SIRR-I MEKTÛM-U MAHTÛM (Üzeri Mühürlenmiş Gizli Sırlar)
Gönderilme zamanı: 11 Oca 2015, 08:40
SIRR-I MEKTÛM-U MAHTÛM (Üzeri Mühürlenmiş Gizli Sırlar)
İbn-i Arabi’nin el-Via-ul Mahtum Ala’s Sırr-il Mektum adlı kitabı
بســـم الله الرحمن الرحيم
الحمد لله رب العالمين والصلاة والسلام على رسولنا محمد وعلى اله وصحبه وسلم اجمعين
SıRR-ı Mektûmu toplayan ve üzerine Allah Teâlâ tarafından mühür vurulan zarftır.
İmâm-ül Evliyâ ârif-i billâh Ebû Abdullah Muhammed b. Ali b. Muhammed b. Ârab-î, et-Tâî, el-Hâtimî, el-Endülûsî, Şeyh-ül Ekber Muhyiddin Kaddese’llâhü sırrahu’l-aziz buyurdu ki ;
Ya Rabb’i Sana arz ve şükrân ettim. Makam-ı celâletin pek büyüktür. Ya Rabb’i açıkladığım bu şükrân ve sevinci kalbimde kabul etti.
Kalbî sıkıntılarla beraber yakınlaşmana, zât-ı azîmu’ş-şânın kalbe sığmasından oluşan ferah ve sevince hayret ederim.
Fakat hakîkâtler, gece gündüz âmâ’da gizli olduğu halde kalbimde ilâhi vücud denizinde keşfine hayran kaldım.
Asıl ve safî nûr olan Hakk uzaktan görülen hayal gibi cisimlerin yerine geçen ve yerinde durmayan bir nur verdin.
Cesedimin nuruna şaşırmıyorum da, yalnız kalbdeki nurların nasıl temsil ve durduğuna şaşırıyorum.
Eğer bu meyletmiş nûr, keşfen zâhir ve görüş yerine kaynayarak akıyorsa, o halde tecelli eden nûr-u ilâhî o kalbde durmaktadır.
Dediğimi anladınsa ey delikanlı, işin esâsını tetkîk ve tecrübe eyle. Acaba halkın görüş ve fikri, alîm olan zât-ı bilebilir mi?
Zatının birliği bizim O’ndan ayrı bulunduğumuz zaman ilmimizin kendisine birleşmesinden münezzeh olduğu gibi bu yokluğun varlığa çıkmasından eski ve ezelidir.
Allah Teâlâ’nın Rasûl-ü Kerîmi sallallâhü aleyhi ve sellem, Hâtem-ül Evliyâ’yı tâyin ile yani âhir zamanda İsa b. Meryem aleyhisselâmın yeryüzüne inişi ve Deccâl-in katlini ve bunlarda nübüvvet hükmü ile değil de velâyet hükmü ile olacağını bana haber vermiştir.
“Ben risâletin rûhâniyeti ve Beyt-ül Harâm (Kâbe) Esrâr-ı hakkı için bana o Hâtem’in makamını niteliklerini ve beyân eyle” dediğimde;
“O bir hükümdür. Hakîm olan Allah Teâlâ onu birçok kimse içinden en iyisini en güzelini seçmiştir,” cevabını verdi.
“Mukaddes Zât-ı (İsa b.Meryem Aleyhisselâm) Hâtem görebilir,” dediğimde, şiddetle yüz çevirerek cevap verdi ki;.
“Hâtemi Hakîki’den başkasının gördüğü devam etmez”dedi. [1]
“Hatm-i velâyet Onu gördüğü zaman, zamanın zuhûruna vakit var mıdır? demiştim. Cevâben ………
“(500+5+400) vakit vardır. Hatem-i Hakîki hakkında ki ise çok büyüktür” dedi.
Hatmin mühim bir sırr-ı vardır ki, arif-i billâh olan her kâmil veli ona vakıf ve nüfuz ederse, onun şahsiyeti etrâfında devir eder.
Meşhur muhaddis Hâkim Tirmîzî kaddese’llâhü sırrahu’l-aziz ona dünya ömrü ve silsile-i vilâyetin hatmi olduğuna işâret etmiş, fakat izhâr etmemiş olduğundan kalbler o hatmi bilmekten salim yani boş kalmıştır.
Cenâb-ı Sıddîk Âzâm radiyallâhü anh bile sıddîkıyet makamında bulunduğu halde hatm-i bilmeye nail olmadığından semâ-î mağribin parlayan güneşi onun tarafından görülmemiştir. Çünkü hatm, Cenâb-ı Sıddîk’dan üstün makamdadır. Sebebi de kendisinde hem nübüvvet ve hem de velâyet vardır. Yani İsa b. Meryem aleyhisselâmdır.
Cenâb-ı Sıddîk Âzâm radiyallâhü anh zevken idrâk etmemiş, fakat hatm-in kendisi gizli olduğu halde gösterdiği eserler ve işaretleri kalben müşâhede etmiştir. Berrak sırlarına toz bulaşmış olmaktan kıskanır. Şayet kendisine bir ışık akseden yıldızların ışıkları gibi olabilir.
Bu esrâr, arşın üstünde bir yerde, dolunay veya parlak güneş gibi zuhur ederse, makâm-ı hatim’de onda lüzumlu gerekli olmuştur.
Bazen ashâb-ı esrâra o esrâr-ı muşâhede zuhûr eder ki, o esrârın bir kısmı yüksek hidâyet rehberi diğer bir kısmı da fikir ve bozuk akideye şeytana atılan taşlar gibi bir engeldir.
Birlik zatını cisimlerin nazarından saklayan mukaddes zatı tenzih ve takdîs ederim. Bununla berâber o asıl zât olanın tecelliyât nurları, her kalb ve hayat sahibi için umûmîdir.
Fakat yarasa gözlü olan kimseye ziyâ yaklaşamaz. Seâdet ve huzurlu hayatı hasta olan nerede görecektir.
Kendilerine manevî makam verdiğimiz şahsiyetler on beş kısma taksim edilmiştir. Olaylar ve kâinâtın bunlarla kıyamını görüyoruz.
(Bunlar: Rasül, Nebî, Âlim, Veli, mü’min-i ümmi—Aktâb, Evtâd, Vüzerâ, Havâs-u Abdâl, Nükabâ, Müslüman, Kâfir, Tâbî, Tâbî olmayan, Âsî)
Kırkların adetleri sonsuzdur. Bu kişiler bu hükme rıza sahibi olmuş olan müttefiklerdir.
Arzu edersen sekiz tanesini say ve fazla söyleme. Bunların yolları da birdir. (Rasül, Nebî, Âlim, Aktâb, Evtâd, Havâs, Abdâl, Nükabâ)
Yukarıdaki sekiz adetten yedisi herkesçe bilinir. Fakat sekizincisi Rabbânî tecelliyâtta gerekli ve devamlılığı olandır. Makâm-ı Hatm sahibidir.
Dünyanın ömrü fena bulduğunda ve ahir zaman geldiğine zaman delâlet ettiğinde büyük olaylar olacak ve hatm gelecektir.
Bu sekizin içinden yedi müşahit kişi, halk gaflete düşmüş iken zuhur edecektir. Onlar işlerini hilm ve sükûnetle işleri idâre edeceklerdir.
Şam şehrinde Ravza-i Hadrâ (yeşil bahçe) da Hatm’in düşmanları bulunacaktır. Fakat Ravza-i Hadrâ’ya mâlik olacak müminlere şefkatli merhametli Hatm’dir.
Hatm bir işi yapmak isterse veya bir emr-i mânevî aldığında, yukarıdaki kişilerden hiç birine kayıtlı olmayarak işleri dilediğince yapar. Cahil ona bir iş hususunda müracaat ettiği zaman sen O Hatm’i çok da’vâ eden veya hasım gibi görürsün.
Zâhiren Hatm’i cahilden yüz çevirendir. Fakat temiz kalbi ölçülmeyecek kıymetli, işlere hâkim ve kefildir.
Hatm’in ömründe yarım saat kalsa, ondan diğer saata kadar mutlaka o akîde-i halledecek ve işleri bitirecektir.[2]
Hatm’in gelmesi ile adâlet ağacının dalları titremeye başlar. Yeryüzündeki ağaçlar ve bitkiler kurumuş iken hayat bulurlar.
İmam-ül Mü’min’in temiz cesedi toprağa verilse de yine getirdiği Allah Teâlâ’nın adâleti doğudan batıya zahir ve intişar edecektir.
İşte burada yani bu işin sonunda Allah Teâlâ’nın beyanı salâtı kendisine hayat ve ölümde aşık olduğum zât-ı risâlete olsun. Amin [3]
Hakk Teâlâ’ya arz edilen hamd ve senâyı mukaddem ve Sultân-ı Enbiyâ sallallâhü aleyhi ve selleme takdim edilen sonunda bir olan salâttan sonra;
Ey akıl sahibi! Rey sahibi olan anlayış sahibinin mühim emirler hakkında söylediğimizi tedbir ve tefekkür ile acâiblik taşıyan lütfedilen lafızların ve sana beyan edilen faydalı manaları araştır.
Sırf mânaya ait olan o şeye dünyevî bakışla bakma ki, yolu yanılırsan ve bu konuda yalnız kalan cismin yorulmuş olur.
O manevi emirler ve acayip manalar bir hayat sahibi bir nüsha olursan yani Letâif-i Rabbâniye halinde taltif edersen uzaklara gitmeye gerek görmem. Çünkü mâna gizlidir.
KaYNaKLaR;
[1]—İsa b. Meryem aleyhisselâm: Cenâb-ı Muhyiddin Ârâb-î kaddese’llâhü sırrahu’l-azizin Hatm-i velayet yani sahibini görebilmek hususunda ki teminatına [henüz ona çok vakit vardır. Sen göremeyeceksin. Keşf ve şuhût âlemindeki görüşün hariçte devam etmez] cevabı verilmiştir. Cenâb-ı Muhyiddin Ârâb-î kaddese’llâhü sırrahu’l-azizin keşfi şüphesiz keşfi hakîkidir, keşfi hayâlî değildir. Yalnız Hatm-in zamanı geleceğe bağlanmıştır. Buradan anlaşılan Hazreti Şeyh bu temenniyi Futuhât-ı Mekkiye’sinde önce beyan etmiş ve ondan sonra yazdığı rüyasına niyaz-etmişse de ömrü vefa etmemiştir.
[2]―Yani İsa aleyhisselâm gelecektir ki, Hatm O’dur. Çünkü geldiği zaman dünyanın sonu ve velâyetin bitişi olacaktır. Bunun için Hatm (mühür-son) dir.
[3]―Kitabın başından başlayıp burada tamamlanan manzûmede Cenâb-ı Muhyiddin Ârâb-î Hazretleri Efendimiz Hz. İsa aleyhisselâm kelimesini, geliş zamanını ve Hatm’in ismi ile geleceğini ve yanındaki yardımcılarını kısmen işaret ve kısmen sarâhatle (açıkça) beyan ve ifâde buyurmuştur. Bundan sonra yine ve küçük bir manzûme ve bir tavsiyesi ile bu kitabı yazmaktan maksadı ne ise ona intikal edeceklerini izah etmişlerdir. Allah Teâlâ sırrını takdis, yardımını ve feyzini üzerimizde kılsın. Amin
İbn-i Arabi’nin el-Via-ul Mahtum Ala’s Sırr-il Mektum adlı kitabı
بســـم الله الرحمن الرحيم
الحمد لله رب العالمين والصلاة والسلام على رسولنا محمد وعلى اله وصحبه وسلم اجمعين
SıRR-ı Mektûmu toplayan ve üzerine Allah Teâlâ tarafından mühür vurulan zarftır.
İmâm-ül Evliyâ ârif-i billâh Ebû Abdullah Muhammed b. Ali b. Muhammed b. Ârab-î, et-Tâî, el-Hâtimî, el-Endülûsî, Şeyh-ül Ekber Muhyiddin Kaddese’llâhü sırrahu’l-aziz buyurdu ki ;
Ya Rabb’i Sana arz ve şükrân ettim. Makam-ı celâletin pek büyüktür. Ya Rabb’i açıkladığım bu şükrân ve sevinci kalbimde kabul etti.
Kalbî sıkıntılarla beraber yakınlaşmana, zât-ı azîmu’ş-şânın kalbe sığmasından oluşan ferah ve sevince hayret ederim.
Fakat hakîkâtler, gece gündüz âmâ’da gizli olduğu halde kalbimde ilâhi vücud denizinde keşfine hayran kaldım.
Asıl ve safî nûr olan Hakk uzaktan görülen hayal gibi cisimlerin yerine geçen ve yerinde durmayan bir nur verdin.
Cesedimin nuruna şaşırmıyorum da, yalnız kalbdeki nurların nasıl temsil ve durduğuna şaşırıyorum.
Eğer bu meyletmiş nûr, keşfen zâhir ve görüş yerine kaynayarak akıyorsa, o halde tecelli eden nûr-u ilâhî o kalbde durmaktadır.
Dediğimi anladınsa ey delikanlı, işin esâsını tetkîk ve tecrübe eyle. Acaba halkın görüş ve fikri, alîm olan zât-ı bilebilir mi?
Zatının birliği bizim O’ndan ayrı bulunduğumuz zaman ilmimizin kendisine birleşmesinden münezzeh olduğu gibi bu yokluğun varlığa çıkmasından eski ve ezelidir.
Allah Teâlâ’nın Rasûl-ü Kerîmi sallallâhü aleyhi ve sellem, Hâtem-ül Evliyâ’yı tâyin ile yani âhir zamanda İsa b. Meryem aleyhisselâmın yeryüzüne inişi ve Deccâl-in katlini ve bunlarda nübüvvet hükmü ile değil de velâyet hükmü ile olacağını bana haber vermiştir.
“Ben risâletin rûhâniyeti ve Beyt-ül Harâm (Kâbe) Esrâr-ı hakkı için bana o Hâtem’in makamını niteliklerini ve beyân eyle” dediğimde;
“O bir hükümdür. Hakîm olan Allah Teâlâ onu birçok kimse içinden en iyisini en güzelini seçmiştir,” cevabını verdi.
“Mukaddes Zât-ı (İsa b.Meryem Aleyhisselâm) Hâtem görebilir,” dediğimde, şiddetle yüz çevirerek cevap verdi ki;.
“Hâtemi Hakîki’den başkasının gördüğü devam etmez”dedi. [1]
“Hatm-i velâyet Onu gördüğü zaman, zamanın zuhûruna vakit var mıdır? demiştim. Cevâben ………
“(500+5+400) vakit vardır. Hatem-i Hakîki hakkında ki ise çok büyüktür” dedi.
Hatmin mühim bir sırr-ı vardır ki, arif-i billâh olan her kâmil veli ona vakıf ve nüfuz ederse, onun şahsiyeti etrâfında devir eder.
Meşhur muhaddis Hâkim Tirmîzî kaddese’llâhü sırrahu’l-aziz ona dünya ömrü ve silsile-i vilâyetin hatmi olduğuna işâret etmiş, fakat izhâr etmemiş olduğundan kalbler o hatmi bilmekten salim yani boş kalmıştır.
Cenâb-ı Sıddîk Âzâm radiyallâhü anh bile sıddîkıyet makamında bulunduğu halde hatm-i bilmeye nail olmadığından semâ-î mağribin parlayan güneşi onun tarafından görülmemiştir. Çünkü hatm, Cenâb-ı Sıddîk’dan üstün makamdadır. Sebebi de kendisinde hem nübüvvet ve hem de velâyet vardır. Yani İsa b. Meryem aleyhisselâmdır.
Cenâb-ı Sıddîk Âzâm radiyallâhü anh zevken idrâk etmemiş, fakat hatm-in kendisi gizli olduğu halde gösterdiği eserler ve işaretleri kalben müşâhede etmiştir. Berrak sırlarına toz bulaşmış olmaktan kıskanır. Şayet kendisine bir ışık akseden yıldızların ışıkları gibi olabilir.
Bu esrâr, arşın üstünde bir yerde, dolunay veya parlak güneş gibi zuhur ederse, makâm-ı hatim’de onda lüzumlu gerekli olmuştur.
Bazen ashâb-ı esrâra o esrâr-ı muşâhede zuhûr eder ki, o esrârın bir kısmı yüksek hidâyet rehberi diğer bir kısmı da fikir ve bozuk akideye şeytana atılan taşlar gibi bir engeldir.
Birlik zatını cisimlerin nazarından saklayan mukaddes zatı tenzih ve takdîs ederim. Bununla berâber o asıl zât olanın tecelliyât nurları, her kalb ve hayat sahibi için umûmîdir.
Fakat yarasa gözlü olan kimseye ziyâ yaklaşamaz. Seâdet ve huzurlu hayatı hasta olan nerede görecektir.
Kendilerine manevî makam verdiğimiz şahsiyetler on beş kısma taksim edilmiştir. Olaylar ve kâinâtın bunlarla kıyamını görüyoruz.
(Bunlar: Rasül, Nebî, Âlim, Veli, mü’min-i ümmi—Aktâb, Evtâd, Vüzerâ, Havâs-u Abdâl, Nükabâ, Müslüman, Kâfir, Tâbî, Tâbî olmayan, Âsî)
Kırkların adetleri sonsuzdur. Bu kişiler bu hükme rıza sahibi olmuş olan müttefiklerdir.
Arzu edersen sekiz tanesini say ve fazla söyleme. Bunların yolları da birdir. (Rasül, Nebî, Âlim, Aktâb, Evtâd, Havâs, Abdâl, Nükabâ)
Yukarıdaki sekiz adetten yedisi herkesçe bilinir. Fakat sekizincisi Rabbânî tecelliyâtta gerekli ve devamlılığı olandır. Makâm-ı Hatm sahibidir.
Dünyanın ömrü fena bulduğunda ve ahir zaman geldiğine zaman delâlet ettiğinde büyük olaylar olacak ve hatm gelecektir.
Bu sekizin içinden yedi müşahit kişi, halk gaflete düşmüş iken zuhur edecektir. Onlar işlerini hilm ve sükûnetle işleri idâre edeceklerdir.
Şam şehrinde Ravza-i Hadrâ (yeşil bahçe) da Hatm’in düşmanları bulunacaktır. Fakat Ravza-i Hadrâ’ya mâlik olacak müminlere şefkatli merhametli Hatm’dir.
Hatm bir işi yapmak isterse veya bir emr-i mânevî aldığında, yukarıdaki kişilerden hiç birine kayıtlı olmayarak işleri dilediğince yapar. Cahil ona bir iş hususunda müracaat ettiği zaman sen O Hatm’i çok da’vâ eden veya hasım gibi görürsün.
Zâhiren Hatm’i cahilden yüz çevirendir. Fakat temiz kalbi ölçülmeyecek kıymetli, işlere hâkim ve kefildir.
Hatm’in ömründe yarım saat kalsa, ondan diğer saata kadar mutlaka o akîde-i halledecek ve işleri bitirecektir.[2]
Hatm’in gelmesi ile adâlet ağacının dalları titremeye başlar. Yeryüzündeki ağaçlar ve bitkiler kurumuş iken hayat bulurlar.
İmam-ül Mü’min’in temiz cesedi toprağa verilse de yine getirdiği Allah Teâlâ’nın adâleti doğudan batıya zahir ve intişar edecektir.
İşte burada yani bu işin sonunda Allah Teâlâ’nın beyanı salâtı kendisine hayat ve ölümde aşık olduğum zât-ı risâlete olsun. Amin [3]
Hakk Teâlâ’ya arz edilen hamd ve senâyı mukaddem ve Sultân-ı Enbiyâ sallallâhü aleyhi ve selleme takdim edilen sonunda bir olan salâttan sonra;
Ey akıl sahibi! Rey sahibi olan anlayış sahibinin mühim emirler hakkında söylediğimizi tedbir ve tefekkür ile acâiblik taşıyan lütfedilen lafızların ve sana beyan edilen faydalı manaları araştır.
Sırf mânaya ait olan o şeye dünyevî bakışla bakma ki, yolu yanılırsan ve bu konuda yalnız kalan cismin yorulmuş olur.
O manevi emirler ve acayip manalar bir hayat sahibi bir nüsha olursan yani Letâif-i Rabbâniye halinde taltif edersen uzaklara gitmeye gerek görmem. Çünkü mâna gizlidir.
KaYNaKLaR;
[1]—İsa b. Meryem aleyhisselâm: Cenâb-ı Muhyiddin Ârâb-î kaddese’llâhü sırrahu’l-azizin Hatm-i velayet yani sahibini görebilmek hususunda ki teminatına [henüz ona çok vakit vardır. Sen göremeyeceksin. Keşf ve şuhût âlemindeki görüşün hariçte devam etmez] cevabı verilmiştir. Cenâb-ı Muhyiddin Ârâb-î kaddese’llâhü sırrahu’l-azizin keşfi şüphesiz keşfi hakîkidir, keşfi hayâlî değildir. Yalnız Hatm-in zamanı geleceğe bağlanmıştır. Buradan anlaşılan Hazreti Şeyh bu temenniyi Futuhât-ı Mekkiye’sinde önce beyan etmiş ve ondan sonra yazdığı rüyasına niyaz-etmişse de ömrü vefa etmemiştir.
[2]―Yani İsa aleyhisselâm gelecektir ki, Hatm O’dur. Çünkü geldiği zaman dünyanın sonu ve velâyetin bitişi olacaktır. Bunun için Hatm (mühür-son) dir.
[3]―Kitabın başından başlayıp burada tamamlanan manzûmede Cenâb-ı Muhyiddin Ârâb-î Hazretleri Efendimiz Hz. İsa aleyhisselâm kelimesini, geliş zamanını ve Hatm’in ismi ile geleceğini ve yanındaki yardımcılarını kısmen işaret ve kısmen sarâhatle (açıkça) beyan ve ifâde buyurmuştur. Bundan sonra yine ve küçük bir manzûme ve bir tavsiyesi ile bu kitabı yazmaktan maksadı ne ise ona intikal edeceklerini izah etmişlerdir. Allah Teâlâ sırrını takdis, yardımını ve feyzini üzerimizde kılsın. Amin