AHÎ EVREN (ks)
- kulihvani
- Site Admin
- Mesajlar: 12887
- Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00
AHÎ EVREN (ks)
ALTI ALTIN EMİR:
EY AHÎ!..
ELİNİ AÇ!
KAPINI AÇ!
SOFRANI AÇ!
DİLİNİ KAPAT!
BELİNİ KAPAT!
GÖZÜNÜ KAPAT!
AHÎ EVREN (ks)
- nur_umim
- Özel Üye
- Mesajlar: 1119
- Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00
Ahi Evren (1175-1261)
Ahî Evrenin tam adı Şeyh Nasreddin Mahmut el-Hoyîdir.
Hoyî nispetinden de anlaşılacağı gibi, Ahî Evren aslen Azerî Türklerinden olup, Azerbaycanın Hoy kasabasındandır.
Ahî Evrenin tahminî olarak Hicri 567 (Miladi 1175)de Hoyda doğduğu ve 93 yıl yaşadığı, büyük bir ihtimalle Türkmenlerin devrin Selçuklu sultanına karşı başlattıkları Kırşehir isyanında öldürüldüğü ifade edilmektedir.
Ahî Evren lakabı ile meşhur olan Şeyh Nasreddin Mahmut el Hoyînin çocukluğu ve ilk eğitim dönemi, memleketi olan Azerbaycanda geçtikten sonra, Horasana giderek Fahrettin Razînin eğitim halkasına katılır ve ondan feyz alır.
Fahrettin Razînin büyük kelâm âlimi olması, Şeyh Nasreddin Mahmudun da eğitim halkasında Şeri ilimleri öğrendiğini ortaya koymaktadır.
İlk tasavvufî terbiyesini Horasan ve Maveraunnehirde Yesevî dervişlerinden alır.
Zaten adı geçen yerlerde Yesevî tarikatı yaygındır.
Horasandaki tasavvufî düşünceden feyz alması ve onun Horasanlı oluşu, yetiştiği ortam dolayısıyla, düşüncesinin ortaya çıkmasına sebep olmuştur(4).
Daha sonra Hac seyahati için memleketinden ayrıldığı ve bu seyahat esnasında Şeyh Evhadud-Din Kirmanî ile tanıştığı ve ona murîd olduğu bilinmektedir.
Ahî Evren, şeyhi olan Evhadud-Din Kirmanînin kızı Fatma ile evlenerek aynı zamanda damadı olmuştur.
Ahî Evren kayınpederi ve şeyhi olan Kirmanî ile beraber Abbasî Halifesi Nasır Lidinillah tarafından Anadoluya gönderilmiştir.
Anadoluya gelen Ahî Evren ilk önce Kayseriye yerleşmiş ve burada bir debbağlık atölyesi kurmuş, Şeyhi ile beraber Anadolunun şehir, kasaba ve köylerini dolaşarak Ahîlik anlayışının yayılmasına ve teşkilatlanmasına öncülük etmiştir.
Ahî Evren devrin Selçuklu sultanı I. Alaaddin Keykubat tarafından sevilmiş ve sultana yakın olmuştur. Bu devirde tarikat pirlerinin, siyasî faaliyetlere iştirak ettikleri, hatta bazen sultanların üzerlerindeki nüfûzlarının hissedildiği bilinen bir gerçektir.
Ahî Evren, Mürşidul-Kifaye ve Yezdân Şınaht isimli eserlerini Konyada sultan Alaaddin Keykubada sunmuş ve onun isteği ile İbn Sînanın "Risale fin-Nefsin Natıka" isimli eserini Farsçaya çevirmiştir.
Sultanın oğlu tarafından (II. Gıyaseddin) zehirlenerek öldürülmesinden sonra, Ahî Evrenin devrin sultanı ile münasebeti azalmıştır.
Çünkü, devrin sultanı II. Gıyaseddine karşı komplo hazırlamakta olan sadrazam Sadettin Köpek tarafından kurulan bir teşkilata yardım etmekle suçlanan Ahî Evren ve birçok Ahî tutuklanarak, işkencelere maruz kalmışlardır.
Aslında Ahîler II. Gıyaseddine karşı oldukları gibi, Ahî dostu olan Kemalettin Kamyarı öldürten Sadettin Köpeke de karşı idiler.
II. Gıyaseddinin ölümü üzerine yerine geçen oğlu II. İzzeddin Keykavus, babası zamanında tutuklanan Ahî ve Türkmenleri serbest bırakmıştır. Beş sene tutuklu kalan Ahî Evren de serbest bırakılmış ve Denizliye gitmesine müsaade edilmiştir.
Menakıb-nâmelere göre burada bahçıvanlık yapmış, Denizlide belirli bir müddet kaldıktan sonra yerine talebesi ve müridi olan Ahî Sinanı halife bırakarak Konyaya dönmüştür.
Ahî Evrenin Konyaya dönüşü özellikle Mevlevîler tarafından hoş karşılanmamış, Moğol yönetimini benimseyen Mevlevîlerle Ahîler arasında çekişmelerin yeniden şiddetlenmesine zemin oluşturmuştur. Mevlevîlerle Ahîlerin arasında cereyan eden çekişmenin bir diğer sebebi de; Türkmenlerin, devlet yönetiminde bulunan Fars unsuruna karşı çıkmaları ve yönetimi ele geçirme arzusundan kaynaklandığı ifade edilmektedir.
Mevlevîlerin Moğol yanlısı bir tavır takınmaları ve Ahîlerle olan çekişme ve mücadeleleri Mevlânânın şeyhi Şems-i Tebrizînin öldürülmesine kadar devam etmiş, Şems-i Tebrizinin öldürülmesi üzerine Ahî Evren Hz. Mevlânânın oğlu Alaud-Din Çelebi ile beraber Kırşehire gidip oraya yerleşmiştir.
Bir kısım Ahî ileri gelenleri de Moğol baskısının ulaşamadığı uçlara gitmişlerdir ki, bunlar ileride Osmanlı Beyliğinin kuruluşunda önemli rol oynayacaklardır.
Başta Ahî Evren olmak üzere bütün Ahî müritleri diğer Türkmenlerle birlikte putperest Moğol istilasına ve Moğol yönetimini benimseyenlere karşı direnmişlerdir.
Özellikle Kayseri şehrinde olan Ahîler bu direnişlere öncülük etmişler, fakat ihanete uğramaları neticesinde kılıçtan geçirilmişlerdir.
Ahî Evrenin o sırada tutuklu oluşu katliamdan kurtulmasını sağlamıştır
II. İzzeddin Keykavus ile IV. Rukneddin Kılıçaslan arasında cereyan eden saltanat kavgası ve Moğolların Kılıçaslanı desteklemesi sonucu, Kılıçaslan tahta oturmuş, bunun üzerine II. İzzeddin Keykavusu tutan Ahî ve Türkmen ileri gelenleri tekrar katliama tâbi tutulmuşlardır. Bu arada Kırşehir Emirliğine Nureddin Caca tayin edilmiştir.
Kırşehirde ikâmet etmekte olan Ahî Evren ve diğer büyükler, bu tayine karşı çıkarlar ve ayaklanırlar.
Ankara, Aksaray, Çankırı, Kastamonu ve Uçlarda isyanlar başlar ve en büyük isyan ve direniş Kırşehirde olur.
Kırşehir üzerine asker sevk edilir ve isyan edenler kılıçtan geçirilir.
Bu isyanda Ahî Evren ve Mevlânanın oğlu Alaeddin Çelebi de muhtemelen öldürülmüşlerdir.
Ahîlik anlayışı Osmanlının sosyal hayatı vasıtasıyla günümüze kadar ulaşmıştır.
Ahîlerin toplum içinde güçlü ve güvenilir kişiler olabilmeleri için, örgüte ilk girişlerinden başlayarak bazı özellikleri benimsemeleri gerekir.
Birey, basitten karmaşığa doğru yol alır.
Önce fetâ (yiğit), sonra Ahî, sonra da şeyh olur.
Ancak, şeyhlik makamına çok az kişi ulaşır.
Bireyi, fetâlıktan şeyhliğe ve yamaklıktan ustalığa giden yolda olgunlaştırmaya çalışan Ahi kurumunun meslekî ahlâk ve görgü kurallarının temel ilkeleri şunlardır(1):
- İyi huylu ve güzel ahlâklı olmak,
- İşinde ve hayatında, kin, çekememezlik ve dedikodudan kaçınmak,
- Ahdinde, sözünde ve sevgisinde vefalı olmak,
- Gözü, gönlü ve kalbi tok olmak,
- Şevkatli, merhametli, adaletli, faziletli, iffetli ve dürüst olmak,
- Cömertlik, ikram ve kerem sahibi olmak,
- Küçüklere sevgi, büyüklere karşı edepli ve saygılı olmak,
- Alçakgönüllü olmak, büyüklük ve gururdan kaçınmak,
- Ayıp ve kusurlarını örtmek, gizlemek ve affetmek,
- Hataları yüze vurmamak,
- Dost ve arkadaşlara tatlı sözlü, samimi, güleryüzle ve güvenilir olmak,
- Gelmeyene gitmek, dost ve akrabayı ziyaret etmek,
- Herkese iyilik yapmak, iyiliklerini istemek,
- Yapılan iyilik ve yardımı başa kakmamak,
- Hakka, hukuka, hak ölçüsüne riayet etmek,
- İnsanların işlerini içten, gönülden ve güleryüzle yapmak,
- Daima iyi komşulukta bulunmak, komşunun eza ve cahilliğine sabretmek,
- Yaradandan dolayı yaratıkları hoş görmek,
- Hata ve kusurları daima kendi nefsinde aramak,
- İyilerle dost olup, kötülerden uzak durmak,
- Fakirlerle dostluktan, oturup kalkmaktan şeref duymak,
- Zenginlere, zenginliğinden dolayı itibardan kaçınmak,
- Allah için sevmek, Allah için nefret etmek,
- Hak için hakkı söylemek ve hakkı söylemekten korkmamak,
- Emri altındakileri ve hizmetindekileri korumak ve gözetmek,
- Açıkta ve gizlide Allah'ın emir ve yasaklarına uymak,
- Kötü söz ve hareketlerden sakınmak,
- İçi, dışı, özü, sözü bir olmak,
- Hakkı korumak, hakka riayetle haksızlığı önlemek,
- Kötülük ve kendini bilmezliğe iyilikle karşılık vermek,
- Belâ ve kötülüklere sabır ve tahammüllü olmak,
- Müslümanlara lütufkâr ve hoş sözlü olmak,
- Düşmana düşmanın silahıyla karşılık vermek,
- İnanç ve ibadetlerinde samimi olmak,
- Fani dünyaya ait şeylerle öğünmemek, böbürlenmemek,
- Yapılan iyilik ve hayırda hakkın hoşnutluğundan başka bir şey gözetmemek,
- Âlimlerle dost olup dostlara danışmak,
- Her zaman heryerde yalnız Allah'a güvenmek
- Örf, adet ve törelere uymak,
- Sır tutmak, sırları açığa vurmamak,
- Aza kanaat, çoğa şükür ederek dağıtmak,
- Feragat ve fedekarlığı daima kendi nefsinden yapmak
DİPNOT:1) Çalışkan, Y., İkiz, M.L., Kültür, Sanat ve Medeniyetimizde Ahilik, Ankara 1993, s. 21-23
Ahî Evrenin tam adı Şeyh Nasreddin Mahmut el-Hoyîdir.
Hoyî nispetinden de anlaşılacağı gibi, Ahî Evren aslen Azerî Türklerinden olup, Azerbaycanın Hoy kasabasındandır.
Ahî Evrenin tahminî olarak Hicri 567 (Miladi 1175)de Hoyda doğduğu ve 93 yıl yaşadığı, büyük bir ihtimalle Türkmenlerin devrin Selçuklu sultanına karşı başlattıkları Kırşehir isyanında öldürüldüğü ifade edilmektedir.
Ahî Evren lakabı ile meşhur olan Şeyh Nasreddin Mahmut el Hoyînin çocukluğu ve ilk eğitim dönemi, memleketi olan Azerbaycanda geçtikten sonra, Horasana giderek Fahrettin Razînin eğitim halkasına katılır ve ondan feyz alır.
Fahrettin Razînin büyük kelâm âlimi olması, Şeyh Nasreddin Mahmudun da eğitim halkasında Şeri ilimleri öğrendiğini ortaya koymaktadır.
İlk tasavvufî terbiyesini Horasan ve Maveraunnehirde Yesevî dervişlerinden alır.
Zaten adı geçen yerlerde Yesevî tarikatı yaygındır.
Horasandaki tasavvufî düşünceden feyz alması ve onun Horasanlı oluşu, yetiştiği ortam dolayısıyla, düşüncesinin ortaya çıkmasına sebep olmuştur(4).
Daha sonra Hac seyahati için memleketinden ayrıldığı ve bu seyahat esnasında Şeyh Evhadud-Din Kirmanî ile tanıştığı ve ona murîd olduğu bilinmektedir.
Ahî Evren, şeyhi olan Evhadud-Din Kirmanînin kızı Fatma ile evlenerek aynı zamanda damadı olmuştur.
Ahî Evren kayınpederi ve şeyhi olan Kirmanî ile beraber Abbasî Halifesi Nasır Lidinillah tarafından Anadoluya gönderilmiştir.
Anadoluya gelen Ahî Evren ilk önce Kayseriye yerleşmiş ve burada bir debbağlık atölyesi kurmuş, Şeyhi ile beraber Anadolunun şehir, kasaba ve köylerini dolaşarak Ahîlik anlayışının yayılmasına ve teşkilatlanmasına öncülük etmiştir.
Ahî Evren devrin Selçuklu sultanı I. Alaaddin Keykubat tarafından sevilmiş ve sultana yakın olmuştur. Bu devirde tarikat pirlerinin, siyasî faaliyetlere iştirak ettikleri, hatta bazen sultanların üzerlerindeki nüfûzlarının hissedildiği bilinen bir gerçektir.
Ahî Evren, Mürşidul-Kifaye ve Yezdân Şınaht isimli eserlerini Konyada sultan Alaaddin Keykubada sunmuş ve onun isteği ile İbn Sînanın "Risale fin-Nefsin Natıka" isimli eserini Farsçaya çevirmiştir.
Sultanın oğlu tarafından (II. Gıyaseddin) zehirlenerek öldürülmesinden sonra, Ahî Evrenin devrin sultanı ile münasebeti azalmıştır.
Çünkü, devrin sultanı II. Gıyaseddine karşı komplo hazırlamakta olan sadrazam Sadettin Köpek tarafından kurulan bir teşkilata yardım etmekle suçlanan Ahî Evren ve birçok Ahî tutuklanarak, işkencelere maruz kalmışlardır.
Aslında Ahîler II. Gıyaseddine karşı oldukları gibi, Ahî dostu olan Kemalettin Kamyarı öldürten Sadettin Köpeke de karşı idiler.
II. Gıyaseddinin ölümü üzerine yerine geçen oğlu II. İzzeddin Keykavus, babası zamanında tutuklanan Ahî ve Türkmenleri serbest bırakmıştır. Beş sene tutuklu kalan Ahî Evren de serbest bırakılmış ve Denizliye gitmesine müsaade edilmiştir.
Menakıb-nâmelere göre burada bahçıvanlık yapmış, Denizlide belirli bir müddet kaldıktan sonra yerine talebesi ve müridi olan Ahî Sinanı halife bırakarak Konyaya dönmüştür.
Ahî Evrenin Konyaya dönüşü özellikle Mevlevîler tarafından hoş karşılanmamış, Moğol yönetimini benimseyen Mevlevîlerle Ahîler arasında çekişmelerin yeniden şiddetlenmesine zemin oluşturmuştur. Mevlevîlerle Ahîlerin arasında cereyan eden çekişmenin bir diğer sebebi de; Türkmenlerin, devlet yönetiminde bulunan Fars unsuruna karşı çıkmaları ve yönetimi ele geçirme arzusundan kaynaklandığı ifade edilmektedir.
Mevlevîlerin Moğol yanlısı bir tavır takınmaları ve Ahîlerle olan çekişme ve mücadeleleri Mevlânânın şeyhi Şems-i Tebrizînin öldürülmesine kadar devam etmiş, Şems-i Tebrizinin öldürülmesi üzerine Ahî Evren Hz. Mevlânânın oğlu Alaud-Din Çelebi ile beraber Kırşehire gidip oraya yerleşmiştir.
Bir kısım Ahî ileri gelenleri de Moğol baskısının ulaşamadığı uçlara gitmişlerdir ki, bunlar ileride Osmanlı Beyliğinin kuruluşunda önemli rol oynayacaklardır.
Başta Ahî Evren olmak üzere bütün Ahî müritleri diğer Türkmenlerle birlikte putperest Moğol istilasına ve Moğol yönetimini benimseyenlere karşı direnmişlerdir.
Özellikle Kayseri şehrinde olan Ahîler bu direnişlere öncülük etmişler, fakat ihanete uğramaları neticesinde kılıçtan geçirilmişlerdir.
Ahî Evrenin o sırada tutuklu oluşu katliamdan kurtulmasını sağlamıştır
II. İzzeddin Keykavus ile IV. Rukneddin Kılıçaslan arasında cereyan eden saltanat kavgası ve Moğolların Kılıçaslanı desteklemesi sonucu, Kılıçaslan tahta oturmuş, bunun üzerine II. İzzeddin Keykavusu tutan Ahî ve Türkmen ileri gelenleri tekrar katliama tâbi tutulmuşlardır. Bu arada Kırşehir Emirliğine Nureddin Caca tayin edilmiştir.
Kırşehirde ikâmet etmekte olan Ahî Evren ve diğer büyükler, bu tayine karşı çıkarlar ve ayaklanırlar.
Ankara, Aksaray, Çankırı, Kastamonu ve Uçlarda isyanlar başlar ve en büyük isyan ve direniş Kırşehirde olur.
Kırşehir üzerine asker sevk edilir ve isyan edenler kılıçtan geçirilir.
Bu isyanda Ahî Evren ve Mevlânanın oğlu Alaeddin Çelebi de muhtemelen öldürülmüşlerdir.
Ahîlik anlayışı Osmanlının sosyal hayatı vasıtasıyla günümüze kadar ulaşmıştır.
Ahîlerin toplum içinde güçlü ve güvenilir kişiler olabilmeleri için, örgüte ilk girişlerinden başlayarak bazı özellikleri benimsemeleri gerekir.
Birey, basitten karmaşığa doğru yol alır.
Önce fetâ (yiğit), sonra Ahî, sonra da şeyh olur.
Ancak, şeyhlik makamına çok az kişi ulaşır.
Bireyi, fetâlıktan şeyhliğe ve yamaklıktan ustalığa giden yolda olgunlaştırmaya çalışan Ahi kurumunun meslekî ahlâk ve görgü kurallarının temel ilkeleri şunlardır(1):
- İyi huylu ve güzel ahlâklı olmak,
- İşinde ve hayatında, kin, çekememezlik ve dedikodudan kaçınmak,
- Ahdinde, sözünde ve sevgisinde vefalı olmak,
- Gözü, gönlü ve kalbi tok olmak,
- Şevkatli, merhametli, adaletli, faziletli, iffetli ve dürüst olmak,
- Cömertlik, ikram ve kerem sahibi olmak,
- Küçüklere sevgi, büyüklere karşı edepli ve saygılı olmak,
- Alçakgönüllü olmak, büyüklük ve gururdan kaçınmak,
- Ayıp ve kusurlarını örtmek, gizlemek ve affetmek,
- Hataları yüze vurmamak,
- Dost ve arkadaşlara tatlı sözlü, samimi, güleryüzle ve güvenilir olmak,
- Gelmeyene gitmek, dost ve akrabayı ziyaret etmek,
- Herkese iyilik yapmak, iyiliklerini istemek,
- Yapılan iyilik ve yardımı başa kakmamak,
- Hakka, hukuka, hak ölçüsüne riayet etmek,
- İnsanların işlerini içten, gönülden ve güleryüzle yapmak,
- Daima iyi komşulukta bulunmak, komşunun eza ve cahilliğine sabretmek,
- Yaradandan dolayı yaratıkları hoş görmek,
- Hata ve kusurları daima kendi nefsinde aramak,
- İyilerle dost olup, kötülerden uzak durmak,
- Fakirlerle dostluktan, oturup kalkmaktan şeref duymak,
- Zenginlere, zenginliğinden dolayı itibardan kaçınmak,
- Allah için sevmek, Allah için nefret etmek,
- Hak için hakkı söylemek ve hakkı söylemekten korkmamak,
- Emri altındakileri ve hizmetindekileri korumak ve gözetmek,
- Açıkta ve gizlide Allah'ın emir ve yasaklarına uymak,
- Kötü söz ve hareketlerden sakınmak,
- İçi, dışı, özü, sözü bir olmak,
- Hakkı korumak, hakka riayetle haksızlığı önlemek,
- Kötülük ve kendini bilmezliğe iyilikle karşılık vermek,
- Belâ ve kötülüklere sabır ve tahammüllü olmak,
- Müslümanlara lütufkâr ve hoş sözlü olmak,
- Düşmana düşmanın silahıyla karşılık vermek,
- İnanç ve ibadetlerinde samimi olmak,
- Fani dünyaya ait şeylerle öğünmemek, böbürlenmemek,
- Yapılan iyilik ve hayırda hakkın hoşnutluğundan başka bir şey gözetmemek,
- Âlimlerle dost olup dostlara danışmak,
- Her zaman heryerde yalnız Allah'a güvenmek
- Örf, adet ve törelere uymak,
- Sır tutmak, sırları açığa vurmamak,
- Aza kanaat, çoğa şükür ederek dağıtmak,
- Feragat ve fedekarlığı daima kendi nefsinden yapmak
DİPNOT:1) Çalışkan, Y., İkiz, M.L., Kültür, Sanat ve Medeniyetimizde Ahilik, Ankara 1993, s. 21-23
- kuloglan
- Aktif Üye
- Mesajlar: 156
- Kayıt: 26 Kas 2007, 02:00