MUHİDDİN-İ ARABÎ HAZRETLERİNİN VASİYETLERİ-4

Muhiddin-i Arabî (k.s.) hazretlerinin hayatı ve eserleri.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

MUHİDDİN-İ ARABÎ HAZRETLERİNİN VASİYETLERİ-4

Mesaj gönderen aNKa »




http://www.muhammedinur.com/modules.php ... caf9c96497
MUHİDDİN-İ ARABÎ HAZRETLERİNİN VASİYETLERİ-3'ün devamıdır...



MUHİDDİN-İ ARABÎ HAZRETLERİ BUYURUYOR:

Müslümanlardan birini çirkin bir işte görürsen kendini değil amelini görün!
Eğer bu kerahatinde sadık isen, onun yaptığı fenalığı sen yapma! Eğer yaparsan müraîsin.
Oruçlu iken dikkat et günah işleme!
Oruç ALLAH’lıktır.
ALLAH, seni oruçlu hâlinde razı olmadığı bir şeyi işlerken görmesin!
Orucunu da iptâl eder.

Eğer malın varsa, menfaati devamlı olan hayırlara sarfet!
Dini malumatın varsa, onları başkalarına da yay! istifade etsinler.
Yol üzerinde uyuma!
Gece kabir’de uyumak icabederse, yoldan çekil çünkü, yollarda haşarat eksik olmaz.
Bir yerde oturacak veya yatacaksan;
“EUZÜBİ KELİMÂTİLLAHİ’T- TAMMATİ KÜLLîMA MÎN ŞERRİM HÛLİKA” yaratılmışların şerrinden ALLAH’a sığınırım, de!




Müraî : İki yüzlü kimse, dalkavuk, riyâkâr, münafık.
Euzübi Kelimâtillahi’t- Tammati Küllîma Mîn Şerrimâ Hûlika : “Halkedilenlerin tümünün şerrinden ALLAH’ın kelimelerine sığınırım!”
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

MUHİDDİN-İ ARABÎ HAZRETLERİ BUYURUYOR:


Üç kişi bir yerde iken, ikisinin gizli konuşması veya üçüncünün bilmediği bir lisan ile konuşmaları caiz değildir.
Müslümanlar arasında dostluk, muhabbet, ülfet gerek.
Her hangi bir müslümanı korkutmak veya onu şüpheye düşürmek islâm kardeşliğine aykırıdır.
Horoz sesi işitince hemen ALLAH’ın fadlını iste!
Merkep anırdığı zaman da şeytanın şerrinden ALLAH’a sığın!
Eşek şeytanı görünce anırır, horoz da meleği görünce öter.
Gökte bir melek var ki horoz şeklindedir.
Öttüğü zaman yerdeki horozlar onun sesini işitir ve öterler.

Her hâlinde iyi niyetli olmaya gayret et!
Salih amellere devan et! Hele gafiller, fasık ve facirler içinde bulunursan, onlara gelecek azabdan kurtulabilmek için, o fitnelere dahil olmadığını kalb ve azalarında isbat etmen lâzımdır.
Bir kimse aksırır da “ELHAMDÜLİLLÂH” demezse, ona hatırlat! Yine demezse “YERHAMEKALLAH” diye ona dua etme!
Bir adamı yüzüne karşı methedipte onu mahcub etme!
Birisi seni yüzüne karşı methederse, yerden bir avuç toprak al da önüne döküver.
Ben de diğer insanlar gibi topraktan yaratıldım ne kadrim var de!
Şafak batarken çocukları evden dışarı çıkarmayınız.
Çünkü o zaman şeytanların kaynaştığı zamandır.
Yemek yerken, başka birisi sana bakmasın ona da yedir.
Hatip hutbe okurken konuşanlar olursa, onlara sus deme!
Senin de Cuman bâtıl olur.

İftarını hurma ile yap!
Hurma yoksa üç yudum su iç! İftarda acele et!
Kalbini murakabe et! Bir mü’min hakkında kalbine kötü bir şey gelmişse, hemen onu izale et ve hüsnü zan eyle!




Ülfet : Alışma, alışkanlık. Birisiyle münasebette bulunmak. Ünsiyet. Ahbablık, dostluk. Huy etme. Görüşme, konuşma
Fısk : (Fâsık) Haddini tecavüz. Günah. Haktan ayrılmak. * Fık: ALLAH'ın emirlerini terk ve O'na isyan etmek ve doğru yoldan sapıp çıkmak. Böyle olanlara şeriat dilinde "fâsık" denir.
Merkep : Eşek. Hımar.
Elhamdülillâh : Hamd ALLAH’a mahsustur.
Yerhamekallah : ALLAH sana rahmet etsin!
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

MUHİDDİN-İ ARABÎ HAZRETLERİ BUYURUYOR:



Sohbetinde bulunduğun veya senin sohbetine gelenlerin rütbe ve menzillerine yöre muamelede bulun!
ALLAH’a verdiğin ahd rububiyetini ikrar edip her zaman ve her yerde ahdine vefa göster!
ALLAH’ın âyetlerine bak, verdiği zâhiri ve batını azalarını yerinde kullan onları şerde kullanma!
Peygamberlerine uy, Kur’ân okuyanı dinle, tazim ile dinle!
Kur’ânın içindekileri düşün!
Hadis-i şerif lerin sahih olanlarını öğren!
Ashab-ı Kiram arasında zuhura gelen hadiselere dalma!
Hepsini sev, her hak sahibine hakkını ver!

Gözünü harama bakılma, diğer azalarını da kötü şeylerden koru!
Âlimlere tazim et, şerlilere güler yüz göster ki onlar da düzelsinler.
Hayvanlara şefkatle muamele eyle!
Ağaçları koru ve ıslah et!
Sofilerin şer’i şerife muvafık olanlarına hürmet göster!
Evlâdlara ihsan eyle!
Kadınlara iyi muamelede bulun!
Namazı huzur ile kıl!
Zekâtım vakit geçirmeden ver!
Büyüklerin şer’a muvafık emirlerini dinle ve itaat et!
Hülâsa bütün mevcudata nasihatle muamele eyle!..




Sahih : Fık: Rükünleri ve şartları tamam olan herhangi bir ibâdet ve muâmele. * Hâlis, kusursuz, şüphesiz. * Edb: Gerek söz bakımından ve gerek mânâca noksanları bulunmayan ifade.
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

MUHİDDİN-İ ARABÎ HAZRETLERİ BUYURUYOR:


Bir şeyi iyice bilmeden, görmeden işleme!
ALLAH yanında hükmünü bilmediğin bir şeyi körü körüne yapma!
Dünyada ödenmesi lâzım olan hakları öde ki ALLAH seni sevsin.
Namazda güzünü secde mahalline dik!
Safların düzgün ve sık olmasına çalış!
Namazda başka yere bakmadıkça ALLAH sana nazar eder.
Şerefli olmayan kazançlardan sakın!
Meselâ kelb parası, hacamat ücreti, yüz suyu dökerek, namustan fedâkârlık ederek kazanılan paralara tenezzül etme! .
Bakıcı, büyücülere gitme ve böyle şeylere teşebbüs edipte para kazanmaya tenezzül etme!
Kazanmaya kudretin varken sadaka alma!
ALLAH’ın verdiğine şükret!
Az, çok deme!
Mü’minlerin iyi huyları olduğu gibi kötü huyları da olur, sen daima iyi huyları gör!
ALLAH ve Resûlünü sevenlere ve onlara yardım edenlere buğzetme!
Bazı kimseler, o falanı sevmiyordu diye ona buğzeder; bu doğru değildir.
Buğzettiğin ALLAH ve Resûlünü seviyorsa, onların hatırı için sen de onu sevmeğe mecbursun.
Amma, o senin hocanı, şeyhini sevmiyorsa, varsın sevmesin.
Onun, senin şeyhini sevmemesi ona buğzetmeni icap ettirmez.




Hacamat : (Hacamat) Tıb: Vücudun bir tarafından kan aldırmak.
Kelb : (C.: Ekâlib-Eklüb-Kilâb) Köpek, it. * Meşhur bir yıldız. * İki adım arasına koyarak dikilen kayış. * Yolcuların, yük üstünde azıklarını astıkları demir çengel. * Şiddet. * Hırs.
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

MUHİDDİN-İ ARABÎ HAZRETLERİ BUYURUYOR:



“ALLAH! ALLAH!” İsm-i şerifine devam et!
ALLAH lâfzı şerifinin faidesi hiç bir zikirde yoktur.
Başından elifi kaldırırsan “L İ L L A H” kalır.
Yine Esmâi hüsna’dandır.
Birinci lâm’ı kaldırırsan “L E H ܔ olur.
O da Esmâi hüsnadandır ikinci Lâm’ı da kaldırırsan “H U” kalır ki o da Esmâi hüsnadandır.
Başka kelimelerde bu yoktur.
Din’de güzel şeylerle iftihar edilir.
“Mushafların tezyini, Camilerin tezyinatı eşrat saatindendir!” diye varit olan Hadis-i şerif den ürkme.
İlmi olmayan bunu tersine anlıyor.
Kıyamet alâmetlerinin hepsi mezmum değildir.
Şeair-i Diniyyeye tazim olmak kasdıyle yapılan şeyler makbul ve memduhdur.
Duada haddi tecavüz etme!
Meselâ sıla-yi Rahm’i kat’ edecek dualar yapma!
“Halamın, teyzemin, amcamın canını al!” gibi.
Taharatte de suyu fazla israf etme!
Abdest azalarını üçer defa yıka!



ALLAH : Târifsiz Tarifle ALLAH’tır.
LİLLAH : ALLAH için.
LEHÜ : ALLAH’ın dır (herşey)
HU : O’dur(c.c.).


Mushaf : Sahife. Sahife hâlinde yazılı kitap. * Kur'ân-ı Kerim'in bir ismi. (Bak: Kur'ân)
Eşrat : Nişanlar. Alâmetler. şartlar. (kıyamet âlameti)
Mezmum : Zemmolunmuş. Makbul olmıyarak ayıplanmış. Kötü.
Şeair : (Şiâr. C.) Âdetler, İslâm işaretleri. İslâmlara ait kaideler. ALLAH'ı anmak, hamdetmek, ezan okumak, İslâmî kıyafet gibi. Bunlara Şeair-i İslâmiye denir. Bütün müslümanlarla alâkalı mes'eleler ve alâmetler, umumun hissedar olduğu işlerdir
Memduh : Beğenilmiş. Medholunmuş. Övülmüş. * Fık: Peygamberimizin (A.S.M.) sevmiş olduğu hareket, iş.
Kat’ edecek : Kesecek.
Taharat : Temizlik. Nezafet. Temizlenmek. * Fık: Habes, necaset denilen maddeten en pis şeylerin veya hades denilen şer'î bir mâninin zevalidir.
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

MUHİDDİN-İ ARABÎ HAZRETLERİ BUYURUYOR:


Kur’a’nı düşünerek oku!
O, zikirlerin en yükseğidir.
Bir sûreye başlayınca, bitirinceye kadar konuşma!
Bir hastanın yanına girince “Y A S İ Y N” oku!

Müellif Muhiddini Arabî derki:
“Bir gün çok hastalandım.
Baygın bir hâlde idim.
Korkunç kimseler gördüm.
Bana ezâ etmek istiyorlardı.
Derken güzel simâli ve güzel kokulu bir zât geldi onları hep kovaladı.
Sevindim.
Ve: “Efendim siz kimsiniz?” diye sordum.
“Ben “Y A S İ Y N” sûresiyim!” dedi.
Gözümü açtım baktım ki babam baş ucumda ağlıyor ve “Y A S İ Y N” şerifi okuyordu.
Bitirdi. Gördüklerimi babama söyledim.
“Hastalarınıza “Y A S İ Y N” okuyun diye emir var.
Ağır bir hastanın yanında bulunursan ona: “L İLÂHE İLLALLAH” ı telkin et!..
Demezse su’-i zann etme!
Çünkü o hâlde belki başka şeyle meşguldür de senin telkinini duymamıştır.
Cenazelerinizi takip ederken eğer yürüyorsan tabutun etrafında yürü!
Binekte isen, arkadan takip et!
Defnolunduktan sonra hemen bırakıp gitme!
Biraz kabrin yanında bekle!
Cenaze, kabrinin başında oturanlarla ünsiyet eder.

Su içtiğin kabın ağzını kapat!
Gece lambaları söndür! Kapuyu kilitle!
Şeytan kilitli kapıları açamaz.
Eğer kapıyı kapatırken besmele çeker, Âyet-ül Kürsî okursan, sabaha kadar zarardan emin olursun
Dünyada bir yolcu gibi yaşa!
Elindekilerin hesabını vereceğini unutma!
Sana hainlik yapana sen yapma!
Sana tecavüz edene sen tecavüz etme!




Simâ : Yüz. Çehre.
Ünsiyet : Alışkanlık, dostluk. Birlikte düşüp kalkmak. Ahbablık.
Telkin : (C.: Telkinât) Zihinde yer ettirmek. Fikir aşılamak. Zihinde yer etmiş düşünce. * Yeni müslüman olana İslâm esaslarını anlatmak. * Ölü gömüldükten sonra imam tarafından söylenen söz.
Defn : Gömmek, gömülmek. Cenazenin mezara gömülmesi.
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

MUHİDDİN-İ ARABÎ HAZRETLERİ BUYURUYOR:


İbadetlere neş’eli olarak başla!
Eğer keselân gelirse, onu bırak başka ibadete geç!
Amma, farzlar böyle değil. Onların vakti geldi mi ister neşeli, isterse neşesiz ol Farzlar derhal işlenir.
Birisi, sen ibadet ederken başka, o ibadeti güzelce ifâ ederken o da öğrensin diye niyet et!
Riyâdan kurtulursun.
İhlâsına dikkat et!
Halk içinde güzel namaz kılıpta tenhada felfes kılan ALLAH’a hakaret etmiştir.
Elinden geldiği kadar gayret et!
Güzelce ibadetlerine devam et!

Sakın:
“ALLAH beni şaki yazdıysa şakiyim, said yazdıysa Said’im!” deme. Hayırlı ibadetler ve hayırlı işler yapıyorsan, Said olduğuna ALLAH tarafından bir müjdedir.
ALLAH güzel ameller işleyenlerin ecrini zayi etmez.

Kabirleri sık sık ziyaret et!
Yalnız kabristanda çok oturma, mezarlara ibret nazarıyla bak! Âhireti hatırla!
Kabristanda Dünya işlerini konuşmak sûretiyle ölülere ezâ etme!
Yol üstüne, gölgeliklere, ağaç altına, su kenarına, kabirlerdeki deliklere, suya, işeme!
Yedi büyük günahlardan içtinap et!
(Şirk,
sehire,
katli nefs,
yetim malı yemek,
riba,
askerden kaçmak,
namuslu kadınlara, kötü ve namuslarına dokunur sözler söylemek
).




İfâ : Ödemek. Yerine getirmek. Söz verdiğini veya vazife bildiğini yerine getirmek. Kılmak. Yapmak.
Keselân : ağırlık.
Şaki : (Şekavet. den) Haydut. Yol kesen. Haylaz. * Her çeşit günahı işleyebilen.
Said : (Sa'd. dan) Saadetli. ALLAH (C.C.) kendisini sevmiş. O'nun rızasına ermiş olan. Ahireti için çalışan kimse. Mes'ud. Mübârek. Bahtiyar.
İbret : Uyanıklığa sebeb olan ders. * Çok çirkin ve düşündürücü. * Tuhaf, acâyip.
Riba : Tartısı ve ölçüsü belli olan bir malı aynı cinsten daha fazla olan bir mal ile, bir karşılığı olmaksızın, peşin olarak veya veresiye değiştirmektir. * Faiz. * Muamelede meşru miktardan tecavüz. * Bir şeyin artması, çoğalması. * Verilen borç para veya mal karşılığında kâr isteyip zarara ortak olmamak suretiyle hâsıl olan haram kazanç.
Sehire : Sihir. Büyü.
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

MUHİDDİN-İ ARABÎ HAZRETLERİ BUYURUYOR:


HAKK’ı daima önde tut!
Ve ALLAH’ın kullarına, ALLAH’ın muamele ettiği gibi muamele et!

İbrahim Peygambere bir müşrik misafir olmak istedi.
İbrahim Aleyhisselâm:
“Müslüman olursan misafir ederim” dedi!
O da kabul etmedi.
Döndü gitti.
Cenab-ı HAKK İbrahim’e :
“Bir lokma ekmek için herifin dinini, babasından kalan alıştığı dinini terk etmesini teklif ettin.
O, yetmiş senedir gâvurluk yapar, ben onu besliyorum ve rızkını kesmedim.”
Buyuranca,
İbrahim Aleyhisselâm yola çıktı ona yetişti:
“Gel! Seni misafir edeceğim.
Çünkü Rabbim senin için bana itab etti”
deyince o, hem misafir oldu ve hem de nıüslüman oldu.

İnsanlardan gelen ezâya sabret, tahammül et!
Kimseyi hakir görme!
Öfkelenince nefsine sahip ol!
Aman, ALLAH’dan başkasına kulluk etme!
Evinde bulunan hayvanlara, kedi , köpek ... ne varsa onların yiyecek ve içeceklerini ihmal etme!
Onlar emanettir.
Haftanın pazarertesi ve perşembe günleri amellerin ALLAH’a arzolunduğu günlerdir.
O günlerde oruç tutarsan iyidir.
Oruç tutamazsan iyi şeyler yap!
Kimseye karşı kalbinde buğz ve adavet bulunmasın.
ALLAH, şirk gibi kalbinde buğz ve adavet bulunanları da affetmez. Bir gün gelip seni bırakacak arkadaşla da dostluk kurma!
Daima seninle beraber bulunacak dostlar kazan!
Karı, kız, oğlan, ahbab, yaran, mal, mülk hep muvakkat dosttur. Seninle kabre girmezler.
En samimi dostun, iyi amellerindir.
Kabirde, mahşerde, her yerde senden ayrılmazlar.
Dostunu bil.
Yarın mahşer yerinde en bedbaht insan, başkalarına vazu nasihat etmişte kendisini unutmuş, söyledikleri hayırlı şeyleri kendisi yapmamış, başkalarını fenalıklardan nehyetıniş de kendisi o fenalıkları işlemiş olan kimselerdir.
Helâl kazan, hırsı bırak, uykudan uyanınca gözünden uykuyu sil! Hemen ALLAH’ı zikret!
Şeytanın düğümünü çözmüş olursun.
Şeytan uyu diye efsun okur.
Abdest alınca ikinci düğüm çözülür.
Namaz kılınca hepsi çözülür...




Muamele : (C.: Muâmelât) Hatt-ı hareket. Davranma, davranış. Birbiri ile iş görme, amel etme. Alış veriş. * Resmi dairelerde yapılan herhangi bir iş.
Hakir : Küçük. Ehemmiyetsiz. Kıymetsiz. İtibarsız. Kudretsiz.
Bedbaht : f. Bahtsız, talihsiz, bahtı kara.
Efsun : f. Sihir, büyü, üfürük. Sihirbazların tuzağı. Hile ile yapılan kötü işler. (Efsun İslâmiyetçe men'edilmiş ve büyük günâhlardan sayılmıştır.)
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

MUHİDDİN-İ ARABÎ HAZRETLERİ BUYURUYOR:


Dehre sövme!
Dehr ALLAH’ındır.
Eğer dehr ile zamanı murad ediyorsan, zamanın elinde bir şey yoktur.
İşler hep ALLAH’ın yed’-i kudretindedir.
Malım, malım diye kasılma, senin malın yiyip bitirdiğin, giyip eskittiğin, sadaka ile elden çıkardığındır.
Bunlardan başkası aleyhindedir.
Nereden topladın, nereye sarfettin, niçin depo ettin diye soracaklar.
Dinini öğren!
Din adamı âdil olur.

Kabir azabından, Deccalın şerrinden, Cehennem azabından, hayatında ve ölümünde sana arız olacak fitnelerin şerrinden ALLAH’a sığın!
Peygamberimiz, namazlarının sonunda yâni, kaide-i âhiresinde bu duayı okurlardı.
Kalbini ve kalbine gelenleri daima murakabe et!
Şeriat terazisine ver!
Onunla ayarla!
Şeytan, kürsüsünü kurar da avanesine oradan emirler verir. ALLAH’ın Arşı da su üzerindedir.
Şeytan bu hareketiyle halkı iğfal etmek ister.
Şeriatı bilmeyenlerle şeytan alay eder.
Ve onları çabuk aldatır.
Peygamberimiz Medine’ye teşriflerinde İbni Seyyad denilen bir yahudi kâhini vardı.
Resûl-ü Ekrem ona :
“Ne görüyorsun?” diye sordu.
“Deniz üzerinde kürsü görüyorum” dedi.
Resûl-ü Ekrem: “O şeytanın kürsüsüdür” buyurdular.
Kur’ân-ı Kerim’de ALLAH’ın Arşı su üzerindedir.
Sizi imtihan için yâni hanginiz daha iyi işlerde bulunacak.
İşte o iptilâ şeytanın fitnesidir.
Kendisini İlâh gibi tahayyül ettirir de oradan emirler verir.
O, mü’minlerin en büyük düşmanıdır.
Şeytanın şerrinden ALLAH’a sığın!
Bakıcı, büyücü, aldatıcı, kendine şeyh süsü verenlere inanma! Dinin gider.
Elde mizan şeriattır.
Ona uymayan şeyler şeytan yoludur.




Dehr : Zaman, çok uzun zaman, ebedi. * Bin yıllık zaman. * Dünya.
Yed’i kudret : Kudret eli.
Deccal : Hakkı bâtıl, bâtılı hak olarak gösteren. (Deccal'ın Cennet dediği Cehennem gibi, Cehennem dediği de Cennet gibi olacağı rivâyet edilir. Sahih hadislerin ihbarı ve din büyüklerinin izah ve kabulleri ile, âhirzamanda gelecek ve Risâlet-i Ahmediyeyi inkâr edip İslâmiyeti tahribe çalışacak ve dünyayı fesâda verecek çok şerli ve küfr-ü mutlak yolunda olan dehşetli bir şahıstır. Bir hadis rivâyetinde üç deccal, diğerinde yirmiyedi deccal geleceği Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm tarafından bildirilmiştir. Âlem-i İslâmda muhtelif zamanlarda çıkmış olan dehşetli din düşmanlarının ve anarşiye hizmet edenlerin umumu da rivâvetleri tasdik etmektedir.
Kaide-i âhire : Son oturuş.
İğfal : (C.: İgfalât) Dikkatsizlikle terkettirmek. * Gaflette bırakmak. * Kandırmak. Aldatmak.
Tahayyül : (C.: Tahayyülât) Hayale getirmek. Hayalde canlandırmak. Fikir kurmak. (Bak: Dimağ)
Mizan : Terazi, ölçü, tartı. * Akıl, idrak, muhakeme. Mikyas. * Fık: Mahşerde herkesin amellerini tartmağa mahsus bir adâlet ölçüsü olup, hakiki mâhiyeti ancak âhirette bilinecektir. * Mat: Yapılan hesabın doğruluğunu anlamak için yapılan diğer bir hesap. Sağlama.


الَّذِي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيَاةَ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا وَهُوَ الْعَزِيزُ الْغَفُورُ
Resim--- “Elleziy halekalmevte velhayate liyebluvekum eyyukum ahsenu 'amelen ve huvel'aziyzulğafuru. : O ki, hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır. O, mutlak galiptir, çok bağışlayıcıdır.” (Mülk 67/2)
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

MUHİDDİN-İ ARABÎ HAZRETLERİ BUYURUYOR:



Devlet adamlarına dil uzatma!
Kalblerde tasarruf ALLAH’ındır.
Onların kalbi de yed’i kudret-i İlâhi’yededir.
Sen meşru olan emirlerine hemen itaat et!
Peygamberimiz:
“Ulü’l- emre itaat edin, isterse yüzü yırtık Habeşi bir köle olsa da!” buyurdular.
Hıristiyan bilginlerinden bir zât, islâm ülkelerinden birine geldi. Dolaşırken, herkes koşmaya başladı:
“İşte Sultanımız geliyor!” diye seviniyorlardı.
O Hıristiyan zât da bekledi.
Baktı ki siyah, vaktiyle köle olduğu nişanlarından belli, yüzü yırtık, çirkin bir yüz.
Yüzüne bakınca:
“ALLAH’ın varlığına, birliğine, şeriki ve naziri bulunmadığına, istediğini istediği gibi yapar olduğuna, mülkünde istediği gibi tasarruf ancak Zât-ı Ahadiyetine has olduğuna, Hazreti Muhammed (S.A.V.) in de Hak Peygamber olduğuna şehâdet ederim!” dedi. Dediler ki:
“Bu imanın sebebi nedir?”
Dedi ki: “Şu siyah kölenin saltanatındadır.
Çünkü, zâhiren bu adamın arkasına iki kişi bile düşmez.
Halbuki bütün Ulemâ, Eşraf ve iyyanı hep onun önünde elpençe duruyorlar.
İnandım ki ALLAH birdir.
Kullarında istediği gibi tasarruf ediyor.
Ve Habibi de Hazreti Muhammed (S.A.V. ) ’i de tasdik ediyor!”


Yemek ve su kaplarınızın ağızlarını kapatın!
Çünkü: “Senede bir gece gökten veba yağar. Açık kaplara veba girer.” diye Hadis-i şerif vardır.




Meşru : Doğru. Hak. Şeriatın kabul ettiği. Haram ve yanlış olmayan.
Ulü’l- emr : Müslümanları şeriat nâmına idare eden (Halife, kadı, İslâm reisi, pâdişah, sultan, reis-i cumhur, reis, müdür gibi) zâtlar.
Veba : Salgın bir hastalık. Taun.
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

MUHİDDİN-İ ARABÎ HAZRETLERİ BUYURUYOR:


Misafirlerine ikram et!
Hadis-i şerif te :
“ALLAH’a, Âhiret gününe imanı olan misafirlerine ikram etsin” buyrulmuştur.
Misafirin hakkı üç gündür.
Fazla kalırsa sadaka olur.
Gelip geçici ise, bir günlük hakkı vardır.
Misafire ikram, imânın şu’belerindendir.
Hayır söylemek, kötü sözlerden dili tutmak ta imanın şu’belerindendir.
Bir amel işlerken onu güzel yapmaya çalış!
Çünkü, amelini güzel yapan emeline muvaffak olur.
Güzel amel şer’i şerife uygun olan ameldir.
ALLAH’ı görür gibi ibadet etmekliğindir.




Şu’be : Bölük, bölüm. * Dal, budak. * İkinci derecedeki kollar. Kol.
Muvaffak : Başarmış. Gâyesine erişmiş. Ulaşmış. Başarılı.
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

MUHİDDİN-İ ARABÎ HAZRETLERİ BUYURUYOR:


Abdestli bulun!
Her farz namaz için abdest alırsan güzel olur.
Abdest müstakil bir ibadetdir.
Gerçi başka ibadetlerin sıhhati için şart kılınmıştır amma, istiklâline dokunmaz.
Sabah namazını kılan kimse, ALLAH’ın ahdine girmiştir sakın ona dokunma!
Geceleri gafletle geçirme namaz kıl!
ALLAH’ından, Dininde, Dünya da, Âhiretin de af ve afiyet iste! ALLAH’dan daima hayır iste!
“Bir insan, sıdk ile ALLAH’dan şehidlik isterse, ALLAH ona yatağında da ölse şehid sevabı verir.” diye Hadis-i şerif vardır.
Hayırlı işlere başkalarını da teşvik edenler sevabda müşterek olurlar.
Dünyada insanlara sürur, feralılık aşılayan ve sıkıntılarını giderenlerin ALLAH, Kıyamet gününde sıkıntılarını izale eder.




Müstakil : Kendini idare edebilen. Başlıbaşına. Bağımsız.
İstiklâl : (Kıllet. den) Kendi başına olmak, kimseye bağlı olmayış, müstakil oluş. * Az bulma, kâfi görmeme. * Rey sahibi olup keyfi iş görme ve başkasının emrine ve fikrine tâbi olmaktan uzak kalma.

Allahümme! İnnî eselüke’-l affe ve’l-afiye; fi’d-dinî, fi’d- düyayî ve fi’l âhiretî. Allahümmesturnâ bi setrike’l-Cemîl : Allahım! Sen’den dinimde, dünyamda ve âhiretimde aff ve afiyet isterim! Allahım! Bizi Cemîl İsm-i Şerîfiyin güzellik ve özellikleriyle setr et. Ört!

Sıdk : Doğru söz. Hakikata muvâfık olan. Bir şeyin her hususu tam ve kâmil olması. * Ahdinde sâbit olmak. * Peygamberlere mahsus en mühim beş hasletten birisi. * Kalb temizliği.
(İslâmiyetin esası sıdktır. İmanın hassası sıdktır. Bütün kemâlâta îsal edici sıdktır. Ahlâk-ı âliyenin hayatı sıdktır. Terakkiyatın mihveri sıdktır. Âlem-i İslâmın nizamı sıdktır. Nev-i beşeri kâbe-yi kemâlâta îsal eden sıdktır. Ashab-ı Kiramı bütün insanlara tefevvuk ettiren sıdktır. Muhammed-i Hâşimî Aleyhissalâtü Vesselâm'ı meratib-i beşeriyenin en yükseğine çıkaran sıdktır. İ.İ.)

Teşvik : Şevklendirme. Şevke getirme. Kışkırtma. Kaldırma. Cesaret verme.
Müşterek : Birlikte, ortak kullanılan. * Elbirliğiyle yapılan, birlik.
Sürur : Sevinç. Neş'eli olmak.
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

MUHİDDİN-İ ARABÎ HAZRETLERİ BUYURUYOR:


İcrasına muktedir bulunduğun öfkeyi yut!
ALLAH, öfkesini yutanları ve insanların kabahatlerini af edenleri metheder.
Peygamberimiz de :
“Öfkesini yutanın kalbine emniyet ve imân dolar” buyurmuştur.

Halkın ihtiyacına koş!
Onların işlerini görmek amellerin en efdalidir.
Hele düşmüşlere yardım, en büyük ibadetdir.

ALLAH’dan mağfiret isterken, günahlardan ALLAH’ın seni korumasını iste!
Günahı işlemişsen cezâsından korumasını iste!
ALLAH’ın bildiği ve olduğun hâlin tersini gösterme!
Göründüğün gibi ol!
Rıfk ile muamele et.
Mülayim, yumuşak olmayanlar bir çok hayırlardan mahrum kalırlar.
Sana birisi bir hediye takdim ederse, ona mukabelede bulun!
Bir şey vermeğe kudretin yoksa, dua ile mukabelede bulun!
Amma, sen birisine hediye vermişsen, sakın karşılığını bekleme!
Ve bir şey beklemediğini ona anlat.
“Eğer mukabele ederseniz müteessir olurum!” de.
Eğer, sana bilmukabele takdim ettiği hediyeyi kabul etmezsen, memnun olacaksa o hediyeyi kabul etme!
Amma, o da gönül hoşluğu ile sana bir hediye verir ve onu almayınca müteessir olacağını anlarsan kabul et!

Aman : “Gâvur olayım, veyahut dinimden dönmüş olayım!” gibi sözlerle yemin etme!
Selâmetle islâmiyete dönemezsin.
ALLAH’dan gayriye yemin etmek günahtır.
Yalan rüya uydurmak veya rüyaya yalan katmak yalanların en fenasıdır.



İcra : Bir işi yürütmek. * Yerine getirmek. Yapma. Tatbik etme. * Vekil göndermek. * Mahkeme kararını yerine getirmek. * Suyu akıtmak. * Huk: Borçlunun alacaklıya karşı ödemekle mükellef olduğu bir borcu, adlî bir teşekkül vâsıtasıyla ödetme.
Muktedir : Güçlü, kuvvetli, becerikli. İşe gücü yeten. İktidarlı.
Efdal : (Fazl. C.) Ziyadeler, fazlalar, çoklar. * İhsanlar, ikramlar, iyilikler, meziyetler, hünerler.
Rıfk : Yumuşaklık, yavaşlık, tatlılık, nezaket. (Zıddı: unf)
Mukabele : Karşılık, karşılamak. * Mücadele. * Karşılaştırmak. Karşılıklı yapılan iş, karşılıklı yapılan okuma. * Camide Kur'ân-ı Kerimi okuyup halka dinletmek.* Yüz yüze olmak. * Düşmanın şerrinden kurtulmak ve onun şiddetini kaldırmak için onu yıldıracak tedbirde bulunmak.
Rıfk : Yumuşaklık, yavaşlık, tatlılık, nezaket. (Zıddı: unf)
Mülayim : Yumuşak. Yavaş. Uygun. Yumuşak huylu
Müteessir : Te'sir altında kalmış. Acımış yahut sevinmiş. Hissiyatına dokunmuş. * Üzüntülü.
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

MUHİDDİN-İ ARABÎ HAZRETLERİ BUYURUYOR:


Hakk’ında kötü bir şey söylemişlerse sükut et!
Bunu sana söyleyene tearuz etme!

Zennunu Mısri’ye Mütevekkil sordu :
“Sana zındık diyorlar ne dersin?”
Dedi ki :
“Hayır desem söyleyenleri yalancı, evet desem nefsimi yalancı yapmış olacağım bilaenaleyh sükut ediyorum!” dedi.

Bir mü’mini küçük düşürecek, utandıracak şeyleri söyleme!
Böyle söyleyenler cehennemin en şiddetli yerlerinde hapsolunurlar, diye Hadis-i şerif vardır.
Dininle dünyayı yeme! Davul, zurna çalıpta para kazanmak, din ile dünyayı elde etmekten daha iyidir.
Şundan, bundan haber veren kâhini tastık etme!
Elinde, ağzında bulaşık varken uyuma!
Ve kimseye düşmanlık etme!
İki yüzlü olma!
Ticarette ihtikâr yapma! Birisi bir yere oturmuş ve tekrar oturmak üzere bir yere ayrılmışsa, onun yerine oturma!
Av mubahtır amma, sen av peşinde dolaşma!
Sana ikram olsun diye bir sandalye veya süt veya güzel koku takdim ederlerse reddetme!
Borca girerken ödemeğe niyetin sağlam olsun, ödemeğe muvaffak olursun.
Eğer niyetin çürükse, borçlu kalırsın.
Borçlu ölenlerin cenaze namazlarını Peygamberimiz kılmazdı.
Mü’min kardeşine üç günden fazla dargın durma!
Rast gelince ilk selâmı sen ver!
Hayırlı olursun!
İnsanlar ayağa kalksınlar, karşında el bağlasınlar diye bekleme!
Şefaat ettiğin kimsenin hediyesini ve ziyafetini kabul etmek riyâdır.
Kabahati sabit veya haklı bir tasfiye ve azledilmiş kimseler hakkında şefaat caiz değildir.
Böyle bir caniye şefaatte bulunmak ALLAH’ın lâinine sebeptir.
Şefaati kabul edeni de müşkül duruma sokmuş olursun.
Şefaat, haklı ve hayırlı şeylerde olur.




Sükut : susmak, konuşmamak.
Tearuz : Muâraza. İki kişi arasında zıddiyet, mümânaat etmek.
Zındık : Zendeka : Kâfirlik, dinsizlik. (Zendeka sâhibine zındık denir. Bazılarınca zındık; hem dinsiz, hem emvâl ve ezvacın iştirakine ve dehrin bekasına kail olan kimsedir.)
Kâhin : Karışık ve tahmini sözlerle gaibden haber verdiği söylenen kimse. Haberci. Falcı. *
İhtikâr : Bir şeyi kıymetlensin diye saklamak. * Ist: İnsanların veya ehlî hayvanların yiyeceklerine âit şeylerin satış kıymetleri yükselsin diye kırk gün kadar saklamak. Böyle yapan kimseye muhtekir denir. * Vurgunculuk, bozgunculuk. (Bak: Muhtekir)
Tasfiye : Saflaştırmak. Olduğundan daha temiz bir hâle getirmek. Temizlemek. * Hesabı kapatmak.
Caiz : Mümkün, olur, olabilir. * Fık: Yapılması sahih ve mübah olan herhangi bir fiil veya akit.
Cani : Cinayet işlemiş olan. Birisini öldürmüş veya yaralamış bulunan. Caniler nasıl haksız yere insanı öldürüyorlar ve onların hayatlarına son veriyorlarsa; kâfirler, inkârcılar, dinsizler de birer cani sayılırlar. Çünkü ALLAH'ın eserleri olan canlı ve cansız varlıklar onun sonsuz kudretini, ilmini, iradesini, rahmetini ilân edip dururlarken inkârcılar bunları tesadüfün, maddenin, tabiatın ve sebeplerin eseri sayıyor ve mânasız, gayesiz şeylermiş gibi göstererek onları mânen öldürüyor, sayısız cinayetler işliyorlar. Demek ki inkârcıların bu cinayetlerinin hesabını verecekleri bir mahkeme var ve olacaktır. (Bak: Ceza)
Lâin : Lânet eden. Lânetleyen. * Herkesin kınadığı.
Şefaat : Şefaat etmek. Af için vesile olmak. * Fık: Âhiret günü bir kısım günahkâr mü'minlerin affedilmeleri ve itaatli mü'minlerin de yüksek mertebelere ermeleri için Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm ve sâir büyük zâtların ALLAH Teâlâ'dan (C.C.) niyaz ve istirhamda bulunmalarıdır.
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

MUHİDDİN-İ ARABÎ HAZRETLERİ BUYURUYOR:



Hazreti Ali Keremullahı veche efendimize hitaben varid olan vasiyetlerden:

Hazretî Ali der ki:

“Resûlullah efendimiz bana vasiyet etti Ve :
“Yâ Ali bunları hıfzet hayır görürsün!” buyurdu.

“Yâ Ali!
Câhillikten daha beter fakirlik yok.
Akıldan daha güzel mal yok.
Kendini beğenmekten daha korkunç yanlışlık yok.
Müşavereden daha kuvvetli yardımcı yok.
Yakut (sağlam bilgi) gibi imân yok.
Fenalıkları bırakmak gibi koruyucu yok.
Güzel huylar gibi soy sop yok.
Tefekkür (düşünmek) gibi ibadet yok.

Yâ Ali!
Her şeyin bir âfeti vardır :
Sözün âfeti yalan,
İlmin âfeti unutmak,
İbadetin âfeti riyâ,
Zekatın âfeti övünmek,
Şecâatin âfeti zulüm,
Cömertliğin âfeti başa kakmak,
Güzelliğin âfeti kendini beğenmek,
Asaletin âfeti kasılmak,
Hayatın âfeti meşru olan vazifelerini yapmaktan utanmak,
Hâlin âfeti yenilik, ibadetin âfeti usanmaktır.

Yâ Ali!
Birisi seni yüzüne karşı methederse :

“ALLAH’ım! Beni onların dediğinden hayırlı eyle, bilmedikleri şeylere beni aff eyle!
Onların sözü ile beni sorguya çekme!”
de.
Onların sözlerinden salim kalırsın.

Yâ Ali!
Oruçlu iken, iftar ederken :

“ALLAHım! Senin rızan için oruç tuttum ve verdiğin rızıklarla da iftar ediyorum!” de.
O gün, ne kadar insan varsa hepsinin sevabı kadar sevab kazanırsın.
Oruç tutan kimsenin, ALLAH yanında makbul bir duası vardır.
İftar ederken besmele çeker ve :

“Ey mağfireti bol ALLAHım! Beni af eyle!” derse af olunur.

Yâ Ali!
Güneşe ve aya karşı oturma, arkanı dönde otur.
Güneşte de çok oturma hastalık gelir.

Yâ Ali!
Yâsin-i şerifi çok oku!
Aç, susuz, çıplak kalmazsın.
Hastalık, korku, zindan görmezsin.
Yalnız kalmazsın.
Her yerde hürmet görürsün.
Bir şeyine kaybolmaz.
Bir hastanın başında okursan, ecel gelmişse, ölümü âsân olur. Akşam okuyan sabaha, sabah okuyan akşama kadar emin olur.

Yâ Ali!
Yatarken Tebâreke Sûresini oku!
Kabir azabı görmezsin.
Münkir, Nekir sual sormaz.

Ya Ali!

“KULHU VALAH-U AHAD“i abdestli olarak oku!
Kıyamet gününde :

“Ey ALLAH’ını metheden! Kalk Cennete buyur!” derler.

Yâ Ali!
Kötü sözlerden ve kötü gözlerden korunmak için
“Maşaallah!” de! “LâHavle. . .” oku!

Yâ Ali!
Zeytin yağı ye ve vücuduna çal!
Şeytan yaklaşamaz.

Yâ Ali!
Yemeğe başlarken tuzla başla!
Sonunda da tuzla bitir!
Bir çok dertlere devadır.

Yâ Ali!
Yemeğin başında Besmele çek!
Sonunda da Hamd et!
Sonuna kadar melekler sevab yazarlar.

Yâ Ali!
Evinden çıkarken Âyet-ül Kürsü’yi oku!
İşlerin kolaylaşır.

Yâ Ali!
Yalnız sefere çıkma!
Şeytan seninle beraber çıkar.

Yâ Ali!
Çocuğun olursa, sağ kulağına ezân oku, sol kulağına ikâmet getir! O çocuğa şeytan zarar yapamaz.
Gök aylarının başında ve ortasında şeytanlar çok faal olurlar. Kendinizi koruyun!
Şerlerinden ALLAH’a sığının.

Yâ Ali!
Sail’i reddetme!
İsterse at üzerinde gelsin, bir şey ver!
Verilen sadaka sail’den evvel ALLAH’a gider.
Sabah erken sadaka vermeli.
Çünkü, belâ ve musibetler sadakanın önüne geçemezler.

Yâ Ali!
Fakirleri miskinleri sev!
ALLAH da seni sever.

Yâ Ali!
Evine girince evdekilere selâm ver!
Evinin bereketi artar.

Yâ Ali!
Güzel huylu ol!
Böyle olursan, oruç tutanların, namaz kılanların derecesine ulaşırsın.

Yâ Ali!
Öfkelenme!
Öfkeli insana şeytan istediği şeyi yaptırır.

Yâ Ali!
ALLAH’ın affedici olduğunu unutma!
Daima ALLAH’dan mağfiret iste!
ALLAH, meleklerine buyurur ki :

“Kulum, Ben’den başka kimsenin günahları mağfiret edemez olduğunu bildi. Şahid olun. Ben kulumu affettim!”

Yâ Ali!
Yeni bir elbise giyersen, eskisini bir fakire giydir!
O elbise fakirin üzerinde bulundukça ALLAH’ın hıfzındasın.

Yâ Ali!
Camiye girerken:

“ALLAH’ım! Bana rahmet kapılarını aç!” de!
Çıkarkan da:

“ALLAH’ım! Bana rızık kapılarını aç!” de!

Yâ Ali!
Doğru, yalan ne olursa olsun, ALLAH’a yemin etme!
Ağzını yemine alıştırma!

“Yeminlerinize ALLAH’ı siper yapmayın!”
ALLAH, yalan yere yemin edenleri temizlemez. Ve onlara merhamet etmez.

Yâ Ali!
Dört şey varki şeytandandır:
Ağlamayan göz,
Katı kalb,
Uzun emel,
Dünya sevgisi.

Yâ Ali!
Dişlerini temizle!
Aralarında yemek parçaları kalmasın.
Melekler sevmezler.”


Hazreti Ali derki:

“Resûlullaha, Bakara sûresinin otuz yedinci âyetindeki:
“Âdem, Rabb’inden kelimeler belleyip onlarla yalvardı. ALLAH ta tövbesini kabul buyurdu.”
Bu kelimeler ne idi diye sordum.
Resûlullah buyurdular ki:

“ALLAH, Âdem’i Hindistan’a, Havva’yı Cidde’ye yılanı İsfahan’a, şeytan’ı Bisan’a indirdi.
Cennet’te en güzel mahluk, yılan ile tavus idi.
Âdem’i igfalde şeytana yardım ettikleri için onlar da gazaba uğradılar.
Hazreti Âdem Hindistan’da başını semâya kaldıramadı, ağladı ve müteessir olarak oturdu.
Bir gün Cebrail geldi selâm verdi.
ALLAH’ın selâmını da tebliğ etti.
Ve dediki :

“Rabb’in soruyor :
“Ben onu kudretimle yarattım, Ruhumdan Ruh nefhettim. Meleklere secde ettirdim, Havva’yı ona eş ettim. Bu hüzün ne?”
“Yâ Cebrail, civar-ı Rabb-ı Âlâdan buraya indirildim!”
“Yâ Âdem, şöyle dua et:
“ALLAH’ım! Muhammed hürmetine sana iltica ediyorum! Ben günah işledim, nefsime zulmettim. Beni af eyle!”

Sonra Havva ile birleşince dedilerki:
“Ey Rabb’imiz! Kendimize yazık ettik. Eğer bizi esirgemezsen zarara uğrayanlardan olacağız.” dualarını yaptılar.

İnsan, dünyada babasının yolunda gitmeli.
Babamız kusurunu itiraf etti.
ALLAH’dan mağfiret istedi.
ALLAH da hem affetti.
Hem de en büyük saltanatı ve elçiliği ihsan etti.
Şeytan, ALLAH’a kafa tuttu :

“Beni azdırdın!” dedi.
Ebediyyen mel’un oldu.

ALLAH’a boyun eğmeli, kusurlarını itiraf etmeli, ALLAH’dan daima af ve mağfiret istemeli.
Âdem’in oğlu olduğunu böylece isbat etmeli.
Şeytan suyu içipte ALLAH’a kafa tutanlar, nisbeti Âdem’e değil şeytana bağlamış olurlar.

Yâ Ali!
Yılanı öldür!

Yâ Ali!
İnad olma!
Sonra pişman olursun.
Dilini daima hayıra alıştır!
Âhiretin en şiddetli azabı dildendir.
İnsanların en büyük dertleri, hased, hırs, gazap, kizb’dir. İnsanların şerlisi yalnız geçen, kimseye menfaati dokunmayan, hizmetçilerini dövenlerdir.
Daha şerlisi, hayrı umulmayan, şerrinden korkulan kimselerdir.”




Keremullahı veche : Vechi, özü, yüzü ve ruhu her zaman-her yer-her hâlde ALLAH celle celâlihu’nun keremine dönük olan ve çocukluğundan itibaren Resûlullah salALLAHu aleyhi ve selem Efendimzi duymuş ve uymuş; Haticetü’l-Kübrâ annemizle birlikte başka hiç kimse yok iken HAKK’a iman edip Hayrı işleyen İmâm Ali aleyhisselâm için anıldığında söylenen özel ve güzel bir sözdür.
Hıfz : Saklama. Koruma. Siyanet. Muhafaza. * Ezber etmek. Hatırda tutmak. Kur'an'ı ezberde tutmak.
Müşavere : Bir iş hususunda iki veya daha fazla kimseler arasındaki konuşma ve danışma. İstişare etme. (Bir kavim müşaverede bulundu mu rüşd ü salâha nâil olur. Hadis meâli)
Yakut : Çeşitli renkleri olan kıymetli bir süs taşı.
Âfet : Belâ. Musibet. Büyük felâket. Dâhiye. * Mc: Son derece güzel.
Riyâ : Özü sözü bir olmamak. İnandığı gibi hareket etmeyiş. İki yüzlülük etmek. Gösteriş için yapılan hareket. (Bak: İhlâs)
Şecâat : Yiğitlik, cesurluk. Korkulu anda kalb kuvveti ile cesaretini muhafaza etme. Kuvve-i gadabiyenin vasat mertebesidir. (Şecaatli bir kimse hak için canını fedâ eder. Vazifesi olmayan işe karışmaz. İ.İ.)
Asalet : Temiz soyluluk. Soy sop temizliği. Köklülük. * Rüsuh. * Metanet. Necabet. Zâdegânlık. * Kendi işi için bizzat ve kendisi nâmına hareket. * Edb: Yazıda veya sözde bayağı tâbirlerin bulunmaması.
Meşru : Doğru. Hak. Şeriatın kabul ettiği. Haram ve yanlış olmayan.
Hâl : Durum, vaziyet. Görünüş. Tavır. Suret. Keyfiyet. * Cezbe. * Dert, keder, elem. * Mecâl. Kuvvet.
Afv : Bağışlamak. Kusur ve günâhı affetmek.
Âsân : f. Kolay. Suhuletli. Yesir. * Bükülmüş ipin her katı.
Nekir : Mezarda iki sual meleğinden birisinin adı. (Diğerininki; münkerdir)
Maşallah: ALLAH'ın istediği gibi. * ALLAH korusun, ALLAH saklasın (meâlinde duâdır.)
Lâhavle : (Lâhavle ve lâkuvvete illâ billâhil-aliyyil azim" cümlesinin kısaltılmışı ki, "Kuvvet ve kudret ancak Cenab-ı ALLAH'tadır." meâlinde olup bir belâ ve tehlike esnasında veya sabrın tükendiğini açıklamak için söylenir.

Âyetü’l- Kürsü :

Resim--- “ALLAHü lâ ilâhe illâ hüvel hayyül kayyûm, lâ te'huzühu sinetün velâ nevm, lehu mâ fis semâvâti ve mâ fil ard, men zellezî yeşfeu indehu illa bi iznih, ya'lemü mâ beyne eydihim ve mâ halfehüm, ve lâ yühiytune bi şey'im min ilmihi illâ bi mâ şâ', vesia kürsiyyühüs semâvâti vel ard, ve lâ yeudühu hifzuhümâ, ve hüvel aliyyül aziym :
ALLAH, O'ndan başka tanrı yoktur; O, hayydir, kayyûmdur. Kendisine ne uyku gelir ne de uyuklama. Göklerde ve yerdekilerin hepsi O'nundur. İzni olmadan O'nun katında kim şefaat edebilir? O, kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını bilir. (O'na hiçbir şey gizli kalmaz.) O'nun bildirdiklerinin dışında insanlar O'nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler. O'nun kürsüsü gökleri ve yeri içine alır, onları koruyup gözetmek kendisine zor gelmez. O, yücedir, büyüktür.”
(Bakara 2/255)

Resim--- “Ve la tettehizu eymaneküm dehalem beyneküm fe tezille kademüm ba'de sübutiha ve tezukus sue bima sadedtüm an sebilillah ve leküm azabüm aziym :
Yeminlerinizi aranızda fesada araç edinmeyin, aksi halde (İslâm'da) sebat etmişken ayağınız kayar da (insanları) Allah yolundan alıkoymanız sebebiyle (dünyada) kötülüğü tadarsınız. Sizin için (ahirette de) büyük bir azap vardır.”
(Nahl 116/94)

Resim--- “Fe telekka ademü mir rabbihi kelimatin fe tabe aleyh, innehu hüvet tevvabür rahiym :
Derken Âdem Rabb'ından birtakım kelimeler aldı, (onlarla tevbe etti. O da) tevbesini kabul etti. Muhakkak O, tevbeyi çok kabul eden, çok esirgeyendir.”
(Bakara 2/37)

Resim--- “Kale fe bima ağveyteni le ak'udenne lehüm siratakel müstekiym :
İblis dedi ki: Öyle ise beni azdırmana karşılık, and içerim ki, ben de onları saptırmak için senin doğru yolunun üstüne oturacağım.”
(A’raf 7/16)

Siper : f. Arkasına saklanılacak şey. Koruyan. * Mânia. Sığınak veya set arkası, duvar altı gibi kuytu yerler. * Okun, giderken kabzayı zedelememesi için sol elin üzerine konulan âlet. * Muharebede askerin kurşun ve gülleden korunması için toprak kazılarak açılan ve ön tarafına, çıkan topraklar yığılmak suretiyle vücuda getirilen korunma yerleri. * Kalelerin üstünde ok ve kurşun atmağa mahsus mazgallar yanında duracak askerlerin korunmaları için insan boyunda olan ve uzaktan diş diş görünen arkalıklı duvar parçalarına verilen addır.
İkamet : Bir yerde kalmak. Oturmak. * Müezzinin kamet getirmesi.
Sail : İsteyen, dilenci.
Miskin : Uyuşuk, tenbel, hareketsiz. Zavallı. * Cüzzam hastası. * Fık: Kendi kendini idâre edemiyen, iktisabtan âciz, mal ve mülkü hiç olmayan kimse.
İgfal : (C.: İgfalât) Dikkatsizlikle terkettirmek. * Gaflette bırakmak. * Kandırmak. Aldatmak.
Nefh : Üfürmek.
Mel’un : Lânetlenmiş. Lânete lâyık. * Kovulmuş, tard olunmuş.
(A’râf sûresi 7/23).
İ’tiraf : (İtiraf) Kabahatini saklamamak. Suçunu söylemeği kabul etmek. Gizleyip söylemek istemediği şeyi açıklamak.
Nisbet : Münasebet, yakınlık, bağlılık, ölçü. * Rağmen. İnat olarak. İnat olsun diye.
Hased : Başkasının iyi hâllerini veya zenginliğini istemeyip, kendisinin o hâllere veya zenginliğe kavuşmasını istemek. Çekememezlik. Kıskançlık. Kıskanmak.
Kizb : Yalan. Yalan söyleme. (Sıdkın zıddı)(Kizb, küfrün esasıdır. Kizb, nifâkın birinci alâmetidir. Kizb, Kudret-i İlâhiyyeye bir iftiradır. Kizb, Hikmet-i Rabbaniyyeye zıddır. Ahlâk-ı âliyeyi tahrib eden kizbtir. Âlem-i İslâmı zehirlendiren, ancak kizbtir. Âlem-i beşerin ahvalini fesada veren, kizbtir. Nev-i beşeri kemalâttan geri bırakan, kizbtir. Müseylime-i kezzab ile emsalini âlemde rezil ve rüsva eden, kizbdir. İşte bu sebeblerden dolayıdır ki; bütün cinayetler içinde tel'ine, tehdide tahsis edilen, kizbdir
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

MUHİDDİN-İ ARABÎ HAZRETLERİ BUYURUYOR:



Eba Hüreyre’ye hitaben varid olan vasiyetler:


“Yâ Eba Hüreyre!
Bir âyeti ezberledikten sonra unutmak, büyük kabahattir.
ALLAH’a böyle gelme!..

Yâ Eba Hüreyre!
Ulu’l-emr olanlara la’net etme!
ALLAH bir kavmi ululemrlerine la’netlerinden dolayı Cehenneme attı.

Yâ Eba Hüreyre!
Şeytandan başkasına sövme!
Temiz lisan ile ölürsen bütün Peygamberler ve mü’minler Cennet’e girinceye kadar seninle müsafaha ederler.

Yâ Eba Hüreyre!
Gece yarısından sonra kılınan namazlar efdâldir.
Bunu ihmâl etme!

Yâ Eba Hüreyre!
İyi şeyleri emret!
Kötü şeyleri nehyet!
Herkese iyilik öğret!
Bir kimseyi fenalık yaparken görürsen, şahsına bir zarar gelmeyeceğini bilirsen, ona ALLAH’dan kork de!

Yâ Eba Hüreyre!
Müslümanlara güler yüz göster!
Selâm ver!
Müsafaha et!
Melekler senin için dua ve istiğfar ederler.
ALLAH, meleklerin dua ve istiğfarlarını kabul eder.

Yâ Eba Hüreyre!
İyiliği küçük görme, iyilik deyince hepsini yap!
Hatta acize bir testi su getirmek sûretiyle olsun.
İyi huyların, küçük olsun, büyük olsun karşılığı Cennet’tir.

Yâ Eba Hüreyre!
Evinde ehli ve iyâline namaz kılmayı emret!
ALLAH evinize bol rızık verir.
Sizin eve şeytan sokulamaz.

Yâ Eba Hüreyre!
Her Müslüman için ALLAH’dan mağfiret iste!
Hepsi sana şefaatçi olurlar.

Yâ Eba Hüreyre!
Sekerâtta olan bir kimsenin yanına girersen, ona Kelime-i Şehadet’i telkin et!
Onun sevabları kadar sana da sevab verilir.
Hatta o hastaya tevbe ettir!
Tevbe telkini sıhhatte olanlara daha faydalıdır.

Yâ Eba Hüreyre!
Ümmetime sünnetimi öğret!
Âhirette nûrlara gark olursun da herkes sana gıbta eder.

Yâ Eba Hüreyre!
Misaferlere, yolculara ikram et!
Hatta onları ehline tercih et!
Melekler seni sıratta teşyi ederler.

Yâ Eba Hüreyre!
Müslümanların yollarına ezâ atma!
Elinden geldiği kadar yollardan ezâları kaldırmaya çalış!
Bir insan, yol üzerinde gördüğü ezâyı kaldırır veya onu, üzerine toprak dökmek sûretiyle örterse, ALLAH’da kıyamet gününde onun ayıplarını örter.

Yâ Eba Hüreyre!
Âmâların sol elinden tut, onları gidecekleri yere kadar götür!
Bu da bir sadakadır.
Sağırlara hayrı duyurmak, şaşırmışlara yol göstermek hep sadakadır.

Yâ Eba Hüreyre!
Borcunu elinle götür ver!
Melekler seni teşyi ederler.
Borcunu ödeyenlere melekler dua ederler ve ALLAH-ü Zül Celâl onlara ummadıkları yerlerden rızıklar gönderir.

Yâ Eba Hüreyre!
Bir insan helâlinden mal kazanır, zekâtını verir, sonra mirasçılarına bırakırsa, o maldan yapılan bütün hayırlı şeylerde onun hissesi vardır.

Yâ Eba Hüreyre!
Şehiden ölenlerin bütün günahları af olunur.
Yalnız kul hakları, bir de namuslu kimselerin namusuna dokunacak kötü sözler af olunmaz.

Yâ Eba Hüreyre!
Her günah, Âhirette tasadır.
Bâzı günahların tasası çok büyüktür.
En büyüğü başkasının malına, namusuna, canına karşı yapılan günahlardır.

Yâ Eba Hüreyre!
Kimseyi korkutma, seni de âhirette korkuturlar.
Başkalarının sana karşı yaptığı kabahatleri affet!
Büyük mükâfat görürsün.

Yâ Eba Hüreyre!
Evinin her tarafında namaz kıl!
Evinin nûru gözlerde görünür.

Yâ Eba Hüreyre!
Akşam ve sabah yemeklerinde, muhtaç akrabalarını gözet!
ALLAH, dünya ve âhirette dostlarına ayırdığı hayırlardan sana da büyük hisseler ayırır.

Yâ Eba Hüreyre!
ALLAH’ın bütün mahlukatına merhamet et!
ALLAH da yarın sana merhamet eder.”


Ebu Hüreyre derki:
"Resûl-ü Ekrem efendimize:
“Yâ Resûlulullah! Ben bir sinek suya düşmüş çırpınıyor, onu o hâlde görünce içimden bir merhamet hissederim” dedim de, Resûlullah üç defa
:
“ALLAH sana merhamet etsin!” buyurdular."

“Yâ Eba Hüreyre!
Musibetleri sabır ile karşıla!
ALLAH’ın Rahmetine, Mağfiretine ve hidâyetine erersin.

Yâ Eba Hüreyre!
Felâketzedeleri taziye et!
Köle azad etmiş gibi sevab kazanırsın.

Yâ Eba Hüreyre!
Sabah ve akşam dilin zikrullah ile olsun!
Günahın kalmaz.

Yâ Eba Hüreyre!
Kardeşinin ayıbını gizle!
ALLAH yardımcın olur.
Kardeşine yardım et!
Akraba ve komşularına iyilik et!
Müslüman olursun.
Dostlarına iyilik et mü’min olursun.
ALLAH’ın farz kıldığı ibadetleri yap!
Abid olursun.
ALLAH’ın taksimine razı ol!
Zahid olursun.”


Resûl-ü Ekrem salla’llahü aleyhi vesellem Ebû Hüreyre’ye vasiyetlerinde buyurdular ki :

“Ey Ebü Hüreyre!
Herkes korkudan tir tir titrerken korku hissetmeyenlerin, herkes Cehennem ateşinden feryat ederken rahat ve huzur içinde bulunanların yollarını tut!”

“Onlar kim Yâ Resûlullah? bana onların ahvalini bildir ki onları tanıyayım.”
“Onlar, âhir zamanda gelecek ümmetlerimdendirler. Onlar, Mahşere gelirken Peygamberler gibi gelirler. Karşıdan onları görenler Peygamber zannederler. Ben onları görünce: “Ah ümmetlerim! Ah ümmetlerim!” derim. Mahşer halkı o zaman onların Peygamber değil benim ümmetim olduğunu öğrenirler.
Onlar mahşer yerinden şimşek gibi geçerler. Onların nûru bütün mahşer halkının gözlerini kamaştırır.”

“Yâ Resûlullah, onların amellerini bana da öğrette belki ben de onlar gibi olurum.” dedim.
Buyurdular ki
:
“Ey Ebû Hüreyre, onların yolu zorca. Evlerinde de her türlü yemekleri varken açlığı tercih ederler. Her çeşit elbise giymek kudreti varken elbiseye ehemmiyet vermezler. Her türlü şerbetleri içmek mümkün iken susuzluğa tahammül ederler. Hep bunları ALLAH’ın rızasını kazanmak, başkalarını nefislerine tercih ettikleri için yaparlar. Hesap korkusundan dolayı helâl olan bir çok zevklerini terk ederler. Dünyada yalnız bedenleri vardır. Dünyanın süsüne kendilerini kaptırmazlar. Melekler, Peygamberler onların ibadetlerine hayran olurlar. Onlara müjdeler olsun müjdeler!” dedikten sonra:
“ALLAHım benimle onları bir arada cem’eyle, benim onlara iştiyakım var!” dedi ve ağladı.
Ve yine buyurdular ki
:
“ALLAH, arzdakilere âzab etmek murad ederse, onların yüzü suyu hürmetine azabı kaldırır.”

“Ey Ebû Hüreyre!
İşte, sen de onların yoluna git!
Onlara muhalefet eden şiddetli hesaba çarpılır.”





Kabahat : Kusur, çirkin iş, tekdir edilmeğe müstehak hareket.
İyâl : Aile bireyleri.
Şehiden : Şehid olarak.
Sekerât : Ölüm anındaki hâller. Sarhoşluk. * Hayretler. şiddetler. * Mestlikler.
Ta’ziye : Yeni ölen birisinin yakınlarının acısını paylaşır söz söylemek, teselli etmek. Baş sağlığı dilemek. "Allah sabr-ı cemil ihsan etsin" diye söylemek.
İştiyak : Fazla arzu ve şevk. Tahassür. Hasret çekmek. Özlemek. Göreceği gelmek.
Teşyi : Uğurlamak. Gideni selâmetlemek. Yolcu etmek. * Cesaretlendirmek.
Musibet : Afet. Belâ. Felâket. Hastalık. Dert.
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

MUHİDDİN-İ ARABÎ HAZRETLERİ BUYURUYOR:


Ashabdan Ebu’d Derda şöyle rivâyet etti:

Resûl-ü Ekrem Sallâ’llah-u aleyhi vesellem buyurdular ki:
“Ey Nas!
Ölüm gelmezden evvel ALLAH’a dönün!
Meşguliyet gelmezden evvel iyi ameller işleyin!
ALLAH’ınızı çok zikretmek sûretiyle aranızdaki ahdi muhafaza edin ki saadete eresiniz.
Gizli ve aşikâr çok sadaka verin, rızıklar genişlesin.
Daima iyiliği emredin ki, bir çok nimetlere eresiniz.
Çirkin şeylerden nehyediniz ki yardımlar göresiniz.

Ey Nas!
Sizin en akıllınız, ölümü çok anandır.
En zekiniz ve en iyi düşüneniniz de ölüme güzel ameller hazırlayanınızdır.
Gözlerinizi açın akıllılığın alâmeti, dünyaya aldanmamaktır. Ebediyet âlemine doğru ihlâs ile yönelmektir.
Kabir için azık hazırlamak, mahşer yerine temiz olarak çıkmaya müstaid bir hâle gelmektir.”



Nasihat;

Peygamber nasihati:
“Müjdeler olsun o kimseye ki, şerefine hâlel getirmeden tevazu eder.
Nefsini, tahkir ettirmeden küçük gösterir.
Kazandığı helâl maldan hayırlı yerlere sarf eder.
Bilgin ve faziletli kimselerle düşer kalkar.
Fakir ve düşkünlere merhamet eder.
İşte onlara müjdeler olsun.
Yine müjdeler olsun o kimseye ki, kazancı temiz, içi temiz, dışı temiz, kimseye zararı yok.
Müjdeler olsun o kimseye ki bildiği ile amel ediyor.
Malının fazlasını muhtaciyne veriyor.
Sözlerinin fazlasını imsak ediyor da söylemiyor.”



İki kişinin arasını düzeltmek için, Peygamberimizin vasiyeti:

Ashabdan Mâlik’in oğlu Enes derki:
“Bir gün Resûl-ü Ekrem de içimizde olduğu hâlde oturuyorduk. Bakdık ki, Resûl-ü Ekrem gülüyor. Ve ön dişleri görülüyordu, Hazreti Ömer :
“Anam, babam sana fedâ olsun niye güldünüz Yâ Resûlu’llah!” dedi.
Buyurdular ki :
“Ümmetimden iki kişi, huzuru ilahi’de diz üstü geldiler de birisi : “ALLAHım şu kardeşimden hakkımı alıver!” dedi.
Rabbü'l- İzze de :
“Kardeşine hakkını versene!” deyince :
“Allahım verecek hiç bir şeyim kalmadı ne veriyim” dedi.
O vakit alacaklı:
“Yâ Rabb! Günahlarımı yüklensin” dedi.

Resûlü’llah’ın gözlerinden yaşlar boşandı.
Ağladı. Sonra buyurdular ki :

“O ne müthiş bir gün ki, insan günahlarını başkasına yükletmen ister.”
Ve Resûl-ü Ekrem buyurdularki :
“ALLAH Azze ve Celle alacaklıya :
“Hele başını kaldırda cennetlere bir bak!” dedi.
O adam başını kaldırırıp bakınca dedi ki:
“Yâ Rabb, gümüşten şehirler içinde altından köşkler görüyorum, onlar da incilerle süslenmiş. Bunlar hangi Peygamberin, hangi Şehid’in.”
ALLAH-ü Tealâ :
“Bunlar satılık. Bedelini kim öderse ona vereceğim.”
O adam dedi ki :
“Yâ Rabb, buna kimin gücü yeter, kimde var bu kadar servet?”
ALLAH-ü Tealâ buyurdu ki :
“Sende var, sen alabilirsin.”
“Yâ Rabb, neyimle alırım?”
“Alacaklısı bulunduğun kardeşini affetmekle bunları alsan” deyince :
“Af ettim ALLAHım” dedi.
ALLAH-u Tealâ :
“Haydi kardeşinin elinden tut beraberce o Cennetlere girin” buyurdu.

Bunu Resûl-ü Ekrem anlattıktan sonra buyurdular ki :
“ALLAH’dan korkun. Aranızdaki gerginlikleri ıslah edin (düzeltin). ALLAH da kıyamette mü’minlerin arasım islah eder.”


Kıyamet alâmetlerini bildiren vasiyetler:

Hazreti Ali Keremullah’ı veche derki:
“Resûlullah Sallâllah-ü aleyhi vesellem’e kıyamet alâmetlerinden soruldu da buyurdular ki :
“İnsanlar hakkı zayi ettiklerini, namazı öldürdüklerini gördüğün zaman;
Bir biri aleyhine iftiralar çoğalıp, yalan mubah gibi olup, rüşvet almak ve vermek âdet hükmüne girdiği zaman;
Binalar yüksek yapılıp, zenginlere hürmet çoğalınca;
Akılsızlar iş başına geçip kan dökmek hiçe sayılınca;
Câhil, zârif-zeki; âlim, zayıf; zâlim, medar-iftihar addedilince;
Camilere rastgele girip çıkanlar görülünce;
Şartlar çoğalıp, müshaflar süslenip minareler yükselince;
Kalbler dinden harab bir hâle gelince;
Müskirat içilip, boşanmalar, ansızın ölümler çoğalınca;
Fenalıklar, iftiralar alenen yapılırsa;
ALLAH’dan başkası adına yeminler yapılıp hainler emin, eminler hain tanınınca;
İçi canavar gibi olduğu hâlde, dışına koyun postu giyenleri gördüğünde kıyameti bekle artık yaklaşmıştır.”



Sadakaya dair vasiyet:

Peygamberimiz buyurdular ki:
“Bir dilenci bir kadına geldi.
O kadının elinde bir lokma vardı.
Ağzına koymak üzere iken fakir elini uzattı.
O, lokmayı fakire verdi.
Bir müddet sonra o kadın bir oğlan doğurdu.
Çocuk kundakta iken ansızın bir kurt gelip çocuğu kapıp kaçtı. Kadın, arkasından :
“Oğlum! Oğlum!” diye bağırıyordu.
ALLAH Tealâ, bir meleğe:
“Yetiş çocuğu kurdun ağzından al, annesine teslim et ve benden selâm söyle. "Bir lokma sadakana bir lokma ile mükâfat!" de” buyurdu.



Peygamberimiz bir adama şöyle vasiyet etti:
“Şehvetlerini kıs fakirlik kolaylaşır.
Günahı azalt ölüm kolay gelir.
Malını önceden gönder, ona bir an evvel kavuşmak istersin de ölümden korkmazsın.
Verilene kanaat et! Hesabın hafif olur.
Senin için deruhte edilmiş rızıkları toplarken, farz ibadetlerinden uzak olma!
Sana ayrılan gelir, ayrılmayanı da elde edemezsin.
Elinden çıkmış, fırsatı kaçmış şeyler hakkında müteessir olma! Faydasızdır.
Öyle bir şeye emek ver ki, elinden çıkmasın.
Sen de orada ebedi olasın.”



Peygamberimiz Asım oğlu Kays’a şöyle vasiyet etti:
“Yâ Kays!
Muhakkak izzetle beraber zillet var.
Hayat ile beraber ölüm de var.
Dünya ile beraber âhiret var.
Her şeyin hesabı sorulacak.
Her şeyin gözcüleri var.
Her iyiliğin sevabı, her kötülüğün cezâsı var.
Her geleceğin mutlaka bir muayyen zamanı var.
Yâ Kays!
Seninle beraber mezara girecek bir arkadaşın var ki, o diridir.
Eğer o arkadaşın iyi ise, sana ikram edecek; kötü ise, seni rezil edecektir.
Sonra o seninle beraber haşre çıkacak, seninle bile baas olunacak. Sen yalnız ondan dolayı hesaba çekilirsin.
Onun iyi olmasına çalış.
Eğer o, iyi olursa onunla rahat yaşarsın.
Eğer o, kötü olursa seni ancak o korkutur.
O da, senin amelin, işindir.”



Vasiyet:

Peygamberimiz buyurdular ki:
“Beş haslet bulunmayınca kişinin iman-ı kâmil olmaz :
ALLAH’a tevekkül, ALLAH’a tefviz,
ALLAH’ın emirlerine teslim, ALLAH’ın kazalarına rıza,
ALLAH’dan gelen felâketlere sabır.
ALLAH için seven, ALLAH için buğz eden,
ALLAH için veren, ALLAH için men’ eden imanını kemâle erdirmiştir.”



Vasiyet:

Peygamberimiz buyurdular ki :
“Kişi, insanlar elinden, dilinden salim olmadıkça müslümanların sırasına; komşuların şerrinden emin olmadıkça mü’minler sırasına geçemez. Belki hata ederim diye tamamen fenalıklardan çekkin bulunmadıkça müttakıylerden sayılmaz.”

“Ey Nas!
Gece karanlığından korkan, yoluna erken çıkan.
Erken çıkan menzili maksuda varır.
Ömürler sona eripte Dünyaya gözünü kapayınca netice belli olur. Mü’minin niyeti amelinden hayırlıdır.
Münafıkın niyeti amelinden şerlidir.
Rızıklar artmaz, eksilmez, iyi ve meşru yollardan arayınız.
Ömürler mahdud, uzamaz kısalmaz.
Ömür bitmeden gözlerinizi açın.
Ameller sayılıyor.
Küçüğü, büyüğü hep karşına çıkacak.
İyi amelleri çok işleyin.

Ey Nas!
Kanaatte genişlik var.
İktisatda maksada ulaşmak var.
Çekingen davranmakta rahatlık var.
Her amelin cezâsı vardır.
Her gelecek yakındır.”



Hadis-i şerif meali :
“Hikmeti, ehlinden gayriye öğretmeyin.
Hikmete zulmetmiş olursunuz.
Hikmeti ehlinden saklamayın.
Ehline zulmetmiş olursunuz.
Zâlimle uğraşmayın, faziletiniz bâtıl olur.
Mürailik etmeyin amelleriniz boşa gider.
Mevcudu men’ etmeyin hayrınız azalır.”


“Ey Nas!
Eşya üçtür :
Birisinin iyiliği aşikârdır. Ona uyun.
Birinin kötülüğü aşikârdır ondan kaçının.
Birisi de, ne olduğu sizce belli değildir. Onu ALLAH’a havale edin.

Ey Nas!
Size yükte leyni, bahada ağır iki şey söyleyeyim.
Dikkat edin:
Sükût,
Güzel huy.”



Peygamber vasiyeti:
“Haddinden fazla yemeyin!
Çünkü, aşırı yemek kalbe kasvet verir de kalbi kapatır.
Azaları vazifelerinden alıkor.
Kulakları sağır eder de vaaz tesir etmez olur.
Haddinden fazla oraya, buraya bakmayın!
Fuzuli nazarlar kalbe hevâ tohumu eker de gaflet getirir.
Tamahı bırak, tamahdan kalbe şiddetli hırs gelir!
Kalb Dünya muhabbetine dalar ve kapanır.
Bu hâl, her fenalığın anahtarıdır ve iyiliklerin bâtıl olmasına sebebtir.”



Peygamberimizin vasiyeti:
“Ümmetim, Dünyada üç tabaka üzerine olurlar.
1- Mal toplamaya, yığmaya, ihtikâra rağbet etmeyenler.
Onlar Dünyayı şöyle anarlar.
Kimseye muhtaç olmasınlar, yiyecek ve giyeceklerini helâlinden kazanıp kimseye yüz suyu dökmeden Dünyayı geçirsinler.
Onlar için korku ve tasa yoktur.
Âhirette ferahdırlar.

2- Helâlından temiz mal kazanıp hayırlı yerlere sarf etmek.
Akraba ve muhtaçlara yardım etmek, onların emelidir.
Helâl olmayan bir dirhemi almak onlar için en korkunç şey, bir dirhemi meşru olmayan yere sarf etmek onlar için en kötü iştir. Bunlar âhirette hesaba çekilirlerse, kolay kolay azabdan kurtulamazlar.
ALLAH’ın affı ve rahmetine mazhar olanlar kurtulurlar.

3- Helâl, haram düşünmeden mal toplamak, para kazanmak. ALLAH haklarını vermemek.
Harcadıkları yerlere israfına harcamak.
Hayra gelince, cimrilik edip vermemek.
İhtikârdan korkmamak.
Bütün mevcud putları ile Dünyaya dalıp gaflette puyan olanlardır. Bunların neticesi Cehennemdir.”



Peygamberimiz buyurdular ki:
“Sizi Cehennemden uzaklaştıran ne varsa hepsini size anlattım. Sizi Cennete yaklaştıran ne varsa, onlara da sizi delâlet ettim. Ruhu’l- Kudüs kalbime şöyle üfledi:
Rızkını bitirmeden kimse ölmez.
Binaenaleyh rızkınızı kazanırken iyi, meşru yollardan kazanın. Rızkınızın biraz ağır gelmesi, sizi kötü yollara sevketmesin. ALLAH’ın fazlı olan rızkınızı, ALLAH’a isyan olan şekillerden aramayın.
ALLAH’ın rızık hazinesine ancak, ALLAH’a itaat yollarından erilir. Oralardan arayın.
Herkesin rızkı var.
Onu bulacak.
Ona razı olana mübârek olur ve rahatlık verir.
Razı olmayana rahat ve huzur vermez.
ALLAH’ın hazinesinde olana talib ol ki, ALLAH seni seve.
İnsanların elindekine göz dikme ki, insanlar da seni seve.
Yarın Mahşerde, dağlar gibi sevabları olan insanlar gelecekler, “Onları Cehenneme atın!” denecek.”

Resûlullah’a sordular:
“Bunlar namaz kılmaz mı idi?”
“Namaz kılarlar, oruç tutarlar hatta gece namazı bile kılarlardı. Lâkin, karşılarına dünya menfaati çıktı mı hemen ona çullanırlardı.” buyurdular.


Peygamber vasiyeti:
“Dünyaya sövmeyin! Mü’minleri hayırlara ulaştırmak için en güzel vasıta Dünya hayatı ile âhiret saadetleri kazanılır.
Ve âhiretin azabından yine Dünya hayatıyla kurtulunur.
Hayat, en kıymetli sermayedir.
Bunun bir nefesi bütün varlıklardan daha azizdir.
Binaenaleyh bir kimse Dünyaya la’net okursa, dünya da ona :
“Benim üzerimde ALLAH’a isyan edeni ALLAH kahretsin!” der.”



Resûlullah şöyle nasihat buyurdular:
“Paçaları çemreyin! İş ciddidir hazırlanın, göçme zamanı yaklaşmıştır.
Azıklar hazırlayın! Yolculuk uzundur.
Yükler hafif olsun, yollar sapadır. Yükü ağır olan geçemez.
Ey Nas!
Dünyanın bir çok güçlükleri vardır, imanınızı iyi mulıafaza edin. İmanınızı salih amellerle kuvvetlendirin.
Sabırlı ve metanetli olun ki nimetlere kavuşasanız.”





Nas : f. İnsanlar.
Müstaid : İstidadı olan, kabiliyetli, uyanık, anlayışlı, akıllı.
Müshaf : Sahife. Sahife halinde yazılı kitap. * Kur'ân-ı Kerim'in bir ismi. (Bak: Kur'ân)
Haslet : Huy. Ahlâk. Yaradılıştan olan tabiat.
İmsak : Kendini tutmak. Bir şeyden el çekme. * Oruca başlama zamanı. * Hapsetmek. * Şer'an müftirat denen şeylerden (orucu bozan şeylerden) nefsi hakikaten veya hükmen men' etmek. * Yemez içmez adamın hâli. Cimrilik, hasislik, pintilik
Müskirat : (Müskir. C.) İçilmesi ve kullanılması ALLAH (C.C.) tarafından men'edilmiş sarhoşluk veren şeyler.
Deruhde : f. Üstüne almak. Kendini vazifeli bilmek. * Üzerine alınan iş.
Haşr : (Haşir) Toplanmak, bir yere birikmek. * Toplama, cem'etmek. * Kıyametten sonra bütün insanların bir yere toplanmaları. ALLAHın, ölüleri diriltip mahşere çıkarması. Kıyamet. * Bir tohumun içinden büyük ağaçlar çıktığı gibi, her bir insanın acb-üz zeneb denilen bir nevi çekirdeğinden diriltilerek bütün insanların Haşir Meydanında toplanmaları. (Bak: Acb-üz Zeneb)
Acb-üz Zeneb : Kuyruk sokumu. "Us'us" denilen küçük kemik. Her şeyin kuyruk dibi ve nihâyeti. Fâtiha-i hilkat olan küçük kemik. Acb-üz zeneb diye Hadis-i Şerifte ismi geçen ve insanın kuyruk sokumundaki en küçük kemik. Bu gün tekniğin isbatettiği DNA temeli.

Resim--- “Ve hüvellezi yebdeül halka sümme yüiydühu ve hüve ehvenü aleyh ve lehül meselül a'lâ fis semâvâti vel ard ve hüvel azizül hakîm : Yaratmaya başlayan, sonra onu tekrarlayan O'dur, ki bu, O'nun için pek kolaydır. Göklerde ve yerde (tecelli eden) en yüce sıfat O'nundur. O, mutlak güç ve hikmet sahibidir.” (Rûm 30/27)

Ba's : Baas : Gönderme, gönderilme. * Cenab-ı HAKK'ın peygamber göndermesi. * Diriliş. Yeniden diriltme. İhyâ. * Uykudan uyandırma.
Tevekkül : İşi başkasına ısmarlamak. * Sebeblere tevessül ettikten sonra neticesini ALLAH'a bırakmak. ALLAH'tan gelene razı olmak. Kendine ait vazifeyi yaptıktan sonra neticelerini ALLAH'dan istemek. Kadere razı olmak. HAKK’a güvenmek. * Yeis ve kederden uzak olmak. * Âcizlik göstermek.
Tefviz : Birisine bırakma. * İşini ALLAH'a (C.C.) havâle etme. * Sipariş ve ihâle etme.
Buğz : Sevmeme. Birisi hakkında gizli ve kalbi düşmanlık hissetme. Kin, husûmet.
Men’ : Yasak etmek. Durdurmak. Bırakmamak. Bir şeyi diriğ etmek, esirgemek.
Mahdud : Sınırlanmış, çevrilmiş. Az sayılı. Hududlanmış.
Müraî : İki yüzlü kimse, dalkavuk, riyâkâr, münafık.
Leyni : yeğni, hafif, yumuşak.
İhtikâr : Bir şeyi kıymetlensin diye saklamak. * Ist: İnsanların veya ehlî hayvanların yiyeceklerine âit şeylerin satış kıymetleri yükselsin diye kırk gün kadar saklamak. Böyle yapan kimseye muhtekir denir. * Vurgunculuk, bozgunculuk. (Bak: Muhtekir)
Dirhem : (Direm) f. Eskiden kullanılan bir ağırlık ölçüsü. Şimdiki üç gram ağırlık. Okka denen eski ağırlık ölçüsünün (1/400) kadarıdır. Şer'an, orta büyüklükte yetmiş tane arpa ağırlığı. * Eskiden kullanılan ve beş kuruş değerindeki gümüş para. Akça.
Hevâ : İstek. Nefsin isteği. Düşkünlük. Gelip geçici olan heves. Nefsin zararlı ve günah olan arzuları.
Puyan olmak : Koşmak. Batmak. Dalmak.
Sapa yol : Issız, gelip geçeni çok az olan dik ve yokuş yol.
Metanet : Sağlamlık. Kavilik. Sözünden ve kararından dönmemeklik. İnsanın, fikrinde sabır, azminde kavi ve akidesinde rüsuh sahibi olması. (Mukabili zaaf'dır) (Hak, iman ve İslâmiyet uğrunda metanet göstermek, çok kıymetli bir seciyyedir.)
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

MUHİDDİN-İ ARABÎ HAZRETLERİ BUYURUYOR:


ALLAH’ın kudsî hadislerindeki vasiyetler:

“ALLAH’ın dostlarına tazim lâzım. Cenab-ı HAKK:
“Dostuma hakaret eden Bana ilân-ı harb etmiştir.
Veya Ben ona ilânı harb etmişimdir.”
buyurur.
ALLAH’ın gazabı karşısında kim durabilir?”


“Yanımda en sevgili ibadet nasihattir.
Ey Âdem oğlu!
Hayırlın sana geliyor, senin de şerlerin göklere çıkıyor.
Ben sana nimetler veriyorum sen ise karşılığında günahlar işliyorsun.
Her gün melekler kötü amellerini getiriyorlar.
Beni düşün!
Ben seni her yerde görüyorum.
Benden utan da hayırlı işlere teşebbüs et!
Ben de muvaffakiyetler vereyim.
Emirlerimi, nehiylerimi hep Bana iltica edesin diye verdim.
Benden kaçasın, isyan işleyesin diye değil!

Ben Ganî’yim, sen fakirsin.
Dünyayı yarattım, sana musahhar kıldım.
Rızamı kazanasın diye.
Benden ürkme!
Benden kaçanı huzuruma kabul etmem.
Rahmetime koymam.

Ey Âdem oğlu!
Her gün rızkın gelir sen mahzun olursun.
Her gün ömrün eksilir de haberin yok.
Hâlâ gülersin.
Yeteri elinde varken azdıracak şeyler peşindesin.
Aza kanaatin yok, çokla doymuyorsun.
Hâlin ne olacak!

Benim sevgili dostum kimdir bilir misin?
Cismi hafif, zevkle namazını kılar, ibadetlerini güzelce yapar.
Gizli ve aşikâr her yerde kulluğunu işler, insanlar içinde şöhreti yok, parmakla gösterilmez.
Kendi hâlinde, kazancı ile meşgul, kanaatli, ölünce arkasından ağlayanlar az, Dünyada bıraktığı servet de az.

Kulum, sakın ibadetlerine benden başka bir garaz karıştırma.
Eğer bir şey kanştırırsan ben orada yokum.
Müşterek ameli, karışık kalbi sevmem.

Ey Peygamberlerin kardeşi!
Ey Mürşidlerin yoldaşı Habibim!
Kullarıma söyle evime salim bir kalble, doğru bir dil ile, temiz bir el ile, tâhir bir avretle girsinler.
Bir kimsenin hakkı özlerinde iken sakın evime girmesinler.

Hangi bir kulum borçlu olarak namaza durursa, o hakkı ödemedikçe namazını kabul etmem.
Amma, sahibine hakkı ödenince, onun işitir kulağı, gören gözü olurum.
O benim sevgili bir dostumdur.
Peygamberler, Şehidler, Sıddıyklar, Salihlere onu komşu yaparım.”



ALLAH’ın vasiyeti:
“Kulum, abdestini bozarda abdest almazsa, bana cefâ etmiştir. Abdest alır da namaz kılmazsa, yine bana cefâ etmiştir. Namazlarda dua etmezse, yine bana cefâ etmiştir.
Eğer dua ederde Ben de onun duasını kabul etmezsem, muhakkak Ben de ona cefâ etmişimdir.
Halbuki, Ben cefâ eden Rabb değilim!
Ben cefâ eden Rabb değilim!
Ben cefâ eden Rabb değilim!”


Gecenin üçte ikisi gidipte biri kalınca.
Dünya gökünden ALLAH şöyle hitab eder:

“Beni sevdiklerini iddia edip de şimdi uyuyanlar yalancıdır.
Herkes sevgilisiyle tenha kalmak istemez mi?
İşte Ben ahbablarıma nazırım.
Onlar Beni murakabeye aldılar, Benimle konuşuyorlar.
Yarın Cennette onların gözlerini güldüreceğim.
Benden başkasından uman, Beni bilmiyor.
Beni bilmeyen bana kulluk edemez.
Bana kulluk etmeyen gazabıma uğrar.
Benden gayrisinden korkana gazabım hak olur.”


Kıyamete bir insanı getirirler, kurbanlık koyun gibi ALLAH’ın divanına dikerler.
Cenab-ı HAKK sorar :

“Kulum, sana nimetler, servetler ve saman ve rütbeler verdim ne yaptın?”
“Yâ Rabb! Topladım, çoğalttım, verdiğinden daha fazlasını bıraktım, müsaade buyur da getireyim!” der,
Cenab-ı HAKK:

“Getirdiğini göster!”
Yine o adam :
“Topladım, çoğalttım, daha fazla yaptım.” diye mırıldanır.
Hiç bir şey getirmediği görülünce, Cehenneme sürüklenir...


Cenab-ı HAKK, Hazreti Musa’ya şöyle hitap etti:
“Biliyorsun ki mülküm zail olmaz.
Bana taatı terketme!
Yine biliyorsun ki hazinem bitmez, tükenmez.
Rızık için gam yeme, ve biliyorsun ki, düşmanın ölmez.
Emin olma!
Ansızın bastırır.
Benim seni affettiğimi madem ki kat’i olarak bilmiyorsun, başkasının günahlarını ayıplama!
Madem ki Cennetime daha girmedin, fikrimden emin olma!”


Cenab-ı HAKK, Dünyaya şöyfe hitab etti:
“Ey Dünya!
Bana çalışan ve rızamı arayana benim için sen hizmet et!
Sana çalışana, sen sıkıntı ver!”


Cenab-ı HAKK buyurdu ki:
“Bir kimsenin vücuduna sıhhat, maişetine genişlik verdiğim hâlde, aradan beş on gün geçer de bana dönüp kulluk vazifesini yapmazsa, o adam mahrumdur.”

Daima ALLAH’dan korkmalı.
Cenab-ı HAKK, İbrahim aleyhisselâm’a :

“Çok korkuyorsun neden bu korku?” diye sordu,
İbrahim :

“Yâ Rabb!
Nasıl korkmayayım.
Âdem babam sana en yakın idi.
Kudretinle yarattın.
Ruhundan nefyhettin.
Meleklere secde ettirdin.
Bir isyanla da civarından çıkardın.”
deyince;
Cenab-ı HAKK, İbrahim’e şöyle vahyetti:

“Bilmez misin Yâ İbrahim? Dostun dostuna karşı isyanı çok şiddetlidir.”

Cenab-ı HAKK, Davud aleyhisselâm’a da şöyle vahyetti:
“İsrail oğullarını şehvetlerine düşüp her arzu ettiklerini yemekten korkut, yemesinler. Şehvetlerine bağlı bulunan kalbler. benden mahcuptur.”

Cenab-ı HAKK, Hazreti Musa’ya şöyle nida etti:
“Ey İmran oğlu, sana sığınanı me’yus etme! Senden isteyeni de mahrum etme!”

Bir gün Musa kırda seyahat ederken, bir doğan, güvercini, kovalıyordu.
Güvercin Musa’nın omuzuna indi.
Doğan güvercine hücum etmek istedi.
Güvercin yeğine girdi.
Doğan :

“Yâ İmran oğlu beni mahrum etme, rızkıma mani olma!”
Güvercin feryad etti :
“Yâ İmran oğlu ben sana sığındım beni koru!”
Hazreti Musa:
“Pek çabuk mübtelâ oldum!” dedi ve bıçağını aldı, baldırından kesip doğan’a vermeye kasdetti.
O zaman dediler ki :

“Acele etme biz, Rabbinin elçileriyiz. Ahdini, Sadakatini, Bağlılığını görmeğe geldik...”



İltica : Sığınmak. Melce' ve penaha varmak. Birinden himâye istemek.
Avret : Eksik. Gedik. Gizlenmesi lâzım gelen şey. Dinen örtülmesi vâcib olan âzâ, ud yeri. Utanılacak ve hayâ edilecek şey. Erkeklerde göbek ile diz kapağı arasındaki kısım. * Kadın. Zevce. Nikâhlı.
Cefâ : Eziyet. Sıkıntı. Zulüm. * Bir şey yerinde durmayıp bir tarafa ayrılmak.
Zail : (Zâile) Geçen, geçici.Devamlı olmayan. Tükenen.
Maişet : (Ayş. dan) Yaşayış. Yaşama. Ömür. * Yaşamaya lüzumlu bulunan maddeler.
Me’yus : Ümidsiz. Kederli. Ye'se düşmüş. Ümidi kesik.
Mübtelâ : Dertli. Hasta. Başı sıkıntılı. Rahatsız. Belâlı. Düşkün. Tutkun. Tutulmuş.
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

MUHİDDİN-İ ARABÎ HAZRETLERİ BUYURUYOR:


Hayır ile mevsuf ol! Başkalarına hayrı tavsiye edip, kendini unutanlardan olma!
Ârif ol!
ALLAH’ından kork!
İrfanı anlatanlardan olma!

Salihlerden birisinin kardeşi öldü.
Rüyasında gördü :
“Ne oldu?” diye sordu.
“Cennete girdim. Yiyip içip geziyorum” diye cevap verdi.
“Canım ben sana onları sormuyorum. Rabbini gördün mü?” dedi.
“Hayır” dedi.
“Onu ancak bilenler görüyor.”

Müellif Muhiddin’i Arabî der ki:
O zât hemen bize geldi, anlattı. Ve bize bu hususta :
“Bana Mürşid ol” diye rica etti.
Bir müddet bizimle kaldı.
Keşif ve şuhud yoluyla irfan tahsil etti.
Kelâm ulemâsının delilleri gibi değil...

Kardeşim!
Söz ebesi, başkasını avlamak için konuşan; Kalbi karışık, fesad, hile, kibir, hırs, tamah, buğuz ve adavetle dolu; Ameli nifak ve riyâ;
Arzusu, Dünyada zevk ve sefâ ile yaşamak olanlarla arkadaş olma!

Sana ALLAH’ı hatırlatan içine ALLAH sevgisi aşılayan, hâliyle sana vâazeden kimselerle arkadaş ol!

Sakın, sana lisanı ile iyi şeyleri tavsiye edip, kendi nefsinde tatbik etmeyenlerle düşüp kalkma!
Kalbi kararmış, taş gibi olmuş, merhametten eser kalmamış, gafil kimselerle olma!

Cisimleri Dünyada, ruhları Muhal-li Alâ’ya bağlı kimselerle ol!

Sakın, başkalarının ayıpları ile meşgul olupta kendini unutma!
Bu hâl, kalb körlüğü getirir.
Kalbi Mahal-li Alâ’ya bağlı bulunan, dedi-kodu bilmez olur. Başkalarını tedâvi edip de kendi hastalığına bakmayan doktor gibi olma!

ALLAH’ı herşeye tercih edin!
Daima doğruluğu iltizam edin ALLAH’ı bütün kalbinizle sevin!
Onun kapısına devam edin!
Ölümü hiç unutmayın!
Hesaplı hareket eden kârlı olur.
Hesapsız olanlar delalette kalır.
Sonunu düşünen kendini korur.
İyilik eken sevinç kaldırır.
Kanaat edip şükredenin azı, israf edenin çoğundan çok hayırlıdır. Dışını insanlara, içini ALLAH’a bağla!
Herkesle hoş geçin!

Ulemânın huzuruna varırken Câhil olarak var.
Yâni ilmini unut!
Zahidlerin huzuruna varırken dünyayı bırak da var.
İrfan ehlinin huzuruna varınca sükût et!
Böyle yaparsan, bunların sohbetlerinden istifade edersin.
Bir Ehl-i dil’e musahib olursan, ilme dair notların falan varsa, onları imha et!
Bildiklerini unut, bildiğin yerde inat edip durma, kendinden geç!

Eğer, kalb âleminde seyre başlamışsan sakın hiç birinde eğlenme! Gördüklerini hep unut!

Efendinin sırrını da ifşâ etme ve daima :
“Yâ Rabb! İlmimi artır!” diye dua et!

İhtiyaçlarını daima fakirim diye iste!
Sakın, kendinde varlık görme!
ALLAH’a fakrile, zillet ile gidilir.
ALLAH, kullarına şöyle hitap eder :
“VARLIĞINI BIRAK DA BANA ÖYLE GEL!”
Ey ALLAH dostluğu isteyen!
İmânını daima murakabe et ve güzel amellerle onu tezyin et!
Bir insan sana söğerse düşün!
Söğdüğü şey sende varsa ona kızma!
O kötü sıfatından vaz geç!
Söylediği kötü şey sende yoksa, bu sana bir ihtardır ki muhabbetten fazla sevgi göstermek, nifak alâmetidir.




Mevsuf : Vasıflanan. Bir sıfatla tavsif edilen. * Kendisinde bir sıfat mevcud olan, kendisine bir sıfat isnad edilmiş olan.
Fesad : Bozuk ve fenalık. Karışıklık. Haddi tecavüz edip zulmetmek.
Hırs : Aç gözlülük. Tamahkârlık. * Kızgınlık. * Şiddetli istek, arzu. * Azgınlık.
Tamah : (Tımah - Tumuh) Bir şeye göz dikip bakma.
Nifak : Müslüman gibi görünüp kâfir olmak. İki yüzlülük. * Bozuşukluk, ara açılmak. * Dinde riyâ etmek. * İhtiyaca sarf olunacak şeyler.
İltizam : Kendine lâzım kılma. İcrasına cehdettiği şeyi kendi üzerine vâcib kılma. Mülâzemet etme. Gerekli bulma. * Tarafgirlik etme, birinin tarafını tutma.
Ehl-i dil : (Ehl-i kalb) Kalbi uyanık, basireti ziyade olan. Gönül ehli. Mâneviyata çok kıymet veren, kalben Cenab-ı HAKK'a çok yakınlık hissedip çok hikmetlerden anlayan zât.
Musahib : Beraber sohbet eden. Arkadaş. Arkadaşlık eden. Birlikte bulunan.
İfşâ : (C.: İfşâât) Duyurmak. Fâşetmek. Meydana çıkarmak. Gizli bir şeyi herkese duyurmak.
Murakabe : Kontrol etmek. İnceleyip vaziyeti anlamak. Teftiş etmek. * Kendini kontrol etmek. İç âlemine bakmak. Gözetmek. * Hıfz etmek. * Beklemek. İntizar. * Dalarak kendinden geçmek. * Tas: Kendisini tamamen nâfile ibâdet ve itaate vermek için mâbede kapanmak.
Tezyin : Süslemek. Bezemek. Donatmak.
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

MUHİDDİN-İ ARABÎ HAZRETLERİ BUYURUYOR:


İnsan adaleti evvelâ kendi nefsinde tatbik etmeli.
İnsana yakışan ne kadar güzel şeyler varsa, onları doğru bir şekilde kendine mal etmeli.
Zulüm: insana yakışmayan şeyler yapmağa denir.
Adalet HAKK’ın terazisidir. HAKK’ın razı olmayacağı tarafa meyil caiz olmaz.
İzzeti, şerefi ALLAH’dan bekleyeni hiç Bir kuvvet zelil edemez. ALLAH’a iyice bağlanmış olana şeytan zarar yapamaz.
Azla iktifa eden çoktan müstagni olur.
İnsanlardan istigna eden, iflastan emin olur.
Musibet anında sabır, en büyük nimettir.
En iyi, bekçidir.
Oluruna razı olmak, başkasına yüz suyu döktürmez.
Amellerin efdalî, sevab temin eden, malların en faydalısı, şükürle karşılanandır.

Gelen devlete itibar etme o, bir gölgedir.
Çeker gider.
Servete itimat etme o, bir misafirdir yarın göçer.
İyi insan, kimseye ezâ etmeyen, kavi insan nefsine hakim olandır. Mü’min hile bilmez; münafık, fesad saçar.
Hayâ kalktı mı belâ gelir.
Herkes arzusu peşinde gezer amma ölüm de onun peşini bırakmaz. Faydasız ilim, şifasız ilâca benzer.
Güzel ilim, amel ile beraber olandır.
Sükutun güzeli, yaramaz sözlerden sükuttadır.

Câhile isyan et kurtulursun.
Akile itaat et kazanırsın.

Vasiyetsiz yatma, isterse vücudun sıhhatte olsun.
Ve genç ol olacak olur.
Ölüm ansızın gelir.
Bir insan içini güzel yaparsa, ALLAH onun dışını güzel kılar.
Bir insan âhiretini güzel yaparsa, ALLAH, onun dünya işlerini güzel yapar.
Bir insan, ALLAH ile arasını düzeltirse, ALLAH onun insanlarla arasını düzeltir.




Müstagni : (Gani. den) Kimseden bir menfaat beklemeyen, bir şey istemeyen, istiğna eden, kimseye ihtiyacı olmayan. Gönlü tok, tok gözlü. Çekingen, nazlı. * Gerekli ve lüzumlu bulmayan.
İstinga : Cenab-ı Hak'tan başka kimsenin minneti altına girmemek. * Gönül tokluğu. Elindekini kâfi bulmak. Zenginlik istememek. Muhtaç olmayıp zengin olmak. * Nazlanmak. * Azamet ve tekebbür etmek.
Akil : Akıllı olan kişi.
İflas : Malı tükenmek, parası kalmamak. Borçlarını ödeyemiyecek hâle gelmek. Sermayesini batırmak. * Ahirette günahları çok olanın hüsrana düşmesi.
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

MUHİDDİN-İ ARABÎ HAZRETLERİ BUYURUYOR:


Geçmiş Peygamberlerden birinin hikâyesi:

O Peygamber, ALLAH’ın tekliflerini ve onlarla imtihanın hikmetlerini çözemedi.
Halbuki, Cenab-ı HAKK o Peygambere ve bütün kullarına bu tekliflerdeki esrarı tefekkür etmeyi emretmişti.
Halvethanesine çekildi, tefekküre daldı ve Rabbi Alâ’ya sırriyle, lisanıyle, bütün varlığı ile şu derdi döktü:
“Yâ Rabb!
Beni sormadan yarattın.
Biliyorum ki, benimle istişare etmeden de öldüreceksin.

Yâ Rabb!
Beni muhayyer bırakmadan emirler verdin, nehiyler ettin.
Aynı zamanda beni hayırlı şeylerden alıkoyan hevayı hevesi (nefsani arzuları) bende yarattın.
Saptırıcı şeytanı bana musallat ettin ve benliğime şehvetler diktin. Gözlerimin önüne süslü bir dünya koydun.
Sonra da beni korkutuyorsun, menediyorsun.
Şiddetli azablarla beni tehdid ediyorsun.
Buyuruyorsun ki :

“Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!
Sakın hevayı hevese uyma, seni Benim yolumdan sapıtır. Şeytandan da kaç. Seni aldatmasın.
Dünyaya da aldanma, şehvetlerinden de uzak dur.
Seni, arzu ve emellerin fenalıklara sürüklemesin.
Maişetini helâlından kazan!
Eğer helâlından kazanmazsan mes’ulsün.
Âhireti unutma!
Dünyadan nasibini unutmadığın gibi, ALLAH, sana nasıl ihsan etmişse, sen de öyle ihsan da bulun!
Sakın yer yüzünde fesad çıkarma!
Âhiretten yüzünü çevirme, ne dünya kalır ne de âhiret.
İşte şaşkınlık da o zaman olur!”


Yâ Rabb!
Bir birine zıd çekici kuvvetler, karşılıklı hâller bir arada ne yapacağım ne işleyeceğim, nasıl hidâyeti bulacağım!
İşlerimde hayretteyim, bir çâre bulamıyorum.

Yâ Rabb!
Bana yol göster, elimi tut!
Doğru yola delâlet buyur!
Kurtuluş yollarına ulaştır!
Yoksa helak olacağım!”
diye niyazda bulununca;
ALLAH’ü Zül Celâl şöyle vahyetti:
“Ey kulum!
Bana yardımın olsun diye, sana emirler vermedim.
İşlerse Bana zararı dokunacak diye de nehyetmedim.
Belki sana emrettiğim şeyler hep senin faiden için olduğundan sana emirler verdim.
Çünkü Ben senin Rabbin, Mabudun, Yaratıcın, rızıklarını veren, seni yoktan var eden, daima seni koruyan Sahibin ve yardımcın olduğumu düşünesin ve bunları böyle bilesin de yanlış kapı çalmıyasın diye emrettim.
Şunu da unutmayasın ki, emrettiğim şeylerin hepsinde benim, muavenet, kabul ve hidâyetime, kolaylık ihsanıma, inâyetime muhtaçsın.
Yine bilesinki, nehyettiğim şeylerin hepsinde korumama, muhafazama muhtaçsın.
Senin, küçük, büyük, gizli, aşikâr bütün işlerin, Bana gizli değildir. Şunu da iyi bil ki, sen, Benim fakirimsin, her zaman Bana muhtaçsın.
Ben sana mutlaka lâzımım.
Bensiz yaşamana imkân yok.
İşte bunu böyle bil!
Bil de Benden yüz çevirme!
Başka şeyler seni Benden meşgul etmesin!
Beni unutma!
Benden başkasıyla meşgul olma!
Belki her vakit Benim zikrimde ol, Beni an!
Bütün işlerinde hep ihtiyaçlarını Benden iste!
Yapacağın bir işte Bana hitap et!
Gizli yerlerde Bana yalvar!
Her yerde Beni gör!
Beni düşün!
Bana bağlan!
Bana tap başkasına değil!
Bil ki, nerede olursan ol Ben seninle bileyim.
Sen Beni görmesen de Ben seni görürüm.

Kulum!
Bunları böyle düşünüp inanınca, sözlerimin hak olduğu sence kafi olarak kabul edilince, tavsif ettiğim şeylerin sahih olduğuna sence kanaat getirilince, her şeyi arkana atar, Bana, yalnız Bana dönersin.
İşte o zaman, seni Bana yaklaştırırım, kendime ulaştırırım.
Sana büyük rütbeler veririm.
Benim dostlarımdan, seçkinlerimden olursun.
Cennet’imde, civarında, meleklerimle beraber, faziletli, ikramlı, sevinçli, ferah, nimetlere gark olmuş, lezzetler içinde, emin ve ebedi yaşarsın.

Kulum!
Sakın Bana karşı kötü zanda bulunma, ikram ve cömertliğimden başka bir şey hatırına gelmesin!
Önünden geçmiş nimetlerimi, devamlı ihsanımı, içinde bulunduğun hayat ve sıhhat nimetlerimi düşün!
Düşün bir kerre, sen, hiç bir şey değil iken, seni Biz yarattık; hem de güzel bir sûrette yarattık.
Bak, sana hassas bir kulak, keskin bir göz, her şeyi anlayan havas, zeki bir kalb, parlak bir anlayış, temiz bir zihin, lâtif bir fikir, fasih bir lisan, kavi bir akıl, tam bir bünye, güzel bir şekil, sahih bir âza, kâmil âlât, itaatli azalar... verdik.
Sonra sana, konuşma, söz söylemeyi ilham ettik.
Menfaatleri, mazarratları, eşya üzerinde ne şekilde tasarruf edeceğini, san’atları, işleri ilham ettik.
Senin gözünün önünden perdeleri kaldırdık..
Gözünü açtık ki Melekut âlemine bakasın, gece ve gündüzün cereyanını ibretle göresin.
Devreden felekleri, seyreden yıldızları göresin.
Sana vakitleri ve zamanların hesabını da öğrettik.
Ayları, seneleri, günleri bu sayede bilesin diye.
Karada, denizde bulunan mâdenleri, nebatatı, hayvanları hep sana musahhar kıldık.
Onlarda şahane bir tasarrufa maliksin, istediğin gibi onlara tahakküm edebilirsin.

Kulum !
Vaktaki senin aşırı taşırı gideceğini, hâin, zâlim, mütecaviz olduğunu bildim ve gördüm de sana hadler çizdim.
Hükümleri, kıyasları, âdetleri, adaletli. Hak ve sevabı, hayrı ve nıağrufu, güzel âdetleri öğrettim ki bunları bilmekle nimetlerin devamına, azab ve felâketlerin def’ine çalışasın.

Kulum !
Yine bana karşı kötü zanda bulunuyorsun.
Hak ve lâyık olmayan şeyleri benim hakkımda düşünüyorsun.

Kulum !
Emrettiğim şeylerden bir iş sana güç gelirse hemen:

“L HAVLE VE L KUVVETE İLL BlLLÂHİ’L - ALİYYܒL - AZİYM : İsyandan kurtuluş, ibâdetlere muvaffakiyet ancak ALLAH’ın himayesi ve yardımı iledir!” de.
Arş’ımı yüklenen meleklerime yükleri ağır gelince onlar böyle derler.
Sana bir musibet gelirse:


“İNN LİLLÂHİ VE İNN İLEYHİ RÂCİUN : Biz ALLAH’ın kullarıyız dünyada ve bütün işlerimizde, âhirette ona rücu’ ederiz” de!
Temiz kullarım ve dostlarım hep böyle derler .

Eğer ayağın kayar da bir günah işlersen, baban Âdem’le anan Havva’nın dediklerini sen de de!:


“KAL RABBEN ZALEMN ENFÜSEN VE İL LEM TAĞFİR LEN VE TERHAMN LENEKUNENNE MİNEL HÂSİRÎN : Ey Rabbimiz biz kendimize yazık ettik. Eğer bizi bağışlamaz bizi esirgemezsen her hâlde en büyük zarara uğrayanlardan olacağız” de!

Sana bir iş müşkül görünür, bir karar veremezsen, doğru yolu ararda bulamazsan dostum İbrahim’in dediklerini sen de de! :


“O Rabb ki beni yaratıp doğru yolu gösterendir.
Bana yediren, İçiren odur.
Hastalandığım zaman bana şifa veren O’dur.
Beni öldürecek, sonrada diriltecek O’dur.
Cezâ gününde kusurlarımı yargılayacağını umduğum O’dur. Rabbim bana bir hükmin ihsan et!
Beni salihler zümresine kat!.
Benden sonrakiler için de benim için bir güzel nâm ver.
Beni nâim-i Cennet’in vârislerinden kıl!.
Babamı da yarlığa çünkü sapıklardandır.”


“Kulların kabirlerinden kaldırılacağı gün beni rüsvay etme.
O günde ki ne mal fayda verir nede oğullar meğer ki ALLAH’a küfür ve nifak tan tamamen salim bir kalb ile gelenler ola.”

Sana bir musibet isabet edince: Hazret-i Yâkub’un dediği gibi:


“KALE İNNEM EŞKU BESSÎ VE HUZNÎ İLÂLLAHİ VE A'LEMÜ MİNELLAHİ MA LA TA'LEMÛN : Ben taşan kederimi, mahzunluğumu yalnız ALLAH’a şikâyet ederim.”

Eğer beşeriyet hâli bir günah işlersen: Musa aleyhisselâm’ın dediği gibi:
“...HAZ MİN AMELİ’Ş- ŞEYTAN İNNEHU ADÜVVÜM MÜDİLLÜM MÜBİN : ... O şeytanın işlerindendir, O hakikat şaşırtıcı apaçık bir düşmandır” de!

Eğer bir günahtan seni korumuşsam; Hazret-i Yusuf un dediği gibi:


“VE M ÜBERRİÜ NEFSİ İNNEN NEFSE LE EMMARATÜM BİS SUİ İLLA M RAHİME RABBİ İNNE RABBİ ĞAFURUR RAHİYM : Ben nefsimi temize çıkarmam çünkü nefs olanca şiddetiyle kötülüğü emredendir, muhakkak. Meğer ki Rabbimin esirgemiş bulunduğu bir nefs ola. Zira Rabbim çok yargılayıcı çok esirgeyicidir.”

ALLAH seni bir sıkıntı ile imtihan etmişse; Hazret-i Davud’un yaptığını sen de yap. O Rabbisine yalvararak hemen yere kapandı.

ALLAH’ın günahkâr, hata eden kullarını görürsen, onlar hakkında ne hüküm vereceğini de bilmezsen; İsa aleyhisseîâm’ m dediği gibi de:


“EĞER KENDİLERİNE AZAP EDERSEN ŞÜPHESİZ ONLAR SENİN KULLARINDIR. EĞER ONLARI YARGILARSAN KİM NE DİYEBİLİR. Mutlaka Sen galib ve yegâne hüküm ve hikmet sahibi olan da hakikaten Sensin.”

Eğer ALLAH’a istiğfar eder, ALLAH’ın affını istersen; Muhammed aleyhisselâm ve ensarının dediklerini de:

“EY RABBİMİZ, UNUTTUK VEYA YANILDIYSAK BİZİ SORGUYA ÇEKME. EY RABBİMİZ, BİZDEN EVVELKİ ÜMMETLERE YÜKLEDİĞİN GİBİ AĞIR YÜKLERİ BİZE YÜKLEME. EY RABBİMİZ, TAKAT GETİREMİYECEĞİMİZİ BİZE TAŞITMA, BİZDEN SADIR OLAN GÜNAHLARI SİLİVER, BAĞIŞLA, BİZİ YARLIĞA, BİZİ ESİRGE, SEN BİZİM MEVLAMIZSIN. ARTIK KAFİRLER GÜRUHUNA KARŞI DA BİZE YARDIM EYLE”

Eğer işin sonundan korkar, nasıl sona ereceğini bilemezsen:

“RABBEN L TUZİĞ KULÜBEN” dan “EL MİAD” da kadar olan duayı oku. Yâni : Ey Rabbimiz, bizi doğru yola ilettikten sonra kalblerimizi Hak’tan saptırma. Bize kendi canibinden bir Rahmet ver. Şüphesiz bağışı en çok olan Sensin.
Ey Rabbimiz, muhakkak Sen vukuunda hiç şüphe olmayan bir günde insanları toplayacak olansın. Şüphesiz ALLAH verdiği sözden caymaz.”




Esrar : (Sır. C.) Sırlar. Gizli hikmetler ve mânalar. Bilinmeyen şeyler. * Keyif veren zehir. Uyuşturucu madde. * Elinde ve el ayasında olan hatlar.
İstişare : Meşveret etmek. Fikir danışmak. Müşâverede bulunmak.
Muhayyer : (Hayr. dan) Seçilmesi serbest olan. Seçmece. Beğenmece.
Delâlet : Delil olmak. Yol göstermek. Kılavuzluk. Doğru yolu bulmakta insanlara yardım etmek. * İşaret.
Helak : Yıkılma, bitme, mahvolma. * Harislik ve pek düşkünlük. * Azab. Korku, havf. * Fakr.
Muavenet : Yardımcılık. Yardım. Teâvün.
Âlât : (Âlet. C.) Vasıtalar. Âletler.
Melekut : Tam bir hâkimiyyetle, Saltanat-ı İlâhiyyenin müessiriyyet ve idâresinin esrarı. Her şeyin kendi mertebesinde, o mertebeye münâsib ruhu, canı, hakikatı. Bir şeyin iç yüzü, iç ciheti. * Hükümdarlık. Saltanat. * Ruhlar âlemi. (Bak: Arş)(İnsan mülk ciheti ile kalbe zarf olur, melekut cihetiyle de mazruf olur. M.N.
Keselân: Ağırlık
Cereyân : Akma, akış, gidiş. Hareket. Akıntı. Gezme. Mürûr. Vuku, vâki olma. * Mc: Aynı fikir ve gaye etrafında toplananların meydana getirdikleri faaliyet ve hareket. Bu hareket; dinî, fikrî veya siyasî hareketler gibi birbirlerinden farklı sahalarda olabilir.
Musahhar : Teshir edilmiş. Ele geçirilmiş. Fethedilmiş. * İstenilen hâle konulmuş. * Birine bağlanmış.
Tahakküm : (Hüküm. den) Tekebbür, zorbalık etmek. Zorla hükmetmek.
Muavenet : Yardımcılık. Yardım. Teâvün.
Mütecaviz : (Cevâz. dan) Hücum eden, tecüvüz eden. Haddi aşan, geçen. * Sataşan, saldıran. * Sarkıntılık eden. * Çok, fazla.
Kıyas : Benzetmek, karşılaştırmak, mukâyese. İki şeyi birbiri ile karşılaştırmak. Benzeterek hüküm ve muhâkeme etmek. * Man: Doğru kabul edilen iki hükümden bir üçüncü hükmü çıkarmak. * Fık: İki belli şeyden birinin mahsus olan hükmünü, yâni, bu hükmün mislini, aralarındaki müttehid illetten dolayı, diğerinde de ictihad ile izhâr etmektir.
Ma'ruf : Bilinen, tanınmış. Belli, meşhur. * Şeriatın makbul kıldığı veya emrettiği. * Adl, ihsan, cud, tatlı dil, iyi muamele. (Bak: Emr-i bi-l ma'ruf)
Emr-i bi’l- ma’ruf – Neh-yi ani’l-münker : Dinin emirlerini, Kur'âni ve İslâmi hakikatleri neşretmek ve bildirmek, men'edilen şeyleri de yaptırmamak. İyiliği, İslâmi hususları emretmek ve teşvik etmek, kötülüğü men'edip yaptırmamağa sevketmek.



Resim--- الَّذِينَ إِذَا أَصَابَتْهُم مُّصِيبَةٌ قَالُواْ إِنَّا لِلّهِ وَإِنَّـا إِلَيْهِ رَاجِعونَ
“Ellezine iza esabethüm müsiybetün kalu inna lillahi ve inna ileyhi raciun : O sabredenler, kendilerine bir belâ geldiği zaman: Biz ALLAH'ın kullarıyız ve biz O'na döneceğiz, derler.” (Bakara 2/156)


Resim--- قَالاَ رَبَّنَا ظَلَمْنَا أَنفُسَنَا وَإِن لَّمْ تَغْفِرْ لَنَا وَتَرْحَمْنَا لَنَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِرِينَ
“Kalâ rabbenâ zalemnâ enfüsenâ ve il lem tağfir lenâ ve terhamnâ lenekunenne minel hâsirîn : (Âdem ile eşi) dediler ki: Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.” (A’râf 7/23)

Resim--- الَّذِي خَلَقَنِي فَهُوَ يَهْدِينِ
الَّذِي خَلَقَنِي فَهُوَ يَهْدِينِ
وَإِذَا مَرِضْتُ فَهُوَ يَشْفِينِ
وَالَّذِي يُمِيتُنِي ثُمَّ يُحْيِينِ
وَالَّذِي أَطْمَعُ أَن يَغْفِرَ لِي خَطِيئَتِي يَوْمَ الدِّينِ
رَبِّ هَبْ لِي حُكْمًا وَأَلْحِقْنِي بِالصَّالِحِينَ
وَاجْعَل لِّي لِسَانَ صِدْقٍ فِي الْآخِرِينَ
وَاجْعَلْنِي مِن وَرَثَةِ جَنَّةِ النَّعِيمِ
وَاغْفِرْ لِأَبِي إِنَّهُ كَانَ مِنَ الضَّالِّينَ
وَلَا تُخْزِنِي يَوْمَ يُبْعَثُونَ
يَوْمَ لَا يَنفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَ
إِلَّا مَنْ أَتَى اللَّهَ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ


“Ellezi halekani fe hüve yehdin. Vellezi hüve yut'imüni ve yeskiyn. Ve iza meridtü fe hüve yeşfin . Vellezi yümitüni sümme yuhyin . Vellezi at'meu ey yağfira li hatiy'eti yevmeddin . Rabbi heb li hukmev ve elhikni bis salihiyn . Vec'al li lisane sidkin fil ahirin . Vec'alni miv veraseti cennetin neiym . Vağfir li ebi innehu kane mined dallin . Ve la tuhzini yevme yüb'asun . Yevme la yenfeu malüv ve la benun . İlla men etellahe bi kalbin selim :
Beni yaratan ve bana doğru yolu gösteren O'dur.
Beni yediren, içiren O'dur.
Hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur.
Benim canımı alacak, sonra beni diriltecek O'dur.
Ve hesap günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum O'dur.
Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasına kat.
Bana, sonra gelecekler içinde, iyilikle anılmak nasip eyle!
Beni, Naîm cennetinin vârislerinden kıl.
Babamı da bağışla (ona tevbe ve iman nasip et). Çünkü o sapıklardandır.
(İnsanların) dirilecekleri gün, beni mahcup etme.
O gün, ne mal fayda verir ne de evlât.
Ancak Allah'a kalb-i selîm (temiz bir kalp) ile gelenler (o günde fayda bulur).”
(Şuarâ 26/78-89)


Resim--- قَالَ إِنَّمَا أَشْكُو بَثِّي وَحُزْنِي إِلَى اللّهِ وَأَعْلَمُ مِنَ اللّهِ مَا لاَ تَعْلَمُونَ
“Kale innemâ eşku bessî ve huznî ilâllahi ve a'lemü minellahi ma la ta'lemûn : (Ya'kub:) Ben gam ve kederimi sadece ALLAH'a arzediyorum. Ve ben sizin bilemiyeceğiniz şeyleri ALLAH tarafından (vahiy ile) biliyorum, dedi.” (Yusuf 12/86)


Resim--- هَذَا مِنْ عَمَلِ الشَّيْطَانِ إِنَّهُ عَدُوٌّ مُّضِلٌّ مُّبِينٌ...
“...hazâ min ameliş şeytan innehu adüvvüm müdillüm mübin : ...Bu şeytan işidir. O, gerçekten saptırıcı, apaçık bir düşman, dedi.” (Kasas 28/15)

Resim--- وَمَا أُبَرِّئُ نَفْسِي إِنَّ النَّفْسَ لأَمَّارَةٌ بِالسُّوءِ إِلاَّ مَا رَحِمَ رَبِّيَ إِنَّ رَبِّي غَفُورٌ رَّحِيمٌ
“Ve mâ überriü nefsi innen nefse le emmaratüm bis sui illa mâ rahime rabbi inne rabbi ğafurur rahiym : (Bununla beraber) nefsimi temize çıkarmıyorum. Çünkü nefis aşırı şekilde kötülüğü emreder; Rabbim acıyıp korumuş başka. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayan, pek esirgeyendir.” (Yûsuf 12/53)


Resim--- إِن تُعَذِّبْهُمْ فَإِنَّهُمْ عِبَادُكَ وَإِن تَغْفِرْ لَهُمْ فَإِنَّكَ أَنتَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
“İn tüazzibhüm fe innehüm ibadük ve in tağfir lehüm fe inneke entel azizül hakim : Eğer kendilerine azap edersen şüphesiz onlar senin kullarındır (dilediğini yaparsın). Eğer onları bağışlarsan şüphesiz sen izzet ve hikmet sahibisin» dedi.” (Mâide 5/118)
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

MUHİDDİN-İ ARABÎ HAZRETLERİ BUYURUYOR:


Ömer ibni Abdülaziz ve İbrahim Edhem’in vasiyetleri:

Gözünü aç dünyanın devamı az; azizi zelil, zengini fakir, genci ihtiyar, diriyi ölü, yakında sana da arka çevireceğini bildiğin hâl de şimdilik sana doğru gelişine aldanma, aldanmış, bedbaht işte buna aldanandır.
Şehirler kuran, nehirler açan, bağ ve bostan yapanlar nerede? Onlar da sıhhatlerine, güçlerine, kuvvetlerine güvenen insanlardı. Onlarında neş’e ve zevklerini görenler imreniyordu.
Kara toprak onları ne hâle getirdi.
Yolun onların diyarına uğrayınca bir sor.
Zenginlerin serveti ne olmuş.
Fakirlerin fakirlikleri kalmış mı?
O bülbül diller, ahu gözler, semiz vücutlar, güzel yüzler ne olmuş? Kurtlar mı yemiş?
ALLAH’nı hükmü, fermanı onları o hâle koymuş.
Bizler de onlar gibi olacağız.
Dünyanın muvakkat hayatına aldanmayalım.
Orası için hazırlık yapalım.
Sonra pişmanlık fayda vermez.




Muvakkat : Vakitli. Geçici. Fâni. Devamlı olmayan.
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

MUHİDDİN-İ ARABÎ HAZRETLERİ BUYURUYOR:


Ömer ibni Abdülaziz’in bir vaazı:

Ey Nas!
ALLAH sizi faydasız boş yere yaratmadı.
Sizin için bir son merhale var.
Orada ALLAH hükmünü verecek.
ALLAH’ in rahmetinden mahrum kalanlar zararlarını anlayacak, saadet-i ebediye diyarı olan Cennet’ten mahrum olanlar hüsran-ı ebediyeye dalacak.
Azı çoğa, fâniyi bâki’ ye, korkuyu emniyete tercih edenler pişman olacak.
Siz bir zamanlar bugünkü mezar olanların sulbünde idiniz.
Yarın sizin sulbünüzdekiler de sizin sandalyelere oturacaklar.
Siz de mezar olacaksınız.
Bu âdet sonuna kadar devam edecek.
Her gün ve her gece hayatını bitirenler sevdiklerinden ayrılmış kabre giriyor.
Amelleriyle baş başa kalıyor.
Gözünü aç, ölüm gelmez den evvel hazırlıklı bulun.
Sonra nedâmet fayda vermez.
Başkasına değil yalnız ALLAH’a el avuç açan şerefli yaşar.
Sen de helâlden kazan kendi kazancına razı ol.
Dünyayı temiz geçir.
Ebedi neşeye erersin.
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

MUHİDDİN-İ ARABÎ HAZRETLERİ BUYURUYOR:


Bakara sûresinden:

“Arzda fesad çıkarmayın!
Müslümanların inandığı gibi inanın!
Sizi ve sizden evvelkileri yaratan Rabbinize ibadet edin!
ALLAH’a eşler koşmayın!
Odunu, çırası insanlarla taşlar olan ateşten sakının!
Ahdimi yerine getirin!
Ben de sizin ahidlerinizi yerine getireyim.
Yalnız Benden korkun!
Size verdiğim nimetleri hatırlayın!
Size gönderilene imân edin!
Onu inkâr edenlerin ilki siz olmayın!
Âyetlerimizi az bir paha ile değişmeyin!
Ancak Benden korkun!
Bilip dururken Hakk’ı bâtıla karıştırıpta gerçeği gizlemeyin!
Namaz kılın, Zekât verin!
Cemaate devam edin!
Hem sabır ve hem de namazla HAKK’tan yardım isteyin!
Öyle bir günden korkun ki hiç kimse kimsenin namına bir şey ödeyemez.
Ve ondan her hangi bir şefaat kabul olunmaz.
Ondan bir fidye de alınmaz.
Onlara yardım da edilmez.
Arzda fesad çıkarmayın!
ALLAH’tan başkasına ibadet etmeyin!
Anaya babaya, hısımlara, yetimlere, yoksullara iyilik yapın!
İnsanlara güzellikle söyleyin!
Dosdoğru namaz kılın, Zekât verin!
Affedin, iyilik yapın.
Yapmış olduğunuz şeyleri hep ALLAH’ın huzurunda bulacaksınız.
Müslüman olarak ölün!
Hayırlı işlerde yarış yapın!
Beni anın Ben de sizi anayım.
Bana şükredin, küfretmeyin!
Arzda bulunan şeylerin helâl ve temiz olanlarını yiyin!
Şeytana uymayın!
Dualarınıza icabeti Benden bekleyin!
Mallarınızı aranızda haksız şekilde yemeyin!
ALLAH yolunda cömertlikler yapın!
Kendi kendinizi tehlikeye atmayın!
Âhirete azık hazırlayın!
En hayırlı azık takvâ’dır.
Ey akıllılar Benden korkun!
Dünyanın neresinde olursan ol namazda yüzünü Kabe’ye çevir!
Ramazan ayını görünce hemen Oruca başlayın!
Şafak sökene kadar yiyin için!
Şafakla oruca başlayın!
O orucu tâ kaş kararıncaya kadar (güneş batana kadar) devam ettirin!
Evlere kapılarından girin!
ALLAH’a şirk eden bir kadınla evlenmeyin!
Müşriklere de kızlarınızı vermeyin!
Hayz hâlinde kadınlara yaklaşmayın!
ALLAH huzuruna edeble dikilin!
Verdiğiniz sadakaları başa kakmayın!
Sadakayı başa kakmak sûretiyle iptal etmeyin!
Kazançlarınızın güzel ve temizlerinden infâk edin!
Pis şeylere tenezzül etmeyin!
Kendin sevmediğin şeyi başkalarına da verme!
ALLAH’tan korkun!
Eğer faizle bir para vermişseniz kat’iyen faizini almayın!
Yalnız verdiğiniz parayı alın!
Öyle bir gün gelecek ki hep o gün ALLAH’a döndürüleceksiniz.
O gün herkese kazandığı şeyler tamamen verilecek.
Onlara haksızlık edilmeyecek.
İşte o günden korkun!..
Muayyen zamanlar için borçlandığınızda onu yazın!
Onu yazan kâtip âdil olsun!
Bildiğiniz şeylere şâhidlik ederken şâhidliği gizlemeyin!
Kim şâhidliği gizlerse onun kalbi günahkârdır.”



Muhiddin-i Arabî Hazretlerinin vasiyetleri burada SON buluyor.
Allahü zü'l-Celâl, Muhiddin-i Arabî Hazretlerinden razı olsun, ruhu şâd olsun inşaallah..
Rabbimiz okuduğumuz bu vasiyetleri hakkıyla bilmeyi ve bildiklerimizle amel etmeyi nasib buyursun inşaallah...
Muhammedi muhabbetler.
Resim
Cevapla

“►Muhiddin-i Arabi◄” sayfasına dön