KIRIK CAM TEORİSİ...

Bizi silkeleyip kendimize getirecek nasihat ve sözler.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
alaimisema7
Üye
Üye
Mesajlar: 43
Kayıt: 04 Nis 2008, 02:00

KIRIK CAM TEORİSİ...

Mesaj gönderen alaimisema7 »

Yıllar öncesi. Öğrenciyim. Hava sıcak ve yorgunum. Az sonra bineceğim otobüste de oturamayacağım kesin. Bari beklerken dinlenebilirdim. Duraktaki banka oturmaya niyetlendim. Ama garip ki, benden önce oturanlar oturak yerine ayaklarını koymuşlar, bankın arkalığını da oturmak için kullanmışlardı.

Gençler öyle otururdu o zamanlar. (Herkes gibi otururlarsa, yaşlı sanılmaktan mı korkarlardı?) "Böyle gelmiş, böyle gider"di. Ben de onlar gibi oturmak zorunda kaldım. Ayakkabılarımı oturak yerine koydum, koltuğun arkalığının daracık ucuna yerleştim. Çok geçmedi ki banka benim gibi oturamayacak yaşlı teyze, benden önce banka benim gibi oturan gençlerin hepsinin hesabını bana sordu. İyice bir fırça yedim. Ben o azarı hak etmemiştim ama o haklıydı. Sustum. Meğer ben o koltuğa oturmadan yıllar önce, ABD'de bir araştırmacı, o teyzeye karşı yaşadığım acı mahcubiyetin hesabını yapmışmış. Şimdi haberim oldu. "Kırık Cam Teorisi" hesabıymış bu. Anlatıldığı kadarıyla: "Kırık Cam Teorisi" ABD'li suç psikoloğu Philip Zimbardo'nun 1969'da yaptığı bir deneyden ilham alınarak geliştirilmiş. Zimbardo, suç oranının yüksek olduğu, yoksul Bronx ve daha yüksek yaşam standardına sahip Palo Alto bölgelerine birer 1959 model otomobil bıraktı. Araçların plakası yoktu, kaputları aralıktı. Ve olup bitenleri izledi. Bronx'taki otomobil üç gün içinde baştan aşağıya yağmalandı. Diğerine ise bir hafta boyunca kimse dokunmadı. Ardından Zimbardo ve iki öğrencisi 'sağ kalan' otomobilin yanına gidip çekiçle kelebek camını kırdı. Daha ilk darbe indirilmişti ki çevredeki insanlar (zengin beyazlar) da olaya dahil oldu. Birkaç dakika sonra o otomobil de kullanılmaz hale gelmişti. "Demek ki" diyordu Zimbardo, "ilk camın kırılmasına ya da çevreyi kirleten ilk duvar yazısına izin vermemek gerek. Aksi halde kötü gidişatı engelleyemeyiz." Şimdi niye o banka öyle oturduğumu anladım. Ve benim olmayan suça nasıl da kolayca katılabildiğime, hatta onu çoğalttığıma şaşırmadım. Ayrıca benden önceki suçların hepsinin hesabının bana sorulmuş olması da gerekiyormuş.

"Kırık Cam Teorisi"nin takipçileri bakın ne diyor: "Metruk bir bina düşünün. Binanın camlarından biri bile kırık olsa, o camı hemen tamir ettirmezseniz, çok kısa sürede, oradan geçen herkes bir taş atıp, binanın tüm camlarını kırar. Ben ilk cam kırıldığında hemen tamir ettirdim. Bir elektrik direğinin dibine ya da bir binanın köşesine, biri bir torba çöp bıraksın. O çöpü hemen oradan kaldırmazsanız, her geçen, çöpünü oraya bırakır ve çok kısa bir sürede dağlar gibi çöp birikir. Ben ilk konan çöp torbasını kaldırttım."

Bunları niye mi anlattım? Kalbimizde ucundan kıyısından kırılmış camlar taşıyoruz sürekli... Ruhumuzun başköşelerine ilk başta önemsiz gözüken, laf etmeye değmez çöpler bırakıyoruz her gün. Küçük küçük günahlar, minik minik hatalar camı kırık araba gibi diğerlerini de camları kırmaya, kapıları çerçeveleri indirmeye teşvik ediyor. Pişmanlığımızı fırsat bilip ortadan kaldıracak kadar ciddiye almadığımız "çöpler"imiz, sürçmelerimiz, kötülüklerimiz, ayıplarımız, kokuşmuş çöp dağlarına, kötülük yığınlarına kapı aralıyor. "Böyle gelmişse, böyle gider" diye kendi kendimizi ağır veballer altında ezdirdikçe ezdiriyoruz.
Kırık camın oradaki varlığı, diğer camların da kırılabileceğine dair bir haklılık üretir içimizde. Çöpün bizden önce oraya atılmış olması, oraya çöp atmanın bir alışkanlık olduğunu söyler bize. Çok geçmeden biz de o alışkanlığa alışır, alışık olunanı yapmakta haklı görürüz kendimizi. Cam ilk kırıldığında hafife alırsak, ağırlaşır cam kırıkları. Çöp ilk atıldığında umursamazsak, umursamazlığımız bir çöp dağını besler.
Tam da "hafife almakla" açılan, "umursamazlıkla" genişleyen bir "yol(suzluk)"u tarif eden sûre'nin (Mutaffifîn) berceste ayetinin konusudur "cam kırıkları teorisi": "Yapmaya alıştıkları kötü işler, gitgide kalplerini paslandırdı." (Mutaffifîn, 83/14).

Bir de aynı ayeti yorumlayan Efendimiz'in [asm] küçümseyerek/hafife alarak ilerlediğimiz yol(suzluk)u tarif edişine kulak verelim: "İnsan bir günah işler ve onu tevbe ile silmezse, kalbinde bir leke olarak kalır. Eğer tevbe ederse kalbi yine parlar. İkinci bir günah işlediğinde ise o leke büyür. Ve kalb günah işleye işleye öyle bir kararır ki, bütün kalbi ele geçirir."
Bu yüzden galiba... Masum görünen her hata, her günaha yaklaşış, bir büyük günaha doğru sürüklüyorsa bizi, ilk atılan çöpü kaldırmamaktandır bu.
Senai Demirci

En son alaimisema7 tarafından 04 May 2009, 12:17 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Sevgili Kardeşim Allah razı olsun güzel bir yaklaşım getirdiniz. Dedikleriniz çok doğrudur. Lakin her yerin bir alıcısı vardır. Aynı deneyi zenci mahallesi olan Bronx'ta değilde lüks bir semt olan Manhattan'da yapsalardı kusurlu olan araba değil, gösterişli olan araba calınıdırdı, fakir semtte değersiz ve sahibsiz olanı alırlar, zengin yerde daha değerli ve sahibli olanın peşine giderler ki bu daha büyük suçtur. Kehf Süresinde bahsedilen Hızır A.S , Musa A.S ile yolculuk yaparken gemiyi kusurlu göstermekte ki ona el koymak isteyen bır alıcı var göz koyupta onu almasın diye.

Sahibsiz evi, içinde birine yarar bir şey varsa herkes yağma eder çünkü başkasının sahib çıkmadığına sahib olmak isteyenler muhakkak vardır. Bu dünyada herkes birbirini yemektedir, fazilet sahibi insanlar ve aklı selim olanlar hariç. Sahibsizlik ille başı boş bırakılmış olmak değildir, aldırış etmemek "hadi gelin bu sahibsiz" demektir. Kırık cam bazı insanlar için bir yere kimsenin aldırış etmediğinin oranın sahib çıkılmadığının ifadesidir. Bazı insanlar için içeriye açılmış bir kapıdır, bir nevi davetiyedir.

Özündeki hakikate sahiblik etmeyenin gönül evini hırsızlar yağmalarlar, bu yüzden evin ışıklarını gece açık bırakmak lazım ki hırsız evi yağma etmesin, evde birinin bulunduğu bilinsin. Sahabe'ye Resulullah SAV'e sahib çıktıkları için sahabe denmiş.

Vaktinde tedavi edilmeyen yara büyür başa sorun açar. Niye çünkü mikrobların girmesi için yoldur. Bu yüzden tedavi olunması emredilmiştir. Bozulma belirtisi gösteripte bakımı yapılmayan makine bozulur. Denizde bir yeriniz kanarda kanı durdurmazsanız köpek balıklarını davet edersiniz.

Birde öncü olmak var, şimdi bir çöp ikinci gelecek çöp için öncüdür. Yok edilmezse ikincisi ve diğerleri onu izler. Pislik pisliği çeker. Temiz bir yere bir şey koymaya insanlar utanır ama kirli yere sahibsizse herkes pislik boşaltır. Kötü huylar ve niteliklerde böyle birbirlerini davet ederler. Her ne kadar duvarın üzerinde "Buraya çöp atan essektir" yazsada. Bu yüzden ilk öncü olanı kesmek gerekir. Ingilizce Hornet denilen bir yaban arısı cinsi vardır ki bunlar bal arılarının düşmanıdır. Devriye gezerler ve eger arı kovanı bulurlarsa hemen diger hornet sürüsünü çağırmaya giderler. Bal arıları kovana girmiş bir öncü yaban arısını yakalarlarsa bırakmaz hemen onun isini bitirirler, temizlemezlerse bu yaban arısı digerlerine haber verir ve yerleri tesbit edilince tüm kovandaki arılar helak olurlar. Kötü niteliklerinde kendine özgü bir radarı ve öncüleri vardır, farkedildiği vakit yok edilmezlerse, aldırış gösterilmezse birbirlerini davet eder yeni buldukları yeri kendilerine ev edinirler.

Tevbe 12. Ve eğer verdikleri ahidden sonra yeminlerini bozar ve dininize taarruza kalkarlarsa o küfr öncüllerini hemen öldürün, çünkü onların yeminleri yoktur, ola ki vaz geçerler.

Açıkta bulunan malın calınmasında hırsızlık sebepli el kesme cezası uygulanmaz çünkü bir nevi tesvik vardır...

Çöp bahsine dönelim yeniden, Süleyman A.S'in Mabedi bugünkü Mescidi Aksa'mızın oldugu bölgededir. Kudüsü almak için yüz yıllarca kendilerini yırtan haçlı zihniyeti ve bugün orayı paylaşamayan Evengelist Hristiyan ve Yahudi milleti, Hz.Ömer (r.a) zamanınde neredeydi diye sormak geliyor içimden. Hz.Ömer Kudüsü fethettiğinde o değerli Süleyman Mabedi'nin bulunduğu yer bir harabe idi ve yahudiler burayı çöplük olarak kullanıyorlardı, müslümanlar fethedince burayı temizlediler. Tıpkı Kâbe'ninde müşriklerin elinde put çöplüğü haline getirilmesi gibi fetihten sonra ilk iş Kâbe içindeki putların temizlenmesi olmuştur.


Çöpten çok bahsedince eskiden yazdığım bir yazı geldi, onu da buraya ekleyelim:


Hasta insanlar vardır çöp toplarlar sokaktan, buldukları çöpü eve getirir evlerinin içini çöple doldururlar, dahilindeki kudret ve imkanını bu uğurda feda eder, çöplük çöplük gezer ne bulursa alır eve getirirler, ülkemizde ve değişik ülkelerde TV proğramlarında gösterirler bunu, belediye görevlileri bu kişilerin evine burunlarına özel maske takarak girerler. Bu insanlar hep binlerce torba topladığı kurtlanmış, böceklenmiş pisliğin içinde mutlu bir şekilde iskemlelerinde oturuyor bulunurlar kokuya alışmışlardır onlar için misk o dur.

Komşular kokudan rahatsız oldukları için belediyeye şikayet ederler, belediye bu sebepten sağlığa aykırı diye teftiş eder. Görevliler ihtar verirler bu evi temizle yoksa falanca güne kadar cezası var diye. İşte böyle bir proğramda görevliler bir yandan evi temizliyorlar, adamda küfrü basıyor görevlilere, bir yandan da yalvarıyor, "yapmayın etmeyin beni çöpümden ayırmayın" diye. Evi zorla temizledikten bir iki yıl sonra eve geliyorlar ev yine aynı konumda. Sonunda adamı huzur evine götürüyorlar, bir yandan da psikolojik tedavi veriyorlar. Yaşlı adamın odasına giderken ceplerini yokluyorlar, cebinden yemekhaneden topladığı ufak tefek bir sürü çöp çıkıyor.

Tuhaf, tuhaf ki ne tuhaf, milyarla insan bu hadiseyi TV'den seyreder sağda solda anlatır sonra "zavallı adam, hasta bu hasta, yahut delidir deli" der geçerler. Halbuki bu hadiseler insana açıkça bir gerçeği beyan edip durmaktadır. Esas bunu görüpte anlamayan insanlardır hasta. Bu gibi adamların hastalığı ve bu durumları, AHA bu göremeyenler anlasın diye tekerrür eder durur ama "gören göz" kimde.

Mevlana hazretlerinin mesnevide bir yerde şöyle bir hadiseden bahsettiğini hatırlar gibiyim, adamın biri yerde baygın yatmaktadır. İnsanlar etraftan gelip adamı ayıltmak için suratına gül suyu dökerler. Adam bir türlü ayılmaz sonra adama biri elinde pislikle gelir ve adamın burnuna bu pisliği tutar, koklayınca adam derhal ayılır. Pislik adam için gül suyu gibidir.

Bakın bu konuda Sultan Veled (K.S) Maarifin'de şöyle diyor:

"Ey Âdem oğlu! sen, şeytanın eğlencesi oldun ve bir gafil gibi, bu gaflet uykusuna daldın ve gaddar, hilekâr, buğday gösterip arpa satan, yüzüne pudra sürmüş, kara yüzlü, kendini sâf ve temiz gösteren ve seviştiğin acuze bir dünyadasın ve orada, cennetliklerin cennette oldukları gibi mutlu ve huzur içindesin. Gözlerini açtığın ve bu gaflet uykusundan uyandığın zaman, bizzat cehennemde olduğunu göreceksin."

Öğlen namazından sonra gittim, bu çöp biriktiren adama niye çöpleri biriktiriyorsun evine diye sordum, bana hal diliyle söyle söyledi:

Beni ve evimi kokuyor görüyorsunuz. Benim bu zahiri pisliğimi görüp kendi pis kokunuzu duymuyorsunuz. Çoğunuz her gün gönül evlerinize ellerinizde torbalarla cimrilik, bağnazlık, küfür, nimet-i küfran, ucb, sarhoşluk, riya, oburluk, zina, ashabiye, yalan, kibir ve haset gibi bin bir çeşit pislik ile gelip bunları kalplerinizde biriktiriyor ve bunlar size bu benim zahiri çöplerimden daha yakin olduğu halde kendi içinizde olduğu halde bu pis kokuya tahammül ediyor, bu kokulardan rahatsız olmuyor memnuniyet içerisinde yaşam sürdürüyorsunuz.

Hatta bazılarınız var ki ellerini açarak dua edip böyle rezillik içinde olan kalp evlerine Subhan olan Allah'ı davet etme edepsizliğini dahi gösterebiliyorlar ve gelmedi diye de hayıflananlarınız var. Bu yetmemiş gibi bazılarınız yüreklerindeki bu pislikleri ve o berbat kokuları etraflarına , işlerine ve dünyanın her köşesine yayma çabası içinde bir de örgütlenmişler. Bâtınlarındaki pis kokuları fiillere dönüşmüş, tabiattan yer yüzünde yaşayan bütün canlılara ve masum insanlara kadar her canlı cansıza zarar vermekte.

Hem içinizi hem de dünyayı obur ve şehvetinizle bir çöp yığınına çevirmişsiniz. Bunların hiç birini görmüyorsunuz da benim gibi zavallı bir adamı kendi halinde zahirinde biriktirdiği çöplerden dolayı pis ve leş kokulu, deli bir adam olarak ilan ediyorsunuz. Aha bu topladığım çöpleri de sizler ürettiniz. Size iyilik olsun ve ders olsun diye bunları topladım, Allah beni sizin pisliğinizden bir parça sizi kurtarayım göründe aklınız başınıza gelsin diye bana bu hastalığı verdi, benim hiç değilse zahirim pis içim temiz, şimdi ben böyleyim diye deli mi oldum.

Hayır aklım çok başımda ESAS DELİ OLAN SİZLERSİNİZ SİZLER! Hadi beni kendi halime bırakın da işime devam edeyim gidin şimdi kendi evlerinizdeki pisliği temizleyin, ne zaman kendinizi temizlersiniz bu bendeki hastalıkta o zaman tedavi bulur. Sizler bunu fark etmedikçe benim gibi sizlere mesaj veren binlerce hastalık türeyecektir. Pislik içinde yetişen nice güller vardır. "

Evet dostlar Resûlullah (SAV) bir hadisinde diyor ki "abdest üstüne abdest nur üstüne nurdur." Cennette iki nurludur. Zahiri abdestiniz bir nur bâtınınızda ikincisi olsunda mekanınız CENNET olsun.


Selam sevgi ve muhabbetle
Gariban
Resim
Kullanıcı avatarı
safa-merve
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 16 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen safa-merve »

Kıymetli kardeşlerim,

affınıza sığınarak alıntı yaptığınız konuyu alıntı olduğunu belirtiniz. kendiniz yazmış gibi olunca emeğe saygısızlık olmakta. Alıntı bir konuyu derleyebilir veya yorum da yapabilirsiniz. Bizlerde bu paylaşımlarınızdan istifade etmekteyiz. Gözlemlerime göre bunu pek çok kardeşimiz alıntı yaptığını belirmeden kendi yazısı gibi sunmaktadır.

Eğitim ve öğretim aldığımız müessesede her şey harika bu ayrıntıyıda değerlendireceklerini kardeşlerimden istirham ederim....


Sevgiyle Muhabbette kalalım inşallah...

KIRIK CAM TEORİSİ...

Yıllar öncesi. Öğrenciyim. Hava sıcak ve yorgunum. Az sonra bineceğim otobüste de oturamayacağım kesin. Bari beklerken dinlenebilirdim. Duraktaki banka oturmaya niyetlendim. Ama garip ki, benden önce oturanlar oturak yerine ayaklarını koymuşlar, bankın arkalığını da oturmak için kullanmışlardı.


Gençler öyle otururdu o zamanlar. (Herkes gibi otururlarsa, yaşlı sanılmaktan mı korkarlardı?) "Böyle gelmiş, böyle gider"di. Ben de onlar gibi oturmak zorunda kaldım. Ayakkabılarımı oturak yerine koydum, koltuğun arkalığının daracık ucuna yerleştim. Çok geçmedi ki banka benim gibi oturamayacak yaşlı teyze, benden önce banka benim gibi oturan gençlerin hepsinin hesabını bana sordu. İyice bir fırça yedim. Ben o azarı hak etmemiştim ama o haklıydı. Sustum.

Meğer ben o koltuğa oturmadan yıllar önce, ABD'de bir araştırmacı, o teyzeye karşı yaşadığım acı mahcubiyetin hesabını yapmışmış. Şimdi haberim oldu. "Kırık Cam Teorisi" hesabıymış bu.
Anlatıldığı kadarıyla: "Kırık Cam Teorisi" ABD'li suç psikoloğu Philip Zimbardo'nun 1969'da yaptığı bir deneyden ilham alınarak geliştirilmiş. Zimbardo, suç oranının yüksek olduğu, yoksul Bronx ve daha yüksek yaşam standardına sahip Palo Alto bölgelerine birer 1959 model otomobil bıraktı. Araçların plakası yoktu, kaputları aralıktı. Ve olup bitenleri izledi. Bronx'taki otomobil üç gün içinde baştan aşağıya yağmalandı. Diğerine ise bir hafta boyunca kimse dokunmadı. Ardından Zimbardo ve iki öğrencisi 'sağ kalan' otomobilin yanına gidip çekiçle kelebek camını kırdı. Daha ilk darbe indirilmişti ki çevredeki insanlar (zengin beyazlar) da olaya dahil oldu. Birkaç dakika sonra o otomobil de kullanılmaz hale gelmişti. "Demek ki" diyordu Zimbardo, "ilk camın kırılmasına ya da çevreyi kirleten ilk duvar yazısına izin vermemek gerek. Aksi halde kötü gidişatı engelleyemeyiz."

Şimdi niye o banka öyle oturduğumu anladım. Ve benim olmayan suça nasıl da kolayca katılabildiğime, hatta onu çoğalttığıma şaşırmadım. Ayrıca benden önceki suçların hepsinin hesabının bana sorulmuş olması da gerekiyormuş.

"Kırık Cam Teorisi"nin takipçileri bakın ne diyor: "Metruk bir bina düşünün. Binanın camlarından biri bile kırık olsa, o camı hemen tamir ettirmezseniz, çok kısa sürede, oradan geçen herkes bir taş atıp, binanın tüm camlarını kırar. Ben ilk cam kırıldığında hemen tamir ettirdim. Bir elektrik direğinin dibine ya da bir binanın köşesine, biri bir torba çöp bıraksın. O çöpü hemen oradan kaldırmazsanız, her geçen, çöpünü oraya bırakır ve çok kısa bir sürede dağlar gibi çöp birikir. Ben ilk konan çöp torbasını kaldırttım."

Bunları niye mi anlattım? Kalbimizde ucundan kıyısından kırılmış camlar taşıyoruz sürekli... Ruhumuzun başköşelerine ilk başta önemsiz gözüken, laf etmeye değmez çöpler bırakıyoruz her gün. Küçük küçük günahlar, minik minik hatalar camı kırık araba gibi diğerlerini de camları kırmaya, kapıları çerçeveleri indirmeye teşvik ediyor. Pişmanlığımızı fırsat bilip ortadan kaldıracak kadar ciddiye almadığımız "çöpler"imiz, sürçmelerimiz, kötülüklerimiz, ayıplarımız, kokuşmuş çöp dağlarına, kötülük yığınlarına kapı aralıyor. "Böyle gelmişse, böyle gider" diye kendi kendimizi ağır veballer altında ezdirdikçe ezdiriyoruz.

Kırık camın oradaki varlığı, diğer camların da kırılabileceğine dair bir haklılık üretir içimizde. Çöpün bizden önce oraya atılmış olması, oraya çöp atmanın bir alışkanlık olduğunu söyler bize. Çok geçmeden biz de o alışkanlığa alışır, alışık olunanı yapmakta haklı görürüz kendimizi. Cam ilk kırıldığında hafife alırsak, ağırlaşır cam kırıkları. Çöp ilk atıldığında umursamazsak, umursamazlığımız bir çöp dağını besler.

Tam da "hafife almakla" açılan, "umursamazlıkla" genişleyen bir "yol(suzluk)"u tarif eden sûre'nin (Mutaffifîn) berceste ayetinin konusudur "cam kırıkları teorisi": "Yapmaya alıştıkları kötü işler, gitgide kalplerini paslandırdı." (Mutaffifîn, 83/14).

Bir de aynı ayeti yorumlayan Efendimiz'in [asm] küçümseyerek/hafife alarak ilerlediğimiz yol(suzluk)u tarif edişine kulak verelim: "İnsan bir günah işler ve onu tevbe ile silmezse, kalbinde bir leke olarak kalır. Eğer tevbe ederse kalbi yine parlar. İkinci bir günah işlediğinde ise o leke büyür. Ve kalb günah işleye işleye öyle bir kararır ki, bütün kalbi ele geçirir."

Bu yüzden galiba... "Günah insanı kâfir yapmaz ama istiğfarsızlık küfre götürebilir" imasında bulunur Said Nursî. "Her günahta küfre giden bir yol var"sa, ilk "cam kırığını" onarmamaktandır bu. Masum görünen her hata, her günaha yaklaşış, bir büyük günaha doğru sürüklüyorsa bizi, ilk atılan çöpü kaldırmamaktandır bu.

İlk cam kırığını görür görmez, "Estağfirullah!" İlk çöp torbasının kokusunu alır almaz, "tövbe ya Rabbi!"

Hazır mıyız?

Senai Demirci
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/safa_merve.jpg[/img]
Cevapla

“►Nasihat ve Güzel Sözler◄” sayfasına dön