İBN. ARABİ'NİN MELAMET HAKKINDA GÖRÜŞLERİ
Gönderilme zamanı: 23 May 2009, 13:54
İBNi ARABİ K.S'NIN MELAMET HAKKINDA GÖRÜŞLERİ
Hamza Kılıç
Ebu Yezid el-Bistaminin dışında ilk melametilerde vahdet-i vü- cud gibi konulara raslamak mümkün değildir. Ancak İbn. Arabiden sonra, melametiliğin vahdet-i vücud çizgisinde bir gelişim gösterdi- ği, İbn. Arabinin etkisi altında onun görüşlerinin tesirinde kalan Şa- rani ve İ.Hakkı Bursevinin (Ö. 1725) etkisi ile ikinci ve üçüncü dev- re melametiliğin vahdet-i vücud merkezli bir gelişim gösterdiği gö- rülmektedir.[16]
İbn. Arabi, diğer düşüncelerinde olduğu gibi, melamet düşünce- sini de vahdet-i vücud merkezinde incelemiş ve bu çerçeveye oturt- muştur.[17]
İbn. Arabi, salikleri üç kısımda ele alarak onları, abidler, sufiler ve melamiler şeklinde sıralar ve bunlar arasında melamilerin en üst dereceyi işgal ettiklerini belirler. Ona göre bu makam makam-ı kurbdur ve bunun üzerinde nübüvvet derecesi bulunmaktadır. İbn. Arabi, melametin anlamını daha geniş tutarak Hz Peygamberi mela- meti sayar.[18]
İbn. Arabinin, aynı zamanda ümena diye isimlendirdiği bu zümrenin sayısı belli olmayıp zaman içinde artıp eksilmektedir.[19]
İbn. Arabi Fütuhat-ı Mekkiyesinde Melamet ve Melamet ehli hakkında şunları söylemektedir.
Hz. Ebu Bekir es-Sıddıkın kademi/yolu üzerinde bulunan rica- lullahdır/Allah adamı, Allah ehlidirler. Bunlar beş vakit namaza, kı- lınması gereken sünnetlerin dışında bir ilave yapmazlar. Sokak ve çarşılarda çevre tarafından tanınmazlar. İnsanlarla normal şekilde ko-nuşurlar. Bunlar diğerlerinden ancak Hakk ile Hakk olan gönülleriyle ayırt edilirler. Ubudiyet/kulluk derecesinden asla ayrılmazlar. Gönül- leri Cenab-ı Hakkın Rububiyet tecellisi kapladığından, riyazet ve baş olma sevdasına kapılmazlar. İşte bu gurup melamiyye, ricalulla- hın manevi makam yönünden en üstün dereceye sahip olanlardır.[20]
Yine bunlar, Allahın emir ve yasaklarına riayet eden iman sa- hibi kimseler olup, dünya ehlinden gizlenirler. Onların hallerine kim- se vakıf olmayacağı için bu zümrenin gizli olması gerekir. Çünkü, İbn. Arabiye göre Eğer onların Allah katındaki halleri insanlarca bilinseydi, insanlar onları ilah edinirlerdi.Bu bakımdan bu kimseler, alelade insanlar gibi normal bir yaşantı sürerler. Nitekim onlara ümena ismi verilmesi, kendilerine tevdi edilen ilahi sırları ve haki- katleri, ehlinden başkasına ifşa etmediklerinden dolayıdır. [21]
Onlar batınlarında olanı zahirlerine yansıtmayan, sufilerin en üst tabakasında bulunan kimselerdir. [22]
Melamilerin sahip olduğu özellikler şunlardır.
Melamiler, Allahın emirlerini terine getiren diğer müminlerden fazladan bildikleri bir hal nedeniyle ayırt edilmezler. Çarşılarda dolaşır, insanlarla konuşurlar.
Her beldede o belde insanının kıyafetlerini giyerler.
Allahın razı olacağı şekilde evlenip çoluk çocuk sahibi olurlar
İnsanlar tarafından fark edilmemek için komşuları dışındakilerle pek ilgilenmezler.
Konuştukları zaman Allahı murakabe ederler/Allahı ararlar. Hakktan başkasını söylemezler. Kendileri insanlarla oldukları halde kalpleri ile hep Allahla beraber olurlar.
Farz namazları insanlarla beraber eda ederler ve sadece sünnet- leri eklerler. Mescitleri mesken edinmezler. İnsanların dikkatini çek- memek için cuma namazlarının kılındığı mescitlerdeki yerlerini sü- rekli değiştirirler. İlimde bilgi sahibi olup,Allaha kullukta bir an bile geri kalmazlar. Kalplerini rububiyet sultanı istila ettiği ve onun kar- şısında zelil bulundukları için riyasete tama etmezler.
Her makamı gerektiği şekilde zevk ve amel ederler ve halktan gizlenirler. Onlar hiç şüphesiz Yüce Allahın halis ve muhlis kulla- rıdırlar. İnsanlar arasında yerken, içerken, uyanıkken ve uyurken ve konuşurken devamlı suretle Allahı müşahede ederler.
Onlar, kalpleriyle Allahtan başka bir mefhumla uğraşmadıkları ve bununla kendilerini korudukları için bu ilahi basamaklara varmış- lardır. Onların konuşmaları, oturmaları, kalkmaları ve bütün yaşantı- ları Allah iledir. İşte bunlar melamilerdir.
İbn. Arabiye göre bu yolun büyüklerine melameti ismi verilme- sinin nedeni, insanların, fiillerin gerçek sahibi olan Allahı görmeyip, o fiil kimin elinde gerçekleştiyse bu fiili ona ait görerek kendilerini kınamaları ve zemmetmeleri nedeniyle ve Allah katındaki mertebele- rini ve hallerini gizlemelerinden dolayıdır. Eğer o insanların önlerin- den perde kaldırılıp, fiillerin Allahtan olduğunu görselerdi, o fiilin üzerinde bulunan kişiyi kınamazlardı. Bunu fark edince de bütün fiiller onlar nazarında değerli ve güzel görünürdü. Böylece fiillerin sahibi Allah olunca kınamada kınanana göre anlamsızlaşır.[23]
Ayrıca, melamet düşüncesine çeşitli tenkitler yönelten Hucuviri de (Ö.1072) melamet ehlinin övgüye değer diğer sıfatlarını zikreder- ken, Hz. Peygamberin de melamet ehli gibi, çevresinde kınanmaya maruz kaldığını belirtir.
Her meslekte olduğu gibi Melamiliğinde pek çok taklitçileri or- taya çıkmış, melamet fikri zamanla dejenere olmuş, laubali ve ibahi tutum takınan kimselerin istismar ettikleri bir yol haline gelmiştir. Belki kasten belki de bilmeyerek Melamiliği taklit edenler, melami tavır ve karakterinde görülmeye yeltenenler, şeriat dairesinden çıkıp, belki de ne yaptıklarını bilmeden zındıklar arasına karışmışlardır.
Bu konudan rahatsız olan Mevlana Abdurrahman Cami, Nefaha- tül-Ünsünde: Şimdiki zamanda öyle bir gurup vardır ki, kötü dav- ranışları normal karşılamak, şeriatı hafife almak, münafıklık, edep- sizlik ve saygısızlığı alışkanlık haline getirmek ve ona da Melamet adını vermek gibi bir duruma düşmüşlerdir. Melamet, şeriata saygı- sızlık ederek amel etmek değildir... Melamet, Hakk Tealanın hizme- tinde olup, halktan kayırmamak demektir... ve bu konuda ufak bir la- ubalilik bile manen hezimettir.[24]
Nihayet melamet, üçüncü devre Melametiliğin kurucusu olan Muhammed Nurul-Arabi tarafından vahdet-i vücud felsefesinin tesirinde yeniden düzenlenerek yepyeni bir eğitim anlayışı halini al- mıştır.[25]
[16] A. Gölpınarlı, Melamilik ve Melamiler, 243-244-260
[17] Ali Bolat, Melametilik, 165
[18] İbn. Arabi, Futuhat. II, 16
[19] İbn. Arabi, Futuhat, II,16
[20] Sâdık Vicdani, Tomar-ı Turuk-ı Aliyye, 21
[21] İbn. Arabi, Futuhat, III, 35
[22] İbn.Arabi
[23] İbn. Arabi, Futuhat, III, 35
[24] Sâdık Vicdani, Tomar-ı Turuk-ı Aliyye, 25
[25] Bu konuda geniş bilgi için Bakz. Hamza Kılıç, Zikir ve Tevhid Eğitimi, İst- 2004, 2. Baskı
(alıntıdır)
Hamza Kılıç
Ebu Yezid el-Bistaminin dışında ilk melametilerde vahdet-i vü- cud gibi konulara raslamak mümkün değildir. Ancak İbn. Arabiden sonra, melametiliğin vahdet-i vücud çizgisinde bir gelişim gösterdi- ği, İbn. Arabinin etkisi altında onun görüşlerinin tesirinde kalan Şa- rani ve İ.Hakkı Bursevinin (Ö. 1725) etkisi ile ikinci ve üçüncü dev- re melametiliğin vahdet-i vücud merkezli bir gelişim gösterdiği gö- rülmektedir.[16]
İbn. Arabi, diğer düşüncelerinde olduğu gibi, melamet düşünce- sini de vahdet-i vücud merkezinde incelemiş ve bu çerçeveye oturt- muştur.[17]
İbn. Arabi, salikleri üç kısımda ele alarak onları, abidler, sufiler ve melamiler şeklinde sıralar ve bunlar arasında melamilerin en üst dereceyi işgal ettiklerini belirler. Ona göre bu makam makam-ı kurbdur ve bunun üzerinde nübüvvet derecesi bulunmaktadır. İbn. Arabi, melametin anlamını daha geniş tutarak Hz Peygamberi mela- meti sayar.[18]
İbn. Arabinin, aynı zamanda ümena diye isimlendirdiği bu zümrenin sayısı belli olmayıp zaman içinde artıp eksilmektedir.[19]
İbn. Arabi Fütuhat-ı Mekkiyesinde Melamet ve Melamet ehli hakkında şunları söylemektedir.
Hz. Ebu Bekir es-Sıddıkın kademi/yolu üzerinde bulunan rica- lullahdır/Allah adamı, Allah ehlidirler. Bunlar beş vakit namaza, kı- lınması gereken sünnetlerin dışında bir ilave yapmazlar. Sokak ve çarşılarda çevre tarafından tanınmazlar. İnsanlarla normal şekilde ko-nuşurlar. Bunlar diğerlerinden ancak Hakk ile Hakk olan gönülleriyle ayırt edilirler. Ubudiyet/kulluk derecesinden asla ayrılmazlar. Gönül- leri Cenab-ı Hakkın Rububiyet tecellisi kapladığından, riyazet ve baş olma sevdasına kapılmazlar. İşte bu gurup melamiyye, ricalulla- hın manevi makam yönünden en üstün dereceye sahip olanlardır.[20]
Yine bunlar, Allahın emir ve yasaklarına riayet eden iman sa- hibi kimseler olup, dünya ehlinden gizlenirler. Onların hallerine kim- se vakıf olmayacağı için bu zümrenin gizli olması gerekir. Çünkü, İbn. Arabiye göre Eğer onların Allah katındaki halleri insanlarca bilinseydi, insanlar onları ilah edinirlerdi.Bu bakımdan bu kimseler, alelade insanlar gibi normal bir yaşantı sürerler. Nitekim onlara ümena ismi verilmesi, kendilerine tevdi edilen ilahi sırları ve haki- katleri, ehlinden başkasına ifşa etmediklerinden dolayıdır. [21]
Onlar batınlarında olanı zahirlerine yansıtmayan, sufilerin en üst tabakasında bulunan kimselerdir. [22]
Melamilerin sahip olduğu özellikler şunlardır.
Melamiler, Allahın emirlerini terine getiren diğer müminlerden fazladan bildikleri bir hal nedeniyle ayırt edilmezler. Çarşılarda dolaşır, insanlarla konuşurlar.
Her beldede o belde insanının kıyafetlerini giyerler.
Allahın razı olacağı şekilde evlenip çoluk çocuk sahibi olurlar
İnsanlar tarafından fark edilmemek için komşuları dışındakilerle pek ilgilenmezler.
Konuştukları zaman Allahı murakabe ederler/Allahı ararlar. Hakktan başkasını söylemezler. Kendileri insanlarla oldukları halde kalpleri ile hep Allahla beraber olurlar.
Farz namazları insanlarla beraber eda ederler ve sadece sünnet- leri eklerler. Mescitleri mesken edinmezler. İnsanların dikkatini çek- memek için cuma namazlarının kılındığı mescitlerdeki yerlerini sü- rekli değiştirirler. İlimde bilgi sahibi olup,Allaha kullukta bir an bile geri kalmazlar. Kalplerini rububiyet sultanı istila ettiği ve onun kar- şısında zelil bulundukları için riyasete tama etmezler.
Her makamı gerektiği şekilde zevk ve amel ederler ve halktan gizlenirler. Onlar hiç şüphesiz Yüce Allahın halis ve muhlis kulla- rıdırlar. İnsanlar arasında yerken, içerken, uyanıkken ve uyurken ve konuşurken devamlı suretle Allahı müşahede ederler.
Onlar, kalpleriyle Allahtan başka bir mefhumla uğraşmadıkları ve bununla kendilerini korudukları için bu ilahi basamaklara varmış- lardır. Onların konuşmaları, oturmaları, kalkmaları ve bütün yaşantı- ları Allah iledir. İşte bunlar melamilerdir.
İbn. Arabiye göre bu yolun büyüklerine melameti ismi verilme- sinin nedeni, insanların, fiillerin gerçek sahibi olan Allahı görmeyip, o fiil kimin elinde gerçekleştiyse bu fiili ona ait görerek kendilerini kınamaları ve zemmetmeleri nedeniyle ve Allah katındaki mertebele- rini ve hallerini gizlemelerinden dolayıdır. Eğer o insanların önlerin- den perde kaldırılıp, fiillerin Allahtan olduğunu görselerdi, o fiilin üzerinde bulunan kişiyi kınamazlardı. Bunu fark edince de bütün fiiller onlar nazarında değerli ve güzel görünürdü. Böylece fiillerin sahibi Allah olunca kınamada kınanana göre anlamsızlaşır.[23]
Ayrıca, melamet düşüncesine çeşitli tenkitler yönelten Hucuviri de (Ö.1072) melamet ehlinin övgüye değer diğer sıfatlarını zikreder- ken, Hz. Peygamberin de melamet ehli gibi, çevresinde kınanmaya maruz kaldığını belirtir.
Her meslekte olduğu gibi Melamiliğinde pek çok taklitçileri or- taya çıkmış, melamet fikri zamanla dejenere olmuş, laubali ve ibahi tutum takınan kimselerin istismar ettikleri bir yol haline gelmiştir. Belki kasten belki de bilmeyerek Melamiliği taklit edenler, melami tavır ve karakterinde görülmeye yeltenenler, şeriat dairesinden çıkıp, belki de ne yaptıklarını bilmeden zındıklar arasına karışmışlardır.
Bu konudan rahatsız olan Mevlana Abdurrahman Cami, Nefaha- tül-Ünsünde: Şimdiki zamanda öyle bir gurup vardır ki, kötü dav- ranışları normal karşılamak, şeriatı hafife almak, münafıklık, edep- sizlik ve saygısızlığı alışkanlık haline getirmek ve ona da Melamet adını vermek gibi bir duruma düşmüşlerdir. Melamet, şeriata saygı- sızlık ederek amel etmek değildir... Melamet, Hakk Tealanın hizme- tinde olup, halktan kayırmamak demektir... ve bu konuda ufak bir la- ubalilik bile manen hezimettir.[24]
Nihayet melamet, üçüncü devre Melametiliğin kurucusu olan Muhammed Nurul-Arabi tarafından vahdet-i vücud felsefesinin tesirinde yeniden düzenlenerek yepyeni bir eğitim anlayışı halini al- mıştır.[25]
[16] A. Gölpınarlı, Melamilik ve Melamiler, 243-244-260
[17] Ali Bolat, Melametilik, 165
[18] İbn. Arabi, Futuhat. II, 16
[19] İbn. Arabi, Futuhat, II,16
[20] Sâdık Vicdani, Tomar-ı Turuk-ı Aliyye, 21
[21] İbn. Arabi, Futuhat, III, 35
[22] İbn.Arabi
[23] İbn. Arabi, Futuhat, III, 35
[24] Sâdık Vicdani, Tomar-ı Turuk-ı Aliyye, 25
[25] Bu konuda geniş bilgi için Bakz. Hamza Kılıç, Zikir ve Tevhid Eğitimi, İst- 2004, 2. Baskı
(alıntıdır)