KELÂMULLAH’ta-RESÛLULLAH’ta TÖVBE İSTİĞFAR

Cevapla
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

KELÂMULLAH’ta-RESÛLULLAH’ta TÖVBE İSTİĞFAR

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

İNKÂR=->Hİç OLmayan YOKkLuk,
İNKÂR===>İKİLiKk ve=>YOKkLuk,
İNKÂR==>HAKku’L-HAKk’a AÇLık,
İKRÂR=>TEKe TEKk’te=>TOKkLuk!.


ZEVK 10.218

==>SEVgi KAPIsı=>İStiğfâr====>KULLuğun KÂLesi TÖVBe,
YIKan!. TEMİZLen!. YOLa ÇIKk!. YOL’un MEŞÂLesi TÖVBe,
İĞNE UCUnda==->GERÇEKkLiKk,
USTURA AĞZInda==>“TEKkLiKk”,
=>“İKİLiKk”=>ZITLaRın ZEVki===>AŞkın ŞELÂLesi TÖVBe!.


22.12.2021.. 07:11..
brsbrsm...tktktrstkkmdseyrÂNımızzz..


HAtA’dır==>HAKk’ı BİLmeyiŞş,
TÖVBe====>RABB’ımız RÜCÛ!.
İStiğfâr=====>BAğıŞş DİLeyiŞş,
TÖVBe=>SeBeBLeR->SON-UCu!.

İStiğfâr==>NEFsşin tÂRİFi,
TEVBe==>tÂRİFin mÂRİFi,
İStiğfâr->RABB’ın TANıyış,
TEVBedir=->TEVHiD ÂRİFi,
İHVÂNİ’m=>ZEVkin zÂRİFi!.


Resim

KELÂMULLAH’ta-RESÛLULLAH’ta TÖVBE İSTİĞFAR.:


Azîz CÂNLarımız;
Konumuza Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem BUYruğu TÖVBE-İSTİĞFAR DUÂLARImızLa GireLim İnşâe ALLAH..



TÖVBE İSTİĞFAR DUÂSI..

Resim ARAPÇASI.:

Resim

Resim TÜRKÇESİ.:
“Estağfirullah el-Azîm.”


Resim MÂNÂSI.:
“Şânı pek Yüce olan ALLAH’tan bağışlanmamı diliyorum.” ifâdesidir.



TÖVBE İSTİĞFAR DUÂSI..

Resim ARAPÇASI.:

Resim

Resim TÜRKÇESİ.:
"Estağfirullah. Estağfirullah. Estağfirullahe'l-azîm el-kerîm, ellezî lâ ilâhe illâ hüe, El-hayyü'l-kayyûmü ve etûbü ileyhi. Ve nes-elühü't-tövbete e'l-mağfirete e'l-hidâyete lenâ, innehû, hüe't-tevvâbü'r-rahîm. Tövbete abdin zâlimin li-nefsihî, lâ yemlikü li-nefsihî meten elâ hayâten elâ nüşûrâ."


Resim MÂNÂSI.:
"Mağfiretini talep ediyorum ALLAH’ım!. Bağışlamanı diliyorum RABBim! Kusur ve günahlarımdan beni tertemiz kılmanı istiyorum Yüce MEVLÂm!
(Bir aciz kul olarak ben) KERÎM olan, kendisinden başka hiçbir İLÂH olmayan, dâimâ diri (el-HAYy) ve her şeyin kendisiyle ayakta durduğu ve varlığını sürdürdüğü (el-KAYyûm) Yüce RABBimin mağfiretini (bağışlamasını) niyaz ederim. O’na yönelir ve Yüce ZÂT’ından bizlere TÖVBE, mağfiret ve hidâyet lutfetmesini taleb ederim. Zirâ TÖVBEleri kabul evden ve kullarına son derece merhametli olan O’dur. Kendi nefsine zulmeden ve ölmeye de, hayatta kalmaya da, yeniden dirilmeye de kendi iktidârı olmayan âciz bir kul olarak RABBim'e TÖVBE ederim.."

Kul, “Estağfirullah” sözü ile hatasının farkında olarak, Cenâb-ı HAKk’tan hiçlik duygusu içinde bağışlanmayı isterken, yine Rasûl-i Ekrem sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz’den nakledilen “Seyyidü’l-İstiğfâr” sözleri ile de RABBi’ne, yeniden bir kulluk sözü erir. Diğer bir ifâdeyle “Elest Bezmi”ndeki AHDini tâzelemiş olur..


SEYYİDÜ’L -İSTİĞFÂR DUÂSI.:

Resim ARAPÇASI.:

Resim

Resim TÜRKÇESİ.:
"ALLAHümme ente RABBî lâ ilâhe illâ ente halaktenî ve ene abdüke ve ene âlâ ahdike ve a’dike mesteta’tü eûzü bike min şerri mâ sana’tü ebûu leke bi-ni’metike aleyye ve ebûu bi-zenbî fağfir lî feinnehû lâ yağfirü’z-zünûbe illâ ente."


Resim MÂNÂSI.:
“Ey ALLAH’ım! SEN benim RABBimsin. SEN’den başka İLÂH yoktur. Beni SEN yarattın ve ben SEN’in kulunum. Ve ben îmân ve ubûdîyyetimde/kulluğumda gücüm yettiği kadar SEN’in ahd ü misâkın üzereyim. Yâ RABBî! Yaptıklarımın şerrinden SANA sığınırım. SEN’in bana ihsân ettiğin ni’metleri ikrar ve îtirâf ederim. Kendi kusur ve günahlarımı da ikrar ve îtirâf ederim. Yâ RABBî! SEN beni af ve mağfiret eyle!. Zirâ SEN’den başkası günahları af ve mağfiret edemez.”
(Buhârî, Devavât, 2, 16)


SEYYİDÜ’L -İSTİĞFÂR'IN FAZİLETİ.:

Resûl-i Ekrem Efendimiz aleyhisselâm sözlerine devamla.:
“Her kim, bu Seyyidü’l İstiğfârı sevâbına ve fazîletine bütün kalbiyle inanarak gündüz okur da o gün akşam olmadan ölürse cennetlik olur. Yine her kim, sevâbına ve fazîletine gönülden inanarak gece okur da sabah olmadan ölürse cennetlik olur.” buyurur.

(Buhârî, Devavât, 2, 16; Ebû Dâvûd, Edeb, 100-101)

Bu duânın Hulâsa-i Meâli.: "Yâ RABB, ben cürm ü kusurlarımı i’tirâf eylerim, TÖVBE ve İSTİĞFAR ederim, ni’metlerinin şükründen âcizim, beni af ü mağfiret eyle!.” demektir.


قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَى أَنفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِن رَّحْمَةِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًا إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
“Kul yâ ıbâdiyellezîne esrefû alâ enfusihim lâ taknetû min rahmetillâh (rahmetillâhi), innallâhe yagfiru’z- zunûbe cemîâ (cemîan), innehu huve’l- gafûru’r- rahîm (rahîmu).: De ki:. "Ey nefsleri üzerine israf yüklemiş (haddi aşmış) kullarım! ALLAH'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Muhakkak ki ALLAH, günahların hepsini mağfiret eder (sevâba çevirir). O, muhakkak ki O; GAFÛR'dur (mağfiret eden), RAHÎM'dir (rahmet nûru gönderen)." (Zümer 39/53)

Hz. Ebûbekir radiyallahu anhu anlatıyor.: “Yâ Resûlullah, namazın âhirinde okumak üzere bana bir duâ ta'lîm buyur.” dedim.
Resûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem.: “Yâ RABB, muhakkak ki ben kendime çok zulmettim; yâni çok günâh işledim. Günahları ise ancak SEN af-ü-mağfiret edersin. Hakkıyle GAFÛR ve RAHÎM ancak SENsin. Beni, KENDİ İndinden bir fazl-u-keremle af-ü-mağfiret eyle ve bana lutf u ihsanınla merhâmet eyle!. Yâni benim istihkakım olmayarak mahza/tüm fazl-u-kereminle cehennemden halâs edip Cennet ve CeMâLin’e kavuştur!.” buyurdu.

(Buhârî, Ezân, 149, Devavât, 16)


Resim
ALLAH celle celâlihu.:
Resim

er RABB celle celâlihu.:
Resim

er Rahmânu celle celâlihu.:
Resim

El İlâhu celle celâlihu.:
Resim

er Rahîmu celle celâlihu.:
Resim

El Afüvvü celle celâlihu.:
Resim

El Azîmü celle celâlihu.:
Resim

El Gaffâru celle celâlihu.:
Resim

El Gâfiru celle celâlihu.:
Resim

El Gâfuru celle celâlihu.:
Resim

El Hayy celle celâlihu.:
Resim

El Kayyûmü celle celâlihu.:
Resim

Et Tevvâbü celle celâlihu.:
Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELÂMULLAH’ta-RESÛLULLAH’ta TÖVBE İSTİĞFAR

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Resim TÖVBE

Evvebe.: dönülmesi lâzım ve lâyık olana dönmek.
Tevbün, evbün.: döndü.
TEVBE.: gerekli ve yeterli bir ilmin neticesi oluşan bir Hâl ve Amel bütünlüğü olup kesin olarak Hakka ve Hayra DÖNÜŞtür.
İnsanoğlu için üç zaman dilimini de doldurması lâzımdır.
Gerçek TEVBEnin geçmişteki kötülüklerden/bâtıl ve şerden, şu ÂN’daki iyiliklere/hakk ve hayra dönüşle beraber şimdi artık yapmamak, gelecekte ise hiç yapmamak kararıdır..
İLİMLe aydınlanmış insan nefsi, acı ve ağır bir pişmanlık ve üzüntü ile İRADE ve İDRAKe ulaşır ve bir daha asla işlememek İŞTİRAKine kavuşur..

Arapça’da tövbe/tevb, metâb =>“geri dönmek, rücû etmek, dönüş yapmak” anlamındadır ve “dinde yerilmiş şeyleri terkedip övgüye lâyık olanlara yönelme” biçiminde tanımlanır. Tövbe kavramı ALLAH’a nisbet edildiğinde.: “Kulun tövbesini kabul edip lutuf ve ihsanıyla ona yönelmesi” mânâsına gelir.

(Zeccâc, s. 61-62; Kuşeyrî, et-Tahbîr, s. 84).
Kişilerin birbirine karşı yaptıkları hatalı davranışlardan dönmesi için avf/af ve i‘tizâr/özür dileme kelimeleri kullanılır..

(krş. et-Tövbe 9/94; en-Nûr 24/22).

Azîz CÂNLarımız;
Önce kısaca TÖVBE hususunda kısa Ön BİLgiler sunalım.:

TEVBE EVRELERİ.:
Nefsimizin=>Letaif Aşamalarında TÖVBE GerekLeri.:

1-) NEFS-i EMMÂRE’ye.:
Kur'ÂN-ı Kerîmde =>Emr-i bi'l-Ma'ruf’a ve Nehy-i ani'l-Münkere uyma anlatılır ve söz alınır.
Kul hakları için helâlleşme, HUKUKULLAH için Tevbe-İstiğfâr Emredilir.. Bu avam /halk için ilk şarttır..

Emr-i bi'l-Ma'ruf.: İslâm DİNimizce; emredilene, bilinene ve iyiye..
Nehy-i ani'l-Münker.: İslâm DİNimizce; yasaklanan kötüye..

Emr-i bi'l-Ma'ruf ve Nehy-i ani'l-Münker İslâm DİNimizin temel farzlarından biridir.
DİNimizin Kur'ÂN-ı Kerîmde =>Âl-i İmrân 3/104; Tevbe 9/71,112; Hûd 11/116..

2-) NEFS-İ LEVVÂME’ye.;
İNâBe=>günâhı terkle beraber, hakka ve hayra dönüş , boyun eğme, munîb olma/HAKk'a yönelip, günahları terk ile HAKk'a dönüş. Pişman olup dönüş emredilir..
Dünya lezzetleri ve nefsi azdırıcı şey ve olaylardan uzak durma, hevâ ve hevese i'tiraz istenir.. Sâdıklarla birlikte olmaya çağrılır.

3-) NEFS-i MÜHLİME'ye.:
Evbe/ÖZ Dönüşü Emredilir..
Nefsî =>İştah/somut özlem ve iştiyâk/soyut özlemden ASLÎ VUSLÂT’a DÖNüş...
Halk ile HÂLvetten =>HAKk ile UZLete ve ünsîyyete çağrı...
Evbe.: Rucu etmek. Geri çekilmek, dönmek..
UZLet.: Yalnızlık. İnsanlardan ayrılarak bir tarafa çekilip yalnız kalmak..
Ünsîyyet.: Alışkanlık, dostluk. Birlikte düşüp kalkmak. Ahbablık..


4-) NEFS-İ MUTMAÎNNE'de ise.:
Bahsedilen DÖNüşler =>CEZBE DÖNÜŞÜne DÖNÜŞMÜŞtür..

CEZBE.: ÖZ’e ÇEKiş.. Tas: Meczûbiyyet, istiğrak. ALLAH'ı hatırlayıp/Zikredip, ALLAH SEVgisi/AşkıyLa ile kendinden geçer bir hâle gelme..

Rahatlıkla ANLArsın ki =>Dört =Tevbe Evresi ->Bedenî ->Nefsî ->Kalbî ve ->Ruhî DÖNÜŞler/TEVBELerdir..

Bir bakıma KULLuk İmtihÂNı SALLı =>Tevhid/Kıyam + Tevbe/Rükû’ + Duâ/Secde + Rıza/Teşehhüddür-Şehâdet Oturuşudur..

ŞERÎAT-ı GARRAda TÖVBE.:

Kötü ve kınanmış olan bir işi/amelei-fiili bırakıp dinde övülen ve kabul edilene dönmektir..
TEVBE =>Özür beyanıdır.: “Yaptım!.. Yaptım ama, şu nedenle bu nedenle yaptım!. Bilerek, bilmeyerek, istemeden, isteyerek yaptım!. Ama şu ÂN’da, şimdi ise pişmanım oldum özür diliyorumm!.” demektir.

TEVBENİN ŞARTLARI.:

1-) Pişmanlık duymak,
2-) Kötü fiili derhâl terketmek,
3-) Terkar etmemeye ciddî ve samimî karar vermek,
4-) Telâfisi varsa ki, halk ile olanında helâlleşmek, HAKk ile olanında istiğfâr etmektir..

Tevbe =>İstiğfârdan önceki iş olup,
İstiğfâr =>Kulun RABB'ısından bağışlanmasını ve affını dilemesidir..
Tevbe ve İstiğfârın tek zamanı vardır ki =>Şu ÂNdır, şimdidir..
Tevbe ve İstiğfârın SürekLiLiğinde =>Her işte teenni esastır..

Teenni.: İhtiyatlı ve akıllıca davranma. Bir işte acele etmeyip bir düşünce dairesinde hareket etmektir..

Ancak Şu 6 Şeyde Dinimizce AceLe EmrediLmiştir:
1-) Namazı vaktinde kılmakta,
2-) Cenâzeyi defnetmekte,
3-) Evlenme çağına gelmiş kızı gelin etmekte,
4-) Borcunu ödemekte,
5-) Misâfirin karnını doyurmakta
6-) Bir günâhtan sonra derhâl tevbe ve istiğfâr etmekte...

Azîz CÂNLarımız;
Tevbenin üzerinde gerektiği kadar durmalıyız.
Herkes bilir ki BUZ’un ve TUZ’un üzerine BİNÂ yapılmaz!.
Çünkü =>İLk RAHMEtte/YAĞmurda ERiR ve YerLe bir Olur!. Bunu bilmek için Mühendis olmaya hâcet yok!..

TEVBE-İSTİĞFÂR’ın Zamanı bitmez, Kapısı kapanmaz!.
Ne var ki =>Yarına çıkacağımızı bırak, Nefesi versek alacağımız meçhûldür..


Resim---Abdullah İbni Mesud radiyallahu anhu.: “Mü’min kimse günahlarını hayalinde öylesine büyütür ki, sanki kendisi bir dağın eteğinde oturuyormuş da dağ üzerine çökecekmiş zanneder. Günaha düşkün kimse ise günahlarını, burnunun üstüne konan bir sinek gibi görür.” buyurmuştur.
(Buhârî, Daavât 4)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Gündüz günah işleyenlerin TEVBEsini ALLAHu TeALÂ geceleyin kabul eder; gece günahkar olanların TEVBElerini ise, gündüz kabul eder. Bu durum, güneş battığı andan itibaren doğuncaya kadar (yani kıyamete kadar) devam eder.” buyurmuştur.
(Müslim, Tevbe, 31)

Azîz CÂNLarımız;
KâiNât Kıyameti İLe İnsÂN OğlUnun SON NEFes Kıyametini iyice düşünüp ANLAmalıyız.:


وَلَيْسَتِ التَّوْبَةُ لِلَّذِينَ يَعْمَلُونَ السَّيِّئَاتِ حَتَّى إِذَا حَضَرَ أَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ إِنِّي تُبْتُ الآنَ وَلاَ الَّذِينَ يَمُوتُونَ وَهُمْ كُفَّارٌ أُوْلَئِكَ أَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا
Resim---“Ve leysetit tevbetu lillezîne ya’melûnes seyyiât(seyyiâti), hattâ izâ hadara ehadehumul mevtu kâle innî tubtul’âne ve lâllezîne yemûtûne ve hum kuffâr(kuffârun). Ulâike a’tednâ lehum azâben elîmâ(elîmen).: Ve onlardan birine (kendilerine) ölüm gelinceye kadar seyyiat işleyenlerden (kötülük yapanlardan), “Gerçekten ben, şimdi tövbe ettim." diyen birinin tövbesi, tövbe değildir. Ve kâfir olarak ölenlerin tövbesi de (tövbe değildir). İşte onlar, onlar için “elim azap” hazırladık.// Yoksa, kendilerine ölüm gelinceye kadar kusur işlemeye, günaha, isyana devam edenlerin, 'Ben şimdi tevbe ettim, günah işlemekten vazgeçerek, Allah’a itaate yöneldim' diyenlerin, kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar ile kâfir olarak ölenlerin kabul edilecek tevbeleri yoktur. İşte onlar için can yakıp inleten müthiş bir azap hazırlanmıştır.” (Nisâ 4/18)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Güneş batından doğmadan kıyamet kopmaz. Güneş batıdan doğunca, onu gören bütün insanlar iman edecekler. Fakat bu ÂN, (Kur'an’da zikredilen) "RABB'inin alâmetlerinden biri geldiği gün, daha önce iman etmeyen yahut imanıyla hayır kazanmayan hiçbir kimseye o günkü imanı asla fayda vermez." âyetinde ifade edilen zamandır.”
(Buhari, Tefsir, 9, Rikak, 40)

هَلْ يَنظُرُونَ إِلاَّ أَن تَأْتِيهُمُ الْمَلآئِكَةُ أَوْ يَأْتِيَ رَبُّكَ أَوْ يَأْتِيَ بَعْضُ آيَاتِ رَبِّكَ يَوْمَ يَأْتِي بَعْضُ آيَاتِ رَبِّكَ لاَ يَنفَعُ نَفْسًا إِيمَانُهَا لَمْ تَكُنْ آمَنَتْ مِن قَبْلُ أَوْ كَسَبَتْ فِي إِيمَانِهَا خَيْرًا قُلِ انتَظِرُواْ إِنَّا مُنتَظِرُونَ
Resim---“Hel yanzurûne illâ en te’tiyehumul melâiketu ev ye’tiye rabbuke ev ye’tiye ba’du âyâti rabbik(rabbike), yevme ye’tî ba’du âyâti rabbike lâ yenfeu nefsen îmânuhâ lem tekun âmenet min kablu ev kesebet fî îmânihâ hayrâ(hayran), kul intezırû innâ muntezırûn(muntezırûne).: Onlar (illâ), onlara meleklerin gelmesini mi veya senin Rabbinin gelmesini mi veya senin Rabbinden bazı âyetlerin gelmesini mi bekliyorlar? Rabbinden bazı âyetlerin (mucizelerin) geldiği gün, daha önce îmân etmemişse (âmenû olmamışsa) veya îmânıyla bir hayır kazanmamışsa onun îmânı kendisine bir fayda vermez. De ki: “Bekleyin! Muhakkak ki; biz de bekleyenleriz.// İman etmek için, ille canlarını alacak meleklerin gelmesini mi, yahut Rabbinin cezalandırmasını mı, yahut Rabbinin bazı âyetlerinin, kıyamet alâmetlerinin, karşı duramayacakları felâketlerin gelmesini mi bekliyorlar? Rabbinin bazı âyetlerinin, kıyamet alâmetlerinin, felâketlerin geleceği gün, önceden iman etmemiş, mü’min olarak hayır hasenat kazanmamış olan kimseye artık imanı bir fayda vermeyecek. Onlara:'Siz Rabbinizin azâbını bekleyin, biz de Rabbimizin mükâfatını, lütfunu ve yardımını beklemekteyiz' de.” (En’âm 6/158)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELÂMULLAH’ta-RESÛLULLAH’ta TÖVBE İSTİĞFAR

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

YÛNUS aleyhisselâm'ın DUÂsı.:

Lâ ilâhe illâ ente subhÂNeke innî kuntu mine’z- zâlimîn.: SENden başka İLÂH yoktur. SEN SÜBHÂN'sın. Muhakkak ki ben, zâlîmlerden oldum.


وَذَا النُّونِ إِذ ذَّهَبَ مُغَاضِبًا فَظَنَّ أَن لَّن نَّقْدِرَ عَلَيْهِ فَنَادَى فِي الظُّلُمَاتِ أَن لَّا إِلَهَ إِلَّا أَنتَ سُبْحَانَكَ إِنِّي كُنتُ مِنَ الظَّالِمِينَ
Resim---“Ve zennûni iz zehebe mugâdıben fe zanne en len nakdire aleyhi fe nâdâ fi’z- zulumâti en lâ ilâhe illâ ente subhâneke innî kuntu mine’z- zâlimîn (zâlimîne).: Ve Zennûn (Yunus aleyhisselâm), gadaba gelerek (öfkelenerek) gitmişti. Böylece ona muktedir olamayacağımızı (hükmedemeyeceğimizi) zannetti. Sonra karanlıklar içinde (şöyle) nidâ etti.: “SENden başka İLÂH yoktur. SEN SÜBHÂN'sın (herşeyden münezzehsin). Muhakkak ki ben, zâlîmlerden oldum.” (Enbiyâ 21/87)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Yûnus’un balığın karnındaki DUÂsı.: “Lâ ilâhe illâ ente SUBHÂNeke innî kuntu mine’z- zâlimîn.: SENden başka İLÂH yoktur. SEN SÜBHÂN'sın (herşeyden münezzehsin). Muhakkak ki ben, zâlîmlerden oldum.” şeklinde idi. Sıkıntıya düşmüş ve başı belâya düçâr olmuş hangi müslüman bu DUÂ’yı yaparsa, ALLAHu TeÂLÂ mutlaka onun DUÂ’sını kabul buyurur.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Deavât 81; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 170)

خُلِقَ الْإِنسَانُ مِنْ عَجَلٍ سَأُرِيكُمْ آيَاتِي فَلَا تَسْتَعْجِلُونِ
Resim---“Hulikal insânu min acel (acelin), seurîkum âyâtî fe lâ testa’cilûn (testa’cilûni).: İnsan aceleci olarak yaratıldı. Size âyetlerimi göstereceğim. Artık Benden acele istemeyin.” (Enbiyâ 21/37)

وَإِنَّ يُونُسَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ
Resim---“Ve inne yûnuse le mine’l- murselîn (murselîne).: Ve muhakkak ki Yunus (aleyhisselâm), gerçekten gönderilmiş (resûl)lerdendir.” (Sâffât 37/139)

إِذْ أَبَقَ إِلَى الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ
Resim---“İz ebeka ile’l- fulkil meşhûn (meşhûni).: O (Yunus aleyhisselâm) dolu bir gemiye (gemi ile) kaçmıştı.” (Sâffât 37/140)

فَسَاهَمَ فَكَانَ مِنْ الْمُدْحَضِينَ
Resim---“Fe sâheme fe kâne mine’l- mudhadîn (mudhadîne).: Böylece kur'a çekti. Sonunda kaybedenlerden oldu.” (Sâffât 37/141)

فَالْتَقَمَهُ الْحُوتُ وَهُوَ مُلِيمٌ
Resim---“Feltekamehu’l- hûtu ve huve mulîm (mulîmun).: Onu (Yunus aleyhisselâm'ı) hemen bir balık yuttu. O, levmedilen biriydi (kendi kendini kınıyordu).” (Sâffât 37/142)

فَلَوْلَا أَنَّهُ كَانَ مِنْ الْمُسَبِّحِينَ
Resim---“Fe lev lâ ennehu kâne mine’l- musebbihîn (musebbihîne).: Eğer o gerçekten tesbih edenlerden olmasaydı.” (Sâffât 37/143)

لَلَبِثَ فِي بَطْنِهِ إِلَى يَوْمِ يُبْعَثُونَ
Resim---“Le lebise fî batnihî ila yevmi yub’asûn(yub’asûne).: Muhakkak ki o, beas gününe (kıyâmet gününe) kadar onun (balığın) karnında kalırdı.” (Sâffât 37/144)

فَنَبَذْنَاهُ بِالْعَرَاء وَهُوَ سَقِيمٌ
Resim---“Fe nebeznâhu bi’l- arâi ve huve sakîm (sakîmun).: Bunun üzerine onu, bitkin (hasta) bir halde boş bir alana (sahile) attık.” (Sâffât 37/145)

وَأَنبَتْنَا عَلَيْهِ شَجَرَةً مِّن يَقْطِينٍ
Resim---“Ve enbetnâ aleyhi şecereten min yaktîn (yaktînin).: Ve onun üzerine (gölgelik olarak) kabak cinsinden (geniş yapraklı) bir ağaç bitirdik (yetiştirdik).” (Sâffât 37/146)

وَأَرْسَلْنَاهُ إِلَى مِئَةِ أَلْفٍ أَوْ يَزِيدُونَ
Resim---“Ve erselnâhu ilâ mieti elfin ev yezîdûn (yezidûne).: Ve onu yüz bin veya daha fazla (kişiye), (resûl olarak) gönderdik.” (Sâffât 37/147)

فَآمَنُوا فَمَتَّعْنَاهُمْ إِلَى حِينٍ
Resim---“Fe âmenû fe metta’nâhum ilâ hîn (hînin).: Böylece imân ettiler. Bunun üzerine onları bir süre kadar metâ’landırdık (faydalandırdık).” (Sâffât 37/148)

Resim
TÖVBE’nin MÂHİYETİ.:

Bütün İlâhî Dinlere göre KULLuk İmtihÂNı içindeki her insan hem iyilik hem kötülük yapma temayülüne sâhib bir varlıktır.. Âdem aleyhisselâm, hata etmiş, fakat TÖVBE ile RAHÎM olan ALLAH’ın afvına mazhar olmuştur.
Günah işleyen kimse TÖVBE ettiği takdirde =>Âdemiyet Nesebini,
Aksi halde =>Şeytânîyyet Vasfını tescil ettirmiş olur ..

(Gazzâlî, IV, 234-235).

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Her insan günah işleyebilir, günah işleyenlerin en hayırlısı TÖVBE edendir” buyurmuştur.
(Müsned, III, 198; İbn Mâce, “Zühd”, 30)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Günahına tövbe eden kişi günah işlememiş gibidir.” buyurmuştur.
(İbn-i Mace, Zühd, 31.)

Aslında TÖVBE =>imânın bir tezahürüdür.:
Bezm-i Elestte ALLAHu zü’L- CeLÂL’e verilen sözün hatırlanması ve yapılan AHDin tazelenmesidir ki Kur'ÂN-ı Kerîm’de işâret edildiği gibi .:


قَدْ أَفْلَحَ مَن زَكَّاهَا
Resim---“Kad efleha men zekkâhâ.: Kim onu (nefsini) tezkiye etmişse(temizleyip arındırmışsa) felâha (kurtuluşa) ermiştir.” (Şems 91/9)

وَقَدْ خَابَ مَن دَسَّاهَا
Resim---“Ve kad hâbe men dessâhâ.: Ve kim, onun (nefsinin) kusurlarını örtmeye çalıştıysa (nefsini tezkiye etmemiş ise) hüsrana uğramıştır.” (Şems 91/10)

İnsÂNoğLunun Nefsini kirlerden arındırma çabası inancın kaynağı olan kalb hadislerde bir aynaya benzetilir.:


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Mü’min kul günah işlediğinde kalbinde siyah bir nokta belirir. Eğer pişman olarak bağışlanmasını dilerse nokta silinip kalbi cilâlanır. Günah işlemeye devam ederse siyahlık kalbini sarar. Cenâb-ı HAKk’ın.: “Onların işlemekte oldukları kötülükler kalblerini kirletmiştir’ şeklindeki (Mutafvifîn 83/14) Beyânında yer alan RAN/kir ve pas bundan bârettir” buyurmuştur.

كَلَّا بَلْ رَانَ عَلَى قُلُوبِهِم مَّا كَانُوا يَكْسِبُونَ
Resim---“Kellâ bel râne alâ kulûbihim mâ kânû yeksibûn (yeksibûne).: Hayır, bilâkis kazanmış oldukları şeyler, onların kalblerinin üzerini kapladı (kalblerini kararttı).” (Mutafvifîn 83/14)

Aslında küçük günahlar büyük günahlar için birer basamaktır.:


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Âişe Annemiz radıyallahu anha’ye hitaben.: “Küçümsenen yanlış davranışlardan uzak durmaya bak, zirâ ALLAH bu tür davranışların da hesabını soracaktır” buyurmuştur.
(Müsned, İbâre, 331; İbn Mâce, “Zühd”, 29)

Resim
TÖVBE’nin ŞARTLARI ve HÜKÜMLERİ.:

Kur’ÂN-ı Kerîm’de TÖVBE etme hakkının TÖVBEyle, İlâhî Afva mazhar olabilme imkânının bilerek ve inatla değil de cehâlet yüzünden kötülük yapan kimseye erildiğine işâret edilir.:


إِنَّمَا التَّوْبَةُ عَلَى اللّهِ لِلَّذِينَ يَعْمَلُونَ السُّوَءَ بِجَهَالَةٍ ثُمَّ يَتُوبُونَ مِن قَرِيبٍ فَأُوْلَئِكَ يَتُوبُ اللّهُ عَلَيْهِمْ وَكَانَ اللّهُ عَلِيماً حَكِيماً
Resim---“İnnemât tevbetu alâllâhi lillezîne ya’melûnes sûe bi cehâletin summe yetûbûne min karîbin fe ulâike yetûbullâhu aleyhim. Ve kânallâhu ALÎMen HAKÎMâ (HAKÎMen).: Fakat ALLAH'ın kabul edeceği TÖVBE, câhillik ile bir kötülük yapıp sonra, hemen TÖVBE edenler içindir ki, işte onlar, ALLAH'ın, TÖVBElerini kabul ettiği kimselerdir. Ve ALLAH ALÎM'dir, HAKÎM'dir.” (Nisâ 4/17)

وَإِذَا جَاءكَ الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِآيَاتِنَا فَقُلْ سَلاَمٌ عَلَيْكُمْ كَتَبَ رَبُّكُمْ عَلَى نَفْسِهِ الرَّحْمَةَ أَنَّهُ مَن عَمِلَ مِنكُمْ سُوءًا بِجَهَالَةٍ ثُمَّ تَابَ مِن بَعْدِهِ وَأَصْلَحَ فَأَنَّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---“Ve izâ câekellezîne yu’minûne bi âyâtinâ fe kul selâmun aleykum ketebe RABBukum alâ nefsihi’r- rahmete ennehu men amile minkum sûen bi cehâletin summe tâbe min ba’dihî ve asleha fe ennehu GAFÛRun RAHÎM (RAHÎMun).: Âyetlerimize inanan kimseler sana geldiği zaman, onlara şöyle de.: “Selâm üzerinize olsun. RABBiniz, kendi üzerine “rahmeti” yazdı. Öyle ki; sizden, kim câhillikle bir kötülük yapar, sonra onu yaptıktan sonra TÖVBE eder ve ıslâh olursa (nefs tezkiyesi yaparsa), o taktirde muhakkak ki O (ALLAH), GAFÛR'dur (mağfiret edendir), RAHÎM (rahmet nurunu gönderen)'dir.” (En‘âm 6/54)

ثُمَّ إِنَّ رَبَّكَ لِلَّذِينَ عَمِلُواْ السُّوءَ بِجَهَالَةٍ ثُمَّ تَابُواْ مِن بَعْدِ ذَلِكَ وَأَصْلَحُواْ إِنَّ رَبَّكَ مِن بَعْدِهَا لَغَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---“Summe inne RABBeke lillezîne amilû’s- sûe bi cehâletin summe tâbû min ba’di zâlike ve aslahû inne RABBeke min ba’dihâ le GAFÛRun RAHÎM (RAHÎMun).: Sonra muhakkak ki senin RABBin, câhillikle kötülük yapıp, sonra bunun arkasından TÖVBE edip ıslâh olanlar (nefslerini tezkiye edenler) için, ondan sonra mutlaka GAFÛR'dur (mağfiret edendir) ve RAHÎM (rahmet nuru gönderen)'dir.” (Nahl 16/119)

Buradaki cehâlet “bilgisizlik” anlamına geldiği gibi “beşerî hislerin baskısı altında bulunan kalbin duyarsızlığı” mânâsına da alınabilir.
ALLAH’ı RABB, MuhaMMed’i peygamber ve İslâm’ı din olarak kabul eden kimsenin bu gafleti uzun sürmez, pişmanlık duyarak =>TÖVBE eder; Nisâ Sûresindeki âyetin devamı da buna işâret etmektedir. Şu halde TÖVBEnin ilk şartı nedamettir.:


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Pişmanlık duymak =>TÖVBEnin kendisidir” buyurmuştur.
(İ. Ahmed, Müsned, I, 422-423, 433; İbn Mâce, “Zühd”, 30)

Nedâmet halinde bulunan kişi TÖVBEye konu olan günahı terkeder ve bir daha işlememeye karar erir.
TÖVBEnin ALLAHu zü’L- CeLÂL Nezdinde kabul edilmesinin bu Üç Şartı.:
1-) Günaha Nedâmet/Pişmanlık,
2-) Günahı Terk etmek,
3-) Günahı Tekrar İşlememek..

İslâm Âlimlerimiz bu üç şartın yanına bir dördüncüsünü eklemiştir o da.:
4-) Sâlih AmeL/iyi amel işlemek sûretiyle geçmişteki hataların telâfi edilmesidir.

Bu dört şartın üçüncüsünü oluşturan günahı tekrar işlememe hususu ALLAH’ın mağfiretine kavuşmak için Kur'ÂN-ı Kerîm’de şart koşulmuştur.:


وَالَّذِينَ إِذَا فَعَلُواْ فَاحِشَةً أَوْ ظَلَمُواْ أَنْفُسَهُمْ ذَكَرُواْ اللّهَ فَاسْتَغْفَرُواْ لِذُنُوبِهِمْ وَمَن يَغْفِرُ الذُّنُوبَ إِلاَّ اللّهُ وَلَمْ يُصِرُّواْ عَلَى مَا فَعَلُواْ وَهُمْ يَعْلَمُونَ
Resim---“Vellezîne izâ fealû fâhişeten ev zalemû enfusehum zekerûllâhe festagferû li zunûbihim, ve men yagfiru’z- zunûbe illâllâhu ve lem yusırrû alâ mâ fealû ve hum ya’lemûn (ya’lemûne).: Ve onlar (takvâ sâhibleri), bir kötülük yaptıkları veya nefslerine zulmettikleri zaman ALLAH'ı zikrederler, hemen günahları için mağfiret dilerler ( tevbe-istiğfar ederler.). Ve ALLAH'tan başka kim günahları mağfiret eder. Ve onlar, yaptıkları şeylerde (hatalarda), bilerek ısrar etmezler.” (Âl-i İmrân 3/135)

Nefsânî Arzularına kapılabilen insan için zor bir sına olan bu noktada TÖVBE teşebbüsünde öncelik erilmesi gereken şey bir daha yapmamaya kesin karar ermektir. Bununla birlikte günahın tekrar işlenmesi durumunda yine pişmanlık duyup bir daha yapmamaya azmetmek gerekir. Nitekim bir hadiste ALLAH’tan sürekli bağışlanmasını dileyen kimsenin günahında ısrar etmiş sayılmayacağı ifâde edilmiştir.:


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “İnsanı mahvolmaya sürükleyen şu yedi şeyden kaçının.: ALLAH’a ortak koşma, büyü yapma, ALLAH’ın dokunulmaz kıldığı cana haklı bir gerekçe olmadan kıyma, ribâ yeme, yetimin malını yeme, savaştan kaçma, kötülüklerden habersiz iffetli mü’min kadınlara zinâ isnadında bulunma.” buyurmuştur.
(Buhârî, Vesâyâ, 23, Hudûd, 44; Müslim, Îmân, 145)

KuL hakkına yönelik günahlara gelince bu konuda asl olan Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şu talimatıdır.:


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Müslüman kardeşinin malına veya şeref ve namusuna yönelik günah işleyen kimse altın ve gümüşün bulunmadığı gün gelmeden önce ondan helâllik dilesin. O gün, dünyada kötülük yapan kimsenin sevâbları arsa haksızlığı kadar alınıp mağdura erilir, yoksa onun günahından alınıp berikine yüklenir” buyurmuştur.
(İ. Ahmed, Müsned, II, 435, 506; Buhârî, Riḳaḳ, 48, Meẓâlim, 10)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “İslâm toplumunda güzel bir çığır açıp kendisinden sonra bu yolda iş görülen kimsenin amel defterine sonrakilere verilen sevâbın aynısı yazılır; bunun yanında toplumda kötü bir çığır açıp sonraki dönemlerde ona göre davranılan kimse için de berikilere yazılan günahın aynısı yazılır.” buyurmuştur.
(Müsned, IV, 357, 359-361; Müslim, İlim, 15, Zekât, 69)

Burada da yine kalbin pişmanlığı şarttır.:


إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ بَعْدَ إِيمَانِهِمْ ثُمَّ ازْدَادُواْ كُفْرًا لَّن تُقْبَلَ تَوْبَتُهُمْ وَأُوْلَئِكَ هُمُ الضَّآلُّونَ
Resim---“İnnellezîne keferû ba’de îmânihim summezdâdû kufran len tukbele tevbetuhum, ve ulâike humu’d- dâllûn (dâllûne).: Muhakkak ki, îmân ettikten sonra inkâr edenlerin ve sonra da küfürlerini artıranların, onların (üçüncü defa fıska düşenlerin) TÖVBEleri asla kabul edilmez. Ve işte onlar, dalâlette olanlardır.” (Âl-i İmrân 3/90)

إِنَّ الَّذِينَ آمَنُواْ ثُمَّ كَفَرُواْ ثُمَّ آمَنُواْ ثُمَّ كَفَرُواْ ثُمَّ ازْدَادُواْ كُفْرًا لَّمْ يَكُنِ اللّهُ لِيَغْفِرَ لَهُمْ وَلاَ لِيَهْدِيَهُمْ سَبِيلاً
Resim---“İnnellezîne âmenû, summe keferû, summe âmenû, summe keferû, summezdâdû kufran lem yekunillâhu li yagfira lehum ve lâ li yehdiyehum sebîlâ (sebîlen).: Muhakkak ki onlar iman ettiler, sonra inkâr ettiler. Sonra yine imân sonra inkâr ettiler. Daha sonra da küfürlerini artırdılar. ALLAH, onları mağrifet edecek değildir ve onları yola (ALLAH'a ulaştıran Sırat-ı Mustakîm'e) hidâyet edecek değildir.” (Nisâ 4/137)

TÖVBEnin kabulünü engelleyen hususlardan biri de onun yapılış ÂNıdır. Kur’ÂN-ı Kerîm’de ALLAHu zü’L- CeLÂL’in kabul edeceği TÖVBEnin bilgisizlik yüzünden işlenip hemen arkasından pişmanlık duyulan günahların TÖVBEsi olduğu beyân edilmekte, ölüm sırasında yapılan TÖVBElerle imânsız TÖVBElerin de bir işe yaramayacağı bildirilmektedir.:


إِنَّمَا التَّوْبَةُ عَلَى اللّهِ لِلَّذِينَ يَعْمَلُونَ السُّوَءَ بِجَهَالَةٍ ثُمَّ يَتُوبُونَ مِن قَرِيبٍ فَأُوْلَئِكَ يَتُوبُ اللّهُ عَلَيْهِمْ وَكَانَ اللّهُ عَلِيماً حَكِيماً
Resim---“İnnemâ't- tevbetu alâllâhi lillezîne ya’melûnes sûe bi cehâletin summe yetûbûne min karîbin fe ulâike yetûbullâhu aleyhim. Ve kânallâhu ALÎMen HAKÎMâ (HAKÎMen).: Fakat ALLAH'ın kabul edeceği TÖVBE, câhillik ile bir kötülük yapıp sonra, hemen TÖVBE edenler içindir ki, işte onlar, ALLAH'ın, TÖVBElerini kabul ettiği kimselerdir. Ve ALLAH ALÎM'dir, HAKÎM'dir.” (Nisâ 4/17)

وَلَيْسَتِ التَّوْبَةُ لِلَّذِينَ يَعْمَلُونَ السَّيِّئَاتِ حَتَّى إِذَا حَضَرَ أَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ إِنِّي تُبْتُ الآنَ وَلاَ الَّذِينَ يَمُوتُونَ وَهُمْ كُفَّارٌ أُوْلَئِكَ أَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا
Resim---“Ve leysetit tevbetu lillezîne ya’melûne’s- seyyiâ t(seyyiâti), hattâ izâ hadara ehadehumu’l- mevtu kâle innî tubtul’âne ve lâllezîne yemûtûne ve hum kuffâr (kuffârun). Ulâike a’tednâ lehum azâben elîmâ (elîmen).: Ve onlardan birine (kendilerine) ölüm gelinceye kadar seyyiat işleyenlerden (kötülük yapanlardan).: “Gerçekten ben, şimdi TÖVBE ettim." diyen birinin TÖVBEsi, TÖVBE değildir. Ve kâfir olarak ölenlerin TÖVBEsi de (TÖVBE değildir). İşte onlar, onlar için “elim azap” hazırladık.” (Nisâ 4/18)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELÂMULLAH’ta-RESÛLULLAH’ta TÖVBE İSTİĞFAR

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Azîz kardeşlerim,
TÖVBE ve İSTİĞFÂR ard arda birbirini tamamlayandır.
Hakka ve Hayra dönüşle birlikte =>GEÇmişteki yanlışlıklarımız için RABB'ımız celle celâluhu’dan bağışlamasını ve afvını dilememiz de bize emredilmiştir.:


الَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا إِنَّنَا آمَنَّا فَاغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ
Resim---“Ellezîne yekûlune RABBenâ innenâ âmennâ fagfir lenâ zunûbenâ ve kınâ azâbe’n- nâr (nâri).: Onlar (takvâ sahibleri): “RABBimiz, biz hiç şüphesiz mü'min olduk (îmân ettik), artık bizim günahlarımızı (sevaba çevirerek) bize mağfiret et ve bizi ateş azabından koru.” derler.” (Âl-i İmrân 3/16)

الصَّابِرِينَ وَالصَّادِقِينَ وَالْقَانِتِينَ وَالْمُنفِقِينَ وَالْمُسْتَغْفِرِينَ بِالأَسْحَارِ
Resim---“Es sâbirîne ve’s- sâdıkîne vel kânitîne vel munfikîne vel mustagfirîne bil eshâr (eshâri).: (Onlar), sabredenler, sâdıklar (ahdlerine vefa edenler), kânitîn olanlar (ALLAH'ın huzurunda saygı ile duranlar), infâk edenler (ALLAH için verenler) ve seherlerde mağfiret dileyenlerdir.” (Âl-i İmrân 3/17)

وَالَّذِينَ إِذَا فَعَلُواْ فَاحِشَةً أَوْ ظَلَمُواْ أَنْفُسَهُمْ ذَكَرُواْ اللّهَ فَاسْتَغْفَرُواْ لِذُنُوبِهِمْ وَمَن يَغْفِرُ الذُّنُوبَ إِلاَّ اللّهُ وَلَمْ يُصِرُّواْ عَلَى مَا فَعَلُواْ وَهُمْ يَعْلَمُونَ
Resim---“Vellezîne izâ fealû fâhişeten ev zalemû enfusehum zekerûllâhe festagferû li zunûbihim, ve men yagfiruz zunûbe illâllâhu ve lem yusırrû alâ mâ fealû ve hum ya’lemûn (ya’lemûne).: Ve onlar (takvâ sahibleri), bir kötülük yaptıkları veya nefslerine zulmettikleri zaman ALLAH'ı zikrederler, hemen günahları için mağfiret dilerler. Ve ALLAH'tan başka kim günahları mağfiret eder. Ve onlar, yaptıkları şeylerde (hatalarda), bilerek ısrar etmezler.” (Âl-i İmrân 3/135)

وَاسْتَغْفِرِ اللّهِ إِنَّ اللّهَ كَانَ غَفُورًا رَّحِيمًا
Resim---“Vestagfirillâh(vestagfirillâhe). İnnallâhe kâne gafûran RAHÎMâ(rahîmen).: Ve ALLAH'tan mağfiret dile. Muhakkak ki ALLAH, GAFÛR'dur (mağfiret edendir), RAHÎM'dir (Rahîm Esmâsı ile tecellîedendir).” (Nisâ 4/106)

وَمَن يَعْمَلْ سُوءًا أَوْ يَظْلِمْ نَفْسَهُ ثُمَّ يَسْتَغْفِرِ اللّهَ يَجِدِ اللّهَ غَفُورًا رَّحِيمًا
Resim---“Ve men ya’mel sûen ev yazlim nefsehu summe yestagfirillâhe yecidillâhe GAFÛRan RAHÎMâ(rahîmen).: Ve kim kötülük yapar veya nefsine zulmeder, sonra da ALLAH'tan mağfiret dilerse, ALLAH'ı mağfiret edici ve rahmet edici olarak bulur.” (Nisâ 4/110)

وَأَنِ اسْتَغْفِرُواْ رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُواْ إِلَيْهِ يُمَتِّعْكُم مَّتَاعًا حَسَنًا إِلَى أَجَلٍ مُّسَمًّى وَيُؤْتِ كُلَّ ذِي فَضْلٍ فَضْلَهُ وَإِن تَوَلَّوْاْ فَإِنِّيَ أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ كَبِيرٍ
Resim---“Ve enistagfirû RABBekum summe tûbû ileyhi yumetti’kum metâan hasenen ilâ ecelin musemmen ve yu’ti kulle zî fadlin fadleh (fadlehu), ve in tevellev fe innî ehâfu aleykum azâbe yevmin kebîr (kebîrin).: Ve RABBinizden mağfiret istemeniz, sonra O'na tövbe etmeniz, belirlenmiş bir zamana kadar sizi güzel bir metâ ile metâlandırması (geçindirmesi) ve her fazl sahibine, fazlını vermesi içindir. Ve eğer (geri) dönerseniz o zaman ben, büyük günün azabının sizin üzerinize olmasından korkarım.” (Hûd 11/3)

فَاصْبِرْ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنبِكَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ بِالْعَشِيِّ وَالْإِبْكَارِ
Resim---“Fasbir inne va’dallâhi hakkun vestagfir li zenbike ve sebbih bi hamdi RABBike bi’l- aşiyyi ve’l- ibkâr (ibkâri).: Öyleyse sabret. Muhakkak ki ALLAH'ın vaadi haktır. Ve günahların için mağfiret dile. Akşam ve sabah RABBini hamd ile tesbih et.” (Mü'min 40/55)

فَقُلْتُ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ إِنَّهُ كَانَ غَفَّارًا
Resim---“Fe kul tustagfırû RABBekum innehu kâne GAFFÂRâ (gaffâran).: (Nuh aleyhisselâm) ve dedim ki: “Artık RABBinizden mağfiret dilediğinizi söyleyin. Muhakkak ki O; GAFFÂR'dır (mağfiret edendir).” (Nûh 71/10)

إِنَّ رَبَّكَ يَعْلَمُ أَنَّكَ تَقُومُ أَدْنَى مِن ثُلُثَيِ اللَّيْلِ وَنِصْفَهُ وَثُلُثَهُ وَطَائِفَةٌ مِّنَ الَّذِينَ مَعَكَ وَاللَّهُ يُقَدِّرُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ عَلِمَ أَن لَّن تُحْصُوهُ فَتَابَ عَلَيْكُمْ فَاقْرَؤُوا مَا تَيَسَّرَ مِنَ الْقُرْآنِ عَلِمَ أَن سَيَكُونُ مِنكُم مَّرْضَى وَآخَرُونَ يَضْرِبُونَ فِي الْأَرْضِ يَبْتَغُونَ مِن فَضْلِ اللَّهِ وَآخَرُونَ يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ فَاقْرَؤُوا مَا تَيَسَّرَ مِنْهُ وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَأَقْرِضُوا اللَّهَ قَرْضًا حَسَنًا وَمَا تُقَدِّمُوا لِأَنفُسِكُم مِّنْ خَيْرٍ تَجِدُوهُ عِندَ اللَّهِ هُوَ خَيْرًا وَأَعْظَمَ أَجْرًا وَاسْتَغْفِرُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---"İnne RABBeke ya'lemu enneke tekûmu ednâ min suluseyi’l- leyli ve nısfehu ve sulusehu ve tâifetun minellezîne meake, vallâhu yukaddiru’l- leyle ve’n- nehâre, alime en len tuhsûhu fe tâbe aleykum, fakraû mâ teyessere mine’l- Kur’ÂNî, alime en se yekûnu minkum mardâ ve âharûne yadribûne fî’l- ardı yebtegûne min fadlillâhi ve âharûne yukâtilûne fî sebîlillâhi fakraû mâ teyessere minhu ve ekîmu’s- salâte ve âtû’z- zekâte ve akridullâhe kardan hasenen, ve mâ tukaddimû li enfusikum min hayrin tecidûhu indallâhi huve hayran ve a'zame ecrâ (ecren), vestagfirûllâh (vestağfirûllâhe), innallâhe gafûrun rahîm (rahîmun).: Muhakkak ki RABBin, senin ve seninle beraber olanlardan bir topluluğun, gecenin üçte ikisinden daha azında, (bazan) onun yarısında ve (bazan da) onun üçte birinde (Kur’ân okumak, zikir yapmak, kanitîn olmak, teheccüd namazı kılmak için) kalktığını biliyor. Ve geceyi ve gündüzü ALLAH takdir eder, onu sizin asla hesaplayamayacağınızı (gecenin zaman dilimlerini doğru tayin edemeyeceğinizi) bildi. Bu sebeple sizin tövbenizi kabul etti. O halde Kur’ân’dan size kolay geleni okuyun! Sizden bir kısmınızın hasta olacağını, diğerlerinin yeryüzünde, ALLAH’ın fazlından (rızık) isteyerek dolaşacaklarını ve diğer bir kısmının da ALLAH’ın yolunda savaşacaklarını bildi. Artık O’ndan (Kur’ân’dan) size kolay geleni okuyun, namazı ikame edin, zekâtı verin ve ALLAH için güzel bir şekilde borç verin! Ve nefsiniz için hayır olarak ne takdim ederseniz, onu ALLAH’ın indinde daha hayırlı ve daha büyük bir ecir olarak bulursunuz. Ve ALLAH’a istiğfar edin (tövbe edip ALLAH’tan mağfiret dileyin)! Muhakkak ki ALLAH; GAFÛR’dur, RAHÎM’dir.” (Müzemmil 73/20)

إِذَا جَاء نَصْرُ اللَّهِ وَالْفَتْحُ
Resim---“İzâ câe nasrullâhi ve’l- feth (fethu).: ALLAH'ın Yardımı ve fetih geldiği zaman.” (Nasr 110/1)

وَرَأَيْتَ النَّاسَ يَدْخُلُونَ فِي دِينِ اللَّهِ أَفْوَاجًا
Resim---“Ve reeyten nâse yedhulûne fî dînillâhi efvâcâ (efvâcen).: Ve insanların dalga dalga/grup grup ALLAH'ın Dîni’ne girdiğini gördüğün (zaman).” (Nasr 110/2)

فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَاسْتَغْفِرْهُ إِنَّهُ كَانَ تَوَّابًا
Resim---“Fe sebbih bi hamdi RABBike VESTAGFİRH (vestagfirhu), innehu kâne TEVVÂBâ (tevvâben).: O zaman RABB’ini hamd ile tesbih et. Ve O'ndan MAĞFİRET dile. Muhakkak ki O, TÖVBEleri kabul edendir.” (Nasr 110/3)

NASRULLAH/ALLAH'ın Yardımı GELdiğinde;
Hidâyetullah ->Kelâmullah ->Resûlullah =>>Şerîat-ı Garra =>Nakl İlmi GELdiğinde ve =>İnsan Nefsi bunu lâyıkı vechiyle ALgıladığında;
"Semiğnâ.: şimdi DUYduk!.",
"İyyake nâ'büdü.: ancak SANA kulluk ederiz!." der..

Ve FETHULLAH/ALLAH'ın Fethi GELdiğinde;
NÛRULLAH ve NÛR-u MuhaMMed ÖZ PİRİZİnden =>TEVHİD FİŞİyle =>Letâiflerimizi/Nefs Mertebelerimizi AYDINLATınca => Karanlıklar fETHOLunca;
Nefs =>İlâhî ve MuhaMMedî İlhâma mazhar olur...
“Ve ateğnâ.: derhâl itâat ederiz”.
“Ve iyya kene'stâin.: yalnız sENden dileriz!." der..
Bu ise, AKLın önceki Naklî İlmî hazmetmesi ve kendisinden bekleneni ANLAyıp YAPmasıdır..

ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL'in;
İsim ve Sıfatlarını tanıtmak ve tesbit etmek =>Naklî Şerîatın İŞi, ZÂTI'nı tanımak ise =>Mârifet olup AkL-ı SeLiMin işi ve gereğidir..
Aklı Nûrlanan İnsan Nefsî =>Resûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem'in getirdiği Naklî İlim olan ŞERÎATı rahatlıkla anlar..
Zîrâ NASRULLAH =>Nefsin elde etmesi istenilen şeyi elde edebilmesi için yapılan YARATAN'ın İlâhî Yardımıdır.
Bu yardımı kullanabilmesi için Nefsin gözü kulağı ve her şeyi olan AKLa ->Can gibi ->NÛRULLAH yetişince bu FETHULLAHtır..
El feth.: muallakta olan neticeyi elde etmektir..
Engellerin aşılması ve açma işlemidir.:


"O zaman insanların dalga dalga ALLAH'ın Dini’ne girdiğini gördüğün zaman.
Derhâl HAMD ile RABB'ını tesbih et!...
O'ndan, İSTİĞFÂRını/bağışlanmanı dile!..
Şüphesiz O, çok çok TEVBEleri kabul edendir..."


Nasr Sûresi de, üzerinde çok Zikir, Fikir,Şükür ve Zevk gerektiren Sûrelerdendir..
ŞÜKÜRde =>Tüm canlılar müşterektir. Somut ni'metlerin tümünü kapsar. Esmâî Zuhûr Ni’metleri...
SUsuz bir hayvanı sularsanız, oynamaya başlar, bize bile teşekkür eder.
Susuz bir bitki sulanınca teşekkür eder çiçek açar, meyve sunar.
İnsan da öyle..
Ne var ki HAMD =>Akıllı olanlara mahsus Zâtî, Sıfatî Ve Soyut Ni'metleri de içine alan ve kapsayan şükürdeki İsmin Sâhibine/müsemmâ’ya olan sonsuz Şükür, Saygı Hürmet ve Hayrânlığın ifâdesidir.. Velîyy-i Ni'meti bilmektir..
Hamdeden AKIL, artık rüşdüne eren İlâhî AŞKk olmuştur.

İnsanoğlu; Rübûbiyyetin fevc fevç/dalga dalga/ effâcâ Kahr ve Kibriyâ Denizinden sağ selâmet geçebilmek için Tesbih, Hamd, İstiğfâr Gemileriyle ve Sâhibinin TEVVÂB oluşu sâyesinde GEÇeBİLir..
İnsan AKLI ->RABB'ini Tanır ve İsbat edip TEVHİD eder.
Nakille Nûrlanan AKIL ->RABB'ine HAMD etmeyi öğrenir.
Bu ise =>TEVHİDin TEKEMMÜLÜ’dür...

Tesbih.: Yaratan SubhÂN ALLAH TeALÂ'yı Azametine yaraşan Sıfatlarla tanıyıp, yaratılmışların taşıdığı tüm sıfat ve işâretlerden somut olarak tenzih etmek, noksanlıktan münezzeh kılıp Kemâl Sıfatlarıyla mevsuf oluşuna inanç ve ilândır..

Takdis ise.: ALLAHu TeALÂ'yı Kudretiyle tanımak olup değil akla gelebilen, akla gelemeyecek olan soyut noksanlıklardan dahi münezzeh kılarak Mutlak Kemâliyetine imân ve ifâdedir. Subbûhün Kuddûsün!.

ALLAHÜ zü’L- CELÂL bağışlayıcıdır.: Hicr 15/49-50; Mü'min 40/3; Şurâ 42/5, Mülk 67/2; Müzemmil 73/20..

TEVBEnin kabülü için.: Bakara 2/128,199,285,286..

Rahmeti, gazabını geçmiş olan RAHMÂNü'r- RAHÎM olan RABB'ımız.:


قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَى أَنفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِن رَّحْمَةِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًا إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
Resim---“Kul yâ ıbâdiyellezîne esrefû alâ enfusihim lâ taknetû min rahmetillâh (rahmetillâhi), innallâhe yagfiru’z- zunûbe cemîâ (cemîan), innehu huve’l- GAFÛRu’r- RAHÎM (RAHÎMu).: De ki:. "Ey nefsleri üzerine israf yüklemiş (haddi aşmış) kullarım! ALLAH'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Muhakkak ki ALLAH, günahların hepsini mağfiret eder (sevâba çevirir). O, muhakkak ki O; GAFÛR'dur (mağfiret eden), RAHÎM'dir (rahmet nûru gönderen)." (Zümer 39/53)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELÂMULLAH’ta-RESÛLULLAH’ta TÖVBE İSTİĞFAR

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

KELÂMULLAH’da TÖVBE- İSTİĞFÂR.:

KUR'ÂN-ı KERÎM’de TÖVBE İLE İLGİLİ ÂYETLER.:
Bakara 2/37,54,128,160,187,222,279; Âl-i İmrân 3/89,90,128; Nisâ 4/16,17,18,26,27,64,92,146; Mâide 5/34,39,71,74; En'âm 6/54; A’râf 7/143,153; TÖVBE 9/3,5,11,15,27,74,102,104,106,112,117,118,126; Hûd 11/3,52,61,90,112; Nahl 16/119; Meryem 19/60; Tâ-hâ 20/82,122 ; Nûr 24/5,10,31 ; Furkân 25/70,71 ; Kasas 28/67; Ahzâb 33/24,73; Mü'min 40/3,7; Şûrâ 42/25; Ahkâf 46/15; Hucurât 49/11,12 ; Mücâdele 58/13 ; Tahrîm 66/4,5,8; Müzzemmil 73/20; Bürûc 85/10; Nasr 110/3..

KUR'ÂN-ı KERÎM’de İSTİĞFÂR İLE İLGİLİ ÂYETLER.:
Âl-i İmrân 3/135,159; Nisâ 4/64,106,110; Mâide 5/74; Enfâl 8/33; TÖVBE 9/80,113; Hûd 11/3,52,61,90; Yûsuf 12/97,98; Kehf 18/55; Meryem 19/47; Nûr 24/62; Mü'min 40/7,55; Fussilet 41/6; Şûrâ 42/5; Fetih 48/11; Zâriyât 51/18; Mümtehine 60/12..

Kur’ÂN-ı Kerîm’de TÖVBE kavramı 88 âyet-i celîle’de geçmekte, 35 âyet-i celîle’de ALLAHu zü’L-CeLÂL’e, diğerlerinde insanlara nisbet edilmektedir.
(M. F. Abdülbâkî, el-Muʿcem, “tvb” md.).

Naslarda TÖVBEnin ve anlam yakınlığı içinde bulunduğu “rücû, inâbe, evbe, gufrân” ve af kavramlarının kullanılışı göz önünde bulundurulduğunda TÖVBEnin Bezm-i Elest'te ALLAH ile kul arasında yapılan AHD’in tâzelenmesini veya her insanın fıtrat çizgisine dönmesini ve onu korumasını ifâde ettiği anlaşılır. Çünkü kul selim fıtratında mevcut âhid şuurundan zaman zaman uzaklaşmakta veya bunu tamamen unutmaktadır. Âhid ilişkisi Kur’ÂN-ı Kerîm’e göre güven, sevgi ve dostluk esasına dayanmaktadır.:


وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلاَئِكَةِ إِنِّي جَاعِلٌ فِي الأَرْضِ خَلِيفَةً قَالُواْ أَتَجْعَلُ فِيهَا مَن يُفْسِدُ فِيهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَاء وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَ قَالَ إِنِّي أَعْلَمُ مَا لاَ تَعْلَمُونَ
Resim---”Ve iz kâle RABBuke li’l- melâiketi innî câilun fî’l- ardı halîfeh (halîfeten), kâlû e tec’alu fîhâ men yufsidu fîhâ ve yesfiku’d- dimâ (dimâe), ve nahnu nusebbihu bi hamdike ve nukaddisu lek (leke), kâle innî a’lemu mâ lâ tâ’lemûn (tâ’lemûne).: “Ve RABBin meleklere: “Muhakkak ki BEN yeryüzünde bir HALİFE kılacağım.” demişti. (Melekler de).: “Orada fesad çıkaracak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın? Biz SENi, hamd ile tesbih ve seni takdis ediyoruz.” dediler. (RABBin de).: “Muhakkak ki BEN, sizin bilmediklerinizi bilirim.” buyurdu.” (Bakara 2/30)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ مَن يَرْتَدَّ مِنكُمْ عَن دِينِهِ فَسَوْفَ يَأْتِي اللّهُ بِقَوْمٍ يُحِبُّهُمْ وَيُحِبُّونَهُ أَذِلَّةٍ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ أَعِزَّةٍ عَلَى الْكَافِرِينَ يُجَاهِدُونَ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَلاَ يَخَافُونَ لَوْمَةَ لآئِمٍ ذَلِكَ فَضْلُ اللّهِ يُؤْتِيهِ مَن يَشَاء وَاللّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ
Resim---“Yâ eyyuhâllezîne âmenû men yertedde minkum an dînihî fe sevfe ye’tîllâhu bi kavmin yuhıbbuhum ve yuhıbbûnehû ezilletin alâ’l- mu’minîne eizzetin alâ’l- kâfirîn (kâfirîne), yucâhidûne fî sebîlillâhi ve lâ yehâfûne levmete lâim (lâimin) zâlike fadlullâhi yu’tîhi men yeşâ (yeşâu) vallâhu vâsiun ALÎM (ALÎMun).: Ey iman edenler! Sizden kim dîninden dönerse, o zaman ALLAH onun yerine (başka) bir kavim getirecektir öyle ki, (ALLAH) onları sever ve onlar da O'nu (ALLAH'ı) severler. Mü'minlere karşı daha alçak gönüllü, kâfirlere karşı daha izzetlidirler (başları dik, vakarlı, şereflidirler). ALLAH'ın yolunda cihad ederler. Hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar. İşte bu, ALLAH'ın fazlıdır, onu dilediğine (lütfedip) verir. ALLAH Vâsi'dir (fazlı ve lütfu geniştir), ALÎM'dir (herşeyi en iyi bilendir).” (Mâide 5/54)

وَمَا لَهُمْ أَلاَّ يُعَذِّبَهُمُ اللّهُ وَهُمْ يَصُدُّونَ عَنِ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَمَا كَانُواْ أَوْلِيَاءهُ إِنْ أَوْلِيَآؤُهُ إِلاَّ الْمُتَّقُونَ وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لاَ يَعْلَمُونَ
Resim---“Ve mâ lehum ellâ yuazzibehumullâhu ve hum yasuddûne ani’l- mescidi’l- harâmi ve mâ kânû evliyâehu, in evliyâuhû illâ’l- muttakûne ve lâkinne ekserehum lâ ya'lemûn (ya'lemûne).: Ve onlar, Mecsid-i Haram'dan men ediyorlarken (engel oluyorlarken) ve onlar, O'nun (ALLAH'ın) dostları değilken; ALLAH, niçin onlara azâb etmesin? O'nun dostları ancak takvâ Sâhibi olanlardır. Ve fakat, onların çoğu bilmezler.” (Enfâl 8/34)

Kişinin işlediği kötülükler ALLAH TeÂLÂ ile imân arasındaki bu bağı zedelemekte, her zaman vaadini ve ahdini yerine getiren yüce yaratıcıdan onu uzaklaştırmaktadır. TÖVBE de bu uzaklaşmaya son verme çabasıdır. Dolayısıyla TÖVBE ruhun ALLAH’a açılışını ve yücelişini hedefleyen duâya benzemektedir..

Kur'ÂN-ı Kerîm'de ve Hadis-i Şerîflerde yer alan TÖVBE ve İSTİĞFÂR ifâdellerinin çoğu DUÂ ve NİYAZ üslûbundadır. Kur’ÂN-ı Kerîm’de;
Âdem aleyhisselâm’ın, İbrâhim aleyhisselâm’ın, Mûsâ aleyhisselâm’ın ve MuhaMMed Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in TÖVBEleri BİLdirilmektedir.:


فَتَلَقَّى آدَمُ مِن رَّبِّهِ كَلِمَاتٍ فَتَابَ عَلَيْهِ إِنَّهُ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ
Resim---“Fe telekkâ âdemu min RABBihî kelimâtin fe tâbe aleyh (aleyhi), innehu huvet tevvâbu’r- RAHÎM (RAHÎMu).: Sonra Âdem, RABBinden kelimeleri telakki etti (öğrendi) (ve RABBine TÖVBE etti.). Bunun üzerine (ALLAH), onun TÖVBEsini kabul buyurdu. Muhakkak ki O, Tevvab'tır (TÖVBEleri kabul edendir), RAHÎM'dir (rahmet nuru gönderendir).” (Bakara 2/37)

رَبَّنَا وَاجْعَلْنَا مُسْلِمَيْنِ لَكَ وَمِن ذُرِّيَّتِنَا أُمَّةً مُّسْلِمَةً لَّكَ وَأَرِنَا مَنَاسِكَنَا وَتُبْ عَلَيْنَآ إِنَّكَ أَنتَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ
Resim---“RABBenâ vec’alnâ muslimeyni leke ve min zurriyyetinâ ummeten muslimeten leke ve erinâ menâsikenâ ve tub aleynâ, inneke entet tevvâbu’r- RAHÎM(RAHÎMu).: (İbrâhîm ve İsmail (aleyhumusselâm).: RABBimiz, bizim ikimizi sana teslim olanlardan kıl, zürriyetimizden de sana teslim olan bir ümmet (kıl) ve bize (hac) ibadetinin yerlerini (ve kurallarını) göster ve TÖVBEmizi kabul et. Muhakkak ki Sen, Sen, TÖVBEleri kabul edensin, rahmet edensin (rahmet nuru gönderensin).” (Bakara 2/128)

وَلَمَّا جَاء مُوسَى لِمِيقَاتِنَا وَكَلَّمَهُ رَبُّهُ قَالَ رَبِّ أَرِنِي أَنظُرْ إِلَيْكَ قَالَ لَن تَرَانِي وَلَكِنِ انظُرْ إِلَى الْجَبَلِ فَإِنِ اسْتَقَرَّ مَكَانَهُ فَسَوْفَ تَرَانِي فَلَمَّا تَجَلَّى رَبُّهُ لِلْجَبَلِ جَعَلَهُ دَكًّا وَخَرَّ موسَى صَعِقًا فَلَمَّا أَفَاقَ قَالَ سُبْحَانَكَ تُبْتُ إِلَيْكَ وَأَنَاْ أَوَّلُ الْمُؤْمِنِينَ
Resim---“Ve lemmâ câe mûsâ li mîkâtinâ ve kellemehu RABBuhu kâle RABBi erinî enzur ileyk (ileyke), kâle len terânî ve lakininzur ile’l- cebeli fe inistekarre mekânehu fe sevfe terânî fe lemmâ tecellâ RABBuhu li’l- cebeli cealehu dekkan ve harra mûsâ saıkan, fe lemmâ efaka kâle subhâneke tubtu ileyke ve ene evvelu’l- mu’minîn (mu’minîne).: Mûsâ (aleyhisselâm), tayin ettiğimiz (belirlediğimiz) zamanda gelince, RABBi onunla konuştu. (Mûsâ aleyhisselâm) şöyle dedi: “RABBim, bana (Kendini) göster, Sana bakayım.” (ALLAHû Tealâ): “Beni asla göremezsin. Ve fakat dağa bak! O, mekânını kararlı tutabilirse (yerinde durabilirse); o zaman sen, Beni görürsün.” buyurdu. RABBi, dağa tecellîettiği zaman onu paramparça etti. Mûsâ (aleyhisselâm), bayılarak yere düştü. Sonra ayıldığı zaman: “Sen Sübhan'sın (Seni tenzih ederim). Sana TÖVBE ederim. Ben, mü'minlerin ilkiyim.” dedi.” (A‘râf 7/143)

لَقَد تَّابَ الله عَلَى النَّبِيِّ وَالْمُهَاجِرِينَ وَالأَنصَارِ الَّذِينَ اتَّبَعُوهُ فِي سَاعَةِ الْعُسْرَةِ مِن بَعْدِ مَا كَادَ يَزِيغُ قُلُوبُ فَرِيقٍ مِّنْهُمْ ثُمَّ تَابَ عَلَيْهِمْ إِنَّهُ بِهِمْ رَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
Resim---“Lekad tâballâhu alân nebiyyi ve’l- muhâcirîne ve’l- ensârillezînettebeûhu fî sâati’l- usrati min ba’di mâ kâde yezîgu kulûbu ferîkın minhum summe tâbe aleyhim, innehu bihim raûfun RAHÎM (RAHÎMun).: Andolsun ki, peygamberin ve en zor gününde peygambere uyan, özgürce ALLAH’a kulluk ve ibadet etmek, güç ve gönül birliği yapmak için yollara düşen Muhacirler’le Ensar’ın TÖVBEsini kabul etti. İçlerinden bir kısmının düşünceleri, kalbleri az kalsın kayacak gibi olmuşken, ALLAH günah işlemekten vazgeçme, kendisine itaate yönelme,TÖVBE nasibetti de, lütfedip TÖVBElerini kabul buyurdu. ALLAH, onlara karşı çok şefkatli, engin merhamet Sâhibidir.” (TÖVBE 9/117)

وَيَا قَوْمِ لا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مَالاً إِنْ أَجْرِيَ إِلاَّ عَلَى اللّهِ وَمَآ أَنَاْ بِطَارِدِ الَّذِينَ آمَنُواْ إِنَّهُم مُّلاَقُو رَبِّهِمْ وَلَكِنِّيَ أَرَاكُمْ قَوْمًا تَجْهَلُونَ
Resim---“Ve yâ kavmi lâ es’elukum aleyhi mâlâ (mâlen), in ecriye illâ alâllâhi ve mâ ene bi târidillezîne âmenû, innehum mulâkû RABBihim ve lâkinnî erâkum kavmen techelûn (techelûne).: 'Ey kavmim, tebliğ görevime karşılık sizden bir mal, bir bedel istemiyorum. Benim ücretim, mükâfatım ancak ALLAH’a aittir. Ben iman edenleri kovamam. Onlar Rablerine kavuşacaklar. Fakat ben sizi bilgiden, muhakemeden uzak, tutarsız davranan, cehalette ısrar eden bir kavim olarak görüyorum.' dedi.” (Hûd 11/29)

Birçok âyette Peygamberlerin mağfiret talebinde bulunduğu haber verilmekte ve bizzât Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e ALLAH celle celâlihu’tan mağfiret dilemesi emredilmektedir.:


وَاسْتَغْفِرِ اللّهِ إِنَّ اللّهَ كَانَ غَفُورًا رَّحِيمًا
Resim---“Vestagfirillâh (vestagfirillâhe). İnnallâhe kâne GAFÛRan RAHÎMâ (RAHÎMen).: Ve ALLAH'tan mağfiret dile. Muhakkak ki ALLAH, GAFÛR'dur (mağfiret edendir), RAHÎM'dir (rahim esmâsı ile tecellîedendir).” (Nisâ 4/106)

فَاعْلَمْ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنبِكَ وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مُتَقَلَّبَكُمْ وَمَثْوَاكُمْ
Resim---“Fa’lem ennehu lâ ilâhe illâllâhu vestagfir li zenbike ve li’l- mu’minîne ve’l- mu’minât (mû’minâti), vallâ hu ya’lemu mutekallebekum ve mesvâkum.: Yâ Muhammed! Hak ilâhın yalnızca ALLAH olduğunun ilmî delillerle sabit olduğunu bil. Kendi günahlarının, mü’min erkeklerin, mü’min kadınların afvı için ALLAH’tan bağışlanma, koruma kalkanına alınma dile. ALLAH, sizin cihad için, ticaret için gezip dolaştığınız yeri de, devamlı ikametgâhınızı da, dünyanızı da, âhiretinizi de bilir.” (MuhaMMed 47/19)

فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَاسْتَغْفِرْهُ إِنَّهُ كَانَ تَوَّابًا
Resim---“Fe sebbih bi hamdi RABBike vestagfirh (vestagfirhu), innehu kâne tevvâbâ (tevvâben).: RABBini överek tesbihe, zikre devam et. Kendin ve sana tâbi olan mü’minler için O’ndan koruma kalkanına alınma bağışlanma dile. O, insanları TÖVBEye, itaate sevkeden, TÖVBEleri kabul edendir.” (Nasr 110/3)

وَقُل لِّلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ أَبْصَارِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَى جُيُوبِهِنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا لِبُعُولَتِهِنَّ أَوْ آبَائِهِنَّ أَوْ آبَاء بُعُولَتِهِنَّ أَوْ أَبْنَائِهِنَّ أَوْ أَبْنَاء بُعُولَتِهِنَّ أَوْ إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي أَخَوَاتِهِنَّ أَوْ نِسَائِهِنَّ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُنَّ أَوِ التَّابِعِينَ غَيْرِ أُوْلِي الْإِرْبَةِ مِنَ الرِّجَالِ أَوِ الطِّفْلِ الَّذِينَ لَمْ يَظْهَرُوا عَلَى عَوْرَاتِ النِّسَاء وَلَا يَضْرِبْنَ بِأَرْجُلِهِنَّ لِيُعْلَمَ مَا يُخْفِينَ مِن زِينَتِهِنَّ وَتُوبُوا إِلَى اللَّهِ جَمِيعًا أَيُّهَا الْمُؤْمِنُونَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
Resim---"Ey müminler hep birden ALLAH'a TÖVBE ediniz ki kurtuluşa eresiniz." (Nûr 24/31)

وَقَالُوا مَالِ هَذَا الرَّسُولِ يَأْكُلُ الطَّعَامَ وَيَمْشِي فِي الْأَسْوَاقِ لَوْلَا أُنزِلَ إِلَيْهِ مَلَكٌ فَيَكُونَ مَعَهُ نَذِيرًا
Resim---"Kim TÖVBE edip iyi davranış gösterirse şüphesiz o TÖVBEsini kabul edilmiş olarak ALLAH'a döner." (Furkân 25/7)

وَأَنِيبُوا إِلَى رَبِّكُمْ وَأَسْلِمُوا لَهُ مِن قَبْلِ أَن يَأْتِيَكُمُ الْعَذَابُ ثُمَّ لَا تُنصَرُونَ
Resim---"Size azab gelip çatmadan önce RABB'inize dönün (inâbe) , O'na teslim olun, sonra size yardım edilmez!..." (Zümer 39/54)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا يَسْخَرْ قَومٌ مِّن قَوْمٍ عَسَى أَن يَكُونُوا خَيْرًا مِّنْهُمْ وَلَا نِسَاء مِّن نِّسَاء عَسَى أَن يَكُنَّ خَيْرًا مِّنْهُنَّ وَلَا تَلْمِزُوا أَنفُسَكُمْ وَلَا تَنَابَزُوا بِالْأَلْقَابِ بِئْسَ الاِسْمُ الْفُسُوقُ بَعْدَ الْإِيمَانِ وَمَن لَّمْ يَتُبْ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ
Resim---"... Kim de TÖVBE etmezse işte onlar zâlimlerdir." (Hucurât 49/11)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا تُوبُوا إِلَى اللَّهِ تَوْبَةً نَّصُوحًا عَسَى رَبُّكُمْ أَن يُكَفِّرَ عَنكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَيُدْخِلَكُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ يَوْمَ لَا يُخْزِي اللَّهُ النَّبِيَّ وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ نُورُهُمْ يَسْعَى بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَبِأَيْمَانِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّنَا أَتْمِمْ لَنَا نُورَنَا وَاغْفِرْ لَنَا إِنَّكَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Resim---"Ey imân edenler, ALLAH'a öyle bir TÖVBE edin ki nasûh bir TÖVBE olsun. Olaki RABB'iniz kusurlarınızı örter..." (Tahrîm 66/8)

Nasûh TÖVBEsi: saf, samimî, ciddî ve bozulması zor olan ilhâmî TÖVBETÖVBEdir.
Ne var ki TÖVBE sözde kalmayıp tatbikat ister.:


إِنَّمَا التَّوْبَةُ عَلَى اللّهِ لِلَّذِينَ يَعْمَلُونَ السُّوَءَ بِجَهَالَةٍ ثُمَّ يَتُوبُونَ مِن قَرِيبٍ فَأُوْلَـئِكَ يَتُوبُ اللّهُ عَلَيْهِمْ وَكَانَ اللّهُ عَلِيماً حَكِيماً
وَلَيْسَتِ التَّوْبَةُ لِلَّذِينَ يَعْمَلُونَ السَّيِّئَاتِ حَتَّى إِذَا حَضَرَ أَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ إِنِّي تُبْتُ الآنَ وَلاَ الَّذِينَ يَمُوتُونَ وَهُمْ كُفَّارٌ أُوْلَـئِكَ أَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا
Resim---"ALLAH'ın kabul edeceği TÖVBE, ancak bilmeden kötülük edip de sonra tez elden TÖVBE edenlerin TÖVBEsidir. İşte ALLAH bunların TÖVBEsini kabul eder, ALLAH her şeyi bilendir. Hikmet Sâhibidir. Yoksa kötülükleri yapıp yapıp da içlerinden birine ölüm gelip çatınca "Ben şimdi TÖVBE ettim" diyenler ile kâfir olarak ölenler için (kabul edilecek) TÖVBE yoktur. Onlar için acı bir azab hazırlamışızdır." (Nisâ 4/17-18)

التَّائِبُونَ الْعَابِدُونَ الْحَامِدُونَ السَّائِحُونَ الرَّاكِعُونَ السَّاجِدونَ الآمِرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَالنَّاهُونَ عَنِ الْمُنكَرِ وَالْحَافِظُونَ لِحُدُودِ اللّهِ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ
Resim---"TÖVBE edenler... ve ALLAH'ın sınırlarını koruyanlardır. O mü'minleri müjdele!..." (TÖVBE 9/112)

ALLAHÜ zü’L- CELÂL 17 sûrede, 22 âyeti celilede TÖVBEleri kabul buyuracağını ilân etmiştir.
ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL'in zıdların zevkiyle imtihan âleminde, kul olup da (nebîler hariç) yanlış iş yapmamak mümkün mü?
Kulunu yaratan ALLAH celle celâluhu bunu bilendir ve TÖVBE edenleri de çok sevendir.:


وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الْمَحِيضِ قُلْ هُوَ أَذًى فَاعْتَزِلُوا النِّسَاء فِي الْمَحِيضِ وَلاَ تَقْرَبُوهُنَّ حَتَّىَ يَطْهُرْنَ فَإِذَا تَطَهَّرْنَ فَأْتُوهُنَّ مِنْ حَيْثُ أَمَرَكُمُ اللّهُ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ التَّوَّابِينَ وَيُحِبُّ الْمُتَطَهِّرِينَ
Resim--- ".... Şunu iyi bilin ki ALLAH TÖVBE edenleri de sever, temizlenenleri de sever." (Bakara 2/222)

إِلَّا مَن تَابَ وَآمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَأُوْلَئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ وَلَا يُظْلَمُونَ شَيْئًا
Resim---"Ancak, TÖVBE eden, imân eden ve iyi davranış (sâlih amel) da bulunanlar hariç..." (Meryem 19/60)

وَهُوَ الْغَفُورُ الْوَدُودُ
Resim--- "O GAFÛRu'l-Vedûddur... Çok bağışlayan ve çok sevendir." (Bürûc 85/14)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELÂMULLAH’ta-RESÛLULLAH’ta TÖVBE İSTİĞFAR

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi ve selem Buyruğunda TÖVBE.:

Tevbe ile ilgili pek çok Hadis-i Şerîf vardır..
TEVBE/TÖVBE =>İşlenmiş bir günah veya suçun bir daha işlenmeyeceğine dâir verilen SÖZ ve Vicdanî Karardır.
İSTİĞFAR ise =>TEVBEKÂR Kulun RABBü’l- ÂLEMÎN olan ALLAHu zü’L- CeLÂL'den suç ve günahının bağışlanmasını dilemesidir..

TÖVBE =>Günahtan ->RABBisine DÖNüşü,
İSTİĞFARise =>Bu kararını Samimîyyet ve Ciddîyyetle arz ediş NiYÂZıdır..[/color]


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: "Ey insanlar ALLAH'a tevbe ediniz ve bağışlanmanızı isteyiniz, ben günde 100 defa tevbe ediyorum." buyurmuştur.
(Egarr b. Yesar radiyallahu anhu'dan; Müslim)

Resim---Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem).: "Eğer siz günah işlememiş olsaydınız ALLAH günah işleyen insanları yaratır, onlar günahlarından tevbe ederlerdi de ALLAH da onları bağışlardı." buyurmuştur.
(Ebu Eyyub Halid b. Zeyd radiyallahu anhu'dan; Müslim)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: "İstiğfarın en büyüğü (seydü'l-istiğfar) kulun.: ALLAH'ım Sen benim RABB'ımsın SENden başka hiçbir ilâh yoktur; beni yarattın, ben SENin kulunum ve ben gücüm yettiği kadar SANA verdiğim ahd ve vaadde durmaktayım, yaptılarımın şerrinden SANA sığınırım. Bana olan ni’metini itiraf eylerim, günahlarımı da itiraf ederim. Beni afvet; çünkü günahları SENden başka afvedecek yoktur!.” demesindir." buyurmuştur.
(Şeddat b. Evs radiyallahu anhu'dan; Buharî; Askalânî, Bûlüğü'l-Merâm 1584/1345)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: "Günâhlarından tevbe eden hiç günâh işlemeyen gibi olur." buyurmuştur.
(Abdullah ibni Mesud radiyallahu anhu dan; İbni Mâce-Tebâranî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: "ALLAH celle celâluhu kulunun tevbesine, çölde devesini yitirip tekrar bulanınızın sevinmesinden daha çok sevinir. (tevbesini kabul eder, günâhını bağışlar.)" buyurmuştur.
(Enes bin Mâlik radiyallahu anhu dan; Buhârî ve Müslim)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: "ALLAH celle celâluhu kulunun son nefesine kadar tevbesini kabul eder." buyurmuştur.
(Abdullah ibni Ömer radiyallahu anhu dan; İbn Mâce, Tirmizî)

Resim---Resûllah (sallallahu aleyhi ve sellem).: "Hata yapsanız, günâhlarınız göğe yükselecek kadar çok da olsa tevbe ettiğinizde ALLAH tevbenizi kabul eder, günâhlarınızı bağışlar." buyurmuştur.
(Ebu Hureyre radiyallahu anhu dan; İbni Mâce)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: "ALLAH celle celâluhu , güneş batıdan doğup kıyâmet kopuncaya kadar gündüz günâh işleyenlerin tevbe etmesi için gece, gece günâh işleyenlerin tevbe etmesi için de gündüz rahmet elini açar..." buyurmuştur.
(Ebu Musa radiyallahu anhu'dan; Müslim ve Nesâî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: "ALLAH, güneş batıdan doğuncaya (kıyâmet alâmeti) kadar tevbe edenlerin tevbesini kabul eder." buyurmuştur.
(Ebu Hureyre radiyallahu anhu dan; Müslim)

Resim---Enes radiyallahu anhu dan Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: "Her âdemoğlu çok hata işler. Hata işleyenlerin de en hayırlısı tevbe edenler (pişman olarak hatasından dönenler)dir." buyurmuştur.
(İbn Mâce, Tirmizî, Hâkim)

Resim---Ebu Hureyre radiyallahu anhu dan Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: "Mü’min bir günah işleyince kalbine siyah bir nokta düşer. Eğer tevbe eder, hatasından döner , ALLAH'tan günahının afvını dilerse, kalbi siyah noktadan temizlenir. Günah işlemekte devam ederse, noktalar çoğalır, kalbi tamamen kararır. İşte Kur'ân -ı Kerîm'de ALLAH'ın: "Hayır öyle değil. Tam tersine işledikleri hatalar kalblerini tamamen karartmıştır" (Mutaffifin 83/14) buyurması buna işarettir." buyurmuştur.

كَلَّا بَلْ رَانَ عَلَى قُلُوبِهِم مَّا كَانُوا يَكْسِبُونَ
Resim---“Kellâ bel râne alâ kulûbihim mâ kânû yeksibûn (yeksibûne).: Hayır, bilâkis kazanmış oldukları şeyler, onların kalplerinin üzerini kapladı (kalblerini kararttı).// Bu nasıl söz? Asıl, onların yaptığı kötülükler, yüklenmeye devam ettiği günahlar kalblerinin, beyinlerinin üzerinde pas tutmuştur.” (Mutaffifin 83/14)

Resim---İbn Hıbban'da hadis şöyledir.:
"Kul bir hata işleyince kalbine siyah nokta düşer. Günah işlemekten vazgeçer, tevbe ve istiğfar ederse kalbi temizlenir. Günah işlemekte devam ederse nokta çoğalır, tamamen kalbini kaplar." buyurmuştur.
(İbn Mâce, Tirmizî, Nesâi, Hâkim)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELÂMULLAH’ta-RESÛLULLAH’ta TÖVBE İSTİĞFAR

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

TEVBE!.

Resim---Abdullah İbn Ömer radiyallahu anhu’dan, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "ALLAH kulunun son nefesine kadar TEVBEsini kabul eder." buyurdu.
(İbn Mâce, Tirmizî)

Resim---Abdullah İbn Mesud radiyallahu anhu’dan, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Günahlarından TEVBE eden hiç günah işlemeyen gibi olur." buyurmuştur.
(İbn Mâce, Taberanî.)

Resim---Abdullah İbn Abbas radiyallahu anhu’dan, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Yaptığı hata ve kötülüklere devam ederek günahlarından TEVBE ve İSTİĞFAR eden, RABB'i ile alay etmiş olur." buyurdu.
(Merfuen Beyhakî.)

Resim---Abdullah İbn Mesud radiyallahu anhu’dan, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Hiç kimse övülmesini ALLAH kadar sevemez. (Ve ALLAH kadar övülmeye lâyık olamaz.) Bu yüzden ALLAH -Kitabında- kendini methetmiştir. Hiç kimse kötülüklere karşı ALLAH kadar titiz olamaz. Onun için ALLAH kötülükleri haram kılmıştır. Hiçbir kimse ALLAH kadar kendisinden özür dilenmesini, TEVBE ve İSTİĞFAR edilmesini sevemez. Bu nedenle ALLAH Kitab indirmiş ve peygamberler göndermiştir. (Kullarına özür dileme ve TEVBE etme yollarını göstermiştir.)" buyurmuştur.
(Müslim.)

Resim---Ebu Hureyre radiyallahu anhu’dan, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Kudret ve İradesiyle yaşadığım ALLAH'a yemin ederim ki, eğer günah işlemeseniz ALLAHsizi yok eder, günah işleyen bir millet halkeder ki ALLAHtan günahlarının afvını istesinler. ALLAH da onları afveder (Böylece ALLAHın afvedici oluşu meydana çıkar).” buyurmuştur.
(Müslim ve diğerleri.)

Resim---Ebu Hureyre radiyallahu anhu’dan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "ALLAH azze ve celle buyurdu.: "Kulumun BANA inancı (zannı) oranında yanındayım. (TEVBE ederse TEVBEsini kabul ederim. Af dilerse suçlarını bağışlarım.) BENİ nerede anar hatırlarsa, ben orada yanındayım." ALLAH'a and olsun, ALLAH kulunun TEVBEsine çölde devesini yitirip tekrar bulanınızın sevinmesinden daha çok sevinir. Ondan razı olur, günahlarını afveder. "Kulum BANA ibâdet ve hayır işlerle bir karış yaklaşırsa, BEN ona bir arşın yaklaşırım. Kim BANA bir arşın yaklaşırsa, BEN ona bir kulaç yaklaşırım. Kulum BANA yürüyerek yaklaşırsa BEN ona koşarak yaklaşırım." buyurmuştur.
(Müslim rivâyet etmiştir, Buharî de benzerini rivâyet etmiştir.)

Resim---Taberanî'nin güvenilir râviler yoluyla Ebu Seleme'den rivâyet ettiği hadiste Muaz radiyallahu anhu şöyle anlattı.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'e.: "Ya Resulullah! Bana nasihat et!." dedim.
Şöyle buyurdu.:
"ALLAH'a, O'nu görüyormuşsun gibi ibâdet et. Kendini ölmüşlerden say. Her taşın, her ağacın yanında yaratanı hatırlayarak ALLAH'ı zikret. Bir hata yapınca hemen güzel işler yap. Gizli yaptığın hatalara gizlice ALLAH'a niyaz ederek, açıkta yaptığın hatalara açıktan TEVBE İSTİĞFAR ederek." buyurdu.
(Taberanî.)

Resim---Beyhakî kitabının Zühd bölümünde Musa ibn Süleyman'dan şöyle rivâyet etti.: Muaz radiyallahu anhu der ki.: "Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem elimi tuttu biraz yürüdükten sonra.: "Muaz! Sana ALLAH'a âsî olmaktan sakınmayı, doğru sözlü olmayı, anlaşmalara bağlı kalarak aynen yerine getirmeyi, emâneti -hâinlik yapmadan- Sâhibine vermeyi, yetimlere acıyıp merhametli olmayı, komşu haklarını korumayı, öfkeyi gizleyip kimseye surat asmamayı, tatlı dilli olmayı, selâm vermeyi, idârecilere ve âmirlere itaat ederek bağlı kalmayı ve Kur'ÂN'ı anlamaya çalışmayı, âhiret sevgisini, âhirette hesaba çekilmekten korkmayı, hayalperest olmamayı, güzel işler yapmayı tavsiye ederim. Müslüman kardeşine kötü söz söylemeni, yalancıyı doğrulamanı, doğru konuşanları yalanlamanı, adil idareci ve amirine âsî olmanı ve yeryüzünde fesad çıkarmanı yasaklarım. Muaz! Her ağacın ve taşın yanında ALLAH ı zikret. Her günah işledikçe TEVBE et!. Gizli işlediğin günahlara gizliden, açıkta işlediğin günahlara açıktan TEVBE İSTİĞFAR et!." buyurdu.
(Beyhakî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Nerede olursan ALLAH'a âsî olmaktan sakın. Her yanlış iş yaptığında, güzel işler yap ki günahını afvettiresin ve insanlarla güzel huylu olarak yaşa!." buyurdu.
(Ebu Zer ve Muaz b. Cebel radiyallahu anhu’dan Tirmizî hasen olarak.)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELÂMULLAH’ta-RESÛLULLAH’ta TÖVBE İSTİĞFAR

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

KUR'ÂN-ı KERÎM-de NASÛH TÖVBESİ NEDİR?.:

Nasihat.: İbret verici ders, tavsiye, ihtar, öğüt.
Nasih.: Nasihat eden, öğüt veren. İçi temiz adam.
Nasûh.:
Hâlis. Temiz. Kesin, kat'i. Çok nasihat eden..
Nasûhî.: (Nasûhîyye) Bozulmaz şekilde TÖVBE eden..


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا تُوبُوا إِلَى اللَّهِ تَوْبَةً نَّصُوحًا عَسَى رَبُّكُمْ أَن يُكَفِّرَ عَنكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَيُدْخِلَكُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ يَوْمَ لَا يُخْزِي اللَّهُ النَّبِيَّ وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ نُورُهُمْ يَسْعَى بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَبِأَيْمَانِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّنَا أَتْمِمْ لَنَا نُورَنَا وَاغْفِرْ لَنَا إِنَّكَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Resim---“Yâ eyyuhâllezîne âmenû tûbû ilâllâhi TEVBETEN NASÛHÂ (nasûhan), asâ RABBukum en yukeffire ankum seyyiâtikum ve yudhilekum cennâtin tecrî min tahtihe’l- enhâru, yevme lâ yuhzîllâhun nebiyye vellezîne âmenû meah (meahu), nûruhum yes'â beyne eydîhim ve bi eymânihim yekûlûne RABBENÂ etmim lenâ nûrenâ vagfir lenâ, inneke alâ kulli şey'in KADÎR (kadîrun).: Ey iman edenler! ALLAH'a NASÛH TÖVBESİ ile TÖVBE edin! Umulur ki RABBiniz, sizin günahlarınızı örter ve sizi altından nehirler akan cennetlere koyar. O gün ALLAH, NEBÎLERİ ve O'nunla beraber olanları mahzun etmez. Onların nurları, önlerinde ve sağlarında koşar.: “RABBimiz, bizim nurumuzu tamamla ve bize mağfiret et (günahlarımızı sevâba çevir). Muhakkak ki Sen, herşeye KADÎR sin.” derler.// Ey iman edenler, TEVBE-İ NASÛH ile, hâlisâne, samimî bir TÖVBE ile günah işlemekten vazgeçerek, ALLAH’a itaate yönelin, üzerinizdeki başkalarına ait hakları Sâhiblerine iâde edin. Umulur ki, RABBiniz kusurlarınızı siler, bağışlar. Sizi altından ırmaklar akan cennet konaklarına koyar. ALLAH’ın, peygamberini ve onunla birlikte, iman edenleri utandırmayacağı bir günde, sizi cennetlere koyar. Onların imanlarından, işledikleri hayırlardan ve sâlih amellerinden kaynaklanan nurları, genişleyerek ve yayılarak önlerini, sağlarını, sollarını aydınlatır. Onlar.: “RABBimiz, bizim faydalanmamız için nurumuzu devam ettir, bizi koruma kalkanına al, bağışla. Senin her şeye gücün kudretin yeter.” derler.”(Tahrîm 66/8)

Pişmanlık TÖVBEnin ilk şartıdır, nitekim;
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: TÖVBE pişmanlıktır!.” buyurmuştur.
(İbn Mâce, Zühd 30; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/376, 423)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bütün Âdemoğulları günahkârdır, günahkârların en hayırlıları ise TÖVBE edenlerdir.” buyurmuştur.
(İbn Mâce, Zühd, 30)

ALLAHu zü’L- CeLÂL =>Her Nefs İçinde yaşadığımız KULLuk İmtihÂNı ÂLeminde,
=>HAKk’a İMÂN ->Hayrı AMeL Tercihini Yapmakla,
=>Bâtıl’a İnÂNmama->Şerri işlememeyi EMRetmiştir..
Bu SİSTEMuLLAH’ın VAR OLUşu ZITLarın;
Çirkin-GüzeL, Gübre-GüK, Haram-HeLâL..İNKâR-İKRâR İKİLikLeri.. KuL elbette günah işler!.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Eğer siz günah işlemeseydiniz, ALLAH sizi helâk eder ve yerinize, günah işleyip, peşinden TÖVBE eden kullar yaratırdı.” buyurmuştur.
(Müslim, TÖVBE, 9, 10, 11)

ALLAHu zü’L- CeLÂL =>Kur'ÂN-ı Kerîminde CÂN-u-GÖNÜLden yapılan TÖVBEnin ALLAH celle celâlihu tarafından kabul edileceği, Tahrim, 66/8 âyet-i ceLîLesinde ifade buyurur. .

Âyet-i CeLîLe’de geçen NASÛH TÖVBEsi.:
1-) ALLAH’a karşı günah işlediğini bilerek, bu günahtan dolayı ALLAH’a sığınmak ve pişman olmak..
2-) Bu suçu işlediği için üzülmek, YARATICI’ya karşı böyle bir günah işlediğinden dolayı vicdanen rahatsız olmak..
3-) Bir daha böyle bir suça dönmeyeceğine dîir kesin bir karar içerisinde olmak..
4-) Kul Hakkını ilgilendiriyorsa onunla helâlleşmek..

Bir rivâyette de ise, NASÛH TÖVBEsi şöyle târif edilmiştir:
"1-) Günahlara pişmanlık.
2-) Farz ibâdetleri yapmak.
3-) Zulüm ve düşmanlık yapmamak.
4-) Kırgın ve küskünlerle barışmak.
5-) Bir daha o günaha dönmemek üzere karar vermek.”

(Kenzü'l-ummal, 2/3808)

NASÛH TÖVBEsi kavramındaki, “NaSûH” kelimesinin anlamı tefsirlerde uzun uzun anlatılır. Kısaca iyi niyet ve temiz kalble yapılan ciddî, halis, kesin bir pişmanlık mânâsı taşır. Yüreği yanarak HAKk TeÂLÂ'ya dönüp yaptığı yanlış hareketi bir daha tekrar etmemeye kesin karar vermeyi ifâde eder.

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e bir sahabi.: “Yâ Resûlullah!. Nasûh TÖVBEsi nedir?” diye sordu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kulun işlediği günahtan pişmanlık duyması, ALLAH’a tam rücu’ edip, tıpkı sütün memeye dönmediği gibi, kişinin tekrar günaha dönmemesidir!.” diye cevâb vermiştir.
(Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/446; Hak Dini Kur'an Dili, c. VIII)

Nasûh TÖVBEsi için geçerli olan zamanın son sınırı hakkında;
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAH kulunun TÖVBEsini, can boğaza gelmedikçe kabul eder.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Deavât 100; İbn Mâce, Zühd 30)

TÖVBE-yi Nasûh=>Hâlis ve Samimî TÖVBE” anlamına gelen bu terkib İmam Mâtürîdî tarafından.: “Kişinin yaptığı kötülüğe kalben pişman olması, bir daha işlememeye azmetmesi, elini günahtan çekmesi, diliyle ALLAH’tan bağışlanma taleb etmesi, daha önce günahla zevk kazandırdığı bedenini bu zevkten uzaklaşma yolunda kullanması” şeklinde açıklanmıştır.
(Ebu Mansur El Maturidî, Teîlâtü’l-Kurân, V, 181)

Resim

Kur'ÂN-ı Kerîmde =>Amel-i Sâlihin Günahları Giderdiği;


وَأَقِمِ الصَّلاَةَ طَرَفَيِ النَّهَارِ وَزُلَفًا مِّنَ اللَّيْلِ إِنَّ الْحَسَنَاتِ يُذْهِبْنَ السَّيِّئَاتِ ذَلِكَ ذِكْرَى لِلذَّاكِرِينَ
Resim---“Ve ekımi’s- salâte tarafeyin nehâri ve zulefen mine’l- leyl (leyli), inne’l- hasenâti yuzhibne’s- seyyiât (seyyiâti), zâlike zikrâ li’z- zâkirîn (zâkirîne).: Gündüzün iki tarafında ve gecenin gündüze yakın kısmında namazı ikame et. Muhakkak ki haseneler (kazanılan dereceler), seyyiati (kaybedilen dereceleri) giderir. İşte bu, zikredenler için bir öğüttür.// Gündüzün iki tarafında, gecenin gündüze yakın saatlerinde (sabah, akşam, yatsı) namazları âdâbına riâyet ederek, aksatmadan kıl. İyilikler, namazlar, câmiler, müesseseler, hukuk kurallarının işletilmesi, fazileti, sevâbı yüksek hükümlere öncelik verilmesi kötülükleri, günahları, başıbozukluğu yok eder. Bu Kur’ÂN, düşünebilenler için, kulağına söz girecek kimseler için büyük bir öğüttür.”(Hûd 11/114)

Kur'ÂN-ı Kerîmde =>Amel-i Sâlihin Kötülükleri İyiliklere Çevirdiği Belirtilmiştir.:


إِلَّا مَن تَابَ وَآمَنَ وَعَمِلَ عَمَلًا صَالِحًا فَأُوْلَئِكَ يُبَدِّلُ اللَّهُ سَيِّئَاتِهِمْ حَسَنَاتٍ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا
Resim---“İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât (hasenâtin), ve kânALLÂHu GAFÛRen RAHÎMâ (RAHÎMen).: Ancak TÖVBE eden, iman eden ve sâlih amellerde bulunup davranan başka; işte onların günahlarını ALLAH iyiliklere çevirir. ALLAH, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.// Ancak geçmişin kirlerinden arınıp TÖVBE ederek imân edip, gevşekliği bırakarak, hâlis niyet ve amaçlarla, İslâm Esaslarını, İslâmî düzeni hayata geçirenlerin, iş barışı içinde bilinçli, planlı, mükemmel, meşrû, faydalı, verimli çalışarak ni’metin-ürünün bollaşmasını sağlayanların, yerinde, haklı çıkışlar yaparak, düzelmeye, iyiliğe, iyileştirmeye ön ayak olanların, cârî-kalıcı hayırlar-sâlih ameller işleyenlerin, işte onların kötülüklerini, başıbozukluklarını ALLAH iyiliklere, düzenli bir devlet hayatına çevirir. ALLAH çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.”(Furkān 25/70)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, ALLAHu zü’L- CeLÂL’in kullarının TÖVBEsi karşısında ne kadar hoşnut olacağını şöyle bir örnekle anlatmaktadır.: ALLAH'ın kulunun TÖVBEsine sevinmesi şuna benzer.: Bir insan azığını, su tulumunu bir deveye yüklemiş, sonra yolculuğa çıkmıştır. Nihâyet çorak bir yere vardığında uykusu gelmiş, devesinden inerek bir ağacın altında istirahata çekil miştir. Kalktığında devesinin kaybolduğunu görmüş ve değişik tepelere koşarak onu aradığı hâlde bulamamış ve yorgun bir vaziyette, ağacın altına yatmıştır. Tekrar uyandığında devesini yanı başında durduğunu görüp de yularından yapışıp, son derece sevinerek, yanlışlıkla.: “Ey ALLAH! SEN benim kulumsun, ben SEN’in RABBinim.” der.
(Buhârî, Deavât 4; Müslim, TÖVBE 3)

ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL'e TÖVBE ŞARTTIR.:


وَأَنِيبُوا إِلَى رَبِّكُمْ وَأَسْلِمُوا لَهُ مِن قَبْلِ أَن يَأْتِيَكُمُ الْعَذَابُ ثُمَّ لَا تُنصَرُونَ
Resim---“Ve ENÎBÛ ilâ RABBikum ve eslimû lehu min kabli en ye’tiyekumul azâbu summe lâ tunsarûn (tunsarûne).: Onun için ümidi kesmeyin de başınıza azab gelmeden önce TÖVBE ile RABBinize yönelin ve O'na teslim olun. Sonra kurtulamazsınız.”(Zümer 39/54)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا يَسْخَرْ قَومٌ مِّن قَوْمٍ عَسَى أَن يَكُونُوا خَيْرًا مِّنْهُمْ وَلَا نِسَاء مِّن نِّسَاء عَسَى أَن يَكُنَّ خَيْرًا مِّنْهُنَّ وَلَا تَلْمِزُوا أَنفُسَكُمْ وَلَا تَنَابَزُوا بِالْأَلْقَابِ بِئْسَ الاِسْمُ الْفُسُوقُ بَعْدَ الْإِيمَانِ وَمَن لَّمْ يَتُبْ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ
Resim---“Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ yeshar kavmun min kavmin asâ en yekûnû hayren minhum ve lâ nisâun min nisâin asâ en yekunne hayren minhunn (minhunne), ve lâ telmizû enfusekum ve lâ tenâbezû bi’l- elkâb (elkâbi), bi’sel ismu’l- fusûku ba’del îmân (îmâni), ve men lem YETUB, fe ulâike humu’z- zâlimûn (zâlimûne).: Ey iman edenler! Bir kavim, (başka) bir kavimle alay etmesin. Belki onlar (alay edilenler) diğerlerinden daha hayırlıdır. Ve kadınlar da diğer kadınlarla (alay etmesin), belki kendilerinden (diğerleri) daha hayırlıdırlar. Ve birbirinizi ayıplamayın. Kötü lâkablarla çağırmayın. Îmândan sonra fasık isimler ne kötü. Ve kim TÖVBE etmezse, işte o zaman onlar zâlimdirler.”(Hucurât 49/11)

التَّائِبُونَ الْعَابِدُونَ الْحَامِدُونَ السَّائِحُونَ الرَّاكِعُونَ السَّاجِدونَ الآمِرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَالنَّاهُونَ عَنِ الْمُنكَرِ وَالْحَافِظُونَ لِحُدُودِ اللّهِ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ
Resim---“Et TÂİBÛNe’l- âbidûnel hâmidûne’s- sâihûne’r- râkiûne’s- sâcidûne’l- âmirûne bi’l- ma’rûfi ve’n- nâhûne ani’l- munkeri ve’l- hâfizûne li HUDÛDİLLÂH (hudûdillâhi), ve beşşiri’l- mu’minîn (mu’minîne).: TÖVBE edenleri, (ALLAH'a) kul olanları, hamdedenleri, oruç tutanları veya seyahat edenleri (ALLAH Yolunda hicret edenleri, savaşmak için veya ALLAH'ın adını yüceltmek, dînini kuvvetlendirmek için, ALLAH Yolunda hizmet için, ilim tahsil etmek için yurtlarından çıkanları, yeryüzünde ibretle gezip tefekkür edenleri); rükû ve secde edenleri, ma'rufla emredenleri, münkerden nehyedenleri (yasaklayanları), ALLAH'ın Hududlarını muhafaza edenleri ve mü'minleri müjdele!”(TÖVBE 9/112)

ALLAHu zü’L- CELÂL, 17 sûrede, 22 âyeti celilede TÖVBELeri kabul buyuracağını ilân etmiştir..
ALLAHu zü'L-CELÂL'in Zıtların Zevkiyle İmtihan Âleminde, kul olup da (nebîler hariç) yanlış iş yapmamak mümkün mü?.
Kulunu yaratan ALLAH celle celâluhu bunu bilendir ve TÖVBE edenleri de çok sevendir.:


وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الْمَحِيضِ قُلْ هُوَ أَذًى فَاعْتَزِلُواْ النِّسَاء فِي الْمَحِيضِ وَلاَ تَقْرَبُوهُنَّ حَتَّىَ يَطْهُرْنَ فَإِذَا تَطَهَّرْنَ فَأْتُوهُنَّ مِنْ حَيْثُ أَمَرَكُمُ اللّهُ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ التَّوَّابِينَ وَيُحِبُّ الْمُتَطَهِّرِينَ
Resim---“Ve yes’elûneke anil mahîd(mahîdi), kul huve ezen, fa’tezilûn nisâe fîl mahîdi, ve lâ takrabûhunne hattâ yathurn(yathurne) fe izâ tetahherne fe’tûhunne min haysu emerekumullâh(emerekumullâhu) innallâhe yuhıbbut tevvâbîne ve yuhibbul mutetahhirîn
(mutetahhirîne).:
Sana hayz halinden (kadınların belirli günlerinden) soruyorlar. De ki: “O bir ezadır. Bu yüzden hayz zamanında (belirli günlerinde) kadınlardan (cinsel olarak) uzak durun ve temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri zaman ise artık Allah'ın emrettiği yerden onlarla biraraya gelin. Muhakkak ki Allah, tevvabin olanları (TÖVBE edenleri) sever ve temizlenenleri sever.”
(Bakara 2/222)

إِلَّا مَن تَابَ وَآمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَأُوْلَئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ وَلَا يُظْلَمُونَ شَيْئًا
Resim---“İllâ men tâbe ve âmene ve amile sâlihan fe ulâike yedhulûne’l- cennete ve lâ yuzlemûne şey’â (şey’en).: Ancak TÖVBE eden, iman eden ve sâlih amellerde bulunanlar (onların dışındadır); işte bunlar, cennete girecekler ve hiç bir şeyle zulme uğratılmayacaklar.”(Meryem 19/60)

وَهُوَ الْغَفُورُ الْوَدُودُ
Resim---“Ve huvel GAFÛRul vedûd(vedûdu).: Ve O, GAFÛR'dur (TÖVBE edenleri mağfiret edendir-bağışlayandır), Vedûd'dur (çok sevendir).”(Bürûc 85/14)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELÂMULLAH’ta-RESÛLULLAH’ta TÖVBE İSTİĞFAR

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim TEVBE Resim

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi ve selem BUYURUğunda TÖVBE.:

TEVBE ile ilgili pek çok Hadis-i Şerîften bir kaçını tebarrüken arzedelim:
TEVBE/TÖVBE =>İşlenmiş bir günah veya suçun bir daha işlenmeyeceğine dâir verilen SÖZ ve Vicdanî Karardır.
İSTİĞFAR ise =>TEVBEKÂR Kulun RABBü’L- ÂLEMÎN olan ALLAHu zü’L- CeLÂL'den suç ve günahının bağışlanmasını dilemesidir..

TÖVBE =>Günahtan ->RABBisine DÖNüşü,
İSTİĞFAR ise =>Bu kararını Samimîyyet ve Ciddîyyetle arz ediş NiYÂZıdır..


Resim
Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: "Ey insanlarALLAH'a TEVBE ediniz ve bağışlanmanızı isteyiniz, ben günde 100 defa TEVBE ediyorum." buyurmuştur.
(Egarr b. Yesar radiyallahu anhu'dan; Müslim)

Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.:"Eğer siz günah işlememiş olsaydınız ALLAH günah işleyen insanları yaratır, onlar günahlarından TEVBEederlerdi de ALLAH da onları bağışlardı." buyurmuştur.
(Ebu Eyyub Halid b. Zeyd (radiyallahu anhu)'dan; Müslim)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: "İSTİĞFARın en büyüğü/Seydü'l-İstiğfar kulun.: ALLAH'ım SEN benim RABB'ımsın SENden başka hiçbir İLÂH yoktur; beni yarattın, ben SENin kulunum ve ben gücüm yettiği kadar SANA verdiğim ahd ve vaadde durmaktayım, yaptılarımın şerrinden SANA sığınırım. Bana olan ni’metini itiraf eylerim, günahlarımı da itiraf ederim. Beni afvet; çünkü günahları SENden başka afvedecek yoktur, demesindir." buyurmuştur.
(Şeddat b. Evs (radiyallahu anhu)'dan; Buharî; Askalânî, Bûlüğü'l-Merâm 1584/1345)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: "Günâhlarından TEVBE eden hiç günâh işlemeyen gibi olur." buyurmuştur.
(Abdullah ibni Mesud (radiyallahu anhu) dan; İbni Mâce-Tebârani)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: "ALLAH celle celâluhu kulunun TEVBEsine, çölde devesini yitirip tekrar bulanınızın sevinmesinden daha çok sevinir. (TEVBEsini kabul eder, günâhını bağışlar.)" buyurmuştur.
(Enes bin Mâlik (radiyallahu anhu) dan; Buhârî ve Müslim)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: "ALLAH celle celâluhu kulunun son nefesine kadar TEVBEsini kabul eder." buyurmuştur.
(Abdullah ibni Ömer (radiyallahu anhu) dan; İbn Mâce, Tirmizî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: "Hata yapsanız, günâhlarınız göğe yükselecek kadar çok da olsa TEVBE ettiğinizde ALLAH TEVBEnizi kabul eder, günâhlarınızı bağışlar." buyurmuştur.
(Ebu Hureyre (radiyallahu anhu) dan; İbni Mâce)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: "ALLAH celle celâluhu, güneş batıdan doğup kıyâmet kopuncaya kadar gündüz günâh işleyenlerin TEVBEetmesi için gece, gece günâh işleyenlerin TEVBE etmesi için de gündüz rahmet elini açar..." buyurmuştur.
(Ebu Musa (radiyallahu anhu)'dan; Müslim ve Nesâî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: "ALLAH, güneş batıdan doğuncaya (kıyâmet alâmeti) kadar TEVBE edenlerin TEVBEsini kabul eder." buyurmuştur.
(Ebu Hureyre (radiyallahu anhu) dan; Müslim)

Resim---Enes radiyallahu anhu’dan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Her âdemoğlu çok hata işler. Hata işleyenlerin de en hayırlısı TEVBE edenler (pişman olarak hatasından dönenler)dir." buyurmuştur.
(İbn Mâce, Tirmizî, Hâkim)

Resim---Ebu Hureyre radiyallahu anhu’dan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Mümin bir günah işleyince kalbine siyah bir nokta düşer. Eğer TEVBE eder, hatasından döner, ALLAH'tan günahının afvını dilerse, kalbi siyah noktadan temizlenir. Günah işlemekte devam ederse, noktalar çoğalır, kalbi tamamen kararır. İşte Kur'ân -ı Kerîm'de ALLAH'ın: "Hayır öyle değil. Tam tersine işledikleri hatalar kalblerini tamamen karartmıştır" (Mutafvifin 83/14) buyurması buna işârettir.
Resim--- İbn Hıbban'da hadis şöyledir.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Kul bir hata işleyince kalbine siyah nokta düşer. Günah işlemekten vazgeçer, TEVBE ve İSTİĞFAR ederse kalbi temizlenir. Günah işlemekte devam ederse nokta çoğalır, tamamen kalbini kaplar." buyurmuştur.
(İbn Mâce, Tirmizî,Nesâi,Hâkim)

Resim---Abdullah İbn Ömer radiyallahu anhu’dan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "ALLAH kulunun son nefesine kadar TEVBEsini kabul eder." buyurdu.
(İbn Mâce, Tirmizî)

Resim---Abdullah İbn Mesud radiyallahu anhu’dan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
"Günahlarından TEVBE eden hiç günah işlemeyen gibi olur."
buyurmuştur.
(İbn Mâce, Taberanî)

Resim---Abdullah İbn Abbas radiyallahu anhu’dan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Yaptığı hata ve kötülüklere devam ederek günahlarından TEVBE ve İSTİĞFAReden, RABB'i ile alay etmiş olur." buyurdu.
(Merfuen Beyhak)

Resim---Abdullah İbn Mesud radiyallahu anhu’dan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Hiç kimse övülmesini ALLAH kadar sevemez. (Ve ALLAH kadar övülmeye lâyık olamaz.) Bu yüzden ALLAH -Kitabında- kendini methetmiştir. Hiç kimse kötülüklere karşı ALLAH kadar titiz olamaz. Onun için ALLAH kötülükleri haram kılmıştır. Hiçbir kimse ALLAH kadar kendisinden özür dilenmesini, TEVBE ve İSTİĞFAR edilmesini sevemez. Bu nedenle ALLAH Kitab indirmiş ve peygamberler göndermiştir. (Kullarına özür dileme ve TEVBE etme yollarını göstermiştir.)" buyurmuştur.
(Müslim)

Resim---Ebu Hureyre radiyallahu anhu’dan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
"Kudret ve İradesiyle yaşadığım ALLAH'a yemin ederim ki, eğer günah işlemeseniz ALLAH sizi yok eder, günah işleyen bir millet halkeder ki ALLAH'tan günahlarının afvını istesinler. ALLAH da onları afveder (Böylece ALLAH'ın afvedici oluşu meydana çıkar).”
buyurmuştur.
(Müslim ve diğerleri)

Resim---Ebu Hureyre radiyallahu anhu’dan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "ALLAH azze ve celle buyurdu.: "Kulumun BANA inancı (zannı) oranında yanındayım. (TEVBE ederse TEVBEsini kabul ederim. Af dilerse suçlarını bağışlarım.) BENİ nerede anar hatırlarsa, ben orada yanındayım." ALLAHa and olsun, ALLAH kulunun TEVBEsine çölde devesini yitirip tekrar bulanınızın sevinmesinden daha çok sevinir. Ondan razı olur, günahlarını afveder. "Kulum BANA ibâdet ve hayır işlerle bir karış yaklaşırsa, BEN ona bir arşın yaklaşırım. Kim BANA bir arşın yaklaşırsa, Ben ona bir kulaç yaklaşırım. Kulum BANA yürüyerek yaklaşırsa BEN ona koşarak yaklaşırım." buyurmuştur.
(Müslim rivâyet etmiştir, Buharî de benzerini rivâyet etmiştir.)

Resim---Taberanî'nin güvenilir râviler yoluyla Ebu Seleme'den rivâyet ettiği hadiste Muaz radiyallahu anhu şöyle anlattı Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'e.: "Ya Resulullah! Bana nasihat et!." dedim.
Şöyle buyurdu.:
"ALLAHa, O'nu görüyormuşsun gibi ibâdet et. Kendini ölmüşlerden say. Her taşın, her ağacın yanında yaratanı hatırlayarak ALLAH'ı zikret. Bir hata yapınca hemen güzel işler yap. Gizli yaptığın hatalara gizlice ALLAH'a niyaz ederek, açıkta yaptığın hatalara açıktan TEVBE İSTİĞFAR ederek." buyurdu.
(Taberanî)

Resim---Beyhakî kitabının Zühd bölümünde Musa ibn Süleyman'dan şöyle rivâyet etti.: Muaz radiyallahu anhu der ki.: "Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem elimi tuttu biraz yürüdükten sonra.: "Muaz! Sana ALLAH'a âsî olmaktan sakınmayı, doğru sözlü olmayı, anlaşmalara bağlı kalarak aynen yerine getirmeyi, emâneti -hâinlik yapmadan- Sâhibine vermeyi, yetimlere acıyıp merhametli olmayı, komşu haklarını korumayı, öfkeyi gizleyip kimseye surat asmamayı, tatlı dilli olmayı, selâm vermeyi, idârecilere ve âmirlere itaat ederek bağlı kalmayı ve Kur'ÂN'ı anlamaya çalışmayı, âhiret sevgisini, âhirette hesaba çekilmekten korkmayı, hayalperest olmamayı, güzel işler yapmayı tavsiye ederim. Müslüman kardeşine kötü söz söylemeni, yalancıyı doğrulamanı, doğru konuşanları yalanlamanı, adil idareci ve amirine âsî olmanı ve yeryüzünde fesad çıkarmanı yasaklarım. Muaz! Her ağacın ve taşın yanında ALLAH'ı zikret. Her günah işledikçe TEVBEet!. Gizli işlediğin günahlara gizliden, açıkta işlediğin günahlara açıktan TEVBE İSTİĞFAR et!." buyurdu.
(Beyhakî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: "Nerede olursan ALLAH'a âsî olmaktan sakın. Her yanlış iş yaptığında, güzel işler yap ki günahını afvettiresin ve insanlarla güzel huylu olarak yaşa!." buyurdu.
(Ebu Zer ve Muaz b. Cebel radiyallahu anhu’dan Tirmizî hasen olarak)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELÂMULLAH’ta-RESÛLULLAH’ta TÖVBE İSTİĞFAR

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

KUR’ÂN-ı KERÎM’de =>TÖVBE KAVRAMIYLA,
=>ANLAM YAKINLIĞI İÇİNDE BULUNAN KELİMELER.:


Bu kelimelerden birisi =>“RÜCÛ” olup şirk ve küfürden dönüşü ifâde eder.: Bakara 2/18; A‘râf 7/168, 174; Secde 32/21.. gibi..

Kur’ÂN-ı Kerîm’de =>“Tekrar tekrar gelmek” mânâsındaki “nevb” (nevbet) kökünden türeyen “İNÂBE”yi Râgıb el-İsfahânî.: “pişmanlık duyup ALLAH’a dönme ve samimîyet duyguları içinde iyi davranışlarda bulunma” şeklinde açıklar. Kur'ÂN-ı Kerîm’de 18 âyet-i celîle’de geçen “inâbe” =>İbrâhim aleyhisselâm’a, Süleymân aleyhisselâm’a, Dâvûd aleyhisselâm’a, Şuayb aleyhisselâm’a ve Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e nisbet edilmiştir.

“Evb” de (evbe, iyâb, meâb) TÖVBE anlamında kullanılmış = Dâvûd aleyhisselâm’a, Süleymân aleyhisselâm’a ve Eyyûb aleyhisselâm’a izâfe edilmiştir..
(M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “nvb”, “evb” md.leri). Bu kavramların hepsi hadis rivâyetlerinde de yer almaktadır (Wensinck, el-Muʿcem, “tvb”, “rcʿ”, “nvb”, “evb” md.leri)..

TÖVBE kavramı Wensinck’in el-Muʿcem’inde beş sütunluk bir yer kaplamış, naslarda TÖVBE yerine kullanılan veya onunla birlikte zikredilen “istiğfâr” kelimesi de yedi sütunluk bir hacme ulaşmıştır. Bu zengin içerikli rivâyetlerde insanın yaratıcısına karşı işleyebileceği en büyük günah olan şirk ve inkârdan başlayarak en küçük hataya kadar bezm-i elestte yapılan âhidden, dolayısıyla ALLAH’tan uzaklaştirâcak bütün davranışların terkedilmesi çeşitli ifâdelerle tavsiye edilmektedir.

Kur’ÂN-ı Kerîm’de =>ÂLEMLERE RAHMEt olarak gönderildiği belirtilen Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in kendisini TÖVBE ve Merhamet Peygamberi diye nitelendirmiş.. (Müsned, IV, 395, 404; Müslim, “Fezâʾil”, 126)

Birçok hadiste ilâhî af ve mağfiretin enginliğini değişik beyânlarla dile getirmiştir. Sahâbîlerin, onun huzurunda iken duydukları dinî hassasiyeti yanından ayrıldıktan sonra kaybetmellerinden yakınmaları üzerine.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.:“Benim yanımdan ayrıldıktan sonra eski halinizi koruyabilseydiniz melekler ziyâretinize gelirdi. Siz günah işlemeyen kimseler olsanız ALLAH bu fiili işleyen başka bir topluluk yaratır ve onların günahlarını bağışlardı” buyurmuştur.
(Müsned, I, 289; II, 304-305; Müslim, “TÖVBE”, 9-11)

Resûl-i Ekrem’in bu sözleri bir taraftan Cenâb-ı HAKk’ın GAFÛR, GAFFÂR, TEVVÂB gibi sıfatlarına işâret ederken diğer taraftan insanların günah işleyebileceğini, fakat pişman olup TÖVBE ettikleri takdirde bağışlanacaklarını vurgulamaktadır..

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Şunuiyi bilin ki ALLAH kuluna annenin evlâdına karşı beslediği şefkatten daha çok merhametlidir” buyurmuştur.
(Buhârî, “Edeb”, 18; Müslim, “TÖVBE”, 22)

İlâhî Rahmetin genişliğini ifâde eden birçok rivâyet, TÖVBEnin ALLAH ile mü’min arasındaki dostluğun devamını sağlayan bir vasıta olduğunu gösterir.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: Azîz ve Celîl olan ALLAH buyurur ki.: “Ben merhamet ve şefkat açısından kulum beni nasıl düşünüp algılıyorsa öyleyim. O beni nerede hatırlayıp anarsa ben oradayım. Bana bir karış yaklaşana ben bir arşın yaklaşırım, bir arşın yaklaşana bir kulaç yaklaşırım. Kul bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak giderim.” buyurmuştur..
Hadisin diğer bir rivâyetinde Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “ALLAH TeÂLÂ’nın mü’min kulunun TÖVBEsinden duyduğu sevinç tasvir edeceğim şu kişinin sevincinden çok daha fazladır.: Adam tek başına tehlikeli bir yolda yiyeceğini ve içeceğini taşıyan bineğiyle yolculuk yapmaktadır. Bir yerde durup dinlenirken kısa bir süre uyur. Uyanınca bineğinin ortadan kaybolduğunu görür. Uzun zaman ararsa da bulamaz. Bu sırada aşırı derecede bunalmış ve susamıştır. Nihâyet.: “Dinlendiğim yere gideyim de orada öleyim!.” der. Bu yerde kısa bir ara uykuya dalıp uyanınca bineğini karşısında görür. O kadar sevinir ki.: “ALLAHım!. SEN benim RABBim, ben de SEN’in kulunum!.” diyecek yerde=>“SEN benim kulum, ben de SENin RABBin’im!.” der”
buyurmuştur.
(Ebû Hüreyre ve Abdullah b. Mes‘ûd’dan; Müsned, I, 383; II, 534-535; Buhârî, “Daʿavât”, 4; Müslim, “TÖVBE”, 1-8)


RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem HADİS-i ŞERÎFLERinde TÖVBE-İSTİĞFÂR.:
https://www.muhammedinur.com/photos/upl ... 6d4431.jpg


RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem BuyrukLarında;
TÖVBE=>Küçük Günahlar ve ->Büyük Günahlar.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Mü’min kul günah işlediğinde kalbinde siyah bir nokta belirir. Eğer pişman olarak bağışlanmasını dilerse nokta silinip kalbi cilâlanır. Günah işlemeye devam ederse siyahlık kalbini sarar. Cenâb-ı HAKk’ın.: “Onların işlemekte oldukları kötülükler kalblerini kirletmiştir.” şeklindeki beyânında (el-Mutafvifîn 83/14) yer alan kir ve pas bundanibârettir.” buyurmuştur.
(Müsned, II, 297; Tirmizî, Tefsîr, 83/1)

Aslında küçük günahlar büyük günahlar için birer basamaktır.:
Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Âişe radiyallahu anha Annemiz’e hitâben.: “Küçümsenen yanlış davranışlardan uzak durmaya bak, zirâ ALLAH bu tür davranışların da hesabını soracaktır.” buyurmuştur.
(Müsned, V, 331; İbn Mâce, “Zühd”, 29)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “İşlediği günahları açığa vuranlar dışında, ümmetimin tamamı afvedilmiştir. Bir adamın, gece kötü bir iş yapıp, ALLAH onu örttüğü halde, sabahleyin kalkıp.: “Ey falan! Ben dün gece şöyle şöyle yaptım!.” demesi, açık günahlardandır. Oysa o kişi, ALLAH kendisinin kötülüğünü örttüğü halde geceyi geçirmişti. Fakat o, ALLAH’ın örttüğünü açarak sabahlıyor.” buyurmuştur.
(Buharî, Edeb 60; Müslim, Zühd 52, (2990))

Ebû Hüreyre -adıyallahu anhu.: “Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim.: “VALLÂhi ben günde yetmiş defadan fazla ALLAH’dan beni bağışlamasını diler, TÖVBE ederim.” buyurmuştur.
(Buhârî, Daavât 3. Ayrıca bk. Tirmizî, Tefsîru sûre (47) İbni Mâce, Edeb 57)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Benim de kalbime gaflet çöküyor. Ben de ALLAH’a günde yüz defa istiğfâr ediyorum” buyurmuştur.
(Müslim, Zikir 41)

İmam Ali kerremallahu vechehu.: “Dünyada ALLAH TeÂLÂ’nın azâbından kurtulmanın iki yolu bulunmaktadır.:
Bu yollardan biri=>Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in varlığıdır. Ne yazık ki onun vefâtıyla bu fırsat elden kaçmıştır.
Geriye =>Sıkı sıkı tutunulması gereken tek yol kalmıştır. O da =>İstiğfârdır. Şu âyet-i kerîme bu gerçeği dile getirmektedir.:

“Sen onların içlerinde bulunduğun müddetçe ALLAH onları azaba uğratmayacaktır. Onlar bağışlanmalarını dilerken, ALLAH kendilerine azab etmez


وَمَا كَانَ اللّهُ لِيُعَذِّبَهُمْ وَأَنتَ فِيهِمْ وَمَا كَانَ اللّهُ مُعَذِّبَهُمْ وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ
Resim---“Ve mâ kânallâhu li yuazzibehum ve ente fîhim, ve mâ kânallâhu muazzibehum ve hum yestagfirûn (yestagfirûne).: Ve SEN onların arasında iken; ALLAH, onları azâblandıracak değildir. Ve onlar mağfiret diliyorken (de) ALLAH, onları azâblandıran değildir.” (Enfâl 8/33)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Ey insanlar! ALLAH’a TÖVBE edip ondan af dileyiniz. Zirâ ben O’na günde yüz defa TÖVBE ederim.” buyurmuştur.
(Egarr İbni Yesâr el-Müzenî radiyallahu anhu’den; Müslim, Zikir 42. Ayrıca Ebû Dâvûd, Vitir 26; İbni Mâce, Edeb 57)

Resim---Abdullah İbni Ömer radiyallahu anhu.: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in bir mecliste 100 defa:
“RABBiğfir-lî ve tüb aleyye, inneke ente’t-tevvâbü’r-RAHÎM.: Yâ RABBî! Beni bağışla; TÖVBE mi kabul buyur. Şüphesiz sen TÖVBEleri kabul eden Merhamet Sâhibisin” buyurdu.” buyurmuştur.
(Riyâzü’s-sâlihîn, Hadis no:1876)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Kulunun TÖVBE etmesinden dolayı ALLAH TeÂLÂ’nın duyduğu memnuniyet, sizden birinin ıssız çölde kaybettiği devesini bulduğu zamanki sevincinden çok daha fazladır.” buyurmuştur.
(Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hizmetkârı olan Ebû Hamza Enes İbni Mâlik el-Ensârî radiyallahu anhu’den; Buhârî, Daavât 4; Müslim, TÖVBE 1, 7, 8.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Herhangi birinizin TÖVBE etmesinden dolayı ALLAH TeÂLÂ’nın duyduğu hoşnutluk, ıssız çölde giderken üzerindeki yiyecek ve içeceğiyle birlikte devesini elinden kaçıran, arayıp taramaları sonuç ermeyince deveyi bulma ümidini büsbütün kaybederek bir ağacın gölgesine uzanıp yatan, derken yanına devesinin geldiğini görerek yularına yapışan ve aşırı derecede sevincinden ne söylediğini bilmeyerek.: “ALLAHım. SEN benim kulumsun; ben de SEN’in RABBinim!.” diyen kimsenin sevincinden çok daha fazladır.” buyurmuştur.
(Müslim, TÖVBE 7. Ayrıca bk.Tirmizî, Kıyâmet 49, Daavât 99; İbni Mâce, Zühd 30)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: ALLAH TeÂLÂ gündüz günah işleyenin TÖVBEsini kabul etmek için geceleyin elini açar. Geceleyin günah işleyenin TÖVBEsini kabul etmek için de gündüzün elini açar. Güneş battığı yerden doğuncaya kadar bu böyle devam edip gider.” buyurmuştur.
(Ebû Mûsâ Abdullah İbni Kays el-Eş’arî radiyallahu anhu’den;Müslim, TÖVBE 31)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Güneş batıdan doğmadan önce kim TÖVBE ederse, ALLAH onun TÖVBEsini kabul eder.” buyurmuştur.
(Ebû Hüreyre radiyallahu anhu’den;Müslim, Zikir 43)

Güneşin batıdan doğduğunu gören kâfirlerin gerçeği anlayarak imân etmeye kalkmaları onlara bir fayda ermeyecektir. Bu gerçek Kur'ÂN-ı Kerîmde.: Âyet-i kerîme şöyle ifâde etmektedir:
“RABBinin bazı alâmetleri geldiği gün, önceden inanmayan veya imânıyla bir hayır kazanmayan kimseye, artık imânı fayda ermez”


هَلْ يَنظُرُونَ إِلاَّ أَن تَأْتِيهُمُ الْمَلآئِكَةُ أَوْ يَأْتِيَ رَبُّكَ أَوْ يَأْتِيَ بَعْضُ آيَاتِ رَبِّكَ يَوْمَ يَأْتِي بَعْضُ آيَاتِ رَبِّكَ لاَ يَنفَعُ نَفْسًا إِيمَانُهَا لَمْ تَكُنْ آمَنَتْ مِن قَبْلُ أَوْ كَسَبَتْ فِي إِيمَانِهَا خَيْرًا قُلِ انتَظِرُواْ إِنَّا مُنتَظِرُونَ
Resim---“Hel yanzurûne illâ en te’tiyehumul melâiketu ev ye’tiye RABBuke ev ye’tiye ba’du âyâti RABBik (RABBike), yevme ye’tî ba’du âyâti RABBike lâ yenfeu nefsen îmânuhâ lem tekun âmenet min kablu ev kesebet fî îmânihâ hayrâ (hayran), kul intezırû innâ muntezırûn (muntezırûne).: Onlar (illâ), onlara meleklerin gelmesini mi veya senin RABBinin gelmesini mi veya senin RABBinden bazı âyetlerin gelmesini mi bekliyorlar?. RABBinden bazı âyetlerin (mu’cizelerin) geldiği gün, daha önce îmân etmemişse veya îmânıyla bir hayır kazanmamışsa onun îmânı kendisine bir fayda vermez. De ki.: “Bekleyin! Muhakkak ki; BİZ de bekleyenleriz.” (En’âm 6/158)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Bir kul can çekişmeye başlamadığı sürece, ALLAH TeÂLÂ onun TÖVBEsini kabul eder.” buyurmuştur.
(Ebû Abdurrahman Abdullah İbni Ömer İbni’l-Hattâb radiyallahu anhu’dan; Tirmizî, Daavât 98. Ayrıca bk. İbni Mâce, Zühd 30)

Şu halde TÖVBE etmeyi geciktirmemeli, daha sonra yaparım diye düşünmemelidir. Çünkü ölümün bizi ne zaman yakalayacağı bellîdeğildir. Ecelin kollarına düştükten, gerçekleri bütün açıklığı ile gördükten sonra TÖVBE etmenin faydası yoktur. Bu gerçek Kur’ÂN-ı Kerîm’de şöyle dile getirilmektedir.
“Kötülük işlemeye devam eden, ölüm gelip çatınca da “Artık TÖVBE ettim” diyen kimseler ile kâfir olarak ölenlerin TÖVBE si geçersizdir”


وَلَيْسَتِ التَّوْبَةُ لِلَّذِينَ يَعْمَلُونَ السَّيِّئَاتِ حَتَّى إِذَا حَضَرَ أَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ إِنِّي تُبْتُ الآنَ وَلاَ الَّذِينَ يَمُوتُونَ وَهُمْ كُفَّارٌ أُوْلَئِكَ أَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا
Resim---“Ve leyseti’t- tevbetu lillezîne ya’melûne’s- seyyiât (seyyiâti), hattâ izâ hadara ehadehumu’l- mevtu kâle innî tubtul’âne ve lâllezîne yemûtûne ve hum kuffâr (kuffârun). Ulâike a’tednâ lehum azâben elîmâ (elîmen).: Ve onlardan birine (kendilerine) ölüm gelinceye kadar seyyiat işleyenlerden (kötülük yapanlardan), “Gerçekten ben, şimdi TÖVBE ettim." diyen birinin tövbesi, TÖVBE değildir. Ve kâfir olarak ölenlerin tövbesi de (TÖVBE değildir). İşte onlar, onlar için “elim azâb” hazırladık.” (Nisâ 4/18)

Eli ayağı tutarken zekâtını ermeyen, fakat öleceği kesinleşince.:
“RABBim! Ne olur, ölümümü birâz geciktirsen de, sadaka erip iyilik edenlerden olsam”


وَأَنفِقُوا مِن مَّا رَزَقْنَاكُم مِّن قَبْلِ أَن يَأْتِيَ أَحَدَكُمُ الْمَوْتُ فَيَقُولَ رَبِّ لَوْلَا أَخَّرْتَنِي إِلَى أَجَلٍ قَرِيبٍ فَأَصَّدَّقَ وَأَكُن مِّنَ الصَّالِحِينَ
Resim---“Ve enfikû mimmâ rezaknâkum min kabli en ye’tiye ehadekumu’l- mevtu fe yekûle RABBi lev lâ ahhartenî ilâ ecelin karîbin fe assaddeka ve ekun mine’s sâlihîn (sâlihîne).: Ve sizden birisine ölüm gelmesinden, o zaman.: “RABBim keşke beni yakın bir zamana kadar ertelesen de böylece ben sadaka versem ve sâlihlerden olsam, olmaz mı?” demesinden önce, sizi rızıklandırdığımız şeylerden infâk edin.” (Münâfikûn 63/10)

Diyen kimsenin de aynı şekilde sözüne değer erilmeyeceği âyet-i kerîmede belirtilmektedir. Zirâ değişmeyen bir gerçek vardır ki; Can boğaza gelip de, âhiret yolu görününce pişmanlık duymanın ve TÖVBE Kapısı kapandıktan sonra TÖVBE etmeye kalkmanın hiçbir değeri yoktur.:


وَلَن يُؤَخِّرَ اللَّهُ نَفْسًا إِذَا جَاء أَجَلُهَا وَاللَّهُ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ
Resim---“Ve len yûahhırallâhu nefsen izâ câe eceluhâ, vallâhu habîrun bi mâ ta’melûn(ta’melûne).: Ve ALLAH, hiçbir nefsi (hiçbir kimseyi) eceli geldiği zaman asla tehir etmez (ertelemez). Ve ALLAH, sizin yaptıklarınızdan haberdâr olandır.” (Münâfikûn 63/11)

Zirr İbni Hubeyş radiyallahu anhu şöyle dedi.:”Mestler üzerine nasıl mesh edileceğini sormak üzere Safân İbni Assâl’ın yanına gitmiştim.
Bana.: “Zirr! Niçin geldin?” diye sordu.
Ben de.: “İlim öğrenmek için.” deyince,
şunları söyledi.: “Melekler, ilim öğrenenlerden hoşlandıkları için onlara kanat gererler.”
Ben de.: “Büyük ve küçük abdestten sonra mestler üzerine nasıl mesh edileceği kafamı kurcaladı. Sen de Peygamber aleyhisselâm’ın ashâbından olduğun için.: “O’nun bu konuda bir şey söylediğini duydun mu?.” diye sormaya geldim, dedim.
Safân.: “Evet, duydum. Resûl-i Ekrem seferde bulunduğumuz zaman mestleri üç gün üç gece çıkarmamayı, büyük ve küçük abdest bozduktan, uyuduktan sonra bile mestlere meshetmeyi, ancak cünüb olunca mestleri çıkarmayı emrederdi.” dedi.
“O’nun sevgiye dâir bir şey söylediğini duydun mu?” diye sordum.
“Evet, duydum. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile bir sefere çıkmıştık. Biz onun yanındayken bir bedevî kaba sesiyle..: “MuhaMMed!.” diye bağırdı.
Peygamber aleyhisselâm da onun sesine yakın bir sesle.: “Gel bakalım!.” dedi.
BH bulunuyorsun. Kıs sesini!. Yüksek sesle bağırmanı ALLAH yasakladı!.” dedim.
Bedevî.: “ VALLÂhi sesimi kısmam!.” dedi.
Ve Resûl-i Ekrem’e.: “Birilerini seven, ama onlarla beraber olacak kadar iyiliği bulunmayan kimse hakkında ne dersin?” diye sordu.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu.:
“Bir kimse, kıyamet gününde, sevdikleriyle beraberdir.”

Safân İbni Assâl sözüne devamla dedi ki.: “Peygamber aleyhisselâm bu konuda uzun uzun konuştu. Hatta bir ara batı taraflarında bulunan bir kapıdan bahsetti.: “Kapı yaya yürüyüşüyle kırk yıl veya yetmiş yıl (yahut râvinin hatırladığına göre süvari gidişiyle kırk veya yetmiş yıl) genişliğindedir” buyurdu.

Şamlı Muhaddislerden Süfyân İbni Uyeyne şöyle dedi.:
“ALLAHu zü’L- CeLÂL, gökleri ve yeri yarattığı gün, bu kapıyı TÖVBE için açık olarak yaratmıştır. Güneş battığı yerden doğuncaya kadar o kapı kapanmayacaktır..
(Tirmizî, Daavât 98. Ayrıca bk. Tirmizî, Tahâret, 71; Nesâî, Tahâret 97, 113; İbni Mâce, Fiten 32)

Ebü’d-Derdâ radıyallahu anhu gelen kişiye.: “Bir iş için mi geldin? Ticâret yapmak için mi geldin?” diye defalarca sordu. Onun gerçekten de sadece hadis öğrenmek için geldiğini anlayınca sevindi ve bu İlim Yolcusu’na yaptığı işin değerini anlatmak üzere Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den duyduğu şu hadîs-i şerîfi haber verdi.:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Kim ilim öğrenmek için yola çıkarsa, ALLAH TeÂLÂ ona cennet yolunu kolaylaştırır. Melekler, ilim öğrenenlerden hoşlandıkları için onlara kanat gererler. Göklerde ve yerde bulunan arlıklar, hatta sudaki balıklar bile âlimlerin bağışlanması için ALLAH’a yalarırlar. Bir âlimin sadece ibâdetle uğraşan bir kimseye üstünlüğü, on dördüncü gecesinde Ay’ın diğer yıldızlara üstünlüğü gibildir. Âlimler peygamberlerin mirâsçılarıdır. Peygamberler altın gümüş değil, sadece ilmi mirâs bırakmışlardır. İşte bu ilim mirâsına konan kimse, çok büyük bir kısmet kazanmış olur” buyurmuştur.
(Ebû Dâvûd, İlim 1; Tirmizî, İlim 19. Ayrıca bk. Riyâzü’s-sâlihîn’in 1379-1395. hadisleri)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Vaktiyle doksan dokuz kişiyi öldürmüş bir adam ardı. Bu zât yeryüzünde en büyük âlimin kim olduğunu soruşturdu. Ona bir râhibi gösterdiler.
Bu adam râhibe giderek:
- Doksan dokuz adam öldürdüm. TÖVBE etsem kabul olur mu? diye sordu.
Râhib:
- Hayır, kabul olmaz, deyince onu da öldürdü. Böylece öldürdüğü adamların sayısını yüz’e tamamladı. Sonra yine yeryüzünde en büyük âlimin kim olduğunu soruşturdu. Ona bir âlimi tasiye ettiler. Onun yanına giderek:
- Yüz kişiyi öldürdüğünü söyledi; TÖVBEsinin kabul olup olmayacağını sordu.
Âlim:
- Elbette kabul olur. İnsanla TÖVBE arasına kim girebilir ki! Sen falan yere git. Orada ALLAH TeÂLÂ’ya ibâdet eden insanlar ar. Sen de onlarla birlikte ALLAH’a ibâdet et. Sakın memleketine dönme. Zirâ orası fenâ bir yerdir, dedi.
Adam, denilen yere gitmek üzere yola çıktı. Yarı yola varınca eceli yetti.
Rahmet melekleriyle azâb melekleri o adamı kimin alıp götüreceği konusunda tartışmaya başladılar.
Rahmet melekleri:
- O adam TÖVBE ederek ve kalbiyle ALLAH’a yönelerek yola düştü, dediler.
Azâb melekleri ise:
- O adam hayatında hiç iyilik yapmadı ki, dediler.
Bu sırada insan kılığına girmiş bir melek çıkageldi. Melekler onu aralarında hakem tayin ettiler.
Hakem olan melek:
- Geldiği yerle gittiği yeri ölçün. Hangisine daha yakınsa, adam o tarafa aittir, dedi.
Melekler iki mesâfeyi de ölçtüler. Gitmek istediği yerin daha yakın olduğunu gördüler. Bunun üzerine onu rahmet melekleri alıp götürdü.”
buyurmuştur.
(Ebû Saîd Sad İbni Mâlik İbni Sinân el-Hudrî radiyallahu anhu’den; Buhârî, Enbiyâ 54; Müslim)

Sahîh-i Müslim’deki bir başka rivâyete göre.:
“O kimse iyi insanların yaşadığı köye bir karış daha yakın olduğundan oralı sayıldı.”

Sahîh-i Müslim’deki bir diğer rivâyete göre.:
ALLAH TeÂLÂ öteki köye uzaklaşmasını, beriki köye yaklaşmasını, meleklere de iki mesâfenin arasını ölçmelerini emretti. Adamın beriki köye bir karış daha yakın olduğu görüldü. Bunun üzerine afvedildi.”

Kâ’b İbni Mâlik radıyallahu anh gözlerini kaybettiği zaman onu elinden tutup götürme görevini üstlenen oğlu Abdullah’dan rivâyet edildiğine göre şöyle demiştir.: “Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte Tebük Gazvesi’ne katılmadığına dâir mâcerasını Kâ’b İbni Mâlik radiyallahu anhu’ten şöyle anlatırken duydum.: “Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem gittiği gazâlardan sadece Tebük Gazvesi’ne katılmamıştım. Gerçi Bedir Gazvesi’nde de bulunamamıştım. Zâten Bedir’e katılmadıkları için hiç kimse azarlanmamıştı. O vakit Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile Müslümanlar (savaşmak için değil) Kureyş kervanını takibetmek için yola çıkmışlardı. Nihâyet ALLAH TeÂLÂ Müslümanlarla düşmanlarını, aralarında verilmiş herhangi bir karar olmadığı halde bir araya getiriverdi. Halbuki ben Akabe Bîatı’nın yapıldığı gece, İslâm’a yardım etmek üzere söz erirken Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanındaydım. Her ne kadar Bedir Gazvesi halk arasında Akabe Gecesi’nden daha meşhursa da, ben Bedir’de bulunmayı Akabe’de bulunmaktan daha üstün görmem.
Tebük Gazvesi’ne Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte gitmeyişim şöyle oldu.:
“Ben katılmadığım bu Gazve sırasındaki kadar hiçbir zaman kuvvetli ve zengin olamamıştım. VALLÂhi Tebük Gazvesi’nden önce iki deveyi bir araya getirememiştim. Bu Gazvede iki tane binek devesine sâhib olmuştum. Bir de Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir Gazveye hazırlandığı zaman asıl hedefi söylemez, bir başka yere gittiği sanılırdı. Fakat bu Gazve sıcak bir mevsimde uzak bir yere yapılacağı ve kalabalık bir düşmanla karşı karşıya gelineceği için Resûl-i Ekrem durumu açıkladı. Savaşın özelliğine göre hazırlanabilmeleri için Müslümanlara nereye gideceklerini söyledi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber sefere gidecek Müslümanların sayısı çok fazlaydı. Adlarını bir deftere yazmak mümkün değildi.”
Kâ’b sözüne şöyle devam etti.:
“Savaşa gitmemek için gözden kaybolunduğu takdirde, hakkında bir âyet nâzil olmadıkça, işin gizli kalacağı zannedilebilirdi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bu Gazveyi meyvaların olgunlaştığı, gölgellerin arandığı sıcak bir mevsimde yapmıştı. Ben de bunlara pek düşkündüm. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile Müslümanlar savaş hazırlığına başladılar. Ben de onlarla birlikte savaşa hazırlanmak için çıkıyor, fakat hiçbir şey yapmadan geri dönüyordum. Kendi kendime de.: “Canım, ne zaman olsa hazırlanırım!” diyordum. Günler böyle geçti. Herkes işini ciddi tuttu ve bir sabah Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte müslümanlar erkenden yola çıktılar. Ben ise hâlâ hazırlanmamıştım. Yine sabah evden çıktım, hiçbir şey yapamadan geri döndüm. Hep aynı şekilde davranıyordum. Savaş henüz başlamamıştı, ama mücâhidler hayli yol almışlardı. Yola çıkıp onlara yetişeyim dedim, keşke öyle yapsaymışım; bunu da başaramadım. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem savaşa gittikten sonra insanların arasına çıktığımda beni en çok üzen şey, savaşa gitmeyip geride kalanların ya münâfık diye bilinenler veya âciz oldukları için savaşa katılamayan kimseler olmasıydı.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Tebük’e varıncaya kadar adımı hiç anmamış. Tebük’te ashâbın arasında otururken.:
- “Kâ’b İbni Mâlik ne yaptı?” diye sormuş.
Bunun üzerine Benî Selime’den bir adam.: “Yâ Resûlallah! Elbisellerine ve sağına soluna bakıp gururlanması onu Medine’de alıkoydu, demiş.
Bunun üzerine Muâz İbni Cebel ona.: “Ne fenâ konuştun!.” demiş. Sonra da Peygamber aleyhisselâm’a dönerek.: “Yâ Resûlallah! Biz onun hakkında hep iyi şeyler biliyoruz.” demiş.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hiçbir şey söylememiş. O sırada çok uzaklarda beyazlar giymiş bir adamın gelmekte olduğunu görmüş.:
“Bu Ebû Hayseme olaydı” demiş. Bir de bakmışlar ki, gelen adam Ebû Hayseme el-Ensârî değil mi!.
Ebû Hayseme, (bir savaş hazırlığı sırasında) bir ölçek hurma verdiği için münâfıklara alay konusu olan zâttır.”
Kâ’b sözüne şöyle devam etti.:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Tebük’ten Medine’ye hareket ettiğini öğrendiğim zaman beni bir üzüntü aldı. Söyleyeceğim yalanı düşünmeye başladım. Kendi kendime.: “Yarın onun öfkesinden nasıl kurtulacağım?” dedim. Yakınlarımdan görüşlerine değer verdiğim kimselerden akıl almaya başladım. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in gelmek üzere olduğunu söyledikleri zaman, kafamdaki saçma düşünceler dağılıp gitti. Onun elinden hiçbir şekilde kurtulamayacağımı anladım. Her şeyi dosdoğru söylemeye karar verdim. Peygamber aleyhisselâm sabahleyin Medine’ye geldi. Seferden dönerken önce Mescid-i Nebevî’ye gelerek iki rek’at namaz kılar, sonra halkın arasına gelip otururdu. Yine öyle yaptı. Bu sırada savaşa katılmayanlar huzuruna geldiler; neden savaşa gidemediklerini yemin ederek anlatmaya başladılar. Bunlar seksenden fazla kimseydi. Hz. Peygamber onların ileri sürdüğü mâzeretleri kabul etti; kendilerinden bîat aldı; ALLAH TeÂLÂ’dan bağışlanmalarını niyâz etti ve iç yüzlerini O’na bıraktı. Sonunda ben geldim. Selâm verdiğim zaman dargın dargın gülümsedi; sonra.: “Gel!.” dedi.
Ben de yürüyerek yanına geldim ve önüne oturdum. Bana.: “Niçin savaşa katılmadın? Binek hayanı satın almamış mıydın?” diye sordu.
Ben de.: “Yâ Resûlallah! ALLAH’a yemin ederim ki, senden başka birinin yanında bulunsaydım, ileri süreceğim mâzeretlerle onun öfkesinden kurtulabilirdim. Çünkü insanlara fikrimi kabul ettirmeyi iyi beceririm. Fakat yine yemin ederim ki, bugün sana yalan söyleyerek gönlünü kazansam bile, yarın Cenâb-ı HAKk işin doğrusunu sana bildirecek ve sen bana güceneceksin. Şâyet doğrusunu söylersem, bana kızacaksın. Ama ben doğru söyleyerek ALLAH’dan hayırlı sonuç bekliyorum. VALLÂhi savaşa gitmemek için hiçbir özürüm yoktu. Hiçbir zaman da gazâdan geri kaldığım sıradaki kadar kuvvetli ve zengin olamamıştım, dedim.
Kâ’b sözüne devamla dedi ki.: “Bunun üzerine Peygamber aleyhisselâm.: “İşte bu doğru söyledi. Haydi kalk, senin hakkında ALLAH TeÂLÂ hüküm erene kadar bekle!.”
buyurdu.
Ben kalkınca Benî Selime’den bazıları yanıma takılarak.: “VALLÂhi senin daha önce bir suç işlediğini bilmiyoruz. Savaşa katılmayanların ileri sürdükleri gibi bir mâzeret söyleyemedin. Halbuki günahlarının bağışlanması için Peygamber aleyhisselâm’ın istiğfâr etmesi yeterdi.” dediler.”
Kâ’b sözüne şöyle devam etti.:
“Beni o kadar çok ayıpladılar ki, tekrar Resûlullah’ın yanına dönüp birâz önceki sözlerimin yalan olduğunu söylemeyi bile düşündüm.
Sonra onlara.: “Bana verilen cezâya çarptırılan bir başka kimse var mı?” diye sordum.
“Evet. Seninle beraber bu cezâya uğrayan iki kişi daha var. Onlar da senin gibi konuştular ve senin aldığın cevâbı aldılar.” dediler.
“O iki kişi kim?” diye sordum.
“Biri Mürâre İbni Rebî el-Amrî, diğeri de Hilâl İbni Ümeyye el-Vâkıfî.” diyerek, herbiri Bedir Gazvesi’ne katılmış olan iki mükemmel örnek şahsiyetin adını verdiler. Bunun üzerine ben geri dönme düşüncesinden vazgeçerek yoluma devam ettim..
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem savaşa katılmayanlardan sadece üçümüzle konuşulmasını yasakladı. İnsanlar bizimle konuşmaktan kaçındılar veya bize karşı tavırlarını değiştirdiler. Hatta bana göre yer yüzü bile değişti. Sanki burası benim memleketim değildi. Elli gün böyle geçti. İki arkadaşım boyunlarını büktüler; ağlayarak evlerinde oturdular. Ben ise onlardan daha genç ve dayanıklı idim. Dışarı çıkarak cemaatle namaz kılar, çarşılarda dolaşırdım. Fakat kimse benimle konuşmazdı. Namaz bittikten sonra Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yerinde otururken yanına gelir, kendisine selâm erirdim. Kendi kendime.: “Acaba selâmımı alırken dudaklarını kıpırdattı mı kıpırdatmadı mı” diye sorardım. Sonra ona yakın bir yerde namaz kılar ve fark ettirmeden kendisine bakardım. Ben namaza dalınca bana doğru döner, kendisine baktığım zaman da yüzünü çevirirlerdi.
Müslümanların bana karşı olan sert tutumları uzun süre devam edince, amcamın oğlu ve en çok sevdiğim insan Ebû Katâde’nin bahçesine gidip duvardan içeri atladım ve selâm verdim. VALLÂhi selâmımı almadı.
O’na.: “Ebû Katâde! ALLAH adına and içererek soruyorum. Benim ALLAH’ı ve Resûlullah’ı ne kadar sevdiğimi biliyor musun?” diye sordum. Hiç cevâb ermedi. Ona and vererek bir daha sordum. Yine cevâb ermedi. Bir daha yemin erince.: “ALLAH ve Resûlü daha iyi bilir.” dedi.
Bunun üzerine gözlerimden yaşlar boşandı. Geri dönüp duvardan atladım.
Birgün Medine Çarşısında dolaşıyordum. Medine’ye yiyecek satmak üzere gelen Şamlı bir çiftçi.: “Kâ’b İbni Mâlik’i bana kim gösterir?” diye sordu. Halk da beni gösterdi. Adam yanıma gelerek Gassân Meliki’nden getirdiği bir mektup verdi. Ben okuma yazma bilirdim. Mektubu açıp okudum. Selâmdan sonra şöyle diyordu.:
“Duyduğumuza göre Efendiniz seni üzüyormuş. ALLAH seni değerinin bilinmediği ve hakkının çiğnendiği bir yerde yaşayasın diye yaratmamıştır. Hemen yanımıza gel, sana izzet ikrâm edelim.”
Mektubu okuyunca.: “Bu da bir başka belâ!.” dedim. Hemen onu ateşe atıp yaktım.
Nihâyet ellîgün’den kırk’ı geçmiş, fakat vâhiy gelmemişti. Bir gün Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in gönderdiği bir şahıs çıkageldi.:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sana eşinden ayrı oturmanı emrediyor!.” dedi.
“Onu boşayacak mıyım, yoksa ne yapacağım?” diye sordum.
“Hayır, ondan ayrı duracak, kendisine yanaşmayacaksın!” dedi.
Peygamber aleyhisselâm diğer iki arkadaşıma da aynı emri gönderdi. Bunun üzerine karıma.: “ALLAH TeÂLÂ bu mesele hakkında hüküm verene kadar ailenin yanına git ve onların yanında kal!.” dedim.
Hilâl İbni Ümeyye’nin karısı Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e giderek.:
“Yâ Resûlallah! Hilâl İbni Ümeyye çok yaşlı bir adamdır. Kendisine bakacak hizmetçisi de yoktur. Ona hizmet etmemde bir sakınca görür müsün?” diye sormuş.
Peygamber aleyhisselâmda.: “Hayır görmem. Ama katiyen sana yaklaşmasın.” buyurmuş.
Kadın da şöyle demiş.: “VALLÂhi onun kımıldayacak hâli yok. ALLAH’a yemin ederim ki, başına bu iş geleliberi durmadan ağlıyor.”
Kâ’b sözüne şöyle devam etti:
“Yakınlarımdan biri bana.: “Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den eşinin sana hizmet etmesi için izin istesen olmaz mı! Baksana Hilâl İbni Ümeyye’ye bakması için karısına izin verdi.” dedi.
Ben de ona.: “Hayır, bu konuda Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den izin isteyemem. Üstelik ben genç bir adamım. İzin istesem bile Peygamber aleyhisselâm’ın bana ne diyeceğini bilemem.” dedim.
Bu vaziyette on gün daha durdum. Bizimle konuşulması yasaklandığından bu yana tam ellîgün geçmişti. Ellinci gecenin sabahında, evlerimizden birinin damında sabah namazını kıldım. ALLAH TeÂLÂ’nın (Kur’ÂN-ı Kerîm’de bizden) bahsettiği üzere canım iyice sıkılmış, o geniş yeryüzü bana dar gelmiş bir vaziyette otururken, Sel Dağı’nın tepesindeki birinin var gücüyle.: “Kâb İbni Mâlik! Müjde!” diye bağırdığını duydum. Sıkıntılardan kurtulma gününün geldiğini anlayarak hemen secdeye kapandım.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sabah namazını kıldırınca, ALLAH TeÂLÂ’nın TÖVBElerimizi kabul ettiğini ilân etmiş. Bunun üzerine ahâlî bize müjde vermeye koşmuş. İki arkadaşıma da müjdeciler gitmiş. Bunlardan biri bana doğru at koşturmuş. Eslem Kabilesinden bir diğer müjdeci koşup Sel Dağı’na tırmanmış, onun sesi atlıdan önce bana ulaşmış. Sesini duyduğum müjdeci yanıma gelip beni tebrik edince, sırtımdaki elbiseyi de çıkarıp müjdesine karşılık ona giydirdim. VALLÂhi o gün giyecek başka elbisem yoktu. Emânet bir elbise bulup hemen giydim. Peygamber aleyhisselâm’ı görmek üzere yola koyuldum. Beni grup grup karşılayan sahâbîler TÖVBEmin kabul edilmesi sebebiyle tebrik ediyor ve.: “ALLAH TeÂLÂ’nın seni bağışlaması kutlu olsun!” diyorlardı.
Nihâyet Mescid’e girdim. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ashâbın ortasında oturuyordu. Talha İbni Ubeydullah hemen ayağa kalktı, koşarak yanıma geldi, elimi sıktı ve beni tebrik etti. VALLÂhi muhâcirînden ondan başka kimse ayağa kalkmadı.
Râvi der ki, Kâ’b, Talha’nın bu davranışını hiç unutmazdı.
Kâ’b sözüne şöyle devam etti:
Peygamber aleyhisselâm’a selâm verdiğimde yüzü sevinçten parıldayarak.: “Dünyaya geldiğinden beri yaşadığın bu en hayırlı gün kutlu olsun!” buyurdu.
Ben de.: “Yâ Resûlallah! Bu tebrik senin tarafından mıdır, yoksa ALLAH tarafından mı?” diye sordum.
“Benim tarafımdan değil, Yüce ALLAH tarafından” buyurdu.
Sevindiği zaman Peygamber aleyhisselâm’ın yüzü parıldar, ay parçasına benzerdi. Biz de sevindiğini böyle anlardık.
Resûl-i Ekrem’in önünde oturduğumda.: “Yâ Resûlallah! TÖVBEmin kabul edilmesine şükran olarak bütün malımı ALLAH ve Resûlullah uğrunda fâkirlere dağıtmak istiyorum!" dedim.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Malının bir kısmını dağıtmayıp elinde tutman senin için daha hayırlı olur” buyurdu.
Ben de.: “Hayber Fethinde hisseme düşen malı elimde bırakıyorum.” Dedikten sonra sözüme şöyle devam ettim.: “Yâ Resûlallah! ALLAH TeÂLÂ beni doğru söylediğimden dolayı kurtardı. TÖVBEmin kabul edilmesi sebebiyle, artık yaşadığım sürece sadece doğru söz söyleyeceğim!.”
VALLÂhi bunu Peygamber aleyhisselâm’a söylediğim günden beri doğru sözlü olmaktan dolayı ALLAH TeÂLÂ’nın hiç kimseyi benden daha güzel mükâfatlandırdığını bilmiyorum. Yemin ederim ki, Peygamber aleyhisselâm’a o sözleri söylediğim günden bu yana bilerek hiç yalan söylemedim. Kalan ömrümde de Cenâb-ı HAKk’ın beni yalan söylemekten koruyacağını umarım.”
Kâ’b sözüne devamla şöyle dedi.:
“Bunun üzerine ALLAH TeÂLÂ şu âyet-i kerîmeleri indirdi:
“ALLAH (savaşa gitmek istemeyenlere izin ermesi sebebiyle) Peygamberini bağışladığı gibi, bir kısmının kalbi kaymak üzere iken güçlük zamanında Peygamber’e uyan muhâcirlerle ensârın da TÖVBElerini kabul etti. Çünkü ALLAH onlara çok şefkatli, pek merhametlidir.
“Hani şu TÖVBEleri (ALLAH’ın emri gelene kadar) geri bırakılan üç kişinin de TÖVBEsini kabul etti. Bütün genişliğine rağmen yeryüzü onlara dar gelmiş, icdanları kendilerini iyice sıkıştırmıştı. Nihâyet ALLAH’dan başka sığınılacak kimse olmadığını anlamışlardı. Eski hâllerine dönmeleri için ALLAH onların TÖVBElerini kabul etti. Çünkü ALLAH TÖVBEleri kabuledici ve bağışlayıcıdır.

“Ey imân evdenler! ALLAH’ın azâbından korkun ve doğrularla beraber olun”


لَقَد تَّابَ الله عَلَى النَّبِيِّ وَالْمُهَاجِرِينَ وَالأَنصَارِ الَّذِينَ اتَّبَعُوهُ فِي سَاعَةِ الْعُسْرَةِ مِن بَعْدِ مَا كَادَ يَزِيغُ قُلُوبُ فَرِيقٍ مِّنْهُمْ ثُمَّ تَابَ عَلَيْهِمْ إِنَّهُ بِهِمْ رَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
Resim---“Lekad tâballâhu alân nebiyyi vel muhâcirîne vel ensârillezînettebeûhu fî sâatil usrati min ba’di mâ kâde yezîku kulûbu ferîkın minhum summe tâbe aleyhim, innehu bihim raûfun RAHÎM (RAHÎMun).: Andolsun ki; Allah, nebîye ve muhacirlere (hicret edenlere, göç edenlere) TÖVBEyi nasip etti. O zor zamanda kalbleri meyletmek (îmândan dönmek) üzere iken; ona tâbî olan ensara ve onlardan bir gruba TÖVBE etmeyi nasip etti. Sonra da onların TÖVBElerini kabul etti. Çünkü O (Allah); onlara Rauf'tur (çok şefkatli), RAHÎM'dir (rahmet nuru gönderen).” (TÖVBE 9/117)

وَعَلَى الثَّلاَثَةِ الَّذِينَ خُلِّفُواْ حَتَّى إِذَا ضَاقَتْ عَلَيْهِمُ الأَرْضُ بِمَا رَحُبَتْ وَضَاقَتْ عَلَيْهِمْ أَنفُسُهُمْ وَظَنُّواْ أَن لاَّ مَلْجَأَ مِنَ اللّهِ إِلاَّ إِلَيْهِ ثُمَّ تَابَ عَلَيْهِمْ لِيَتُوبُواْ إِنَّ اللّهَ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ
Resim---“Ve alâs selâsetillezîne hullifû, hattâ izâ dâkat aleyhimul ardu bimâ rahubet ve dâkat aleyhim enfusuhum ve zannû en lâ melcee minallâhi illâ ileyhi, summe tâbe aleyhim li yetûbû, innallâhe huvet tevvâbur RAHÎM (RAHÎMu).: Ve geri bırakılan (âyet-106: gazadan geri kalıp, haklarındaki hüküm ertelenen) üç kişinin de (TÖVBEleri kabul edildi: âyet 117). Hatta yeryüzü geniş olmasına rağmen onlara dar gelmişti. Ve nefsleri de kendilerine dar geldi. Kendilerine Allah'tan başka bir melce (sığınak) olmadığını anladılar (kesin olarak idrak ettiler). Sonra (TÖVBEleri kabul edilerek) ruhlarını yeniden Allah'a ulaştırsınlar diye TÖVBElerini kabul etti. Muhakkak ki Allah, O; Tevvab'tır (TÖVBEleri kabul eden), RAHÎM'dir (rahmet nurunu gönderen).” (TÖVBE 9/118)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اتَّقُواْ اللّهَ وَكُونُواْ مَعَ الصَّادِقِينَ
Resim---“Yâ eyyuhâllezîne âmenûttekûllâhe ve kûnû meas sâdikîn (sâdikîne).: Ey müminler! Allah'a karşı takvâ Sâhibi olun ve sadıklarla beraber olun.” (TÖVBE 9/119)

Kâ’b şöyle devam etti.:
ALLAH’a yemin ederim ki, beni İslâmiyet’le şereflendirdikten sonra Cenâb-ı HAKk’ın bana verdiği en büyük ni’met, Peygamber aleyhisselâm’ın huzurunda doğruyu söylemek ve yalan söyleyip de helâk olmamaktır. Çünkü ALLAH TeÂLÂ şu yalan söyleyenler hakkında vâhiy gönderdiği zaman, hiç kimseye söylemediği ağır sözleri söyledi ve şöyle buyurdu.:

“O savaştan kaçanların yanına döndüğünüz zaman, kendilerini hesaba çekmiyesiniz diye ALLAH adına yemin ederler. Onlardan yüz çevirin. Çünkü onlar pistirler. Yaptıklarına cezâ olmak üzere aracakları yer cehennemdir. Kendilerinden râzı olasınız diye size yemin de ederler. Siz onlardan râzı olsanız bile ALLAH fâsıklardan aslâ râzı olmaz” (TÖVBE 9)/95-96).


سَيَحْلِفُونَ بِاللّهِ لَكُمْ إِذَا انقَلَبْتُمْ إِلَيْهِمْ لِتُعْرِضُواْ عَنْهُمْ فَأَعْرِضُواْ عَنْهُمْ إِنَّهُمْ رِجْسٌ وَمَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ جَزَاء بِمَا كَانُواْ يَكْسِبُونَ
Resim---“Se yahlifûne billâhi lekum izânkalebtum ileyhim li tu'ridû anhum, fe a'rıdû anhum, innehum ricsun ve me’vâhum cehennem (cehennemu), cezâen bi mâ kânû yeksibûn (yeksibûne).: Onlara döndüğünüz zaman onlardan yüz çevirirsiniz diye, size Allah'a karşı yemin edeceklerdir. Artık onlardan yüz çevirin! Çünkü onlar, murdardır ve kesbetmiş oldukları (kazanmış oldukları) şeyler sebebiyle barınacakları yer cehennemdir.” (TÖVBE 9/95)

يَحْلِفُونَ لَكُمْ لِتَرْضَوْاْ عَنْهُمْ فَإِن تَرْضَوْاْ عَنْهُمْ فَإِنَّ اللّهَ لاَ يَرْضَى عَنِ الْقَوْمِ الْفَاسِقِينَ
Resim---“Yahlifûne lekum li terdav anhum, fe in terdav anhum fe innallâhe lâ yerdâ anil kavmil fâsikîn(fâsikîne).: Onlardan razı olmanız için size yemin ederler. Eğer siz onlardan razı olursanız (razı olsanız bile) muhakkak ki Allah, fasık kavimden razı olmaz.” (TÖVBE 9/96)

Kâ’b sözüne şöyle devam etti.:
Biz üç arkadaşın bağışlanması, Peygamber aleyhisselâm’ın yeminlerini kabul edip kendilerinden bîat aldığı ve Cenâb-ı HAKk’dan afvedilmelerini dilediği kimselerin bağışlanmasından (elli gün) geri kalmıştı. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, hakkımızda ALLAH TeÂLÂ bir hüküm verene kadar bize yapacağı muameleyi tehir etmişti. Nihâyet ALLAH TeÂLÂ -anlatıldığı üzere- hükmünü verdi. ALLAH TeÂLÂ’nın “TÖVBEleri geri kalan üç kişinin...” diye bahsettiği bu geri kalış, bizim savaştan geri kalmamız değildir; bu, Hz. Peygamber’e gelip yemin ederek mâzeretleri olduğunu söyleyenlerin özürlerini Peygamber aleyhisselâm’ın kabul etmesi, bize yapacağı muameleyi ise geriye bırakması olayıdır.”
(Buhârî, Megâzî 79; Müslim, TÖVBE 53. Ayrıca bk. Tirmizî, Tefsîru sûre 9)

Diğer bir rivâyet:
"Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Tebük Gazvesi’ne perşembe günü çıkmıştı. Sefere perşembe günü gitmeyi severdi” şeklindedir. (Buhârî, Cihâd 103)

Başka bir rivâyette ise:
“Seferden mutlaka gündüzün kuşluk vakti dönerdi. Dönünce de ilk iş olarak Mescid’e uğrar, iki rek’at namaz kılar, sonra orada otururdu” denilmektedir. (Müslim, Müsâfirîn 74; Ebû Dâvûd, Cihad 166)

Ebû Nüceyd İmrân İbni Husayn el-Huzâî radıyallahu anhümâ’dan rivâyet edildiğine göre Cüheyne Kabilesinden zinâ ederek gebe kalmış bir kadın Peygamber aleyhisselâm’ın huzuruna geldi ve.:
“Yâ Resûlallah! Cezâyı gerektiren bir suç işledim. Cezâmı ver!.” dedi.
Bunun üzerine Peygamber aleyhisselâm kadının velîsini çağırttı. Ona.:
“Bu kadına iyi davran! Doğum yapınca bana getir!.” buyurdu.
Adam Resûl-i Ekrem’in buyurduğu gibi yaparak kadını doğumdan sonra getirdi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kadının üzerine elbisesinin iyice bağlanmasını emretti; sıkı sıkıya bağladılar.
Sonra Peygamber aleyhisselâm’ın emri üzerine taşlanarak öldürüldü. Daha sonra Resûl-i Ekrem kadının cenâze namazını kıldı.
Hz. Ömer.:
“Yâ Resûlallah! Zinâ etmiş bir kadının namazını mı kılıyorsun?” diye sorunca,
Peygamber aleyhisselâm.: “O kadın öyle bir TÖVBE etti ki, şâyet onun TÖVBEsi Medine Halkından 70 kişiye taksim edilseydi, hepsine yeterdi. Sen Cenâb-ı HAKk’ın rızasını kazanmak için can vermekten daha üstün bir şey biliyor musun?” buyurdu.
(Müslim, Hudûd 24. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Hudûd 24; Nesâî, Cenâiz 64)

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “İnsanoğlunun bir dere dolusu altını olsa, bir dere daha ister. Onun ağzını topraktan başka bir şey doldurmaz. Ama ALLAH, TÖVBE edenin TÖVBEsini kabul eder.” buyurdu.
(İbni Abbas ve Enes İbni Mâlik radıyallahu anhüm’den; Buhârî, Rikak 10; Müslim, Zekât 116-119. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 27, Menâkıb 32, 64; İbni Mâce, Zühd 27)

Peygamber Efendimiz şu hadisiyle bu doyumsuzluğun asıl sebebini gün ışığına çıkarmıştır.:

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İnsan ihtiyarlasa bile, onun iki duygusu hep genç kalır: Biri çok kazanma hırsı, öteki çok yaşama arzusu” buyurmuştur.
(Buhârî, Rikak 5; Müslim, Zekât 115).

Bu açığımızı Kur'ÂN-ı Kerîmde ALLAH TeÂLÂ şöyle sergilemektedir.:


قُل لَّوْ أَنتُمْ تَمْلِكُونَ خَزَآئِنَ رَحْمَةِ رَبِّي إِذًا لَّأَمْسَكْتُمْ خَشْيَةَ الإِنفَاقِ وَكَانَ الإنسَانُ قَتُورًا
Resim---“Kul lev entum temlikûne hazâine rahmeti RABBî izen le emsektum haşyetel infâk(infâkı), ve kânel insânu katûrâ(katûren).: De ki: “Eğer siz, RABBimin rahmet hazineleri(ne) malik (sâhib) olsaydınız, o zaman infâk (harcanıp tükenecek) korkusu ile (onu) mutlaka (elinizde) tutardınız.” İnsan çok cimridir.” (İsrâ 17/100)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Biri diğerini öldüren ve her ikisi de cennete giren iki kişiden ALLAH TeÂLÂ hoşnut olur. Bunlardan biri ALLAH Yolunda savaş ederken diğeri tarafından öldürülür. Kâtil olan da daha sonra TÖVBE eder, Müslüman olur, o da ALLAH Yolunda savaşırken şehid düşer.” buyurdu.
(Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den;Buhârî, Cihâd 28; Müslim, İmâre 128, 129. Ayrıca bk. Nesâî, Cihâd 38; İbni Mâce, Mukaddime 13)

Görüldüğü üzere ALLAH TeÂLÂ’nın rahmeti ve şefkati pek büyüktür.:


الَّذِينَ يَجْتَنِبُونَ كَبَائِرَ الْإِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ إِلَّا اللَّمَمَ إِنَّ رَبَّكَ وَاسِعُ الْمَغْفِرَةِ هُوَ أَعْلَمُ بِكُمْ إِذْ أَنشَأَكُم مِّنَ الْأَرْضِ وَإِذْ أَنتُمْ أَجِنَّةٌ فِي بُطُونِ أُمَّهَاتِكُمْ فَلَا تُزَكُّوا أَنفُسَكُمْ هُوَ أَعْلَمُ بِمَنِ اتَّقَى
Resim---“Ellezîne yectenibûne kebâirel ismi vel fevâhışe illâl lemem(lememe), inne RABBeke vâsiul magfireh(magfireti), huve a'lemu bikum iz enşeekum minel ardı ve iz entum e cinnetun fî butûni ummehâtikum, fe lâ tuzekkû enfusekum, huve a'lemu bi menittekâ.: Onlar ki, küçük günahlar hariç, büyük günahlardan ve fuhuştan içtinap ederler (sakınırlar). Muhakkak ki RABBin, mağfireti geniş olandır. O, sizi daha iyi bilendir. O, sizi topraktan yaratmıştı. Ve siz, annelerinizin karnında cenin idiniz. Öyleyse nefslerinizi temize çıkarmayın (nefslerinizi tezkiye ettiğinizi iddia etmeyin). O (ALLAH), kimin takvâ Sâhibi olduğunu daha iyi bilendir.” (Necm 53/32)

ALLAHu zü’L- CeLÂL, bu âyeti yanında MuhaMMedî bir Mü’minLeri ikâz edip şiddetle UYARmaktadır.:


يَا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمْ وَاخْشَوْا يَوْمًا لَّا يَجْزِي وَالِدٌ عَن وَلَدِهِ وَلَا مَوْلُودٌ هُوَ جَازٍ عَن وَالِدِهِ شَيْئًا إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَلَا يَغُرَّنَّكُم بِاللَّهِ الْغَرُورُ
Resim---“Yâ eyyuhen nâsuttekû RABBekum vahşev yevmen lâ yeczî vâlidun an veledihî ve lâ mevlûdun huve câzin an vâlidihî şey’â(şey’en) inne va’dallâhi hakkun fe lâ tegurrennekumul hayâtud dunyâ, ve lâ yagurrennekum billâhil garûr(garûru).: Ey insanlar, RABBinize karşı takvâ Sâhibi olun! Ve o günden korkun ki; baba, oğluna karşılık veremez (yardım edemez). Ve oğul da babasına bir şeyle karşılık veremez. Muhakkak ki Allah'ın vaadi haktır. Öyleyse dünya hayatı sakın sizi aldatmasın. Garur (tagut), ALLAH'a karşı sakın sizi kandırmasın.” (Lokmân 31/33)

Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELÂMULLAH’ta-RESÛLULLAH’ta TÖVBE İSTİĞFAR

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

TÖVBE’m =>beN’im!.

SEHER SEYRi==>AKk GÜVERCiN,
ZEVk-i ZeMZeM PÂKk GÜVERCiN,
=>BİZ BİR-İZ==>NAHNU=>NEŞEsi,
SIRR-ı TÖVBEm HAKk GÜVERCiN!.


Resim
SEHER VAKİTİ'nde DUÂ-TÖVBE- İSTİĞFÂR ETMENİN ÖNEMİ.:

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Her gece RABBimiz, gecenin son üçte biri kalınca.: “Kim bana DUÂ ediyor ona icâbet edeyim, kim benden bir şey istiyor ona ereyim, kim bana İSTİĞFÂR ediyor onu mağfiret edeyim!” buyurur.” buyurmuştur.
(Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den; Buhârî, Tehid, 35; Teheccüd, 14; Devavât, 13; Müslim, Müsâfırin, 168)

Amr bin Abese radıyallahu anhu.: “Yâ! Resûlullah!. Vakitler içinde ALLAH’a YAKINlık bakımından, diğerlerine göre daha faziletli olan veya ibâdet için tercih olunacak araştırmaya değer bir vakit var mıdır?” diye sordum.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Evet, YÜCE RABBİMİZin kuluna en yakın olduğu vakit, gecenin son kısmının ortasıdır. Eğer o saatte ALLAH’ı zikreden kimselerden olmaya gücün yeterse ol!. Çünkü o vakitten güneş doğuncaya kadar kılınan namaza melekler gelir ve şâhidlik ederler...” buyurdu.
(Nesâî, Meâkîtü’s-Salât, 35/570. Ayrıca bkz. İbn-i Mâce, İkamet, 182; Müslim, Salatü’l-Müsâfirîn, 52)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Gece kalkmaya gayret edin! Çünkü o, sizden önceki sâlih kimselerin âdeti ve ALLAH’a yakınlık esîlesidir. (Geceyi ibâdetle ihyâ etmek) günahlardan alıkoyar, hatâlara kefâret olur ve bedenden dertleri giderir.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Devavât, 101/3549)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Gecede bir saat vardır ki, müslüman bir kimsenin ALLAH’tan, dünya veya âhiretle alâkalı bir hayır talebi o saate rastlarsa, ALLAH dilediğini ona mutlakâ erir. Bu saat, her gecede vardır.” buyurmuştur.
(Müslim, Müsâfirîn, 166)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “…Süleymân aleyhisselâm’a annesi.:
“Yarucuğum! Geceleyin fazla uyuma! Zirâ geceleyin fazla uyumak, kişiyi kıyâmet günü fâkir bırakır.” demiştir.”
buyurmuştur.
(İbn-i Mâce, İkāmetü’s-Salâh, 174)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bir kul günah işledi ve.: “Yâ RABBî, günahımı afvet!.” dedi.
HAKk TeÂLÂ da.: "Kulum bir günah işledi; arkadan bildi ki günahları afvevden veya günah sebebiyle cezâlandıran bir RABB’i vardır.” buyurdu.
Sonra kul dönüp tekrar günah işledi ve.: “Ey RABBim, günahımı afvet!” dedi.
ALLAHu TeÂLÂ da.: “Kulum bir günah işledi ve bildi ki, günahı afvevden veya günah sebebiyle cezâlandıran bir RABB’i vardır.” buyurdu.
Sonra kul dönüp tekrar günah işledi ve.: “Ey RABBim, günahımı afvet!” dedi.
ALLAHu TeÂLÂ da, "Kulum günah işledi ve bildi ki, günahı afvevden veya günah sebebiyle cezâlandıran bir RABBi olduğunu bildi. Ey kulum, dilediğini yap, ben seni afvettim.” buyurdu.”
buyurdu.
(Ebû Hureyre radıyallahu anhu’den; Buhârî, Tehid 35; Müslim, TÖVBE 29.)

İmâm Ali kerremallahu vechehu’nin bu konuya getirdiği açıklama daha ilginçtir.:
“Beraberinde kurtuluş reçetesi olduğu halde helâk olan kimsenin durumuna hayret ediyorum. O reçete de İSTİĞFÂRdır.” buyurmuştur.

İmâm Ali kerremallahu vechehu.: TÖVBEden daha büyük şefaatçi yoktur.” buyurmuştur.

İmâm Ali kerremallahu vechehu.: ALLAH, herhangi bir kuluna TÖVBE etmeyi ilham etmişse, ona azâb etmemeyi murad etmiştir.” buyurmuştur.

Ömerü’l- Farûk radiyallahu anhu.:
TÖVBE’den maksad ->Günahı bilip yapmamaktır.
Amel-i Sâlihte bulunmaktan maksad ->Kendini beğenmemektir.
Şükürden maksad ->Âczini i’tirâf edip kulluğu bilmektir.”
buyurmuştur.

İmâm-ı RABBanî kaddesallahu sırrahu.: “Yayılmış olan günahın, TÖVBEsini de yaymak lâzımdır.” buyurmuştur.

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Nefsim kudret elinde olan ZÂT’a yemin ederim ki, eğer siz hiç günah işlemeseniz, ALLAH sizi toptan helâk eder; sonra günah işleyen, arkadan da İSTİĞFÂR evden bir kaim yaratır ve onları MAĞFİRET ederdi.” buyurmuştur.
(Müslim, TÖVBE 9.)

Enes radıyallahu anh.: “Ben Resûlullah sallallâhu aleyhi esellemi şöyle buyururken dinledim.: “ALLAHu TeÂLÂ.: “Ey Âdemoğlu! Sen BANA DUÂ ettiğin ve BENden af umduğun sürece, işlediğin günahlar ne kadar çok olursa olsun, onların büyüklüğüne bakmadan seni bağışlarım. Ey Âdemoğlu! Günahların gökleri dolduracak kadar olsa, sen BENden bağışlanmanı dilersen, günahlarını afvederim. Ey Âdemoğlu! Sen yeryüzünü dolduracak kadar günahla huzuruma gelsen, fakat BANA hiçbir şeyi ortak koşmamış, şirke bulaşmamış olsan, BEN de seni yeryüzü dolusu mağfiretle karşılarım.” buyurdu.”
buyurdu.
(Tirmizî, Daavât 98.)

Peygamberimiz Resûlullah sallallâhu aleyhi esellem Efendimiz de, bir hadisinde, kulun işlediği günahtan dolayı TÖVBE edip RABBine dönmesini çöl ikliminde yaşayan, çöle çıkınca varı yoğu devesi olan bir insanın üzüntüsünü ve sevincini dile getirerek bize şöyle anlatır:

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Öyle bir kimse ki, çorak, boş ve tehlikeli bir arazide bulunuyor. Beraberinde devesi vardır. Devesinin üzerine de yiyecek ve içeceğini yüklemiş. Derken uyur. Uyandığında bir de bakar ki, devesi gitmiş. Devesini aramaya koyulur. Bir türlü bulamaz. Açlıktan ve susuzluktan perişân bir vaziyette iken kendi kendine şöyle der.: “Artık ilk bulunduğum yere gideyim de ölünceye kadar orada uyuyayım.” Gider, ölmek üzere başını kolunun üzerine koyar. Bir ara uyanır. Bakar ki, devesi yanıbaşında duruyor. Bütün azığı, yiyeceği ve içeceği de devesinin üzerindedir. İşte ALLAH mü’min kulunun TÖVBE ve İSTİĞFÂRı ile böyle bir durumda olan kimsenin sevincinden daha fazla sevinç ve lezzet alır.” buyurmuştur.
(Müslim, TÖVBE 3.)

Ömer radiyallahu anhu, Saadet Asrında şâhid olduğu bir olayı anlatırken, bu hususta Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in müjdesini bize de ulaştırıyor.: “Bir savaş sonrasıydı. Esirler arasında çocuğundan ayrı düşmüş bir kadın da vardı. Kadıncağız çocuğuna olan özlemini gidermek için gördüğü her çocuğu kucaklıyor, bağrına basıyor ve emziriyordu.
Resûlullah sallallâhu aleyhi esellem çeresindekilere.: “Bu kadının kendi çocuğunu ateşe atacağına ihtimâl eriyor musunuz?” diye sordu.
“Asla, atmaz!.” dediler.
Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ”İşte ALLAHu TeÂL kullarına bu kadının yarusuna olan şefkatinden daha merhametlidir.” buyurdu.

(Buharî, Edeb 19; Müslim, TÖVBE 22.)

Kur'ÂN-ı Kerîm bu gerçeğe şöyle işâret eder.:


وَالَّذِينَ إِذَا فَعَلُواْ فَاحِشَةً أَوْ ظَلَمُواْ أَنْفُسَهُمْ ذَكَرُواْ اللّهَ فَاسْتَغْفَرُواْ لِذُنُوبِهِمْ وَمَن يَغْفِرُ الذُّنُوبَ إِلاَّ اللّهُ وَلَمْ يُصِرُّواْ عَلَى مَا فَعَلُواْ وَهُمْ يَعْلَمُونَ
Resim---“Vellezîne izâ fealû fâhişeten ev zalemû enfusehum zekerûllâhe festagferû li zunûbihim, ve men yagfiruz zunûbe illâllâhu ve lem yusırrû alâ mâ fealû ve hum ya’lemûn (ya’lemûne).: Ve onlar (takvâ sâhibleri), bir kötülük yaptıkları veya nefslerine zulmettikleri zaman ALLAHı zikrederler, hemen günahları için mağfiret dilerler. Ve ALLAH'tan başka kim günahları mağfiret eder. Ve onlar, yaptıkları şeylerde (hatalarda), bilerek ısrar etmezler.” (Âl-i İmran 3/135)

Kur'ÂN-ı Kerîm bu gerçeği =>“günahların sevâba dönüştürülmesi" şeklinde anlatmaktadır.:


إِلَّا مَن تَابَ وَآمَنَ وَعَمِلَ عَمَلًا صَالِحًا فَأُوْلَئِكَ يُبَدِّلُ اللَّهُ سَيِّئَاتِهِمْ حَسَنَاتٍ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا
Resim---“İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât (hasenâtin), ve kânALLÂHu GAFÛRen RAHÎMâ (RAHÎMen).: Ancak TEVBE eden, iman eden ve sâlih amellerde bulunup davranan başka; işte onların günahlarını ALLAH iyiliklere çevirir. ALLAH, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.// Ancak geçmişin kirlerinden arınıp TEVBE ederek imân edip, gevşekliği bırakarak, hâlis niyet ve amaçlarla, İslâm Esaslarını, İslâmî düzeni hayata geçirenlerin, iş barışı içinde bilinçli, planlı, mükemmel, meşrû, faydalı, verimli çalışarak ni’metin-ürünün bollaşmasını sağlayanların, yerinde, haklı çıkışlar yaparak, düzelmeye, iyiliğe, iyileştirmeye ön ayak olanların, cârî-kalıcı hayırlar-sâlih ameller işleyenlerin, işte onların kötülüklerini, başıbozukluklarını ALLAH iyiliklere, düzenli bir devlet hayatına çevirir.ALLAH çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.” (Furkān 25/70)

Bu hayrı Efendimiz aleyhisselâm şöyle ifâde eder.:

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Her insan hata işler; ama hata işleyenlerin en hayırlısı, çok TÖVBE edenlerdir.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Kıyâme 49) buyurmuştur.

Kur'ÂN-ı Kerîm’in gösterdiği bu müjde =>İslâm’ın insana sunduğu en Nefis Müjdelerden biridir.:


وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الْمَحِيضِ قُلْ هُوَ أَذًى فَاعْتَزِلُواْ النِّسَاء فِي الْمَحِيضِ وَلاَ تَقْرَبُوهُنَّ حَتَّىَ يَطْهُرْنَ فَإِذَا تَطَهَّرْنَ فَأْتُوهُنَّ مِنْ حَيْثُ أَمَرَكُمُ اللّهُ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ التَّوَّابِينَ وَيُحِبُّ الْمُتَطَهِّرِينَ
Resim---“Ve yes’elûneke anil mahîd(mahîdi), kul huve ezen, fa’tezilûn nisâe fîl mahîdi, ve lâ takrabûhunne hattâ yathurn(yathurne) fe izâ tetahherne fe’tûhunne min haysu emerekumullâh(emerekumullâhu) innallâhe yuhıbbut tevvâbîne ve yuhibbul mutetahhirîn(mutetahhirîne).: Sana hayz halinden (kadınların belirli günlerinden) soruyorlar. De ki: “O bir ezadır. Bu yüzden hayz zamanında (belirli günlerinde) kadınlardan (cinsel olarak) uzak durun ve temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri zaman ise artık ALLAHın emrettiği yerden onlarla biraraya gelin. Muhakkak ki ALLAH, tevvabin olanları (TÖVBE edenleri) sever ve temizlenenleri sever.” (Bakara 2/222)

Peygamber Efendimiz aleyhisselâm bu âyeti şöyle tefsir buyurur.:

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Şüphesiz ALLAH, tekrar tekrar günah işlediği halde üst üste TÖVBE eden kulunu sever.” buyurmuştur.
(İ. Ahmed, Müsned, 1:80) buyurmuştur.


إِن تَجْتَنِبُواْ كَبَآئِرَ مَا تُنْهَوْنَ عَنْهُ نُكَفِّرْ عَنكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَنُدْخِلْكُم مُّدْخَلاً كَرِيمًا
Resim---“İn tectenibû kebâira mâ tunhevne anhu nukeffir ankum seyyiâtikum ve nudhılkum mudhalen kerîmâ(kerîmen).: Eğer yasaklandığınız büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin günahlarınızı örteriz ve sizi (şerefli bir makama) ikram olunacağınız bir yere koyarız.” (Nisâ 4/31)
Resim
Cevapla

“Divanında Muhammedi Tasavvuf” sayfasına dön