KELÂMULLAH’ta-RESÛLULLAH’ta ÂSİYE-MERYEM..as..

Cevapla
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12888
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

KELÂMULLAH’ta-RESÛLULLAH’ta ÂSİYE-MERYEM..as..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

KELÂMULLAH’ta-RESÛLULLAH’ta ÂSİYE-MERYEM aleyhünnesselâm..

I. HZ. ÂSİYE aleyhasselâm ve ONU ÜSTÜN KILAN ÖZELLİKLERİ.:

A-) Hz. ÂSİYE.:

İnsanlık Tarihinin başlangıcından bu yana yeryüzünde birçok topluluk yaşamıştır. Erkek ve kadınlardan müteşekkil bu topluluklara ALLAH tarafından Peygamberler ve kitaplar gönderilmek sûretiyle onlar ALLAH’ın varlığı ve birliğine çağrılmışlardır. Kur’ÂN’da, Hadîslerde ve Dînî Kaynakların bir kısmında bu Peygamberlerin erkeklerden olduğu belirtilmektedir. Ancak bu kaynaklarda Peygamberlerle akrabalık bağı olan bazı kadınlardan da bahsedilmektedir.

Bu kadınlardan bazıları âyetlerde ibret almamız için bildirilirken, kimi isyan; kimisi imân etmesi sebebiyle zikredilmektedir. Peygamber Hanımı olmasına rağmen ALLAH’ı inkâr eden Hz. Nûh ve Hz. Lût’un Eşleri kötü hanımlara örnek verilirken.:”

ضَرَبَ اللَّهُ مَثَلًا لِّلَّذِينَ كَفَرُوا اِمْرَأَةَ نُوحٍ وَاِمْرَأَةَ لُوطٍ كَانَتَا تَحْتَ عَبْدَيْنِ مِنْ عِبَادِنَا صَالِحَيْنِ فَخَانَتَاهُمَا فَلَمْ يُغْنِيَا عَنْهُمَا مِنَ اللَّهِ شَيْئًا وَقِيلَ ادْخُلَا النَّارَ مَعَ الدَّاخِلِينَ
“Dareballâhu meselen lillezîne keferûmreete nûhın vemreete lût(lûtın), kânetâ tahte abdeyni min ibâdinâ sâlihayni fe hânetâhumâ fe lem yugniyâ anhumâ minallâhi şey’en ve kîledhulen nâre mead dâhılîn(dâhilîne).: ALLAH, (yakınındaki bazı kişilerin günahlarını ve Hakk’tan caymalarını bahane ederek, sâlih dava rehberlerini kınayıp kötülemeye kalkışan) kâfirlere (Hz.) Nuh’un karısı ile (Hz.) Lut’un karısını misal vermektedir. Bu ikisi kullarımızdan iki sâlih kulun (nikâhı) altında idiler. (Ama) Onlara hıyanet ettiler. Bundan dolayı, (kocaları da) kendilerine ALLAH’tan gelen (cezadan) hiçbir şeye (karşı) yarar sağlayamadılar. (Onlara verilen belayı savamadılar.) İkisine de: “Diğer girenlerle birlikte ateşe girin!” denildi.” (Tahrîm 66/10)

Hz. Âsiye’nin tam adı kaynaklarda Firâvun Karısı Asiye dışında, Asiye bint Müzahim şeklinde bildirilir. (Kurtubî, Câmi, XVIII, 104; Taberî, Câmi, XXIII, 32, İbn Kesir, Tefsîr, III, 381))
Ve Kocası Firâvun.. (Hz. Mûsâ’nın mücadele ettiği Asiye bint Mezahim’in Kocası olan Firâvun, Ebû’l-Abbas b. Velid olduğu ve Firâvunların en zâlim ve katı yüreklisi olduğu bildirilir. (Taberî Tarihu’t-Taberi: Tarihu’l-Ümem ve’l-Mülük, Beyrut, Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye,1987, I, 387; Elmalılı, Hak Dini Kur’ÂN Dili, I, 347; Ömer Faruk Harman, “Firâvun”, DİA, XIII, 120)).
Ve Kocası Firâvun’a rağmen imân edip, imânını muhafaza eden kadınlar arasında nakledilmiştir. Kur’ÂN’da Hz. Âsiye “İmraetü Fir’avn” (Firâvun’un karısı) diye geçmekte olup ismen bildirilmemektedir.:

وَضَرَبَ اللَّهُ مَثَلًا لِّلَّذِينَ آمَنُوا اِمْرَأَةَ فِرْعَوْنَ إِذْ قَالَتْ رَبِّ ابْنِ لِي عِندَكَ بَيْتًا فِي الْجَنَّةِ وَنَجِّنِي مِن فِرْعَوْنَ وَعَمَلِهِ وَنَجِّنِي مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ
“Ve dareballâhu meselen lillezîne âmenûmreete fir’avn(fir’avne), iz kâlet RABBibni lî indeke beyten fîl CeNNeti ve neccinî min fir’avne ve amelihî ve neccinî minel kavmiz zâlimîn(zâlimîne).: (Ve yine) ALLAH, (küfür ve zulüm ortamında bile) iman edenlere ise, Firavun’un karısını örnek göstermiştir. Hani o (hanım): "RABBim bana Kendi katında, CeNNette bir ev yap; beni Firavun’dan ve onun (küfür ve kötülük) amelinden-davranışından koru ve beni o zalimler topluluğundan da kurtar" (diye DUÂ etmiş ve kabul edilmişti).” (Tahrîm 66/11)

Ancak Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Firâvun’un Hanımının adının “Âsiye” olduğunu belirtmektedir.: (Buhârî, “Enbiyâ” 32,46.)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Erkeklerden kemâle eren çoktur, kadınlardan ise Firavun’un karısı Âsiye ve İmrân kızı Meryem dışında kemâle eren olmamıştır. Âişe’nin diğer kadınlara üstünlüğü ise, tiridin öbür yemeklere üstünlüğü gibidir.” buyurmuştur.
(Buhârî, Enbiyâ, 32, 46; bk. Miras, Tecrîd-sarih Terc., IX, 148 vd; A. Davudoğlu, Sahîh-i Müslim, Terc. X, 285 vd.)

Âsiye bint Müzahim, ALLAH’a inanan ve ALLAH’tan başka bir şeye ilâhlık yakıştırmayan bir kadındır.

Kur’ÂN’da Hz. Âsiye’nin Firâvun’a karşı dik duruşu ve tutumu, imânını tüm baskılara rağmen terk etmeyişi, Hz. Mûsâ’ya sâhib çıkması, onu sarayda muhafaza etmesi ve onun getirdiği dîni kabul etmesi gibi özellikleri ön plana çıkarılmıştır.

وَأَوْحَيْنَا إِلَى أُمِّ مُوسَى أَنْ أَرْضِعِيهِ فَإِذَا خِفْتِ عَلَيْهِ فَأَلْقِيهِ فِي الْيَمِّ وَلَا تَخَافِي وَلَا تَحْزَنِي إِنَّا رَادُّوهُ إِلَيْكِ وَجَاعِلُوهُ مِنَ الْمُرْسَلِينَ
فَالْتَقَطَهُ آلُ فِرْعَوْنَ لِيَكُونَ لَهُمْ عَدُوًّا وَحَزَنًا إِنَّ فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَجُنُودَهُمَا كَانُوا خَاطِئِينَ
وَقَالَتِ امْرَأَتُ فِرْعَوْنَ قُرَّتُ عَيْنٍ لِّي وَلَكَ لَا تَقْتُلُوهُ عَسَى أَن يَنفَعَنَا أَوْ نَتَّخِذَهُ وَلَدًا وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
“Ve evhaynâ ilâ ummi mûsâ en erdıîh(erdıîhi), fe izâ hıfti aleyhi fe elkîhi fîl yemmi ve lâ tehâfî ve lâ tahzenî, innâ râddûhu ileyki ve câılûhu minel murselîn(murselîne). Feltekatahû âlu fir’avne li yekûne lehum aduvven ve hazenâ(hazenen), inne fir’avne ve hâmâne ve cunûdehumâ kânû hâtıîn(hâtıîne). Ve kâletimraetu fir’avne kurretu aynin lî ve lek(leke), lâ taktulûhu asâ en yenfeanâ ev nettehızehu veleden ve hum lâ yeş’urûn(yeş’urûne).: (Bu nedenle) Musa’nın annesine, “Onu (Musa’yı) emzir(ip doyur). Şayet (Firavun’un adamları onu öldürecek diye) kuşkulandığın vakit, onu (akıntılı) suya bırak ve sakın korkma ve endişe edip üzülme! Çünkü Biz onu sana tekrar (kavuşturup) geri vereceğiz ve onu peygamberlerden (biri) yapacağız” diye vahyettik (ilhamla bildirdik.)
Nihayet Firavun’un ailesi, kendileri için (ileride) bir düşman ve üzüntü konusu olacağını (ve zulüm saltanatlarını yıkacağınıbilmeksizin) onu (su üzerindeki sandıkta) sahipsiz görüp alarak (saraylarına götürmüşlerdi). Gerçekte Firavun, Haman ve askerleri bir gaflet ve yanılgı içindelerdi.
Firavun’un karısı dedi ki: (Bu çocuk) ’Benim için de, senin için de bir göz bebeği (ve evimizin şenliği olabilir); onu öldürmeyin; umulur ki bize yararı dokunur veya onu evlâd ediniriz.’ Oysa onlar (başlarına geleceklerin) farkında değillerdi.”
(Kasas 28/7-9)

Hz. Âsiye hakkında Kur’ÂN’da zikredilen özelliklerin yanında rivâyet kaynaklarında da onunla ilgili bilgilere ve övgülere yer verilmektedir. Erkeklerin dışında kemâle eren sınırlı sayıda kadınlar zümresine dâhil olduğunu (Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 394, 409; Buhârî, “Enbiyâ” 32, 46; “Fezâilu Ashabi’n-Nebî” 30; “Et’ime” 25; Müslim, “Fezâilu’s-Sahâbe” 70; İbn Mâce, “Et’ime” 14; Tirmızî, “Et’ime” 31.)
ve CeNNetle müjdelenen dört kadından biri olduğunu hadîslerden öğrenmekteyiz. (Tahrim (66), 10, Ahmed b. Hanbel, Müsned,., VI, 68. 45.)
Kur’ÂN-ı Kerim’de ve temel kaynaklarda hayatı hakkında fazla bilgi bulunmaması sebebiyle özellikleri de az tutulmuştur..

B-) Hz. ÂSİYE’yi ÜSTÜN KILAN ÖZELLİKLERİ.:

1-) KENDİ KAZANIMLARI.:
Hz. Âsiye’nin ALLAH’a olan bağlılığı, Kocası inkâr eden bir kimse olmasına rağmen ona karşı sabrı, Hz. Mûsâ’ya anne şefkati göstermesi ve onu büyütmesi Hz. Âsiye’nin kişisel özellikleri arasındadır.

a-) ALLAH’a BAĞLILIĞI.:

Firâvun’un karısı Hz. Âsiye kişiliği, kulluğu, imânı ve itaatı örnek gösterilen kadınlardan olup ALLAH’a imân ederek yalnızca ALLAH’a sığınmış, RABBi’nden yardım dilemiş ve isteklerini ancak O’na iletmiştir. Üstelik o, Firâvun’un ilâhlık iddiasını inkâr ederek RABBi’ne yönelme yolunu seçmiştir.

Hz. Âsiye’nin böylesine güçlü bir imânı ne zaman kazandığı dikkat çekici bir konu olarak görünmektedir. Bulabildiğimiz kadarıyla bu konuda birkaç görüş ön plana çıkarılmıştır.

Bir rivâyette.: “Firâvun’un Karısının imânı, Hizmetçisinin imânından sonradır.” denilmektedir. Rivâyete göre, Firâvun’un Kızı ile ilgilenen Hizmetçinin yere düşürdüğü tarağı alırken ALLAH’ın İsmini zikretmesi ve Kızının bunu Firâvun’a iletmesi Hz. Âsiye’nin imânla tanışmasının başlangıcını oluşturmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 31. Muhakkik, hadîsin hasen olduğunu bildirir. (Ahmed b. Hanbel, Müsned,., V, 31); İbn Mâce, “Fiten” 23, Muhakkik Said b. Beşir’in zayıflığı sebebiyle hadîsin zayıf olduğunu belirtir. (İbn Mâce, Sünen, V, 158))

İkinci görüş ise.: Hz. Âsiye’nin imâna ulaşmış bir Akrabasının düşüncelerinden etkilenmesi, onun ALLAH’ın birliğini anlatan sözlerine kulak vermesi, bunlarla huzur bulup iç dünyasının değişmesi şeklinde bildirilmektedir. (Kurtubî, Câmi, XXI, 105.)

Üçüncü görüş de.: Mûsâ’nın Annesinin onu Nil Nehrine bırakması sonrasında sandukanın sarayın önüne gelmesi, Hz. Âsiye’nin Mûsâ’yı görünce yüzündeki Nübüvvet Nûrunu anlaması vesilesiyle gerçekleştiği bildirilmektedir. (İbn Kesir, el-Bidâye ve’n-nihâye, thk. Ali Ebû Zeyd Ebû Zeyd, Katar, Vizaretü’l-Evkaf ve’şŞuuni’l-İslâmiyye, 2015, I, 357.)

Yukarıda zikredilen gerekçelerden hangisi kabul edilirse edilsin, Hz. Âsiye’nin imân ettikten sonra mü’minlere örnek gösterilen bir hanım olması (Tahrîm 66/11) bizim için önemlidir. ALLAH’ın Firâvun’un karısını imân edenlere misâl olarak vermesindeki asıl hikmetin, onun mü’mine bir hanım olmasından ve ALLAH’a karşı ihlâslı davranmasından kaynaklanmaktadır.

Hz. Âsiye’nin mü’minlere örnek teşkil etmesi hususunda Kurtubî, imân eden kimselere Hz. Âsiye’nin itaat ve sebatına tutunması sebebiyle örnek olarak verildiği görüşünü benimsemektedir. (Kurtubî, Câmi, XXI, 105.)

Başka bir deyişle Hz. Âsiye’nin imân eden kimselere emsal teşkil etmesi, onun Hz. Mûsâ’nın RABBi ve Hz. Mûsâ’yı kabul etmesi ile bunu hayatı boyunca sürdürmesi nedeniyledir.

Kur’ÂN’da Hz. Âsiye hakkında zikredilen övgüler hadîslere de yoğun bir şekilde yansımakta, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in zaman zaman Hz. Âsiye’yi andığı bildirilmektedir. Meselâ,
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in .: “Erkeklerden çoğu kemâle erdi, hâlbuki kadınlardan sadece Firâvun’un karısı Âsiye ile İmrân’ın kızı Meryem’den başka hiç kimse kemâle ermemiştir.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 394, 409; Buhârî, “Enbiyâ” 32, 46; “Fezâilu Ashâbi’n-Nebî” 30; “Et’ime” 25, 30; Müslim, “Fezâilu’s-Sahâbe” 70; İbn Mâce, “Et’ime” 14; Ebû Dâvûd, “Et’ime” 29; Tirmızî, “Et’ime” 31, “Menâkıb” 63; Nesâî, “Nisâ” 30.)

Hadîsi temel kaynaklarda yer almaktadır. Bu rivâyet, bir kadın olarak Hz. Âsiye ve Hz. Meryem aleyhasselâm’ın üstünlüğünü ifâde eder. Başka bir rivâyette.:

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Âlemlerin kadınları arasında Hz. MERYEM, HATİCE , Hz. FÂTIMA ve Hz. ÂSİYE’yi bilsen sana yeter.” buyrulmuştur.
(Ahmed b. Hanbel, Müsned,., III, 135; Tirmızî, “Menâkıb” 61.Tirmizî bu rivâyetin isnadının sahih olduğunu bildirir. (Tirmizî, Sünen, III, 45). Hâkim, Müstedrek, III, 186, hadîs no: 4810,4811. Hâkim, kitabında geçen hadîsin Şeyhayn şartlarına uygun ve sahih olduğunu bildirmiştir. (Hâkim, Müstedrek,, III, 186))
Örnek ve faziletli olma noktasında Hz. Âsiye’nin, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Hanımı, Kızı ve bir Peygamber aleyhisselâm (İsâ aleyhisselâm) Annesi ile birlikte zikredildiği görülmektedir..

b-) ALLAH’ı İNKÂR EDEN KOCAYA KARŞI SABRI.:

Hz. Âsiye’nin ALLAH’a bağlılığı ve itaatı zikredildikten sonra onun imânını koruması bahsi de oldukça önemlidir. Onun, ALLAH’ı inkâr eden ve hiçbir şekilde kabul etmeyen Firâvun’a karşı sabrettiği kaynaklarca bildirilmektedir.

Kur’ÂN-ı Kerim’de ona yapılan zulme dâir birtakım bilgilere ulaşılabilmektedir. Bir görüşe göre, güneşin altında kendisine eziyet edilmiş (Suyûtî, ed-Durrü'l-mensûr, VIII, 229.) ellerinden ve ayaklarından toplam dört kazığa bağlandığı göğsüne taş konularak güneşin altına bırakıldığı bildirilir. Melekler kendisine gölge yapmakta iken, o da ALLAH’a DUÂ ederek CeNNette bir ev talep etmiştir. (Hâkim, Müstedrek, III, 160. Hâkim ve Zehebî, Sahihayn şartlarıan göre hadîsin sahih olduğunu bildirmiştir. (Hâkim, Müstedrek, III, 160, Şehabeddin Ahmed b. Abdülvehhab b. Muhammed Nüveyri, Nihâyetü’l-Ereb fi Fununi’l-Edeb, Kâhire, Vizaretü's-Sekâfe ve'l-İrşad, t.y., XIII, 178.)

Devâmında, CeNNette sâhib olacağı evin ona gösterildiği de nakledilmektedir. (Taberî, Câmî, XXIII, 115; Kurtubî, Câmî, XXI, 105; İbn Kesîr, Tefsir, XIV,66; Ebû Muhammed Bedreddin Mahmûd b. Ahmed b. Mûsâ el-Hanefi Ayni, Umdetü’l-Kârî şerhu Sahihi’l-Buhârî, thk. eş-Şehat Ahmed et-Tahan, vd. Kâhire, es-Sehhar li’t-Tıbaa ve’n-Neşr, 2012, III, 347.)

Kaynaklarda, Hz. Âsiye’ye yapılan bu eziyet sırasında Firâvun’un adamları ona vazgeçmesini söylemişse de o vazgeçmemiştir. Tüm bu işkencelerle onun RÛHunu teslim ettiği (İbn Kesîr, Tefsir, XIV, 66.)
Ve Firâvun’un emriyle kazıklara bağlanmış vaziyette iken şehîd edildiği nakledilmektedir. (Nüveyrî, Nihâyetü’l-Ereb, XIII, 178.)

Neticede, Hz. Âsiye’nin isyan ve inkâra bulaşmış kocasına karşı sabrı ve metaneti, kaynaklarda mü’minlere bir örnek mahiyetinde zikredilmiştir. (Kurtubî, Câmî, XXI,104.)

Şiddetli sıkıntılar anında dahî sabretmenin gerekliliği, onun mü’mine duruşunu göstermektedir. Hz. Âsiye, tüm kadınlar için sürekli ALLAH’ı anması, ona itaat etmesi ve iffetini koruması noktasında bir emsal teşkil eder.

c-) BİR PEYGAMBERİ (Mûsâ aleyhisselâm) BÜYÜTMESİ.:

Hz. Mûsâ’nın hayatıyla ilgili Kur’ÂN’da birçok olay anlatılmaktadır. Hz. Mûsâ’nın doğduğu senenin Firâvun ve adamlarının erkek çocuklarını öldürdükleri seneye rast gelmesi, Hz. Mûsâ’nın Annesinin onu Nil Nehri’ne bırakması ve Hz. Mûsâ’nın saraya ulaşması Kur’ÂN’da ayrıntılı olarak ele alınmaktadır.

وَأَوْحَيْنَا إِلَى أُمِّ مُوسَى أَنْ أَرْضِعِيهِ فَإِذَا خِفْتِ عَلَيْهِ فَأَلْقِيهِ فِي الْيَمِّ وَلَا تَخَافِي وَلَا تَحْزَنِي إِنَّا رَادُّوهُ إِلَيْكِ وَجَاعِلُوهُ مِنَ الْمُرْسَلِينَ
“Ve evhaynâ ilâ ummi mûsâ en erdıîh(erdıîhi), fe izâ hıfti aleyhi fe elkîhi fîl yemmi ve lâ tehâfî ve lâ tahzenî, innâ râddûhu ileyki ve câılûhu minel murselîn(murselîne).: (Bu nedenle) Musa’nın annesine, “Onu (Musa’yı) emzir(ip doyur). Şayet (Firavun’un adamları onu öldürecek diye) kuşkulandığın vakit, onu (akıntılı) suya bırak ve sakın korkma ve endişe edip üzülme! Çünkü Biz onu sana tekrar (kavuşturup) geri vereceğiz ve onu peygamberlerden (biri) yapacağız” diye vahyettik (ilhamla bildirdik.)” (Kasas 28/7)

Burada Hz. Mûsâ’nın, Hz. Âsiye ile olan durumuna bahsedilecektir.
Hz. Mûsâ’nın saraya gelmesi, Hz. Âsiye için bir sevinç kaynağı olmuştur. Zirâ Hz. Âsiye, O’nu sandıktan çıkarınca, kocasına.: “Bana da sana da göz aydınlığı olacak çocuktur.” dediği âyette bildirilir. (Kasas 28/9) Bazı meallerde “…. Gözbebeği olacaktır.” şeklindedir

وَقَالَتِ امْرَأَتُ فِرْعَوْنَ قُرَّتُ عَيْنٍ لِّي وَلَكَ لَا تَقْتُلُوهُ عَسَى أَن يَنفَعَنَا أَوْ نَتَّخِذَهُ وَلَدًا وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
“Ve kâletimraetu fir’avne kurretu aynin lî ve lek(leke), lâ taktulûhu asâ en yenfeanâ ev nettehızehu veleden ve hum lâ yeş’urûn(yeş’urûne).: Firavun’un karısı dedi ki: (Bu çocuk) ’Benim için de, senin için de bir göz bebeği (ve evimizin şenliği olabilir); onu öldürmeyin; umulur ki bize yararı dokunur veya onu evlâd ediniriz.’ Oysa onlar (başlarına geleceklerin) farkında değillerdi.” (Kasas 28/9)

Âyetin devâmında, Hz. Âsiye’nin, “…Belki onu evlâd ediniriz.”
İfâdeleri ile onun Firâvun’dan evlâdı olmadığından ve Hz. Mûsâ’ya olan sevgi ve muhabbeti sebebiyle, onu evlâd edinmek istemesinden dolayı söylediği belirtilir. (İbn Kesîr, Tefsir, VIII, 238.)

Hz. Âsiye, göz aydınlığı bildiği Hz. Mûsâ ile çocukluğundan i’tibaren ilgilenmeye başlamıştır. Hz. Âsiye’nin Hz. Mûsâ’yla olan alâkası ve ona karşı şefkat ve merhameti kaynaklarda şöyle zikredilmektedir.:
Hz. Mûsâ bebeklik döneminde iken Firâvun’un sakalını çekip koparınca, bu duruma sinirlenen Firâvun, onu öldürecek kimsenin Hz. Mûsâ olduğu zannıyla hemen boğazlatılmasını emreder. Hz. Âsiye devreye girerek.: “Onu öldürmeyin, belki ondan fayda sağlarız belki de evlâd ediniriz.” 248 (Kasas 28/9)

Ve "O çocuktur, akledemez ve ne yaptıysa çocukluğundan yapmıştır." diyerek Hz. Mûsâ’yı Firâvun’un elinden kurtardığı nakledilir. (Taberî, Câmî, XVIII, 164.)

Kaynaklarda Hz. Mûsâ ile Hz. Âsiye’nin durumlarına dâir çok bilgiye rastlanmamakta ancak aralarında kan bağı olmasa da şefkat kanatlarıyla ona annelik yaptığı söylenebîlir.

2-) ALLAH’ın LÜTFETTİĞİ ÖZELLİKLERİ.:

Hz. Âsiye’nin kişisel özellikleri yanında ALLAH’ın kendisine lütfedip verdiği birtakım özellikleri de kaynaklarca sabittir. Bunlar DUÂsının bizzat ALLAH tarafından kabul edilmesi ve CeNNette bir ev ile müjdelenmesi şeklinde ifâdelendirilebilir.

Hz. Âsiye’nin yukarıda bahsedilen özellikleri hayatının son anına kadar süregelmiştir. Ancak Firâvun’un ve çevresindekilerin yaptığı eziyetler sonucunda ALLAH’a şu şekilde DUÂ etmiştir.: “Ey RABBim! Senin katında CeNNette benim için bir ev inşa et, beni Firâvun’dan ve yaptıklarından koru ve beni şu Zâlim Halkın elinden kurtar.”250

وَضَرَبَ اللَّهُ مَثَلًا لِّلَّذِينَ آمَنُوا اِمْرَأَةَ فِرْعَوْنَ إِذْ قَالَتْ رَبِّ ابْنِ لِي عِندَكَ بَيْتًا فِي الْجَنَّةِ وَنَجِّنِي مِن فِرْعَوْنَ وَعَمَلِهِ وَنَجِّنِي مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ
“Ve dareballâhu meselen lillezîne âmenûmreete fir’avn(fir’avne), iz kâlet rabbibni lî indeke beyten fîl cenneti ve neccinî min fir’avne ve amelihî ve neccinî minel kavmiz zâlimîn(zâlimîne).: (Ve yine)ALLAH, (küfür ve zulüm ortamında bile) iman edenlere ise, Firavun’un karısını örnek göstermiştir. Hani o (hanım): "Rabbim bana Kendi katında, cennette bir ev yap; beni Firavun’dan ve onun (küfür ve kötülük) amelinden-davranışından koru ve beni o zalimler topluluğundan da kurtar" (diye DUÂ etmiş ve kabul edilmişti).” (Tahrîm 66/11)

Hz. Âsiye bu DUÂyı yaparken, bu eziyetten kurtulup ALLAH’ın Rahmetine sığınmak istiyor.

Onun DUÂsının kabul edildiği ALLAH’ın onu Firâvun’un azâbından, zulmünden ve ona alay edilmesinden kurtardığı ve ona CeNNette bir ev bahşedildiği bildirilmiştir. Kurtubî, Tefsirinde Hz. Âsiyede iken o’nun RûHunu teslim aldığı bilgisi verilmektedir. Böylece o, dünyada Firâvun tarafından yapılan zulüm, eziyet ve tüm kötülüklerden kurtulmuştur. ALLAH, onu zâlimler topluluğundan ve onların kendisine yaptıkları her durumdan temizlemiş, ona CeNNette yiyip içeceği bir mekân vermiştir. (Kurtubî, Câmî, XXI, 104- 105.)

Âyetlerde CeNNetle ve CeNNette bir evle müjdelenmiş olan Hz. Âsiye konusunda hadîs rivâyetleri de paralellik göstermektedir.:
“CeNNet kadınlarının en faziletlileri HATİCE aleyhasselâm, Hz. Fâtıma, Hz. Âsiye ve Hz. Meryem’dir.” rivâyeti Hz. Âsiye’nin CeNNete girecek kadınlar arasında olduğunu bildirmektedir. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 409. Şuayb Arnavut’a göre hadîsin isnadı sahih, ricâli sikadır. (Ahmed b. Hanbel, Müsned,., IV, 409); Hâkim, Müstedrek, II, 584, III, 189. Hâkim, bu hadîsin senedinin sahih olduğunu bildirmiştir. Zehebî görüş bildirmemiştir. (Hâkim, Müstedrek,, II, 584, III, 189))

Bu özelliklerinden başka, Hz. Âsiye’nin Peygamber aleyhisselâm olup olmama ihtimali deliller neticesinde âlimler tarafından tartışılagelmiştir. Ancak bu konu son bölümde ayrıntılı olarak ele alınacaktır.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12888
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELÂMULLAH’ta-RESÛLULLAH’ta ÂSİYE-MERYEM..as..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

KELÂMULLAH’ta-RESÛLULLAH’ta ÂSİYE-MERYEM aleyhünnesselâm..

II. MERYEM aleyhasselâm ve ONU ÜSTÜN KILAN ÖZELLİKLERİ.:

A-) MERYEM aleyhasselâm.:

MERYEM aleyhasselâm =>İffet, İsmet, Takvâ gibi Faziletleri kendisinde toplamış bir Hanım olarak Kur’ÂN ve Hadîslerde en çok övülen Kadınların başında gelmektedir.

وَإِذْ قَالَتِ الْمَلاَئِكَةُ يَا مَرْيَمُ إِنَّ اللّهَ اصْطَفَاكِ وَطَهَّرَكِ وَاصْطَفَاكِ عَلَى نِسَاء الْعَالَمِينَ
“Ve iz kâleti’l- melâiketu yâ meryemu innallâhastafâki ve tahhareki vestafâki alâ nisâi’l- âlemin (âlemîne).: Hani melekler: "Ey Meryem! Şüphesiz ALLAH seni seçip kayırdı, seni temizleyip arındırdı ve seni yüceltip âlemlerin kadınlarına üstün kıldı" demişti.” (Âl-i İmrân 3/42)

وَالَّتِي أَحْصَنَتْ فَرْجَهَا فَنَفَخْنَا فِيهَا مِن رُّوحِنَا وَجَعَلْنَاهَا وَابْنَهَا آيَةً لِّلْعَالَمِينَ
“Velletî ahsanet fercehâ fe nefahnâ fîhâ min rûhinâ ve cealnâhâ vebnehâ âyeten li’l- âlemin (âlemîne).: Irzını gereği gibi koruyan o (kutlu) kadını (Meryem aleyhasselâm’ı) da (hatırlayıp an ki); kendisine Ruhumuzdan üflemiş, onu ve oğlunu, âlemler için bir âyet (mucize ve ibret) kılıvermiştik.” (Enbiyâ 21/91)

وَمَرْيَمَ ابْنَتَ عِمْرَانَ الَّتِي أَحْصَنَتْ فَرْجَهَا فَنَفَخْنَا فِيهِ مِن رُّوحِنَا وَصَدَّقَتْ بِكَلِمَاتِ رَبِّهَا وَكُتُبِهِ وَكَانَتْ مِنَ الْقَانِتِينَ
“Ve meryemebnete ımrânelletî ahsanet fercehâ fe nefahnâ fîhi min rûhınâ ve saddekat bi kelimâti RABB ihâ ve kutubihî ve kânet minel kânitîn(kânitîne).: İmrân’ın kızı Meryem’i de (ALLAH örnek vermektedir). Ki o kendi iffetini korumuş (ve RABB ine sığınmıştı). Böylece Biz de ona Ruhumuzdan üflemiştik. O da (ondan doğan Hz. İsâ da) RABB inin Kelimelerini ve Kitaplarını tasdik etmişti. O, (RABBine) gönülden bağlı kimselerden ve itaat edenlerdendi. (Meryem; ibâdet ve iffet ehli demektir ve Kur’ÂN’da yedi yerde ismi geçmektedir.)” (Tahrîm 66/12)

Zirâ o, hem Hıristiyanlık’ta hem İslâmiyet’te, inançlı bir kadın vurgusuyla öne çıkarılmış biridir. Nitekim “Meryem” kelimesinin “dindâr kadın” anlamına geldiği belirtilmekte, Arâmice’de de “ibâdet eden” mânâsında kullanılmaktadır.(Zemahşerî, Keşşâf, I, 551.)
İslâm Dininde MERYEM aleyhasselâm, hayâ sâhibi, itaatkâr, ALLAH’tan korkan ve ona sığınan bir şahsiyet olarak gösterilmiştir. (Günay Tümer, Hıristiyanlıkta ve İslâm’da MERYEM aleyhasselâm, Ankara, TDV, 1996, s 168.)
Bunun yanında o, Kur’ÂN’da İsmi çokça anılan ve adına müstakil bir sûre bulunan tek kadındır..

O'nun öne çıktığı diğer bir yön ise âilesinin soylu ve sâlih kimselerden oluşması olarak ifâde edilebilir. Babası İmrân’ın seçkin bir âileden geldiği.:

إِنَّ اللّهَ اصْطَفَى آدَمَ وَنُوحًا وَآلَ إِبْرَاهِيمَ وَآلَ عِمْرَانَ عَلَى الْعَالَمِينَ
ذُرِّيَّةً بَعْضُهَا مِن بَعْضٍ وَاللّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
“Gerçek şu ki Allah; Adem’i, Nuh’u, İbrahim ailesini ve İmran ailesini âlemler üzerine seçti; (Hakk Dini tebliğle görevlendirdi).
Onlar birbirlerinden (türeme ve tevhid dininden gelme bir nesil ve) zürriyettir. Allah (hakkıyla) İşitendir, (her şeyi) Bilendir.”
(Âl-i İmrân 3/33-34)

Annesi Hanne’nin ise DUÂsı kabul edilen âbide ve zâhide bir kadın olduğu kaydedilmektedir.:

فَتَقَبَّلَهَا رَبُّهَا بِقَبُولٍ حَسَنٍ وَأَنبَتَهَا نَبَاتًا حَسَنًا وَكَفَّلَهَا زَكَرِيَّا كُلَّمَا دَخَلَ عَلَيْهَا زَكَرِيَّا الْمِحْرَابَ وَجَدَ عِندَهَا رِزْقاً قَالَ يَا مَرْيَمُ أَنَّى لَكِ هَذَا قَالَتْ هُوَ مِنْ عِندِ اللّهِ إنَّ اللّهَ يَرْزُقُ مَن يَشَاء بِغَيْرِ حِسَابٍ
“onu (Meryem’i) güzel bir bitki gibi (özel olarak eğitip) yetiştirdi. Zekeriyâ’yı da O’ndan sorumlu kıldı. (Hz. Meryem’i, Hz. Zekeriyâ’nın kefâlet ve terbiyesine verdi.) Zekeriya her ne zaman mihraba girdiyse, (onun) yanında (temiz ve leziz) bir yiyecek bulurdu. “Bu sana nereden geldi ey Meryem?” diye sorunca: “Bu, ALLAH Katından (mu’cize bir nimettir.) Şüphesiz ALLAH, dilediğine hesapsız rızık verendir” derdi.” (Âl-i İmrân 3/37)

MERYEM aleyhasselâm, sâdece İmrân’ın Kızı olarak değil, bir Peygamber aleyhisselâm Annesi olarak da değer kazanmıştır. O, herhangi bir erkekle birlikte olmaksızın mucizevî şekilde İsâ aleyhisselâm’ı dünyaya getirmiştir. Yahudiler onu bâkire olduğu halde çocuk doğurduğu için iffetsizlikle itham etmişlerse de İsâ aleyhisselâm beşikte konuşmak sûretiyle Annesinin sapkın bir kadın olmadığını onlara açıklamıştır.:

“Böylelikle (Meryem) Ona (Hz. İsâ’ya mucizevi şekilde) gebe kalıvermiş, sonra onunla ıssız ve uzak bir yere çekilmişti.
Derken doğum sancısı onu bir hurma dalını (tutmaya) sürüklemişti. “(İnsanların bana inanmayıp, zinâ isnadlarıyla karşılaşacağıma) Keşke bundan önce ölüverseydim de, (hafızalardan kökten silinip) unutulup gitseydim” diye (dövünüvermişti.)
(O esnâda) Alt tarafından (görevli melek) ona şöyle seslenmişti: "Hüzne kapılma (tasalanıp kaderle tartışma), RABB in senin alt (yan)ında bir kaynak var etti. (Tatlı su akıverecektir.)"
“Hurma dalını da kendine doğru silkele, üzerine henüz yeni olgunlaşmış tâze hurma dökülüversin.”
Artık (bu İlahî İkramları) ye, iç; gözün aydın olsun. Eğer herhangi bir beşer görecek olursan (ve senin nasıl gebe kaldığını sorarlarsa) de ki.: "Ben RahmÂN (olan ALLAH)a oruç adadım, bugün hiç kimseyle konuşmayacağım."
Böylece Onu (Hz. İsâ’yı kucağında) taşıyarak kavmine geldi. Dediler ki.: "Ey Meryem, sen gerçekten (çok kötü ve) şaşırtıcı bir şey yapmışsın!"
Ey Harûn’un kız kardeşi (olan Meryem! dediler), senin baban kötü bir kişi değildi ve annen de azgın, utanmaz (bir kadın) değildi. (Sen nasıl böyle bir işe kalkıştın?)"
(Hz. Meryem) Bunun üzerine Ona (kucağındaki çocuğa) işâret edip (gerçeği Ondan dinlemelerini belirtince): "Henüz beşikte olan bir çocukla biz nasıl konuşabiliriz?" diye (şaşırmışlardı).
(O esnâda Hz. İsâ bebek halinde dile gelip dedi ki.:) “Ben, şüphesiz ALLAH’ın kuluyum, bana Kitap verdi ve beni Peygamber yaptı”,
"Nerede olursam (olayım, RABB im) beni kutlu mübârek kıldı ve hayat sürdüğüm müddetçe, bana namazı ve zekâtı vasiyet (emr)etti." (Böylece ibâdet ve istikamet disiplini altına aldı.)
(RABBim bana) "Anneme itaati de (emretti). Ve beni (özel rahmetiyle eğitip olgunlaştırdı,) mutsuz ve âsi bir zorba kılmadı."
"(ALLAH’ın) Selâm(eti) üzerimedir; doğduğum gün, öleceğim gün ve (mahşerde) diri olarak yeniden-kaldırılacağım gün de (böyledir)" deyince (Hz. Meryem aleyhasselâm’ın haklılığı isbat edilmişti).”
(Meryem 19/22-33.)

Hıristiyanlıkta Meryem aleyhasselâm, kucağında çocuğu bulunan ana şeklinde tasvir edilmektedir. O, Hristiyanların ibâdet hayatında önemli yer tutan, günahsız ve kudsal olarak nitelenen bir kadındır. Ayrıca teslis inancına göre Tanrı’nın Annesi olması, bâkireliği, günahsız doğması ve semâya çıkması gibi sebeplerle kudsal sayılmıştır. (Ömer Faruk Harman, “Meryem”, DİA, XXIX, 239.)

Bu BÖLÜMde, Meryem aleyhasselâm’ın İSLÂM’da, Kur’ÂN ve Hadîsler Çerçevesinde Sâhib Olduğu Önemli Özellikleri, Kendi Şahsiyeti ve ALLAH’ın Lütfu bağlamında sınıflandırılarak açıklanacaktır.:

B-) MERYEM aleyhasselâm’ı ÜSTÜN KILAN ÖZELLİKLERİ.:

1-) MERYEM aleyhasselâm’ın KENDİ KAZANIMLARI.:

MERYEM aleyhasselâm’ın “TÂHİRE” İsmiyle nitelenmesi ve iffeti, onun “SIDDÎKA” olması, ALLAH’a bağlılığı ve teslimiyetinden başka direnç, sabır ve kararlılığı ona fazilet kazandıran kişisel özellikleri arasında sayılabilir.

Kendi kazanımları araştırılırken onun Sabrı, İffeti ve Teslimiyeti konularında Kur’ÂN Âyetlerinin gâyet açıklayıcı olması dolayısıyla Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in ek bir açıklama yapmaması muhtemeldir. Dolayısıyla Hadîs Rivâyetlerinde çoğunlukla MERYEM aleyhasselâm’ın Kişisel Özellikleriyle karşılaşılmamıştır. Daha çok ALLAH’ın bahşettiği özellikleri bölümünde hadîslerden istifâde edilmiştir.

Resim a-) MERYEM aleyhasselâm’ın TÂHİRE NİTELEMESİ ve İFFETİ.:

MERYEM aleyhasselâm, Kur’ÂN-ı Kerîm’de “TÂHİRE” şeklinde nitelenmiş ve onun, tertemiz olduğu vurgulanmıştır. TÂHİRE lafzı, âyette: “…Seni tertemiz yaptı ve seni dünya kadınlarına üstün kıldı” şeklinde zikredilmiştir.:

وَإِذْ قَالَتِ الْمَلاَئِكَةُ يَا مَرْيَمُ إِنَّ اللّهَ اصْطَفَاكِ وَطَهَّرَكِ وَاصْطَفَاكِ عَلَى نِسَاء الْعَالَمِينَ
“Ve iz kâletil melâiketu yâ meryemu innallâhastafâki ve tahhareki vestafâki alâ nisâi’l- âlemîn (âlemîne).: Hani melekler.: "Ey Meryem! Şüphesiz ALLAH seni seçip kayırdı, seni temizleyip arındırdı ve seni yüceltip âlemlerin kadınlarına üstün kıldı!." demişti.” (Âl-i İmrân 3/42)

TÂHİRE lafzı, “T-H-R” kökünden türemiş; sözlükte temiz ve pâk anlamına gelmekte (İbn Manzur, Lisânü’l-arab, VIII, 210; Firuzâbâdî, Kâmûs'ül-muhît, çev. Mütercim Asım Efendi, s. 2142.) olup kadınlar için kullanıldığında, hayızdan, necâsetten, ayıplardan temizliği ifâde etmektedir. (İbn Manzur, Lisânü’l-arab, VIII, 210; Zebîdî, Tâcü'l-arûs, III, 362.)

Müfessirler mezkûr âyet için, MERYEM aleyhasselâm’ın temizliğinin muhtevâsı konusunda farklı yorumlar zikretmişlerdir. Bu âyetteki temizlikten maksad, İsâ aleyhisselâm’ın doğumuyla birlikte hayız, nifas (yeni doğurmuş kadının hâli.) olmaması gibi maddî bir temizliğe işâret ediyor olabileceği gibi manevî açıdan inkâr ve isyandan temizlik263 şeklinde de anlaşılmıştır. (Kurtubî, Câmî, V,126; Suyûtî, ed-Dürru’l-mensûr, s.191.)
Hatta manevî anlamda temizlik görüşü daha da genişleterek onun kötü ahlaktan, günahtan, küfürden temizlenmiş, sâlih amel, imân, itaat ve taatte ilerlemiş olduğu dile getirilmiştir. (Taberî, Câmî, III, 263- 264; Ebû’s-Senâ Şehâbeddîn Mahmûd b. Abdullâh b. Mahmûd Alûsî, Rûhu’l-meâni fî tefsiri’l-Kur’ÂNi’l-azim ve's-seb’i’l-mesâni, Beyrut, Dârü’l-Fikr, 1997, III, 115.)

Ayrıca bu terimle herhangi bir erkeğin dokunmasından ve Yahudilerin iftirâ, töhmet ve yalanlarından uzak oluşu mânasının kasdedildiği de ileri sürülmüştür. (Râzî, Tefsir, VIII, 38-39; Kur’ÂN Yolu Türkçe Meal ve Tefsir, DİB, I, 560.)
Bu sebeple MERYEM aleyhasselâm’ın namusunu korumak için çabalaması TÂHİRE lafzı ile anılmasının bir hikmeti sayılabilir.

Öte yandan o.: “Bana hiçbir insan dokunmadığı ve iffetsiz kadın olmadığım halde benim nasıl çocuğum olabilir.”

قَالَتْ أَنَّى يَكُونُ لِي غُلَامٌ وَلَمْ يَمْسَسْنِي بَشَرٌ وَلَمْ أَكُ بَغِيًّا
“Kâlet ennâ yekûnu lî gulâmun ve lem yemsesnî beşerun ve lem eku bagıyyâ (bagıyyen).: O (Meryem ise),: "Benim nasıl bir erkek çocuğum olabilir ki; bana hiçbir beşer dokunmamışken ve (üstelik) ben azgın utanmaz (bir kadın da) değilken (nasıl gebe kalabilirim?” diye hayret etmişti).” (Meryem 19/20)

Âyetinde kendisini daha önce erkeklerden muhafaza edip iffetini koruduğunu ifâde etmiştir. (Kurtubî, Câmî, V, 141, XIII, 430.)

Üstelik doğum sırasında onun insanlardan uzakça bir yere gidip, ağacın arkasına gizlenmesi de onun iffetinin bir sebebi olduğu da kaynaklarda yer bulmuştur. (Râzî, Tefsir, XXI, 205-207.)

Nitekim ALLAH celle celâlihu.: “Bir de iffetini sapasağlam koruyan ve bizim kendisine ruhumuzdan üflediğimiz, RABB i’nin kelimelerini ve kitaplarını doğrulayan İmrân kızı Meryem’i de örnek gösterdi…”

وَمَرْيَمَ ابْنَتَ عِمْرَانَ الَّتِي أَحْصَنَتْ فَرْجَهَا فَنَفَخْنَا فِيهِ مِن رُّوحِنَا وَصَدَّقَتْ بِكَلِمَاتِ رَبِّهَا وَكُتُبِهِ وَكَانَتْ مِنَ الْقَانِتِينَ
“Ve meryemebnete ımrânelletî ahsanet fercehâ fe nefahnâ fîhi min rûhınâ ve saddekat bi kelimâti RABB ihâ ve kutubihî ve kânet mine’l- kânitîn (kânitîne).: İmrân’ın kızı Meryem’i de (ALLAH örnek vermektedir). Ki o kendi iffetini korumuş (ve RABB’ine sığınmıştı). Böylece Biz de ona RÛHumuzdan üflemiştik. O da (ondan doğan Hz. İsâ da) RABB inin Kelimelerini ve Kitaplarını tasdik etmişti. O, (RABBine) gönülden bağlı kimselerden ve itaat edenlerdendi. (Mery;=> İbâdet Ve İffet Ehli demektir ve ]Kur’ÂN’da yedi yerde ismi geçmektedir.)” (Tahrîm 66/12)

Âyetinde bu durumu açıkça teyit etmiştir. Görülen o ki MERYEM aleyhasselâm’ın TÂHİRE olması onu seçkin kılarken bu durum onun örnek gösterilmesine bir sebep sayılmıştır. (Abdülhamit Mahmud et-Tahmaz, es-Seyyidetü Hatice’tü Ümmü’l-Mü’minin, Dımaşk, Dârü’l-Kalem, 1990, s.110.)

Neticede MERYEM aleyhasselâm için TÂHİRE ifâdesini maddî olmaktan ziyâde manevî açıdan değerlendirmek daha doğru görülmektedir. Zirâ o, birçok kötü huy ve özelliklerden kaçınmasının yanı sıra, kendisini koruyarak iffet timsâli bir hayat sürmüştür denilebilir.

Resim b-) MERYEM aleyhasselâm’ın SIDDÎKA NİTELEMESİ.:

Dili ile söylediğini kalbi ve ameli ile doğrulayan (Seyyid Şerif Cürcani, Kitâbü’t-ta‘rifât, s. 132.), onaylayan ve tasdik eden anlamına gelen “SIDDÎK” kavramı, Peygamberler ile ilgili olarak ]Kur’ÂN’da dört âyette zikredilmektedir. Bunların üçü.:

Yâsuf aleyhisselâm.:

يُوسُفُ أَيُّهَا الصِّدِّيقُ أَفْتِنَا فِي سَبْعِ بَقَرَاتٍ سِمَانٍ يَأْكُلُهُنَّ سَبْعٌ عِجَافٌ وَسَبْعِ سُنبُلاَتٍ خُضْرٍ وَأُخَرَ يَابِسَاتٍ لَّعَلِّي أَرْجِعُ إِلَى النَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَعْلَمُونَ
“Yûsufu eyyuhes sıddîku eftinâ fî seb’ı bakarâtin simânin ye’kuluhunne seb’un icâfun ve seb’ı sunbulâtin hudrin ve uhare yâbisâtin, leallî erciu ile’n- nâsi leallehum ya’lemûn (ya’lemûne).: (Oradan zindana gidip:) "Yûsuf, ey doğru (sözlü insan)! Yedi besili ineği yedi zayıf (ineğin) yemesi ve yedi yeşil başağın diğerleri kuru olan (yedi başağı sarıp kurutuvermesi) konusunda bize fetvâ ver. Umarım ki insanlara da (senin söylediklerinle ve isabetli te’villerinle) dönerim, belki onlar (bunun anlamını ve senin faziletli farkını)öğrenmiş olurlar" (ricâsını iletmişti).” (Yûsuf 12/46)

İdris aleyhisselâm.:


وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِدْرِيسَ إِنَّهُ كَانَ صِدِّيقًا نَّبِيًّا
“Vezkur fî’l- kitâbi idrîse innehu kâne SIDDÎKAn Nebîyyâ (Nebîyyen).: Kitap’ta İdris’i de zikret. Çünkü o, dosdoğru (sıddık) olan bir Nebîydi.” (Meryem 19/56)

ve İbrahîm aleyhisselâm.:


وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِبْرَاهِيمَ إِنَّهُ كَانَ صِدِّيقًا نَّبِيًّا
“Vezkur fîl kitâbi ibrâhîm(ibrâhîme), innehu kâne SIDDÎKAn Nebîyyâ(Nebîyyen).: Kitap’ta İbrahim’i de zikret, ki gerçekten o, sıddık (Hakkı hemen ve gönülden onaylayan ve doğruluktan asla ayrılmayan) bir Peygamberdi.” (Âl-i İmrân 3/41)

Peygamberleri kasdetmekte iken bir yerde “SIDDÎKA” şeklinde MERYEM aleyhasselâm’ı konu edinmektedir. Zirâ MERYEM aleyhasselâm’e dâir.: “…Onun annesi de SIDDÎKAdır…”
275

مَّا الْمَسِيحُ ابْنُ مَرْيَمَ إِلاَّ رَسُولٌ قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِهِ الرُّسُلُ وَأُمُّهُ صِدِّيقَةٌ كَانَا يَأْكُلاَنِ الطَّعَامَ انظُرْ كَيْفَ نُبَيِّنُ لَهُمُ الآيَاتِ ثُمَّ انظُرْ أَنَّى يُؤْفَكُونَ
“Melmesîhubnu meryeme illâ resul (resûlun), kad halet min kablihi’r- rusul (rusulun) ve ummuhu SIDDÎKAh (SIDDÎKAtun) kânâ ye’kulânit taâm (taâmi) unzur keyfe nubeyyinu lehumu’l- âyâti summenzur ennâ yu’fekûn (yu’fekûne).: (Gerçek şu ki;) Meryem oğlu Mesih, (Hz. İsâ) yalnızca bir Elçidir. Ondan önce de Peygamberler gelip geçmiştir. Onun Annesi dosdoğru (bir mü’minedir), ikisi de yemek yerlerdi. (Böyle ihtiyaç sahipleri hiç ilah olabilir mi?) Bir bak, onlara âyetleri nasıl açıklıyoruz? (Yine) Bir bak, onlar hâlâ nasıl da (Hakk’tan) çevrilmektedir?” (Mâide 5/75)

Şeklindeki âyet aynı zamanda MERYEM aleyhasselâm’ın doğru sözlü bir kimse oluşunu ifâde eder. Nitekim Kurtubî.: Meryem, RABBisinin kelimesini doğruladı. Hz. Zekeriyâ’nın, kendisine çocuk müjdelendiği zaman bir belirti istemesinin aksine Meryem bir alâmet istemedi. Bu sebeble ALLAH onu inen âyetle “SIDDÎKA” diye isimlendirdi.” (Kurtubî, Câmî, V, 127- 129.)
Şeklinde yorumlarken bazı âlimler ise onun SIDDÎKA olmasındaki sırrı ALLAH’tan geldiği hâlde başkalarının inanmadığı şeyleri tasdik etmesinde görmüşlerdir. (Cevâdî Amulî, Celal ve Cemal Aynasında Kadın, çev. Ejder Okumuş, İstanbul, İnsan yay, 1996 s. 129.)

Bu görüşü destekleyen Râzî, onun kulluğunda “SÂDIK” olduğunu ve günahlardan uzak durduğunu belirtmektedir. (Râzî, Tefsir, XII, 61; Mustafa Çağrıcı, “Sıddîk”, DİA, XXXVII, 91.)

Resim c-) MERYEM aleyhasselâm’ın ALLAH’a BAĞLILIĞI, TESLİMİYETİ ve MESCİDE ADANMIŞLIĞI.:

ALLAH’a itaatin ve teslimiyetin her faziletli kadında bulunması konusunda ittifak edildiği yukarıda zikredilmişti. MERYEM aleyhasselâm doğduğu zaman, Annesi onu Mescide ibâdet etmesi için adamış olup o da ALLAH’a ihlâsla ibâdet etme imkânı bulmuş ve Mescide Hizmet etme vazifesini üstlenmiştir. Bu vazifenin onun ALLAH’a olan bağlığını daha da arttırdığı görülmektedir.

Kur’ÂN’da MERYEM aleyhasselâm’ın ALLAH’a bağlılığını işâret edilirken kullanılan kavramlardan birisi “KÂNİTİN” ifâdesidir.
Âyeti kerimede.: “İmrân’ın kızı Meryem’i de an. O kendi ırzını korumuştu, böylece biz de ona kendi ruhumuzdan üfledik. O da RABB inin kelimelerini ve kitaplarını tasdik etti. O KÂNİTİN idi.” buyrulur.:

ضَرَبَ اللَّهُ مَثَلًا لِّلَّذِينَ كَفَرُوا اِمْرَأَةَ نُوحٍ وَاِمْرَأَةَ لُوطٍ كَانَتَا تَحْتَ عَبْدَيْنِ مِنْ عِبَادِنَا صَالِحَيْنِ فَخَانَتَاهُمَا فَلَمْ يُغْنِيَا عَنْهُمَا مِنَ اللَّهِ شَيْئًا وَقِيلَ ادْخُلَا النَّارَ مَعَ الدَّاخِلِينَ
“Dareballâhu meselen lillezîne keferûmreete nûhın vemreete lût (lûtın), kânetâ tahte abdeyni min ibâdinâ sâlihayni fe hânetâhumâ fe lem yugniyâ anhumâ minallâhi şey’en ve kîledhulen nâre mea’d- dâhılîn (dâhilîne).: ALLAH, (yakınındaki bazı kişilerin günahlarını ve Hakk’tan caymalarını bahâne ederek, sâlih dava rehberlerini kınayıp kötülemeye kalkışan) kâfirlere Nûh’un karısı ile Lût’un (aleyhisselâm) karısını misâl vermektedir. Bu ikisi kullarımızdan iki sâlih kulun (nikâhı) altında idiler. (Ama) Onlara hıyanet ettiler. Bundan dolayı, (kocaları da) kendilerine ALLAH’tan gelen (cezâdan) hiçbir şeye (karşı) yarar sağlayamadılar. (Onlara verilen belayı savamadılar.) İkisine de: “Diğer girenlerle birlikte ateşe girin!” denildi.” (Tahrîm 66/10)

وَضَرَبَ اللَّهُ مَثَلًا لِّلَّذِينَ آمَنُوا اِمْرَأَةَ فِرْعَوْنَ إِذْ قَالَتْ رَبِّ ابْنِ لِي عِندَكَ بَيْتًا فِي الْجَنَّةِ وَنَجِّنِي مِن فِرْعَوْنَ وَعَمَلِهِ وَنَجِّنِي مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ
“Ve dareballâhu meselen lillezîne âmenûmreete fir’avn (fir’avne), iz kâlet RABB ibni lî indeke beyten fîl CeNNeti ve neccinî min fir’avne ve amelihî ve neccinî mine’l- kavmi’z- zâlimîn (zâlimîne).: (Ve yine) ALLAH, (küfür ve zulüm ortamında bile) imân edenlere ise, Firavun’un karısını örnek göstermiştir. Hani o (hanım): "RABBim bana Kendi katında, CeNNette bir ev yap; beni Firavun’dan ve onun (küfür ve kötülük) amelinden-davranışından koru ve beni o zâlimler topluluğundan da kurtar" (diye DUÂ etmiş ve kabul edilmişti).” (Tahrîm 66/11)

وَمَرْيَمَ ابْنَتَ عِمْرَانَ الَّتِي أَحْصَنَتْ فَرْجَهَا فَنَفَخْنَا فِيهِ مِن رُّوحِنَا وَصَدَّقَتْ بِكَلِمَاتِ رَبِّهَا وَكُتُبِهِ وَكَانَتْ مِنَ الْقَانِتِينَ
“Ve meryemebnete ımrânelletî ahsanet fercehâ fe nefahnâ fîhi min rûhınâ ve saddekat bi kelimâti RABB ihâ ve kutubihî ve kânet mine’l- kânitîn (kânitîne).: İmrân’ın kızı Meryem’i de (ALLAH örnek vermektedir). Ki o kendi iffetini korumuş (ve RABB ine sığınmıştı). Böylece Biz de ona RÛHumuzdan üflemiştik. O da (ondan doğan Hz. İsâ da) RABB inin Kelimelerini ve Kitaplarını tasdik etmişti. O, (RABBine) gönülden bağlı kimselerden ve itaat edenlerdendi. (Meryem;=>İbâdet Ve İffet Ehli demektir ve ]Kur’ÂN’da yedi yerde ismi geçmektedir.)” (Tahrîm 66/12)

MERYEM aleyhasselâm’ın “KÂNİTİN” olmasını müfessirler farklı şekillerde yorumlamışlardır. Rekatları uzatması, ayakları şişene kadar ayakta durması (Taberî, Câmî, III, 266.) ve akşamla yatsı arasında namaz kılması bu yorumlardan bazılarıdır. 281281 (Kurtubî, Câmî, XXI, 107.)

Kurtubî’nin naklettiği.: MERYEM aleyhasselâm’ın mihrapta durup, rükû, secde ve kıyam hallerinde sürekli ibâdet etmesi sonucu ayaklarında kan ve irin meydana gelmiştir.” şeklindeki yorumu dile getirilmiştir. (Kurtubî, Câmî, XXI, 107.)

Âyetlerde MERYEM aleyhasselâm için kullanılan başka bir ifâde de “MUHARRAR” tâbiridir. (MUHARRAR.: Sırf ibâdete tahsis edilmiş olmak, mabede hizmetçi olmak, ALLAH’a taat etmek için dünya işlerinden azade olmak şeklinde açıklanabilir. (Râzî, Tefsir, VIII, 23); Bir başka anlamı da ibâdetlerinde ihlaslı olmak demektir. (Zemahşerî, Keşşâf, I, 551).)

Annesi onu, ibâdet etmesi ve dünya işlerine bulaşmadan ihlâsla mescide hizmet etmesi için ALLAH’a adamıştır. (Suyûtî, ed-Dürru’l-mensûr, II, 182.)

O, dünya işlerinden elini çektiği için ona “HÜRRiyetine kavuşturulmuş, HÜRR Kılınmış =>MUHARRAR) vasfı verildiği yorumlar arasındadır. (Taberî, Câmî, V, 331-335.)

Sâdece ALLAH’a itaat ve hizmet eden MERYEM aleyhasselâm’ın, ALLAH’a bağlılığı ve teslimiyeti, onun âilesi tarafından mescide adanmışlığını yakından ilgilendirmektedir. 286286 (MERYEM aleyhasselâm’ın Mescide adanmasını anlamak için o dönemki toplumunun davranışlarını göz önünde bulundurmak gerekir. Zirâ İsrailoğulları savaşlarda gani’met ve esir almadıkları için, bir şey azâd edememişler ve bunun yerine çocuklarını hizmet etme çağı geldiğinde adakta bulunarak Beytü’l- Makdis’e verip ALLAH’a itaat ve ibâdete tahsis etmişlerdir. (Râzî, Tefsir, VIII, 38-39).)

Yaşlı ve çocuksuz olan annesi, çocuğu olacağını anlayınca ALLAH’a DUÂ etmiş.: “RABBim! Karnımdaki çocuğu sırf sana hizmet etmek üzere adadım. Benden kabul et. Şüphesiz sen hakkıyla işitensin, hakkıyla bilensin, demişti.”

إِذْ قَالَتِ امْرَأَةُ عِمْرَانَ رَبِّ إِنِّي نَذَرْتُ لَكَ مَا فِي بَطْنِي مُحَرَّرًا فَتَقَبَّلْ مِنِّي إِنَّكَ أَنتَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
“İz kâlet imraetu ımrâne RABB i innî nezertu leke mâ fî batnî muharraran fe tekabbel minnî, inneke ente’s- semîu’l- alîm (alîmu).: Hani İmrân’ın karısı: "RABBim, karnımda olan (bebeğimi), her türlü nefsi bağımlılıktan, (imâni ve ahlâki) hürriyete kavuşturulması amacıyla (ve sâdece Senin rızanı umarak) onu Sana nezr ettim. (Tamamen Senin hizmetine adadım.) Bunu benden kabul et. Şüphesiz İşiten, Bilen, SENSİN SEN!" demişti.” (Âl-i İmrân 3/35)

Hamileliği sırasında kocası İmrân vefât etmiş olan Hanne, karnında bulunan çocuğu tereddüd etmeden ALLAH’a adamıştır. (MERYEM aleyhasselâm’ın Mescide adanmasını anlamak için o dönemki toplumunun davranışlarını göz önünde bulundurmak gerekir. Zirâ İsrailoğulları savaşlarda gani’met ve esir almadıkları için, bir şey azâd edememişler ve bunun yerine çocuklarını hizmet etme çağı geldiğinde adakta bulunarak Beytü’l-Makdis’e verip ALLAH’a itaat ve ibâdete tahsis etmişlerdir. (Râzî, Tefsir, VIII, 38-39).)

MERYEM aleyhasselâm’ın Annesinin adadığı çocuğun beklentisinin aksine kız doğması onun Beytü’l-Makdis'te hizmette bulunmasını zorlaştırmaktaydı. Zirâ özel durumları buna müsaade etmediği gibi Yahudî anlayışına göre mescide adanan sâdece erkek çocukları olabilmekteydi. (Ömer Faruk Harman, “Meryem”, DİA, XXIX, 240.)

Bunun içindir ki, MERYEM aleyhasselâm dünyaya geldiği zaman annesi, ALLAH TeÂLÂ'ya niyâzda bulunup kız olmasına rağmen o’nun Mescide kabûlünü istiyordu.

فَلَمَّا وَضَعَتْهَا قَالَتْ رَبِّ إِنِّي وَضَعْتُهَا أُنثَى وَاللّهُ أَعْلَمُ بِمَا وَضَعَتْ وَلَيْسَ الذَّكَرُ كَالأُنثَى وَإِنِّي سَمَّيْتُهَا مَرْيَمَ وِإِنِّي أُعِيذُهَا بِكَ وَذُرِّيَّتَهَا مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
“Fe lemmâ vadaathâ kâlet RABB i innî vada’tuhâ unsâ vallâhu a’lemu bi mâ vadaat ve leyse’z- zekeru ke’l- unsâ, ve innî semmeytuhâ meryeme ve innî uîzuhâ bike ve zurriyyetehâ mine’ş- şeytânir racîm (racîmi).: Ancak onu doğurduğunda -ALLAH onun ne doğurduğunu daha iyi bilip dururken- (annesi) dedi ki.: "RABBim, doğrusu bir kız (çocuğu) doğurdum! (Oysa oğlan olmasını umuyordum.) Erkek ise, kız gibi değildir. (Kızların daha çok korunmaya ihtiyacı vardır, kadınların ve erkeklerin fıtratları farklıdır.) Ona Meryem Adını koydum. Ben onu ve soyunu o taşa tutulmuş (kovulmuş) Şeytândan SANA sığındırırım" (diyerek RABB ine teslim etti).” (Âl-i İmrân 3/36)

Bu nedenle MERYEM aleyhasselâm’ın huşû’ içinde RABBinin huzurunda durup ibâdet etmesi ve secdeye kapanıp rükû’ edenlerle beraber rükû’ etmesi belirtilerek bir anlamda buna izin verildiğine işâret edilmiştir. Ayrıca onun ALLAH’a bağlılığı, tam anlamıyla RABBine teslim olması ve kendisini ibâdete adaması onun faziletli kadınlar arasında zikredilmesi için yeterli sebeplerdendir..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12888
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELÂMULLAH’ta-RESÛLULLAH’ta ÂSİYE-MERYEM..as..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim d-) MERYEM aleyhasselâm’ın DİRENÇ, SABIR ve KARARLILIĞI.:

Bir kimsenin üzüntü, sıkıntı ve belâlar karşısında direnç göstermesi (Mustafa Çağrıcı, “Sabır”, DİA, “XXXV, 337.) kişinin sabrı ve kararlı duruşunu ortaya koymaktadır.
Hz. Meryem aleyhasselâm’ın de çeşitli sıkıntılarla karşılaşmasına rağmen hayatında birçok sabır ve kararlılık örneğine rastlanmaktadır. Onun direnç ve sabrıyla özellikle iki durumda karşılaşılaşıldığı söylenebîlir. İlki doğum anını yalnız başına yaşaması ve bu zorluğa göğüs germesi, diğeri ise doğumdan sonra toplumun aşırı tepkisini tahmin etmesine karşın oğlu Hz. İsâ ile onların karşısına çıkmasıdır.

Âyetlerde öncelikle onun doğum yapma süreci ve o sırada yaşadığı psikolojik durumun zorluğu bildirilir. Hz. Meryem aleyhasselâm’ın doğum sancısı onu bir hurma ağacına yönelttiğinde kullandığı, “Keşke bundan önce ölseydim de unutulup gitmiş olsaydım!”

فَأَجَاءهَا الْمَخَاضُ إِلَى جِذْعِ النَّخْلَةِ قَالَتْ يَا لَيْتَنِي مِتُّ قَبْلَ هَذَا وَكُنتُ نَسْيًا مَّنسِيًّا
“Fe ecâe hel mehâdû ilâ ciz’ın nahleh(nahleti), kâlet yâ leytenî mittu kable hâzâ ve kuntu nesyen mensiyyâ(mensiyyen).: Derken doğum sancısı onu bir hurma dalını (tutmaya) sürüklemişti. “(İnsanların bana inanmayıp, zinâ isnadlarıyla karşılaşacağıma) Keşke bundan önce ölüverseydim de, (hafızalardan kökten silinip) unutulup gitseydim” diye (dövünüvermişti.)” (Meryem 19/23)

İfâdeleri hem doğum anında zorlandığını hem de sonrasını düşünerek bu vaziyetten çekindiğini ortaya koymaktadır. O, hangi sebeple bu lafızları kullanmış olursa olsun, nihâyetinde sabır ve metanetini göz ardı etmemek gerekir.

Sabrını ve Direncini gösteren diğer hadîse ise Hz. Meryem aleyhasselâm’ın doğum sonrası toplum tarafından maruz kaldığı hakaret ve iftirâlara karşı yaşadıklarıdır. Zirâ o, kavminin yanına bir çocuk ile gittiğinde onların tavrı oldukça sert ve kırıcıydı. “Kucağında çocuğu ile halkının yanına geldi. Onlar şöyle dediler.: ‘Ey Meryem! Çok çirkin bir şey yaptın! Ey Harûn’un kız kardeşi! Senin baban kötü bir kimse değildi. Annen de iffetsiz değildi.”

فَأَتَتْ بِهِ قَوْمَهَا تَحْمِلُهُ قَالُوا يَا مَرْيَمُ لَقَدْ جِئْتِ شَيْئًا فَرِيًّا
“Fe etet bihî kavmehâ tahmiluh(tahmiluhu), kâlû yâ meryemu lekad ci’ti şey’en feriyyâ(feriyyen).: Böylece Onu (Hz. İsâ’yı kucağında) taşıyarak kavmine geldi. Dediler ki: "Ey Meryem, sen gerçekten (çok kötü ve) şaşırtıcı bir şey yapmışsın!" (Meryem 19/237

فَأَتَتْ بِهِ قَوْمَهَا تَحْمِلُهُ قَالُوا يَا مَرْيَمُ لَقَدْ جِئْتِ شَيْئًا فَرِيًّا
“Yâ uhte hârûne mâ kâne ebûkimrae sev’in ve mâ kânet ummuki begıyyâ(begıyyen).: "Ey Harûn’un kız kardeşi (olan Meryem! dediler), senin baban kötü bir kişi değildi ve annen de azgın, utanmaz (bir kadın) değildi. (Sen nasıl böyle bir işe kalkıştın?)" (Meryem 19/28)

(Harûn'un kızkardeşi sözleri, ya Meryem'in Harûn adında bir erkek kardeşi olduğunu ya da onun Harûn Âilesine mensub olduğunu ifâde eder. (Kurtubî, Câmî, XI, 100); Baba tarafından Harûn Peygamber aleyhisselâm’a dayandığı da zikredilmektedir. (Zemahşeri, Keşşâf, II,6).)

Âyetleri onların ithamlarını göstermektedir. Müfessirlere göre, Hz. Meryem bir çocukla çıkageldiğinde bunun gayr-i meşru bir ilişkiden peyda olduğunu düşünerek işin aslını sorgulamaksızın ona bu lafızları kullanmışlardır. (Taberî, Câmî, XV, 524-525.)

Ama Hz. Meryem, kavminin kendisine zînâ isnadında ve büyük suçlamalarda bulunmalarına karşı sabretmiş, kararlı duruşunu bozmamış, (Kurtubî, Câmî, XXI, 106.)

Bu konuda ALLAH’ın Hükmüne güvenmiştir. (Âişe AbdurRahmÂN eş-Şâtî, Rasûlullah’ın Annesi ve Hanımları, trc. İsmail Kaya, Konya, Uysal Kitabevi, 1987, s. 49. )
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12888
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELÂMULLAH’ta-RESÛLULLAH’ta ÂSİYE-MERYEM..as..

Mesaj gönderen kulihvani »


Resim 2-) MERYEM aleyhasselâm’e ALLAH’ın LÜTFETTİĞİ ÖZELLİKLERİ.:

Meryem aleyhasselâm’ın övülmesine ve üstün kılınmasına kendi kişisel özellikleri yanında ALLAH tarafından bahşedilmiş özelliklerinin bulunması da önemli bir sebeptir. Bunların bazıları birtakım mucizevî durumlar olmakla birlikte bazıları da âlimler tarafından yorumlanarak tespit edilmiştir.

Meryem aleyhasselâm’ın doğarken annesi tarafından Şeytândan korunması konusundaki DUÂsı, ALLAH tarafından seçilmiş olması ve ona ni’metler bahşedilmesi, Kur’ÂN’da sarîh şekilde isminin anılması, CeNNetle müjdelenen kadınlar arasında yer alması ona verilen lütuflar arasında sayılabilir. Ayrıca âlimler tarafından öne sürülen ve ihtilaf edilen onun Kadın Peygamber olup olmadığı konusu da buraya dahil edilebilir. Ancak bu konu hakkında üçüncü bölümde ayrıntılı bilgi verileceğinden burada zikredilmeyecektir.

Resim a-) MERYEM aleyhasselâm’ın DOĞUMUNDA ŞEYTÂNDAN UZAK OLMASI.:

Annesinin Meryem aleyhasselâm’ı, henüz doğmadan RABBine adadığı ve onun için ALLAH’a DUÂ ettiği daha önce bildirilmişti. Annesi, bu DUÂyı yaparken ona Şeytânın iğva vermesini istemediğinden, “Kovulmuş Şeytâna karşı onu ve soyunu senin korumanı diliyorum.” diyerek RABB ine ilticâ etmiştir.:

فَلَمَّا وَضَعَتْهَا قَالَتْ رَبِّ إِنِّي وَضَعْتُهَا أُنثَى وَاللّهُ أَعْلَمُ بِمَا وَضَعَتْ وَلَيْسَ الذَّكَرُ كَالأُنثَى وَإِنِّي سَمَّيْتُهَا مَرْيَمَ وِإِنِّي أُعِيذُهَا بِكَ وَذُرِّيَّتَهَا مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
“Fe lemmâ vadaathâ kâlet RABB i innî vada’tuhâ unsâ vallâhu a’lemu bi mâ vadaat ve leysez zekeru kel unsâ, ve innî semmeytuhâ meryeme ve innî uîzuhâ bike ve zurriyyetehâ mineş şeytânir racîm(racîmi).: Ancak onu doğurduğunda -ALLAH onun ne doğurduğunu daha iyi bilip dururken- (annesi) dedi ki: "RABBim, doğrusu bir kız (çocuğu) doğurdum! (Oysa oğlan olmasını umuyordum.) Erkek ise, kız gibi değildir. (Kızların daha çok korunmaya ihtiyacı vardır, kadınların ve erkeklerin fıtratları farklıdır.) Ona Meryem adını koydum. Ben onu ve soyunu o taşa tutulmuş (kovulmuş) Şeytândan Sana sığındırırım" (diyerek RABB ine teslim etti).” (Âl-i İmrân 3/36)

Müfessirler, “RABBi onu güzel bir şekilde kabul buyurdu..".:

فَتَقَبَّلَهَا رَبُّهَا بِقَبُولٍ حَسَنٍ وَأَنبَتَهَا نَبَاتًا حَسَنًا وَكَفَّلَهَا زَكَرِيَّا كُلَّمَا دَخَلَ عَلَيْهَا زَكَرِيَّا الْمِحْرَابَ وَجَدَ عِندَهَا رِزْقاً قَالَ يَا مَرْيَمُ أَنَّى لَكِ هَذَا قَالَتْ هُوَ مِنْ عِندِ اللّهِ إنَّ اللّهَ يَرْزُقُ مَن يَشَاء بِغَيْرِ حِسَابٍ
“Fe tekabbelehâ RABB uhâ bi kabûlin hasenin ve enbetehâ nebâten hasenen, ve keffelehâ zekeriyyâ kullemâ dehale aleyhâ zekeriyyal mihrâbe, vecede indehâ rızkâ(rızkan), kâle yâ meryemu ennâ leki hâzâ kâlet huve min indillâh(indillâhi), innallâhe yerzuku men yeşâu bi gayri hısâb(hısâbın).: Bunun üzerine RABB i onu güzel bir kabulle kabul etti ve onu (Meryem’i) güzel bir bitki gibi (özel olarak eğitip) yetiştirdi. Zekeriya’yı da ondan sorumlu kıldı. (Hz. Meryem’i, Hz. Zekeriya’nın kefalet ve terbiyesine verdi.) Zekeriya her ne zaman mihraba girdiyse, (onun) yanında (temiz ve leziz) bir yiyecek bulurdu. “Bu sana nereden geldi ey Meryem?” diye sorunca: “Bu, ALLAH katından (mucize bir nimettir.) Şüphesiz ALLAH, dilediğine hesapsız rızık verendir” derdi.” (Âl-i İmrân 3/37)

Not =>Mihrab.: Nefsi düşünceler, Şeytâni dürtüler ve zâlim düzenlerle harb=mücadele edilen kudsal mekân, camilerin ön tarafındaki imam makamı..

Bu Âyete binaen Meryem aleyhasselâm’ın annesinin DUÂsının kabul olduğunu belirtmişlerdir. Bu DUÂ neticesinde, Şeytânın Hz. Meryem ve oğlu İsâ’ya yaklaşmadığı kaydedilmiştir. (Kurtubî, Câmi, XXI, 106; İbn Kesir, Tefsir, I, 358; Suyûtî, ed-Dürru’l-mensûr, II, 181.)
Buna paralel olarak da hadîs kaynaklarında şu rivâyet yer almaktadır.: “Her Âdemoğluna doğumunda mutlaka Şeytân dokunur. Şeytân dokunmasından dolayı bebek ağlayarak dünyaya gelir. (Buradaki dokunmadan kasdın dürtme anlamına geldiği belirtilmiştir. (İbn Hacer, Fethü’l-bârî, VIII, 52).)

Bundan Meryem ve oğlu müstesnâdır.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, XIII, 136. Muhakkik Arnvut, Sahihayn şartlarına göre isnadının sahih olduğunu bildirir. (Ahmed b. Hanbel, Müsned,., XIII, 136). Buhârî, “Tefsir” 2, “Enbiyâ” 44; Müslim, “Fezâilu’s-Sahâbe” 146.)

İmam Nevevî bu rivâyetin, zâhiren Hz. İsâ aleyhisselâm ve Annesinin üstünlüğünden bahsedildiğini belirtirken, Kadı Iyaz (ö. 544/1149) bütün Nebîlerde bu durum mevcuttur şeklinde görüş bildirir. (Nevevî, Minhac, XV, 120.)

Şu hâlde Şeytânın iğvasından müstesnâ olup ancak ihlaslı kimseler olduğundan, bu hadîs Meryem aleyhasselâm ve oğlunun günahlardan uzak kalabilmek bakımından nasıl bir ilâhî himaye ve terbiye altında olduklarını göstermektedir. (Âlûsî, Rûhu’l-meânî, III, 139. Ayrıca bkz. Günay Tümer, Hıristiyanlık’ta ve İslâm’da Hz. Meryem, s.168.)

Dolayısıyla buradaMeryem aleyhasselâm ve Hz. İsâ aleyhisselâm’ın üstünlükleri açıkça beyân edilmektedir.

Resim b-) MERYEM aleyhasselâm’ın SeçiLmiş BiRi OLarak Âlemin KadınLarının EN HAYIRLISI OLMASI ve CeNNetLe MÜJDELENMESİ.:

Tertemiz, iffetli ve SIDDÎKA olduğu daha önce bildirilen, mescide adanmış ve ALLAH’a gönülden bağlı Meryem aleyhasselâm’ın, âyet ve hadîslerde seçilmiş olduğu, âlemin kadınları arasında üstünlüğü ve kendisinin CeNNetle müjdelendiği bildirilir. Nitekim âyetlerde Meryem aleyhasselâm’ın tüm kadınlara üstünlüğü şu lafızlarla vurgulanmıştır, “Ey Meryem! ALLAH seni seçti, seni tertemiz yaptı ve seni dünya kadınlarına üstün kıldı.”

وَإِذْ قَالَتِ الْمَلاَئِكَةُ يَا مَرْيَمُ إِنَّ اللّهَ اصْطَفَاكِ وَطَهَّرَكِ وَاصْطَفَاكِ عَلَى نِسَاء الْعَالَمِينَ
“Ve iz kâletil melâiketu yâ meryemu innallâhastafâki ve tahhareki vestafâki alâ nisâil âlemîn(âlemîne).: Hani melekler: "Ey Meryem! Şüphesiz ALLAH seni seçip kayırdı, seni temizleyip arındırdı ve seni yüceltip âlemlerin kadınlarına üstün kıldı" demişti.” (Âl-i İmrân 3/42)

Bu âyette geçen “ıstafâ” kelimesi “seçme, seçkin kılma” anlamına gelmektedir. Bu fiilin burada Meryem aleyhasselâm hakkında kullanılmış olmasından, onun özel ve önemli bir görev için seçildiği ve bu sebeple ilâhî lütuflara mazhar kılındığı anlaşılmaktadır. (Kur’ÂN Yolu Türkçe Meal ve Tefsiri, DİB, I, 559.)

İlgili âyette ıstafâ kavramının iki kere geçmesi, müfessirlerde görüş ayrılığına sebep olmuştur. Zirâ ikisinin farklı anlama geldiğini düşünenler olduğu gibi onların aynı anlamda ancak iki kez zikredildiğini belirten müfessirler de mevcuttur. Birinci görüşe göre ilk ifâde edilen seçilmişlik, ALLAH’ın ondan başka bir kadına Mescidde hizmet nâsib etmemesi, rızkının ALLAH’tan gelmesi, yalnızca ALLAH’a ibâdet etmesi için dünyalık meşgaleden uzaklaştırılması ve meleklerin sözlerini açıkça işitmesi sebebi ile meydana gelmiştir. (Râzî, Tefsir, VIII, 39, Kurtubî, Câmî, V, 126.)
İkinci seçilmişlik ise Hz. İsâ aleyhisselâm’ı babasız doğurmuş olmasıdır. (Râzî, Tefsir, VIII, 39, Kurtubî, Câmi, V, 126.)

Başka bir yoruma göre ise Meryem aleyhasselâm, çok ibâdet etmesi, dünyaya ehemmiyet vermemesi, asâleti ve vesveseden uzak olması sebebiyle seçilmiştir. Bu seçkinliği iki kere zikredilerek iyice vurgulanmıştır. (İbn Kesîr, Tefsir, III, 58-59.)

Benzer şekilde temel hadîs kaynaklarında da Meryem aleyhasselâm’ın yeryüzündeki tüm kadınlara üstünlüğünden bahseden rivâyetler bulunmaktadır.
Örneğin.: “Erkeklerden çoğu kemâle erdi, hâlbuki kadınlar arasında Firâvun’un karısı Âsiye ile İmrân’ın kızı Meryem’den başka hiç kimse kemâle ermemiştir.” hadîsi böyledir. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 394, 409; Buhârî, “Enbiyâ” 32, 46; “Fezâilü Ashâbi’n-Nebî” 30; “Et‘ime”25, 30; Müslim, “Fezâilu’s-Sahâbe” 70; İbn Mâce, “Et‘ime” 14; Ebû Dâvûd, “Et‘ime” 29; Tirmızî, “Et‘ime”31, “Menâkıb” 63; Nesâî, “Nisâ” 30.)

Ayrıca Meryem aleyhasselâm’ın üstünlüğü, “Âlemlerin kadınları olarak Hz. Meryem, HATİCE aleyhasselâm, Hz. Fâtıma ve Hz. Âsiye’yi bilsen sana yeter.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 135; Tirmızî, “Menâkıb” 61.Tirmizî bu rivâyetin isnadının sahih olduğunu bildirir.(Tirmizî, Sünen, III, 45) Hâkim, Müstedrek, III, 186, hadîs no: 4810,4811. Hâkim, kitabında geçen hadîsin Şeyhayn şartlarına uygun ve sahih olduğunu bildirmişse de rivâyet mürseldir. Zehebî tevâkkuf etmiştir. (Hâkim, Müstedrek, III, 186))

Hadîsiyle aynı mânâyı ifâde etmektedir. Bu hadîste seçkin olmaları vasfıyla dört kadın ismi zikredilmesine rağmen âlimlerin Meryem aleyhasselâm’ı zaman farkı açısından diğerlerinden ayrı tuttukları görülmektedir. Bu zaman farkı sebebiyledir ki onlar, üstünlüklerin mutlak olmadığını, her birinin üstünlüklerinin karşılaştırılabileceğini ve ancak kendi dönemlerine ait olabileceğini belirtmişlerdir. (Ebü'l-Hasan Nureddin Ali b. Sultan Muhammed Ali el-Kârî, Mirkatü'l-mefatih şerhi Mişkati'l-Mesabih, thk. Muhammed Nâsırüddin el-Elbânî, y.y., Dâru İhyai’t-Türas, t.y., XVIII, 61.)

Nitekim “Kendi dönemindeki kadınların en hayırlısı İmrân kızı Meryem’dir ve yine bu ümmetin kadınlarının en hayırlısı Huveylid kızı Hatice’dir.” (Buhârî, “Enbiyâ” 45; Müslim, “Fezâilü’s-Sahâbe” 69.)

Hadîsi de bu bakış açısını desteklemektedir. Neticede mezkûr rivâyetlerde Meryem aleyhasselâm ve anılan diğer hanımlar arasında mutlak bir karşılaştırma yapılamayacağı söylenebîlir. Ancak, Meryem aleyhasselâm’ın insanlık tarihinde benzeri olmayan bir görev yüklenmiş olduğu konusu ise aşikardır. (Kur’ÂN Yolu Türkçe Meal ve Tefsir, DİB, I, 560.)

Öte yandan bazı hadîslerde Meryem aleyhasselâm CeNNetle müjdelenmiş kadınlar arasında sayılmaktadır. Örneğin, “CeNNet kadınlarının en faziletlisi Hatice, Fâtıma, Meryem ve Âsiye’dir.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 409. Muhakkik, rivâyetlerin isnadı sahih olduğunu bildirir. (Ahmed b. Hanbel, Müsned,., IV, 409).)
Hadîsi bunu ifâde etmektedir.

Yine onun CeNNetlik olduğunu bildiren bir rivâyette o, Hz. FÂTIMA aleyhasselâm ile birlikte zikredilir.: MERYEM’in üstünlüğü müstesnâ, FÂTIMA CeNNet Kadınlarının efendisidir.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned,., XVIII, 161; Tirmizî, “Menâkıb” 60, 63. Muhakkik Arnavut, metnin tek başına zayıf sayılmasına rağmen, sahih li gayrihi olduğu belirtilmiştir. (Ahmed b. Hanbel, Müsned,., XVIII, 161).

Rivâyeti açıkca Meryem aleyhasselâm’ı, CeNNet kadınlarının üstünü olarak beyân etmektedir.

Neticede Meryem aleyhasselâm hakkında ALLAH’ın kendisine lütfettiği çeşitli üstünlükler bulunduğu görülmekte, dünya ve âhirette seçilmiş bir hanım olduğu anlaşılmaktadır.

Resim c-) MERYEM aleyhasselâm’a ALLAH TARAFINDAN ÇEŞİTLİ Nİ’METLER BAHŞEDİLMESİ.:

Seçilmiş bir kul olan Meryem aleyhasselâm’ın ALLAH için Mescide adandıktan sonra kendi hâline bırakılmadığı, onun hem Mescidde geçirdiği sürede hem hamileliği boyunca ALLAH tarafından birçok ni’metlerle taltif edildiği görülmektedir. Öncelikle Meryem aleyhasselâm’ın, bir Peygamberin koruması altında yetiştiği hatırlanmalıdır. Nakledildiğine göre Zekeriya Peygamber aleyhisselâm ibâdet ve DUÂ ile meşgul olması için Meryem aleyhasselâm’e Mescidde özel bir yer tahsis etmiş ve yanına ondan başkası girmemiştir. Hz. Zekeriyâ aleyhisselâm yiyecek bir şeyler vermek için Meryem aleyhasselâm’ın yanına girdiğinde, yazın kış meyveleri ve kışın ise yaz meyveleri ile karşılaşıyordu. (İbn Kesir, Bidâye, V,220.)

Bunları nasıl elde ettiğini sorduğunda, Meryem aleyhasselâm onun ALLAH’ın bir ikramı olduğunu söylemiştir.

فَتَقَبَّلَهَا رَبُّهَا بِقَبُولٍ حَسَنٍ وَأَنبَتَهَا نَبَاتًا حَسَنًا وَكَفَّلَهَا زَكَرِيَّا كُلَّمَا دَخَلَ عَلَيْهَا زَكَرِيَّا الْمِحْرَابَ وَجَدَ عِندَهَا رِزْقاً قَالَ يَا مَرْيَمُ أَنَّى لَكِ هَذَا قَالَتْ هُوَ مِنْ عِندِ اللّهِ إنَّ اللّهَ يَرْزُقُ مَن يَشَاء بِغَيْرِ حِسَابٍ
“Fe tekabbelehâ RABB uhâ bi kabûlin hasenin ve enbetehâ nebâten hasenen, ve keffelehâ zekeriyyâ kullemâ dehale aleyhâ zekeriyyal mihrâbe, vecede indehâ rızkâ(rızkan), kâle yâ meryemu ennâ leki hâzâ kâlet huve min indillâh(indillâhi), innallâhe yerzuku men yeşâu bi gayri hısâb(hısâbın).: Bunun üzerine RABB i onu güzel bir kabulle kabul etti ve onu (Meryem’i) güzel bir bitki gibi (özel olarak eğitip) yetiştirdi. Zekeriya’yı da ondan sorumlu kıldı. (Hz. Meryem’i, Hz. Zekeriya’nın kefalet ve terbiyesine verdi.) Zekeriya her ne zaman mihraba girdiyse, (onun) yanında (temiz ve leziz) bir yiyecek bulurdu. “Bu sana nereden geldi ey Meryem?” diye sorunca: “Bu, ALLAH katından (mucize bir nimettir.) Şüphesiz ALLAH, dilediğine hesapsız rızık verendir” derdi.” (Âl-i İmrân 3/37)

ALLAH’ın Meryem aleyhasselâm’ı çeşitli ni’metlerle taltif ettiği başka âyetlerde de bildirilmektedir.321

إِذْ قَالَ اللّهُ يَا عِيسى ابْنَ مَرْيَمَ اذْكُرْ نِعْمَتِي عَلَيْكَ وَعَلَى وَالِدَتِكَ إِذْ أَيَّدتُّكَ بِرُوحِ الْقُدُسِ تُكَلِّمُ النَّاسَ فِي الْمَهْدِ وَكَهْلاً وَإِذْ عَلَّمْتُكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَالتَّوْرَاةَ وَالإِنجِيلَ وَإِذْ تَخْلُقُ مِنَ الطِّينِ كَهَيْئَةِ الطَّيْرِ بِإِذْنِي فَتَنفُخُ فِيهَا فَتَكُونُ طَيْرًا بِإِذْنِي وَتُبْرِئُ الأَكْمَهَ وَالأَبْرَصَ بِإِذْنِي وَإِذْ تُخْرِجُ الْمَوتَى بِإِذْنِي وَإِذْ كَفَفْتُ بَنِي إِسْرَائِيلَ عَنكَ إِذْ جِئْتَهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُواْ مِنْهُمْ إِنْ هَذَا إِلاَّ سِحْرٌ مُّبِينٌ
“İz kâlellâhu yâ îsebne meryemezkur ni’metî aleyke ve alâ vâlidetike iz eyyedtuke bi rûhil kudusi tukellimun nâse fîl mehdi ve kehl(kehlen), ve iz allemtukel kitâbe vel hikmete vet tevrâte vel incîl(incîle), ve iz tahluku minet tîni ke hey’etit tayri bi iznî fe tenfuhu fîhâ fe tekûnu tayran bi iznî ve tubriul ekmehe vel ebrasa bi iznî, ve iz tuhricul mevtâ bi iznî, ve iz kefeftu benî isrâîle anke iz ci’tehum bil beyyinâti fe kâlellezîne keferû minhum in hâzâ illâ sihrun mubîn(mubînun).: ALLAH ise şöyle diyecek: "Ey Meryem oğlu İsâ, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu’l-Kudüs (Hz. Cebrail) ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla (hikmetle ve düzgünce) konuşabildin. Sana Kitabı, hikmeti (dünyaya tekrar gönderildiğinde Kur’ÂN’ı ve Sünneti), Tevrat’ı ve İncil’i öğrettim. Hani o vakit Benim iznimle çamurdan kuş biçiminde (bir şeyi) oluşturuyordun da (yine) iznimle ona üfürdüğünde bir kuş olup (uçuverirdi). Doğuştan kör olanı ve (deri hastalığı olan) alacalıyı iznimle iyileştirdin, (yine o süreçte) Benim iznimle (mucize olarak) ölüleri (geçici olarak diriltip, tekrar hayata) çıkarıverdin. Sen onlara (İsrailoğullarına) apaçık belgelerle geldiğinde onlardan inkâra sapanlar, "Şüphesiz bu apaçık bir sihirdir" demişlerdi (de) İsrailoğullarını senden geri püskürtmüş, zararlarını defetmiştim." (Mâide 5/110)

Nitekim ona doğum sırasında.: “Hurma dalını kendine doğru silkele ki, üzerine tâze hurma dökülsün. Ye, iç. Gözün aydın olsun…”

وَهُزِّي إِلَيْكِ بِجِذْعِ النَّخْلَةِ تُسَاقِطْ عَلَيْكِ رُطَبًا جَنِيًّا
“Ve huzzî ileyki bi ciz’ın nahleti tusâkıt aleyki rutaben ceniyyâ(ceniyyen).: “Hurma dalını da kendine doğru silkele, üzerine henüz yeni olgunlaşmış tâze hurma dökülüversin.” (Meryem 19/25)

Buyrularak hurma ağacından tâze hurma dökülmesi ve onunla karnını doyurması ALLAH’ın ona bahşettiği ikramlar arasında sayılabilir. Ayrıca ALLAH TeÂLÂ’nın, Meryem aleyhasselâm’ı bir bakıma bir fidân gibi yetiştiriliyor olmasını mesel vermesi de burada zikredilmelidir. (Âli İmrân 3/37)

Çünkü onun bitki gibi yetiştirilmesi demek ona özel ihtimam gösterildiğine ve diğer insanlardan farklı olarak çeşitli ni’metlerle donatıldığına işâret etmektedir. Bu da O’nun diğer tüm kadınlardan farklı bir konuma sâhib olması anlamına gelmektedir. Öte yandan bu ifâde, onun hem ruh hem beden sağlığı açısından (Reşid Rıza, Tefsîru’l-menar: Tefsiru Kur’ÂNi’l-Hâkim, 4.bs., Kâhire, Dârü’l-Menar, 1954, II, 292.)

Özel bir biçimde yetiştirildiğini ve ahlâki erdemlerle donatıldığını da belirtmektedir. (Zemahşerî, Keşşâf, I, 187.)

Resim d-) MERYEM aleyhasselâm’ın KENDİSİNE KUR’ÂN-ı KERİM’de HİTÂB EDİLMESİ.:

Kur’ÂN-ı Kerim’de adı geçen ve ismine müstakil sûre bulunan tek kadının Meryem aleyhasselâm olduğu daha önce bildirilmişti. Ayrıca o, Kur’ÂN’da ismiyle ALLAH veya melekler tarafından kendisine hitap edilen bir kimse konumundadır. Zirâ Meryem aleyhasselâm’den bahseden âyetlerin çoğunda ona hitâben.: “Yâ Meryem!” ifâdesinin kullanıldığı görülmektedir.
Örneğin.: “Hani melekler dedi ki: Yâ Meryem! Muhakkak ALLAH seni seçti…”

وَإِذْ قَالَتِ الْمَلاَئِكَةُ يَا مَرْيَمُ إِنَّ اللّهَ اصْطَفَاكِ وَطَهَّرَكِ وَاصْطَفَاكِ عَلَى نِسَاء الْعَالَمِينَ
“Ve iz kâletil melâiketu yâ meryemu innallâhastafâki ve tahhareki vestafâki alâ nisâil âlemîn(âlemîne).: Hani melekler: "Ey Meryem! Şüphesiz ALLAH seni seçip kayırdı, seni temizleyip arındırdı ve seni yüceltip âlemlerin kadınlarına üstün kıldı" demişti.” (Âl-i İmrân 3/42)

Veya “Yâ Meryem! RABB ine divan dur. Secde et ve rükû edenlerle birlikte rükû et…” âyetleriyle kendisine bizzat seslenilmektedir.

يَا أَبَتِ إِنِّي قَدْ جَاءنِي مِنَ الْعِلْمِ مَا لَمْ يَأْتِكَ فَاتَّبِعْنِي أَهْدِكَ صِرَاطًا سَوِيًّا
“Yâ ebeti innî kad câenî minel ilmi mâ lem ye’tike fettebi’nî ehdike sırâtan seviyyâ(seviyyen).: "Ey Meryem! RABB ine gönülden itaatte bulun, secde et ve rükû edenlerle (Hakka boyun eğenlerle) birlikte rükû et" (diye ilham edilmişti).” (Âl-i İmrân 3/43)

إِذْ قَالَتِ الْمَلآئِكَةُ يَا مَرْيَمُ إِنَّ اللّهَ يُبَشِّرُكِ بِكَلِمَةٍ مِّنْهُ اسْمُهُ الْمَسِيحُ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ وَجِيهًا فِي الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ وَمِنَ الْمُقَرَّبِينَ
“İz kâletil melâiketu yâ meryemu innallâhe yubeşşiruki bi kelimetin minh(minhu), ismuhul mesîhu îsebnu meryeme vecîhan fîd dunyâ vel âhıreti ve minel mukarrebîn(mukarrebîne).: Hani melekler: "Ey Meryem! Doğrusu ALLAH Kendinden bir kelimeyi (İsâ’yı doğuruvereceğini) sana müjdelemektedir. Onun adı Meryem oğlu İsâ Mesih’tir. O, dünyada ve ahirette ’seçkin, onurlu ve saygın kılınmış birisidir’ ve (ALLAH’a) yakın kılınan (mukarreb kimselerdendir)." (Âl-i İmrân 3/45)

Görüldüğü kadarıyla onun ismen anılması, kendisine hitap edilmesi Meryem aleyhasselâm’ın kadınlar arasında yüksek bir konumda olduğunu ispat etmektedir.
Benzer âyetler, “Hani melekler şöyle demişti: Yâ Meryem! ALLAH seni kendi tarafından bir kelime ile müjdeliyor…” (Âl-i İmrân 3/45)

Rivâyetlerde bu ismen sesleniş yer almasa da kendisinden ismen bahsedilen hadîsler onun hem kendi çağında hem de sonrasında örnek teşkil ettiğini ortaya koymaktadır.

Sonuç olarak, Meryem aleyhasselâm’ın tertemiz olması ve ALLAH’tan geleni kabul ederek O’na tam teslimiyetle bağlanması ve annesinin onu mescide adaması gibi unsurlar fazileti ve üstünlüğünü ortaya koyan delillerdir. Ayrıca yaşadığı tüm zorlukları tek başına göğüslerken ALLAH’a tevekkülünü ve metanetini kaybetmemesi, desteğe en muhtaç anlarında bile ALLAH’a sığınarak O’na güvenmesi, Meryem aleyhasselâm’ın yüksek derecesini göstermektedir. Bu vesileyle onun dünya hayatında çeşitli ni’metlerle karşılaştığı ve seçkin bir kadın olarak CeNNetle müjdelendiğini de göz ardı etmemek gerekir..

Resim
Resim
Cevapla

“Divanında Muhammedi Tasavvuf” sayfasına dön