HASAN DAĞI YayLa NotLarı mm..
Gönderilme zamanı: 05 Tem 2008, 11:02
HASAN DAĞI Yayla Notları
Kul İhvanî
31.05.08
Zaman Vakit Sıla Özlem Sıla-yı Rahim
Özlem, sevgi sırrıncadır
Sevileni özlemek ve gelsin diye gözlemektir
Zamanı gelince yollara düşülür
Kavuşulur da vakit tez gelir-gider
Bir ay uzunca gibi gelir insana ama tez geçer..
Yine de 30 güne neler sığar neler
Çuvala yün basar gibi bastıkça tıka basa hatralarımızı yutar
Yemyeşil meşe ormanından Hasan Dağına tırmanırken yukarıdaki Dağ Otelinden bir Neşet Ertaş bozlağı inletiyor ormanı, dağları
Zink alıyor, yankılar eko oluşturuyor
Sultanım Sultanım Sarı Sultanım
Gidiyor ömrümün varı Sultanım
Ben, bizim yaylaları bebekliğimden bilirim.
Eskiden daha uzaktaki yaylalarımıza çok sarp yollardan at-eşekle göçler çıkardı
Sürüler yollara paralel dağlardan izlerdi göçü.
Göç yolları gürültüye boğulurdu.
Gök Yokuş.. Kokar Ot.. Sülüman Kuyusu..
Dik yamaçlardaki enine çığırlardan binbir çaba ile obalara ulaşılırdı..
İri kayalardan yapılmış 5-6 metrekarelik damlara sıkış-tepiş eşyalar, gevrek yufkalar ve ne varsa yerleştirilir de yatacak yer zor kalırdı..
Bayram yerine dönerdi obalar ilk günler..
Çiğdem sökmeye, kar kesmeye, gelingöbeği toplamaya koşardık hemence tüm çocuklar..
Şimdilerde o yüksek ve uzak obalar virâneye dönmüş.
Daha yakın yerlere yeni obalar kurulmuş.
Çukur Oba, Bozboyun, Başoba, Arifin Obası
Ben de çıkmıştım o obalara 2004 de, sabah namazına kalkınca abdest almak için buzu kırmıştık helkelerde..
Ankakuşu alaca karanlıkta sabah ezanıyla çınlatmıştı yamaçları..
2005 ve 2006 da Kargın Tahta Yaylaya çıktık.
Yardıbaşı Yaylası ile Tahta Yaylası yan yana, arada yer yer yıkılmış eski tarihî kilise kalıntıları vardır.
2007 de yayladan ayrı kalmış çıkamamıştık.
Öksüz bir çocuğun ana özlemiyle özlemiştik dağları, taşları ve o güzelim doğal insanları
31 mayıs 2008 de Dağ Otelinin asfalt yolunda tırmanırken meşe ormanı içinden ibibik ötüşleri yankılanmaya başladı..
İçimdeki çiçekler birden tomurlanıverdi.
Açtı ve vuslat kokusunu yaydı gönlüme..
Obaya çıktığımızda eski oba yurdumuza yine gelmeyiz diye başkası çadır kurmuştu.
Bu dağlarda ölenin eri, kalkanın yeri alınır! dedi Yörük bacısı..
El birliği edildi yeni bir yurt yeri düzlendi binbir zahmet..
Çadırlar kuruldu şükür..
Ekecik Dağı ile Erciyes Dağı arasındaki köyler seyrangâhımız oldu Hasan Dağında yeniden..
En basit ilkel imkanlarla, saatsız, televizyonsuz, habersiz, kayıdsız ve kısıtlamasız geldiği gibi yaşanan hayatın içine dalıverdik biz de..
Çoban Oktayın Böğelek Kayadan obadaki kadınlara:
Gııız Fadimana davarı sulamaya Ağeşmeye geliiin! haykırışı dağdan dağa yankılandı..
Bu hep özlediğim; at, eşek, koyun, keçi, köpek ve kıymetine değer biçilemez insanların özel görüntüleri..
Şehrin insan içini sıktıkça sıkan ve asla bırakmayan stres kıskacı patlamış araba lastiği gibi fosadan iniverdi içimde
PC ye format atarcasına candan yeni bir hasret-vuslat türküsü başladı yeniden çok şükür özümde
Çoban Yahya, doğuştan özürlü, sol tarafı yarı felçli, konuşması gecikmeli ve karmaşık baş hareketleri sonunda beklenmedik bir gür sesle kelimeler..
Hocam canımızı viririz lâzımsa çoluk-çocuk biz!. Dedi
İki merkep var su-suvat getirir çocuklar! İnsanoğlunun eti yenilmez, gönü giyilmez sadece iyiliği anılır! dedi.
Yüreği avucunda yiğit adam Yahya Çoban..
Bizim bu köylük yerlerinde tarla-tapan işi bitti, kuraklık-kıtlık aldı başını gitti, ekin tarla kalmadı, mal (koyun-keçi) da para etmedi! dedi.
Obanın sürüsü sağıma geldi yüzlerce keçi-koyun..
Güçlü ve yavuz olanların boyunlarında sarı çan, çıngıldak, deve çanı takılmış..
Bu muhteşem orkestrayı her gece şafak sökerken sürü yaylıma kalktığında dinlemelisiniz bir..
Sürüyü sağma işi bitince yaylıma çıkar zirveye doğru ..
Bir sessizlik başlar obada sütler hızla peynir yapılır..
Çoban Yahyanın karısı Emiş Bacı yoğurt kabının dolusu keçi sütü getirdi..
Bir eksiğiniz olursa Allah aşkına ses ediverin! dedi..
Yüreği avucunda konuksever Anadolu Kadınının asırlardır değişmeyen o tunç gibi güneş yanığı güleç yüzünü seyredersiniz Emiş Bacıda..
Bu dağlarda keven diye bir bitki vardır..
Kökü metrelerce derinlere iner..
Tömek tömek yemyeşil durur dışarıda..
Uzun ve çok sivri dikenleri arasında ufacık yeşil yaprakları gizlenir..
Bu dikenler arasında yer bulan çeşitli türdeki kekikler ve diğer otlar çiçek açma çabasını başarabilir..
Davarlar bu öbekten o öbeğe koşturur dururlar ama ağzı burnu yara bere içinde kalır..
Mor-çingene pembesi veya bembeyaz ufacık çiçek açan keçi kevenleri öbek öbek dağları doldurur..
Boz kevenler kirpi gibi yumuktur...
Ben çocukluğumdan beri kökü çok derinlere inen keven ile Anadolu Kadını arasındaki ortak paydanın ÇİLE olduğunu iyi bilirim..
İkisi de anasıdır bu dağların ve Anadolunun..
Tunçtan yapılmış bir heykel gibi karayağız çehresi, simsiyah gözleri ve içe işleyen derin bakışlarıyla Emiş Bacı güvenilirlik duygusu vermekte insana..
Anadolu insanına hasret yüreklerin, yoksullukla insanlığın böylesine kucaklaştığı ve mahrumiyyetin yurdu olmuş bu yaylalara gelip de, gece-gündüz bir kadının nasıl var gücüyle geçinme derdine duvar olduğunu görmesi gerekir..
Bu dağların doğal kanunudur bu, yüz yıllardır hiç değişmemiş..
Sadece biraz daha modernize olmuş hayat şartları gelmiş yer yer..
Derme-çatma taş duvarlı yayla damları önüne çadırlar kurulmuş..
Tüp gaz ocakları gelmiş..
Gerisi hep aynısı 50 yıldır bildiğim gibi
Yörükçe sevişler ve yörükçe döğüşler..
Şehir hayatının ürünü, anlamsız çığlıklar müziğinin yerine Meşeli Burnun koynuna oturtulmuş Dağ Evi Lokantasının, tüm dağı dolduran, yankı yapan ve hep devam eden Anadolu bozlakları ve Yörük aşkları hasret türküleri..
Neşet Ertaşın tok sazı ve yanık sesi durmadan inler durur sabah akşam
Eminem oturmuş daşın üstüne
Daramış zülfünü gaşın üstüne
Selamın gelirse başım üstüne
Eminem Eminem çakır Eminem
Yanğı gamzeli çukur Eminem..
İşe güce dalarsanız sizi bir uzun hava sallar:
Zahidem gurbanım sallama beşşik
Ben sana olmuşum genç yaşda aşşık..
Bizim yöremizin hikayesi bilinen Gara Zeyneb Türküsü:
Zeynebim Zeynebim allı Zeynebim
Üç köyün içinde şanlı Zeynebim!..
Bize bizden türkülerimiz bildiğimiz, özlediğimiz ve gizlediğimiz 40 yıllık güzellerimizin yavuklu yanık kara sevda kokuları
Kar kesmeye giden genç kızların Deli Belende koro karması Kargın Şivesi hasret türküleri:
Bana deli derler neden deliyim
Üstü ak köpüklü bahar seliyim
Godun gittin gurbet ile vefâsız
Ya çık gel yaylaya ya ben geliyim!..
Dere boyu gidelim Nâciyem
Goyun guzu güdelim Nâciyem
İkimizi görmüşler Nâciyem
Nasıl inkar edelim Nâciyem..
Çekilen nice hasret acıları çığlıklarda tatlanır da türkü diye çığrılır bu dağlarda böylesine gurbetteki sevgililere yarık yürekle..