kaddesallâhu sırrahu

MD.TMMSHBTLR-23
ZIDLAR ZEVKİ

(Profesor Doktor Münir Derman Beyin’in 4 Haziran 1967 günü Tekke Câmîinde yapmış olduğu derstir.)
Aziz cemâat!
Sallallâhu Aleyhi Ve sellemin mübârek fem-i saâdetinden çıkan ve kıyâmete dek devâm edecek sözlere, biliyorsunuz hadis diyoruz.
Hadis, Arapça konferans demektir.
Bir şerif ilâve ettiniz mi peşine Hadis-i Şerif dendiği zaman Resûli Muhterem sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimizin mübârek ağzından çıkıp kaybolmayan ve mü’minlerin hâfızasında kalan sözlere hadis-i şerif diyoruz.
“Kim benden kırk hadis ezberlerse benim şefaatim ona farz olur” diyor Cenâb-ı Peygamber.
Hadis ezberlemek, kafaya sokmak demek değildir o hareketi yapmak.
Meselâ her sabah Resûlu Sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz dişlerini fırçalardı siz de fırçalayınız aha biat ettin.
Bunu yapabildin mi, o zaman hadis olur kafada değil, yapacaksın hadisi.
Bâzı dükkânlara gidersin “men sabere zafere” yazar, Hacı Efendinin dükkânında.
“Efendim niye Hacı Efendiyi alıyorsun?”
İslâm’da onun için alıyorum, belli İslâm o.
Acaba neden Bakkal Hasan değil, belki o da hacı amma bence hacı oldu mu İslâm.
Siz dinsizin hacısını gördünüz mü? Yok!.
Gidersin oraya: “men sabere zafere” yazar, eee nedir?
Cenâb-ı sallallâhu aleyhi ve sellemin hadisi? Sabreden zafer kazanır!.
Daha hele hele “sabreden derviş murâdına ermiş.” “Tekkeyi bekleyen çorbayı içermiş” yok efendim yok bu öyle lakırdı sende bende söylersin.
“Men sabere zafere” kim ki sabırdadır yâni Esmâu'l-Hüsnâ’nın en sonundaki Es-Sabûr esmâsında oraya girdi mi insan zâten zafer kazanmıştır, İslâm’ın mareşalı olmuş demektir.
Hacı Efendi bunu buraya asar, birisi geldi mi Hacı Efendi şuuu “öğööööööööt” diye.
Hacı Efendi “men sabere zafere” zaferi de yoktur. Böyle değil oğlum kızmayacaksın.
Sabır böyle derin gibi, giyeceksin kürk gibi değil, kürk insanı bir şey yapmaz.
Hanı o, nedir o en kıymetli kürk olur?. Samur, samur kürkler vardır. Samur şu kadar bir hayvan.
25 sene hayvanın derisinin kendi derisi. 25 sene kalmış derisinin üzerinde sonra vurmuşlar samuru, derisini yüzmüşler. Sende aldın samur kürk giydin. Yavv o samur kürk hayvanı, hayvanlıktan kurtaramadı seni mi kurtaracak kendi derisi. Deri’ne deri’ne gelll!
Haah şimdi bu anlattığım şu küçücük hadislerde Cenâb-ı Peygamberin bir hadisi var.
“Efendi nerden aklına geldi?”
Hâfız Efendi büyük bir âyet okudu.
“Âyet-in büyüğü küçüğü var mı?”
Âyetler göğe doğru asker süngüleri gibi uzanmıştır. Hangisini istersen onu al.
O âyette çok derin mânâ var. O âyetin 7 tâne i’câzı vardır. İ’caz ne?
Birinci 7 türlü mânâsı vardır.
Bir mânâ bir daha bir daha bir daha bir daha. Nasıl bu i’caz?
İ ’caz demek, insanı âciz içinde bırakan sen o hikâyeyi başka türlü anlarsın, ben başka türlü anlarım, öteki başka türlü anlar.
Nasıl meselâ? Kur’ân-ı Kerim’de biliyorsunuz Mûsa ile Firavun’un hikâyesi var. ALLAH zâten her şeyi zıd yaratmıştır.
Şeytan’ı yarattı. Âdem’i yarattı, karşısına şeytanı koydu.
Hâbil’i yarattı Kâbil’i koydu. İbrâhim’i Yarattı, Nemrud’u koydu. Mûsa’yı yarattı, Firavun’u koydu.
Sallallâhu aleyhi ve sellemi getirdi, yarattı demiyorum, getirdi, çünkü Rasûlullah o olmasaydı hiç kimse yaratılamazdı.
Laflara iyi dikkat edin oğlum. İslâm edeb dînidir söylediğin lakırdıyı böyle güzelce, hep etrâfı elektrik gibi çarpar insanı.
Ebu Cehil’i koydu... O halde her zıd şeyine, zıd olmasa göremeyiz.
Zıddı olmayan şeyi göremeyiz gözümüznen kulağımıznan işitemeyiz.
Bir RÛHun zıddı yoktur, onun için göremeyiz rûhu.
"Er-Rûhu min emri RABBi"
Benim içimdendir diyor onu ALLAH, bir kimse anlamaz onu.
ALLAH’ın da zıddı yok ondan göremeyiz.
Zıdlar ahrette yok olduğundan ahrette her şey görünür.
İbrâhim’nen Nemrud birbirine girdiler Cenâb-ı ALLAH dedi ateşe ki “sen hâkim ol!” bunlara. Mahkemeye girdiler attı o ona, ateş işi halletti…
Mûsâ’ya deyneği verdi, Firavun’a Bahr-i Ahmer mezar oldu. Mûsa’nın ümmetine cadde oldu.
Firavun’a demişler ki biri doğacak demişler seni berbat edecek
“Aman demiş kesin çocukları!” Emir vermiş başladı kesmeğe.
Hazreti Sahra (Asiye) şeyin hanımı.
Firavun’un... Hazreti Sahra (Asiye) hem hazret diyorsun hem Firavun’un hanımı. Firavun’un çocuğu yoktu hadımdı kendisi. İnniye derler Araplar.
Hazreti Sahra(Asiye) da hanımı ama, Sahra (Asiye) demiş ki “yâhu yazık demiş bu çocuklar ne olacak” demiş. “Hiç olmazsa bir sene kes bir sene kesme.”
Sahra (Asiye) yı da çok sever. “Peki demiş bir sene keseceğim bir sene kesmeyeceğim.”
Şimdi Kur’ân-ı Kerîm yazıyor ki, kesilen senede doğdu Mûsâ, onun için suya attılar Mûsâ’yı.
Peki Cenâb-ı ALLAH niye bunu kesilen sene de bunu şey etti kesilmeyen senede daha iyi değil miydi suya atılmazda kurtulurdu Mûsâ!.
Bak bu iskeleti i’cazı ne Cenâb-ı ALLAH kudretini gösterdi.
Ben onu Halk arasında kamçıyla yetiştirmeyeceğim dedi sarayda pâdişah gibi yetiştirecek. Hür yetişti sarayda padişah gibi Mûsâ. Ondan sonra büyüdü Mûsâ, falan etti…
Firavun’un sakalını yakaladı. “Baba” demeye başladı ona.
Sakalını yakaladı sarstı, ne olsa bir şey var damarında.
Firavun dedi ki: “Bu çocuktur o, kesin!” dedi.
“Yok yavv" dediler "etme gitme!”
“Bu çocuktur!”
“Bak ateşnen altın koyalım önüne,”
Altınnan ateş koydular Mûsâ’nın eli altına gidiyordu, görünmeyen bir el onu çevirdi ateşe, Kur’ân böyle yazıyor.
Ateşi aldı eline, “ateş yakmadı” diyor Kur’ân elini.
Ağzına götürdü dilini yaktı. Mûsa’nın dili peltektir.
Eee peki nasıl ateş eli yakmazda dili yakar? Yakar!
İ’cazı ne bunun. Firavun ALLAH’lık iddia etti ona eziyet verdiği için o eli Cenâb-ı ALLAH mükâfat için yakmadı.
“Baba” dediği için diline cezâ olarak yaktı.
Cezâ verdi ALLAH, ne mükâfat verdi Mûsâ’ya?
Mûsâ Kelîmullah oldu “Ve lemma câe mûsâ li mik'atina ve kellemehu rabbuhu”
Vakit geldiği zaman Mûsa, sen mi ben mi ALLAH mı aha bunlar i’cazdır. Hah. Bunu da kesip atalım şöyle..
İşte bunlar için Cenâb-ı Sallallâhu aleyhi ve sellem bir hadiste buyuruyor ki “bâzı ilimler vardır ki âvâma gizlidir.”
Hepimize gizlidir yâni. Onu ancak ALLAH’ın bildirdiği velî kullar bilir.
Ve onu onlar anlattıkları vakıt ALLAH’tan haberi olmayanlar inanmazlar.
Onun için her âyet-i kerîme, her hadis-i şerif, her şeyi herkesin yanında ulu orta söylenmez.
“Söylenmedi mi nerden bileceğiz?”
Bileceğiz yok oğlum okumayı öğren kütüphâneler dolu, gider kitab alır okursun. Okuma bilmeden kitab vermezler eline.
Bâzıları, Efendim büyük diye tanıdığınız adamlar bunlar isimlerini söylemeyeceğim, ALLAH biliyor ben ne yapayım söyleyim de!.
“Efendim biz öyle bir merdebeye geldik ki HAKK’la bir olduk, bize namaz niyaz hiçbir şey kalmadı!” derler.
Böyle makam dünyâda yoktur oğlum.
“Ben uçuyorum, ben efendim buradayken Erzurum’a gittim, bilmem ne ettim.”
görürsünüz herifi kesiyor..
“Namaz kılıyor musun?”
“Yooooo!.”
Yok oğlum, zikretmeyen kuş bile, uçamaz kanadı olduğu halde.
Böyle şey yoktur “ben her işi bitirdim namazı kalktı ben artık hakkı HAKK ile berâber oldum, ben uçtum yâni!”
Öyle iş yok!. Ancak, namaz ne zaman sâkıt olur insanda?
Mezara kafanı soktukları zaman. Bunun şakası makası yoktur.
Şeriat hükümlerinde çızılan yoldan Rasûlu Sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimizin emrinden çıktı mı, ne böyle evliyâ olur, buna “zımbırtı” derler, “Zâti Sungur evliyası” derler ona! öyle şey yok.
Onun için tenceremizden yemek yemek için acele yok oğlum. Karavana değil bu!.
Acele edersen elin siyahlanır, tenceredeki sıcak şey ağzını yakar o kadar.
Mûsa’da ateş gördü biliyorsunuz, ama o ateş değildi Nur'du.
Bâzısı gece ne karanlık der. Bu lakırdıya uyar da onun için.
Geceyi zenci gibi görme oğlum, dendiği gibi görme, gece hûridir hûri, hani cennette hûri var ya aha odur hûri. Kıymetini bil!.
Elini de duâdan ayırma! Kabul edilmiş edilsin edilmesin bunnan hiç uğraşma duâ muhakkak bir şey istemek değildir.
“Yâ RABBi! Her şey Sana âittir Sen istersen yaparsın istersen yapmazsın!” demektir, unut duâyı.
“Ehaa para lâzım, hadi bu Cuma namazına gideyim de duâ edeyim.”
Yok o duâ değil, ona “hayvan duâsı” derler oğlum “kuyruk sallama duâsı” derler.
Hattâ gözünden yaş eksik olmasın oğlum!.
Yediğin ekmek bile senin gözünden gelecek yaşa mâni olursa, onu da yeme.
Bu lakırdıları bulamazsın, içine sok yoğur, sokaktan aldığın çiğ eti yemezsin lahanayı da yemezsin piştikten sonra.
Aha bunu kafana koy gönlün onu pişirir sonra bir gün: “Haaa Hoca Efendi böyle söyledi!” dersin.
“Efendim felan filozof şöyle söyledi.”
Filozof diye bir şey yoktur. Filozof, kendi düşüncesiyle kendisini yiyen heriftir.
Filozof dedikleri şey, kendi düşüncesiyle kendini yiyen adam şöyle olduysa böyle çıkacaksa karagöz oyunu.
Ne kadar zekâ ne kadar bilgi nice anlatış vardır ki yolcuya harâmi kesilir.
Kur’ân-ı Kerîm’de “Beyt-i Ma’mur” diye bir âyet-i kerîme vardır.
Hâfız Efendi Beyt-i Ma’mur hangi sûrede hatırında mı oğlum?
Beyt-i Ma’mur diye bir kelime geçer. Ma’mur Beyt, ev demektir.
Beyti Ma’mur ikmal mimar, hep ordan gelir.
Beyti Ma’mur Kâbe’nin tam hizâsına, Kâbe burada mı tam hizâsında ve gökte bulunan meleklerin kıblesi olan bir mâbeddir Beyt-i Ma’mur.
Ha bu bir Beyt-i Ma’mur’u bir araştır bakalım nedir.
O Beyt-i Ma’mur’da insan oğlum.
Vücûduna bir bak oğlum aha şöyle bir bak.
Sen bakıyorsun ki, tırnağın büyüdü mü yâhut sivilce var da koparayım mı onun için bakıyorsun. Başka türlü bak. Vücûduna bak!
Bu cüz’üler bu parçacıklar nereden toplanıp geldi.
Kimisi suya kimisi toprağa kimisi yele kimisi ateşe mensub kimisi arştan gelmiş. Kimisi Ferşten kimisi güzel kimisi çirkin bu etin içindeki şeylerin.
Burada yavaş yavaş bağırsaklarına git bak ne çirkinlikler var...