MU’CEMU’S-SAĞİR TERCÜME VE ŞERHİ
- tahaakb
- Özel Üye
- Mesajlar: 1312
- Kayıt: 20 Oca 2010, 02:00
Re: MU’CEMU’S-SAĞİR TERCÜME VE ŞERHİ-İMAM TABERÂNİ
Hasta Ziyaretinde Ne Demeli?
24.Abbas (r.a.) rivayet ediyor,Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:"Hastanın yanına giren biri yedi defa "Büyük Arşın Rabbi olan Büyük Allah'tan sana şifâ vermesini istiyorum"derse, eğer hastanın eceli gelmemişse şifâ bulur." buyurdu.
( İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/84.)
24.Abbas (r.a.) rivayet ediyor,Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:"Hastanın yanına giren biri yedi defa "Büyük Arşın Rabbi olan Büyük Allah'tan sana şifâ vermesini istiyorum"derse, eğer hastanın eceli gelmemişse şifâ bulur." buyurdu.
( İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/84.)
- tahaakb
- Özel Üye
- Mesajlar: 1312
- Kayıt: 20 Oca 2010, 02:00
Re: MU’CEMU’S-SAĞİR TERCÜME VE ŞERHİ-İMAM TABERÂNİ
Rükûda Bel Nasıl Olmalı?
25. Enes (r.a.) rivayet ediyor:"Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem rükûya gittiği zaman, eğer sırtına su dolu bir bardak konulsa, düzgün duruşundan o bardak karar kılar, düşmezdi.
(İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/84.)
İzah
Kişinin namazda rükûya eğilmesi, namazın farzlarındandır. Bunun Kur'ân'dan delili, Rabbimizin,
"Ey iman edenler! Rükû edin"(Hacc: 22/77)
âyetidir. Rükûda, hadiste de ifâde edildiği gibi, baş ve bel düz bir istikâmette yere paelel olmalıdır. Baş ne yukarı kaldırılmalı, ne de aşağı indirilmelidir. Bel ile düz olabilecek bir şekilde tutulmalıdır.
(İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/84)
25. Enes (r.a.) rivayet ediyor:"Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem rükûya gittiği zaman, eğer sırtına su dolu bir bardak konulsa, düzgün duruşundan o bardak karar kılar, düşmezdi.
(İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/84.)
İzah
Kişinin namazda rükûya eğilmesi, namazın farzlarındandır. Bunun Kur'ân'dan delili, Rabbimizin,
"Ey iman edenler! Rükû edin"(Hacc: 22/77)
âyetidir. Rükûda, hadiste de ifâde edildiği gibi, baş ve bel düz bir istikâmette yere paelel olmalıdır. Baş ne yukarı kaldırılmalı, ne de aşağı indirilmelidir. Bel ile düz olabilecek bir şekilde tutulmalıdır.
(İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/84)
- tahaakb
- Özel Üye
- Mesajlar: 1312
- Kayıt: 20 Oca 2010, 02:00
Re: MU’CEMU’S-SAĞİR TERCÜME VE ŞERHİ-İMAM TABERÂNİ
Mü'mine Eziyet Etmemek
26.Câbir (r.a.) rivayet ediyor, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:"Sarımsak, soğan, pırasa ve turp gibi sebzeleri yiyen mescidimize yaklaşmasın. Çünkü Ademoğlunun rahatsız olduğu şeyden melekler de rahatsız olurlar." buyurdu.
(Mu'cemü'l-Evsat, 1:154, (193); Buhârî, Ezan: 155. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/85.)
İzah
Dinimiz, hiç kimseye başkalarına eziyet etme hakkı vermemiştir. Bunun içindir ki, eziyet verici şeyler tamamen yasaklanmıştır. İşte bu yasaklardan birisi de yanındakini rahatsız eden soğan ve sarımsak kokusudur. Bu bitkileri çiğ olarak yiyenlerin, kokusu geçmedikçe Müslümanların toplu bulunduğu mescidlere gelmeleri yasaklanmıştır. Konu ile ilgili daha birçok hadis vardır. Bunlardan bir kaçının meali şöyledir:
Peygamberimiz bir hadislerinde bu çeşit bitkiler için,
"Şayet yiyecekseniz iyice pişirin de yiyin" buyurmuştur.
Bir defasında Resûlullahın sallallahu aleyhi ve sellem yanında sarımsak, soğan ve pırasadan bahsedildi. "Yâ Resûlallah, bunların en çirkin kokulusu sarımsaktır, onu haram ediyor musunuz?" denildi.Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem "Onu yiyin. Ancak onu yiyen, kokusu kendisinden gidinceye kadar bu mescide yaklaşmasın" buyurdu.
(Mu'cemü'l-Evsat, 9:302, (8658.)
Hz. Ömer de, Resûlullahın sallallahu aleyhi ve sellem soğan ve sarımsak yiyenleri mescidden dışarı çıkarttığını bildirmiştir.
(İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/85)
26.Câbir (r.a.) rivayet ediyor, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:"Sarımsak, soğan, pırasa ve turp gibi sebzeleri yiyen mescidimize yaklaşmasın. Çünkü Ademoğlunun rahatsız olduğu şeyden melekler de rahatsız olurlar." buyurdu.
(Mu'cemü'l-Evsat, 1:154, (193); Buhârî, Ezan: 155. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/85.)
İzah
Dinimiz, hiç kimseye başkalarına eziyet etme hakkı vermemiştir. Bunun içindir ki, eziyet verici şeyler tamamen yasaklanmıştır. İşte bu yasaklardan birisi de yanındakini rahatsız eden soğan ve sarımsak kokusudur. Bu bitkileri çiğ olarak yiyenlerin, kokusu geçmedikçe Müslümanların toplu bulunduğu mescidlere gelmeleri yasaklanmıştır. Konu ile ilgili daha birçok hadis vardır. Bunlardan bir kaçının meali şöyledir:
Peygamberimiz bir hadislerinde bu çeşit bitkiler için,
"Şayet yiyecekseniz iyice pişirin de yiyin" buyurmuştur.
Bir defasında Resûlullahın sallallahu aleyhi ve sellem yanında sarımsak, soğan ve pırasadan bahsedildi. "Yâ Resûlallah, bunların en çirkin kokulusu sarımsaktır, onu haram ediyor musunuz?" denildi.Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem "Onu yiyin. Ancak onu yiyen, kokusu kendisinden gidinceye kadar bu mescide yaklaşmasın" buyurdu.
(Mu'cemü'l-Evsat, 9:302, (8658.)
Hz. Ömer de, Resûlullahın sallallahu aleyhi ve sellem soğan ve sarımsak yiyenleri mescidden dışarı çıkarttığını bildirmiştir.
(İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/85)
- tahaakb
- Özel Üye
- Mesajlar: 1312
- Kayıt: 20 Oca 2010, 02:00
Re: MU’CEMU’S-SAĞİR TERCÜME VE ŞERHİ-İMAM TABERÂNİ
Kişinin Güvence Verdiği Şahsı Öldürmesi
27.Ömer bin el-Hamık el-Huzaî (r.a.) rivayet ediyor, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:"Kim bir kimseye canı konusunda güvence verip de sonra onu öldürürse, ben o katilden beriyim. İsterse öldürülen kimse kâfir olsun." buyurdu.(Mu'cemü'l-Evsat, 5:138, (4264.) İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/86.)
İzah
Dinimiz bâzı suçları büyük günah olarak saymıştır. Faiz, içki, kumar, zina bu büyük günahlardan bir kaçıdır. İşte dinimizce büyük günahlardan sayılan işlerden birisi de adam öldürmektir. Adam öldürmenin haramlığı bir âyette şöyle nazara verilir:
"Kim bir mü'mini kasten öldürürse, onun cezası, çok uzun zaman kalmak üzere Cehennemdir. Allah onu gazabına uğratmış, ona lanet etmiş ve onun için pek büyük bir azap hazırlamıştır."(Nisa: 4/93.)
Hadislerde de adam öldürmenin haramlığı üzerinde hassasiyetle durulur. Yukarıdaki hadis de bunlardan biridir.
Ancak bu hadiste adam öldürmenin haramlığının yanı sıra önemli bir husus üzerinde daha durulmuştur. O da bir kimseye canı konusunda eman verip, sonra sözünde durmamaktır. Meselâ bir kimse teröristtir. Kuşatıldığında onu kuşatanlar teslim olduğu takdirde kendisini öldürmeyecekleri hususunda ona teminat vermişlerdir. İşte o kimse silahını bırakıp teslim olduğunda onu öldürmek büyük bir suçtur.Hadisin son kısmında güvence verdikten sonra bir kâfiri öldürmenin de büyük suç olduğu bildirilmektedir. Meselâ savaş duaımunda karşı tarafa teslim olması karşılığında güvence verilir. Onlar da bu güvenceye itimat ederek teslim olurlar. Ardından güvence verenler onları öldürürlerse, hadisin tehdidine dâhildirler.
Evet, Müslüman, güvenilir insan demektir. Güvence verdikten sonra artık daha aksi ile hareket edemez.
(İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/86-87)
27.Ömer bin el-Hamık el-Huzaî (r.a.) rivayet ediyor, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:"Kim bir kimseye canı konusunda güvence verip de sonra onu öldürürse, ben o katilden beriyim. İsterse öldürülen kimse kâfir olsun." buyurdu.(Mu'cemü'l-Evsat, 5:138, (4264.) İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/86.)
İzah
Dinimiz bâzı suçları büyük günah olarak saymıştır. Faiz, içki, kumar, zina bu büyük günahlardan bir kaçıdır. İşte dinimizce büyük günahlardan sayılan işlerden birisi de adam öldürmektir. Adam öldürmenin haramlığı bir âyette şöyle nazara verilir:
"Kim bir mü'mini kasten öldürürse, onun cezası, çok uzun zaman kalmak üzere Cehennemdir. Allah onu gazabına uğratmış, ona lanet etmiş ve onun için pek büyük bir azap hazırlamıştır."(Nisa: 4/93.)
Hadislerde de adam öldürmenin haramlığı üzerinde hassasiyetle durulur. Yukarıdaki hadis de bunlardan biridir.
Ancak bu hadiste adam öldürmenin haramlığının yanı sıra önemli bir husus üzerinde daha durulmuştur. O da bir kimseye canı konusunda eman verip, sonra sözünde durmamaktır. Meselâ bir kimse teröristtir. Kuşatıldığında onu kuşatanlar teslim olduğu takdirde kendisini öldürmeyecekleri hususunda ona teminat vermişlerdir. İşte o kimse silahını bırakıp teslim olduğunda onu öldürmek büyük bir suçtur.Hadisin son kısmında güvence verdikten sonra bir kâfiri öldürmenin de büyük suç olduğu bildirilmektedir. Meselâ savaş duaımunda karşı tarafa teslim olması karşılığında güvence verilir. Onlar da bu güvenceye itimat ederek teslim olurlar. Ardından güvence verenler onları öldürürlerse, hadisin tehdidine dâhildirler.
Evet, Müslüman, güvenilir insan demektir. Güvence verdikten sonra artık daha aksi ile hareket edemez.
(İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/86-87)
- tahaakb
- Özel Üye
- Mesajlar: 1312
- Kayıt: 20 Oca 2010, 02:00
Re: MU’CEMU’S-SAĞİR TERCÜME VE ŞERHİ-İMAM TABERÂNİ
Peygamberimizin Sarığı
28.Câbir (r.a.) rivayet ediyor, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin Mekke'nin fethi günü Mekke'ye girerken başında siyah bir sarık vardı. (Tirmizî, Libas: 11. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/87)
28.Câbir (r.a.) rivayet ediyor, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin Mekke'nin fethi günü Mekke'ye girerken başında siyah bir sarık vardı. (Tirmizî, Libas: 11. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/87)
- tahaakb
- Özel Üye
- Mesajlar: 1312
- Kayıt: 20 Oca 2010, 02:00
Re: MU’CEMU’S-SAĞİR TERCÜME VE ŞERHİ-İMAM TABERÂNİ
Rahmetim Gazabımı Geçmiştir
29.Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Allah'ın şöyle buyurduğunu bildirdi:"Ben noksanlardan son derece münezzeh ve mukaddesim. Rahmetim gadabımı geçti. Rahmetim gadabımı geçti." (İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/87)
29.Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Allah'ın şöyle buyurduğunu bildirdi:"Ben noksanlardan son derece münezzeh ve mukaddesim. Rahmetim gadabımı geçti. Rahmetim gadabımı geçti." (İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/87)
- tahaakb
- Özel Üye
- Mesajlar: 1312
- Kayıt: 20 Oca 2010, 02:00
Re: MU’CEMU’S-SAĞİR TERCÜME VE ŞERHİ-İMAM TABERÂNİ
Kıyamet Yakındır
30.Ebû Said el-Hudrî (r.a.) rivayet ediyor, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:"Suru üfleyecek olan İsrafil (a.s.) yüzünü çevirmiş, onu ne zaman üfleyeceği emrini beklerken ben nasıl dünya nimetlerinden lezzet alabilirim?" buyurdu.Sahabîler, "Ey Allah'ın Resulü, bize ne yapmamızı emredersiniz?" diye sordular. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:"Hasbünallahi ve ni'mel vekîl (Allah bize yeter, O ne güzel vekildir)" deyiniz buyurdu.(Tirmizî, Kıyamet: 9. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/88)
İzah
Tirmizî'de, "Tevekkelnâ alellah (Allah'a tevekkül ettik)" deyiniz ilâvesi vardır.
Allah Kur'ân'da kuvvetle kıyametin geleceğini haber verir. Bu âyetlerden birisi şu mealdedir:
"Kıyamet günü mutlaka gelecektir; onda hiçbir şüphe yoktur. Lâkin insanların çoğu inanmaz."
(Mü'min: 40/59)Kıyametin kopacağı kesin olmakla birlikte, vaktini Allah'tan başka hiç kimse bilemez. "Kıyametin vaktine dâir bilgi Allah karındadır"(Lokman: 31/34)
gibi âyetlerle bu gerçek ifâde edilmiştir.Kıyametin vakti bilinmemekle beraber, kıyametin kopması çok yakındır. "Kıyamet yaklaştıkça yaklaştı."(Necm: 53/57)ve "Onlar onu uzak görüyorlar, Biz ise yakın görüyoruz"(Meâric: 70/6-7)gibi âyetler de bu gerçeği ikaz eder.
İşte Peygamberimiz de yukarıdaki hadislerinde kıyametin çok yakın olduğunu, bu işle vazifeli meleğin her an onu üflemek için emir beklediğini nazara verir ve "Böyle iken ben nasıl dünya nimetlerinden istifade edebilirim?" buyurarak mü'minler "kıyametin uzak olduğu gibi bir düşünceye karşı ikaz edilmektedir. 35 numaralı hadise ve İzahına da bakınız.(İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/88-89)
30.Ebû Said el-Hudrî (r.a.) rivayet ediyor, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:"Suru üfleyecek olan İsrafil (a.s.) yüzünü çevirmiş, onu ne zaman üfleyeceği emrini beklerken ben nasıl dünya nimetlerinden lezzet alabilirim?" buyurdu.Sahabîler, "Ey Allah'ın Resulü, bize ne yapmamızı emredersiniz?" diye sordular. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:"Hasbünallahi ve ni'mel vekîl (Allah bize yeter, O ne güzel vekildir)" deyiniz buyurdu.(Tirmizî, Kıyamet: 9. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/88)
İzah
Tirmizî'de, "Tevekkelnâ alellah (Allah'a tevekkül ettik)" deyiniz ilâvesi vardır.
Allah Kur'ân'da kuvvetle kıyametin geleceğini haber verir. Bu âyetlerden birisi şu mealdedir:
"Kıyamet günü mutlaka gelecektir; onda hiçbir şüphe yoktur. Lâkin insanların çoğu inanmaz."
(Mü'min: 40/59)Kıyametin kopacağı kesin olmakla birlikte, vaktini Allah'tan başka hiç kimse bilemez. "Kıyametin vaktine dâir bilgi Allah karındadır"(Lokman: 31/34)
gibi âyetlerle bu gerçek ifâde edilmiştir.Kıyametin vakti bilinmemekle beraber, kıyametin kopması çok yakındır. "Kıyamet yaklaştıkça yaklaştı."(Necm: 53/57)ve "Onlar onu uzak görüyorlar, Biz ise yakın görüyoruz"(Meâric: 70/6-7)gibi âyetler de bu gerçeği ikaz eder.
İşte Peygamberimiz de yukarıdaki hadislerinde kıyametin çok yakın olduğunu, bu işle vazifeli meleğin her an onu üflemek için emir beklediğini nazara verir ve "Böyle iken ben nasıl dünya nimetlerinden istifade edebilirim?" buyurarak mü'minler "kıyametin uzak olduğu gibi bir düşünceye karşı ikaz edilmektedir. 35 numaralı hadise ve İzahına da bakınız.(İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/88-89)
- tahaakb
- Özel Üye
- Mesajlar: 1312
- Kayıt: 20 Oca 2010, 02:00
Re: MU’CEMU’S-SAĞİR TERCÜME VE ŞERHİ-İMAM TABERÂNİ
Günahın Cezasını Dünyada Çekmek
31.Ali (r.a.) rivayet ediyor, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:"Kim bir günah işler de, bu günah sebebiyle dünyada cezâlandırırsa, Allah âhirette o günahı sebebiyle kulunu ikinci kez cezalandırmayacak kadar adaletlidir.
Kim dünyada bir günah işler de Allah o kulunun günahını gizler ve affederse, affedip örttüğü bir suçu âhirette cezalandırmayacak kadar cömerttir." buyurdu.(İbni Mâce, Hudûd: 33. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/89)
İzah
İbni Mâce de bu hadisten başka şöyle bir hadis daha vardır: "Sizden biriniz işlediği günah sebebiyle dünyada cezâlandırıldığında o ceza onun günahına keffâret olur. Şayet işlediği suçun cezasını dünyada çekmezse, artık âhirette onun işi Allah'a kalır." Cenâb-ı Hak bâzı fiilleri haram kılmış, ayrıca bu haramlara verilecek dünyevî cezaları da tayin etmiştir. Meselâ zina eden evli kimseler recm edilir, cezayı gerektirecek derecede hırsızlık yapanın eli kesilir. Birini öldüren karşı taraf affetmedikçe kısas olarak öldürülür.İşte eğer bir kul dünyada bu günahlardan birini işler de ona bu cezalardan birisi tatbik edilirse, Allah o kuluna aynı suçtan dolayı bir de uhrevî ceza vermez.Bu, kula verilen musibetler için de düşünülebilir. Yüce Allah bâzı kullarına işledikleri günahlara ceza olarak dünyevî musibetler verir. Kul bu musibeti sabırla karşılarsa, hem âhirette o suçtan dolayı bir daha cezalandırılmaktan kurtulmuş olur, hem de sabırla karşıladığı için sevap kazanır.Hadisin ikinci kısmında ise Allah'ın dünyada gizlediği bir günahı âhirette cezalandırmayacak kadar cömert olduğu nazara verilir. Zaten çeşitli âyetlerde Allah'ın âhirette bâzı kullarının günahlarını örteceği bildirilir. Mes Meâric: 70/6-7.elâ bu âyetlerden birisi şu mealdedir:"Dinlerini korumak için hicret edenlerin, yurtlarından çıkarılanların, Benim yolumda eziyete uğrayanların, cihad edenlerin ve öldürülenlerin elbette günahlarını örteceğim ve elbette onları altlarından ırmaklar akan Cennete koyacağım."1Bu örtme işinin nasıl gerçekleşeceğini de şu hadisten öğreniyoruz:
"Biriniz Rabbinin manevî huzuruna yaklaşır. Hattâ Allahü Teâlâ onu rahmet koltuğunun altına alır. Sonra, 'Filan ve falan günahları işledin mi?' diye sorar. Kul, 'Evet, işledim' der. Böylece onun bütün günahlarını sayar. Nihayet Allahü Teâlâ ona 'Onları. dünyada senin için örtüp gizlediğim gibi, bugün de onları bağışlıyorum' buyurur."
128 numaralı hadisin izahına da bakınız. (İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/89-90)
31.Ali (r.a.) rivayet ediyor, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:"Kim bir günah işler de, bu günah sebebiyle dünyada cezâlandırırsa, Allah âhirette o günahı sebebiyle kulunu ikinci kez cezalandırmayacak kadar adaletlidir.
Kim dünyada bir günah işler de Allah o kulunun günahını gizler ve affederse, affedip örttüğü bir suçu âhirette cezalandırmayacak kadar cömerttir." buyurdu.(İbni Mâce, Hudûd: 33. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/89)
İzah
İbni Mâce de bu hadisten başka şöyle bir hadis daha vardır: "Sizden biriniz işlediği günah sebebiyle dünyada cezâlandırıldığında o ceza onun günahına keffâret olur. Şayet işlediği suçun cezasını dünyada çekmezse, artık âhirette onun işi Allah'a kalır." Cenâb-ı Hak bâzı fiilleri haram kılmış, ayrıca bu haramlara verilecek dünyevî cezaları da tayin etmiştir. Meselâ zina eden evli kimseler recm edilir, cezayı gerektirecek derecede hırsızlık yapanın eli kesilir. Birini öldüren karşı taraf affetmedikçe kısas olarak öldürülür.İşte eğer bir kul dünyada bu günahlardan birini işler de ona bu cezalardan birisi tatbik edilirse, Allah o kuluna aynı suçtan dolayı bir de uhrevî ceza vermez.Bu, kula verilen musibetler için de düşünülebilir. Yüce Allah bâzı kullarına işledikleri günahlara ceza olarak dünyevî musibetler verir. Kul bu musibeti sabırla karşılarsa, hem âhirette o suçtan dolayı bir daha cezalandırılmaktan kurtulmuş olur, hem de sabırla karşıladığı için sevap kazanır.Hadisin ikinci kısmında ise Allah'ın dünyada gizlediği bir günahı âhirette cezalandırmayacak kadar cömert olduğu nazara verilir. Zaten çeşitli âyetlerde Allah'ın âhirette bâzı kullarının günahlarını örteceği bildirilir. Mes Meâric: 70/6-7.elâ bu âyetlerden birisi şu mealdedir:"Dinlerini korumak için hicret edenlerin, yurtlarından çıkarılanların, Benim yolumda eziyete uğrayanların, cihad edenlerin ve öldürülenlerin elbette günahlarını örteceğim ve elbette onları altlarından ırmaklar akan Cennete koyacağım."1Bu örtme işinin nasıl gerçekleşeceğini de şu hadisten öğreniyoruz:
"Biriniz Rabbinin manevî huzuruna yaklaşır. Hattâ Allahü Teâlâ onu rahmet koltuğunun altına alır. Sonra, 'Filan ve falan günahları işledin mi?' diye sorar. Kul, 'Evet, işledim' der. Böylece onun bütün günahlarını sayar. Nihayet Allahü Teâlâ ona 'Onları. dünyada senin için örtüp gizlediğim gibi, bugün de onları bağışlıyorum' buyurur."
128 numaralı hadisin izahına da bakınız. (İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/89-90)
- tahaakb
- Özel Üye
- Mesajlar: 1312
- Kayıt: 20 Oca 2010, 02:00
Re: MU’CEMU’S-SAĞİR TERCÜME VE ŞERHİ-İMAM TABERÂNİ
Sağdan Başlamak
32.Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:"Biriniz ayakkabısını giydiğinde önce sağı giysin. Çıkardığında ise önce solu çıkarsın." buyurdu.(Buhari, Libas: 39; Müslim, Libas: 67; Ebû Dâvud, Libas: 41; Tirmizî, Libas: 37; tbni Mâce, Libas: 78. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/91)
İzah
Zikrettiğimiz kaynakların bâzılarında, "Böylece sağ ayak, giyilen ayağın ilki, çıkarılan iki ayağın da sonu olsun" ilâvesi vardır.İşlerde sağdan başlamak sünnettir. Abdest azalarını yıkarken sağdan başlamak, tırnak keserken sağ elin parmaklarından başlamak, yemek yerken sağ el ile yemek, camiye girerken sağ ayak ile girmek bunlardan bâzılarıdır. Peygamberimiz yukarıdaki hadislerinde de ayakkabı giymeye sağdan başlamayı tavsiye etmektedir. Gömlek giyerken sağ koldan, pantolun ve çorap giyerken sağdan başlamak da sünnet olan davranışlardandır.Camiden çıkarken sol ayakla çıkmak, burnu sol el ile temizlemek, sol el ile taharetlenmek de yine sünnettir. Hadiste ayakkabıyı çıkarırken soldan başlamak gerektiğine dikkat çekilmektedir. Buna kıyasen gömleğin önce sol kolunu çıkarmak, pantolun ve çorabı çıkarmaya soldan başlamak da sünnettir.
Peygamberimizin bu çeşit tavsiyelerine uymak farz veya vacip gibi şart değilse de, bir Müslüman bu fiillerinde de Peygamberimizi taklit ederse, o şey artık sıradan bir hareket olmaktan çıkar, kişi Allah'ın rızâsını kazanmak için Allah'ın Resulünü taklid ettiğinden bir ibâdet sevabı kazanır. Böylece bütün bir ömrü ibâdetle geçirmek mümkün olur. Bunun içindir ki, Sahabîler bu davranışlar bakımından da Peygamberimize uymaya çok ehemmiyet vermiştir.
(İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/91-92)
32.Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:"Biriniz ayakkabısını giydiğinde önce sağı giysin. Çıkardığında ise önce solu çıkarsın." buyurdu.(Buhari, Libas: 39; Müslim, Libas: 67; Ebû Dâvud, Libas: 41; Tirmizî, Libas: 37; tbni Mâce, Libas: 78. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/91)
İzah
Zikrettiğimiz kaynakların bâzılarında, "Böylece sağ ayak, giyilen ayağın ilki, çıkarılan iki ayağın da sonu olsun" ilâvesi vardır.İşlerde sağdan başlamak sünnettir. Abdest azalarını yıkarken sağdan başlamak, tırnak keserken sağ elin parmaklarından başlamak, yemek yerken sağ el ile yemek, camiye girerken sağ ayak ile girmek bunlardan bâzılarıdır. Peygamberimiz yukarıdaki hadislerinde de ayakkabı giymeye sağdan başlamayı tavsiye etmektedir. Gömlek giyerken sağ koldan, pantolun ve çorap giyerken sağdan başlamak da sünnet olan davranışlardandır.Camiden çıkarken sol ayakla çıkmak, burnu sol el ile temizlemek, sol el ile taharetlenmek de yine sünnettir. Hadiste ayakkabıyı çıkarırken soldan başlamak gerektiğine dikkat çekilmektedir. Buna kıyasen gömleğin önce sol kolunu çıkarmak, pantolun ve çorabı çıkarmaya soldan başlamak da sünnettir.
Peygamberimizin bu çeşit tavsiyelerine uymak farz veya vacip gibi şart değilse de, bir Müslüman bu fiillerinde de Peygamberimizi taklit ederse, o şey artık sıradan bir hareket olmaktan çıkar, kişi Allah'ın rızâsını kazanmak için Allah'ın Resulünü taklid ettiğinden bir ibâdet sevabı kazanır. Böylece bütün bir ömrü ibâdetle geçirmek mümkün olur. Bunun içindir ki, Sahabîler bu davranışlar bakımından da Peygamberimize uymaya çok ehemmiyet vermiştir.
(İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/91-92)
- tahaakb
- Özel Üye
- Mesajlar: 1312
- Kayıt: 20 Oca 2010, 02:00
Re: MU’CEMU’S-SAĞİR TERCÜME VE ŞERHİ-İMAM TABERÂNİ
Cennet Nimetleri
33. Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:"Allah azze ve celle şöyle buyurdu: 'Salih kullarım için Cennette gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve hiçbir insanın hatırına gelmeyen nimetler hazırladım." buyurdu.(Buhârî, Bedü'1-Halk: 8; Tefsir, Secde Sûresi; Müslim, Cennet: 2; Tirmizî, Tefsir (3195). İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/92)
33. Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:"Allah azze ve celle şöyle buyurdu: 'Salih kullarım için Cennette gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve hiçbir insanın hatırına gelmeyen nimetler hazırladım." buyurdu.(Buhârî, Bedü'1-Halk: 8; Tefsir, Secde Sûresi; Müslim, Cennet: 2; Tirmizî, Tefsir (3195). İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/92)
- tahaakb
- Özel Üye
- Mesajlar: 1312
- Kayıt: 20 Oca 2010, 02:00
Re: MU’CEMU’S-SAĞİR TERCÜME VE ŞERHİ-İMAM TABERÂNİ
Peygamber Sevgisi
34.Hz.Âişe (r.a.) rivayet ediyor, Bir adam Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme geldi ve şöyle dedi:"Yâ Resûlallah, Allah'a yemin ederim ki, seni canımdan, ailemden, malımdan ve çocuklarımdan daha çok seviyorum. Evde seni ansam, gelip seni görünceye kadar ayrılığına sabredemiyorum. Benim de senin de öleceğimizi hatırlıyorum. Biliyorum ki, sen Cennete gireceksin, Peygamberlerle beraber yüksek derecelerde olacaksın. Ben şayet Cennette girsem de seni görememekten korkuyorum." Onun bu sözü karşısında Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir şey söylemedi. Biraz sonra Cebrail (a.s.) şu âyeti getirdi:
"Her kim Allah'a ve Peygamberine itaat ederse, işte onlar, Allah'ın kendilerine pek büyük nimetler bağışladığı peygamberler, sıddıklar, şehidler ve sâlih kimselerle beraberdirler. Onlar ise ne güzel arkadaştırlar."(Nisa: 4/69)
38. nolu hadise ve izahına bakınız.(İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/92-93)
34.Hz.Âişe (r.a.) rivayet ediyor, Bir adam Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme geldi ve şöyle dedi:"Yâ Resûlallah, Allah'a yemin ederim ki, seni canımdan, ailemden, malımdan ve çocuklarımdan daha çok seviyorum. Evde seni ansam, gelip seni görünceye kadar ayrılığına sabredemiyorum. Benim de senin de öleceğimizi hatırlıyorum. Biliyorum ki, sen Cennete gireceksin, Peygamberlerle beraber yüksek derecelerde olacaksın. Ben şayet Cennette girsem de seni görememekten korkuyorum." Onun bu sözü karşısında Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir şey söylemedi. Biraz sonra Cebrail (a.s.) şu âyeti getirdi:
"Her kim Allah'a ve Peygamberine itaat ederse, işte onlar, Allah'ın kendilerine pek büyük nimetler bağışladığı peygamberler, sıddıklar, şehidler ve sâlih kimselerle beraberdirler. Onlar ise ne güzel arkadaştırlar."(Nisa: 4/69)
38. nolu hadise ve izahına bakınız.(İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/92-93)
- tahaakb
- Özel Üye
- Mesajlar: 1312
- Kayıt: 20 Oca 2010, 02:00
Re: MU’CEMU’S-SAĞİR TERCÜME VE ŞERHİ-İMAM TABERÂNİ
Kıyamet Yaklaştı
35.Abdullah bin Ömer (r.a.) rivayet ediyor: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:"Muhakkak, sizden önceki ümmetlerin geçirdiği ömre nazaran sizin ömrünüz, ikindi namazından gün batışına kadar geçen süre kadardır." buyurdu.(İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/93)
İzah
Hadiste kıyametin yakın olduğu nazara verilmektedir. Tirmizî'de Ebû Said el-Hudrî'den buna benzer şöyle bir hadis rivayet edilir:
Ebû Said el-Hudrî (r.a.), bir ikindi namazım kıldıktan sonra Peygamberimizin kendilerine kıyamete kadar olacak şeylerden haber verdiğini bildiriyor. Onun anlattıklarını naklettikten sonra da şöyle diyor:"Başımızı çevirip batmadık yeri var mı diye güneşe bakıyorduk. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Dikkat! Dünyanın geçirdiği ömre nisbetle geri kalan ömrü, şu günümüzün geçen zamana nispetle geri kalan miktarı kadardır."
(Tirmizî, Fitne: 24)30 numaralı hadisi izah ederken de yer verdiğimiz gibi, Kur'ân-ı Kerim kıyametin yakın olduğunu haber verir. Meselâ bir âyet şöyledir:"Kıyametin gerçekleşmesi göz açıp kapayıncaya kadar, yahut ondan daha yakındır. Şüphesiz ki Allah'ın kudreti herşeye yeter."(Nahl: 16/77)Gerek âyetlerde, gerekse hadislerde kıyametin yakın olduğunun haber verilmesi, fakat aradan 1400 küsur sene geçtiği halde kıyametin kopmaması, her hangi bir şüpheye yol açmamalıdır. Çünkü, âyet ve hadislerde ifâde edilen "yakınlık" İnsanın ömrüne göre değil, dünyanın ömrüne göredir. Dünyanın ömründen geçen asırlara göre kalan yıllar için "yakındır" demek yanlış olmaz. Bediüzzaman, bu gerçeği şöyle ifâde eder:"Kur'ân 'Kıyamet yakındır' ferman ediyor. Bin bu kadar sene geçtikten sonra gelmemesi, yakınlığına halel [zarar] vermez. Zira kıyamet, dünyanın ecelidir. Dünyanın ömrüne nisbeten bin veya ikibin sene, bir seneye nisbetle bir iki gün veya bir iki dakika gibidir. Saat-i kıyamet [kıyametin vakti] yalnız insaniyetin eceli değil ki, onun ömrüne nisbet edilip baîd [uzak] görülsün."(Sözler, s. 318)Geniş bilgi için Kıyamet Alâmetleri İsimli eserimize bakınız.(İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/94-95)
35.Abdullah bin Ömer (r.a.) rivayet ediyor: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:"Muhakkak, sizden önceki ümmetlerin geçirdiği ömre nazaran sizin ömrünüz, ikindi namazından gün batışına kadar geçen süre kadardır." buyurdu.(İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/93)
İzah
Hadiste kıyametin yakın olduğu nazara verilmektedir. Tirmizî'de Ebû Said el-Hudrî'den buna benzer şöyle bir hadis rivayet edilir:
Ebû Said el-Hudrî (r.a.), bir ikindi namazım kıldıktan sonra Peygamberimizin kendilerine kıyamete kadar olacak şeylerden haber verdiğini bildiriyor. Onun anlattıklarını naklettikten sonra da şöyle diyor:"Başımızı çevirip batmadık yeri var mı diye güneşe bakıyorduk. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Dikkat! Dünyanın geçirdiği ömre nisbetle geri kalan ömrü, şu günümüzün geçen zamana nispetle geri kalan miktarı kadardır."
(Tirmizî, Fitne: 24)30 numaralı hadisi izah ederken de yer verdiğimiz gibi, Kur'ân-ı Kerim kıyametin yakın olduğunu haber verir. Meselâ bir âyet şöyledir:"Kıyametin gerçekleşmesi göz açıp kapayıncaya kadar, yahut ondan daha yakındır. Şüphesiz ki Allah'ın kudreti herşeye yeter."(Nahl: 16/77)Gerek âyetlerde, gerekse hadislerde kıyametin yakın olduğunun haber verilmesi, fakat aradan 1400 küsur sene geçtiği halde kıyametin kopmaması, her hangi bir şüpheye yol açmamalıdır. Çünkü, âyet ve hadislerde ifâde edilen "yakınlık" İnsanın ömrüne göre değil, dünyanın ömrüne göredir. Dünyanın ömründen geçen asırlara göre kalan yıllar için "yakındır" demek yanlış olmaz. Bediüzzaman, bu gerçeği şöyle ifâde eder:"Kur'ân 'Kıyamet yakındır' ferman ediyor. Bin bu kadar sene geçtikten sonra gelmemesi, yakınlığına halel [zarar] vermez. Zira kıyamet, dünyanın ecelidir. Dünyanın ömrüne nisbeten bin veya ikibin sene, bir seneye nisbetle bir iki gün veya bir iki dakika gibidir. Saat-i kıyamet [kıyametin vakti] yalnız insaniyetin eceli değil ki, onun ömrüne nisbet edilip baîd [uzak] görülsün."(Sözler, s. 318)Geniş bilgi için Kıyamet Alâmetleri İsimli eserimize bakınız.(İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/94-95)
- tahaakb
- Özel Üye
- Mesajlar: 1312
- Kayıt: 20 Oca 2010, 02:00
Re: MU’CEMU’S-SAĞİR TERCÜME VE ŞERHİ-İMAM TABERÂNİ
Akşam Namazını Geciktirme
36.Abbas bin Abdulmuttalib (r.a.) rivayet ediyor: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:"Ümmetim akşam namazını yıldızlar çoğalıncaya kadar geciktirmedikleri müddetçe fıtrat (hak din) üzere devam ederler." buyurdu.(İbni Mâce, Salât: 7; Dârimî, Salat: 17; Müstedrek, 1:303. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/95)
Müstedrek'teki rivayet "hayır veya fıtrat üzere" şeklindedir. Bu, râvinin tereddütüdür.(İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/95)
36.Abbas bin Abdulmuttalib (r.a.) rivayet ediyor: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:"Ümmetim akşam namazını yıldızlar çoğalıncaya kadar geciktirmedikleri müddetçe fıtrat (hak din) üzere devam ederler." buyurdu.(İbni Mâce, Salât: 7; Dârimî, Salat: 17; Müstedrek, 1:303. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/95)
Müstedrek'teki rivayet "hayır veya fıtrat üzere" şeklindedir. Bu, râvinin tereddütüdür.(İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/95)
- tahaakb
- Özel Üye
- Mesajlar: 1312
- Kayıt: 20 Oca 2010, 02:00
Re: MU’CEMU’S-SAĞİR TERCÜME VE ŞERHİ-İMAM TABERÂNİ
Rüşvet Haramdır
37.Abdullah bin Amr (r.a.) rivayet ediyor: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:"Rüşveti alan da veren de Cehennemdedir." buyurdu.( 95.)
İzah
Dinimizde haram kılınan şeylerden birisi de rüşvettir. Peygamberimiz yukarıdaki hadislerinde rüşveti alanın da verenin de Cehennemde olduğunu bildirerek, rüşveti şiddetle yasaklamıştır.Rüşveti yasaklayan daha pekçok hadis vardır. Meselâ Peygamberimiz, hüküm karşılığında rüşvet alınmadan önce salih amel işlemede acele edilmesini istemektedir.(Câmiü's-Sagîr, 3:194)Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hâkimin rüşvet almasını küfür olarak değerlendirmiştir. Rüşveti haram kılan bir başka hadis şöyledir:"Allah, rüşveti verene, alana ve aracılık yapana lanet etsin."(Tirmizî, Ahkâm: 9; Ebû Dâvud, Akdiye: 4; İbni Mâce, Ahkâm: 2)Rüşvetin haram kılınmasında bir çok hikmetler vardır. Herşeyden önce rüşvet, haksız hükümlere yol açar. Kişiye hakkı olmadığı şeyleri kazandırır. Dolayısıyla rüşveti yasaklamak, hâkimin haksız hüküm vermesine, kişinin hakkı olmadığı birşeyi elde etmesine, devletin kazancının şahısların cebine akmasına engel olmak demektir. Aslında rüşvetin zararları, toplumumuzda izaha gerek bırakmayacak kadar açıkça görülmektedir.Rüşvet hediye değildir.(Câmiü's-Sagîr, 3:165)diyoruz ve konuyu başka bir hadisle tamamlamak istiyoruz:"Rüşvetin yaygınlaştığı topluluk korkuyla cezalandırılır."(Müsned, 4:279, (17789.) İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/95-96)
37.Abdullah bin Amr (r.a.) rivayet ediyor: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:"Rüşveti alan da veren de Cehennemdedir." buyurdu.( 95.)
İzah
Dinimizde haram kılınan şeylerden birisi de rüşvettir. Peygamberimiz yukarıdaki hadislerinde rüşveti alanın da verenin de Cehennemde olduğunu bildirerek, rüşveti şiddetle yasaklamıştır.Rüşveti yasaklayan daha pekçok hadis vardır. Meselâ Peygamberimiz, hüküm karşılığında rüşvet alınmadan önce salih amel işlemede acele edilmesini istemektedir.(Câmiü's-Sagîr, 3:194)Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hâkimin rüşvet almasını küfür olarak değerlendirmiştir. Rüşveti haram kılan bir başka hadis şöyledir:"Allah, rüşveti verene, alana ve aracılık yapana lanet etsin."(Tirmizî, Ahkâm: 9; Ebû Dâvud, Akdiye: 4; İbni Mâce, Ahkâm: 2)Rüşvetin haram kılınmasında bir çok hikmetler vardır. Herşeyden önce rüşvet, haksız hükümlere yol açar. Kişiye hakkı olmadığı şeyleri kazandırır. Dolayısıyla rüşveti yasaklamak, hâkimin haksız hüküm vermesine, kişinin hakkı olmadığı birşeyi elde etmesine, devletin kazancının şahısların cebine akmasına engel olmak demektir. Aslında rüşvetin zararları, toplumumuzda izaha gerek bırakmayacak kadar açıkça görülmektedir.Rüşvet hediye değildir.(Câmiü's-Sagîr, 3:165)diyoruz ve konuyu başka bir hadisle tamamlamak istiyoruz:"Rüşvetin yaygınlaştığı topluluk korkuyla cezalandırılır."(Müsned, 4:279, (17789.) İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/95-96)
- tahaakb
- Özel Üye
- Mesajlar: 1312
- Kayıt: 20 Oca 2010, 02:00
Re: MU’CEMU’S-SAĞİR TERCÜME VE ŞERHİ-İMAM TABERÂNİ
Kişi Sevdiğiyle Beraberdir
38.Urve bin Mudarres (r.a.) rivayet ediyor: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:"Kişi sevdiğiyle beraberdir." buyurdu.(Buhârî, Edeb: 96; Müslim, Birr: 161-165; Tirmizi, Zühd: 50; Ebû Dâvud, Edeb: 122. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/96)
İzah
Bu hadis Ebû Zer (r.a.) Safvan bin Ussal (r.a.), Abdullah bin Mesleme (r.a.) ve Enes bin Mâlik'in de içinde bulunduğu yirmi kadar Sahabî tarafından farklı şekillerde rivayet edilmiştir:Meselâ hadisin Ebû Zer'den (r.a.) gelen bir rivayeti şöyledir:Ben, "Ey Allah'ın Resulü, kişi bir kavmi sever, fakat onların amelini işleyemezse durum ne olur?" dedim.Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem "Kişi sevdiğiyle beraberdir" buyurdu.
Hadisin Enes'den (r.a.) gelen bir rivayeti de şöyledir: Bir bedevi Resûlullaha sallallahu aleyhi ve selleme gelerek, "Yâ Resûlallah, kıyamet ne zaman kopacak?" diye sordu.Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, "Sen kıyamet için ne hazırladın?" buyurdu. Bedevî, "Allah ve Resulünün sevgisini" cevabını verdi.
Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, "Sen sevdiklerinle berabersin" buyurdu. Bediüzzaman bu hadisle ilgili olarak bir açıklama yapar. Önce bir suâl sorar, sonra da cevabını verir. Bu suâl ve cevabı meâlen alıyoruz:"Dost dostu ile beraber Cennette bulunacaktır" hadisi sırrınca bir dakika Resûlullahın sohbetinde bulunan, Allah için ona sevgi besleyen, o sevgi sebebiyle Cennette Peygamberin sallallahu aleyhi ve sellem yanında bulunması lâzım gelir. Oysa sonsuz feyze mazhar olan Resûlullahın sallallahu aleyhi ve sellem feyzi, basit bir bedevinin feyziyle nasıl birleşir?" Cevap: Şu yüce hakikate bir misal ile işaret etmek isteriz: Gayet güzel, gösterişli ve hususî olarak süslenilmiş bir bahçede büyük bir zâtın, gayet büyük bir ziyafet verdiğini hayal edelim. Öyle bir ziyafet ki, dilin tadabileceği bütün lezzetler var; gözün hoşuna gidebilecek bütün güzellikler hazırlanmış; kulağa hoş gelen bütün sesler mevcut; koku alma duygusunu tatmin edecek bütün güzel kokular var; hayal duygusunu keyiflendirecek herşey düşünülmüş. Böylesine mükemmel bir ziyafete iki kişi davet ediliyor. Birinin dili her şeyin tadını tam alamıyor, gözü her şeyi iyi göremiyor, kulağı her sesi işitemiyor, burnu koku alamıyor, sanattan anlamıyor, harika şeyleri bilmiyor, midesi rahatsız olduğundan iştahını çeken herşeyi yiyemiyor, hayal dünyası da çok dar. Diğer davetlinin ise, dili güzel tad alıyor, gözü çok mükemmel görüyor, kulağı iyi işitiyor, burnu güzel koku alıyor, hayal dünyası çok geniş, sanatın kıymetini iyi biliyor, midesi sağlam, canının istediği herşeyi yiyebiliyor, aklı inkişaf etmiş, kalb ve hissi mükemmel ve hâkezâ.
Bu iki davetli o yerde omuz omuza bulunuyor. Madem bu karmakarışık, elemli ve daracık şu dünyada bu böyle oluyor. En küçük ile en büyük beraber iken aynı yerden lezzet alma noktasında aralarında yerden göğe kadar fark bulunabiliyor. Elbette saadet ve ebediyet yeri olan Cennette, dost dostu ile beraber iken her biri istidadına göre Rahman ve Rahîm olan Allah'ın sofrasından hisse alırlar. Bulundukları Cennetler ayrı ayrı da olsa, beraber bulunmalarına mâni olmaz. Çünkü Cennetin sekiz tabakaları birbirinden yüksek oldukları halde, bütünün çatısı Arş-ı A'zamdır. Nasıl ki, huni şeklinde olan bir dağın etrafında, birbiri içinde, birbirinden yüksek, temelinden zirvesine kadar surlu daireler bulunsa; her ne kadar o dâireler birbirinin üstünde de olsa, birbirlerinin güneşi görmelerine engel olmazlar, birbirinden geçebilir, birbirine bakarlar. Bunun gibi, Cennetlerin de buna yakın bir şekilde olduğu çeşitli hadislerden anlaşılıyor.
(Sözler, s. 460)34 ve 91 numaralı hadislere de bakınız.(İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/97-98)
38.Urve bin Mudarres (r.a.) rivayet ediyor: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:"Kişi sevdiğiyle beraberdir." buyurdu.(Buhârî, Edeb: 96; Müslim, Birr: 161-165; Tirmizi, Zühd: 50; Ebû Dâvud, Edeb: 122. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/96)
İzah
Bu hadis Ebû Zer (r.a.) Safvan bin Ussal (r.a.), Abdullah bin Mesleme (r.a.) ve Enes bin Mâlik'in de içinde bulunduğu yirmi kadar Sahabî tarafından farklı şekillerde rivayet edilmiştir:Meselâ hadisin Ebû Zer'den (r.a.) gelen bir rivayeti şöyledir:Ben, "Ey Allah'ın Resulü, kişi bir kavmi sever, fakat onların amelini işleyemezse durum ne olur?" dedim.Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem "Kişi sevdiğiyle beraberdir" buyurdu.
Hadisin Enes'den (r.a.) gelen bir rivayeti de şöyledir: Bir bedevi Resûlullaha sallallahu aleyhi ve selleme gelerek, "Yâ Resûlallah, kıyamet ne zaman kopacak?" diye sordu.Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, "Sen kıyamet için ne hazırladın?" buyurdu. Bedevî, "Allah ve Resulünün sevgisini" cevabını verdi.
Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, "Sen sevdiklerinle berabersin" buyurdu. Bediüzzaman bu hadisle ilgili olarak bir açıklama yapar. Önce bir suâl sorar, sonra da cevabını verir. Bu suâl ve cevabı meâlen alıyoruz:"Dost dostu ile beraber Cennette bulunacaktır" hadisi sırrınca bir dakika Resûlullahın sohbetinde bulunan, Allah için ona sevgi besleyen, o sevgi sebebiyle Cennette Peygamberin sallallahu aleyhi ve sellem yanında bulunması lâzım gelir. Oysa sonsuz feyze mazhar olan Resûlullahın sallallahu aleyhi ve sellem feyzi, basit bir bedevinin feyziyle nasıl birleşir?" Cevap: Şu yüce hakikate bir misal ile işaret etmek isteriz: Gayet güzel, gösterişli ve hususî olarak süslenilmiş bir bahçede büyük bir zâtın, gayet büyük bir ziyafet verdiğini hayal edelim. Öyle bir ziyafet ki, dilin tadabileceği bütün lezzetler var; gözün hoşuna gidebilecek bütün güzellikler hazırlanmış; kulağa hoş gelen bütün sesler mevcut; koku alma duygusunu tatmin edecek bütün güzel kokular var; hayal duygusunu keyiflendirecek herşey düşünülmüş. Böylesine mükemmel bir ziyafete iki kişi davet ediliyor. Birinin dili her şeyin tadını tam alamıyor, gözü her şeyi iyi göremiyor, kulağı her sesi işitemiyor, burnu koku alamıyor, sanattan anlamıyor, harika şeyleri bilmiyor, midesi rahatsız olduğundan iştahını çeken herşeyi yiyemiyor, hayal dünyası da çok dar. Diğer davetlinin ise, dili güzel tad alıyor, gözü çok mükemmel görüyor, kulağı iyi işitiyor, burnu güzel koku alıyor, hayal dünyası çok geniş, sanatın kıymetini iyi biliyor, midesi sağlam, canının istediği herşeyi yiyebiliyor, aklı inkişaf etmiş, kalb ve hissi mükemmel ve hâkezâ.
Bu iki davetli o yerde omuz omuza bulunuyor. Madem bu karmakarışık, elemli ve daracık şu dünyada bu böyle oluyor. En küçük ile en büyük beraber iken aynı yerden lezzet alma noktasında aralarında yerden göğe kadar fark bulunabiliyor. Elbette saadet ve ebediyet yeri olan Cennette, dost dostu ile beraber iken her biri istidadına göre Rahman ve Rahîm olan Allah'ın sofrasından hisse alırlar. Bulundukları Cennetler ayrı ayrı da olsa, beraber bulunmalarına mâni olmaz. Çünkü Cennetin sekiz tabakaları birbirinden yüksek oldukları halde, bütünün çatısı Arş-ı A'zamdır. Nasıl ki, huni şeklinde olan bir dağın etrafında, birbiri içinde, birbirinden yüksek, temelinden zirvesine kadar surlu daireler bulunsa; her ne kadar o dâireler birbirinin üstünde de olsa, birbirlerinin güneşi görmelerine engel olmazlar, birbirinden geçebilir, birbirine bakarlar. Bunun gibi, Cennetlerin de buna yakın bir şekilde olduğu çeşitli hadislerden anlaşılıyor.
(Sözler, s. 460)34 ve 91 numaralı hadislere de bakınız.(İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/97-98)
- tahaakb
- Özel Üye
- Mesajlar: 1312
- Kayıt: 20 Oca 2010, 02:00
Re: MU’CEMU’S-SAĞİR TERCÜME VE ŞERHİ-İMAM TABERÂNİ
Sahur Yemeği
39.Enes bin Mâlik (r.a.) rivayet ediyor, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:"Sahur yemeği yiyin. Çünkü sahurda bereket vardır." buyurdu.(Buhari, Savm: 20; Müslim, Siyam: 45; Müsned, 3:55; (11387) İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/99)
İzah
Hadisin Müsned'deki rivayeti şöyledir:
"Sahur yemeği yemek berekete sebeptir. Sizden biriniz bir yudum su içmekle de olsa sahuru terk etmesin. Çünkü sahura kalkıp yiyip içene Allah rahmet eder. Melekler de Allah'tan onların bağışlanmalarını isterler."Sahur, ertesi günkü orucun hazırlık devresidir. Sahurda maddî manevî bir çok hayırlar, faydalar vardır. Herşeyden önce sahur yemeği yiyen bir mü'min, ertesi gün tutacağı oruca karşı daha dayanıklı olur. İbâdetini gönül huzuru ile yapar. Peygamberimiz,
"Gündüz oruç tutmak için sahur yemeğinden yardım isteyin" buyurarak bu gerçeğe dikkat çekmiştir.(İbni Mâce, Siyam: 22)Diğer taraftan, sahura kalkan birisi Resûlullahı taklit etmiş olur. Çünkü sahura kalkmak sünnettir.(İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/99)
39.Enes bin Mâlik (r.a.) rivayet ediyor, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:"Sahur yemeği yiyin. Çünkü sahurda bereket vardır." buyurdu.(Buhari, Savm: 20; Müslim, Siyam: 45; Müsned, 3:55; (11387) İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/99)
İzah
Hadisin Müsned'deki rivayeti şöyledir:
"Sahur yemeği yemek berekete sebeptir. Sizden biriniz bir yudum su içmekle de olsa sahuru terk etmesin. Çünkü sahura kalkıp yiyip içene Allah rahmet eder. Melekler de Allah'tan onların bağışlanmalarını isterler."Sahur, ertesi günkü orucun hazırlık devresidir. Sahurda maddî manevî bir çok hayırlar, faydalar vardır. Herşeyden önce sahur yemeği yiyen bir mü'min, ertesi gün tutacağı oruca karşı daha dayanıklı olur. İbâdetini gönül huzuru ile yapar. Peygamberimiz,
"Gündüz oruç tutmak için sahur yemeğinden yardım isteyin" buyurarak bu gerçeğe dikkat çekmiştir.(İbni Mâce, Siyam: 22)Diğer taraftan, sahura kalkan birisi Resûlullahı taklit etmiş olur. Çünkü sahura kalkmak sünnettir.(İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/99)
- tahaakb
- Özel Üye
- Mesajlar: 1312
- Kayıt: 20 Oca 2010, 02:00
Re: MU’CEMU’S-SAĞİR TERCÜME VE ŞERHİ-İMAM TABERÂNİ
Cennetle Müjdelenen On Sahabi
40.İbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:"Kureyş'ten on kişi Cennettedir: Ebû Bekir Cennettedir. Ömer Cennettedir. Osman Cennettedir. Ali Cennettedir. Talha Cennettedir. Zübeyr Cennettedir. Sa'd Cennettedir. Said bin Zeyd Cennettedir. Abdurrahman bin Avf Cennettedir. Ebû Ubeyde bin Cerrah Cennettedir. Allah hepsinden razı olsun." buyurdu.( İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/99-100)
İzah
Hadiste sayılanlar, Sahabîlerin meşhurlarından ve ilk Müslümanlardandır. Sağlıklarında iken Cennetle müjdelenen Sahabîler sadece bunlar değildirler. Hz. Hasan, Hz. Hüseyin, Hz. Bilal, Ümmü Süleym ve daha bir çok Sahabî hayatlarında Cennetle müjdelenmişlerdir. Bu hadiste sayılanların özelliği, on kişinin bir arada sayılmasıdır. Hadîste sayılanlar "Aşere-i mübeşşere" "Cennetle müjdelenen on kişi" şeklinde meşhur olmuşlardır.(İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/100)
40.İbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:"Kureyş'ten on kişi Cennettedir: Ebû Bekir Cennettedir. Ömer Cennettedir. Osman Cennettedir. Ali Cennettedir. Talha Cennettedir. Zübeyr Cennettedir. Sa'd Cennettedir. Said bin Zeyd Cennettedir. Abdurrahman bin Avf Cennettedir. Ebû Ubeyde bin Cerrah Cennettedir. Allah hepsinden razı olsun." buyurdu.( İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/99-100)
İzah
Hadiste sayılanlar, Sahabîlerin meşhurlarından ve ilk Müslümanlardandır. Sağlıklarında iken Cennetle müjdelenen Sahabîler sadece bunlar değildirler. Hz. Hasan, Hz. Hüseyin, Hz. Bilal, Ümmü Süleym ve daha bir çok Sahabî hayatlarında Cennetle müjdelenmişlerdir. Bu hadiste sayılanların özelliği, on kişinin bir arada sayılmasıdır. Hadîste sayılanlar "Aşere-i mübeşşere" "Cennetle müjdelenen on kişi" şeklinde meşhur olmuşlardır.(İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/100)
- tahaakb
- Özel Üye
- Mesajlar: 1312
- Kayıt: 20 Oca 2010, 02:00
Re: MU’CEMU’S-SAĞİR TERCÜME VE ŞERHİ-İMAM TABERÂNİ
İnsan Bir Yolcudur
41.Abdullah bin Ömer (r.a.) rivayet ediyor, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem elini üzerime koydu ve:"Ey Abdullah, dünyada gurbetçi, ya da bir yolcu gibi ol. Kendini kabir ehlinden say" buyurdu.(Buhârî, Rikak: 2. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/100)
İzah
Peygamberimizin Abdullah bin Ömer'e (r.a.) yaptığı bu tavsiyede bir çok hikmetler vardır. Gerçekten insan dünyada bir yolcu gibi olmalıdır. Kendini gideceği yere hazırlamalıdır. Yolculuğu esnasında gördüğü şeylere kalbini bağlamamalıdır. Öyle ebedî yaşayacakmış gibi uzun emeller peşine de düşmemeli, kendini kabir ehlinden saymalı, yani ölümün her an peşinde olduğu şuuruyla adım atmalıdır. İnsan böyle düşünürse haramlara kolay kolay giremez. Allah'ın emrettiği mânâda bir kul olmak için gayret gösterir.Evet, bu öğüt her ne kadar Hz. Abdullah'a hitaben söylenmişse de, onun muhatabı sadece o değil, bütün Müslümanlardır. Bütün Müslümanlar kendilerini dünyada az duracak, âdeta istirahat için bir ağaç gölgeliğinde konaklamış bir yolcu gibi görmelidirler.(İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/101)
41.Abdullah bin Ömer (r.a.) rivayet ediyor, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem elini üzerime koydu ve:"Ey Abdullah, dünyada gurbetçi, ya da bir yolcu gibi ol. Kendini kabir ehlinden say" buyurdu.(Buhârî, Rikak: 2. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/100)
İzah
Peygamberimizin Abdullah bin Ömer'e (r.a.) yaptığı bu tavsiyede bir çok hikmetler vardır. Gerçekten insan dünyada bir yolcu gibi olmalıdır. Kendini gideceği yere hazırlamalıdır. Yolculuğu esnasında gördüğü şeylere kalbini bağlamamalıdır. Öyle ebedî yaşayacakmış gibi uzun emeller peşine de düşmemeli, kendini kabir ehlinden saymalı, yani ölümün her an peşinde olduğu şuuruyla adım atmalıdır. İnsan böyle düşünürse haramlara kolay kolay giremez. Allah'ın emrettiği mânâda bir kul olmak için gayret gösterir.Evet, bu öğüt her ne kadar Hz. Abdullah'a hitaben söylenmişse de, onun muhatabı sadece o değil, bütün Müslümanlardır. Bütün Müslümanlar kendilerini dünyada az duracak, âdeta istirahat için bir ağaç gölgeliğinde konaklamış bir yolcu gibi görmelidirler.(İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/101)
- tahaakb
- Özel Üye
- Mesajlar: 1312
- Kayıt: 20 Oca 2010, 02:00
Re: MU’CEMU’S-SAĞİR TERCÜME VE ŞERHİ-İMAM TABERÂNİ
İyilik Sadakadır
42.Nubeyt bin Şerıyt (r.a.) rivayet ediyor, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem :"Her iyilik sadakadır." buyurdu.(Buhârî, Edeb: 33; Müslim, Zekât: 52; Ebû Dâvud, Edeb: 68; Tirmizî, Birr: 45. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/101)
İzah
Dinimiz her fırsatta sadaka vermeyi teşvik eder. Ve bunun sevabına dikkat çeker. Ancak dinimizin sadaka anlayışı sadece paraya mahsus değildir. Sadakanın başka yolları da vardır. İşte bu hadiste Peygamberimiz her iyiliğin bir sadaka olduğuna dikkat çekmektedir. Şu hadiste de bu iyiliklerden bâzıları sayılır:"İki kişi arasında adalet yapman bir sadakadır. Kişiye hayvanını yüklerken yardım etmen bir sadakadır. Güzel söz sadakadır, namaza gitmek üzere attığın her adım bir sadakadır. Yoldan rahatsız edici bir şeyi kaldırıp atman bir sadakadır."(Buhari, Cihad: 72, 128, Sulh: 33; Müslim, Müsâfirîn: 84, Zekât: 56)Başka hadislerde işitme zorluğu çekene bir söz işittirmenin dahi sadaka olduğu bildirilmiştir.Hadisin Tirmizi'de yer alan rivayetinde de, "Kardeşini güler yüzle karşılaman, kendi kovandan kardeşinin kabına su boşaltman da bir iyiliktir" ilâvesi vardır.
Taberânî'nin Mu'cemü'l-Kebîr'inde yer alan bir hadiste de yapılan iyiliğin zengine yapılması ile fakire yapılması arasında sadaka olması bakımından fark olmadığı bildirilmiştir.(İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/101-102)
42.Nubeyt bin Şerıyt (r.a.) rivayet ediyor, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem :"Her iyilik sadakadır." buyurdu.(Buhârî, Edeb: 33; Müslim, Zekât: 52; Ebû Dâvud, Edeb: 68; Tirmizî, Birr: 45. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/101)
İzah
Dinimiz her fırsatta sadaka vermeyi teşvik eder. Ve bunun sevabına dikkat çeker. Ancak dinimizin sadaka anlayışı sadece paraya mahsus değildir. Sadakanın başka yolları da vardır. İşte bu hadiste Peygamberimiz her iyiliğin bir sadaka olduğuna dikkat çekmektedir. Şu hadiste de bu iyiliklerden bâzıları sayılır:"İki kişi arasında adalet yapman bir sadakadır. Kişiye hayvanını yüklerken yardım etmen bir sadakadır. Güzel söz sadakadır, namaza gitmek üzere attığın her adım bir sadakadır. Yoldan rahatsız edici bir şeyi kaldırıp atman bir sadakadır."(Buhari, Cihad: 72, 128, Sulh: 33; Müslim, Müsâfirîn: 84, Zekât: 56)Başka hadislerde işitme zorluğu çekene bir söz işittirmenin dahi sadaka olduğu bildirilmiştir.Hadisin Tirmizi'de yer alan rivayetinde de, "Kardeşini güler yüzle karşılaman, kendi kovandan kardeşinin kabına su boşaltman da bir iyiliktir" ilâvesi vardır.
Taberânî'nin Mu'cemü'l-Kebîr'inde yer alan bir hadiste de yapılan iyiliğin zengine yapılması ile fakire yapılması arasında sadaka olması bakımından fark olmadığı bildirilmiştir.(İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/101-102)
- tahaakb
- Özel Üye
- Mesajlar: 1312
- Kayıt: 20 Oca 2010, 02:00
Re: MU’CEMU’S-SAĞİR TERCÜME VE ŞERHİ-İMAM TABERÂNİ
Yolculuğa Çıkılması Sünnet Olan Gün
43.Nubeyt bin Şerıyt (r.a.) rivayet ediyor, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem :"Perşembe gününün sabahı ümmetime bereketli kılınmıştır." buyurdu.(Buhari, Cihad: 103; Dârimî, Siyer: 2; Ebû Dâvud, Cihadı 455;Müsned, 3:595 (15762) İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/102)
İzah
Zikrettiğimiz kaynaklarda geçen hadis şöyledir: "Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Perşembe günü dışında çok az yolculuğa çıkardı."Hadislerden Peygamberimizin çoğu defa yolculuğa Perşembe günü çıktığı ifâde ediliyor. Hacca giderken de Perşembe günü yolculuğa çıkmıştı.(Avnu'l -Ma'bud, 7:265)Bu bakımdan, mecbur kalmadıkça yolculuğa Perşembe günleri çıkanlar bir sünnet işlemiş olurlar. Bununla beraber, ihtiyaç olduğunda haftanın diğer günlerinde yolculuğa çıkmakta da dinî yönden hiçbir mahzur bulunmamaktadır.(İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/102-103)
43.Nubeyt bin Şerıyt (r.a.) rivayet ediyor, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem :"Perşembe gününün sabahı ümmetime bereketli kılınmıştır." buyurdu.(Buhari, Cihad: 103; Dârimî, Siyer: 2; Ebû Dâvud, Cihadı 455;Müsned, 3:595 (15762) İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/102)
İzah
Zikrettiğimiz kaynaklarda geçen hadis şöyledir: "Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Perşembe günü dışında çok az yolculuğa çıkardı."Hadislerden Peygamberimizin çoğu defa yolculuğa Perşembe günü çıktığı ifâde ediliyor. Hacca giderken de Perşembe günü yolculuğa çıkmıştı.(Avnu'l -Ma'bud, 7:265)Bu bakımdan, mecbur kalmadıkça yolculuğa Perşembe günleri çıkanlar bir sünnet işlemiş olurlar. Bununla beraber, ihtiyaç olduğunda haftanın diğer günlerinde yolculuğa çıkmakta da dinî yönden hiçbir mahzur bulunmamaktadır.(İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/102-103)
- tahaakb
- Özel Üye
- Mesajlar: 1312
- Kayıt: 20 Oca 2010, 02:00
Re: MU’CEMU’S-SAĞİR TERCÜME VE ŞERHİ-İMAM TABERÂNİ
Cami Yaptırmanın Sevabı
44.Nubeyt bin Şerıyt (r.a.) rivayet ediyor, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem :"Kim Allah rızâsı için bir cami yaparsa, Allah da onun için Cennette bir saray yapar." buyurdu.
(Buhârî, Salat: 65; Müslim, Mesâcid: 25; Tirmizi Salat: 237; İbni Mâce, Mesâcid: 1; Nesaî, Mesâcid: 1. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/103)
İzah
Verdiğimiz kaynaklarda "İçinde Allah'ın adının anıldığı," "Allah rızâsını gaye edinerek" gibi ilâveler de vardır. Hadis aynı zamanda Allah rızâsı için bir cami yaptıranı Cennetle de müjdelemektedir.Cami imâr etmenin faziletine sadece hadislerde değil, Kur'ân'da da dikkat çekilir. Yüce Allah bir âyeti kerimede bununla ilgili olarak şöyle buyurur:"Allah'ın mescidlerini ancak Allah'a ve âhiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah'tan başkasından korkmayanlar imar ederler. İşte doğru yola ermişler bunlardır."(Tevbe: 9/18)Bu teşvikler içindir ki, aziz milletimiz cami yapımına büyük önem vermiştir. Selçukluların, Osmanlıların hemen her şehirde inşâ ettikleri "tevhid mühürleri" bunun canlı şahididir.
Cumhuriyet devri sonrasında necip milletimiz ecdadına ruh veren imandan uzaklaştırılmaya çalışılmışsa da, din ve maneviyat düşmanları bu emellerine muvaffak olamamışlardır. Nitekim Cumhuriyetten sonra yapılan cami sayısı, Osmanlı devri boyunca inşâ edilen camilerin birkaç mislidir.
Burada sadece cami yaptıranların müjdelenmediğini de ifâde edelim. Yapılmakta olan bir cami veya mescidin inşaası için az veya çok imkanı nisbetinde yardımda bulunan herkes, hadisteki müjdeye ortaktır. Konunun tafsilatı için Ezan Cami Namaz isimli eserimizin 75-77. sayfalarına bakılabilir.
(İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/103-104)
44.Nubeyt bin Şerıyt (r.a.) rivayet ediyor, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem :"Kim Allah rızâsı için bir cami yaparsa, Allah da onun için Cennette bir saray yapar." buyurdu.
(Buhârî, Salat: 65; Müslim, Mesâcid: 25; Tirmizi Salat: 237; İbni Mâce, Mesâcid: 1; Nesaî, Mesâcid: 1. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/103)
İzah
Verdiğimiz kaynaklarda "İçinde Allah'ın adının anıldığı," "Allah rızâsını gaye edinerek" gibi ilâveler de vardır. Hadis aynı zamanda Allah rızâsı için bir cami yaptıranı Cennetle de müjdelemektedir.Cami imâr etmenin faziletine sadece hadislerde değil, Kur'ân'da da dikkat çekilir. Yüce Allah bir âyeti kerimede bununla ilgili olarak şöyle buyurur:"Allah'ın mescidlerini ancak Allah'a ve âhiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah'tan başkasından korkmayanlar imar ederler. İşte doğru yola ermişler bunlardır."(Tevbe: 9/18)Bu teşvikler içindir ki, aziz milletimiz cami yapımına büyük önem vermiştir. Selçukluların, Osmanlıların hemen her şehirde inşâ ettikleri "tevhid mühürleri" bunun canlı şahididir.
Cumhuriyet devri sonrasında necip milletimiz ecdadına ruh veren imandan uzaklaştırılmaya çalışılmışsa da, din ve maneviyat düşmanları bu emellerine muvaffak olamamışlardır. Nitekim Cumhuriyetten sonra yapılan cami sayısı, Osmanlı devri boyunca inşâ edilen camilerin birkaç mislidir.
Burada sadece cami yaptıranların müjdelenmediğini de ifâde edelim. Yapılmakta olan bir cami veya mescidin inşaası için az veya çok imkanı nisbetinde yardımda bulunan herkes, hadisteki müjdeye ortaktır. Konunun tafsilatı için Ezan Cami Namaz isimli eserimizin 75-77. sayfalarına bakılabilir.
(İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/103-104)
- tahaakb
- Özel Üye
- Mesajlar: 1312
- Kayıt: 20 Oca 2010, 02:00
Re: MU’CEMU’S-SAĞİR TERCÜME VE ŞERHİ-İMAM TABERÂNİ
Peygamberimize İftira Atmak
45.Nubeyt bin Şerıyt (r.a.) rivayet ediyor, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem :"Bile bile benim adıma yalan söyleyen Cehennemdeki yerine hazırlansın." buyurdu.
(Buhari, İlim: 38, Cenâiz: 34; Ebû Dâvud, İlim: 4; Müslim, Mukaddime: 1; Tirmizî, İlim: 8. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/104)
İzah
Dinimiz yalan söylemeyi şiddetle yasaklamıştır. Bununla ilgili birçok âyet ve hadis vardır. Yalan söylemenin en çirkini de hiç şüphesiz Allah ve Resulü adına yalan söylemektir. Kur'ân'da Allah adına yalan söyleyenler şiddetle tehdit edilirler. Meselâ bu âyetlerden ikisi şöyledir:"Bak, Allah'a karşı nasıl da yalan uyduruyorlar? Bu da onlara ap açık bir günah olarak yeter." (Nisa: 4/50)"Allah adına yalan uyduranlar kıyamet gününü ne sanıyorlar?(Yûnus: 10/60) Peygamberimiz adına yalan uydurmak da aynı zamanda Allah adına yalan söylemektir. Çünkü Peygamberimiz kendiliğinden konuşmamıştır. O ancak Allah'ın emrini tebliğ etmiştir. Dolayısıyla "Resûlullah buyurdu ki..." diye başlayan her söz "Allah Resulüne bunu vahyetti" demektir. Evet, yalan söylemek, başkalarının söylemediği sözleri söyledi demek haramdır. Ancak Peygamberimiz adına yalan uydurmak bundan daha büyük günahtır. Çünkü onun adına yalan uydurmak, başkaları adına yalan söylemeye benzemez. Nitekim kendisi bir hadislerinde bunu şöyle ifâde eder:"Benim üzerime söylenen yalan, bir başkası üzerine söylenen yalan gibi değildir." (Müslim, Mukaddime: 4; Tirmizî, İlim: 9; Buhârî, Cenâiz: 34)Bunun içindir ki, Sahabîler Resûlullaha yalan isnad ederiz düşüncesiyle çoğu hadis rivayetinden geri durmuş, mazeret olarak da bu izahını yaptığımız hadisi göstermişlerdir.
(İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/104-105)
45.Nubeyt bin Şerıyt (r.a.) rivayet ediyor, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem :"Bile bile benim adıma yalan söyleyen Cehennemdeki yerine hazırlansın." buyurdu.
(Buhari, İlim: 38, Cenâiz: 34; Ebû Dâvud, İlim: 4; Müslim, Mukaddime: 1; Tirmizî, İlim: 8. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/104)
İzah
Dinimiz yalan söylemeyi şiddetle yasaklamıştır. Bununla ilgili birçok âyet ve hadis vardır. Yalan söylemenin en çirkini de hiç şüphesiz Allah ve Resulü adına yalan söylemektir. Kur'ân'da Allah adına yalan söyleyenler şiddetle tehdit edilirler. Meselâ bu âyetlerden ikisi şöyledir:"Bak, Allah'a karşı nasıl da yalan uyduruyorlar? Bu da onlara ap açık bir günah olarak yeter." (Nisa: 4/50)"Allah adına yalan uyduranlar kıyamet gününü ne sanıyorlar?(Yûnus: 10/60) Peygamberimiz adına yalan uydurmak da aynı zamanda Allah adına yalan söylemektir. Çünkü Peygamberimiz kendiliğinden konuşmamıştır. O ancak Allah'ın emrini tebliğ etmiştir. Dolayısıyla "Resûlullah buyurdu ki..." diye başlayan her söz "Allah Resulüne bunu vahyetti" demektir. Evet, yalan söylemek, başkalarının söylemediği sözleri söyledi demek haramdır. Ancak Peygamberimiz adına yalan uydurmak bundan daha büyük günahtır. Çünkü onun adına yalan uydurmak, başkaları adına yalan söylemeye benzemez. Nitekim kendisi bir hadislerinde bunu şöyle ifâde eder:"Benim üzerime söylenen yalan, bir başkası üzerine söylenen yalan gibi değildir." (Müslim, Mukaddime: 4; Tirmizî, İlim: 9; Buhârî, Cenâiz: 34)Bunun içindir ki, Sahabîler Resûlullaha yalan isnad ederiz düşüncesiyle çoğu hadis rivayetinden geri durmuş, mazeret olarak da bu izahını yaptığımız hadisi göstermişlerdir.
(İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/104-105)
- tahaakb
- Özel Üye
- Mesajlar: 1312
- Kayıt: 20 Oca 2010, 02:00
Re: MU’CEMU’S-SAĞİR TERCÜME VE ŞERHİ
Kız Çocuğuna İyilik Yapmak
46.Nubeyt bin Şerıyt (r.a.) rivayet ediyor, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem :"Bir adamın kızı doğduğunda, Allah o eve melekler gönderir. Onlar, "Ey ev halkı, Allah'ın selâmı üzerinize olsun, onu şefkat kanatlarınızla koruyun, ellerinizle başını okşayın. Zayıf bir kul, zayıf bir kuldan dünyaya geldi. Ona yardım edenler kıyamete kadar yardım göreceklerdir." buyurdu.(Mu'cemü'l-Evsat,4:89, (3125.) İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/105-106)
46.Nubeyt bin Şerıyt (r.a.) rivayet ediyor, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem :"Bir adamın kızı doğduğunda, Allah o eve melekler gönderir. Onlar, "Ey ev halkı, Allah'ın selâmı üzerinize olsun, onu şefkat kanatlarınızla koruyun, ellerinizle başını okşayın. Zayıf bir kul, zayıf bir kuldan dünyaya geldi. Ona yardım edenler kıyamete kadar yardım göreceklerdir." buyurdu.(Mu'cemü'l-Evsat,4:89, (3125.) İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/105-106)
- tahaakb
- Özel Üye
- Mesajlar: 1312
- Kayıt: 20 Oca 2010, 02:00
Re: MU’CEMU’S-SAĞİR TERCÜME VE ŞERHİ
Allah Zâlime Gazap Eder
46.Hz.Ali (Kerremallâhü Veche) rivayet ediyor:, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem :"Allah buyuruyor ki: "Benden başka yardımcı bulamayan birine zulmedene şiddetle gazap ederim." buyurdu.(Mu'cemü'l-Evsat, 3:111, (2228) İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/106)
46.Hz.Ali (Kerremallâhü Veche) rivayet ediyor:, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem :"Allah buyuruyor ki: "Benden başka yardımcı bulamayan birine zulmedene şiddetle gazap ederim." buyurdu.(Mu'cemü'l-Evsat, 3:111, (2228) İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/106)
- tahaakb
- Özel Üye
- Mesajlar: 1312
- Kayıt: 20 Oca 2010, 02:00
Re: MU’CEMU’S-SAĞİR TERCÜME VE ŞERHİ
Buluntu Mal Ne Yapılır?
48.Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem :"Buluntu mal helâl değildir. Birşey bulan kişi onu tespit ettirsin sahibi geldiğinde onu kendisine versin. Sahibi gelmezse onu sadaka olarak versin. Sahibi sonradan gelirse onu sevabıyla bedeli arasında serbest bıraksın." buyurdu.(Darekutnî, 4:90; Buhari, İlim: 28, Lukata: 2, 3, 4, Edeb: 75; Ebû Dâvud, Lukata: 1; Muvatta, Akdiye: 46; Tirmizi, Ahkâm: 35. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/106-107)
İzah
Dârekutnî'deki rivayette "Bir yıl ilân eder" ilâvesi vardır. Konu ile ilgili başka hadisler de vardır. Meselâ zikrettiğimiz kaynaklarda buluntu eşya ile ilgili olarak şu hadisler vardır:"Miktarını öğren, sonra onu bir yıl ilân et. Sahibini bulamazsan onu harca. O yanında bir emânet olsun. Günün birinde arayan gelirse, onu ödersin." "İşlek yolda bulunmuş olanla, insanların çokça yaşadığı meskun yerleşim yerlerinde bulunmuş olanı bir yıl boyu ilân et. Eğer sahibi gelirse hemen ver. Eğer gelmezse artık o senin olmuştur."Başka bir hadiste de bir şey bulanın sahibini bulduğunda onu hemen vermesini istemiş ve, "Sahibini bulamazsa bilsin ki, bu mal Allah'ın malıdır, Allah onu dilediğine verir."Bu hadislerden sonra buluntu mala dâir fıkhî hükme geçebiliriz.
Hanefî ve Şâfiîlere göre, buluntu mal sahibine ulaştırmak niyetiyle yerden alınabilir.Buluntu malı yerden alan kimse yanındakilere veya ulaştığı kimselere, "Şu şeyi arayanlan bana gönderiniz" der. Artık o şey kendisinin yanında bir emânettir. Hadislerde ifâde edildiği gibi, bir sene boyunca onu ilân eder. Sahibi çıktığında onu sahibine verir.Bulunan şey çabuk bozulan cinsten ise Hanefîlere göre ya sadaka verir veya kendisi kullanır. Şâfiîlere göre ise bu durumda kişi serbesttir. İsterse onu satar, arzu ederse kendisi kullanır. Sahibinin ortaya çıkması durumunda da bedelini ona öder.Diğer buluntularda da hüküm böyledir. Kişi bir yıl boyunca ilân ettikten sonra buluntu eşyayı dilerse kendisi kullanır, dilerse bir başkasına tasadduk eder. Sahibi çıktığında mal yanında ise verir, tasadduk etmişse yitik sahibi malının sadaka olarak verilmesini kabul etmezse karşılığını kendisine öder, sadakanın sevabını da kendisi kazanmış olur. İbni Mes'ud (r.a.) böyle hareket etmiş, başkalarına da böyle yapmaları tavsiyesinde bulunmuştur.(Buhârî, Talak: 22)Bâzı âlimler, değerce düşük olan şeylerin alınıp kullanılabileceğini söylemişlerdir. Buna delil olarak da Hz. Câbir'in (r.a.), Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem "değnek, kamçı, ip ve benzeri şeylerde ruhsat tanıdı. Bunları bulan kimse bir yıl ilân etmeksizin kullanabilir"(Ebû Dâvud, Lukata: 1) hadisini gösterirler. 580, 581 numaralı hadislere de bakınız. ( İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/107-108)(İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/104-105)
48.Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem :"Buluntu mal helâl değildir. Birşey bulan kişi onu tespit ettirsin sahibi geldiğinde onu kendisine versin. Sahibi gelmezse onu sadaka olarak versin. Sahibi sonradan gelirse onu sevabıyla bedeli arasında serbest bıraksın." buyurdu.(Darekutnî, 4:90; Buhari, İlim: 28, Lukata: 2, 3, 4, Edeb: 75; Ebû Dâvud, Lukata: 1; Muvatta, Akdiye: 46; Tirmizi, Ahkâm: 35. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/106-107)
İzah
Dârekutnî'deki rivayette "Bir yıl ilân eder" ilâvesi vardır. Konu ile ilgili başka hadisler de vardır. Meselâ zikrettiğimiz kaynaklarda buluntu eşya ile ilgili olarak şu hadisler vardır:"Miktarını öğren, sonra onu bir yıl ilân et. Sahibini bulamazsan onu harca. O yanında bir emânet olsun. Günün birinde arayan gelirse, onu ödersin." "İşlek yolda bulunmuş olanla, insanların çokça yaşadığı meskun yerleşim yerlerinde bulunmuş olanı bir yıl boyu ilân et. Eğer sahibi gelirse hemen ver. Eğer gelmezse artık o senin olmuştur."Başka bir hadiste de bir şey bulanın sahibini bulduğunda onu hemen vermesini istemiş ve, "Sahibini bulamazsa bilsin ki, bu mal Allah'ın malıdır, Allah onu dilediğine verir."Bu hadislerden sonra buluntu mala dâir fıkhî hükme geçebiliriz.
Hanefî ve Şâfiîlere göre, buluntu mal sahibine ulaştırmak niyetiyle yerden alınabilir.Buluntu malı yerden alan kimse yanındakilere veya ulaştığı kimselere, "Şu şeyi arayanlan bana gönderiniz" der. Artık o şey kendisinin yanında bir emânettir. Hadislerde ifâde edildiği gibi, bir sene boyunca onu ilân eder. Sahibi çıktığında onu sahibine verir.Bulunan şey çabuk bozulan cinsten ise Hanefîlere göre ya sadaka verir veya kendisi kullanır. Şâfiîlere göre ise bu durumda kişi serbesttir. İsterse onu satar, arzu ederse kendisi kullanır. Sahibinin ortaya çıkması durumunda da bedelini ona öder.Diğer buluntularda da hüküm böyledir. Kişi bir yıl boyunca ilân ettikten sonra buluntu eşyayı dilerse kendisi kullanır, dilerse bir başkasına tasadduk eder. Sahibi çıktığında mal yanında ise verir, tasadduk etmişse yitik sahibi malının sadaka olarak verilmesini kabul etmezse karşılığını kendisine öder, sadakanın sevabını da kendisi kazanmış olur. İbni Mes'ud (r.a.) böyle hareket etmiş, başkalarına da böyle yapmaları tavsiyesinde bulunmuştur.(Buhârî, Talak: 22)Bâzı âlimler, değerce düşük olan şeylerin alınıp kullanılabileceğini söylemişlerdir. Buna delil olarak da Hz. Câbir'in (r.a.), Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem "değnek, kamçı, ip ve benzeri şeylerde ruhsat tanıdı. Bunları bulan kimse bir yıl ilân etmeksizin kullanabilir"(Ebû Dâvud, Lukata: 1) hadisini gösterirler. 580, 581 numaralı hadislere de bakınız. ( İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/107-108)(İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/104-105)