İDRAK üzerine

Gençlerimizin Şiir, Hikaye ve diğer Konu çalışmaları.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
tamersah tarik
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 778
Kayıt: 19 Eyl 2008, 02:00

İDRAK üzerine

Mesaj gönderen tamersah tarik »

NEYİ NASIL İDRAK EDELİM

Geçenlerde bir çocuk belgeseli izliyordum. Bir kağıdı ikiye katlayıp kağıdın ucundan katlanılan yere 4 çizgi çizildi ve kağıdın ortası delinerek bir kalem geçirildi ve kağıt döndürüldü. Döndüğünde ortaya çıkan şekil bir yuvarlaktı. Beyin o dönme hızını algılayamıyor ve düz çizgileri bir yuvarlak halinde görüyordu.

Bu basit olayı bile algılayamayan beynimiz gerçeği nasıl anlayacaktı, beyin ile akıl ilişkisi nasıldı gibi bir çok soru geldi aklıma.

Neyi idrak edecektik, nasıl edecektik.
İdrak denilen “anlamak” mı demekti.

İdrak kelimesi Arapça kökenli bir kelime, kökü “dereke”. Birinin ardından yetişmek anlamında.
Türkçede ise , anlama yeteneği, anlayış, akıl erdirme, erişme, ulaşma, algı, algılama anlamlarında kullanılıyor.

İdrak, çocuğun çizdiği çizgilerin aslında düz olduğunu bilebilmek. Gel gör ki kağıt illa duracak, göz düz çizgileri görecek ve evet aslında yuvarlak değilmiş diyecek. Aklımız her zaman için gördüğüne inanıyor. Peki zahir ve batın ilişkisini bu akılla nasıl kuracağız?

Aklıma gelen tek cevap birinin bize o çizgilerin aslında düz olduğunu söylemesi.

Ali Nesin, Matematik Dergisi 2009 yılı I-II sayısındaki başyazısında şu yazıyı kaleme almış;

“Öğrenciyken her şeyi o kadar zor anlardım ki… Arkadaşlarımın 10 dakikada anladıklarını anlamak için haftalar, hatta aylar geçirdiğim olmuştur. İnsanın morali bozuluyor doğrusu… Ama yılmaz, gecemi gündüzüme katarak - tabiri aynen caizdir - eşek gibi çalışırdım.
Konuyu, kavramı, problemi, her neyse o anlamadığım, en ince ayrıntısına kadar anlamakla yetinmez, bir iki istisna dışında, “amma da kolaymış, bunu ben de bulabilirdim!” demedikçe peşini bırakmazdım. Satır satır anlamakla, konunun genelini, özünü, ruhunu kavramak arasındaki ayrımın bilincindeydim yani.
Nihayet kavramın ruhuna sahip olduğumda, kendi kendime hep aynı soruyu sorardım: Ben neden bunu onlar gibi 10 dakikada anlayamadım? Üstelik o kadar da kolaymış ki… Anlaşılmayacak bir şey yokmuş…Beynimin nesi eksikti? 10 dakikada olmasa da hiç olmazsa 1 saatte anlamam gerekirdi. O da olmadı 1 günde… Beni bu kadar uğraştıracak ne vardı? Bugün neyim fazla da anladım? O gün neyim eksikti de anlamadım? İnsanın kendi beyni üzerinde düşünmesi çok zor! Bir yanıt bulamazdım. Sorumun yanıtı “onlar kadar akıllı değilim” olamazdı. Çünkü benim sorum başkalarıyla değil, daha çok kendimle ilgiliydi. Sorum, “Neden onlardan geç anlıyorum” değil, “Neden bunu daha önce anlamadım”dı.
Bir gün anladım eksiğimi. Konuyu, kavramı, problemi kendi konum olarak benimseyemiyormuşum. Konu bana yabancıymış, benim dışımdaymış, sözkonusu matematiksel nesneyi ya da kavramı kendi malım olarak algılamıyormuşum. Bakış açım yanlışmış. Bir uzaylıya bakar gibi bakıyormuşum. İçselleştiremiyormuşum, hissetmiyormuşum. Mekanik düşünüyormuşum, matematiğe ilk yaklaşımım biçimselmiş. Matematiksel nesneleri canlı organizmalar olarak görmekten de öte, kendi dünyamın bir parçası olarak görmeliymişim.
Daha sonra hocalarımı gördüm. Yolda yürürken, 30-40 sayfalık makale olabilecek teoremleri kanıtlayabiliyorlardı. En soyut nesneleri, bir tiyatro oyuncusu ya da bir mim üstadı gibi elleriyle kollarıyla canlandırıyorlardı, altını üstüne getiriyorlar, içinden delik açıyorlar, nesneleri bölüp kesiyorlar, uzatıp kısaltıyorlardı. Sanki kavramlar fiziksel olarak avuçlarının içindeydi, vücutlarının bile değil benliklerinin bir parçasıydı.
Özellikle soyut cebiri içselleştirmek, kendi malı gibi hissetmek çok zordur. Ne de olsa fiziksel dünyanın pek somut nesnelerine tekabül etmez soyut cebirin kavramları. Ancak iki yıllık yoğun bir çalışmadan sonra soyut cebiri kendi malım gibi hissetmeye başladım.”

Kuran da geçen idrakle ilgili ayetlere baktığımızda ise aşağıdaki ayetler karşımıza çıkmakta.

İnşAllah idrak edenlerden oluruz.

وَمَا أَدْرَاكَ مَا الْحَاقَّةُ
Ve mâ edrâke mel hâkkah(hâkkatu).
Ve hakikat olanın (vuku bulacak olanın) ne olduğunu sana bildiren nedir?
(Hakka,3)

وَمَا أَدْرَاكَ مَا سَقَرُ
Ve mâ edrâke mâ sekar(sekaru).
Ve sekarın (alevli ateşin), ne olduğunu sana bildiren nedir?
(Müdessir, 27)

وَمَا أَدْرَاكَ مَا يَوْمُ الْفَصْلِ
Ve mâ edrâke mâ yevmul fasl(fasli).
O fasıl gününün ne olduğunu sana bildiren nedir?
(Mürselat,14)

وَمَا أَدْرَاكَ مَا يَوْمُ الدِّينِ
Ve mâ edrâke mâ yevmud dîn(dîni).
Ve dîn gününün ne olduğunu sana bildiren nedir?
(İnfitar, 17)

ثُمَّ مَا أَدْرَاكَ مَا يَوْمُ الدِّينِ
Summe mâ edrâke mâ yevmud dîn(dîni).
Sonra (evet), dîn gününün ne olduğunu sana bildiren nedir?
(İnfitar,18)

وَمَا أَدْرَاكَ مَا سِجِّينٌ
Ve mâ edrâke mâ siccîn(siccînun).
Ve siccînin ne olduğunu sana bildiren nedir?
(Mutaffifin,8)

وَمَا أَدْرَاكَ مَا عِلِّيُّونَ
Ve mâ edrâke mâ ılliyyûn(ılliyyûne).
Ve illiyyin'in ne olduğunu sana bildiren nedir?
(Mutaffifin,19)

وَمَا أَدْرَاكَ مَا الطَّارِقُ
Ve mâ edrâke met târik(târiku).
Ve Tarık'ın ne olduğunu sana bildiren nedir?
(Tarık,2)

وَمَا أَدْرَاكَ مَا الْعَقَبَةُ
Ve mâ edrâke mel akabeh(akabetu).
Ve akabenin ne olduğunu sana bildiren nedir?
(Beled,12)

وَمَا أَدْرَاكَ مَا لَيْلَةُ الْقَدْرِ
Ve mâ edrâke mâ leyletul kadr(kadri).
Ve Kadir Gece'sinin ne olduğunu sana bildiren nedir?
(Kadir,2)

وَمَا أَدْرَاكَ مَا الْقَارِعَةُ
Ve mâ edrâke mel kâriah(kâriatu).
Kâria'nın ne olduğunu sana bildiren nedir?
(Karia,3)

وَمَا أَدْرَاكَ مَا هِيَهْ
Ve mâ edrâke mâhiyeh(mâhiyeh).
Ve onun (haviyenin) ne olduğunu sana bildiren nedir?
(Karia,10)

وَمَا أَدْرَاكَ مَا الْحُطَمَةُ
Ve mâ edrâke mel hutameh(hutametu).
Ve hutamenin ne olduğunu sana bildiren nedir?
(Hümeze,5)
Resim
Cevapla

“►Gençlik Köşesi◄” sayfasına dön