KELÂMuLLAHta ve RASÛLULLAHta ŞİFÂ..

Cevapla
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

KELÂMuLLAHta ve RASÛLULLAHta ŞİFÂ..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

KELÂMuLLAH'ta ve RASÛLULLAH'ta ŞİFÂ..

HeR DERdin İLÂCı=>AŞKktır,
AŞKkın TEVHiD TÂCı AŞKktır,
ME’MURu-MAHKuMu=>SEVgi,
MECBURu-MUHTACı=>AŞKktır!.


ZEVK 9877

=>ÖMÜR BOYUnca=>BEKLERsin=>ÇOk İSTERsin=>OLmaz!. OLmaz!.
===>KORKuLarın==>KUYTUsunda==>UMUTLar===>KURuR-YEŞERiR,
OLmaz!. OLmaz!.” DEme İHVÂNi=>ÂLEM-i İMKÂN>OLmaz!.>OLmaz!.
===>KÜLLî ŞEYy’e=>KADîR ALLAH==>DERDinin==>DERMÂNI’n VERiR!.


16.02.2021 02:16
brsbrsm.tktktrstkkdşifaa..


ŞEHÂDEtin=->ÖZÜNdeki,
ŞE’ÂNda=>ŞİFÂİHVÂNİm!.
->IŞIKk IŞIk>GÖZÜNdeki,
SEVDÂda VEFÂ İHVÂNİm!.


Resim
ŞİFÂ.: Hastalıktan iyi olma, iyileşme. Hastalıktan kurtulma..
ŞİFÂ-bahş.: ŞİFÂveren, iyilik veren, iyileştiren.
ŞİFÂhâne.: f. Hastahâne..
Şâfi.: Hastaya ŞİFÂ veren ALLAH celle celâlihu. Yeter görünen, kifâyet eden.

ŞİFÂ.: Sözlükte “bir hastalığı tedavi etmek, hastayı iyileştirmek” anlamında masdardır..
ŞİFÂ.: “Hastalıktan kurtulma, iyileşme; ilâç.” mânâsında isim şeklinde kullanılır. Kelime mecâzen “cehâlet hastalığını giderme” anlamına da gelir (Lisânü’l-ʿArab, “şfy” md.; Kāmus Tercümesi, “şfy” md.).

Kur’ÂN-ı Kerîm’de ŞİFÂ kelimesi, türevleriyle birlikte 4 âyet-i celîle’de Dinî-Ahlâkî Hastalıkların tedavisi ve ilâcı mânâsında.:


قَاتِلُوهُمْ يُعَذِّبْهُمُ اللّهُ بِأَيْدِيكُمْ وَيُخْزِهِمْ وَيَنصُرْكُمْ عَلَيْهِمْ وَيَشْفِ صُدُورَ قَوْمٍ مُّؤْمِنِينَ
Resim---“Kâtilûhum yuazzibhumullâhu bi eydîkum ve yuhzihim ve yansurkum aleyhim ve yeşfi sudûre kavmin mu'minîn (mu'minîne).: Onlarla savaşın. ALLAH sizin ellerinizle onları azâblandırır ve onları alçaltır. Ve onlara karşı size yardım eder (zafere ulaştırır). Ve mü'minler kavminin göğüslerine ŞİFÂ verir (iyileştirir, ferahlatır).” (Tevbe 9/14)

Fiil kipiyle geçtiği Tevbe 9/14. Âyetinde.: “içi ferahlatma, öfke, intikam vb. duyguları teskin etme” mânâsındadır.
Tefsirlerde kaydedildiğine göre âyet, Hudeybiye Antlaşması’na dayanarak Hz. Peygamber’le ittifâk kuran Huzâalılar’a Bekiroğulları’nın antlaşmayı bozarak saldırması ve Kureyşliler’in de onlara yardım etmesi üzerine tecavüzkâr müşriklere karşı mü’minleri cihada teşvik etmek için inmiştir..
(Kurtubî, VIII, 87; Süyûtî, ed- Dürrü’l-mens̱ûr, IV, 138).

يَا أَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَاءتْكُم مَّوْعِظَةٌ مِّن رَّبِّكُمْ وَشِفَاء لِّمَا فِي الصُّدُورِ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِّلْمُؤْمِنِينَ
Resim---“Yâ eyyuhen nâsu kad câetkum mev'ızatun min rabbikum ve şifâun limâ fîs sudûri ve huden ve rahmetun li'l- mu'minîn (mu'minîne).: Ey insanlar! Size, RABBinizden öğüt (vaaz) ve göğsünüzde olana (nefsinizin kalbindeki hastalıklara) ŞİFÂ ve mü'minlere hidâyet ve rahmet gelmiştir.” (Yûnus 10/57)

وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْآنِ مَا هُوَ شِفَاء وَرَحْمَةٌ لِّلْمُؤْمِنِينَ وَلاَ يَزِيدُ الظَّالِمِينَ إَلاَّ خَسَارًا
Resim---“Ve nunezzilu minel Kur’ÂNi mâ huve şifâun ve rahmetun li'l- mu’minîne ve lâ yezîdu'z- zâlimîne illâ hasârâ (hasâran).: Kur’ÂN'dan indirdiğimiz şeyler, mü'minler için ŞİFÂdır ve rahmettir. Ve zalimlerin sadece hüsranını (kaybettiği dereceleri) arttırır.” (İsrâ 17/82)

Kur’ÂN-ı Kerîm’ın inananlar için mutlak mânâda ŞİFÂdır.:

وَلَوْ جَعَلْنَاهُ قُرْآنًا أَعْجَمِيًّا لَّقَالُوا لَوْلَا فُصِّلَتْ آيَاتُهُ أَأَعْجَمِيٌّ وَعَرَبِيٌّ قُلْ هُوَ لِلَّذِينَ آمَنُوا هُدًى وَشِفَاء وَالَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ فِي آذَانِهِمْ وَقْرٌ وَهُوَ عَلَيْهِمْ عَمًى أُوْلَئِكَ يُنَادَوْنَ مِن مَّكَانٍ بَعِيدٍ
Resim---“Ve lev cealnâhu Kur’ÂNen a’cemiyyen le kâlû lev lâ fussilet âyâtuh (âyâtuhu), e a’cemiyyun ve arabîy (arabîyyun), kul huve lillezîne âmenû huden ve ŞİFÂun, vellezîne lâ yû’minûne fî âzânihim vakrun ve hûve aleyhim amâ (amen), ulâike yunâdevne min mekânin baîd (baîdin).: Ve eğer O'nu (Kitab'ı), yabancı dil bir Kur’ÂN kılsaydık, mutlaka: “O'nun âyetleri açıklanmalı değil miydi?” derlerdi. Araba yabancı dil mi? De ki: “O, imân edenler için hidâyet ve şifadır. Ve mü'min olmayanların kulaklarında vakra vardır. O (Kur’ÂN), onlara karşı körlüktür (ŞİFÂve hidayet değildir). İşte onlara uzak bir yerden seslenilir.” (Fussılet 41/44)

Kur’ÂN-ı Kerîm’de ŞİFÂ kelimesi 2 âyet-i celîle’de Bedenî Hastalıkların tedavisi ve ilâcı mânâsında yer almaktadır..:

ثُمَّ كُلِي مِن كُلِّ الثَّمَرَاتِ فَاسْلُكِي سُبُلَ رَبِّكِ ذُلُلاً يَخْرُجُ مِن بُطُونِهَا شَرَابٌ مُّخْتَلِفٌ أَلْوَانُهُ فِيهِ شِفَاء لِلنَّاسِ إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَةً لِّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
Resim---“Summe kulî min kulli's- semerâti feslukî subule rabbiki zululâ (zululen), yahrucu min butûnihâ şarâbun muhtelifun elvânuhu fîhiŞİFÂun li'rn- nâs (nâsi), inne fî zâlike le âyeten li kavmin yetefekkerûn (yetefekkerûne).:
Sonra meyvelerin (çiçeklerin) hepsinden yeyin! RABBinin emre amade kılınmış yollarında sülûk edin (uçun, dolaşın). Onun karnından muhtelif (çeşitli) renklerde içecek (bal) çıkar. Onda insanlar için ŞİFÂvardır. Muhakkak ki bunda, tefekkür eden bir kavim için elbette bir âyet (delil) vardır.” (Nahl 16/69)

وَإِذَا مَرِضْتُ فَهُوَ يَشْفِينِ
Resim---“Ve izâ maridtu fe huve yeşfîn (yeşfîni).: Ve hastalandığım zaman banaŞİFÂ veren, O'dur.” (Şu’arâ 26/80)

Bu Âyet-i Celîler, Abdülkerîm el-Kuşeyrî’den nakledilen bir keşfe atıfla ŞİFÂ âyetleri diye anılmıştır. (Zerkeşî, I, 435-436).

Bunlardan 2 âyet-i celîle’de Kur’ÂN-ı Kerîm’in inananlar için ŞİFÂ olduğu.: İsrâ 17/82; Fussılet 41/44..


وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْآنِ مَا هُوَ شِفَاء وَرَحْمَةٌ لِّلْمُؤْمِنِينَ وَلاَ يَزِيدُ الظَّالِمِينَ إَلاَّ خَسَارًا
Resim---“Ve nunezzilu minel Kur’ÂNi mâ huve ŞİFÂun ve rahmetun lil mu’minîne ve lâ yezîdu'z- zâlimîne illâ hasârâ (hasâran).: Kur’ÂN'dan indirdiğimiz şeyler, mü'minler için ŞİFÂdır ve rahmettir. Ve zâlimlerin sadece hüsranını (kaybettiği dereceleri) arttırır.”
(İsrâ 17/82)

وَلَوْ جَعَلْنَاهُ قُرْآنًا أَعْجَمِيًّا لَّقَالُوا لَوْلَا فُصِّلَتْ آيَاتُهُ أَأَعْجَمِيٌّ وَعَرَبِيٌّ قُلْ هُوَ لِلَّذِينَ آمَنُوا هُدًى وَشِفَاء وَالَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ فِي آذَانِهِمْ وَقْرٌ وَهُوَ عَلَيْهِمْ عَمًى أُوْلَئِكَ يُنَادَوْنَ مِن مَّكَانٍ بَعِيدٍ
Resim---“Ve lev cealnâhu Kur’ÂNen a’cemiyyen le kâlû lev lâ fussilet âyâtuh(âyâtuhu), e a’cemiyyun ve arabîy(arabîyyun), kul huve lillezîne âmenû huden ve ŞİFÂun, vellezîne lâ yû’minûne fî âzânihim vakrun ve hûve aleyhim amâ (amen), ulâike yunâdevne min mekânin baîd (baîdin).: Ve eğer O'nu (Kitab'ı), yabancı dil bir Kur’ÂN kılsaydık, mutlaka: “O'nun âyetleri açıklanmalı değil miydi?” derlerdi. Araba yabancı dil mi? De ki: “O, imân edenler için hidâyet ve ŞİFÂdır. Ve mü'min olmayanların kulaklarında vakra vardır. O (Kur’ÂN), onlara karşı körlüktür (ŞİFÂ ve hidâyet değildir). İşte onlara uzak bir yerden seslenilir.” (Fussılet 41/44)

Bunlardan 1 âyet-i celîle’de Kur’ÂN-ı Kerîm’in göğüslerde bulunan hastalıklar için ŞİFÂ olduğu.: Yûnus 10/57..

يَا أَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَاءتْكُم مَّوْعِظَةٌ مِّن رَّبِّكُمْ وَشِفَاء لِّمَا فِي الصُّدُورِ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِّلْمُؤْمِنِينَ
Resim---“Yâ eyyuhen nâsu kad câetkum mev'ızatun min rabbikum ve ŞİFÂun limâ fîs sudûri ve huden ve rahmetun lil mu'minîn(mu'minîne).: Ey insanlar! Size, RABBinizden öğüt (vaaz) ve göğsünüzde olana (nefsinizin kalbindeki hastalıklara) ŞİFÂve mü'minlere hidâyet ve rahmet gelmiştir.” (Yûnus 10/57)

Bunlardan 1 âyet-i celîle’de ise, Kur’ÂN-ı Kerîm’in ŞİFÂmev‘iza, hidâyet ve rahmet kelimeleriyle birlikte ve onlarla yakın anlamda kullanılmıştır.: İsrâ 17/82..

Bunlardan son 1 âyet-i celîle’de Kur’ÂN-ı Kerîm’in; ŞİFÂ, mev‘iza, hidâyet ve rahmet kelimeleriyle birlikte ve onlarla yakın anlamda kullanılmıştır.: Fussilet 41/44...

ŞİFÂkelimmesi Kur’ÂN-ı Kerîmde anlam tümmlemesi bakımından; cehâlet hastalığına ilâç anlamında, cehâleti ve basîret körlüğünü gideren deliller, nûrlar anlamında.:


قَدْ جَاءكُم بَصَآئِرُ مِن رَّبِّكُمْ فَمَنْ أَبْصَرَ فَلِنَفْسِهِ وَمَنْ عَمِيَ فَعَلَيْهَا وَمَا أَنَاْ عَلَيْكُم بِحَفِيظٍ
Resim---“Kad câekum basâiru min rabbikum fe men ebsara fe li nefsih (nefsihi) ve men amiye fe aleyhâ, ve mâ ene aleykum bi hafîz (hafîzin).: RABB'inizden size basîretler (kalb gözlerinize görme yeteneği) gelmiştir. Artık kim bu basîretle (kalb gözüyle) görürse onun lehinedir (kendi nefsi içindir). Kimin de kalb gözü kör kalırsa, o taktirde onun aleyhinedir. Ve ben, sizin üzerinize muhafız değilim.” (En‘âm 6/104)

وَإِذَا لَمْ تَأْتِهِم بِآيَةٍ قَالُواْ لَوْلاَ اجْتَبَيْتَهَا قُلْ إِنَّمَا أَتَّبِعُ مَا يِوحَى إِلَيَّ مِن رَّبِّي هَذَا بَصَآئِرُ مِن رَّبِّكُمْ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِّقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
Resim---“Ve izâ lem te’tihim biâyetin kâlû lev lectebeytehâ, kul innemâ ettebiu mâ yûhâ ileyye min rabbî hâzâ besâiru min rabbikum ve huden ve rahmetun li kavmin yu’minûn (yu’minûne).: Ve onlara bir âyet getirmediğin zaman “Onu derleyip toplasaydın (bir âyet düzseydin) olmaz mıydı?” dediler. De ki: “RABBimden bana ne vahyolunursa ben ancak ona tâbî olurum.” Bu, RABBinizden basiretler (kalb gözlerinizin görmesini sağlayacak olan yardımlar)dır. Ve hidayete erdiren (ALLAH'a ulaştıran)dır. Ve mü'min olan (kalbine îmân yazılan) bir kavim için rahmettir.” (A‘râf 7/203)

هَذَا بَصَائِرُ لِلنَّاسِ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِّقَوْمِ يُوقِنُونَ
Resim---“Hâzâ basâiru li'n- nâsi ve huden ve rahmetun li kavmin yûkınûn (yûkınûne).: İşte bu (Kur’ÂN), insanlar için basîrettir. Ve yakîn hasıl eden kavim için hidâyettir, rahmettir.” (Câsiye 45/20)

Ve bürhan/delil anlamında benzer bir kapsama sâhibdir.:

يَا أَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَاءكُم بُرْهَانٌ مِّن رَّبِّكُمْ وَأَنزَلْنَا إِلَيْكُمْ نُورًا مُّبِينًا
Resim---“Yâ eyyuhâ'n- nâsû kad câekum burhânun min rabbikum ve enzelnâ ileykum nûran mubîn (mubînen).: Ey insanlar! RABB'inizden size bir burhan (kesin delil) gelmiştir. Ve size, apaçık bir NÛR indirdik.” (Nisâ 4/174)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELÂMuLLAHta ve RASÛLULLAHta ŞİFÂ..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Azîz Cân Kardeşlerimiz,

KUR'ÂN-ı Kerîm’imizin DERDLere NasıL ŞİFÂ VERdiğine BAKaLım..


İmam Kuşeyrî kaddesallahu sırrahu (d.376/986.. ö. 465/1072).:
“Şimdi arzedeceğim altı ayet şifâ kaynağıdır. Bunları bir insan sabah-akşam dikkatlice, ihlâsla okursa hangi hastalık olursa olsun bî-İznillah şifâ bulur. Bu âyetlerin şifâ verdiğini tecrübe etmişimdir. Benim 12 yaşlarında bir kızım vardı. Devâsı olmayan müzmin bir hastalığa yakalandı. Bütün hekimlere götürdüm, deva bulmadı. Onu ölüme terketmiş durumdayken sâlih bir insanla karşılaştım. Bu hâlimi arzettim. Dedi ki.: Kur’ÂN-ı Kerim’de 6 tane şifâ âyeti bulunmaktadır ki kızına ihlâsla bu duâları sabah-akşam okursan o bî-İznillah iyileşecektir." Ben de bu âyetleri öğrenip kızıma okudum. Ölmek üzereyken kızım sıhhat buldu, iyileşti. Onun için bu âyetlerin ne kadar şifâ verici olduğuna bizzât şâhidim.” diye yazmıştır..

Tevbe 9/14.: ..Ve yeşfi sudûra kavmin mu'minîn.: …Ashâb, mü’min bir topluluğun kalblerine şifâ versin/gönüllerini ferahlatsın!.

Yûnus 10/57.:… Ve şifâun limâ fîs sudûri.: …Gönüllerdeki dertlere şifâdır…

Nahl 16/69.:… Yahrucu min butûnihâ şarâbun muhtelifun elvânuhu fîhi şifâun lin nâs(nâsi), inne fî zâlike le âyeten li kavmin yetefekkerûn. (yetefekkerûne)...: …Onların (arıların) karınlarından renkleri çeşitli bir şerbet (bal) çıkar ki, onda insanlar için şifâ vardır…

İsrâ 17/82.: Ve nunezzilu minel Kur’ÂNi mâ huve şifâun ve rahmetun lil mu’minîne (mu’minîn)....: Biz, Kur’ÂN’dan öyle bir şey indiriyoruz ki o, mü’minler için şifâ ve rahmettir…

Şu’arâ 26/80.: Ve izâ maridtu fe huve yeşfîni.: Hastalandığım zaman bana şifâ veren O’dur...

Fussilet 41/44.: …Kul huve lillezîne âmenû huden ve şifâun (şifâ')...: …De ki: O, (Kur’ÂN) inananlar için doğru yolu gösteren bir kılavuzdur ve şifâdır…


Resim

Geçen zaman içinde AntaLya ÇiLLehânemizde yaşarken Melâmî Derviş Hamdi Fıglıoğlu AmcayLa Hacı Said Câmisinde tanışmıştım.
Çavdar sapından, ince kamışlardan hat yazıları yazar tablolarını hac mevsiminde götürür satar gelirdi ve her yıl hacca giderdi.. Ben de ondan sonra nice besmeleler yazdım.. sonra ahşab oymacılığı vs.. BİLenler BİLir..
Hamdi Amca asansörsüz bir apartmanın 7.inci çatı katında yaşardı.. Kızı ve torunuyla.. çok değerli ve sessiz ıssız yaşardı.. bir gün dizdize oturduk.:
“Sana bir SIRRımı ANLAtayım da iyi dinle.. Kur’ÂN-ı Kerîm nasıl Şifâ kaynağı olmakta.. Bundan 9 yıl öncesiydi. Siğara vs. bilmem ben.. ama yürümekte çok zorluk çekiyor eve çıkamaz olmuştum. Hastahâneye gittim.. kalbimin 4 damarı da tıkanmış.. “derhal amaliyat olamalısın!. Yarın gel yatış yapalım!.” dediler.. taksiyle eve geldim.. kapıda bir yukarı baktım bir yere.. “Buraya kadar Hamdi!.” Derken omuzumda bir el.: “Ölmek senin benim elimde mi?. şimdi beni iyi dinle.. Sher akti girince abdest alıp 2 rekat teheccüd kıl.. İsrâ Sûresi son sayfa başındaki.:


وَبِالْحَقِّ أَنزَلْنَاهُ وَبِالْحَقِّ نَزَلَ وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلاَّ مُبَشِّرًا وَنَذِيرًا
Resim---“Ve bi’l- hakkı enzelnâhu ve bi’l- hakkı nezel (nezele), ve mâ erselnâke illâ mubeşşiren ve nezîrâ (nezîren).: Ve Hakk'ı (Kur’ÂN'ı), O'nu, Biz indirdik. Ve Hakk ile indi. Seni, müjdeleyici ve uyarıcı olmandan başka bir şey için göndermedik.” (İsrâ 17/105)

وَقُرْآناً فَرَقْنَاهُ لِتَقْرَأَهُ عَلَى النَّاسِ عَلَى مُكْثٍ وَنَزَّلْنَاهُ تَنزِيلاً
Resim---“Ve Kur’ÂNen faraknâhu li takreehu ale’n- nâsi alâ muksin ve nezzelnâhu tenzîlâ (tenzîlen).: Ve Kur’ÂN-ı Kerim; onu kısımlara (sure sure ve âyet âyet) ayırdık. İnsanlara, onu muksin olarak (uzun sürede) okuman için tenzîlen (kısımlara ayırıp, uzun sürede okunabilecek şekilde), bir indirişle indirdik.” (İsrâ 17/106)

قُلْ آمِنُواْ بِهِ أَوْ لاَ تُؤْمِنُواْ إِنَّ الَّذِينَ أُوتُواْ الْعِلْمَ مِن قَبْلِهِ إِذَا يُتْلَى عَلَيْهِمْ يَخِرُّونَ لِلأَذْقَانِ سُجَّدًا
Resim---“Kul âminû bihî ev lâ tu’minû, innellezîne ûtu’l- ilme min kablihî izâ yutlâ aleyhim yahırrûne lil ezkâni succedâ (succeden). (Secde Âyeti).: De ki: “O'na inanılsın veyâ inanılmasın, O'ndan önce kendilerine ilim verilen kimseler, onlara (Kur’ÂN'ın secde âyetleri) okunduğu zaman, secde ederek çeneleri (alınları) üstüne kapanırlar.” (İsrâ 17/107)

Bu Âyet-i Celîleri okuyup SECDE ÂYETİ’nde SECDEye kapan ve derdini verenden dermÂNını iste!.” dedi..
Gözleri kaynak makinası gibi ışıklıydı ERenLer.. Hayatta onu hiç görmemiştim.. Sonra bir selâm verdi bir “HUuuu!.” çekti ve çekti gitti Bey Dağlarına doğru.. Bir daha görmedim zâten..
Hemen merdivenlere tırmandım.. nasıl çıktım bilmiyorum.. Kızım da hastâne için pijama v.s. hazırlamış beni bekliyor..
Bern.: “Kızım bana abdest ibriği bir leğen ve peşkir ver buraya!.” dedim.. yorulmuşum.. yatağın üsütüne uzandım.. içim geçmiş.. ürpererek uyandım.. Vakt-i Seherdi.. söyleneni yaptım.. âyetleri okudum Kur’ÂN-ı Kerîmi üflediğim bardağa üledim. Ve sonunda bardaktan 3 yudum SU aldım.. tâaa ayak parmak uçlarıma kadar bir ateş çöktü ve sonra serinledi.. Rahatça kalktım.. Balkona çıktım.. Denizden iyot kokusu geliyordu.. ağlıyordum ve şükrediyordum..
Ortalık ışıdı.. Beni alamaya gelip Hastâneye yatıracak bir dostum aşağıdan zile basıyordu.. Kızım şaşkındı.: “Baba neler oluyor!. Nasıl iyi oldun sen!.” diyordu..
Ben.: “Hazırladığın Çanta kalsın kızım ben doktorlarla bir konuşup geliyim!.” dedim..
Doktorlar mâlum beni çoook sayardı.. Görünce şaşırdılar.. “Çok iyiyim.. şu kalb makinamı bir daha aynaya tutun boşuna benle uğraşmayın!.” dedim.. baktılar ve.: “4 damarında anadan doğma açılmış.. Ne yaptın anlat Hamdi Baba!.” dediler. Ben de.: “Esirgemem sizden, ama Kur’ÂN-ı Kerîm İŞi!.” diye bildim 9 yıl geçti bir daha doktor yüzü görmedim EREN EVLÂdım!.” dedi.
.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELÂMuLLAHta ve RASÛLULLAHta ŞİFÂ..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim
RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem
Resim ŞİFÂ DUÂLARı.:


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "ALLAHım! Ey insanların RABBi!. Sıkıntıyı gider, şifâ ver. Şifâyı veren ancak sensin. Senin vereceğin şifâdan başka şifâ yoktur. Öyle bir şifâ ver ki, hastalık nedir bırakmasın." buyurmuştur.
(Buhârî, Tıb,37)

Resim

Resim---Âişe radiyallahu anha ANNEmiz.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, hasta olan akrabalarının üzerine okuyarak sağ eliyle onları sıvazlar ve.:
Ezhibil-be'se RABBe’n- 'nasi eşfî ve ente’ş- şâfi lâ şifâe ill şifâuke şifâen lâ yukadiru sekame.:
Ey insanların RABBi Bu hastalığı gider! Şifâ ver, çünkü şifâ verici SENsin. SENin vereceğin şifâdan başka şifâ yoktur. Öyle şifâ ver ki hiç bir hastalık bırakmasın!" buyururdu..

(Buhârî, Merdâ, 20; Müslim, Selâm, 46; Ebû Dâvud, Tıbb, 18, 19.)

Resim

Resim---Âişe radiyallahu anha ANNEmiz.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, kendisine bir hastanın şifâ bulması için duâ talebedildiği zaman.:
BismiLLAHi turbetu arzinâ ve rîkatu ba'dinâ yüşfe sakimunâ bî-İzni RABBinâ.:
ALLAH’ın adıyla duâya başlarım. Bizim yerimizin toprağı ve birimizin tükürüğü vesilesiyle ALLAH’ın izniyle hastamız şifâ bulur!.” buyururdu..

(Buhârî, Tıbb, 38; Müslim, Selâm, 54; Ebû Dâvud, Tıbb, 19.)

Resim

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
“Euzu bî İzettillahi ve Kudretihi min şerri mâ ecidu.:
Sağ elini vücudunda rahatsız olduğun mahalle koyup 7 defa mesh eyle ve her meshte.: “Hissettiğim bu hastalığın şerrinden ALLAH'ın İzzetine ve Kudretine sığınırım!.” de. Bî-İznillahi TeâLâ şifâ bulursun." buyurmuştur.

(İ. Ahmed İbn Hanbel, Müsned, IV, 217.)

Resim

Resim---Ebu'd Derdâ radıyallahu anhu.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi.: "ALLAH TeâLâ hastalığı da ilâcı da indirmiştir. Ve her hastalığa bir ilaç varetmiştir. Öyleyse tedâvi olun. Ancak haram olan şeyle tedâvi olmayın." buyurmuştur.
(Ebu Dâvud, Tıbb 11, (3874))

Resim

Resim---Ebu Hüreyre radiyallahu anhu.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Şâfi-i Kerim ALLAH TeâLa, her ne hastalık indirmişse onun devâsını da indirmiştir." buyurdu.
Ebu Dâvud ve Tirmizî'de şu ziyâde var.:

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Tek bir hastalığın ilacı yoktur." buyurdu.. Kendisine.: "O hangi hastalıktır?" diye soruldu da,
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "İhtiyarlık!" cevabını verdi." demiştir.

(Buhârî, Tıbb 1, Ebu Dâvud, Tıbb 1, (3855); Tirmizî, Tıbb 2, (2039); İbnu Mâce, Tıbb 1, (3436))

Resim

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Henüz eceli gelmemiş bir hastayı ziyâret eden bir mü’min 7 defa.:
“Eselullahi’l- Azîme RABBe’l- ARŞi’l- Azîm en yeşfiyeke.:
ALLAHu zü’L- CeLÂL’den, Azîm Arş’ın RABBi ALLAH’tan sana şifâ vermesini istiyorum!.” derse muhakkak âfiyet bulur.” buyurmuştur.

(Ebû Dâvud, Cenâiz, 8; Tirmizî, Tıbb, 32; İ. Ahmed İbn Hanbel, Müsned, I, 239.)

Resim

Resim---İbn Abbas radıyallahu anhu Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e bir hâtûn müracaat edip.:
Yâ Resûlallah, ben sar’a illetine duçâr oluyorum. Hem de sar’a hâlinde açılıyorum. ALLAH TeâLâ’ya duâ ediniz ki, bu illeti benden izâle eylesin.” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem kadına hitâben:
“–Dilersen sabret, bu illet mukabilinde sana cennet verilsin. Dilersen sıhhat ve âfiyetin için ALLAH TeâLâ’ya duâ edeyim.” buyurdu.
Sonra o hâtûn.: “
Yâ Resûlallah, böylece sabrederim. Yalnız sar’a hâlinde açılmamam için ALLAH TeâLâ’ya duâ ediniz.” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de, o halinde açılmaması için duâ buyurdu.
buyurdu

(Buhârî, Merdâ, 6; Müslim, Birr, 54)

Resim

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: Ağrıyan dişinin üzerine şehâdet parmağını koyup Yâsîn-i şerîfin son tarafını nihayete kadar oku, bî-İznillah TeâLâ şifâ bulursun.”
buyurmuştur.
(Suyûtî, el-Câmi’us-Sağîr, no: 5218.)

Resim

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, rahatsızlandıkları zaman onu Cibril aleyhisselam tedâvi eder ve.:
"Bismillahi arkıyke min kulli şeyin yu'zike min şerri kulli nefsin ev aynin hasidin, ALLAHu yeşfike bismillahi arkıyke.:
ALLAH’ın ismiyle seni rahatsız eden her şeyden sana okurum. Her nefsin veya hasedçi her gözün şerrinden ALLAH sana şifâ versin. ALLAH’ın adıyla sana okurum.” buyururdu.

(Müslim, Selâm 40.)

Resim

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bir rahatsızlıkları olduğu zaman Muavvizeteyn/Felâk-Nâs Sûrelerini okur, kendi üzerine üfler ve onu eliyle üzerinden silerdi. Ve.:
"Bismillahi ALLAHümme dâvini bi devâike veşfinî bî şifâike ve ağninî bî fazlike ammen sivâk vahzer annî ezâke.:
ALLAH’ın İsmiyle. Ey RABBim! Beni kendi devân ile tedâvi et, bana kendi şifân ile şifâ ver ve beni kendi fazlınla SENden başkalarından müstağni kıl ve beni ezâlardan uzak tut.” buyururdu.

(Heysemî, X, 180)

Resim

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Şu ÇÖREK OTU'nu kullanmaya devâm edin, çünkü onda ölümden başka her hastalığa şifâ vardır." buyurmuştur.
(Sünen-i İbn-i Mâce, C.9. H.no.:3447.)

Resim---İbn-i Ebi Atik bize şöyle dedi.: "Size, şu Habbetü's- Sevdâ'yı kullanmayı tavsiye ediyorum. Ondan, beş veya yedi tane alıp, iyice ufalayınız. Sonra onu, birkaç damla zeytinyağı içinde, hastanın burnuna bu taraftan ve şu taraftan damlatınız".
Çünkü Âişe radiyallahu anha.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:

"Şüphesiz şu Habbetü's -Sevda(ÇÖREK OTU), her hastalığa şifâdır, sam’dan başka." buyurdu.
Ben.: “Sam nedir?" dedim.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Sam, ölümdür" buyurdu.”
buyurdu..

(Sünen-i İbn-i Mâce, C.9. Hno:3449)

Resim

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Muhakkak ki Kara Habbede (yani ÇÖREK OTUnda) sam’dan başka her derde bir şifâ vardır. Sam, ölümdür. “Kara habbe” ise kendisine “şuniz” denilen “çörek otu”dur.” buyurmuştur.
(Sahih-i Müslim, C.7. H.no.:88)

Resim

Resim---Enes radiyallahu anhu.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, hastalandığı zaman, bir avuç Çörek Otu alıp, onu SU ve BAL ile karıştırıp içerdi." buyurmuştur.
(Büyük Hadis Külliyatı- Rudanî, C.4. H.no: 7523.)


M.M.M. MuhaBBetLerimLe...


Resim İHVÂNİmResim
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: KELÂMuLLAHta ve RASÛLULLAHta ŞİFÂ..

Mesaj gönderen nur-ye »

kulihvani yazdı: 28 Şub 2021, 01:57 Resim

İÇİMdeki==->ÇILGıN ÇOCUKk,
=->NAHNU DUÂmız AĞLıYOR!.
GÖZ YAŞLarı BONcuk BONcuk,
KULLuKk ÇİLLEmiz ÇAĞLıYOR!.


SEHERde DİZ ÇÖK!.üp DERViŞ,
YÂDEL BAĞI’n SÖK!.üp DERViŞ,
=>BİZ BİR-İZ==->NAHNU DUÂsı,
AĞLa BOYNuN BÜK!.üp DERViŞ!.


ZEVK 9887

ÖLÜM UYKUSUn UYANmak.. AKL-ı SİLM AYIKk’ı=->DUÂ,
TEVHİDin TEKEMMüL TÂCı.. AŞKk’ın ŞAKAYIKk’ı=->DUÂ,
İLM-ü-İRADEYLe=>İDRAKk,
Şu ÂN=ŞEHÂDEte İŞTİRAKk,
RAZİYyeten<->MERZİYyeten.. LÂZıM ve LÂYIKk’ı=>DUÂ!.


28.02.2021 02:28
brsbrsm...tktktrstkkmizdduâmızzz...


==>DUÂ==->DÎN’in DİREĞİ’dir,
===->MUHAMMEDî YÜREĞİ’dir,
TERCiH->TEVHİD KuL İHVÂNİm,
KULLuKk ŞARTI”n>GEREĞİ’dir!.


Resim

DUÂ =>KULLuğumuzun ALLAHu zü’L- CELÂL’e ARZıdır..
İnsÂN YARATILış SeBeBi<->SonUÇu OLarak=>DUÂ Etmeye;
=>Muhtaçtır<=>Mecburdur<=>Me’murdur<=>Mahkumdur!.


قُلْ مَا يَعْبَأُ بِكُمْ رَبِّي لَوْلَا دُعَاؤُكُمْ فَقَدْ كَذَّبْتُمْ فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَامًا
Resim---“Kul mâ ya’beu bikum RABBî lev lâ duâukum, fe kad kezzebtum fe sevfe yekûnu lizâmâ (lizâmen):De ki: "Sizin DUÂnız olmasaydı RABBim size değer verir miydi? Fakat siz gerçekten yalanladınız; artık (bunun azabı da) kaçınılmaz olacaktır." (Furkân 25/77)

“DUÂnız olmasa neye yarardınız?!.”
“Namaz kılmasaydınız neye yarardınız!.” değil.
“Hacca gidip hacı olmasaydınız!." da değil!
İyi DİNLeyin
DUÂ DUÂ DUÂ..
Duâ=>ÖZümüzdeki Ayân-ı Sabitemizi/aynîyyetimizi VüCûD’a getirmek, MevCûD’a Çıkartmak!. OLduğun gibi YAŞAmak ALLAH’ın Lütf ü Keremini fiilen ALLAH’ın NÛRu OLarak YAŞAmak ve YAŞAtmak!.

ALLAHu zü’L- CELÂL;


وَقَالَ رَبُّكُمُ ادْعُونِي أَسْتَجِبْ لَكُمْ إِنَّ الَّذِينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِي سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ دَاخِرِينَ
Resim---“Ve kâle RABBukumud’ûnî estecib lekum, innellezîne yestekbirûne an ibâdetî se yedhulûne cehenneme dâhırîn (dâhırîne).: Ve RABBimiz, şöyle buyurdu.: "BANA DUÂ ediniz ki size icâbet edeyim. Bana kul olmaktan kibirlenenler, muhakkak ki hâkir ve zelîl olarak cehenneme girecekler." (Mü'min 40/60)

وَإِذَا سَأَلَكَ عِبَادِي عَنِّي فَإِنِّي قَرِيبٌ أُجِيبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ إِذَا دَعَانِ فَلْيَسْتَجِيبُواْ لِي وَلْيُؤْمِنُواْ بِي لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ
Resim---“Ve izâ seeleke ıbâdî annî fe innî karîb (karîbun) ucîbu da’vete’d- dâi izâ deâni, fe’l- yestecîbû lî ve’l- yu’minû bî leallehum yerşudûn (yerşudûne).: (Ey Rasûlüm) Ve kullarım sana, BENden sorduğu zaman, muhakkak ki BEN, (onlara) yakınım. BANA DUÂ edilince, DUÂ edenin DUÂsına (dâvetine) icâbet ederim. O halde onlar da BANA (BENİM dâvetime) icâbet etsinler ve Bana iman etsinler. Umulur ki böylece onlar irşada ulaşırlar (irşad olurlar).” (Bakara 2/186)

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem;

Resim---İmam Ali kerremallahu vechehu.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: Ed DUÂ silahu’l- mü’mini ve imâdu’d- DÎNi ve NÛru’s- Sermâvâti ve’l- ARZi.: DUÂ mü'minin silâhı, DÎNin direği, Göklerin ve Yerin NÛRudur." buyurdu.
(Hâkim, Müstedrek, II, 692; Suyutî, Camiu’s-sağir - 4258)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Sizden her kime DUÂ kapısı açılmış ise ona Rahmet Kapıları açılmıştır. ALLAH 'tan istenilen şeyler arasında O'na en sevimli geleni, âfiyettir.” buyurduktan sonra.: “DUÂ, başa gelen ve henüz gelmeyen belâya karşı fayda sağlar. Ey ALLAH 'ın kulları, DUÂ ya sarılın!.”buyurmuştur..
(Tirmizî, Deavât, 101.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "ALLAH'a kabul edileceğine gerçekten inanarak DUÂ ediniz. Biliniz ki ALLAH, ciddiyetten uzak ve umursamaz bir kalb ile yapılan DUÂları kabul etmez."buyurmuştur..
(Tirmizi, Deavât, 65)

Resim

DUÂ.: Çağırmak, seslenmek, dâvet etmek, istemek ve yardım taleb etmek..
DUÂ.: Dinî deyim olarak; ALLAHu zü’L- CELÂL’in yüceliği karşısında insanın aczini ve za’fiyetini i’tiraf etmesi, sevgi ve saygı ile O'nun lütuf ve yardımını, dünyâ ve âhirette ni’metler ve iyilikler ihsân etmesini dilemesidir. Kişinin üzerindeki sıkıntı, dert ve belâyı gidermesi, günah, hata ve kusurlarını bağışlaması için ALLAHu zü’L- CELÂL’e yalvarıp yakarması ve O'na hâlini arz edip niyazda bulunmasıdır.

(Râğıb ve İbn Manzûr, d'av md.)

DUÂ; sınırlı, sonlu ve âciz olan insanın, bu halinin bilinci ile ve bütün benliğiyle sınırsız, sonsuz ve Kudret sâhibi olan ALLAHu zü’L- CELÂL’e yönelip O'nunla arasında bir köprü ve diyalog kurmasıdır. Bu bilinçle yapılan DUÂ, insanın YARATANIna olan inancının, güveninin ve O’na teslim oluşunun bir göstergesidir.

DUÂ; insanda doğuştan var olan fıtrî bir duygudur. İnsan, üstesinden gelemeyeceği birçok olay, üzüntü ve sıkıntı ile karşılaşır. Böyle ÂNLarda, ALLAHu zü’L- CELÂL’e sığınma ve O'ndan yardım isteme ihtiyacı hissiyle DUÂ eder. Bu sebeple bütün dinlerde DUÂ mevcûddur. Normal zamanlarda DUÂ etmeyen veya ALLAH celle celâlihu'ya inanmayan insanlar bile, darda kaldıkları ve sıkıntıya düştükleri zamanlarda DUÂya ihtiyaç duyarlar..

ALLAHu zü’L- CELÂL, bu durumu;


وَإِذَا مَسَّ الإِنسَانَ الضُّرُّ دَعَانَا لِجَنبِهِ أَوْ قَاعِدًا أَوْ قَآئِمًا فَلَمَّا كَشَفْنَا عَنْهُ ضُرَّهُ مَرَّ كَأَن لَّمْ يَدْعُنَا إِلَى ضُرٍّ مَّسَّهُ كَذَلِكَ زُيِّنَ لِلْمُسْرِفِينَ مَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ
Resim---“Ve izâ messel insâne’d- durru deânâ li cenbihî ev kâiden ev kâimâ (kâimen), fe lemmâ keşefnâ anhu durrehu merre ke’en lem yed’unâ ilâ durrin messeh (messehu), kezâlike zuyyine li’l- musrifîne mâ kânû ya’melûn (ya’melûne).: Ve insana bir darlık (musîbet, sıkıntı) isabet ettiği (dokunduğu) zaman, yatarken, otururken veya ayaktayken Bize DUÂ etti (eder). Fakat onun sıkıntısını ondan giderdiğimiz zaman ona isâbet eden darlıkta (sıkıntıda) Bize DUÂ etmemiş gibi döndü (döner). İşte böylece müsriflere, yapmış oldukları şeyler süslendi.” (Yûnus 10/12)

ALLAHu zü’L- CELÂL, bu ve benzeri âyetlerde sıkıntı zamanlarında insanların DUÂ ettiklerini bildirmekte ve böylece DUÂ etmenin, insanın fıtrî bir özelliği olduğuna vurgu yapmaktadır.

İnsÂN YARATILış SeBeBi<->SonUÇu OLarak=>DUÂ Etmeye;
=>Muhtaçtır<=>Mecburdur<=>Me’murdur<=>Mahkumdur!.

DUÂ yaptıktan sonra insan, gönlünde bir ferahlık ve rahatlık hisseder, isteğinin yerine getirileceği hususunda ümit var olur. Bu yönü ile DUÂ, Ruhî Bunalımlara karşı koruyucu sağlık tedbiri konumundadır..

DUÂ=>ALLAHu zü’L- CELÂL’in İLâHî EMRİdir.:
DUÂ etmeyi===>ÖVmüş ve Teşvik Etmiştir.:


قُلْ مَن يُنَجِّيكُم مِّن ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ تَدْعُونَهُ تَضَرُّعاً وَخُفْيَةً لَّئِنْ أَنجَانَا مِنْ هَذِهِ لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِرِينَ
Resim---“Kul men yuneccîkum min zulumâti’l- berri ve’l- bahri ted’ûnehu tedarruan ve hufyeh (hufyeten), le in encânâ min hâzihî le nekûnenne mine’ş- şâkirîn (şâkirîne).: “Sizi karanın ve denizin karanlıklarından kim kurtarır?” de. Gizlice ona yalvararak.: “Eğer bizi bundan kurtarırsan biz mutlaka şükredenlerden oluruz.” diye DUÂ edersiniz.” (En'âm 6/63)

ادْعُواْ رَبَّكُمْ تَضَرُّعًا وَخُفْيَةً إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُعْتَدِينَ
Resim---“Ud'û RABBekum tedarruan ve hufyeh (hufyeten), innehu lâ yuhıbbu’l- mu'tedîn (mu'tedîne).: RABBinize yalvararak ve gizlice DUÂ edin. Muhakkak ki O, haddi aşanları sevmez.” (A’râf 7/55)

وَلاَ تُفْسِدُواْ فِي الأَرْضِ بَعْدَ إِصْلاَحِهَا وَادْعُوهُ خَوْفًا وَطَمَعًا إِنَّ رَحْمَتَ اللّهِ قَرِيبٌ مِّنَ الْمُحْسِنِينَ
Resim---“Ve lâ tufsidû fî’l- ardı ba'de ıslâhıhâ ved'ûhu havfen ve tamaâ (tamaân) inne rahmetallâhi karîbun mine’l- muhsinîn (muhsinîne).: Islâh olduktan sonra yeryüzünde fesad çıkarmayın. ALLAH'a korkarak ve umutla yalvarın. Şüphesiz ki ALLAH'ın rahmeti muhsinlere yakındır.” (A’râf 7/56)

وَلِلّهِ الأَسْمَاء الْحُسْنَى فَادْعُوهُ بِهَا وَذَرُواْ الَّذِينَ يُلْحِدُونَ فِي أَسْمَآئِهِ سَيُجْزَوْنَ مَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ
Resim---“Ve lillâhi’l- esmâu’l- husnâ fed’uhu bihâ ve zerûllezîne yulhıdûne fî esmâih(esmâihî), se yuczevne mâ kânû ya’melûn(ya’melûne).: En güzel isimler ALLAH'ındır, artık O'na onunla (esmaları ile) DUÂ ediniz! ALLAH'ın isimlerini (mânâsını) saptıranları terket! Yapmış oldukları şeyden dolayı yakında cezâlandırılacaklar.” (A’râf 7/180)

قُلِ ادْعُواْ اللّهَ أَوِ ادْعُواْ الرَّحْمَنَ أَيًّا مَّا تَدْعُواْ فَلَهُ الأَسْمَاء الْحُسْنَى وَلاَ تَجْهَرْ بِصَلاَتِكَ وَلاَ تُخَافِتْ بِهَا وَابْتَغِ بَيْنَ ذَلِكَ سَبِيلاً
Resim---“Kulid’uLLÂHe evid’u’r- RAHMÂN (rahmâne), eyyen mâ ted’û fe lehu’l- esmâu’l- husnâ, ve lâ techer bi salâtike ve lâ tuhâfit bihâ vebtegı beyne zâlike sebîlâ (sebîlen).: De ki: “ALLAH diye çağırın veya RAHMÂN diye çağırın. Nasıl çağırırsanız hepsi O'nun Esmaü’l- Hüsnası'dır (ALLAH'ın en güzel isimleridir).” Namazında (sesini) yükseltme ve onu (sesini) alçaltma. Bu ikisi arasında bir yol tut.” (İsrâ 17/110)

فَادْعُوا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ
Resim---“Fed’ûllâhe muhlisîne lehu’d- dîne ve lev kerihe’l- kâfirûn (kâfirûne).: Öyleyse, dini yalnızca O'na hâlis kılanlar olarak ALLAH'a DUÂ (kulluk) edin; kâfirler hoş görmese de.” (Mü’min 40/14)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: Ey ALLAH’ın kulları! Size DUÂ etmenizi tavsiye ederim.”
buyurmuştur..
(Hâkim, De’avât, I, 493; Tirmizî, De’avât, 102)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAH’ın fazlından isteyin, çünkü ALLAH kendisinden bir şey istenmesini sever. En faziletli ibâdet (DUÂ edip) bir sıkıntının kalkmasını beklemektir.” buyurmuştur..
(Tirmizî, De’avât, 116)

DUÂ, MuhaMMedî Mü’minin İbâdetidir.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:DUÂ, ibâdetin özüdür.”buyurmuştur..
(Tirmizi, Daavât, 1)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “En faziletli ibâdet DUÂdır.”buyurmuştur..
(Hâkim, De’avât, I, 491)

DUÂ Etmemek ALLAHu zü’L- CELÂLL’in Gazâbını ÇEKer.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kim ALLAH’a DUÂ etmezse, ALLAH ona gazab eder”buyurmuştur..
(İbn Hıbbân, Zikir ve DUÂ, No: 890; Hâkim, De’avât, I, 491; Tirmizî, De’avât, 2; İbn Mâce, DUÂ, 1)

DUÂ, MuhaMMedî Mü’minin Manevî SiLahıdır.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:DUÂ, mü’minin silahıdır; dinin direğidir; göklerin ve yerin nurudur”buyurmuştur..
(Hâkim, De’avât, No: 1812; Heysemî, Ed'ıye, 5, No: 17198)

Buradaki “silah” izafî anlamdadır. İnsan, “silah” ile düşman saldırılarına karşı kendini korur. Hadiste DUÂ da silaha benzetilmiştir. Çünkü insan DUÂ ederek ALLAHu zü’L- CELÂL’den kendisini görünür görünmez kazalardan, belâlardan ve âfetlerden korumasını ister.
Eğer şartlarına uygun ve İhLâs ile DUÂ edebilirse, ALLAHu zü’L- CELÂLL onu korur. Böylece DUÂ, mü’minin manevî siLahı OLur..

DUÂya Eûzü Besmele, Hamdele ve Salvele İle Başlanmalıdır.:

DUÂ öncesinde Müslüman, ruhen ve bedenen DUÂya hazır hâle gelmeli, mümkünse abdest alıp kıbleye dönmelidir..
(Buharî, De’avât, 24; İbn Mâce, DUÂ, 13)

فَإِذَا قَرَأْتَ الْقُرْآنَ فَاسْتَعِذْ بِاللّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
Resim---“Fe izâ kare’te’l- Kur’ÂNe festeız billâhi mine’ş- şeytâni’r- racîm (racîmi).: Öyleyse Kur'ÂN-ı Kerim'i okuduğun zaman recmedilmiş (taşlanmış) şeytandan hemen ALLAH'a sığın.” (Nahl 16/98)

اقْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذِي خَلَقَ
Resim---“Ikra’bismi RABBikellezî halak (halaka).: Yaratan RABBinin İsmi ile oku.” (Alak 96/1)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, DUÂya.: “SubhÂNe RABBiye’l-ale’l- VeHHÂB.: Yücelerin yücesi ve bağışlayıcı olan RABBimi, bütün noksanlıklardan tenzih ederim!.”diyerek başlamıştır.
(İ. Ahmed, Müsned, IV, 54; Hâkim, DUÂ, I, 498)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Biriniz DUÂ ettiği zaman, ALLAH'a hamd ve övgü ile başlasın, sonra Peygambere salât etsin, sonra dilediği DUÂyı yapsın.”buyurmuştur.
(Tirmizî, De’avât, 66; Ebu Dâvûd, Salât, 358)

Resim---Ömer radiyallahu anhu.: “Peygambere salât getirilinceye kadar DUÂ, yer ile gök arasında durur, hiçbir DUÂ O’na yükselmez (kabul olmaz)”buyurmuştur.
(Tirmizî, Salât, 347)

Azîz kardeşlerim;
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e saLât-ü seLâm/saLâvât okumamız kendi Nefsimizin, =>RESÛLü’ne=>ALLAH’a ULAŞım SALLımızdır. Ve EMRuLLAHtır. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de ÜMMEt-i MuhaMMedi SaLât-ü SeLâm hususunda şiddetle UYARmıştır.:


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Şüphesiz insanların en ziyâde cimrisi İSMİMi işitip de bana SaLât-ü SeLâm göndermeyen kimsedir.”buyurmuştur.
(Tirmizî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bir kimse İSMİMi işitir de BANA SaLât-ü SeLâm getirmezse BANA cefâ etmiş olur.”buyurmuştur.
(Süyûtî, Camiu's- Sağir)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bir kimse yanında İSMİM zikrolunur da BANA SaLât-ü SeLâm göndermezse o kimse şâkidir.”buyurmuştur..
(Münâvî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bana salâvât vermeyi unutan kimse cennetin yolunu şaşırır.”buyurmuştur..
(İbn-i Mâce)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: KELÂMuLLAHta ve RASÛLULLAHta ŞİFÂ..

Mesaj gönderen nur-ye »

CezâkALLAHu HayrÂN ResimCÂN Hocam,

Resim---Üsâme İbnu Zeyd (radıyalahu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Kim, kendisine yapılan bir iyliğe karşı, bunu yapana: "جَزاَكَ اللهُ خَيْراً Cezâkellâhu hayran (Allah sana hayırlı mükâfaat versin!)" derse teşekkürü en mükemmel şekilde yapmış olur
"
Tirmizî, Birr 86, (2036)

Daha önceleri bu Hadis-i Şerifi çok kez paylaşmıştınız.
Yaşantımızda tabi ki pek çok safhasında bizlere öğretmenlik yapan Hocalarımız oldu.

KELÂMuLLAH'ta ve RASÛLULLAH'ta ŞİFÂ.. başlığında olduğu gibi,
''MuhaMMedî Tasavvuf''un SOHBET, söz ve yazılımları bilmediğimiz pek çok şeyi öğrenerek, uygulamamıza vesile oluyor.
Bir taneside uyguladığım bu başlıkta ''360 eklem'' sayısınca istiğfâr ederek 24 saatimin olumsuzluklarını gidermesine vesile olması إِن شَاء اللَّهُ

Resim---Abdullah b. Büreyde dedi ki: “Ben babam Büreyde'yi şöyle derken işittim.: "Ben, Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem'i şöyle buyururken işittim.: “İnsanda 360 eklem vardır. (Bu nedenle insan oğlunun) üzerine (hergün için) kendisinde bulunan her eklem karşılığında sadaka vermek borçtur!"
(Hz. Büreyde sözlerine şöyle devam etti. Orada hazır bulunanlar).: “Yâ Rasûlullah! Buna kim güç yettirebilir?” diye sordular.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de.: “Mesciddeki balgamı toprağın altına gömersin (Bu bir sadakadır). (Gelip geçenleri) rahatsız edici şey (leri) yoldan kaldırırsın (Bu da bir sadakadır). Eğer (sadaka yerine geçen böyle yapılacak başka bir iyilik) bulamazsan (bu eklemlere karşılık bir sadaka olmak üzere) iki rekat bir kuşluk SALLı-Namazı (kılman) sana yeter!.” buyurdu..
(Müslim, zekat 54; Ahmed b. Hanbel; Müsned, V, 354, 359; Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 16/603.)

Resim---Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem: "Âdemoğlunun her eklemine karşı (üzerine düşen) bir sadaka (borcu) vardır. (Bununla beraber Âdemoğlunun) karşılaştığı bir kimseye vermiş olduğu selâm sadakadır, iyiliğe çağırması bir sadakadır, kötülük(ler)den men'etmesi-yasaklaması bir sadakadır. Eşiyle cinsî münasebette bulunması da bir sadakadır."
(Ebu Zer, sözlerine devam ederek şunları söyledi).:
Orada bulunanlar: “Yâ Rasûlullah! (bir insanın) şehvetine uyması da mı, onun için sadaka oluyor?." diye sordu da Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem.: “Pekiyi onu gayr-i meşru bir yerde tatmin etseydi günah işlemiş olmayacak mıydı? Ne dersin? (Bununla beraber) bu eklemlerin hepsine birden (sadaka olarak sadece) iki rekat kuşluk SALLı-Namazı da yeter!." buyurdu.
(Buharî, sulh II, cihad 72, 128; Müslim, müsâfirin 84, zekât 56; Ebu Davud, tetavvu 12; Ahmed b..Hanbel, Müsned, 11,316,328.)

Ebu Zer radiyallu anhu'dan (rivâyet edildiğine göre) Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bu (bir önceki) hadisi (yaptığı bir konuşmanın) arasında dile getirmiştir.
(Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şâmil Yayınevi: 16/605)

Resim--- Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu.:“İnsanların her bir eklemi için her gün bir sadaka gerekir. İki kişi arasında adâletle hükmetmen sadakadır. Bineğine binmek isteyene yardım ederek bindirmen yahut yükünü bineğine yüklemen sadakadır. Güzel söz sadakadır. Namaz için mescide giderken attığın her adım bir sadakadır. Gelip geçenlere eziyet veren şeyleri yoldan gidermen de sadakadır.”
Buhârî, Sulh 11, Cihâd 72, 128; Müslim, Zekât 56. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tatavvu’ 12, Edeb 160

Resim---Müslim’in Hz. Âişe’den rivayetine göre Âişe radıyallahu anhâ, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu haber vermiştir:
Gerçek şu ki, her insanın vücudunda 360 eklem (ve kemik) bulunmaktadır. Kim bu eklem sayısı kadar Allahü ekber, elhamdülillah, lâ ilâhe illallah der, Allah’dan bağışlanma diler, insanların yolu üzerinden taş, diken veya kemik gibi şeyleri kaldırır, iyiliği emreder veya kötülükten nehyeder ise, o günü kendisini cehennemden uzaklaştırmış olarak geçirir.
Müslim, Zekât 54

AÇIKLAMA;Bazı Riyâzü’s-sâlihîn nüshalarında önceki rivayetle birlikte verilen bu hadîs-i şerîfte, öncekinden farklı olarak insan vücudunda 360 eklem ve oynak kemik bulunduğu, her gün için bunların karşılığı olarak iyilik ve hayır işlemek üzere tekbir (Allahu ekber), tahmid (el-hamdülillah), tehlil (lâ ilâhe illâllah) ve tesbih’e (sübhânallah) ilaveten istiğfâr edilebileceği bildirilmektedir. Yine önceki hadiste “eziyet veren şeyi yoldan gidermek” şeklinde yer almış olan prensip burada taş, diken ve kemik gibi şeylerin yoldan uzaklaştırılması olarak açıklanmış bulunmaktadır..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELÂMuLLAHta ve RASÛLULLAHta ŞİFÂ..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

RASÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’de ŞİFÂ..

ŞİFÂ kelimesi, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Hadis-i Şeriflerinde de Kur’ÂN-ı Kerîm’deki kullanımıyla paralellik arzedecek şekilde geçmektedir..
ŞİFÂnın karşıtı olan maraz/hastalık Kur’ÂN-ı Kerîm’de genellikle inkâr, şirk, nifâk, vehim ve kuşku gibi Dinî-İtikadî Hastalıkları anlatır.:

Kur'ÂN-ı Kerîmde;

1 âyet-i celîle’de de “şehevî zaaf” anlamında Ahlâkî Hastalığı anlatır..:


وَإِذْ يَقُولُ الْمُنَافِقُونَ وَالَّذِينَ فِي قُلُوبِهِم مَّرَضٌ مَّا وَعَدَنَا اللَّهُ وَرَسُولُهُ إِلَّا غُرُورًا
Resim---“Ve iz yekûlul munâfikûne vellezîne fî kulûbihim maradun mâ vaadenAshâbu ve resûluhû illâ gurûrâ(gurûran).: Ve münafıklar ve kalblerinde maraz (hastalık, şüphe) bulunanlar: “Ashâb ve resûlü gururdan (aldatmaktan) başka bir şey vaadetmedi.” diyorlardı.”(Ahzâb 33/12)

Bedensel Hastalıklara ise daha çok mariz/hasta kelimesi kapsamında işâret edilmiştir. İnanç, Düşünce ve Karakterdeki sapmayı, bozulmayı ifâde eden hastalıkların kaynağı kalb/kulûb ve sadr/sudûr kelimeleriyle belirtilirken, İtikadî-Fikrî ve Ahlâkî Hastalıklara yakalanmamış ya da yakalandıktan sonra Mârifet/Yakîn =>Tevhid ve Tövbe ilâcıyla ŞİFÂ bulmuş kalbler için “Kalb-i Selîm” tâbiri kullanılır.:


إِلَّا مَنْ أَتَى اللَّهَ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ
Resim---“İllâ men etâllâhe bi kalbin selîm(selîmin).: Ashâb'a selîm (selâmete ermiş) kalble gelenler hariç.”(Şu’arâ 26/89)

Kaynaklarda, Kur’ÂN-ı Kerîm’ın hastalıkların tedâvisinde te’sirinin görülebilmesi için hastanın RUHÎ bir hazırlığının bulunmasının =>Niyet/Teslimiyetinin önemine işâret edilmektedir..

(İbnü’l-Arabî, III, 139; Kurtubî, X, 138).

ALLAHu zü’L- CeLÂL’in, İsâ aleyhisselâmın zâtına mahsusu kıldığı mu’cizesiyle ölüye.: “Kum bî-İzniLLAH!.: ALLAH’ın İzniyle kalk!.” buyurup diriltirken açık gözmünâfık birisi duâyı ezberlemiş. Koşmuş ölen babasının mezârına çok defa okumuş ama babası kalk mıyor.. Koşmuş İsâ aleyhisselâm’a.: “Yâ Nebîyyaallah ben de okuduğun duâyı okudum ama, babam kalkmıyor, duânız “Kum bî-İzniLLAH!.” değil mi?!.” dediğinde İsâ aleyhisselâm.: “Evet duâ benim ki de, ağız benimki değil!.” buyurmuştur..

Nitekim Kur’ÂN-ı Kerîm’in, inananlar için ŞİFÂ, inanmayanlar için hüsranlarını arttıran bir vesile olcağı.: İsrâ 17/82..


وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْآنِ مَا هُوَ شِفَاء وَرَحْمَةٌ لِّلْمُؤْمِنِينَ وَلاَ يَزِيدُ الظَّالِمِينَ إَلاَّ خَسَارًا
Resim---“Ve nunezzilu mine’l- Kur’ÂNi mâ huve ŞİFÂun ve rahmetun li’l- mu’minîne ve lâ yezîdu’z- zâlimîne illâ hasârâ (hasâran).: Kur’ÂN'dan indirdiğimiz şeyler, mü'minler için ŞİFÂdır ve rahmettir. Ve zâlimlerin sadece hüsrânını (kaybettiği dereceleri) arttırır.”(İsrâ 17/82)

Ya da, kulaklarda sağırlık, gözlerde körlük oluşu böyle bir hazırlığın bulunup bulunmamasıyla ilgilidir.: Fussılet 41/44..


وَلَوْ جَعَلْنَاهُ قُرْآنًا أَعْجَمِيًّا لَّقَالُوا لَوْلَا فُصِّلَتْ آيَاتُهُ أَأَعْجَمِيٌّ وَعَرَبِيٌّ قُلْ هُوَ لِلَّذِينَ آمَنُوا هُدًى وَشِفَاء وَالَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ فِي آذَانِهِمْ وَقْرٌ وَهُوَ عَلَيْهِمْ عَمًى أُوْلَئِكَ يُنَادَوْنَ مِن مَّكَانٍ بَعِيدٍ
Resim---“Ve lev cealnâhu Kur’ÂNen a’cemiyyen le kâlû lev lâ fussilet âyâtuh (âyâtuhu), e a’cemiyyun ve arabîy (arabîyyun), kul huve lillezîne âmenû huden ve ŞİFÂun, vellezîne lâ yû’minûne fî âzânihim vakrun ve hûve aleyhim amâ (amen), ulâike yunâdevne min mekânin baîd (baîdin).: Ve eğer O'nu (Kitab'ı), yabancı dil bir Kur’ÂN kılsaydık, mutlaka: “O'nun âyetleri açıklanmalı değil miydi?” derlerdi. Araba yabancı dil mi? De ki: “O, imân edenler için hidâyet ve ŞİFÂdır. Ve mü'min olmayanların kulaklarında vakra vardır. O (Kur’ÂN), onlara karşı körlüktür (ŞİFÂ ve hidâyet değildir). İşte onlara uzak bir yerden seslenilir.”(Fussılet 41/44)

Kur’ÂN-ı Kerîm, Dinî ve Ahlâkî Hastalıkların ilâcının =>Kur’ÂN-ı Kerîm olduğu bildirir.: Yûnus 10/57..


يَا أَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَاءتْكُم مَّوْعِظَةٌ مِّن رَّبِّكُمْ وَشِفَاء لِّمَا فِي الصُّدُورِ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِّلْمُؤْمِنِينَ
Resim---“Yâ eyyuhe’n- nâsu kad câetkum mev'ızâtun min RABBikum ve ŞİFÂun limâ fîs sudûri ve huden ve rahmetun lil mu'minîn(mu'minîne).: Ey insanlar! Size, RABBinizden öğüt (vaaz) ve göğsünüzde olana (nefsinizin kalbindeki hastalıklara) ŞİFÂ ve mü'minlere hidâyet ve rahmet gelmiştir.”(Yûnus 10/57)

Bedenî Hastalıkların tedâvisi bağlamında BALın ŞİFÂ verici özelliğine dikkat çekilir.: Nahl 16/69..


ثُمَّ كُلِي مِن كُلِّ الثَّمَرَاتِ فَاسْلُكِي سُبُلَ رَبِّكِ ذُلُلاً يَخْرُجُ مِن بُطُونِهَا شَرَابٌ مُّخْتَلِفٌ أَلْوَانُهُ فِيهِ شِفَاء لِلنَّاسِ إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَةً لِّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
Resim---“Summe kulî min kulli’-s semerâti feslukî subule RABBiki zululâ (zululen), yahrucu min butûnihâ şarâbun muhtelifun elvânuhu fîhi ŞİFÂun li’n- nâs (nâsi), inne fî zâlike le âyeten li kavmin yetefekkerûn (yetefekkerûne).: Sonra meyvelerin (çiçeklerin) hepsinden yeyin! RABBinin emre âmade kılınmış yollarında sülûk edin (uçun, dolaşın). Onun karnından muhtelif (çeşitli) renklerde içecek (bal) çıkar. Onda insanlar için ŞİFÂ vardır. Muhakkak ki bunda, tefekkür eden bir kavim için elbette bir âyet (delil) vardır.”(Nahl 16/69)

İbrâhim aleyhisselâm’ın diliyle İslâm’ın Ulûhiyyet ve Tevhid anlayışına göre asıl ŞİFÂyı verenin ALLAH TeâLâ olduğu vurgulanır.: Şuarâ 26/80..


وَإِذَا مَرِضْتُ فَهُوَ يَشْفِينِ
Resim---“Ve izâ maridtu fe huve yeşfîn (yeşfîni).: Ve hastalandığım zaman bana ŞİFÂ veren, O'dur.” (Şu’arâ 26/80)

Nitekim eş Şâfî ALLAH celle celâlihu/ŞİFÂ veren ALLAH celle celâlihu’nun ŞİFÂ İsmi Hadis-i Şerîflerde geçmektedir.:
(Buhârî, Tıbb, 38; Ebû Dâvûd, Tıbb 17; Tirmizî, Cenâʾiz, 4).

Kur’ÂN-ı Kerîmde çeşitli âyet-i celîle’lerde; kötü yaratıkların ve Şeytânın Şerri'nden ALLAH celle celâlihu’ya sığınması öğütlenir.:


فَإِذَا قَرَأْتَ الْقُرْآنَ فَاسْتَعِذْ بِاللّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
Resim---“Fe izâ kare’tel Kur’ÂNe festeız billâhi mine’ş- şeytâni’r- racîm (racîmi).: Öyleyse Kur’ÂN-ı Kerim'i okuduğun zaman recmedilmiş (taşlanmış) şeytândan hemen ALLAH'a sığın.”(Nahl 16/98)

وَقُل رَّبِّ أَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاطِينِ
Resim---“Ve kul RABBi eûzu bike min hemezâti’ş- şeyâtîn (şeyâtîni).: Ve “Şeytânların kışkırtmalarından (vesveselerinden) sana sığınırım.” De!.”(Mü’minûn 23/97)

وَأَعُوذُ بِكَ رَبِّ أَن يَحْضُرُونِ
Resim---“Ve eûzu bike RABBi en yahdurûn (yahdurûni).: Ve RABBim, (şeytânların) benim yanımda bulunmalarından sana sığınırım.”(Mü’minûn 23/98)

Resim---Aişe radiyallahu anha Annemiz.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem her gece yatacağı zaman avuçlarını bir araya getirir sonra üçer defa İhlâs, Felâk, Nâs Sûrelerini okuyup avuçlarına üflerdi. Sdonra da ellerini VüCÛDunun uzanabildiği yerlerine sürerdi. Bunu yaparken de ellerini önce başına sonra yüzüne ve daha sonra da VüCÛDunun ön kısmına sürerdi. Bunu üç kez tekrar ederdi. Hastalandığı zaman da aynı şeyi benim kendisine yapmamı söylerdi.” buyurmuştur.
(Buharî, 5017; Müslim, 2792)

قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ الْفَلَقِ
Resim---”Kul eûzu bi RABBi’l- felâk.: De ki: Sabahın RABBine sığınırım.”(Felâk 113/1)

مِن شَرِّ مَا خَلَقَ
Resim---”Min şerri mâ halâk.: Yarattığı şeylerin şerrinden,”(Felâk 113/2)

وَمِن شَرِّ غَاسِقٍ إِذَا وَقَبَ
Resim---”Ve min şerri gâsikın izâ vekab.: Karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden,”(Felâk 113/3)

وَمِن شَرِّ النَّفَّاثَاتِ فِي الْعُقَدِ
Resim---”Ve min şerri’n- neffâsâü fî’l- ukad.: Düğümlere üfüren kadınıarın şerrinden,”(Felâk 113/4)

وَمِن شَرِّ حَاسِدٍ إِذَا حَسَدَ
Resim---”Ve min şerri hâsidin izâ hased.: Ve hased ettiği zaman, hasedçinin şerrinden.”(Felâk 113/5)

قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ النَّاسِ
Resim---”Kul eûzu bi RABBi’n- nâs.: De ki: İnsanların RABBine sığınırım.” (Nâs 114/1)

مَلِكِ النَّاسِ
Resim---”Meüki’n- nâs.:İnsanların Mâlikine,”(Nâs 114/2)

إِلَهِ النَّاسِ
Resim---”İlâhi’n- nâs.: İnsanların (gerçek) İlâhına;” (Nâs 114/3)

مِن شَرِّ الْوَسْوَاسِ الْخَنَّاسِ
Resim---”Min şerri’-l vesvâsi’l- hannâs.: Sinsice, kalblere vesvese ve şüphe düşürüp duran vesvesecinin şerrinden.”(Nâs 114/4)

الَّذِي يُوَسْوِسُ فِي صُدُورِ النَّاسِ
Resim---”Ellezî yuvesvisu fî sudûri’n- nâs.: Ki o, insanların göğüslerine vesvese verir (içlerine kuşku, kuruntu fısıldar);”(Nâs 114/5)

مِنَ الْجِنَّةِ وَ النَّاسِ
Resim---”Mine’l- cinneti ve’n- nâs.: Gerek cinlerden, gerekse insanlardan (olan her hannas'tan ALLAH'a sığınırım).” (Nâs 114/6)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELÂMuLLAHta ve RASÛLULLAHta ŞİFÂ..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Azîz Cân Kardeşlerimiz,
Her YeRde, Her ÂNda, Her HÂL ve HeR NEFESimizde,
SÜNNETuLLAH TECELLîsi ŞE’ÂNuLLAHta Değişmez SİSTEMuLLAH.:

KUL/ABDuLLAH=>NÛR-u RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem=>SÜRÛR-u KELÂMuLLAH=>O-NÛR-u ZÂTuLLAH ALLAH celle celâlihu..

KUL/ABDuLLAH OLduğunu KİMLik ve KİŞİLiğini BİLen/TANıyan KiŞinin; RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’i =>BİLmesi=>BULması=>OLması=>YAŞAması ŞARttır ki;
=>RABBı TeÂLÂ’sını=>BİLsin=>BULsun=>OLsun=>ve EMRULLAHı YAŞAya BİLsin ve Şâhidi OLsun.. İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’i =>BİLen=>BULan=>OLan=>ve Kur'ÂN-ı Kerîm Emri OLan SüNNetini FiiLen YAŞAma BAĞı OLAN=>NAHNU=BİZ BİR-İZ ŞEHÂDEt ŞEREFi ve ŞEFÂAt ŞİFÂsını Çok ama Çok iyi ANLAmaLıyız..
SALL....İSÂLe..SILÂYa ULAşım=>SALÂVÂt=>SALLât..
SALÂVÂt’ı yüzyıllardır RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’e DUÂ denmiştir doğrudur ama ULAşım DUÂsıdır ve FARZdır.:


إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
Resim---”İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebîyyi, yâ eyyuhâllezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ.: Allah ve melekleri, Peygamber'e çok salevât getirirler. Ey mü’minler! Siz de ona salevât getirin ve tam bir teslimiyetle selâm verin.” (Ahzâb 33/56)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bir keresinde cumâ hutbesinde minbere çıkarken, her adımda "âmin!” dedi: Bir adım çıktı, "âmin!..” dedi. Bir adım daha çıktı, "âmin!..” dedi. Bir adım daha çıktı, "âmin!..” dedi.
Hutbesi bittikten sonra.: "Yâ Rasûlallah! Minbere çıktığınız zaman "âmin!..” dediniz, her adımınızda bunu neden söylediniz?” diyerek sebebini sordular.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Cebrâil (aleyhisselâm) üç duâ etti, ben de onlara "âmin!..” dedim.
- Birisi: Cebrâil (aleyhisselâm).: "Annesine, babasına veyâ sadece onlardan birine ulaşmış bir evlâd, (onlara güzel hizmet edip, onların hayır duâsını alıp) cenneti kazanamadıysa, ona yazıklar olsun/burnu yerde sürtünsün!” dedi, ben de "âmin!..” dedim.
- İkincisi: "Cebrâil (aleyhisselâm).: "Sen Peygamber olarak bir insanın yanında anıldığın zaman, sana salât-ü selâm getirmezse; ona yazıklar olsun!.. Onun burnu yere sürünsün!.” dedi. Ben de ona "âmin!..” dedim.
- “Üçüncüsü: “Cebrâil (aleyhisselâm): ”Ramazana eriştiği halde bir insan, buna Ramazanın feyzinden, bereketinden istifâde edememiş, Ramazan gelmiş geçmiş de hâlâ ALLAH'ın mağfiret ettiği bir kul olamamışsa, ALLAH'ın affını, mağfiretini kazanamamışsa; yazıklar olsun o kula!.. Burnu yerde sürtsün!” diye duâ etti. Ben de ona "âmin!..” dedim.”
buyurdu.

(Buharî, el-edebu’l-müfred- 1419/1998, Riyad- 1/338; Taberanî-evsat- h. no: 8994; Bezzâr, h. no: 1405; Mecmau’z-zevaid, 10/164)

Resim---Biz Sa'd İbnu Ubade radiyallahu anhu'n meclisinde otururken Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem yanımıza geldi. Kendisine, Beşir İbnu Sa'd.: “Ey Resûlullah! Bize ALLAH TeÂLÂ, sana salât okumamızı emretti. Sana nasıl salât okuyabiliriz?” diye sordu. Efendimiz şu cevâb verdi: “Şöyle söyleyin “ALLAHümme salli alâ MuhaMMedin ve alâ âl-i MuhaMMed, kemâ salleyte alâ İbrahîme ve bârik alâ MuhaMMedin ve alâ âl-i MuhaMMedin kemâ bârekte alâ âl-i İbrahime inneke hamîdun mecîd.:
ALLAH'ım! MuhaMMed'e ve MuhaMMed'in âline rahmet kıl tıpkı İbrahîm'e rahmet kıldığın gibi. MuhaMMed'i ve MuhaMMed'in âlini mübârek kıl!. Tıpkı İbrahîm'in âlini mübârek kıldığın gibi.”
(Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ilâveten şunu söyledi): “Selâm da bildiğiniz gibi olacak.”

Tirmizî dışındaki Kütüb-i Sitte kitaplarında, Ebu Humeyd es-Saidi radiyallahu anhu'den gelen bir rivâyet şöyle.: Ashâb sordu: “Yâ Resûlullah! Sana nasıl salât okuyalım?” Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Şöyle söyleyin.” buyurdu.: “ALLAHümme salli alâ MuhaMMedin ve alâ ezvacihi ve zürriyyetihi kemâ salleyte alâ İbrahime ve barik alâ MuhaMMedin ve alâ ezvâcihi ve zürrîyyetihi kemâ bârekte alâ İbrahîme inneke hamidun mecîd.:
ALLAHım! MuhaMMed'i zevcelerine ve zürriyetine rahmet kıl, tıpkı İbrahîm'e rahmet kıldığın gibi, MuhaMMed'i zevcelerini ve zürriyetini mübârek kıl, tıpkı İbrahim'i mübârek kıldığın gibi. Sen övülmeye layıksın? şerefi yücesin.”

Ka'b İbnu Ucre'den gelen bir rivâyet de şöyle.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem yanımıza gelmişti.: “Yâ Resûlullah!” dedik, “Sana nasıl selâm vereceğimizi öğrendik. Ama, sana nasıl salât okuyacağız (bilmiyoruz)?” “Şöyle söyleyin!” buyurdu.: “ALLAHümme salli alâ MuhaMMed'in ve alâ âl-i MuhaMMedin kemâ salleyte alâ İbrahime inneke hamidun mecîd, ALLAHümme bârik alâ MuhaMMedin ve alâ âl-i MuhaMMed, kemâ bârekte alâ âl-i İbrahime inneke hamidun mecîd.” buyurdu.

Râvi: Ebu Mes'ud el Bedri radiyallahu anhu.
Kaynak: (Buharî, Da'avât 33, Enbiyâ 8; Müslim, Salât 65, 66, 69 (406, 407); Muvatta, Kasru's- Salât 66, 67; Kenzu’l-Ummâl, h. no:3993)


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kim bana (bir kere) salât okursa ALLAH da ona on salât okur ve on günahını affeder, (mertebesini) on derece yükseltir.” buyurdu.
(Nesaî)

Resim---Ebu Talha radiyallahu anhu.: “Bir gün Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem yüzünde bir sevinç olduğu halde geldi. Kendisine.: “Yüzünüzde bir sevinç görüyoruz!” dedik.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bana melek geldi ve şu müjdeyi verdi.: “Ey MuhaMMed! RABBin diyor ki.: “Sana salâvât okuyan herkese BENim 10 rahmette bulunmam, selâm okuyan herkese de benim 10 selâm okumam sana (ikram olarak) yetmez mi?” buyurdu.buyurdu.

Ravi: Enes radiyallahu anhu.
Kaynak: Nesaî, Sehv 55, (3, 50)


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kıyamet günü bana insanların en yakını, bana en çok salâvât okuyandır.” buyurdu.
(Tirmizî)

Resim---İmâm ALi kerremâllahu vechehu.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Gerçek cimri, yanında zikrim geçtiği halde bana salâvât okumayandır!.” buyurdu.” buyurdu.
Ravi: İbnu Mes'ud
Kaynak: Tirmizî, Salât 357, (484), Da'avat 110, (3540)


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Yeryüzünde ALLAH'ın seyyah melekleri vardır. Onlar ümmetimin selâmını (ÂNında) bana tebliğ ederler.” buyurdu.
Ravi: İbnu Mes'ud
Kaynak: Nesaî, Sehv 46, (3, 43)


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, ALLAHu zü’L- CeLÂL’in ihtiyarlık ve ölüm dışında her hastalık için bir şifâ yarattığını bildirmiş ve insanları tedâvi olmaya teşvik etmiştir..
(Müsned, III, 156; IV, 278; Buhârî, “Tıb”, 7; Müslim, “Selâm”, 88, 89).

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ALLAH hastalığı ve ilacı yaratmıştır. Ey insanlar; tedâvi olunuz (şifâ bulunuz)” buyurmuştur.
(İbn Mâce, Tıb,1)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELÂMuLLAHta ve RASÛLULLAHta ŞİFÂ..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Azîz Cân Kardeşlerimiz,
Her YeRde, Her ÂNda, Her HÂL ve HeR NEFESimizde,
=>RABBımız TeÂLÂ’ya KUL OLuş/ABDuLLAH-Lık İmtihÂNı OLurken,
OlayLar Karşısında KULLuk TERCiHLerimizi KULLanırken;
ZİKİR ETmek=>FİKİR ETmek=>ŞÜKÜR ETmek=>SABıR ETmek ve ZİKİR ETmek=>SELÂMete ERmekk..
ZİKİR ETmek=>KALBLeRi ÇALIŞtıran RÛH/CÂN CERYÂNımızdır.:


لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِّمَن كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيرًا
Resim---“Lekad kâne lekum fî resûlillâhi usvetun hasenetun limen kâne yercûllâhe ve’l- yevme’l- âhıre ve zekerallâhe kesîrâ (kesîren).: Şanım hakkı için muhakkak ki size Resullulah'da pek güzel bir örnek vardır. ALLAH'a ve son güne ümit besler olup da ALLAH'ı çok zikreden kimseler için.” (Ahzâb 33/21)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اذْكُرُوا اللَّهَ ذِكْرًا كَثِيرًا
Resim---“Yâ eyyuhâllezîne âmenûzkûrullâhe zikren kesîrâ (kesîran).: Ey iman edenler, ALLAH'ı çokça zikredin.” (Ahzâb 33/41)

هَذَا ذِكْرٌ وَإِنَّ لِلْمُتَّقِينَ لَحُسْنَ مَآبٍ
Resim---“Hâzâ zik r(zikrun), ve inne li’l- muttekîne le husne meâb (meâbin).: Bu (Kur'ÂN-ı Kerim), bir Zikir'dir. Ve muhakkak ki muttakiler (takva sahipleri) için sığınakların en güzeli (ALLAH'ın Zât'ı) vardır.” (Sâd 38/49)

وَاذْكُرِ اسْمَ رَبِّكَ وَتَبَتَّلْ إِلَيْهِ تَبْتِيلًا
Resim---“Vezkurisme RABBike ve tebettel ileyhi tebtîlâ (tebtîlen).: Ve RABBinin İsmi'ni zikret ve herşeyden kesilerek O'na ulaş.” (Müzemmil 73/8)

وَاذْكُرِ اسْمَ رَبِّكَ بُكْرَةً وَأَصِيلًا
Resim---“Vezkurisme RABBike bukreten ve asîlâ (asîlen).: Ve RABBinin ismini sabah ve akşam zikret.” (İnsân 76/25)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAH’ı ZİKRetmek/ANmak muhakkak ki bir ŞİFÂdır. İnsânLarı ZİKRetmek/ANmak ise bir hastalıktır.” buyurmuştur.
(Ramuzu’l- Ehadis C.1. No.:1621)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ŞİFÂLı İki Şeye devâm ediniz=>BaL ve Kur'ÂN-ı Kerîm.” buyurmuştur.
(Ramuzu’l- Ehadis C.1. No.:1621)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İnsanların çoğunun kıymetini bilemediği iki ni’met vardır: VüCÛD sağlığı ve boş VaKit..” buyurmuştur.
(Tirmizî, C.2. H.no:2304)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Dikkat edin! Size hem hastalığınızı hem de ilacını bildiriyorum.: Hastalığınız GÜNAHLardır =>İlacı ise İSTİĞFÂRdır.” buyurmuştur.
(Ramuz El Ehâdis, C.1. H.no:2006)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Sizlerden her kim VüCÛDça sağlıklı; nefsinden ve malından, korkusuz ve huzurlu; günlük yiyeceği de yanında olarak sabahlarsa, sanki dünyanın bütün ni’metleri kendisinde toplanmış gibi olur” buyurmuştur.
(Tirmizî, H.No.: 2346)

SABıR ETmek ise TEk TUTamağımızdır.:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَعِينُواْ بِالصَّبْرِ وَالصَّلاَةِ إِنَّ اللّهَ مَعَ الصَّابِرِينَ
Resim---“Yâ eyyuhâllezîne âmenustainû bi’s- sabri ve’s- salât(salâti), innallâhe mea’s- sâbirîn (sâbirîne).: Ey îmân edenler! SABIR ve namazla istiane (özel yardım) isteyin. Muhakkak ki ALLAH, sabredenlerle beraberdir.” (Bakara 2/153)

وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَيْءٍ مِّنَ الْخَوفْ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِّنَ الأَمَوَالِ وَالأنفُسِ وَالثَّمَرَاتِ وَبَشِّرِ الصَّابِرِينَ
Resim---“Ve le nebluvennekum bi şey’in mine’l- havfi ve’l- cûi ve naksın mine’l- emvâli ve’l- enfusi ve’s- semerât (semerâti), ve beşşiri’s- sâbirîn (sâbirîne).: Ve sizi mutlaka korku ve açlıktan ve mal, can ve ürün eksikliğinden imtihan ederiz. Ve SABRedenleri müjdele.” (Bakara 2/155)

الَّذِينَ إِذَا أَصَابَتْهُم مُّصِيبَةٌ قَالُواْ إِنَّا لِلّهِ وَإِنَّا إِلَيْهِ رَاجِعونَ
Resim---“Ellezîne izâ esâbethum musîbetun, kâlû innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn (râciûne).: Onlar başlarına bir musibet geldiği zaman: “Biz ALLAH'a âidiz ve sonunda O'na döneceğiz.” derler.” (Bakara 2/156)

أُوْلَئِكَ يُؤْتَوْنَ أَجْرَهُم مَّرَّتَيْنِ بِمَا صَبَرُوا وَيَدْرَؤُونَ بِالْحَسَنَةِ السَّيِّئَةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ
Resim---“Ulâike yu’tevne ecrehum merreteyni bimâ saberû ve yedraûne bi’l- haseneti’s- seyyiete ve mimmâ razaknâhum yunfikûn (yunfikûne).: İşte onlardır ki; onlara SABIRları sebebiyle ecirleri (sevâbları) iki kat verilir. Ve onlar, seyyiâti (kötülüğü) hasenât (iyilik) ile savarlar. Ve onlara verdiğimiz (manevî) rızıktan infâk ederler.” (Kasas 28/54)

الَّذِينَ صَبَرُوا وَعَلَى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ
Resim---“Ellezîne saberû ve alâ RABBihim yetevekkelûn (yetevekkelûne).: Onlar, SABRın sahibleri ve RABB'lerine tevekkül edenlerdir.” (Ankebût 29/59)

وَاصْبِرْ عَلَى مَا يَقُولُونَ وَاهْجُرْهُمْ هَجْرًا جَمِيلً
Resim---“Vasbir alâ mâ yekûlûne vehcurhum hecren cemîlâ (cemîlen).: Ve onların söyledikleri şeylere SABRet. Ve güzel bir ayrılış ile onlardan ayrıl.” (Müzzemmil 73/10)

ثُمَّ كَانَ مِنَ الَّذِينَ آمَنُوا وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ وَتَوَاصَوْا بِالْمَرْحَمَةِ
Resim---“Summe kâne minellezîne âmenû ve tevâsav bi’s- sabri ve tevâsav bi’l- merhame (merhameti).: Sonra iman edenlerden ve SABRı tavsiye edenlerden ve merhameti tavsiye edenlerden olmaktır (akabeyi aşmak).” (Beled 90/17)

إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ
Resim---“İllellezîne âmenû ve amilû’s- sâlihâti ve tevâsav bi’l- hakkı ve tevâsav bi’s- sabr (sabrı).: Ancak iman edip salih amellerde bulunanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine SABRı tavsiye edenler başka.” (Asr 103/3)

Resim Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in
=>BUYrukLarında SABıR.:


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “SABIR, acı bir olayın yaptığı sarsıntıya karşı ilk anda gösterilen tahammüldür.” buyurmuştur.
(Buhârî, Cenâiz, 32)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Sana sıkıntı veren şeylere karşı SABRetmende birçok hayır vardır.” buyurmuştur.
(İ. Ahmed, Müsned, 1/307)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “SABReden başarıya ulaşır.” buyurmuştur.
(İ. Ahmed, Müsned, 1/307)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “SABIR başarının anahtarıdır.” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hafâ, 2/21)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “SABIR bir ışıktır.” buyurmuştur.
(Müslim, Taharet 1)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “SABIR, cennet hazinelerinden bir hazinedir.” buyurmuştur.
(Gazalî, İhyâ: 4/61)

Azîz Cân Kardeşlerimiz,
Biliyouz ki günümüze, Dünyâperest Din TüccârLarı mesnedli mesnedsiz esmâ hadisleri.: “şu kadar çekene şu kadar şu verirlir!.” Gibi safsatalarıyla MuhaMMedî Mü’minlere içi boş tesbihler çektirmekteler..

Biz ise sahih hadislerler Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Şifâ DUÂLarına bakalım.. İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ALLAHümme RABBi’n- nâsi ezhibi’l- be’se işfi. Ente’ş- şâfî. Lâ şifâe illâ şifâüke. Şifâen lâ yüğâdiru sekamen.
ALLAHümme işfi abdeke yenke’ leke adüvven ev yemşî leke ilâ salâtin.:
ALLAH’ım! Ey insanların RABBi! Şifâ ver! Şifâ veren ancak SEN’sin! SEN’den başka şifâ verecek kimse yoktur!
ALLAH’ım! Şu kuluna şifâ ver ki, SENin bir düşmanına acı versin veyâ SENin rızânı kazanmak için namaz kılmak üzere yürüsün!.”
buyurdu.

(Ebû Dâvud, Tıb, 3883; Ebû Dâvud, Cenâiz, 3107)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bismillâhi erkîke min külli şey’in yü’zîke min şerri külli nefsin ev aynü hâsidin. ALLAHümme yeşfîke bismillâhi erkîke.:
Sana ıztırab veren her şeyden, her kıskanç nefisten, her hasedçi gözden ALLAH’ın adıyla sana şifâ dilerim. ALLAH sana şifâ versin.ALLAH’ın adıyla sana şifâ dilerim!.”
buyurmuştur.

(Tirmizî, Cenâiz, 972.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: Ebû Katâde radiyallahu anhu’n genç kalması için şöyle duâ lütfetti.:
“EfLehâ’LLAHü vecheke ALLAHümme bârik lehû fî şa’rihî ve beşerihî.: ALLAH yüzünün güzelliğini arttırsın. ALLAH’ım saçını ve vücûdunu kendisi için mübârek kıl!.”
buyurmuştur.
Ebû Katâde radiyallahu anhu, bu duânın bereketiyle yetmiş yaşında vefât ettiği zaman on beş yaşında bir genç gibi gösteriyordu.

(İ. Rabbanî, Mektûbât, s. 145.)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELÂMuLLAHta ve RASÛLULLAHta ŞİFÂ..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Yâ RASÛLULLAH
sallallahualeyhi vesellem!.


=>AŞKk İNCİsi SEDEFimİZ,
ŞEFÂAt ŞİFÂMız=->SENsÎn!.
SEN=>ŞEHÂDEt ŞEREFimİZ,
HAZıR HÂLimİZ=->BİLENsÎn!.

Resim

NAHNU BİZ BİR-İZ TEkk NOKkta
AŞKk SEDEfi===>DÜRDÂNEmİZ!.
TEKiZ TEKk-BİR=>VARda-YOKkta,
HAYyDÂR ALİ===>MERDÂNEmİZ!.


Resim---Ebu Huzame nin BaBası radiyallahu anhum, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e.: “Yâ Resûlullah! ŞİFÂ talebi için yaptığımız DUÂ, tedâvi için aldığımız ilaçlar, düşman korkusundan sığındığımız şey, ALLAH’ın Kaderini geri çevirir mi (değiştirir mi)?.” diye sordu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bunlar da =>ALLAH’ın KADERİdir. buyurdu.” buyurmuştur..
(Tirmizî, Tıb, 21.).

Resim---Selmân-ı Fârisî radiyallahu anhu.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ”Kazayı ancak duâ değiştirebilir, ömrü yalnız iyilik uzâtır. buyurdu.” buyurmuştur..
(Tirmizî, Kader, 6.).

Resim

VÜCÛDLarın ŞİFÂ SALAVÂTI..
TIBB-i ZÂHİRî VE BÂTİNî ŞİFÂSI..
SaLâvâtı Tıbbi’L- KuLubî/SaLâvâtı Tıbbîyye..

ARAPÇASI.:


بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ.
اَللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى ىسَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ طِبِّ الْقُلُوبِ وَدَوَائِهَا وَعَافِيَةَ الْاَبْدَانِ وَشِفَائِهَا وَنُورِ الْاَبْصَارِ وَضِيَائِهَا وَعَلَى آلِهِ وَصَحْبِهِ وَسَلِّمْ
.

TÜRKÇESİ.:
ALLAHümme salli alâ Seyyidinâ MuhaMMedin tıbbi’l-kulûbî ve devâihâ ve âfiyeti’l-ebdânî ve ŞİFÂihâ ve nûri’l-ebsârî ve ziyâihâ ve alâ âlihî ve sahbihî ve sellim. Yâ SeLâm ü seLLim!.

MÂNÂSI.:
ALLAH’ım! Kalblerin tabîbi ve devâsı, bedenlerin âfiyeti ve ŞİFÂsı, gözlerin nûru ve ışığı olan Efendimiz MuhamMMed’e (aleyhisselâm) âline ve ashâbına salât ve selâm eyle!.


Resim

SALÂVÂT-ı FÂTİH.:

ARAPÇASI.:


اَللّٰهُمَّ صَلِّ وَسَلِّمْ وَبَارِكْ عَلٰى سَــيِّــدِنَا مُحَمَّدِ ۨالْفَاتِحِ لِمَا اُغْلِقَ وَالْخَاتِمِ لِمَا سَبَقَ نَاصِرِ الْحَقِّ بِالْحَـقِّ وَالْهَادِى اِلٰى صِرَاطِكَ الْمُسْتَقِيمِ وَعَلٰى اٰلِه۪ وَاَصْحَابِه۪ حَقَّ قَدْرِه۪ وَمِقْدَارِهِ الْعَظِيمِ


TÜRKÇESİ.:
ALLAHümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedini’l- Fâtihi limâ uğlika ve’l- hâtimi li mâ sebeka Nâsırı’el- Hakkı bî’l- Hakkı ve’l- Hâdî ilâ Sıratıke’l- Müstekîmi ve alâ âlihi ve Ashâbihi Hakka Kadrihi ve Mikdârihi’l- Azîm.

MÂNÂSI.:
ALLAH’ım! Kapalı olanı (İsâ aleyhisselâm ile kapanan vahiy kapısını) açan, geçmişte tüm gelip geçen (bütün enbiyânın nübüvvetine) son veren, hak ve hakikatle hakka destek olan, (insanları) senin dosdoğru yolun- Sıratıke’l- Müstekîm’e ileten Efendimiz MuhaMMed’e, onun âline ve ashâbına, Onun yüce Kadr-u Kıymetince salât eyle, selâm eyle ve Onu mübârek kıl!.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: KELÂMuLLAHta ve RASÛLULLAHta ŞİFÂ..

Mesaj gönderen nur-ye »

Resim

Resim DUÂdan Önce Tövbe ve İstiğfar Edilmelidir Günah işleyen, haramlardan uzak durmayan bir kulun DUÂsı kabul edilmeye Lâzım ve Lâyık değildir.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ALLAH yolunda seferler yapmış, üstü başı tozlanmış bir adam, ellerini semâya kaldırarak.: “Yâ RABBî Yâ RABBî!.” diye DUÂ ediyor, yalvarıyor. Hâlbuki yediği haram, içtiği haram, giydiği haram, gıdası haramdır. Böyle birisinin DUÂsı nasıl kabul olur?” buyurmuştur..
(Müslim, Zekât, 19)

Resim DUÂ ederken eLLer Semâya AçıLmaLı ve DUÂ Sonunda Yüze SürüLmeLidir.:

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem,
DUÂ ettiği zaman koltuk altları görünecek kadar ellerini semâya kaldırmıştır. Sahabeden Ebu Musa el-Eş'arî, Peygamber aleyhisselâm’ın DUÂ ederken koltuk altları görünecek kadar ellerini kaldırdığını bildirmiştir..
(Buharî, De’avât, 22)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem,
DUÂda parmaklarını omuz hizâsına kadar kaldırdığı da rivâyet edilmiştir..
(Hâkim, De’avât, I, 536)

Resim---Ömer radiyallahu anhu.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, DUÂda ellerini semâya kaldırdığında yüzüne sürmeden indirmezdi” buyurmuştur..
(Tirmizî, Deavât, 11.)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem,
ALLAHu zü’L- CELÂL’den bir şeyin olmasını istediği zaman ellerinin içini yukarıya çevirirdi. Ancak bir şeyden sakınacağı zaman ise ellerinin içini aşağıya çevirirdi… (Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 56; Cemu’l-Fevaid, c. 5, s. 237, h. 9242-43. el-Fethu’l-Kebir, II/357.)

Resim Yağmur DUÂnda eLLerin konumu diğer DUÂLardan farkLıdır. ResûLuLLah sallallahu aleyhi vesellem’in Yağmur DUÂnda;

Ellerini fazlaca kaldırdığı..
(Buharî, İstiska, 21),
Şehâdet parmağını kaldırdığı.. (Taberanî, el-Mu’cemü’l-Evsat, No: 5981),
Ellerinin üst kısmını yüzüne, iç kısmını yere çevirerek DUÂ ettiği.. (İ. Ahmed, Müsned, No: 12239)

Resim---Aişe radiyallahu anha vâlidemiz .: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem her gece yatağına girdiği zaman avuçlarını birleştirir, sonra avucuna üfler sonra (e’ûzü besmele çekip) İhlâs, Felak ve Nâs Sûrelerini okur, sonra elleri uzanabildiği yere kadar vücûdunu mesh ederdi. Bu işlemi yapmaya önce başından başlar, yüzüne ve vücûdunun ön taraflarına mesh ederdi. Bunu üç defa yapardı.” buyurmuştur..
(Tirmizî, De’avât, 21; Ebu Dâvûd, Edeb, 107.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Va’lemu ennALLAHe lâ yestecibu duâen min kalbin gâfilin lâhin.: Biliniz ki, ALLAH gafil bir kalbden gelen DUÂyı kabul etmez” buyurmuştur..
(Tirmizî, De’avât, 66)

Resim DUÂnın İhLâsLı, ŞûurLu KabuL OLacağına İnanıLarak DUÂ EdiLmeLidir ALLAHu zü’L- CELÂL'ın güzeL isimLerinden birisi de.: Es SEMî'u'd-DUÂ ceLLe ceLâLihudur.:

هُنَالِكَ دَعَا زَكَرِيَّا رَبَّهُ قَالَ رَبِّ هَبْ لِي مِن لَّدُنْكَ ذُرِّيَّةً طَيِّبَةً إِنَّكَ سَمِيعُ الدُّعَاء
Resim---“Hunâlike deâ zekeriyyâ RABBeh (RABBehu), kâle RABBi heblî min ledunke zurriyyeten tayyibeh (tayyibeten), inneke semîud duâ’ (duâi).: Zekeriyya (aleyhisselâm), işte orada RABBine DUÂ etti: "RABBim, bana Senin katından temiz bir nesil bağışla, muhakkak ki sen DUÂyı en iyi işitensin" dedi.” (Âl-i İmrân 3/38)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: U’dullâhe ve entüm mûkinûn bi’l-icâbeti.: Kabul edileceğine kesin bir şekilde inanarak ALLAH’a DUÂ edin.” buyurmuştur..
(Tirmizî, De’avât, 66.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Biriniz, DUÂ ettiği zaman, isteğinde azimli olsun (Talebini kesin olarak dile getirsin). “ALLAH’ım!. Dilersen bana ver!.” demesin. Çünkü ALLAH’ı zorlayacak herhangi bir güç yoktur.” buyurmuştur..
(Buharî, De’avât, 21; Müslim, Zikir, 7; İbn Hıbbân, Ed'ıye, No: 977)

Resim DUÂnın; Yüksek sesLe bağırıp çağırarak riyâ iLe değiL de, kısık bir sesLe ve yaLvararak yapıLması ALLAHu zü’L- CELÂL’in ve RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in EMRidir.:

ادْعُواْ رَبَّكُمْ تَضَرُّعًا وَخُفْيَةً إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُعْتَدِينَ
Resim---“Ud'û RABBekum tedarruan ve hufyeh (hufyeten), innehu lâ yuhıbbu’l- mu'tedîn (mu'tedîne).: RABBinize yalvararak ve gizlice DUÂ edin. Muhakkak ki O, haddi aşanları sevmez.” (A’râf 7/55)

وَاذْكُر رَّبَّكَ فِي نَفْسِكَ تَضَرُّعاً وَخِيفَةً وَدُونَ الْجَهْرِ مِنَ الْقَوْلِ بِالْغُدُوِّ وَالآصَالِ وَلاَ تَكُن مِّنَ الْغَافِلِينَ
Resim---“Vezkur RABBeke fî nefsike tedarruan ve hîfeten ve dûne’l- cehri mine’l- kavli bi’l- guduvvi ve’l- âsâli ve lâ tekun mine’l- gâfilîn (gâfilîne).: RABBini, sabah akşam, yüksek olmayan bir sesle, kendi kendine, ürpertiyle, yalvara yalvara ve için için zikret. Gaflete kapılanlardan olma.” (A’râf 7/205)

قَالَ كَلَّا إِنَّ مَعِيَ رَبِّي سَيَهْدِينِ
Resim---“Kâle kellâ, inne maiye RABBî seyehdîn (seyehdîni).: (Musa aleyhisselâm): “Hayır, muhakkak ki RABBim benimle beraber, O, beni hidâyete (kurtuluşa) ulaştıracaktır.” dedi.” (Şu’arâ 26/62)

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim---“Ve lekad halakne’l- insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh (nefsuhu), ve nahnu akrebu ileyhi min habli’l- verîdi.: Ve andolsun ki insanı BİZ yarattık. Ve nefsinin ona ne vesveseler vereceğini biliriz. Ve BİZ, ona şah damarından daha yakınız.” (Kâf 50/16)

هُوَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوَى عَلَى الْعَرْشِ يَعْلَمُ مَا يَلِجُ فِي الْأَرْضِ وَمَا يَخْرُجُ مِنْهَا وَمَا يَنزِلُ مِنَ السَّمَاء وَمَا يَعْرُجُ فِيهَا وَهُوَ مَعَكُمْ أَيْنَ مَا كُنتُمْ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ
Resim---“Huvellezî halaka’s- semâvâti ve’l- ardafisitteti eyyâmin summestevâ ale’l- arş (arşi), a’lemu mâ yelicu fî’l- ardı ve mâ yahrucu minhâ ve mâ yenzilu mine’s- semâi ve mâ ya’rucu fîhâ, ve huve meakum eyne mâ kuntum, vallâhu bi mâ ta’melûne basîr (basîrun).: Gökleri ve yeri 6 günde yaratan O'dur. Sonra arşın üzerine istivâ etti. Arza gireni ve ondan çıkanı ve semâdan ineni ve orada uruç edeni (yükseleni) bilir. Ve siz nerede iseniz O, sizinle beraberdir. Ve ALLAH, sizin yaptıklarınızı en iyi görendir.” (Hadîd 57/4)

أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ مَا يَكُونُ مِن نَّجْوَى ثَلَاثَةٍ إِلَّا هُوَ رَابِعُهُمْ وَلَا خَمْسَةٍ إِلَّا هُوَ سَادِسُهُمْ وَلَا أَدْنَى مِن ذَلِكَ وَلَا أَكْثَرَ إِلَّا هُوَ مَعَهُمْ أَيْنَ مَا كَانُوا ثُمَّ يُنَبِّئُهُم بِمَا عَمِلُوا يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّ اللَّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim---“E lem tere ennellâhe ya’lemu mâ fî’s- semâvâti ve mâ fî’l- ard (ardı), mâ yekûnu min necvâ selâsetin illâ huve râbiuhum ve lâ hamsetin illâ huve sâdisuhum ve lâ ednâ min zâlike ve lâ eksere illâ huve me’ahum eyne mâ kânû, summe yunebbiuhum bi mâ amilû yevme’l- kıyâmeh (kıyâmeti), innellâhe bi kulli şey’in alîm (alîmun).: ALLAH'ın göklerde ve yerde olan herşeyi bildiğini görmedin mi? Üç kişi arasında gizli bir konuşma olmaz ki, onların dördüncüsü O (ALLAH) olmasın. Ve beş kişi (arasında gizli bir konuşma) olmaz ki, onların altıncısı O (ALLAH) olmasın. Ve bundan daha azı veyâ daha çoğu, nerede olurlarsa olsunlar, mutlaka O (ALLAH), onlarla beraberdir. Sonra kıyâmet günü, yaptıklarını onlara haber verecektir. Muhakkak ki ALLAH; her şeyi en iyi bilendir.” (Mücâdele 58/7)

Resim---Ebu Musa el-Eş’arî radiyallahu anhu.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile birlikte bulunduğumuz bir seferde, tepelere çıktıkça, derelere indikçe yüksek sesle tekbir ve tehlil getiriyorduk. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ey İnsanlar! Kendinizi yormayınız. Çünkü sizler sağır ve uzaktaki birine değil, her an sizinle olan, her şeyi duyan ALLAH’a DUÂ ediyorsunuz” buyurmuştur..
(Buharî, Cihâd,131.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ALLAH celle celâlihu.: “BENi zikrettiği, ve dudaklarını benim için kımıldattığı/hareket ettirdiği zaman BEN kulumla beraberim!.” buyurdu.” buyurmuştur..
(Hâkim, De’avât, I, 496.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ALLAH celle celâlihu.: BANA DUÂ ettiği zaman onunla beraberim!.” buyurdu.” buyurmuştur..
(Müslim, Zikir, 19.)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem,
DUÂlarda veciz ve kapsamlı sözler ile DUÂ etmeyi tercih eder, bunların dışındakileri terk ederdi.. (Ebu Dâvûd, Salât, 358)

Resim DUÂ SamimîyyetLe SadakatLa ve IsrarLa DUÂ EdiLmeLidir ve sonUÇ ALLAHu zü’L- CELÂL’in takdiridir ve HAYRdır.:

Resim---Abdullah ibn Mes'ûd radiyallahu anhu.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, DUÂ ettiği zaman üç sefer tekrar eder ve bir şey istediği zaman yine üç sefer tekrar ederdi” buyurmuştur..
(Müslim, Cihâd, 107.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: RABBime DUÂ ettim de kabul edilmedi, diyerek acele etmediğiniz sürece ALLAH DUÂlarınızı kabul eder.” buyurmuştur..
(Buharî, De’avât, 22; Müslim, Zikir, 92.)

ALLAHu zü’L- CELÂL’e DUÂ ettikten sonra sonucu ALLAH'a havâle etmek gerekir. ALLAH celle celâlihu, kulunun istediğini hemen verebileceği gibi, daha sonra da verebilir veyâ kulun isteği, kendisi için hayırlı değildir, ona daha hayırlı olanı verir veyâ mükâfatını âhirete bırakır.. (Tirmizî, De’avât, 133) 7 10)

Resim DUÂ =>HAVf-ü-RECâ=>Korku ve Ümit ARAsında YapıLmaLıdır.:

وَلاَ تُفْسِدُواْ فِي الأَرْضِ بَعْدَ إِصْلاَحِهَا وَادْعُوهُ خَوْفًا وَطَمَعًا إِنَّ رَحْمَتَ اللّهِ قَرِيبٌ مِّنَ الْمُحْسِنِينَ
Resim---“Ve lâ tufsidû fî’l- ardı ba'de ıslâhıhâ ved'ûhu havfen ve tamaâ (tamaân) inne rahmetallâhi karîbun mine’l- muhsinîn (muhsinîne).: Islâh olduktan sonra yeryüzünde fesad çıkarmayın. ALLAH'a korkarak ve umutla yalvarın. Şüphesiz ki ALLAH'ın rahmeti muhsinlere yakındır.” (A’râf 7/56)

وَاكْتُبْ لَنَا فِي هَذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِي الآخِرَةِ إِنَّا هُدْنَا إِلَيْكَ قَالَ عَذَابِي أُصِيبُ بِهِ مَنْ أَشَاء وَرَحْمَتِي وَسِعَتْ كُلَّ شَيْءٍ فَسَأَكْتُبُهَا لِلَّذِينَ يَتَّقُونَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَالَّذِينَ هُم بِآيَاتِنَا يُؤْمِنُونَ
Resim---“Vektub lenâ fî hâzihi’d- dunyâ haseneten ve fî’l- âhıreti innâ hudnâ ileyk (ileyke), kâle azâbî usîbu bihî men eşâu ve rahmetî vesiat kulle şey’ (şey’in), fe se ektubuhâ lillezîne yettekûne ve yu’tûne’z- zekâte vellezîne hum bi âyâtinâ yu’minûn (yu’minûne).: Bize bu dünyada ve ahirette (yevm'i’l- âhirde, kıyâmet gününde, hayat gününde) haseneler (güzel ameller, derecat kazandıran ameller) yaz (pozitif derecelerimizi, negatif derecelerimizden daha çok kazandır). Gerçekten biz tövbe edip, SANA döndük. ALLAHû TeALÂ, şöyle buyurdu: “Azâbımı dilediğime isabet ettiririm. Ve rahmetim herşeyi kuşattı. Böylece onu (haseneyi) takva sahiblerine ve zekâtı veren kimselere yazacağım. Ve onlar ki; onlar, âyetlerimize îmân ederler (mü'minlerdir).” (A'râf 7/156)

فَاسْتَجَبْنَا لَهُ وَوَهَبْنَا لَهُ يَحْيَى وَأَصْلَحْنَا لَهُ زَوْجَهُ إِنَّهُمْ كَانُوا يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَيَدْعُونَنَا رَغَبًا وَرَهَبًا وَكَانُوا لَنَا خَاشِعِينَ
Resim---“Festecebnâ leh (lehu), ve vehebnâ lehu yahyâ ve aslahnâ lehu zevceh (zevcehu), innehum kânû yusâriûne fi’l- hayrâti ve yed’ûnenâ regaben ve rehebâ (reheben), ve kânû lenâ hâşiîn (hâşiîne).: Bunun üzerine ona icâbet ettik (DUÂsını kabul ettik). Ve ona, Yahya (A.S)'ı hibe (armağan) ettik. Ve onun için, zevcesini de ıslâh ettik (çocuğu olabilecek duruma getirdik). Muhakkak ki onlar, hayırlarda yarışırlardı. Ve Bize, rağbet ederek ve korkarak DUÂ ederlerdi. Ve onlar, Bize huşû’ duyanlardı.” (Enbiyâ 21/90)

تَتَجَافَى جُنُوبُهُمْ عَنِ الْمَضَاجِعِ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ خَوْفًا وَطَمَعًا وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ
Resim---“Tetecâfâ cunûbuhum ani’l- medâcıi yed’ûne RABBehum havfen ve tamaan ve mimmâ razaknâhum yunfikûn (yunfikûne).: Yanlarını yataktan uzaklaştırırlar (yan üstü yatarken kalkarlar). RABB'lerine korku ve ümitle DUÂ ederler. Ve onları rızıklandırdığımız şeylerden infâk ederler (verirler).” (Secde 32/16)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ALLAH celle celâlihu.: “Sebakat rahmetî gzabî.: Rahmetim gazabımı geçmiştir” buyurdu.”
buyurmuştur..
(Beyhakî, Şu'abü'l-iman, er-Ricâ MinALLAH, No: 1037.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ALLAH celle celâlihu.: “Enâ inde zanni abdî bî ve enâ ma’ahu izâ deânî.: BEN, kulumun BANA olan zannı üzereyim ve BANA DUÂ ettiği zaman BEN onunla beraberim” buyurdu.” buyurmuştur..
(Müslim, Zikir, 19.)

Resim DUÂda diLenenLer/istenenLer DiNen meşru’ şeyLer oLmaLı. İstenmeyecek şeyLeri istemek, dinen haram ve yasak oLan konuLarda DUÂ ediLmemeLidir.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kul, günah taleb etmedikçe veyâ Sıla-i Rahmin kopmasını istemedikçe DUÂsı icâbet görmeye/kabul edilmeye devam eder.” buyurmuştur..
(Müslim, Zikir, 25; İbn Hıbbân, Ed'ıye, No:881, 976.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Sıkıntılı ve musibete uğradığı zamanlarda ALLAH'ın DUÂsını kabul etmesini isteyen kimse, rahat zamanlarında çok DUÂ etsin.” buyurmuştur..
(Tirmizî, De’avât, 9.)

Resim Salih Amel ve Hayırlı İşler DUÂda Vesile Edilmelidir Mü’min, DUÂnın kabul olması için işlediği salih ve hayırlı amelleri vesile etmelidir. Bunun örnekleri hadislerde vardır..
Örneğin.:
Bir yolculuk esnâsında yağmura tutulan ve bir mağarada 9 mahsur kalan üç arkadaş, hayırlı amellerini vesile kılarak ALLAH’a yalvarmışlar ve neticede mağaradan kurtulmuşlardır.. (Müslim, Zikir ve DUÂ, 100)
Hâkim'in Müstedrek adlı eserinde Peygamberimizin de DUÂda vesile edilebileceği ile ilgili şöyle bir rivâyet vardır.:


Resim---Osman b. Huneyf’ten şöyle rivayet edilir: Kör bir adam Peygamberimiz aleyhisselâmın yanına geldi ve dedi ki.: “Bana şifa vermesi için ALLAH’a DUÂ et.” Peygamberimiz aleyhisselâm ona buyurdu ki: “Eğer istersen, senin için yapacağım DUÂ yı sonraya bırakayım; çünkü bu senin için daha iyidir. Ama istersen şimdi DUÂ edeyim.” Adam.: ALLAH’a DUÂ et!” dedi. Peygamberimiz aleyhisselâm adama bütün gereklerini yerine getirerek abdest almasını ve iki rekât namaz kıldıktan sonra şu DUÂyı yapmasını buyurdu.: “ALLAH’ım! Rahmet Peygamberi MuhaMMed vasıtasıyla SENden istiyorum ve SANA yöneliyorum. Ey MuhaMMed! Şu ihtiyacımı gidersin diye SENin vasıtanla RABBim’e yöneldim. ALLAH’ım! Onu benim için şefaatçi kıl.” buyurmuştur..
(İbn-i Mace, 1/144, No: 1385; Müsned, Ahmed, 4/138, No: 16789; Hâkim Nişaburî, 1/313; Cami’us-Sağir, Suyutî, 59; Minhac’ul-Cami, 1/286.)

Bu hadisin sahihliği hususunda hiçbir problem yoktur. Hatta İbn-i Teymiyye de bu hadisin sahih olduğunu kabul eder ve şu değerlendirmede bulunur.: “Hadisin rivayet zincirinde adı geçen Ebu Câfer’den maksat, Ebu Cafer el-Hatmî’dir ve bu adam, güvenilir (sıka) biridir.”

Er-Rufaî ise, bu hadis hakkında şu değerlendirmede bulunur.: “Hiç kuşkusuz bu, sahih ve meşhur bir hadistir. Ayrıca Peygamber aleyhisselâm’ın DUÂsıyla kör adamın yeniden görmeye başladığında da en küçük bir kuşku yoktur.”

(Sübhanî, et-Tevessül, er-Rufaî’nin “et-Tavassul İlâ Hakikat’it-Tevessül” adlı eserinin 158. sayfasından naklen.)
Bu hadisi, Nesaî, Beyhakî, Taberanî, Tirmizî ve Hâkim el-Müstedrek adlı eserinde rivayet etmişlerdir. (Tirmizî, 5/531; Nesaî, 6/169, No:10495.)


Resim

Görme özürlü biri gelip Peygamberimizden iyileşmesi için kendisine DUÂ etmesini ister. Peygamberimiz, bu kimseye güzelce bir abdest almasını ve iki rekât namaz kılmasını ve şöyle DUÂ etmesini emreder.:

TÜRKÇESİ.:
ALLAHümme innî eselüke ve eteveccehu ileyke binebiyyike MuhaMMedin sallallahu aleyhi veselleme Nebiyyü’r-Rahmeti Yâ MuhaMMedu innî eteveccehu bike ilâ RABBike fî hâcetî hâzihi fetakzihâ lî. ALLAHümme şeffiğhu fiyye ve şeffiğnî fîhi..:

MÂNÂSI.:
ALLAH'ım!. SENden (bana şifa vermeni) istiyorum, Rahmet Peygamberi olan Resûlün MuhaMMed’i (aleyhisselâm'ı vesile ederek SANA yöneliyorum. Yâ MuhaMMed!. Ben, şu ihtiyacımı gidermesi için SENinle RABBin’e yöneliyorum. ALLAH'ım!O'nu (peygamberini) bana şefaatçi kıl ve ihtiyacım konusunda onu bana şefaatçi eyle.”

(Hâkim, De’avât, No: 1909, 1929-1930, I, 519, 526)

Resim---Atiye el-Avfî, Ebu Said el-Hudrî radiyallahu anhum kanalıyla Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bir kimse namaz kılmak amacıyla evinden çıksa ve.: ALLAH’ım! SENden isteyenlerin hakkı için, şu yürüyüşüm hakkı için -ki ben kötülük, azgınlık, riyakârlık veyâ desinler için evimden çıkmış değilim. SENin gazabından korktuğum ve rızanı arzuladığım için çıktım- istiyorum ki, beni ateşten koruyasın ve benim günahlarımı bağışlayasın. Çünkü SENden başka günahları bağışlayan kimse yoktur.” dese, ALLAH ona vechini (rızasını) yöneltir ve yetmiş bin melek de onun için mağfiret diler.” buyurmuştur..
(İbn Mâce, 1/256.)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den bir şey istenmiyor; istekler doğrudan ALLAHu zü’L- CELÂL’e arz ediliyor; sâdece ALLAHu zü’L- CELÂL’in Abduhu/en sevgili kulu ve Resûlühu/son peygamberi olan MuhaMMed sallallahu aleyhi vesellem’i sının kabulü için vesile ediliyor.

Konu ile ilgili üç rivâyetten ikisinde, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den bu DUÂyı öğrenen kişinin DUÂ ettiği ve iyileştiği bildirilmektedir..
(Hâkim, De’avât, No: 1929-1930, I, 526) 15)

Resim DUÂnın Sonunda “Âmin!.” denilmeli, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e Salât-ü Selâm getirilmeli ve Fâtiha Sûresi Okunmalıdır. “Âmin!.” Denilmeli ve;

رَبِّ اجْعَلْنِي مُقِيمَ الصَّلاَةِ وَمِن ذُرِّيَّتِي رَبَّنَا وَتَقَبَّلْ دُعَاء
Resim---“RABBic’alnî mukîma’s- salâti ve min zurriyyetî RABBenâ ve tekabbe’l- DUÂ (duâi).: RABBim, beni ve zürriyetimi namazı ikâme edenlerden kıl. RABBimiz, DUÂmı kabul buyur.” (İbrahîm 14/40)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Biriniz “âmin!.” dediği zaman gökteki bir melek de “âmin!.” der. İkisinden biri diğerinin “âmin!.” demesine denk gelirse o kişinin geçmiş günahları bağışlanır” buyurmuştur..
(Hemmâm b. Münebbih, Sahîfetü Hemmâm, No: 10.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem. “Bir farz namazı kılan kimsenin bir makbul duâ hakkı vardır. Kur’ÂN’ı hatmeden kimsenin de bir makbul duâ hakkı vardır.” buyurmuştur..
(Feyzü’l-Kadîr, c. 6, s. 211, h. 8818.)

Resim

SALÂTMÜNCİYE/SALÂTEN TÜNCİNÂ..

Resim Ülkemizde uzun yıllardır namazlardan sonra okunan “Salât-ı Münciye” diye bilinen DUÂ, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den bize ulaşan bir DUÂ değildir. Ancak çeşitli hadislerde kısım kısım geçmektedir..
(Ebu Dâvûd, Salât, 183, No: 978; Ebu Dâvûd, Salât, 183, No: 976)

Resim Kur’ÂN-ı Kerim'deki Peygamberimize salât ve selâm getirmeyi emreden Âyet-i Celîlenin emrine uyup sevâbına ulaşmak ve sıkıntılı ve tehlikeli zamanlarda OKUnmak için İslâm Bilginleri tarafından derlenen bir Salâvât-ı Şerife/DUÂdır.:

ARAPÇASI.:
Resim

TÜRKÇESİ.:
ALLAHumme salli alâ seyyidinâ MuhaMMedin, salâten tüncînâ bihâ min cemîil ehvâali ve’l- âfât, ve takdî lenâ bihâ cemî’a’l- hâcât, ve tutahhirunâ bihâ min cemî’i’s-seyyi’âat ve terfe’unâ bihâ a’le’d-derecâat, ve tübelliğunâ bihâ aksa’l- gayât, min cemîi’l- hayrâti fi’l- hayâti ve ba’de’l- memâat.:

MÂNÂSI.:
ALLAH’ım! Peygamber Efendimiz Hazret-i Muhammed Mustafâ aleyhisselâm’a salât eyle. Öyle bir salât ki; o salât vesîlesiyle bizi bütün korku ve âfetler-den kurtar, bütün ihtiyaçlarımızı gider, bizi bütün günahlardan temizle, bizi derecelerin en yücesine yükselt ve onun vesîlesiyle bizi, hayâtta ve ölümden sonra bütün hayırların en son noktasına ulaştır. Şüphesiz SEN her şeye KÂDİRsin!.


celle celâlihu..
aleyhumusselâm..


...M.M.M. MuhaBBetLerimLe...



ResimKUL İHVÂNİmResim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELÂMuLLAHta ve RASÛLULLAHta ŞİFÂ..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

RASÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’de ŞİFÂ..

Kur'ÂN-ı Kerîmde ALLAHu zü’L- CeLÂL BESİNLerimiz ve ŞİFÂ İLe İLgiLi OLarak:

RIZk ve İSRAF Hususunda;


يَا بَنِي آدَمَ خُذُواْ زِينَتَكُمْ عِندَ كُلِّ مَسْجِدٍ وكُلُواْ وَاشْرَبُواْ وَلاَ تُسْرِفُواْ إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُسْرِفِينَ
Resim---“Yâ benî âdeme huzû zînetekum inde kulli mescidin ve kulû veşrebû ve lâ tusrifû, innehu lâ yuhıbbu’l- musrifîn (musrifîne).: Ey Âdemoğulları! Bütün mescidlerde ziynetlerinizi alınız. Yeyiniz ve içiniz. Ve israf etmeyiniz. Muhakkak ki O, müsrifleri sevmez.” (A’râf 7/31)

كُلُوا مِن طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ وَلَا تَطْغَوْا فِيهِ فَيَحِلَّ عَلَيْكُمْ غَضَبِي وَمَن يَحْلِلْ عَلَيْهِ غَضَبِي فَقَدْ هَوَى
Resim---“Kulû min tayyibâti mâ rezaknâkum ve lâ tatgav fîhi fe yahılle aleykum gadabî ve men yahli’l- aleyhi gadabî fe kad hevâ.: Sizi rızıklandırdığımız temiz şeylerden yeyin. Ve onda (yediğiniz şeylerde) azgınlık (nankörlük) etmeyin. Aksi halde size gazabım iner. Ve kimin üzerine gazabım inerse, artık o hevâ olmuştur (nefsinin hevâsına tâbî olup dalâlete düşmüştür)” (TâHâ 20/81)

ANNE SÜTÜ Hususunda;

وَالْوَالِدَاتُ يُرْضِعْنَ أَوْلاَدَهُنَّ حَوْلَيْنِ كَامِلَيْنِ لِمَنْ أَرَادَ أَن يُتِمَّ الرَّضَاعَةَ وَعلَى الْمَوْلُودِ لَهُ رِزْقُهُنَّ وَكِسْوَتُهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ لاَ تُكَلَّفُ نَفْسٌ إِلاَّ وُسْعَهَا لاَ تُضَآرَّ وَالِدَةٌ بِوَلَدِهَا وَلاَ مَوْلُودٌ لَّهُ بِوَلَدِهِ وَعَلَى الْوَارِثِ مِثْلُ ذَلِكَ فَإِنْ أَرَادَا فِصَالاً عَن تَرَاضٍ مِّنْهُمَا وَتَشَاوُرٍ فَلاَ جُنَاحَ عَلَيْهِمَا وَإِنْ أَرَدتُّمْ أَن تَسْتَرْضِعُواْ أَوْلاَدَكُمْ فَلاَ جُنَاحَ عَلَيْكُمْ إِذَا سَلَّمْتُم مَّآ آتَيْتُم بِالْمَعْرُوفِ وَاتَّقُواْ اللّهَ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ
Resim---“Ve’l- vâlidâtu yurdı’ne evlâdehunne havleyni kâmileyni li men erâde en yutimmer radâah (radâate), ve ale’l- mevlûdi lehu rızkuhunne ve kisvetuhunne bi’l- ma’rûf(ma’rûfi), lâ tukellefu nefsun illâ vus’ahâ, lâ tudârra vâlidetun bi veledihâ ve lâ mevlûdun lehu bi veledihî ve ale’l- vârisi mislu zâlik (zâlike), fe in erâdâ fısâlen an terâdın min humâ ve teşâvurin fe lâ cunâha aleyhimâ ve in eradtum en testerdıû evlâdekum fe lâ cunâha aleykum izâ sellemtum mâ âteytum bi’l- ma’rûf (ma’rûfi), vettekullâhe va’lemû ennellâhe bi mâ ta’melûne basîr (basîrun).: Anneler, (nikâhlı olsun veya boşanmış olsun, doğan) çocuklarını tam iki sene emzirirler. (Bu hüküm) süt emzirmeyi tamamlamak isteyen kimseler içindir. (Annelerin) yiyecekleri ve giyecekleri marufla (örf ve âdete uygun olarak) kendisi için doğurulmuş olanın (babanın) üzerinedir. (Hiç) kimse kendi gücünün yettiğinden fazlasıyla mükellef (sorumlu) tutulmasın. Ne bir anne çocuğu ile, ne de kendisi için doğurulmuş olan (baba), çocuğu ile zarara uğratılmasın. Ve mirasçının üzerindeki (sorumluluk) da bunun gibidir. Fakat eğer (ana ile baba) müşavere ederek (görüşerek) rızalarıyla çocuğu sütten kesmek isterlerse, o takdirde onların ikisi üzerine bir günah yoktur. Ve eğer çocuklarınızı (süt anne tutup) emzirtmek isterseniz, vereceğinizi (takdir ettiğiniz emzirme ücretini), marufla (örf ve adete uygun olarak süt anneye) teslim ettiğiniz zaman artık sizin üzerinize bir günah yoktur. Ve ALLAH'a karşı takva sahibi olun. ALLAH'ın yaptıklarınızı çok iyi gördüğünü bilin!” (Bakara 2/233)

وَوَصَّيْنَا الْإِنسَانَ بِوَالِدَيْهِ إِحْسَانًا حَمَلَتْهُ أُمُّهُ كُرْهًا وَوَضَعَتْهُ كُرْهًا وَحَمْلُهُ وَفِصَالُهُ ثَلَاثُونَ شَهْرًا حَتَّى إِذَا بَلَغَ أَشُدَّهُ وَبَلَغَ أَرْبَعِينَ سَنَةً قَالَ رَبِّ أَوْزِعْنِي أَنْ أَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّتِي أَنْعَمْتَ عَلَيَّ وَعَلَى وَالِدَيَّ وَأَنْ أَعْمَلَ صَالِحًا تَرْضَاهُ وَأَصْلِحْ لِي فِي ذُرِّيَّتِي إِنِّي تُبْتُ إِلَيْكَ وَإِنِّي مِنَ الْمُسْلِمِينَ
Resim---“Ve vassayne’l- insâne bi vâlideyhi ihsânâ (ihsânen), hamelethu ummuhu kurhen ve vadaathu kurhâ (kurhan), ve hamluhu ve fisâluhu selâsûne şehrâ (şehren), hattâ izâ belega eşuddehu ve belega erbaîne seneten kâle rabbi evzı’nî en eşkure ni’metekelletî en’amte aleyye ve alâ vâlideyye ve en a’mele sâlihan terdâhu ve aslıh lî fî zurriyyetî, innî tubtu ileyke ve innî mine’l- muslimîn (muslimîne).: İnsana, anne ve babasına ihsanla davranmasını vasiyet ettik. Annesi onu güçlükle taşıdı ve onu güçlükle doğurdu. Ve onun taşınması ve sütten kesilmesi 30 aydır. Nihayet erginlik çağına ulaştığı zaman 40 yaşını tamamladâı. Şöyle dedi.: “RABBim! Bana, anne ve babama verdiğin ni'metlere şükretmekte, SENin razı olduğun sâlih amel (nefs tezkiyesi) yapmakta beni başarılı kıl. Ve zürriyetimi ıslâh et. Muhakkak ki ben, SANA tövbe ettim ve muhakkak ki ben (SANA) teslim olanlardanım.” (Ahkâf 46/15)

BALın ŞİFÂ Olduğu Hususunda;

وَأَوْحَى رَبُّكَ إِلَى النَّحْلِ أَنِ اتَّخِذِي مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا وَمِنَ الشَّجَرِ وَمِمَّا يَعْرِشُونَ
Resim---“Ve evhâ rabbuke ilen nahli enittehızî mine’l- cibâli buyûten ve mine’ş- şeceri ve mimmâ ya’rişûn (ya’rişûne).: Ve senin RABBin, balarısına, dağlardan, ağaçlardan ve onların (insanların) kurdukları çardaklardan, evler (kovanlar) edinmelerini vahyetti.” (Nahl 16/68)

ثُمَّ كُلِي مِن كُلِّ الثَّمَرَاتِ فَاسْلُكِي سُبُلَ رَبِّكِ ذُلُلاً يَخْرُجُ مِن بُطُونِهَا شَرَابٌ مُّخْتَلِفٌ أَلْوَانُهُ فِيهِ شِفَاء لِلنَّاسِ إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَةً لِّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
Resim---“Summe kulî min kulli’s- semerâti feslukî subule rabbiki zululâ (zululen), yahrucu min butûnihâ şarâbun muhtelifun elvânuhu fîhi ŞİFÂun lin nâs(nâsi), inne fî zâlike le âyeten li kavmin yetefekkerûn (yetefekkerûne).: Sonra meyvelerin (çiçeklerin) hepsinden yeyin! RABBinin emre amâde kılınmış yollarında sülûk edin (uçun, dolaşın). Onun karnından muhtelif (çeşitli) renklerde içecek (bal) çıkar. Onda insanlar için ŞİFÂ vardır. Muhakkak ki bunda, tefekkür eden bir kavim için elbette bir âyet (delil) vardır.” (Nahl 16/69)

İNCİR ve ZEYTİN Hususunda;

وَالتِّينِ وَالزَّيْتُونِ
“Vet tîni vez zeytûn(zeytûni).:
İncire ve zeytine andolsun.”[/b] (Kâf 50/16)
(Tîn 95/1)

HURMA Hususunda;

وَهُزِّي إِلَيْكِ بِجِذْعِ النَّخْلَةِ تُسَاقِطْ عَلَيْكِ رُطَبًا جَنِيًّا
Resim---“Ve huzzî ileyki bi ciz’ın nahleti tusâkıt aleyki rutaben ceniyyâ (ceniyyen).: Ve hurma ağacının gövdesini üzerine silkele. Taze hurmalar senin üzerine düşsün, (orada) toplansın.” (Meryem 19/25)

SÜT Hususunda;

وَإِنَّ لَكُمْ فِي الْأَنْعَامِ لَعِبْرَةً نُّسقِيكُم مِّمَّا فِي بُطُونِهَا وَلَكُمْ فِيهَا مَنَافِعُ كَثِيرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ
Resim---“Ve inne lekum fi’l- en’âmi le ibreh (ibreten), nuskîkum mimmâ fî butûnihâ ve lekum fîhâ menâfiu kesîretun ve minhâ te’kulûn (te’kulûne).: Ve muhakkak ki hayvanlarda, sizin için ibret vardır. Onların karınlarındaki şeyden (sütlerinden) size içiririz. Ve onda, sizin için çok menfaatler (faydalar) vardır ve ondan yersiniz.” (Mü'minûn 23/21)

وَإِنَّ لَكُمْ فِي الأَنْعَامِ لَعِبْرَةً نُّسْقِيكُم مِّمَّا فِي بُطُونِهِ مِن بَيْنِ فَرْثٍ وَدَمٍ لَّبَنًا خَالِصًا سَآئِغًا لِلشَّارِبِينَ
Resim---“Ve inne lekum fî’l- en’âmi le ibreh (ibreten), nuskîkum mimmâ fî butûnihî min beyni fersin ve demin lebenen hâlisen sâigan liş şâribîn (şâribîne).: Ve muhakkak ki hayvanlarda, sizin için elbette bir ibret vardır. Size, onların karnında, fers (sindirilmiş gıda) ile kan arasından oluşan, tadanlar için boğazdan kolayca geçen halis (saf) süt içiriyoruz.” (Nahl 16/66)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELÂMuLLAHta ve RASÛLULLAHta ŞİFÂ..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in,
BUYRUKLarı'nda ŞİFÂ;


Hurmanın birçok cinsi vardır; bunların en değerlisi, özellikle Medine’nin Necid yönündeki Aliye bölgesinde yetişen ve hadislerde çokça sözü edilen “ACVE”dir..

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: Cennet meyvesi diye nitelendirdiği ACVEnin zehirlenmeye ŞİFÂ olduğunu buyurmuştur.
(Tirmizî, Tıbb, 22.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Sabahları aç karnına yenilen yedi adet ACVEnin o gün zehirlenmeye ve sihre karşı ŞİFÂ olduğunu” buyurmuştur.
(Buhârî, Et’ıme 43, Tıb 52, 56; Müslim, Eşribe 155)

Resim---Sad İbn Ebi Vakkâs radiyallahu anhu.: “Hasta olduğumda Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem hasta ziyâretime geldi ve mübârek ellerini göğsüme koydu. Hatta ben mübârek elinin soğukluğunu kalbimde hissettim.
Sonra.: “Sen kalb hastalığına yakalanmışsın! Sakif’in kardeşi Haris İbn Kelede’ye git. Tedâvi ol. O tabibdir/doktordur. Medine’nin ACVE hurmasından yedi tane alsın, onları çekirdekleri ile beraber dövsün (öğütsün), sonra onu süt ve yağ ile sulandırarak sana yedirsin!.” buyurdu.”
buyurmuştur.

(Ebû Dâvud, Tıb 12)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kim ki sabahleyin yedi tane ACVE hurması yerse o gün ona sihir ve zehir tesir etmez ve ACVE CENNEttendir, onda zehire karşı ŞİFÂ vardır.” buyurmuştur.
(Tirmizî; Ebu Davûd)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Hayber’de zehirlendiği günün sabahında yedi adet ACVE hurmasından yemişti ve etteki o zehir zarar vermemişti. ALLAHu zü’L- CeLÂL’in korumasında olan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bu sebeble kurtulurken, yanındaki sahâbe o zehirden vefât etmişti..

Resim RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in SAğLık ve SIhhat BULmakta ŞİFÂ BUYrukLarı.:


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İnsanların çoğunun kıymetini bilemediği iki nimet vardır: VüCÛD sağlığı ve boş vakit.” buyurmuştur.
(Tirmizî, C.2. H.no:2304)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “(Evine girdiğin zaman) besmele çekerek kapını kapat. Çünkü şeytân besmeleyle kapanan bir kapıyı açamaz. Besmele çekerek lambanı söndür. (Yine) besmele çekerek, enine koyacağın bir ağaç parçasıyla da olsa kaplarının ağzını ört. Besmele çekerek su kabının ağzını da ört. Çünkü şeytân kilitli kapıyı açamaz, kapıların ağız bağını çözemez, Kapalı çanağı açamaz. (Besmele çekmezseniz) fâre, insanların evini veyâ evlerini yakar.” buyurmuştur.
(Ebu Davûd, C.4, H no:3731-3732)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “On şey fıtrattandır: Misvak kullanmak, bıyıkları kısa tutmak, ağza SU alarak temizlemek, buruna SU alarak temizlemek, sakalı uzun tutmak, tırnakları kesmek, koltuk altı kıllarını temizlemek, sünnet olmak, etek tıraşı olmak, abdest bozma yerini yıkamak.” buyurmuştur.
(Nesaî, Ziynet, C.3. H.no:4956)

Resim RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in ATEŞLi HastaLıkta SU ŞİFÂ BUYrukLarı.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ “Esmâ, kendisine tedâvi yapması için ateşli bir hastalığın (hummanın) harareti ile muzdarib olan bir kadın getirildiği zaman, hemen SUyu hastanın yakası içine dökerdi. Ve arkasından Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in.: ”Ateşli hastalığı SU ile serinletiniz.” ifâdesini söylerdi.” buyurmuştur.
(Buharî, Tıb, C.12. H.no:39)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ “Hummanın şiddeti cehennemin kaynamasındandır. Sizler onu SU ile serinletiniz.” buyurmuştur.
(Müslim. C.7. H.no:2209)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Sıtma hastalığı cehennemin galeyâna gelmesi gibi çok şiddetli bir hastalıktır. SU ile soğutarak hastayı rahatlatın.” buyurmuştur.
(Tirmizî, C.2. H.no:2074)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İçinizden birisi yüksek ateşe yakalanırsa, 3 gece seher vaktinde üzerine soğuk SU dökünsün.” buyurmuştur.
(El-Metalib ul-Aliye, C.2. H. no:2406)

Resim RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in AYVAda ŞİFÂ BUYrukLarı.:

Resim---Talha radiyallahu anhu şöyle rivâyet etmişti.: Bir gün ben Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in yanına girdim. Elinde AYVA vardı ki.: “Bunu al (ye), ey Talha. Çünkü AYVA, şüphesiz gönlü rahatlatır.” buyurmuştur.
(İbn-i Mâce, H.no: 3369)

Resim---Câbir bin Abdullah radiyallahu anhu, Peygamber aleyhisselâm'a Tâif'den getirdiği bir AYVAyı verdi. Peygamber aleyhisselâm şöyle buyurdu.: “Bu, göğüsteki üzüntü ve sıkıntıyı giderir, yüreği parlatır.” buyurdu.
(Rudanî, C.3. H.no:5565)

Resim RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in BALda ŞİFÂ BUYrukLarı.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Şu ŞİFÂlı iki şeye devâm ediniz: BAL ve Kur'ÂN buyurmuştur.
(İbn-i Mâce, C.9. H.no:3452)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kim her ay üç gün, sabahleyin bir kaşık BAL alırsa, o kimsenin başına büyük bir hastalık gelmez.” buyurmuştur.
(İbn-i Mâce, C.9. H.no:3450)

Resim---Bir adam, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'e gelip.: “Kardeşimin karnı ağrıyor.” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kendisine BAL şerbeti içir!” buyurdu.
Ona bal şerbeti içirdikten sonra tekrar geldi ve dedi ki.: “Yâ Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem! BAL şerbeti içirdim, fakat karın ağrısı arttı!.”
Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Tekrar BAL şerbeti içir!” buyurdu.
Adam içirdi. Sonra tekrar gelerek.: “BALı içirdim, fakat ağrı geçmedi, arttı!.” dedi. Bunun üzerine, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
ALLAH'ın SÖZÜ doğrudur, kardeşinin karnı yalan söylemiştir. BAL şerbeti içir!.” buyurdu. O kimse de, tekrar BAL şerbeti içirdi ve kardeşi iyileşti.
buyurmuştur.

(Buharî, Tıb, C.12. H.no:7)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ŞİFÂ üç şeydedir: BAL şerbeti içmek, Kan aldırmak, Ateşle dağlamak. Fakat ümmetimi ateşle dağlamaktan men’ ederim.” buyurmuştur.
(Buharî,Tıb, C.12. H.no:3)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Said bin Muaz’ı, aldığı ok yarasından dolayı dağlama yaparak tedâvi etti..
(Ebu Davûd, C,4, Hno:3866)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Lohusalar için en iyi ŞİFÂ Yaş hurmadır, hastalar için BAL gibi ŞİFÂ yoktur.” buyurmuştur.
(Ramuz El Ehâdis, C.2. H.no:4676)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem “Böğür (Hasıra-böbrek damarı) sancısı böbrekteki damardandır. O kımıldadığı zaman, sahibini rahatsız eder. Onun ilacı sıcak BAL şerbetidir.” buyurmuştur.
(Ramuz El Ehâdis, C.1. H.no:1332)

Nafi.: “İbni Ömer, çıkan çıban ve yaranın yerine BAL sürerdi BALda ŞİFÂ vardır.” der. ve Nahl 16/68 âyetini okurdu.
(Buharî, C.12, Hno:7517)

وَأَوْحَى رَبُّكَ إِلَى النَّحْلِ أَنِ اتَّخِذِي مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا وَمِنَ الشَّجَرِ وَمِمَّا يَعْرِشُونَ
Resim---“Ve evhâ RABBuke ilen nahli enittehızî mine’l- cibâli buyûten ve mine’ş- şeceri ve mimmâ ya’rişûn (ya’rişûne).: Ve senin RABB’in, BALarısına, dağlardan, ağaçlardan ve onların (insanların) kurdukları çardaklardan, evler (kovanlar) edinmelerini vahyetti.” (Nahl 16/68)

Resim RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in
BULAMAÇ-TELBİNE ŞİFÂ BUYrukLarı.:


Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in ev halkından biri sıtma hastalığına yakalandığında BULAMAÇ-HASA (çorba-et sulu çorba) yapılmasını emrederdi. BULAMAÇ yapılınca da ondan içmelerini emrederdi ve bu BULAMAÇ yemeği hakkında şöyle buyururdu.: ”Kederli kimsenin kalbini güçlendirir, hastanın kalbinden ağrıyı giderir, sizden birinizin yüzünden kiri su ile giderdiği gibi…”
(İbn Mâce, C.9. H.no:3445)

Ayşe radiyallahu anha, hasta için ve ölmüş kimse üzerine hüzünlü olan insan için dâimâ TELBİNE BULAMACI yapmasını emrederdi.: “Çünkü ben Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'den: “Şüphesiz TELBİNE BULAMACI hastanın gönlüne rahatlık verir. Bir kısım hüzün ve kederi de giderir.” buyururken işittim.
(Buharî, Tıb, C.12. H.no:12)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ”Yararlı olup hoşlanılmayan TELBİNE'ye devâm ediniz” buyurmuştur. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, ev halkından birisi hasta olduğu zaman, iki tarafından biri bitinceye, yani iyileşinceye veyâ ölünceye kadar TELBİNE Çömleği devâmlı ateş üstünde olurdu.” demiştir.
(İbn-i Mâce, C.9. H.no:3446)

Tirit yapılır, telbine onun üzerine dökülüp ve yenilirdi..
Tirit.: Yağ, peynir, hurma ve un karışımı. Ekmeğin küçük parçalar halinde
Telbine.: Un, yağ ve sudan mamul pişirilen bir nevî bulamaçtır. Çoğu zaman buna bir miktar bal da karıştırılır. Süt gibi beyâz olduğu için “Telbîne” adını almıştır. Mekke halkı buna “Harîre” derler. Bu bulamaç muhallebiye benzer. Bilindiği gibi Telbîne, leben kökünden alınmadır. Leben ise süt demektir. Bu bulamaç beyâz olduğu için süte benzetilerek Telbine ismi verilmiştir..

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “TELBİNE AŞI, her derde devâdır.” buyurmuştur.
(El Metâlib ul-Aliye, C.2. H.no:2407)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELÂMuLLAHta ve RASÛLULLAHta ŞİFÂ..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Resim RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in CÜZZAMda TEDBİR ŞİFÂ BUYrukLarı.:

Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kılların, burun içinde bitmesi cüzzam hastalığına karşı bir güvencedir.” buyurmuştur.
(İbn Hacer el-Askalanî, El Metalibu’l-Aliye, C.2. H.no:2459)

Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Cüzzamlılara devâmlı sûrette bakmayınız.” buyurmuştur.
(İbn Mâce, C.9. H.no:3543)

Resim RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in ÇOK YEMEK YEMEK HUSUSUnda ŞİFÂ BUYrukLarı.:

Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ”İnsanoğlu mideden daha kötü bir kap doldurmamıştır. İnsanoğluna, belini doğrultan bir kaç lokma yeter. Eğer yemek istiyorsa, midenin üçte biri yiyecek, üçte biri içecek ve üçte biri de hava içindir.” buyurmuştur.
(İbn Mâce, C.9. H.no:3349)

Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bir avuç kuru hurma ile de olsa akşam yemeğini terk etmeyiniz. Çünkü akşam yemeğini kaldırmak ihtiyarlık ve güçsüzlüğe sebep olur.” buyurmuştur.
(İbn Mâce, C.9. H.no:3355)

Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Yemeğinizi ALLAH’ın zikri ve namaz ile eritin. Yemek üzerine uyumayın. Yoksa kalbleriniz katılaşır.” buyurmuştur.
(Ramuz El Ehâdis, C.1. H.no:934)

Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Üç huy ALLAH’ın gazabını gerektirir. Acıkmadan yemek yemek, uykusuz kalmadan uyumak, lüzumsuz yere gülmek.”buyurmuştur.
(Ramuz El Ehâdis, C.1. H.no:3340)

Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Hz. İsâ şöyle derdi.: “SU’yun fazlası bitkiyi ÖLdürdüğü gibi, yiyeceğin fazlası da RÛH’u ÖLdürür.” buyurmuştur.
(Müslim, İsâ, S.156-7)

Resim RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in ÇÖREK OTU ŞİFÂ BUYrukLarı.:

Resim--- İbn-i Ebi Atik, şöyle rivâyet etmiştir.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Size şu “Habbetü’s-Sevda”yı kullanmayı tavsiye ediyorum. Ondan beş veyâ yedi tane alıp iyice ufalayınız. Sonra onu birkaç damla zeytinyağı içinde, hastanın burnuna bu taraftan ve şu taraftan damlatınız.”
Aişe radiyallahu anha Annemiz, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
“Şüphesiz şu ‘Habbetü’s –Sevda (çörek otu), her hastalığa ŞİFÂdır, sam’dan başka.” buyurdu.”
Ben.: “Sam NEdir?” dedim.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Sam, ÖLÜMdür.” buyurdu.”
buyurmuştur.

(İbn Mâce, C.9. H.no:3449)

Resim--- Katâde.: Her gün ÇÖREK OTU’ndan 21 tane alınır, bir bezin içinde SU’ya koyup iyici ezilir ve o SUdan her gün burnun sağ deliğine iki, sol deliğine bir damla damlatılır. İkinci gün soluna iki damla, sağına bir damla damlatılır. Üçüncü günde sağına iki, soluna bir damla damlatılır..
Ya da.: “Her gün burnun her iki deliğine birer damla damlatılır. Buna üç gün devâm edilir.”
buyurmuştur.

(Süleymân er-Rûdânî, C.4. H.no: 7521)

Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Muhakkak ki “kara habbede/çörek otunda” SAM’dan başka her derde bir ŞİFÂ vardır. SAM, ÖLÜMdür. “kara habbe” ise kendisine “şuniz” denilen “çörek otu”dur.”buyurmuştur.
(Müslim, C.7. H.no:88)

Resim--- Enes radiyallahu anhu.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, hastalandığı zaman, bir avuç “çörek otu” alıp, onu “su ve bal” ile karıştırıp içerdi.” buyurmuştur.
(Süleymân er-Rûdânî, C.4. H.no:7523)

Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bilinizki mantar, gözün ilacıdır. Acve hurması, cennet meyvelerindendir. Tuzun içinde olan şu çörekotu, ölüm hariç her hastalığa ŞİFÂdır.” buyurmuştur.
(Zevâid, C.8, Hno.8296)

Resim---RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in DİŞ BAKIMInda ŞİFÂ BUYrukLarı.:

Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ”Azı dişlerin arasında kalan yemek kırıntıları dişleri zayıflatır.” buyurmuştur.
(Süleymân er-Rûdânî, C.3. H.no:5558)

Resim---RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in ETte ve SÜTte ŞİFÂ BUYrukLarı.:

Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Dünyada da, âhirette de katıkların efendisi ETtir. Dünyada da, âhirette de içeceklerin efendisi SUdur. Dünyada da, âhirette de kokuların efendisi KINA ÇİÇEĞİNİN KOKUSUdur.” buyurmuştur.
(Süleymân er-Rûdânî, C.3. H.no:5560)

Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ALLAH, ŞİFÂsını vermedik hiçbir hastalık yaratmamıştır. Siz, İNEK SÜTÜ içmelisiniz. Çünkü o süt, her türlü ŞİFÂyı bünyesinde taşıyan otlardan meydana gelmektedir.” buyurmuştur.
(Süleymân er-Rûdânî, C.3. H.no:7479)

Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İNEĞİN SÜTÜ ŞİFÂ, YAĞI devâdır. ETi ise hastalıktır.”buyurmuştur.
(Zevâid. C.8, Hno:8311)

Resim--- RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in GÖZE SÜRME ÇEKMEKte ŞİFÂ BUYrukLarı.:


Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İsmid” denilen “sürme”yi gözlerinize çekmeye devâm ediniz. Çünkü o, “gözü temizleyip görme gücünü arttırır ve kirpikleri besler.” buyurmuştur.
(İbn Mâce, C.9. H.no:3495)

Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Yatacağınız zaman “ismid” denilen sürmeyi gözünüze çekmeye devâm ediniz. Çünkü o, gözü temizleyip görme gücünü artırır ve kirpikleri besler.” buyurmuştur.
(İbn Mâce, C.9. H.no:3496)

Resim RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in GÜNEŞ’İN ZARARI-FAYDASI ŞİFÂ BUYrukLarı.:


Resim---Aişe radiyallahu anha.: “Güneşte su ısıttım, abdest alması için onu Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'e getirdim.: “Ey Ayşe! Böyle yapma! Çünkü böyle bir SU insanların beyâz hastalığına sebebiyet verir.” buyurmuştur.
(Süleymân er-Rûdânî, C.1. H.no:372)

Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ey ALi! Güneş’i karşına alıp oturma! Çünkü Güneş’in karşısında oturmak hastalıktır. Onu arkana alman ise ŞİFÂdır.” buyurmuştur.
(El-Metâlib ul-Aliye, C.2. Hno:2404)

Resim RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in HARDAL ŞİFÂ BUYrukLarı.:

Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Hardal içmelisiniz. ALLAH onda her türlü hastalığa karşı bir ŞİFÂ kılmıştır.” buyurmuştur.
(Ramuz El Ehâdis, C.2. H.no:3947)

Resim RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in HASTALARI YEMEK YEMEYE ZORLAMAYIN ŞİFÂ BUYrukLarı.:

Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ”Hastalarınızı yemeye içmeye zorlamayınız çünkü ALLAH onları yedirir ve içirir.” buyurmuştur.
(İbn Mâce, C.9. H.no:3444)

Resim--- Bir gün Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, hasta bir adamı ziyâret ederek ona.: “Neye iştahın var?” diye sordu.
Adam da.: “Bir buğday ekmeğini çok arzularım.” dedi.
Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ”Kimin yanında bir buğdayı varsa din kardeşine göndersin!.” buyurdu.
Bilâhare Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Birinizin hastası bir şey yemeği çok arzuladığı zaman hastasına (ondan) yedirsin”
buyurdu.

(İbn Mâce, C.9. H.no:3440)

Resim--- Ümmü’l- Münzir radiyallahu anha.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ve beraberinde Ali olduğu halde bana geldi. Bizim de asılı koruk-kuru hurma salkımlarımız (hurma çağlası -olgunlaşsın diye evin bir tarafına asılmış koruk ağacında olgunlaşmadan kurumuş hurma) vardı. Resûlullah onlardan yemeye başladı. Elini uzatan Ali’ye.: ”Sakın ha sen yeme, hastalıktan yeni kurtuluyorsun!.” buyurdu. Bunun üzerine Ali oturdu, Resûlullah yemeye devâm etti. Ben de onlara(sebze) şalgam yaprağı ve arpadan yapılmış bir yemek getirdim.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ”Ey ALi! İşte bundan ye bu senin için daha faydalıdır”
buyurdu.

(İbn Mâce, C.9. H.no:3442)

Resim--- Suhayb bin Sinân-i Rûmî radiyallahu anhu.: Ben bir gün Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in yanına vardım. Önünde ekmek ve hurma vardı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ''Yaklaş ve ye!.” buyurdu. Ben de hurmadan yemeye başladım. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bana.: ”Sende göz hastalığı bulunduğu halde hurma yiyorsun!.” buyurdu. Suhayb demiştir ki.: “Ben diğer bir kenardan çiğniyorum!.” dedim. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de gülümsedi.”
buyurmuştur.

(İbn Mâce, C.9. H.no:3443)

Resim---RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in HASTALIĞIN BULAŞICILIĞI YOKTUR-UĞURSUZLUK YOKTUR ŞİFÂ BUYrukLarı.:

Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, cüzamlı bir hastanın elini tuttu, kendi eliyle beraber tabağa koydu ve.: ALLAH’a güvenerek ve tevekkül ederek ye!.” buyurdu.
(Ebû Dâvud, C.4. H.no:3925)

Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Usfan’dan geçerken cüzamlılarla karşılaşınca hızlıca yürümeye başladı.: “Eğer hastalıklardan bulaşıcı bir hastalık olsaydı, o da bu hastalık olurdu.” buyurdu.
(İbn Hacer el-Askalanî, El-Metalibu’l-Aliye, C.2. H.no:2451)

Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ne hastalığın bulaşması, ne uğursuzluk vardır. Öyle olsaydı, hastalığa yakalanan ilk canlıya hastalığı kim bulaştırdı?.” buyurmuştur.
(İbn Hacer el-Askalanî, El-Metalibu’l-Aliye, C.2. H.no:2450)

Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ”Hiç bir hastalığın (bizâtihi) bulaşıcılığı (enfeksiyon) yoktur, şom tutmak (uğursuzluk) yoktur ve öğey ve baykuş(ötmesinin etkisi-akıldan geçirme-tasa-kaygı) yoktur.” buyurdu.
Bunun üzerine bir adam O'na doğru kalkarak.: “Yâ Resûlallah! Bir devede uyuz hastalığı olur sonra deve sürüsü ondan uyuz olur.” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “O, kaderidir. Yoksa ilk deveyi kim uyuz etti?.”
buyurmuştur.

(İbn Mâce, C.9. H.no:3540)

Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Hastalığın, ALLAH'ın takdiri olmaksızın bulaşıcılığı yoktur, tıyere (bir şeyi uğursuz saymak)da yoktur. Ben yararlı tefeülü (bir şeyi uğurlu saymayı) severim.”buyurmuştur.
(İbn Mâce, C.9. H.no:3537)

Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bir şeyi uğursuz saymak bir nevi şirktir. Hâlbuki bazı şeyleri uğursuz sayma duygusu az da olsa kalbinden geçmeyenimiz yoktur. Lâkin ALLAH bu duyguyu “Tevekkül ile giderir”buyurmuştur.
(İbn Mâce, C.9. H.no:3538)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELÂMuLLAHta ve RASÛLULLAHta ŞİFÂ..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Resim RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in HASTA ZİYARETİ ve HASTALIKLARA SABRETMEK ŞİFÂ BUYrukLarı.:

Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ALLAH TeÂLÂ buyuruyor.: “Kimin gözlerini alırım da sabreder ve karşılığını ancak Benden beklerse, onun için cennetten başka herhangi bir karşılığa razı olmam.” buyurdu..
( Tirmizî, C.2. H.no:2401)

Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Mü’min, alnı terleyerek ölür.” buyurmuştur.
( Tirmizî, C.1. H.no:982)

Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Müslümana fenâlık, hastalık, keder, hüzün, ezâ, iç sıkıntısı ârız olmaz, hatta vücûduna bir diken batırılmaz; ancak ALLAHu TeÂLÂ bu musibetlerden birisi sebebiyle o müslümanın suçlarını ve günahlarını örter, bastırır.” buyurmuştur.
( Buharî, Hasta ve Tıb, C.12. H.no:2)

Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, çocuğu öldüğü için ağlamakta olan bir kadının yanına geldi ve ona.: “ALLAH'tan kork ve sabret!.” dedi. Kadın.: “Başıma gelen musibete sen aldırış etmezsin ki” dedi. Resûlullah oradan ayrılıp gittikten sonra (kadına).: “O, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem idi” dediler. Kadın buna çok üzüldü, ölecekmiş gibi oldu. Hemen O'nun kapısına gitti, kapıcıları göremeyince, şöyle dedi: “Yâ Resûlullah! (beni bağışla!) Seni tanıyamadım.”
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “(Asıl) sabır, felâketle ilk karşılaşma ÂNında olur.”
buyurdu..

( Ebû Dâvud, C.4.H.no:3124)

Resim--- Amir er-Ramî, şöyle demiştir.: Ben memleketimizde idim. Birdenbire bizim için bayrakların ve sancakların dikilmiş olduğunu gördüm (ve).: “Bu da nedir?” dedim. “Bu Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in sancağıdır” dediler. Bunun üzerine onun yanına vardım. Bir ağacın altında kendisi için serilen bir elbisenin üzerinde oturuyordu. Sahabeleri etrafına toplanmışlardı. Ben de onların arasına oturdum. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem hastalıklardan bahsediyordu.: “Bir mü'mine hastalık isabet eder, sonra ALLAH bu mü'mini o hastalıktan kurtarırsa o hastalık, bu mü'minin günahlarına kefâret, ileride başına gelecek işler hakkında ona bir öğüt olur. (Fakat) bir münâfık hastalanır da sonra iyileşecek olursa, tıpkı sahiplerinin bağlayıp da sonra salıverdiği bir deve gibi olur. Kendisini niçin bağladıklarını da bilmez, niçin saldıklarını da bilmez.” buyurdu. Orada bulunanlardan bir adam.: “Yâ Resûlullah bu hastalıklar da nedir? VALLAHi ben (hayatta) hiç hastalanmadım” dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de:
“Bizim yanımızdan kalk (git). Çünkü sen bizden değilsin”
buyurdur.

(Ebu Davûd, C.4. Cenâzeler. H.no: 3089)

Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Sizden biriniz kendisine gelen bir sıkıntıdan dolayı ölümü istemesin. Fakat.: “Ey ALLAH'ım hayat benim için hayırlı olduğu sürece beni yaşat. Benim için ölüm daha hayırlı olduğu zaman da canımı al” desin. buyurmuştur.
( Ebu Davûd, C. 11.no:3108)

Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bir hastanın yanına girdiğin zaman sana duâ etmesini kendisinden iste. Çünkü onun duâsı, meleklerin duâsı gibi (makbul) dir.” buyurmuştur.
(İbn Mâce, C.9. H.no:1441)

Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:'in huzurunda humma hastalığından söz edildi, bir adam hummaya sövdü. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, adama.: “Hummaya sövme! Çünkü ateş, demirin pasını-kirini giderdiği gibi humma hastalığı da günahları giderir.” buyurmuştur.
(İbn Mâce, C.9. H.no: 3469)

Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: Hummaya yakalanan bir hastayı ziyâretinde.: “Sevin! Çünkü ALLAH diyor ki.: “Humma, mü’min kuluma cehennem ateşindeki nâsibinden musallat ettiğim ateşimdir.” buyurmuştur.
(Süleymân er-Rûdânî, C.2. H.no:2304)

Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Hasta, hastalandıktan üç gün sonra ziyâret edilir.” buyurmuştur.
( Süleymân er-Rûdânî, C.1. H.no:2381)

Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: Hastayı üç gün sonra ziyâret ederdi.
( Süleymân er-Rûdânî, C.2. H.no:2380)

Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Sizden birinin elini hastanın alnına ya da eline koyup nasıl olduğunu sorması, hasta ziyâretinin tamamındandır. Aranızdaki selâmlaşmanın tamamı ise tokalaşmaktadır.” buyurmuştur.
( Süleymân er-Rûdânî, C.2. H.no:2375)

Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:“Ziyâret için bir hastanın yanına girdiğinizde iyileşeceğini söyleyerek moralini yükseltin, gerçi bu söz hiçbir şeyi önlemez fakat hastanın gönlünü hoş eder.” buyurmuştur.
( Tirmizî, C.2. H.no:2087)

Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: Hasta ziyâretinde, yanında gürültü etmemek ve az oturmak sünnettendir. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, hastayken yanında sesli konuşup ihtilâfa düşenlere.: “Haydi yanımdan kalkıp gidin!” buyurmuştur.
( Süleymân er-Rûdânî, C.2. H.no:2379)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELÂMuLLAHta ve RASÛLULLAHta ŞİFÂ..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kişi için ALLAH Katında öyle bir derece vardır ki, bu dereceye sağlığıyla imtihan olmadıkça nâil olamaz, ona sadece o musibetle/hastalıkla ulaşır.” buyurmuştur.
(İbn Hacer el-Askalanî, El-Metalibu’l-Aliye, C.2. H.no:2414)

Resim--- Ebû Hureyre ve îbn Abbâs.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bize bir hutbe îrâd ettiler. (Konuşması içerisinde şu ifâdelere de yer verdi): “Kim bir hastayı ziyâret ederse, evine dönünceye kadar attığı her adım için kendisine yetmiş bin hasene yazılır ve yetmiş bin günah silinir. O kişi yetmiş bin derece yükseltilir ve kıyamet gününe kadar onu ziyâret eden ve ona istiğfarda bulunan yetmiş bin melek verilir. Kim de bir hastanın bir gün ve bir gece hizmetini görürse ALLAH TeÂLÂ onu Halîl İbrahîm ile haşreder ve sıratı şimşek hızında geçmesini bahşeder. Kim de bir hastanın ihtiyacı için koşuşturursa annesinden doğduğu günkü gibi bütün günahlarından sıyrılır.” Ensâr'dan bir zât şöyle dedi.: “Şâyet hasta, yakını ya da ailesinden biri ise?” Şöyle buyurdu.: “Yakınının ihtiyacını görmek üzere koşuşturan kimseden daha büyük ecir sahibi kim olabilir?!” buyurmuştur.
(İbn Hacer el-Askalanî, El-Metalibu’l-Aliye, C.2. H.no:2435)

Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bir damar veyâ gözün rahatsızlanması, mutlaka işlenen bir günah yüzündendir. ALLAH'ın affettiği ise daha çoktur.” buyurmuştur.
( Süleymân er-Rûdânî, C.2. H.no:2327)

Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ALLAH TeÂLÂ kıyamet gününde şöyle buyuracaktır: “Ey Âdemoğlu! BEN hastalandım, beni ziyâret etmedin!.”
“Yâ RABBi, Ben SENi nasıl ziyâret edebilirim ki, SEN âlemlerin RABBisin!.”
“Bilmiyor musun falan adam hastalandı da sen onu ziyâret etmedin. Eğer onu ziyâret etseydin, BEN’i onun yanında bulacaktın.”
“Ey Âdemoğlu! BEN’i doyurmanı istedim de sen BEN’i doyurmadın.”
“Yâ RABBi! Ben SENi nasıl doyurabilirim ki, SEN âlemlerin RABBisin!”
“Bilmiyor musun falan kulum senden yemek istedi de onu doyurmadın. Eğer sen onu doyursaydın BEN’i yanında bulurdun!.”
“Ey Âdemoğlu! Senden su istedim de BANA su vermedin.”
“Yâ RABBi! SEN âlemlerin RABBisin. Ben SANA nasıl su verebilirim ki!.”
“Falan kulum senden su istedi de sen ona su vermedin. Eğer ona su verseydin şimdi onu/o SU’yu Katım’da bulurdun.”
buyurmuştur.

( Süleymân er-Rûdânî, C.2. H.no:2385)

Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:”Kulu hastalandığı zaman, ALLAH ona iki melek gönderip şöyle buyurur.: “Bakın bakalım, ziyâretine gelenlere ne diyor?” Eğer gelen ziyâretçilerine karşı, ALLAH'a hamd-ü-senâda bulunursa, (melekler) hemen durumu yukarıya iletip ALLAH'a (en iyi bildiği hâlde) bildirirler. ALLAH da şöyle buyurur.: “BEN bu kulumun rûhunu alırsam, mutlaka onu cennetime koyacağım. Eğer ŞİFÂ verip iyileştirirsem, ona etinden daha iyi bir et, kanından daha iyi bir kan vereceğim, üstelik bütün günahlarını da örtüp bağışlayacağım!. ” buyurmuştur.
( Süleymân er-Rûdânî, C.2. H.no:2356)

Resim--- İbn Mes'ûd.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'e vardım, baktım ki hummanın etkisiyle ateşler içinde titriyor. Elimle tuttum ve dedim ki.: “Şiddetli bir humma yüzünden titriyorsun.”
Bunun üzerine.: “Evet, sizden iki kişinin yanması kadar (ateş nöbetiyle) yanıyorum!.” buyurdu.
“Öyleyse karşılığında iki ecir alacaksın!.” dedim.
“Evet; çünkü herhangi bir müslümana, hastalık veyâ başka bir sıkıntı isabet ederse, ALLAH onunla ağacın yaprakları dökmesi gibi, kötülüklerini ve günahlarını döker!.”
buyurdu.

( Buhârî ve Müslim; Süleymân er-Rûdânî, C.2. H.no:2302)

Resim--- Şakîk (b. Seleme): Abdullah b. Mes'ûd hastalandı, onu ziyâret ettik. Kınanıncaya dek ağladı, sonra şöyle dedi.: “Hastalığım için ağlamıyorum. Çünkü Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in şöyle buyurduğunu duydum.: “Hastalık günahlara bir keffârettir.” Hastalık, zâfiyet anında geldiği için ağlıyorum. Çalışma ve gayret zamanında bu hastalık başıma gelmedi. Çünkü Kula hastalandığı zaman, hastalık sebebiyle yapamadığı için hastalanmadan önceki sevâbları da yazılır.” buyurdu..
( Süleymân er-Rûdânî, C.2. H.no:2313)

Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:”ALLAH kulunu hasta eder, (ve bu vesileyle) onun yalvarışını dinlemekten hoşlanır.” buyurmuştur.
( Süleymân er-Rûdânî, C.2. H.no:2328)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELÂMuLLAHta ve RASÛLULLAHta ŞİFÂ..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Resim HER HASTALIĞIN BİR İLACI VARDIR.:

Resim---Bedeviler.: “Yâ Resûlullah! Hastalanırsak tedâvi yoluna gidelim mi?” sorunca Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Tedâvi olun, ey ALLAH’ın kullları. Çünkü ALLAH yarattığı her bir hastalık için mutlaka ŞİFÂsını/devâsını yaratmıştır. Ancak bir hastalık müstesnâdır” buyurdu. Bunun üzerine.: “O hastalık nedir? Yâ Resûlullah?” dediklerinde, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “O İhtiyarlıktır” buyurdu.
(Tirmizî, C.2. H.no:2038)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ”İlacın en hayırlısı Kur’ÂN'dır.”buyurmuştur.
(İbn-i Mâce, C.9. H.no:3533)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAH hastalığı da ŞİFÂyı da yarattı ve her dert için bir derman yarattı. Tedâvi olunuz. Lâkin haramla tedâvi olmayınız!.”/color]buyurmuştur.
(Ebû Dâvûd, C.4. H.no:3874)

Resim---İbn Ebnhur el-Kebir'in dedesi Hayyan'dan: ”Vücûdun hastalığa tahammül ettiği sürece ilacı bırak!” demiştir.
(Süleymân er-Rûdânî, C.4. H.no: 7480)

Resim---Ebû Hızâme(es-Sa'dî) radiyallahu anhu.: Bir gün, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e (bir adam tarafından).: “Tedâvi için kullandığımız ilâçlar, ŞİFÂ isteğiyle okunan duÂLÂr ve korunmak için kullandığımız koruyucu şeyler hakkında ne buyurursun? Bunlar ALLAH'ın kaderinden bir şeyi geri çevirir mi?” diye soruldu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bunlar da ALLAH'ın kaderindendir.” buyurdu.
(Tirmizî, C.2. H.no:2065)

Resim KAN ALDIRMAK ŞİFÂDIR.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Sizin tedâvi olduğunuz şeylerde hayırlı olan bir şey varsa o da kan aldırmadır.” buyurmuştur.
(İbn Mâce, C.9. H.no:3476)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: (Mescid-i Haram 'dan Mescid-i Aksâ'ya) Götürüldüğüm gece (miraçta) meleklerden karşılaştığım her büyük cemâatin hepsi bana şöyle söylüyordu.: “Yâ MuhaMMed, kan aldırma işine devâm et!.”buyurmuştur.
(İbn Mâce, C.9. H.no:3477)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Hacamat yaptıran kişi, ALLAH’ın en iyi kuludur. Kanı yeniler, sırtı hafifletir ve gözü aydınlatır.” buyurmuştur.
(İbn-i Mâce, C.9. H.no:3478)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, (bir defa) atından bir hurma dalı üzerine düşerek ayağı çıkmıştır.(Râvi) Veki demiştir ki.: “Yâni Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir incinmeden dolayı ayağının üstüne hacâmat ettirmiştir.” demiştir.
(İbn Mâce, C.9. H.no:3485)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Hacamat, aç karnına daha faydalıdır. Kan aldırmak, aklı, bellek gücünü artırır, hıfzetme kabiliyetini kuvvetlendirir.” buyurmuştur.
(İbn Mâce, C.9. H.no:3488)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, başındaki ağrıdan şikâyet eden bir kişi yoktur ki ona.: “Kan aldır!.” dememiş olsun. Ayaklarındaki ağrıdan sızlanan bir kişi de yoktur ki ona.: “Onlara kına yak!.” dememiş olsun.
(Ebû Dâvûd, C.4. H.no:3858)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem başından ve iki küreği arasından kan aldırdı ve.: “Kim şu kanları dişârı akıtırsa, artık başka bir hastalık için bir başka yolla tedâvi olmaması ona zarar vermez” buyurdu.
(Ebû Dâvûd, C.4. H.no:3859)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem kendisinde bulunan bir ağrıdan (Ves’ü) dolayı kalçasından kan aldırdı..”
(Ebû Dâvûd, C.4. H.no:3863)

Ves’ü.: Kemik ağrısı, kalça ağrısı, romatizma anlamına gelir.

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ihramlı iken kendisinde bulunan yarım baş ağrısından (es-Suda- eş-Şakika) dolayı, başından kan aldırdı.”
(Buharî, Tıb, C.12. H.no:21)

Resim

KÖTÜ/ZARARLı İLAÇLARI KULLANMANIN-SARHOŞLUK VEREN ŞEYLERLE TEDÂVİNİN YASAK OLUŞU.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem kötü ilaç kullanmaktan nehyetti.”
(Ebû Dâvûd, C.4. H.no:3870)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem habis ilaç, yani zehir kullanmayı yasaklamıştır.”
(İbn Mâce, C.9. H.no:3459)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Gerçekten ALLAH, hastalığı da ŞİFÂyı da yarattı ve her dert için bir derman yarattı. Tedâvi olunuz. Lâkin haramla tedâvi olmayınız.”buyurmuştur.
(Ebû Dâvûd, C.4. H.no:3874)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem içkiyi ilaç olarak kullanmaktan nehyetti. Sonra Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e yine sordu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, onu yine nehyetti. Dedi ki.: “Ey ALLAH’ın Nebîsi, içki ilaçtır.” Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Hayır, içki ilaç değildir, bilâkis hastalıktır.”buyurdu.
(Ebu Davûd, C,4, H. no:3873)

Resim---Târik bin Süveyd el-Hadrami.: “Yâ Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bizim memleketimizde üzümler var. Biz onun suyunu çıkarıp şarabını içiyoruz (ne buyrulur)?” dedim.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Hayır yapmayınız!.” buyurdu. Sonra ben (tekrar) O’na müracaat ederek.: “Biz onunla hastayı tedâvi etmek isteriz.” dedim. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “O (şarap) kesinlikle ŞİFÂ değildir ve lâkin bir hastalıktır.”buyurdu.

(İbn-i Mâce, C.9. H.no:3500)

Resim---“Bir doktor ilaca kurbağa koymanın hükmünü sordu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, kurbağayı öldürmekten nehyetti.”

(Ebû Dâvûd, C.4. H.no:3871)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELÂMuLLAHta ve RASÛLULLAHta ŞİFÂ..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

NAZAR.:

Resim---Esmâ binti Umeys radiyallahu anha.: “Yâ Resûlullah! Câfer’in çocuklarına nazar değiyor. Onlara ŞİFÂ dileğiyle okutayım mı?” Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Evet, şâyet kaderi geçip değiştirebilecek bir şey olsaydı bu göz değmesi olurdu.”buyurdu.
(İbn Mâce, C.9. H.no:3510)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem cinlerin ve insanların nazarından ALLAH’a sığınır ve DUÂLar okurdu. Cinlerin nazarından, sonra insanların nazarından ALLAH'a iltica ederdi. Muavvizetan Sûreleri (Nâs ve Felâk) nâzil olunca, diğer okuduğu şeyleri bıraktı ve bu iki Sûreyi okumaya başladı.”
(İbn Mâce, C.9. H.no:3511)

Resim---Ebû Ümâme radiyallahu anhu.: “(Babam) Sehl bin Huneyf yıkanırken yanından Âmir bin Rebia geçti ve (onun vücûdunun güzelliğini kasdederek).: “Henüz evlenmemiş örtülü genç kızın cildi dâhil bugünkü gibi (hiçbir güzel) görmedim.” dedi. Bu lâftan hemen sonra Sehl bin Huneyf yere yıkıldı. Bunun üzerine Sehl, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e götürülüp O’na.: “(Yâ Resûlallah)! Nazar çarpması nedeniyle yere yıkılmış vaziyette Sehl’e yetiş!.” denildi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Kimden şüpheleniyorsunuz?” buyurdu. Onlar.: “Âmir bin Rebia!.” dediler. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem (Âmir’i azarlayarak).: “Neye binâen biriniz din kardeşini öldürüyor? Biriniz (din) kardeşinden beğendiği–hayran kaldığı bir şey gördüğü zaman ona mübârek olması için duâ etsin.” buyurdu.
Sonra bir miktar su istedi ve Âmir’e abdest almasını emretti. Âmir de yüzünü, dirseklerine kadar kollarını, dizlerini ve belden aşağıyı yıkadı ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bir kapta biriken bu suyu başına dökmesini Âmir’e emretti.
(Râvilerden) Süfyân demiştir ki.: “Mamer’in Zührî’den rivâyetine göre: Ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem o kabı onun arkasında ters çevirip yere koymasını Âmir’e emretti.”

(İbn Mâce, C.9. H.no:3509)

Resim---İbn Abbâs radiyallahu anhu.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, torunu; Hasan ve Hüseyin’i şu şekilde okuyarak tedâvi eder ve.: “İbrahîm (aleyhisselâm)’da oğlu İsmâil ve İshâk’ı aynı şekilde okuyarak tedâvi ederdi.” buyururdu. "Her ikinizi de, ALLAH’ın noksansız tüm kelimeleriyle her türlü, zehirli tan ve dokunan her türlü gözden ALLAH’a sığındırırım!.” buyururdu.
(İbn Mâce, C.9. H.no:3525)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ”Biriniz sıtma hastalığına yakalanırsa iyi bilin ki sıtma ateşten bir parçadır. Onu su ile söndürsün. Sabah namazından sonra doğmadan önce bir nehir veyâ bir akarsuya girsin, suyun akışına karşı dursun ve.: ALLAH’ın adıyla, ALLAH’ım kuluna ŞİFÂ ver, Peygamberini doğrula!.” desin. O akarsuya üç kere dalsın üç seferde iyileşmezse beş, yedi, dokuz sefer o suya dalsın. ALLAH’ın izniyle dokuza varmadan geçer!.” buyurmuştur.
(Tirmizî, C.2. H.no:2084)

Resim---Ayşe radiyallahu anha.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem hastalandığı zaman kendi üzerine Muavvize Sûrelerini okurdu ve üflerdi. Son hastalığında ağrısı şiddetlenince ben O'na (Muavvize Sûrelerini) okur ve bereketini umarak O'nun eliyle unu sıvardım.” buyurmuştur.
(İbn Mâce, C.9. H.no:3529)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ALLAH TeÂLÂ’nın insan hakkındaki ve kaderi dışında ümmetimden öleceklerin çoğu nazar ile olacaktır.”buyurmuştur.
(İbn Hacer el-Askalanî, El-Metalibu’l-Aliye, C.2. Hno: 2448)

Resim---Rafi b. Hadic radiyallahu anhu.: “Bir gün Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in huzuruna girdim. Yanlarında et dolu bir tencere kaynıyordu. Canım bir parça çekti, alıp yedim. Yedikten sonra 1 yıl rahatsızlandım. Daha sonra durumu Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'e anlattım, şöyle buyurdu.: “O et parçasında 7 kişinin gözü vardı.”
Sonra Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem karnımı ovdu, ben de onu yeşil bir kütle halinde dışarıya attım. Resulullah'(sallallahu aleyhi vesellem)ı hak ile gönderen ALLAH’a yemin olsun ki, şu ana kadar karnımdan herhangi bir rahatsızlık hissetmedim.”
buyurmuştur.

(İbn Hacer el-Askalanî, El-Metalibu’l-Aliye, C.2. Hno: 2449)

Resim---Abdullah bin Mes'ûd'un zevcesi radiyallahu anhum.: “Yaşlı bir kadın yanımıza girip humre (denilen bir nevi vebâ) hastalığına okurdu. Ayakları uzun bir divanımız vardı. (Eşim) Abdullah eve gireceği zaman (geldiğini sezdirmek için) öksürüp seslenirdi. Günün birinde Abdullah eve girdi. Okuyucu yaşlı kadın onun sesini duyunca ondan saklandı. Abdullah da gelip yanıma oturdu ve eli bana dokununca bir ipliğe değdi. Sonra.: “Bu nedir?” dedi. Ben de.: “Humre (denilen) hastalığa benim için bu ipliğe okundu.” dedim. Bunun üzerine Abdullah ipliği çekip keserek attı ve.: “Abdullah'ın ev halkına şirk sayılan bir şeyi kullanmaya ihtiyaçları yoktur. Ben, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'den.: “Rukyeler, nazarlıklar ve büyü şüphesiz bir ( ALLAH'a Şirk koşmak)tır” buyurduğunu işittim.” dedi. Ben.: “Bir gün dışarı çıktım da falan adam beni gördü. Bunun üzerine onun tarafındaki gözüm yaşardı. O günden beri gözüme okutturduğum zaman gözümün yaşı durur ve okutmayı bıraktığım zaman gözüm yaşarır.” dedim. Abdullah.: “O, şeytândır. Sen ona itaaat ettiğin zaman seni bırakır ve ona isyan ettiğin zaman parmağı ile senin gözüne dürtüyor. Lâkin eğer sen, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in yaptığı gibi yapsaydın senin için hayırlı ve ŞİFÂya kavuşman için çok münâsib olurdu.: Gözüne su serpip şöyle dersin.: “Bu hastalığı gider, Ey insanların RABBi. ŞİFÂ ver. Ancak SEN ŞİFÂ verirsin. SENin ŞİFÂndan başka hiçbir ŞİFÂ yoktur. Hiçbir hastalık bırakmayan bir ŞİFÂ ihsân buyur.” dedi.
(İbn Mâce, C.9. H.no:3530)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELÂMuLLAHta ve RASÛLULLAHta ŞİFÂ..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim NESÂ SİNİRİ’nin ŞİFÂSI.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Nesâ/Arabî koyun siniri’nin ŞİFÂsı arabî bir koyunun kuyruğudur. Bu kuyruk eritilip üç parçaya bölünür, sonra her gün sabahleyin aç karnına bir parça içilir.” buyurmuştur.
(İbn-i Mâce, C.9. H.no:3463)

Nesâ.: Oturak hizasından topuğa uzanan bir sinire verilen isimdir.
El-Muvaffak demiş ki: Bu tür tedâvi, Araplara ve kuru havadan dolayı anılan hastalığa tutulan kimseler için yararlıdır. Arabî koyundan maksad; yağı az olup kırsal kesimlerde yavşan ve sinameki gibi bitkilerle beslenen koyundur.

Resim

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem HaDiS-i ŞeRiFLeRi’nde,
ŞİFÂLı BİTKiLeR.:

Resim KABAK-MERCİMEK:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kabak, hem dimağı besler, hem aklı artırır.” buyurmuştur.
(Ramuz El Ehâdis, C.1. H.no:2469)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kabak, dimağı güçlendirir. Mercimek, 70 peygamberin dilinde tavsiye edilmiştir.” buyurmuştur.
(Ramuz El Ehâdis, C.2. H.no:3945)

Resim KARPUZ.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Yemekten önce karpuz yemek, karnı yıkadıkça yıkar, hastalığı giderdikçe giderir.” buyurmuştur.
(Ramuz El Ehâdis, C.1. H.no:2289)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Karpuzda on haslet vardır. Yemektir, sudur, güzel kokudur, meyvedir, çöğendir, mesâneyi yıkayıp temizler, mideyi yıkayıp temizler, meniyi çoğaltır, cinsi münâsebet gücünü arttırır, karın hastalığına iyi gelir, cildi güzelleştirir.” buyurmuştur.
(Ramuz El Ehâdis, C.2. H.no:4020)

Resim BİTKİ KÜLÜ İLE TEDÂVİ.:

Resim---Ebû Hâzim: Sehl b. Sa’d’a.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Uhud’daki aldığı yara ne ile tedâvi edilmişti?” diye soruldu ve ben de konuşulanı işitmekte idim. Sehl cevaben.: “Bunu benden daha iyi bilen kimse kalmadı. Ali, kalkanının içinde su taşıyor, Fatıma’da kanın bulaştığı yerleri yıkıyordu. Sonra bir hasır parçası yakıldı ve onun külü yara üzerine konuldu.” dedi.
(Buharî, Tıb, C.12. H.no:37)

Resim MANTAR-ACVE HURMASI VE DOMALAN ŞİFÂDIR.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Medine’nin “Aliye” denilen yüksek yerlerinin Acve (balçık) hurmasında ŞİFÂ vardır. O, sabahın ilk vaktinde tiryak (panzehir)tır.” buyurmuştur.
(Müslim, Eşribe, C.6. H.no:2048)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kim her sabah Acve hurmasından yedi tane yerse o gün ona zehir ve sihir zarar vermez.” buyurmuştur.
(Ebu Davûd, C.4. H.no:3876)

Resim---Sa’d (b. Ebî Vakkâs).: “Bir gün iyice hastalanmıştım. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ziyâretime geldi ve elini göğsümün üzerine koyup.: “Sen kalb hastası bir adamsın. Sakîf’in kardeşi Haris b. Kelede’nin yanına git. Çünkü o hastalıklara ilaç yapmakla uğraşan bir kimsedir. (Ona söyle) Medine’nin Acve hurmasından yedi tane alsın, çekirdekleriyle (birlikte) dövsün, sonra onları suya koyup sana içirsin” buyurmuştur.
(Ebu Davûd, C.4. H.no:3875)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Mantar, kudret helvası gibi külfetsiz ni’metler nevinden bir rızıktır. Suyu da göz hastalığına ŞİFÂdır. Acve (Medine-i Münevvere) hurması, cennet meyvelerindendir ve delilik hastalığına ŞİFÂdır.” buyurmuştur.
(İbn Mâce, C.9. H.no:3453)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ”Mantar, kudret helvası cinsinden bir rızıktır. Suyu göze ŞİFÂdır. Acve hurması; Cennet meyvelerinden olup zehire karşı ŞİFÂdır.” buyurmuştur.
(İbn Mâce, C.9. H.no:3454-3455)

Resim---Ebû Hureyre radiyallahu anhu.: “Üç, beş veyâ yedi mantar veyâ domalanı alıp sıktım, suyunu cam bir kap içersine koydum, onunla bir câriyemin gözünü sürmeledim de iyileşti.” buyurmuştur.
(Tirmizî, C.2. H.no:2069)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Hurmalarınızın en iyisi “el-Bürenni Hurması”dır; hastalığı giderir, (sürekli yiyen) bir kimsede hastalık olmaz.” buyurmuştur.
(Süleymân er-Rûdânî, C.4. H.no:7529)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELÂMuLLAHta ve RASÛLULLAHta ŞİFÂ..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Resim MİSVAK KULLANMAnın ŞİFÂSI.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ümmetime yahut insanlara, meşakkat vermem endişesi olmasaydı, her namaz kılarken, misvak kullanmalarını emrederdim.” buyurmuştur.
(Buharî, Cuma. C.2. H.no:12)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem geceleyin kalktığı zaman ağzını (ve dişlerini) iyice ovalayıp temizlerdi..
(Buharî, Cuma. C.2. H.no:14)

ResimNARda ŞİFÂ.:

Resim---Ali kerremallahu vechehu.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Narı içindeki posası ile yiyin. Çünkü o midenin temizleyicisidir.” buyurmuştur.
(Süleymân er-Rûdânî, C.3. H.no:5564)

ResimSARIMSAKta ŞİFÂ.:

Resim---Muğîre bin Şu'be: Bir gün yiyip (namaz kılmak üzere) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in mescidine varmıştım, (ben) mescide girince Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem (herhalde benden) bir koku hissetti ki, namazını bitirince.: “Her kim şu sarımsak bitkisini yerse kokusu kendisinden gidinceye kadar bize (mescidimize) yaklaşmasın!.” buyurdu. Namazı tamamlayınca yanına varıp.: “Yâ Resûlullah, ALLAH için elini bana vereceksin!.” dedim. Elini lütfedip bana verdi, ben de elini tutup yenimin arasından göğsüme götürdüm. O sırada ben göğsü sarılı idim. Göğsümün sarılı olduğunu anlayınca.: “Senin özrün var!.” buyurdu.
(Ebu Davûd, C.4. H.no:3826)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem sarımsak ve soğan diye bildiğimiz şu iki bitkiyi yasaklamış ve şöyle buyurmuştur.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bunları yiyen mescidlerime yaklaşmasın. Eğer mutlaka yemeniz gerekiyorsa pişirmek sûretiyle onlarda bulunan ağır kokuları gideriniz de ondan sonra yiyiniz.” buyurmuştur.
(İbn-i Mâce, C.4. H.no: 3827)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Sarımsak yiyin ve onunla tedâvi olun. Onun yetmiş hastalığa karşı ŞİFÂsı vardır. Eğer bana melek gelmeseydi bende onu yerdim.” buyurmuştur.
(Ramuz El Ehâdis, C.2. H.no:4258)

ResimSARISABIR ve SÜFA OTU ŞİFÂdır.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:”Sarısabır ve Süfa Otu’nda ne gibi ŞİFÂlar vardır bilseniz!” buyurmuştur.
(Süleymân er-Rûdânî, C.4. H.no:7548)

Süffâ.: Hardal otunun adıdır. Ancak “hurf” denen bir başka ota da “süffâ” diyen olmuştur. Dilimizde “hurf”un karşılığı “üzerlik otunun tohumu”dur.
Sarısabır.: Asphodelaceae familyasından Aloe cinsini oluşturan anavatanı Afrika olan bitki türlerinin ortak adı. yaklaşık 300 türü vardır. 3-4 türünün şifalı özelliği bulunmaktadır. Bunların içinde en şifalı olarak gösterilen tür Aloe vera'dır.
Bu bitkinin yapraklarından çıkan jelin şifa özelliği bulunmaktadır. Jel oksijenle temas ettikten sonra bir çeşit oksitlenme yapmakta ve yaklaşık 5 saat içinde şifa özellikleri ortadan kalkmaktadır.
Üzerlik.: (Peganum harmala), Nitrariaceae familyasından Afrika, Asya ve Amerika'nın sıcak bölgelerinde yetişen bir bitki türü. Bu bitkiye Türkiye'de, özellikle Orta Anadolu ve Doğu Anadolu'da sıklıkla rastlanmaktadır. Van ili ve çevresinde nazar değmesin diye çok sık kullanılıyor. Meyvesi basık küre şeklinde bir kapsüldür. Tohumlarının içeriğinde harmalin, harmin, harmalol, peganin adlı glikozitler ve kırmızı boya maddesi vardır..


ResimSEMİZOTU ŞİFÂdır.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem semizotunun yanından geçti, ayağında yara vardı. Onunla ayağının yarasını tedâvi etti ve ŞİFÂ buldu ve.: ALLAH seni mübârek kılsın! Dilediğin yerde bitesin, zirâ sen en küçüğü baş ağrısı olmak üzere 70 derde devâsın.” buyurdu.
(İbn Hacer el-Askalanî, El-Metalibu’l-Aliye, C.2. Hno:2409)

ResimSİNAMEKİ KULLANMAK ŞİFÂDIR.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Sinameki ve sennut (bal ve tereyâğı, kimyon), yemeye devâm ediniz. Çünkü bu iki şeyde, samdan başka her hastalığa ŞİFÂ vardır.”

Resim---Abdullah b. Ümmü Harâm radiyallahu anhu.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Sena ve sennût ile tedavi olunuz. Çünkü bunlarda “sâm” hariç her türlü hastalığa ŞİFÂ[/color vardır." Sâm nedir ya Rasülallah?” diye sorduklarında, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Ölüm demektir." diye cevap verdi.
(İbn-i Mâce, C.9. H.no:3457)

Sam.: Sersemlik hastalığı.
Sennût- Sunnût.: Tereyâğı tulumuna konan bal. Dereotu. Tereyeğı, bal, kimyon..
Sinemâki.: Sinameki temel olarak baklagiller ailesine ait bir çiçekli bitkidir. Sinameki Sarı, beyaz ve pembe çiçekleri taşır. Bu çalı kökenli sinameki, Kuzey Afrika, Orta Doğu ve Asya'nın bazı bölgelerinde bulunur. Asya'da, çoğunlukla Hindistan ve Çin'in ılıman bölgelerinde bulunur. Antrakinonlar olarak adlandırılan bileşiklerin varlığı nedeniyle güçlü bir müshil olarak kabul edilir. Ülkemizde de Güney Ege ve Akdeniz bölgelerinde bazı sinameki türleri süs bitkisi olarak yetiştirilir. Sinameki türlerinin yaprak ve tohumlarında reçine, flavon türevleri ile etkili madde olarak serbest ya da glikozit durumunda antrasen türevleri bulunur..
Sinameki türlerinin yaprak ve tohumlarında reçine, flavon türevleri ile etkili madde olarak serbest ya da glikozit durumunda antrasen türevleri bulunur. Kabızlığa karşı müshil olarak kullanılır. Basur, fistül, anal ve bağırsak ameliyatından sonra içilirse kolay dışkı yapımını sağlar. Sinemâki, iyice ufaltılıp biraz bal ve tereyâğına karıştırılarak yenir.


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Esmâ binti Umeys'e.: “Müshil olarak hangi ilacı kullanıyordun?” dedi. “Şübrüm otunu kullanıyorum.” deyince, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “O çok şiddetli ishal yapar” buyurdu. “Sonra.: “Sinameki kullanmaya başladım.” dedim. “Bunun üzerine: “Eğer bir şey ölüme ŞİFÂ olsaydı bu sinameki otu olurdu” buyurdu.
(Tirmizî, 2081; İbn Mâce, 3461; Ahmed b. Hanbel, 6/369; Hâkim, 4/200-201; İbn Mâce, C.9.H.no:3461)

Şübrüm: Sütleğengiller familyasından, bir zira' boyunda çok boğumlu bir bitki olup halk arasında boğumluca da denir. Ufacık yaprağı, kırmızı çiçeği ve mercimek gibi beyazımsı ve sarımtırak tohumu olur. İshal olmak için kullanılan bir bitkidir. Mercimeğe benzer tanecikleri vardır. Kökü süt ile doludur. Yaprağı, kökü ve sütü müshildir. Bir kavle göre Şübrüm yavşan denilen bitkinin bir nevidir. Sena, Sinamekidir..

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Tedâvide kullandığınız ilaçların en iyisi, burun damlası (seût), şurup (ledûd), hacamat ve müshil (meşy)dir." buyurmuştur.
(Tirmizî, 2047, 2048.)

Hadiste geçen "el-meşy" tabiatın ve mizacın/kabızlığın tıkanıklığını giderici, yumuşatıcı ve çıkarılacak olan fazla maddelerin kolayca çıkmasını sağlıyan bir ilaç demektir. (İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 4/309-312.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Sinameki ve kimyonda her derde devâ vardır.” buyurmuştur.
(Ramuz El Ehâdis, C.1. H.no: 2575)

ResimSİNEKTE ZEHİR ve ŞİFÂ VARDIR.;

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Sizden birinizin kabına sinek düştüğü zaman o kişi onun her tarafını batırsın, sonra çıkarıp atsın. Çünkü sineğin iki kanadının birisinde ŞİFÂ, diğerinde hastalık vardır.” buyurmuştur.
(Buharî, Tıb, C.12. H.no:92)

ResimSİRKE ŞİFÂdır.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Sirke ne güzel katıktır.” buyurmuştur.
(Ebu Davûd, C.4. H.no: 3820)

ResimŞİŞMANLAMANIN YOLLARI.:

Resim---Ayşe aleyhasselâm Annemiz.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile zifâfa girmem için annem beni şişmanlatmak istiyordu. Bütün çabalarına rağmen onun istediği kiloyu alamadım. Nihâyet bana yaş hurma ile hıyar yedirdi de en güzel şekilde şişmanladım.” buyurmuştur.
(Ebû Dâvûd, C.4. H.no:3903)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELÂMuLLAHta ve RASÛLULLAHta ŞİFÂ..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Resim SU İÇERKEN NELERE DİKKAT EDİLMELİ.:

Resim---"Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ayakta su içmeyi yasakladı. Dedik ki: “Ey Enes! Ayakta yemeği de mi yasakladı?” “Bu daha şiddetli yasaktır.” Yahut şöyle dedi: “Bu daha kötü ve çirkindir!”
(Tirmizî, C.2. H.no:1879)

Resim---Abdullah İbn Ömer.: "Biz, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in zamanında yürürken yerdik, ayakta su içerdik." demiştir..
(Tirmizî, C.2. H.no:1880)

Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Devenin içişi gibi tek bir içişle su içmeyin; lâkin dinlenerek ikişer-üçer içişle için. İçtiğinizde besmele çekin, içmeyi bitirdiğinizde ise ALLAH'a hamdedin!” buyurmuştur.
(Tirmizî, C.2. H.no:1885)

Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem yüzükoyun yatarak dudaklarla, bardaksız ve avuçlamaksızın, su içmekten men etti ve tek elin avucuyla suyu avuçlayıp içmemizi yasakladı: “Herhangi biriniz köpeğin su içtiği gibi (kapsız ve avuçsuz) dudakları ile su içmesin ve ALLAH'ın kızdığı kavmin içtiği gibi tek elin avucu ile içmesin. Geceleyin de kabı hareket ettirip kontrol etmedikçe ondan su içmesin. Meğerki kabın üstü ve ağzı iyice örtülü ola. Kim bir kaptan içebildiği halde tevâzu (yani gönül alçaklığı) niyetiyle avuçlarıyla su içerse ALLAH ona parmakları sayısınca sevâblar yazar. Avuç, Meryem oğlu İsa (a.s)’ın kabıdır. Çünkü İsa, bardağı atarak: Öf bu dünya ile beraberdir (veyâ dünya ile beraber buna öf) dedi.” buyurdu.
(İbn Mâce, C.9. H.no:3431)

Not: Zevâid'de şöyle denilmiştir: Bunun senedinde Bakîyye bulunur. Bu râvi tedlisçidir ve bu hadisi an'ane ile rivâyet etmiştir.
Ed-Dümeyrl de.: Bu, münker bir hadistir. Yalnız müellif tarafından rivâyet edilmiştir. Senedde anılan Ziyâd bin Abdi İlah tanınacak gibi değildir. Müellif onun yalnız bu hadîsini rivâyet etmiştir.


Resim---"Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bardağın kırık yerinden su içmeyi ve içilecek şeyin içerisine üflemeyi yasakladı." (Ebû Dâvûd, C.4. H.no:3722)

Resim---"Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, nekîr; şarap için kullanılan ağaç fıçılara, müzeffet; zift, karasakızla sırlanmış küplere, dübbâ; boş kuru kabaklara, hantem; içi sırlı ağzı yandan toprak kablarına hurma yahut üzüm şırası (meşrubat) koymaktan nehyetti."
(Müslim. C.6. H.no: 37-1995)

Herhangi bir içecek bu kaplarda süratle sarhoş edici özellik kazanır. Taştan ve sandan (tunçtan) yapılan kaplar, bu dört kap gibi, alkole dönüşümü hızlandırmaz..


Resim---"Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Sizi ağaç fıçıdan, ziftlenmiş kaptan, çömlekten ve (içine şıra kurulan) kabaktan ve üstüne ilave yapılmış ve başı kesik gırbeden nehyederim. Lâkin deri su kabından için sonra ağzını bağlayın.”buyurmuştur.
(Ebu Davûd, C.4. H.no:3693)

Resim---"Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem “Sizler şıralarınızı deri kaplarda tutun.” buyurmuştur.
(Müslim. C.6. H.no: 55-1997)

Resim---"Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem; Ziftlenmiş kaplar, kabak ve ağaç fıçılarında meşrubat yapmayı ve saklamayı yasakladı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem için şerbet yapılacak kap bulunamaz ise taştan oyulmuş büyükçe bir kaptan yapılırdı.
(Nesaî, C.3. H.no: 5553)

Resim---"Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Sizleri deri kaplar müstesnâ şerbetlerden nehyetmiştim. Şimdi her nevi kaptan içebilirsiniz. Ancak sarhoş edici içki içmeyiniz.” buyurmuştur.
(Müslim. C.6. H.no: 65-1998)

Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem misvakı enlemesine kullanırdı, suyu emerek içerdi, arada üç nefes alarak.: “Bu, daha âfiyet verici, daha koruyucu ve daha iyidir” buyurmuştur.
(Süleymân er-Rûdânî, C.3. H.no:5583)

Resim---Abdullah İbn Abbas.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’i SU içerken gördüm, üç nefeste içti. O’na.: [color=#808000]"Yâ Resulullah! Suyu üç nefeste içtin!." dedim. O’ da.: “Evet, üç nefeste içmek daha ŞİFÂlı ve boğaz için daha faydalı ve sağlıklıdır.”
buyurdu.
(El Metalib ul-Aliye, C.2. H.no:2394)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELÂMuLLAHta ve RASÛLULLAHta ŞİFÂ..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

ResimSUSAM YAĞInın ŞİFÂSI.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in susam (yağı)nı burnuna ilaç olarak verdiğini bildirilmiştir. buyurmuştur.
(El Metâlibu’l-Âliye, C.2. H.no.:2412)

ResimTUZun ŞİFÂSI.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Sizin katığınızın başı (efendisi) tuzdur.” buyurmuştur.
(İbn Mâce, H.no.:3315)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Yemek yiyeceğin zaman tuz ile başlayıp tuz ile bitir; zirâ tuz 70 hastalığa ŞİFÂdır. Bunların başı cinnet, cüzzam, alaca, azı dişi ağrısı, boğaz ağrısı, karın ağrısıdır.” buyurmuştur.
(El Metâlibu’l-Âliye, C.2. Hno.:2350)

ResimKURU ÜZÜMün ŞİFÂSI.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kuru üzüm yemelisiniz. Çünkü o safrayı, balgamı bertaraf eder, damarları takviye eder, yorgunluğu giderir. Ahlakı güzelleştirir, ruha ferahlık verir, üzüntüyü giderir.” buyurmuştur.
(Ramuz El Ehâdis, C.2. H.no.:3946)

ResimUD-İ HİNDİ VE ZEYTİNYAĞında ŞİFÂ VARDIR.:

Resim--- Ümmi Kays.: “Süt emen oğlumun bademcik hastalığını kendim tedâvi etmiştim. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in huzuruna girdiğimde, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bana şöyle buyurdu.: “Niçin çocuklarınızın boğaz hastalığını, elle sıkıp, acıtarak tedâvi etmeye çalışıyorsunuz? Şu “Ud-i Hindi'”yi kullanmaya devâm ediniz. Çünkü bu “Hind bitkisi”nde yedi türlü ŞİFÂ vardır. Zâtu'l-Cenb hastalığının ilacı ondadır. O, uzre denilen boğaz hastalığı için buruna çekilir. Zâtu'l-Cenb hastalığı için de, (su ile) hastaya ağızdan verilip içirilir. “ buyurmuştur.
(Müslim, C.7. H.no.:2214)

Balgam.: Solunum yolları tarafından salgılanan ve ağızdan dışarı atılan sümük, irin ve kan karışımı maddedir.
Zâtu'l-Cenb.: (Zât-ül cenb) Tıb: Akciğer zarı iltihabı. Akciğer veremi.
Uzre: Bademciğin iltihablanması ve şişmesi.
Ud-i Hindi.: (Kust), Topalak otuda denilir. Enfiye gibi buruna çekilerek şişmiş bademciğin tedâvisinde suya ıslatılarak ağızdan alınıp zâtüre hastalığının tedâvisinde kullanılır. Ud-i Bahri beyâzdır.


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Ümmü Seleme’nin yanına girdi. Yanında genzinden kan sızan bir çocuk vardı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bu nedir?” diye sordu. Oradakiler.: “Boğazı rahatsız.” karşılığını verdiler. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu.: “Çocuklarınıza niçin işkence çektiriyorsunuz; zirâ birinizin kust-i hindi otu alıp, onu yedi kez su ile ovması ve hastanın ağzına koyması yeterlidir.”
Ravi der ki.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in dediğini yaptılar ve çocuk ŞİFÂ buldu.
buyurmuştur.

(El Metâlibu’l-Âliye, C.2. H.no.:2403)

Kust.: Topalak dedikleri ot.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELÂMuLLAHta ve RASÛLULLAHta ŞİFÂ..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim
Resim VEBÂ-KARANTİNA.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Hasta develeri olan kimse, bu develerini, sağlıklı deve sahibinin develerine uğratmasın.” buyurmuştur.
(İbn Mâce, C.9. H.no.:3541)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bir yerde taun bulunduğunu işitirseniz oraya girmeyiniz. Sizin bulunduğunuz yerde vuku’ gelirse, ondan kaçarak o yerden çıkmayınız!.” buyurmuştur.
(Ebû Dâvud, C.4. H.no.: 3103)

Resim--- Ferve b. Müseyk.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bizim elimizde “Ebyen” denilen bir arazi var. Bu bizim çiftliğimizin ve zirâat mahsullerimizin arazisidir; ve bu arazide vebâ hastalığı vardır. Yahutta buranın vebâsı çok şiddetlidir. Ne yapmamı tavsiye edersiniz?” diye sordum. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Orayı terket. Çünkü ölüm böyle bulaşıcı hastalıklara yakın durmaktan ileri gelir!.” buyurdu.
(Ebû Dâvud,C.4. H.no.: 3923)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Vebâ olan yeri tamamen bırak! Zirâ hastalıklardan insanı helâk edeni de vardır.” buyurmuştur.
(Süleymân er-Rûdânî, H.no.:2343)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem vebâdan söz ederek.: “Bu öyle bir cezâ ya da azâbtır ki, bazı milletler buna uğratılmıştır. Daha sonra ondan bir kısmı yeryüzünde kalmıştır. Bazen gider, bazen gelir. Onun bir ülkede olduğunu duyan, oraya gitmesin. Bulunduğu ülkede olursa, ondan kaçmak için oradan ayrılmasın!.” buyurmuştur.
(Süleymân er-Rûdânî, H.no.:2340)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bir ülkede vebâ olduğunu duyarsanız, oraya gitmeyin. Eğer vebâ olan bir yerde bulunursanız sâkin oradan çıkmayın!” buyurmuştur.
Bunun üzerine Ömer radiyallahu anhu, ALLAH'a hamdü senada bulundu ve sonra oradan ayrıldı.

(Süleymân er-Rûdânî, H.no.:2339)

Resim YARALARI KINA İLE TEDÂVİ EDİN.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in bir tarafı yaralandığı veyâ bir tarafında diken battığı zaman o yerin üzerine “kına” koyardı..
(İbn Mâce, C.9. H.no.:3502)

Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in hizmetçisi Selma radiyallahu anha.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bıçak yarası, taş ve dikenden meydana gelen bir yara olursa o yara üzerine kına koymamı bana emrederdi.” buyurmuştur.
(Tirmizî, C.2. H.no.:2054)

Resim--- Selma el-Hadim radiyallahu anha.: “Âilelerinin herhangi birinde “çıban ve yara” olduğu zaman Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bana.: “O yaranın üstüne “kına” koymamı emrederdi.” buyurmuştur.
(Süleymân er-Rûdânî, C.4. H.no.:7532)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kına yâkin, zirâ o kokusu güzel olup, baş ağrısını giderir.” buyurmuştur.
(İbn Hacer el-Askalanî, El-Metalibu’l-Aliye, C.2. H.no.: 2408)

Resim YEMEKLE İLGİLİ HADİSLER.:

a-) Günde 1 Öğünden Fazla Yemek.:

Resim---Ayşe radiyallahu anha.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bir günde iki öğün yemek yediğimi fark edince.: ”Yâ Ayşe! Midenden başka seni meşgul eden bir şeyin olmamasını mı arzu ediyorsun? Dünyayı midene mi dolduracaksın? Bir günde iki defa yemek israftır. ALLAH, israf edenleri sevmez!.” buyurdu.
(Beyhakî, Şuabu’l-İman 5/26 (5640)) (M.Yusuf Kandehlevî, Hayatu’s- Sahabe Muhtasar, C.2, s.83)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bizzât insanlara yardım eder, elbisesini deri ile tâmir ederdi. Mevlâ-yı Müteâli'ne kavuşuncaya kadar aralıksız üç gün hem sabah hem akşam yemeği yememiştir. Yani sabah yemiş ise akşam yememiş, akşam yemiş ise sabah yememiştir.
(Münziri et-Tergib 4/94) (M. Yusuf Kandehlevî, Hayatu’s- Sahabe Muhtasar, C.1, s.245)

b-) Çok Yemenin Keraheti Hakkında.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Birçok hastalığın gerçek sebebi çok yemedir.” buyurmuştur.
(C. Sağir, 1/36)

Resim--- Atiyye bin Amir el-Cüheni.: Selmân’dan, yediği yemekten biraz daha yemesi için ısrar edilirken şunu işittim.: (Yediğim miktar) bana yeter. Çünkü ben Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'i.: ”Dünyada insanların en çok doyasıya yiyeni, kıyamet günü açlığı en uzun olanıdır.” buyururken işittim.
(İbni Mâce, H.no.: 3351)

Resim--- Ebu Cuhayfe radiyallahu anhu.: “Yağlı etle yapılan tirit yemeği yemiş ve Resûlullah’nün yanına gitmiştim. Huzurunda, çok yediğimden dolayı geğiriyordum. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ebu Cuhayfe git uzakta geğir! Dünyada karnını tıka basa dolduranlar, âhirette uzun zaman aç kalacaktır.” buyurdu. Gerçekten, Ebu Cuhayfe bu olaydan sonra vefât edinceye dek karnı doyuncaya kadar yemek yemedi. Sabah yemek yerse akşam yemez, akşam yerse sabah yemezdi..
(Ebu Nuaym, Hilye 7/256) (M. Yusuf Kandehlevî, Hayatu’s- Sahabe Muhtasar, C.2, s.83)

Resim--- Ebu Hureyre radiyallahu anhu.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e bir kâfir konuk geldi ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem onun için bir koyun (sağılmasını ) emretti. Koyun sağıldı ve konuk içti. Sonra başka bir koyun (sağılmasını) emretti. Koyun sağıldı ve konuk onu da içti. Sonra başka bir koyun ve onu da içti. Nihâyet yedi koyunun sütüne kadar içti. Sonra ertesi günün sabahı olunca Müslüman oldu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, misâfir için bir koyun (sağılmasını) emretti. Koyun sağıldı ve misâfir içti. Sonra onun için başka bir koyun (sağılmasını) emretti ve misâfir bunu tamamlayamadı. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Mü’minin içtiği bir bağırsağa, kâfirin içtiği yedi bağırsağa iner.” buyurdu.
(Tirmizî, (O. Z. Mollamehmetoğlu), C.3, Hno.:1879)

Resim---Ayşe radiyallahu anha.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, âhirete irtihalinden sonra, bu ümmet arasında görülen ilk belâ tokluk belâsıdır. Müslümanların karınları doyup bedenleri de semizleşince, gönül hayatları zayıfladı ve şehvetleri azgınlaştı!” buyurdu.
(Münziri et-Tergib, 3/100) (M. Yusuf Kandehlevî, Hayatu’s- Sahabe Muhtasar, C.1, s.247)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Size beş haslet tavsiye edeceğim ki, ALLAH böylece güzel huylarınızı iyice kemâle erdirsin.:
1-) Yemeyeceğiniz kadar çok şey toplamayın,
2-) İçinde oturmayacağınız ev yapmayın,
3-) Yarın elinizden çıkacak dünya menfaati için birbirinizle zıtlaşmayın,
4-) Huzurunda toplanıp kendisine varacağınız ALLAH’ın azâbından sakının,
5-) Neticede gidip ebediyen kalacağınız âhiret yurduna şevkle yönelin..”
buyurmuştur.

(El- Hindî, Kenzu’l –Ummal 1/476) (M. Yusuf Kandehlevî, Hayatu’s- Sahabe Muhtasar, C.1, s.93)

Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ”Yemeğinizi ALLAH’ın zikri ve namaz ile eritin. Yemek üzerine uyumayın. Yoksa kalbleriniz katılaşır.” buyurmuştur.
(Ramuz El Ehâdis, H. no.:934, s.119)

Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ÜÇ HUY ALLAH’ın gazâbını gerektirir.:
1-) Acıkmadan yemek yemek,
2-) Uykusuz kalmadan uyumak,
3-) Lüzumsuz yere gülmek..”
buyurmuştur.

(Ramuz El Ehâdis, Hno.:3340, s.373)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Lokman oğluna şöyle dedi.: "Ey oğlul! Doyduktan sonra yeme! Böyle yapmaktansa, o yemeği köpeğe atman daha hayırlıdır!.” buyurmuştur.
(Ebû Dâvûd et-Tayâlisî, Müsannef, C.10, Hno.:19539)

c-) Ne Kadar Yemek Yemek Yeterlidir.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAH'a en sevgili olanınız; az yiyenleriniz, VüCÛD bakımından da hafif olanlarınızdır.” buyurmuştur.
(Kenzü'l Ummal, 3/7084)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Oruç tutunuz ki sıhhat bulasınız” buyurmuştur.
(Feyzü’l- Kadir, 4/212)

Resim---Ayşe radiyallahu anha bir gün Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yanında ağlamaya başlayınca, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Niçin ağlıyorsun ya Ayşe? Eğer âhirette benimle birlikte olmak istiyorsan, bir yolcunun taşıyabileceği kadar rızık sana yeter. Sakın ola ki, zenginlerin arasına karışma!.” buyurmuştur.
(El- Hindî, Kenzu’l –Ummal, 2/150) (M.Yusuf Kandehlevî, Hayatu’s- Sahabe Muhtasar, C.2, s.83)

Resim---Ebu Hureyre radiyallahu anhu.: “Bir gün evimden çıkıp mescide gitmiştim. Dışarı çıkmamın tek sebebi açlıktı. Mescidde Sahabe-i Kiram’dan 7-8 kişilik bir grupla karşılaştım.
Bana.: “Hayırdır Ebu Hureyre, seni bu saatte dışarı çıkaran nedir böyle?” dediler. “Açlık.” dedim. “VALLAHi biz de açlıktan buraya geldik.” dediler. Hep birlikte kalktık, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in huzuruna vardık.
“Bu saatte gelmenizin sebebi nedir acaba?” diye sordu.
“Yâ Resûlullah, açlık!” dedik.
Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir tabak kuru hurma istedi.: “Şu ikişer hurmayı yiyiniz, üzerine de su içiniz. Bugün size bunlar yeter!.”
buyurdu.

(İbn Sa’d, Tabakat 4/329) (M. Yusuf Kandehlevî, Hayatu’s- Sahabe Muhtasar, C.1, s.256)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:ALLAH TeÂLÂ.: “Kulllarım, Katım’da, az yemek yorganından daha tesirli bir yorgana bürünemezler.” buyurdu.” buyurmuştur.
(Ramuz El Ehâdis, Hno.: 4092, s.457)

Resim---Mikdam İbn-u Ma'dikerib radiyallahu anhu.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İnsanoğlu, (midesinden) karnından daha zararlı(şerli) bir kap doldurmamıştır. İnsanoğluna kendini ayakta tutacak birkaç lokma yeter. Şâyet (bu miktarın aşılması) kaçınılmaz ise bu durumda; üçte biri yemeği, üçte biri içmesi, üçte biri de nefesi için (ayrılmalı)dır.”
buyurdu.

(Tirmizî (O.Z.Mollamehmetoğlu), C. 4, Hno.: 2486, s.119) (İbn-i Mâce, H.no.: 3349))

Resim---Câbir radiyallahu anhu.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İki kişilik yiyecek dört kişiye de yeter, dört kişilik yemek sekiz kişiye de yeter.”
buyurdu.

(Müslim, Eşribe 179, (2059)) (Tirmizî, Et'ime 21, (1821))

Resim---Ebu Hureyre radiyallahu anhu.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İki kişinin yemeği üç kişiye kafi ve üç kişinin yemeği dört kişiye kafidir.” buyurdu.
(Tirmizî,(O. Z.Mollamehmetoğlu), C.3, Hno.:1880)

Resim---Bize Affân radiyallahu anhu.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Mü'min, karnını tıka-basa doldurarak yemez. Onun vasiyeti de hep koltuğunun altındadır!” buyurdu.
(Câmiu’s Sağîr, 1/13) (Sünen-i Darimi, Hno.:3180)

Resim---Câbir bin Abdillah radiyallahu anhu.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ”Bir avuç kuru hurma ile de olsa akşam yemeğini terketmeyiniz. Çünkü akşam yemeğini kaldırmak ihtiyarlık ve güçsüzlüğe sebep olur.” buyurdu.
(İbn-i Mâce, H.no.: 3355)buyurdu.

Resim---Ukbe b. Âmir el Cühenî radiyallahu anhu.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ”Hastalarınızı yemeye içmeye zorlamayınız çünkü ALLAH onları yedirir ve içirir.” buyurdu.
(İbn-i Mâce, C.9. H.no.:3444)

Resim---Vahşi ibnu Harb el-Habeşi.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in Ashâbı dediler ki: “Yâ Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem! Biz yiyoruz, ancak bir türlü doymuyoruz (ne yapalım)” Bunun üzerine,
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ayrı ayrı yemekte olmayasınız?” diye sordu. “Evet” dediler.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de.: "Öyleyse yemeğinizde toplanın (bir sofra kurarak hep beraber yiyin), yemeğe ALLAH'ın ismini zikrederek (Bismillâhirrahmânirrahîm diyerek) başlayın. Böyle yaparsanız yemeğiniz, hakkınızda mübârek kılınır.” buyurdu.

(Ebu Davûd, Hno.: 3764) (İbnu Mâce, Et'ime 17, (3286))

Resim---İbn Ömer radiyallahu anhu.: ”(Azı) Dişlerinin arasında kalan yemek kırıntıları dişleri zayıflatır.” buyurdu.
(Süleymân er-Rûdânî, C.3. H.no.:5558)

Resim---İbn Abbâs radiyallahu anhu.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Devenin içişi gibi tek bir içişle su içmeyin; lâkin (dinlenerek) ikişer üçer (içişle) için. İçtiğinizde besmele çekin, içmeyi bitirdiğinizde ise ALLAH'a hamdedin!” buyurdu.
(Tirmizî 1885; Süleymân er-Rûdânî, C.3. H.no.:5579)

Resim---Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr'de.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem misvakı enlemesine kullanırdı, suyu emerek içerdi, (arada) üç nefes alarak.: “Bu, daha âfiyet verici, daha koruyucu ve daha iyidir!” buyururdu.
(Süleymân er-Rûdânî, C.3. H.no.:5583)

Resim---Hz. İsâ aleyhisselâm.: “Suyun fazlası bitkiyi öldürdüğü gibi, yiyeceğin fazlası da ruhu öldürür.” buyururdu.
(Müsliman-İsâ, S.156-7)

Resim---Enes radiyallahu anhu'den yaptığı bir ziyâde.: “Zirâ yemek kabı, kendisini yalayıp yıkayana istiğfarda bulunur ve.: “Beni şeytândan kurtardığın gibi, ALLAH da seni ateşten kurtarsın”
der.

(Prof. Dr. İbrahîm Canan, Kütüb-i Sitte, C.11, Hno.:3887)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ”Canının çektiği ve arzu ettiği her şeyi yemen, şüphesiz israftır!” buyururdu.
(İbn-i Mâce, Et‘ime, 51)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELÂMuLLAHta ve RASÛLULLAHta ŞİFÂ..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim YILAN-AKREP SOKMASI-ÇIBAN İÇİN DUÂLÂR.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem rukyeyi yasak etti. Derken Amr b. Hazmoğulları Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e gelerek.: “Yâ Resûlallah! Gerçekten elimizde bir rukye vardı. Akrebe karşı onu yapıyorduk. Sen de rukyeyi yasak ettin.” dediler. Ve bu rukyeyi ona gösterdiler. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bir beis görmüyorum. Sizden her kim din kardeşine fayda verebilirse hemen fayda versin!” buyurdu.
(Müslim, C.7. H.no.:2199-63.rivâyet)

Rukye.: Efsun..
Efsun.: f. Sihir, büyü, üfürük. Sihirbazların tuzağı. Hile ile yapılan kötü işler. (Efsun İslâmiyetçe men'edilmiş ve büyük günâhlardan sayılmıştır.)


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Rukyelerinizi bana arz ediniz. Rukye yapmada şirk olmadığı müddetçe rukyelerde be’s yoktur.” buyurmuştur.
(Müslim, C.7. H.no.:2200)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, her zehirli hayvanın zehirinden rukye tedâvisi yapmak hususunda ruhsat verdi..
(Buharî, Tıb, C.12. H.no.:56)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Okuyarak tedâvi etme usulünün göz değmesinden ve zehirli böceklerin sokmasından başka (hiçbir hastalıkta müspet tesiri) yoktur.” buyurmuştur.
(Ebu Davûd, C.4, Hno. 3884)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “En yararlı nefes etmek, ancak nazar değmesi veyâ zehirli hayvanın sokmasından dolayı olanıdır.” buyurmuştur.
(İbn Mâce, C.9. H.no.:3513)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Zehirli hayvanın zehirlemesi, nazar değmesi nemle (çıban)’den dolayı rukyeye (nefes) izin vermiştir..
(İbn Mâce, C.9. H.no.:3516)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Göz değmesi yahut zehirlenme veyâ kanamadan başka yerde rukye (efsun) yoktur, rukye kanamayı durdurur.” buyurmuştur.
(Ebu Davûd, C.4, Hno. 3889)

Resim---Bir insan rahatsızlandığı zaman yahut çıban veyâ yara olduğunda; Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şehâdet parmağını yere koyup kaldırır.: “ALLAH’ın ismiyle, bazımızın tükürüğü ile şu arzımızın toprağı, RABBimizin izniyle hastamıza ŞİFÂ vermesi içindir.” diyerek ŞİFÂ temenni ederdi.
(Müslim, C.7. H.no.:2194)

Resim---Akrep bir adamı soktu da adam o gece uyuyamadı. Sonra Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e.: “Falan adamı bir akrep soktu da adam o gece uyuyamadı.” denildi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu.: “Bilmiş olunuz ki o adam akşamladığı zaman.: “Yarattıklarının şerrinden ALLAH’ın mükemmel kelimelerine sığınırım!.” deseydi sabahlayıncaya kadar hiçbir akrebin sokması ona zarar vermeyecekti.” buyurmuştur.
(Ebû Dâvûd, C.4. H.no.:3899-3898)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, öğlen ya da ikindi namazını, ashâbına taşları çok olan bir duvarın yanında kıldırdı. İkinci rekatta oturunca bir akrep çıkıp onu soktu. Kendinden geçti. İnsanlar ona okumaya başladılar, ayılınca şöyle buyurdu.: "Bana ALLAH ŞİFÂ verdi, sizin okumanız değil.” buyurdu.
(Süleymân er-Rûdânî, C.6. H.no.:7580)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’ı, namaz kılarken bir akrep soktu. Namazı bitirince.: “ALLAH lânet etsin! Ne namaz kılanı ve ne de başkasını rahat bırakıyor!.”' dedi. Sonra su ile tuz getirtti. Onun soktuğu yere sürüp ovdu. Bir yandan da, “Kul yâ eyyü-hel-kâfirûne, Kul eûzü bi-RABBi’l-felâk ve Kul eûzü bi-RABBi’n-nâs' Sûrelerini okudu.”
(Süleymân er-Rûdânî, C.6. H.no.:7581)

Resim YUMURTA.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Peygamberlerden birisi, ALLAH’a güçsüzlükten yâkindı. ALLAH, ona yumurta yemesini emretti.” buyurmuştur.
(Ramuz El Ehâdis, C.1. H.no.:1728)

Resim ZEYTİNYAĞINDA ŞİFÂ VARDIR.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Zeytinyağı'nı yiyiniz ve sürününüz. Çünkü o, mübârek (bereketli) bir ağacın ürünüdür.” buyurmuştur.
(Tirmizî, C. 2. Hno.:1851)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ”Zâtü’l-cenb (akciğer zarı iltihabı-su toplanması) hastalığının tedâvisi için; vers (Yemen za'feranı bitkisi), kust (topalak denilen bitki) ve zeytinyağını birbirine karıştırıp, hastanın ağzına vermeyi övmüştür.”
(İbn-i Mâce, C.9. H.no.:3467)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Zâtü’l- cenb hastalığına karşı zeytinyağı ile “vers” denilen “sarı ve kokulu bir otun” kullanılmasını tavsiye ederdi.”
(Tirmizî, C.2. H.no.:2078)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Ey Ali! Zeytinyağını ye ve vücûduna sür; zirâ kim zeytinyağını vücûduna sürerse şeytân ona 40 gece yaklaşmaz.” buyurmuştur.
(El Metâlibu’l-Âliye, H.no.: 2377)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Şu mübârek ağaca önem vermelisiniz. Zeytinin yağı. Onunla tedâvi olun. Çünkü o basur hastalığını iyi eder.” buyurmuştur.
(Ramuz El Ehâdis, C. 2. H.no.:3942)

Resim
Resim
Cevapla

“Divanında Muhammedi Tasavvuf” sayfasına dön