**ESMÂU'L- HUSNÂ** (Kul İhvâni Divanı)

Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

EL ALÎMÜ'L - KADÎRU (C.C.) : Bilen-kudreti olan Resim 4 defa Resim Nahl – Rum – Fâtır – Şurâ.


وَاللّهُ خَلَقَكُمْ ثُمَّ يَتَوَفَّاكُمْ وَمِنكُم مَّن يُرَدُّ إِلَى أَرْذَلِ الْعُمُرِ لِكَيْ لاَ يَعْلَمَ بَعْدَ عِلْمٍ شَيْئاً إِنَّ اللّهَ عَلِيمٌ قَدِيرٌ
Resim--- Vallahü halekaküm sümme yeteveffaküm ve minküm mey yüraddü ila erzelil umuri li keyla ya'leme ba'de ılmin şey'a innellahe alimün kadir. :
Allah, sizi yarattı, sonra da sizi öldürecektir. İçinizden kimi de, biraz bilgiden sonra eşyayı önceki bildiği gibi bilmesin diye, ömrün en kötü çağına kadar yaşatılır. Şüphesiz ki Allah çok bilgili ve büyük kudret sahibidir.
(Nahl - 70)


اللَّهُ الَّذِي خَلَقَكُم مِّن ضَعْفٍ ثُمَّ جَعَلَ مِن بَعْدِ ضَعْفٍ قُوَّةً ثُمَّ جَعَلَ مِن بَعْدِ قُوَّةٍ ضَعْفاً وَشَيْبَةً يَخْلُقُ مَا يَشَاءُ وَهُوَ الْعَلِيمُ الْقَدِيرُ
Resim--- Allahüllezı halekaküm min da'fin sümme ceale mim ba'di kuvvetin da'fev ve şeybeh yahlüku ma yeşa' ve hüvel alimül kadir. :
Allah O'dur ki, sizi güçsüz olarak yaratır, sonra güçsüzlüğün arkasından kuvvet verir. Sonra kuvvetin arkasından yine güçsüzlüğe ve ihtiyarlığa getirir. O dilediğini yaratır. Ve O, her şeyi bilir, her şeye gücü yeter.
(Rum - 54)


أَوَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَكَانُوا أَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةً وَمَا كَانَ اللَّهُ لِيُعْجِزَهُ مِن شَيْءٍ فِي السَّمَاوَاتِ وَلَا فِي الْأَرْضِ إِنَّهُ كَانَ عَلِيماً قَدِيراً
Resim--- E ve lem yesıru fil erdı fe yenzuru keyfe kane akıbetüllezıne min kablihim ve kanu eşedde minhüm kuvveh ve ma kanellahü li yu'cizehu min şey'in fis semavati ve la fil ard innehu kane alimen kadira. :
Yeryüzünde gezip bir bakmadılar mı, kendilerinden öncekilerin sonu nasıl olmuş? Halbuki onlar, bunlardan daha kuvvetliydiler. Ne göklerde ve ne de yerde hiçbir şey Allah'ı aciz bırakamaz. Çünkü o her şeyi bilendir, her şeye kâdir olandır.
(Fâtır - 44)


أَوْ يُزَوِّجُهُمْ ذُكْرَاناً وَإِنَاثاً وَيَجْعَلُ مَن يَشَاءُ عَقِيماً إِنَّهُ عَلِيمٌ قَدِيرٌ
Resim--- Ev yüzevvicühüm zükranev ve inasa ve yec'alü mey yeşaü akıyma innehu alimün kadir. :
Yahut Allah onları erkek ve kız olmak üzere çift verir, dilediğini de kısır yapar. Şüphesiz ki O her şeyi bilir. O'nun her şeye gücü yeter.
(Şurâ - 50)

Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

ER RABBÜ'L-KADÎRU (C.C.) : Kudretli olan Rabbü'lâlemîn Resim 1 defa Resim Furkân.

وَهُوَ الَّذِي خَلَقَ مِنَ الْمَاء بَشَرًا فَجَعَلَهُ نَسَبًا وَصِهْرًا وَكَانَ رَبُّكَ قَدِيرًا
Resim--- Ve hüvellezi haleka minel mai beşeran fe cealehu nesebev ve sihra ve kane rabbüke kadira :
Sudan bir insan yaratıp da ona bir soy ve hısımlık getiren O'dur. Rabbimin her şeye gücü yeter.
(Furkân - 54)
Resim
Kullanıcı avatarı
sev-guzel
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 609
Kayıt: 15 Mar 2008, 02:00

Mesaj gönderen sev-guzel »

1001 Esmâü'l-Hüsnâda ilgili Esmalar :


33- Y MEN LEHܒL- KUDRETÜ VE’L- KEMÂL: Kudret ve kemâlin gerçek Sahibi.

52- Y MEN İSTESLEME KÜLLÜ ŞEY’’İN Lİ KUDRETİH: Kudretine herşeyin teslim olduğu.

180- YÂ MEN HÜVE FÎ LÜTFİHÎ KADÎR: Lütfunda kadir olan.

224- Y ZE’L- KUDRETİ’L- KÂMİLEH: Kâmil kudret Sahibi.

415- Y MEN HÜVE Fİ’L- MEMÂTİ KUDRETÜH: Ölümlerde kudreti tecellî eden.

534- Y MEN BELAĞAT İL KÜLLİ ŞEY’İN KUDRETÜH: Kudreti herşeye baliğ olan.

571- Y MEN YUARRİFU’L- HALÂİKA KUDRETEH: Mahlukatına kudretini tanıtan.

680- YÂ KADÎRU: Sonsuz kudret Sahibi olan.

681- YÂ MUKTEDİRU: Herşeye gücü yeten.

780- Y MEN HÜVE AL KÜLLİ ŞEY’İN KADÎR: Her şeye gücü yeten.

804- YÂ MEN TEAZZEZE Bİ KUDRETİH: Kudretiyle her yerde izzetini gösteren.

865- Y AKDERA’L- KÂDİRÎN: Bütün güçlülerden daha güçlü.

996- YÂ KÂDİRANÂ: Kâdirimiz (Kudreti sonsuz Rabbimiz).

Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

------------------Resim
----------------------EL KÂFÎ (insanî)


Kifâyet (yeterli oluş) masdarından isim olan Kâfî (yeten, muradına eren) Kur'ân-ı Kerîm'de 29 yerde geçmekte ve 1 âyette sıfattan isimdir.

Resim " ALLAH'a güven.Vekil olarak ALLAH yeter." (Ahzâb33/3)

Tüm özellik ve güzellikleri zâtına mahsus olan ALLAHÜ ZÜ'LCELÂL'in kullarına kâfiliği, kula kemâlât kerâmetidir.

El Kâfî : Her hususta kifâyet eden; elverişli, yeterli olan; elverip yetişen.
Azamet ve kudreti zâtına mahsus olup mahlükatına el veren, yetişen ve yeterli olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL.

Kefâ : Bir şeyi birine yetiştirmek. Yettirmek. ALLAH korumak.
İktefâ : Bir şeyle yetinmek, onunla kanaat etmek.
Küfy : Yeten şey, kifâyet.



KUL İHVANİ
-ESMÂLAR-
Resim
Kullanıcı avatarı
sev-guzel
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 609
Kayıt: 15 Mar 2008, 02:00

Mesaj gönderen sev-guzel »

1001 Esmâü'l-Hüsnâdan :


362- YÂ KÂFÎ : Kullarına yeten.

582- YÂ KÂFİYE MEN İSTEKFÂH : Kendisini herşeye bedel yeter görenlerin kafi olan.

646- YÂ MEN ASAMENÎ VE KEFÂNÎ : Beni günah tehlikelerinden koruyup bana kafi gelen.

880- Y KÂFİYE KÜLLİ ŞEY’İN : Her şeye kafi.




1001 Esmâ : http://www.muhammedinur.com/modules.php ... pic&t=1272
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

Resim-------------Resim
-----EL KAHHÂRU (Zâtî)----------- EL KÂHİRU (Zâtî)


El Kahhâru : Galib-i mutlak, kahra muktedir.
Ziyâdesiyle (sınırsız) yok edici, batırıcı...
Üstünlğüne hudud olmayan ve mutlak galib ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL.
Mutlak kudret ve tasarruf sahibi olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL.

El Kâhiru : Üstün gelen; kahredici, zorlayıcı, mecbur edici olan.
Mutlak galibiyyet sahibi olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL.

Kahr (yenmek, üstün gelmek, zorla yaptırmak) kökünden mübâlâğa sıfatı.
Mutlak kudret ve tasarruf sahibi olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in El Kahhâr ismi Kur'ân-ı Kerîm'de 51 âyette geçmekte ve 41 âyette ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'e nisbet edilerek sıfatlarından biri olarak kullanılmıştır.
Kur'ân-ı Kerîm'de, şirki reddedip tevhidi esas alan Vâhid isminden sonra (Yusuf 12/39, Ra'd 13/16, Sâd 38/65, Zümer 39/4 bkz.) ve kıyametin anlatımında (İbrahîm 14/48, Mü'mim 40/16 bkz.) âyetlerinde geçmektedir.
El Kâhiru ismi ise En'âm 6/18, 61 âyetlerinde geçmektedir.

Resim "... Bu gün hükümranlık kimindir? Kahhar olan tek ALLAH'ındır!" (Mü'min 40/16)

El Kahhâr isminin, Kâhir, Gâlib, Azîz, Kâdir, Muktedir, Kavî, Metîn, Cebbâr, Mâliki'l-mülk isimleri arasında mânâ tamamlama ve kapsama ilişkileri vardır.

Kahera : Birine galib gelmek.


EL KAHHÂRU (celle celâluhu) ZEVKİ :

Kul ciddî ve samimî bir öğretim ve eğitim gayretiyle nefsini kemâle erdirip ezelî ve azılı düşmanı şeytânla yol ve bağlantılarını keserek açıkça düşmanı olan şeytânı kahr eder.
Abdi (kulu) olarak bilir ki RABB'ı EL KAHHARU olan RABBÜLÂLEMİNdir.
En ağır esmâdır.






KUL İHVANİ
-ESMÂLAR-
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

EL VÂHİDÜ'L-KAHHÂRU (C.C.) : Vahid olan-Çok kahrediciResim 6 defa Resim Yûsuf – Ra'd – İbrâhim – Sâd – Zümer – Mü'min.


Resim--- Ya sahibeyis sicni e erbabüm müteferrikune hayrun emillahül vahidül kahhar. :
Ey zindan arkadaşlarım, birbirinden ayrı birçok tanrılar mı, yoksa hepsinden üstün kahredici bir Allah mı daha hayırlıdır?
(Yûsuf - 39)


Resim--- Kul mer rabbüs semavati vel erdi kulillah kul e fettehaztüm min dunihi evliyae la yemlikune li enfüsihim nef'av ve la darra kul hel yestevil a'ma vel besiyru em hel testeviz zulümanüt ven nur em cealu lillahi şürakae haleku ke halkihi fe teşabehel halku aleyhim kulillahü haliku külli şey'iv ve hüvel vahidül kahhar. :
De ki: «Göklerin ve yerin Rabbi kim?» Deki: «Allah!» Yine de ki: «Allah» tan başka kendilerine ne bir fayda, ne de bir zarar verme gücüne malik olmayanları dost mu ediniyorsunuz!» De ki: «Hiç kör ile gören bir olur mu, yahut karanlıklarla nur bir olur mu? Yoksa Allah'a O'nun yarattığı gibi mahluklar yaratan ortaklar buldular da yaratma kendilerince birbirine benzer mi göründü?» De ki: «Allah herşeyin yaratıcısı ve O birdir, kahredicidir.»
(Ra'd - 16)


Resim--- Yevme tübeddelül erdu ğayral erdi ve semavatü ve berazu lillahil vahidil kahhar. :
O gün yeryüzü başka bir yere dönüştürülür, gökler de... Ve hepsi o tek ve kahredici Allah için fırlarlar;
(İbrâhim - 48)


Resim--- Kul innema ene münziruv ve ma min ilahin illellahül vahidül kahhar. :
De ki: «Ben ancak korkuyu haber veren bir peygamberim. O tek ve kahredici Allah'tan başka hiçbir tanrı yoktur.»
(Sâd - 65)


Resim--- Lev eradellahü ey yettehize veledel lastafa mimma yahlüku ma yeşaü sübhaneh hüvellahül vahidül kahhar. :
Allah, bir çocuk edinmek isteseydi elbette yaratacağından, dileyeceğini seçecekti. O bundan münezzehtir. O tek ve kahredici olan Allah'tır.
(Zümer - 4)


Resim--- Yevme hüm barizun la yahfa alellahi minhüm şey' li menil mülkül yevm lillahil vahidil kahhar. :
Onların (mezarlarından) meydana fırlayacakları gün, kendilerinin yapmış olduğu hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz. «Bugün mülk kimindir?» (buyurulur). «Bir olan, herşeyi kudreti altında tutan Allah'ındır.» (denir).
(Mü'min - 16)
En son aNKa tarafından 31 Eki 2009, 11:16 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

----Resim-------------------Resim
EL KAYYÛMÜ (Kevnî)------ EL KÂİMÜ (Zâtî)


Kayyim, kıyâm, kayyûm, kâim olan ve mahlükâtına geçici yaşamak kudretini lâzım ve lâyıkınca veren ve vermeye devam eden, varlığı bâkî olup fenâ erişemeyen ve dâim olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL…

Kıyâm (doğrulup ayakta durmak, devâm ve sebat etmek, bir işin idaresini üzerine almak, gözetip korumak) kökünden mübâlâğa sıfatıdır.
Kıyamdan türeyen Kayyum sıfatı, Kur'ân-ı Kerîm'de 5 âyette (İbrâhîm 14/14, Tâhâ 20/111, Rahmân 55/46, Bakara 2/255, Al-i imran 3/2 bkz.) ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'e nisbet edilmiştir.
Kaim sıfatı ise Kur'ân-ı Kerîm'de 52 âyette (Ra'd 13/13, Al-i imran 3/18 bkz.) ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'e nisbet edilmiştir.

El Kayyûmü : Başlangıç, nihâyet ve yeniden oluş gibi hâllerden beri' ve münezzeh olan.
Ezelden ebede kaim (ayakta duran) ve dâim (devâmlı) ve hep var olan, bütün mahlûkat (varlık)'ın varlığı (kıyamı) kendisiyle kaim olan ve idâre eden.
Mahlükâtını muradınca var edip, mevcûdiyyetlerini kendi sıfatları içinde kudretiyle tutan ve koruyan, zâtî varlığı âşikâr, ezelî, ebedî ve ortada olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL…

El Kâimü : Varlığı başka bir varlığa bağlı ve muhtaç olmayan, mahlûkata varlık veren.
Ezel-ebed var olup, zâtî varlığıyla duran ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL.

Kavmen, kavmeten, kıyamen, kâmeten : Ayak üzerinde kalmak. Kalkmak. Dikilmek. Devamlı, zâhir ve sabit olmak. Düzeltmek.
Ekâme : İkâmet etmek.
Kâveme : Dayanmak. Mukavemet etmek. Karşı durmak.
İstekame : Bir şey düzelmek. Doğrulmak. İstikâmet bulmak.
Kıvâm : Kıvam. Nizâm.
Kavm : Kavim, ayni kıvamda insanlar topluluğu.
Kıymet : Kıymet, değer, fiyat.




KUL İHVANİ
-ESMÂLAR-
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

ankakusu yazdı:EL HAYYU'L-KAYYÛMÜ (C.C.) : Ezelî ebedî diri olan-Varlıkları ayakta tutanResim 1 defa Resim Âl-i İmrân.


Resim--- Allahü la ilahe illa hüvel hayyül kayyum. :
Allah'tan başka İlah yoktur. Sonsuz hayat sahibi, bütün varlıkları ayakta tutan ve gözeten odur.
(Âl-i İmrân - 2)

Resim
Kullanıcı avatarı
sev-guzel
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 609
Kayıt: 15 Mar 2008, 02:00

Mesaj gönderen sev-guzel »

1001 Esmâü'l-Hüsnâdan :


282- YÂ KÂİM : Varlığında başkasına muhtaç olmayan.

315- YÂ KÂİMEN LÂ YEFÛT : Yok olmayan Mevcûd.

358- Y MEN HÜVE KÜLLÜ ŞEY’İN KÂİMUN BİH : Her şey Kendisiyle ayakta olan.

561- YÂ KAYYÛM : Gökleri, yeri ve bütün mahlukatı ayakta tutan.

881- Y KÂİMEN AL KÜLLİ ŞEY’İN : Her şeyi idâre eden kaim.

Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

--------------------Resim
------------------------EL KARÎBÜ (İnsanî)


El Karîbü : Çok yakın olan.
Kullarına kendi şah damarından da yakın olan.
Halkettiği mevcûdatın onlardan da yakın olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL.

Kurb : Yakınlık.
Kurbet : Kurbet, yakınlık.
Karib : Yakın olan.
İkrab : Daha yakın.
Karube : Yaklaşmak, yakın olmak.
Karrebe : Yaklaştırmak.
İkterabe : Yaklaşmak.
Tekarrebe : Yaklaşmaya çâre aramak.
Kurbâ : Akrabalık.
Kurbân : Kurban. Sohbet arkadaşı.



KUL İHVANİ
-ESMÂLAR-
Resim
Kullanıcı avatarı
sev-guzel
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 609
Kayıt: 15 Mar 2008, 02:00

Mesaj gönderen sev-guzel »

1001 Esmâü'l-Hüsnâdan :


345- YÂ MEN HÜVE FÎ ULUVVİHÎ KARÎBUN: Yüceliğinde yakın.

432- YÂ AKRABU MİN KÜLLİ KARÎB: Bütün yakınlardan daha yakın.

442- YÂ KARÎB: Herşeye herşeyden yakın olan.

505- Y NİME’L- KARÎB: En iyi yakın.

645- YÂ MEN KARRABENİ VE EDNÂNÎ: Beni Kendisine yaklaştırıp yakın kılan.

740- Y MEN HÜVE RAHMETÜHU KARÎBÜN Lİ’L- MUHSİNÎN: Rahmeti Muhsinler için yakın olan.

766- YÂ KARÎBEN ĞAYRA BAÎD: Uzak olmayan yakın.

942- YÂ MEN HÜVE LİMEN EHABBEHU KARÎB: Kendisini sevenlere yakın olan.




1001 Esmâ : http://www.muhammedinur.com/modules.php ... pic&t=1272
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

Resim-------------Resim
---EL KAVÎYYÜ (Zâtî)---------------- ZÜ'L-KUVVETÜ (Zâtî)


Kuvvet: Maddî ve mânevî (bedenî, nefsî, kalbî, ruhî fikrî, ahlâkî v.s.) etkide bulunma, başka etkilere tepki gösterip direnme gücü ve yeteneği.
Kuvvet, dil bilgisinde işi yapabilmek ve işe gücü yetmek mânâsında masdar olup güc, kudret, tâkat, yetenek, meleke mânâlarında isimdir.
Kuvvet, zaafın zıttıdır (Rûm 30/54 bkz.).

Her zerrenin özüne, lâzım ve lâyık olan kuvvet ilâhî ve fıtrî proğram gereği yüklenmiştir.
Durmadan dirilik enerjisi neşreden güneşten tutun da atomun çekirdeği etrafında dönen elektronların dönmeleri için gerekli güce kadar sonsuz sırlar saklıdır bu İlâhî Sistemde...
Elbette kulluğun dört ana sıfatı; fakriyet, acziyet, zillet ve illettir.
Bunların tümü de kahredici ve mutlak kuvvet karşısında tek kelime ile zaafiyettir.
Zâten kulluk da böyle olduğunu kâmilen bilip gereğini yapmaktır.

Kur'ân-ı Kerîm'de 29 yerde kuvvet, 1 yerde kuvvetin çoğulu kuvâ ve 11 yerde ise kavî benzetme sıfatı olarak geçmektedir.
Kuvvet kelimesi 3 âyette ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'e nisbet edilmiştir.

El Kavîyyü ismi, kuvvet (güclü olup gücü yetmek, bir işi işlemek için imkân sahibi olmak) kökünden sıfattır.
Kemiyyet ve keyfiyetçe kudret sahibi, Kadîr ve Kavî olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL…
Malükâtını etkileyen Kadîr…
Mahlükâtından etkilenmeyen Kavî…
Kullarına, tercih ve cüz'i iradeleri gereği lâzım ve lâyıkınca kuvvet veren Mukvî…
Kavî ismi ise 2 yerde şedidü'l-ıkab (şiddetli azar) terkibi ile ve 7 yerde de Azîz ismiyle beraber olarak ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'e nisbet edilmiştir.
Azîz, Cebbâr, Kadîr, Kahhâr, Metîn, Muktedir isimleriyle mânâ tümlüğü vardır

El Kavîyyü : Sağlam, zorlu, kavî, kudreti ve kuvveti var olup, yok edilemeyen.
Gücü yeten.
İ'timad edilen mu'temed.
Sahihliği sağlam olan...

Zü'l-Kuvvetü : Kuvvet sahibi olan Mutlak güclü kuvvetli olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL.


Kaviye : Kavî, güclü, kuvvetli olmak.
Kaviye : Çok şiddetli acımak.
Takviye : Kuvvetlendirmek. Takviye etmek.
Kuvvet : Güc, kuvvet, şiddet, zor.

Kuvvet, kelâm ilminde tâkat ( tâklar, gücler ), istitâat (güc yeterlik), vüs' (güc kapasitesi) ve kudret kelimeleriyle anlâm tamamlayıcısıdır.
Ancak kuvvet bir fiilin öncesinde ve işlenişinde olması gereken lâzım ve lâyıktır.
Kul için kuvvetin etken ya da edilgen olması farketmez.
Kendisine tedâvi için ilâç zerkeden doktorda ise iki hâl birliktedir ve doktor bu uygulayışın etken süjesi (etkileyen öznesi) ve ayni zamanda edilgen objesi (etkilenen nesnesi)dir.
Kuvvet; kuvvede gizli (potansiyel) havl iken, fiilde bizzâtihi kuvvetdir.
Kudretullahda havl iken Azametullahda kuvvettir.
"Velâ havle velâ kuvvete illâ billâhi'l-alîyyü'l-Azîm" sırrı da budur.

Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): "Velâ havle velâ kuvvete illâ billâhi'l-alîyyü'l-Azîm" hadîs-i şerîfinde; ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in gözüken ve bilinen Azametullah kuvveti ile henüz ortaya çıkmamış bilinememekle beraber akıllara sığmayan potansiyel Kudretullah havlini mutlak sahibine teslim ederek meded dilemiştir.

Aklın kulluk imtihanında, tercih (hak-bâtıl, inanma) ve cüz'i irade (hayr-şer, işleme) uygulanışı, sınırlı sorumlu bir kuvvet imkânı ile mümkündür.
Kuvvet, nefsin imtihanında beden âletlerini kullanabilme gücü ve melekesidir.
Onun için Muhammedî anlayış, aklın selâmet yönündeki tekemmülünün meyvesidir.

Resim--- Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in gecenin bir kısmında teheccüd için kalktıklarında duası: "ALLAH'ım! Hamd Senin içindir. Sen, göklerin ve her yerin ve bunlardaki her şeyin dâimî müdebberisin (Sen kayyumsun). Yine her hamd Sen'in içindir, Sen göklerin ve her yerin ve bunlardaki her şeyin Nûrusun. Yine her hamd Sen'in içindir, Sen göklerin ve her yerin ve bunlarda bulunan her şeyin sahibisin (Melîkisin). Yine her hamd Sen'in içindir, Sen HAKKsın, Senin vaadin de haktır. Seni görmek de (âhirette) haktır. Sözün haktır. Cennetin de haktır. Cehennemin de haktır. Nebîlerinde haktır. Muhammad (sallallahu aleyhi ve sellem) haktır. Kıyamet günü de haktır. ALLAH'ım! Sana teslim oldum, ve Sana imân ettim. Seni vekîl edindim (güvendim) Ve Sana yöneldim. Yalnız Sana (bürhânlarına) dayanarak (düşmanlarla) mücâdele ettim. Aramızda yalnız Seni Hakem kıldım. İşlediğim, işleyebileceğim, gizli yaptığım ve aleni (açıkca) işlediğim bütün günahlarımı bağışla!..Mukaddim (önceden gönderen, takdim eden) Sensin. Muâhhir (te'hir eden, geciktiren) Sensin. Senden başka gerçek ilâh yoktur. Yalnız Sen varsın. Yahut Senden gayrı (başka) ibâdete lâyık ilâh yoktur. Hakîmâne tasarruf da, tam kuvvet de ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL ile kâimdir."
(Buhârî, Teheccüd, Dua, Tevhid; Müslim, Salât; İbni Mâce, Salât; Nesâî, Salât)

Vücûd, Vâcibü'l-Vücûd olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in zâtının muktezâsıdır.
Mevcûdat, geçici ve izâfî vücûdlarını ve varlıklarını, ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in nûrundan iktisab etmişler (edinmişlerdir).
Mutlak Nûr'un sınırlı ve sorumlu yansımaları (cisim, isim, resim) olan mahlükâtına, ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in sonsuz nimet ve lûtfüdür.

Hadis-i Şerîfin orjinalinde buyurulan, "ALLAHümme: ALLAHım!" İbâdette tek hak sahibi…
Tevhid, ancak ve ancak ALLAH lafzı ile mümkündür.
Diğer Esmâü'l- Hüsnâ ile tevhid olamaz ve olmazsa olmaz İlâhî kuralı: "lâ ilâhe illâ ALLAH" dır…
Akl-ı selimin kulluk hamdi, ezelen ve ebeden tüm kemâl sıfatlarıyla hamd ü senâ hakkının mutlak sahibi ve El Hamîd olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'edir.
Kayyim, kıyâm, kayyûm, kâim olan ve mahlükâtına geçici yaşamak kudretini lâzım ve lâyıkınca veren ve vermeye devam eden O'dur.
Varlığı bâkî olup fenâ erişemeyen kâim ve dâim olan O'dur…
İsm-i fâil sigasıyla buyurulan nûr, münevvir (nûrlandıran, tenvir eden) demektir.
Külli Tecellîlerin, Zât'tan eşyâ'ya kadar zevkî izâhı bu noktada gizlidir. Ve bu sır, her zerrenin özündeki AKDES NOKTASI'ndaki özel ve güzel sır-rı sıfırıdır…
Nûr Sûresi 24/35 âyetini alıcı gözle bir daha gözleyiniz, özleyiniz ve de izleyiniz ki kendi özünüzde gizli zannettiğiniz kara deliğiniz olan Nûr-u Mim kaynağınızdan rahmet fışkırsın ve ak deliğe dönüşsün inşâallah…
Boşa kürek çekme, derya sende ve sen de bir damlasısın…
Bu muhteşem münevvir oluş, ârifler (ulül elbâb) için, ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in Mutlak Mûcîd oluşunun çok ince sırla buyuruluşudur…
Bilinemezlik karanlığından insan aklının bilinirlik sahasına çıkaran, onunla herşey anlaşılan ve onunla yaşanan Nûrullah…
Melîk-i mutlak; mülkünü sınırsız saltanatıyla idare eden ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL…
Melk, saltanattır.
Melîk, melkten türeyendir.
Mâlik-i mutlak, mülkünün ortaksız sahibi olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL…
Milk, mülk sahibi olup Mâlik de milkten türeyendir…
HAKK, varlığı, vücûdu ve Ûlühiyyeti kayıdsız şartsız zâtına mahsus olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂLdir..
O'ndandır ki hakikât ve sahih olup, akl-ı selimin idrak edip varlığına inandığı her şey haktır..

Azîz kardeşim!
ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in bildiği gibi ben âciz âşık kardeşinizin ortaya çıkmak, kitab yazmış olmak vs. gibi bir emeli hamdolsun olmadı.
Tek arzumuz, her hususta yalnız bıraktığımız gençlerimize, Muhammedî şuûru, Kur'ânî sürûru ve İlâhî nûru biliş, buluş, oluş ve yaşayışları için şart olanı elde edişte tüm gücümle hasbî ve habibî hizmettir.
Bu ise katıksız, saf ve sadece Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in gönül hoşnutluğu ile ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in rızasını kesin dileğimin çabasıdır.
Bunu şunun için arzettim ki, konuları her seviyedeki akla anlatım için tekrar, temsil ve tezekkür ediyoruz.
Bakınız, bizim yaratılış sebebimiz olan kulluk (ibâdet) aslında tüm hayatımızı kapsamaktadır.
Nefsimizin kendisi, inancı, düşünceleri, her türlü işlevi ve fiilleri ibâdettir.
Zirâ yaşam proğramımız Emrullahla bildirilmiş ve Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) de tebliğ edip bizzât uygulamıştır.
Bizi, fiillerimizi ve iki âyet-i celilede bildirildiği üzere düşüncelerimizi de yaratıp durmakta ve El fâ'alün olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in İlâhî işlerini iyice anlaya bilelim diye esmâ tecllîlerini sesli düşünerek ve gerçek kardeşce inceliyoruz.
İş denilince ve kulluk imthanı da sağlanan imkânlar içinde işler demek olunca, havl (potansiyel) ve kuvvet ilk gereken, lâzım ve lâyık olan olur.
Tüm esmâlara mazhar olsak bile kuuvvetimiz olsun ki uygulaya bilelim de imtihanı başaralım.
Onun için pek çok âyet ve hadîsten bazılarını anlayışınıza arz azmimizi hoş görmenizi dilerim.

Cüneyd (Kaddasallahu sırrehu): "Dildeki sözün, kalbdeki özünü aşmasın!.. Kâal (söz), hâli geçmesin!..." dediğinde kendisine: " Hâl nedir?" diye sorana ise Cüneyd (Kaddasallahu sırrıhu): "Lâ havle velâ kuvvete illâ billahi'l aliyyü'l âzim. Hasbunallah ve ni'mel vekil" buyuruyor.
Çünkü, hâli; HAKK (celle celâluhu)'nun Hazır ve Nazır olması, güç ve kuvvetin O'nda olduğu ve Vekîl edinilmesinin şart olduğu şeklinde idrak edip anlıyor ve yaşıyor.

Resim--- " O, kullarının üstünde yegâne kudret ve tasarruf sahibidir. Size koruyucular gönderir. Nihayet birinize ölüm geldi mi elçilerimiz (görevli melekler) onun canını alır. Onlar vazifede kusur etmezler." (En'am 6/61)

Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billahi'l- Aliyyi'l- Azîm: Ulu ve yüce ALLAH Teâlâ'nın izni ve yardımı olmaksızın ne bir fayda elde etmeye ne de bir zararı uzaklaştırmaya (mahlûkat elinde) hiç bir potansiyel güç ve gözüken kuvvet yoktur demektir. Onun için :

Resim--- Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): "Tevekkeltü alallah : Ben ALLAH Teâlâyı vekil edindim" buyurdu.
(Ebu Dâvud, Edeb 103; Tirmizî, Dua 34; İbni Mâce, Dua 8)

Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in buyurup açıkladığı gibi : Hakka inanıp, hayrı yapmak ve hasenâta (iyiliklere) kavuşmak hususunda gerekli gerçek havlin (henüz ortaya çıkmamış ama hazır bekleyen potansiyel gücün) ve hâlihazır var olan kuvvetin ancak ALLAH (celle celâluhu) da olduğuna inanıp, O'nu vekil kılıp O'na güveniyoruz ve diyoruz ki : "Velâ havle velâ kuvvete illâ billahi'l Âlîyyi'l Azîm!..."
Bâtıldan kaçınmak, şerri yapmamak ve seyyiâta (kötülüklere) düşmemek, hususunda korunabilmek için gerekli ve gerçek havl ve kuvvetin ancak külli şey'in RABB'ısı El Aliyyi'l-Azîm ALLAH (celle celâluhu) da olduğuna inançla O'na dayanıp, güvenip vekilimiz kılıyoruz!...
Ve yine diyoruz ki : "Velâ havle velâ kuvvete illâ billahi'l Âliyyi'l Azîm!" Bunca mânevî lütûf, ikrâm ve ihsânı hibe edip hasbî bağışlayan ALLAH Teâlâyı salâtımızla ululuyoruz:

"Subhânallahi ve'l-hamdulillahi ve lâ ilâhe illallahu vallahu ekber velâ havle velâ kuvvete illâ billâhi'l Âlîyyi'l Azîm" : "ALLAH (celle celâluhu) Subhândır (noksanlıktan berî), ve hamd (aklî ve naklî övgü) ALLAH (celle celâluhu) içindir!... Ve ALLAH'dan başka ilâh yoktur. Ve ALLAH Ekberdir (en yüce ve uludur, kibriya hakkıdır, birr ve bereketi hibe eden O'dur.) Ve bunları gerçek anlayıp gereğini yapabilecek havl (potansiyel güc) ve kuvvet ancak EL ÂLÎYYÜ'L-AZÎM olan ALLAH (celle celâluhu)dadır. Veya bu söylediklerimi anlayabilip yerine getirebilme gücü ve kuvvetinin gerçek sahibi olan ALLAH'ımdan havl ve kuvvet diliyorum. O'nu vekil kılıp O'na sığınıyorum, O'na dayanıp ve O'na güveniyorum!" diyorum gibi düşüne biliriz!...

Resim--- Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): " Yeryüzünde herhangi bir kimse "Lâ ilâhe illâllahu Vallahu ekberu velâ havle velâ kuvvete illâ billahi" derse hataları deniz köpügü kadar olsa dahi örtülür." buyurdu.
(İbni Ömer (ra) dan; Sahih olarak; İmâmı Ahmed ve Tirmizî)

Resim--- Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): "Kalıcı sâlih amelleri çokça yapınız!" buyurdu. "Onlar nelerdir Yâ Rasûlullah!" denildi. "Tekbir (ALLAHUEKBER), Tehlil (Lâ ilâhe illâ ALLAH), Tesbih (Subhânallah), Velhamdülillah, Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billah" sözleridir." buyurdu.
(Ebu Saîd el Hudri (ra) dan; İmâmı Ahmed, Ebu Yâ'lâ, Nesâî, İbn Hibban, Hâkim)

Resim--- Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): "Subhânallahi, velhamdülillahi, ve lâ ilâhe illâllahu, vallahu ekber velâ havle velâ kuvvete illâ billahi" diye zikret çünkü bunlar kalıcı sâlih amellerdir. Ağacın yaprağını döktüğü gibi bunlar da günâhları (hataları) dökerler ve bunlar cennet hazinelerindendirler." buyurdu.
(Ebu'd Derda (ra) dan; Taberâni-Ömer (ra) dan ise İbni Mâce Muhtasar olarak)

Resim--- Ebu Vakkas ibni Sâd (ra) dan: Bir bedevi Rasûlullah (sav)'e geldi ve: "Bana okuyacağım bir dua öğret" dedi. Rasûlullah (sav) de: "Lâ ilâhe İllâllahu vahdahu lâ şerike lehu, ALLAHUEKBER kebîran velhamdülillahi kesira. Ve Subhânallahi Rabbü'lâlemîn. Ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billahi'l Azîzi'l Hakîm." de" buyurdu. Bedevi: " Bu RABBim içindir. Benim için ne var?" dedi. Rasûlullah (sav) de: "Allahümmağfirli verhamni vehdini verzukni: ALLAH'ım beni bağışla, bana merhamet et, beni hidâyete erdir ve bana rızık ver!" de" buyurdu.
Ebu Mâlik el Eşâri rivâyetinde: "Bana afiyet ver!" ilâvesi vardır. Bir rivâyette ilâve olarak: " Şüphesiz ki bunlar senin dünya ve âhiretine yararlı her türlü güzel şeyleri ihtivâ eder."

(Ebu Vakkas İbni Sâd (ra) dan; Müslim)

Resim--- Bir kimse gelerek: "Yâ Rasûlullah (sav)! Benim Kur'ân'dan bir şeyler almaya gücüm yetmiyor. Bana kifâyet edecek bir şeyi öğret!" deyince Rasûlullah (sav): "Subhânallah, ve'lhamdülillah ve Lâ ilâhe illâllah, VALLAHUEKBER, ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billahi" de. Buyurunca o kimse: "Yâ Rasûlullah! Bu (zikir) ALLAH (cc) içindir. Benim için (dua olarak) ne söyleyim?"dedi. Rasûlullah (sav): "ALLAH'ım bana merhamet et, afiyet ver, hidâyet ver, rızık ver" buyurunca adam ellerini sıkıp göstererek: "Şöylece!(sımsıkı belledim) " dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (sav): "İşte bu adam iki elini de hayırla doldurdu!" buyurdu.
(İbni Ebi Evfa (ra) dan; Ebu Dâvud, Salât 139-832; Nesâî, İftitah 32-2,143)

Resim--- Ömer İbni Hattab (Radiyallahu anhu)'dan: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): Müezzin, "ALLAHuekber, ALLAHuekber!" deyince sizden kim (samimî olarak): " ALLAHuekber, ALLAHuekber" derse; sonra muezzin:"Eşhedü ellâ ilâhe illallah" deyince: "Eşhedü ellâ ilâhe illallah" derse; sonra muezzin: "Eşhedü enne Muhammeden Rasûlullah" deyince: "Eşhedü enne Muhammeden Rasûlullah" derse; sonra muezzin: "Hayye ala's-salâh" deyince: "Lâ havle velâ kuvvete illâ billah" derse; sonra müezzin: ALLAHuekber, ALLAHuekber" deyince: "ALLAHuekber, ALLAHu ekber" derse sonra müezzin: "Lâ ilâhe illallah" deyince: "Lâ ilâhe illallah"ı kalbinden (samîmîyyet ve ciddîyetle) derse cennete girer."
( Müslim, Sâlât 12 (385); Ebu Dâvûd, Salât 36 (527)

Resim--- Aişe binti Sâd İbni Ebi Vakkas, babasından şöyle işittiğini: " Rasûlullah (sav) ile beraber bir kadının yanına girdik. Kadın, önünde bulunan hurma çekirdeği veya kumla tesbih çekiyordu. Rasûlullah (sav) kadına: "Sana bundan daha kolayını veya daha fazîletlisini haber vereyim mi?" buyurdu ve:
"Subhânallahi adede mâ halaka fi's-semâi: göklerde yarattığı yarattıkları sayısınca ALLAH'ı tesbih ederim."
"Subhânallahi adede mâ halaka fi'l arzî: yerde yarattığı, yarattıkları sayısınca ALLAH'ı tesbih ederim."
"Subhânallahi adede mâ beyne zâlike: gökle yer arasındaki yarattıkları sayısınca ALLAH'ı tesbih ederim."
"Subhânallahi adede mâ hüve halikun: ALLAH (cc)'ın yarattığı mahlûkat sayısınca ALLAH'ı tesbih ederim."
"VALLAHUEKBER misle zâlike: ALLAHUEKBER'i de böyle (yukardaki gibi) söylersin."
"Velhamdülillahi misle zâlike: Elhamdülillahi'yi de böyle (yukardaki gibi) söylersin."
"Velâ ilâhe illallahu misle zâlike: Lâ ilâhe illâ ALLAH'ı da böyle (yukardaki gibi) söylersin.
"Velâ havle velâ kuvvete billahi misle zâlike: Lâ havle velâ kuvvete'yi de böyle (yukardaki gibi) söylersin."

(Ebu Dâvud, Tirmizî, Nesâî, İbn Hibban, Hâkim.)

Resim--- Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): "İsrâ Gecesi İbrâhim (as) ile buluştum (karşılaştım) bana: "Yâ Muhammed ümmetine benden selâm söyle (oku) ve onlara: Cennetin toprağının güzel, suyunun tatlı, alanının düz, ağacının da "Subhânallahi velhamdülillahi ve lâ ilâhi illâllahu VALLAHUEKBER" olduğunu haber ver." dedi" buyurdu.
(İbni Mesûd (ra) dan; Tirmizî)

Tabârani de Evsat ve Sagir'inde: "Velâ havle velâ kuvvete illâ billahi: Kudret ve kuvvet ancak ALLAH'ındır." ilâvesiyle rivâyet etmiştir.

Resim--- Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): "Kişi evinden çıktığında: " Bismillahi tevekkeltü alallahi lâ havle velâ kuvvete illâ billah: ALLAH (cc) adıyla, ALLAH (cc)'a güvendim. Güc ve kudret ancak ALLAH (cc) dandır" derse kendisine: "Bu sana kâfidir. Doğru yola girdirildin, ihtiyacın giderildi. Zararlı şeylerden korundun." denilir ve şeytân ondan uzaklaşır." buyurdu.
(Enes (ra) dan; Tirmizî, Nesâî ve İbn Hibban)

Kuluğun haddini ve hududunu bilen kulları olarak; her zaman, her yer ve her hâlde: ALLAH'ım! Senin havlin (potansiyel gücün) ve kuvvetin (el ân var olan) olmadan biz hiçbir hasenâtı (iyiliği, güzelliği, doğruyu, hakkı ve hayrı) işleyemeyiz.
Onun için Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in diliyle: "Velâ havle velâ kuvvete illâ billahil aliyyülAzîm!" diye dua edip İznullahı ve Avnillahı diliyoruz!...
ALLAH'ım! Senin havlin (potansiyel gücün) ve kuvvetin (el ân var olan) olmadan biz hiçbir seyyiâttan (kötülük, çirkinlik, eğrilik, bâtıl ve şerden) korunamayız.
Onun için Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in diliyle: "Velâ havle velâ kuvvete illâ billahil aliyyülAzîm!" diye yalvarıp İsmetullaha sığınıyoruz!...



KUL İHVANİ
-ESMÂLAR-
Resim
Kullanıcı avatarı
sev-guzel
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 609
Kayıt: 15 Mar 2008, 02:00

Mesaj gönderen sev-guzel »

1001 Esmâü'l-Hüsnâda ilgili Esmâlar :


210- YÂ KAVİYYÜ : Güç ve kuvveti sonsuz olan.

229- Y ZE’L- KUVVETİ’L- METÎNEH : Metin kuvvet Sahibi.

321- YÂ KAVİYYEN LÂ YUDAF : Zaafa düşürülemeyen Kavi.

343- YÂ MEN HÜVE FÎ VEFÂİHÎ KAVİYYUN : Vefâsında kuvvetli.

381- YÂ MEN LÂ HAVLE VELÂ KUVVETE İLLÂ BİH : Kendisinden başka güç ve kuvvet sahibi bulunmayan.

436- YÂ AKVÂ MİN KÜLLİ KAVİY : Bütün kuvvetlilerden daha Kavi.

590- YÂ MUKAVVİYE MENİS- TAKVÂH : Kuvvet ve güç isteyenlere kafi güç ve kuvvet veren.

611- Y MEN LEHܒL- HAVLÜ VE’L- KUVVEH : Havl ve kuvvet Kendisine ait olan.
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

ankakusu yazdı:EL KAVÎYYÜ'L-AZÎZÜ (C.C.) : Kuvvetli-Galib gelen Resim 7 defa Resim Hûd – Hacc(2 defa) – Ahzâb – Şûr⠖ Hadid – Mücâdele.



Resim--- Felemma cae emruna necceyna salihav vellezine amenu meahu bi rahmetim minna ve min hizyi yevmiiz, inne rabbeke huvel kaviyyul azîz. :
Vaktâ ki emrimiz geldi, Salihi ve maıyyetinde iyman etmiş olanları tarafımızdan bir rahmet ile kurtardık, hem de o günün zilletinden, çünkü Rabbın öyle kavî, öyle azîz.

(Hûd – 66)



Resim--- Ellezine uhricu min diyarihim bi ğayri hakkin illa ey yekulu rabbunellah, ve lev la def'ullahin nase ba'dahum bi ba'dil lehuddimet savamiu ve biyeuv ve salevatuv ve mesacidu yuzkeru fihesmullahi kesira, ve le yensurannellahu mey yensuruh, innellahe le kaviyyun azîz. :
Onlar ki rabbımız bir Allahdır demelerinden başka bir sebeb, bir hakk olmaksızın diyarlarından çıkarıldılar. Allahın da nasın bir kısmını bir kısmiyle def'etmesi olmasa idi her halde manastırlar, kiliseler, havralar, mescidler yıkılırdı ki bunlar da Allahın ismi çok zikr olunur ve elbette Allah kendine nusret edeni mensur kılacaktır, şübhe yok ki Allah çok kuvvetli, çok ızzetlidir.

(Hacc - 40)



Resim--- Ma kaderullahe hakka kadrih, innellahe le kavviyyun azîz. :
Allahın kadrini gereği gibi takdir edemediler, hakıkat Allah, yegâne kaviy, yegâne azîzdir.

(Hacc – 74)



Resim--- Ve raddellahullezine keferu bi ğayzihim lem yenalu hayra, ve kefallahul mu'mininel kital, ve kanellahu kaviyyen aziza. :
Allah hem o kâfirleri hiçbir hayra elleri irmeksizin gayzleriyle def'etti ve bu suretle Allah, mü'minlere kıtalin hakkından geliverdi ve Allah, kaviy, azîz bulunuyor.

(Ahzâb - 25)



Resim--- Allahu latifum bi ibadihi yerzuku mey yeşa', ve huvel kaviyyul azîz. :
Allah kullarına lûtufkârdır, her dilediğini bir suretle merzuk kılar ve o öyle kaviy öyle azîz.

(Şûrâ - 19)



Resim--- Lekad erselna rusulena bilbeyyinati ve enzelna me'ahumulkitabe vel mizane liyekumennasu bilkist, ve enzelnelhadide fihi be'sun şediduv ve menafi'u linnasi ve liya'lemallahu mey yensuruhu ve rusulehu bilğayb, innallahe kaviyyun 'azîz. :
Celâlim hakkı için biz Resullerimizi beyyinelerle gönderdik ve beraberlerinde kitab ve miyzân indirdik ki insanlar adaletle tutunsunlar, bir de demiri indirdik, onda hem çetin bir sertlik hem de insanlar için bir çok menfeatler vardır ve çünki Allah kendisine ve resullerine gıyabında yardım edenleri belli edecek, şübhe yok ki Allah kavîdir, azîzdir.

(Hadid - 25)



Resim--- Keteballahu leağlibenne ene ve rusuli, innallahe kaviyyun 'azîz. :
Allah yazdı: Celâlim hakkı için herhalde ben yenerim ben ve Resullerim, şübhe yok ki Allah kavîdir azîzdir.

(Mücâdele - 21)


Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

Resim-------------Resim
EL KEBÎRÜ (Zâtî)----------- EL MÜTEKEBBİRU (Zâtî)


El Kebîrü : Kibriyâ ve celâlîyyet sahibi, saygın büyüklüğün tek sahibi olan (kibâr).
Kadri, kıymeti, önemi ve en yüce olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL.

El Mütekebbiru: Büyüklenmeye, ululanmaya, kibriyâya tek ve ortaksız sahib olan, Kibriyâsı bozulmayan ve izhâr eden.
Kibredene haddini bildiren.
Azamet sahibi...
En büyük olmaya mutlak hakk sahibi olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL (Küçültücü anlamdaki kibirden (büyüklenmek) değil de, azamet bildiren kibriyâ (büyük olmak)dan türer)...

Zâtının, sıfatlarının, esmâlarının, fiillerinin ve eşyâlarının mâhiyyet ve sırları akılla bilinip anlaşılamaz olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL.
El Kebîru, kiber (büyük, iri, ulu, yüce ) kökünden türemiş bir sıfat isimdir.
Kur'ân-ı Kerîm'de 51 âyette kebîr, 1 âyette mütekebbîr, 1 âyette kibriyâ, 5 âyette ekber ve 6 âyette kiber olarak geçmekte ve ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'e nisbet edilerek sıfatlarından biri olarak kullanılmıştır.
Elbette mânevî yücelikten bahsedilmekte ve yaratan ile yaratılanları kıyaslamaktan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'e sığınırız ve tenzih ederiz.
Mutlak azamet kemâli zâtına mahsus olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'e hamdolsun.
Maddî-mânâvî birrin ve bereketin mutlak sahibi ve mâhlukatı için asıl ve ana kaynak olan ALLAHÜEKBER söylenişi çok ince sırlar saklamaktadır.

El Kebîrü isminin, Alî, Mütealî, Azîm ve Celîl isimleriyle anlam tamamlayıcılığı vardır.

Kebere : Diğerinden büyük olmak.
Kebure : Makam ve mevkide ulu olmak. Şerefli olmak.
Kebire : Yaşlılanmak, ihtiyarlamak.
Ekbere : (Çok, pek, en) büyük.
Tekebbere : Kibirlenmek, nefsini büyük görmek ve bilmek.
Kibr : Kibir, ululuk, şeref, şan.
Kibriyâ : Ululuk, azamet.


EL MÜTEKEBBİRU (celle celâluhu) ZEVKİ:

Kibriyâyı Zâtullah'a tahsis eder, sadece ALLAH (celle celâluhu)'yu Ekber (en büyük) ve bereketin sahibi bilir ve gayrisinin kibirlenme ve böbürlenmesine boyun eğip müsamâha göstermez. Ve şeytânın kibir tuzağına düşmemeye çalışıp takvâ (ALLAH korkusu) ya sarılır.



KUL İHVANİ
-ESMÂLAR-
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

ankakusu yazdı:EL ALİYYÜ'L - KEBÎRU (C.C.) : Yüce - Büyük Resim 4 defa Resim Hacc(1 defa) – lokman(1 defa) – Sebe'(1 defa) – Mü'min(1 defa).

ذَلِكَ بِأَنَّ اللَّهَ هُوَ الْحَقُّ وَأَنَّ مَا يَدْعُونَ مِن دُونِهِ هُوَ الْبَاطِلُ وَأَنَّ اللَّهَ هُوَ الْعَلِيُّ الْكَبِيرُ
Resim--- Zalike bi ennellahe hüvel hakku ve enne ma yed'une min dunihı hüvel batılü ve ennellahe hüvel aliyyül kebır :
(Bu sonsuz güç şundandır) Çünkü Allah, varlığı kendinden olan Hak'tır. Müşriklerin O'nu bırakıp da tapındıkları putlar ise hep bâtıldır. Şüphesiz Allah, yücedir, büyüktür.

(HACC - 62)


ذَلِكَ بِأَنَّ اللَّهَ هُوَ الْحَقُّ وَأَنَّ مَا يَدْعُونَ مِن دُونِهِ الْبَاطِلُ وَأَنَّ اللَّهَ هُوَ الْعَلِيُّ الْكَبِيرُ
Resim--- Zalike bi ennellahe hüvel hakku ve enne ma yed' une min dunihil batılü ve ennellahe hüvel aliyyül kebır :
Bu da şundandır ki, Allah hakkın ta kendisidir. (İnsanların) O'ndan başka taptıkları ise mutlaka batıldır. Şüphesiz ki Allah, çok yücedir, çok büyüktür.

(LOKMAN - 30)


وَلَا تَنفَعُ الشَّفَاعَةُ عِندَهُ إِلَّا لِمَنْ أَذِنَ لَهُ حَتَّى إِذَا فُزِّعَ عَن قُلُوبِهِمْ قَالُوا مَاذَا قَالَ رَبُّكُمْ قَالُوا الْحَقَّ وَهُوَ الْعَلِيُّ الْكَبِيرُ
Resim--- Ve la tenfeuş şefaatü ındehu illa li men ezine leh hatta iza füzzia an kulubihim kalu ma za kale rabbüküm kalül hakk ve hüvel aliyyül kebır :
Allah'ın huzurunda şefaat da fayda vermez. Ancak izin verdiği kimseninki müstesna. Nihayet kalblerinden dehşet giderildiği zaman "Rabbiniz ne buyurdu?" derler. (Şefaat sahipleri de): "Hakkı söyledi" derler. O, her şeyden yüksek ve büyüktür.

(SEBE' - 23)


ذَلِكُم بِأَنَّهُ إِذَا دُعِيَ اللَّهُ وَحْدَهُ كَفَرْتُمْ وَإِن يُشْرَكْ بِهِ تُؤْمِنُوا فَالْحُكْمُ لِلَّهِ الْعَلِيِّ الْكَبِيرِ
Resim--- Zaliküm bi ennehu iza düıyellahü vahdehu kefartüm ve iy yüşrük bihı tü'minu fel hukmü lillahül aliyyil kebır :
(Onlara şöyle cevap verilir): "Bu azab size şu sebeptendir: Siz tek Allah'a davet edildiğiniz zaman inkâr ettiniz. Ama O'na ortak koşulunca inandınız. Artık hüküm, o yüce ve büyük Allah'ındır."

(MÜ'MİN - 12)
Resim
Kullanıcı avatarı
sev-guzel
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 609
Kayıt: 15 Mar 2008, 02:00

Mesaj gönderen sev-guzel »

1001 Esmâü'l-Hüsnâda ilgili Esmâlar :


34- Y MEN HÜVE’L- KEBÎRܒL- MÜTEÂL : Büyük ve yüce olan.

338- YÂ EKBERU MİN KÜLLİ KEBÎR : Bütün büyüklerden daha büyük.

748- Y MENİ’L- KİBRİYÂU RİDÂUH : Büyüklük perdesi.

776- Y RÂHİME’Ş- ŞEY’Hİ’L- KEBÎR : Düşkün ihtiyarlara merhamet eden.

959- YÂ MÜTEKEBBİR : Sonsuz büyüklük ve azamet Sahibi.

Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

--------------------Resim
-----------------------EL KEFÎLÜ (İnsanî)


El Kefîlü : Mahlükatının her hususta her ihtiyacına kefîl olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL.

Kefele : Birine kefil olmak. Beslemek. Bakmak.
Tekeffele : Kefil olmak.
Kifl : Nâsib. Kat. Misil. Kefâlet.
Kefîl : Kefil. Garantör.
Kefâlet : Kefâlet. Garanti.



KUL İHVANİ
-ESMÂLAR-
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

--------------------Resim
----------------------EL KUDDÛSÜ (Zâtî)


Kuds (temizlik, paklık, arılık, kudsallık, mübâreklik) kökünden mübâlâga sıfatı ismidir.
El Kuddûs; akla gelen veya gelmeyen nitelik ve nicelikten tertemiz, pak, kusurdan arınmış ve münezzeh olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL. (Bakara 2/30; Haşr 59723; Cumâ 62/1 bkz.).
El Kuddûs ismi El Aliyyü ismi ile ilişkilidir.

Resim--- Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) yataktan kalktığında 10'ar defa okuduğu dua ve zikirlerin içinde: "Subhânallahi ve bihamdihi Subhâne'l-Melîki'l-Kuddûs" buyurmuştur. (Ebu Davûd, Edeb, 101).

Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in buyurduğundan anladığımız ise; "ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'i hamd ile, azameti gereği gözüken ve bilinen, kudreti gereği henüz gözükmeyen ve bilinemeyen her türlü aklî eksiklik, kusurluluk ve nosanlıktan uzak olduğuna inandığımı arz ederim" dir.
Tesbih zâhiri, takdis ise bâtınî tenzih gibi…
Takdisde ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'i insanın mânevî bilgisi içinde bilinebilinirlikten uzak tutmak vardır.

Resim--- Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in namazdaki rüku' ve secdelerinde zaman zaman: "Subbuhun Kuddûsu Rabbü'l-melâiketi ve'r-ruh" buyurmuştur. (Aişe Radiyallahu anha'dan; Ebu Davûd, Salât, 147; İ. Ahmed, Müsned, VI-35,94,115)

El Kuddûsü : Aklın bilebilceği veya bilemeyeceği noksan, ayıp ve benzetmelerden uzak ve temiz olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL.
Her türlü kusur, noksan ve ayıplardan beri', lekesiz, temiz ve pak olan...

Kadüse : Temiz olmak.
Kaddese : Takdis etmek, temizlemek, bir şeyi mukaddes kılmak.
Kaddesallahu: ALLAH takdis etsin, mübârek kılsın. Erenler için söylenen söz.
Kuddüsî : Kuddûs İlâhî isminin tecellîsine mazhar olmuş kimse.
Kudsî : Kudsal, ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'e mesub, ilgili, İlâhî, lâhutî.
Tekaddesallahu: ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL, tüm noksan ve ayıplardan berî, pek pak ve münezzeh olmak.
Kadîsü : İnci, lüğlü', saf ve arı olan.


EL KUDDÛS (celle celâluhu) ZEVKİ :

Kendini ve RABB'ini bilen kula EL KUDDÛSU (celle celâluhu) yansıması zuhûr edince; ES SUBBUHU (celle celâluhu) ile maddî benzetme vs. den tenzih ederken, El Kuddûsu (celle celâluhu) ile de: İlâhî İlmi hayal, his, vehm, behimî (insanî, hayvanî) sıfatlardan; yine ilâhî irâdeyi de insanî ve hayvanî lezzet ve sıfatlardan takdis eder (ulular, saygı gösterir).
Böylece kendi nefsi başta olmak üzere letâiflerinin; hissî, hayalî, vehmî ve nefsî temâyüllerini şerîat sınırları içerisine çekip ifrat ve tefrit cehâletlerinden koruyarak i'tidal kemâlâtı içinde hizmetçi kılar...
"Subbuhun Kuddûsun!..." ile meleklerin zikrine iştirak eder.
Ulvî bir Muhammedî derviş olur...




KUL İHVANİ
-ESMÂLAR-
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

هُوَ اللَّهُ الَّذِي لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ الْمَلِكُ الْقُدُّوسُ السَّلَامُ الْمُؤْمِنُ الْمُهَيْمِنُ الْعَزِيزُ الْجَبَّارُ الْمُتَكَبِّرُ سُبْحَانَ اللَّهِ عَمَّا يُشْرِكُونَ

ResimResim Huvallahulleziy la ilahe illa huve elmelikulkuddususselamul mu'minul muheyminul 'aziyzul cebbarul mutekebbiru subhanallahi 'amma yuşrikune. :
O, öyle Allah'tır ki, O'ndan başka tanrı yoktur. Mülkün sahibidir, son derece mukaddestir, selamete erdirendir, güveni sağlayandır, görüp gözetendir, üstündör, zorludur, büyüklükte eşi olmayandır. Allah, müşriklerin ortak koştuklarından münezzehtir.
(Haşr - 23)

Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ

ResimResim Yesebbihu lillahi ma fiyssemavati ve ma fiyl'ardil elmelikil kuddusil'aziyzil hakiymi. :
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi, mülkün sahibi, öyle lekesiz mukaddes, hem güçlü hem hikmet sahibi olan Allah için tesbih eder.
(Cuma - 1)
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

--------------------Resim
-----------------------EL LATÎFÜ (İnsanî)


Kur'ân-ı Kerîm'de 5 yerde Lâtîfu'l Hâbir (celle celâluhu) : En ince (lâtîf) sırlardan bile haberdâr olan diye geçer.

Lûtf (nâzik, kibâr, ince, ikrâm, ihsan, merhametli davranış, iyi muamele) kökünden sıfat isimdir.
Letâfet (incelik, şeffaflık, hacimsizlik) kökünden de isim sıfattır.
Lûtfüyle verici (Yusuf 12/100; Şûrâ 42/19 bkz.) ve letâfetiyle bilici Latîfü'l-Habîr olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL (En'âm 6/103; Hacc 22/63; Lokmân 31/16; Ahzâb 33/35, Mülk 67714 bkz.).

Şefkât ve nezâketle ( fiilî lütûfla) başlayıp, mutlak nüfuz ve incelikle (idrâkî letâfetle) tamamlanan "Latîf" sıfatı, "sır-rı sıfır" taşımaktadır ki kulun, iştirakî yaşayışına tecellîsi "ihsana eriş" işidir…

El Latîfü isminin; El Alîmü, El Habîru, El Berru, Er Rahmânü, Er Raûfü, El Kerîmü, El Bâtınü isimleriyle mânâ ilişkisi aşikârdır.

El Latîfü : Lâzım ve lâyıkı, vechiyle ve rıfk ile lûtfedici olan.
Mâhiyeti insan idrakinin uluşamayacağı kadar lâtîf olan, kesif olmayan, görülmeyen.
Letâfet (hoş, güzel, yumuşak, nâzik, ince duygulu) sahibi olan.
Kullarına yumuşaklık ve lûtfüyle iyilik, merhamet ve ihsan edici olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL.

Lâtif : Gizli sırlara vâkıf ve bilici.. İnce anlamlı söz. Sık olmayan ince. Sık olmayan seyrek. Mânâsı gizli kapalı olan söz. Zârif.
Letefe : ?Kibâr, nâzik, merhametli davranmak.
Letufe : İnce ve kibâr olmak. Şeffâf olmak. Ufak ve küçük olmak.
Eltafe : İyilik yapmak. İltifât etmek.
Lâtafe : İhsan etmek. Okşamak. Şaka yapmak.
Telattafe : Birişi güzellikle centilmence yapmak. İnce ve nezâketle davranmak. Yolunu bulup sırrını anlamak.
Lutf : Lütûf. ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in muvaffak kılması, koruması. Saygı.

EL LÂTÎFÜ (celle celâluhu) ZEVKİ:

Mazharı olanlar letâfet (hoşluk, güzellik) nezâket (incelik-naziklik), nezâfet (temizlik-paklık) ve asâlet ehli olur.
Kur'ân-ı Kerîm'in, kalbin, kâinâtın ve " Kün fe yekun" un ince sırlarına müttâli' olur.

Azîz kardeşim, cümleleri "olur" filân diye kesin hükümle anlatabilmek için bitirdim.
Âcizâne görüşüm böyle demek istiyorum.
"Hüsn-i niyyet, samimîyyet, ciddîyyet ve Muhammedî gayretkeşlikle, olur İnşâallah!..." demek istiyorum!...
Esas vurguladığımız husus ise Esmâü'l-Hüsnâ'yı bilerek, anlayarak, şuûrla ve yaşarak zikretmektir.
Su içer gibi candan, her hücrede serinliğini ve lezzetini duyarcasına derunî ve enfüsî zikirler!...



KUL İHVANİ
-ESMÂLAR-
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

EL LÂTÎFÜ'L-HABÎRU (C.C.) : Lûtfedici – HaberdârResim 5 defa Resim En'âm – Hacc – Lokman – Ahzâb – Mülk.


Resim--- La tüdrikühül ebsaru ve hüve yüdrikül ebsar ve hüvel latiyfül habir. :
O'nu gözler algılamaz, O ise bütün gözleri idrak eder. O öyle latif ve öyle herşeyden haberdardır.
(En'âm - 103)


Resim--- E lem tera ennellahe enzele mines semai maen fe tüsbihul erdu muhdarrahv innellahe latiyfün habir. :
Görmüyor musun ki Allah'ın gökten indirdiği su ile yeryüzü yemyeşil oluveriyor? Gerçekten Allah lütuf sahibidir, herşeyden haberdardır.
(Hacc - 63)


Resim--- Ya büneyye inneha in tekü miskale habbetim min hardelin fe tekün fi sahratin ev fis semavati ev fil erdi ye'ti bihellah innellahe latiyfün habir. :
Yavrum, haberin olsun ki, yaptığın bir hardal tanesi tartısı olsa da bir kaya içinde veya göklerde yahut yerin dibinde gizlense Allah onu getirir, mizanına koyar. Çünkü Allah en ince şeyleri bilen, herşeyden haberi olandır.
(Lokman - 16)


Resim--- Vezkürne ma yütla fi büyutikünne min ayatillahi vel hikmeh innellahe kane latiyfen habira. :
Oturun da evlerinizde okunan Allah'ın ayetlerini ve hikmeti anın. Şüphe yok ki, Allah latifdir, herşeyden haberdardır.
(Ahzâb - 34)


Resim--- Ela ya'lemu men haleka ve huvelletiyfulhabiyru. :
Bilmez mi O yaratan ki, O herşeyi inceden inceye bilen, herşeyden haberdar olandır.
(Mülk - 14)

Resim
Kullanıcı avatarı
sev-guzel
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 609
Kayıt: 15 Mar 2008, 02:00

Mesaj gönderen sev-guzel »

1001 Esmâü'l-Hüsnâda ilgili Esmâlar :


128- YÂ LÂTÎF : Lutfu keremi bol olan.

179- YÂ MEN HÜVE FÎ HUKMİHÎ LÂTÎF : Hükmünde lütuf sahibi olan.

313- YÂ LÂTİFEN LÂ YURÂM : Kendisinden uzaklaşılmayan Latîf.

341- YÂ ELTAFU MİN KÜLLİ LÂTÎF : Bütün lütuf sahiplerinden daha Latîf.

346- YÂ MEN HÜVE FÎ KURBİHÎ LATÎFUN : Yakınlığında Latîf.

473- YÂ MEN FİLÜHÛ LÂTÎF : Fiili Latîf olan.

Resim
Cevapla

“Kul İhvani Divanında Esmalar” sayfasına dön