2. sayfa (Toplam 2 sayfa)
Gönderilme zamanı: 16 Mar 2009, 21:11
gönderen aNKa
ÖLMEK ve DİRİLMEK - XX
Bu dünyânın meseli bir ulu şara benzer
Velî bizim ömrümüz bir tez pazara benzer
Bu dünyanın meseli bir ulu şehre benzer.
Bizim ömrümüz de hemen kurulup-bozulan mahalle pazarlarına benzer.
Her kim bu şara geldi bir lahza karar kıldı
Geri dönüp gitmesi gelmez sefere benzer
Her kim ki bu hayat şehrine geldi, bir müddet oturup eğlendi ise geri dönüp gitmesi ise dönüşü olmayan bir sefer-yolculuktur.
Bu şarın evvel tadı şehd ü şekkerden şirin
Âhır acısını gör şol zehr-i mâra benzer
Bu şehrin başlangıçtaki, çocukluk ve gençlikteki tadı balda şekerden de şirindir.
Ancak son uçtaki acısı ise yılan zehrine benzer.
Şehd : Bal. Gömeç balı, asel.
Mâr : f. Yılan.
Evvel gönül almağı huplara nispet eder
Âhır yüz döndürmeği acuz mekkâre benzer
İlk başta öylesine fettanca gönül çeler ki onun gibi güzel bulunamaz kıyaslanacak.
Sonunda senden yüz çevirmesi düzenbaz kocakarıya benzer.
Hûb : f. Hoş, güzel, iyi.
Acuz : Çok yaşlı kadın. Kocakarı. * Kılıç. * Şarap. * Sırtlan.
Mekkâr : Hilekâr. Düzenbaz. Çok aldatıcı. Mekir yapan.
Bu şarın hayalleri türlü türlü halleri
Aldamış gafilleri câzû ayyâra benzer
Bu şehir; hayalleri ve çeşit çeşit hâlleriyle gafil insanları aldatan dolandırıcı bir cadıya benzer.
Cazı : Cadı. Avrupa'da putperestlik çağından beri gelen bir inanca göre, şeytanın gücünü kullanarak büyü yolu ile insanlara kötülük eden, felâketler getiren kadın. Bu bâtıl inanç yüzünden birçok yaşlı masum kadın, cadı diye Hristiyanların kurduğu Engizisyon mahkemeleri kararıyla yakılmıştır.
Ayar : Hırsız. Hileci, dolandırıcı, hilebaz, dessas. * Zeki, kurnaz.
Bu şarda hayallerin haddi vü sumârı yok
Bu hayale aldanan otlar davara benzer
Bu şehirde hayallerin başı sonu yoktur.
Bu hayallere aldananlar dağda otlayan davar denen koyun-keçilere benzer.
Sumâr : Son, nihayet
Bu şarın sultanı var cümleye ihsânı var
Sultan ile bilişen yok iken vara benzer
Bu şehri yaratan bir Sultanı var.
Yarattığı her zerreye ihsanı var.
Sultan ile bilişenler kendileri kimlik ve kişilikçe yok iken Onun varlığında var olurlar.
Damla denizden ama derya değil
Kendi mıkdârın bilen bildi kendi hâlini
Veli dahı aşk ile evvel bahâra benzer
Kendi manevî makamını-değerini bilen kendi hâlini bildi demektir.
Bu aşkın başlangıcıyla Hakk Dostu Velî olanlar sanki ilkbaharı yaşamaya başlamışlardır.
Biçâre Yunus'u gör derd ile hayran olmuş
Onun her bir nefesi şehd ü şekere benzer
Sen biçâre Yunus'u gör ki Dostun derdiyle derman bulup Hakka hayran kalmış.
Onun için onun her bir nefesi bal ve şekere benzer.
Şehd : Bal. Gömeç balı, asel.
Açıklamalar : KUL İHVANİ
Gönderilme zamanı: 02 Nis 2009, 19:55
gönderen aNKa
ÖLMEK ve DİRİLMEK - XXIII
Ma'n î eri bu yolda melûl olası değil
Ma'n î duyan gönüller hergiz ölesi değil
Mânâ Eri olan Erenler bu yolda hüzünlü ve kuşkulu değildirler.
Mânâ sesin alan gönüller asla ölecek değillerdir.
Melûl : Usanmış. Bıkmış. Bezmiş. * Mahzun.
Hergiz : f. Aslâ, kat'iyyen. Hiçbir suretle.
Ten fanidir can ölmez gidenler gene gelmez
Ölür ise ten ölür canlar ölesi değil
Fâni olan beden-tendir, can-ruh ölmez. Bu âlemden giden sırasını savan geri gelemez.
Bendeni için yaşayan ve canları yaşarken ölüler zaten ölür. Ölmeden önce ölüp dirilenler ise ebedi diridir.
Gevher seven gönüller yüz bin yol eder ise
Hak'tan nasib olmasa nasîb olası değil
Gevher gibi kıymetli Erenler yolunu yüz bin kerre arşınlasalar da Hakk Teâlâ nın nasibi olursa olur.
Sakıngıl yârin gönlün sırçadır sımayasın
Sırça sındıktan geri bütün olası değil
Yârin otağı kıristal yapılı nârin gönlü kırmaktan sakın!
Camdan yapılı cisim kırıldıktan sonra tekrar eski hâline gelip de bütün olamaz.
Sımak : Kırmak.
Sınmak : Kırılmak.
Çeşmelerden bardağın doldurmadan kor isen
Bin yıl anda durursa kendi dolası değil
Kaynağı Rahmetenlilâlemin Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem olan Erenlerin aşk çeşmesine kalb bardağını götürenler, bin yıl da o arada beklese kendi kendine dolacak değildir.
Şol Hızır ile İlyas Ab-ı hay ât içtiler
Bu birkaç gün içinde bunlar ölesi değil
Meşhur meseldir Hızır ile İlyas Hayat Suyunu içmişler ölümsüzlüğe ermişler. Sanma ki bugün yarın ölürler.
Âb-ı Hayat : Kan. Ebedî hayata sebep olan hayat suyu (diye tâbir edilen) bu kelime, edebiyatta : "çok güzel ifâde, lâtif söz, parlaklık, letâfet" mânalarında geçer. * Tas : Aşk-ı hakiki, aşk-ı ilâhi, ilm-i ledün, mârifetullah'tan kinayedir. Âb-ı Hızır, âb-ı hayvan, âb-ı beka gibi isimlerle de söylenir.
Hızır : İkinci tabaka-i hayat mertebesine mazhar olan ve Kur'an-ı Kerim tefsirlerinde ismi zikredilen bir zât-ı kerim.
İlyas : Benî İsrail peygamberlerinden olup, Kur'an-ı Kerim'de ismi geçen ve Tevrat'ta "Ella" diye mezkûr olan bir Peygamberin ism-i mübarekidir. M.Ö. 9. asırda yaşamış olup ondan sonra Elyesa (A.S.) Peygamber olmuştur. İlyâs (A.S.), zamanının hükümdarıyla çok mücadele etmiş, çok zaman mağaralarda yaşamış, çok mu'cizeler göstermiştir.
Yarattı Hak dünyâyı Peygamber dostluğuna
Dünyaya gelen gider bâkıy kalası değil
Hakk Teâlâ Bu dünyayı ezel âleminde muhabbet tohumu olan Habibullah Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem in Dostluğu uğruna yarattı.
Hakk Teâlâ nın kanunu o ki imkanla imtihan pazarına gelen alı-verir ve çeker gider.
Yunus gözün görürken yarağın eyle bugün
Gelmedi anda varan geri gelesi değil
Ey Yunus!
Bu gün gözün görürken vaktin var iken ebedi yolculuğun hazırlığını akıllı yap!
Bu yola çıkanlar bir daha gelmediler. Ve gelecek de değiller.
Yarağ : Yarayan, gerekeli şey. Silah.
Açıklamalar : KUL İHVANİ
Gönderilme zamanı: 06 Nis 2009, 16:21
gönderen aNKa
ÖLMEK ve DİRİLMEK - XXIV
Kogıl ölüm endişesin âşıklar ölmez bâkıydir
Ölüm âşıkın nesidir çünkü nûr-ı ilâhidir
Bırak şu ölümden endişelenip durmayı artık!
Gerçek âşıklar ölecek değiller.
Aslının Nurullah olduğunu anlayan ve yaşayan gerçek âşıklar için ölüm ne demek?
Ölümden ne korkarsan çünki Hakk'a yararsın
Belki ebedi varırsın ölmek fâsitler işidir
Ölmek denilen şey Hakk Teâlânın Haklığına şehâdetin sonucudur.
Hakka yarar hâle gelmektir, korkacak ne var?
Fâsit : Fâsid. Bozguncu. * Doğru olmayan. Bozuk. Müfsid. * Yanlış olan. * Fık: Aslen sahih olup, vasfen sahih olmayan. Yani, kendi nefsinde meşru' iken gayr-i meşru' bir şeye yakınlığı sebebiyle meşru'iyyetten çıkan şeydir. İbadet hususunda fâsid ile bâtıl aynı şeydir. Meçhul bir şeyi satmak gibi. (Bak: Bâtıl)
Nazar kıl bu gevhere bu gizli gence nûra
Nur kaçan yayıvara kendi nazargâhıdır
Âşıkta Nur-u İlâhî oluşun farkına varış dirilişin taa kendisidir.
Can denilen ve güzellikleri örten ve gizleyen Cenne fiilinden doğan can denilen Ruh un hüneridir.
Ruh ise Emr Âlemindendir.
Şah damarından da derinde ve yakınında olan Hakk Teâlâ nın, insan aklı ve nakille anlaşılması hazinesi kalb içinde Fuad, içinde sırr
Bu nur nasıl kaybolup gidecek Sultanın kendi nazargâhıdır.
Akıl Hakk Teâlâ nın aynasıdır.
Ruhun ulaşım için öğretim yolu akıldır.
Nakli duyan ve uyan akıl kâmildir.
وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الرُّوحِ قُلِ الرُّوحُ مِنْ أَمْرِ رَبِّي وَمَا أُوتِيتُم مِّن الْعِلْمِ إِلاَّ قَلِيلاً
--- Ve yes'eluneke anir ruh kulir ruhu min emri rabbi ve ma utitüm minel ilmi illa kalila : Sana ruh hakkında soru sorarlar. De ki: Ruh, Rabbimin emrindendir. Size ancak az bir bilgi verilmiştir. (İsrâ 17/85)
Genc : f. Define, hazine. Gömülü hazine. Kenz.
Kaalû belâ denmeden kendimde bile idik
Key anlagıl neydiğin bilişın kandağıdır
Henüz kâinat yok, insan nefisleri de yok ve Rububiyyet Tevhidine şehâdet alınmamışken de Ben Hakla Bende bileydim.
Çok iyi anlamalısın kim olduğunu insan olarak.
Yaratanla tanışıklığın nerden beridir iyice düşün!
Kaalû belâ : Cenab-ı Hak ruhları yaratıp, onlara Rabbiniz değil miyim, meâlinde: "Elestü Bi-Rabbiküm" buyurduğunda, ruhlar: "Evet Rabbimizsin" meâlindeki Kalu Belâ diye cevap verdiklerini bildiren Kur'andaki bir tâbirdir.
Bezm-i Elest : Cenab-ı Hak ruhları yarattığında "Ben Rabbiniz değil miyim? meâlinde: $ diye sorduğunda, ruhlar, $ "Evet Rabbimizsin" diye cevap vermeleri ânına "Elest meclisi" veya "Bezm-i elest" tabir edilir.
Kandağı : Kandığı. Nerdeki.
Ezel î biliş idik birliğe bitmiş idik
Mevcûdat düştü ırak vücud can yatağıdır
Allahu Zülcelâl var iken, hâşâ bir de yokluk yok idi ki yoktan var etsin!
Doğrusu: Allahu Zülcelâl varından var etmiştir hiçbir şey yok iken! demektir.
Biz ezelden Usta-eser bilişi idik.
Birlik Tevhidinde idik.
Gerçek Vücûd, Vâcibül-Vücûd sahibi olan Allahu Zülcelâle ait olan özel vücûddur.
Geçici, izafi ve imtihan için mevcud hâle gelenlerin görüntüsü yaratanın kurallarına bağlıdır.
Sünnetullah ise Yaratan Baki, yaratılanlar fânidir.
Tüm canların El Hayy (cc) ile enter kollekte bağlandığı Allahu Zülcelâl in Vâcibül-Vücûdudur.
Her canlı kaderince ve kadarınca alır varlık gösterir, rolü biter tevhid sahnesinden ırak düşer
كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَانٍ
--- Kullu men 'aleyha famin : Yer yüzünde bulunan her canlı yok olacak. (Rahmân 55/26)
وَيَبْقَى وَجْهُ رَبِّكَ ذُو الْجَلَالِ وَالْإِكْرَامِ
--- Ve yebka vechu rabbike zulcelali vel'ikrami. : Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zâtı bâki kalacak. (Rahmân 55/27)
Bu ezeli pirliği ye cihanda dirliği
Ya (bu) gönül birliği can kudret budağıdır
İşte bu ezeli birliği ki : Allahu Zülcelâl var idi! sözü bile yok idi
Ne zaman ki Allahu Zülcelâl iki cihanda bir düzen-dirlik diledi.
Kâmil bir mümin kalbindeki öz tevhidi.
Kulunun kalbini kab edişi
Diri Kâbelik keremi
Bizim bizliğimizde tezahürü olan can, Kudretullah havlinin potansiyelliğini akıllarımıza sergilerken gözlerimiz zaten Azametullahı seyredip durmaktadır dışarıda
Ye cihan : İki cihan.
Yadlık yoktur bilene dirlik tutagelene
Bilelik söyleyene vuslat yolu kavidir
Kendini bilene Rabb ısına karşı yabancı yad el oluş yoktur.
Rububiyyet Tevhidi olan özünden Onun sesini duyar ve birliğini yaşar şâhidi olur.
Biz Bileliğini Söyleye gelen Erenlere kavuşma yolu sağlam ve açıktır.
Kavi : Sağlam, metin, zorlu, kuvvetli, güçlü. * Varlıklı, zengin, sâlih, emin, mutemed.
Hükmü revan mülküne ol işin kendi bile
Çün iş geldi hâsıla bu mülk varlık evidir
Bütün yaratıklarına hükmü geçen ve işini Kendi bilen Allahu Zülcelâl bu âlemi var etti ve imtihan mülklerini herkes boşalttı. Kendisi ve mülkü devam etmekte
Hâsıl : Peyda olan. Husule gelen. Çıkan, meydana gelen.
Açıklamalar : KUL İHVANİ
Gönderilme zamanı: 15 Nis 2009, 21:12
gönderen aNKa
ÖLMEK ve DİRİLMEK - XXVI
Ol dost için ağlar isem gözüm yaşını kim sile
Ye bunca âh u zâr ile bu gözyaşı becid gele
Ben yürekten O Dost için ağlarsam kim bile derdimi ve kimler avuta beni.
Bunca ah ü zar ile gözüm yaşı sel olup durmaya
Be cid : Bi cid den bozma. Acele, adam-akıllı, iyice.
Becid : f. Ciddi, gerçek, hakikat. * Cidden, gerçekten.
Ey yârenler ey kardaşlar kime diyem ahvâlimi
Ye şu benim bu derdimin dermânını kim ne bile
Ey yârenler ey kardaşlar!
Hâllerimi ben kimlere açayım, derdimi yanayım?
Bilen bulunur mu derdimin çâresin sizce?
Âlem derman olur ise sensiz derman olmayısar
Sensiz derman nice ola çün gönülde dost sevile
Bütün âlem dermanım olmak isteseler de bilirim ki sensiz benim dermanım olamaz!
Ben Seni gönülden sevenim nasıl bu derdime başkası derman ola!
Ölüp sine girer isem etim tenim çürümeye
Ayrılmayam sevdiğimden çün giderim sevgi ile
Ben Sevgi Sırrında yaşayan ve o hâlde terk-i diyâr eden bir dervişim!
Ben sevgilimden ayrılmadım ve ayrılamam!
Yüreğimdeki bu sevgi mezara girince de tenimi çürütmeyecektir!
Ahd-ı sâbık denilmeden henüz Elest buyrulmadan
Ol ben idim ben ol idi pes bu nicesi kesile
Kâinât yaratılmadan, Elest meclisi kurulmadan ve varlıklarda en eski âhidleri ve ilk sözleri alınmadan; O, Ben idim Ben, O idi!!!
Bu Birlik, Bilelik ve Bizlik nasıl olur da kesilir yok olur gider?
Ahd-ı sâbık : En eski ahd.
Bezm-i Elest : Cenab-ı Hak ruhları yarattığında "Ben Rabbiniz değil miyim? meâlinde: diye sorduğunda, ruhlar, "Evet Rabbimizsin" diye cevap vermeleri ânına "Elest meclisi" veya "Bezm-i elest" tabir edilir.
Yârenlerim aydır bana seni ne için görmedik
Firkate düştü sûretim bir menzilden bir menzile
Dostlarım derler ki bana: Seni niçin göremiyoruz?
Bilmiyorlar ki benim Sûretim, Sîretimin-aslımın hasretine ve peşine düştü konak konak, durak durak, makam makam gezmekteyim
Firkat : (Fürkat) İftirak. Dostlardan ve sâir sevdiği şeylerden ayrılış. Firak. Müfarakat.
Menzil : İnilen yer. Konulacak yer. * Yer. Dünya. Ev. * Mesafe.
Ol dost ile benim işim ölüp dahı bitmeyiser
Ben nice ola kim bile çün gönülde dost sevile
Benim işim her an, her yer ve her hâlde O Dost iledir.
Öyle ki ölsem de O Dost ile işim bitemez! desem benim hangi hâlde olduğumu el ne bilebilir?
Çünkü gönüldeki Dost sevgisi anlatılamaz ancak yaşanırsa biline bilir.
Yarın mahşer kopucağız kamu kul nefsim deyiser
Ben Yunus'u hiç anmayam Tapduğ'u getirem dile
Yarın mahşer kopacak!
Her kul: Nefsim! Nefsim! diyecekler.
O zaman ben kendi nefsimden söz etmeyeyim de bana aşkı öğreten ve yaşatan Eren Babam Taptuk Emre Hazretlerini anıp söyleyeyim!
Açıklamalar : KUL İHVANİ
Gönderilme zamanı: 03 May 2009, 13:05
gönderen aNKa
ÖLMEK ve DİRİLMEK - XXIX
Düşt' önüme hubbül- vatan gidem hey dost deyi deyi
Anda varan kalır hemen kalam hey dost deyi deyi
Sıla sevgisi yol göstericim oldu sanki!
Bende: Hey Dost! deyi deyi gideyim artık!
Hubbül- vatan : vatan, sıla sevgisi.
Gele şol Azrâil tuta assı kılmaz ana ata
Binem sol agaçtan ata gidem hey dost deyi deyi
O gün gelince görevli Azrail gelir tutar!
Ona verilecek hiçbir şey fayda vermez ki canı almaya!
Ölü taşınan şu meşhur ağaç ata binip de:
Hey Dost! deyi deyi gideyim artık!
Azrâil : Ölüm meleği. Dört büyük melekten biridir, ölenlerin ruhlarını almak görevi vardır. Diğer bir ismi de "melek-ül mevt: Ölüm meleği"dir.
Assı : Kâr, fayda.
Ata : Verme. Bağışlama. Bahşiş. Lütuf. İhsan.
Halvetlerde meşgul olam dâim açılam gül olam
Dost bağında bülbül olam ötem hey dost deyi deyi
Halk içinde Hakla oluş halveti olan Hâl birliğinde O Dost ile; tomur, gonca ve güller gibi aşama aşama kemâlat bülbülü olayım da:
Hey Dost! deyi deyi gideyim artık!
Halvet : Yalnızlık. Tek başına kalmak. Tenhaya çekilme. * Gizlilik.
Sel bir beş on arşın bezi kefen edeler eğnime
Dökem şol dünya donlarm giyem hey dost deyi deyi
Bunca yıllar giydiğim dünya donlarını çıkarıp atayım,
Şu beş on arşınlık bezde son dikişsiz kefenimi sırtıma saralar da:
Hey Dost! deyi deyi gideyim artık!
Mecnun oluban yürüyem yüce dağları bürüyem
Mum olubanı eriyem yanam hey dost deyi deyi
Leylâ! Leylâ! Mecnunu olup dağa-taşa vurup:
Mevlâ! Mevlâ! niyazımla dağları doldurayım!
Mum gibi herkese ışık saçsam da ben eriyeyim de:
Hey Dost! deyi deyi gideyim artık!
Günler geçe yıl çevrile üstüme sinlem devrile
Ten çürüye toprak ola tozam hey dost deyi deyi
Günler, aylar, yıllar geçip mezarım üstüme göçüp kemiklerim bile toz-toprak olsun da:
Hey Dost! deyi deyi gideyim artık!
Yunus Emre var yoluna münkirler girmez yoluna
Bahrı olup dost gölüne dalam hey dost deyi deyi
Yunus Emre sen yoluna devam et!
Bu yol inkarcılara kapalıdır.
Ben Bahri Kuşu olup Dost gölüne dalayım da :
Hey Dost! deyi deyi gideyim artık!
Münkir : (Nekr. den) İnkâr eden, kabul etmiyen, hakikatı tasdik etmiyen, dinsiz.
"ÖLMEK ve DİRİLMEK" SON!
Açıklamalar : KUL İHVANİ