Re: SALİHA Kadınlarımız..
Gönderilme zamanı: 27 Eki 2015, 23:27
RESULULLAH HANIMLARI
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem
**
Ömer İbni Hattab’in Kızı -Mü’minlerin Annesi
Hazreti Hafsa
radiyallahu anhâ
Hazret-i Hafsa radiyallahu anhâ Hz. Ömer (radiyallahu anhu)’in kızı... Bilgili ve kültürlü, irâdesi kuvvetli, sadakat sahibi bir Islâm hanimefendisi... O devirde okuma-yazma bilen pek ender, kültürlü kadınlardan... Üçüncü hicri yılda Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin aileleri arasına katılarak mü’minlerin annesi olma şerefını elde eden bahtiyarlardan...
O, Mekke’de Peygamberlik gelmezden (Bi’set’ten) beş sene önce doğdu. Babası, Islâm tarihinde adâletiyle ün salan, ikinci halife Hz. Ömer (radiyallahu anhu)dir. Annesi Zeynep, Osman İbni Maz’ûn (radiyallahu anhu)’in kız kardeşidir. Babası ile birlikte Mekke’de müslüman oldu. Ashab’tan Huneys İbni Huzâfe (radiyallahu anhu) ile evlendi. İlk müslümanların safında yer alan bu bahtiyar karı-koca birlikte önce Habeşistan’a, daha sonra Medine’ye hicret etti.
Huneys (radiyallahu anhu), Abdullah İbni Huzâfe (radiyallahu anhu)’in kardeşidir. Bedir ve Uhud gazvelerine iştirak etmistir. Her iki gazvede de kahramanca çarpıştı. Uhud savasında ciddi şekilde yaralandı. Medine’ye dönüldüğünde şehadet şerbetini içti. Hazreti Hafsa (aleyhasselâm) genç yaşta dul kaldı.Hz. Ömer (radiyallahu anhu) kızının dul olarak kalmasına gönlü râzı değildi. Biran önce onu evlendirmeliydi. O devirde iddetini tamamlayan kadınların fazla beklemeden evlenmesi daha uygun görülüyordu. Bir baba olarak Hz. Ömer (radiyallahu anhu) da kızının iyi bir kimse ile evlenmesını arzu ediyordu. Bunun için düşündü, taşındı ve onu Hz. Osman (radiyallahu anhu)’a nikâhlamaya karar verdi. Hz. Osman da o sırada dul kalmıştı. Hanımı Peygamberimiz’in kızı Rukiyye (aleyhasselâm) vefat etmişti. Rahatlıkla teklif yapılabilirdi. Vakit kaybetmeden Osman’a gitti. Kızı Hafsa’yi nikâhlıyabilecegini söyledi. Bu konudaki görüşmeleri Abdullah İbni Ömer radiyallahu anhümâ bizzat babasından şöyle nakletmektedir:
Osman İbni Affan’a gittim. Onu hüzünlü gördüm. Üzüntüsünü gidermek ve teselli etmek için ona Hafsa’dan bahsettim. İstersen Hafsa’yi sana nikâhlıyayım dedim. Osman birden cevâb veremedi. Hemen evet diyemedi. Biraz düşünmek için zaman istedi ve hele bir düşüneyim dedi. Aradan bir kaç gün geçtikten sonra karşılaştığımızda, şimdilik evlenemiyeceğim diye özür diledi.
Hz. Ömer ayni teklifi Hz. Ebûbekir (radiyallahu anhu)’a yapmayı düşündü. Onunla karsılaştığında: “İstersen sana kızım Hafsa’yı nikahlıyayım dedi. Hz. Ebûbekir de sustu. Ağzını açıp da bir söz söylemedi. Hiçbir cevâb vermedi. Bu sebeple ona, Osman’a gücendiğinden daha fazla kızdı.
Hz. Ömer (radiyallahu anhu) iki samimi arkadaşından müsbet bir cevâb alamayınca canı sıkıldı, içerledi. Üzüntülü bir şekilde Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’in huzuruna girdi ve şöyle dedi: “Yâ Rasûlallah! Ben Osman’a şaşıyorum. Hafsa’yı ona nikâhlamak istedim de yanaşmadı. Ebûbekir de öyle...”
iki Cihan Güneşi Efendimiz Ömer’e tebessüm ederek: “Yâ Ömer! Hafsa, Osman’dan, Osman da Hafsa’dan daha hayırlı birisiyle evlenecektir.” buyurdu.
Hz. Ömer büsbütün merak içerisinde kalmıştı. Osman’dan daha hayırlı damât kim olabilirdi? Merak içerisinde aradan yine birkaç gün geçti. Nebiyy-i Ekrem (aleyhisselâm) Efendimiz Hafsa’ya tâlib oldu. Hz. Ömer (radiyallahu anhu)’a: “Sen kızın Hafsa’yı bana nikâhlarsın. Ben de kızım Ümmü Gülsüm’ü Osman’a nikâhlarım.” buyurdu.
Hz. Ömer bu müjdeye çok sevindi. iki Cihan Güneşi Efendimiz bu haberle Hafsa’yı kendisine Allah’ın nikâhladığını anlatmak istiyordu. Bunun üzerine kısa zamanda düğün hazırlıkları tamamlandı. Hicretin üçüncü yılında şaban ayı içerisinde Hz. Hafsa, Resûl-i Ekrem (aleyhisselâm) Efendimizle nikâhlanarak mü’minlerin annesi olma şerefine erdi.
Fahr-i Kâinat (aleyhisselâm) efendimiz bu nâzikâne tesebbüsü ile üç büyük sahâbîsi arasındaki dostluğu, kardeşliği, din bağını hısımlıkla, akrabalıkla daha da kuvvetlendirmiş oldu. Âişe’yi nikahlayarak Hz. Ebûbekir (radiyallahu anhu)’i, Hafsa’yı nikahlayarak da Hz. Ömer (radiyallahu anhu)’i taltif etti. Onları kendine kayınpeder, kızlarını da mü’minlerin anneleri olma bahtiyarlığına kavuşturdu.
Hz. Ebûbekir (radiyallahu anhu) kendine teklifte bulunan Hz. Ömer’e müsbet-menfi bir cevâb veremediği için üzülüyordu. Fakat başka çaresi de yoktu. Çünki bir sırrı muhafaza etmesi gerekiyordu. Hz. Hafsa ile Fahr-i Kâinat (aleyhisselâm)’in evleneceğini biliyordu. Bunu söylemek emânete hiyanet olacakti. Bu sebepten sükût etti. Nikâh kıyıldıktan sonra Hz. Ömer (radiyallahu anhu)’a gelerek özür diledi ve durumu şöyle izah etti:
“Hafsa’yla evlenmemi istediğin, benim de sana cevâb vermediğim zaman herhalde bana gücenmişsindir.” dedi. Hz. Ömer de: “Evet” diye cevâb verdi. Bunun üzerine Ebûbekir (radiyallahu anhu) sunları şöyledi: “Bana bu konuyu açtığında sana bir cevâb vermeyişimin sebebi, Rasûlullah (aleyhisselâm)’in Hafsa ile evlenmekten söz etmesidir. Elbette onun sırrını ifşâ edemezdim. Şayet Nebiyy-i Muhterem, Hafsa ile evlenmekten vazgeçseydi, elbette onunla evlenirdim” diyerek onu teselli etti.
Ne nezâket!.. Ne edeb!.. Ne sır saklayıcılık!.. İşte İslâm edebi!... Emânet bir sır... Sükût bir hazinedir... Emânete riâyet ve sükûtu ihtiyar etmek ise insanın emniyeti ve süsüdür...
Hz. Hafsa (aleyhasselâm), Rasûlullah (aleyhisselâm)’in evine Sevde ve Aişe (radiyallahu anhunhümâ) annelerimiz varken gelin olarak geldi. O, iki Cihan Güneşi Efendimizin saâdethânelerine geldiğinde yirmi yaşlarındaydı. Sevde (aleyhasselâm) annemiz Âişe (aleyhasselâm) gibi onu da büyük bir gönül rahatlığı içinde karşıladı. Her ikisine de hizmet etti. Hafsa (radiyallahu anhunha) da gençti. Bilgili ve onurluydu. Özü sözü birdi. İradesi kuvvetliydi. Hâne-i seâdette iki genç annemiz olmustu. İkişi de Efendimize hizmet etme yarışında gayretlerini esirgemiyorlardı. Son derece nâzik davranıyorlardı. Sevgi ve hürmette kusur etmemeye çalışıyorlardı. Fahr-i Kâinat (aleyhisselâm) efendimiz de iki aziz arkadaşlarının kızları olmaları sebebiyle gücünün yettiğince onlara müsâmaha ile davranıyordu. Kadınlık zaafiyetlerini, gençliklerini göz önüne alarak daha merhametli, daha şefkatli muâmele ediyordu. Fakat beşer olarak sıkıntılı zamanlar da geçiriyordu. şöyle ki: Bir gün Resûl-i Ekrem (aleyhisselâm) efendimiz Zeynep binti Cahş (aleyhasselâm) annemizin evinde bal şerbeti içmişti. Biraz da yanında fazla kalmıştı. Bu durum iki genç annemizin dikkatlerini çekti ve aralarında anlaşarak, Efendimizin yanına vardıkları zaman kendisinden megâfir kokusu geldiğini söylediler. Efendimiz megâfir yemediğini, bal şerbeti, içtiğini söyledi ve:
Demek ki balı yapan arı megâfir yalamış diyerek bir daha bal şerbeti içmemeğe yemin etti.
Bunun üzerine Allah Teâlâ Tahrim sûresını nâzil buyurdu. Meâli şöyledir:
Ey Peygamber! Eşlerının rızasını gözeterek Allah’ın sana helâl kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun? Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.
Fahr-i Kâinat (aleyhisselâm) efendimiz bir ara hanımlarından ayrılarak uzlete çekilmişti. Genç ailelerini eğitmek istiyordu. Ashab arasında bu durum, Rasûlullah hanımlarını boşadı, diye yayıldı. Hz. Ömer (radiyallahu anhu) bu haberi işitince doğruca Efendimizin odasına yöneldi. Kızı Hafsa’nin bir hatası olabileceğini düşünerek Efendimiz’den içeri girmeye izin istedi ve huzura girerek Efendimizin gönlünü rahatlatacak şu sözleri söyledi:
Ya Rasûlallah! Kadınlardan dolayı ne kadar sıkıntı çekiyorsun, şayet onları boşarsan Allah da melekleri de seninle beraberdir. Ben de, Ebûbekir de, mü’minler de seninle beraberiz... dedi.
İki Cihan Güneşi Efendimiz tebessüm etti. Gül yüzünden nurlar saçıldı. Ömer’in kalbine huzur verecek ve mü’minleri sevindirecek şu cevâbı verdi. Hanımlarını boşamadığını, sadece uzlete çekildiğini söyledi. Hz. Ömer mescide geldi ve durumu müslümanlara izah etti.
Hz. Hafsa (aleyhasselâm) yaratılış icâbi biraz celâlli idi. Hz. Âişe (aleyhasselâm) annemiz onu şöyle tavsif ediyor: Hafsa tam manasıyla babasının kızıdır. Kuvvetli bir iradesi vardır. Özü sözü birdir.
Birgün Resûl-i Ekrem (aleyhisselâm) Efendimiz Hafsa annemizin yanında Hudeybiye’de biat eden ashabını anarak: İnşaallah, Hudeybiye’de biat eden ashâbım Cehenneme girmez, buyurdu. Hafsa (aleyhasselâm) da: İçinizden oraya uğramayacak hiçbir kimse yoktur. Bu, Rabbin için kesinleşmiş bir hükümdür. (Meryem sûresi; 71) âyetini okuyarak hatırlatmada bulundu. Efendimiz de ona: Sonra, biz Allah’tan sakınanları kurtarırız; zalimleri de diz üstü çökmüş olarak orada bırakırız. (Meryem sûresi; 72) ayetini okuyarak cevâb verdi.
Hz. Hafsa (aleyhasselâm) annemiz ibadete düşkündü. Çok namaz kılar, çokca nâfile oruç tutardı. Onun hayatı da diğer annelerimiz gibi fakirlik içinde geçti. Yatak olarak kullandığı bir şiltesi vardı. Yazın onu altına sererdi. Kışın da bir tarafını altına serip, bir tarafını da üzerine örterdi. Çoğu zaman yemek için ekmek bulamazdı. Buna rağmen sikâyetçi olmadı. Hep haline şükretti.
O, Resûl-i Ekrem (aleyhisselâm) Efendimize son derece sadakat ve muhabbetle bağlıydı. Kendisine hediye edilen şeyleri yemez içmez, Resûlullah’a ikram ederdi. Onu daima nefsine tercih ederdi. Bir defasında kendisine bir tulum bal hediye etmişlerdi. Resûl-i Ekrem (aleyhisselâm) efendimiz odasına ugradığında ondan şerbet yapar ve ikram ederdi.
Hz. Hafsa (radiyallahu anhunha) Fahr-i Kâinat (aleyhisselâm) Efendimizin dâr-i bekâya irtihalinden sonra da önemli hizmetlerde bulundu. Hz. Ebûbekir (radiyallahu anhu) devrinde Kur’ân âyetleri bir araya toplanarak Mushaf haline getirilmişti. Bu tek nüsha idi. Hz. Ebûbekir (radiyallahu anhu)in nezdinde kalıyordu. Vefatından sonra Hz. Ömer (radiyallahu anhu)’in nezaretine verildi. Hz. Ömer (radiyallahu anhu) da yaralanıp şehid olacağı zaman kızı Hz. Hafsa (aleyhasselâm) annemize teslim etti. O da itina ile muhafaza etti. Hz. Osman (radiyallahu anhu) devrinde bu nüshadan çoğaltıldı.
Hz. Hafsa (aleyhasselâm) vâlidemiz 60’a yakin hadis-i serif rivayet etti. Bir tanesi şudur. Rasûlullah (aleyhisselâm) yatagına girdiğinde sağ elini başının altına koyar şöyle duâ ederdi: Yâ Rabbi! Kullarını dirilttiğin gün beni azabından koru. Bunu üç defa tekrar ederdi.
Hicretin 45. yılinda Hz. Muaviye’nin halifeliği döneminde altmış yaşında iken vefat eden Hz. Hafsa (aleyhasselâm) annemiz’in cenâze namazını Medine valısi Mervan İbni Hakem kıldırdı. Cennet-i Bakî’a’da mü‘minlerin annelerinin yanına; ebedî istirahatgâhina tevdi edildi. Cenab-ı Hak’tan şefaatlerinı niyaz ederiz. Amin.
Kaynak: Altınoluk dergisi, 06/99
İbrahimi Metbulî (kaddasallahu sırrehu)'nun salâvâtı
İbrahimi Metbulî (kaddasallahu sırrehu)'nun salâvâtı: Çok önemlidir.
TÜRKÇESİ: Allahümme inni es'elüke bike en tüsalliye alâ Seyyidinâ Muhammedin Ve alâ sâiril enbiyâi vel mürselîn Ve alâ âlihim ve sahbihim ecmâ'in Ve en tegfirli mâ medâ Ve tahfiznî fimâ bâkâ âmîn.
MÂNÂSI: "ALLAH'ım! Efendimiz Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'e Seninle selâm etmek (teslim olmak) dilerim : Ve diğer peygamber ve Resûllere de... Ve ailelerinin ve sahabelerinin cümlesine de... Mâzimi (geçmişteki hata, noksan, taşkınlık, şaşkınlık ve günâhlarımı) bağışla ve kalan ömrümde beni (bâtıl ve şerden) koru (muhafaza et) emin kıl diye!"