan Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem oldu. Güneş sırtına vurmuştu. Biz telâşla kalktık. Sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
- “Binin dedi. Hemen hayvanlarımıza bindik ve yola koyulduk. Güneş yükselince, Rasûlullah (hayvanından) indi ve benim yanımdaki içinde biraz su bulunan su kabını istedi. Ondan abdest aldı. Kapta biraz su kaldı. Sonra Ebu Katade'ye (bana).:
- “Su kabını bizim için muhafaza et. Az sonra onunla ilgili bir haber çıkacak” dedi.
Sonra Bilâl, namaz için ezân okudu. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem iki rekat namaz kıldı. Daha sonra Sabah namazını kıldırdı. Yani her gün yaptığı gibi yaptı. Hayvanına bindi. Biz onunla birlikte hayvanlarımıza bindik.
Biz, birbirimizle şöyle fısıldaşmağa başladık.
-Acaba namazımızda yaptığımız bu kusurun keffareti ne olacak?
- “Dikkat edin! Sizin için bende bir örnek vardır” dedi. Sonra.: “Dikkat edin! Uyku yüzünden namazı kaçırmada bir kusur yoktur. Kusur, ancak başka namazın vakti gelinceye kadar namazını kılmayan kimsededir. Kim uyuyup kalırsa, uyandığında o namazı kılsın” dedi.
Cemâatin yanına vardık. Onlar şöyle diyorlardı.:
-Yâ Resûlullah! Helâk olduk, susadık. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
- “Size helâk yoktur” dedi. Sonra şunu ilâve etti.: “Bana küçük bardağımı getirin.” Su kabım da istedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem dökmeğe, Ebu Katade de onlara su vermeğe başladı. Cemâat kabın içinde su olduğunu görür görmez üzerine üşüştüler. Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
- “Terbiyeli olun! Hepiniz kana kana su içeceksiniz” buyurdu.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem su dökmeğe, ben de cemâata su vermeğe devam ettik. Sonunda Rasûlullah'la sallallahu aleyhi vesellem ikimizden başka kimse kalmayınca suyu dökerek bana.:
- “iç” dedi. Ben.:
- Rasûlullah içmedikçe ben içemem, dedim. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
- “Bir kavmin sakisi (sucusu) suyu en son içendir” buyurdu.
Bunun üzerine ben içtim. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem da içti. Artık cemâat suya kanmış ve rahat bir şekilde suya geldiler. [43]


RESÛLULLAH sallALLAHu aleyhi vesellem'in PARMAKLARININ ARASINDAN SU FIŞKIRMASI MU’CİZESİ.:

405-) Enes İbn Mâlik anlattı.:
Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Zevra'daydı. [44] İçinde, parmaklarım örtmeyecek kadar su bulunan bir kap getirildi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem ashabinâ abdest almalarım emretti. Avucunu suyun içine koydu. Su parmaklarının arasından ve uçlarından kaynamağa başladı. Böylece orada bulunanlar abdest aldılar. Enes'e sordum.:
-Kaç kişiydiniz? Enes.:
-Üçyüz kişiydik cevabını .erdi. [45]

406-) Abdullah anlattı.:
Biz Rasûlullah'la sallallahu aleyhi vesellem birlikteydik, yanımızda hiç su yoktu. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bize.:
- “Yanında su bulunan birisini arayın” dedi.
Dediğini yaptık. Su getirildi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem onu kabın içine döktü. Sonra avucunu onun içine soktu. Su, parmaklarının arasından çıkmağa başladı. Sonra.:
- “Haydi temiz ve mübârek suya gelin. Suyun artışı ise ALLAH'tandır” buyurdu. O sudan karnımı doldurdum. İnsanlar da su ihtiyaçlarını giderdi.

407) İbn Abbas şöyle anlattı.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem askerler arasında geceyi susuz olarak geçirdi. Sabahleyin birisi ona gelip.:
-Yâ Resûlullah! Askerler arasında hiç su yok, dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
- Senin yanında biraz suvar mı? dedi. Adam.: ;
- Evet var, dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
- “Onu bana getir” dedi.
Adam içinde biraz su bulunan bir kabı O'na getirdi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem parmaklarını kabın ağzına koyup parmaklarını açtı. Parmaklarından pınarlar fışkırdı. Bilâl'e.:
- “Askerlere temiz ve mübârek suya gelmelerini söyle” dedi. [46]

408-) Abdullah anlatmıştır.:
Bir yolculukta Rasûlullah'la birlikteydik. Ashap su bulamadı. Bir su kabı getirildi. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem elini onun içine koydu ve parmaklarını açtı. Böylece Rasûlullah’ın parmaklarının arasından suyun fış-kırdığını gördüm. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
“Haydi temiz suya gelin. Suyun artışı ALLAHu TeÂLÂ'dandır” buyurdu. [47]
El-A’ınes.: Bana Sâlim İbn Ebi'l Ca'd şunu haber verdi.: Câbir İbn Abdillah'a.:
- O gün kaç kişi vardı? diye sordum. O da.:
- Binbeşyüz kişiydik, dedi.

409-) Câbir şunu anlattı.:
Hudeybiye günü insanlar susadılar. Rasûlullah’ın önünde bir su kabı vardı. Ondan abdest aldı. Sonra insanların yanına geldi ve .:
- Neyiniz var? dedi.
- Yâ Rasûlullah! Senin su kabmdakinden başka ne abdest a-lacak ne de içecek suyumuz var, dediler.
Peygamber sallallahu aleyhi vesellem elini su kabına koydu. Pınar gibi parmaklarının arasından su fışkırmağa başladı.
Biz o sudan içtik ve abdest aldık. Câbir'e.:
- O gün kaç kişiydiniz? diye sordum. O da.:
- Yüz (bin) olsaydık da bize yeterdi ama biz binbeşyüz kişiydik, dedi. [48]

410-) Câbir şöyle anlattı.:
Biz askerlerin yanına geldik. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
- “Câbir! abdest alın, diye seslen” dedi. Ayrıca.: Abdest suyu, abdest suyu yok mu? dedi. Ben.:
- ALLAH'ın Rasûlü! Kafilede bir damla su bulamadım” dedim.
Ensar'dan birisi, Rasûlullah için, kendisine ait bir tulumda su so-ğuturdu. Baha.:
- “Ona git” dedi.
Ona gittim. Tulumun ağzındaki bir damladan başkasını bulamadım. Onu boşaltacak olsam, tulumun kuru tarafı onu emecek, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
- “Git, bana onu getir” dedi. Onu eline alıp ne olduğunu anlamadığım birşey söylemeğe başladı. Aynı zamanda onu eliyle sıkıyordu. Daha sonra onu bana verdi ve.:
- “Câbir! Büyük bir çanak diye seslen” dedi. Ben.:
- Ey kafilenin çanak sahibi! diye seslendim. Hemen onu yüklenip bana getirdiler. Çanağı Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem önüne koydum. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem eliyle, çanağın içine şöyle yaptı, elini açtı. Parmaklarının arasını ayırdı. Sonra elini çanağın dibine koydu ve.:
- “Câbir! Elimin üzerine dök ve bismillah de” buyurdu. Ben elinin üzerine döküp.: Bismillah dedim.
Böylece suyun Rasûlullah'ın parmaklarının arasından fışkırdığını gördüm. Sonra çanak kaynadı, döndü, sonunda doldu. Bunun üzerine.:
- “Câbir suya ihtiyacı olanlara seslen” dedi.
Cemâat gelip kanıncaya kadar su içti. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem ellerini çanaktan kaldırdı. [49]


RESÛLULLAH sallALLAHu aleyhi vesellem'in SÜTÜ ÇOĞALTMA KONUSUNDAKİ MU’CİZESİ.:
411-) Ebu Hüreyre anlatmıştır.:
VALLAHi, açlıktan yere, ciğerimin üzerine dayanıyordum. Ashabın geçtiği yola oturdum. Ebu Bekr geçti. Ona, ALLAH'ın kitabından bir âyeti sordum. Bunu sadece beni peşine düşürüp götürmesi için sormuştum ama beni götürmedi. Ömer geçti. Ona da sordum. O da götürmedi.
Ebu'l-Kasım sallallahu aleyhi vesellem geçti. O, yüzümdekini ve içimdekini anlayıp.:
- Ebu Hüreyre! dedi. Ben.:
- Buyur Yâ Rasûlullah! dedim. O.:
- “Gel” dedi. Onun peşine düştüm. İçeri girmek için izin istedim. Girmeme izin verdi. Bir bardağın içinde süt gördü.
- “Bu süt size nerden geldi?” diye sordu.
- Onu falanca ve falancanın âilesi hediye etti, dediler. Rasûlullah .).:
- “Ebu Hirr!” dedi. Ben.:
- Buyur, Yâ Rasûlullah! dedim. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
- “Ehli Suffe'ye git” dedi.
Ehl-i Suffe, İslam'ın mîsâfirleriydi. Onların ne âileleri ne de para ve malları vardı. Rasûlullah'a bir hediye geldiğinde, onun bir kısmını onlara gönderirdi. Sadaka geldiğinde hiç dokunmadan onlara gönderirdi.
Bu, benim hoşuma gitmedi. Ben, günümün ve gecemin geri kalan zamanında güçlü kalacak bir şekilde sütten içmek istiyordum. Kendi kendime şöyle düşündüm.: Ben elçiyim, topluluk gelince onlara veren (ikram eden) ben olurum. O zaman bu sütten bana ne kalır?
ALLAH'a ve Rasûlüne itaat etmek gerekiyordu. Gidip onları dâvet ettim. Gelip içeri girmek için izin istediler. Girmelerine izin verildi. Evdeki yerlerini aldılar. Rasûlullah.:
- “Ebu Hirr! Al, onlara ver! dedi. Ben bardağı aldım. Onlara vermeğe başladım. Adam bardağı alıyor, kanıncaya kadar içiyor, sonra bardağı
geri veriyordu. Onu bir başkasına veriyorum, o da kanıncaya kadar içiyor, sonra bardağı geri veriyordu. Nihâyet sonuncularına geldim.
Bardağı Rasûlullah'a verdim ve onu alıp eline koydu. İçinde fazlalık (artık) kaldı. Sonra başını kaldırdı. Bakıp gülümsedikten sonra.:
- “Ebu Hirr!” dedi. Ben de.:
- Buyur, Yâ Rasûlullah, dedim. Rasûlullah.:
- İkimiz kaldık, dedi. Ben.:
- Doğrusun Yâ Rasûlullah, dedim. Rasûlullah.:
- “Otur ve iç” dedi. Oturup içtim. Daha sonra bana.:
- İç, dedi. İçtim. Devamlı bana “İç” diyor, ben de içiyordum. Nihâyet.:
- Seni hak ile gönderene yemin olsun! Artık boğazımdan geçmiyor, dedim. Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
- “Bardağı bana ver” dedi. Bardağı O'na verdim, geri kalanı da O içti. [50]

412-) Rasûlullah'la sohbeti bulunan (sahabİ olan) Nâfi anlattı.: Bir yolculukta Rasûhıllah'la sallallahu aleyhi vesellem birlikteydik. Yaklaşık dörtyüz kişiydik. Suyu bulunmayan bir yerde konakladık. Ashabı susuzluğa dayanamadı ve.:
-Yâ Rasûlullah! Susadık" dediler.
İki boynuzu olan bir koyun gelip Rasûlullah'ın karşısında durdu. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem onu sağdı. Kanıncaya kadar içti ve kanıncaya kadar ashabinâ içirdi. Sonra da.:
- “Nâfi!! Bu gece ona sahib ol! Ama ona-sahib olabileceğini zannetmiyorum” dedi.
Onu götürdüm ve onun için bir kazık çaktım. Sonra koyunu kazığa bir iple bağladım. Gece yarısı kalktım. Koyunu göremedim. İpin çözülmüş olduğunu gördüm. Peygamber'e gelip daha bana sormadan durumu ona bildirdim. Bana.:
- “Nâfi'! Onu getiren tekrar götürdü” dedi. [51]


Resim

NOTLar.:


[32] Yağın çoğaltılmasıyla ilgili mucizeyi anlatan hadisleri Müslim değişik lafızlarla Sah h'inde (3/1614) rivâyet etmiştir. Ayrıca Beyhakî, Delâilu'n-Nübüvve (6/91) de rivâyet etmiştir.
[33] Abdurrahmân İbnü’l-Cevzî, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 247-248.
[34] Tirmizî, Sünen 5/585. Tırmİzi şöyle demiştir: "Bu, hasen garib bir hadistir." Başka vecihten de Ebu Hureyre'den rivâyet edilmiştir. Beyhakî, Delâilu'n-Nübüvve, 6/109
[35] Beyhakî, Dealılu'n-Nübüvve, 6/110,111; İbn Kesir, el-Bidâye ve'n-Nihaye, 6/117
[36] Beyhakî, Delâilu'n-Nübüvve, 6/109,110; Îbn Kesir, el-Bidâye ve'n-Nihâye, 6/117 [37] Abdurrahmân İbnü’l-Cevzî, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 248-250.
[37] Abdurrahmân İbnü’l-Cevzî, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 248-250
[38] Buharî, Sahih, 1/94, 95; Müslim, Sahih, kitabu'l-mesacid, 312; Taberanî, Mu'cemu'l-Kebır, 18/132; İbn Huzeyme, Sahih, 987; Ebu Nuaym, Delâilu'n-Nübüvve, 146; imam Ahmed, Müsned, 4/434
[39] Buharî, Sahih, kitabu'l-, babu gazveti'l-Hudeybiye, 4150; Müslim, Sahih (uzun olarak) kitabu'l-cihad ve's-siyer, babu gazveti Zîkaded; Beyhakî, Delâilu'n-Nübüvve, 4/110, 111, 112 (değişik lafızlarla).
[40] Beyhakî, Delâilu'n-Nübüvve, (daha uzun olarak) 4/101
[41] Tirmizî, Sünen, kitabu's-sala, babu ma cae ennemen ez-zene fehuve yukimu (kısa olarak) 1/383; Ibn Mâce, Sünen, kitabu'1-ezân, babu's-sunne fi'l-ezân, 1/237; Beyhakî, Sünenü'l-Kübrâ, 1/381, 399; Ebu Davûd, Sünen, kctabu's-sala, babu'r-racul yuezzinu ve yukimu ahar 1 /142 (kısa olarak): imam Ahmed, Müsned, 4/169; Beyhakî, Delâilu'n-Nübüvve, 4/125-127; Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, 5/204
[42] Müslim, Sahih, kitabu'l-lukata, 19; Beyhakî, Delâilu'n-Nübüvve, 4/118,119
[43] Müslim, Sahih, kitabu'l-mesacid, 311; Beyhakî, Delâilu'n-Nübüvve, 4/282-285.
Abdurrahmân İbnü’l-Cevzî, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 251-255.
[44] Zevra Medine'de çarşıyla mescidin yanında bir yerdir. (Mütercimin notu).
[45] Müslim, Sahih, kitabu'l-fedâil, 7; Buharî, Sahih, kitabu'l-menakib, babu alama-tu'n-Nübüvve fi'l-İslam, 3572; Beyhakî, Delâilu'n-Nübüvve, 5/124,125
[46] İmam Ahmed, Müsned, 1/251; Beyhakî, Delâilu'n-Nübüvve, 4/128; ibn Kesir, el-Bidâye ve'n-Nihâye 6/97. İbn Kesir şöyle demiştir: Bunu sadece Ahmed rivâyet etmiştir. Taberanî bunu Amir eş-Şa'bi'nin ibn Abbas'tan naklettiği hadisten rivâyet etmiştir.
[47] Tırmızî, Sünen, no; 3633 (hasen, sahih demiştir}; Darimî, Sünen, 1/15; Beyhakî. Delailu'n-Nübüvve, 4/130, İbn Kesir, el-Bidâye ve'n-Nihâye, 6/98.
[48] Buharî, Sahih, kitabu'l-, babu alamatu'n-Nübüvvetı fı'l-İslam; Müslim, Sahih, kitabu'l-; Beyhakî, Delâilu'n-Nübüvve, 4/115, 116
[49] Müslim, Sahih, kitabu'z-zuhd, 74; İbn Kesir, el-Bidâye ve'n-Nihâye, 6/113; İbn Hacer, Fethul-Bari, 9/620; Zebîdî, İthaftı1 s-Sadetı'l-Muttekîn, 2/207.
Abdurrahmân İbnü’l-Cevzî, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 256-258.
[50] Buharî, Ebu Nuaym'den, kitabu'r-rikak, 6452; Beyhakî, Delâilu'n-Nübüvve 6/ 137; Ebu Nuaym, Delâilu'n-Nübüvve, 360.
[51] Beyhakî, Delâilu'n-Nübüvve, 6/137; İbn Sa'd, Tabakatu'l-Kübrâ, 1/191; İbn Kes", el-Bidâye ve'n-Nihâye, İbn Kesir: "Bu, metin ve senet yönünden çok garib bir hadistir" demiştir..


M.M.M. MuhaBBetLerimLe...

Resim GÜL
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: ASHÂBının DİLinden RESÛLULLAH sav.

Mesaj gönderen Gul »

Resim


RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem'e AĞAÇ GELME MU’CİZESİ.:

413-) Yala İbn Murre es-Sekafî anlattı:
Rasûlullah'la birlikte yürürken, bir yerde konakladık. Rasûlullah kalktı. Bir ağaç yeri yararak gelip onu gölgeledi. Daha sonra yerine döndü.
Uyanınca bunu O'na anlattım. O da şöyle dedi.:
"Bu, bana selâm vermek için Azîz ve Celîl olan RABBinden izin isteyen ve kendisine izin verilen bir ağaçtır." buyurdu. [52]

414-) Ya'la İbn Murre anlattı.:
Bir gün, Rasûlullah'la birlikte Cebâne'ye çıktım. Sonunda yürümeğe karar verdik. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
- "Haydi baksana! Beni örtecek birşey görebiliyor musun?" dedi. Ben:
-Bir ağaçtan başka seni örtecek birşey göremiyorum ama seni örteceğini zannetmiyorum, dedim. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
- "Onun yakınında ne var?" dedi. Ben.:
- Onun aynısı veya ona yakın bir ağaç, dedim. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
- "Onların yanına git ve şöyle söyle. Rasûlullah sizin, ALLAH TeÂLÂ'nın izniyle birleşmenizi emrediyor" dedi.
Ağaçlar birleşti. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem defi hacetine çıktı ve sonra döndü. Bana:
- "Onların yanına git ve şöyle de: "Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem sizin herbirinizin yerine dönmesini emrediyor" dedi. Ben de tekrar döndüm. [53]

415-) Câbir İbn Abdillah anlatmıştır:.
Rasûlullah'Ia sallallahu aleyhi vesellem birlikte yürüdük. Sonunda geniş bir vâdiye indik. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem def-i hacete gitti. Ben de bir su kabıyla kendisini takip ettim, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem etrafına baktı fakat kendisini gizleyecek birşey göremedi. Birden vâdinin kenarında iki ağaç gördü. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem hemen bunlardan birine giderek dallarından birini tuttu ve.:
- "ALLAH'ın izniyle bana itaat et!." dedi.
Dal, sürücüsüne uyan gemli deve gibi Rasûlullah'a itaat etti. Öteki ağaca da gidip dallarından birini tutarak.:
- "ALLAH'ın izniyle bana uy" dedi. O da aynı şekilde Rasûlullah'a i-taat etti. İkisinin ortasına varınca aralarını birleştirip:
- "ALLAH'ın izniyle benim üzerime kapanın" dedi. Onlar da hemen kapandılar.
Câbir şöyle demiştir.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem yakınında olduğumu hissederse uzaklaşır korkusuyla oradan çıkarak koştum, oturdum. Bir de ne göreyim, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem geliyor, o iki ağaç da birbirinden ayrılmış ve her biri gövdesinin üzerine doğrulmuştu. [54]

416-) Câbir anlattı:
Rasûlullah'Ia birlikte çıktık. Ağaç bulunmayan bir yere gelip konakladık. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem:
- "Câbir! Benim peşimden su getir" dedi.
Onun peşine düştüm. Ağaçlık bir yere vardık. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem:
- "Câbir! şu iki ağaca git, onlara: Rasûlullah size "Birleşin" diyor, de" buyurdu.
İki ağaç yeri kazarak gelip birleştiler. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem abdest alıp:
- "Câbir! Onlara git ve yerlerine dönmelerini söyle" dedi. [55]

417-) İbn Bureyde'nin babası şöyle anlattı: Bir bedevi, Peygamber'e sallallahu aleyhi vesellem gelip:
-Yâ Rasûlullah! Ben, müslüman oldum. Bana birşey göster ki, onunla imanım artsın, dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem:
- "Ne istiyorsun?" dedi. Bedevi.:
- "Şu ağacı çağır da sana gelsin!" dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
- "Git, onu çağır!" dedi. Bedevi onun yanına gidip:
- "Rasûlullah'a icâbet et!" dedi. Ağaç bir tarafına eğildi. Kökleri koptu. Sonra başka tarafa eğildi. Yine kökleri koptu. Sonun da Peygamber'e gelip.:
- "Es-Selâmu aleyke, Yâ Rasûlullah!" dedi. Bedevi.:
- "Bana yeter, yeter." dedi. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ağaca.:
- "Dön" dedi. Ağaç yerine döndü. Köklerinin üzerine oturdu.. [56]

418-) İbn Ömer şunu anlattı:
Bir yolculukta Rasûlullah'la birlikteydik. Bir bedevi geldi. O'na yaklaşınca, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
- "Nereye gitmek istiyorsun?" dedi. Bedevi.:
- "Âilemin yanına." dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
- "Sana faydası olacak hayırlı bir haber vereyim mi?" dedi. Bedevi.:
- "Nedir o, faydalı haber?" dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
- "Tek ve ortağı olmayan ALLAH'tan başka ilâh olmadığına ve MuhaMMed'in O'nun kulu ve elçisi olduğuna şehâdet edersin" dedi. Bedevi.:
- "Senin bu söylediğine şehâdet edecek bir delilin var mı?" dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
- "Şu ağaç" dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem vâdinin kenârındaki ağacı çağırdı. Ağaç yeri kazarak gelip Rasûlullah’ın karşısında durdu. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem ondan üç defâ şehâdet getirmesini istedi. Ağaç da üç defâ şehâdet getirdi. Sonra daha Önceki yerine döndü. Bedevi kavmine dönüp.:
- "Eğer onlar bana uyarlarsa, onları sana getiririm. Değilse döner, seninle birlikte olurum." dedi. [57]

419-) İbn Abbas anlattı: Bir bedevi Rasûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem gelip.:
- "Yâ Rasûlullah! Senin ALLAH'ın Rasûlü olduğunu nasıl bileyim?" dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
- "Şu hurma ağacından şu salkımı çağırsam gelirse, ne dersin? Benim ALLAH'ın Rasûlü olduğuma şehâdet eder misin?" dedi. Bedevi.:
- "Evet, şehâdet ederim." dedi.
Peygamber sallallahu aleyhi vesellem onu çağırdı. Hurma salkımı ağaçtan inmeğe başladı ve sonunda yere düştü. Sonra da zıplamağa başladı ve Peygamber'in sallallahu aleyhi vesellem yanına geldi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem ona.:
- "Dön" dedi ve yerine döndü. Bedevi.:
- "Senin ALLAH'ın Rasûlü olduğuna şehâdet ediyorum." diyerek iman etti. [58]

420-) Ebu Ubeyde İbn AbdiUah şunu anlattı.:
Mesruk bana şunu söyledi.: "Baban bana, bir ağacın Peygamber'i sallallahu aleyhi vesellem cinlerden sakındırdığını" söyledi.
Dinsizler.: "Bu bir büyüdür." derlerse, biz de.: "Sihir, hayal ve göz bağcılıktır, gerçek değildir." deriz.
ALLAHu zü’L- CELÂL şöyle buyurmuştur.: "Bir de baktı ki büyüleri sâyesinde ipleri ve sopaları gerçekten koşuyor gibi görünüyor." [59]
İbn Akü şöyle demiştir: Eğer sihir, eşyanın aynını değiştirseydi i'caza denk olurdu ve bizim onu Peygamber'in mucizelerinden ayırdetmemiz mümkün olmazdı. Çünkü ALLAH bizler için mucizenin Peygamber'in peygamberliğini ispata dair bir yol bırakmamıştır. Eğer biz sihirbazın -tıpkı peygamber'in mucizesinde olduğu gibi- eşyanın hakikatini değiştirdiğini kabul edersek o zaman geriye Peygamber'i sihirbazdan ayırdedecek bir özellik kalmaz ve meseleyi tahkik etme yolu kapanmış olur..
Birisi şöyle dese.: "ALLAHu zü’L- CELÂL, öldürülenin başkası olduğunu bildirmişken, ALLAH'ın.: "Onu ne öldürdüler ne de astılar, fakat (öldürdükleri) onlara İsâ gibi gösterildi" [60] âyetinde bizim için akıllara ne derece güvenilir?"
Cevab şudur.: "Kadîr olan (ALLAH) o sırada en uygun olana göre, hikmeti, onun korunmasını ve kâfirleri niyet ettiklerinden âciz bırakmalarını gerektirdiği için çekip almıştır. Akıllara güvenilmeseydi balın tatlı olduğuna güvenmemek câiz olurdu. Çünkü yiyeceklerin ve mizaçların durumuna göre başka bir durumda onun acı olduğu anlaşılır."
Birisi.: "Mucizeyle aynı cinsten olan sihir, kehânet ve başka şeylerin vaki olmasının yararı nedir?" derse, şöyle cevab verilir.: "Maksad mucizeyi gözbağcılığından ayırma mükellefiyeti getirmektir. Bunları birbirinden ayırd eden içtihad sevabına nâil olur. Peygamberler birbirlerini desteklerlerken büyücüler ise daima birbirlerini tenkid ederler. [61]


RESÛLULLAH sallALLAHu aleyhi vesellem İçin DAĞın Hareket Etmesi Ve O'nun Emriyle Durması MU’CİZESİ.:

421-) Said İbn Zeyd şunu anlattı.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Hıra'dayken, dağ hareket etti. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ayağıyla ona vurarak.:
- "Sakin ol Hıra! Senin üzerinde ancak bir Peygamber veya bir Sıddİk yahut bir Şehid bulunmaktadır." dedi.
Peygamberin (sallallahu aleyhi vesellem) yanında Ebu Bekr, Ömer, Osman, Ali, Talha, ez-Zubeyr, Sa'd, AbdurRahmân vardı. Dokuzuncunun adını vermemi isteseydin, onun da adını verirdim, dedi. O'na, onun kim olduğunu bize söyle diye çok ısrâr ettiler. Bunun üzerine "ben" diye cevab verdi. [62]


Resim

NOTLar.:

[52] İmam Ahmed, Müsned, 4/173; Beyhakî, Delaılu'n-Nubuvve (daha uzun olarak) 6/23,24, Ebu Nuaym, Delaılu'n-Mubuvve, 139; İbn Kesir, el-Bıdaye ve'n-Nihaye, 6/158; Tebrızı, Mİşkatu'l-Mesabıh, 5922; Zebidî, İthafu's-Sadetı'l-Muttekîn, 7/193; Heysemî, Mec-mau'z-Zevaid, 619
[53] Ebu Nuaym, Tarihu Curcan, 526; Heysemî, Mecmau'z-Zevaid, 9/5 (daha uzun olarak) Heysemî: "Bunu Ahmed iki ısnadla, Taberanî de benzerini rivâyet etmişlerdir. Ahmed'in iki isnadından biri, kendi ravilerı ve Sahıh'ın ravılerıdır" demiştir.
[54] Müslim, Sahih, kitabu'z-zuhd, 74; Beyhakî, Sünenu'l-Kubra, 1/94; Delailu'n-Nubuvve, 6/8; Ebu Nuaym, Delailu'n-Nubuvve, 139; Tefsiru'l-Kurtubî, 8/143; İbn Kesir,, eI-Bidaye ve'n-Nihaye, 6/110, 141, Zebîdî, İthaf, 7/182; Kadı Iyad, eş-Şifa, 1/575; Tebrizi, Mişkatu'l-Mesabih, 5885
[55] Ebu Davûd, Sünen, 1/1; İbn Mace, Sünen, 1/121; Beyhakî, Delailu'n-Nubuvve, (daha uzun olarak) 6/18, 19; Heysemî, Mecmau'z-Zevaid, 9/7, 8 (Bazı lafız farklılıklarıyla)
[56] Ebu Nuaym, Delailu'n-Nubuvve, 138; Bezzar, Musned, (Bureyde'den), 2409 (Keşfu'l-Estar), Bezzâr şöyle dedi: "Bunu Salih'ten Hibban'dan başkasının rivayet ettiğini bilmiyoruz. Başı öpme konusunda sadece bunun rivayet ettiğini biliyoruz."
[57] Ibn Hıbban, Sahih, 2110 (Mevaridu'z-Zam'an); Taberam, Mu'cemu'l-Kebir, 12/ 432; Beyhakî, Delailu'n-Nubuvve, 6/14,15; Tefsiru İbn Kesir, 1/431; Tefsiru'l-Kurtubi, 19/5; Ibn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye, 6/311.
[58] Hakim, Mustedrek, 2/620 (Hakim: Bu, Müslim'in şartına göre sahih bir hadistir. Ancak Buhari'yle Müslim bu hadisi rivayet etmemişlerdir demiştir); Beyhaki, Delailu'n-Nubuvve, 6/15; İbn Kesir, (Musannef'ten)el-Bidayeve'n-Nİhaye, 6/125
[59] Tâhâ Sûresi, 66.
[60] Nisâ Sûresi, 157.
[61] Abdurrahmân İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 260-263.
[62] Müslim, fedailu's-sahabe, 49; Nesaî, kıtabu'l-ahbas, 4; Taberanî, Mu'cemu'l-Kebir, 1/16; Ebu Nuaym, Delailu'n-Nubuvve, 154; İbn Ebı Asım, Sunne, 2/618, 621; Beyhakî, Sunenu'l-Kubra, 6/167; Darekutnî, Sünen, 4/198; İmam Ahmed, Musned, 1/88, 59; Buharî, Tarih, 8/105; Tarihu ibn Asakir, 5/363, 7/80, 435, 6/102.
Abdurrahmân İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 264.


M.M.M. MuhaBBetLerimLe...

Resim GÜL
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: ASHÂBının DİLinden RESÛLULLAH sav.

Mesaj gönderen Gul »

Resim

Resim HAYVANLARIN RASÛLULLAH'a ŞİKÂYETTE BULUNMASI,
Ve HUYSUZLUK YAPAN HAYVANLARIN ONA BOYUN EĞMESİ.:


422-) (Abdullah İbn) Cafer şunu anlattı:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir gün Ensâr bahçelerinden birine girdi. Karşısına bir deve çıktı. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem onun inlediğini ve gözyaşı döktüğünü gördü, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem onun boynunu ve kulağım okşadıktan sonra deve sakinleşti. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Devenin sâhibi kim?” dedi.
Enâar'dan bir genç gelip.: “O deve bana aittir, Yâ Rasûlullah!.” dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ALLAH'ın seni sâhibi yaptığı bu hayvan hakkındaALLAH'tan korkmuyor musun? Bana senin onu aç bıraktığını ve ona sert davrandığını şikâyet ediyor!.” dedi. [63] [63] Muslım, Sahih, kitâbu'l-hayd, babu mayusteru binili kadai'l-hace, Ebu Davûd, Sür -i, -lafız farklılığıyla- kitâbu'l-cihâd,'3/23 İbn Mâce, Sünen, 1/122, 123; Beyhakî, Delâilü'n- Nübüvve, 6/26, 27

423-) Yala İbn Murre anlatmıştır.:
Bir gün Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’ın yanında oturuyordum. Ansızın bir deve gelip hemen boynunu onun önüne uzattı. Sonra ağladı.
Bunun ü-zerine Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Yazık sana! Şu devenin sâhibine bak. Onun önemli bir durumu var!” dedi.
Hemen devenin sâhibini aramağa başladım. Onun, Ensârdan biriine ait olduğunu anladım. Adamın Peygamberin sallallahu aleyhi vesellem yanına gitmesini söyledim.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bu devenin hali ne böyle?” dedi.
Adam.: “VALLAHi durumunun ne oluduğunu bilmiyorum. Su taşıyamaz duruma gelinceye kadar onu çalıştırdık. Dün gece onu kesip etini taksim etmeyi kararlaştırdık.” dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bunu yapma! Onu bana ver yahut bana sat!.” dedi.
Adam.: "Amam, senin olsun Yâ Rasûlullah!. dedi.
Deveye sadaka damgası vurup (onu) O'na gönderdi. [64] [64] Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, 9/5, 6; Heysemî şöyle demiştir.: “Ahmed onu iki isnâdla Taberanî de benzeriyle rivâyet etmiştir. Ahmed'in iki isnâdından bin kendi adamları ve Sahıh'in adamlarıdır.”; Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 6/20, 21 (uzun olarak).

424-) Enes ahlattı.:
Ensâr'dan bir âilenin su taşıdıkları bir develeri vardı. Deve onlara zorluk çıkarmağa ve sırtına bindirmemeğe başlayınca Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem'e gelip huysuzluğunu şikâyet etmek üzere.: “Ekinlerimiz susadı.” dediler.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem ashâbına.: “Kalkın!” dedi.
Sahabiler kalkıp bahçeye girdiler. Deve de bahçenin bir köşesinde duruyordu. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ona doğru yürüdü.
Ensârlı âile.: Yâ Rasûlullah! O köpek gibi oldu. Sana saldırmasından korkuyoruz!.” dedi.
Peygamber sallallahu aleyhi vesellem.: “Ondan bana bir zarar gelmez!” dedi.
Deve Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellemi görünce O'na doğru geldi ve önünde secde yapmak üzere eğildi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem onun alnından tuttu ve onu o güne kadar görülmemiş bir şekilde uysallaştırdı. Böylece deveyi çalışır hale getirdi.
Ashâbı Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e.: “EyALLAH'ın Nebisi! Bu, aklı olmayan bir hayvan olduğu halde sana secde ediyor. Bizim aklımız olduğuna göre, biz sana secde etmeye daha çok hak sâhibiyiz!.” dedi. Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İnsanın insana secde etmesi doğru değildir. Eğer insanın insana secde etmesi doğru olsaydı, üzerindeki hakkının büyüklüğünden dolayı, kadının kocasına secde etmesini emrederdim.” dedi. [65] [65] İmam Ahmed, Müsned, 3/159; Münzırî, Terğıb ve't-Terhib, 3/55; Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 6/29; Suyutî, Durru'l-Mensur, 2/154; Hasâisu'l-Kübrâ, 2/56; Zebıdî, İtha-fu's-Sadeti'l-Muttekîn, 2/206; 5/403; el-Hindî/Kenzu'l-Ummâl, 44777; Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, 9/4. Bunu, Ahmed ile Bezzâr rivâyet etmiştir. Onun ricâli (ravileri) Enes'in kardeşinin oğlu Hafs hariç Sahih'in ricâlidir. O da sıkadır (güvenilirdir).

425-) Câbir İbn Abdillah şunu anlattı.:
Biz, Peygamberle sallallahu aleyhi vesellem birlikte bir seferden gelmiştik. Ensâr'ın bahçelerinden birine vardık. Orada bahçeye hiç kimseyi sokmayan, huysuzluk yapan bir deve gördük.
Bunu, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e söylediler. Rasûlullah bahçeye kadar geldi.
Deve böğürdü, dudağını yere koyarak Rasûlullah’ın yanına geldi ve önünde çöktü.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bir yular getirin!.” dedi. Yuları deveye takıp sâhibine verdi.
Daha sonra sahabilere dönüp.: “Gökle yer arasında hiç birşey yoktur ki benimALLAH'ın Rasûlü olduğumu bilmesin. Bundan cinlerin ve insanların âsileri müstesnâdır.” dedi. 66] [66] Ebu Nuaym, Delâilü'n-Nübüvve, 325, 326; Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 6/30; Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, 9/4 (Heysemî şöyle demiştir: "Bunu Taberanî rivâyet etmiştir. Raviieri sikadır, (güvenilirdir), bazıları hakkında zayıflık iddia edilmiştir); İbn Kesir, el-Bidâye ve'n-Nihâye, 6/136 (Taberanî'nin rivâyetinden) İbn Kesir de şöyle demiştir: "Bu, bu vecihten yani ibn Abbas'tan gelen (bu rivâyet) çok garibtir. En sağlamı, İmam Ahmed'in Cabir'den rivâyet ettiğidir. el-Eclah'ın, ez-Zeyyal'den onun da Cabir'den, Cabir'ın de ibn Abbas'tan rivâyet ettiği İmam Ahmed'inkinden daha sağlamdır."

426-) Câbir şöyle anlattı.:
Rasûlullah'la birlikte bir yolculuğa çıktım. Ansızın bir deve ortaya çıktı. Tam ortaya gelip onun önünde eğildi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem oturup sahabilere.: “Devenin Sâhibi kim?” dedi.
Ensâr'dan birkaç genç.: “Bizim Yâ Rasûlullah!. dedi.
Rasûlullah.: “Bu devenin hali ne böyle?” dedi.
Gençler.: “Biz onunla yirmi sene su taşıdık. Semiz ve yağlı olduğu için onu boğazlayıp çocuklarımız arasında taksim etmek istedik. Ama bizim elimizden kurtuldu!” dediler.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Onu bana satar mısınız?” dedi.
Onlar.: “Hayır, o senin olsun, Yâ Rasûlullah!. dediler.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Değilse eceli gelinceye kadar ona güzel davranın!.” dedi. , Müslümanlar o sırada.: Yâ Rasûlullah!. Sana secde etmeğe bizim hayvanlardan daha çok hakkımız var!” dediler.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Birşeye secde edilmesi uygun değildir. Eğer böyle birşey olsaydı, kadınların kocalarına secde etmeleri gerekirdi.” dedi.

Başka bir rivâyette şöyledir.:
“Sizin bu deveniz sizden yakınıyor ve sizin gençken onu kullandığınızı, yaşlanınca da onu kesmek istediğinizi iddiâ ediyor,” [67]

Resim HAYVANLARIN RASÛLULLAH'ın BİNDİĞİ HAYVANDA ORTAYA ÇIKAN MU’CİZESİ.:

427-) Enes İbn Mâlik anlattı.:
Bir gece Medine Halkı korktu. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Ebu Talha'ya ait çıplak bir at üzerinde sesin geldiği tarafa gitti ve.: “Artık korkmayacaksınız!.” dedi.
Enes şunu ilâve etti.: At daha önce geride kalıyordu. Ancak bu olaydan sonra onun önüne geçilemedi.. [68]

428-) Câbir şunu anlattı.:
Bir devenin üzerinde gidiyordum. Deve çok yorulup yürüyemez hale geldi. Onu salıvermek istedim. Rasûlullah bana yetişip ayağıyla ona vurdu ve onun için duâ etti. Bundan sonra deve benzeri görülmedik bir şekilde yürür oldu. [69]

Resim RASÛLULLAH'ın MÜŞRİKLERİN YÜZLERİNE BİR AVUÇ TOPRAK ATMASI ve TOPRAĞIN ONLARIN GÖZLERİNİ DOLDURMASI.:

429-) Enes şunu anlattı.:
Müslümanlar Huneyn'de bozguna uğradılar. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem de Düldül adını koyduğu boz katırın üzerindeydi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem katıra.: “Düldül! Yere yapış!.” dedi.
Düldül karnını yere yapıştırdı. Rasûlullah da bir avuç toprak alıp onu yüzlerine attı ve.: Ha-Mim, Size yardım edilmeyecek!.” dedi.
Biz hiç ok atmadan ve mızrakla yaralamadan düşman yenildi. [70]
Başka bir rivâyette şöyledir.: "ALLAH, onların arasında gözünü toprağın doldurmadığı hiçbir insan yaratmamıştır.”
Bu hadisin târiklerini (senedlerini) İnşaalahu Teala Huneyn savaşında anlatacağız. [71] [71] Abdurrahmân İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitâbevi: 267.

Resim RASÛLULLAH İŞÂRET EDİNCE PUTLARIN YIKILMASI.:

430-) Abdullah İbn Mes'ud anlattı.:
Peygamber sallallahu aleyhi vesellem (Fetih günü, Mekke'ye) girdi. Kâbe'nin etrafında 360 put vardı. Elindeki bir değnekle.: “Hak geldi, bâtıl yıkılıp gitti. Bâtıl, zâten yıkılmağa mahkumdur” diyerek putları dürtmeye başladı. [72] [72] Buharî, Sahih, 3/178,108; Müslim, Sahih, kitâbu't-cihâd, 84-87; Tirmizi, Sünen, 3138; İmam Ahmed, Müsned, 1/377; Beyhakî, Sünenü'l-Kübra, 6/101, 9/117; İbn Hibbân, Sahih, 1702 (Mevâridu'z-Zaman); Humeydî, Müsned, 86; Taberanî, M'u'cemu'l-Kebîr, 10/ 236, 274, 339, 12/452; Taberanî, Mu'cemu's-Sağîr, 1/78; Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 5/70, 72; İbn Sa'd, Tabakatu'l-Kübrâ, 2/99; İbn Ebi Şeybe, Musannef, 16/472,487,488; İbn Asakîr, Tarih, 5/609; İbn Kesir, el-Bidâye ve'n-Nihâye, 4/301; Heysemî, Mecmau'z-Zevaİd, 6/176; 7/51; Suyutî, Durru'l-Mensur, 4/199; İbn Hacer, Fethu'l-Bari, 5/121, 8/16, 400.

431-) İbn Abbas şunu anlattı.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Fetih Günü Mekke'ye, Kâbe'nin etrafında 360 put olduğu halde girdi. Rasûlullah'ın elinde bir değnek vardı. Onlara işâret etmeğe ve şöyle demeğe başladı.: “Hak geldi, bâtıl yıkılıp gitti. Zâten, bâtıl yıkılmağa mahkumdur. Hak geldi, artık bâtıl ne bir şey ortaya çıkarabilir ne de geri getirebilir.”
Bunun hemen arkasından putlar, dokunmadığı halde sırt üstü gelmeğe başladılar. [73] [73] Müslim, Sahih, kitâbu'l-cihâd, 87; İmam Ahmed, Müsned, 1/377; Beyhakî, Sünenü'l-Kübrâ, 6/101; Taberanî, Mu'cemu'l-Kebîr, 10/236; Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 5/71; Suyutî, Durru'l-Mensur, 4/199.
Abdurrahmân İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitâbevi: 268.


Resim RASÛLULLAH'ın GAÎB OLAN ŞEYLERDEN HABER VERMESİ.:

Kitabın yazarı (ALLAH ona rahmet etsin) şöyle dedi.:
Bunlardan bazıları daha önce geçti. O, müşriklerin Haşimoğullarına boykot için yazdıkları sayfada bulunan haksızlık ve zulümle ilgili yerleri güvenin (bir böcek) yediğini haber vermiştir.

432-) Câbir İbn Semura şöyle demiştir.:
Ben Rasûlullah’ın.: “Müslümanlardan bir topluluk beyaz saraydaki Kisrâ Hânedânı’nın Hazinesini mutlaka ele geçirecektir!.” dediğini duydum. [74] [74] Müslim, Sahih, kitâbu'l-fiten, 78; İmam Ahmed, Müsned, 5/100; Beyhaki, Delâilü'n-Nübüvve, 4/388; İbn Kesir, el-Bidâye ve'n-Nihâye, 4/272.

433-) Ebu Hureyre şöyle anlattı.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kisrâ ölünce, artık ondan sonra kisrâ yoktur. Kayser ölünce ondan sonra da Kayser yoktur, MuhaMMed'in canı elinde olanALLAH'a yemin ederim ki, onların hazineleriALLAH yolunda, mutlaka size verileçektir!.” buyurdu. 75] [75] Müslim, Sahih, kitâbu'l-fiten, 77; Beyhakî, Delaüu'rvNübüvve, 4/393, 394; Bu-harî, Sahih, kitabu'l-iman, 31, kitâbu'l-menakib, 25; Tirmizî, Sünen, kitâbu'l-fiten, 41; İmam Ahmed, Müsned, 2/233, 240, 5/92, 99.

434-) Câbir İbn. Semura şunu anlattı.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kisrâ öldükten sonra Kisrâ yoktur. Kayser öldükten sonra Kayser yoktur.ALLAH'a yemin ederim ki onların hazineleriALLAH yolunda verilecektir” buyurdu. [76] [76] Bu hadisin kaynakları bundan önceki dipnotta açıklanmıştır.

Yazar (ALLAH ona rahmet etsin) şöyle demiştir.: Bu hadiste şöyle bir kapalılık vardır. Birisi şöyle diyebilir.: “Kisrâ ve Kayser'densonra bu adlarla anılan bazı kimseler hükümdarlık yapmıştır. Çünkü İran'ın her hükümdarına da Kayser deniliyordu."
Cevab şöyledir.: “Mülkiyetin bir gerekçesi ve sübutu yoksa, kişi o şeye Mâlik sayılmaz zâten saltanatları devamlı sallanıyordu ve sonunda yok olup gittiler.”

435-) Enes şunu anlattı.:
Mekke'yle Medine arasında Ömer'le birlikteydik. Hilâli görmeğe çalıştık. Ben keskin gözlü birisiydim. Onu gördüm. Ömer'e.: “Onu göremiyor musun?” demeye başladım.
Ömer.: “Ben onu yatağımın üzerinde sırt üstü yatarken göreceğim.” dedi. Daha sonra bize Bedir Ehli'nden bahsetmeye başladı.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir gün önce bize onların yıkıldıkları yerleri göstermişti.
O şöyle diyordu.: “Burası, yarın İnşâeALLAH falancanın yıkılacağı yerdir. Şurası da İnşâeALLAH, yarın falancanın yıkılacağı yerdir.” [77] [77] Müslim, Sahih, kitâbu'l-cenne ve sıfatu naımiha ve ehlıha, 76; Ebu Davûd, Sünen, kitâbu'l-cihâd, 124; Nesaî, Sünen, 5/109; İmam Ahmed, Müsned, 3/219, 258; İbn Ebi Şeybe, Musannef, 14/378; Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 3/47, 48; Sünenu'l-Kübrâ, 9/148; el-Esmave's-Sıfat, 167, 168; imam Ahmed, Müsned, 1/2R, 3/219, 258.
O kişiler o yerlerde yıkılıp ölmeye başladılar.
Ben de şöyle dedim.: “Seni hak ile gönderenALLAH'a yemin ederim ki, onlar bunda isâbet ettiler yani Rasûlullah'ın söylediği yerlere yıkıldılar.”

436-) Ebu Hureyre şunu anlattı.:
Hayber'de Rasûlullah'la birlikte bulunduk. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem müslüman olduğunu iddiâ eden birisi hakkında.: “Bu cehennemliklerdendir.” dedi.
Çarpışma esnâsında o adam çok iyi savaştı sonunda yaralandı. Rasûlullah'a.: Yâ Rasûlullah!. Senin cehennemliklerden olduğunu söylediğin adam, bugün çok iyi savaştı ve öldü.” denildi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “O, cehenneme (gitmiştir)” dedi.
Bazı kimseler şüphe ve zanna düşmek üzereyken onun ölmediği fakat ağır bir yarası olduğu söylendi. Gece olunca, adam yaranın acısına dayanamayıp intihar etti. Bu, Peygamber'e haber verildi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ALLAHu Ekber, benimALLAH'ın kulu ve elçisi olduğuma şehâdet e-derim!” dedi.
Sonra Bilâl'e şunu herkese duyurmasını emretti.: “Cennete ancak müslüman bir nefis (kişi) girebilir.ALLAH bu dini, fâcir kişiyle de destekler.” 78] [78] Buharî, Sahih, 4/88, 5/169, 8/154, Müslim, Sahih, kitâbu'l-iman, 187; İmam Ahmed, Müsned 2/309; Beyhakî, Sünenu'l-Kübrâ, 8/198; Ebu Avane, Müsned, 1/46; Abdurrezzak, Musanneî, 9573; Buharî, Tarih, 5/307; İbn Kesir, el-Bidâye ve'n-Nihâye, 4/36.

437-) Ebu Humeyd es-Saîdî anlattı.:
Tebük Yılında Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile birlikte çıktık. Rasûlullah şöyle dedi.: “Sizin üzerinize şiddetli bir rüzgâr esecek. O rüzgârda sizden kimse ayağa kalkmasın. Kimin devesi varsa ipini sağlam bağlasın.” [79] [79] Buharî, Sahih, 2/155; Müslim, Sahih, kitâbu'l-fedail, 11; Beyhakı, Delâilün-Nübüvve, 5/238; İbn Ebi Şeybe, Musannef, 16/540.
Ebu Humeyd.: “Develeri bağladık. Gece olunca üzerimize şiddetli bir rüzgâr esti. Bir adam o rüzgârda ayağa kalktı ve rüzgâr onu Tayyi Dağı'na attı.”

438-) Sevban anlattı.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu.: Azîz ve Celîl olanALLAH, benim için yeri topladı. Böylece onun doğusunu ve batısını gördüm. Ümmetimin mülkü benim için toplanan yere ulaşacaktır. Bana kırmızı ve beyaz iki definede verildi.” [80] [80] Müslim, Sahih, kitâbu'l-fiten, 19; Ebu Davûd, Sünen, 4252; Tİrmizî, Sünen, 2176; İmam Ahmed, Müsned, 4/123,5/278, 284; İbn Ebi Şeybe, Musannef, 9/458; ibn Kesir, el-Bidâye ve'n-Nihâye, 1/152, 4/102; Suyutî, Câmiu'l-Kebîr, 4856; Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, 7/221; İbnu'l-Cevzi, Zadu'l-Mesir, 3/427, 6/59.
Yazar (Ebu'l-Ferec İbnü’l- Cevzî) şöyle demiştir.: “Bunu, zayıfken ve hiçbir belde üzerinde otoritesi yokken söylemiştir. Dediği gibi olmuştur. Ümmetinin mülkü, doğunun başlangıcı olan Türk İllerinden, batının sonu olan berberi ülkeleri ve İspanya kıyılarına kadar ulaşmıştır.

439-) Ebu Sa’id el-Hudri şunu söyledi.:
Ebu Katade bana.: “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in Ammar'a.: “Seni azgın grup öldürecek!” dediğini haber verdi. [81] [81] Müslim, Sahih, kitâbu'l-fiten, 73 (hadisi değişik lafız ve tariklerle rivâyet etmiştir). İmam Ahmed, Müsned, 5/214,215; Hâkim, Müstedrek, 2/155,387; Taberanî, Mu'cem'ul-Kebîr, 4/198, 200; ibn Adiy, el-Kamil, 4/495; 7/2511; Tarihu'l-Hatîb, 3/243, 9/718; Tefsiru'l-Kurtubî, 16/317; Beyhakî, Sünenu'l-Kübrâ, 8/181; Tarihu İbn Asakîr, 4/153.

440-) Ebu Zerr anlattı.:
Mescidde yatarken yanıma Rasûlullah geldi. Ayağıyla bana dokununca oturarak doğruldum.
Bana.: “Ebu Zerr! Oradan çıkarıldığında ne yapacaksın?” dedi.
Ben de.: “ALLAH'ın Rasûlü'nün Mescidi’ne ve evime dönerim.” dedim.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Peki o, ikisinden de çıkarıldığında ne yapacaksın?” dedi.
Ben.: “O zaman kılıcımı alır, onunla beni çıkaranlara vururum.” dedim.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “At bakalım! Siyah bir köle olsa bile, onların seni çekip götürdükleri yere sen de onlarla birlikte götürülürsün!” dedi.
Ebu Zerr şöyle der.: “Rabeze'ye sürüldüğümde, namaza kalktım. Sadaka devesi üzerinde bulunan siyah bir adama geldi. Beni görünce dönmeğe beni öne geçirmeğe kalktı. Ben de.: “Olduğun yerde kal, ben Rasûlullah'ın emrine uyuyorum!” dedim.” [82] [82] İbn Ebi Asım, Kitâbu's-Sünne, 2/501.

441-) Ebu Hüreyre anlattı.:
Bir gün Rasûlullah bize.: “Kim, ben hadisimi bitirinceye kadar elbisesini yayar ve sonra onu toplarsa, şüphesiz o, benden işittiği birşeyi asla unutmayacaktır.” dedi.
Ben de hemen elbisemi yaydım, (veya çizgili kumaşımı demiştir) daha sonra bize konuşma yaptı. Elbisemi toplayıp yanıma aldım. VALLAHi, ondan duyduğum hiçbir şeyi unutmadım. [83] [83] Müslim, Sahih, kitâbu fedaili's-sahabe, 159; Buharî, Sahih, 9/133; imam Ahmed, Müsned, 2/240, 274; Humeydî, Müsned, 1142; İbn Sa'd, Tabakatu'l-Kübrâ, 4/56; Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 6/201.

442-) Abdullah İbn Rafi', Ali'nin şöyle anlattığım duydu.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem beni, ez-Zübeyr ve el-Mikdad'ı yola çıkarıp.: “Hah Bahçesine gidin, Orada bir câriye var. Yanında da bir mektup var. O mektubu ondan alın!” dedi.
Hemen atlarımızı koşturarak yola koyulduk. Nihâyet bahçeye geldik. Ansızın kadınla karşılaştık.: “Mektubu çıkar!” dedik. Kadın.: “Bende mektup filân yok!” dedi.
Biz.: “Ya mektubu çıkarırsın ya da elbiseleri üzerinden atarsın!” dedik.
Kadın mektubu çıkardı. Onu, Rasûlullah'a getirdik.
Mektupta.: Hatıb İbn Ebi Beltea, Mekke'li müşriklerden bazı kimselere Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in bazı işlerini haber veriyordu.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Hatıb! Bu ne böyle?” dedi.
Hatıb.: Yâ Rasûlullah!. Benim hakkımda karar vermekte acele etme! Ben, Kureyşliler içinde yanaşma bir kişiyim. Asıl Kureyşlilerden değilim. Muhacirlerin Mekke'deki âilelerini koruyacak akrabaları var. Benim neseb yönünden onların arasında yakınım olmayınca, onlardan dost edinip onunla akrabamı korumalarını istedim. Bunu küfre saptığım veya dinimden döndüğüm veyaİslamdan sonra küfre rıza gösterdiğim için yapmış değilim.” dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “O size doğru söyledi” dedi.
Ömer.: “Bırak beni de şu münafığın boynunu vurayım!” dedi.
Peygamber sallallahu aleyhi vesellem.: “O Bedir Savaşında bulunmuştu. Ne biliyorsun? Belki deALLAH, Bedir Savaşına katılmış olanlara.: “Siz istediğinizi yapın. Ben sizi bağışladım” demiştir” buyurdu. [84] [84] Buharî, Sahih, 4/72, 5/184, 9/24; Müslim, Sahih, kitâbu fedaılı's-sahabe, 161; İmam Ahmed, Müsned, 9/79,105; İbn Kesir, el-Bidâye ve'n-Nihâye, 4/284.

443-) Ebu Bekre şunu anlattı.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem namaz kılıyordu. Ali'nin oğlu Hasan Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem secde yaptığında sırtına atlıyordu.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur.: “Benim bu oğlum (torunum) Efendidir.ALLAH, O’nun vasıtasıyla, yakında müslümanlardan iki fırkanın (grubun) arasını düzeltecek.” [85] [85] Buharî, Sahih, 3/244, 9/71; İmam Ahmed, Müsned 5/38; Taberanî, Mu'cemu'l-Kebîr, 3/21, 22; Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 6/442; Tarihu'l-Hatıb, 8/27; Tanhu İbn Asakîr, 4/214.
Bakınız: Fethu'l-Bari, 5/307; Tefsıru'l-Kurtubı, 4/77", el-Bidâye ve'n-Nihâye, 8/108; Kenzu'l-Ummâl, 34301,342263.


444-) Câbir şunu anlattı.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir seferden geldi, Medine'ye yaklaşınca, nerdeyse devenin üzerindeki kimseyi sürükleyecek hızda bir rüzgâr esti.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu.: “Bu rüzgâr Medine'de ölen bir münâfık yüzünden esti.”
Medine'ye geldi. Gerçeken o gün büyük münâfıklardan birisi ölmüştü.

445-) Adiyy İbn Hatem şunu anlattı.:
Peygamberin yanımdayken ona bir adam gelip yoksulluktan şikâyet etti. Sonra başka bir adam gelip yolların kesildiğinden yakındı.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Adiyy! Sen, Hire'yi gördün mü?” dedi.
Ben.: “Orayı görmedim. Ama hakkında bilgim var.” dedim.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Eğer Ömrün uzun olursa, sen bir kadının Hire'den,ALLAH'tan başka kimseden korkmadan, Kâbe'yi tavaf etmeye gittiğini göreceksin!” dedi.
Kendi kendime.: “Memleketi kasıp kavuran Tayyi'in kötü adamları (o sırada) nerede olurlar?” dedim.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Eğer ömrün uzun olursa, Kisrâ’ınn Hazineleri ele geçirilecek!” dedi.
Ben.: “Hürmüz'ün oğlu Kisrâ'nın mı?” dedim.
O, şunu ilâve etti.: “Eğer ömrün uzun olursa, bir adamın avuç dolusu altın ve gümüş çıkarıp onu kabul edecek birisini aradığını ve onu kabul edecek birisini bulamadığını göreceksin!” dedi.
Ben bir kadının,ALLAH'tan başka hiç kimseden korkmadan, Kâbe'yi tavaf için Hire'den çıktığını gördüm. Hürmüz'ün oğlu Kisrâ'nın Hazinelerini ele geçirenler arasında ben de vardım.
Eğer uzun bir Ömür sürerseniz, Ebu'l-Kasım'ın dediği gibi, kişinin avucu dolu olarak çıktığını göreceksiniz. [86] [86] Buharî, Sahih, 4/239; kitâbu'l-menakıb, babu alamatİ'n-Nübüvveti fi'l-İslam; Beyhakî, Sünenu'l-Kübrâ, 5/225; 9/177; Delâilü'n-Nübüvve, 5/343; 6/323; Taberanî, Mu'cemu'l-Kebîr, 17/94; İbn Kesir, el-Bidâyeve'n-Nihâye, 5/66;Tarihu'l-Hatib, 1/190.

446-) Ebu Musâ şöyle anlattı.:
Kendisi (Ebu Musâ) Medine Bahçelerinden birinde Rasûlullah'la birlikteyken bir adam gelip kapının açılmasını istedi.
Peygamber sallallahu aleyhi vesellem.: “Ona kapıyı aç ve onu cennetle müjdele!.” dedi.
Bir de baktık ki gelen Ebu Bekr (radiyallahu anhu). Sonra başka birisi kapının açılmasını istedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ona kapıyı aç ve onu cennetle müjdele!.” dedi.
Bunun da Ömer olduğunu gördük. Ona kapıyı açtım ve onu cennetle müjdeledim. Daha sonra bir başkası kapının açılmasını istedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir yere yaslanmıştı, doğrulup oturdu ve.: “Ona kapıyı aç ve onu, başa gelecek bir belâ şartıyla cennetle müjdele!.” buyurdu.
Bir de baktım gelen Osman'dır. Ona kapıyı açtım ve onu cennetle müjdeledim.
Rasûlullah’ın dediğini de haber verdim. Osman.: “Yardım dilenecek sadeceALLAH'tır!.” dedi. [87] [87] Buharî, Sahih, 5/16, 8/59; Müslim, Sahih, kitâbu fedaili's-sahabe, 28; Tirmizî, Sünen, 3710; İmam Ahmed, Müsned, 4/406; Ebu Nuaym, Hılyetu'l-Evliya, 1/57; İbn Hacer, Fethu'l-Barİ, 7/43,10/597; Zebîdî, Jthafu's-Sadeti'l-Muttekîn, 7/178.

447-) Ebu Hureyre şunu anlattı.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu.: “Siz, ayakkabıları çarık olan bir Kavimle savaşmadıkça yine, gözleri küçük (yüzleri kırmızı) burunları basık sanki yüzleri deri üstüne, deri kaplanmış kalkanlar gibi (kalın) olan Türklerle savaşmadıkça kıyamet kopmaz!.” [88] [88] Buharî, Sahih, 4/52; İmam Ahmed, Müsned, 2/319, 530; Beyhakî, Sünenu'l-Kübrâ, 9/175, 176; Hâkim, Müstedrek, 4/474, 475; Ebu Davûd, Sünen, 4304.

448-) Ebu Sâid el-Hudri şunu anlattı.:
Bir defâsında, biz Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in yanındaydık. Bir malın taksimini yapıyordu. O sırada, Temim oğullarından birisi olan Zülhüvey'e sıra geldi ve.: Yâ Rasûlullah!. Âdil ol!.” dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Yazık sana! Ben âdil olmazsam, kim âdil olur? Âdil olmazsam, ben istek ve emelime kavuşamamışım demektir!.” dedi.
Ömer.: “İzin ver, onun boynunu vurayım!.” dedi.
Peygamber sallallahu aleyhi vesellem.: “Onu bırak. Çünkü onun öyle arkadaşları var ki kıldıkları namazın yanında, sizden birisi kendi namazını küçümser, oruçlarının yanında kendi orucunu küçümser. Bunlar Kur’ÂN okurlar, fakat okudukları Kur’ÂN boğazlarını geçmez. Dinden, okun avı delip geçtiği gibi çıkarlar. Böyle bir okun demirinde nasıl (kan olarak) birşey bulunmaz, sonra giriş yerine bakılır, yine birşey bulunmaz, sonra ağaç kısmına bakılır, orada da birşey bulunmaz, tüy kısmına bakılır, orada da birşey bulunmaz. Halbuki ok avın işkembesini ve kanı delip geçmiştir. Onların alâmeti siyah bir adamdır. Bu adamın pazılarından biri, kadın memesi veya sallanan et parçası gibidir. Bunlar, insanların tefrikaya düştükleri zaman çıkar!.” buyurdu. [89] [89] Buharî, Sahih, 4/243, 8/47; Müslim, Sahih, kitâbu'z-zekat, 148; İbn Mâce, Sünen, 172; İmam Ahmed, Müsned, 3/56, 353, 354, 355; Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 5/185, 187; Said İbn Mansur, Sünen, 2902; ibn Kesir, el-Bidâye ve'n-Nihâye, 4/363,' 7/300; İbn Hacer, Fethul-Barı, 10/552, 12/290; Suyutî, Durrul-Mensur, 3/250; el-Hindî, Kenzu'l-Ummâl, 30940,31223,31589.
Ebu Sâid sözüne şöyle devam eder.: “Ben, bu sözü Rasûlullah'tan işittiğime şehâdet ederim. Yine şehâdet ederim ki, Ali İbn Ebi Talib ben de onunla birlikteyken, bu adamlarla savaştı. O, siyah adamın aranmasını emretti ve adam aranıp bulundu. Getirildiğinde ona baktım. Tıpkı Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in târif ettiği gibiydi.

449-) Câbir şunu anlattı.:
Hayber Günü, Rasülullah sallallahu aleyhi vesellem'e Safıyye, onun Kocası ve Kardeşi getirildiler. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, hiçbir şeyi gizlememeleri şartıyle onlara emân vermişti. Eğer birşeyi gizlerlerse kanlarının dökülmesi helâl olacaktı. Birisi doğruyu söylemiş, gizlememişti. Ama Safıyye'nin Kocası Kinane ondan hazine tulumlarını gizlemişti. Onların içinde birçok zînet vardı.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kinane! Sen bana, benden hiçbir şeyi gizlememek üzere söz vermiştin. Hazine tulumları nerede?” dedi.
Kinane.: “Senden hiçbir şeyi gizlemedim!.” dedi.
Cebrâil, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem'e gelip hazinenin yerini bildirdi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem ashâbına.: “Gidin, o falan falan yerdedir!” dedi.
Kinane, Rasûlullah'a getirilince onların boyunlarının vurulmasını emretti ve onların boyunları vuruldu.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Bilâl'e.: “Safiyye'yi getir!” dedi.
Bilâl, Safiyye'yi getirirken iki cesedin yanından geçirdi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bundan hoşlanmadı. Bu yüzündeki ifâdeden anlaşıldı. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Safiyye'nin yanına gitti ve onu azâd edip kalan akrabalarının yanına dönmek veya müslüman olup kendisine eş yapmak arasında muhayyer bıraktı.
Safîyye.: “Ben,ALLAH'ı ve Rasûlünü seçiyorum!” dedi.
Rasûlullah müslümanlara.: “Annenizden uzak durun!.” dedi.
Hayber'den altı mil uzaktayken onunla gerdeğe girmek isteyerek mola verdi. Safîyye kabul etmedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem onun bu davranışına bozuldu. Sahba denilen yere gelince yine mola verdi. Safîyye orada Rasûlullah'ın arzusunu kabul etti.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İlk defâda gerdeğe girmekten kaçınmana sebeb neydi?” dedi.
Safîyye.: “Yahudilere yakın olmamız sebebiyle, sana bir kötülük yapmalarından korktum!.” dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem onunla gerdeğe girdi. Ebu Eyyub geceyi, Rasûlullah'ı korumak üzere çadırının etrafında dolaşarak geçirdi.
Peygamber sallallahu aleyhi vesellem attığı adımlarının sesini duyunca.: “Kim o?” dedi.
O da.: “Halid İbn Zeyd.” dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ne var? Ne oluyor?” dedi.
Halid.: “Bu kadının sana bir kötülük etmesinden korktuğum için bu gece hiç uyumadım!” dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem ona dönmesini emretti ve o da döndü gitti..

450-) Abdullah İbn Abbas şunu anlattı.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem tavaf esnâsında Ebu Sufyan'a yetişip.: “Ebu Süfyan! Seninle Hind arasında şöyle şöyle olmadı mı?” dedi.
Ebu Süfyan içinden.: “Hind benim sırrımı başkasına açtı. Ben ona şunu şunu yapacağım!.” diye geçirdi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem tavafını bitirince, yine Ebu Süfyan'a varıp.: “Ebu Süfyan! Hind'e haksızlık etme. O bana, senin hiçbir sırrını açmadı!” dedi.
Ebu Süfyan.: “SeninALLAH'ın Rasûlü olduğuna şehâdet ediyorum. Benim içimden geçeni sana kim haber verdi?” dedi. [90] [90] Ukaylî, Duafau'l-Kebır, 3/57. Abdulvahıd el-Hucubî'nın biyografisinde şöyle demiştir: "Bunu naklettiği için Abdulazîz eleştırilemez. O sıkadır güvenilirdir."
el-Hindî, Kenzu'l-Ummâl, 35416.


451-) Asım İbn Kuleyb şöyle rivâyet etti.:
Babam bana şunu anlattı.: “Bana da Ensâr'dan birisi anlattı.: “Çocukken, babamın yanında, Rasûlullah'la birlikte çıktık. Karşımıza bir adam geldi ve.: Yâ Rasûlullah!. Falanca kadın seninle ashâbını yemeğe dâvet ediyor.” dedi. Peygamber ve beraberindekiler gittiler. Biz babalarımızdan ayrı olarak çocukların oturduğu yerlere oturduk. Yemek getirildi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem elini yemeğe uzattı, onlar da uzattılar. Ashâbı Rasûlullah’ın lokmayı yutmayıp ağzında döndürdüğünü görünce yemekten ellerini çekiler.
Lokmayı ağzında geveledikten sonra çıkardı ve.: “Bu, sâhibinden izinsiz alınmış bir koyun etidir.” [91] [91] İbn Sa'd, Tabakatu'l-Kübrâ, 1/3; Beyhakî, Delailü'n-Nübüvve, 6/310; Suyutî, Hasais, 2/104.

Kadın kalkıp.: Yâ Rasûlullah!. Seni ve ashâbını yemekte bir araya getirmek istedim. Baki'a adam gönderdim. Satılık hiçbir şey bulamadım. Kardeşime bana koyununu göndermesi için adam gönderdim. Kardeşim orada olmadığı için âilesi koyunu bana verdi.”

452-) Enes anlatmıştır.:
Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, Mu'te'ye katılanların şehîd oluşlarını Minberdeyken haber vermiştir. Önce Zeyd'in sonra Ca'fer'in sonra da İbn Ravaha'nın şehîd oluşlarını anlatmış daha sonra.: “Şimdi sancağıALLAH'ın kılıçlarından birisi olan Halid İbnu'l-Velid aldı!.” demiştir.

453-) Hz. Âişe anlatmıştır.: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Âişe'yi bir kadına göndermişti.
Âişe.: “Önemli bir şey görmedim!.” dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Yanağında bir ben gördün de tepeden tırnağa kadar ürperdin!” dedi.
Âişe de.: “Senin için sır diye birşey yoktur. Kim, senden saklayabilir ki!” [92] [92] İbn Sa'd, Tabakatü'l-Kübra, 8/115; Ebu Nuaym, Tarihu İsbehan, 2/188; Tari-hu'l-Hatib, 1/301.

454-) Süleyman İbn Surad şunu anlattı.:
Hendek Savaşında Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Artık bundan böyle biz onlara (müşriklere) karşı savaşacağız. Onlar bizimle savaşamayacaklar (biz onlara doğru yüreyeceğiz)” buyurdu.
Ebu Nuaym.: ALLAH bunu gerçekleştirmiştir. Rasûluİlah sallallahu aleyhi vesellem kendisine savaş açılmadan onlarla savaştı.” [93] [93] Buharî, Sahih, 5/48; Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 3/457. Bakınız: ibn Hacer, Fethu'l-Bari, 7/405.

455-) El-Abbas İbn Abdilmuttalib şunu anlattı.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu.: “Din üstün gelecek, hatta denizleri aşacak veALLAH yolundaki atlarla denizlere dalınacak.” [94] [94] İbnü'l-Mübârek, kitâbü'z-zühd, 192; Tefsiru'l-Kurtubî, 1/18, 4/22; el-Hindî, Kenzu'l-Ummâl, 29121; Şeceri, el-Emali, 1/73, 83.

456-) Osman İbn Suheyb'in babası Rasûlullah’ın bir gün Ali'ye şunu söylediğini anlattı.: “İnsanların en azgını kimdir?”
Ali.: “Deveyi boğazlayan kimsedir, Yâ Rasûlullah!. dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Doğru söyledin. Diğerlerinin en azgını kimdir?” dedi.
Ali.: “Bilmiyorum, Yâ Rasûlullah!. dedi.
Rasûlullah.: “Buna vuran kimsedir” deyip başının tepesine (bıngıldağına) işâret etti.
Ali (radiyallahu anhu) Irak halkına.: “VALLAHi, onların en azgınının ayaklanmasını ve bunu sakalım bundan boyamasını isterdim!” derdi ve elini başının ön tarafına koyardı. [95] [95] İbn Sa'd, Tabakatü'l-Kübra, 3/22; Taberanî, Mu'cemu'l-Kebîr, 8/45; Tarihu'l-Hatib, 1/135; İbn Kesir, el-Bidâye ve'n-Nihâye, 7/325, 326; Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, 9/ 136; Ibn Hacer, Fethu'l-Bari, 7/74.

457-) Abdullah İbn ömer anlatmıştır.:
Rasûlullah'la birlikte Tâif’e giderken bir kabre uğradık.
Rasûlullah'ın şöyle dediğini duydum.: “Bu, Sakiflilerin atası olan Ebu Riğal'in kabridir. O, Semud'dandı. Harem'de bulunduğu için korunuyordu. Harem'den çıkınca, Kavminin başına gelen belâ, onun da başına gelmişti. Oraya defnedildi. Bunun delili onun yanına altın bir çubuğun gömülmüş olmasıdır. Eğer kabrini kazarsanız, o altın çubuğu orada bulursunuz.” [96] [96] Ebu Davûd, Sünen, 3088; Beyhakî, Sünenü'l-Kübrâ 4/156; Delâilü'n-Nübüvve, 6/297, 7/297; Abdürrezzâk, Musannef, 20989; İbn Kesir, el-Bidâye ve'n-Nihâye 3/439; Suyutî, Hasaisu'l-Kübrâ, 1/272.
Cemâat hemen oradan altın çubuğu çıkardı..

458-) İbn Ömer şunu anlattı.:
El-Esvedu'1-Ansî'nin öldürüldüğü gece, bize müjdelemesi için Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem'e semâdan haber geldi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Dün gece el-Esved öldürüldü. Onu mübârek bir adam öldürdü!” dedi.
“Kim?” diye soruldu.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Feyruz kazandı, Feyruz.” dedi. [97] [97] el-Hındî, Kenzu'l-Ummâl, 37472, 37473; İbn Kesir, el-Bidâye ve'n-Nihâye.

459-) Ümmü Zerr anlattı.:
Ebu Zerr'in vefâtı yaklaşınca, ağladım. Ebu Zerr.: “Ağlama! canını sıkma! Bir gün, Rasûlullah’ın, benim de aralarında bulunduğu bir gruba.: “Sizden birisi, kır bir yerde vefât edecek. Onun cenâzesinde mü’minlerden küçük bir topluluk bulunacak!” dediğini duydum. Orada benimle birlikte bulunanların hepsi, topluluklar içinde ve köylerde vefât ettiler. Şimdi kırda ölecek olan benim. VALLAHi, ben şimdiye kadar ne yalan söyledim, ne de yalanlandım. Yolu gözet!” dedi.
Ben.: “Hacılar gitti. Yoldan el ayak kesildi!” dedim. Ben, sık sık tepeye kadar gidiyor, sonra yanına dönüp ona bakıyordum. Ansızın hayvanlarına binmiş bazı insanlar gördüm. Elbisemle işâret ettim.
Süratle gelip.: “Neyin var?” dediler.
“Müslümanlardan birisi ölüyor!” dedim.
“O kimdir?” dediler.
Ben de.: "Ebu Zerr.” dedim.
Onlar.: ALLAH'ın Rasûlü'nün Sahabisidir.” dediler.
Ben.: “Evet!” dedim.
Onlar da.: “O’nun için babalarımız ve analarımız fedâ olsun!.” dediler.
Birisi Ebu Zerr'i kefenledi ve onu gömdüler.. [98] [98] İmam Ahmed, Müsned, 5/155; Hâkim, Müstedrek, 3/354; İbn Sa'd, Tabakatü'l-Kübrâ, 4/171,172; İbn Hibbân, Sahih, 2260 (Mevârid), Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 9/401, 402; Ebu Nuaym, Hilyetü'l-Evliyâ, 1/170; Munzirî, Terğib ve'î-Terhib, 4/220; İbn Kesir, el-Bidâye ve'n-Nihâye, 6/235.

460-) Ebu Hüreyre şunu anlattı.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Cehennemliklerden görmediğim iki sınıf vardı.: Birisi, yanlarında sığır kuyrukları gibi kamçılar bulunup onlarla insanları döven bir Kavim. Diğeri de giyinmiş çıplak, sallanarak yürümeyi öğreten, kırıtkan, başları Horasan Develerinin eğik hörgüçleri gibi olan bazı kadınlar. Bunlar cennete giremeyecek, onun kokusunu da duyamacaklardır. Halbuki onun kokusu şu kadar ve şu kadar uzaktan duyulacaktır!.” buyurdu. [99] [99] Müslim, Sahih, kitâbu'l-libâs, 125; kitâbu'l-cenne, İmam Ahmed, Müsned, 2/356: 440; Beyhakî, Sünenü'l-Kübrâ, 2/234, 247; Münzirî, Terğıb ve't-Terhib 3/95; Tefsiru'l-Kurtubî, 7/125; İbn Kesir, el-Bidâye ve'n-Nihâye, 63277.

461-) Ebu Nevfel şunu söyledi.:
İbnü'z-Zubeyr öldürülünce, Haccac onun Annesi, Esmâ'ya adam gönderdi.
Esmâ ona.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bize şöyle buyurmuştu.: “Sakif Kabilesinde bir yalancı ve bir can alıcı vardır.” Yalancıyı gördük. Can alıcının da, senden başkası olacağını zannetmiyorum!.” dedi. [100] [100] Müslim, Sahih, kitâbu fedâili's-sahabe, 229; İmam Ahmed, Müsned, 2/87, 91, 92; Tirmizî, Sünen, kitâbu'l-fiten, 44; kitâbu'l-menâkıb, 73.

462-) Ebu Harun el-Abdi şunu anlattı.:
Ebu Sâid el-Hudri'nin yanına girmiştik. Şöyle dedi.: Rasûlullah'ın vasiyetine hoş geldiniz. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştu.: “Size dünyanın çeşitli yerlerinden ilim öğrenmek için bazı kimseler gelecek. Onlar size geldiklerinde iyi davranınız.” [101] [101] Tarihu İbn Asakîr, 2/247;'Bağavî, Şerhü's-Sünne, 1/286; el-Hindî, Kenzu'l-Ummâl, 295,35.

463-) İbn Abbas şunu söylemiştir.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu.: “Siz dinliyorsunuz ve sizden dinlenecek, sizden dinleyen kimselerden de dinlenecek.” [102] [102] Ebu Davûd, Sünen, 3659; İmam Ahmed, Müsned, 1/321; Beyhakî, Sünenü'l-Kübrâ, 10/250; Hâkim, Müetedrek, l/95;Taberanî, Mu'cemü'l-Kebîr, 2/63; İbn Hibbân, Sahih, 77 (Mevârid); Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, 1/137; el-Hindî, Kenzü'l-Ummâl, 29176.

464-) Ümmü Varaka Bint Abdillah İbn el-Haris'ten rivâyet edilmiştir.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Ümmü Varaka'yı, her cumâ ziyâret ederdi.
Bedir Savaşında o.: “Seninle birlikte (savaşa) gitmem için bana izin verir misin? Hastalarınıza bakar, yaralılarınızı tedâvi ederim. BelkiALLAH bana şehîdlik nâsib eder!” dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Sen evinde kal, çünküALLAH sana şehîdliği verir!” dedi.
O, kendisinin ölümünden sonra, kölesiyle câriyesinin azâd edilmelerini emretmişti. Ölümü gecikince câriyeyle köle onu bir kadife örtünün içine sarıp boğdular. O ölünce kaçtılar.
Ömer geldi. Ona.: “Ümmü Varaka'yı kölesiyle câriyesi öldürüp kaçtılar!” denildi.
Ömer topluluğun içinde kalkıp şunu söyledi.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Ümmü Varaka'yi ziyâret eder ve.: “Haydi Şehîd Hanım’ı ziyârete gidelim!” derdi.
Köleyle Câriye yakalanıp getirildiler ve asıldılar..

465-) İbn Abbas anlatmıştır.:
El-Abbas esir edilince ondan fidye (kurtulma parası) istendi.
O da.: “Benim param yok!” dedi.
Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şu cevabı verdi.: “Mekke'den çıkarken, Ümmü'1-Fadl'a bıraktığın para ne oldu? Yanınızda hiç kimse yoktu. Sen şöyle dedin.: “Bu yolculuğumda başıma bir şey gelirse, şu kadarı el-Fadl’ın, şu kadarı da Abdullah'ın olsun dedin.”
El-Abbas.: “Seni hak ile gönderene yemin olsun! Bunu insanlardan seninle benden başka hiç kimse bilmiyor, SeninALLAH'ın Rasûlü olduğunu iyi biliyorum!.” dedi. [103] [103] Beyhakî, Sünenü'l-Kübra, 6/322; Delâilü'n-Nübüvve, 3/142; Tanhu İbn Asakîr, 7/ 233; Tefsiru'l-Kurtubı, 8/52; İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihâye, 3/299; Tefsiru İbn Kesir, 4/36.

466-) Muhammed İbn İshak şunu anlattı.:
Umeyr İfen Vehb, Bedir Savaşına katılanların yenilgiye uğramalarından biraz sonra, Safvan İbn Umeyye'yle birlikte, Hıcr'da oturdu. Umeyr, Kureyş'in cin fikirlilerindendi. Mekke'deyken Rasûlullah'a ve ashâbına eziyet ederdi. Oğlu Vehb İbn Umeyr Bedir'de esir edilenler arasındaydı. Umeyr, kuyuya atılanların başlarına gelenleri anlattı.
Safvan.: “VALLAHi, bundan sonra yaşamanın tadı yok!” dedi.
Umeyr de ona.: “Doğru söyledin, VALLAHi, borcum olmasaydı ki, borcumu ödeyecek birşeyim de yok ve benden sonra çoluk çocuğumun perişân olmalarından korkmasaydım, hayvanıma biner, MuhaMMed'e gider ve onu öldürürdüm. Hem, benim, onlar tarafından kabul edilmem için bir sebeb de var. Oğlum, ellerinde esirdir!.” dedi.
Safvan.: “Borcunu üzerime alıyorum. Onu senin namına ben öderim, Çoluk çocuğuna da kendi çoluk çocuğumla birlikte bakarım!” dedi.
Umeyr.: “Öyleyse, benim durumumu ve kendi durumunu gizli tut!” dedi.
Safvan.: “Tamam, öyle yaparım!” dedi.
Sonra Umeyr kılıcının bilenip zehirlenmesini emretti ve emri yerine getirildi. Kalkıp Medine'ye geldi.
Ömer, onun mescidin kapısında kılıcını kuşanmış bir halde devesini ıhtırdığını görüp.: “Bu,ALLAH'ın düşmanı Umeyr'dir. O, kötülükten başka bir maksadla gelmemiştir. Aramızı bozan ve Bedir Günü müşrikler hesabına bizim sayımızı tahmin eden de odur!.” dedi.
Ömer, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in yanına girip.:Yâ Rasûlullah!. İşte buALLAH'ın düşmanı Umeyr! Kılıcını kuşanmış olarak gelmiş!.” dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Onu yanıma al!” dedi.
Ömer Umeyr'in yanına geldi. Boynundaki kılıcının bağını tuttu ve çekip boynuna geçirdi. Ensâr'dan bazılarına.: “Siz de Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in yanına girin ve oturun. Bu Pisin O'na bir zarar vermemesi için dikkatli olun. Çünkü o, güvenilir bir kimse değildir!.” dedi.
Ömer, onunla birlikte Rasûlullah'ın huzuruna girdi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Ömer'in, Umeyr'in boynundaki kılıç bağını sımsıkı tuttuğunu görünce.: “Ömer! Onu serbest bırak! Yaklaş Umeyr! “ dedi.
Umeyr yaklaşınca.: “Hayırlı sabahlar!.” dedi.
Câhiliye Devri adamları arasındaki selâm böyleydi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Umeyr!ALLAH bize senin verdiğin selâmdan daha hayırlı bir selâmı, cennetliklerinin selâmını lütfetti. Hem sen buraya niçin geldin?” dedi.
Umeyr.: “Elinizdeki esirimi kurtarmak için geldim. Ona iyilik edin!” dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Peki boynundaki şu kılıç ne?” dedi.
Umeyr.: ALLAH, kılıçların belâsını versin. Onlar bir fayda verdi mi?” dedi.
Peygamber sallallahu aleyhi vesellem.: “Doğru söyle! Sen buraya niçin geldin?” dedi.
Umeyr.: Sadece bunun için (anlattığım şey için) geldim!" dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Sen Safvan İbn Umeyye'yle birlikte Hıcr'da oturdun. Kureyş'in Kuyuya atılanlarından bahsettiniz. Sonra sen.: “Eğer borcum ve çoluk çocuğum olmasaydı gider MuhaMMed'i Öldürürdüm!” dedin. Safvan İbn Umeyye de.: “Beni Öldürmene karşılık, borcunu ödemeyi ve çoluk çocuğunun geçimini üzerine aldı.”ALLAH ikimizin arasına girip bana yapacağın şeye engel oldu!.” buyurdu.
Umeyr.: “Şehâdet ederim ki, senALLAH'ın Rasûlüsün! Biz seni yalanlar dururduk. Bu mesele, ancak benimle Safvan arasında geçmişti. VALLAHi, anladım ki, bunu sana ancakALLAH haber vermiştir. Bana İslam'ı gösteren, beni o Doğru Yola sevkedenALLAH'a hamdolsun!.” deyip kelime-i şehâdet getirdi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kardeşinize dinini öğretin ve ona Kur’ÂN okutun. Esirini de serbest bırakın!” dedi. Rasûlullah’ın emrini yerine getirdiler.
Daha sonra Umeyr.: Yâ Rasûlullah!. Ben,ALLAH'ın NÛRUnu söndürmeye çalışır,ALLAH'ın Dini’nde bulunanlara ağır işkencelerde bulunur dururdum. Benim Mekke'ye gidip Mekke'lileriALLAH'a ve İslam Dinine dâvet etmeme izin vermeni istiyorum. BelkiALLAH onlara doğru yolu gösterir de müslüman olurlar, yoksa, daha önce senin ashâbına dinlerinden dolayı yaptığım işkence gibi, onlara da dinlerinden dolayı işkence yapmak istiyorum!.” dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem onun gitmesine izin verince Mekke'ye gitti.
Safvan, Umeyr Mekke'den ayrıldıktan sonra Kureyş Müşriklerine.: “Yakında size, Bedir Savaşını unutturacak önemli bir olayla karşılaşacağınızı şimdiden müjdelerim!” dedi.
Safvan gelen yolculara Umeyr'i Sorardı. Nihâyet bir yolcu gelip ona.: “Umeyr'in müslüman olduğunu haber verince, Umeyr'le asla konuşmamağa ve ona yardımcı olmamağa” yemin etti.
Umeyr Mekke'ye gelince, halkı İslam'a dâvet etmeye ve kendisine karşı çıkanlara da eziyet etmeğe başladı. Bazı kimseler onun vasıtasıyla müslüman oldular. [104] [104] Taberanı, Mu'cemu'i-Kebîr, 17/59, İbn Kesir, el-Bidâye ve'n-Nihâye, 3/314; el-Hindî, Kenzu'l-Ummâl, 3745.

Yazar şöyle demiştir.:
Ebu'l-Vefâ İbn Akİl şunu söylemiştir.: Rasûlullah'ın gaîb ve geleceğe dâir olan şeyleri bildirmeye girişmesinde büyük bir tehlike vardır. Çünkü el-Esved'le Museylime'yi yaptıkları tahminler utandırmıştı. Haber, o ikisinin söylediğinin zıddına çıkmıştı.
Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurur.: “O, alevli bir ateşe girecek.” [105] [105] Mesed Suresi, 3.
Eğer o müslüman olsaydı, olan olurdu. Ancak Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem neticeleri gözeterek konuşuyordu. Bu, onun çok güvenilir, olduğuna bir delildir. Onu bu halde durduranALLAH'a hamdolsun.
O, ithamı gerektirecek şeylerle yıkılmasından korkulmayacak şekilde delille hareket edendir. Bu da ancak gerçekleştirmeye kadîr olandan sadır olur. 106] [106] Abdurrahmân İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitâbevi: 268-282.

Resim KAYAnın RASÛLULLAH’a YUMUŞATILması.:

467-) Câbir anlatmıştır.:
Peygamberle sallallahu aleyhi vesellem ashâbı, hendeği kazarken üç gün hiçbir şey yemeden durdular. Sahabiler.: Yâ Rasûlullah!. Burada çok sert bir yer var!” dediler.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Orayı su ile ıslatın!” dedi.
Daha sonra balyozu alıp.: “Bismillah!” dedi. Ona üç defâ vurdu ve orası darmadağın olan bir kum yığını haline geldi.
Bir ara baktığımda Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi vesellem karnına taş bağladığını gördüm. [107] [107] Buharî, Sahih, kitâbu'i-meğazi, babu gazvetü'l-hendek, 5/395; Beyhakî, Delaj-tu'n-Nübüvve, 3/416; İmam Ahmed, Müsned, 3/300; Darimî, Sünen, Mukaddime 7; İbn Ebi Şeybe, Musannef, 14/418. Bakınız: İbn Hacer, Fethü'l-Bâri, 5/316; İbn Hişâm, S'iretü'n-Nebeviyye, 3/171, 172.

468-) El-Bera İbn Azib şunu anlattı.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bize Hendeğin kazılmasını emretti. Hendeğin bir yerinde balyozların işlemediği bir kaya parçasıyla karşılaştık. Bunu Rasûlullah'a söyledik.
Rasûlullah geldi, balyozu aldı ve.: “Bismillah!.” dedi. Bir vuruşta kayanın üçte birini kırdı.
Sonra.: ALLAHu Ekber! Bana, Şam'ın anahtarları verildi. VALLAHi, şu bulunduğum yerden oranın kırmızı köşklerini görüyorum!.” dedi.
Daha sonra yine.: “Bismillah!” deyip tekrar vurdu. Kayanın üçte birini daha kırdı ve.: ALLAHu Ekber! Bana Fars'ın anahtarları verildi. VALLAHi, şu bulunduğum yerden, Medâin'i ve onun beyaz köşkünü görüyorum” dedi.
Sonra.: “Bismillah!” deyip tekrar vurdu ve kayanın geri kalanını parçaladı.
Yine.: ALLAHu Ekber! Bana, Yemen'in anahtarları verildi. VALLAHi, şu bulunduğum yerden, San'a'daki sarayı görüyorum!.” dedi. [108] [108] Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 3/421; Tarıhu'i-Hatîb, 1/131, 4/131; İmam Ahmed, Müsned, 4/303; İbn Hacer, Fethu'İ-Bari, 7/397; Suyutî, Camiu'l-Kebîr, 9667. El-Mizzî, Tuhfe-tu'l-Eşraf'da (2/65) bunu Nesaî'ye nisbet etmiştir.
Abdurrahmân İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitâbevi: 283.


M.M.M. MuhaBBetLerimLe...

Resim GÜL
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: ASHÂBının DİLinden RESÛLULLAH sav.

Mesaj gönderen Gul »

Resim

Resim HURMA KÜTÜĞÜnün RASÛLULLAH'a HASRETİNDEN AĞLAMASI.:

469-) Câbir şöyle dedi.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir hurma kütüğünün üzerinde hutbe okurdu. Marangoz bir kölesi olan Ensârlı bir kadın.:
-Yâ Rasûlullah! Benim marangoz bir kölem var. Ona senin için, ü-zerinde hutbe okuyacağın bir minber yaptırsam olmaz mı?" dedi. Rasûlullah da.:
- “Olur” dedi.
Rasûlullah için minber yapıldı. -Cuma günü olunca, o minberin ü-zerinde hutbe okumağa başladı.
Daha önce üzerinde durduğu kütük bebek gibi inlemeye başladı. Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
- “Bu, yanında yapılan zikri dinlemekten uzak kaldığı için ağladı” dedi. [109] [109] İmam Ahmed, Müsned, 3/300; İbn Kesir, el-Bidâye ve'n-Nihâye, 6/146; Ebu-Nuaym, Delâilü'n-Nübüvve, s. 142.

470-) Et-Tufeyl İbn Ka'b, babasının şunu anlattığını söyledi.:
-Yâ Rasûlullah! Sana, cuma günü üzerinde duracağın, cemâatin seni görebileceği ve hutbelerini işitebileceği bir minber yapmamı ister misin?" dedi. Rasûlullah da.:
- “Olur” diye cevab verdi.
Minbere üç basamak yapıldı. Minber getirilip yerine konulunca ve Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem minbere çıkmak isteyince hurma kütüğünün yanından geçti. Kütük, çatlayıp parçalamncaya kadar öküz gibi böğürdü. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem minberden inip eliyle onu okşadı ve kütük sustu. Sonra tekrar minbere çıktı. Mescid yıkılıp değiştirilince (Hz. Osman devrinde), bu kütüğü Übeyy İbn Ka'b aldı. Çürüyüp güve yeyinceye ve toz toprak haline gelinceye kadar, Ubeyy'in yanında kaldı. [110] [110] İbn Mâce, Sünen, kitâbu İkameli's-sala, babu ma caefi bed'i şe'ni'l-minber, 1/ 454; Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 6/67, 98.

471-) Enes anlatmıştır.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem cuma günü, sırtını dayadığı bir kütüğün yanında hutbe okurdu. Cemâat çoğalınca.:
- “Bana bir minber yapın!” dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem için iki basamaklı bir minber yapıldı. Rasûlullah hutbe okumak üzere minberin üzerine çıkınca, kütük Rasûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem olan özleminden dolayı ağladı.
Ben mesciddeyken, kütüğün özlem duyarak inleyip ağladığını duydum. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem minberden ininceye kadar durmadan ağladı. İnip kütüğü okşadıktan sonra sustu.
Hasen, bu hadisi anlattığında ağlamış ve şöyle demişti.: ALLAH'ın kulları!. Azîz ve Celîl olan ALLAH'ın yanındaki derecesinden dolayı kütük, Rasûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem özlem duyarak ağlayıp inlediğine göre, siz onunla karşılaşıp buluşmak için özlem duymaya daha çok hak sâhibisiniz.” [111][111] Buharî, Sahih, kitâbu'l-menakıb, babu alamati'n-Nübüvveti fi'l-İslam; Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 2/557; Tirmİzî, Sünen, kitâbu salatı'l-cumua, babu ma cae fi'l-hutbeti ale'l-minberi, 2/379.

472-) İbn Ömer anlatmıştır.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir hurma kütüğüne dayanarak hutbe okudu. Minber edindikten sonra hurma kütüğüne dayanmaktan vazgeçti. Hurma kütüğü ağladı. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem gelip ona elini sürdü. [112][112] Buharî, Sahih, kitâbu'l-menakıb, babu alamati'n-Nübüvveti fi'l-İslam; Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 2/557; Tirmİzî, Sünen, kitâbu salatı'l-cumua, babu ma cae fi'l-hutbeti ale'l-minberi, 2/379.

473-) İbn Abbas şunu anlattı.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir hurma kütüğüne dayanarak hutbe okurdu. Rumlardan (Bizanslılardan) birisi ona geldi.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
- “Bana bir minber yap da onun üzerinde hutbe okuyayım!” dedi. [113][113] Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 2/558. Bakınız: Fethu'l-Bari, 2/397.
O adam Rasûlullah için gördüğünüz şu minberini yaptı. Rasûlullah hutbe okumak üzere minberin üzerine çıkınca, hurma kütüğü, yavrusundan ayrilân devenin inlemesine benzer sesler çıkarmağa başladı. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem minberden inip onu kucaklayınca sustu. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir çukur kazılarak kütüğün oraya gömülmesini emretti.

474-) İbn Bureyde'nin babası şunu anlattı.:
Peygamber sallallahu aleyhi vesellem hutbe okuduğu zaman ayağa kalkar ve nızun süre ayakta kalırdı. Ayakta durmak onu yoruyordu. Bir hurma kütüğü getirilip bir ucu yere gömülmek sûretiyle dikildi. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem hutbe okurken uzun süre ayakta durursa arkasını bu hurma kütüğüne dayardı. Medine'ye gelen birisi onun bu durumunu gördü. Yanında bulunan kişilerden birisine.:
- MuhaMMed'in memnun kalacağını bilsem, kendisi için üzerinde oturmak istedikçe oturmasına, ayakta durmak istedikçe ayakta durmasına elverişli bir oturma yeri yapardım." dedi.
Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bunu duyunca.:
- “Onu bana-getirin” dedi. Adam Rasûlullah'a getirildi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem ona, kendisi için bu basamakların yapılmasını emretti. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, bunda bir rahatlık hissetti.
Peygamber sallallahu aleyhi vesellem hurma kütüğünü bırakıp kendisi için yapılan minbere gidince, hurma kütüğü üzüldü. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem onun yanından ayrıldığı zaman devenin inlediği gibi inledi.
Bureyde babasının şöyle dediğini duydu.: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem hurma kütüğünün inlediğini duyunca, onun yanına döndü ve elini üzerine koyup şöyle dedi.:
- “İstersen, ALLAHu zü’L- CELÂL'a duâ edeyim. Seni, eskiden bittiğin yere geri çevireyim. Oraya dikeyim de, orada eskiden olduğun gibi ol. İstersen, senLcennete dikeyim de cennet ırmaklarından ve pınarlarından sulan. Orada güzelce yetiş ve meyve ver de ALLAH'ın sevgili kulları senin meyvenden yesinler. Nasıl istersen öyle yapayım” dedi.
O, Rasûlullah’ın.: “Olur, öyle yapayım, olur öyle yapayım!” sözünü duyduğunu söyledi.: Bunun üzerine Rasûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem'e soruldu.:
“Cennete dikmemi istedi” dedi. [114][114] Darımı, Sünen, 1/16.

475-) Et-Tufeyl İbn Ubeyy İbn Ka'b’ın babası şunu anlattı.:
Peygamber sallallahu aleyhi vesellem gölgelik vazifesi gören bir hurma kütüğünün yanında namaz kılar ve o kütüğün yanında hutbe okurdu. Ashâbından birisi.:
-Sana cuma günü üzerinde duracağın, cemâatin seni görebileceği ve hutbelerini işitebileceği birşey yapsak olmaz mı?" dedi. Rasûlullah da.:
- “Olur” dedi.
Onun için üç basamak yapıldı. Eskiden yaptığı gibi onun, üzerine çıktı. Hurma kütüğü ona doğru eğildi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
- “Sakin ol” dedi. Daha sonra dönüp.: “Dilersen seni cennete dikeyim, senden salihler yesinler. Dilersen, eskiden olduğu gibi tekrar seni taze ve yeşil hale getireyim” dedi. Hurma kütüğü âhireti dünyaya tercih etti. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem vefât edince o babama verildi. Güve yeyinceye kadar devamlı onun yanında kaldı. [115][115] İmam Ahmed, Müsned, 5/139.
İbn Akil şöyle demiştir.:
Hurma kütüğünün ağlamasının ve Rasûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem ağaçların gelmesine şaşırılmaması gerekir. Mıknatısta demiri kendisine çeken bir özellik yaratan, Rasûlullah'da da ona çeken bir özellik yaratâbilir. [116][116] Abdurrahmân İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitâbevi: 283-286.

RASÛLULLAH'ın ELİNDEKİ TAŞLARIN ALLAH'ı TESBİH ETMESİ (Subhânallah Demesi) .:

476-) Ebu Zerr anlatmıştır.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem yanında Ebu Bekr, Ömer ve Osman'la birlikte bir yerde oturdu. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, eline yedi çakıl taşı aldı. Taşlar teşbih ettiler. Öyle ki onların an vızıltısına benzer sesler çıkardıklarını duydum? Daha sonra Rasûlullah onları koydu. Taşlar sesi kestiler. Sonra Rasûlullah onları alıp Ebu Bekr'in eline koydu. Taşlar yine ALLAH'ı tesbih ettiler ve arı vızıltısına benzer sesler çıkardıklarını duydum. Onları koyunca seslerini kestiler.
Daha sonra onları alıp Ömer'in eline koydu. O da onların arı vızıltısına benzer, sesler çıkardıklarını duydu. Onları koyunca seslerim kestiler.
En son alıp Osman'ın eline koydu. Taşların ALLAH'ı teşbih ettiklerini ve arı vızıltısına benzer sesler çıkardıklarını duydum. Osman onları koyunca seslerini kestiler. [117] [117] Beyhakı, Delâilü'n-Nübüvve, 6/64, 65 {Bu hadisin senedinde Salih İbn Ebi'l-Ahdar vardır. Onun hakkında İbn Maİn: Bİrşey değildir, demiştir); İbn Kesir, el-Bidâye ve'n-Nihâye, 6/132; Suyutî, Hasaisu'l-Kübrâ, 2/74 (Bunu, Bezzâr, Evsafta Taberanî'ye ve Delail'de Ebu Nuaym'a nısbeî etmiştir).

RASÛLULLAH’ın KENDİSİNE KÖTÜLÜK ETMEK İSTEYEN MÜŞRİKLERDEN GİZLENINESİ.:

477-)İbn Abbas şunu anlattı.:
Tebbet süresi inince, Ebu Leheb'in karısı, Ebu Bekr'le birlikteyken Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi vesellem yanına geldi. Ebu Bekr kadını görünce.:
-Yâ Rasûlullah! Bu, ağzı bozuk bir kadındır. Sana bir kötülük de bulunmadan kalksan iyi olurdu. dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
- “O beni göremeyecek” dedi. Kadın gelip.:
- Ebu Bekr! Arkadaşın beni şiiriyle hicvetti (yerdi)." dedi. Ebu Bekr de.:
-Hayır! O, şiir1 söylemez." dedi. Kadın.:
-Bana göre sen inanılacak birisisin." deyip çekti gitti. Ebu Bekr.:
-Yâ Rasûlullah! O, seni görmedi." dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
- “Hayır! Bir melek, devamlı, kanadıyla beni saklıyordu” dedi. [118] [118] Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 2/195 (Esma Bınt Ebi Bekr'den); İbn Hibbân, Sahih, 2102 (Mevârid); Tefsiru İbn Kesir, 5/79; Humeydİ, Müsned, 323; Hâkim, Müstedrek, 2/361; Suyuti, Durru'İ-Mensur, 4/186; İbn Hacer, Metalıbu'l-Aliye, 3813, 3814 .
Ebu Leheb'in karısı; Ebu Sufyan’ın kızkardeşi-Ümmü Cemil Bint Harb'dir. [119] [119] Abdurrahmân İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitâbevi: 287.

RASÛLULLAH'a KÖTÜLÜK YAPMAK İSTEYEN İNSANLARIN ENGELLENINESİ.:

478-) Câbir İbn Abdillah şunu anlattı.:
Rasûlullah'la birlikte Necid tarafına savaşa gittik. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem dönünce ben de onlarla birlikte döndüm. Ot ve ağaçları bol bir vâdide Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi vesellem uykusu geldi. Rasûlullah'ın ashâbı ağaçların altinâ indiler. Rasûlullah da bir muğaylan ağacının altinâ indi. A-ğaca kılıcını astı.
Biraz uyuduk. Sonra ansızın Rasûlullah bizi çağırdı. Ona geldik. Yanında bir bedevinin oturduğunu gördük. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle dedi.
“Bu, ben uyurken kılıcımı aldı. Elinde kılıç parlarken uyandım. Bana.:
- Seni benden kim korur? dedi. Ben de.:
- ALLAH, dedim. İşte o şimdi oturmaktadır.”
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem onu cezâlandırmadı. [120] [120] Buharî, Sahih, kitâbu'l-cihâd, 84, 87; kitâbu'l-meğazi, 31, 32; Müslim, Sahih, ki-tabu'l-musafirin, 311; imam Ahmed, Müsned, 3/311, 364, 5/42; Hâkim, Müstedrek, 3913; Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 3/168, 169, 376; İbn Hacer, Fethu'l-Bari, 7/426; Bağavî, Şe-rhu's-Sünne, 4/287; Tebrizi, Mişkatu'l-Mesabih, 5305.

479-) Câbir İbn Abdillah şöyle anlattı.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Benİ Muharib'lerle savaştan dönünce oria, Gavres İbnu'l-Haris adlı bir adanı geldi. Rasûlullah'ın tepesine dikilip.:
- Seni benden kim korur? dedi. Rasûlullah da.:
- “ALLAH diye cevab verdi. Kılıç elinden düştü. Rasûlullah alıp.:
- “Peki seni benden kim korur? Sen en iyi alıcı ol” dedi ve ilâve etti.: “ALLAH'tan başka ilâh olmadığına şehâdet eder misin?” Adam.:
-Hayır! Ama, seninle savaşmamak ve seninle savaşanlarla beraber olmamak üzere sana söz veriyorum." dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem onu serbest bıraktı.” [121] [121] Yukardaki dipnota bakınız [120] Buharî, Sahih, kitâbu'l-cihâd, 84, 87; kitâbu'l-meğazi, 31, 32; Müslim, Sahih, ki-tabu'l-musafirin, 311; imam Ahmed, Müsned, 3/311, 364, 5/42; Hâkim, Müstedrek, 3913; Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 3/168, 169, 376; İbn Hacer, Fethu'l-Bari, 7/426; Bağavî, Şe-rhu's-Sünne, 4/287; Tebrizi, Mişkatu'l-Mesabih, 5305.

480-) Ebu Hüreyre şunu anlattı.: Ebu Cehil.:
- MuhaMMed, sizin aranızda hâlâ yüzünü toprağa sürtüyor mu?" dedi.
-Evet, diye cevab verildi. Ebu Cehil.:
-Lat ve Uzza'ya yemin olsun! Onu, böyle yaparken görürsem, mutlaka boynuna basar ve yüzünü toprağa sürterim."
, dedi.
Namaz kılmakta olan Rasûlullah'ın yanına geldi. Boynuna basmağa niyet etti. Fakat hemen, geri dönerek ve elleriyle korunarak oradakilerin yanına geldi.
-Neyin var? Ne oldu? diye sordular. Ebu Cehil.:
- Benimle onun arasında ateşten bir hendek, korkunç birşey ve bazı kanatlar vardı."
dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
- “Eğer bana yaklaşsaydı, melekler onun organlarını birer birer koparırlardı” dedi. [122] [122] Müslim, Sahih, kitâbu sıfati'l-munafikin, 38; Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 2/189; Tefsiru't-Taberı, 30/65; Tefsiru İbn Kesir, 8/461; el-Bidâye ve'n-Nihâye, 3/44.
Bakınız: Fethu'l-Bari, 8/724; Durru'l-Mensur, 6/370.


481-) El-Vakıdİ şeyhlerinden şunu anlattı.:
Fetih günü öğle olunca, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Bilâl'e Kâbe'nin damında öğle ezânı okumasını emretti. Kureyş dağlara çıkmış ileri gelenleri de ortadan kaybolmuşlardı.
Bilâl, “Eşhedu enne MuhaMMeden Rasûlullah” deyince Ebu Cehil'in kızı Cuveyriye.:
-Hayatıma yemin ederim ki! Senin adın, şanın yükseldi. Namazı kılarız amma, vALLAHi, sevdiklerimizi öldürenleri sevmeyiz." dedi.

482-) Halid İbn Esid de şöyle dedi.:
-ALLAH'a hamdolsun! Babam Esid'i öldürdü de ona, bu günde şu sesi işittirmemek lutfunda bulundu.

483-) El-Haris İbn Hişâm da şöyle demiştir.:
-Vay benim başıma gelenlere! Keşke ben, daha önce ölseydim de, Kâbe'nin üzerinde, Bilâl'in anırdığım işitme şeydim.

484-) EI-Hakem bin Ebi'l-As ise.:
-Lat'a yemin olsun! Bu, büyük bir hadisedir. Cumah oğullarının kölesi çıksın da Ebu Talhaİara ait Beytullah üzerinde anırsm!" demiştir.

485-) Süheyl İbn Amr.:
-Eğer ALLAH, buna gazablanırsa, mutlaka onu değiştirir, eledi.

486-) Ebu Sufyan İbn Harb.:
-Ben birşey söylemeyeceğim. Eğer birşey söyleyecek olursam, şu çakıllar söylediğim şeyi MuhaMMed'e haber verirler, dedi.
Cebrâil, Peygamber'e sallallahu aleyhi vesellem gelip onların söylediklerini birer biı .:r haber verdi. Rasûlullah onların yanına varıp tepelerine dikildi ve.:
- “Ey falanca! Sen şöyle söyledin! Ey falanca! Sen şöyle söyledin. Ey falanca! Sen de şöyle şöyle söyledin” dedi. Ebu Sufyan.:
-Yâ Rasûlullah! Ben hiçbir şey söylemedim. dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem güldü. [123] [123] Vakidi, Meğazi, 1/198.

487-) İkrime rivâyet etti.:- Şeybe İbn Osman şunu anlattı.:
Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Huneyn'de savaştığında, babamla amcamı Ali'yle Hamza’ınn öldürdüklerini hatırladım. Kendi kendime.: "Bugün, MuhaMMed'deı öcümü alacağım” dedim.
Ona, arka tarafından geldim ve yaklaştım. O kadar yaklaştım ki, kılıçla sadece bir sıçrayışlık mesafe kalmıştı. Şimşek gibi bir ateş alevi karşıma dikildi. Geri geri çekildim. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bana dönüp.:
- “Gel Şeybe!" dedi. Elini göğsüme koydu ve ALLAH, Şeytan'ı kalbimden çıkardı. Gözümü ona diktim. Artık o, bana, kulağımdan ve gözümden daha sevimliydi. [124] [124] Taberanı, Mu'cemu'l-Kebîr, 7/357, Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, 6/184 (daha uzun olarak.) Heysem? bunu, Taberanı'ye nisbet etmiştir. Senedinde Ebu Bekir el-Huzeli vardır. O, zayıftır.

488-) El-Mu'temire İbn Süleyman'ın babası anlattı.:
Manzum oğullarından birisi, Rasûlullah'a atmak üzere elinde taşıdığı bir taşla secde yaparken Rasûlullah'ın yanına geldi. Taşı, Rasûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem atmak için elini kaldırdı ama eli kurudu. Arkadaşlarının yanına döndü. Onlar.:
-Adamdan korktun?! dediler. O da.:
-Hayır! Ama elimdeki taşı atamıyordum." Buna şaşırdılar ve parmaklarının taşın üzerinde kurumuş olduğunu gördüler. Parmaklarını kurtarıncaya kadar uğraştılar ve.: "Bu, maksadlı (tesadüfi olmayan) bir-şey" dediler.

489-) El-Hakem'in söyledikleri hakkında, Ebu Bekr İbn Ebi'd-Dünya şunu rivâyet etti. El-Hakem'e.:
-Rasûlullah'ın meselesinde senden daha âcizini görmedik." dediler. El-Hakem.:
-Ona kötülük yapmak için sözleşmiştik. Yanına yaklaştık. Arkamızda bir ses duyduk. Zannettik ki Tihame'de yerle bir edilmedik dağ kalmadı. Daha sonra başka bir gece sözleştik. Bu defâ da Safa ile Mer-ve'nin birleşip bizimle onun arasına girdiğini gördüm." dedi. [125] [125] Abdurrahmân İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitâbevi: 287-290.

RASÛLULLAH'a KÖTÜLÜK EDEN BAZILARININ NASIL ÖLDÜKLERİ.:

490-) Enes şöyle anlattı.:
Hıristiyan birisi vardı. Müslüman oldu. O, Bakara ve Al-i İmran sûrelerini okuyordu ve Peygamber sallallahu aleyhi vesellem için yazıyordu. Tekrar hristiyan oldu. O şöyle diyordu.: MuhaMMed sadece benim için yazdıklarımı biliyor."
ALLAH o adamın canını aldı. Onu gömdüler. Sabaha kadar toprak onu dışarı fırlattı.
-Bu MuhaMMed'le ashâbının işidir. O onlardan kaçınca bizim adamımızın kabrini kazıp dışarı çıkardılar." dediler. Onun için derin bir mezâr kazdılar. Sabaha kadar toprak onu, yine dışarı fırlattı.
-Bu, MuhaMMed'le ashâbının işidir. Adamımızın kabrini kazıp dışarı çıkardılar." dediler. Bu defâ güçlerinin yettiği kadar derin bir kabir kazdılar. Sabaha kadar toprak onu yine dışarı fırlattı. Anladılar ki bu, insanların işi değildir. Onlar da onu attılar.
“(Seninle) alay edenlere karşı biz sana destek olmaktayız” [126] [126] Hıcr Suresi, 95.
âyeti müfessirler tarafından şöyle tefsir edilmiştir.: Onlar, Rasûlullah'la ve Kur’ÂN'la alay eden kimselerdi. Cebrâil bir gün Rasûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem geldi. Alaycılar da Kâbe'yi tavaf ediyorlardı. El-Velid İbnu'l-Mugire onların yanından geçti. Cebrâil.:
-Bunu nasıl buluyorsun?" dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
- ALLAH'ın ne kötü kuludur!" dedi. Cebrâil.: -Bu sana yeter" dedi.
Cebrâil onun bacağına işâret etti. O, okuna tüy takan bir adama rastladı. Oktan bir kıymık onun elbisesine takıldı. Kibri, eğilip onu çıkarmasına engel oldu. Hastalandı ve öldü.
El-As İbn Vail geçti. Cebrâil.: -Bunu nasıl buluyorsun? dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: -ALLAH'ın ne kötü kuludur! dedi. Ayağının altına işâret etti ve öldü. El-Esved İbn Abdiyeğus geçti. Cebrâil.: -Bunu nasıl buluyorsun? dedi.
-ALLAH'ın ne kötü kuludur! diye cevab verdi. Karnına işâret etti. Karnında su toplandığı için öldü. El-Haris İbn Kays geçti.: -Bunu nasıl buluyorsun? dedi.
O, ALLAH'ın ne kötü kuludur! dedi. Başına işâret etti ve başı büyüyüp öldü. [127] [127] Buharî, Sahih, kitâbu'l-menakib, 25.
İkrime şöyle demiştir.: Alay edenler Bedir Savaşından önce ölüp gittiler.
İbnu's-Saib.: Onlar aynı gün ve gecede ölmüşlerdir, dedi. [128] [128] Abdurrahmân İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitâbevi: 290-291.

RASÛLULLAH’ın KENDİSİNE KÖTÜLÜK ETMEK İSTEYEN ŞEYTANLARDAN KORUNINASI.:

491-) Ebu Hureyre şunu anlattı.: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu.:
- “Cinlerden bir ifrit dün gece namazımı bozdurmak için bana ansızın hücum etti. Fakat ALLAHu TeÂLÂ (beni galip getirip) ona istediğimi yapmaya fırsat verdi ve onun boğazını sıktım. Sabah olunca hepinizin onu görmesi için mescid'in direklerinden birine bağlamak istedim, ama kardeşim Süleyman'ın.:
“RABBim! Bana, benden sonra kimsenin ulaşamayacağı bir hükümranlık ver” [129] [129] Sad Suresi, 35. dediğini hatırladım ve o ifriti köpek gibi kovdum.”
[130] [130] İmam Ahmed, Müsned, 2/298; Buharî, Sahih, 1/124, 4/156; Bağavî, Şerhu's-Sünne, 3/269; Müslim, Sahih, kitâbu'l-mesacid, 39; Ebu Nuaym, Delâilü'n-Nübüvve, 130; İbn Kesir, el-Bidâye ve'n-Nihâye 1/64, 2/28, 6/327; İbn Hacer, Fethu'l-Bari, 1/554; 8/546; Zebıdî, İthafu's-Sadetil-Muttekîn, 7/286.

492-) Ebu't-Teyyah şunu anlattı.: Abdurrahmân İbn Hubeyş'e.:
-Şeytanların kendisine yaklaştığı gece Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem ne yaptı? dedim.
-O gece dağlardan ve vâdilerden onun üzerine şeytanlar indiler. Onların arasında elinde ateşten bir meşale tutulan bir şeytan vardı ki meşaleyle Rasûlullah’ın yüzünü yakmak istiyordu. Cebrâil ona gelip.:
-MuhaMMedi Söyle! dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
- “Ne söyleyeyim?” dedi. Cebrâil.:
“Şöyle de.: ALLAH'ın yarattığı şeylerin şerrinden, semâdan inen şeylerin şerrinden, ortaya çıkan şeylerin şerrinden, gece ve gündüzün fitnelerinin şerrinden, iyilikle gelen hariç her gece gelenin şerrinden, ALLAH'ın bütün tam kelimelerine sığınırım, Ya Rahmân!” dedi. [131] [131] İmam Ahmed, Müsned, 6/6, 3/419; İbn Ebi Asım, Sünne, 1/164; Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 7/95. Bakınız: Fethu'l-Bari, 12/371.
Onların ateşleri söndü ve ALLAH onları bozguna uğrattı. [132] [132] Abdurrahmân İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitâbevi: 291-292.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: ASHÂBının DİLinden RESÛLULLAH sav.

Mesaj gönderen Gul »

Resim

RASÛLULLAH’ın da ŞEYTAN’ı VARDIR.:

493-) Hz. Âişe anlattı.: Bir gece Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem çıktı. Onu kıskandım. Biraz sonra gelip benim ne yaptığımı gördü ve.: “Neyin var? Âişe! Kıskandın mı?” dedi.
Ben.: “Neyim olsun! Benim gibisi, senin gibi birisini kıskanmaz mı?” dedim.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Sana şeytanın mı geldi?” dedi.
Ben.: “Benim yanımda şeytan mı var?” dedim.
- “Evet” dedi.
Ben.: “Her insanın yanında da mı?” dedim.
- “Evet” cevabını verdi. –
Ben.: “Senin yanında da mı?” dedim.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Evet, fakat RABBim ona karşı bana yardım etti de o müslüman oldu." dedi. [133] [133] Müslim, Sahih, kitâbu sifati'l-munafikin, 70; imam Ahmed, Müsned, 6/273; Beyhakî, Sünenu'l-Kübrâ, 5/422; Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 7/102; İbn Kesir, el-Bidâye ve'n-Nihâye, 1/67.

Müslim rivâyet etmiştir. [134] [134] Aslında: Buhari rivâyet etmiştir. Bu hadis kitâblarında bulduklarımıza aykırıdır. Beyhakî'nin Delâil ve Sünen'de dediği gibi Harun ibn Said el-Eyli'den sadece Müslim rivâyet etmiştir. Buharî rivâyet etmemiştir.

Râvilerin çoğu.: “Esleme =>müslüman oldu” derler.
Sufyan İbn Uyeyne ise.: “Eslemu =>Ben ondan kurtuluyorum” der.
İkinci görüş doğru değildir. Çünkü bazı lafızlarda şöyle demiştir.: “Artık bana hayırdan başka birşey emretmiyor..”

494-) İbn Ömer şunu anlattı.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu.: “Ben Âdem'den iki özellik sebebiyle üstün oldum.: Benim şeytanım kâfirdi. ALLAH bana ona karşı yardım etti de o müslüman oldu. Eşlerim benim, iyiliğim için çalışıyorlardı. Âdem'in şeytanı da kâfirdi, eşi onun aleyhinde olanlara yardımcıydı.” [135] [135] Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 5/488; Tarihu'l-Hatib, 3/331; Ibnu'l-Cevzi, el-llelu'l-Mutenan iye, 1/176; Suyutî, Durru'l-Mensur, 1/54; Iraki, Tahricu'l-lhya, 2/32 (Senedinde Muhammed İbnu'l-Velid İbn Ebân vardır. O, Beyhakînin Delalil'de dediği gibi hadis uyduranlar arasındadır. Zehebi, Mizanu'l-İtidal'de (4/59) onun biyografisinde anlatmıştır.)


Resim RASÛLULLAH’ın HAŞERELERİN ZARARLARINDAN KORUNMASI.:

495-) Ebu Umame şunu anlattı.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem giymek için ayakkabılarını getirtti. Tekini giydi. Sonra bir karga geldi. Diğerini aldı ve attı. Ondan bir yılan çıktı. Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kim ALLAH'a ve âhiret gününe inanıyorsa, içini boşaltmadan (silkelemeden) ayakkabılarını giymesin” dedi. [136] [136] Taberanî, Mu'cemu'l-Kebîr, 8/162; Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, 5/140 (Hey-semî, Taberanî'ye nisbet edip şöyle demiştir: "Senedinde Haşim İbn Amr vardır. Onu bilmiyorum. Ancak İbn Hibbân, Sikat'ta ve Tabaka'sında Haşİm ibn Amr'ı zikretmiştir. Zahir olan odur. Ancak İsmail İbn Ayyaş'tan rivâyetini zikretmemiştir. İsmail'in bu hadisteki şeyhi Şamlıdır. Onun ravileri sikadır. İnşaallah bu, sahihtir." Bakınız: Ithafu's-Sadeti'l-Muttekîn, 6/423; Tahricu'l-İhya, 2/157.

Resim RASÛLULLAH’ın ASHÂBINDAN BİRİNİN ÇIKMIŞ OLAN GÖZÜNÜ TEKRAR YERİNE KOYMASI.:

496-) El-Heysem İbn Adiyy'in babası anlattı.: "Katâde İbnu'n-Nu’man ez-Zufri, Uhud günü gözünden vuruldu. Çıkan gözünü eline alarak Peygamber sallallahu aleyhi vesellem'e geldi.
Peygamber sallallahu aleyhi vesellem.: “Katâde! Bu ne?" dedi.
Katâde.: “Ne olduğunu görüyorsun Yâ Rasûlullah!.” dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İstersen sabredersin. Senin için cennet hazırlanır, istersen gözünü yerine koyar, senin için ALLAH'a yalvarırım. Ondan hiçbir şey eksik olmaz, eski haline döner” dedi. [137]. [137] İmam Ahmed, Müsned, 1/347; Suyutî, Durru'l-Mensur, 4/129.
Katâde de.: “Yâ Rasûlullah! Cennet büyük bir mükafat ve yüksek bir lutuftur. Fakat ben kadınları seven biriyim. Eğer onlar kör deyip beni istemezlerse ben ne yaparım.” [138] [138] Burada "kadınları seven birisiyim" tabirinden maksat, "hanımlarımı seviyorum, onlar beni beğenmezlerse" manası anlaşılmalıdır. Zaten başka rivâyetlerde "çok sevdiğim bir hanımım var, beni beğenmezse" ifadesi vardır. (Mütercimin notu).
Hem gözümü yerine koyup eski haline getirsen, hem de benim için ALLAH'tan cennet dilesen olmaz mı?” dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Olur, yapayım Katâde!” dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem çıkan gözünü eline aldı. Tekrar yerine koydu. Ölünceye kadar o gözü daha güzel oldu. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Katâde'nin cennetlik olması için de DUÂ etti.
Oğlu, Ömer İbn Abdilazîz'in huzuruna girmişti. Ömer Ona.: “Sen kimsin delikanlı?” dedi.
O da şu şiirle cevab verdi.: “Ben gözü yanağının üzerine akan ve Mustafa'nın eliyle en güzel şekilde yerine tekrar konan kimsenin oğluyum.
O göz, eskiden olduğu gibi en güzel haline geri döndü. Ey güzel gözlü! Ey eli iyi olan!.”
Ömer.: “Bize tevessül edenler, böylesiyle tevessül etsinler, dedi ve şunu da ilâve etti.:
Bu iyilikler su ile karıştırılmış süt kapları gibi değildir. Artık onlar idrara dönüşmüştür.” [139] [139] Abdurrahmân İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitâbevi: 293-294.

Resim DUVARIN RASÛLULLAH'ın HUZURUNDA KONUŞMASI.:

497-) Ebu Useyd (es-Sa'idi) el-Bedri şunu anlattı.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem el-Abbas İbn Abdilmuttalib'e.: “Ebul Fadl! Yarın çocuklarınla birlikte evden ayrılma! Çünkü benim sizinle bir işim var” dedi.
Onu beklediler. Geldi ve.: “Esselâmu aleykum” dedi.
“Ve aleykumu's-selâmu ve rahmetullahi ve berekatuhu.” dediler.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Geceyi nasıl geçirdiniz, nasılsınız?” dedi.
Onlar.: “İyiyiz.. Peki sen nasılsın? Yâ Rasûlullah!” dediler.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İyiyim, ALLAH'a hamdolsun” dedi. Rasûlullah üç defâ.: “Birbirinize yaklaşın, yürüyün!” dedi.
Durum müsaid hale gelince, onları cübbesinin altına alıp.: “Bu, el-Abbas amcamdır. Babamın Öz kardeşidir. Bunlar benim ehl-i beytimdir. ALLAH'ım benim şu cübbemle onları saklayıp koruduğum gibi onları ateşten koru!” dedi. Kapının eşiği ve evin duvarları üç defâ âmin!.” dedi. [140] [140] Beyhakî, Delaİlu'n-Nübüvve, 6/71, 72 (şöyle demiştir: "Herevî'nin hadisinin lafzında, bu Abdullah -İbn Osman- el-Vakkasî tek kalmıştır. O, Osman Darimî'nin Yahya Ibn Main'e sorduğu ve onun da: Tanımıyorum, dediği kimselerdendir. Ben de şöyle diyorum: Bu hadisin senedinde Muhammed ibn Yunus Kadimi vardır, o hadis uydurucu birisidir); Ebu Nuaym Delâilü'n-Nübüvve, 370; Suyutî, Hasaisu'l-Kübrâ, 2/77.

Resim GEYİĞİN RASÛLULLAH İLE KONUŞMASI.:

498-) Ebu Sâid el-Hudri anlattı.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir çadıra bağlı bir geyiğin yanından geçti. Geyik şöyle konuştu.:
-Yâ Rasûlullah! Benim bağımı çözüver de gidip yavrumu emzireyim ve döneyim. Sen beni yine bağlarsın.”
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Sen insanlar tarafından avlanıp bağlandın” dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem ondan geri döneceğine'dâir söz vermesini istedi, o da yemin ederek söz verdi. Bunun üzerine onun bağını çözdü. Geyik çok geçmeden, memesindeki süt emilmiş olarak geldi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem onu tekrar yerine bağladı. Sonra, o geyiğin sâhiblerinin bulunduğu çadıra gitti. Hayvanı kendisine vermelerini istedi. Onlar geyiği Rasûlullah'a verdiler. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem de onun bağını çözüp serbest bıraktı. [141] [141] Beyhaki, Delâilü'n-Nübüvve, 6/34 (Beyhakî başka bir zayıf vecihten rivâyet edılmıştır, dedi.) Suyutî, Hasaisu'l-Kübrâ, 2/61; İbn Kesir, el-Bidâye ve'n-Nihâye 6/148.

499-) İbn Abbas şunu anlattı.: “Bir gün Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir mesele için bir yere gitti. Bir topluluğun konaklama yerinde bir geyik gördü. Geyik Rasûlullah'a.: “Yâ Rasûlullah!” diye seslendi, Rasûlullah durup.: “Neyin var?” dedi. Geyik.: “Benim iki yavrum var. Karınları aç. Beni serbest bırak. Gidip onların karnını doyurayım ve sana geri döneyim. Böylece sen beni tekrar bağlarsın.!” dedi.
Rasûlullah.: “Sözünde duracak mısın?” dedi.
Geyik.: “Evet yoksa ALLAH bana öşürleri toplayan kimseye yolsuzluk yaptığında verdiği cezâya verir.” dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem geyiğin ipini çözüp serbest bıraktı ve yerine oturdu. Kısa süre sonra geyik, memesindeki süt boşalmış olarak geldi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem ona acıdı. Sâhibinden onu istedi. Adam da verdi ve Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem geyiği serbest bıraktı.

500-) Ümmü Seleme anlattı.: “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem çöldeydi. Birisi.: “Yâ Rasûlullah!” diye seslendi. Dönüp baktı hiç birşey göremedi. Tekrar dönüp baktı, bağlı bir geyik gördü.
Geyik.: “Yâ Rasûlullah! Bana yaklaş!.” dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem geyiğe yaklaşıp.: “Bir isteğin mi var?” dedi.
Geyik.: “Evet! Benim bu dağda iki yavrum var. Benim iplerimi çöz. Gidip onları emzireyim ve yanına geri geleyim.” dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Peki bu dediklerini yerine getirecek misin?" dedi.
Geyik.: “Eğer yapmazsam ALLAH bana görevini iyi yapmayan öşür me’muruna vereceği cezâyı verir!” dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem geyiği salıverdi. Geyik gitti. Yavrularım emzirdi. Sonra döndü. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, onu tekrar bağladı,
Bedevî uyandı ve.: “Yâ Rasûlullah! bir isteğin mi var?” dedi.
Rasûlullah.: “Evet, bunu serbest bırakalım” dedi. Bedevî onu serbest bıraktı.
Geyik de koşarak ve.: “Eşhedu en Lâ ilâhe İllâ ALLAH ve enneke Rasûlullah!” diyerek gitti. [142] [142] Ebu Nuaym, Delaılu'n-Nübüvve, s. 320; İbn Kesir, el-Bidâye ve'n-Nihâye, 6/ 146-149; Suyutî, Hasaısu'l-Kübrâ, 2/60, 61.

Resim KERTENKELENİN RASÛLULLAH İLE KONUŞMASI.:

501-) İbn Ömer şunu anlattı.: “Bir bedevî, bir kertenkele avlamıştı. Onu cebine koydu. Âilesine götürüp kesmek, kızartmak ve yemek istiyordu. Karşısına bir topluluk çıktı.
-"Bu topluluk nedir? Niçin toplanmışlar?" diye sordu.
-Kendisinin peygamber olduğunu söyleyen bir adamın etrafında toplanmışlar. O adam, Abdullah'ın oğlu MuhaMMed'dir, dediler.
Topluluğu yara yara Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem 'in yanına geldi ve.:
~Lat ve Uzza'ya yemin olsun! Ben, senden daha çok kızgın olduğum hiç kimseye selâm vermedim. Eğer kavmim bana çok aceleci adını vermese sana karşı çok acele eder, seni öldürür ve seni öldürmekle siyah beyaz herkesi sevindirir, Haşim oğullarını ve başkalarını da rahatlatırdım. Çünkü sen bizim ilâhlarımıza hakaret ediyorsun, dedi. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem onu tanıdı ve.:
- “Ey Suleym oğullarının kardeşi! Seni, söylediğin şekilde hareket etmeye sevk eden nedir? Benim meclisimde, bana niçin ikramda bulunuyorsun” dedi. Adam.:
-Yine Lat ve Uzza'ya yemin olsun! Bu kertenkele sana iman etmedikçe sana iman etmeni, deyip kertenkeleyi Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem 'in ö-nüne attı. Ömer.:
-Bana izin ver, boynunu vurayım, dedi. Rasûlullah.:
- “Bilmiyor musun? Hâlim (yumuşak kimse) peygamber olayazdı” dedi ve kertenkelenin yanına geldi. Kertenkeleye.:
- “Ey Kertenkele!” dedi.
Kertenkele.: "Buyur! Saadetler dilerim, dedi. Bunu herkesin anladığı açık bir arapçayla söylüyordu.
Rasûlullah ona.: “Kertenkele! kime ibâdet ediyorsun?” dedi. [143] [143] Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 6/37; Ebu Nuaym, Delâilü'n-Nübüvve, 134; Ibn Kesir, el-Bıdaye ve'n-Nİhaye, 6/171,149, (Suyutî, bunu Hasaisu'l-Kübrâ'da (2/65) el-Evsat ve es-Sağîr'inde Taberanî'ye, ibn Adİyy'e el-Mu'cizat'ta Hâkim'e, Beyhakîye, Ebu Nuaym'a ve İbn Asakîr'e nisbet etmiştir); Zebıdî, ithaf, 2/206, 7/194; Kadi lyad, eş-Şifa, 1/595; Suyuti, Câmiu'l-Kebîr, 1/1124. El-Mizzî: İsnad ve metin yönünden sahih değildir, demiştir.
Kertenkele şöyle dedi.: “Ben gökteki Arş’ın Sâhibi, yeryüzünün sultanı, denizlerde yol gösterici, cennette rahmeti cehennemde azabı olan zâta ibâdet ediyorum.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ben kimim?” dedi.
Kertenkele.: “Sen Âlemlerin RABBinin Rasûlü ve peygamberlerin sonuncususun. Sana iman eden dilediğine kavuşur. Seni yalanlayan ALLAH'ın Rahmeti’nden mahrum kalır!” dedi.
Bunun üzerine Bedevî.: “Ben bir hiç olmak istemiyorum. Tek olan, ortağı olmayan ALLAH'tan başka İLÂH olmadığına, MuhaMMed'in O’nun Kulu ve Elçisi olduğuna, kıllarımla ve derimle herşeyimle gizlide ve açıkta şehâdet ediyorum. VALLAHi, sana geldiğimde yeryüzünde senden daha çok kızdığım birisi yoktu. Ama şu ÂNda sen bana, kulağımdan, gözümden, ebeveynimden ve çocuğumdan daha sevimlisin!” dedi.
Rasûlullah.: “Seni benim vasıtamla hidâyete erdiren ALLAH'a hamdolsun!.” dedi. [144] [144] Bundan önceki dipnota bakınız.

502-) İbn Abbas şunu anlatı.: “Suleym Oğullarından çölde yaşayan bir bedevî ava çıktı. Bir kertenkeleyle karşılaştı. Onu avlayıp cebine koydu.
Rasûlullah'a gelip.: “MuhaMMedi Sen büyücüsün. Kavmimin bana “aceleci” lâkabanı takmalarından korkmasaydım, şu kılıcımla senin boynunu vururdum!” dedi.
Yakalamak için Ömer onun üzerine atıldı. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem.: “Otur! Ebu Hafs! Hâlim (yumuşak) kişi nerdeyse peygamber olaçaktı!” dedi.
Daha sonra peygamber bedevîye dönüp.: “Müslüman ol, ateşten kurtul!” dedi.
Bedevî.: “Lat ve Uzza'ya yemin olsun! Şu kertenkele sana iman etmedikçe iman etmem!.” dedi ve cebinden kertenkeleyi çıkarıp attı. Kertenkele gerisin geri kaçtı.
Rasûlullah ona.: “Kertenkele! Gel!” dedi.
Kertenkele gelince.: “Ben kimim?” dedi.
Kertenkele.: “Sen, Abdulmuttalib'in oğlu Abdullah'ın oğlu MuhaMMed'sin!” deyip şu şiiri söylemeye başladı.:
“Yâ Rasûlullah! Sen doğrusun. Hidâyet verilmiş olarak da mübâreksin.
Hidâyet edici olarak da mübâreksin.
Biz azgın eşekler gibi taptıktan sonra sen bize doğruluk dinini (İslam Dinini) açıkladın.
Ey en hayırlı dâvet edilen! Ey cinlere ve insanlara gönderilen en hayırlı peygamber! Buyur emrindeyim ey dâvetçi!
ALLAH'tan açık bir burhan (delil) getirdin. Aramızda sözü doğru ve anlayışlı birisi oldun.
Sağken de ölüyken de halleri mübârek olansın. Çocukken de gençken de mübârek olansın!.”
Daha sonra kertenkele sustu.
Bedevî.: “Ne tuhaf! Çölden avlayıp cebimde getirdiğim bir kertenkele MuhaMMed'e bu sözleri söylüyor ve onun hakkında bu şehâdeti yapıyor. Ben bir hiç olmak istemiyorum. ALLAH'tan başka İLÂH olmadığına ve MuhaMMedin onun Kulu ve Elçisi olduğuna şehâdet ediyorum!” dedi.
Bedevî müslüman oldu hem de iyi bir müslüman oldu.
Rasûlullah ashâbına.: “Bedevîye bazı Kur’ÂN Sûrelerini öğretin” dedi. [145] [145] Bundan bir önceki dipnota bakınız.

Birisi.: “Rivâyet ettiğiniz mu’cizeler mütevatir olarak nakledilmemiştir!” dese;
Biz de şöyle cevab veririz. Olayların hepsi, Ali'nin cesareti ve Hatem'in cömertliği gibi zorunlu bir bilgi olarak aktarılmaktadır.
Sonra bizim kendisinden şüphe edilmeyen Kur’ÂN'ımız var. O, ebedî bir mu’cize olarak mevcuttur. Meydan okuma kürsüsünde şöyle seslenmektedir.: “Onun gibi bir sûre getirin.” [146] [146] Bakara Suresi, 23.
Ayrıca, fâkirlik ve zayıflığına rağmen Hükümdarın, Peygamberimize itaati, Ehl-i Kitab'ında onun özelliklerini ikrar etmesi en büyük delillerdendir. [147] [147] Abdurrahmân İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitâbevi: 296-299.

Resim RASÛLULLAH’ın SÂDECE PEYGAMBERLERİN BİLECEĞİ SORULAR HAKKINDA YAHUDİLERE CEVAB VERMESİ.:

503-) Enes şunu anlattı.: “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Medine'ye hicret edince, Abdullah İbn Selâm onun yanına geldi ve.: “Yâ Rasûlullah! Sana üç soru soracağım ki, bu soruların cevabını ancak peygamber olan bilir!” dedi.
Peygamber sallallahu aleyhi vesellem.: “Sor!” dedi.
Abdullah İbn Selâm.: “Kıyamet Alâmetlerinin ilki nedir? Cennetlikler ilk önce hangi yemeği yiyecekler? Çocuk niçin baba ve annesine benzer?” dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Biraz önce bunları Cebrâil bana haber verdi” dedi.
Abdullah İbn Selâm.: “O (Cebrâil), yahudilerin düşmanı olan meleklerdendir!” dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kıyametin Alâmetlerinin ilki, insanları doğudan batıya toplayan bir ateştir. Cennetliklerin yiyeceği ilk yemek de balık ciğerinin sarkmış olan fazlasıdır.
Çocuğun baba ve annesine gelince, erkeğin suyu kadınınkinin önüne geçerse, çocuk babaya benzer. Kadının suyu erkeğinkinin önüne geçerse, çocuk anaya benzer.”
dedi.
Bunun üzerine Abdullah İbn Selâm.: “ALLAH'tan başka İLÂH olmadığına ve senin ALLAH'ın Rasûlü olduğuna şehâdet ederim!” dedi.
Daha sonra Abdullah İbn Selâm şunu söyledi.: “Yâ Rasûlullah! Yahudiler iftiracı bir millettir. Eğer onlar benim müslüman olduğumu duyar öğrenirlerse, senin yanında bana iftiralarda bulunurlar. Onlara adam gönder gelsinler ve.: “Aranızdaki İbn Selâm denen adam nasıldır?” diye sor.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem onlara adam gönderip getirtti ve.: “Aranızdaki İbn Selâm nasıl bir adamdır?” diye sordu.
Yahudiler.: “ O, bizim en hayırlımızdır ve en hayırlımızın oğludur. O, bizim âlimimizdir ve âlimimizin oğludur. Bizim en derin âlimimizdir ve en derin âlimimizin oğludur.” dediler.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “O müslüman olduysa ne dersiniz?” dedi.
Yahudiler.: “ALLAH, onu böyle birşeyden korusun!” dediler.
İbn Selâm çıkıp.: “ALLAH'tan başka İLÂH olmadığına ve MuhaMMed'in ALLAH'ın Elçisi olduğuna şehâdet ederim!” dedi.
Bu defâ yahudiler.: “O, bizim en kötümüzdür ve en kötümüzün oğludur, o bizim en câhilimiz ve en câhilimizin oğludur!.” dediler.
Abdullah İbn Selâm.: “Yâ Rasûlullah! Zâten korktuğum buydu!” dedi. [148] [148] Buharî, Sahih, 4/160, 5/88, 6/23; İmam Ahmed, Müsned, 3/108, 189; Beyhakî, Dölailu'n-Nübüvve, 2/251, 6/261; Ibn Ebi Asım, el-Evail, 193; Tarihu İbn Asakîr, 5/66, 7/447; Suyutî, Câmi', 4303; İbn Hacer, Fethu'l-Bari, 7/272, 8/165, 11/378; İbn Kesir, el-Bidâye ve'n-Nİhaye, 3/211,6/95.

504-) İbn Abbas şunu anlattı.: “Bazı yahudiler Rasûlullah'a gelip.: “Ebu'l-Kasım! Biz sana beş şeyi soracağız. Eğer bunların cevabını verebilirsen, senin Peygamber olduğunu kabul edip sana tâbi olacağız.” dediler. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, İsrâil'in Oğullarından aldığı şekilde yahudilerden söz aldı.
Çünkü onlar şöyle demişlerdi.: “Söylediklerimize ALLAH vekîldir.”
Yahudiler.: “Bize Peygamberin alâmetini anlat!” dediler.
Peygamber sallallahu aleyhi vesellem.: “Onun gözleri uyur, kalbi uyumaz!” dedi.
Yahudiler.: “Bize çocuğun niçin kız olduğunu niçin de erkek olduğunu söyle!” dediler.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İki su birleşir. Kadının suyu erkeğinkine üstün gelirse, çocuk kız olur. Eğer erkeğin suyu kadınınkine üstün gelirse, çocuk erkek olur” dedi.
Yahudiler.: “Doğru söyledin.” dediler ve.: “İsrâil kendisine neyi haram kılmıştı?” dediler.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “O, siyatikten rahatsızdı. Develerin etlerinden ve sütlerinden başka kendine uygun birşey bulamadı ve bundan dolayı onları haram kıldı” dedi.
Yahudiler.: “Doğru söyledin, dediler ve.: “Bize Ra'd'ın ne olduğunu söyle.” dediler.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ra'd, meleklerden bulutlarla görevli olanıdır. Elinde ateşten kamçılar vardı. Onlarla bulutlan ALLAH'ın dilediği yere sürer” dedi.
Yahudiler.: “O halde bu işittiğimiz ses nedir?” diye sordular.
Rasûlullah da sallallahu aleyhi vesellem.: “Onun sesidir” dedi.
Yahudiler.: “Doğru söyledin. Ancak bir tanesi kaldı ki, eğer onu da cevablandırırsan, sana tâbi oluruz. Hiçbir peygamber yoktur ki ona bir melek semâdan haber getirmesin. Sana ALLAH'tan kim haber getiriyor? dediler. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Cebrâil” diye cevab verdi.
Onlar.: “Cebrâil mi? O, savaş ve çarpışmayı indiren melektir. O, bizim düşmanımız olan meleklerdendir. Keşke rahmeti, nebâtı ve yağmuru indiren Mikâil'in adını söyleseydin.” dediler.
Bunun üzerine ALLAHu zü’L- CELÂL.: “De ki.: Cebrâil'e kim düşmansa, şunu iyi bilsin ki ALLAH'ın izniyle Kur’ÂN'ı senin kalbine bir hidâyet rehberi, önce gelen kitabları doğrulayıcı ve mü’minler için de müjdeci olarak o indirmiştir” [150] [150] Bakara Suresi, 97âyetini indirdi. [151] [151] İmam Ahmed, Müsned, 1/274; Ebu Nuaym, Hılyetu'l-Evliya, 4/305; Ibn Kesir, Tefsir, 1/186, 2/62,269; el-Bidâyeve'n-Nihâye, 6/173; Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 6/266, 267.

505-) Abdullah anlattı.: “Ashâbıyla konuşurken bir yahudi Rasûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem uğradı.
Kureyşliler.: “Ey Yahudi! Bu, peygamber olduğunu iddiâ ediyor?” dediler.
Yahudi.: “O’na peygamber olandan başkasının bilemeyeceği birşeyi soracağım!” dedi. Gelip oturdu ve.: “MuhaMMed, insan neden yaratılıyor?” dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ey Yahudi, hepsinden yaratılır. Erkeğin nutfesinden ve kadının nutfesinden. Erkeğin nutfesi kalındır. Kemik ve sinirler ondandır. Kadının nutfesi incedir. Kan ve et de ondandır” dedi. [152] [152] İmam Ahmed, Müsned, 1/465.
Yahudi kalkıp.: “Senden önceki de böyle söylüyordu.” dedi.

506-) Rasûlullah'ın azâdlı kölesi Sevban şöyle anlattı.: “Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi vesellem yanında ayakta duruyordum. Yahudi Âlimlerinden biri gelip.: “Es-Selâmu aleyke, MuhaMMed!” dedi.
Bunun üzerine onu öyle bir ittim ki az daha yere yuvarlanıyordu.
Yahudi Âlimi.: “Beni niçin itiyorsun?” dedi.
Ben.: “Yâ Rasûlullah!” desene, dedim.
Yahudi.: “Biz onu sadece âilesinin verdiği adla çağırırız!” dedi.
Peygamber sallallahu aleyhi vesellem.: “Gerçekten âilemin bana verdiği ad MuhaMMed'dir!” dedi.
Yahudi.: “Sana bazı şeyler sormaya geldim.” dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Söylersem sana bir faydası olacak mı?” dedi.
Yahudi.: “Kulaklarımla dinlerim.”
dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem elindeki bir değnekle yere bazı çizgiler çizerek.: “Sor!” dedi.
Yahudi.: “Yerle göklerin başka bir şekle çevrileceği gün insanlar nerede olacaklar?” dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Köprünün yanında karanlık içinde.” dedi.
Yahudi.: “İnsanlardan köprüyü ilk geçen kim olacak?” diye sordu.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Fâkir Muhacirler” buyurdu.
Yahudi.: “Cennete girerken onlara verilecek hediye nedir?” dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Balık ciğerinin ziyâdesi” dedi.
Yahudi.: “Onun arkasından yiyecekleri ne olacak?” dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Onlara cennetin etrafında otlayan cennet öküzü kesilecek” dedi. Yahudi.: “Onun üstüne ne içecekler?” dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Orada, selsebil denilen bir pınardan içecekler.” dedi.
Yahudi.: “Doğru söyledin.” dedi ve şunu ilâve etti.: “Ben sana yeryüzünde yaşayanların bir peygamberden yahut bir veya iki kişiden başka hiçbirinin bilemeyeceği birşeyi sormaya geldim.”
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Söylersem sana faydası olur mu?” dedi.
Yahudi.: “Kulaklarımla dinlerim. Sana çocuğun nasıl meydana geldiğini sormaya geldim.”
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Erkeğin menisi beyaz, kadının menisi sandır. Bunlar bir araya gelir de, erkeğin menisi kadınınkine üstün gelirse, ALLAH'ın izniyle çocuk erkek olur. Kadının menisi erkeğinkine üstün gelirse, ALLAH'ın izniyle çocuk, kız olur.” buyurdu.
Yahudi.: “Doğru söyledin, sen gerçekten bir Peygambersin!” deyip çekip gitti.
Arkasından Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bu adam bana sormak istedilerini sordu. Ben onun sordukları hakkında hiçbir şey bilmiyordum. ALLAH onları bana bildirdi” dedi. [153] [153] Müslim, Sahih, kitâb'ul-hayd, 34; Taberanİ, Mucemu'l-Kebîr, 2/88; Tefsiru'l-Kurtubî, 4/7; Tefsiru İbn Kesir, 4/437; Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 6/264.

Resim RASÛLULLAH GERİSİNDEKİ ŞEYLERİ de GÖRÜRDÜ.:

507-) Enes şunu anlattı.: “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem tekbir almadan önce yüzünü bize dönerek.: “Bir-birinize sımsıkı yapışıp aranızda boşluk bırakmayın, doğrulun. Çünkü ben sizi arkamdan da görüyorum!.” derdi. [154] [154] İmam Ahmed, Müsned, 3/125,182; İbn Adiyy, ©I-Kamil, 7/2673; Müslim, Sahih, (Enes'ten başka bir lafızla) kitâbu's-sala, bab: 25. Bakınız: Sahih'ul-Buhari, 1/184, 185 (şu lafızla: Saflarınızı düzeltin, birbirinize sımsıkı yapışın.)

508-) Ebu Hureyre şöyle anlattı.: “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Siz benim kıblemi bu tarafa doğru mu zannediyorsunuz? VALLAHi, bana sizin ne huşunuz ne de rükünüz gizli kalıyor. Ben sizi arkamdan çok iyi görüyorum!” buyurdu. [155] [155] Buharî, Sahih, kitâbu's-sala, babınzatu'l-imami'n-nasefi itmami's-sala; Müslim, Sahih, kitâbu's-sala, babu'l-emri bi-tahsıni's-salati ve itmamına ve'l-huşu fıha, 1 /319; Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 6/73.

509-) Enes şu hadisi rivâyet etti.: “Rasûlullah şöyle buyurdu.: “Safları düzeltin. Çünkü ben sizi arkamdan da görüyorum!.” [156] [156] Bakınız: Sahihu'l-Buhari, 1/184,185; Sünenu'n-Nesai, 2/92; Müsnedu Ahmed, 3/103, 182; Sünenu'l-Kübrâ, 2/1; Hı'yetu'l-B'liya, 6/309; Fethu'l-Bari, 2/211; Tarihu Bağdad, 8/88.

Resim RASÛLULLAH AYDINLIKTA GÖRDÜĞÜ GİBİ KARANLIKTA da GÖRÜRDÜ.:

510-) Âişe (radiyallahu anhu) şöyle dedi.: “Rasûlullah aydınlıkta gördüğü gibi karanlıkta da görürdü.” [157] [157] Ebu'l-Ferec İbnu'l-Cevzi, el-llelu'l-Mutenahiye, 1/1678 (Ibnu'l-Cevzi, sahih değildir, demiştir); İbn Adîyy, el-Kamil, 4/534; Tarihu'l-Hatib 4/272. Bakınız: Munavi, Feydu'l-Kadir, 5/215; Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 6/75.
Abdurrahmân İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitâbevi: 303.


RASÛLULLAH’ın DUÂSININ MAKBUL OLDUĞU.:

511-) Sehl İbn Sa'd şunu anlattı.: Peygamber Hayber Günü.: “Ali İbn Ebi Talib nerde?” dedi.
“O, gözlerinden rahatsızdır!” dediler.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Hemen ona haber gönderin!” dedi.
Ali getirilince Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem onun gözlerine tükürdü ve onun için ALLAH'a DUÂ etti. Ali hemen iyileşti. Sanki hiç ağrısı yokmuş gibi oldu.” [158] [158] Buharî, Sahih, 4/58, 73; Müslim, Sahih, kitâbu'l-fedail'is-sahabe, 34; İmam Ah-med, Müsned, 1/331, 5/333; Beyhakî, Sünenü'l-Kübra, 9/107; Delâilü'n-Nübüvve, 4/205; İbn Ebi Şeybe, Musannef, 12/69; Said Ibn Mansur, Sünen, 2472; Taberanî, Mu'cern'ul-Kebîr, 6/ 187, 205, 244; ibn Hacer, Fethu'l-Bari, 7/70; Zebîdî, İthaf, 7/188.

512-) AbdurRahmân İbn Ebi Leyla şunu anlattı.: “Babam Yesmur, Ali'yle birlikteydi. Ali, kışın, yazlık elbise, yazın da kışlık elbise giyerdi.: “Ali'den bunun sebebini sorsan!” denildi. O da Ali'den böyle giyinmesinin sebebini sordu.
Ali.: “Hayber Günü gözlerim ağrıyorken Rasûlullah bana haber gönderdi. Ben de.: “Yâ Rasûlullah! Gözlerim ağrıyor!” dedim.
Bunun üzerine Rasûlullah, gözlerime tükürüp.: ALLAH'ım bundan sıcağı ve soğuğu gider!” dedi. O günden beri ne sıcak hissettim ne de soğuk.” [159] [159] İbn Mâce, Sünen, 117; İmam Ahmed, Müsned,'1/99, 133; ibn Kesir, el-Bidâye ve'n-Nihâye, 7/340; ibn Hacer, Fethu'l-Bari, 7/477; Suyutî, Hasaisu'l-Kübrâ, 71.

513-) Yala İbn Murre şunu anlattı.: “Rasûlullah'la sallallahu aleyhi vesellem birlikte bir yolculuğa çıktım. Biraz yol aldıktan sonra, yanındaki çocuğuyla birlikte oturan bir kadına rastladık.
Kadın.: “Yâ Rasûlullah! Bu çocuk, uykuda gelen bir hastalığa tutuldu. Hastalığın kaç defâ geldiğini bilmiyorum!” dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Onu, bana ver!” dedi. Kadın çocuğu O'na verdi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem çocuğu kendisiyle deve palanının arasına koydu. Sonra ağzını açıp içine üç defâ tükürdü ve.: “Bismillah! Ey ALLAH'ın kulu! Kaybol!. ALLAH'ın düşmanı!.” dedi.
Daha sonra kadına çocuğunu verip.: “Dönüşte bizimle, burada buluş ve bize olanları anlat!” dedi.
Gittik ve geri döndük. Kadını üç koyunla birlikte aynı yerde bulduk.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Çocuğun nasıl oldu?” dedi.
Kadın.: “Seni Hak Dinle gönderen ALLAH'a yemin ederim ki şu ana kadar ondan rahatsızlığıyla ilgili hiçbir şikâyet duymadık. Şu koyunları götür!” dedi.
Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bana.: “İn, bir tanesini al, diğerlerini geri ver!.” dedi. [160] [160] İmam Ahmed, Müsned, 4/70; İbn Ebi Şeybe, Musannef, 7/413, 9/489; İbn Kesir, el-Bidâye ve'n-Nihâye 6/159.

514-) İbn Abbas şunu anlattı.: “Bir kadın, Rasûlullah'a çocuğunu getirip.: “Yâ Rasûlullah! Bunda biraz şuur kaybı var. Yemek yediğimiz sırada ona bir hal arız oluyor!” dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem çocuğun göğsüne elini sürdü ve DUÂ etti. Çocuk bir defâ kustu. Ağzından siyah eriğe benzer bir şey çıktı ve çocuk iyileşerek koşup gitti.” [161] [161] İmam Ahmed,' Müsned, 1/254, 268; Darimî, Sünen, Mukaddime, 4 (Bunun senedinde Ferkad es-Sebehİ vardır. O, Seyyi'u'l-Hıfz'dır. -Hafızası zayıftır-.

515-) Enes İbn Mâlik şunu anlattı.: “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem zamanında halk bir kıtlık geçirdi.
Peygamber sallallahu aleyhi vesellem cuma günü, minberde hutbe okurken, birdenbire bedevînin biri ayağa kalkarak.: “Yâ Rasûlullah! Mallar helâk oldu. Çoluk çocuk aç kaldı. DUÂ et de, ALLAH bize yağmur versin!” dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem ellerini kaldırdı. Gökte hiç bulut yokken, dağlar gibi bulutlar ortaya çıktı. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem minberinden iner inmez yağmurun sakalının üzerine düştüğünü gördük.
O gün, ertesi gün, daha ertesi gün ve öbür cumaya kadar yağmur yağdı. O bedevî veya bir başkası kalkıp.: “Yâ Rasûlullah! Binâlar yıkıldı, mallar sel sularında boğuldu. ALLAH'a (yağmuru dindirmesi için) DUÂ et!” dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem elini kaldırıp.: “ALLAH'ım! Üzerimize değil, etrafımıza!.” dedi.
Elleriyle göğün hangi tarafını işâret ediyorsa o taraf hemen açılıyordu. Öyleki Medine üstü açık bir alan gibi oldu. Kanat Vâdisi’nde bir ay sel aktı.
Etraftan gelen herkes bol bol yağmur yağdığından bahsediyordu.” [162] [162] Buharî, Sahih, kitâbu'I-istiska, men temattare fi'l-matarİ hatta yetehaderu aia iıhyetihi; Müsüm, Sahih, kitâbu salatı'l-istiska, babu'dua fi'İ-istiskai; İmam Ahmed, Müsned, 3/104, 187, 261, 271; 4/236; Beyhakî, Sünenu'l-Kübrâ, 3/353, 354, 355, 356; 4/221; İbn Hu-zeyme, Sahih, 423, 1789; Abdurrezzak, Musannef, 4910, 4911; Ebu Nuaym, Delâilü'n-Nübüvve, 160; Beyhaki, Delâilü'n-Nübüvve, 2/89, 6/139, 144; İbn Sa'd, Tabakatu'l-Kübrâ, 1/ 18,42; Taberanî, Mu'cemu'l-Kebîr, 10/346; İbn Ebi Şeybe, Musannef, 1 /219,346,11/481; İbn Kesir, e!-Bidâye ve'n-Nihâye, 3/107, 5/189; 6/102, 106.

516-) Enes İbn Mâlike.: “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem DUÂ ederken ellerini kaldırır mıydı?” diye soruldu. Enes de şu cevabı verdi.: “Evet, bir cuma günü cemâata hutbe okurken.: “Yâ Rasûlullah! Yağmur yağmaz oldu. Toprak da kuraklıktan çatladı. Azîz ve Celîl olan ALLAH'a DUÂ et!” denildi.
Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ellerini kaldırdı. Öyle ki, koltuk altlarının beyazlığını gördük. Yağmur yağması için DUÂ etti. Gökyüzünde hiç bulut yoktu. Namazı kılar kılmaz (öyle yağmur yağdı ki) evi yakın olan bir genç âilesinin yanına nasıl döneceğini düşünüyordu. Yağmur o cuma günü başlayıp öbür cuma gününe kadar devam etti.
Ertesi cuma olunca.: “Yâ Rasûlullah! Yağıştan evler yıkıldı, yolcular yola çıkamayıp yerlerinde kaldılar, mallar da helâk oldu!” dediler.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem gülümsedi, eliyle, karşısındaki bulutların dağılması için işâret ederek şöyle dedi.: ALLAH'ım! etrafımıza, üzerimize değil!.”
Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi vesellem bu DUÂsının hemen arkasından, bulutlar Medine'den dağıldılar.” [163] [163] Hadis yukardakİ dipnotta geçti.

517-) Âişe Bint Sa'd'e babası şunu anlattı.: “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, suyu bulunmayan kumsal bir vâdiye indi. Müşrikler ondan önce varıp kuyuların bulunduğu yerlere indiler. Müslümanlar susadılar. Durumu Rasûlullah'a arzettiler. Nifak çıktı.
Bazı münâfıklar.: “Eğer o, iddiâ ettiği gibi bir Peygamber olsaydı, Musâ'nın yağmur DUÂsına çıktığı gibi kavmi için yağmur DUÂsına çıkardı!” dediler.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bunu duyunca.: “Demek bunu da mı dediler! Belki ALLAH size su verir!” dedi. Sonra ellerini açtı.: “ALLAH'ım üstümüze bol, bereketli bir bulut gönder de onun vasıtasıyla etraf gülsün. Bize, kovadan dökülür gibi olmayan toz gibi ince ve yumuşak yağan yamur ver! Ey Celâl ve İkram Sâhibi!.” dedi. [164] [164] Suyutî, Câmiu'l-Kebîr, 10022; el-Hindî, Kenzu'l-Ummâl, 21606,23547; San'ani, Subulu's-Selam, 485.
Ellerini ridâsmdan çeker çekmez, Rasûlullah’ın târif ettiği bulut vasıflarından herbirini okuyabileceğiniz bir bulut bizi gölgeledi.
Daha sonra bize, Rasûlullah’ın söylediği yağmur çeşidini yağdırdı. Vâdi su ile doldu. İnsanlar kana kana su içtiler.”

518-) Enes şöyle anlattı.: Hudeybiye Gününde, Mekke Halkından silâhlı seksen kişi Rasûlullah'ı yakalamak maksadıyla Tenim Dağı tarafından Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile ashâbının etrafını sardılar. Rasûlullah onlara bedDUÂ etti.
Onlar Affa'nın malını aldılar. Bu defâ da onları affetti. Bunun üzerine şu âyet nâzil oldu.: “O, sizi onlara karşı muzaffer kıldıktan sonra, Mekke'nin göbeğinde, onların ellerini sizden, sizin ellerinizi de onlardan çekendir.” [165] [165] Fetih Suresi, 24.

519-) Amr İbn Ahtab şunu anlattı.: “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem kendisine su verilmesini istedi. Ona bir bardak su getirdim. İçinde bir saç kılı vardı. Hemen onu aldım.
Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ALLAH'ım! Onu güzelleştir” dedi.
Râvi şöyle der.: “Ben onu, doksandört yaşındayken gördüm. Sakalında bir tek beyaz kıl yoktu.” [166] [166] İmam Ahmed, Müsned, 5/77, 340; Hâkim, Mustedrek, 4/139; Abdurrezzak, Musannef, 19462; İbn Hibbân, Sahih, 2273 (Mevârid); ibnu's-Sİnni, Amelu'l-yevm ve'l-leyle, 471,480; İbn Ebi Şeybe, Musannef, 8/457,10/430,11/493,494; Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 6/212; Ebu Nuaym, Delâilü'n-Nübüvve, 164; Taberanî, Mu'cemu'l-Kebîr, 17/28; ibn Ebi'd-Dünya, Kitâbu Mucabı'd-Dave. 18 .

520-) Enes şunu anlattı.: “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem benim için şu DUÂyı yaptı.: ALLAH'ım! Onun malını ve çocuğunu çoğalt! Ona uzun ömür ver!.”
ALLAH bana çok mal verdi. Öyle ki mallarım yılda iki defâ dağıtılmak üzere hayvanlara yükleniyordu. Soyumdan gelen çocuk sayısı yüzaltmıştı.” [167] [167] Buharî, Sahih, 8/91, 93, 101; Müslim, Sahih, hadis no: 458, 1928; Tirmizî, Sü-nen, 3829; İmam Ahmed, 3/194, 248, 9/430; Beyhakî, Sünenü'l-Kübra, 3/96; Delâilü'n-Nübüvve, 6/194,195; Taberanî, Mu'cemu'l-Kebîr, 1/221; İbn Sa'd, Tabakatü'l-Kübra, 7/12; İbn Hacer, Fethu'l-Bari, 6/332, 11/89.

521-) Nevfel'in Babası şunu anlattı.: “Ebu Leheb'in Utbe isimli oğlu Rasûlullah'a sövüp hakaret ederdi. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem.: ALLAH'ım! Köpeklerinden birini ona Musâllat et (başına belâ et)!” dedi.
Utbe, bir kafilede arkadaşlarıyla birlikte Şam'a gitmek üzere yola çıktı. Bir yerde konakladılar. O.: “VALLAHi, MuhaMMed'in DUÂsından çok korkuyorum!” dedi.
Arkadaşları.: “Hiç korkma!” dediler. Eşyaları indirip onu korumak üzere etrafına oturdular.
Bir yırtıcı hayvan gelip onu kapıp götürdü.” [168] [168] Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 2/96; Ebu Nuaym, Delâilü'n-Nübüvve, 163; Tef-siru'l-Kurtubî, 17/82; İbn Hacer, Fethu'l-Barı, 3914; Kadı lyad, eş-Şifa, 1/632.

522-) Câbir, Bilâl'in şu konuşmasını nakletti.: “Soğuk bir gece, sabah namazı için ezân okudum. Hiç kimse gelmedi. Sonra tekrar ezân okudum. Yine hiç kimse gelmedi. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem.: “Bilâl! Onların neyi var?” dedi.
Ben de.: “Soğuk onları zor duruma düşürdü!” dedim.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ALLAH'ım! Onlardan soğuğu uzaklaştır (onları üşütme)!” dedi.” [169] [169] Ebu'l-Ferec İbnu'l-Cevzı, kitâbu'l-mevzu at, 2/94 (İbnu'l-Cevzi şöyle der: "Ukaylî: Bunun İsnadının aslı yoktur. İsnadı ve metni mahfuz değildir. Eyyub hakkındaki ta'nı -tenkidi- açıklamıştık)." Ebu Nuaym, Hılyetu'l-Evliya, 1/349; İbn Arrak, Tenzihu'ş-Şeria, 2/79 Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 6/184; Tarihu'l-Hatib, 8/377 (Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve'de şöyle der: "Heysem ibn Cemmaz, Sabit İbnu'l-Benani'den tek başına rivâyette bulunınuştur. Heysem, alimlere göre hadiste zayıftır.") Biyografisi için bakınız: El-Mizan, 4/319.
Bu DUÂdan sonra cemâatin yolda yürüdüklerini gördüm.

523-) Enes anlattı.: “Ebu Talib hastalandı. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem onu ziyârete gitti.
Ebu Talib ona.: “Yeğenim! Taptığın RABBine, beni iyileştirmesi için DUÂ et!” dedi.
Peygamber sallallahu aleyhi vesellem.: ALLAH'ım! Amcama şifâ ver!” diye DUÂ etti.
Ebu Talib, genç dişi deveden daha zindeymişcesine ayağa kalkıp.: “Yeğenim! Taptığın RABBin, sana mutlaka itaat ediyor!” dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Amca! Eğer sen ALLAH'a itaat edersen, o da mutlaka sana itaat eder!” dedi.” [170] [170] Hâkim, Mustedrek, 1/542; Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 6/184; Tarihu'l-Hatib, 8/377 (Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve'de şöyle der: "Heysem ibn Cemmaz, Sabit İbnu'l-Benani'den tek başına rivâyette bulunınuştur. Heysem, alimlere göre hadiste zayıftır.") Biyografisi için bakınız: El-Mizan, 4/319.

Resim

Rasûlullah'ın mu’cizeleri meydana gelince, mü’minler taklit için değil delille amel etmek için ona tâbi oluyorlardı.
Bundan dolayı, sebebi öğrenmek için itiraz ederler ve.: “Geldin bizi men’ettin ve... böyle yaptın” derler, böylece O da onlara bunun sebebini açıklardı.
Kalbler O'na itaat edince ve İslam yayılınca, onu yalanlayanların ve çekemeyenlerin de kalbleri zayıflar.
Yahudiler, O'nun ALLAH'ın Rasûlü olduğunu bilmelerine rağmen çekemedikleri için cehennemde ebedîyyen kalmaya razı olmuşlardır.
Bazı kimseler güya Kur’ÂN'ın benzeriyle konuşmağa başladılar. Meselâ Museyleme şöyle diyordu.: “Ey kurbağa öt! Ne kadar çok ötüyorsun!.”
Museyleme, Rasûlullah’ın bir çocuğun başına elini sürdükten sonra, saçının bittiğini duydu ve o da bir çocuğun başına elini sürdü ama çocuğun saçları döküldü.
Yine Museyleme, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in bir kuyuya tükürdüğünü ve kuyudan su fışkırdığını duydu ve o da kuyuya tükürdü ama onun suyu kurudu.
Rasûlullah aleyhisselâm'dan sonra İslam yayılıp ülkeler fethedilince bazı kâfirler toplanıp.: “Müslümanlarla uğraşacak gücümüz yok, gelin İslam'a karşı çıkalım ve onu bazı âfet ve belâlarla karşılaştıralım!” dediler.
Bunlar Bâtınîlerdir. Onlar İslam'a ve taabbüde karşı çıkarlar. Maksadları câhiller ve onları avlamaktır. Böylelerini ele geçirince, dinsizliklerini açığa vurdular.
İbn Akıl şöyle der.: “Ben Bâtınîye Reisiyle biraraya gelsem, onun aklına ve ona tâbi olanların aklına göre, ben de onunla birlikte hafife alma yolunu tutmuş olurum.
Ben şöyle diyordum. Emellerin birtakım yol ve yönleri vardır. Emelin ümitsizlik yönünde bulundurulması ahmaklıktır.
İslam şeriatı dünyayı kaplamış ve artık yerleşmiştir.
İslam'ın her yıl Arafat'ta, her hafta cumada ve mescidlerde toplantıları vardır.
Her gün, yüzbinlerce minârede bu Peygamber'in adıyla ezân okunurken, siz ne zamana kadar bu coşkun denizi bulandırarak ve bu açık durumu ufuklarda belirsiz hale getirerek konuşacaksınız?
Sizin bu yaptığınız tek başına yapılan bir konuşmadan ibârettir. Ortaya çıksa, söyleyenin sağ kalıp kalmayacağından emin olunamaz.
Sizden daha ahmağını tanımıyorum!.
Gelelim meselenin tartışmasına. Musânnif (Yazar) şöyle der.:
“Ebu'1-Ala el-Ma'arri ve ondan önce İbnu'r-Ravendi gibi bazı inkarcılar müslümanlara çamur atmışlardır. Bu iki inkarcı en çirkin vasıfla ölmüşlerdir.
Bunlardan bazıları da muhaddislere (hadiscilere) iftira etmişlerdir. Kasıtlı olarak şeriatın eksik ve çelişkiler içinde olduğunu anlatan hadisler uydurmuşlardır.
ALLAH, onların alçaklıklarını ve edepsizliklerini açıklayan ve doğruyu yanlıştan ayıran âlimler ortaya çıkarmıştır.
Bazı kimseler kâhinlik gösterisi yaparak gaybden haber vermeye başlamışlardır. Bazıları da kalblerde olanlar hakkında konuşmaya, müneccimler de yarın olacak şeylerden bahsetmeye başlamışlardır.
Bunların hepsi, İslam Dininin mu’cize getirmediğini göstermek içindir.
ALLAH, nurunu, mutlaka tamamlayacaktır.”

İbn Akıl şöyle demiştir.: “ALLAHu TeÂLÂ'nın yalancıya biraz mühlet tanıyıp sonra onu azabla kökten yok etmesi, Peygamberimizin sallallahu aleyhi vesellem doğruluğu hakkında en büyük delillerdendir.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem kendisinden önce gönderilmiş iki şeriatı neshetmiş, cumartesi günü çalışmayı serbest bırakmışken ALLAH'ın 'diğer ümmetlere karşı onun ümmetine yardım ederek ve icâzla hikmetini destekleyerek, Rasûlullah'ı sallallahu aleyhi vesellem yalanlayan kimseye yıllarca mühlet vermesi ondan sonra da şeriatını sağlamlaştırması câiz olur mu?
Onun bunu yapması mümkün değildi. Zira bunu yapsaydı doğru, doğru olmayandan ayırd edilemezdi.
Sen ALLAHu zü’L- CELÂL'ın şu sözünü duymadın mı?.:
“Eğer (Peygamber) bize atfen bazı sözler uydurmuş olsaydı, elbette onu kuvvetle yakalardık.” [171] [171] Hakka Sûresi, 44,45.
Bir kimsenin doğruluğu tenkid edilirse, ALLAH'ın adaleti ve hikmeti de tenkid edilmiş olur. Çünkü tenkid, esnâsında kaynak ve asıl durumunda olanadır.
Onun mu’cizelerinin ışıkları ashâbına da yayılmıştır. Ömer Mısır'daki Nil Nehrine hitaben yazmış, Sariye'ye seslenmiş ve ona duyurmuştur. Kisrâ'nın Hazineleri getirilip Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi vesellem Mescidinde taksim edılmıştır..
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: ASHÂBının DİLinden RESÛLULLAH sav.

Mesaj gönderen Gul »

Resim

BEŞİNCİ BÖLÜM..

RASÛLULLAH'a HAS BAZI ÖZELLİKLER.:

RASÛLULLAH’ın Diğer Peygamberlere ÜstünLüğü.:

Şunu bil ki, ALLAHu TeÂLÂ ruhları farklı farklı yaratmıştır. Bazıları en iyi ruhlardandır. Bazıları da bulanıktır. Her rütbede birtakım dereceler vardır.
Peygamberler son noktadırlar. Bedenleri kusursuz yaratılmıştır. Bedenleri kâmil (mükemmel) ruhların hululüne (yerleşmesine) uygun ve elverişlidir. Daha sonra onlar farklı hale gelirler.
Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem, Peygamberlerin mizacı en sağlam, bedeni en mükemmel ve ruhu en temiz olanıydı.
O’nun saydığımız, Huy ve Özelliklerini öğrenmekle bunlar ortaya çıkar.
İşte bunlardan dolayı Azîz ve Celîl ALLAH onu herkesten üstün kılmıştır.
Bundan dolayıdır ki, onun ruhunun yaratılması öbürlerininkinin yaratılmasından öncedir.

524-) Ebu Hureyre anlattı.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu.: “Ben, yaratılış yönünden Peygamberlerin ilkiyim. Ba's (diriltilme) yönünden de onların sonuncusuyum.” [1][1] Ebu Nuaym, Delâilü'n-Nübüvve, 1 /6; İbn Adiyy, el-Kâmil, 3/1209; İbn Kesir, el-Bidâye ve'n-Nihâye, 2/307, 321; Kari. Esraru'l-Merfua, 272: Fetteni, Tezkiratu'l-Mevzuat, 86; Suyuîî, Dureru'l-Muntesira, 335; Eibani, Zaife, 661: Sehavi, Mekasİdu'l-Hasene, 837; Aclunî, Keşfu'l-Hafa, 2007; Suyutî, Câmiu'l-Kebîr, 1/630; Câmiu's-Sağîr, 6406.

Kitabın başında onun nasıl yaratıldığını belirtmiştik. [2][2] Bakınız: 8 ve 9 nolu metin.
ALLAH’ın onun için Peygamberlerden söz alması bunlardan birisidir.
ALLAHu zü’L- CELÂL şöyle buyurdu.: “Hani ALLAH, Peygamberlerden, size, kitab ve hikmet verdikten sonra nezdimizdekileri tasdik eden bir peygamber geldiğinde ona mutlaka inanıp yardım edeceksiniz dİye söz almıştı.” [3][3] Âl-i İmrân 3/81.


وَإِذْ أَخَذَ اللّهُ مِيثَاقَ النَّبِيِّيْنَ لَمَا آتَيْتُكُم مِّن كِتَابٍ وَحِكْمَةٍ ثُمَّ جَاءكُمْ رَسُولٌ مُّصَدِّقٌ لِّمَا مَعَكُمْ لَتُؤْمِنُنَّ بِهِ وَلَتَنصُرُنَّهُ قَالَ أَأَقْرَرْتُمْ وَأَخَذْتُمْ عَلَى ذَلِكُمْ إِصْرِي قَالُواْ أَقْرَرْنَا قَالَ فَاشْهَدُواْ وَأَنَاْ مَعَكُم مِّنَ الشَّاهِدِينَ
“Ve ALLAH, Nebîlerden, "Size kitab ve hikmet verdim. Sonra size, beraberinizde olanı (ALLAH’ın size verdiği kitabları) tasdik eden bir Resûl geldiği zaman, ona mutlaka îmân edeceksiniz ve o’na mutlaka yardım edeceksiniz" diye misak aldığı zaman.: "İkrar ettiniz mi (kabul ettiniz mi?) ve bu ağır (ahdimi) üzerinize aldınız mı?" diye buyurdu. (Onlar da).: "İkrar ettik (kabul ettik)" dediler. (ALLAHu TeÂLÂ): "Öyleyse şâhid olun ve Ben sizinle beraber şâhidlerdenim." buyurdu.” (Âl-i İmrân 3/81)

ALLAHu TeÂLÂ, Peygamberleri O’na uymuş gibi yarattı. Onlara ınkıyad etmeyi (boyun eğip uymayı) ilham etti. Eğer Peygamberler ona yetişselerdi, onların Rasûlullah'a uymaları gerekirdi.

525-) Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu.: “Musâ sağ olsaydı, bana uymaktan başka çaresi olmazdı.”
[4][4] İmam Ahmed, Müsned, 3/338; Kari, Esraru'l-Merfua, 83, 292; Suyutî, Durru'l-Mensur, 2/48; 5/147; Tefsiru'l-Kurtubî, 8/355.

ALLAHu TeÂLÂ onun adım diğer Peygamberlerden önce zikretmiştir. Şöyle buyurur.: “Biz Nuh'a ve ondan sonraki Peygamberlere vahyettiği-miz gibi sana da vahyettik.”
[5][5] Nisâ 4/163. ayette geçen "(ileyke) sana" tabiri, "Nûh ve ondan sonraki Peygamberler" tabirinden öncedir. Tabir, mealde bunu görmek mümkün olmamaktadır. (Mütercimin notu).

ALLAH, her peygambere adıyla hitab etmiştir.: “Ey Âdem! Sen ve eşin beraberce cennete yerleşin.”
[6][6] Bakara Suresi, 35.


وَقُلْنَا يَا آدَمُ اسْكُنْ أَنتَ وَزَوْجُكَ الْجَنَّةَ وَكُلاَ مِنْهَا رَغَداً حَيْثُ شِئْتُمَا وَلاَ تَقْرَبَا هَذِهِ الشَّجَرَةَ فَتَكُونَا مِنَ الْظَّالِمِينَ
“Dedik ki: “Ey Âdem! Sen ve eşin, cennette yerleşin. Oradan (oradaki yiyeceklerden) dilediğiniz yerden bol bol yeyin. Ve bu ağaca yaklaşmayın yoksa zâlimlerden olursunuz.” (Bakara 2/35)

“Ey Nuh! İn!” [7][7] Hûd 11/48.


قِيلَ يَا نُوحُ اهْبِطْ بِسَلاَمٍ مِّنَّا وَبَركَاتٍ عَلَيْكَ وَعَلَى أُمَمٍ مِّمَّن مَّعَكَ وَأُمَمٌ سَنُمَتِّعُهُمْ ثُمَّ يَمَسُّهُم مِّنَّا عَذَابٌ أَلِيمٌ
“(Şöyle) denildi: “Ey Nûh, sana ve seninle beraber olan ümmetlere (toplumlara) BİZ’den bir selâmetle, bereketlerle in! Ve (bazı) ümmetler (olacak ki), onları meta’landıracağız (faydalandıracağız). Sonra onlara BİZ’den elîm (acı) azâb dokunacak.” (Hûd 11/48)

“Ey İbrahîm! Bundan vazgeç!” [8][8] Hûd 11/76.


يَا إِبْرَاهِيمُ أَعْرِضْ عَنْ هَذَا إِنَّهُ قَدْ جَاء أَمْرُ رَبِّكَ وَإِنَّهُمْ آتِيهِمْ عَذَابٌ غَيْرُ مَرْدُودٍ
“Melekler.: Ey İbrâhîm, bundan vazgeç! Çünkü senin RABBin’in Emri gelmiştir. Ve muhakkak ki onlara, geri çevrilemez bir azâb gelecek (verilecek).: Ey İbrâhîm, bundan vazgeç! Çünkü senin RABBin’in Emri gelmiştir. Ve muhakkak ki onlara, geri çevrilemez bir azâb gelecek (verilecek).” (Hûd 11/76)

“Ey Musâ! Ben seni insanların başına seçtim.”


قَالَ يَا مُوسَى إِنِّي اصْطَفَيْتُكَ عَلَى النَّاسِ بِرِسَالاَتِي وَبِكَلاَمِي فَخُذْ مَا آتَيْتُكَ وَكُن مِّنَ الشَّاكِرِينَ
“(ALLAHu TeALÂ) şöyle buyurdu: “Ey Musâ! Muhakkak ki; BEN, Risâletimle ve Kelâmımla seni insanların üzerine seçtim. Artık sana verdiğim şeyleri al. Ve şükredenlerden ol.” (A’râf 7/144)

“Ey Davûd! Biz seni yeryüzünde halife yaptık.” [9][9] Sâd 38/26.


يَا دَاوُودُ إِنَّا جَعَلْنَاكَ خَلِيفَةً فِي الْأَرْضِ فَاحْكُم بَيْنَ النَّاسِ بِالْحَقِّ وَلَا تَتَّبِعِ الْهَوَى فَيُضِلَّكَ عَن سَبِيلِ اللَّهِ إِنَّ الَّذِينَ يَضِلُّونَ عَن سَبِيلِ اللَّهِ لَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ بِمَا نَسُوا يَوْمَ الْحِسَابِ
“Ey Dâvud! Muhakkak ki Biz, seni yeryüzünün halifesi kıldık. Bunun için insanlar arasında hak ile hükmet! Ve hevâya (nefse) tâbî olma! Aksi halde seni, ALLAH, ’ın Yolu’ndan saptırır. Muhakkak ki ALLAH, ’ın Yolu’ndan sapanlar için hesab gününü unutmaları sebebiyle şiddetli azâb vardır.” (Sâd 38/26)

“Ey Meryem oğlu İsâ! Sana ve annene verdiğim ni’ınetimi hatırla.” [10][10] Mâide 5/110.


إِذْ قَالَ اللّهُ يَا عِيسى ابْنَ مَرْيَمَ اذْكُرْ نِعْمَتِي عَلَيْكَ وَعَلَى وَالِدَتِكَ إِذْ أَيَّدتُّكَ بِرُوحِ الْقُدُسِ تُكَلِّمُ النَّاسَ فِي الْمَهْدِ وَكَهْلاً وَإِذْ عَلَّمْتُكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَالتَّوْرَاةَ وَالإِنجِيلَ وَإِذْ تَخْلُقُ مِنَ الطِّينِ كَهَيْئَةِ الطَّيْرِ بِإِذْنِي فَتَنفُخُ فِيهَا فَتَكُونُ طَيْرًا بِإِذْنِي وَتُبْرِئُ الأَكْمَهَ وَالأَبْرَصَ بِإِذْنِي وَإِذْ تُخْرِجُ الْمَوتَى بِإِذْنِي وَإِذْ كَفَفْتُ بَنِي إِسْرَائِيلَ عَنكَ إِذْ جِئْتَهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُواْ مِنْهُمْ إِنْ هَذَا إِلاَّ سِحْرٌ مُّبِينٌ
“ALLAH celle celâlihu şöyle buyurmuştu; "Ey Meryem oğlu Îsa! Senin ve annenin üzerindeki ni’metimi hatırla. Seni Ruhû’l- Kudüs ile desteklemiştim de beşikte iken de yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. Sana Kitab'ı, Hikmet'i, Tevrat'ı ve İncil'i öğretmiştim. BEN'im iznimle nemli topraktan kuş şeklinde heykel (suret) yapmıştın, sonra onun içine üflemiştin, böylece BEN'im iznimle bir kuş olmuştu. Ve, doğuştan kör olanı ve alaca tenliyi yine BEN'im iznimle iyileştiriyordun. BEN'im iznimle ölüleri (diriltip, kabirden) çıkartıyordun. Ve onlara apaçık belgeler getirdiğin zaman İsrâiloğullarının saldırısını senden savmıştım (seni kurtarmıştım). O zaman onlardan kâfir olanlar (küfürde olanlar); "Bu ancak, sadece apaçık bir sihirdir." demişlerdi.” (Mâide 5/110)

“Ey Zekeriyya!' Biz sana bir oğul müjdeleriz.” [11][11] Meryem 19/7.


يَا زَكَرِيَّا إِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلَامٍ اسْمُهُ يَحْيَى لَمْ نَجْعَل لَّهُ مِن قَبْلُ سَمِيًّا
“Ey Zekeriyâ! Gerçekten BIZ seni, ismi Yahyâ olan bir oğlan çocuk ile müjdeliyoruz. Onunla (o isimle) daha önce bir kimseyi isimlendirmedik.” (Meryem 19/7)

“Ey Yahyâ.: Kitab'a (Tevrat'a) kuvvetle sarıl.” [12][12] Meryem 19/12.


يَا يَحْيَى خُذِ الْكِتَابَ بِقُوَّةٍ وَآتَيْنَاهُ الْحُكْمَ صَبِيًّا
"Ey Yahya! Kitab'ı kuvvetle (dikkatle) al (kendine mal et). Ve Biz, ona sabi iken (küçük yaşta) hikmet verdik." (Meryem 19/12)
ALLAHu zü’L- CELÂL, peygamberimize ta’zim için adıyla hitabetmemiş, şöyle demiştir.: “Ey Nebî” [13][13] Ahzâb 33/1.


يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ اتَّقِ اللَّهَ وَلَا تُطِعِ الْكَافِرِينَ وَالْمُنَافِقِينَ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا
“Ey Nebî (Peygamber), ALLAH 'a karşı takvâ sâhibi ol! Ve kâfirlere ve münafıklara itaat etme! Muhakkak ki ALLAH ; ALÎM'dir (en iyi bilen), HAKÎM'dir (hüküm ve hikmet sâhibi).” (Ahzâb 33/1)

“Ey Rasül.” [14][14] Mâide 5/67.


يَا أَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ مَا أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ وَإِن لَّمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُ وَاللّهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِ إِنَّ اللّهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ
“Ey Resûl! RABB'inden sana indirileni tebliğ et (duyur). Eğer bunu yapmazsan, o takdirde O'nun Risâletini (sana gönderdiğini) tebliğ etmemiş (duyurmamış) olursun. Ve ALLAH seni insanlardan korur. Muhakkak ki ALLAH , kâfirler kavmini hidâyete erdirmez.” (Mâide 5/67)

ALLAHu TeÂLÂ târif etmek için onun adını zikredince risâleti de (peygamberliği) hemen onunla birlikte zikreder. ALLAH şöyle buyurmuş.tur.: “MuhaMMed ancak, bir peygamberdir. Ondan önce de Peygamberler gelip geçmiştir.” [15][15] Âl-i İmrân 3/144.


وَمَا مُحَمَّدٌ إِلاَّ رَسُولٌ قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِهِ الرُّسُلُ أَفَإِن مَّاتَ أَوْ قُتِلَ انقَلَبْتُمْ عَلَى أَعْقَابِكُمْ وَمَن يَنقَلِبْ عَلَىَ عَقِبَيْهِ فَلَن يَضُرَّ اللّهَ شَيْئًا وَسَيَجْزِي اللّهُ الشَّاكِرِينَ
“Ve Muhammed sadece bir Resûl'dür. Ondan önce de Resûller gelip geçmiştir. Şimdi O, öldü veya öldürüldü ise, siz topuklarınız üzerinde geriye mi döneceksiniz? Kim topukları üzerinde geriye dönerse, bundan sonra ALLAH 'a, asla hiçbir şeyle zarar veremez. Ve ALLAH , şâkirleri (şükredenleri) yakında mükâfatlandıracaktır.” (Âl-i İmrân 3/144)

“MuhaMMed ALLAH ’ın Rasûlüdür.” [16][16] Feth 48/29.


مُّحَمَّدٌ رَّسُولُ اللَّهِ وَالَّذِينَ مَعَهُ أَشِدَّاء عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاء بَيْنَهُمْ تَرَاهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِّنَ اللَّهِ وَرِضْوَانًا سِيمَاهُمْ فِي وُجُوهِهِم مِّنْ أَثَرِ السُّجُودِ ذَلِكَ مَثَلُهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَمَثَلُهُمْ فِي الْإِنجِيلِ كَزَرْعٍ أَخْرَجَ شَطْأَهُ فَآزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوَى عَلَى سُوقِهِ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغِيظَ بِهِمُ الْكُفَّارَ وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْهُم مَّغْفِرَةً وَأَجْرًا عَظِيمًا
ALLAH ’ın Resûl'ü Hz. MuhaMMed (aleyhisselâm) ve O'nunla beraber olanlar, kâfirlere karşı çok şiddetli; kendi aralarında çok merhametlidirler. Onları rükû’ ederken, secde ederken ve ALLAH 'dan fazl ve rıza isterken görürsün. Onların alâmetleri yüzlerindeki secde izleridir. İşte bunlar, onların Tevrat'taki ve İncil'deki vasıflarıdır. Filizini çıkaran sonra onu kuvvetlendiren, böylece kalınlaşan, sonunda gövdesi üzerinde yükselen, çiftçilerin hoşuna giden ekin gibidir. Onlarla kâfirleri öfkelendirmek içindir. Ve ALLAH , onlardan âmenû olanlara (ALLAH 'a ulaşmayı dileyenlere) ve sâlih amel (nefs tezkiyesi) yapanlara mağfiret ve büyük ecir vaadetti.” (Feth 48/29)

“MuhaMMed'e indirilene inananlar...” [17][17] MuhaMMed 47/2.


وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَآمَنُوا بِمَا نُزِّلَ عَلَى مُحَمَّدٍ وَهُوَ الْحَقُّ مِن رَّبِّهِمْ كَفَّرَ عَنْهُمْ سَيِّئَاتِهِمْ وَأَصْلَحَ بَالَهُمْ
“İman edip, sâlih amel (nefsi tezkiye edici ameller) yapanların ve MuhaMMed (aleyhisselâm)'e indirdiğimiz Şey'e (Kur’ÂN-ı Kerim'e) ve O'nun RABB'lerinden bir hak olduğuna inananların günahlarını (ALLAH ) örttü ve onların hallerini ıslâh etti.” (MuhaMMed 47/2)

Onu, Halil'le birlikte zikredince, Halil'i kendi adıyla, onu da lâkabla birlikte zikretti. Şöyle buyurdu.: “İnsanların İbrahîm'e en yakın olanı ona uyanlar, şu peygamber ve ona iman edenlerdir.” [18][18] Âl-i İmrân 3/68.


إِنَّ أَوْلَى النَّاسِ بِإِبْرَاهِيمَ لَلَّذِينَ اتَّبَعُوهُ وَهَذَا النَّبِيُّ وَالَّذِينَ آمَنُواْ وَاللّهُ وَلِيُّ الْمُؤْمِنِينَ
“Muhakkak ki Hz.İbrâhîm'e insanların en yakın olanı elbette ona tâbî olanlar ve bu pPeygamber (MuhaMMed aleyhisselâm) ve imân edenlerdir (ölmeden önce ALLAH 'a ulaşmayı dileyenlerdir). Ve ALLAH , mü'minlerin dostudur.” (Âl-i İmrân 3/68)

ALLAHu zü’L- CELÂL , milletlerin Peygamberlerine adlarıyla hitâb ettiklerini haber vermiştir.: Mesala, şu âyetlerde olduğu gibi.:

“Ey Hud! Sen bize açık bir mu’cize getirmedin.” [19][19] Hûd 11/53.


قَالُواْ يَا هُودُ مَا جِئْتَنَا بِبَيِّنَةٍ وَمَا نَحْنُ بِتَارِكِي آلِهَتِنَا عَن قَوْلِكَ وَمَا نَحْنُ لَكَ بِمُؤْمِنِينَ
“Ya Hûd! Bize bir delil (mu’cize) getirmedin ve BIZ, senin sözünden dolayı ilâhlarımızı terketmeyiz. Ve BIZ, sana inanmayız.” dediler.” (Hûd 11/53)

“Ey Sâlih! Sen bundan önce, içimizde ümit beslenen birisiydin.” [20][20] Hûd 11/62.


قَالُواْ يَا صَالِحُ قَدْ كُنتَ فِينَا مَرْجُوًّا قَبْلَ هَذَا أَتَنْهَانَا أَن نَّعْبُدَ مَا يَعْبُدُ آبَاؤُنَا وَإِنَّنَا لَفِي شَكٍّ مِّمَّا تَدْعُونَا إِلَيْهِ مُرِيبٍ
“Ya Sâlih, sen bundan önce aramızda, hakkında ümit beslenen bir kimse olmuştun!” dediler. “Babalarımızın taptığı şeylere, bizim tapmamızı sen bize nehy mi ediyorsun? Gerçekten, bizi O'na davet ettiğin şüphe verici şeyden, biz kesinlikle tereddüt içindeyiz.” dediler.” (Hûd 11/62)

“Ey Musâ! Onlara ait tanrılar gibi bizim için de bir tanrı yap, dediler.” [21][21] A’râf 7/138.


وَجَاوَزْنَا بِبَنِي إِسْرَآئِيلَ الْبَحْرَ فَأَتَوْاْ عَلَى قَوْمٍ يَعْكُفُونَ عَلَى أَصْنَامٍ لَّهُمْ قَالُواْ يَا مُوسَى اجْعَل لَّنَا إِلَهًا كَمَا لَهُمْ آلِهَةٌ قَالَ إِنَّكُمْ قَوْمٌ تَجْهَلُونَ
“Ve İsrâiloğullarını denizden geçirdik kendilerinin olan (yalnız onlara ait) putlara devamlı tapan bir kavimle karşılaştılar. Şöyle dediler: “Ey Musâ! Onların ilâhları gibi bize de ilâh yap.” Musâ (aleyhisselâm): “Muhakkak ki siz, câhillik eden bir kavimsiniz.” dedi.” (Âl-i İmrân 3/81) (A'râf 7/138)

“Ey Meryem oğlu İsâ! RABBin bize gökten, donatılmış bir sofra indirebilir mi?” [22][22] Mâide 5/112.


إِذْ قَالَ الْحَوَارِيُّونَ يَا عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ هَلْ يَسْتَطِيعُ رَبُّكَ أَن يُنَزِّلَ عَلَيْنَا مَآئِدَةً مِّنَ السَّمَاء قَالَ اتَّقُواْ اللّهَ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ
“Havârîler; "Ey Meryem oğlu İsâ! RABB'in gökten bize bir mâide (sofra) indirebilir mi?" demişlerdi. (Bunun üzerine Hz. İsâ); "Eğer mü'minlerseniz ALLAH 'a karşı takvâ sâhibi olun." dedi.” (Mâide 5/112)

ALLAHu TeÂLÂ, şu sözüyle Rasûlullah’ın ümmetini, ona adıyla hitab etmelerini yasaklamıştır.:
“Peygamberi kendi aranızda birbirinizi çağırır gibi çağırmayın.” [23][23] Nûr 24 /63.


لَا تَجْعَلُوا دُعَاء الرَّسُولِ بَيْنَكُمْ كَدُعَاء بَعْضِكُم بَعْضًا قَدْ يَعْلَمُ اللَّهُ الَّذِينَ يَتَسَلَّلُونَ مِنكُمْ لِوَاذًا فَلْيَحْذَرِ الَّذِينَ يُخَالِفُونَ عَنْ أَمْرِهِ أَن تُصِيبَهُمْ فِتْنَةٌ أَوْ يُصِيبَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ
“Resûlün çağırmasını, aranızda, birbirinizi çağırmanızla eşit tutmayın! Sizden, (birbirini) siper ederek gizlice çıkanları ALLAH biliyordu. Bundan sonra O'nun Emrine karşı gelenler, onlara bir fitne veya elîm azâb isabet etmesinden hazer etsinler (sakınsınlar).” (Nûr 24/63)

526-) İbn Abbas.: “Peygamber'i kendi aranızda birbirinizi çağırır gibi çağırmayın” [24][24] Nûr 24 /63 âyeti hakkında şöyle demiştir.:
"Ey MuhaMMed! demeyin, Yâ Rasûlullah!" deyin.

Diğer Peygamberler kendileri hakkında milletleriyle münakaşa ediyorlardı.
Nuh'un kavmi.: “Biz seni apaçık bir sapıklık içinde görüyoruz” dedi. [25][25] A’râf 7/60.


قَالَ الْمَلأُ مِن قَوْمِهِ إِنَّا لَنَرَاكَ فِي ضَلاَلٍ مُّبِينٍ
“Kavminin ileri gelenleri: “Muhakkak ki; biz seni apaçık bir dalâlet içinde görüyoruz.” dediler.” (A’râf 7/60)

Nûh da kendini müdafa etmek üzere.: “Bende herhangi bir sapıklık yok” demişti. [26][26] A’râf 7/61.


قَالَ يَا قَوْمِ لَيْسَ بِي ضَلاَلَةٌ وَلَكِنِّي رَسُولٌ مِّن رَّبِّ الْعَالَمِينَ
“Ey kavmim, ben dalâlette değilim! Ve fakat ben, âlemlerin RABBi’nden bir resûlüm.” (A’râf 7/61)

Hûd'un kavmi.: “Biz seni bir beyinsizlik içinde görüyoruz” dedi. [27][27] A’râf 7/66.


قَالَ الْمَلأُ الَّذِينَ كَفَرُواْ مِن قَوْمِهِ إِنَّا لَنَرَاكَ فِي سَفَاهَةٍ وِإِنَّا لَنَظُنُّكَ مِنَ الْكَاذِبِينَ
“Onun kavminden, ileri gelenlerden inkâr edenler şöyle dedi.: “Muhakkak ki biz, seni bir sefihliğin (aptallığın) içinde görüyoruz. Ve gerçekten biz, seni kesinlikle yalancılardan zannediyoruz.” (A’râf 7/66)

Hûd da.: “Bende beyinsizlik yoktur” diye cevab verdi. [28][28] A’râf 7/67.


قَالَ يَا قَوْمِ لَيْسَ بِي سَفَاهَةٌ وَلَكِنِّي رَسُولٌ مِّن رَّبِّ الْعَالَمِينَ
“(Hûd aleyhisselâm) şöyle dedi: “Ey kavmim, ben sefih (akılsız) değilim! Ve fakat ben âlemlerin RABBi’nden bir resûlüm.” (A’râf 7/67)

Firavun Musâ'ya.: “Ey Musâ! Senin büyülenmış olduğunu sanıyorum” dedi. [29][29] İsrâ 17/101.


وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى تِسْعَ آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ فَاسْأَلْ بَنِي إِسْرَائِيلَ إِذْ جَاءهُمْ فَقَالَ لَهُ فِرْعَونُ إِنِّي لَأَظُنُّكَ يَا مُوسَى مَسْحُورًا
“Andolsun Biz, Musâ (aleyhisselâm)'a apaçık 9 âyet (mu’cize) verdik. Bunları benî İsrâile (İsrâiloğullarına) sor. Onlara (Musâ aleyhisselâm) gelmişti. O zaman firavun şöyle demişti: “Ey Musâ! Ben, sana mutlaka sihir yapıldığına kesin şekilde inanıyorum.” (İsrâ 17/101)

Musâ aleyhisselâm ise şöyle cevab verdi.: “Ey Firavun! Ben de senin hakikaten mahvolduğunu sanıyorum.” [30][30] İsrâ 17/102.


قَالَ لَقَدْ عَلِمْتَ مَا أَنزَلَ هَؤُلاء إِلاَّ رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ بَصَآئِرَ وَإِنِّي لَأَظُنُّكَ يَا فِرْعَونُ مَثْبُورًا
“Mûsâ Firavun’a.: “Andolsun bunları (9 mu’cizeyi), görünür bir şekilde, semaların ve arzın RABBinden başkasının indirmediğini sen biliyordun. Ve ey firavun! Muhakkak ki ben, senin helâk olacağına kesin şekilde inanıyorum.” dedi.” (İsrâ 17/102)

ALLAHu TeÂLÂ, Peygamberi sallallahu aleyhi vesellem namına mücadeleyi kendi üzerine almıştır.
Rasûlullah'a şâir dediklerinde, ALLAHu TeÂLÂ.: “Biz O'na şiir öğretmedik” diye buyurmuştur. [31][31] Yâsîn 36/69.


وَمَا عَلَّمْنَاهُ الشِّعْرَ وَمَا يَنبَغِي لَهُ إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ وَقُرْآنٌ مُّبِينٌ
“Ve BİZ, O'na (Peygamber'e) şiir öğretmedik. Ve (bu), O'na yakışmaz. O (O'na indirilen), sadece zikir ve apaçık Kur’ÂN'dır.” (Yâsîn 36/69)

Rasûlullah'a kâhin dediklerinde, ALLAHu TeÂLÂ.: “O bir kâhin sözü değildir.” [32][32] Hâkka 69/42.


وَلَا بِقَوْلِ كَاهِنٍ قَلِيلًا مَا تَذَكَّرُونَ
“Ve bir kâhinin de sözü değildir. Ne kadar az tezekkür ediyorsunuz.” (Hâkka 69/42)

O'na sapık dediklerinde, ALLAHu TeÂLÂ.: “Arkadaşınız sapmadı” diye cevab vermiştir. [33][33] Necm 53/2.


مَا ضَلَّ صَاحِبُكُمْ وَمَا غَوَى
“Sâhibiniz (MuhaMMed) dalâlete düşmedi ve azmadı.” (Necm 53/2)

O'na mecnun (deli) dediklerinde de ALLAHu TeÂLÂ.: “Sen, RABBinin ni’ıneti sâyesinde mecnun değilsin” demiştir.


وَمَا هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ لِّلْعَالَمِينَ
“Ve O (Kur’ÂN), âlemlere zikirden (öğütten) başka bir şey değildir.” (Kalem 68/52)

وَمِنَ اللَّيْلِ فَسَبِّحْهُ وَإِدْبَارَ النُّجُومِ
“Ve gecenin bir kısmında artık O'nu (ALLAH 'ı) tesbih et ve yıldızların batışında da…” (Tûr 52/49)

HAKk TeALÂ, onun hayatına yemin etmiştir. Yemin ancak ta’zim edilene olur.

527-) İbn Abbas şunu anlattı.:
ALLAHu TeÂLÂ MuhaMMed'den sallallahu aleyhi vesellem daha üstün ve değerli bir nefis (ruh) yaratmamıştır.
ALLAH’ın O’ndan başka hiç kimsenin hayatına yemin ettiğini duymadım. ALLAHu zü’L- CELÂL şöyle buyurmuştur.:

“Hayatın hakkı için onlar, sarhoşluklar içinde bocalıyorlardı." [34][34] Hicr 15/ 72


لَعَمْرُكَ إِنَّهُمْ لَفِي سَكْرَتِهِمْ يَعْمَهُونَ
“Resulüm! Ömrüne and olsun ki; muhakkak ki, onlar sarhoşlukları içinde bocalıyorlardı.” (Hicr 15/ 72)

İbn Akıl şöyle demiştir.:
ALLAH’ın Musâ'ya söylediği.: “Seni, kendim için seçtim” [35][35] Tâ-Hâ 20/41


وَاصْطَنَعْتُكَ لِنَفْسِي
“Ve BEN, Seni (Nebî olarak) Kendime seçip, yetiştirdim.” (Tâ-Hâ 20/41)

sözünden daha büyüğü.: “Şüphesiz sana biat edenler ancak ALLAH'a biat etmektedirler” [36][36] Feth 48/10


إِنَّ الَّذِينَ يُبَايِعُونَكَ إِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللَّهَ يَدُ اللَّهِ فَوْقَ أَيْدِيهِمْ فَمَن نَّكَثَ فَإِنَّمَا يَنكُثُ عَلَى نَفْسِهِ وَمَنْ أَوْفَى بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللَّهَ فَسَيُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا
"Muhakkak ki onlar, sana tâbî oldukları zaman ALLAH 'a tâbî olurlar. Onların ellerinin üzerinde (ALLAH senin bütün vücudunda tecelli ettiği için ellerinde de tecelli etmiş olduğundan) ALLAH 'ın eli vardır. Bundan sonra kim (ahdini) bozarsa, o taktirde sadece kendi nefsi aleyhine bozar (ALLAH 'a verdiği yeminleri, ahdleri yerine getirmediği için derecesini nakısa düşürür). Ve kim de ALLAH 'a olan ahdlerine vefa ederse (yeminini, misakini ve ahdini yerine getirirse), o zaman ona en büyük mükâfat (ecir) verilecektir (cennet saadetine ve dünya saadetine erdirilecektir)." (Feth 48/10)

sözüyle.: “Hayır! Bu beldeye (Mekke'ye) senin bu beldeye girişine yemin ederim” sözüdür. [37][37] Beled 90/1-2


لَا أُقْسِمُ بِهَذَا الْبَلَدِ
وَأَنتَ حِلٌّ بِهَذَا الْبَلَدِ
“Hayır, bu beldeye kasem ederim ki. Ve sen, bu beldede ikâmet ediyorsun.” (Beled 90/1-2)

Son âyetlerin mânâssı şöyledir.: Yemin ediyorum beldeye değil, eğer beldeye (Mekke'ye) yemin edersem, bu, sen orada olduğun içindir.
Ey Musâ! Nalınlarını hemen çıkar. Sadece yürüyerek gel. Ey MuhaMMed! Burak'a bin. Ancak binmiş olarak gel.
ALLAHu TeÂLÂ, Peygamberlerin durumlarına işâret ettikten sonra onların tövbelerini kabul ettiğini söyledi.

ALLAHu zü’L- CELÂL .: “Âdem RABBine asi olup şaşırdı. Sonra RABBi onu seçkin kıldı. Tövbesini kabul etti ve doğru yola yöneltti” buyurdu. [38][38] Tâ-Hâ 20/121, 122

Musâ hakkında da.: “Ben onlardan birini öldürmüştüm” [39][39] Kasas Suresi, 33
deyip sonra da.: “RABBim! Beni bağışla” buyurdu. Onu bağışladı.
Davûd hakkında da.: “Senin koyununu kendi koyunlarına katmak istemekle sana haksızlıkta bulunmuştur. Doğrusu ortakçıların çoğu, birbirlerinin haklarına tecâvüz ederler” [40][40] Sâd 38/24 (491 )Sâd 38/25


قَالَ لَقَدْ ظَلَمَكَ بِسُؤَالِ نَعْجَتِكَ إِلَى نِعَاجِهِ وَإِنَّ كَثِيرًا مِّنْ الْخُلَطَاء لَيَبْغِي بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَقَلِيلٌ مَّا هُمْ وَظَنَّ دَاوُودُ أَنَّمَا فَتَنَّاهُ فَاسْتَغْفَرَ رَبَّهُ وَخَرَّ رَاكِعًا وَأَنَابَ/
“(Dâvud aleyhisselâm): "Andolsun ki, koyunlarının (arasına) senin koyununu istemekle sana zulmetti." dedi. Ve muhakkak ki ortaklardan çoğu, mutlaka birbirlerinin hakkına tecavüz ediyorlar. İmân edenler (ALLAH 'a ulaşmayı dileyenler) ve amilü’s-sâlihat (nefs tezkiyesi) yapanlar hariç. Onlar ne kadar az! Ve Dâvud (aleyhisselâm), onu imtihan ettiğimizi zannetti. Bunun üzerine RABBin’den mağfiret istedi ve rüku’ ederek secdeye kapandı. Ve RABBine yöneldi (sözleriyle ve RABBini görerek ALLAH 'a ulaştı ve cevab aldı).” (Sâd 38/24)

deyip sonra.: “Böylece onu bağışladık” buyurmuştur. [41][41] Sâd 38/34


وَلَقَدْ فَتَنَّا سُلَيْمَانَ وَأَلْقَيْنَا عَلَى كُرْسِيِّهِ جَسَدًا ثُمَّ أَنَابَ
“Ve andolsun ki Biz, Süleymân (aleyhisselâm)'ı imtihan ettik. Ve onun kürsüsü (tahtı) üzerine cesed olarak ulaştırdık. Sonra yöneldi (ayrıldı).” (Sâd 38/34)

ALLAHu zü’L- CELÂL.: “Biz Süleymân'ı imtihan ettik” dedi. [42][42] Feth 48/2


لِيَغْفِرَ لَكَ اللَّهُ مَا تَقَدَّمَ مِن ذَنبِكَ وَمَا تَأَخَّرَ وَيُتِمَّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكَ وَيَهْدِيَكَ صِرَاطًا مُّسْتَقِيمًا
ALLAH , senin geçmiş ve gelecek günahlarını mağfiret etsin ve sana ni'metini tamamlasın ve seni Sırat-ı Mustakîm'e ulaştırsın diye.” (Feth 48/2)

Ve sonra.: “O, yine eski haline döndü” buyurdu.


وَلَقَدْ فَتَنَّا سُلَيْمَانَ وَأَلْقَيْنَا عَلَى كُرْسِيِّهِ جَسَدًا ثُمَّ أَنَابَ
“Ve andolsun ki Biz, Süleymân (aleyhisselâm)'ı imtihan ettik. Ve onun kürsüsü (tahtı) üzerine cesed olarak ulaştırdık. Sonra yöneldi (ayrıldı).” (Sâd 38/34) .

ALLAHu zü’L- CELÂL, hiçbir günahını zikretmeden Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem günahının bağışlandığını bildirmiştir.: “Böylece ALLAH , senin geçmiş ve gelecek günahım bağışlar.” [43][43] İmam Ahmed, Müsned, 1/441; Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 3/215; Taberanı, Mu'cemu'l-Kebîr, 6/146, 201; Kadi lyad, eş-Şifa, 1/22; Iraki, Tahricu'l-İhya, 1/313; 3/68, 283; Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, 6/117.

- Şunlar da O'nun diğer Peygamberlerden üstün olduğunu açıklayan şeylerdir. Daha önce zikrettiğimiz üzere, Âdem, RABBinden, MuhaMMed'in hürmetine kendisinin tövbesini kabul etmesini istemişti.
Nuh, kavmine bedDUÂ etmiş, bizim Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem ise şöyle demişti.: ALLAH 'ım! Kavmimi bağışla! Çünkü onlar bilmiyorlar.” [44][44] Müslim, Sahih, kİtabu'İ-fedaıl, 7; İbn Mâce, Sünen, 93; İmam Ahmed, Müsned, 1/377, 389, 395, 409, 410, 433; 4/212; Taberanî, Mu'cemu'l-Kebîr, 10/175, 277; Ibnu's-Sinni, Amelu'l-yevmi ve'l-leyle, 407, 436.

Daha sonra ALLAH , İbrahîm'i edindiği gibi, onu Halil (dost) edindi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur.:
“Fakat sâhibiniz (arkadaşınız) ALLAH ’ın Halilidir (dostudur).” [45][45] Müslim, Sahih, kİtabu'İ-fedaıl, 7; İbn Mâce, Sünen, 93; İmam Ahmed, Müsned, 1/377, 389, 395, 409, 410, 433; 4/212; Taberanî, Mu'cemu'l-Kebîr, 10/175, 277; Ibnu's-Sinni, Amelu'l-yevmi ve'l-leyle, 407, 436.

528-) İbn Abbas şunu anlattı.: Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi vesellem şöyle dediğini duydum.:
“Arkadaşınız, ALLAH ’ın Halilidir (dostudur).” (496). Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bu sözüyle kendisim kasdediyordu.
Daha sonra onu Habib (sevgili) yapmıştır. Bu, sadece ona ait bir durumdur.

529-) Ebu Hureyre anlattı.: RABBi Rasûlullah'a şöyle buyurdu.:
“Seni Halil (dost) edindim. Bu Tevrat'ta şöyle yazılıdır.: MuhaMMed ALLAH ’ın sevgilisidir.” [46][46] Müslim, Sahih, kitabu'İ-fedaıl, 7; İbn Mâce, Sünen, 93; İmam Ahmed, Müsned, 1/377, 389, 395, 409, 410, 433; 4/212; Taberanî, Mu'cemu'l-Kebîr, 10/175, 277; Ibnu's-Sinni, Amelu'l-yevmi ve'l-leyle, 407, 436.

530-) Ebu Hureyre şöyle anlattı.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
ALLAH , ibrahîm'i halil, Musâ'yı Neciyy (konuşulan kimse, sırdaş) edindi. Beni de Habib (sevgili) edindi.” Sonra şöyle buyurdu.: “İzzetime yemin olsun! Habibimi, Halil ve Neciyyime tercih edeceğim” buyurdu. [47][47] Müslim, Sahih, kİtabu'İ-fedaıl, 7; İbn Mâce, Sünen, 93; İmam Ahmed, Müsned, 1/377, 389, 395, 409, 410, 433; 4/212; Taberanî, Mu'cemu'l-Kebîr, 10/175, 277; Ibnu's-Sinni, Amelu'l-yevmi ve'l-leyle, 407, 436.

Musânnif (ALLAH ona rahmet etsin) şöyle der.:
İbrahîm (aleyhisselâm) putları kırmıştı. Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem Hubel'i Kâbe'nin tepesinden atmıştır. Sonra Fetih günü üçyüz altmış puta işâret etmiş ve hepsi yıkılmıştır. Hûd'a (aleyhisselâm) kavmine karşı batı rüzgârıyla yardım edilmişse, Peygamberimiz sallallahu aleyhi veselleme de sabâ rüzgârıyla yardım edilmiştir. Saba rüzgârı Hendek günü düşmanlarını darmadağın etmiştir.
Eğer Sâlih'in (aleyhisselâm) devesi varsa, develer bizim Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem'e secde etmiştir.
Eğer Yusuf (aleyhisselâm) güzel yüzlüyse bizim Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem de ayın ondördündeki dolunay gibiydi.
Musâ için taştan su fışkırdıysa, bizim Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellemin parmaklarının arasından su fışkırmıştır. Bu daha şaşırtıcıdır, çünkü su daima taştan çıkar.
Hurma kütüğünün, böğürmesi ve Peygamberimiz sallallahu aleyhi veselleme olan hasret ve sevgisinden ağlaması Musâ'nın asasının hallerinden daha şaşırtıcıdır. Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem ağacı çağırmış, oda yeri yara yara onun yanına gelmiştir.
Dağlar, Davûd'la birlikte ALLAH 'ı tesbih etmişlerse, "Bizim Peygamber'İmizin elindeki çakıllar ALLAH 'ı teşbih etmişlerdir."
Demir, Davûd için yumuşaksa, kaya da Peygamber'imize yumuşamıştır.

531-) Ebu Nuaym el-İsbehâni şunu anlattı.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem mağaraya girince, kendini düşmanlardan gizlemek için başım dağa doğru eğdi. Bunun üzerine ALLAH dağı yumuşattı ve başını onun içine soktu. Dağdaki sert bir taşa yaslanmak istedi. Taş onun için yumuşadı. Öyle ki ona kol ve bileğinin izi geçti.
Bu, meşhurdur. Hacılar gittiklerinde onu görürler. Beytu'l-makdis-teki kaya hamur gibi oldu. Rasûlullah hayvanını ona bağladı. İnsanlar günümüze kadar o yeri aramış durmuşlardır.
Yazar (ALLAH rahmet etsin) şöyle demiştir.: Süleymân'a (aleyhisselâm) dünya mülkü verilmişse, bizim Peygamber'imize yeryüzünün hazinelerinin anahtarları verilmiştir. Ama takvâsından dolayı onları kabul etmemiştir.
Gidişi bir ay, gelişi bir ay süren rüzgâr Süleymân'ın emrine verilmişse, bizim Peygamberimiz bir aylık mesafede bulunan Beytu'l-Makdis'e gecenin az bir kısmında gitmiştir.
Korku (düşmanın kalbine verilen korku) bir aylık mesafeye gidip etki yapmıştır.
O (Rasûlullah) elli bin senelik mesafedeki Arş'a yükseltilmiştir.
Süleymân kuşların konuşmasını anlanıışsa, Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem develerin, kurtların, ağaçların ve taşların konuşmasını anlamıştır.
Cinler Süleymân'ın emrine verilmişse, kendisine iman eden bazı cinler Peygamberimize gelmişlerdir.
Süleymân kendisine isyan eden cinleri zincire vurmuşsa, ifrit Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem hücum edince (onu yakalayıp) esir etmiştir.
Cinler, Süleymân'a (aleyhisselâm) hizmet eden yardımcılarsa, bizim Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellemin yardımcıları meleklerdir. Onlar, Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi vesellem önünde dövüşürler ve düşmanlarını defederlerdi.
Daha önce de anlattık, Ebu Cehil, namaz kılarken boynuna basmak için Rasûlullah’ın yanına geldiğinde hemen gerisin geriye dönınüş ve.: “Benimle onun arasında ateşten bir hendek, korkunç birşey ve bazı kanatlar vardı!” demişti.
Hz. İsâ gaybten haber vermişse, bizim Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem de aynı şeyi yapmıştır.
ALLAHu TeÂLÂ, itaat ve isyandan söz ederken kendi adıyla, Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellemin adını yanyana getirmiştir. Meselâ.: ALLAHu TeÂLÂ şunları buyurmuştur.: ALLAH 'a itaat edin, Peygambere ve sizden olan emir sâhiblerine (idârecilere) de itaat edin.” [48][48] Nisâ 4/59.


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَطِيعُواْ اللّهَ وَأَطِيعُواْ الرَّسُولَ وَأُوْلِي الأَمْرِ مِنكُمْ فَإِن تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ إِلَى اللّهِ وَالرَّسُولِ إِن كُنتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ ذَلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلاً
“Ey o bütün iyman edenler! ALLAH 'a ve Resûl'e ve sizden olan idârecilere (emir verme yetkisinin sâhiblerine) itaat edin. Bundan sonra eğer bir hususta ihtilâfa düşerseniz, o takdirde ALLAH 'a ve âhiret gününe îmân ediyorsanız, onu ALLAH 'a ve Resûl'üne götürün. Bu daha hayırlıdır ve tevîl (yorum) bakımından en güzelidir.” (Nisâ 4/59)

“Onlar ALLAH ve Rasûlü'ne itaat ederler.” [49][49] Tevbe 9/71.


وَالْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاء بَعْضٍ يَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَيُقِيمُونَ الصَّلاَةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَيُطِيعُونَ اللّهَ وَرَسُولَهُ أُوْلَئِكَ سَيَرْحَمُهُمُ اللّهُ إِنَّ اللّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
“Ve mü'min erkekler ve mü'min kadınlar, birbirlerinin dostlarıdır. Ma'ruf ile emreder ve münkerden nehy ederler (yasaklarlar) ve namazı ikâme ederler ve zekâtı verirler. ALLAH ve O'nun Resûlüne itaat ederler. İşte onlar, ALLAH , onlara rahmet edecek. Muhakkak ki ALLAH ; AZÎZ'dir, HAKÎM'dir.” (Tevbe 9/71)

“Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz, onu ALLAH 'a ve Rasûl'e götürün.” [50][50] Nisâ 4/59

“Gani’ınet olarak aldığınız herhangi birşeyin beşte biri ALLAH 'a ve Rasûlü'ne aittir.” [51][51] Enfâl 8/41.


وَاعْلَمُواْ أَنَّمَا غَنِمْتُم مِّن شَيْءٍ فَأَنَّ لِلّهِ خُمُسَهُ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَابْنِ السَّبِيلِ إِن كُنتُمْ آمَنتُمْ بِاللّهِ وَمَا أَنزَلْنَا عَلَى عَبْدِنَا يَوْمَ الْفُرْقَانِ يَوْمَ الْتَقَى الْجَمْعَانِ وَاللّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
“Eğer ALLAH 'a ve iki ordunun karşılaştığı gün, furkan günü (hak ve bâtılın ayrıldığı gün) kulumuza indirdiğimiz şeye inandıysanız, ganimet olarak bir şey aldığınız zaman artık onun beşte birinin muhakkak ki ALLAH ’ın ve Resûl'ün ve yakınlarının ve yetimlerin ve miskinlerin ve yolculukta olanların olduğunu biliniz. Ve ALLAH , herşeye kaadirdir (gücü yetendir).” (Enfâl 8/41)

“Sırf ALLAH ve Rasûlü kendi lutuflarından onları zenginleştirdiği için öç almaya kalkıştılar.” [52][52] Tevbe 9/74.


يَحْلِفُونَ بِاللّهِ مَا قَالُواْ وَلَقَدْ قَالُواْ كَلِمَةَ الْكُفْرِ وَكَفَرُواْ بَعْدَ إِسْلاَمِهِمْ وَهَمُّواْ بِمَا لَمْ يَنَالُواْ وَمَا نَقَمُواْ إِلاَّ أَنْ أَغْنَاهُمُ اللّهُ وَرَسُولُهُ مِن فَضْلِهِ فَإِن يَتُوبُواْ يَكُ خَيْرًا لَّهُمْ وَإِن يَتَوَلَّوْا يُعَذِّبْهُمُ اللّهُ عَذَابًا أَلِيمًا فِي الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ وَمَا لَهُمْ فِي الأَرْضِ مِن وَلِيٍّ وَلاَ نَصِيرٍ
“Andolsun ki; “küfür” kelimesini söyledikleri halde, ALLAH 'a söylemediklerine yemin ederler. Ve İslâmlıklarından sonra inkâr ettiler. Nâil olamayacakları (yapamayacakları) ve intikam almak istedikleri şey sadece ALLAH ’ın ve Resûl'ünün onları, fazlından zenginleştirmiş olması. Artık tövbe ederlerse onlar için hayırlı olur. Ve şâyet dönerlerse (îmândan geri), ALLAH onları elîm azâbla dünyada ve âhirette azâblandırır. Ve onların, yeryüzünde bir dostu ve yardımcısı yoktur.” (Tevbe 9/74)

ALLAH ve Rasûlü'nü incitenlere ALLAH , dünyada ve âhirette lânet etmiş ve onlar için horlayıcı bir azab hazırlamıştır.” [53][53] Ahzâb 33/ 57.


إِنَّ الَّذِينَ يُؤْذُونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ لَعَنَهُمُ اللَّهُ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَأَعَدَّ لَهُمْ عَذَابًا مُّهِينًا
“Muhakkak ki ALLAH ve Resûl'üne eziyet edenlere, onlara ALLAH , dünya ve âhirette lânet etti. Ve onlar için muhin (alçaltıcı) bir azâb hazırladı.” (Ahzâb 33/57)

“Hâlâ bilmediler mi ki.: Kim ALLAH ve Rasûlu'ne karşı koyarsa, elbette onun için içinde ebedî kalacağı cehennem ateşi vardır.” [54][54] Tevbe 9/63.


أَلَمْ يَعْلَمُواْ أَنَّهُ مَن يُحَادِدِ اللّهَ وَرَسُولَهُ فَأَنَّ لَهُ نَارَ جَهَنَّمَ خَالِدًا فِيهَا ذَلِكَ الْخِزْيُ الْعَظِيمُ
ALLAH ve O'nun resûlüne karşı, kim haddi aşarsa, artık onun için mutlaka orada ebediyyen kalacağı cehennem ateşinin olduğunu bilmiyorlar mı? İşte bu, büyük rüsvâlıktır (rezilliktir).” (Tevbe 9/63)

“...ALLAH ve Rasûlünün haram kıldığını haram saymayan...” [55][55] Tevbe 9/29.


قَاتِلُواْ الَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَلاَ بِالْيَوْمِ الآخِرِ وَلاَ يُحَرِّمُونَ مَا حَرَّمَ اللّهُ وَرَسُولُهُ وَلاَ يَدِينُونَ دِينَ الْحَقِّ مِنَ الَّذِينَ أُوتُواْ الْكِتَابَ حَتَّى يُعْطُواْ الْجِزْيَةَ عَن يَدٍ وَهُمْ صَاغِرُونَ
“Kitab verilenlerden, ALLAH 'a ve yevm'i’l- âhire (ALLAH 'a ulaşma gününe) inanmayan kimselerle ve ALLAH ’ın ve O'nun Resûl'ünün haram ettiğini haram etmeyenlerle ve hak dîni, dîn edinmeyenlerle, onlar küçük düşüp, cizyeyi elleriyle verinceye kadar savaşın.” (Tevbe 9/29)

ALLAHu TeÂLÂ’ınn Peygamberimiz sallallahu aleyhi veselleme.: “Benim her anılışımda sen de benimle birlikte anılırsın” dediğini belirtmiştik.
Gelelim, Rasûlullah’ın diğer Peygamberlerden üstün olduğuna dâir nakledilen hadislere.:

532-) Câbir İbn Abdillah anlattı.: Peygamber şöyle buyurdu.: “Bana, benden önceki Peygamberlerden hiçbirine verilmeyen beş şey verildi.: Bir aylık yoldan (düşmanımın kalbine) korku vererek muzaffer oldum. Benim için yer mescid ve temiz kılındı. Ümmetimden biri, nerede namaz vakti gelirse orada namaz kılsın. Ganimetler bana helâl kılında. Halbuki benden önce hiç kimseye helâl kılıninâmıştı. Bana şefâat verildi. Diğer Peygamberler özellikle kendi kavmine gönderiliyordu. Ben ise bütün insanlara gönderildim." [56][56] Buharî, Sahih, 1/119; Müslim, Sahih, kitâbu'l-mesacid, 3; Neasi, Sünen, kita-bu'n-nuhl, bab: 46; İmam Ahmed, Müsned, 3/304, 5/148; Darımı, Sünen, 2/224; Beyhakî, Sünenu'l-Kübrâ, 1/212, 2/329, 433, 6/291, 9/4; Ebu Nuaym, Hılyetu'l-Evlıya, 8/316; İbn Ebi Şeybe, Musânnef, 11/433; Humeydî, Müsned, 945; İbn Kesir, el-Bidâye ve'n-Nihâye, 6/291.

533-) Ebu Hureyre şunu anlattı.: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem.: “Ben cevami-i kelimle gönderildim. (Düşmanlarıma) korku vermekle muzaffer oldum. Bir defâsında ben uyurken, yer hazinelerinin anahtarları getirilerek önüme konuldu” buyurdu. [57][57] Müslim, Sahih, kitâbu'l-mesacid, 6; Nesaî, Sünen, 6/3, 4; İmam Ahmed, Müsned, 2/264, 455; İbn Hacer, Fethu'l-Bari, 12/391,401; 13/247; Iraki, Tahricu'l-lhya, 2/365; İbn Kesir, el-Bidâye ve'n-Nihâye, 4/102; 6/48
Cevami-i kelim.: Az sözle çok mâna ifâde etmektir.


534-) Ebu Zerr şunu anlattı.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu.: “Bana benden önce hiç kimseye verilmeyen beş şey (özellik) verildi.
1-) Kırmızı ve siyaha (herkese) gönderildim.
2-) Yer, benim için temiz ve mescid kılındı.
3-) Ganimetler bana helâl kılındı. Halbuki benden önce hiç kimseye helâl kılınmamıştı.
4-) (Düşmanlarıma) korku vermek sûretiyle muzaffer kılındım. Düşmanla aramda bir aylık mesafe olduğu halde korkar.
5-) Bana.: iste, istediğin şey sana verilecektir, denildi. DUÂmı, şefâat etmek için, kıyamet gününde ümmetime sakladım. İnşâe ALLAH ALLAH 'a hiçbir şeyi ortak koşmayan şefâatime nail olacaktır.”
[58][58] Müslim, Sahih, kitâbu'l-mesacid, 6; Nesaî, Sünen, 6/3, 4; İmam Ahmed, Müsned, 2/264, 455; İbn Hacer, Fethu'l-Bari, 12/391,401; 13/247; Iraki, Tahricu'l-İhya, 2/365; İbn Kesir, el-Bidâye ve'n-Nihâye, 4/102; 6/48.

535) Ebu Musâ şöyle anlattı.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bana beş şey verildi.:
1-) Kırmızıya ve siyaha gönderildim.
2-) Yer, benim için mescid ve temiz kılındı.
3-) Ganimetler bana helâl kılındı. Halbuki benden Öncekilere helâl kılınmamıştı.
4-) Bir ay mesafeden düşmanıma korku vermekle muzaffer oldum.
5-) Bana şefâat verildi. Hiçbir peygamber yoktur ki şefâati istenmesin. Ben şefâatimi sakladım. Sonra onu, ümmetimden, ALLAH 'a hiçbir şeyi ortak koşmayana ayırdım”
buyurdu. [59][59] İmam Ahmed, Müsned, 4/416; Heysemi, Mecmau'z-Zevâid, 8/258.

536-) Ebu Umame şunu anlattı.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
“Dört şeyle üstün kılındım.: Yer, ümmetim için mescid ve temiz kılındı. Bana ganimetler helâl kılındı...” [60][60] İmam Ahmed, Müsned, 5/416; Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, 8/259; Suyuîî, Durru'l-Mensur, 1/212, 434; el-Hindî. Kenzu'l-Ummâl, 3934, 31946, 32077. Musânnif (yazar) hadisi eksik bırakmıştır. Tamamı şöyledir "Ben, bütün insanlara gönderildim. Bir aylık mesafede bulunan düşmanıma korku vermek suretiyle muzaffer oldum. Ganimetler ümmetime helal kılındı."

537-) İbnu'l-Hânefıyye, Ali İbn Talib'i şöyle derken duyduğunu anlattı.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
- “Bana Peygamberlerden hiçbirine verilmeyen şeyler verildi” dedi. Biz de.:
-Yâ Rasûlullah! Nedir bunlar?" dedik. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
- “Korku vermek sûretiyle ben muzaffer oldum. Bana, yerin anahtarları verildi. AhMed diye adlandırıldım. Toprak benim için temiz kılındı. Ümmetim, en hayırlı ümmet kılındı” diye cevab verdi. [61][61] İmam Ahmed, Müsned, 1/98; Beyhakî, Sünenu'l-Kübrâ, 1/213; İbn Ebi Şeybe, Musânnef, 11/434; Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, 1/260; Tefsiru İbn Kesir, 2/78; Suyutî, Durru'l-Mensur, 6/214.

538-) Amr İbn Şuayb babası vasıtasıyla dedesinden şunu anlattı.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Tebuk savaşında, gece namazını kılmak için kalktı. Onu beklemek üzere ashâbından bazıları onun gerisinde toplandılar. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem namazı kılıp onların yanına geldi ve.:
“Bana geceleyin, benden Önce hiç kimseye verilmeyen beş şey verildi.
1-) Benden önce, her peygamber, sadece kendi kavmine gönderilirken, ben bütün insanlara gönderildim.
2-) Ben, bir aylık uzak yerdeki düşmanlarımın kalblerine korku vererek yardım gördüm.
3-) Bana bütün ganimetler helâl kılındı. Benden öncekiler onları yemeyi büyük bir şey kabul edip yakıyorlardı.
4-) Yer bana mescid ve temiz kılındı. Namaz vakti bana nerede gelirse, teyemmüm eder, namazımı orada kılarım. Benden öncekiler bundan çekinip namazlarını ancak kilise ve havralarında kılıyorlardı
5-)Beşincisi de.: Çok önemlidir. Bana.: iste, çünkü her peygamber bir-şey istemiştir, denildi. Ben isteğimi kıyamet gününe bıraktım, istediğim şey size ve ALLAH 'tan başka ilâh olmadığına şehâdet edenleredir”
buyurdu. [62][62] imam Ahmed, Müsned, 2/222; Tefsiru İbn Kesir, 3/489; Munzırî, Terğıb, 4/432; Heysemı, Mecmau'z-Zevâid, 10/367.

539-) Câbir İbn Abdillah şunu anlattı.:
Ömer İbnu'l-Hattab (radiyallahu anhu), Ehl-i kitab olan birisinden aldığı bir kitabı Peygamber'e sallallahu aleyhi vesellem getirdi. Onu Rasûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem okudu. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem kızarak.: “Yazıklar olsun sana! İbnu'l Hattab! Canım elimde olan ALLAH 'a yemin ederim ki! Ben size bu dini tertemiz olarak getirdim. Onlara bir-şey sormayın. Eğer size doğru olanı haber verirlerse, onu yalanlamayın. Bâtıl olanı haber verirlerse onu da tasdik etmeyin. Canım elinde olana yemin ederim ki! Musâ (aleyhisselâm) sağ olsaydı, bana uymaktan başka çaresi kalmazdı” buyurdu. [63][63] Daha önce kaynaklan belirtildi.

540-) Câbir İbn Abdillah şunu söyledi.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu.:
“Musâ, size, (Peygamber olarak) gelseydi, ona uyar, beni terkederdiniz. Mutlaka doğru ve düzgün olan yoldan sapardınız. Musâ sağ olsaydı da sonra benim peygamberliğime erişseydi, mutlaka bana uyardı." [64][64] Daha önce kaynakları belirtildi.

541-) Huzeyfe anlattı.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Biz diğer insanlara üç şeyle üstün kılındık.:
1-) Saflarımız, meleklerin safları gibi yapıldı.
2-) Yeryüzünün her tarafı bizim içim mescid yapıldı.
3-) Yerin toprağı su bulamadığımızda bize temizleyici bir vasıta kılındı”
dedi. [65][65] Müslim, Sahih, kitâbıTİ-mesacid, 4; Beyhakî, Sünenu'l-Kübrâ, 1/213, 223; ibn Ebi Şeybe, Musânnef, 11/435; İbn Huzeyme, Sahih, 264; Ebu Avane, Müsned, 1/303; ibn Kesir, Tefsir, 1/506; 2/279, 282; 7/3, 39; İbnu'l-Cevzi, Zadu'l-Mesir, 7/93; Tefsiru'l-Kurtubî, 5/ 231.

542-) Ebu Hureyre şunu anlattı.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Diğer Peygamberlere altı şeyle üstün kılındık.
1-) Bana cevami-i kelim verildi.
2-) Bana düşmanların kalblerin korku salmakla yardım edildi.
3-) Bize ganimetler helâl kılındı.
4-) Yeryüzü bana temizlik aracı ve mescid kılındı.
5-) Ben bütün insanlara peygamber olarak gönderildim.
6-) Peygamberler benle sona erdirildi”
buyurdu. [66][66] Muslim, Sahih, kitâbu'l-mesacid, 5; Tİrmİzî, Sünen, 1553; imam Ahmed, Müsned, 2/412; Beyhakî, Sünenu'l-Kübrâ, 2/432, 9/5; Delâilü'n-Nübüvve, 5/472; Bağavî, Şerhu's-Sünne, 13/198; Ebu Avane, Müsned, 1/395; Tefsiru İbn Kesir, 6/424.

543-) Ubeyy İbn Ka'b şunu anlattı.:
"Mesciddeydim. Birisi namaz kılmak için içeri girdi. Bilmediğim bir kıraatle okudu. Sonra başka biri girdi. O da arkadaşının okuduğundan, başka bir kıraatle okudu.
Namazı bitirdiğimizde hep birlikte Rasûlullah'in sallallahu aleyhi vesellem yanına girdik. Ben.:
-Bu benim bilmediğim bir kıraatle okudu. Sonra öbürü girdi. O da arkadaşının okuduğundan başka bir kıraatla okudu” dedim.
Rasûlullah her ikisine okuttu. Onlar okudular ve Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem onların okuyuşlarını beğendi. Rasûlullah'ı sallallahu aleyhi vesellem yalanlamayı düşündüm. Halbuki câhiliye devrinde bile bunu düşünmemiştim.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem beni saran bu hali görünce göğsüme vurdu. Benden bir ter boşandı. Sanki korkudan ALLAHu zü’L- CELÂL 'ı görüyor gibiydim. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
- “Ubeyy! Bana, Kur’ÂN-ı bir harf üzere oku diye (Cebrâil) gönderildi. Ona.: "Ümmetime hafiflet!" diye müracaat ettim.
O da bana ikincide.: "Onu iki harf üzere oku" diye cevab verdi. Ben tekrar.: Ümmetime hafiflet!" [/color diye müracat ettim.
Üçüncüde bana.: Onu yedi harf üzere oku! Hem sana verdiğim her cevabla birlikte benden isteyeceğin bir isteğin de verilecektir, dedi. Bunun üzerine ben.:
- “ALLAH 'ım! Ümmetimi bağışla! ALLAH 'ım! Ümmetimi bağışla, dedim. Üçüncü isteğimi de bütün yaratıkların hatta İbrahîm'in (salavatullahi aleyh) beni isteyecekleri güne bıraktım.” [67][67] Müslim, Sahih, kitâbu salaîı'l-Musâfirin, 273. Bakınız: Fethu'l-Bari, 2/24; Mişka-tu'l-Mesabıh, 2213; Tefsiru't-Taberı, 1/12; Tefsıru'l-Kurtubı, 1/48.

544-) Ebu Umame Rasûlullah’ın şöyle buyurduğunu anlattı.:
ALLAH beni diğer Peygamberlere üstün kıldı. Ümmetimi de diğer ümmetlere üstün kıldı. Beni bütün insanlara (peygamber olarak) gönderdi. Bana uzaktaki düşmanlarımın kalblerine attığı, korku ile yardım olundu. Bütün yer bana, mescid (namazgah) ve temizleyici kılındı. Kul, namaz vaktine nerede erişirse, orası onun mescidi ve temizleyicisidir. (Teyemmüm yapabilir). Ganimetler bana helâl kılındı.” [68][68] Tırmizî, Sünen, 1553.

545-) İbn Abbas şunu anlattı.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu.:
“Bana, benden önceki Peygamberlerden hiçbirine verilmeyen beş şey verildi.
1-) Yer, benim için, mescid ve temizlik vasıtası kılındı. Yani mihrabına varmadan hiçbir peygamber namaz kılamıyordu.
2-) Bana bir aylık mesafeden düşmanıma korku vermek sûretiyle yardım olundu. Yani benimle düşman arasında bir ayda alınabilecek bir mesafe vardır. Ama ALLAH onların kalblerine korku verir.
3-) Diğer Peygamberler sadece kendi kavimlerine gönderiliyordu. Ben ise bütün cinlere ve insanlara gönderildim.
4-) Öbür Peygamberler humus'u (ganimetlerin beşte birini) bir tarafa ayırıyorlardı. Ateş gelip onu yiyordu. Bana, onu ümmetim içinde taksim etmem emredildi.
5-) Hiçbir peygamber yoktur ki, istediği verilmiş olmasın. Ben şefâati ümmetime bıraktım.”
[69][69] Bu hadisin kaynakları daha önce geçti.

Birisi şöyle dese.: Hz. Süleymân'ın câriyeleri vardı. Bilinmektedir ki, köle ve câriyeler ganimetin eseridir. Peki Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi vesellem.: “Bana gani’ınetler helâl kılındı” sözünün vechi nedir?
Buna şöyle cevab verilir.: Peygamberler savaşıp bazı eşya, yiyecek ve mallardan ibâret olan ganimetlerle karşılaştıklarında bir ateş iner, onların hepsini yani o peygamberin payı olan humusu (beşte biri) ve milletin payına düşenleri yerdi. Buharî ve Müslim'in sahihlerinde yer alan, Ebu Hureyre tarafından rivâyet edilen şu hadis buna delâlet eder. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur.:
Peygamberlerden birisi savaşa çıktı. Aldıkları ganimetleri topladılar. Aldıkları ganimetleri yemek için ateş geldi. Fakat onları yemekten çekindi. Peygamber.: Sizin içinizde ganimete hıyanet var. inek başı kadarını çıkardılar ve onu malın içine koydular. Arkasından ateş gelerek o malı yedi.
-İşte ganimetler bizden önce hiç kimseye helâl olmamıştır. Çünkü ALLAHu TeÂLÂ, bizim zaafımızı ve aczimizi bildi de onu bize tertemiz helâl kıldı.
[70][70] Buharî, Sahih, 4/27; Müslim, Sahih, kitâbu'l-cihâd, 32; İmam Ahmed, Müsned, 2/318; Beyhakî, Sünenu'l-Kübrâ, 6/290; Abdurrezzak, Musânnef, 9392; İbn Hacer, Fethu'l-Bari, 9/223; İbn Kesir, el-Bidâye ve'n-Nihâye, 6/319; Tebrizi, Mişkatu'l-Mesabih, 4033.

Köleler, câriyeler ve hayvanlar, Peygamberler hariç ganimet alanların mülkü olurlar. Bunlardan birşey almak Peygamberlere, ganimet yoluyla câiz değildir. Satın almak, hediye ve bunlara benzer yollarla câiz olur. Hz. Süleymân'ın câriye edinmesi de bu yollardan olmuştur.
Bizim Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem için ganimet almak câizdi. O, humus ve fey'i (harb edilmeden alınan ganimet, haraç) alıyor ve onu kullanıyordu. Bu ikisi onun diğer Peygamberlere verilmeyen özelliklerindendi.
Şöyle denilse.: Köle ve câriyeler de mi ganimettir?
Biz de.: Evet, ama bu, özellikle diğer Peygamberlere haram kılınmış, bizim Peygamberimiz sallallahu aleyhi veselleme helâl kılınmıştır. O, diğer Peygamberlerden bu özelliğiyle farklıdır, deriz.

546-) Ebu Hureyre şunu anlattı.: Rasûlullah şöyle buyurmuştur.:
“Kıyamet gününde insanların efendisi benim. Bu niye biliyor musunuz? ALLAH gelmiş geçmiş bütün insanları düz bir yerde toplayacak. Güneş yaklaşacak. İnsanların gam ve kederi dayanamayacakları dereceyi bulacak. İnsanlar birbirlerine.: Başınıza geleni görmüyor musunuz? Azîz ve Celîl olan RABBinizin huzurunda kendinize şefâat edecek bir zât arasanıza, diyecekler. Âdem'e gelirler” [71][71] Buharî, Sahih, 4/163; 6/605; Müslim, Sahih, kitâbu'l-iman, 327; Tirmizî, Sünen, 2434; İmam Ahmed, Müsned, 2/435, 436; 3/144; Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 5/477; Hâkim, Müstedrek, 4/573; 6/30; Münzirî, Terğib, 4/442; İbn Ebi Şeybe, Musânnef 11/444.

Şefâat hadisini ve insanlara şefâat edecek olanın kendisi olduğunu anlattı.:
Bu hadis İnşALLAH şefâat bölümünde gelecek, oradaki hadislerde bütün insanların ona muhtaç olduğu ve onun bütün insanlardan üstün olduğu anlatılacak.

547-) Enes İbn Mâlik şunu anlattı.: Rasûlullah şöyle buyurdu.:
“İnsanlar mahşere kaldırıldıkları vakit kabrinden ilk çıkan ben olacağım. İnsanların, ALLAH'a vardıkları zaman hatipleri ben olacağım. Yine onlar ümitlerini kestikleri zaman müjdecileri ben olacağım. Âdem oğlunun ALLAH katında en değerlisi benim. Bunda övünme yok.”
Enes'in Peygamber'den sallallahu aleyhi vesellem başka rivâyetinde de şöyledir.: “Ben gelmiş geçmiş bütün insanların ALLAH katında en değerlisiyim, bunda övünme yok.” [72][72] Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 5/484; Tirmizi, Sünen, 3610; İbn Kesir, Tefsir, 7/12; Iraki, Tahricu'l-İhya, 4/512; Zebîdî, İthaf, 10/496; Suyutî, Menahılu'z-Za'f, 82.

548-) Enes anlattı.: Rasûhıllah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu.:
“İnsanlar, mahşere kaldırıldıklarında kabrinden ilk çıkacak olan benim. ALLAH'a vardıklarında ilk varan ben olacağım. Sustuklarında konuşmacıları (hatipleri) ben olacağım. Hapsedildiklerinde şefâatçilân ben olacağım. Ümitlerini kestiklerinde müjdecileri ben olacağım. O gün, anahtarlar benim elimdedir. RABBimin katında Âdem oğlunun en değerlisiyim. Sanki örtülü yumurta veya dağılmış inci gibi olan bin hizmetçi benim etrafımda dolaşırlar.” [73][73] Ebu Nuaym, Delâilü'n-Nübüvve, 1/13; Bağavi, Mesabıhu's-Sünne, 4/178; Da-rimî, Sünen, 1/26.

549-) İbn Abbas şunu anlattı.:
Peygamberin sallallahu aleyhi vesellem ashâbından bazıları kendisini beklemek üzere oturmuşlardı. Rasûlullah çıktı ve onlara yaklaşınca aralarında bazı şeyleri konuştuklarını duydu. Birisi.:
-ALLAH’ın kendi yaratıklarından bir dost edinmesi şaşılacak şey doğrusu. İbrahîm'i dost edinmiş, dedi. Bir başkası.:
-ALLAH’ın Musâ ile konuşmasından daha hayret verici ne var? dedi. Başka biri de.:
-İsâ da ALLAH ’ın kelimesi ve ruhu! dedi. Bir diğeri de.:
- ALLAH , Âdem'i seçmiş, dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem onların yanına geldi selâm verdikten sonra.:
“Konuşmalarınızı ve hayretlerinizi duydum. İbrahîm, ALLAH’ın dostudur ve bu bir gerçektir. Musâ, ALLAH’ın sırdaşıdır (konuştuğu kimse) ve bu bir gerçektir, İsâ, ALLAH ’ın ruhu ve kelimesidir ve bu bir ger-çektir. Haberiniz olsun! Ben ALLAH’ın habibiyim (sevgilisiyim), övünmeye gerek yok! Kıyamet gününde Hamd sancağının taşıyıcısı benim. Övünmeye gerek yok. Cennet kapısının halkasını ilk harekete geçirecek benim -övünmeye gerek yok- ki ALLAH bana cennet kapısını açacak ve beraberimde mü’minlerin fâkirleri olduğu halde beni cennete sokacaktır. Ben, gelmiş geçmiş, bütün insanların ALLAH katında en değerli olanıyım. Övünmeye gerek yok.” [74][74] Tırmızî, Sünen, 3616; Darimî, Sünen, 1/26; Zebîdî, İthaf, 10/496; Tefsiru Îbn Kesir, 2/357; el-Bidâye ve'n-Nihâye, 1/169,170.

550-) İbn Abbas şöyle demiştir.:
ALLAH , MuhaMMed'den daha çok sevdiği başka bir mahluk yaratmamıştır.”

551-) Huzeyfe şunu anlattı.: Rasûlullah'ın ashâbı.:
-Yâ Rasûlullah! İbrahîm, ALLAH ’ın dostudur. Musâ ile de konuşmuştur. İsâ da ALLAH ’ın kelimesi ve ruhudur. Peki SANA ne verildi?" dediler. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
- “Âdem oğullarının hepsi benim sancağımın altındadır. Ben kendisine cennet kapısının ilk açılacağı kimseyim” dedi. [75][75] Munzirî, Terğib, 3/349; Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, 8/162; İbn Hacer, Fethu'l-Bari, 10/436.

552-) Enes şunu anlattı.: Rasûlullah şöyle buyurdu.:
“Ben şöyle dedim. "RABBim! Hiçbir peygamber yok ki kendisine ikramda bulunmayasın. İbrahîm'i dost yaptın. Musâ ile konuştun. Dağları Davûd'un emrine, rüzgâr ve şeytanları Süleymân'ın emrine verdin. İsâ için ölüleri dirilttin. Bana ne verdin?”
ALLAHu TeÂLÂ şöyle buyurdu.:
“Sana, bütün bunlardan daha üstününü vermedim mi? Ben her anıldığımda, sen de benimle birlikte anılıyorsun. Ümmetinin göğüslerini Kur’ÂN'ı açıktan okuyan, mushafİar haline getirdim. Bunları hiç bir ümmete vermedim.” [76][76] Bakınız: Suyutî, Durru'l-Mensur, 6/364.

553-) Ebu Sâid şunu anlattı.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu.:
“Mi'raca çıktığımda.: RABBim! İbrahîm'i dost edindin. Musâ ile konuştun. İdris'i yüksek bir yere çıkardın. Davûd'a Zebur'u verdin. Süleymân'a bir mülk verdin ki ondan sonra hiç kimseye uygun düşmez. Bana ne var? RABBim!" dedim.
ALLAHu zü’L- CELÂL şöyle buyurdu.:
“MuhaMMed! İbrahîm'i dost edindiğim gibi seni de dost edindim. Musâ ile konuştuğum gibi seninle de konuştum. Sana, Fâtihatu'l-Kitab'ı ve Bakara sûresinin Havatimini verdim. Onları senden önce hiç bir peygambere vermemiştim. Seni, yeryüzündekilerin siyahına ve kırmızısına insanlarına ve cinlerine gönderdim. Senden öncekilerin tamamına peygamber göndermemiştim. Yeri, senin ve ümmetin için mescid ve temizleme vasıtası kıldım. Ümmetine ganimeti yedirdim. Onu senden önce hiçbir ümmete helâl kılmamıştım. Sana, korku ile yardım ettim ki düşmanın senden korkar, sana, kitabların efendisini indirdim. -Arapça bir Kur’ÂN demiştir- Senin adını, sanını yücelttim ki ne zaman zikredilsem sen de benimle zikrediliyorsun.” [77][77] Yazar (İbnu'i-Cevzi) "EI-lle'u'l-Mutenahiye (1/178)
adlı kitâbında zikretmiş ve şöyle demiştir: Bu, sahih olmayan bir hadistir. Senedinde Umare İbn Cuveyn Ebu Harun vardır. HammadİbnZeyd: Yalancıydı, demiştir. Şube de şöyle demiştir. "Çok cüretkar olduğu için boynumun vurulması, ondan hadis rivâyet etmemden daha iyidir. Ahmed: "Leyse bişey=>birşey değildir" demiştir, ibn Hibbân: O, Ebu Said'den ona ait olmayan hadisleri rivâyet ediyordu, Onun hadisini ancak taaccüp için yazmak helaldir, demiştir. er-Rabi ibn Bedr'e gelince: Ebu Hatim er-Razi: Onunla uğraşılmaz, çünkü o zahibu'l-hadistir (hadisi alınınayandır) demiştir. Neseî, O, metrukü'l-hadistir (hadisi terkedilen), demiştir. Ravh İbn Musâfir'e gelince, Yahyâ, onun hakkında, leyse bişey demiştir. İbn Hibbân da: Sebt (güvenilir, sağlam) raviler adinâ uydurulanları rivâyet ediyor, ondan rivâyet etmek helal değildir. Abdullah İbn Sâlih hakkında Ahmed: Leyse bişey, demiştir. Nesaî de: Sika (güvenilir) değil demiştir.

554-) Câbir İbn Abdillah şunu söyledi.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
ALLAH nebîler ve mürseller (Peygamberler) âlemlerine beni tercih etti” buyurdu. [78][78] Bakınız: Mecmau'z-Zevâid, 10/16; Tefsiru'l-Kurtubî, 13/305; Tarihu Bağdad, 3/ 162; Mizanu'l-l'tidal, 4383; eş-Şifa, 2/119; Kenzu'l-Ummâl, 36708.

555-) Câbir İbn Abdillah rivâyet etti.: Rasûlullah şöyle buyurdu.: ALLAH beni bütün nebîler ve mürseller âlemine tercih etti.” [79][79] Beyhakî, Sünenu'l-Kübrâ, 7/134; ibn Sa'd, Tabakatü'l-Kübra, 1/2; Suyutî, Câmiu'l-Kebîr, 4924.

556-) Câbir İbn Abdillah anlattı.: Rasûlullah şöyle buyurdu.:
ALLAH Musâ'ya konuşmayı verdi, bana da görmeyi, makam-ı mahmud ve havz-ı mevrud'la beni üstün kıldı.” [80][80] İbnu'l-Cevzi, Mevzuat, 1/290; İbn Arrak, Tenzihu'ş-Şeria, 1/325; Suyutî, Ca-miu'l-Kebîr, 4638.

557-) İbn Ömer şunu anlattı.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
“Ben Âdem'e iki özellikle üstün tutuldum.: Benim şeytanım kâfirdi. ALLAH , ona karşı bana yardım etti ve o müslüman oldu. Hanımlarım benim yardımcılarımdı. Âdem'in şeytanı kâfirdi. Hanımı ise, onun hata yapması için ona yardımcıydı” buyurdu. [81][81] Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 5/488; Tarihul-Hatib, 3/331, İbnu'l-Cevzi, el-jlelu'l-Mutenahiye; 1/181; Iraki, Tahricu'l-İhya, 2/32; Suyutî, Durru'l-Mensur, 1/54; Zebîdî, İthaf, 5/313; Zehebî, Mizanu'l-ltİdal, 4/59, (Ibnu'l-Cevzi, el-1 le I u'l-M üten ah iye (1/169) de bu hadisi rivâyet ettikten sonra şöyle demiştir: "Bu, Rasulullah'tan gelen, sahih bir hadis değildir. İbn Adiyy: Muhammed İbnu'l-Velid hadis uydurur ve onu naklederdi. Senet ve metinleri alır, karıştırırdı. Huseyn İbn Ebi Ma'şerln: O, yalancıdır, dediğini duydum, demiştir).

Birisi şöyle dese.: O, nasıl “Ben, bütün insanlara gönderildim, demiştir. Halbuki, bilinmektedir ki, Musâ, İsrâil oğullarına gönderildiğinde, ALLAH 'tan getirdiklerini tebliğ etmesini, istemek üzere başka milletler ona gelseydi, onun bunu gizlemesi câiz olur muydu yoksa onun bunu onlara açıklaması mı gerekirdi?
Ayrıca, Nûh zamanında insanlar helâk olmuştu. Bu, ancak onun risâletinin umumi oluşundan mıydı?
Buna İbn Akİl şöyle cevab vermiştir. “Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellemin şeriatı, kendinden önceki bütün şeriatleri nesh etmek üzere gelmişti. Aynı asırda herbirinin kendine has bir şeriate dâvet ettiği iki üç peygamber birarada bulunuyordu. Başka Peygamberler o şeriate dâvette bulunınuyor ve onu nesh etmiyorlardı.
Ama bizim Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem hepsine dâvet etmiş ve nesh etmiştir. Şöyle buyurmuştur.: “Musâ sağ olsaydı, bana uymaktan başka çaresi olmazdı.” [82][82] Kaynakları daha önce belirtilmişti.
Hz. İsâ'nın Musâ hakkında bunu söylemesi mümkün değildi.
Hz. Nuh'a gelince, zâten onun zamanda, dinme dâvet edecek başka peygamber yoktu. [83][83] Abdurrahmân İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellemin Hayatı, Uysal Kitâbevi: 311-327.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: ASHÂBının DİLinden RESÛLULLAH sav.

Mesaj gönderen Gul »

Resim

RASÛLULLAH’a Has OLan ŞeyLer. .:

Peygamber'e sallallahu aleyhi vesellem ait bazı vâcibât (yapmakla yükümlü olduğu şeyler), mahzurat (yasaklar), mubahat ve tekerrümat vardır.:

Vâcib olanlar şunlardır.: Misvak kullanınak, vitir kılmak, kurban kesmek, sabahleyin iki rekat namaz kılmak, gece namazında ihtilaf vardır.

Mahzurat (yasaklar) da şunlardır.: Gözle işâret etmek, farz olan sadakayı (zekatı) yemek, câriyelerle evlenmek, düşmanla karşılaşmadan savaştan çekilmek.
Şiir söylemek ve kehânette bulunmak da mahzurat arasında zikredilmiştir. Bunlardan sadece menedilmiştir. Ona haram kılınmamıştır..

Mubah olanlar da şunlardır.: Visâl orucu (birbirine ekleyerek bütün yıl oruç tutmak) ona mubah olan şeylerdendir. Başkaları bundan menedilmiştir. Susuzdan su almak, humusun (beşte biri) humusu, gani’metin bir kısmını kendine ayırma, (Safiy), istediği sayıda kadınla evlenmek, mehirsiz, velisiz, hibe sözüyle nikah yapmak..

Tekerrümat/Saygı görmek de şunlardır.: Hanımlarının dünyada başkalarına haram kılınması, hanımlarının cennetlik olması..

O, bütün insanlara gönderilmiştir, O'ndan sonra peygamber yoktur. Şeriatı ebedîdir. Neshedilmemiştir. Mu’cizesi (Kur’ÂN) Kıyamet gününe kadar kalacak ve onunla meydan okunacaktır.

558-) Enes İbn Mâlik şu hadisi rivâyet etti.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
“Ben dört şeyle insanlara üstün kılındım.: Cömertlikle, cesâretle, çok cimâ (cinsî münasebet) yapmakla ve kıskıvrak yakalamakla” buyurdu.
(Tarihu'l-Hatib, 8/70; İbn Asakîr, 4/347; Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, 8/269; 9/13; Kadi Iyad, eş-Şifa, 1/198; Suyutî, Menahilu'z-Za'f, 14; İbnu'l-Cevzi, el-llelu'l-Mutenahiye, 1/ 169. İbnu'l-Cevzi, el-llelu'l-Mutenahiye'de (1/169): Bu, Rasulullah'tan gelen sahih bir hadis değildir, ibn Hibbân: Mervan İbn Muhammed, münkerleri rivâyet eder, onunla ihticac (deli! getirmek) helal değildir, demiştir. Darekutnî: Zahibu'l-Hadis (hadisi hiçbir surette kabul edilmeyen) demiştir. Nahai'l-Balgamî: Onun aleyhinde konuşmaz.)

CeNNetten O’na Meyve GetiriLdiği.:

559-) Knes İbn Mâlik şunu anlattı.: Cebrâil, Peygamber'e gelip.:
ALLAH sana selâm söylüyor, beni bu meyveyle sana gönderdi” dedi ve Rasûlullah onu aldı."
[85] [85]
(İbn Hibbân, el-Mecruhun; Suyutî, el-Lealil-Masnu'a 1/276; Îbnu'l-Cevzi, Mevzuat. (İbnu'l-Cevzi şöyle demiştir: İbn Hibbân: Bunun, başvurulacak bir aslı yoktur. Hafş İbn-Ömer'le hiçbir durumda ihticac etmek câiz değildir. Ben de derim ki: Bu Hafs, onu, Enes'in hadisinden rivâyet etmiştir, demiştir.)


Dünyânın AnahtarLarı RASÛLULLAH'a VeriLmiştir.:

560-) Câbir şöyle demiştir.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in sırtında ipekten bir kadife (örtü) bulunan alacalı bir atın üzerinde bana dünyanın anahtarları verildi” dediğini duydum.
[86] [86]
(İbnu'l-Cevzi, el-llelu'l-Mutenahiye, 1/179 (İbnu'l-Cevzi: "Bu, sahih olmayan bir hadistir. Ali İbnu'l-Huseyn de meçhuldür" demiştir.) İmam Ahmed, Müsned, 3/326 (başka bir isnâdla) Heysemî, Mecmau'z-Zevâid'de* Ahmed'in ricâli (ravileri) sahih'in ricâlidir, demiştir.)


RASÛLULLAH’ın ADININ YÜCELTİLDİĞİ.:

561-) Ebu Sâid el-Hudri şunu anlattı.: Rasûlullah.: Cebrâil bana gelip.: Azîz ve Celîl olan ALLAH sana şöyle diyor.: "Senin adını nasıl yücelttiğimi biliyorsun. Ben anıldığım zaman, benimle, birlikte sen de anılıyorsun” buyurdu. [87] [87]
İbn Hibbân, Sahih, 1772 (Mevârid); Tefsiru't-Taberi, 30/151; Tefsiru ibn Kesir, 8/452; Acurri, eş-Şeria, 426; Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, 8/254.)


RASÛLULLAH'La DİĞER PEYGAMBERLERİN MİSÂLİ.:

562-) Ebu Hureyre şunu anlattı.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu.:
“Benimle benden Önce geçen peygamberlerin misâli, birtakım evler inşa eden, onları iyi, güzel ve mükemmel yapan, ancak köşelerinden birinde bir kerpiç yeri bırakan bir adamın misâli gibidir ki, insanlar dolaşmaya ve binâyı beğenmeye başlarlar ve şuraya bir kerpiç koysan da binan tamam olsa derler. İşte o kerpiç benim.” [88] [88]
(Buharî, Sahih, kitâbu'l-menakib, 18 hadis no: 3534; Müslim, Sahih, kita-bu'l-fedail, 7, hadis no: 23; Beyhakî, Sünenü'l-Kübra, 9/5; Delâilü'n-Nübüvve, 1/365, 366; İmam Ahmed, Müsned, 3/361.)


563-) Et-Tufeyl İbn Ubeyy İbn Ka'b’ın babası şunu anlattı.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu.:
“Benim peygamberler arasındaki durumum, güzel ve iyi bir ev yapıp da o evde koymadığı bir kerpicin yerini bırakan kimsenin durumu gibidir. İnsanlar binâyı dolaşırlar, onu beğenirler ve bu kerpiç niye konulmamış derler. İşte ben, peygamberler arasında o kerpicin yeriyim.”
(Buharî, Sahih, kitâbu'l-menakib, 18 hadis no: 3534; Müslim, Sahih, kita-bu'l-fedail, 7, hadis no: 23; Beyhakî, Sünenü'l-Kübra, 9/5; Delâilü'n-Nübüvve, 1/365, 366; İmam Ahmed, Müsned, 3/361.)

RASÛLULLAH 'ın ve KENDİSİYLE GÖNDERİLENİN MİSÂLİ.:

564-) Bureyd, Ebu Musâ'dan şunu nakletti.: Ebu Musâ, Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi vesellem şöyle dediğini anlattı.: “Benim ve ALLAH’ın benimle gönderdiği şeyin misâli, şöyle bir adamın misâli gibidir.: O adam kavmine gelir.: “Ey kavmim! Ben orduyu gözlerimle gördüm. Ben çıplak bir uyarıcıyım. Hemen kurtulmaya bakın!” der.
Kavminden bazıları ona itaat eder, geceleyin yola düşüp yavaş yavaş giderler ve kurtulurlar. Bazıları da onu yalanlar, kaldıkları yerde sabahı ederler. Sabahleyin ordu onlara baskın yapar, onları helâk eder ve köklerini kurutur, işte bana itaat edip getirdiğime tâbi olanlarla bana isyan edip getirdiğim hakkı yalanlayanların misâli budur.”
[91] [91]
(Buharî, Sahih, kitâbu'l-itisam bi's-Sünne, babu'l-İktidai bi-süneni Rasulillah; ki-tabu'r-rikak, babu'İ-intihai ami'l-maasi; Müslim, Sahih, kitâbu'l-fadil, babu şefekatihi (sallallahu aleyhi vesellem) elaummetihi.)


Âlimlere göre: Çıplak uyarıcının aslı şudur: Bir adam kavmini uyarmak isteyip korkmalarını gerektiren şeyi onlara haber vermek istediğinde elbisesini çıkarır. Başlarına gelecek olanı onlara haber vermek için, uzaktaysa, çıkardığı elbiseyle kendi adamlarına işaret ederdi. Çoğunlukta bunu, topluluğun, öncüsü durumunda olanlar ve gözcüleri yapardı..

RASÛLULLAH’ın ÜMMETİNİN DİĞER ÜMMETLERE ÜSTÜNLÜĞÜ.:

565-) Ebu Hureyre şunu anlattı.: Rasûlullah şöyle buyurdu.: "Bizler en sonra gelenler olduğumuz halde Kıyamet gününde (faziletçe) en başa geçecek olanlarız. Ancak Kitab onlara, bizden önce, bize de onlardan sonra verildi. İşte bu, onlara farz kılınıp da, hakkında ihtilafa düştükleri gündür. ALLAH, bizi bu güne hidâyet etti. İnsanlar bu hususta bize tâbidirler. Yarın yahudilerin, ertesi gün de hıristiyanlarındır.” [92]
(Buharî, Sahih, kitâbu'l-enbiya, babu haddesana Ebu'l-Yeman; Müslim, Sahih, k ıbu'l-cuma, babu hidâyeti hazihi'l-umme, 2/575; imam Ahmed, Müsned, 2/249, 274, 312, i ', 342, 473, 502, 504; Ebu Nuaym, Delâilü'n-Nübüvve, 1/9; Darekutnî, Sünen, 2/3; Beyhaki, Delâilü'n-Nübüvve, 5/475; İbnu'l-Mubarek, Zuhd, 2/114; Tarihu'l-Hatib, 2/160; Bağavî, Hiihu's-Sünne, 4/200; 10/69.)


566-) Ebu Sâid şöyle anlattı.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
“VALLAHi, ben sizin cennetliklerin dörtte biri olmanızı istiyorum. VALLAHi, ben sizin cennetliklerin üçte biri olmanızı istiyorum. VALLAHi, ben sizin cennetliklerin yarısı olmanızı istiyorum” buyurdu. [93] [93]
(Müslim, Sahih, kitâbu'l-iman, 376; Tirmizî, Sünen, kitâbu'l-cenne, 13; îefsiru sure 22; ibn Mâce, Sünen, kitâbu'z-zuhd, 34; İmam Ahmed, Müsned, 4/160. Bakınız: Fe-thu'l-Bari, 9/387; Tefsiru ibn Kesir, 5/386.)


567-) İbn Ömer şöyle anlattı.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
”Sizin, yahudilerin ve hırıstiyanların durumu işçi çalıştıran bir kimsenin haline benzer. Bu kişi (işveren).: “Birer, kırat karşılığında gündüzün yarısına kadar kim benim için çalışır?” demiştir ve yahudiler o fiyata çalışmışlardır. Sonra.: “Birer kırat karşılığında günün yarısında sonra ikindi namazına kadar kim benim için çalışır?” demiş ve hrıstıyanlar birer kırat karşılığında çalışmışlardır. Daha sonra da.: “İki kırat karşılığında ikindi namazından sonra güneş batıncaya kadar kira benim için çalışır?.” demiştir ve işte siz bu ücret karşılığında çalıştınız. Bunun üzerine yahudilerle hıristiyanlar öfkelenip.: “Bizim işimiz daha çok, ücretimiz daha az!.” dediler. İşveren.: “Sizin hakkınızdan vermediğim oldu mu?” dedi. Onlar.: “Hayır!” dediler. İşveren.: “Bu ancak benim ikramımdır. Onu dilediğime veririm!.” dedi.
(Buharî, Sahih, (değişik lafızlarla) 3/117; imam Ahmed, Müsned, 2/6; İbn Kesir, Tefsir, 8. cilt.)


568-) Behz İbn Hakim İbn Ma'une'nin dedesi şöyle anlattı.: “Rasûlullah’ın şöyle dediğini duydum.:
“Siz yetmiş millet olacaksınız. Bunların ALLAH katında en hayırlısı ve en değerlisi siz olacaksınız.”
(İmam Ahmed, Müsned, 5/3; Tefsiru't-Taberi, 1/209; 4/30; Tarihu İbn Asakîr, 4/ 175; İbnu'l-Cevzi, Mevzuat, 1/30.)

569-) Enes İbn Mâlik şunu anlattı.: Rasûlullah şöyle buyurdu.:
“Mi'raca çıktığımda, Yüce RABB'im beni (kendisine) yaklaştırdı ki aramızdaki mesafe iki yay kadar yahut daha yakın olduğunda.: “Habibim! MuhaMMed!” dedi.
Ben de.: “Buyur Ya RABBi!” dedim.
O da.: “Seni, peygamberlerin sonuncusu yapmama üzüldün mü?” dedi.
Ben.: “Hayır! RABBim!” dedim.
Şöyle dedi.: “Ümmetine benden selâm söyle! Onları diğer milletlerin yanında utandırmak için değil, diğer milletleri onların yanında utandırmamak için ümmetlerin sonuncusu yaptığımı onlara haber ver.”
[96] [96]
(Tarihu'l-Hatib, 5/130; İbnu'l-Cevzi, el-llelu'l-Mutenahiye, 1/176; Suyutî, Durru'l-Mensur, 4/158 (İbnu'l-Cevzi, el-llelu'l-Mutenahiye'de şöyle demiştir: "Bu, sahih olmayan bir hadistir. Nezeli el-Ensâri ve Sâhibu'ş-Şame meçhul kişilerdendir.")
Abdurrahmân İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitâbevi: 329-330.)


RASÛLULLAH'La ÜMMETİNİN MİSÂLİ.:

570-) Ebu Hureyre şunu anlattı.: “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Benim durumum ateş yakan bir adamın durumu gibidir. Ateş etrafını aydınlatınca, kelebekler ve şu ateşteki hayvanlar içine düşmeye başlarlar. Adam, onları engellemeğe çalışır ama onlar adamı dinlemeyip ateşe atılırlar” buyurdu.
(Müslim, Sahih, kitâbu'l-fedail, 18; Buharî, Sahih, kitâbu'r-rikak, babu'l-intiha ani'l-maasi; Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve 9,1/367, 368.)

571-) İbn Abbas şunu anlattı.: Rasûlullah'a rüyâsında iki melek geldi. Birisi ayaklarının ucuna, diğeri de baş ucuna oturdu. Ayak ucunda oturan.: “Bununla ümmetim misâl ver" dedi.
O şöyle dedi.: “Bununla ümmetinin durumu, bir çölün başına varmış yolcuların durumu gibidir. Yanlarında çölü geçip geri dönünceye kadar yetecek bir azık da yoktur. Onlar bu durumdayken yanlarına, yeni ve güzel bir elbiseyle yola çıkmış birisi gelip.: “Ne dersiniz? Sizi yeşil çimenleri bulunan bahçelere ve içi su dolu havuzlara götürsem, beni takip eder misiniz?” dedi.
Onlar.: “Evet!” dediler.
Öbürü de şöyle dedi.: “Sizin karşınızda bundan daha güzel ve yeşil bahçeler, bundan daha bol sulu havuzlar var, beni takip edin!” dedi.
Bir grup.: “VALLAHi, doğru söyledi. Biz ona tâbi olacağız!.” dedi.
Bir başka grup da.: “Biz bunu beğendik, burada kalacağız!” dedi.

(Abdurrahmân İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitâbevi: 331.)

RASÛLULLAH’ın GETİRDİĞİNİ KABUL EDENLE ETMEYENİN MİSÂLİ.:

572-) Ebu Musâ şöyle anlattı.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
ALLAH’ın benim vasıtamla gönderdiği hidâyet ve ilim, bol yağmura benzer. Bu yağmur öyle bir toprağa düşer ki onun bir kısmı suyu kabul eder de çayır ve bol ot yetiştirir. Bir kısmı da kurak olur, suyu üstünde tutar da ALLAHu TeÂLÂ insanlara onunla fayda verir. Ondan hem kendileri içerler, hem hayvanlarını sularlar, ayrıca ekin de ekerler. Bu yağmur başka bir çeşit toprağa rastlar ki o düz ve kaygandır. Ne suyu üstünde tutar, ne çayır bitirir. İşte ALLAH’ın dinini anlayıp da, ALLAH’ın benim vasıtamla gönderdiği hidâyet ve ilimden faydalanan ve bunu bilip başkasına bildiren kimseyle bunu duyduğunda kibrinden başım bile kaldırmayan ve ALLAH’ın benimle gönderilen hidâyetini kabul etmeyen kimse böyledir” buyurdu.
(Buharî, Sahih, 1730; Müslim, Sahih, kitâbu'l-fedail, 15; Nesaî, Sünen; Bağavî, Şerhı's-Sünne, 1/287; İbn Hacer, Fethu'l-Bari, 1/175; Beyhakî, Delaiİu'n-Nübüvve, 1/368.)

573) Ebu Osman en-Nehdî şunu anlattı.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem İbn Mes'ud'la birlikte Batha'ya çıktı. İbn Mes'ud'u oraya oturttuktan sonra çevresine bir çizgi çizerek.: “Sakın bu çizgiden ileri gitme. Çünkü sana bazı kişiler gelecek, onlarla konuşma, onlar zâten seninle konuşmayacaklar” dedi.
Sonra Rasûlullah istediği yere gitti. Onlar (dediği kişiler) çizgiye kadar geldiler? Onu geçmiyorlardı. Rasûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem doğru gidiyorlardı.
Nihâyet gecenin son kısmı olunca, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem yanıma gelip dizime yattı. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem uyurken üfler gibi solurdu. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem başı benim dizimde uyurken, yanıma sanki deveye benzeyen ve üstlerinde beyaz elbiseİer bulunan bazı kişiler geldiler. Artık onların güzelliğini ALLAH bilir. Bir kısmı başucuma, bir kısmı da ayak ucuma oturdu.
Aralarında şöyle konuştular.: “Bu peygambere verilenin benzeri kendisine verilen hiç bir kul görmedik. Onun gözleri uyur kalbi uyanıktır. Ona bir misâl getirin.: Bir seyyid (efendi) bir köşk yaptırmış, sonra da bir ziyâfet hazırlamış, verdiği ziyâfete halkı dâvet etmiş.”.. Daha sonra kalkıp gittiler.
O sırada Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem uyanıp bana.: “Bunların kim olduğunu biliyor musun?” dedi. Ben.: ALLAH ve Rasûlü daha iyi bilir!” dedim.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Onlar meleklerdir” dedi ve ilâve etti.: “Verdikleri misâl nedir? Biliyor musun?” dedi.
Ben.: ALLAH ve Rasûlü daha iyi bilir!” dedim.
O.: RAHMÂN, Cenneti yaptı ve kullarını cennete dâvet etti. Kim, RAHMÂN’ın çağrısına icâbet ederse, onun cennetine girer, kim ona icâbet etmezse, RAHMÂN onu cezâlandırır veya ona azâb eder” buyurdu.

(Tirmizî, Sünen, 3861; Darimî, Sünen, 1/7.)

RASÛLULLAH'a İTAAT ETMENİN GEREKLİ OLDUĞU.:

ALLAHu TeÂLÂ şöyle buyurmuştur.: “ALLAH'a ve Rasûlüne itaat edin,”

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَطِيعُواْ اللّهَ وَأَطِيعُواْ الرَّسُولَ وَأُوْلِي الأَمْرِ مِنكُمْ فَإِن تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ إِلَى اللّهِ وَالرَّسُولِ إِن كُنتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ ذَلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلاً
“Ey îmân edenler)! ALLAH'a ve RESÛL'e ve sizden olan idarecilere (emir verme yetkisinin sahiplerine) itaat edin. Bundan sonra eğer bir hususta ihtilâfa düşerseniz, o taktirde ALLAH'a ve Âhiret Gününe îmân ediyorsanız, onu ALLAH'a ve RESÛLÜ’ne götürün. Bu daha hayırlıdır ve tevîl (yorum) bakımından en güzelidir.” (Nisâ 4/59)

Yine.: “Kim Rasûl'e itaat ederse ALLAH'a itaat etmiş olur” buyurdu.


مَّنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ أَطَاعَ اللّهَ وَمَن تَوَلَّى فَمَا أَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَفِيظًا
“Kim RESÛL'e itaat ederse, böylece andolsun ki ALLAH'a itaat etmiş olur. Ve kim yüz çevirirse, o taktirde BİZ Seni, onların üzerine muhafız olarak göndermedik.” (Nisâ 4/80)

574-) Urve İbnu'z-Zubeyr şunu anlattı.:
Ez-Zubeyr, kendisinin, Bedir'de bulunmuş bir Ensâr'lıyı -her ikisinin de hurmalıklarını sulayan Harre su yolu hakkında- Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’e şikâyet ettiğini anlatırdı.
Bu şikâyet üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Sen sula, sonra komşuna gönder” dedi.
Ensârlı zât kızıp.: “Yâ Rasûlullah! Bu adam Halan’ın oğlu diye mi böyle yapıyorsun?” dedi.
Bunun üzerine Rasûlullah'ın yüzünün rengi değişti ve.: “Sula! Sonra duvara dönünceye kadar suyu salıverme (hurma ağaçlarının köklerine eriştirmedikçe bırakma)” dedi.
Böylece Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ez-Zubeyr'e açık bir hükümle su hakkını tamamıyla kullanma hakkını vermişti. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, bundan önce, hem ez-Zubeyr'e hem de Ensâri'ye kolaylık tanıyan bir görüşle ez-Zubeyr'e işârette bulunmuştu. Ama Ensâri Rasûlullah'ı kızdırınca, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem açık bir hükümle tam hakkını vermiştir.

(Buharî, Sahih, 3/154, 146; Müslim, Sahih, kitâbu'l-fedail, 129; Ebu Davûd, Sünen, kitâbu'l-akdiye, bab: 31; Tirmizi, Sünen, 1363, 3027; Nesaî, Sünen, kitâbu adabi'l-kadai, bab: 18, 26; îbn Mâce, Sünen, 2480; Beyhakî, Sünenu'l-Kübrâ, 6/153; 10/106; imam Ahmed, Müsned, 1/165.)
Urve şöyle der.: Ez-Zubeyr, şu âyetin sadece bu konuda nâzil olduğunu zannediyorum derdi.
“Hayır RABBine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manâsıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar.” [104] [104]

فَلاَ وَرَبِّكَ لاَ يُؤْمِنُونَ حَتَّىَ يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لاَ يَجِدُواْ فِي أَنفُسِهِمْ حَرَجًا مِّمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُواْ تَسْلِيمًا
“Artık hayır, RABBine andolsun ki, aralarında çekiştikleri şey hakkında, SENI hakem tâyin edip, sonra da senin verdiğin hükümden dolayı “içlerinde bir sıkıntı duymaksızın tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça” îmân etmiş olmazlar." (Nisâ 4/65)

RASÛLULLAH’a DuyuLan Sevginin Baba, Çocuk ve Kendi Sevgisinden Önce GeLdiği.:

575-) Enes şöyle anlattı.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
“Ben size babanızdan çocuğunuzdan ve bütün insanlardan daha sevgili olmadıkça (tam mânâssıyla) iman etmiş olmazsınız” buyurdu. [105] [105]
(Buharî, Sahih, 1/10; Müslim, Sahih, kitâbu'l-iman, 70; Nesaî, Sünen, 8/114; İbn Mâce, Sünen, 67; İmam Ahmed, Müsned, 3/207, 275, 278; Hâkim, Mustedrek, 2/486.)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: ASHÂBının DİLinden RESÛLULLAH sav.

Mesaj gönderen Gul »

Resim

ALTINCI BÖLÜM

RASÛLULLAH’ın BEDENî ÖZELLİKLERİ.:

Resim RASÛLULLAH’ın BAŞININ ÖZELLİĞİ.:
578-) El-Hasen İbn Ali, dayısı Hind İbn Ebî Hâle'nin şu sözünü rivâyet etti:
"Rasûlullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem) başı büyüktü." [1] [1] İmam Ahmed, Müsned, 1/116; İbn EbîŞeybe, Musânnef, XI/514; Tirmizî, Şemâil, no.: 6 (Elbanİ.: “İsnadı çok zayıftır” demiştir.); İbn Kesir, el-Bîdaye ve'n-Nihâye, Vİ/37.
579-) Nafî İbn Cübeyr şöyle dedi:
Ali İbn Ebî Talib, bize, Peygamber’i (sallallahu aleyhi vesellem) târif ederken şöyle dedi: "Onun başı büyüktü." [2] [2] Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 1/216.

Resim RASÛLULLAH’ın ALNI.:
580-) El-Hasen İbn (Ali), dayısı Hind'in şöyle dediğini nakletti: "Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) geniş alınlıydı." [3] [3] İbn Kesir, el-Bidâye ve'n-Nihâye, VI/20; Zebîdî, Ithafı’s-Sadetil-Muttakîn, Vll/ 150, 156; Tirmizî, Şemâil, no.: 6 (Elbani zayıf olduğunu söylemiştir).

Resim RASÛLULLAH’ın KAŞLARI.:
581-) El-Hasen İbn AH İbn Ebî Talib, dayısı Hind İbn Ebî Hâle'den şunu anlattı:
"Rasûlullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem) kaşları uzun, ince ve araları çok yakındı. İki kaşı arasında öfkeli zamanında kabaran bir damar vardı." [4] [4] Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, i/214, 125; Tirmizî, Şemâil, no.: 6.

Resim RASÛLULLAH’ın GÖZLERİ ve KİRPİKLERİ.:
582-) El-Hasen İbn Ali, dayısı Hind İbn Ebî Hâle'nin şöyle dediğini nakletmiştir.:
"Rasûlullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem) göz bebeklerinin siyahı çok siyahtı. Kaşlarının uçları ince, aralan çok yakındı. Kirpikleri uzundu." [5] [5] İbn Kesir, el-Bidâye ve'n-Nihâye, VI/33; Benzeri, Beyhakî'nin farklı bir rivâyetiyle, Deİâilu'n-Nübüvve, 1/215.

583-) Câbir İbn Semura şöyle dedi.:
"Rasûlullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem) gözlerinin beyazında kırmızılık vardı." Ebu Davûd bunu, Şu'be'den rivâyet edip şöyle dedi.: "Onun gözleri elaydı." [6] [6] İmam Ahmed, Müsned, V/86, 97; Hakim, Müstedrek, H/602, 606; Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 1/211; Taberanî, Mu'cemu'l-KEbîr, U/243; Tarihu'l-Hatib, V/347; Tirmizî, Sünen, 3646,3647; İbn Kesir, ei-Bidâye ve'n-Nihâye, VI/20; Müslim, Sahih, kitabu'l-fedâil, 97.
(Câbir İbn Semura'dan şu lafızla..: “Peygamber sallallahu aleyhi vesellem geniş ağızlı, gözünün beyazı kırmızılı, topuğu az etliydi.”)

584-) Câbir İbn Semura şöyle dedi.:
"Rasûlullah’a (sallallahu aleyhi vesellem)baktığım zaman iki gözü sürmeli derdim. Oysa gözlerine sürme çekmiş değildi." [7] [7] Tirmizî, Sünen, kitabu'l-menâkıb, fi sıfati'n-nebîyy, 3645; İmam Ahmed, Müsned, V/97, 105; Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 1/212.

Resim RASÛLULLAH’ın YANAKLARI.:
585-) El-Haşen İbn Ali, dayısı Hind İbn Ebî Hâle'den şunu aktardı.: "Rasûlullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem) yanakları düzdü." [8] [8] İbn Kesir, el-Bidâye ve'n-Nihâye, VI/20, 21; Zebîdî, İthafu's-Sadeti'l-Muttakîn, VII/155 (Zebîdî, bunu uzun bir hadisle Delâilü'n-Nübüvve'sİnde Ebu Nuaym'a nisbet etmiştir. Senedinde Sabih İbn Abdillah el-Ferğanî vardır. Bu, Beyhakî'nin Delâilü'n-Nübüvve'sinde (I/ 215) rivâyet ettiği bir hadisin parçasıdır).

Resim RASÛLULLAH’ın BURNU.:
586-) Hind İbn Ebî Hâle şöyle dedi.:
"Rasûlullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem) burun kemiğinin ortasında bir kavis vardı. Burnunda, ona güzellik veren bir parlaklık vardı. Dikkat etmeyen kimse onun burun kemiğinin uzun olduğunu zannederdi." [9] [9] İbn Kesir, el-Bidâye ve'n-Nihâye, VI/37; Zebîdî, Ithafu's-Sadeti'l-Muttakîn, Vü/ 150 (Zebîdî şöyle demiştir.: Tirmizî, Şemâil; Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve'de Taberanî, Hind İbn Ebî Hâle'nin hadisinden uzun olarak rivâyet etmişlerdir.); Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, I/286 (Hind İbn Ebî Hâle'nin hadisinden uzun olarak).

Resim RASÛLULLAH’ın AĞZI ve DİŞLERİ.:
587-) Câbir İbn Semura şöyle dedi.: "Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) geniş ağızlıydı." [10] [10] Müslim, Sahih, kitabu'l-fedâil, bab.: 27, no.: 97; İmam Ahmed, Müsned, V/103; Tirmizî, Sünen, 3647; Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 1/210, 254; Bağavî, Şerhü’s-Sünne, Xlll/ 222.

588-) Cumey' şöyle dedi.:
"Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) geniş ağızlı ve seyrek dişliydi." [11] [11] İbn Kesir, el-Bidâye ve'n-Nihâye, VI/37.

589-) İbn Abbas şöyle dedi.: Rasuhıllah’ın (sallallahu aleyhi vesellem) Ön dişleri seyrekti. [12] [12] Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 1/215; Tirmizî, Şemâil, 14; Bağavî, Şerhü’s-Sünne, XIII/223; Tebrizİ, Mişkatü'l-Mesabih; el-Hindî, Kenzu'l-Ummal, 17819; Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, VIII/279 (Heysemî, bunu Taberanî'ye (Evsafta) nisbet etmiştir ve şöyle demiştir..: Abdülazîz İbn Ebu Sabik zayıftır.)

590-) Hind şöyle demiştir.:
"Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) gülümsediğinde dişleri dolu taneleri gibi görünürdü." [13] [13] Hind İbn Ebî Hâle'nin hadisinden bir parça. Bkz..: Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, I/ 288.

591-) Ebu Hureyre şöyle demiştir.: "Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) güzel ağızlıydı." [14] [14] Abdurrahmân İbnü’l-Cevzî, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi.: 337.

Resim RASÛLULLAH’ın KOKUSU.:
592-) Enes İbn Mâlik şunu söyledi.:
"Rasûlullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem) yanında on yıl kaldım. Bütün kokuları kokladım. Onun kokusundan daha güzel bitfkoku koklamadım." [15] [15] Buharî, Sahih, kitabu'l-menâkıb, babu sıfati'n-nebîyy sallallahu aleyhi vesellem; Müslim, Sahih, kitabu'l-fedâil, 81; Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, I/254; İmam Ahmed, Müsned, 111/107, 200.

Resim RASÛLULLAH’ın YÜZÜ.:
593-) El-Hasen, dayısı Hind'in şöyle dediğini rivâyet etti.:
"Her türlü büyüklük Rasûlullah’ta (sallallahu aleyhi vesellem)toplanmıştı. Onun yüzü, ayın ondördü gibi parlardı." [16] [16] Hind jbn Ebî Hâle'nin hadisinden bir bölüm. Kaynağı daha önce belirtilmişti.

594-) İmam Ali Kerremallahu vechehu şöyle demiştir.: "Rasûlullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem) yüzü yuvarlakçaydı."

595-) Câbir İbn Semura.:
"Rasûlullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem) yüzü yuvarlaktı, dedi." [17] [17] Müslim, Sahih, kitabu'l-fedâil, bab.: 29, hadis no.: 209; Tirmizî, Sünen, kitabu'l-menâkıb, babu fi hatemi'n-Nübüvve, hadis no.: 3644; İmam Ahmed, Müsned, H/226, V/90, 95, 98,104,107.

596-) Ümmü Ma'bed, Rasûlullah'ı (sallallahu aleyhi vesellem) târif ederken şöyle demiştir.:
"Ben güzelliği besbelli ve parlak yüzlü bir zat gördüm." [18] [18] Hakim, Müstedrek, İM/10; Ebu Nuaym, Delâilü'n-Nübüvve, s. 283-287; Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, I/276-284; İbn Sa'd, Tabakat, I/230; İbn Asakîr, Tarih, I/326 (Daha önce bundan söz edildi).

Resim RASÛLULLAH’ın MÜBÂREK SAKALI.:
597-) El-Hasen İbn Ali, dayısı Hind'in şu sözünü söyledi.: "Rasûlullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem) sakalı sıktı." [19] [19] Hind İbn Ebî Hâle'nin hadisinden bir bölüm. Daha önce kaynakları geçti. Nesâî, başka bir târikten benzerini rivâyet etti (Vlll/183); İmam Ahmed, Müsned, 1/89,101.

598-) Ali İbn Ebî Talib şunu söyledi.: "Rasûlullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem) sakalı sıktı." [20] [20] Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 1/216 (Nafİ1 İbn Cubeyr'den).

599-) Ümmü Ma'bed.:
"Rasûlullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem) sakalı sıktı" demiştir, [21] [21] Ümmü Ma'bed'in hadisinden bir bölüm. Kaynağı daha önce belirtildi. Onda “sakalında sıklık vardır” şeklindedir.

600) Amr İbn Şuayb’ın Dedesi.:
"Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem), sakalından, enine ve boyuna eşit olarak ahrdı" demiştir. [22] [22] Tirmizî, Sünen, 2762; Tefsiru'l-Kurtubî, 11/105; İbn Hacer, Fethu'l-Barî, X/350; Tebrizî, Mişkatu'l-Mesabih, 4439.

Resim RASÛLULLAH’ın SAÇLARI.:
601-)El-Bera.:
"Rasûlullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem) büyük bir saç demeti vardı. O, kulaklardan yumuşağına kadar inerdi" demiştir. [23] [23] Bakınız.: Sahihu'l-Buharî, kitabu'I-menâkıb, babu sıfatı'n-nebîyy sallallahu aleyhi vesellem; Sahih-u Müslim, kitabu'l-fedâil, bâbu sıfatı'n-nebîyy sallallahu aleyhi vesellem; Ebu Davûd, Sünen, kitabu’ınİbas, IV/54, 81; Sunenut-Tirmizî, V/598; Nesâî, VIH/183.

602-) El-Bera şunu da söylemiştir.:
"Rasûlullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem) omuzlarına sarkan bir saçı vardı." [24] [24] Bakınız.: Sahihu'l-Buharî, kitabu'I-menâkıb, babu sıfatı'n-nebîyy sallallahu aleyhi vesellem; Sahih-u Müslim, kitabu'l-fedâil, babu sıfatı'n-nebîyy sallallahu aleyhi vesellem; Ebu Davûd, Sünen, kitabu’ınİbas, IV/54, 81; Sunenut-Tirmizî, V/598; Nesâî, VIH/183.

603-) Enes İbn Mâlik şöyle dedi.:
"Rasûlullah’ın saçı, orta bir saçtı, ne kıvırcık ne de düzdü." [25] [25] Kaynakları aşağıda belirtilen hadisten bir bölüm.: Buharî, Sahih, kitabu'l-menâkıb, bab.: 23; kitabu'l-libâs, bab.: 28; Müslim, Sahih, kitabu'l-fedâil, bab.: 31; Mâlik, Mu-vatta, kitabu's-sıfatı'n-nebîyy sallallahu aleyhi vesellem, babu ma cae fi sıfatı'n-nebîyy sallallahu aleyhi vesellem; Beyhakî, Delâi’lü’n-Nubuwe, 1/202; 219; Tirmizî, Sünen, kitabu'l-menâkıb, babu fi meb'asi'n-nebîyyi.

604-) El-Hasen, dayısı Hind'in şu sözünü aktardı.:
"Rasûlullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem) saçı ne dümdüzdü, ne de kıvırcıktı (hareli idi). Saçı, kendiliğinden ikiye ayrılıp yanlarına dökülürse, onları birleştirmezdi. Birleştikleri zamanda da onları ayırmaz, oldukları gibi bırakırdı. Saçını uzattığında, kulaklarının memesini aşardı." [26] [26] Hind İbn Ebî Hâle'nin hadisinden bir bölüm. Kaynakları daha önce geçti.

605-) Enes şöyle dedi.:
"Rasûlullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem) saçları kulaklarının yarışma kadardı." [27] [27] Buharî, Sahih, kitabu'l-I i bas, bab.: 68; Müslim, Sahih, el-fedâil, bab.: 26.

606-) Hz. Aişe şöyle dedi.:
"Rasûlullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem) saçları kulak memesinden aşağıdaydı, fakat omuza dökülecek kadar uzun değildi." [28] [28] Ebu Davûd, Sünen, IV/81, 82; Tirmizî, Sünen, kitabu'l-libâs, IV/233 (Tirmizî şöyle demiştir.: Bu, bu vecihten, hasen sahih garib bir hadistir); İbn Mâce, Sünen, kitabu'l-libâs, babu ittihazi'i-cumme ve'z-zevaib; Beyhakî, Delâilu'n-Nübüvve, I/224.

607-) Ümmü Hani şunu söyledi.:
"Rasûlullah Mekke'ye geldiğinde saçında dört örgü vardı." [29] [29] Ebu Davûd, Sünen, kitabu't-teraccul, bab.: 12, hadis no.: 4191; Tirmizî, Sünen, kitabu'l-libâs, bab.: 39 (Tirmizî şöyle demiştir.: “Bu hasen garib bir hadistir. MuhaMMed şöyle demiştir.: Mücahidin Ümmü Hani'den hadis dinlediğini bilmiyorum.); Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 1/224; İbn Mâce, Sünen, kitabu'l-libâs, bab.: 36.

608-) Ümmü Hani Bint Ebî Talih şöyle demiştir.:
"Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Mekke'ye bizim yanımıza saçlarında dört örgü olduğu halde geldi." [30] [30] Ebu Davûd, Sünen, kitabu't-teraccul, bab.: 12, hadis no.: 4191; Tirmizî, Sünen, kitabu'l-libâs, bab.: 39 (Tirmizî şöyle demiştir.: “Bu hasen garib bir hadistir. Muhammed şöyle demiştir.: Mücahidin Ümmü Hani'den hadis dinlediğini bilmiyorum.); Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 1/224; İbn Mâce, Sünen, kitabu'l-libâs, bab.: 36.
Başka bir rivâyette şöyledir.: O'nu, saçlarında .dört örgü olduğu halde gördüm.

609-) Hz. Aişe şöyle demiştir.:
"Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) tarakla saçlarını taradığında sanki kumlan kazırcasma tarardı."

610-) İbn Abbas şunu söylemiştir.:
"Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Ehl-i kitâb gibi saçlarım alnına sarkıtıyordu, daha sonra Araplar gibi ayırdı." [31] [31] Buharî, Sahih, kitabu'l-libâs, babu'l-fark; Müslim, Sahih, kitabu'l-fedâil, bab.: 24; Ebu Davûd, Sünen, kitabu't-teraccul, babu ma cae fi'l-fark, IV/82; İbn Mâce, Sünen, kitabu'l-libâs, babu ittihazİ'l-cumme, hadis no.: 3632; Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 1/225.

611-) Enes şunu söyledi.:
"Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) bir süre, saçlarını alnına sarkıttı. Daha sonra ayırdı." [32] [32] Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 1/224 (Enes'den).

Resim RASÛLULLAH’ın BOYNU.:
612-) Ümmü Ma'bed Rasûlullah'ı târif ederken şöyle demiştir.: "Onun boynunda uzunluk vardı." [33] [33] Daha önce geçen Ümmü Ma'bed hadisinden bir bölüm.

613-) El-Hasen İbn Ali, dayısı Hind'den şunu rivâyet etti.: "Rasûlullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem) boynu uzundu. Gümüş gibi parlaktı." [34] [34] Daha önce geçen Hind İbn Ebî Hâle hadisinden bir bölüm.

614-) Osman İbn Abdülmelik.: Bana -Sıffîn savaşında Hz. Ali'nin arkadaşlarından olan- dayım, Ali'nin şöyle dediğini haber verdi.:
"Rasûlullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem) boynu gümüş gibi parlaktı." [35] [35] Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 1/241 (Ebu Hureyre'den).

Resim RASÛLULLAH’ın OmuzLarının GenişLiği.:
615-) El-Bera İbn Azib şunu söyledi.: "Rasûlullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem) omuzları genişti." [36] [36] Buharî, Sahih, kitabu'l-menâkıb, bab.: 23; Müslim, Sahih, kitabu'l-fedâil, bab.: 25; Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, I/240.

Resim RASÛLULLAH’ın Kürek KemikLeri Arasının EnLi OLduğu.:
616-) Hz. Ali (r.a.) şöyle demiştir.:
"Rasûlullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem) kürek kemiklerinin arası enliydi." [37] [37] Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 1/304; Zebîdî, İthafu's-Sadeti'l-Muttakîn, VII/157 (Bu, Hind İbn Ebî Hâle'nin hadisinden bir bölümdür).

Resim RASÛLULLAH’ın GöĞSü.:
617) El-Hasen, dayısı Hind'in şöyle dediğini anlattı.:
"Rasûlullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem) göğsü enli, göğsü ve karnı bir seviyedeydi, çıkık değildi." [38] [38] Hind İbn Ebî Hâle'nin hadisinden bir bölüm. Daha önce kaynakları geçmişti. Bakınız..: İthafu's-Sadeti'l-Muttakîn, VII/151,157.

Resim RASÛLULLAH’ın KARNI.:
618-) Ümmü Ma'bed, Rasûlullah'ı târif ederken şöyle demiştir.: "Onda karın büyüklüğü ve sarkıklığı yoktu." [39] [39] Kaynakları daha önce belirtilen Ümmü Ma'bed hadisinden bir bölüm.

619-) Ümmü Hani şöyle dedi.:
"Rasûlullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem) karnını görür görmez, (yazı yazmak için kullanılan) kırışık derileri hatırladım."
620-) Muharriş el-Ka'bi şunu söyledi.:
"Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) bir gece Ci'rane'den umreye gitti. Sırtına baktım. Sanki bir gümüş külçesiydi." [40] [40] Nesâî, Sünen, kitabu'l-hac, bab.: 104; İmam Ahmed, Müsned, İli/426, IV/69, V/ 380; Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, I/207.

Resim RASÛLULLAH’ın GÖBEĞİ.:
621-) Hz. Ali şöyle demiştir.:
"Rasûlullah’ın vücudu (belirli yerler dışında) kılsızdı. Göğsünden göbeğine kadar bir çizgi halinde uzanan ince kıllar vardı." [41] [41] Kaynakları daha önce geçti.

622-) El-Hasen, dayısı Hind'in şöyle dediğini anlattı.:
"Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) soyunduğu zaman vücudundan nur saçılırdı. Göğsünden göbeğine kadar bir çizgi halinde uzanan ince kıllar vardı. Pazıları, omuzları ve göğsünün üst kısımları biraz kıllıydı." [42] [42] Hind İbn Ebî Hâle'nin hadisinden bir bölüm. Daha önce kaynakları geçti.

Resim RASÛLULLAH’ın PARMAKLARI.:
623-) İmam Ali kerremallahu vechehu şunu anlattı.:
"Rasûlullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem) avuç ve ayaklan dolgundu, parmaklan uzundu." [43] [43] Sahihu'l-Buharî, V/208; İmam Ahmed, Müsned, I/96; İbn Sa'd, Tabakat, 1/124; el-Bidâye ve'n-Nihâye, VI/2; Tarihu İbn Asakîr, I/320.

Resim RASÛLULLAH’ın ELLERİ.:
624-) Hz. Ali şunu söylemiştir.:
"Rasûlullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem) elleri iriydi." [44] [44] Sahihu'l-Buharî, V/208; İmam Ahmed, Müsned, I/96; İbn Sa'd, Tabakat, 1/124; el-Bidâye ve'n-Nihâye, VI/2; Tarihu İbn Asakîr, I/320.Abdurrahmân İbnü’l-Cevzî, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi.: 341.

625-) El-Hasen, dayısı Hind'in şöyle dediğini rivâyet etti.:
"Rasûlullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem) avuçlarının içi genişti." [45] [45] Hind İbn Ebî Hâle'nin hadisinden bir bölüm. Kaynakları daha önce belirtildi.

626-) Enes şöyle demiştir.:
"Ben, Rasûlullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem) avucunun yumuşaklığını atlasta ve i-pekte görmedim." [46] [46] Bakınız.: Sahihu'l-Buharî, kitabu'l-menâkıb, bab.: 23, sıfatu'n-nebîyy, hadis.: 3566; Sahihu Müslim, kitabu'l-fedâil, hadis.: 81; İmam Ahmed, Müsned, 111/107, 200; Beyhakî, Delâilu'n-Nübüvve, I/254.
627-) Mariye şunu söyledi.:
"Peygamber’e (sallallahu aleyhi vesellem) beyat ettiğimde, o güne kadar onun elinden daha yumuşak bir ele dokunınamış tim."

628-) Avn İbn Ebî Cuhayfe'nin babası şunu anlattı.:
"Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Abtah'a çıktı. Bir asayı dikip onun gerisinde namaz kıldı. Ashabı, elini tuttuktan sonra yüzlerinde gezdirmeğe başladılar. Ben de geldim. Elini tuttum, yüzümde gezdirdim. Elinin kardan daha soğuk ve miskten daha hoş kokulu olduğunu hissettim." [47] [47] Bakınız.: Sahihu'l-Buharî, kitabu'l-menâkıb, bab.: 23, sıfatu'n-nebîyy, hadis.: 3566; Sahihu Müslim, kitabu'l-fedâil, hadis.: 81; İmam Ahmed, Müsned, 111/107, 200; Beyhakî, Delâilu'n-Nübüvve, I/254.

Resim RASÛLULLAH’ın BİLEKLERİ.:
629-) Hind şöyle demiştir.:"Rasûlullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem) bilekleri uzun, mafsalları kalındı." [48] [48] Hind İbn Ebî Hâle'nin hadisinden bir bölüm. Daha önce kaynakları geçti.

630-) et-Teveme'nin mevlâsı (azatlı kölesi) sâlih şöyle dedi.: Ebu Hureyre, Rasuhıllah'ı (sallallahu aleyhi vesellem) târif ederken şöyle dedi.: "Rasûlullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem) pazıları enliydi." [49] [49] İmam Ahmed, Müsned, H/328,448; Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, I/244.

Resim RASÛLULLAH’ın BACAKLARI.:
631-) Câbir İbn Semura şöyle demiştir.: "Rasûlullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem) bacakları inceydi.' [50] [50] Tirmizî, Sünen, kitabu'l-menâkıb, bab.: fi sıfeti'n-nebîyy, hadis.: 3645 (Tirmizî şöyle demiştir.: Bu hadis bu vecihten hasen-garib-sahihtir).
632-) v İbn Mâlik İbn Cüşem'in babası, kardeşi Suraka’ınn kendisine şunu haber verdiğini söyledi:"Devesinin üzerindeyken Rasûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem) yaklaştım. Üzengisinin içindeki bacaklarını sanki hurma ağacının göbeğindeki beyazlık gibi gördüm." [51] [51] Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 1/247, 248.

633-) Edebîyatçılardan biri şu şiiri söyledi.:
"Ya RABBi! En büyük makâmin yakınından yürüttüğün ayak hatırinâ, risâlette (peygamberlikte) yaratıkların omuzunu ona merdiven yaptığın ayak hürmetine lütuf olsun diye ayağımı Sırat'ta sabit kıl. Benim için kurtarıcı ol.
O ikisini ilerisi için hazırlık malzemesi yap. Onlar kime ait olursa, azâbtan emin olur ve Cehennem'den korkmaz." [52] [52] Abdurrahmân İbnü’l-Cevzî, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi.: 342-343.
Resim RASÛLULLAH’ın TOPUĞU.:
634-) Câbir İbn Semura şöyle dedi.: "Rasûlullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem) topuğu az etliydi." [53] [53] Müslim, kitabu'l-fedâil, hadis.: 97; Tirmizî, Sünen, kitabu'l-menâkıb, bab.: 12; İmam Ahmed, Müsned, V/86, 88, 97,103; Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, I/245.

Resim RASÛLULLAH’ın AYAKLARI.:
635-) el-Hasen, dayısı Hind'den şunu anlattı.:
"Rasûlullah'ın (sallallahu aleyhi vesellem) ayaklarının altı düz değil, çukurdu. Ayakları hafif etliydi. Ayaklarının üzerine su döküldüğü zaman etrafa yayılırdı." [54] [54] Hind İbn Ebî Hâle'nin hadisinden bir bölüm. Kaynakları daha önce geçti.

636-) Osman İbn Abdilmelik şöyle dedi.: Hz. Ali'nin arkadaşlarından olan dayım, bana, Hz. Ali'nin şöyle dediğini anlattı.:
"Rasûlullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem) el ve ayakları dolgundu (kalındı)." [55] [55] Kaynaklan daha önce geçti. Bakınız.: Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, I/244.

Resim RASÛLULLAH’ın MaFSaLLarı İRİydi.:
637-) Hz. Ali.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in mafsalları iriydi" demiştir. [56] [56] Yukarıdaki hadisten bir bölüm. Kaynakları daha Önce geçti.

638-) îbrahim İbn Muhammed, Hz. Ali'nin oğlunun şöyle dediğini nakletti.:
"Rasûlullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem) mafsalları iriydi." [57] [57] İbn Kesir, el-Bidâye ve'n-Nihaye, VI/33.

Resim RASÛLULLAH’ın Bütün OrganLarı DüZGüNdü.:
639-) el-Hasen, dayısı Hind'in şu sözünü rivâyet etti.:
"Rasûlullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem), bütün organları düzgündü. O, ne şişman ne de zayıftı." [58] [58] Hind İbn Ebî Hâle'nin hadisinden bir bölüm. Kaynakları daha önce geçti.

Resim RASÛLULLAH’ın BOYU.:
640-) Rabia, Enes İbn Mâlik'i, Rasûlullah'ı şöyle târif ederken duydu.:
"Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) orta boyluydu. Ne fazla uzundu, ne de kısa." [59] [59] Buharî, Sahih, kitabu'l-menâkıb, bab.: 23; kitabu'l-libâs, bab.: 68; Müslim, Sahih, kitabu'l-fedâil, bab.: 1; Tirmizî, Sünen, kitabu'l-menâkıb, hadis.: 3623 (Tirmizî.: Bu hasen sahih bir hadistir, demiştir); Mâlik, Muvatta, kitabu sıfetı'n-nebîyy, bab.: 1; Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 1/201,202,250.

641-) el-Bera şöyle dedi.:
"Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) ne kısaydı ne de uzundu." [60] [60] Buharî, Sahih, kitabu'l-menâkıb, bab.: 23; Müslim, Sahih, kitabu 1-İedâil, bab.: 25; Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 1/194, 250.

642-) el-Bera şunu da söylemiştir.: "Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) orta boylu birisiydi." [61] [61] Müslim, Sahih, kıtabu'l-fedâil, bab.: 25, hadis no.: 91; Buharî, Sahih, IV/228; İmam Ahmed, Müsned, IV/281; Tirmizî, Şemâil, hadis no.: 6; İbn Asakîr, Tarih, I/322.
Yukarıdaki üç hadis Buharî ve Müslim'in Sahihlerinde mevcuttur.

643-) Âli İbn Ebî Talib'in soyundan İbrahim İbn Muhammed şunu anlattı.:
Ali (r.a.) Rasûlullah'ı (sallallahu aleyhi vesellem) târif ederken şöyle dedi.: "Rasûlullah ne çok uzundu ne kısaydı. O, orta boyluydu." [62] [62] Müslim, Sahih, kitabu’l-fedâil, bab.: 31; Tirmizî, Şemâil, 4, 200; Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, VII/236.

644-) el-Hasen, dayısı Hind'in şu sözünü nakletti.:
"Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) normalden daha uzun, çok uzun olandan kısaydı, yani uzuna yakın orta boyluydu." [63] [63] İbn Kesir, el-Bidâye ve'n-Nihâye, VI/37; Zebîdî, İthafu's-Sadeti'l-Muttakîn, Vll/ 145.

645-) Hz. Aişe şunu anlattı.:
"Rasûlullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle bir özelliği vardı.: Yanına uzun boylu kimse gelse, kendisi ondan daha uzun görünürdü. Çok defa, iki uzun boylu kimseyle birlikte yürüdüğünde onlardan daha uzun görünürdü.
Onlardan ayrılınca, kendisi orta boylu haline döner, o iki kişi de uzun boylu hallerine dönerlerdi." [64] [64] Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, I/298; Tarihu İbn Asakîr, I/333; Suyutî, Hasaisu'l-Kubra, I/68.

Resim RASÛLULLAH’ın CiLdinin YuMuŞaKLığı.:

646-) Enes İbn Mâlik şunu söyledi.:
"Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem), insanların eli en yumuşak olanıydı. O'nun e-linden daha yumuşak ne yün ne de ipeğe dokundum." [65] [65] 626 ve 628 nolu metinlerin dipnotlarına bakınız.

647-) Osman İbn Abdilmelik şöyle dedi.:
Sıffîn'de Ali İbn Ebî TalİDİn arkadaşlarından olan dayım bana Hz. Ali'nin.:
"Rasûlullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem) derisinin yumuşak olduğunu" anlattı. [66] [66] Bakınız.: Salihi, Subulu'l-Huda er-Reşad, 11/103.

Resim RASÛLULLAH’ın RENGİ.:
648-) Enes İbn Mâlik şunu söyledi.:
"Rasûlullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem) rengi parlaktı. O, ne esmerdi, ne de çok beyazdı." [67] [67] Bu haberin kaynakları az Önce geçti.

649-) Ebu Hureyre şöyle söyledi.:
"Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) beyazdı. Sanki gümüşten dökülmüştü." [68] [68] Tirmizî, Şemâil, 12; Zebîdî, İthafu's-Sadeti'l-Muttakîn, VII/146,148,149.

650-) İmam Ali Kerremallahu vechehu şunu söyledi.:
"Rasûlullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem) rengi, kırmızılığı bulunan beyazdı." [69] [69] Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 1/212, 218; Tarihu İbn Asakîr, I/323; İbn Sa'd, Tabakat, 1/126; İbn Kesir, el-Bidâye ve'n-Nihâye, VI/21; Zebîdî, İthafu's-Sadeti'l-Muttakîn, Vll/ 146.

651-) Enes.: "Rasûlullah'ın rengi esmerdi" demiştir. [70] [70] el-Hindî, Kenzu'l-Ummal, 18552; Tarihu'l-Hatib, V/197; Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, I/203. Müslim bunu Humeyd et-Tavil'e nisbet etmiştir, (kitabu'l-fedâil, 28). Irakİ, Şerhu'ş-Şemâil'de (1/16).: Bu lafızla Humeyd, Enes'ten yaptığı rivâyetle tek kalmıştır. Başkası bunu ondan “rengi parlak” diye rivâyet etmiştir.

652-) Enes İbn Mâlik.:
"Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem), insanların en güzel renklisiydi" demiştir. [71] [71] İbn Kesir, el-Bidâye ve'n-Nihâye, VI/23.

Resim RASÛLULLAH’ın GÜZELLİĞİ.:
653-) El-Bera.: "Rasûlullah'tan daha güzel hiçbir şey görmedim." [72] [72] Buharî, Sahih, kitabul-menâkıb, bab.: 23; Müslim, Sahih, kitabu'l-fedâil, bab.: 25.

654-) Ebu Ishak, el-Bera'ya.:
-Rasûlullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem) yüzü kılıç gibi miydi? diye sordu. El-Bera.: -Hayır, ay gibiydi, dedi. [73] [73] Buharî, Sahih, kitabu'l-menâkıb, bab.: 23; Tirmizî, Sünen, kitabu'l-menâkıb, bab.: 8 hadis no.: 3636; İmam Ahmed, Müsned, IV/281, V/102; Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 1/195.

655-) Ebu Hureyre.:
"Ben Rasûlullah'tan (sallallahu aleyhi vesellem) daha güzelini görmedim. Güneşin ı-şığı sanki yüzünden akıyordu" dedi.

656) Câbir İbn Semura şunu söyledi.:
"Peygamber’i (sallallahu aleyhi vesellem) kırmızı bir hülle (elbise) giymiş olarak gördüm. O'na ve aya bakmağa başladım. O, benim gözlerimde aydan daha güzeldi." [74] [74] Tirmizî, Sünen, kitabu'l-edeb, babu ma cae fi'r-ruhsati fi lubsi'l-humraili'r-rical hadis no.: 2811; Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 1/196.

657-) el-Bera.:
"Nakışlı kırmızı bir hülle giymiş olarak, Rasûlullah'tan (sallallahu aleyhi vesellem) daha güzel hiç kimseyi görmedim. O'nun, omuzlarına yakın saçları vardı" demiştir. [75] [75] Buharî, Sahih, kitabu'l-menâkıb, bab.: 23; Müslim, Sahih, kitabu'l-fedâil, babu sı fetİ'n-nebîyy sallallahu aleyhi vesellem; Ebu Davûd, libâs, hadis.: 4072; Tirmizî, el-istlzan, hadis.: 3635; Nesâ> Sünen, kitabu'z-zine, babu İttihazi'l-cumme (Bera’ınn hadisinde).

658-) Said el-Cureyrî şöyle dedi.:
Ebut-Tufeyl'in.: Peygamber’i (sallallahu aleyhi vesellem) gördüm. Yeryüzünde benden başka onu gören kimse kalmadı, dediğini duydum.
-O'nu bana târif etsene, dedim. Ebu't-Tufeyl.: -Beyaz, güzel ve orta boyluydu, diye cevap verdi.

color=#FF0000]659-)
Ümmü Ma'bed, Rasûlullah'ı târif ederken şöyle dedi.:
"Uzaktan, insanların en tatlısı ve en güzeli, yakından da en açığı ve en güzeliydi." [76] [76] Ümmü Ma'bed'in hadisinden bir bölüm. Kaynakları daha önce geçmişti.

660-) Enes İbn Mâlik.: "Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem), sanki gümüşten dökülmüştü" demiştir. [77]. [77] Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 1/241; Tarihu'l-Hatib, X/298; İbn Kesir, el-Bidây ve'n-Nihâye, VI/22.

661-) Hz. Aişe şöyle dedi.: "Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem), insanların en güzel yüzlüsü ve rengi en parlak olanıydı." [78] [78] Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 1/300 (bu lafızla).: Buharî, Sahih, IV/27,47, 80, 228; Müslim, Sahih, kitabu'l-fedâil, bab.: 25, 11; Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, I/250 (Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem İnsanların en güzel yüzlüsü, ifâdesiyle).

662-) Hz. Ebu Bekr (r.a.).: "Rasûlullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem) yüzü ayın Hâlesi gibiydi" demiştir. [79] [79] el-Hindî, Kenzu'l-Ummal, 18526.

663-) Muhammed İbn Ammar, er-Rubeyyi' Bint Muavviz'e.:
- Bana Rasûlullah'ı (sallallahu aleyhi vesellem) târif etsene dedim. er-Rubeyyi'.:
- Yavrum! O'nu görseydin, güneşi doğuyor zannederdin, dedi. [80] [80] Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, I/200; Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, Vlll/280 (Hey-semİonu Mu'cemu'l-KEbîr'inde ve Evsafında Taberanî'ye nisbet etmiştir).

664-) İbn Abbas şöyle dedi;
"Rasûlullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem) bir gölgesi vardı. Güneşe çıktığında, O'nun ışığı güneşin ışığını bastırırdı. Bir lâmbanın yanındayken de ışığı, lâmbanın ışığını bastırırdı." [81] [81] Daha önce kaynakları geçti.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: ASHÂBının DİLinden RESÛLULLAH sav.

Mesaj gönderen Gul »

Resim

Resim RASÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in TeRi.:

665-) Enes İbn Mâlik şunu anlattı.: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, Ümmü Suleym'in evine gelir, o yokken yatağında uyurdu.Yine bir gün gelerek onun yatağında uyudu. Hemen Ümmü Suleym'e gidip.: "İşte Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, senin yatağında uyudu!" dediler. Ümmü Suleym geldi. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem terlemiş, teri yatağın üzerindeki bir deri parçasına toplanmıştı. Hemen çantasını açarak bu teri kurulamağa ve onu şişesine sıkmağa başladı. Bu arada Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem uyanıp.: “Ne yapıyorsun?” dedi.
Ümmü Suleym.: ”Çocuklarımız için bunun bereketini umuyoruz!” dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İsâbet ettin." dedi.”
[82] [82] Müslim, Sahih, kitabu'l-fedâil, bab.: 22, hadis no.: 83; imam AhMed, Musned, 111/177, 290; Beyhakİ, Delâilu'n-Nubuvve, I/257, 258.

666-) Enes (radiyallahu anhu).:Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem parlak beyaz renkliydi. Teri sanki inci gibiydi” demiştir. [83] [83] Müslim, Sahih, kitabu'l-fedâil, 82; Beyhakî, Delâilu'n-Nubuvve, I/255, 256.

667-) Hz. Âişe şöyle demiştir.:Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in yüzündeki ter, yaş, inci gibiydi. En keskin miskten daha güzel kokardı.” [84] [84] Zebİdİ, İthafu's-Sadeti'l-Muttakîn, Vll/147 (Zebîdî, bunu, Ali'nin şu hadisinden Beyhakî'ye nisbet etmiştir.: “Onun terinin kokusu en keskin miskten daha güzeldi.” Senedinde meçhul biri vardır).

668-.) Hz. Ali kerremallahu vechehu şöyle demiştir.:Peygamber sallallahu aleyhi vesellem teri, sanki inci, terinin kokusu da misk gibiydi.” [85] [85] Yukarıdaki dipnota bakınız.

669-) Habib İbn Ebi Harde şunu rivâyet etti.: “Ben-i Kureyş'ten bir zât bana şöyle anlattı.: “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Mâiz İbn Mâlik'i recmettiğinde (taşladığında) ben babamın yanındaydım. Taşlar ona isâbet edince ben korktum. Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem beni kucağına aldı. Koltuğunun altından misk kokusuna benzer bir ter akmıştı.” [86] [86] İbn Asakîr, Tarih, 1/319.

670-) Ebu Hureyre şunu anlattı.: Bir adam.: “Yâ Rasûlullah! Ben kızımı evlendirdim. Bana yardım etmeni istiyorum, dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Şimdi yanımda hiçbir şey yok. Fakat yarın benimle görüş, yanında geniş ağızlı bir şişe ve bir ağaç çubuk getir” dedi.
Adam geldi. Kollarından teri sıyırmaya başladı. Şişeyi doldurduktan sonra.: “Bunu al. Âilene söyle, koku sürünmek istediğinde bu çubuğu şişenin içine sokup sürünsün!” dedi.
Hanımı ondan süründüğünde Medine Halkı da güzel bir koku duyardı. Böylece onlar “Mutayyebun” (kokulananlar) diye adlandırıldılar. [87] [87] Ebu'l-Ferec İbnu'l-Cevzî, kitabu'l-mevzuat, 1/291, 292 (İbnu'l-Cevzî şöyle demiştir.: “Bu mevzu (uydurma) bir hadistir. Hulbus'un uydurduklarındandır. Darekutnî.: “O metruktür” demiştir. Ezdİ de.: “Zayıf ve bozuktur” demiştir, İbn Hibban.: “Hiçbir durumda o-nunla ihticac olunmaz” demiştir); Suyutî, el-Leâli'l-Masnu'a, I/274.

Resim RASÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in PEYGAMBERLiK MÜHRÜ.:

671-)(el-Ca'd İbn) Abdirrahmân şunu anlattı.: “es-Saib İbn Yezid'i şöyle derken duydum.: “Teyzem beni Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem'e götürdü ve.: “Yâ Rasûlullah! Kızkardeşimin oğlu rahatsız, dedi. Bunun üzerineRasûlullah sallallahu aleyhi vesellem başımı sıvazladı. Bana, bereket DUÂsında bulundu. Sonra abdest aldı. Ben onun abdest suyundan içtim. Sonra arkasında ayakta durdum. İki omzunun arasındaki çadır düğmesine benzeyen mührü gördüm.” [88] [88] Buharİ, Sahih, kitabu'l-vudu1, bab.: 40, kitabu'l-menâkıb, bab.: 22; babu hatemi'n-nubuvve, kitabu'l-merde, bab.: 17; Daavat, bab.: 31; Müslim, Sahih, kitabu'l-fedâil, bab.: 30, hadis.: 30; Tirmizî, Sünen, kitabu'l-menâkıb, bab.: 11; Beyhakî, Delâifu'n-Nubuvve, I/259.

672-) Câbir İbn Semura şunu söyledi.: “Ben, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in kürek kemikleri arasındaki mührü, deve kuşu yumurtasına benzeyen kırmızı bir ben olarak gördüm.” [89] [89] Peygamberlik mührünün deve kuşu yumurtası gibi olduğunu söyleyen başka birisine rastlamadım. Belki bu bir tashiftir (kelime hatasıdır). Doğru olan, Müslim'in Sahih'inde olduğu gibi, güvercin yumurtası şeklinde olduğudur. Müslim, Sahih, kitabu'l-fedâil, bab.: 29; Sunenu't-Tirmizî, kitabu'l-menâkıb, bab.: fi hatemi'n-nubuvve, hadis.: 3644; imam Ahmed, Musned, H/226; V/90, 95, 98,104, 107; Beyhakİ, Delâilu'n-Nubuvve, 1/261, 262.

673-) Amr İbn Ahtab şunu anlattı.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bana.: “Ebu Zeyd! Yaklaş bana! Sırtıma elini sür!” dedi.
Ben de sırtına elimi sürdüm. Parmaklarım mühre dokundu.
-Peki Mühür nasıldır? dedim. (Bunu râvi sormaktadır.)
“Biraraya gelmiş kıllardı,” dedi.” [90] [90] Hakim, Müstedrek, II/606; İmam Ahmed, Musned, V/341; Tirmizî, Şemâil, 16.

674-) Ebu Nadre şöyle dedi.: “Ebu Sâid el-Hudrî'ye Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in Mührünü yâni Peygamberlik mührünü sordum. O da şu cevabı verdi.: “Sırtında, çıkıntı halinde bir et parçası vardı” [91] [91] Beyhakî, Delâilu'n-Nubuvve, I/265.

675-) Abdullah İbn Sercis şöyle anlattı.: “Ashâbından bazılarının arasındayken [color=#008000]Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in yanına geldim. Arkasından dolaştım. Maksadımı anladı. Sırtından ridâyı attı. Kürek kemiğinin üzerinde yumruk gibi, Mührün yerini gördüm. Etrafında siğillere benzeyen benler vardı.”
[92] [92] Müslim, Sahih, kitabu'l-fedâil, bab.: 30, hadis no.: 112; İmam Ahmed, Musned, V/82, 83; Beyhakî, Delâilu'n-Nubuvve, I/263, 264.

676-) Abdullah İbn Sercis şöyle dedi.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e geldim. Onunla ekmek ve et yedim. (veya tirit dedi). Sonra dolaşıp arkasına geçtim. Omuzlarının arasındaki Peygamberlik Mührüne baktım. O, sol kürek kemiğinin başında, üzerinde benler bulunan yumruk gibiydi.” [93] [93] Yukarıdaki dipnota bakınız.

677-) Ebu Muaviye İbn Kurre şunu anlattı.: “[color=#008000]Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem'e gelip ondan, bana DUÂ etsin diye, elimi gömleğinin yakasına sokmak için izin istedim. Ona dokunmam benim için DUÂ etmesine engel olmadı. O’nun kürek kemiğinin başında et çıkıntısı gibi birşey buldum. [94] [94] İmam Ahmed, Musned, 111/434; Beyhakî, Delâılu'n-Nubuvve, 1/264.


Resim


ElhamdüLiLLahi RABBi’l-ÂLEMîn..
Hamd ÂLEMLerin [color=#0000FF]RABB’ı ALLAH’a Mahsustur!.
[/b]

الْحَمْدُ للّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Resim---“El hamdu lillâhi RABBi’l- ÂLEMîn (âlemîne).: Hamd, âlemlerin RABBi olan ALLAH'adır.” (Fâtiha ½)


Resim
ResimResim

Resim

ALLAHumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebîyyike ve
RasûLike ve
Nebîyyi'L- ÜMMiyi ve alâ âlihi, EHL-i BeYtihi ve's- Sahbihi ve ÜMMetihi...


aleyhumu's- SEMm..


MuhaMMedî MuhaBBetLerimLe...

ResimGÜL
Resim
Cevapla

“Peygamber Efendimiz (S.A.V)” sayfasına dön