MUHİDDİN-İ ARABÎ > LÜBBÜL-LÜBB >ÖZÜN ÖZÜ
- mehrican
- Saygın Üye
- Mesajlar: 297
- Kayıt: 18 Kas 2007, 02:00
[ 48. VASİYET
Muhiddin-i Arabî buyuruyor:
Her namazında ezan oku yahut müezzini dinle!
Onun okuduğu kelimeleri bitirince sen de tekrar et!
Ezan okurken sesini salıver çünkü, müezzine sesinin ulaştığı yerlerdeki kuru, yaş ne varsa hep şâhidlik edecek.
Ezan okumakta ve birinci safta olanları insanlar bilseler, oraya geçmek için kuradan başka çâre de kalmasa kura ile oraya geçmek isterler. Gençlikte ne olduğunu bilseler müsabaka ederler, sabah ve yatsı namazlarında verilen mükâfatı bilseler, sürüne sürüne camiye gelirler.
Tenha bir yerde, insan ezan okuyup kamet getirerek namazını kılsa, dağlar gibi melek kafileleri ardında cemâat olurlar.
Ve onun duasına âmin derler.
İnsanlar gaflet etmesinler diye bu vasiyeti yazdım.
Çünkü, akıllı insan hayırlı ve faydalı şeyleri ihmal etmez.
Bu herkesin şahsi menfaatidir.
İnsanın kendi şahsına rahmeti başkasına rahmetinden daha büyüktür.
Nitekim kendi nefsine ezası, başkasına yaptığı ezâdan büyük olduğu gibi.
Meselâ, intihar edenin cezâsı katilin cezâsından büyüktür.
Peygamberlerden sonra, insanlar üzerinde en büyük hak, ana, baba hakkıdır.
Duada, nefsini ana, babasına takdim emrolunmuştur.
Nuh sûresinin son âyetinde buna işaret vardır.
Kura : Ad çekmek ile sıra tesbiti yapmak. Talih denemek maksadı ile çekilen kapalı pusla veya fal açma.
İhmal : Ehemmiyet vermemek. Yapılması lâzım bir işi sonraya bırakma. Dikkatsizlik. Başlayıp bırakmak. Terk etmek.
Takdim : (Kıdem. den) Arzetmek. Sunmak. * Küçük bir kimseyi yaş, amel, mevki ve takva itibariyle büyük bir kimse ile tanıştırmak. * Öne geçirmek, bir şeyi başka bir şeyden önde tutmak. * Bir büyüğün önüne geçip bir şey vermek.
Muhiddin-i Arabî buyuruyor:
Her namazında ezan oku yahut müezzini dinle!
Onun okuduğu kelimeleri bitirince sen de tekrar et!
Ezan okurken sesini salıver çünkü, müezzine sesinin ulaştığı yerlerdeki kuru, yaş ne varsa hep şâhidlik edecek.
Ezan okumakta ve birinci safta olanları insanlar bilseler, oraya geçmek için kuradan başka çâre de kalmasa kura ile oraya geçmek isterler. Gençlikte ne olduğunu bilseler müsabaka ederler, sabah ve yatsı namazlarında verilen mükâfatı bilseler, sürüne sürüne camiye gelirler.
Tenha bir yerde, insan ezan okuyup kamet getirerek namazını kılsa, dağlar gibi melek kafileleri ardında cemâat olurlar.
Ve onun duasına âmin derler.
İnsanlar gaflet etmesinler diye bu vasiyeti yazdım.
Çünkü, akıllı insan hayırlı ve faydalı şeyleri ihmal etmez.
Bu herkesin şahsi menfaatidir.
İnsanın kendi şahsına rahmeti başkasına rahmetinden daha büyüktür.
Nitekim kendi nefsine ezası, başkasına yaptığı ezâdan büyük olduğu gibi.
Meselâ, intihar edenin cezâsı katilin cezâsından büyüktür.
Peygamberlerden sonra, insanlar üzerinde en büyük hak, ana, baba hakkıdır.
Duada, nefsini ana, babasına takdim emrolunmuştur.
Nuh sûresinin son âyetinde buna işaret vardır.
Kura : Ad çekmek ile sıra tesbiti yapmak. Talih denemek maksadı ile çekilen kapalı pusla veya fal açma.
İhmal : Ehemmiyet vermemek. Yapılması lâzım bir işi sonraya bırakma. Dikkatsizlik. Başlayıp bırakmak. Terk etmek.
Takdim : (Kıdem. den) Arzetmek. Sunmak. * Küçük bir kimseyi yaş, amel, mevki ve takva itibariyle büyük bir kimse ile tanıştırmak. * Öne geçirmek, bir şeyi başka bir şeyden önde tutmak. * Bir büyüğün önüne geçip bir şey vermek.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mihrican_1.jpg[/img]
- mehrican
- Saygın Üye
- Mesajlar: 297
- Kayıt: 18 Kas 2007, 02:00
49. VASİYET
Muhiddin-i Arabî buyuruyor:
Eğer Vali veya söz sahibi yâni hüküm sahibi isen, Hak söyle, Hak ile hükmet!
Heva-yı hevese ayma!
Herkese eşit nuamele et!
Çünkü, bizden evvel helak olan kavimler, herkese eşit muamele yapmadıkları için azaba çarpılmışlardır.
Âyet:
Ey Davud, biz seni yer yüzünde bir halife yaptık.
Sen de insanlar arasında hak ve adaletle hükmeyle.
Hükmünde heva-yı hevesine, hissiyatına uyma ki, bu hâl, seni ALLAH yolundan saptırır.
ALLAH yolundan sapanlar yok mu, hesap gününü unuttukları için onlara pek şiddetli azap vardır.
Hesap günü, âhiretteki hesap günü olmakla beraber dünyada nefslerini hesaba çekmeyenlere de şâmildir.
Çünkü, nisyan terk demektir.
Dünyada hesabı terk ettikleri için, bu çetin azaba uğrayacaklardır, hesaba çekilmezden evvel kendinizi hesaba çekin diye emir vardır.
Dünyada da cezâlar var.
Amma dünya cezâları insanları tövbe ve düşünceye sevk ettiği için faydalıdır.
Kardeşim!
Sen de kabahatlerinden dolayı hemen tövbe ile Rabbine dön! Ahvalinde iyilik hissedince ALLAHın senin her hâlinde feyizli, Rahmetli kapıları açılır, O kapılardan birini de sen çal ki, sana da açılsın.
O andaki Feyz-i Rabbanide nefsini mahrum bırakma!
Her hareketinde bir hayra niyetli bulun.
Yapamasan da ecrine kavuşursun.
Hatta bir günah işlemişsen, onun günah olduğuna inan!
Bu imânınla o günahı karşılamış ve tesirini azaltmış olursun.
Tevbe sûresinin 102. âyetinde:
Günahlarını itiraf edenlerin affa nail olacakları beyan buyuruluyor.
Nisyan : Unutmak, hatırdan çıkarmak.
Ya davudü inna cealnake hhalifeten fil erdi fahküm beynen nasi bil hakki ve la tettebiil heva fe yüdilleke an sebilillah innellezine yedillune an sebilillahi lehüm azabün şedidüm bima nesu yevmel hisab (24. Ayet secde ayetidir.) : Ey Davud! Biz seni yeryüzünde halife yaptık. O halde insanlar arasında adaletle hükmet. Hevâ ve hevese uyma, sonra bu seni Allah'ın yolundan saptırır. Doğrusu Allah'ın yolundan sapanlara, hesap gününü unutmalarına karşılık çetin bir azap vardır. Sâd 38/26)
وَآخَرُونَ اعْتَرَفُواْ بِذُنُوبِهِمْ خَلَطُواْ عَمَلاً صَالِحًا وَآخَرَ سَيِّئًا عَسَى اللّهُ أَن يَتُوبَ عَلَيْهِمْ إِنَّ اللّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Ve aharuna'terafu bi zünubbihim haletu amelen salihav ve ahara seyyia asellahü ey yetube aleyhim innellahe ğafurur rahiym : Diğerleri ise günahlarını itiraf ettiler, iyi bir ameli diğer kötü bir amelle karıştırdılar. (Tevbe ederlerse) umulur ki Allah onların tevbesini kabul eder. Çünkü Allah çok bağışlayan, pek esirgeyendir. ( Tevbe 9/102)
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mihrican_1.jpg[/img]
- mehrican
- Saygın Üye
- Mesajlar: 297
- Kayıt: 18 Kas 2007, 02:00
50. VASİYET
Muhiddin-i Arabî buyuruyor:
Duaları, ezân okunûrken, muharebe esnasında, namaza başlanacağı zamanlarda yap!
Duadan garaz kabülüdür.
İcabetin sebebleri çoktur.
Zamanın, mekânın, o andaki hâlin, ağızdan çıkan dua kelimelerinin icabette büyük tesirleri vardır.
Bu dörtten birine rastlayan dualar kabul olur.
En kuvvetlisi ağızdan çıkan dua kelimeleri sonra hâldir.
ALLAHın haklarına ve Halkın haklarına riâyet et!
Bil ki insan fakir ve muhtaç bir mahluktur.
İstemeğe de mecburdur.
Dileklerini yalnız ALLAHtan iste!
Bir kimse senden yapabileceğin bir şeyi isterse, kimseye duyurmadan onu ver!
Muhtaçlara daima yardımda bulun!
Böyle yaparsan Nâib-i Rahman olursun.
Meselâ evlenecek bir kimseye yardım edersen, onun salih çocukları senin için devamlı sadakalar sırasına geçerler.
Verdiğin sadaka ve yaptığın iyilikleri başa kakma çünkü nimetin hakiki sahibi sen değilsin.
Verdiğin sadakayı ALLAHa veriyorsun.
Gaflet etme!
Karşılığı fazlasıyla sana gelecektir.
Buna inan!
Gafiller içerisinde gizlice ALLAHı zikret!
Bu ALLAH ile halvet olmak demektir.
Fazla suyun olunca başkasından esirgeme!
Senin imanlık veya her hangi bir memuriyetini istemeyenlerin önüne geçme!
Hakikaten sen o makamın ehli isen sırf şahsi garazlarından dolayı seni istemiyorlarsa onlar mesuldürler.
Bir işçi çalıştırınca hemen ücretini ver!
Başkaları üzerinde kendin için bir meziyet görme fazilet, şeref, izzet ALLAHındır.
Dilediğine verir.
İcabet : Kabul olmak. Kabul etmek. * Râzı olma, rızâ gösterme, muvafakat etme.
Nâib : (Nevb. den) Vekil, birinin yerine geçen. * Şeriat hâkimi olan kadı vekili. * Nöbet bekleyen.
Hâlvet : Yalnızlık. Tek başına kalmak. Tenhaya çekilme. * Gizlilik.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mihrican_1.jpg[/img]
- mehrican
- Saygın Üye
- Mesajlar: 297
- Kayıt: 18 Kas 2007, 02:00
51. VASİYET
Muhiddin-i Arabî buyuruyor:
Cünüb olunca biraz bekleyeceksen, su varsa, abdest al!
Su yoksa teyemmüm et!
Eğer cünüb olarak biraz uyuyacaksan, abdest al da öyle uyu!
Eğer cünüb iken yemek yiyeceksen, su içeceksen, abdest al!
Ağzını güzelce yıka!
Melekler cünübe ve kâfirin ciyfesine yaklaşmazlar.
Kimseye gadretme. Gadr: Söz ve ahid verdikten sonra ahdini bozmaya denir.
Anana, babana isyan etme! Öf!! bile deme!
Belki onlara daima dua et!
Anana, teyzene çok ikram et!
Bunlar, ALLAH ve Resûlünün vasiyetleridir.
Kimse hakkında kafi hüküm verme!
Hüsn-ü zan et! iyi görüyorum de!
ALLAHa karşı edeb böyle olur.
Cünüb : Cenabetlik. Şer'an yıkanıp temizlenmeye mecburiyet hâli. * Irak, uzak, baid.
Ciyfe : Kokmuş et, ölü hayvan, leş.
Gadr : Hâinlik, vefâsızlık, merhametsizlik. Muâmelede aldatmak.
وَقَضَى رَبُّكَ أَلاَّ تَعْبُدُواْ إِلاَّ إِيَّاهُ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا إِمَّا يَبْلُغَنَّ عِندَكَ الْكِبَرَ أَحَدُهُمَا أَوْ كِلاَهُمَا فَلاَ تَقُل لَّهُمَآ أُفٍّ وَلاَ تَنْهَرْهُمَا وَقُل لَّهُمَا قَوْلاً كَرِيمًا
"Ve kada rabbüke elle ta'büdu illa iyyahü ve bil valedeyni ihsana imma yeblüğanne indekel kibera ehadühüma ev kilahüma fe la tekul lehüma üffiv ve la tenher hüma ve kul lehüma kavlen kerima : Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine «of!» bile deme; onları azarlama; ikisine de güzel söz söyle. (İsrâ 17/23)
Edeb : Terbiye. Kavlen, fiilen insanlara lütuf ile muamele etmek. Güzel ahlâk. Usluluk. Hayâ. * Ist: Sünnet-i Resul'e (A.S.M.) uygun hareket etmek. * Utanılacak şeylerden insanı koruyan meleke; kuvve-i râsiha-i nefsiye. * Edebiyat ve ondan bahseden ilim.
Muhiddin-i Arabî buyuruyor:
Cünüb olunca biraz bekleyeceksen, su varsa, abdest al!
Su yoksa teyemmüm et!
Eğer cünüb olarak biraz uyuyacaksan, abdest al da öyle uyu!
Eğer cünüb iken yemek yiyeceksen, su içeceksen, abdest al!
Ağzını güzelce yıka!
Melekler cünübe ve kâfirin ciyfesine yaklaşmazlar.
Kimseye gadretme. Gadr: Söz ve ahid verdikten sonra ahdini bozmaya denir.
Anana, babana isyan etme! Öf!! bile deme!
Belki onlara daima dua et!
Anana, teyzene çok ikram et!
Bunlar, ALLAH ve Resûlünün vasiyetleridir.
Kimse hakkında kafi hüküm verme!
Hüsn-ü zan et! iyi görüyorum de!
ALLAHa karşı edeb böyle olur.
Cünüb : Cenabetlik. Şer'an yıkanıp temizlenmeye mecburiyet hâli. * Irak, uzak, baid.
Ciyfe : Kokmuş et, ölü hayvan, leş.
Gadr : Hâinlik, vefâsızlık, merhametsizlik. Muâmelede aldatmak.
وَقَضَى رَبُّكَ أَلاَّ تَعْبُدُواْ إِلاَّ إِيَّاهُ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا إِمَّا يَبْلُغَنَّ عِندَكَ الْكِبَرَ أَحَدُهُمَا أَوْ كِلاَهُمَا فَلاَ تَقُل لَّهُمَآ أُفٍّ وَلاَ تَنْهَرْهُمَا وَقُل لَّهُمَا قَوْلاً كَرِيمًا
"Ve kada rabbüke elle ta'büdu illa iyyahü ve bil valedeyni ihsana imma yeblüğanne indekel kibera ehadühüma ev kilahüma fe la tekul lehüma üffiv ve la tenher hüma ve kul lehüma kavlen kerima : Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine «of!» bile deme; onları azarlama; ikisine de güzel söz söyle. (İsrâ 17/23)
Edeb : Terbiye. Kavlen, fiilen insanlara lütuf ile muamele etmek. Güzel ahlâk. Usluluk. Hayâ. * Ist: Sünnet-i Resul'e (A.S.M.) uygun hareket etmek. * Utanılacak şeylerden insanı koruyan meleke; kuvve-i râsiha-i nefsiye. * Edebiyat ve ondan bahseden ilim.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mihrican_1.jpg[/img]
- mehrican
- Saygın Üye
- Mesajlar: 297
- Kayıt: 18 Kas 2007, 02:00
52. VASİYET
Muhiddin-i Arabî buyuruyor:
Bir cemaate imam olup namaz kıldırınca dua ederken, yalnız şahsına dua etme!
Belki bütün cemaate dua et!
Eğer yalnız şahsına dua edersen, hainlik etmiş olursun.
Bir de, HAKKın rahmetini kullarından kıskandığın ve nefsini başkalarına tercih ettiğinden dolayı en kötü ahlâk sahibi olduğunu isbat edersin.
Çünkü ALLAH, mümin kullarını medhederken onlar, başkalarını, nefislerine tercih ederler buyurur.
Abdestin daraldığı hâlde namaz kılma!
Huzuru kalb, namazın ruhudur.
Yemek hazır, namaz da hazırlanmışsa, evvelâ yemeğini ye!
Sonra namaz kıl!
Ana ve babanın dualarını almaya gayret et!
Misafirin duası da makbuldür.
Aman mazlumun bed duasından sakın!
Mazlumun duasıyla ALLAH arasında hicab yoktur.
Vücudundaki zaid kılları tırnakları kes!
Her işinde adaletli ol! ALLAHa ve ALLAHın kitabına sarıl!
ALLAHın razı olacağı şeylere devam et!
ALLAHın büyüklüğünü düşün!
Haşyetullahdan ağla!
(Haşyetullah: ALLAHın büyüklüğünü ve sonsuz kuvvet ve kudretini düşünerek titremek demek tir.)
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mihrican_1.jpg[/img]
- mehrican
- Saygın Üye
- Mesajlar: 297
- Kayıt: 18 Kas 2007, 02:00
53. VASİYET
Muhiddin-i Arabî buyuruyor:
Hayırlı bir iş yapmışsan, ona devam et!
İsterse az olsun.
Sen ibadeti bırakmadıkça ALLAH feyzini kesmez.
Bir müddet ibadet ettikten sonra bırakıvermek, ALLAH ile arandaki rabıtayı kesmek gibidir.
Şöyle ol:
İşlemekte bulunduğun hayırlı amellerini ölünceye kadar bırakmamaya azimli ol!
Terk ettiğin kabahatleri de bir daha yapmamaya azimli ol!
Her nefes ALLAH ile olursun.
Ayat-ı İlâhiyede Hakdan ayrılma!
Şeriate uymayan tevillere sapma.
Sadakaların en efdaline devam et!
Verdiğinde gözün kalmasın!
Kendisinin muhtaç olduğu şeyleri, tercihan başkalarına verenleri ALLAH-ü Zül Celâl medh buyuruyor.
Seve seve vermişler, ALLAH bize yeter demişler.
Verdiklerini unutmuşlar.
Eğer böyle yapamazsan, evvelâ kendini doyur ve kandır da sonra artarsa başkalarına da verirsin.
Resûlullah:
Sadakanın en efdali An zahri ganiyli verilendir buyurdu. Verdikten sonra ALLAH ile istiğna edip verdiğinde gözün kalmaması demektir.
(ALLAH ile istiğna: başkasına yüz suyu dökmemek)
Korktuğun ve umduğun kimselerin yanında da Hak söyle.
Kurban bayramı günü çok iyilik yap!
ALLAH katında en büyük gündür.
Arefe ve Aşure günlerinden de efdaldir.
Her hak sahibine hakkını ver!
Hatta her hakka da hakkını ver!
Kimsede hakkın bulunduğunu görme!
İnsaf et!
Başkalarından insaf bekleme!
Senden birisi özür dilerse, derhal kabul et!
Kendini, başkasından özür dileyecek bir hâle düşürme!
Rabıta : Rabteden, bağlayan, bitiştiren. * Münasebet, alâka, bağlılık, yakınlık. İki şeyi birbirine bağlayan tertip. * Nefsini dünyadan men edip âhirete, ALLAH'a (C.C.) bağlanmak. * Tertip, sıra, düzen, usûl.
İstiğna : Cenab-ı Hak'tan başka kimsenin minneti altına girmemek. * Gönül tokluğu. Elindekini kâfi bulmak. Zenginlik istememek. Muhtaç olmayıp zengin olmak. * Nazlanmak. * Azamet ve tekebbür etmek.
İnsaf : muhabbet, sevmek, adalet.
Muhiddin-i Arabî buyuruyor:
Hayırlı bir iş yapmışsan, ona devam et!
İsterse az olsun.
Sen ibadeti bırakmadıkça ALLAH feyzini kesmez.
Bir müddet ibadet ettikten sonra bırakıvermek, ALLAH ile arandaki rabıtayı kesmek gibidir.
Şöyle ol:
İşlemekte bulunduğun hayırlı amellerini ölünceye kadar bırakmamaya azimli ol!
Terk ettiğin kabahatleri de bir daha yapmamaya azimli ol!
Her nefes ALLAH ile olursun.
Ayat-ı İlâhiyede Hakdan ayrılma!
Şeriate uymayan tevillere sapma.
Sadakaların en efdaline devam et!
Verdiğinde gözün kalmasın!
Kendisinin muhtaç olduğu şeyleri, tercihan başkalarına verenleri ALLAH-ü Zül Celâl medh buyuruyor.
Seve seve vermişler, ALLAH bize yeter demişler.
Verdiklerini unutmuşlar.
Eğer böyle yapamazsan, evvelâ kendini doyur ve kandır da sonra artarsa başkalarına da verirsin.
Resûlullah:
Sadakanın en efdali An zahri ganiyli verilendir buyurdu. Verdikten sonra ALLAH ile istiğna edip verdiğinde gözün kalmaması demektir.
(ALLAH ile istiğna: başkasına yüz suyu dökmemek)
Korktuğun ve umduğun kimselerin yanında da Hak söyle.
Kurban bayramı günü çok iyilik yap!
ALLAH katında en büyük gündür.
Arefe ve Aşure günlerinden de efdaldir.
Her hak sahibine hakkını ver!
Hatta her hakka da hakkını ver!
Kimsede hakkın bulunduğunu görme!
İnsaf et!
Başkalarından insaf bekleme!
Senden birisi özür dilerse, derhal kabul et!
Kendini, başkasından özür dileyecek bir hâle düşürme!
Rabıta : Rabteden, bağlayan, bitiştiren. * Münasebet, alâka, bağlılık, yakınlık. İki şeyi birbirine bağlayan tertip. * Nefsini dünyadan men edip âhirete, ALLAH'a (C.C.) bağlanmak. * Tertip, sıra, düzen, usûl.
İstiğna : Cenab-ı Hak'tan başka kimsenin minneti altına girmemek. * Gönül tokluğu. Elindekini kâfi bulmak. Zenginlik istememek. Muhtaç olmayıp zengin olmak. * Nazlanmak. * Azamet ve tekebbür etmek.
İnsaf : muhabbet, sevmek, adalet.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mihrican_1.jpg[/img]
- mehrican
- Saygın Üye
- Mesajlar: 297
- Kayıt: 18 Kas 2007, 02:00
54. VASİYET
Muhiddin-i Arabî buyuruyor:
Secdede duayı çok yap!
Secde hâli, kulun ALLAHına en yakın bulunduğu hâldir.
ALLAH herkese yakındır.
Matlub olan kulun Allanma yakınlığıdır.
Herkese lutf ile muamele et!
Hele akrabaya, ehl-ü iyale daima şefkatli bulun!
Herkese selâm ver!
Eğer başkasının sana vereceğini bilirsen, o selâm versin sen al!
Dünyada kendinden aşağısına bak!
Zenginlerin servetine gözünü dikme!
Fitneye uğrarsın.
Herkes için dünya, tatlı ve sevgilidir.
Nimetler de taban sevgilidir.
Başkasının sevgilisine göz dikme!
Zahidin zühdünde nimet, Abidin ibadetinde nimetler vardır. Olmasa devamlı ibadet yapamazlar.
(Zühdün ve ibadetin zevklerine kendini kaptırmak da makbul değildir. Abid has olmalı. İbadetten değil mabuddan nasib almalı.)
Âyet: Onlardan bir sınıfa, fitneye düşürmek için verdiğimiz, dünyaya ait zilletlere ve debdebelere sakın gözünü dikme! Rabbinin rızkı, hem hayırlı hemde bâkidir.
Debdebe: Gürültü, patırtı (hadra haşin)
Rabbinin sevdirdiği hayırlı ve devamlı olan rızk, îman ve ibadetinden o anda doyduğun rızıktır.
Gözünü kaptırma diye tenbih edilen o debdebe varya o fitnedir o...
Birisinin sende hakkı, alacağı varsa, güzelce öde!
Hatta fazlasıyla öde! Sakuı alacaklına ezâ etme!
Mümin kardeşinin malına, canına, namusuna, akraba ve taallukatına bir tecavüz vaki olursa, onu koru!
Her işinde ALLAHın haklarına riâyet et!
Aman nefsinin arzularına uyma!
ALLAHdan başka dost yoktur.
En çok riâyet edilmesi icabeden, ALLAH haklarıdır.
Sakın canlı bir mahluka ezâ etme!
Kurbanını dahi keserken keskin bıçakla kes!
Matlub : İstek, istenilen şey. * Alacak. Ödünç verilmiş.
Ehl-ü iyale : Fık : Bir adamın üzerine nafakasını vermek vacip olan, kendilerini geçindirdiği kimseler.
Taban : Yaratılıştan. Doğuştan. Huy ve tabiat itibariyle.
Zahid : (Zühd. den) Tas: Borç olan ibadetlerden, aslî vazifelerden başka dünya süs ve makamlarından feragat eden kimse. Sofi. Müttaki. Zühd ve perhizkârlıkla muttasıf.
Zühd : Dünyaya rağbet etmemek. Nefsâni zevk ve arzudan kendini çekerek ibâdete vermek.
Abid : İbadet eden. Zâhid. Çok ibadet eden. * Köle.
Zillet : Aşağılık, horluk, hakirlik, alçaklık.
وَلَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ إِلَى مَا مَتَّعْنَا بِهِ أَزْوَاجًا مِّنْهُمْ زَهْرَةَ الْحَيَاةِ الدُّنيَا لِنَفْتِنَهُمْ فِيهِ وَرِزْقُ رَبِّكَ خَيْرٌ وَأَبْقَى
Ve la temüddenne aynelke ila ma metta'na bihi ezvacem minhüm zehratel hayatid dünya li neftinehüm fih ve rizku rabbike hayrun ve beka : Sakın, kendilerini denemek için onlardan bir kesimi faydalandırdığımız dünya hayatının çekiciliğine gözlerini dikme! Rabbinin nimeti hem daha hayırlı, hem de daha süreklidir. ( Tâ Hâ 20/131)
Debdebe : Gürültü, patırtı. Gösteri için yapılan gürültü. Tantana. Haşmet.
Tenbih : (C.: Tenbihât) Göz açtırmak. * Gafletten ikaz etmek. Faaliyetini arttırmak. * Sıkı emir vermek. * Bir işin yapılacağı hakkında yapılan nasihat.
Taallukat : Bir kimsenin yakınları, akrabaları. Alâkalılar.
Tecavüz : Haddini aşma. Söz veya hareketle ileri gitme. * Aleyhine hareket etme. * Zorlama. * Geçme. * Sataşma, saldırma, sarkıntılık.
Muhiddin-i Arabî buyuruyor:
Secdede duayı çok yap!
Secde hâli, kulun ALLAHına en yakın bulunduğu hâldir.
ALLAH herkese yakındır.
Matlub olan kulun Allanma yakınlığıdır.
Herkese lutf ile muamele et!
Hele akrabaya, ehl-ü iyale daima şefkatli bulun!
Herkese selâm ver!
Eğer başkasının sana vereceğini bilirsen, o selâm versin sen al!
Dünyada kendinden aşağısına bak!
Zenginlerin servetine gözünü dikme!
Fitneye uğrarsın.
Herkes için dünya, tatlı ve sevgilidir.
Nimetler de taban sevgilidir.
Başkasının sevgilisine göz dikme!
Zahidin zühdünde nimet, Abidin ibadetinde nimetler vardır. Olmasa devamlı ibadet yapamazlar.
(Zühdün ve ibadetin zevklerine kendini kaptırmak da makbul değildir. Abid has olmalı. İbadetten değil mabuddan nasib almalı.)
Âyet: Onlardan bir sınıfa, fitneye düşürmek için verdiğimiz, dünyaya ait zilletlere ve debdebelere sakın gözünü dikme! Rabbinin rızkı, hem hayırlı hemde bâkidir.
Debdebe: Gürültü, patırtı (hadra haşin)
Rabbinin sevdirdiği hayırlı ve devamlı olan rızk, îman ve ibadetinden o anda doyduğun rızıktır.
Gözünü kaptırma diye tenbih edilen o debdebe varya o fitnedir o...
Birisinin sende hakkı, alacağı varsa, güzelce öde!
Hatta fazlasıyla öde! Sakuı alacaklına ezâ etme!
Mümin kardeşinin malına, canına, namusuna, akraba ve taallukatına bir tecavüz vaki olursa, onu koru!
Her işinde ALLAHın haklarına riâyet et!
Aman nefsinin arzularına uyma!
ALLAHdan başka dost yoktur.
En çok riâyet edilmesi icabeden, ALLAH haklarıdır.
Sakın canlı bir mahluka ezâ etme!
Kurbanını dahi keserken keskin bıçakla kes!
Matlub : İstek, istenilen şey. * Alacak. Ödünç verilmiş.
Ehl-ü iyale : Fık : Bir adamın üzerine nafakasını vermek vacip olan, kendilerini geçindirdiği kimseler.
Taban : Yaratılıştan. Doğuştan. Huy ve tabiat itibariyle.
Zahid : (Zühd. den) Tas: Borç olan ibadetlerden, aslî vazifelerden başka dünya süs ve makamlarından feragat eden kimse. Sofi. Müttaki. Zühd ve perhizkârlıkla muttasıf.
Zühd : Dünyaya rağbet etmemek. Nefsâni zevk ve arzudan kendini çekerek ibâdete vermek.
Abid : İbadet eden. Zâhid. Çok ibadet eden. * Köle.
Zillet : Aşağılık, horluk, hakirlik, alçaklık.
وَلَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ إِلَى مَا مَتَّعْنَا بِهِ أَزْوَاجًا مِّنْهُمْ زَهْرَةَ الْحَيَاةِ الدُّنيَا لِنَفْتِنَهُمْ فِيهِ وَرِزْقُ رَبِّكَ خَيْرٌ وَأَبْقَى
Ve la temüddenne aynelke ila ma metta'na bihi ezvacem minhüm zehratel hayatid dünya li neftinehüm fih ve rizku rabbike hayrun ve beka : Sakın, kendilerini denemek için onlardan bir kesimi faydalandırdığımız dünya hayatının çekiciliğine gözlerini dikme! Rabbinin nimeti hem daha hayırlı, hem de daha süreklidir. ( Tâ Hâ 20/131)
Debdebe : Gürültü, patırtı. Gösteri için yapılan gürültü. Tantana. Haşmet.
Tenbih : (C.: Tenbihât) Göz açtırmak. * Gafletten ikaz etmek. Faaliyetini arttırmak. * Sıkı emir vermek. * Bir işin yapılacağı hakkında yapılan nasihat.
Taallukat : Bir kimsenin yakınları, akrabaları. Alâkalılar.
Tecavüz : Haddini aşma. Söz veya hareketle ileri gitme. * Aleyhine hareket etme. * Zorlama. * Geçme. * Sataşma, saldırma, sarkıntılık.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mihrican_1.jpg[/img]
- mehrican
- Saygın Üye
- Mesajlar: 297
- Kayıt: 18 Kas 2007, 02:00
55. VASİYET
Muhiddin-i Arabî buyuruyor:
Sözlerin en güzellerini ihtiva eden ALLAHın kitabını, içindeki hükümleri ve ALLAH kitabı olduğunu düşünerek oku! ALLAH-u Zül Celâl, sana da anlamak feyzini ihsan eder.
Kurânı başkalarına da öğret, Naib-i Rahman olurusun.
Ruh-ul Emin, O Kurânı Hazreti Muhammed Sallâllahü Aleyhi vesellemiıı kalbine indirdi.
Kurân okuyan temiz kalbli insanların kalbine, her okuyuşta yeni iner gibi feyz getirir.
Hayırlınız, Kurân öğrenip öğretendir.
Aman bâhil olma!
ALLAHın emirlerinden, nefsine zor gelenleri yap!
Korkak olma!
ALLAH sana kendine sığınmayı emretti.
Sen de, her hâlinde ALLAHa sığın!
Muinin ALLAH olunca hiç korkma!
Kul, Fatihai şerifeyi okurken:
Sana kulluk eder, yardımı ancak senden beklerim! deyince: ALLAH:
Bu âyetim benimle kulumun arasındadır. Kulunum istediği verilecektir! buyurur.
Bizi doğru yola ilet! duasını edince :
Bunlar hep kuluma aitdir. Kuluma istediği verilecektir buyurur.
Yalnız, bunlarda dikkat edilmesi icabeden şey, bu ve emsali âyetleri okurken, hikâye tarikiyle okumamalı.
Bir çok hafızlar ve âlimler, bu âyetleri, ALLAHın kelâmını hikâye kasdi ile okudukları için hiç bir fayda göremezler.
Çünkü Cenab-ı HAKK:
Kulum istediği zaman diye buyurur.
İstemeğe, hikâye istemek demek olmadığından icâbet olunmaz.
Bir kısım insanlar Kurân okur ve dinlerlerken boğazlarından aşağı gitmez.
Ağızlarında kalır, buyurulması, okurken kalbleri hazır olmayanlara aittir.
ALLAH rızası için her fedâkârlığa katlanan sadık mümindir.
Dinde ve başka şeylerde kavi olanlar nefislerinde de kavidirler. İmanlarında kavi değildirler.
Mûmin, Hassaten ALLAH haklarında kavi olandır.
ALLAHın bir ismi de Mümindir.
Senin adın da mümindir.
Müminler bir birine bağlıdırlar.
Mümin mahluk, müemmen Hâlika bağlanır ve ona dayanırsa onu hiç bir kuvvet yıkamaz.
Naib: Vekil. (Nevb. den) Vekil, birinin yerine geçen. * Şeriat hâkimi olan kadı vekili. * Nöbet bekleyen.
Ruh-ül Emin : Cebrail Aleyhisselâm'ın iki ayrı ismi. Emin ve mukaddes ruh. * Allah'ın ism-i azamı. * İncil. * Kur'an.
Muin : Yardımcı. Muâvin. İane eden.
Emsal : (Misâl. C.) Denk. Benzer. Yaşları birbiriyle aynı olanlar. * Mat: Kat sayı. * (Mesel. C.) Kıssalar, hikâyeler, romanlar, masallar, destanlar.
Hâlik : Halkeden. Yaratan.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mihrican_1.jpg[/img]
- mehrican
- Saygın Üye
- Mesajlar: 297
- Kayıt: 18 Kas 2007, 02:00
56. VASİYET
Muhiddin-i Arabî buyuruyor:
Kendinde hiç bir zaman varlık görme!
Daima fakir ve aciz olduğuna inan!
ALLAH Rabb-i mahzen dir.
Sen de Abd-i mahzen ol!
ALLAHın rızası için daima hazır ol ki bu hâle rabıta denir.
Düşman hudutunda nöbet beklemek ile rabıtadır.
Murabıtın sevab defteri kapanmaz.
Bir namazı kılıfta gelecek namaza niyet eden de murabıtdır.
Âl-i İmrân sûresinin son âyetini oku.
Resûl-ü Ekremin Ravza-yi şeriflerine varınca, Resûlullahın Hadis-i şerif lerini okuyacağın zaman evvelâ sadaka ver.
Sadaka mal ile olduğu gibi Tehlil, Tekbir, Tesbih. Tahmid, Havkale ile de olur.
Tehlil: La İlâhe İllALLAH.
Tekbir: ALLAH-u Ekber.
Tesbih: Sübhan ALLAH.
Tahmid: El hamd-ü LiIlah.
Havkale: La havle ve la kuvvete illâ Billah demektir.
Bunlar zikirlerin en efdalidir.
Daha açıkçası hâline göre bir hayır işleyipte Resûlullahın huzuruna o hâlde girenler.
Hadisleri böyle temiz bir ağız ile okuyanlar ResûluALLAHdan feyz alırlar.
Mahzen: Hâlis ve safi olan
Murabıt : Kalbini ALLAH'a bağlayan. * Düşmanla karşılaşılacak yerlerde gözetip nöbet bekleyen.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mihrican_1.jpg[/img]
- mehrican
- Saygın Üye
- Mesajlar: 297
- Kayıt: 18 Kas 2007, 02:00
57. VASİYET
Muhiddin-i Arabî buyuruyor:
Namaz kılan bir nıüslümam günahlarından dolayı tekdir etme! Hadis-i şerifte şöyle varid olmuştur:
Bir insan mümin kardeşine kâfir derse, o kelime geldiği yere gider. Eğer dediği gibi ise, orada kalır, dediği gibi değilse söyleyene gelir.
Mümin kardeşine kötü söz de söyleme!
ALLAH, o sözden onu korur da söylediğin şeyi senin başına verir. Mümin kardeşinin yüzüne karşı veya arkasından yalan, sahih, hile. hudda her ne ki yaptı isen karşılığı sana gelir.
Cezâsını sen çekersin.
Tekdir : Azarlamak. * Kederlenme. * Bulanık etme. * Mektebde talebeye verilen ve siciline geçirilen bir ceza. Ta'zir.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mihrican_1.jpg[/img]
- mehrican
- Saygın Üye
- Mesajlar: 297
- Kayıt: 18 Kas 2007, 02:00
58. VASİYET
Muhiddin-i Arabî buyuruyor:
Sakın kimse ile alay etme, eğlenme!
Hele Derviş meşrebli salih, mütevazı insanlarla alay etmek Din ile alay etmek gibidir.
Öylelerini küçük görüp onlara gülme!
Bâzı ilmine mağrur insanlar varki, muttaki kimselerle istihza ederler.
Yarın kıyamette onlarla da istihza edilecektir.
Şöyle ki:
Cennetin kapıları açılıp Cennet nimetleri gösterilecek, haydi girin denecek tam girecekleri zaman kapılar yüzlerine kapanacak ve onlara; Siz Dünyada iken ALLAH dostları ile eğlenirdiniz işte cezânız bu, haydi cehenneme denecek...
Meşreb : Huy. Yaradılış. Adet. Ahlâk. * Gidiş. * İçmek. İçilecek yer. * Fehmetmek. * Mânevi haz ve feyz alınan yer ve yol.
İstihza : Alay etmek, birisi ile eğlenmek. * Birisini gülünç duruma düşürmek, maskara etmek.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mihrican_1.jpg[/img]
- mehrican
- Saygın Üye
- Mesajlar: 297
- Kayıt: 18 Kas 2007, 02:00
59. VASİYET
Muhiddin-i Arabî buyuruyor:
İnsanların şerlisi olma!
Şerli insanın dilinden, kötü sözlerinden herkes usanmış olduğu için yüzlerine gülerler, şerlerinden korkulduğu için onlara güler yüz gösterirler.
İşte şerrinden çekindiklerinden dolayı kendilerine ikram olunan insanlar en şerli insanlardır.
Sakın sen de böyle olma!
Karının sırrını kimseye söyleme! Karısının sırrım ifşâ eden insanlar ahlâkan en düşük insanlardır.
Hiç kimsenin anasına, babasına sövme!
O da senin anana, babana söverse, sen sebep olduğun için anana, babana âsî olmuş olursun.
Peygamberimiz :
Anaya, babaya sövmeyin deyince Ashab, hiç insan anasına, babasına söver mi? dediler.
Evet , başkasının ana ve babasına söver, o da onun ana ve babasına söver buyurdu.
Büyük günahlardan biri de müslümanm ırzına dil uzatmaktır. Gâvurların haçlarına, putlarına sövme!
ALLAHa sövdürmeğe sebep olursun.
Bir rafızînin yanında mezhep bahislerini açma!
Ashaab-ı Kirama tan ettirmeğe sebep olursun.
Irz : Namus. Temizlik. Cinsî haysiyet. * Ehil ve ıyal. İnsanın korumağa mükellef olduğu nefsi, hasebi, şerefi ve mahremleri, zemmedilecek veya medhedilebilecek durumları.
Rafızî : (Râfiziyye) Rafıza fırkasından olan. Hazret-i Ebu Bekir'in ve Hazret-i Ömer'in (R.A.) halifeliklerini kabul etmeyenlerden olan.
Tan : Hoş görmemek. Kötülemek. Birisinin ayıp ve kusurlarını beyan etmek. * Küfretmek. * Muhalifin iddialarını çürütmek. * Vurmak. * Duhul etmek, dâhil olmak, girmek.
Ashaab-ı Kiram : Hz. Muhammedin (A.S.M.) Ashabı, sahabeleri.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mihrican_1.jpg[/img]
- mehrican
- Saygın Üye
- Mesajlar: 297
- Kayıt: 18 Kas 2007, 02:00
60. VASİYET
Muhiddin-i Arabî buyuruyor:
Tabiyetinde bulunduğun Devletin büyüklerine dil uzatma!
Husumet adamlarının başta bulunmasıyla elde edilen menfaatler çok büyüktur.
Beşeriyet hâli hataları olursa, vebali onlara aitdir.
Sen itaatini bozma!
Hükümet memurlarının Devlet namına yaptıkları işlere itiraz etnıe! Emirlerine inkıyad et!
Düzeni bozma!
Zemmedersen sıfatı zemmet, mevsufa tecuvüz etme!
Methedersen, hem sıfatı hemde mevsufu methet!
Husumet : Düşmanlık. Hasımlık. Kincilik. Zıddiyet. Çekişmek. Dâvacı olmak.
Vebal : Günah. Zarar. Ziyan. Şiddet. Ağırlık. Azab. Doğru olmayan bir hareketin manevî mes'uliyeti.
Zemm : Birisinin ayıplarını söylemek, çekiştirmek. Kötülemek, yermek. Ayıplamak.
Mevsuf : Vasıflanan. Bir sıfatla tavsif edilen. * Kendisinde bir sıfat mevcud olan, kendisine bir sıfat isnad edilmiş olan.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mihrican_1.jpg[/img]
- mehrican
- Saygın Üye
- Mesajlar: 297
- Kayıt: 18 Kas 2007, 02:00
61. VASİYET
Muhiddin-i Arabî buyuruyor:
ALLAHın azabından kendini kurtarmak istersen, müslümanların büyüklerine, baban gibi hürmet et!
Orta yaşlılarına ikram et! Küçüklerine şefkat göster!
Mümin kardeşlerine kalbinde adavet bulunan, Cennet kokusu duymaz.
Halkın ezâsına tahammül et!
Kimseye ezâ etme!
Kulak ol, dil olma!
Yâni sözleri dinle, çok söyleme!
ALLAHın emirlerine tazim, mahlukatına şefkat, en mühim vazifedir.
Kurtuluş ve saadet, bu iki şeyi yapmakladır.
Adavet : Husumet, düşmanlık. Kin. buğz. Garaz.
Muhiddin-i Arabî buyuruyor:
ALLAHın azabından kendini kurtarmak istersen, müslümanların büyüklerine, baban gibi hürmet et!
Orta yaşlılarına ikram et! Küçüklerine şefkat göster!
Mümin kardeşlerine kalbinde adavet bulunan, Cennet kokusu duymaz.
Halkın ezâsına tahammül et!
Kimseye ezâ etme!
Kulak ol, dil olma!
Yâni sözleri dinle, çok söyleme!
ALLAHın emirlerine tazim, mahlukatına şefkat, en mühim vazifedir.
Kurtuluş ve saadet, bu iki şeyi yapmakladır.
Adavet : Husumet, düşmanlık. Kin. buğz. Garaz.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mihrican_1.jpg[/img]
- mehrican
- Saygın Üye
- Mesajlar: 297
- Kayıt: 18 Kas 2007, 02:00
62. VASİYET
Muhiddin-i Arabî buyuruyor:
Hayırlı bir şey söylemiş veya hayırlı bir şeye delâlet etmiş isen evvelâ onu kendin işle!
İlk nasihati nefsine yap!
İnsanlar, evvelâ insanın işine bakarlar, sözlerine değil.
Mürşidiin fiili sözünden daha müessirdir.
Resûlullahda sizin için güzel nümune vardır, buyrulmuştur.
Bâzı insanlar, Kurân okur da, okuduğu Kurân ona lanet eder. Hatta kendi kendine lanet okur.
Meselâ zâlim bir adam :
Gözünü aç! ALLAHın laneti zâlimleredir. Âyetini.
Yalancı bir adam da :
ALLAHın laneti yalancılaradır. âyetini okurken, kendine lanet eder.
Kurânın zemmettiği bir sıfat, kendisinde bulunan bir kimse o âyeti okurken, kezâ Kurânın methettiğ bir sıfat, kendisinde bulunmayan bir kimse, o âyeti okurken Kurân, onun aleyhine hüccet oluyor değil mi?
Müessir : Te'sir eden. İz bırakan. Te'sirli. Dokunaklı. * Hükmünü yürüten. * Eserin sahibi.
Nümune : f. Örnek, misâl, misal olarak gösterilen. Düstur ve misâl olacak şey.
Muhiddin-i Arabî buyuruyor:
Hayırlı bir şey söylemiş veya hayırlı bir şeye delâlet etmiş isen evvelâ onu kendin işle!
İlk nasihati nefsine yap!
İnsanlar, evvelâ insanın işine bakarlar, sözlerine değil.
Mürşidiin fiili sözünden daha müessirdir.
Resûlullahda sizin için güzel nümune vardır, buyrulmuştur.
Bâzı insanlar, Kurân okur da, okuduğu Kurân ona lanet eder. Hatta kendi kendine lanet okur.
Meselâ zâlim bir adam :
Gözünü aç! ALLAHın laneti zâlimleredir. Âyetini.
Yalancı bir adam da :
ALLAHın laneti yalancılaradır. âyetini okurken, kendine lanet eder.
Kurânın zemmettiği bir sıfat, kendisinde bulunan bir kimse o âyeti okurken, kezâ Kurânın methettiğ bir sıfat, kendisinde bulunmayan bir kimse, o âyeti okurken Kurân, onun aleyhine hüccet oluyor değil mi?
Müessir : Te'sir eden. İz bırakan. Te'sirli. Dokunaklı. * Hükmünü yürüten. * Eserin sahibi.
Nümune : f. Örnek, misâl, misal olarak gösterilen. Düstur ve misâl olacak şey.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mihrican_1.jpg[/img]
- mehrican
- Saygın Üye
- Mesajlar: 297
- Kayıt: 18 Kas 2007, 02:00
63. VASİYET
Muhiddin-i Arabî buyuruyor:
Şeriat ilminden bir şey biliyorsan, bilmeyene söyle!
Sakın bildiklerini gizleme!
Bir mezhebe bağlanıp onu körü körüne taklide yeltenme!
ALLAHın emrettiği şeyle amel et!
Bilmediklerini Ehl-i Zikre (Kitabullahı ve Resûlullahın sünnetini bilenlerden) sor!
Bir Müftü :
ALLAH ve Resûlünün hükmü budur derse, onunla amel et! Benim reyim, kanaatim budur! derse, başkasına sor!
Dinde güçlük yok.
Ruhsatlarla amel et!
Alışında, verişinde semahat et!
Başına gelen musibetten dolayı kimseyi ayıplama!
ALLAHtan afiyet iste, nefsini ıslaha çalış!
Mezheb : Yol. Gidilen yol. Tutulan çığır. * Dinin esaslarında ve esas temel mes'elelerde bir olmakla beraber, teferruatta bazı muhtelif mes'eleler olması sebebiyle birbirinden az farklı müctehidlerin yolları. Müctehidlerden, kendilerine tâbi olunanların seçtikleri meslekleri. Füruatta Hanefi ve Şâfii; ve Akaidde Mâturidi ve Eş'ari gibi... Bu "Mezheb" kelimesi asıl ve esas mânasına da kullanılır. Beyn-el ulemâ ve mukakkiklerce ince tedkik neticesinde Kur'ân-ı Kerim'in esaslarından, Peygamber'in (A.S.M.) emir ve sünnetlerinden ayrılmamış "Dört Mezheb" Hak olarak seçilmiştir: 1- Hanefî Mezhebi, 2- Şâfiî Mezhebi, 3- Hanbelî Mezhebi. 4- Mâlikî Mezhebi.
Ruhsat : (C.: Ruhas-Ruhsat) İzin, müsaade. * Genişlik. * Kolaylık. * Fık: Kulların özürlerine mebni, kendilerine bir suhulet ve müsaade olmak üzere, ikinci derecede meşru' kılınan şeydir. Sefer hâlinde Ramazan-ı Şerif orucunun tutulmaması gibi. Vuku' bulan ikraha mebni, birisinin malını itlaf etmek de bu kabildendir ki, bu hâlde bu itlaf hakkında bir ruhsat-ı şer'iyye bulunmuş olur. Bir hâdisede, azîmet ile ruhsat içtima' edince, azîmet tarikını iltizam etmek, bir takva nişanesi sayılır. (Bak: Azîmet)
Azimet : Takvâ ile amel etmek. ALLAH'ın emirlerini en mükemmel ve eksiksiz yapmağa çalışmak. * Kesin karar vermek. * Yola çıkmak, gitmek.
Afiyet : Sağlık, selâmet, sıhhatli olmak.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mihrican_1.jpg[/img]
- mehrican
- Saygın Üye
- Mesajlar: 297
- Kayıt: 18 Kas 2007, 02:00
64. VASİYET
Muhiddin-i Arabî buyuruyor:
Daima ALLAHa yalvar ki, seni salih müminlerden eylesin.
O zaman Resûlullahın dostu ve nâsırı olursun.
Dünyanın fitnelerinden sakın.
ALLAHın ziyneti var, şeytanın ziyneti de var, Dünyanın da ziyneti var.
ALLAHın ziyneti helâl olan şeyler.
Şeytanın ziyneti haram olan şeylerdir.
Dünyanın ziyneti de iki cepheli, bir kısmı mubah, bir kısım haram. Bunları iyi ayırıp, ona göre hareket etmeli.
Hoşuna gitmeyen bir şey başına gelmişse, o anda sabra sarıl! Makbul sabır bu.
Sakın o musibete kızıp kötü söyleme.
Bir kadının çocuğu ölmüş, kabri başında ağlıyordu.
Resûl-ü Ekrem oradan geçerken kadına sabır tavsiye etti. Resulullahı tanımadığı için:
Geç! benim musibetimle sen mübtelâ olmadın! dedi.
O, Resûlullah idi dediler.
Kadın nedâmetle özür diledi.
Resûlullah :
Sabır ilk musibet çarptığı zaman olur buyurdular.
Zayıflara merhamet et!
Onların yüzü suyu hürmetine ALLAH, nusret ve rızık ihsan buyurur. Karz aldığın kimseye, sana iyilik yapana, hediye verene, sadaka verene iyilik yap!
Hiç bir şey yapamazsan onlara selâm ver!
Veren el alan elden hayırlıdır.
Selâmın kadrini eski müslümanlar bilirlerdi.
Bir arada yürürlerken, aralarına bir ağaç hail olsa, birleşince yine birbirlerine selâm verirlerdi.
Yâni bu arada bir biri aleyhine kötü bir şey hatıra gelir korkusundan veya, şeytan böyle bir ilkaatta bulunabileceğinden endişe ederek.
Selâm ile tecdid-i ahd ve tecdid-i islâm ederlerdi.
Bu selâm arkadaşına; şu ayrıldığımız müddetçe senin dostluğunda idim demektir.
Erkekler daima kavi ve üstün yaratılmışlardır.
Binaenaleyh kadınlara daima şefkat ve merhametle muamele etmelidirler.
Nâsır : Yardımcı, yardım eden, nusret veren. Resül-i Ekrem'in (A.S.M.) bir ismi.
Karz : ödünç
Ziynet : Ziynet. Süs. Bezek. Kadınlara mahsus kıymetli eşya.
Makbul : (Makbule) Kabul olunan. Beğenilen. Sevablı.
Kavi : Sağlam, metin, zorlu, kuvvetli, güçlü. * Varlıklı, zengin, sâlih, emin, mutemed.
Kadr : İtibar. Değer, kıymet. Haysiyet. Derece miktarı. Miktar. Meblağ. Takat. Takdir, rızkı taksim eylemek. Gına.
Tecdid : Yenileme. Yenilenme. Tazelenme.
Muhiddin-i Arabî buyuruyor:
Daima ALLAHa yalvar ki, seni salih müminlerden eylesin.
O zaman Resûlullahın dostu ve nâsırı olursun.
Dünyanın fitnelerinden sakın.
ALLAHın ziyneti var, şeytanın ziyneti de var, Dünyanın da ziyneti var.
ALLAHın ziyneti helâl olan şeyler.
Şeytanın ziyneti haram olan şeylerdir.
Dünyanın ziyneti de iki cepheli, bir kısmı mubah, bir kısım haram. Bunları iyi ayırıp, ona göre hareket etmeli.
Hoşuna gitmeyen bir şey başına gelmişse, o anda sabra sarıl! Makbul sabır bu.
Sakın o musibete kızıp kötü söyleme.
Bir kadının çocuğu ölmüş, kabri başında ağlıyordu.
Resûl-ü Ekrem oradan geçerken kadına sabır tavsiye etti. Resulullahı tanımadığı için:
Geç! benim musibetimle sen mübtelâ olmadın! dedi.
O, Resûlullah idi dediler.
Kadın nedâmetle özür diledi.
Resûlullah :
Sabır ilk musibet çarptığı zaman olur buyurdular.
Zayıflara merhamet et!
Onların yüzü suyu hürmetine ALLAH, nusret ve rızık ihsan buyurur. Karz aldığın kimseye, sana iyilik yapana, hediye verene, sadaka verene iyilik yap!
Hiç bir şey yapamazsan onlara selâm ver!
Veren el alan elden hayırlıdır.
Selâmın kadrini eski müslümanlar bilirlerdi.
Bir arada yürürlerken, aralarına bir ağaç hail olsa, birleşince yine birbirlerine selâm verirlerdi.
Yâni bu arada bir biri aleyhine kötü bir şey hatıra gelir korkusundan veya, şeytan böyle bir ilkaatta bulunabileceğinden endişe ederek.
Selâm ile tecdid-i ahd ve tecdid-i islâm ederlerdi.
Bu selâm arkadaşına; şu ayrıldığımız müddetçe senin dostluğunda idim demektir.
Erkekler daima kavi ve üstün yaratılmışlardır.
Binaenaleyh kadınlara daima şefkat ve merhametle muamele etmelidirler.
Nâsır : Yardımcı, yardım eden, nusret veren. Resül-i Ekrem'in (A.S.M.) bir ismi.
Karz : ödünç
Ziynet : Ziynet. Süs. Bezek. Kadınlara mahsus kıymetli eşya.
Makbul : (Makbule) Kabul olunan. Beğenilen. Sevablı.
Kavi : Sağlam, metin, zorlu, kuvvetli, güçlü. * Varlıklı, zengin, sâlih, emin, mutemed.
Kadr : İtibar. Değer, kıymet. Haysiyet. Derece miktarı. Miktar. Meblağ. Takat. Takdir, rızkı taksim eylemek. Gına.
Tecdid : Yenileme. Yenilenme. Tazelenme.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mihrican_1.jpg[/img]
- mehrican
- Saygın Üye
- Mesajlar: 297
- Kayıt: 18 Kas 2007, 02:00
65. VASİYET
Muhiddin-i Arabî buyuruyor:
Fatiha-i şerifeyi okurken Besmeleyi vasl et sonuna kadar bir nefeste oku!
Ebu Bekre İmamı Aliden gelen bir Hadis-i şerif te :
Besmeleyi Fatihaya vaslederek okuyanı ALLAH affeder. Hasenatını kabul eder.
Dilini Cehennem yakmaz.
Kabir azabından, azabı nardan fezağ ekberden emin olur. Herkesten evvel ALLAHa kavuşur diye rivâyetler vardır.
Vasl : Âşığın sevdiğine kavuşması. Kavuşmak. * Birleştirmek, ulaştırmak. * Gr: Ulama, ekleme.
Feza : Korku. Havf. * Sığınma, dehalet. * Uykuda şiddetli korku ile uyanmak.
Muhiddin-i Arabî buyuruyor:
Fatiha-i şerifeyi okurken Besmeleyi vasl et sonuna kadar bir nefeste oku!
Ebu Bekre İmamı Aliden gelen bir Hadis-i şerif te :
Besmeleyi Fatihaya vaslederek okuyanı ALLAH affeder. Hasenatını kabul eder.
Dilini Cehennem yakmaz.
Kabir azabından, azabı nardan fezağ ekberden emin olur. Herkesten evvel ALLAHa kavuşur diye rivâyetler vardır.
Vasl : Âşığın sevdiğine kavuşması. Kavuşmak. * Birleştirmek, ulaştırmak. * Gr: Ulama, ekleme.
Feza : Korku. Havf. * Sığınma, dehalet. * Uykuda şiddetli korku ile uyanmak.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mihrican_1.jpg[/img]
- mehrican
- Saygın Üye
- Mesajlar: 297
- Kayıt: 18 Kas 2007, 02:00
66. VASİYET
Muhiddin-i Arabî buyuruyor:
ALLAH için Gayur ol!
Kıskanç, hayvani ve tabiî gayretlerden sakın!
Meselâ karına, kızına, anana, kardeşine, başkasının kötü nazarını nasıl girve görüyorsan, bütün insanlara da aynı hâli nefsinde duymalısın.
Buna gayret-i Diniyye denir.
Amma, kendine yapılan fenalıktan duyduğun eleme başkalarına yapıldığı zaman duymuyorsan bu, gayret-i imaniye değil yalancı gayrettir.
Resûlüllahın dünyada eli, yabancı bir kadına dokunmadı. Kadınlardan biatı sözle alırlardı.
Musibet anında :
İNNÂ LİLLÂHİ VE İNNÂ İLEYHİ RACİUN de.
Bir cenazen olursa, cemaatin yüz kişi veya kırk kişi kadar olmasına çalış.
O cemaat, o meyyit hakkında şâhidtirler.
Bir kişiye yüz kişi şâhidlik ederse, o şahadet red olunmaz.
Gayur : Hamiyetli. Çok çalışkan. Dayanıklı. Çok gayretli. * Kıskanç. ("Gayyur" diye yazılması yanlıştır.)
Girve : (Girve) f. Çıkmaz yol. Çıkmaz sokak. * İçinden çıkılması müşkül olan durum.
Meyyit : Mevt. den) Ölü. Cansız. Ölmüş.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mihrican_1.jpg[/img]
- mehrican
- Saygın Üye
- Mesajlar: 297
- Kayıt: 18 Kas 2007, 02:00
67. VASİYET
Muhiddin-i Arabî buyuruyor:
Sadaka vermeğe gayret et!
Sadaka ALLAHın gazabını söndürür.
Kıyamette gölgelik olur.
Meleklerin duasına mazhar kılar.
Hadis-i şerif te :
Her sabah iki melek iner, biri:
Yâ Rabb sadaka verenlere sen ikram et. Verdiği gibisini de sen ona ver!.
Diğeri de:
Yâ Rabb cimrilerin elindekiler telef olsun! diye dua ederler.
Tabiî meleklerin duaları makbuldür.
Bu Hadis-i şerif in ikinci şıkkı olan:
Yâ Rabb cimrilere telef ver! demek;
Onlar da mallarını hayra sarf edebilsinler, onları Câhillikten kurtar da sehi olsunlar diye dua ederler, diye hüsnü tevil-de bulunanlar da vardır.
Çünkü, melekler daima insanların hayrına dua ederler.
Cehennem ateşinden kendini koru velevki yarım hurma vermek sûretiyle olsun.
Şeyh Muhiddin burada derki:
Endülüste şeyhlerimizden birisi hakkında zındık diye şikâyet ettiler.
Halk hep birden aleyhine kıyam ettiler.
O zamanın Sultanı emir verdi.
Memleketin ileri gelenlerini toplayın sorun eğer, zındıklığında müttefikan şahadet ederlerse, öldürün! diye Valiye emir verdi.
Vali de düşmanlarının başında gelenlerden idi.
Bu Zat meydan-ı siyasete gelirken ekmekçiye uğradı, yarım ekmek aldı ve sadaka etti.
Vali halka sorunca :
Hepsi, iyi adamdır dediler.
Vali şaşırdı:
Hep müttefikan bu adam hakkında zındık diyorduk hepinizin kanaati bir anda değişti. Bu, mutlaka bir emri Semâvî ile oldu. Derken o zât gülmeğe başladı:
Ne gülüyorsun? dediler.
Hadis-i şerifin sıdkına ve tecellîsine gülüyorum.
Biliyorum ki bu cemaat bu şahidliğin aksine mutekid idiler.
Vali de aynı kanaatte idi.
Hepiniz de de benim aleyhimde idiniz.
Ben bu ateşi görünce yarım ekmek sadaka verdim.
Yarım ekmek yarım hurmadan çoktur.
Hepinizin ateşini yarım ekmekle söndürdüm! dedi.
Zındık : Kâfirlik, dinsizlik. (Zendeka sâhibine zındık denir. Bazılarınca zındık; hem dinsiz, hem emvâl ve ezvacın iştirakine ve dehrin bekasına kail olan kimsedir.)
Mutekid : itikada, inançta olan.
Sıdkına : Doğruluğuna.
Muhiddin-i Arabî buyuruyor:
Sadaka vermeğe gayret et!
Sadaka ALLAHın gazabını söndürür.
Kıyamette gölgelik olur.
Meleklerin duasına mazhar kılar.
Hadis-i şerif te :
Her sabah iki melek iner, biri:
Yâ Rabb sadaka verenlere sen ikram et. Verdiği gibisini de sen ona ver!.
Diğeri de:
Yâ Rabb cimrilerin elindekiler telef olsun! diye dua ederler.
Tabiî meleklerin duaları makbuldür.
Bu Hadis-i şerif in ikinci şıkkı olan:
Yâ Rabb cimrilere telef ver! demek;
Onlar da mallarını hayra sarf edebilsinler, onları Câhillikten kurtar da sehi olsunlar diye dua ederler, diye hüsnü tevil-de bulunanlar da vardır.
Çünkü, melekler daima insanların hayrına dua ederler.
Cehennem ateşinden kendini koru velevki yarım hurma vermek sûretiyle olsun.
Şeyh Muhiddin burada derki:
Endülüste şeyhlerimizden birisi hakkında zındık diye şikâyet ettiler.
Halk hep birden aleyhine kıyam ettiler.
O zamanın Sultanı emir verdi.
Memleketin ileri gelenlerini toplayın sorun eğer, zındıklığında müttefikan şahadet ederlerse, öldürün! diye Valiye emir verdi.
Vali de düşmanlarının başında gelenlerden idi.
Bu Zat meydan-ı siyasete gelirken ekmekçiye uğradı, yarım ekmek aldı ve sadaka etti.
Vali halka sorunca :
Hepsi, iyi adamdır dediler.
Vali şaşırdı:
Hep müttefikan bu adam hakkında zındık diyorduk hepinizin kanaati bir anda değişti. Bu, mutlaka bir emri Semâvî ile oldu. Derken o zât gülmeğe başladı:
Ne gülüyorsun? dediler.
Hadis-i şerifin sıdkına ve tecellîsine gülüyorum.
Biliyorum ki bu cemaat bu şahidliğin aksine mutekid idiler.
Vali de aynı kanaatte idi.
Hepiniz de de benim aleyhimde idiniz.
Ben bu ateşi görünce yarım ekmek sadaka verdim.
Yarım ekmek yarım hurmadan çoktur.
Hepinizin ateşini yarım ekmekle söndürdüm! dedi.
Zındık : Kâfirlik, dinsizlik. (Zendeka sâhibine zındık denir. Bazılarınca zındık; hem dinsiz, hem emvâl ve ezvacın iştirakine ve dehrin bekasına kail olan kimsedir.)
Mutekid : itikada, inançta olan.
Sıdkına : Doğruluğuna.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mihrican_1.jpg[/img]
- mehrican
- Saygın Üye
- Mesajlar: 297
- Kayıt: 18 Kas 2007, 02:00
68. VASİYET
Muhiddin-i ARabbî buyuruyor:
Sakın, ALLAH seni nehyettiği yerlerde görmesin!
Emrettiği yerlerden de gaip etmesin, ALLAHtan başkasının bilmediği amelleri yapmaya çalış!
Bu amellerin gizliliği ihlasın en büyük âlâmetlerindendir.
Arafe ve Aşure oruçlarına devam et!
Zilhiccenin ilk on gününde, Muharremin ilk on gününde ibadeti çok yap!
Eğer zayıf düşüp vazifelerini yapamayacak bir hâle düşmeyeceksen ALLAH yolundaki savaşlarda oruç tut!
Eğer başkalarının sana hizmet etmelerini istiyorsan melekleri kendine hizmet ettir.
Melekler ilim tahsil edenlere hizmet ederler.
Hatta ilim tahsil etmek üzere yolunda yürüyenlerin ayakları altına kanatlarını sererler.
Öğrendiklerinle âmel edince de ALLAH yanında sevgili ve büyüklerden olursun.
Hastaları ziyaret edersen yetmiş bin melek seninle beraberdir. Sana dua ederler.
Günahlarının affını ALLAHtan niyaz ederler.
Akşam ziyaret edene sabaha kadar, sabah ziyaret etmişsen akşama kadar meleklerin istiğfarı devam eder.
Her sabah ve akşam namazlarından sonra üç kerre:
EUZÜBİLLAHİS- SEMİUL- ALÎMU MİNEŞ- ŞEYTANİR- RACÎM deyip sûre-yi Haşrin son üç âyetlerini oku.
Her namazın sonunda :
ALLAHÜMME ECİRNİ MİNEN- NAR yedi defa oku!
Akşam namazından sonra Evvabin namazı kılarsan sonunda şöyle dua eyle:
Yâ Rabb! İmânımda dosdoğru olmaya, sağlığımda ve ölürken de imanlı olarak ölmeye ve Mahşere çıkmaya muvaffakiyetler ihsan buyur! de!
Günahında ısrar etme, her günahın akabinde tövbe et!
Arafe : Kurban bayramından bir evvelki gün.
Aşure : (Aşurâ) Arabi aylardan olan Muharrem ayının onuncu günü. Aynı günde çeşitli hububat ve kuruyemişler katılarak yapılan tatlı.
Euzübillahis- Semiul- Alîmu Mineş- Şeytanir- Racîm : Rahmetten kovulan Şeytanın şerrinden her şeyibilen ve herkesi duyan ALLAHa sığınırım!
هُوَ اللَّهُ الَّذِي لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ هُوَ الرَّحْمَنُ الرَّحِيمُ
هُوَ اللَّهُ الَّذِي لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ الْمَلِكُ الْقُدُّوسُ السَّلَامُ الْمُؤْمِنُ الْمُهَيْمِنُ الْعَزِيزُ الْجَبَّارُ
الْمُتَكَبِّرُ سُبْحَانَ اللَّهِ عَمَّا يُشْرِكُونَ
هُوَ اللَّهُ الْخَالِقُ الْبَارِئُ الْمُصَوِّرُ لَهُ الْأَسْمَاء الْحُسْنَى يُسَبِّحُ لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Huvallahulleziy la ilahe illa huve 'alimulğaybi veşşehadeti huverrahmanurrahiymu. Huvallahulleziy la ilahe illa huve elmelikulkuddususselamul mu'minul muheyminul 'aziyzul cebbarul mutekebbiru subhanallahi 'amma yuşrikune. Huvallahul halikul bariyulmusavviru lehum'esma ulhusna yusebbihu lehu ma fiyssemavati vel'ardi. Ve huvel'aziyzulhakiymu. : O, öyle Allah'tır ki, O'ndan başka tanrı yoktur. Görülmeyeni ve görüleni bilendir. O, esirgeyendir, bağışlayandır. O, öyle Allah'tır ki, kendisinden başka hiçbir tanrı yoktur. O, mülkün sahibidir, eksiklikten münezzehtir, selâmet verendir, emniyete kavuşturandır, gözetip koruyandır, üsündür, istediğini zorla yaptıran, büyüklükte eşi olmayandır. Allah, müşriklerin ortak koştukları şeylerden münezzehtir. O, yaratan, var eden, şekil veren Allah'tır. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanlar O'nun şânını yüceltmektedirler. O, galiptir, hikmet sahibidir. (Haşr 59/22-24)
Allahümme Ecirni Minen- Nar : ALLAHım! Beni ateşten koru!
Muhiddin-i ARabbî buyuruyor:
Sakın, ALLAH seni nehyettiği yerlerde görmesin!
Emrettiği yerlerden de gaip etmesin, ALLAHtan başkasının bilmediği amelleri yapmaya çalış!
Bu amellerin gizliliği ihlasın en büyük âlâmetlerindendir.
Arafe ve Aşure oruçlarına devam et!
Zilhiccenin ilk on gününde, Muharremin ilk on gününde ibadeti çok yap!
Eğer zayıf düşüp vazifelerini yapamayacak bir hâle düşmeyeceksen ALLAH yolundaki savaşlarda oruç tut!
Eğer başkalarının sana hizmet etmelerini istiyorsan melekleri kendine hizmet ettir.
Melekler ilim tahsil edenlere hizmet ederler.
Hatta ilim tahsil etmek üzere yolunda yürüyenlerin ayakları altına kanatlarını sererler.
Öğrendiklerinle âmel edince de ALLAH yanında sevgili ve büyüklerden olursun.
Hastaları ziyaret edersen yetmiş bin melek seninle beraberdir. Sana dua ederler.
Günahlarının affını ALLAHtan niyaz ederler.
Akşam ziyaret edene sabaha kadar, sabah ziyaret etmişsen akşama kadar meleklerin istiğfarı devam eder.
Her sabah ve akşam namazlarından sonra üç kerre:
EUZÜBİLLAHİS- SEMİUL- ALÎMU MİNEŞ- ŞEYTANİR- RACÎM deyip sûre-yi Haşrin son üç âyetlerini oku.
Her namazın sonunda :
ALLAHÜMME ECİRNİ MİNEN- NAR yedi defa oku!
Akşam namazından sonra Evvabin namazı kılarsan sonunda şöyle dua eyle:
Yâ Rabb! İmânımda dosdoğru olmaya, sağlığımda ve ölürken de imanlı olarak ölmeye ve Mahşere çıkmaya muvaffakiyetler ihsan buyur! de!
Günahında ısrar etme, her günahın akabinde tövbe et!
Arafe : Kurban bayramından bir evvelki gün.
Aşure : (Aşurâ) Arabi aylardan olan Muharrem ayının onuncu günü. Aynı günde çeşitli hububat ve kuruyemişler katılarak yapılan tatlı.
Euzübillahis- Semiul- Alîmu Mineş- Şeytanir- Racîm : Rahmetten kovulan Şeytanın şerrinden her şeyibilen ve herkesi duyan ALLAHa sığınırım!
هُوَ اللَّهُ الَّذِي لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ هُوَ الرَّحْمَنُ الرَّحِيمُ
هُوَ اللَّهُ الَّذِي لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ الْمَلِكُ الْقُدُّوسُ السَّلَامُ الْمُؤْمِنُ الْمُهَيْمِنُ الْعَزِيزُ الْجَبَّارُ
الْمُتَكَبِّرُ سُبْحَانَ اللَّهِ عَمَّا يُشْرِكُونَ
هُوَ اللَّهُ الْخَالِقُ الْبَارِئُ الْمُصَوِّرُ لَهُ الْأَسْمَاء الْحُسْنَى يُسَبِّحُ لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Huvallahulleziy la ilahe illa huve 'alimulğaybi veşşehadeti huverrahmanurrahiymu. Huvallahulleziy la ilahe illa huve elmelikulkuddususselamul mu'minul muheyminul 'aziyzul cebbarul mutekebbiru subhanallahi 'amma yuşrikune. Huvallahul halikul bariyulmusavviru lehum'esma ulhusna yusebbihu lehu ma fiyssemavati vel'ardi. Ve huvel'aziyzulhakiymu. : O, öyle Allah'tır ki, O'ndan başka tanrı yoktur. Görülmeyeni ve görüleni bilendir. O, esirgeyendir, bağışlayandır. O, öyle Allah'tır ki, kendisinden başka hiçbir tanrı yoktur. O, mülkün sahibidir, eksiklikten münezzehtir, selâmet verendir, emniyete kavuşturandır, gözetip koruyandır, üsündür, istediğini zorla yaptıran, büyüklükte eşi olmayandır. Allah, müşriklerin ortak koştukları şeylerden münezzehtir. O, yaratan, var eden, şekil veren Allah'tır. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanlar O'nun şânını yüceltmektedirler. O, galiptir, hikmet sahibidir. (Haşr 59/22-24)
Allahümme Ecirni Minen- Nar : ALLAHım! Beni ateşten koru!
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mihrican_1.jpg[/img]
- mehrican
- Saygın Üye
- Mesajlar: 297
- Kayıt: 18 Kas 2007, 02:00
69. VASİYET
Muhiddin-i Arabî buyuruyor:
Secdeyi çok yap!
Yemini çok etme!
Hüküm sahibi bir memur olmaya heves etme!
Eğer olmuşsan; öfkeli hâlinde, içinde bir sıkıntı varken, aç karnına, acele bir işin varken hüküm verme!
Kimseye benim Mevlâm deme!
Mevlâ ALLAHındır.
Dinînde, imanından istifade edeceğin kimselerle sohbet et!
ALLAH aşkına! diyerek kimseden bir şey isteme!
Hatta, ALLAHdan ALLAH aşkına diyerek yalnız Cennet ve Cemalden başka şey isteme!
Sakın ALLAH aşkına diyerek dünya isteme!
Başka birisi bir kadına talib olmuşsa, sen de o kadına talib olma, amma ona verilmemişse, o zaman istersin.
Başkası bir mala pazarlık ederken, sen de aynı mala talib olma! Kabirler üzerine oturma!
Kabre karşı namaz kılma!
Bir insanın yüzüne karşı namaza durma!
Başına gelen musibetten dolayı ölümü isteme!
Belki şöyle dua et:
Yâ Rabb, eğer yaşamak hakkımda hayırlı ise, yaşat, ölüm hayırlı ise, imân ile göçür! de!
Mamafih istemekle ölüm gelmez, sözler ölüm getirmez.
O, değişmeyen bir karara bağlıdır.
Su içerken otıır da iç!
Her sabah:
Yâ Rabb! Bana söven ve ezâ eden, beni gıybet eden ve kızdırmak için günaha girmiş kullarını ben affettim.
Sen şâhid ol onlara hep hakkımı helâl ettim.
Dünya ve Ahirette kimsede hakkım yoktur. de!
Mevlâ : Sahib. Rabb. * Efendi. Köleyi âzad eden. * Şanlı. Şerefli. Mâlik. * Mün'im-i Mutlak olan Cenab-ı Hak (C.C.). * Terbiye eden, mürebbi. * Yardımcı, muavenet eden. * Dost ve komşu. * Azâd olan.
Muhiddin-i Arabî buyuruyor:
Secdeyi çok yap!
Yemini çok etme!
Hüküm sahibi bir memur olmaya heves etme!
Eğer olmuşsan; öfkeli hâlinde, içinde bir sıkıntı varken, aç karnına, acele bir işin varken hüküm verme!
Kimseye benim Mevlâm deme!
Mevlâ ALLAHındır.
Dinînde, imanından istifade edeceğin kimselerle sohbet et!
ALLAH aşkına! diyerek kimseden bir şey isteme!
Hatta, ALLAHdan ALLAH aşkına diyerek yalnız Cennet ve Cemalden başka şey isteme!
Sakın ALLAH aşkına diyerek dünya isteme!
Başka birisi bir kadına talib olmuşsa, sen de o kadına talib olma, amma ona verilmemişse, o zaman istersin.
Başkası bir mala pazarlık ederken, sen de aynı mala talib olma! Kabirler üzerine oturma!
Kabre karşı namaz kılma!
Bir insanın yüzüne karşı namaza durma!
Başına gelen musibetten dolayı ölümü isteme!
Belki şöyle dua et:
Yâ Rabb, eğer yaşamak hakkımda hayırlı ise, yaşat, ölüm hayırlı ise, imân ile göçür! de!
Mamafih istemekle ölüm gelmez, sözler ölüm getirmez.
O, değişmeyen bir karara bağlıdır.
Su içerken otıır da iç!
Her sabah:
Yâ Rabb! Bana söven ve ezâ eden, beni gıybet eden ve kızdırmak için günaha girmiş kullarını ben affettim.
Sen şâhid ol onlara hep hakkımı helâl ettim.
Dünya ve Ahirette kimsede hakkım yoktur. de!
Mevlâ : Sahib. Rabb. * Efendi. Köleyi âzad eden. * Şanlı. Şerefli. Mâlik. * Mün'im-i Mutlak olan Cenab-ı Hak (C.C.). * Terbiye eden, mürebbi. * Yardımcı, muavenet eden. * Dost ve komşu. * Azâd olan.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mihrican_1.jpg[/img]
- mehrican
- Saygın Üye
- Mesajlar: 297
- Kayıt: 18 Kas 2007, 02:00
70. VASİYET
Muhiddin-i Arabî buyuruyor:
Vasi, elçi, şâhid olmamaya gayret et!
Gusül ettiğin yere abdest bozma!
Nezretme!
Yapmışsan nezrini yerine getir!
Nezri bâhiller yapar!
Harb isteme amma, düşmanla karşı karşıya gelince artık sebat et! Sakın firar etme!
Rüzgâra sövme, Rüzgar nefes-i Rahmandır.
ALLAHdan hayırlı rüzgarlar iste!
Şerlilerinden ALLAHa sığın!
Yeni bir elbise giyince besmele çek!
Ve : Yâ Rabb! Bu elbise içinde beni hayırlı işlere muvaffak buyur! diye dua et!
İpekli elbise giyme!
Uyuyanlara karşı namaza durma!
Kalbinde kötü bir hatıra varken namaza durma!
ALLAHtan başkası adına yemin etme!
Ateşle kimseye azap etme!
Abdestin daralınca, o hâlde namaz kılma!
Vasi : (Vesâyet. den) Bir ölünün vasiyetini yerine getirmeye me'mur edilen kimse. Bir yetimin veya akılca zayıf, hasta olan bir kimsenin malını idare eden kimse.
Nezr : Adak adamak. * Fık: Cenab-ı HAKKa ta'zim için mübah bir fiilin yapılmasını deruhde etmek, öyle bir işin yapılmasını kendi nefsine vacib kılmaktır.
Bâhil : Cimri. Avâre, başıboş, serseri.
Muhiddin-i Arabî buyuruyor:
Vasi, elçi, şâhid olmamaya gayret et!
Gusül ettiğin yere abdest bozma!
Nezretme!
Yapmışsan nezrini yerine getir!
Nezri bâhiller yapar!
Harb isteme amma, düşmanla karşı karşıya gelince artık sebat et! Sakın firar etme!
Rüzgâra sövme, Rüzgar nefes-i Rahmandır.
ALLAHdan hayırlı rüzgarlar iste!
Şerlilerinden ALLAHa sığın!
Yeni bir elbise giyince besmele çek!
Ve : Yâ Rabb! Bu elbise içinde beni hayırlı işlere muvaffak buyur! diye dua et!
İpekli elbise giyme!
Uyuyanlara karşı namaza durma!
Kalbinde kötü bir hatıra varken namaza durma!
ALLAHtan başkası adına yemin etme!
Ateşle kimseye azap etme!
Abdestin daralınca, o hâlde namaz kılma!
Vasi : (Vesâyet. den) Bir ölünün vasiyetini yerine getirmeye me'mur edilen kimse. Bir yetimin veya akılca zayıf, hasta olan bir kimsenin malını idare eden kimse.
Nezr : Adak adamak. * Fık: Cenab-ı HAKKa ta'zim için mübah bir fiilin yapılmasını deruhde etmek, öyle bir işin yapılmasını kendi nefsine vacib kılmaktır.
Bâhil : Cimri. Avâre, başıboş, serseri.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mihrican_1.jpg[/img]
- mehrican
- Saygın Üye
- Mesajlar: 297
- Kayıt: 18 Kas 2007, 02:00
71 . VASİYET
Muhiddin-i Arabî buyuruyor:
Mütevazı ol, kasılma!
ALLAH yanında mevki, takva iledir.
Yarın mahşerde bütün nesebler iptal edilecek yalnız ALLAH ile olan neseb kalacak, o da takvadır.
Kim olursa olsun isyan ile emrederse itaat edilmez.
Sana söz söyleyene kulak ver, isterse çirkin olsun.
Çünkü o kendine kıymet vermiştir.
Bu sûretle onun da gönlünü almış olursun.
Hediyeyi red etme, tahkir de etme!
Her şeyi güzel yapmaya çalış!
Dedikoduyu bırak! Lüzumsuz şeyleri de çok sorma! Bil ki her hareket ve sükûn ve her giriş ve çıkışta şeriatın hükmü vardır. Bunları öğren!
Mallarını israfına harcama!
Güçlük, matlık, nefret gösterme!
Daima kolaylık, sevgi göster!
Bilmeyenlere öğret!
Gizli ve aşikâr yüz kızartıcı şeyleri bırak!
ALLAHtan utan, kötü yolda başına bir musibet gelmeden yaşıyorsan, mağrur olma çok şiddetli bir azaba gidiyorsun gözünü aç!
ALLAHın mekrinden hazer et!
Rahmetinden ümidini kesme!
Hâvf ile rica beynini daima muhafaza eyle!
Aklı gideren şeylere, müskirata hiç yanaşma!
Tabiî konuş, kendimi beğendireceğim diye sözde sanat gösterme!
Takva : Bütün günahlardan kendini korumak. Dinin yasak ettiğinden veya haram olduğunda şüphesi olan şeylerden çekinmek.
İsraf : Lüzumsuz yere harcamak. Malı ve parayı lüzumsuz yere sarf etmek. İhtiyacından fazla istihlâk etmek ve harcamak. * En lüzumlu aslî vazifeleri bırakıp en lüzumsuz veya zararlı şeylerle meşgul olarak ömrünü veya gençliğini boş yere harcamak.
Mekr : (Mekr) Hile. Aldatma. Oyun. Düzen. (Birisinin kötü veya iyi hâllerini öğrenmek veya kötülüğe sevketmek Yâ da gayesinden alıkoymak için yapılır.)
Hazer : Çekinme. Zarar verebilecek şeyden kaçınma. Korunma.
Hâvf ile rica beynini : Korku rica arasını.
Müskirat : (Müskir. C.) İçilmesi ve kullanılması ALLAH (C.C.) tarafından men'edilmiş sarhoşluk veren şeyler.
Muhiddin-i Arabî buyuruyor:
Mütevazı ol, kasılma!
ALLAH yanında mevki, takva iledir.
Yarın mahşerde bütün nesebler iptal edilecek yalnız ALLAH ile olan neseb kalacak, o da takvadır.
Kim olursa olsun isyan ile emrederse itaat edilmez.
Sana söz söyleyene kulak ver, isterse çirkin olsun.
Çünkü o kendine kıymet vermiştir.
Bu sûretle onun da gönlünü almış olursun.
Hediyeyi red etme, tahkir de etme!
Her şeyi güzel yapmaya çalış!
Dedikoduyu bırak! Lüzumsuz şeyleri de çok sorma! Bil ki her hareket ve sükûn ve her giriş ve çıkışta şeriatın hükmü vardır. Bunları öğren!
Mallarını israfına harcama!
Güçlük, matlık, nefret gösterme!
Daima kolaylık, sevgi göster!
Bilmeyenlere öğret!
Gizli ve aşikâr yüz kızartıcı şeyleri bırak!
ALLAHtan utan, kötü yolda başına bir musibet gelmeden yaşıyorsan, mağrur olma çok şiddetli bir azaba gidiyorsun gözünü aç!
ALLAHın mekrinden hazer et!
Rahmetinden ümidini kesme!
Hâvf ile rica beynini daima muhafaza eyle!
Aklı gideren şeylere, müskirata hiç yanaşma!
Tabiî konuş, kendimi beğendireceğim diye sözde sanat gösterme!
Takva : Bütün günahlardan kendini korumak. Dinin yasak ettiğinden veya haram olduğunda şüphesi olan şeylerden çekinmek.
İsraf : Lüzumsuz yere harcamak. Malı ve parayı lüzumsuz yere sarf etmek. İhtiyacından fazla istihlâk etmek ve harcamak. * En lüzumlu aslî vazifeleri bırakıp en lüzumsuz veya zararlı şeylerle meşgul olarak ömrünü veya gençliğini boş yere harcamak.
Mekr : (Mekr) Hile. Aldatma. Oyun. Düzen. (Birisinin kötü veya iyi hâllerini öğrenmek veya kötülüğe sevketmek Yâ da gayesinden alıkoymak için yapılır.)
Hazer : Çekinme. Zarar verebilecek şeyden kaçınma. Korunma.
Hâvf ile rica beynini : Korku rica arasını.
Müskirat : (Müskir. C.) İçilmesi ve kullanılması ALLAH (C.C.) tarafından men'edilmiş sarhoşluk veren şeyler.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mihrican_1.jpg[/img]
- mehrican
- Saygın Üye
- Mesajlar: 297
- Kayıt: 18 Kas 2007, 02:00
72. VASİYET
Muhiddin-i Arabî buyuruyor:
İstiğfara devam et!
Hele seher vakitleri çok istiğfar et!
ALLAHın bir sınıf melekleri vardır onlar, küre-yi arzda bulunanlara dua ederler.
Bir sınıf daha vardır ki onlar, seherlerde istiğfar eden mü-minlere dua ederler.
Üç şeyden kork; ALLAHtan, nefsinden, ALLAHtan korkmayandan. Her işinde niyetin hâlis olsun!
İhtiyarlara hürmet et!
Hafız-ı Kurân olanlara ikram et!
Borçlu olma, borçluluk geceleri rahatı kaçırır, gündüzleri zelil eder. Rabbinin ibadetine dünya ziynetlerinden bir şey karıştırma!
Dünya garazları insandan ayrılmayan hastalıklardır.
Ebdalinin reislerinden bir zât, arkadaşları ile yeşillik, sulu bir yerden geçerken suların şırıltısı, çayır ve çimenlerin güzelliği hoşuna gitti de arkadaşlarından ayrıldı.
O şelâleden abdest aldı.
Namaz kıldı, nefsinin arzusunu tatmin etti.
Amma, bütün arkadaşları başından dağılıverdiler.
O da rütbesinden azlolundu.
Binaenaleyh nefsin arzularına, ibadette de olsa tabi olma!
Kimsenin ayıplanın araştırma!
Nefsinle meşgul ol, onun ıslahına çalış!
Çocuklarına güzel isimler koy, edeb öğret!
Karınla hoş geçin, onun mertebesinde sohbet et!
Kendine uydurmaya çalışına ona medar et!
Çörek otu ölümden başka her derde devadır.
Onunla şifalan!
Zelil : Sürçüp düşen. * Yanılan.
Ebdal : (Bedil veya Bedel. C.) Evliyâdan, ziyâde nûraniyyet kazanmış olanlar. Evliyâ zümresinden bir cemaat. Arapçada halkın lüzumlu işlerinin tasarrufuna memur bir cemaata denir. (Mâsivâ alâkasından mücerret ve Cenab-ı HAKK'ın muhabbetinde fâni ve müstağrak olan zâtlar. O.S.)
Medar : Sebeb, vesile. * Bir şeyin etrafında döneceği nokta. Bir şeyin devredeceği, üzerinde hareket edeceği yer. * Gezegenlerin gezerken hareket noktalarının çizdiği dâire. (Dünya, güneş etrafında seyrederken medar-ı senevîsi bir dâireyi andırır.)
Muhiddin-i Arabî buyuruyor:
İstiğfara devam et!
Hele seher vakitleri çok istiğfar et!
ALLAHın bir sınıf melekleri vardır onlar, küre-yi arzda bulunanlara dua ederler.
Bir sınıf daha vardır ki onlar, seherlerde istiğfar eden mü-minlere dua ederler.
Üç şeyden kork; ALLAHtan, nefsinden, ALLAHtan korkmayandan. Her işinde niyetin hâlis olsun!
İhtiyarlara hürmet et!
Hafız-ı Kurân olanlara ikram et!
Borçlu olma, borçluluk geceleri rahatı kaçırır, gündüzleri zelil eder. Rabbinin ibadetine dünya ziynetlerinden bir şey karıştırma!
Dünya garazları insandan ayrılmayan hastalıklardır.
Ebdalinin reislerinden bir zât, arkadaşları ile yeşillik, sulu bir yerden geçerken suların şırıltısı, çayır ve çimenlerin güzelliği hoşuna gitti de arkadaşlarından ayrıldı.
O şelâleden abdest aldı.
Namaz kıldı, nefsinin arzusunu tatmin etti.
Amma, bütün arkadaşları başından dağılıverdiler.
O da rütbesinden azlolundu.
Binaenaleyh nefsin arzularına, ibadette de olsa tabi olma!
Kimsenin ayıplanın araştırma!
Nefsinle meşgul ol, onun ıslahına çalış!
Çocuklarına güzel isimler koy, edeb öğret!
Karınla hoş geçin, onun mertebesinde sohbet et!
Kendine uydurmaya çalışına ona medar et!
Çörek otu ölümden başka her derde devadır.
Onunla şifalan!
Zelil : Sürçüp düşen. * Yanılan.
Ebdal : (Bedil veya Bedel. C.) Evliyâdan, ziyâde nûraniyyet kazanmış olanlar. Evliyâ zümresinden bir cemaat. Arapçada halkın lüzumlu işlerinin tasarrufuna memur bir cemaata denir. (Mâsivâ alâkasından mücerret ve Cenab-ı HAKK'ın muhabbetinde fâni ve müstağrak olan zâtlar. O.S.)
Medar : Sebeb, vesile. * Bir şeyin etrafında döneceği nokta. Bir şeyin devredeceği, üzerinde hareket edeceği yer. * Gezegenlerin gezerken hareket noktalarının çizdiği dâire. (Dünya, güneş etrafında seyrederken medar-ı senevîsi bir dâireyi andırır.)
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mihrican_1.jpg[/img]