**YUNUS EMRE DİVÂNI** (XLV - C)
- aNKa
- Özel Üye
- Mesajlar: 2797
- Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00
**YUNUS EMRE DİVÂNI** (XLV - C)
YUNUS EMRE DİVÂNI
Yunus oldıysa adum pes ne aceb
Okıyalar bu benüm divânumı
Adım Yunus olduysa şaşılacak bir şey yok.
Çünkü bu âlemde çok Yunus vardır.
Ancak benim bu Aşk Divanımı okusunlar ki ben hangi Yunusum bilsinler...
Aceb : Taaccub, şaşma, hayret. * Garib, hoş, lâtif ve nâdir-ül vücud olduğundan bir şey için inkâr ve istiğrab etme hâli.
Divân : Eskiden yaşamış şâirlerin şiirlerinin toplandığı kitap.
Açıklamalar : Latif YILDIZ- KUL İhvanî
ÖLMEK ve DİRİLMEK I - XXIX --> **YUNUS EMRE DİVÂNI** (I - XXIX) (üzerine tıklayın)
ZÜHD ve TAKVÂ XXX - XLIV --> **YUNUS EMRE DİVÂNI** (XXX - XLIV) (üzerine tıklayın)
MECÂZÎ AŞK ve GERÇEK AŞK XLV - C
Yunus oldıysa adum pes ne aceb
Okıyalar bu benüm divânumı
Adım Yunus olduysa şaşılacak bir şey yok.
Çünkü bu âlemde çok Yunus vardır.
Ancak benim bu Aşk Divanımı okusunlar ki ben hangi Yunusum bilsinler...
Aceb : Taaccub, şaşma, hayret. * Garib, hoş, lâtif ve nâdir-ül vücud olduğundan bir şey için inkâr ve istiğrab etme hâli.
Divân : Eskiden yaşamış şâirlerin şiirlerinin toplandığı kitap.
Açıklamalar : Latif YILDIZ- KUL İhvanî
ÖLMEK ve DİRİLMEK I - XXIX --> **YUNUS EMRE DİVÂNI** (I - XXIX) (üzerine tıklayın)
ZÜHD ve TAKVÂ XXX - XLIV --> **YUNUS EMRE DİVÂNI** (XXX - XLIV) (üzerine tıklayın)
MECÂZÎ AŞK ve GERÇEK AŞK XLV - C
En son aNKa tarafından 12 May 2010, 18:41 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
- aNKa
- Özel Üye
- Mesajlar: 2797
- Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00
III : MECÂZÎ AŞK GERÇEK AŞK
MECÂZÎ AŞK ve GERÇEK AŞK - XLV
Türlü türlü cefânın adını aşk vermişler
Bu cefâya katlanan dosta halvet ermişler
Erenler, türlü türlü çile ve cefânın adını aşk koymuşlar!
Bu çileye katlananlar Dost ile halvete ermişler.
İlelik ve bilelik BİZ liğinde Erenler katarına halka olmuşlar.
Halvet : Yalnızlık. Tek başına kalmak. Tenhaya çekilme. * Gizlilik.
Aşkdurur türlü belâ döndürür hâlden hâle
Dost elinden piyâle key melâmet olmuşlar
Aşk denilen şey türlü dert ve belâ demektir.
İnsanı akıl-fikir ermez hâllerden hâllere döndürür durur.
Bu sarhoşluğun Birlik Bâdesi Dostun kendi elindendir.
Onun için Hak Erenler Muhammedî Melâmet neşesini BİLen, BULan , OLan ve YAŞAyanlardır.
Muhammedî mahviyet içinde kendilerini kınar dururlar!
Piyâle : f. Kadeh. Şarap bardağı.
Melâmet : Kınanmışlık. İtab ve serzenişlik. Rezillik ve rüsvaylık.
Key : Çok, gayet, hakkıyla, iyice.
Kime kim aşk ulaştı her dem kaynaya taşa
İyi dirlik hem yavuz dört yanında durmuşlar
Her kime ki bu aşk değdi ise o kimse özünden kaynayıp taşmaya başlar.
İğer insanların iyi hayat tarzı dedikleri dünya dirliği ne gezer!
Erenlere göre dört yanlarını sarmış olan bu başkalarının iyisi kötü-karanlık bir dirliktir ve onların bulaşmasından korunmak gerekir.
Yavuz : Kara, kötü.
Her kim aşk eri ise aşka müşteri ise
Aşk onun yari ise canına od urmuşlar
Her kim ki aşk eri ise
Aşka müşteri-alacaklı olan ise
Ve Aşk onun yâri olmuş ise
De ki : Canına ateş yakmışlar!
Müşteri : Malı parayla alan. Satılan malı alan. * Bir yıldız ismidir. Jüpiter. * İstekli, arzulu.
Miskin Yunus'un canı başında ser-encâmı
Aşka münkir âdemi bu meydandan sürmüşler
Miskin Yunus'un canı
Başında ser-encâmı hayat serüveni!
Aşkı inkar eden insanı bu aşk meydanından sürmüşler!
Ser-encâm : Başından geçen.
Açıklamalar : KUL İHVANİ
- aNKa
- Özel Üye
- Mesajlar: 2797
- Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00
MECÂZÎ AŞK ve GERÇEK AŞK - XLVI
Bir gün yüzün gören kişi ömrünce hiç unutmaya
Tesbihi sensin dilinde artık nesne ayıtmaya
Et Dost! (cc)
Senin yüzünü bir kere gören kimse ömrünce hiç unutmaya!
Onun her dilindeki daim tesbihi Sensin!
Onu artık bu Senin zikriyin sarhoşluğundan hiç bir şey ayıktıramaz!
Ayıtmak : Eyitmek, söylemek, demek, anlatmak.
Tâata duran zâhidin gözleri seni görürse
Tesbîhini unutup ol artık secde de etmeye
İşi gücü kulluk itâatı olan gerçek kemâlata ermemiş zühd-sakınma sahibi zâhid kişinin gözleri Seni bir kerre görse,
Tesbihini unutmak bir yana artık secdeyi de unutup edemez hâle gelebilir!
Ağzına şeker alıban gözleri sana duş olan
Unuda ol şekerini artık çiğneyip yutmaya
Ağzında başka zevklerin şekeri olan birisinin gözleri seni aniden karşısında bulsa,
Ağzında o ayrılık şakerini de unutur çiğneyip yutmayı da unutur!
Duş olmak : Rastlamak.
Ben seni sevdiğim için eger bahâ derler ise
İki cihan mülkün verem dahı bahâsı yetmeye
Benim Seni bu kadar çok sevdiğimin bahası, kıymeti ve bedeli nedir? derler ise,
İki cihanın tüm mülkünü de versem yinede bedelini yetirmiş olamam!
Bahâ : f. Kıymet. Değer. Bedel. Pahâ.
İki cihan (da) dopdolu bağ u bostan olur ise
Senin kokundan iyi gül bostan içinde bitmeye
İki cihan da dopdolu bağ, bahçe olsa da Senin şahsına özel ve güzel kokun gibi kokusu iyi olan bir gül o bağlarda yetişemez!
Resimlerdeki güllerin kokusu da kendincedir!
Ama Ressamın kokusu kesin kendine mahsus zâtidir!
Bostan : (Bustan) f. Ağacı, çiçeği, yeşilliği çok olan yer, kokulu yer. Sebze bahçesi. * Kavun, karpuz.
Gül ü reyhan(ın) kokusu âşıklara ma'şuk yeter
Âşık olanın ma'şûku hergiz önünden gitmeye
Gül ü reyhanın kokusundan maksad, âşıklara ma'şuk yeter
Âşık olanın ma'şûku asla-hiçbir sûrette önünden gitmeye, gözleri başkasını görmeye!
İsrâfil sûrun urıcak mahlûkat durugelicek
Senin ününden artık hiç kulağım işitemeye
Dünya da kaderini yaşayayıp bu düzen son bulacak!
İsrâfil sûrunu üfürecek!
Mahlûkat tek tek toplanıp gelecek, öncesi-sonrası!
Ey Dost işte o zaman benim kulağım Senin sesinden başkasını artık hiç işitmeyecek!
Zühre yere inibeni sâzım nühayt eyler ise
Âşıkın işreti sensiz gözü ol yana gitmeye
Çoban Yıldızı inse de sazım ona seçme eserler çalsa dahi,
Ğönül eğlencesi Sensiz olunca Hak âşığın gözü o tarafa bakmaya!
Zühre : Çoban yıldızı. Sabah yıldızı. Târık. Venüs. Kervan kıran. Çulpan. Güneşten ikinci derecede uzak olan ve sair seyyarelerden daha parlak olan yıldızlar. * Berraklık, safilik.
Nühayt etmek : Nüvaht etmek. Sazda eser çalmak. Okşamak.
Ne ederler hân ü mâni ye sensiz iki cihanı
İki cihan fidî sana kimesne güman tutmaya
Bu insanlar bunca malı mülkü ne yapacaklar sonunda?
Hele Sensiz olan İki cihanı?
İki cihan da fedâ olsun Sana!
Bu aşkça söylenen inancımdan hiç kimsler şüphelenmeye!
Hân ü mân : Mal mülk, ev bark, varlık.
Fidî : Feda. Kurban. * Uğruna verme, gözden çıkarma
Sekiz uçmağın hûrisi eğer bezenip gelseler
Senin sebyinden özgeyi (gönlüm) hiç kabûl etmeye
Sekiz cennetin hûrisi eğer süslenip gelseler,
Senin yedinden özgeyi-başkayı gönlüm hiç kabûl etmeye!
Seb : İçmek için şarap satın almak. * Yakmak; (Seb'a) Yedi.(7)
Özge : Başka, diger.
(Bu) dünyada ne ola kim âhirette ol olmaya
Hûr ile gılman gelicek âşık elin uzatmaya
Bu dünyada her ne oluyorsa, kim âhirette o olmaya!
Hûri ile gılman gelse bile âşık dönüp elini uzatmaya!
Hûr : (Ahver. C.) Ahu gözlüler. Gözleri iri ve siyah kısmı pek siyah; beyaz kısmı pek beyaz olan kızlar. * Cennet kızları, huriler.
Gılman : (Gulâm. C.) Bıyığı yeni bitmiş gençler. * Cennet'te hizmet gören delikanlılar.
Yunus seni seveliden beşâret oldu cânına
Her dem yeni dirliktedir hergiz ömrün eskitmeye
Yunus Seni seveliden beri beşâret-müjdeler oldu cânına
Her dem yeni dirlikte-hayattadır katiyen ömrünü olur olmaz işlerde eskitmeye!
Beşâret : (Doğrusu Bişârettir) Müjde. Sevindirici haber. Hayırlı haber. * Müjdeye verilen ihsan. * Yeni çıkan acib şey.
Açıklamalar : KUL İHVANİ
Bir gün yüzün gören kişi ömrünce hiç unutmaya
Tesbihi sensin dilinde artık nesne ayıtmaya
Et Dost! (cc)
Senin yüzünü bir kere gören kimse ömrünce hiç unutmaya!
Onun her dilindeki daim tesbihi Sensin!
Onu artık bu Senin zikriyin sarhoşluğundan hiç bir şey ayıktıramaz!
Ayıtmak : Eyitmek, söylemek, demek, anlatmak.
Tâata duran zâhidin gözleri seni görürse
Tesbîhini unutup ol artık secde de etmeye
İşi gücü kulluk itâatı olan gerçek kemâlata ermemiş zühd-sakınma sahibi zâhid kişinin gözleri Seni bir kerre görse,
Tesbihini unutmak bir yana artık secdeyi de unutup edemez hâle gelebilir!
Ağzına şeker alıban gözleri sana duş olan
Unuda ol şekerini artık çiğneyip yutmaya
Ağzında başka zevklerin şekeri olan birisinin gözleri seni aniden karşısında bulsa,
Ağzında o ayrılık şakerini de unutur çiğneyip yutmayı da unutur!
Duş olmak : Rastlamak.
Ben seni sevdiğim için eger bahâ derler ise
İki cihan mülkün verem dahı bahâsı yetmeye
Benim Seni bu kadar çok sevdiğimin bahası, kıymeti ve bedeli nedir? derler ise,
İki cihanın tüm mülkünü de versem yinede bedelini yetirmiş olamam!
Bahâ : f. Kıymet. Değer. Bedel. Pahâ.
İki cihan (da) dopdolu bağ u bostan olur ise
Senin kokundan iyi gül bostan içinde bitmeye
İki cihan da dopdolu bağ, bahçe olsa da Senin şahsına özel ve güzel kokun gibi kokusu iyi olan bir gül o bağlarda yetişemez!
Resimlerdeki güllerin kokusu da kendincedir!
Ama Ressamın kokusu kesin kendine mahsus zâtidir!
Bostan : (Bustan) f. Ağacı, çiçeği, yeşilliği çok olan yer, kokulu yer. Sebze bahçesi. * Kavun, karpuz.
Gül ü reyhan(ın) kokusu âşıklara ma'şuk yeter
Âşık olanın ma'şûku hergiz önünden gitmeye
Gül ü reyhanın kokusundan maksad, âşıklara ma'şuk yeter
Âşık olanın ma'şûku asla-hiçbir sûrette önünden gitmeye, gözleri başkasını görmeye!
İsrâfil sûrun urıcak mahlûkat durugelicek
Senin ününden artık hiç kulağım işitemeye
Dünya da kaderini yaşayayıp bu düzen son bulacak!
İsrâfil sûrunu üfürecek!
Mahlûkat tek tek toplanıp gelecek, öncesi-sonrası!
Ey Dost işte o zaman benim kulağım Senin sesinden başkasını artık hiç işitmeyecek!
Zühre yere inibeni sâzım nühayt eyler ise
Âşıkın işreti sensiz gözü ol yana gitmeye
Çoban Yıldızı inse de sazım ona seçme eserler çalsa dahi,
Ğönül eğlencesi Sensiz olunca Hak âşığın gözü o tarafa bakmaya!
Zühre : Çoban yıldızı. Sabah yıldızı. Târık. Venüs. Kervan kıran. Çulpan. Güneşten ikinci derecede uzak olan ve sair seyyarelerden daha parlak olan yıldızlar. * Berraklık, safilik.
Nühayt etmek : Nüvaht etmek. Sazda eser çalmak. Okşamak.
Ne ederler hân ü mâni ye sensiz iki cihanı
İki cihan fidî sana kimesne güman tutmaya
Bu insanlar bunca malı mülkü ne yapacaklar sonunda?
Hele Sensiz olan İki cihanı?
İki cihan da fedâ olsun Sana!
Bu aşkça söylenen inancımdan hiç kimsler şüphelenmeye!
Hân ü mân : Mal mülk, ev bark, varlık.
Fidî : Feda. Kurban. * Uğruna verme, gözden çıkarma
Sekiz uçmağın hûrisi eğer bezenip gelseler
Senin sebyinden özgeyi (gönlüm) hiç kabûl etmeye
Sekiz cennetin hûrisi eğer süslenip gelseler,
Senin yedinden özgeyi-başkayı gönlüm hiç kabûl etmeye!
Seb : İçmek için şarap satın almak. * Yakmak; (Seb'a) Yedi.(7)
Özge : Başka, diger.
(Bu) dünyada ne ola kim âhirette ol olmaya
Hûr ile gılman gelicek âşık elin uzatmaya
Bu dünyada her ne oluyorsa, kim âhirette o olmaya!
Hûri ile gılman gelse bile âşık dönüp elini uzatmaya!
Hûr : (Ahver. C.) Ahu gözlüler. Gözleri iri ve siyah kısmı pek siyah; beyaz kısmı pek beyaz olan kızlar. * Cennet kızları, huriler.
Gılman : (Gulâm. C.) Bıyığı yeni bitmiş gençler. * Cennet'te hizmet gören delikanlılar.
Yunus seni seveliden beşâret oldu cânına
Her dem yeni dirliktedir hergiz ömrün eskitmeye
Yunus Seni seveliden beri beşâret-müjdeler oldu cânına
Her dem yeni dirlikte-hayattadır katiyen ömrünü olur olmaz işlerde eskitmeye!
Beşâret : (Doğrusu Bişârettir) Müjde. Sevindirici haber. Hayırlı haber. * Müjdeye verilen ihsan. * Yeni çıkan acib şey.
Açıklamalar : KUL İHVANİ
- aNKa
- Özel Üye
- Mesajlar: 2797
- Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00
MECÂZÎ AŞK ve GERÇEK AŞK - XLVII
Sahhâ ol âşık canına kim dost ile visâli var
Canı birdir ma'şuk ile dahı ne türlü hâli var
Şerefine o âşık canının ki, onun Dost ile kavuşmasını yaşamaktadır.
Artık canı Cânânı iledir!
Ruhu Aslıyla biledir!
Başka ne gibi ayrı-gayrı hâli olabilir ki!
Visâl : (Vasıl. dan) Vâsıl olma. Sevdiğine ulaşma. Kavuşma. Ayrılıktan kurtulma.
Sahhâ : Bir içene sıhhat ve afiyet olsun yerine söylenen söz.
Cân u gönül akl u fehim nisâr olsun ma'şûkuna
Pes âşıkın ondan ayrı dahı ne mülk ü mâlı var
Can ve gönül, akıl ve fikir Maşûkun ayağına saçılsın!
Zâten gerçek Erenlerden âşıkın başka ne malı-mülkü olabilirdi ki!
Fehim : (Fehm. den) Anlayışlı, akıllı, zeki (kimse.)
Nisâr : Saçmak, dağıtmak. * İ'ta etmek. Vermek.
Bu yer ü gök ü arş u ferş (aşk) dadı ile kaimdir
Bünyâd aşktır âşıkta her bir arada eli var
Bu yer ve gök ü Arş ve Ferş aşkın tadı ile kaimdir-ayakta durur.
Temel-esas aşktır âşıkta, her bir yerde eli vardır.
Ferş : Yer. Yeryüzü. * Döşeme. Döşeyiş. Yaymak. Yayılmak. Döşenmiş şey. * Küçük develer.
Bünyâd : f. Temel, esas. Yapı, binâ.
Âşıkların ne kim varı tecrid gerektir arada
Her nesneye ol hükmeder her yol içinde yolu var
Âşıkların ne ki varı? Dünya hırsı yokluğu için tüm varlıklarla tecrid gerektir arada.
Onlar için tek Var olan Dosttur.
Her nesneye o hükmeder!
Her yol içinde Onun yolu var!
Tecrid : Açıkta bırakmak. * Yalnız başına bırakmak. Tek başına hapsetmek. * Dünya alâkalarını kalpten çıkarıp Allah'a (C.C.) yönelmek.
Bâkıy dirlik seven kişi gerek tuta aşk eteğin
Aşktan artık her nesnenin değiştirilir zevâli var
Bâki-hep kalıcı bir dirlik-düzen isteyen-seven kişi için şart olan şey aşkın eteğini tutup-bırakmamaktır.
Aşktan başka her nesnenin değiştirilir bir sona erişi vardır!
Zevâl : Zâil olma, sona erme. * Gitmek. Yerinden ayrılıp gitmek. * Güneşin tam ortada gibi, baş ucunda bulunduğu zaman. * Güneşin nısf-ı nehar dairesinden batmaya doğru dönmesi. Seyrinin sonuna yaklaşması.
Âşıklara işbu sûret mesela gökçek gibidir
Yüz bin gömlek eskidirse âşıkların muhâli var
Âşıkların gördükleri işbu sûret, mesela en güzel-gökçek gibidir
Yüz bin gömlek eskitseler de, âşıkların başkasına bakmaları asla mümkün olmayan bir şeydir.
Gökçek : Güzel.
Muhâl : İmkânsız, vukuu mümkün olmayan. Bâtıl, boş söz. * Hurâfe olan nazariye.
Niceler aydır Yunus'a çün kocaldın aşkı kogıl
Rûzigâr uğramaz aşka aşkın ne ay u yılı var
Niceler derler Yunus'a : Artık kocaldın-yaşlandın aşkı bırak!
İnsanlara günleri, gençliği ve yaşlılığı getiren Rûzigâr uğrayamaz aşk ülkesinde!
Aşkın ne ayı ve yılı var!
Açıklamalar : KUL İHVANİ
Sahhâ ol âşık canına kim dost ile visâli var
Canı birdir ma'şuk ile dahı ne türlü hâli var
Şerefine o âşık canının ki, onun Dost ile kavuşmasını yaşamaktadır.
Artık canı Cânânı iledir!
Ruhu Aslıyla biledir!
Başka ne gibi ayrı-gayrı hâli olabilir ki!
Visâl : (Vasıl. dan) Vâsıl olma. Sevdiğine ulaşma. Kavuşma. Ayrılıktan kurtulma.
Sahhâ : Bir içene sıhhat ve afiyet olsun yerine söylenen söz.
Cân u gönül akl u fehim nisâr olsun ma'şûkuna
Pes âşıkın ondan ayrı dahı ne mülk ü mâlı var
Can ve gönül, akıl ve fikir Maşûkun ayağına saçılsın!
Zâten gerçek Erenlerden âşıkın başka ne malı-mülkü olabilirdi ki!
Fehim : (Fehm. den) Anlayışlı, akıllı, zeki (kimse.)
Nisâr : Saçmak, dağıtmak. * İ'ta etmek. Vermek.
Bu yer ü gök ü arş u ferş (aşk) dadı ile kaimdir
Bünyâd aşktır âşıkta her bir arada eli var
Bu yer ve gök ü Arş ve Ferş aşkın tadı ile kaimdir-ayakta durur.
Temel-esas aşktır âşıkta, her bir yerde eli vardır.
Ferş : Yer. Yeryüzü. * Döşeme. Döşeyiş. Yaymak. Yayılmak. Döşenmiş şey. * Küçük develer.
Bünyâd : f. Temel, esas. Yapı, binâ.
Âşıkların ne kim varı tecrid gerektir arada
Her nesneye ol hükmeder her yol içinde yolu var
Âşıkların ne ki varı? Dünya hırsı yokluğu için tüm varlıklarla tecrid gerektir arada.
Onlar için tek Var olan Dosttur.
Her nesneye o hükmeder!
Her yol içinde Onun yolu var!
Tecrid : Açıkta bırakmak. * Yalnız başına bırakmak. Tek başına hapsetmek. * Dünya alâkalarını kalpten çıkarıp Allah'a (C.C.) yönelmek.
Bâkıy dirlik seven kişi gerek tuta aşk eteğin
Aşktan artık her nesnenin değiştirilir zevâli var
Bâki-hep kalıcı bir dirlik-düzen isteyen-seven kişi için şart olan şey aşkın eteğini tutup-bırakmamaktır.
Aşktan başka her nesnenin değiştirilir bir sona erişi vardır!
Zevâl : Zâil olma, sona erme. * Gitmek. Yerinden ayrılıp gitmek. * Güneşin tam ortada gibi, baş ucunda bulunduğu zaman. * Güneşin nısf-ı nehar dairesinden batmaya doğru dönmesi. Seyrinin sonuna yaklaşması.
Âşıklara işbu sûret mesela gökçek gibidir
Yüz bin gömlek eskidirse âşıkların muhâli var
Âşıkların gördükleri işbu sûret, mesela en güzel-gökçek gibidir
Yüz bin gömlek eskitseler de, âşıkların başkasına bakmaları asla mümkün olmayan bir şeydir.
Gökçek : Güzel.
Muhâl : İmkânsız, vukuu mümkün olmayan. Bâtıl, boş söz. * Hurâfe olan nazariye.
Niceler aydır Yunus'a çün kocaldın aşkı kogıl
Rûzigâr uğramaz aşka aşkın ne ay u yılı var
Niceler derler Yunus'a : Artık kocaldın-yaşlandın aşkı bırak!
İnsanlara günleri, gençliği ve yaşlılığı getiren Rûzigâr uğrayamaz aşk ülkesinde!
Aşkın ne ayı ve yılı var!
Açıklamalar : KUL İHVANİ
- aNKa
- Özel Üye
- Mesajlar: 2797
- Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00
MECÂZÎ AŞK ve GERÇEK AŞK - XLVIII
Sensin benim canım canı sensiz karârım yokdurur
Uçmakta sen olmaz isen vallah nazarım yokdurur
Benim canım canı Sensin!
Sensiz kendi başıma kimlik-kişilik kararım yoktur!
Onun için eğer cennette Sen olmaz isen yemin olsun cennete bakmam bile!
Baksam seni görür gözüm söyler isem sensin sözüm
Seni gözetmekten gayrı yeğrek şikârım yokdurur
Her nereye baksam Seni görür gözüm!
Söyler isem Sensin sözüm!
Seni gözetmekten başka daha değerli takdim edebileceğim bir avım yokdur bu âlemde!
Yeğrek : İyi, daha iyi. Geçerli olan.
Şikâr : f. Av, avlanan hayvan. Avlama. * Düşmandan ele geçirilen mal. Ganimet.
Çün ben beni unutmuşum şöyle ki sana gitmişim
Ne kalde ne halde isem bir dem karârım yokdurur
Bak-gör!
Ben beni unutmuşum!
Şöyle ki Sana gitmişim!
Ne laf-sözde ne hâlde isem bir dan karârım yokdur hiç!
Eğer beni Circis'leyin yetmiş kez öldürür isen
Dönem geri sana varam zîrâ ki arım yokdurur
Eğer Sen beni Circis (as) gibi yetmiş kez öldürür isen,
Dönem geri sana varam!
Zîrâ ki arım-utanmam yokdur âşığın olarak!
Circis : (A.S.) : (Circis) Taberi tarihine göre: İsâ Aleyhisselâmdan sonra gelmiş ve Filistinde yaşamış ve onun şeriatı ile amel etmiş olan bir peygamberdir. Yedi sene içersinde tebliğde bulunarak çok işkencelere maruz kalmış, müteaddid defalar öldürülmüş ve mu'cize ile dirilerek tekrar tebliğ vazifesine devam etmiştir. Kendisine düşmanlık eden kavim ateşle helâk edilmiştir. En sonunda yine Cercis Aleyhisselâm şehid edilmiştir.
Yunus dahı âşık sana göster didârını ona
Yârim dahı sensin benim ayrık nigârım yokdurur
Yunus da diğer Erenler gibi âşık Sana!
Sen göster didârın-gül yüzün ona!
Tek Yârim de Sensin benim!
Senden ayrık-başka güzel yüzlü sevgilim yokdur benim!
Nigâr : f. Güzel yüzlü sevgili. * Nakış. Resim. * Nakşeden. * Put, sânem. * Resmi yapılmış, resmedilmiş.
Açıklamalar : KUL İHVANİ
Sensin benim canım canı sensiz karârım yokdurur
Uçmakta sen olmaz isen vallah nazarım yokdurur
Benim canım canı Sensin!
Sensiz kendi başıma kimlik-kişilik kararım yoktur!
Onun için eğer cennette Sen olmaz isen yemin olsun cennete bakmam bile!
Baksam seni görür gözüm söyler isem sensin sözüm
Seni gözetmekten gayrı yeğrek şikârım yokdurur
Her nereye baksam Seni görür gözüm!
Söyler isem Sensin sözüm!
Seni gözetmekten başka daha değerli takdim edebileceğim bir avım yokdur bu âlemde!
Yeğrek : İyi, daha iyi. Geçerli olan.
Şikâr : f. Av, avlanan hayvan. Avlama. * Düşmandan ele geçirilen mal. Ganimet.
Çün ben beni unutmuşum şöyle ki sana gitmişim
Ne kalde ne halde isem bir dem karârım yokdurur
Bak-gör!
Ben beni unutmuşum!
Şöyle ki Sana gitmişim!
Ne laf-sözde ne hâlde isem bir dan karârım yokdur hiç!
Eğer beni Circis'leyin yetmiş kez öldürür isen
Dönem geri sana varam zîrâ ki arım yokdurur
Eğer Sen beni Circis (as) gibi yetmiş kez öldürür isen,
Dönem geri sana varam!
Zîrâ ki arım-utanmam yokdur âşığın olarak!
Circis : (A.S.) : (Circis) Taberi tarihine göre: İsâ Aleyhisselâmdan sonra gelmiş ve Filistinde yaşamış ve onun şeriatı ile amel etmiş olan bir peygamberdir. Yedi sene içersinde tebliğde bulunarak çok işkencelere maruz kalmış, müteaddid defalar öldürülmüş ve mu'cize ile dirilerek tekrar tebliğ vazifesine devam etmiştir. Kendisine düşmanlık eden kavim ateşle helâk edilmiştir. En sonunda yine Cercis Aleyhisselâm şehid edilmiştir.
Yunus dahı âşık sana göster didârını ona
Yârim dahı sensin benim ayrık nigârım yokdurur
Yunus da diğer Erenler gibi âşık Sana!
Sen göster didârın-gül yüzün ona!
Tek Yârim de Sensin benim!
Senden ayrık-başka güzel yüzlü sevgilim yokdur benim!
Nigâr : f. Güzel yüzlü sevgili. * Nakış. Resim. * Nakşeden. * Put, sânem. * Resmi yapılmış, resmedilmiş.
Açıklamalar : KUL İHVANİ
- aNKa
- Özel Üye
- Mesajlar: 2797
- Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00
MECÂZÎ AŞK ve GERÇEK AŞK - XLIX
Aşk erinin gönlü dolu padişahtan nevâledir
Aşksız âdem nic anlasın çün şeriat havâledir
Aşk Erinin gönlü Padişahtan gelen nasiplerle doludur.
Aşksız olan insan nice-nasıl anlaya bilsin!
Çünkü şeriat bir emânettir, havâledir ve görevler ısamarlamasıdır!
Nevâle : Bahşiş. Kısmet, tâli', nasib. * Yiyecek içecek. * Bir tek porsiyon.
Havâle : Bir işi veya bir şeyi başka birine bırakma. Ismarlama. * Görmeyi önleyen duvar gibi perde.
Aşkdur(ur) âşıkın canı aşka fidî hân ü mân
Aşk erinin armağanı aşksız kişiye belâdır
Aşkıdır âşıkın canı!
Aşka fedâ hân ü mânı - malı ve mülkü!
Aşk Erinin armağanı, aşksız kişiye belâdır-derttir.
Hân ü mân : Mal mülk, ev bark, varlık.
Fidî : Feda. Kurban. * Uğruna verme, gözden çıkarma
Kimi avret oğlan sever kimi mülk hân u man sever
Kim sermaye dükkân sever bu dünya hâlden hâledir
Kimi kadın şehvetinde kimisi âdi oğlancı!
Kimi mal mülk sever.
Kimi bazarcı sermaye-dükkan peşinde!
Her birisi hâlden hâle geçer durur bu âlemde!
Avret : Eksik. Gedik. Gizlenmesi lâzım gelen şey. Dinen örtülmesi vâcib olan âzâ, ud yeri. Utanılacak ve hayâ edilecek şey. Erkeklerde göbek ile diz kapağı arasındaki kısım. * Kadın. Zevce. Nikâhlı. * Gece uykuya yatacağı vakit ve seherden evvel uykudan kalkılacak saate de şeriat örfünde "avret" denir. Öğlen ve öğle uykusu zamanına da kezâ aynı isim verilmiştir.
Âşık dünyâyı ne eder akıbet bir gün terk eder
Aşk eteğin tutmuş gider her kim gelirse salâdır
Âşık olan kişi sonunda bir gün terk edeceği dünyâyı ne yapacak ki onun dandiline oynasın!
Âşık, Aşk eteğin tutmuş giderken her kim gelirse-önüne çıkarsa o kimseyi de aşka çağırır!
Ezelîden ol padişah elime sundu bir kadeh
İçeliden kılarım ah bilmezem ne piyâledir
Ezelîden o Padişah elime sundu bir kadeh
İçtiğimden beri ah! çekmekteyim.
Bilmezem nasıl bir kadehmiş bu!
Piyâle : f. Kadeh. Şarap bardağı
Ey miskin Yunus nişânın aşktan esirdi bu canın
Dergâhında her dem onun valih u hayran kaladur
Ey miskin Yunus senin nişânın aşk!
Aşktan sarhoş oldu bu canın!
Dergâhında her dem Onun hayret ve hayran kaladur!
Vâlih : Keder ve hüzünle aklı gitmiş, şaşırmış, hayrette kalmış.
Açıklamalar : KUL İHVANİ
Aşk erinin gönlü dolu padişahtan nevâledir
Aşksız âdem nic anlasın çün şeriat havâledir
Aşk Erinin gönlü Padişahtan gelen nasiplerle doludur.
Aşksız olan insan nice-nasıl anlaya bilsin!
Çünkü şeriat bir emânettir, havâledir ve görevler ısamarlamasıdır!
Nevâle : Bahşiş. Kısmet, tâli', nasib. * Yiyecek içecek. * Bir tek porsiyon.
Havâle : Bir işi veya bir şeyi başka birine bırakma. Ismarlama. * Görmeyi önleyen duvar gibi perde.
Aşkdur(ur) âşıkın canı aşka fidî hân ü mân
Aşk erinin armağanı aşksız kişiye belâdır
Aşkıdır âşıkın canı!
Aşka fedâ hân ü mânı - malı ve mülkü!
Aşk Erinin armağanı, aşksız kişiye belâdır-derttir.
Hân ü mân : Mal mülk, ev bark, varlık.
Fidî : Feda. Kurban. * Uğruna verme, gözden çıkarma
Kimi avret oğlan sever kimi mülk hân u man sever
Kim sermaye dükkân sever bu dünya hâlden hâledir
Kimi kadın şehvetinde kimisi âdi oğlancı!
Kimi mal mülk sever.
Kimi bazarcı sermaye-dükkan peşinde!
Her birisi hâlden hâle geçer durur bu âlemde!
Avret : Eksik. Gedik. Gizlenmesi lâzım gelen şey. Dinen örtülmesi vâcib olan âzâ, ud yeri. Utanılacak ve hayâ edilecek şey. Erkeklerde göbek ile diz kapağı arasındaki kısım. * Kadın. Zevce. Nikâhlı. * Gece uykuya yatacağı vakit ve seherden evvel uykudan kalkılacak saate de şeriat örfünde "avret" denir. Öğlen ve öğle uykusu zamanına da kezâ aynı isim verilmiştir.
Âşık dünyâyı ne eder akıbet bir gün terk eder
Aşk eteğin tutmuş gider her kim gelirse salâdır
Âşık olan kişi sonunda bir gün terk edeceği dünyâyı ne yapacak ki onun dandiline oynasın!
Âşık, Aşk eteğin tutmuş giderken her kim gelirse-önüne çıkarsa o kimseyi de aşka çağırır!
Ezelîden ol padişah elime sundu bir kadeh
İçeliden kılarım ah bilmezem ne piyâledir
Ezelîden o Padişah elime sundu bir kadeh
İçtiğimden beri ah! çekmekteyim.
Bilmezem nasıl bir kadehmiş bu!
Piyâle : f. Kadeh. Şarap bardağı
Ey miskin Yunus nişânın aşktan esirdi bu canın
Dergâhında her dem onun valih u hayran kaladur
Ey miskin Yunus senin nişânın aşk!
Aşktan sarhoş oldu bu canın!
Dergâhında her dem Onun hayret ve hayran kaladur!
Vâlih : Keder ve hüzünle aklı gitmiş, şaşırmış, hayrette kalmış.
Açıklamalar : KUL İHVANİ
- serif
- Yeni Üye
- Mesajlar: 12
- Kayıt: 21 Ağu 2009, 02:00
Hazret-i Yunusá ait alıntıladığım bu şiiri, Şeyh Bedreddin Simaveni Hzleri İznikte sürgün olduğu zamanlarda müridlerine okutup gözyaşlarıyla dinlermiş:
Bir dürr-ü yetimem ki görmedi beni umman,
Bir katreyem illa ki ummana benem umman
Dürr-i yetim: Tek, iri, baha biçilmez inci (Hz. Muhammed SAV)
Katre : Damla
Gel mevc-i acaip gör derya-yı nihan gözle
Zi bahr nihayetsiz katrede olur pinhan
Mevc: Dalga
Derya-yı nihan: Gizli deniz
Zi: Ne hoş, ne güzel
Bahr: Deniz
Pinhan: Gizli, saklı
(Bu gizli denizde ki acayip dalgaları gel ve gözünle gör,
Ne hoş ki nihayetsiz, uçsuz bucaksız olan deniz bir damlada gizlenmiştir.)
Dem urmazıdı Mansur 'tevhid-i Enel haktan'
Aşk darına dost zülfü asmıştı beni üryan.
(Hallac-ı Mansur daha enel hak demediği zamanlarda
Dostun saçının teli beni çıplak olarak Aşk'ın darağacında asmıştı.)
Okuyamadı Mecnun Leyli adını mevzun,
Hem Leyli idim anda hem Mecnun idim hayran
(Mecnun daha Leyla ismini mevzu olarak bilmediği demlerde,
Hem Leyla idim hemde ona hayran olan Mecnun idim.)
Bu alem-i kesrette sen Yusuf u ben Yakub,
Ol alem-i vahdette ne Yusuf u ne Kenan
(Bu çokluk aleminde Sen Yusufsun ve ben Yakubum,
O Vahdet aleminde ise ne Yusuf var ne de Kenan ili.)
Yi nun sin ulaşmadın, can kalebe düşmedin,
Aşk dadıyla mest geldim hem mest giderim bundan.
(Y N S -Yunus- harfleri olmadan önce, can kalıba girmeden önce,
Aşkın tadıyla mest olarak geldim ve de mest olarak gidiyorum)
Adım Yunus olduğu bu cism belasıdır
Adum sorar olursan Sultana benem sultan.
Not: çevirilerde hatam olduysa affınıza sığınırım.
Muhammedi muhabbetle
Bir dürr-ü yetimem ki görmedi beni umman,
Bir katreyem illa ki ummana benem umman
Dürr-i yetim: Tek, iri, baha biçilmez inci (Hz. Muhammed SAV)
Katre : Damla
Gel mevc-i acaip gör derya-yı nihan gözle
Zi bahr nihayetsiz katrede olur pinhan
Mevc: Dalga
Derya-yı nihan: Gizli deniz
Zi: Ne hoş, ne güzel
Bahr: Deniz
Pinhan: Gizli, saklı
(Bu gizli denizde ki acayip dalgaları gel ve gözünle gör,
Ne hoş ki nihayetsiz, uçsuz bucaksız olan deniz bir damlada gizlenmiştir.)
Dem urmazıdı Mansur 'tevhid-i Enel haktan'
Aşk darına dost zülfü asmıştı beni üryan.
(Hallac-ı Mansur daha enel hak demediği zamanlarda
Dostun saçının teli beni çıplak olarak Aşk'ın darağacında asmıştı.)
Okuyamadı Mecnun Leyli adını mevzun,
Hem Leyli idim anda hem Mecnun idim hayran
(Mecnun daha Leyla ismini mevzu olarak bilmediği demlerde,
Hem Leyla idim hemde ona hayran olan Mecnun idim.)
Bu alem-i kesrette sen Yusuf u ben Yakub,
Ol alem-i vahdette ne Yusuf u ne Kenan
(Bu çokluk aleminde Sen Yusufsun ve ben Yakubum,
O Vahdet aleminde ise ne Yusuf var ne de Kenan ili.)
Yi nun sin ulaşmadın, can kalebe düşmedin,
Aşk dadıyla mest geldim hem mest giderim bundan.
(Y N S -Yunus- harfleri olmadan önce, can kalıba girmeden önce,
Aşkın tadıyla mest olarak geldim ve de mest olarak gidiyorum)
Adım Yunus olduğu bu cism belasıdır
Adum sorar olursan Sultana benem sultan.
Not: çevirilerde hatam olduysa affınıza sığınırım.
Muhammedi muhabbetle
- Gul
- Moderatör
- Mesajlar: 5159
- Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00
- aNKa
- Özel Üye
- Mesajlar: 2797
- Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00
- Gul
- Moderatör
- Mesajlar: 5159
- Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00
- aNKa
- Özel Üye
- Mesajlar: 2797
- Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00
MECÂZÎ AŞK ve GERÇEK AŞK - L
Tanğrı için canım canı cefâ ise tapdur yeter
Senin fırâkından beter azap dahı var mı beter
Tanrı Teâlâ için, canımın canı oluş cefâ ise boynum eğiktir yeter
Yâ Rabb Senin ayrılığından beter azap başka var mı beter?
Tap : Yeter gelmek, kâfi, yeter, boyun eğmek.
Fırâk : Ayrılık. Ayrılmak. Hicran.
Aşkın odu yüreğimde yandığına âlem tanık
Nerde bir od yanar ise nişânı var tütün tüter
Bu aşkın ateşinin yüreğimde yandığına cümle âlem tanık.
Nerede bir ateş yanar ise onun bir nişânı-izi volur ve tütünü tüter.
Aşkın çeri saldı benim gönlüm evi ıklîmine
Cânımı esir eyledin n'ider bana yağı Tatar
Ey Dost!
Gönül evim ülkesine Aşk Askerini saldın!
Cânımı esir eyledin!
Bundan sonra bana düşman Tatar gelse ne yapabilecek ve neyimi alacak?
Yağı : Düşman.
Ecel salam ıklimlere vasiyet kılam âşıklara
Maşûkadan diyem sakın oynar âşık gönlün atar
Ben ecel bildirisin ülkelere salsam,
Âşıklara : Maşûkadan sakının! diye vasiyet etsem de onlar bu aşk kumarını gönlünü ortaya koyarak oynarlar!
Aceb bu benim derdime ne için derman bulunmaz
Kim bulısar derman ona kişiyi kim beri tutar
Aceb bu benim aşk derdime ne için derman bulunmaz?
Kim bulacak olsa ona bir derman,
Aşk, o kişiyi benden uzak tutar!
Resmidürür sultanların kullar günah eyleyince
Ya edebler ol kulunu ye mezada verir satar
Sultanların âdeti odur ki kulları bir günah eyleyince,
Ya o kulunu terbiye edip edebler veya açık artırma ile başkasına satar verir!
Mezad : Artırma ile yapılan satış. * Tuluk, dağarcık.
Resm : (Resim) Yazma, çizme, desen. * Eser, iz, nişan, alâmet. * Suret. * Tertib. Tarz, üslub. * Fotoğraf resmi. * Âdet, usul, tavır, davranış. * Alay, merâsim. * Man: Bir şeyi başkalarından ayırdeden tarif.
Yunus şikâyet eyleme yardan cefâ gördüm diye
Cümle âşıklar hâceti maşûka katında biter
Ey Yunus sen şikâyet eyleme Yârdan : Cefâ gördüm! diye,
Cümle âşıkların lâzım ve lâyıkı Maşûka katında biter, hâlledilir!
Hâcet : (C.: Hâcât) İhtiyaç, lüzum, muhtaçlık.
Açıklamalar : KUL İHVANİ
Tanğrı için canım canı cefâ ise tapdur yeter
Senin fırâkından beter azap dahı var mı beter
Tanrı Teâlâ için, canımın canı oluş cefâ ise boynum eğiktir yeter
Yâ Rabb Senin ayrılığından beter azap başka var mı beter?
Tap : Yeter gelmek, kâfi, yeter, boyun eğmek.
Fırâk : Ayrılık. Ayrılmak. Hicran.
Aşkın odu yüreğimde yandığına âlem tanık
Nerde bir od yanar ise nişânı var tütün tüter
Bu aşkın ateşinin yüreğimde yandığına cümle âlem tanık.
Nerede bir ateş yanar ise onun bir nişânı-izi volur ve tütünü tüter.
Aşkın çeri saldı benim gönlüm evi ıklîmine
Cânımı esir eyledin n'ider bana yağı Tatar
Ey Dost!
Gönül evim ülkesine Aşk Askerini saldın!
Cânımı esir eyledin!
Bundan sonra bana düşman Tatar gelse ne yapabilecek ve neyimi alacak?
Yağı : Düşman.
Ecel salam ıklimlere vasiyet kılam âşıklara
Maşûkadan diyem sakın oynar âşık gönlün atar
Ben ecel bildirisin ülkelere salsam,
Âşıklara : Maşûkadan sakının! diye vasiyet etsem de onlar bu aşk kumarını gönlünü ortaya koyarak oynarlar!
Aceb bu benim derdime ne için derman bulunmaz
Kim bulısar derman ona kişiyi kim beri tutar
Aceb bu benim aşk derdime ne için derman bulunmaz?
Kim bulacak olsa ona bir derman,
Aşk, o kişiyi benden uzak tutar!
Resmidürür sultanların kullar günah eyleyince
Ya edebler ol kulunu ye mezada verir satar
Sultanların âdeti odur ki kulları bir günah eyleyince,
Ya o kulunu terbiye edip edebler veya açık artırma ile başkasına satar verir!
Mezad : Artırma ile yapılan satış. * Tuluk, dağarcık.
Resm : (Resim) Yazma, çizme, desen. * Eser, iz, nişan, alâmet. * Suret. * Tertib. Tarz, üslub. * Fotoğraf resmi. * Âdet, usul, tavır, davranış. * Alay, merâsim. * Man: Bir şeyi başkalarından ayırdeden tarif.
Yunus şikâyet eyleme yardan cefâ gördüm diye
Cümle âşıklar hâceti maşûka katında biter
Ey Yunus sen şikâyet eyleme Yârdan : Cefâ gördüm! diye,
Cümle âşıkların lâzım ve lâyıkı Maşûka katında biter, hâlledilir!
Hâcet : (C.: Hâcât) İhtiyaç, lüzum, muhtaçlık.
Açıklamalar : KUL İHVANİ
- aNKa
- Özel Üye
- Mesajlar: 2797
- Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00
MECÂZÎ AŞK ve GERÇEK AŞK - LI
İşitin ey yârenler
Aşk bir güneşe benzer
Aşkı olmayan kişi
Misâli taşa benzer
İşitin ey yârenler! Dostlar!
Aşk bir güneşe benzer
Aşkı olmayan kişi ise
Misâli taşa benzer
Taş gönülde ne biter
Dilinde ağu tüter
Nice yumşak söylese
Sözü savaşa benzer
Taş gibi gönülde ne biter-yetişir?
Dilinde ağu-zehir tüter
Nice yumuşak da söylese
Sözü savaşa benzer
Ağu : Zehir, sem.
Aşkı var gönlü yanar
Yumşanır muma döner
Taş gönüller kararmış
Sarp katı kışa benzer
Aşkı olanın gönlü aşk ateşiyle yanar
Yumuşar da muma döner
Taş gönüller ise kararmış olup
Sarp-katı-sert geçen kışa benzer..
Ol sultan kapısında
Hazreti tapısında
Âşıkların yıldızı
Her dem çavuşa benzer
O sultan kapısında
Hazretin huzurunda
Âşıkların yıldızı,
Her dem çavuşa benzer
Tapı : Huzur.
Geç Yunus endişeden
Gerekse bu pîşeden
Ere aşk gerek evvel
Ondan dervîşe benzer
Ey Yunus sen endişeden-kuruntudan vaz geç!
Gerekse bu işlerinden!
Er olana ilk önce aşk gerek
Ondan sonra dervîşe benzer
Pîşe : İş, sanat.
Açıklamalar : KUL İHVANİ
İşitin ey yârenler
Aşk bir güneşe benzer
Aşkı olmayan kişi
Misâli taşa benzer
İşitin ey yârenler! Dostlar!
Aşk bir güneşe benzer
Aşkı olmayan kişi ise
Misâli taşa benzer
Taş gönülde ne biter
Dilinde ağu tüter
Nice yumşak söylese
Sözü savaşa benzer
Taş gibi gönülde ne biter-yetişir?
Dilinde ağu-zehir tüter
Nice yumuşak da söylese
Sözü savaşa benzer
Ağu : Zehir, sem.
Aşkı var gönlü yanar
Yumşanır muma döner
Taş gönüller kararmış
Sarp katı kışa benzer
Aşkı olanın gönlü aşk ateşiyle yanar
Yumuşar da muma döner
Taş gönüller ise kararmış olup
Sarp-katı-sert geçen kışa benzer..
Ol sultan kapısında
Hazreti tapısında
Âşıkların yıldızı
Her dem çavuşa benzer
O sultan kapısında
Hazretin huzurunda
Âşıkların yıldızı,
Her dem çavuşa benzer
Tapı : Huzur.
Geç Yunus endişeden
Gerekse bu pîşeden
Ere aşk gerek evvel
Ondan dervîşe benzer
Ey Yunus sen endişeden-kuruntudan vaz geç!
Gerekse bu işlerinden!
Er olana ilk önce aşk gerek
Ondan sonra dervîşe benzer
Pîşe : İş, sanat.
Açıklamalar : KUL İHVANİ
- ayyildiz
- Özel Üye
- Mesajlar: 710
- Kayıt: 17 Ağu 2009, 02:00
*** Kul talebi ***
Himet eyle, Yunus Emre,*
İnayet buyur, ya Rabbi,*
Gönlümü vurmuş, gül temre,*
Gülü sevmiş, yürek hasbi.*
***
Pir bilmişiz, can Yunus'u,*
Sildik kalpten, kemlik pusu,*
Aşk sadakat, söz doğrusu,*
Rehber bize, Gül Habibî.*
***
Aşk halinden aşık anlar,*
Sevda çeker, bülbül canlar,*
Sevgi bilmez, pes nadanlar,*
Derde derman, Hak tabibî.*
***
Ferhat gibi, dağı delsen,
Mecnun olup, çölü geçsen
Bülbül deyu, seher ötsen,*
Aşk yazar mı, sır katibî.*
***
Yola geldik, kervan göçmüş,*
Gassal gelmiş, kefen ölçmüş,*
Gözler dönmüş, dilin sürçmüş,*
Kim kurtarır, zâr talibî.*
***
Zaman dardır, ecel yakın,*
Akıl başta, edep takın,*
Cümle şerden, aman sakın,*
Razı ola, Nur sahibî.*
***
Mürşit desem, Ku'an kitap,*
Nasih desen, mevtin hitap,*
Dost Allah'tır, düşme bitap,*
Boşa gezme, dört canibî.*
***
Ne göz görmüş, kulak duymuş,*
Kutsi aşkın, kalbe koymuş,*
Rüyet Cemal, cennet buymuş,*
Rabbim dahlet, şu edibî.*
***
Şükür Vedût, söz damıtır,*
Aşkım yakar öz arıtır,*
Aşık gözden yaş akıtır,*
Cebab verir ya Mucib'î.*
***
Aşık Uslu, söz uzatma,*
Sadık söyle, yalan katma,*
Ham âdeme, lafı satma,*
Pişmemişin, yok nasibî.*
***
Âşık Uslu Niksarî (Zübeyir Güngör Uslu)
08.08.2009 11:52 Samsun
Himet eyle, Yunus Emre,*
İnayet buyur, ya Rabbi,*
Gönlümü vurmuş, gül temre,*
Gülü sevmiş, yürek hasbi.*
***
Pir bilmişiz, can Yunus'u,*
Sildik kalpten, kemlik pusu,*
Aşk sadakat, söz doğrusu,*
Rehber bize, Gül Habibî.*
***
Aşk halinden aşık anlar,*
Sevda çeker, bülbül canlar,*
Sevgi bilmez, pes nadanlar,*
Derde derman, Hak tabibî.*
***
Ferhat gibi, dağı delsen,
Mecnun olup, çölü geçsen
Bülbül deyu, seher ötsen,*
Aşk yazar mı, sır katibî.*
***
Yola geldik, kervan göçmüş,*
Gassal gelmiş, kefen ölçmüş,*
Gözler dönmüş, dilin sürçmüş,*
Kim kurtarır, zâr talibî.*
***
Zaman dardır, ecel yakın,*
Akıl başta, edep takın,*
Cümle şerden, aman sakın,*
Razı ola, Nur sahibî.*
***
Mürşit desem, Ku'an kitap,*
Nasih desen, mevtin hitap,*
Dost Allah'tır, düşme bitap,*
Boşa gezme, dört canibî.*
***
Ne göz görmüş, kulak duymuş,*
Kutsi aşkın, kalbe koymuş,*
Rüyet Cemal, cennet buymuş,*
Rabbim dahlet, şu edibî.*
***
Şükür Vedût, söz damıtır,*
Aşkım yakar öz arıtır,*
Aşık gözden yaş akıtır,*
Cebab verir ya Mucib'î.*
***
Aşık Uslu, söz uzatma,*
Sadık söyle, yalan katma,*
Ham âdeme, lafı satma,*
Pişmemişin, yok nasibî.*
***
Âşık Uslu Niksarî (Zübeyir Güngör Uslu)
08.08.2009 11:52 Samsun
- aNKa
- Özel Üye
- Mesajlar: 2797
- Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00
MECÂZÎ AŞK ve GERÇEK AŞK - LII
Ey dost senin aşkın odu
Ciğerim bâre baş gelir
Aşkından yanar yüreğim
Yandığım bana hoş gelir
Ey Dost!
Senin aşkın ateşi ciğer acımın başıdır.
Aşkından yanar yüreğim, yandığım bana hoş gelir.
Bâr : f. Yük. Zahmet. Eziyet. Sıkıntı. * Def'a. Kerre. * Yemiş, meyve. * Sebeb-i masraf ve ıztırab olan şey. Kale duvarı. * İzin.
Aşkın oduna yandığım
Ağlamak oldu güldüğüm
Dost sana zârı kıldığım
Münkirlere savaş gelir
Aşkın ateşine yandığım
Ağlamak oldu güldüğüm
Dost sana zârı kıldığım
İnkarcılara savaş gelir
Söyler isem sözüm savaş
Söylemezsem ciğerim baş
Cihan doludurur kallâş
Her birinden bir taş gelir
Söyler isem sözüm savaş
Söylemezsem ciğerim baş
Cihan dopdolu kalleş-dönek
Her birinden bir taş gelir
Kallâş : Kalleş. Hileci, dönek.
Gör nice taşlar atılır
Dost için başlar tutulur
Gelir gönüle banılır
Hâlimize haldaş gelir
Gör nice taşlar atılır
Dost için başlar tutulur
Gelir gönüle gömülür
Hâlimize hâldaş-hâlden bilir birisi gelir
Banılmak : Gömülmek.
Bizim halimizden bilen
Kimdir aşka münkir olan
Bizim sevdiğimiz Hak'tır
Bu halka göz ü kaş gelir
Bizim halimizden bilen
Kimdir aşka inkar edici olan
Bizim sevdiğimiz Hakk'tır
Bu halk için ise, göz-kaşı yerinde bir güzel hoş gelir
Nice nice salâtinler
Zebûn olur aşk elinde
Her kim bu yola düşerse
Ol bu yola yavaş gelir
Nice nice Sultanlar
Zebûn-köle olur aşk elinde
Her kim bu aşk yoluna düşerse
O kimse bu aşk yolunda yavaş gelir
Salâtin : (Sultan. C.) Sultanlar.
Zebûn : f. Zayıf, güçsüz, âciz. * Alışverişte aldanan.
Erenler buna kalmadı
Vardı yoluna durmadı
Hakk'ı gerçek sevenlere
Cümle âlem kardaş gelir
Erenler buna kalmalar, bu hâle düşmezler
Onlar aşk yoluna düşünce hızla ilerleyip durmazlar.
Hakk'ı gerçek sevenlere cümle âlem kardeş gelir
Miskin Yunus bil özünü
Dosta açıp şol gözünü
Hangi burçtan bakar isen
Ol sultana güneş gelir
Miskin Yunus bil özünü!
Sadece Dosta açıp gözünü
Hangi burçtan bakar isen
O Sultana yalnızca o güneş gelir, başka doğan-batan yıldız vs. olamaz!
Açıklamalar : KUL İHVANİ
Ey dost senin aşkın odu
Ciğerim bâre baş gelir
Aşkından yanar yüreğim
Yandığım bana hoş gelir
Ey Dost!
Senin aşkın ateşi ciğer acımın başıdır.
Aşkından yanar yüreğim, yandığım bana hoş gelir.
Bâr : f. Yük. Zahmet. Eziyet. Sıkıntı. * Def'a. Kerre. * Yemiş, meyve. * Sebeb-i masraf ve ıztırab olan şey. Kale duvarı. * İzin.
Aşkın oduna yandığım
Ağlamak oldu güldüğüm
Dost sana zârı kıldığım
Münkirlere savaş gelir
Aşkın ateşine yandığım
Ağlamak oldu güldüğüm
Dost sana zârı kıldığım
İnkarcılara savaş gelir
Söyler isem sözüm savaş
Söylemezsem ciğerim baş
Cihan doludurur kallâş
Her birinden bir taş gelir
Söyler isem sözüm savaş
Söylemezsem ciğerim baş
Cihan dopdolu kalleş-dönek
Her birinden bir taş gelir
Kallâş : Kalleş. Hileci, dönek.
Gör nice taşlar atılır
Dost için başlar tutulur
Gelir gönüle banılır
Hâlimize haldaş gelir
Gör nice taşlar atılır
Dost için başlar tutulur
Gelir gönüle gömülür
Hâlimize hâldaş-hâlden bilir birisi gelir
Banılmak : Gömülmek.
Bizim halimizden bilen
Kimdir aşka münkir olan
Bizim sevdiğimiz Hak'tır
Bu halka göz ü kaş gelir
Bizim halimizden bilen
Kimdir aşka inkar edici olan
Bizim sevdiğimiz Hakk'tır
Bu halk için ise, göz-kaşı yerinde bir güzel hoş gelir
Nice nice salâtinler
Zebûn olur aşk elinde
Her kim bu yola düşerse
Ol bu yola yavaş gelir
Nice nice Sultanlar
Zebûn-köle olur aşk elinde
Her kim bu aşk yoluna düşerse
O kimse bu aşk yolunda yavaş gelir
Salâtin : (Sultan. C.) Sultanlar.
Zebûn : f. Zayıf, güçsüz, âciz. * Alışverişte aldanan.
Erenler buna kalmadı
Vardı yoluna durmadı
Hakk'ı gerçek sevenlere
Cümle âlem kardaş gelir
Erenler buna kalmalar, bu hâle düşmezler
Onlar aşk yoluna düşünce hızla ilerleyip durmazlar.
Hakk'ı gerçek sevenlere cümle âlem kardeş gelir
Miskin Yunus bil özünü
Dosta açıp şol gözünü
Hangi burçtan bakar isen
Ol sultana güneş gelir
Miskin Yunus bil özünü!
Sadece Dosta açıp gözünü
Hangi burçtan bakar isen
O Sultana yalnızca o güneş gelir, başka doğan-batan yıldız vs. olamaz!
Açıklamalar : KUL İHVANİ
- aNKa
- Özel Üye
- Mesajlar: 2797
- Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00
MECÂZÎ AŞK ve GERÇEK AŞK - LIII
Kerem et bir beri bak nikab yüzünden bırak
Ayın on dördü müsün balkurur yüz ü yanak
Ey Yâr!
Kerem et bir beri bak!
Örtünü yüzünden bırak!
Ayın on dördü müsün Sen?
Parıldar durur yüz ve yanak!
Nikab : Yüz örtüsü, peçe, perde.
Balkımak : Parıldamak.
Şol ağzından keleci yüz bin şükrâne ile
Destur gelsin daşraya söylesin dil ü dudak
Şu güzel ağzından dökülen sözler
Yüz bin minnettârlık ile izin gelsin de Senden dışarıya-bizlere söylesin dil ve dudak!
Şükrâne : İyilik bilmek. Minnettarlık. Şükretme hâli.
Keleci : Söz, kelime.
Otuz iki mirvarı mercâna dizmiş gibi
Kıymetî dürden olmuş yaraşır inciden ak
Otuz iki inci gibi dişleri mercân gibi damağa dizmiş gibi,
Kıymeti-değeri inciden olmuş ki ona yaraşır ve inciden de ak!
Mirvar : İnci.
Mercan : .Denizde geniş resif meydana getiren ve mercanlar takımının örneği olan hayvan ve bunun kalkerli yatağından çıkarılan çoğu kırmızı renkte ve ince dal şeklinde bir madde. Bu madde boncuk gibi süs eşyası olarak kullanılır. Mercanlar ancak 40 metre kadar derinlikte yaşayabilirler.
Sıfatın arılığı bulgur u nohut gibi
İki kaşın Ay alnın gencaya verir sebak
Sıfatın arılığı bulgur ve nohut gibi
İki kaşın Ay gibi alnın, yeni aya ders vermekte!..
Gencay : Yeni ay.
Sebak : (C.: Esbâk) Ders.
Gören pervaneleyin nice oda düşmesin
Gözlerinin bakışı can alır iki çırak
Seni bu güzellikte gören pervane gibi olup da nasıl ateşe dalmasın!
Gözlerinin bir bakışı can alır!
Hem de bir bakışla iki aşk çırağının canını birden!..
Aşkın zemzemesinden âşık boynu zincirli
Azadlık istemez(ler) şöyle kaldılar tutsak
Aşkın avlayıcı nağmelerine inanan âşıkların boynu zincirli
Onlar öylesine mestler ki asla bu kölelikte kurtuluş istemezler!
Ve öylece kaldılar tutsak!
Zemzeme : Nağme, hoş ses. Uzun uzadıya gürleyerek seslenmek. Geniz ve boğaz ile ezgili ses çıkarmak. Yavaş yavaş geniz ve boğazdan ses çıkararak türkü veya şarkı söylemek. * Cemaat.
Hangi bir nesneni ki dil nice şerh eylesin
İlâhî sen beklegil yavuz gözlerden ırak
Hangi bir özelliğinini ki dil nasıl açıklayıp anlatsın!
İlâhî Sen bekle-koru kötü gözlerden ırak!
Boynun yuvuk boynundan hiç fark eyleyemedim
Gümâna veren beni küpeli iki kulak
Boynun kuğu boynundan hiç fark eyleyemedim
Beni şüpheye düşüren ise küpeli iki kulağın oluşu oldu!
Yunus Hak tecellîsin senin yüzünden gördü
Çâre yok ayrılmağa çün sende göründü Hak
Yunus Hakkın tecellîsini Senin yüzünden gördü!
Çâre yok ayrılmaya!
Değil mi ki Sende göründü Hakk!
Açıklamalar : KUL İHVANİ
Kerem et bir beri bak nikab yüzünden bırak
Ayın on dördü müsün balkurur yüz ü yanak
Ey Yâr!
Kerem et bir beri bak!
Örtünü yüzünden bırak!
Ayın on dördü müsün Sen?
Parıldar durur yüz ve yanak!
Nikab : Yüz örtüsü, peçe, perde.
Balkımak : Parıldamak.
Şol ağzından keleci yüz bin şükrâne ile
Destur gelsin daşraya söylesin dil ü dudak
Şu güzel ağzından dökülen sözler
Yüz bin minnettârlık ile izin gelsin de Senden dışarıya-bizlere söylesin dil ve dudak!
Şükrâne : İyilik bilmek. Minnettarlık. Şükretme hâli.
Keleci : Söz, kelime.
Otuz iki mirvarı mercâna dizmiş gibi
Kıymetî dürden olmuş yaraşır inciden ak
Otuz iki inci gibi dişleri mercân gibi damağa dizmiş gibi,
Kıymeti-değeri inciden olmuş ki ona yaraşır ve inciden de ak!
Mirvar : İnci.
Mercan : .Denizde geniş resif meydana getiren ve mercanlar takımının örneği olan hayvan ve bunun kalkerli yatağından çıkarılan çoğu kırmızı renkte ve ince dal şeklinde bir madde. Bu madde boncuk gibi süs eşyası olarak kullanılır. Mercanlar ancak 40 metre kadar derinlikte yaşayabilirler.
Sıfatın arılığı bulgur u nohut gibi
İki kaşın Ay alnın gencaya verir sebak
Sıfatın arılığı bulgur ve nohut gibi
İki kaşın Ay gibi alnın, yeni aya ders vermekte!..
Gencay : Yeni ay.
Sebak : (C.: Esbâk) Ders.
Gören pervaneleyin nice oda düşmesin
Gözlerinin bakışı can alır iki çırak
Seni bu güzellikte gören pervane gibi olup da nasıl ateşe dalmasın!
Gözlerinin bir bakışı can alır!
Hem de bir bakışla iki aşk çırağının canını birden!..
Aşkın zemzemesinden âşık boynu zincirli
Azadlık istemez(ler) şöyle kaldılar tutsak
Aşkın avlayıcı nağmelerine inanan âşıkların boynu zincirli
Onlar öylesine mestler ki asla bu kölelikte kurtuluş istemezler!
Ve öylece kaldılar tutsak!
Zemzeme : Nağme, hoş ses. Uzun uzadıya gürleyerek seslenmek. Geniz ve boğaz ile ezgili ses çıkarmak. Yavaş yavaş geniz ve boğazdan ses çıkararak türkü veya şarkı söylemek. * Cemaat.
Hangi bir nesneni ki dil nice şerh eylesin
İlâhî sen beklegil yavuz gözlerden ırak
Hangi bir özelliğinini ki dil nasıl açıklayıp anlatsın!
İlâhî Sen bekle-koru kötü gözlerden ırak!
Boynun yuvuk boynundan hiç fark eyleyemedim
Gümâna veren beni küpeli iki kulak
Boynun kuğu boynundan hiç fark eyleyemedim
Beni şüpheye düşüren ise küpeli iki kulağın oluşu oldu!
Yunus Hak tecellîsin senin yüzünden gördü
Çâre yok ayrılmağa çün sende göründü Hak
Yunus Hakkın tecellîsini Senin yüzünden gördü!
Çâre yok ayrılmaya!
Değil mi ki Sende göründü Hakk!
Açıklamalar : KUL İHVANİ
- serif
- Yeni Üye
- Mesajlar: 12
- Kayıt: 21 Ağu 2009, 02:00
Benim gönlüm gözüm aşktan doludur,
Dilim söyler yari yüzüm suludur.
Öd ağacı gibi yanar vücudum,
Tütünüm görene seher yelidir.
Çukal cevşen bu aşk oduna döymez
Oku cana batar katı yalıdır.
Çukal: Demir
Cevşen: Zırh
Oduna: Ateşine
Döymez: Dayanmaz
Katı: Çok, gayet
Yalıdır: Keskindir
Okuram Şahımı kendi dilimce
Şahım eydür bana herdem geli-dur
Eydür: Söyler
Seni sevenlerin olamı aklı
Bir dem uslu ise herdem delidür
Yunus sen toprak ol eren yolunda
Erenler menzili arştan uludur.
Dilim söyler yari yüzüm suludur.
Öd ağacı gibi yanar vücudum,
Tütünüm görene seher yelidir.
Çukal cevşen bu aşk oduna döymez
Oku cana batar katı yalıdır.
Çukal: Demir
Cevşen: Zırh
Oduna: Ateşine
Döymez: Dayanmaz
Katı: Çok, gayet
Yalıdır: Keskindir
Okuram Şahımı kendi dilimce
Şahım eydür bana herdem geli-dur
Eydür: Söyler
Seni sevenlerin olamı aklı
Bir dem uslu ise herdem delidür
Yunus sen toprak ol eren yolunda
Erenler menzili arştan uludur.
- aNKa
- Özel Üye
- Mesajlar: 2797
- Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00
DEĞERLİ ŞERİF KARDEŞİMİZ PAYLAŞIMINIZ İÇİN ALLAH C.C. RAZI OLSUN İNŞAALLAH..
SIRADAKİ ŞİİRİNDE DE YUNUS EMRE'MİZ AŞK'TAN NASIL DEM VURMAKTA VE AŞK'I TANIMLAMAKTA BUYRUN BAKALIM..
MUHAMMEDİ MUHABBET VE AŞK İLE..
MECÂZÎ AŞK ve GERÇEK AŞK - LIV
İşidin ey yârenler
Kıymetli nesnedir aşk
Değmelere verilmez
Hürmetli nesnedir aşk
İşidin ey yârenler!
Kıymetli bir şeydir aşk!
Değme-sıradan şaylere verilmez-değişilmez
Hürmetli bir şeydir bu aşk!
Hem cefâdır hem safâ
Hamza'yı attı Kaf'a
Aşk iledir Mustafâ
Devletli nesnedir aşk
Hem cefâdır hem safâ
Hamza'yı attı Kaf Dağına
Aşk iledir Mustafâ (sav)
Devletli bir şeydir bu aşk!
Dağa düşer yer eyler
Gönüllere yol eyler
Sultanları kul eyler
Cür'etli nesnedir aşk
Bu aşk dağa düşse yer eyler
Gönüllere yol eyler
Sultanları kul eyler
Cür'etli bir şeydir bu aşk!
Cür'et : Yiğitlik, cesaret. Korkmayarak ileri atılmak.
Kime kim aşk vurdu ok
Gussa ile kaygı yok
Aşk iledir Mustafâ
Devletli nesnedir aşk
Kime ki aşk vurdu ok
Keder-tasa ile kaygı yok
Aşk iledir Mustafâ (sav)
Devletli bir şeydir bu aşk!
Denizleri kaynatır
Mevce gelir oynatır
Kayaları oynatır
Kuvvetli nesnedir aşk
Denizleri kaynatır
Dalgalandırır oynatır
Kayaları oynatır
Kuvvetli bir şeydir bu aşk!
Akılları şaşırır
Deryalara düşürür
Nice ciğer pişirir
Key odlu nesnedir aşk
Akılları şaşırır
Deryalara düşürür
Nice ciğer pişirir
Pek ateşli bir şeydir bu aşk!
Miskin Yunus neylesin
Derdin kime söylesin
Varsın dostu toylasın
Lezzetli nesnedir aşk
Miskin Yunus neylesin?
Derdin kime söylesin
Varsın Dostu toylasın-ağırlasın
Lezzetli bir şeydir bu aşk!
Açıklamalar : KUL İHVANİ
SIRADAKİ ŞİİRİNDE DE YUNUS EMRE'MİZ AŞK'TAN NASIL DEM VURMAKTA VE AŞK'I TANIMLAMAKTA BUYRUN BAKALIM..
MUHAMMEDİ MUHABBET VE AŞK İLE..
MECÂZÎ AŞK ve GERÇEK AŞK - LIV
İşidin ey yârenler
Kıymetli nesnedir aşk
Değmelere verilmez
Hürmetli nesnedir aşk
İşidin ey yârenler!
Kıymetli bir şeydir aşk!
Değme-sıradan şaylere verilmez-değişilmez
Hürmetli bir şeydir bu aşk!
Hem cefâdır hem safâ
Hamza'yı attı Kaf'a
Aşk iledir Mustafâ
Devletli nesnedir aşk
Hem cefâdır hem safâ
Hamza'yı attı Kaf Dağına
Aşk iledir Mustafâ (sav)
Devletli bir şeydir bu aşk!
Dağa düşer yer eyler
Gönüllere yol eyler
Sultanları kul eyler
Cür'etli nesnedir aşk
Bu aşk dağa düşse yer eyler
Gönüllere yol eyler
Sultanları kul eyler
Cür'etli bir şeydir bu aşk!
Cür'et : Yiğitlik, cesaret. Korkmayarak ileri atılmak.
Kime kim aşk vurdu ok
Gussa ile kaygı yok
Aşk iledir Mustafâ
Devletli nesnedir aşk
Kime ki aşk vurdu ok
Keder-tasa ile kaygı yok
Aşk iledir Mustafâ (sav)
Devletli bir şeydir bu aşk!
Denizleri kaynatır
Mevce gelir oynatır
Kayaları oynatır
Kuvvetli nesnedir aşk
Denizleri kaynatır
Dalgalandırır oynatır
Kayaları oynatır
Kuvvetli bir şeydir bu aşk!
Akılları şaşırır
Deryalara düşürür
Nice ciğer pişirir
Key odlu nesnedir aşk
Akılları şaşırır
Deryalara düşürür
Nice ciğer pişirir
Pek ateşli bir şeydir bu aşk!
Miskin Yunus neylesin
Derdin kime söylesin
Varsın dostu toylasın
Lezzetli nesnedir aşk
Miskin Yunus neylesin?
Derdin kime söylesin
Varsın Dostu toylasın-ağırlasın
Lezzetli bir şeydir bu aşk!
Açıklamalar : KUL İHVANİ
- aNKa
- Özel Üye
- Mesajlar: 2797
- Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00
MECÂZÎ AŞK ve GERÇEK AŞK - LV
Ne söz keleci der isem dilim seni söyleyecek
Nerde yürürsem yürürüm senden yana kaçar dilek
Ne söz kelimesi der isem, dilim muhakkak Seni söyleyecek!
Nerde yürürsem yürürüyüm Senden yana kaçar dileğim-arzum!
Haktır seni sevmezlere cânsız sûrettir der isem
Onun için canlılara senin gibi maşuk gerek
Hak sözdür Seni sevmezlere : Cânsız sûrettir bunlar! der isem
Onun için canlılara senin gibi maşuk gerek!
Söyledin cümle âleme henüz nikab içindesin
Bir dem perdesiz yürürsen iki cihan olur helâk
Sen sözünü söyledin cümle âleme!
Ancak hâlâ henüz örtü içinde-perde arkasındasın!
Oysa bir an perdesiz yürürsen iki cihan mahv olur!
وَإِذْ أَخَذَ رَبُّكَ مِن بَنِي آدَمَ مِن ظُهُورِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَأَشْهَدَهُمْ عَلَى أَنفُسِهِمْ أَلَسْتَ بِرَبِّكُمْ قَالُواْ بَلَى شَهِدْنَا أَن تَقُولُواْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّا كُنَّا عَنْ هَذَا غَافِلِين
Ve iz ehaze rabbüke mim beni ademe min zuhurihim zürriyyetehüm ve eşhedehüm ala enfüsihim elestü bi rabbiküm kalu bela şehidna en tekulu yevmel kiyameti inna künna an haza ğafilin :
Kıyamet gününde, biz bundan habersizdik demeyesiniz diye Rabbin Âdem oğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şahit tuttu ve dedi ki: Ben sizin Rabbiniz değil miyim? (Onlar da), Evet (buna) şâhit olduk, dediler. (Araf 7/172)
Div ü perî ins ü melek sever seni her mahlûkat
Hayran olup ileyinde durmuş durur hûr'u melek
Dev ve perî, insan ve melek sever Seni her mahlûkat!
Hayran olup huzurunda durmuş durur hûri melek!
İley : Huzur, ön, kat, yan. Kraşıtaraf.
Nuştur senin elin ile zehr-i kaatil içer isem
Bilmezim ne ma'nîsi var ol olur cânıma tiryak
Sanki şerbet gibi senin elin ile ölüm zehiri içer isem
Bu işin iç yüzünü-mânâsını bilmiyorum ama o içtiğim zehir cânıma bir panzehir olmaktadır!
Nuş : f. İçen, içici. * Tatlı şerbet gibi içilecek şey. * Zevk ve safâ.
Tiryak : Panzehir. Zehirlenme veya hastalıklardan hemen şifâ bulmağa vesile olan ilâç.
Ger şehd ü şekker yer isem sensiz ağudur cânıma
Çün canımın sensin dadı nerde bulam senden yeğrek
Eğer ben Sensiz bal ve şeker yer isem, ağıdır cânıma!
Çünkü canımın Sensin tadı!
Nerde bulam senden daha iyisini!
Şehd : Bal. Gömeç balı, asel.
Yüz bin eğer cevr ü cefâ uğrar ise süratime
Hiç eksilmez şadiliğim cümlesin yur seni sevmek
Eğer yüzüm, yüz bin cevr ü cefâya uğrasa da,
Memnunluğum hiç eksilmez!
Çünkü cümlesini yıkar-yur Seni sevmek!
Cevr : (Cevir) Cefa, eziyet, sıkıntı, üzüntü. Zulüm. * Tas: Tarikat adamının ruhen ilerlemesine mâni olan şey.
Şâd : f. Sevinçli, ferahlı, memnun, mesrur, şen, bahtiyar.
Ne var eğer Yunus dahı aşk içinde zerre ise
Aşk dadıyla kaaim durur yer ile gök çerh-i felek
Eğer Yunus dahi aşk içinde bir damla-zerre ise ne var bunda!
Aşk tadıyla ayakta durur yer ile gök çark-ı felek!..
Çerh : f. Çark. Dolap. * Felek. Talih.
Açıklamalar : KUL İHVANİ
Ne söz keleci der isem dilim seni söyleyecek
Nerde yürürsem yürürüm senden yana kaçar dilek
Ne söz kelimesi der isem, dilim muhakkak Seni söyleyecek!
Nerde yürürsem yürürüyüm Senden yana kaçar dileğim-arzum!
Haktır seni sevmezlere cânsız sûrettir der isem
Onun için canlılara senin gibi maşuk gerek
Hak sözdür Seni sevmezlere : Cânsız sûrettir bunlar! der isem
Onun için canlılara senin gibi maşuk gerek!
Söyledin cümle âleme henüz nikab içindesin
Bir dem perdesiz yürürsen iki cihan olur helâk
Sen sözünü söyledin cümle âleme!
Ancak hâlâ henüz örtü içinde-perde arkasındasın!
Oysa bir an perdesiz yürürsen iki cihan mahv olur!
وَإِذْ أَخَذَ رَبُّكَ مِن بَنِي آدَمَ مِن ظُهُورِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَأَشْهَدَهُمْ عَلَى أَنفُسِهِمْ أَلَسْتَ بِرَبِّكُمْ قَالُواْ بَلَى شَهِدْنَا أَن تَقُولُواْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّا كُنَّا عَنْ هَذَا غَافِلِين
Ve iz ehaze rabbüke mim beni ademe min zuhurihim zürriyyetehüm ve eşhedehüm ala enfüsihim elestü bi rabbiküm kalu bela şehidna en tekulu yevmel kiyameti inna künna an haza ğafilin :
Kıyamet gününde, biz bundan habersizdik demeyesiniz diye Rabbin Âdem oğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şahit tuttu ve dedi ki: Ben sizin Rabbiniz değil miyim? (Onlar da), Evet (buna) şâhit olduk, dediler. (Araf 7/172)
Div ü perî ins ü melek sever seni her mahlûkat
Hayran olup ileyinde durmuş durur hûr'u melek
Dev ve perî, insan ve melek sever Seni her mahlûkat!
Hayran olup huzurunda durmuş durur hûri melek!
İley : Huzur, ön, kat, yan. Kraşıtaraf.
Nuştur senin elin ile zehr-i kaatil içer isem
Bilmezim ne ma'nîsi var ol olur cânıma tiryak
Sanki şerbet gibi senin elin ile ölüm zehiri içer isem
Bu işin iç yüzünü-mânâsını bilmiyorum ama o içtiğim zehir cânıma bir panzehir olmaktadır!
Nuş : f. İçen, içici. * Tatlı şerbet gibi içilecek şey. * Zevk ve safâ.
Tiryak : Panzehir. Zehirlenme veya hastalıklardan hemen şifâ bulmağa vesile olan ilâç.
Ger şehd ü şekker yer isem sensiz ağudur cânıma
Çün canımın sensin dadı nerde bulam senden yeğrek
Eğer ben Sensiz bal ve şeker yer isem, ağıdır cânıma!
Çünkü canımın Sensin tadı!
Nerde bulam senden daha iyisini!
Şehd : Bal. Gömeç balı, asel.
Yüz bin eğer cevr ü cefâ uğrar ise süratime
Hiç eksilmez şadiliğim cümlesin yur seni sevmek
Eğer yüzüm, yüz bin cevr ü cefâya uğrasa da,
Memnunluğum hiç eksilmez!
Çünkü cümlesini yıkar-yur Seni sevmek!
Cevr : (Cevir) Cefa, eziyet, sıkıntı, üzüntü. Zulüm. * Tas: Tarikat adamının ruhen ilerlemesine mâni olan şey.
Şâd : f. Sevinçli, ferahlı, memnun, mesrur, şen, bahtiyar.
Ne var eğer Yunus dahı aşk içinde zerre ise
Aşk dadıyla kaaim durur yer ile gök çerh-i felek
Eğer Yunus dahi aşk içinde bir damla-zerre ise ne var bunda!
Aşk tadıyla ayakta durur yer ile gök çark-ı felek!..
Çerh : f. Çark. Dolap. * Felek. Talih.
Açıklamalar : KUL İHVANİ
- aNKa
- Özel Üye
- Mesajlar: 2797
- Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00
MECÂZÎ AŞK ve GERÇEK AŞK - LVI
Yine yüzünü gördüm
Yine yüreğim yandı
Dost senin aşkın odu
Yüreğime dayandı
Yine yüzünü gördüm
Yine yüreğim yandı
Dost senin aşkın ateşi
Yüreğime dayandı
Görklü yüzünü gören
Gönlünü sana veren
Belli tapında duran
Ne doydu ne usandı
Görklü yüzünü gören
Gönlünü sana veren
Belli huzurunda duran
Ne doydu ne usandı
Görk : Güzellik, yüz güzelliği. Meziyet, iyi huy.
Görklü : Görüklü. Güzel, temiz, iyi, mübârek, çekici, gösterişli.
Gevherdir senin sözün
Güneşten arı yüzün
Şekerden tatlı sözün
Her kim gördü utandı
Gevherdir senin sözün
Güneşten arı yüzün
Şekerden tatlı sözün
Her kim gördü utandı
Gevher : f. Akıl ve edeb. * Asıl ve neseb. * Elmas, cevher, mücevher. İnci. * Bir şeyin künhü ve esası. Hakikat. * Noktalı olan harf.
Bu gönlüm garip idi
Ciğerim kebbâb idi
Görklü yüzünü gördüm
İçim dışım bezendi
Bu gönlüm garip idi
Ciğerim kebbâb idi
Görklü yüzünü gördüm
İçim dışım donandı-süslendi
Yunus Emre bî karar
Şol hub yüze intizar
Senden ayrılmaz nazar
Vardı yakıldı yandı
Yunus Emre kararını kaybetti
Şol güzel yüzünü seyri beklemekte
Senden ayrılamaz bakışları
Vardı yakıldı yandı
Hub : f. Hoş, güzel, iyi.
İntizâr : (Nazar. dan) Gözlemek. Ümidederek beklemek.
Açıklamalar : KUL İHVANİ
Yine yüzünü gördüm
Yine yüreğim yandı
Dost senin aşkın odu
Yüreğime dayandı
Yine yüzünü gördüm
Yine yüreğim yandı
Dost senin aşkın ateşi
Yüreğime dayandı
Görklü yüzünü gören
Gönlünü sana veren
Belli tapında duran
Ne doydu ne usandı
Görklü yüzünü gören
Gönlünü sana veren
Belli huzurunda duran
Ne doydu ne usandı
Görk : Güzellik, yüz güzelliği. Meziyet, iyi huy.
Görklü : Görüklü. Güzel, temiz, iyi, mübârek, çekici, gösterişli.
Gevherdir senin sözün
Güneşten arı yüzün
Şekerden tatlı sözün
Her kim gördü utandı
Gevherdir senin sözün
Güneşten arı yüzün
Şekerden tatlı sözün
Her kim gördü utandı
Gevher : f. Akıl ve edeb. * Asıl ve neseb. * Elmas, cevher, mücevher. İnci. * Bir şeyin künhü ve esası. Hakikat. * Noktalı olan harf.
Bu gönlüm garip idi
Ciğerim kebbâb idi
Görklü yüzünü gördüm
İçim dışım bezendi
Bu gönlüm garip idi
Ciğerim kebbâb idi
Görklü yüzünü gördüm
İçim dışım donandı-süslendi
Yunus Emre bî karar
Şol hub yüze intizar
Senden ayrılmaz nazar
Vardı yakıldı yandı
Yunus Emre kararını kaybetti
Şol güzel yüzünü seyri beklemekte
Senden ayrılamaz bakışları
Vardı yakıldı yandı
Hub : f. Hoş, güzel, iyi.
İntizâr : (Nazar. dan) Gözlemek. Ümidederek beklemek.
Açıklamalar : KUL İHVANİ
- aNKa
- Özel Üye
- Mesajlar: 2797
- Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00
MECÂZÎ AŞK ve GERÇEK AŞK - LVII
Kime gönül verir isem benim ile yâr olmadı
Hâlim bilip derdim sorup bana vefâ-dâr olmadı
Kime gönül verir isem benim ile yâr olmadı
Hâlim bilip derdim sorup bana vefâlı olmadı
Vefâ-dâr : Vefalı, sözünde ve dostluğunda devamlı olan.
(Haktan) meğer takdîr idi âşık oldu gönlüm sana
Hiç kimseler bencileyin aşka giriftâr olmadı
Meğer Hakktan takdîr idi âşık oldu gönlüm sana
Hiç kimseler benim gibi aşka tutulup-yakalanmadı
Giriftâr : f. Tutulmuş. Yakalanmış.
Aşktan şikâyetim yoktur kendi tâliimdendürür
Kendi yolun aramayan ödem değil er olmadı
Aşktan şikâyetim yoktur!
Kendi talimdendir şikayetim benim!
Kendi yolunu aramayan edebli değil er olmadı
Tali : Doğan. Tulu' eden. * Kısmet, kader, baht.
Aşk bir ulu hil'atdurur bir niçeye verir Çalap
Bir niceler kaldı mahrum aşktan haberdâr olmadı
Aşk bir keremli bir kaftandırki onu hak eden birisine verir Çalap
Bir niceler kaldı mahrum aşktan haberdâr olmadı
Hilat : (Hil'at. C.) Hükümdar veya vezirler tarafından bir kimseye mükâfat olarak giydirilen kaftanlar, hil'atlar.
Haberdâr : Haberli, vâkıf, bir mes'eleden haberi olan.
Aşk bir ulu nazardurur âşık canlar erenlerdir
Aşka düşmeyen gönül (ler) virandurur şar olmadı
Aşk bir ulu bir değerdir ki âşık canlar Erenlerdir
Aşka düşmeyen gönüller viraneler gibi köhne durur şen şakrak ve canlı bir şehir olamadılar
Nazar : Göz atmak. Mülahaza, düşünmek, bakmak, imrenerek bakmak, düşünce. Yan bakış, kötü bakış. Bir türlü kabul etmek. * Gözdeğmesi. * İltifat. * İtibar.
Şar : Şehir, kent.
İbrahim'e Nemrûd odun aşktır gülistân eyleyen
Aşktan nazar ericeğiz gülzâr oldu nâr olmadı
İbrahim'e Nemrûdun ateşini aşktır gül bağı eyleyen
Aşktan bir bakış erişice o ateş ateşliğini tekedip gülizârlığa dönüştü Artık nâr olmadı.
Hak yarattı yeri göğü ol Ahmed'in dostluğuna
Levlâk ona delil oldu onsuz yer gök vâr olmadı
Hakk Teâlâ yeri göğü o Ahmed aleyhisselâm'ın dostluğuna yarattı
Lev lâke yaratmaya delil-sebeb oldu,
Nur-u Mîmsiz yer gök vâr olmadı
Levlâk :
--- Lev lâ ke..... : "Sen olmasaydın kâinatı yaratmazdım" Kudsî Hadîsi
Aşkta kahırlar çok olur âşıklara gayret gerek
Yunus âşık oldun ise âşıklarda âr olmadı
Aşkta kahırlar çok olur âşıklara gayret gerek
Yunus âşık oldun ise âşıklarda âr-utanma olmadı
Açıklamalar : KUL İHVANİ
Kime gönül verir isem benim ile yâr olmadı
Hâlim bilip derdim sorup bana vefâ-dâr olmadı
Kime gönül verir isem benim ile yâr olmadı
Hâlim bilip derdim sorup bana vefâlı olmadı
Vefâ-dâr : Vefalı, sözünde ve dostluğunda devamlı olan.
(Haktan) meğer takdîr idi âşık oldu gönlüm sana
Hiç kimseler bencileyin aşka giriftâr olmadı
Meğer Hakktan takdîr idi âşık oldu gönlüm sana
Hiç kimseler benim gibi aşka tutulup-yakalanmadı
Giriftâr : f. Tutulmuş. Yakalanmış.
Aşktan şikâyetim yoktur kendi tâliimdendürür
Kendi yolun aramayan ödem değil er olmadı
Aşktan şikâyetim yoktur!
Kendi talimdendir şikayetim benim!
Kendi yolunu aramayan edebli değil er olmadı
Tali : Doğan. Tulu' eden. * Kısmet, kader, baht.
Aşk bir ulu hil'atdurur bir niçeye verir Çalap
Bir niceler kaldı mahrum aşktan haberdâr olmadı
Aşk bir keremli bir kaftandırki onu hak eden birisine verir Çalap
Bir niceler kaldı mahrum aşktan haberdâr olmadı
Hilat : (Hil'at. C.) Hükümdar veya vezirler tarafından bir kimseye mükâfat olarak giydirilen kaftanlar, hil'atlar.
Haberdâr : Haberli, vâkıf, bir mes'eleden haberi olan.
Aşk bir ulu nazardurur âşık canlar erenlerdir
Aşka düşmeyen gönül (ler) virandurur şar olmadı
Aşk bir ulu bir değerdir ki âşık canlar Erenlerdir
Aşka düşmeyen gönüller viraneler gibi köhne durur şen şakrak ve canlı bir şehir olamadılar
Nazar : Göz atmak. Mülahaza, düşünmek, bakmak, imrenerek bakmak, düşünce. Yan bakış, kötü bakış. Bir türlü kabul etmek. * Gözdeğmesi. * İltifat. * İtibar.
Şar : Şehir, kent.
İbrahim'e Nemrûd odun aşktır gülistân eyleyen
Aşktan nazar ericeğiz gülzâr oldu nâr olmadı
İbrahim'e Nemrûdun ateşini aşktır gül bağı eyleyen
Aşktan bir bakış erişice o ateş ateşliğini tekedip gülizârlığa dönüştü Artık nâr olmadı.
Hak yarattı yeri göğü ol Ahmed'in dostluğuna
Levlâk ona delil oldu onsuz yer gök vâr olmadı
Hakk Teâlâ yeri göğü o Ahmed aleyhisselâm'ın dostluğuna yarattı
Lev lâke yaratmaya delil-sebeb oldu,
Nur-u Mîmsiz yer gök vâr olmadı
Levlâk :
--- Lev lâ ke..... : "Sen olmasaydın kâinatı yaratmazdım" Kudsî Hadîsi
Aşkta kahırlar çok olur âşıklara gayret gerek
Yunus âşık oldun ise âşıklarda âr olmadı
Aşkta kahırlar çok olur âşıklara gayret gerek
Yunus âşık oldun ise âşıklarda âr-utanma olmadı
Açıklamalar : KUL İHVANİ
- aNKa
- Özel Üye
- Mesajlar: 2797
- Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00
MECÂZÎ AŞK ve GERÇEK AŞK - LVIII
Ol dost benden yana hiç bilmezim nice baktı
İşbu vücud şehrine bir hoş nazar bıraktı
O Dost benden yana hiç bilmezem nasıl baktı
Bir bakışta benim vücud şehrime bir hoş nazar bıraktı
Gözüm onun yüzünden nice gideribilem
Şol şîrin kılınç ile gönlümü şöyle yıktı
Gözümü Onun gül yüzüne bakmaktan nasıl çevirebilirim ben!
O güzel bir bakışlık o şîrin kılıncı ile gönlümü öyle bir yıktı ki!..
Kimden öğüt istersem sabrı gösterir bana
Sabır sermâyesini mahabbet odu yaktı
Ben aşk derdi için kimden bir öğüt istersem bana sabrı göstermekte
Halbuki bendeki sabır sermâyesini, Dostun muhabbet ateşi yaktı-yok etti!
Sabırla benim işim nasıl varısar başa
Canıma can bağışlar şol dostumun nüvahtı
Bilmiyorum aşk acısına sabırla benim aşk işim nasıl varacak başa
Canıma can bağışlar şol Dostumun aşka çağırıp-bırakmayan nağmeleri!..
Nüvaht : f. Çalgı çalma.
Sevdikli sevdiğiyle bile kopadır yarın
Bu iş yarına göymez bugünkü gün sayaktı
Sevenler sevdiğiyle bile olarak yaşadıkları için kıyamet de bile iken kopacaktır yarın.
Bu söyleyiş normal insanlar için doğrudur, oysa Erenler için bu bilelik işi yarına kadar beklenemez bugünkü gün ve her nefes ASL ulaşımı yaşamak günüdür ve anıdır!..
Sayakmak : Aslına ulaşmak.
Göymek : (Fırsat vermek, izin vermek.
Yunus dost mürüvvetin ırmaya kend' özünden
Kişi neyi severse canı ona uyaktı
Âşık Yunus Dost mürüvvetin kendi özünden asla kopartmaya!
Çünkü hayat kuralıdır ki kişi neyi severse canı ona gark olur.
Her şey kendi özündekinin emrindedir maddî-mânevî
Irmak : Bir yerden tamamen ayırmak.
Mürüvvet : İnsaniyet. İnsanlığa uygun olan şeyi yapmak. Güzel ve iyi şeyleri alıp, kötü şeyleri ve hâlleri bırakmak. * Ana baba saadeti. * Mertlik, yiğitlik. * Reculiyet.
Uyakmak : Batmak, gurub etmek.
Açıklamalar : KUL İHVANİ
Ol dost benden yana hiç bilmezim nice baktı
İşbu vücud şehrine bir hoş nazar bıraktı
O Dost benden yana hiç bilmezem nasıl baktı
Bir bakışta benim vücud şehrime bir hoş nazar bıraktı
Gözüm onun yüzünden nice gideribilem
Şol şîrin kılınç ile gönlümü şöyle yıktı
Gözümü Onun gül yüzüne bakmaktan nasıl çevirebilirim ben!
O güzel bir bakışlık o şîrin kılıncı ile gönlümü öyle bir yıktı ki!..
Kimden öğüt istersem sabrı gösterir bana
Sabır sermâyesini mahabbet odu yaktı
Ben aşk derdi için kimden bir öğüt istersem bana sabrı göstermekte
Halbuki bendeki sabır sermâyesini, Dostun muhabbet ateşi yaktı-yok etti!
Sabırla benim işim nasıl varısar başa
Canıma can bağışlar şol dostumun nüvahtı
Bilmiyorum aşk acısına sabırla benim aşk işim nasıl varacak başa
Canıma can bağışlar şol Dostumun aşka çağırıp-bırakmayan nağmeleri!..
Nüvaht : f. Çalgı çalma.
Sevdikli sevdiğiyle bile kopadır yarın
Bu iş yarına göymez bugünkü gün sayaktı
Sevenler sevdiğiyle bile olarak yaşadıkları için kıyamet de bile iken kopacaktır yarın.
Bu söyleyiş normal insanlar için doğrudur, oysa Erenler için bu bilelik işi yarına kadar beklenemez bugünkü gün ve her nefes ASL ulaşımı yaşamak günüdür ve anıdır!..
Sayakmak : Aslına ulaşmak.
Göymek : (Fırsat vermek, izin vermek.
Yunus dost mürüvvetin ırmaya kend' özünden
Kişi neyi severse canı ona uyaktı
Âşık Yunus Dost mürüvvetin kendi özünden asla kopartmaya!
Çünkü hayat kuralıdır ki kişi neyi severse canı ona gark olur.
Her şey kendi özündekinin emrindedir maddî-mânevî
Irmak : Bir yerden tamamen ayırmak.
Mürüvvet : İnsaniyet. İnsanlığa uygun olan şeyi yapmak. Güzel ve iyi şeyleri alıp, kötü şeyleri ve hâlleri bırakmak. * Ana baba saadeti. * Mertlik, yiğitlik. * Reculiyet.
Uyakmak : Batmak, gurub etmek.
Açıklamalar : KUL İHVANİ
- sdemir
- Kıdemli Üye
- Mesajlar: 487
- Kayıt: 24 Mar 2008, 02:00
ankakusu yazdı:
III : MECÂZÎ AŞK GERÇEK AŞK
MECÂZÎ AŞK ve GERÇEK AŞK - XLV
Türlü türlü cefânın adını aşk vermişler
Bu cefâya katlanan dosta halvet ermişler
Erenler, türlü türlü çile ve cefânın adını aşk koymuşlar!
Bu çileye katlananlar Dost ile halvete ermişler.
İlelik ve bilelik BİZ liğinde Erenler katarına halka olmuşlar.
Halvet : Yalnızlık. Tek başına kalmak. Tenhaya çekilme. * Gizlilik.
Açıklamalar : KUL İHVANİ
''İlelik ve bilelik BİZ liğinde Erenler katarına halka olmuşlar.'' İnşaallah...
hizmet kuşumuz Allah celle celallihu rızasına erdirsin..... size kolaylıklar ihsan etsin...
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/sdemirimza.gif[/img]
- aNKa
- Özel Üye
- Mesajlar: 2797
- Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00
- aNKa
- Özel Üye
- Mesajlar: 2797
- Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00
MECÂZÎ AŞK ve GERÇEK AŞK - LIX
Cümle âlem terkin urup ben dost terkin uramazam
Ondan ayrı buçuk saat ben onsuzun duramazam
Cümle âlem Dostu terk etseler de ben Dostu kesinlikle terk etmem!
Ondan ayrı yarım saat bile ben Onsuz olarak duramam ki
Terkin urmak : Bir şeyi bırakmak,. Vaz geçmek.
Ondan yarı dirliğim dirlik değildir benim
Kadim odur görür beni ben ölüyüm göremezem
Ondan ayrı olan yarı dirliğim, dirlik değildir benim
Başlangıcı olmayan-Kadîm olan Odur görür beni,
Ben ise zâten Ona göre ölüyüm Onu göremem ki
Kadîm : Eski zaman. * Başlangıcı olmayan. Uzun zamandan beri var olan. * Evveli bilinmeyen hâl ve keyfiyet.
Hûri gelip aydır ise gönül bana vergil diye
Dosttan artık kimesneye ben gönlümü veremezem
Eğer Hûri gelip de: Bana gönül ver! dese dahi,
Dosttan başka kimseye ben gönlümü veremem ki
Dost diye geçti bu ömrüm başarmadım dost kulluğun
Koyam başara ol beni ben hiç iş başaramazam
Dost! Dost! diye geçti bu ömrüm!
Başarmadım Dost kulluğunu ben!
Ben beni bırakayım da Dost başara ol beni!
Ben Ona karşı hiç bir iş başaramam ki
Bir kezden ol oldum ahî benden ümit yoktur bana
Ben ol isem pes ol hani ben bu sırra eremezem
Ey Kardeş!
Bir kez bakışıyla O oldum!
Benden ümit yoktur bana!
Ben O isem, pes O hani?
Ben bu sırra eremem ki
Dostlar öğüt verir bana gitgil onun yakınından
Daha yakın varam meğer ondan ayrık varamazam
Dostlar öğüt verir bana: Ayrıl-git Onun yakınından! diye
Ben ise daha yakınına varam meğer,
Ondan başkasına varamam ki
Değmeler aydır Yunus'a katlan bugün yarın diye
Cehd edeyim bugünümü yarına irgöremezem
Sıradan insanlar derler ki Yunus'a: Katlan bugün yarın diye!
Ben ise bugünüm için tüm takatimi harcayayım!
Belki yarına erkence göremem ki
İr : Erkence, erken erken.
Cehd : Fazla çalışma. Güç ve kuvvetini sarfetme. İnsanın nefsine hâkim olması. * Azim, gayret, fedakârlık.* Takat.
Açıklamalar : KUL İHVANİ
Cümle âlem terkin urup ben dost terkin uramazam
Ondan ayrı buçuk saat ben onsuzun duramazam
Cümle âlem Dostu terk etseler de ben Dostu kesinlikle terk etmem!
Ondan ayrı yarım saat bile ben Onsuz olarak duramam ki
Terkin urmak : Bir şeyi bırakmak,. Vaz geçmek.
Ondan yarı dirliğim dirlik değildir benim
Kadim odur görür beni ben ölüyüm göremezem
Ondan ayrı olan yarı dirliğim, dirlik değildir benim
Başlangıcı olmayan-Kadîm olan Odur görür beni,
Ben ise zâten Ona göre ölüyüm Onu göremem ki
Kadîm : Eski zaman. * Başlangıcı olmayan. Uzun zamandan beri var olan. * Evveli bilinmeyen hâl ve keyfiyet.
Hûri gelip aydır ise gönül bana vergil diye
Dosttan artık kimesneye ben gönlümü veremezem
Eğer Hûri gelip de: Bana gönül ver! dese dahi,
Dosttan başka kimseye ben gönlümü veremem ki
Dost diye geçti bu ömrüm başarmadım dost kulluğun
Koyam başara ol beni ben hiç iş başaramazam
Dost! Dost! diye geçti bu ömrüm!
Başarmadım Dost kulluğunu ben!
Ben beni bırakayım da Dost başara ol beni!
Ben Ona karşı hiç bir iş başaramam ki
Bir kezden ol oldum ahî benden ümit yoktur bana
Ben ol isem pes ol hani ben bu sırra eremezem
Ey Kardeş!
Bir kez bakışıyla O oldum!
Benden ümit yoktur bana!
Ben O isem, pes O hani?
Ben bu sırra eremem ki
Dostlar öğüt verir bana gitgil onun yakınından
Daha yakın varam meğer ondan ayrık varamazam
Dostlar öğüt verir bana: Ayrıl-git Onun yakınından! diye
Ben ise daha yakınına varam meğer,
Ondan başkasına varamam ki
Değmeler aydır Yunus'a katlan bugün yarın diye
Cehd edeyim bugünümü yarına irgöremezem
Sıradan insanlar derler ki Yunus'a: Katlan bugün yarın diye!
Ben ise bugünüm için tüm takatimi harcayayım!
Belki yarına erkence göremem ki
İr : Erkence, erken erken.
Cehd : Fazla çalışma. Güç ve kuvvetini sarfetme. İnsanın nefsine hâkim olması. * Azim, gayret, fedakârlık.* Takat.
Açıklamalar : KUL İHVANİ
- aNKa
- Özel Üye
- Mesajlar: 2797
- Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00
MECÂZÎ AŞK ve GERÇEK AŞK - LX
Ben ol yari sevdiğimi nice bir gizleyibilem
Gönlüme sığmaz n'ideyim meğer râzım ile diyem
Ben O Yâri sevdiğimi nasıl gizleyebileyim?
Bu sevgi gönlüme sığmaz ne yapayım?
Meğer gizli sırrımla diyeyim
Râz : f. Gizli sır, saklı şey.
Dilim tutup yürüdüğüm yadlığıma delil imiş
Yakam yadlık perdesini hicâbımı ben giderem
Dilimi tutup-sevdiğimi söylemeden yürüdüğüm,
Yârden ayrılığıma delil imiş!
Yakam ellik-yabancılık perdesini,
Sevgiliyle aramdaki gaflet perdemi ben giderem
Onun ile ahvâlimi âlemlere bildireyim
Çağrıban muştulayım âlemi üstüme derem
Onun ile hâllerimi âlemlere bildireyim
Çağırarak müjdeleyim âlemi üstüme toplayım!
Âşıkların gönlü gözü maşuk dapa gitmiş olur
Gönlüm ile kavletmişem bâşed ki maşuka erem
Âşıkların gönlü gözü daima maşukunu arar durur
Gönlüm ile söz kesmişem olur ki maşuka erem
Bâşed ki : f. Olur ki, ola...ki
Dapa : Yönelip, yön alarak.
Canım kurban kılar idim cânı kabûl kılar ise
Kaçan ise ölüserem niçin böyle diri duram
Ben O Dosta canımı kurban kılar idim, cânı kabûl kılar ise
Nasıl olsa bir gün öleceğim niçin böyle diri duram
Şükrâne canım üstüne ben dost için ölür isem
Ölmek lazımdır kamuya ben ölmeden kanca varam
Canım için şükrânedir eğer ben dost için can verir ölür isem
Zâten her can taşıyana bir gün ölmek mecburîdir.
En iyisi ben ölmeden diri olarak nasıl huzuruna kendi benliğimle varam.
Ölmeden önce ölünüz! fermanını nasıl unutam?..
كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَانٍ
--- Kullu men 'aleyha famin : Yer yüzünde bulunan her canlı yok olacak. (Rahmân 55/26)
--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)in: Mütü kable en temutü: Ölmeden önce ölünüz!... buyurmuştur. (Keşfül-Hâfâ II-291-2669)
Kanca : Nasıl
İlm ü amel sözü değil Yunus dili söylediği
Dil ne bilir dost haberin ben dost ile nice bîrem
Sadece ilim ve amel sözü değil Yunusun dilinin söylediği
Dil ne bilir Dost haberin!
Ben Dost ile nasıl BİRim, BİLE yim, BİZim!...
Açıklamalar : KUL İHVANİ
Ben ol yari sevdiğimi nice bir gizleyibilem
Gönlüme sığmaz n'ideyim meğer râzım ile diyem
Ben O Yâri sevdiğimi nasıl gizleyebileyim?
Bu sevgi gönlüme sığmaz ne yapayım?
Meğer gizli sırrımla diyeyim
Râz : f. Gizli sır, saklı şey.
Dilim tutup yürüdüğüm yadlığıma delil imiş
Yakam yadlık perdesini hicâbımı ben giderem
Dilimi tutup-sevdiğimi söylemeden yürüdüğüm,
Yârden ayrılığıma delil imiş!
Yakam ellik-yabancılık perdesini,
Sevgiliyle aramdaki gaflet perdemi ben giderem
Onun ile ahvâlimi âlemlere bildireyim
Çağrıban muştulayım âlemi üstüme derem
Onun ile hâllerimi âlemlere bildireyim
Çağırarak müjdeleyim âlemi üstüme toplayım!
Âşıkların gönlü gözü maşuk dapa gitmiş olur
Gönlüm ile kavletmişem bâşed ki maşuka erem
Âşıkların gönlü gözü daima maşukunu arar durur
Gönlüm ile söz kesmişem olur ki maşuka erem
Bâşed ki : f. Olur ki, ola...ki
Dapa : Yönelip, yön alarak.
Canım kurban kılar idim cânı kabûl kılar ise
Kaçan ise ölüserem niçin böyle diri duram
Ben O Dosta canımı kurban kılar idim, cânı kabûl kılar ise
Nasıl olsa bir gün öleceğim niçin böyle diri duram
Şükrâne canım üstüne ben dost için ölür isem
Ölmek lazımdır kamuya ben ölmeden kanca varam
Canım için şükrânedir eğer ben dost için can verir ölür isem
Zâten her can taşıyana bir gün ölmek mecburîdir.
En iyisi ben ölmeden diri olarak nasıl huzuruna kendi benliğimle varam.
Ölmeden önce ölünüz! fermanını nasıl unutam?..
كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَانٍ
--- Kullu men 'aleyha famin : Yer yüzünde bulunan her canlı yok olacak. (Rahmân 55/26)
--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)in: Mütü kable en temutü: Ölmeden önce ölünüz!... buyurmuştur. (Keşfül-Hâfâ II-291-2669)
Kanca : Nasıl
İlm ü amel sözü değil Yunus dili söylediği
Dil ne bilir dost haberin ben dost ile nice bîrem
Sadece ilim ve amel sözü değil Yunusun dilinin söylediği
Dil ne bilir Dost haberin!
Ben Dost ile nasıl BİRim, BİLE yim, BİZim!...
Açıklamalar : KUL İHVANİ