GAVSÜL AZAM ABDÜLKADİR GEYLANİ HAZRETLERİ-CİLAÜL HATIR

Abdulkadir Geylani (k.s.) hazretlerinin hayatı ve eserleri.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
demirusta
Yeni Üye
Yeni Üye
Mesajlar: 12
Kayıt: 14 Şub 2009, 02:00

GAVSÜL AZAM ABDÜLKADİR GEYLANİ HAZRETLERİ-CİLAÜL HATIR

Mesaj gönderen demirusta »

Resim

GAVSÜL AZAM ABDÜLKADİR GEYLANİ HAZRETLERİ-CİLAÜL HATIR

Adülkadir geylani hazretlerinin sohbetleirnden derlenmiş ona atfedilmiş bi eseri gönlü bir atanlarla paylaşmak istedim.faydalanmamız ümidiyle.forumda göremedim eğer daha önce böyle bi paylaşım yapılmışsa muhabbetinize sığınırım.

1.SOHBET-HASET VE SADAKAT


Ey oğul! Hasetten sakın. O ne kötü bir dosttur! İblîs’in evini harap eden, onu helak eden, cehennemliklerden olmasına sebep olan ve onu Hakk’ın (CC), meleklerinin, peygamberlerinin ve bütün halkının lanet ettiği bir kimse olmasına sebep olan şey hasettir. Cenâb-ı Hakk’ın (CC): “Onların rızıklarını aralarında taksim ettik”[1] “Yoksa onlar Allah’ın (CC) bir ikram olarak insanlara verdiği şeylere mi haset ediyorlar?”[2] âyetlerini; Hz. Peygamber’in (SAV): “Haset, ateşin odunu yediği gibi iyilikleri yer bitirir”[3] hadîsini; âlimlerden birinin de: “Hasede âferin! Ne kadar âdil: Öldürmeye önce sâhibinden başlıyor” sözlerini işittikten sonra, haset etmek akıllı kişiye hiç yakışır mı? Hasetçi Allah’ın (CC) düşmanıdır. Sakın, fiilleri ve yarattıkları hakkında O’nunla (CC) çekişmeyin, yoksa O (CC) öldürücü darbeyi size indirir.

Ben, konuşmamı size, evlerinizdeki erzâkınıza, mallarınıza ve hediyelerinize değer vererek yapmıyorum. Bu şekilde olduğum müddetçe konuşmamdan istifâde edersiniz, -inşaAllah-. Vâizin gözü sizin sarığınız, gömleğiniz ve cebinizde ise, sizin dükkanınıza gelip-gittiği ve size karşı tamahkâr olduğu müddetçe onun konuşmasından faydalanamazsınız. Onun sözü, özü olmayan boş bir kabuktur. Eti olmayan bir kemiktir. Tatlılığı olmayan acı bir yiyecektir. Mânâsız bir sûrettir. Onun konuşması menfaat özleminden ve yağcılıktan uzak değildir. Onda sadâkate yer yoktur. Tamahkârın konuşması tıpkı tama’ (tamah) kelimesi gibi boştur; çünkü onun harflerinin (tı, mîm, ayn) hepsinin de ortası boştur.

Ey Allah’ın (CC) kulları! Sâdık (samîmî) olunuz ki, felah bulasınız. Sâdık aslâ geriye, eski kötü hâline dönmez. Allah-ü Teâlâ’nın (CC) tevhîdinde sâdık olan kimse, nefsinin, hevâsının ve şeytanının sözüyle geriye dönmez. Muhabbetullah’ta sâdık olan kimse, ne ayıp işitir, ne de ayıp onun kulağına girer. Allah-ü Teâlâ’nın (CC), Resûlünün (SAV), sâlih kullarının muhabbetinde sâdık olan kimse ise, alçak ve günahkâr bir münâfığın sözüyle yolundan dönmez. Sâdık sâdığı, yalancı da yalancıyı tanır. Sâdığın himmeti semâda yücelerdedir; ona herhangi bir laf atan, onun hakkında ileri geri konuşan kimsenin konuşması zarar vermez. Allah (CC) her işte gâliptir, üstün gelendir.[4] O (CC) senin için bir şey isterse sana o şeyi kolaylaştırır.

Ey oğul! Eğer sende ilmin meyvesi ve bereketi olsaydı, nefsinin hazzı ve istekleri için sultanların kapısına gitmezdin. Âlimin, sultanların ve halkın kapısına götüren ayakları olmaz. Zâhidin, insanların mallarını almak için eli olmaz. Allah (CC) muhibbinin de, O’ndan (CC) başkasına bakan gözleri olmaz. Sâdık bir muhib, samîmî bir âşık, halktan kiminle karşılaşırsa karşılaşsın, mahbûbundan başkasına nazar etmez. Onun “baş gözü”nde dünyânın, “kalp gözü”nde âhiretin, “sır gözünde” de Mevlâ’sından (CC) gayrısının en küçük bir ehemmiyeti yoktur.

Münâfığın samîmiyeti sâdece dilindedir. Oysa sâdığın sadâkati ve samîmiyeti kalbinden ve sırrından gelir. Onun kalbi Rabbinin (CC) kapısındadır, sırrı ise kapıdan içeri girmiştir. O, eve girinceye kadar, kapının önünde feryâd-ü figâna devam eder. Vallahi, sen davranışlarının tamamında yalancısın. Allah-ü Teâlâ’nın (CC) kapısına götüren yolu bilmiyorsun. Sen bir körsün, o yola nasıl rehberlik edersin? Hevâ ve hevesin, nefsin, dünyâya muhabbetin, baş olma sevdan ve şehvetlerin seni kör etmiş iken, nasıl olur da başkasına yol göstermeye kalkarsın? Yazıklar olsun sana! Dünyâda ebedî kalmayı arzuluyorsun; halbuki bu senin elinde olan bir şey değil. Rabbinin (CC) kapısına ne zaman geleceksin? Ne zaman âhireti dünyâya tercih edeceksin? Hâlık’ı (CC) halka ne zaman tercih edeceksin? Namazı dükkanına ve kârına ne zaman tercih edeceksin? Dilenciyi kendi nefsine karşı ne zaman tercih edeceksin? O’nun (CC) emrini tutmayı ve yasaklarından kesilmeyi ne zaman öne geçireceksin? Hevâ ve hevesine uyman dolayısıyla başına gelen belâlara sabretmeyi ne zaman bileceksin? Halk yerine O’na (CC) icâbet etmeyi ne zaman tercih edeceksin?

Ey oğul! Akıllı ol. Sen boş, bâtıl bir heves içerisindesin. Bâtını olmayan bir zâhir, özü olmayan bir görüntüsün. Mâsıyetlerin kalbine ulaşmadan, daha henüz zâhirinde iken bana gel; aksi takdirde ısrarcılardan olursun ve bu ısrarın da küfre dönüşür! Emri tut. Kolayı muhâfaza et. Elinde olduğu müddetçe ipi bırakma. Hz. Peygamber (SAV) şöyle buyurmuştur: “Günde yetmiş defâ günâha dönse de, tevbe eden kimse, günah işlememiş gibidir.”[5]

Resûlullâh’ın (SAV) bir hadîsini işitir, onunla amel ve onunla yakınlığını Ashâbına (RA) uymak yoluyla da güzelleştirirsen kalbin Rabbine (CC) doğru ilerler, O’nun (CC) sözünü duyar. Allah’a (CC) tâati ve ubûdiyeti kâmilen gerçekleştiren kimse, O’nun (CC) kelâmını duyma gücüne erişir.

Mûsâ (AS) elinde Hakk’ın (CC) emir ve nehiylerini ihtivâ eden Tevrat’la kavmine geldi. O’na (AS) dediler ki: “Allah’ın (CC) vechini gösterinceye kadar senin getirdiklerini kabul etmeyecğiz ve seni dinlemeyeceğiz.” Onlara dedi ki: “O’nun (CC) vechini ben göremedim, size nasıl gösterebilirim?” Dediler ki: “Mâdemki O’nun (CC) vechini bize gösteremiyorsun, o halde kelâmını işittir.” Bunun üzerine Allah-ü Teâlâ (CC) ona şöyle vahyetti: “Onlara de ki: Eğer benim kelâmımı işitmek istiyorlarsa üç gün oruç tutsunlar. Dördüncü gün olduğunda temizlensinler ve yeni temiz elbiseler giysinler. Sonra onları getir, tâ ki, kelâmımı işitsinler.” Hz. Mûsâ bunu onlara haber verdi. Onlar da söyleneni yaptılar. Sonra Mûsâ (AS)’ın münâcât ettiği yere geldiler –ki o, kavminden yetmiş âlim ve zâhid seçmişti-. Cenâb-ı Hakk (CC) onlara hitap etti. Hepsi de kendinden geçip bayıldı, Mûsâ (AS) tek başına kaldı. O’na (AS) dediler ki: “Ey Mûsâ (AS), bizim Allah’ın (CC) kelâmını işitecek tâkatimiz yok! Sen O’nunla (CC) bizim aramızda vâsıta ol.” Allah-ü Teâlâ (CC) Hz. Mûsâ (AS) ile konuştu. O (AS) da O’nun (CC) kelâmını onlara iletti. Gerçek şu ki, Mûsâ (AS) Cenâb-ı Hakk’ın (CC) kelâmını ancak iman kuvveti ile, O’na (CC) itâat ve kulluğundaki sağlamlığı ile işitmişti. Kavmi ise imanlarındaki zayıflık sebebiyle o kelâmı işitmeye güç yetirememişlerdi. Eğer onlar onun Tevrat’ta getirdiklerini kabul etselerdi, emir ve nehye itâat etselerdi ve edepli davransalardı söyledikleri şeye cür’et edemezler ve Cenâb-ı Hakk’ın (CC) kelâmını işitmeye de muktedir olurlardı.

Ey oğul! Rabbine (CC) itâatte bütün gayretinle çalış. Sana vermeyene sen ver. Sana gelmeyene sen git. Sana zulmedeni sen affet. Niyetinde kullarla, kalbinde ise kulların Rabbi (CC) ile berâber olmaya bak. Sâdık olmaya, yalancı olmamaya gayret et. İhlaslı omaya, münâfık olmamaya çalış. Lokman Hekim şöyle dermiş: “Ey oğulcuğum! Kalbin fısk u fücûr içerisinde olduğu halde, insanların seni takvâ sâhibi gibi görmelerinden sakın!” Vah sana! Filan filan gibi iki yüzlü, iki dilli, iki fiilli olmayasın. Her münâfık yalancı deccâl, Allah-ü Teâlâ’ya (CC) âsî olan herkes bana musallat olur. Onların en büyüğü İblîs, en küçüğü ise fâsıktır. Bâtıla çağıran her sapık ve saptırıcı bana musallat olur ve ben “Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhi’l-aliyyi’l-azîm (Güç ve kuvvet ancak yüce ve azîm olan Allah-ü Teâlâ’dandır CC.) deyip, Allah-ü Teâlâ’ya (CC) dayanarak onlarla muhârebe ederim.

Allah’ım (CC)! Bizi râzı olduğun şeyde muvaffak kıl. “Bize dünyâda da, âhirette de güzellik ver ve cehennem azâbından bizi koru.”[6]



[1] Zuhruf S. A.32.

[2] Nisâ S. A. 54.

[3] Ebû Dâvûd, es-Sünen, “Edeb” hadîs no: 4903, (Dâru İhyâi’s-Sünneti’n-Nebeviyye).

[4] bak.: Yûsuf S. A.21.

[5] İbn Mâce, es-Sünen, “Zühd” hadîs no: 4250, (Mısır-1957).

[6] Bakara, 2/201.


Kaynak: Gavsulazam Abdulkadir-i Geylani (KSA), Cilâü’l-hâtır fi’l-bâtın ve’z-zâhir
ALINTI-www.GAVSULAZAM.de
Kullanıcı avatarı
demirusta
Yeni Üye
Yeni Üye
Mesajlar: 12
Kayıt: 14 Şub 2009, 02:00

Mesaj gönderen demirusta »

2.SOHBET-MÜMİN VE MÜNAFIK


Yazık sana! Kalbinde nifak bitmiş. Tevbeye ve teslîmiyete muhtaçsın. Yakında toz duman ortalığı kaplayınca gerçeği anlayacak ve uyanmanın ne demek olduğunu bileceksin. Her kim ki, sözlerimi işitir, onunla amel eder ve amelinde de ihlaslı olursa “mukarreb”lerden[1] olur. Çünkü benim sözlerimde kabuk yoktur.
Yazıklar olsun sizlere ki, Allah’a (CC) karşı muhabbet duyduğunuzu iddia ediyorsunuz ama, kalbinizle ondan başkasına yöneliyorsunuz!. Mecnun Leylâ’ya olan muhabbetinde sadâkat derecesine ulaşınca kalbine Leylâ’dan başkasını sokmamıştı. Bir keresinde bir topluluğa rastlamıştı. Ona dediler ki:
--Nereden geliyorsun?
--Leylâ!
--Nereye gitmek istiyorsun?
--Leylâ!
Kalp Allah-ü Teâlâ’nın (CC) muhabbetinde sâdık olursa, Mûsâ (AS) gibi olur. Allah-ü Teâlâ (CC) O’nun (AS) hakkında şöyle buyurmuştur: “Biz başkalarından süt emmesini daha önceden O’na (AS) haram kılmıştık.”[2] Yalan söyleme, çünkü senin iki kalbin yok; bir tek kalbin var. Onu neyle dolduruyorsun? O ikinci bir şeyi daha almaz ki! Allah-ü Teâlâ (CC) şöyle buyurmuştur: “Allah (CC) hiç kimsenin göğsünde iki kalp yaratmamıştır.”[3] Bir kalp ki, hem Hâlık’ı (CC), hem de halkı: Bu mümkün değildir. Yine bir kalp ki, içinde hem dünyâ, hem de âhiret olacak: Bu mümkün değildir. Hakk’ın (CC) câhili riyâkârlık ve münâfıklık yapar; âlim-billâh olan, Hakk’ı (CC) bilen ise aslâ böyle yapmaz. Ahmak, Allah-ü Teâlâ’ya (CC) âsî olur; akıllı kimse ise O’na (CC) itaatkârâr olur. Hakk’a (CC) buğzeden O’na (CC) isyan eder; O’nu (CC) seven ise itâat eder. Dünyâlık mal toplama hırsında olan riyâkârlık ve münâfıklık yapar; emeli kısa olan ise aslâ böyle yapmaz. Ölümü unutan riyâkar olur; ölümü hatırda tutan ise riyâkârlık yapamaz. Hakk’ın (CC) nazarını unutan riyâkârlık yapar; O’nun (CC) nazarını gözeten ise riyâkârlık yapamaz. Gâfil riyâkârlık yapar; uyanık ise aslâ… Allah’ın (CC) evliyâsının kendilerini gafletten uyandıran uyandırıcıları, onlara ilim öğreten öğretmenleri vardır. Allah-ü Teâlâ (CC) onlara ilim vâsıtalarını elde etmeleri husûsunda yardım eder. Hz. Peygamber (SAV) şöyle buyurmuştur: “Eğer bir mü’min bir dağın tepesinde olsa Allah-ü Teâlâ (CC) ona ilim öğreten bir âlimi yine de gönderir.”
Menfaat kazanma uğruna sâlihlerin kelimelerini satma. Onların sözlerini konuşma. Onlarla nefsine destek çıkma. Kusur gizli kalmaz. Kendi malından giy, çıplak kalma. Pamuğu kendi ellerinle ek, kendi ellerinle sula, gayretinle büyüt. Sonra ondan kumaş yap, onu dik ve giy. Başkasının malıyla, başkasının elbisesiyle şımarma. Eğer başkasının sözünü kullanır, konuşur ve başkasının sözüyle iddiaya kalkışırsan, âriflerin kalpleri senden iğrenir. Fiilin olmazsa sözün de olamaz. İşin zâhirinin amelle alâkası vardır. Allah-ü Teâlâ (CC) şöyle buyurmuştur: “Amelleriniz dolayısıyla cennete girin.”[4] Mü’min hevâ ve hevesi ve mâlâyânî ile konuşarak melekleri yormaz. Onun kalbi Hakk’tan (CC) haşyet duyar. Hoş onun âzâları da Hakk’tan (CC) haşyet duyar ya! Onun kalbinin dili konuşamaz, aslında onda olan hiçbir dil konuşamaz. Onun kalbinin ateşi Rabbinin (CC) heybeti karşısında hafifler, dolayısıyla âzâlarının ateşi de zayıflar ve melekler rahat içerisinde kalır.
Ey oğul! Senin birbirinden ağır, âkıbeti müşkil, pek çok günâhın var; işin zor. Onlar ister lehine, ister aleyhine olsun; ölüm hatırlama duygusuyla uyan. Ölümünü unutman hiç de senin hayrına değildir. Kıyl-u kâli bırak, mâlâyânî ile uğraşmayı terket. Emelini kısalt. Hırsını azalt. Yakında öleceksin. Belki de sen bu hâl üzere iken ölümün gerçekleşiverecek. Buraya ayaklarınla geldin ama belki de bir cenâze olarak evine taşınacaksın. Mü’min nefsini hastalıklarından kurtarır, şifâ bulur. Hastalık eziyeti vâki olduğunda nefsine der ki: “Sana nasîhat ettim, beni dinlemedin. Bundan seni sakındırmıştım ey câhil, ey kâfir, ey Allah’ın (CC) düşmanı!” Nefsini hesâba çekmeyen ve onunla mücâdele etmeyen kimse felah bulamaz. Hz. Peygamber (SAV) şöyle buyurmuştur: “Kendi kendinin vâizi olmayan kimseye başkalarının vaaz ve nasîhati fayda vermez.”[5]
Felah istiyen kimse, nefsine vaaz u nasîhatta bulunsun, onu zühde alıştırsın, onunla mücâhede. Zühd, önce haramları, sonra şüphelileri, daha sonra mübahları, en sonunda da bütün hallerde mutlak helâlleri terk etmektir. Böylece terkedilmemiş hiçbir şey kalmamış olur. Hakîkî zühd, dünyâyı ve âhireti terktir; şehvetleri ve zevkleri terktir; varlığı terktir; hâli, dereceyi, kerâmeti, makâmı talep etmeyi terktir; kâinâtın Rabbinin (CC) dışında her şeyi terktir. Böylece, her şeyin kendisinde son bulduğu Hâlık’tan (CC) başka hiçbir şey kalmaz ki, O (CC) bütün emellerin nihâyetidir. Bütün işler O’na (CC) döner. Konuşmacılardan kimisi kalbiyle konuşur, kimisi sırrıyla konuşur ve kimisi de nefsiyle, hevâsıyla ve şeytanıyla konuşur. Mü’minin âdeti önce tefekkür etmek, sonra konuşmaktır. Münâfık ise önce konuşur, sonra düşünür. Mü’minin lisânı aklının ve kalbinin ötesindedir. Münâfığın lisânı ise aklından ve kalbinden öndedir.
Allah’ım (CC)! Bizi mü’minlerden eyle. Münâfıklardan eyleme. “Bize dünyâda da, âhirette de güzellik ver ve cehennem azâbından bizi koru.”

[1] “Mukarreb”: İbâdet ve ihlas gibi şeylerle Cenâb-ı Hakk’a (CC) yakınlaşmış kimse.
[2] Kasas S. A.12.
[3] Ahzâb S. A.4.
[4] Nahl S. A.32.
[5] bak.: Abdullâh b. Mübârek, Kitâbü’z-zühd, hadîs no: 1103, (Beyrut-tsz).



ALINTI-gavsülazam.de
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen MINA »

Ey nefsim...bir gün öleceksin bunu unutma...ve bir gün hesap vereceksin bunu da unutma...
VE BU HALL ÜZERE YAŞA!....


Dile kolay, yaşaması zor...RABBİM LÜTFU İLE KOLAYLAŞTIRSIN İNŞALLAH...
inşa eden Allah..(c.c)
sevgiyle...
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Mesaj gönderen simurg »

Önce nefsim dinlesin ibret alsın inşallah.
Sonrada talep edenin istifadesi hasıl olsun.Amin.



Abdulkadir Geylani Hazretlerinden Öğütler

Sakın yaptığın işlerde ve bulduğun manevi halde kendi gücünü görmeyesin.

Bu hal kişiyi azdırır ve YARATAN’ın rahmet nazarından uzak kılar.

Sakın sözünü dinletme ve kabul ettirme hevesine de kapılmayasın.
Önce temeli at sonra üzerine binayı çık.

Kalbini derin kaz ki oradan hikmet pınarları fışkırsın, sonra ihlas ve iyi işlerle o binayı yükselt.
Bu işlerden sonra halkı o köşke davet et.


Başkasında bulunan bir hatayı defetmek istersen nefsinle yapma,imanınla yap.

Kötülükleri ancak İMAN yıkar.
Bu durumda RABB’in sana işlerinde yardımcı olur.
O kötülüğü yok etmek için arkadaş olur,
O kötülüğü ezer ortadan kaldırır.
Eğer bir kötülüğü nefsin için, halkın seni tanıması için ortadan kaldırmaya niyet edersen rezil olursun.
Her işte HAKK’ın rızası aranmalıdır.


İSLAM gömleğin yırtık,
İMAN elbisen pis, kalbin cahil, için kederle dolu.

Gönlün İSLAMİYETe açık değil. İç alemin harap, dışın mamur, bütün sayfaların günah karası.
Sevdiğin ve arzuladığın yalnızca dünya.

Kabir kapısı açık ve ahiret sana doğru gelmekte.
En kısa zamanda aklını başına topla, yalnız dünya azığı toplamaktan vazgeç de ahiret azığını toplamakta acele et...

Sabırlı kulların bu dünyada çektiği cefa, Yüce Allahın (C.C) gözünden kaçmaz.
Siz bir an olsun O'nun uğruna sabır yolunu tutun, yıllarca ecrini alırsınız. Ömrü boyunca “Kahraman” lakâbıyla gezen, onu bir anlık cesareti sonunda kazanmıştır.


Ey evlad, önce nefsine öğüt ver, onu yola getir, sonra da başkalarını.

Senin henüz ıslaha muhtaç hallerin var, bunu sen de biliyorsun.

Bunu bildiğin halde başkalarının islâhı ile uğraşma yolunda nasıl başarılı olabilirsin?

Gözlerin bir adım öteyi görmüyorken körleri neyle yola getirme sevdasındasın?

Size gereken, Yüce Yaratanı sevmek ve O'ndan başka kimseden korkmamaktır.

Ve bütün işleri onun rızasını gözeterek yapmak...
Bunlar "Kalp” ile olur, dil gürültüsüne getirip söze boğmakla olmaz.

Sonra mihenk taşına vurulunca utanırsın.
Kuru davaya kimse inanmaz.

Halk arasında söylediğin sözleri yalnız kaldığında söylüyor musun?
Aynı duyguları tek başına kaldığın zaman da duyman mümkün oluyor mu?

İşte bunları yapabiliyorsan mesele yok.
Kapı önünde TEVHİD, içeriye girince ŞİRK, yakışır mı?
Bu, nifak, ikiyüzlülük alametidir, içi bozuk olmanın ta kendisidir.

Acırım sana, sözün kötülükten sakınma hakkında, kalbin ise fitne çıkarmaya istekli.
Şükrü dilinden bırakmıyorsun, ama kalbin daima itiraz halinde.


Geliniz aşırı, uygun olmayan arzularımızı bir yana atıp YARATANIMIZA koşalım.
Bu yolda biraz perişanlık çekelim.
Ne olur sanki biraz zahmet çeksek?
O’na vardıktan sonra bütün çekilen sıkıntılar unutulur.
İçimize ve dışımıza hükmeden nefsimizi HAK yoluna çevirelim,
Rabbimizin Elçisine, Sevgilisine başvuralım, Onun eteğini bırakmayalım.


Bütün amacın yemek, içmek ve arzularının tatmini olmasın.
Bunların hepsi amaç değil, Yüce ALLAHa (C.C.) ulaşmak için birer araçtır.

Bütün hedefin sana en çok gerekli olana ulaşmak olmalı.
Sana en gerekli olan ise YARATANındır.

Onu ara.

Her şeyin bir bedeli olur.
Dünyaya AHİRET, yaratılmışlara ise bedel YARATAN’dır.
Dünyayı kalbinden atarsan yerini HAK alır.

Yaşadığın günü ömrünün son günü bil, işlerini ona göre ayarla.
Bu duygu sana yeter.



ALLAH'tan (C.C) başka ilah yoktur, dediğinde bir DAVA peşine düştün demektir.
Her davada şahit isterler, şahidi olmayan davasını kaybeder.

Ayrıca bu uğurda gelecek her türlü sıkıntıya göğüs gerip, sabır göstermek de birer şahid sayılır.
Bunları yaparken İHLAS lı olmak gerekir.


Hiçbir söz amelsiz ve ihlassız kabul edilmez.
Kainatın Efendisinin (S.A.V) yolu İHLAS tan ibarettir.

Dünyalık toplarken dikkatli ol.
Gece odun toplayan gibi olma.
Elini uzattığında neyi alacağını önceden kestirmelisin.

Gece odun toplayan eline geçeceğini bilemez, seni de ona benzetiyorum. Ayık ol, sonra felaket büyük olur.

HAKK ila çekişme, nefsin için O’nu kötüleme, malın azaldı diye O’nu itham etme, insanlar sana yüz vermiyor diye O’nu suçlama.

Suçu kendinde ara.

Her işin kendi keyfine uygun olmasını istiyorsun, en büyük hüküm senin mi yoksa O’nun mu?
Sen mi fazla biliyorsun yoksa O mu?

Merhametin O'nunkinden fazla mı?

Sen ve bütün yaratıklar O'nun kuludur.
Her şeyde yalnız O'nun hükmü geçer bunu sakın unutma.


KAYNAK:kaynak: el-feth'ur-rabbani

(alıntıdır)
Cevapla

“►Abdulkadir Geylani◄” sayfasına dön