Elmalılı Muhammed Hamdi YAZIR (ks)

Cevapla
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Elmalılı Muhammed Hamdi YAZIR (ks)

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Elmalılı Muhammed Hamdi YAZIR
(kaddesallahu sırrahu)
(1877 - 1942)

Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hicri 1294 Miladi 1877 yılında Antalya'nın Elmalılı kazasında doğdu.
Babası Numan Efendi, aslen Burdur'un Gölhisar kazası (Yazır Türkmenlerince kurulmuş) Yazır köyü halkındandır.
Numan Efendi, küçük yaşta Yazır köyünden çıkıp Elmalı'ya gelmiş, orada okumuş ve "Şer'iye Mahkemesi" başkâtibi olmuştur.
Hamdi Efendi'nin annesi, Elmalı âlimlerinden Mehmet Efendi'nin kızı Fatma Hanım'dır.

Elmalılı Hafız Muhammed Hamdi Yazır ilk ve ortaokul tahsilini Elmalı'da Rüşdiye Mektebinde gördü.
Hafızlığını da tamamladıktan sonra, Arapça okudu ve İslami ilimler i öğrenmek için, dayısı Hoca Mustafa Sarılar Efendi ile birlikte 1895'de İstanbul'a geldi.
Kayserili Mahmud Hamdi Efendi'nin Beyazıt Camii'ndeki derslerine devam etti.
Of'lu Mahmut Kamil efendiden fıkıh dersleri aldı.
Devrin ileri gelen değerli hocalarından ders görerek icazet aldı.

Mekteb-i Nuvvab'a girdi ve buradan birincilikle mezun olarak kadılık icazeti aldı. 1905'ten itibaren "Bayezit dersiâmı" olarak icâzet almış ve Beyazıt Camii'nde talebelere ders vermeye başladı ve bu hizmeti 1908 yılına kadar devam etti.
1908 yılında dersiam oldu.
Bu arada 1909 yılında Şeyhülislamlık'ta Mektubi Kalemi'ne dahil edildi.
Bir yandan da Nuvvab'da ve Mülkiye Mektebi'nde ahkam-ı evkaf ve Arâzî dersleri, Medrese-t-ül Vaizin'de- Mekteb-i Kuzâtta fıkıh, Süleymaniye Medresesi'nde mantık derslerini okutmayı sürdürdü.

Daha sonra Darü'l-Hikmeti'l-İslâmiye (Şeyhü'l-İslâmlığa bağlı Yüksek Müşavere Heyeti) üyeliğine ve bir müddet sonra da başkanlığına tayin edilmiştir.
I. Dünya Savaşı'ndan sonra Evkaf Nazırlığı'nda bulunmuş ve bu sırada Âyan Meclisi üyesi olmuştur.
Cumhuriyetin ilânı sırasında Mütehassısîn medresesinde mantık müderrisi idi.
Medreseler kaldırılınca evinde inzivaya çekilmiş, ilmî tetkik ve araştırmalarına devam etmiştir.
Yirmi yıl kadar devam eden bu uzlet (yalnızlık) devresi, "Hak Dini Kur'an Dili" adındaki Türkçe tefsiri hazırlamasına imkân vermiştir.
Tefsire başlamadan önce Mısırlı Prens Abbas Halim Paşa'nın teşviki ile "Büyük İslâm Hukuku Kâmusu" ile meşgul bulunuyordu.
Bu eserle birkaç yıl meşgul olduktan sonra yarım bırakmış ve tefsiri yazmaya başlamıştır.
Mustafa Kemal ATATÜRK'ün Kur'an-ı Kerim İlk kez Türkçe tefsirini yapması için görevlendirilmiş Mehmet Akif Ersoy'dan sonraki ikinci kişi dir.

Hamdi Efendi, Devrin ünlü hattatları Sami Efendi ve Bakkal Arif Efendi'den hat dersleri aldı.
Özellikle "Nesih" ve "Sülüs" yazılarda iyi bir hattat idi.
Aynı zamanda hâfız olduğu için alaturka mûsikînin çeşitli makamlarıyla ciddi bir şekilde meşgul olmuştur.
Türkçe'nin yanında Arapça ve Farsça ile şiir yazacak kadar üst seviyede bir bilgiye sahipti.
Ancak yazılarında sade bir Türkçe kullanmıştır.
Bunların yanı sıra Fransızca da bilmektedir.
"El-metalip ve'l-mezahip" adında Fransızcadan çevirdiği bir felsefe tarihi kitabı vardır..
Âyan üyeliğinin son yıllarında Fransızca'dan tercümeye başladığı bir felsefe tarihi kitabını tamamlayarak ilave ettiği önemli bir dibace (önsöz) ve diğer haşiyelerle birlikte "Metalib ve Mezahib" adıyla bastırmıştır.

Felsefeylede ilgilenen Elmalılı Hamdi Yazır, Batılı yazarların eserlerinide tercüme etmiştir.
Bu eserlerde ileri sürülen konulara eleştirel yaklaşım sergileyen Elmalılı Hamdi Efendi, felsefe ve din arasında cereyan eden tartışmalara çözüm bulmaya çalışmıştır.
Filozofların gerçeği kavrayamadıklarını belirtmiş, akıl ile iman bütünleştiği zaman gerçeğin kavranıp doğrulanabileceği fikrini savunmuştur.

2. Meşrutiyet'in ilanından sonra Meclis-i Mebusan'a Antalya mebusu olarak girdi.
2. Meşrutiyet'in bu ilk meclisinde, özellikle 1876 "Kanun-i Esâsi"sinin değiştirilmesinde önemli rol oynamıştır.
Şeyhülislam fetvayı vermediği için, 1. Fetva Emini olarak 2. Abdulhamit'in tahttan alınması için gereken fetva yı İttihad Terakkicilerin isteği doğrultusunda yazdı.
Daha sonra da karşı cephe olan Hürriyet ve İtilaf Fırkası'nda faaliyetler sürdürdü.
Daha sonra sırasıyla, Dar-ül Hikmet-ül İslamiye azalığına (Ağustos 1918), Nisan 1919'da bu kurumun başkanlığına tayin edildi.
Damat Ferit Paşa'nın kabinelerinde Evkaf (Vakıflar) Nazırı olarak görev yaptı.
Eylül 1919'da Ayan Meclisi üyeliğine getirildi.
İttihat ve Terakki'nin ilim şubesinde görev yaptı.

Cumhuriyet'in ilanı esnasında Medrese-t-ül Mütehassisin'de mantık dersleri okutuyordu.
Damat Ferit Paşa kabinelerindeki görevi dolayısıyla, bu kabinelerin Milli Mücadele aleyhine verdiği kararlarda sorumluluğu bulunduğu gerekçesiyle gıyabında idama mahkum edildiyse de, aynı zamanda yeğeni Emin Paksüt'ün kayınpederi olan Kel Ali' nin başkanlık ettiği Ankara İstiklal Mahkemesi'nde yapılan yargılamasından sonra suçsuzluğu tespit edilerek beraat etti.
Cumhuriyetin ilânı sırasında Mütehassısîn medresesinde mantık müderrisi idi.
Medreseler kaldırılınca evinde inzivaya çekilmiş, ilmî tetkik ve araştırmalarına devam etmiştir.
Yirmi yıl kadar devam eden bu uzlet (yalnızlık) devresi, "Hak Dini Kur'an Dili" adındaki Türkçe tefsiri hazırlamasına imkân vermiştir.
Tefsire başlamadan önce Mısırlı Prens Abbas Halim Paşa'nın teşviki ile "Büyük İslâm Hukuku Kâmusu" ile meşgul bulunuyordu.
Bu eserle birkaç yıl meşgul olduktan sonra yarım bırakmış ve tefsiri yazmaya başlamıştır.


VEFÂTI:

Elmalılı Hafız Muhammed Hamdi Yazır,
Uzun zaman devam eden kalp yetmezliği rahatsızlığından ötürü Erenköy'de 27 Mayıs 1942'de vefat etti.
Kabri Sahrayı Cedit Mezarlığı'ndadır.


ESERLERİ:

Basılmış Olanlar:
1. Hak Dini Kur'an Dili Elmalı Tefsiri
2. Metalip ve Mezahip
Tahlil-i Tarih-i Felsefe-Metâlib ve Mezahib-Maba'de't-Tabia ve Felsefe-i İlahiyye
(Paul Janet ve Gabriel Seailles'ın Histoire de la philosophie çevirisi)
3. İrşadü'l Ahlâf fî Ahkâmi'l-Evkâf
(Mektebi Mülkiye için ders kitabı)
4. Beyânul-Hak

Basılmamış Olanlar:

Usûl-i Fıkıh'a ait bir eseri
Sûrî mantık üzerine bir eseri
Hukuk Kâmusu (tamamlanmamış)
Divan (eksik şekilde)

Elmalılı M. Hamdi Yazır'ın bunlardan başka;
Sırat-ı Mûstakîm,
Sebîlü'r-Reşad ve
Beyanü'l-Hak mecmualarında devamlı yazıları çıkmış, aynı zamanda devrinin günlük gazetelerinde de ilmî makaleler yazmıştır.
Beyânül-Hak ve Sebîlürreşad dergilerinde Küçük Hamdi veya Elmalılı Küçük Hamdi mahlası ile makalelerini yayınlanmıştır.
Tefsirinde ise Elmalılı Hamdi Yazır imzasıyla eserini yayınlamıştır


Hak Dini Kur'an Dili (Kuran'ı Kerim'in Türkçe Tefsiri):

Atatürk'ün Elmalı'ya yazdırdığı tefsir olup günümüzde de önde gelen İslam Âlimleri tarafından da hala en güvenilir tefsir olarak kabul edilmektedir.
Atatürk'ün Diyanet İşleri Başkanlığı'na verdiği talimatı üzerine yazdırıldı.
1926'da Diyanet İşleri Riyaseti 'Kur'an'ı çağın icablarına göre yeniden tefsir edebilecek bir alim aradı.
Sonunda görevi talimat üzerine Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır'a verildi.
Devlet eliye yazdırılan bu tefsirle Atatürk bizzat ilgilendi.
Atatürk Şeyh Sait Ayaklanmasının bastırıldığı, çağdaşlaşma ve modernleşme adına yapılan inkılaplara yönelik itirazların arttığı bir dönemde İslamiyet'in temel kaynağı olan Kur'an'ın yeniden yorumlanmasını istedi.
Atatürk yedi madde ile nasıl bir tefsir istediğini ortaya koydu.
Bu yedi madde daha sonra Diyanet İşleri Riyaseti ile Elmalılı Hamdi Yazır arasında imzalanan protekole kondu.
Atatürk, Diyanet'e gönderdiği yazıda özellikle iki maddenin üzerinde duruyordu.
Yeni tefsir 'Ehli Sünnet' itikadına ve 'Hanefi' mezhebinin görüşlerine göre hazırlanacaktı.
Diğer bir isteği de 'ibret ve öğüt mahiyeti taşıyan ayetlerin genişçe izah edilmesi' idi.
Atatürk, hüküm içeren ayetlerin de Türk-İslam geleneği göz önünde bulundurularak yorumlanmasını arzu ediyordu..


Diyanet'le Hamdi Yazır arasında imzalanan protokol maddeleri:

1- Ayetler arasında münasebetler gösterilecek.
2- Ayetlerin nüzül (iniş) sebepleri kaydedilecek.
3- Kıraat-i Aşere'yi (10 okuma tarzını) geçmemek üzere kıraatler hakkında bilgi verilecek.
4- Gerektiği yerlerde kelime ve terkiplerin dil izahı yapılacak.
5- İtikadda ehli sünnet ve amelde Hanefi mezhebine bağlı kalınmak üzere ayetlerin ihtiva ettiği dini, şer'i, hukuki, ictimai ve ahlaki hükümler açıklanacak.
6- Ayetlerin ima ve işarette bulunduğu ilmi ve felsefi konularla ilgili bilgiler verilecek.Özellikle tevhid konusunu ihtiva eden ibret ve öğüt mahiyeti taşıyan ayetler genişçe izah edilecek.
7- Konuyla doğrudan ya da dolaylı ilgisi bulunan İslam Tarihi olayları anlatılacak.
8- Batılı müelliflerin yanlış yaptıkları noktalarda okuyucunun dikkatini çeken noktalar konularak gerekli açıklamalar yapılacak.
Eserin başında Kur'an hakikatını açıklayan ve Kur'an'la ilgili önemli konuları izah eden mukaddime (önsöz) yazılacak.
Hak Dini Kur'an Dili 1936-1938 arasında tamamlandı 1935-1939 arasında dokuz cilt olarak 10 bin takım bastırıldı.
Eserin üzerinden telif süresi bittiğinden serbestçe basılmaktadır.
İki bin takımı Elmalı Hamdi Yazıra'a verildi.
Kalan 8 bin takım din adamları olmak üzere kamuoyunun önde gelen isimlerine ücretsiz olarak dağıtıldı.


(Derleme)


(ALLAH celle celalihu RAHMET EYlesin değerli Hamdi Hocamın bu kıymetli TEFSİRini 2 defa dükkatlice inceleme imkanı bulmuştum ve hep dualar etmiştim..
AKIL ve NAKİL SEViyelenmesinde eşsiz ESERdir. ALLAH Razı olsun..)


Kul İhvanî
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: Elmalılı Muhammed Hamdi YAZIR (ks)

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Elmalılı Muhammed Hamdi YAZIR
kaddesallahu sırrahu’nun


ÇIKMIŞIZ KASİDESİ

Açıklam ve ŞERH: Kul İhvanî


(Failâtün / Fâilâtün / Fâilâtün / Fâilün)

Resim

Hâke düşmüş katreyiz deryaya girmiş çıkmışız
Gâh serrâya gehi darrâya girmiş çıkmışız


Toprağa düşmüş bir Damal Su-yuz ki Deryaya girip çıkmışız.
Bazan sururların sevinçlerin tepesinde bazan de zorlukların sıkıntıların çukurlarına GİR-ip ÇIK-mışız…


Resim

Pür gubâr olsak da pâkiz bir Hanefî meşrebiz
Dâmeni kirletmeden dünyaya girmiş çıkmışız


Toz-topraklara belensek detertemiziz toprak bizce temizdir.
Tek Allah Teâlâ’ya, Allah Teâlâ’nın birliğine inanan. Tevhidî-Hanefî Meşrebi Sünneti üzereyiz.
Eteğimizi haram ve yalanla kirletmeden şu Dünyaya GİR-ip ÇIK-mışız…


Resim

İmtihan olmuş meleklerle demi tahmirde
Hüccet almış menzil-i esmaya girmiş çıkmışız


Toprağımız yoğrulup mayalandığı zamanda, biz meleklerle imtihan olduk.
Esmâü’l- Hüsna AKLımıza yüklendi de Halifetullah Senedi-Şehadetnâmesi alarak Esmaullah İklimine-payesine GİR-ip ÇIK-mışız…


وَعَلَّمَ آدَمَ الأَسْمَاء كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلاَئِكَةِ فَقَالَ أَنبِئُونِي بِأَسْمَاء هَؤُلاء إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
Resim----Ve alleme âdemel esmâe kullehâ summe aradahum alel melâiketi fe kâle enbiûnî bi esmâi hâulâi in kuntum sadikîn (sadikîne) : Ve Âdem'e isimlerin hepsini öğretti. Sonra onları meleklere yöneltip: "Eğer doğru sözlüyseniz, bunları bana isimleriyle haber verin" dedi.” (Bakara 2/31)

قَالُواْ سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَا إِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا إِنَّكَ أَنتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ
Resim---- “Kâlû subhâneke lâ ilme lenâ illâ mâ allemtenâ inneke entel alîmul hakîm (hakîmu) : Melekler: Yâ Rab! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz, senin bize öğrettiklerinden başka bizim bilgimiz yoktur. Şüphesiz alîm ve hakîm olan ancak sensin, dediler.” (Bakara 2/32)

قَالَ يَا آدَمُ أَنبِئْهُم بِأَسْمَآئِهِمْ فَلَمَّا أَنبَأَهُمْ بِأَسْمَآئِهِمْ قَالَ أَلَمْ أَقُل لَّكُمْ إِنِّي أَعْلَمُ غَيْبَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَأَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا كُنتُمْ تَكْتُمُونَ
Resim----Kâle yâ âdemu enbi’hum bi esmâihim, fe lemmâ enbeehum bi esmâihim, kâle e lem ekul lekum innî a’lemu gaybes semâvâti vel ardı ve a’lemu mâ tubdûne ve mâ kuntum tektumûn(tektumûne) : (Bunun üzerine: ) Ey Âdem! Eşyanın isimlerini meleklere anlat, dedi. Adem onların isimlerini onlara anlatınca: Ben size, muhakkak semâvat ve arzda görülmeyenleri (oralardaki sırları) bilirim. Bundan da öte, gizli ve açık yapmakta olduklarınızı da bilirim, dememiş miydim? dedi.” (Bakara 2/33)

Resim

Geh sehâb olmuş ser-i gülşende seyrân etmişiz
Geh şehâb olmuş akıp feyfâya GİR-miş ÇIK-mışız


Bazan Bulut olup Gül Bağında, Gül Dalında SEYR-ÂN etmişiz.
Bazan Kayan Yıldız-Göktaşı gibi akıp Sahraya GİR-ip ÇIK-mışız…


Resim

Geh semenden neş’e gülden bûy sümbülden edâ
Gâh berkten nur alıp minâya girmiş çıkmışız


Bazan Yâseminden neş’e, Gülden koku, Sümbülden edâ işve
Bazan Şimşekten NUR Alıp Sırça Billulardan ışık olarak GİR-ip ÇIK-mışız…


Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: Elmalılı Muhammed Hamdi YAZIR (ks)

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Çeşmesâr-ı ma’rifetden akmışız vadilere
Gâh bir suğrâya gâh kübrâya girmiş çıkmışız


Mârifetin İrfan Çeşmesinden Vuslat Vadilerine Akmışız.
Bazan Âlem-i Suğra Kâinat Âlemine Bazan İNSAN Âlemi olan Âlem-i Ekbere GİR-ip ÇIK-mışız…


Resim

Yerden uçsak da sezadır kimseye bâr olmadan
Evliya bezminde hâk-i paya girmiş çıkmışız


Kimselere YÜK-Sıkıntı olmaktan, bu Yeryüzünden Uçup gitmemiz daha lâyıktır-uygundur.
Çünkü BİZ, Evliyâ Meclislerinde, Tenezzül ve Tevazu’da Ayak Tozlarına GİR-ip ÇIK-mışız…


Resim

Biz ki genciz rengi hunîninden revnak bulmadık
Şöyle yanından geçip hücraya girmiş çıkmışız


Biz ki Renkler Hazinesiyiz-Definesiyiz, kanının renginden göz alıcılık sefası bulmadık,
İnsanın temel yapısı OL-AN HÜCRE ye kısacık Hayat ÇÖLünde yanıbaşından kaderimiz-kadarımızca GİR-ip ÇIK-mışız…


Resim

Fakrı fahretsek ne var zakkuma rağbet etmeyip
Biz gınâ-yı kalb ile kimyaya girmiş çıkmışız


Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem gibi FAKRımızla FAHRedip öğünsek de şu zehir-zıkkım Dünyaya arzuyla belbağlayıp kölesi gibi istemeyip,
BİZ Kalb Zenginliği ile mevcud olana kanaat ve elde edilmesi mümkün olmayana ait arzuyu terk etmek ERDEMine GİR-ip ÇIK-mışız…


Resim---- Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “El-Fakru fahrî: Fakrım fahrimdir-Fakirliğimle iftihar eder övünürüm” buyurdu

Resim

Asuman görmüş süzülmüş kürsiden inmiş yere
Bu riyasız kubbe-i hadrâya girmiş çıkmışız


Gökyüzü görmüştür ki Kürsîden süzlüp inen Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem in Nur-u MuHaMMeD’inden halkedilen ve Özünde Hakikat-ı Muhammediyyesini taşıyan Akl-ı Silm Sahibi bir KUL Olarak Sonsuz geniş Kürsîden Kürreden,
Gösterişe gerek duymadan Yeşil Kubbe-yi Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Kalbine GİR-ip ÇIK-mışız…


Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: Elmalılı Muhammed Hamdi YAZIR (ks)

Mesaj gönderen kulihvani »

Nefsi tenzih etmeyiz tahdisten de geçmeyiz
Ke’s-i nâ-pâk içmeyiz takvaya girmiş çıkmışız


Nefsimizi tenzih edip suç ve noksanlıktan uzak saymayız, tahdis ederek ALLAH celle celâlihu ya şükür ve teşekkürümüzü bildirmekten asla vaz geçmeyiz.
Pâk olmayan (içki) Kâsesinden içmeyiz çünkü ALLAH celle celâlihu dan korkarız takvaya GİR-ip ÇIK-mışız…


Resim

Zülfe el sundurmadık ruhsâra toz kondurmadık
Zulme divan durmadık helvaya girmiş çıkmışız


İnancımızın temeli OL-AN VECHin gölgesi ZEVK ZÜLFüne Tezakka olmamış el değdirmedik.
Cemâlullahın yansıma AYNası OL-AN Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem in Nur-u MiM-inde gördük güzelliklerimizi ve toz zerresi bile ekleyip çıkarmadık Rasûlî SEV-iyeyi İzledik BİZ-ledik daima..
İKİ-lik ZULMüne, karanlığına, TEVHİDsizliğine Kaıyam edip DİVAN durmadık. TEVHİDimiz ZEVK ettik TAD-dık.
BİZ Ezleden BİZ BİR-İZ Belâ-sına BİLE-liğe GİR-ip ÇIK-mışız…


Resim

Çok görülmez mescid ü meyhaneden dûr olmamız
Biz kıyam u ka’deden imâya gitmiş çıkmışız


BİZ-i Madde-Zahir Âlemin Hamm Sofuları, Ne Mescide ne de Meyhâneye YÂR olmadınız, takılıp kalmadınız diye Kınasınlar, MuHaMMeDî MeLâMiyiz haktır kınanamız.
Çünkü BİZ, Kıyam, Rüku’, Sücud ve Şehadet Oturuşu ile “Ettehiyyatü lillahi: ALLAH celle celâlihu için DİRİliyorum Es Selâm’ına MuHaMMeDî Mazhar OL-duk elhamdulillahi ve Emrullahla Anlatılıp İşaret edilen Muaradullaha ŞÂHİD OL-up MuHaMMeDî Maveraya-Ötelere GİR-ip ÇIK-mışız…


Resim

Ölmeden öldük cevâbın önce verdik Münkerin
Ruh olmuş maşeri ahyâya girmiş çıkmışız


BiZ, HÜKMullahı, EMRullahı KELÂMullahı, ALLAH celle celâlihu SÖZ-ünü; Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem in SESinden

Resim---- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in: “Mütü kable en temutü: ÖÖL-meden önce ÖL-ünüz!...” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II-291-2669)

EMRini DUY-duk ve UY-duk:

Cehâletimizde ÖL-üp Kemâlâtımızda dirildik de DURUM DEĞERLEDİRmemizi HAYYatta yaptık, Hayr ve Şerr Sorucu Münker-NekirMeleklerine burada cevaplarımızı verdik elhamdulillahi..
Hayvanî, Bedenî, Nefsî, Kalbî Nefsimiz Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem in Pak Yüreğinde OL-makla Ruhî NEFS olunca Cümle CANların RUH BİRliğinde BİZ OLup Ebedî EL HaYY DİRİ-liğne GİR-ip ÇIK-mışız…


Resim

Meh girer âhir mehaka nev-ı hilâl olmak için
Bizde bir ferda için sevdaya girmiş çıkmışız


Ârif OL-ANlar ANlar ki Zâhirde Baksa Gök yüzü AY-ına,
Her Arabî Ayın son üç gecesinde Dolunay TÜM-lenirde yep Yeni Hilâl Ol-mak için kendini DOĞ-urur..
İşt bu gibi BİZ de Tek, Bir, Yekta. Eşi, benzeri olmayan O DİLber için bu kara SEV-dâ-ya GİR-ip ÇIK-mışız…
İlliyyinden indiğimiz şu Esfelinden tekrar RaBBımıza RUCU’-URUC ile Çıkma Mİ’Racı SALL-ında Canlar Cengindeyiz elhamdulillahi..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: Elmalılı Muhammed Hamdi YAZIR (ks)

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Ahmed-i Muhtar elinden içmek üzre kevseri
Bezm-i Musa’dan demi İsâ-ya girmiş çıkmışız.


İmam-ı Mutlakımız, Mürşid-i Mutlakımız ve el AHAD ALLAH celle celâlihu nun MURADullahta SEÇtiği AHMED-i -ı Mutlakımız DİL-inden, YOLundan, Olundan ve Kudsal KALB Kâsesinden Rahmetenlilâlemin Kerem Kevserini İÇ-mek İÇ-İN!..
Tarikat Âleminde NEFSîn ATEŞ-liğini SEViyeleme-Tezkiyeleme MUSEVî EDEB Meclislerini,
Mârifet Âleminde KALBin SU-luğunu TASFİYE-ARITMA İrfan Sofrası İsâ aleyhisselâm Soluklarını Nefesledik elhamdulillahi…
İsevî AN-lara GİR-ip ÇIK-mışız…


Resim

Neş’emizden feyz alır toprak da bir gün şüphesiz
Bir ledünnî nağmeyiz kim nâya girmiş çıkmışız


9 Delikli Toprak NeY-imize Üfürülen Nefha-yı Rahman celle celâlihu muzdan DOĞ-AN MuHaMMeDî Naz-Niyaz NEŞ’E-mİZ-den,
Topraktan toprağa DÖN-en Toprağımız Şeb-i ARÜS eden de Yeryüzü de NASİB-ini KISMET OL-arak Bulur;
Bolluk, bereket. İlim, irfan. Mübareklik. Şan, şöhret. İhsan, Fazl, Kerem. Yüksek rütbe AL-arak çağlarca COŞ-ar da,
İÇ-in İçi, LÜB-bün LÜB-ü, ÖZ-ün ÖZ-ü Nefeslenir SESlenir Esrar-ı İlâhiyye Kâinât NEY-inden “Yüsebbuhu!” DUY-ulur ve UY-ulur da,
ZeRRe-KüRRe RaKSını ve AKS-ini “N” “Y”-inden DİN-LE iN-le diye Kur'ân-ı Kerim NUN una GİR-ip ÇIK-mışız…
RUHuna NuR-lar DOL-sun Aziz Hakk’a Hamdi Hocam!..


Resim

Vech-i Hakk’dan başka her şeyde helaki görmüşüz
Biz bu istisna için eşyaya girmiş çıkmışız



Evvelden Âhire Geldik, Bâtından Zâhire ÇIKtık, Kadrımızca Kaderimizi yaşarken Muradulla OL-AN Emrullahı,
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem SESinden: “VECHini VECHULLAH-tan Çevirme! TEVHİD-ine ŞÂHİD OL!” DUY-duk ve UY-duk!..
Bu KULluk-İKİlik İmtihanının İMKANı, Zaman ve Mekanı OL-AN;
ZâT’tan; Sıfat, Esmâ ve en altta esfelinde EŞYÂ Bazarına GİR-ip ÇIK-mışız…

MuHaMMeDî Şehâdette BİZ-BİR-İZ Denizinde DoST DAMLAsı KeReM KeVS-EER-i OL-unca Biiznillahi Teâlâ:


وَلِلّهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ فَأَيْنَمَا تُوَلُّواْ فَثَمَّ وَجْهُ اللّهِ إِنَّ اللّهَ وَاسِعٌ عَلِيمٌ
Resim----Ve lillâhil meşriku vel magribu fe eynemâ tuvellû fe semme vechullâh(vechullâhi) innallâhe vâsiun alîm(alîmun) : Doğu da Allah'ındır, batı da. Her nereye dönerseniz Allah'ın yüzü (kıblesi) orasıdır. Şüphesiz ki Allah, kuşatandır, bilendir.” (Bakara 2/115)
Çok Şükür Elhamdulillahi Teâlâ…

Resim

Hamdi nisyân etme yavrum âhır i dava odur
Bil livaü’l Hamdi’yiz imzaya girmiş çıkmışız.


Ey Hamdi Kul!
Yavrucuğum Seni Yaratan ALLAH celle celâlihu yu Unutup, hatırdan çıkarma sakın ki en son Şehadetin Yaratılma SEBEBin RABBımız Teâlâ’nın TEK DAVASI TEVHİDdir. Hizbü’ş- Şeytanlık UNUTMASIndan kaç ve Hizbullahlık Emniyetine GİR!
Bilirsin ki biz Adı Güzel MuHaMMeD Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem in;
İnanç, Amel, Ahlâk ve Hâllerine İNAN-ıp UY-gulayanların Mahşerde ALTında toplanacağı MuHaMMeDî HAMD SANCAK-ının Himayesindeyiz.
AHDimizde DURduk ve BİZe Vâdedildi çok şükür İMZA-ya GİR-ip ÇIK-mışız…


MuHaMMeDî Mu HABBETle…
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: Elmalılı Muhammed Hamdi YAZIR (ks)

Mesaj gönderen Gariban »

Bismillahirrahmanirrahim

SESLENİŞ (HUTBE)

Hamd ve minnet Sana’dιr Yâ Rabb!

Ey Yüce Rabb! Sen, şu görünürdeki ayrιlιğι içteki kavuşmaya ulaştιrmasa idin, ben beni görmez, seni sezmezdim. Anlayanlarla bir halli olmak, anlamayanlara da yol göstermek istemezdim. Sen, bana, vicdan dedikleri bir buluş, vücud dedikleri bir bulunuş bağιşladιn. Ben, bu buluş ile, kendimi kendimde buluyor, bulunuşuma eriyorum. Bu sayede, başka varlιklara varιyor, vicdanlarιnι kendime katιyorum.

Vicdan, her an açιkça görünen, besbelli bir ilk olay, vücud ise bu aynaya aksetmiş başka bir olay. Vicdan, vücudu, kendinden once gelen zarurî bir şart buluyor. Bu suretle, vücud, vicdanιn ilişiği olan ilk şey oluyor. Vücud olmasa vicdan olamayacak, vicdan olmasa vücud açιkça görünemeyecek. Kişinin vicdanι ile vücudunun birleşmesinde senin misalign, yani vekilin olan nefis , âlemin vicdanι ile vücudunun birleşme başlangιcιnda das en kendin belirmekte,


Ey Rabb! Sen bizi böyle, bir taraftan vicdan, bir taraftan vücûd adιnda iki olaylar zinciri içinde yüzdürüyorsun. İçimde, dιşιmda, her an birer hal noktasι olarak uçuşup duran olay parιltιlarιnι fιrlatιyor, birbirlerine bağlayιp, taneler, diziler, cüzüler, küller, hey’etler, toplumlar, milletler, devletler, hasιlι âlemler gösteriyorsun.

Ey ezelî hikmet sâhibi! Şu, cisimlere aid olaylardan çekim, manevi olaylarda da ruh denilen iki kavuşma başlangιcι olmasa idi, bu yιldιzlar ve bu düzenden oluşanlar nasιl bulunacaktι? Fikirler ve akιllar nasιl tutunacaktι? Atom tasavvurunun çιktιğι o olaylar noktalarιndan, matematiğin adetleri ve boyutlarι, fiziğin mekanik büyük eserleri, kimyanιn atom unsurlarι, hayatιn uzvî hücreleri, tabiat tarihinin nebatlarι, hayvanlarι ve cansιzlarι, tabiatιn cisimleri, astronominin yιldιzlarι, yιldιzlarιn düzenli âlemi nasιl derlenir toplanιr, toparlanιpta zaman içinde nasιl sürüklenirdi?

Ey varlιğι için başkasιna muhtaç olmayan örneksiz yaratιcι : Sen hadiselerin tozu dumana katmasιndan, bize, o iki ulaşma başlangιcι altιnda, iki âlem verdin ve veriyorsun. Çekimin kavramιnda madde olanlarι, ruhun kavramιnda da mânâ olanlarι uçuruyorsun. Fennin kabul ettiği Esir buluşu ile tabiatιn sonunu hallettik sananlar ne kadar yanιlιyorlar. Düşünmüyorlar ki eğer Esir, tek başιna uzay gibi, bitişik bir birim ise, onun bir kιsmι nasιl harekete gelebilir? O akan deniz nasιl dalgalanabilir? Yok Esir müstakil parçalara bölünmüş ise, her parçanιn öbüründen ayιrt edilmesi bir ayrιlmaya bağlιdιr. O halde bir küçük parçanιn hareketini ötekine geçiren vasιta nedir? Bir yerden başka yere geçmek için başlangιca lüzum kalmadan bir küçük parçanιn hareketini diğer parçaya sιçratmak mümkün ise, ιşιğιn geçmesi için Esir faraziyesine ne hacet vardι? Haydi çekime bir cevher niteliği yakιştιrarak madde olanlarι birbirine bitiştirelim. Ruha da bir cevher niteliği yakιştιrarak mânâ olanlarι birbirine ulaştιralιm. Fakat bu iki kavuşma başlangιcι, birbirlerine karşι, her bakιmdan , ayrι kalabilirler mi? Öyle olsa idi benim onlardan ne haberim olurdu? Ruhlar ile cisimler arasιnda ne münasebet bulunurdu? Nefis ile beden birbirleri ile nasιl içli dιşlι olabilirlerdi? Halbuki ben, ruhlarda cisimleri görüyorum. Şu anda , zihnimde, memleketimin cisme dair bütün hatιralarι yaşιyor. Sonra , cisimlerde de ruhlarι görüyorum. Meselâ, zihin çalιşmalarιmιn şu sιnιrlι beden içinde kaynaştιğιnι duyuyorum. Bu sûretle, ruh ile bedenin, birleşme derecesinde bir bağlantι ile, (Ben) dediğini nefsimde karar kιldιklarιnι anlιyorum. Cisim ile ruhun bu buluşmasι olmasa idi, ben şu kalemi ve hatta o kalemi tutan bu elimi nasιl bulur, nasιl tanιrdιm? Elimde kalemi nasιl oynatιrdιm? Günahlarιmιn karalarι gibi şu kara satιrlarι nasιl dökerdim? Demek ki, âlem pergelinin kutuplarι yerindeki o iki kavuşma başlangιcι arasιnda, daha mühim ve daha büyük bir kavuşma başlangιcι var. Var ki: ruh ile beden birleşebiliyorlar. Ruh ile bedenin bu kavuşma başlangιcιndan ben kendimi buluyorum, (Ben) diyebiliyorum. Ruhanîliği ve cismanîliği toplayabiliyorum. Bu iki suretin aksettiği bu aynaya (Nefsim) diyorum. (Kendim) dediğim bu birlik başlangιcιnda ikileme, üçleme yιkιlιyor. Ortak koşma, tek varlιğιn kabulüne dönüşüyor. Artιk ( Men arefe nefsehu fakad arefe rabbehu= Nefsini bilen rabbini bilir) in ne demek olduğunu bu görme ile anlιyorum. Bundan sonra, bütün ruh suretlerini bir tarafa, cisim suretlerini de bir tarafa diziyorum. Ezellere( başι olmayanlara), lâyezallere(sonu olmayanlara) koşuyorum. Nefsim gibi nice nice nefisler bulunduğunu görüyorum. Aralarιndaki münasebetleri ve kavuşmayι duyuyorum. Görüşüp konuşuyorum. Kendimdekini onlarda, onlardakini kendimde tekrar buluyorum. Kendi birliğimi, şahid olduğum vicdan ile, onlardaki birliği de kιyas vicdanι ile anlιyorum. Aramιzdaki birliği yine vicdanιmda idrâk ediyorum. Kιyas eden ile edilenin, gören ile görülenin, vicdan ile vücudun birleştiği bu üç nokta, artιk olaylarιn Sidre-i Müntehasι, vücudun(İstiva) noktasιdιr. ( Errahmanü ale-l’arş-i’stevâ) bunun belirdiği takta asιlmιş bir ledün kitâbesi. Bu nişaneyi görüyorum. Tekliğinin arşιna geldiğimi anlιyorum. (Eşhedü en lâilahe illallahü vahdehu lâşerike lehu) deyip bu Teklik dershanesine giriyorum.

Ya Rabb! Bu gördüğüm Sen misin? Yoksa, küllün nefsi âlemin nefsi, en büyük insan, kâmil insan denilen vakilin, Halifen midir? Ben buraya olaylar içinde geldim. Hem nefsimle değil ruhumla geldim. Ruhumla kavuştuğum ve (Ben) diyemediğim bir birlik başlangιcιna vardιm. Nefsimden geçtim, bütün nefislerden de geçtim. Fakat, bu geçiş, az çok sonu olanlar içinde bir geçiş. (Ben) diyemiyorum. Lâkin yine bir Ben gölgesi içindeyim. Demek ki, birliğe varιrken, vicdan ve vücudun mutlak değerleri ile birliklerine değil, henüz vicdan mahiyetinde olan izâfi birliklerine vardιm. Bu bakιmdan, henüz sana değil, Bir oluşunun arşιna geldim. Gerçi, olaylardan doğrudan doğruya sana atlamak yollarιn en kιsasιdιr. Bir âlemin nefsi, bir olaylar cevheri tasavvuru edinmek seni bulmaktan daha kolay olmamakla beraber, vicdan merhalelerine bir merhale daha ilâve etmek demektir. Onun için, bunu bιrakι vermek ve olaylarιn vücudunu senin vücudundan ibaret görmek, sana yaklaşma aşkιna daha elverişli görünür. Halbuki, olaylarιn bahsi geçen başlangιçlarda görünen izâfi yok olmamalarιnι silmeden, vücudunu olaylarιn vücudunun üzerinde görmek, seni, yalnιz vicdanιn ilgilendiği şey olan ve vicdanιn hizasιnda bulunan, meydana getirilmiş vücud gibi, yalnιz ve bizatihi bir vücud değil, vicdan ve vücudun mutlak birliğini sağlayan mutlak hak bilmek ve cevher olmaktan daha yüce bir kendi kendine ve kendiliğinden varlιk olarak tanιmak, melekût âleminde gezerken, daha büyük bir yükselişe nâil olmaktιr. Uzak sefer görgüyü çoğaltιr. Bu çoğalma ise mutlak kemâline bir mertebe daha yaklaşmadιr. Evvelki yolda, Sen, apaçιk olarak, Mutlaksιn. Her vücud senin olduğu için, vicdan seni, mutlak vücud ile aşikâr şekilde bulmuş olur. İkinci yolda hem aşikârsιn, hem nazarîsin. Vicdan seni, kendi payιna apaçιk, vücudun payιnda da nazarî olarak bulur. Apaçιklιğιn ve nazariliğin bir araya getirilmesi de, Tek olmana daha uygun görünür. Görünürdeki ve içteki ismi bu mânâda anlamak evvelki mânânadan daha fazla akla gelir.

Hasιlι: Seni arşta tanιmak, arşιn üstünde tanιmak meselesinde, İstiva meslesi denilen bu karιşιk imân içinde, vicdan ile vücûdu karιştιrιp( Ene-l’hak=Hak Benim) diyenler olmuş. (Ben) i yok etmeden sana varanlar, vücud olarak değil, vicdan olarak vardιklarιnιn farkιna varmamιşlardιr. Sana vücud olarak varanlar kendi vücudlarιnι yok etmiş bulunurlar. Çünkü, vücudunun karşιsιnda diğer vücudlar mahvolmak mecburiyetindedirler. Göz ile görmek bile vicdanî bir buluşma demektir. Cemalini görenler (Ente Rabbi lâ-ilâhe- illâ ente, halakteni) diyebilirler. Mansur Sana geldi ise (Ene’l-hak= Hak Benim) dediği zaman değil, asιlιp, (Ben) den tamamile soyulup çιktιğι zaman gelebilmiştir. Taklid edenin tevhidi( Lâ ilâhe illâllâh) ârif olanιn tevhidi ( Lâilâhe illâ ente) dir. ( Lâilâhe illâ ene) ancak senin tevhidindir.


Ey Rablerin Rabbi ve ey Hakkιn ve Doğrunun merciî! Seni arayanlarιn çoğu, ya kör bir tabiat veya köhne bir kuvvet sandιlar. Yapar, yιkar, anlayιp anlatamaz dediler. Bunlar hitabιna nâil olan peygamberlerindeki sιrrιnι idrâkten âciz kaldιlar. Sana yalvaranlarι gaflet içinde, söylediklerinde meşgul olanlarι câhil farzettiler. Bilmediler ki senin sözün olmasa idi insan sözü olmaz idi. Sen anlatmasa idin, Âdem (A.S.) isimleri bilemezdi. Anlattιn , buyurdun, buyurduklarιnι duyurdun. Onlar da, bize duyurmak , aç gönüllerimizi doyurmak için, dik kafalι inadçιlarla uğraştιlar. Nemrudlarla, Firavunlarla boğuştular. Ebu Cehillerle döğüştüler. İnsanlara sağ bir vicdan, vicdanlara noksansιz bir hürriyet nuru doğdu ise, bunlarla, sonradan bunlarιn yerini alanlarla doğdu.

Ey ululuk güzelliği! Seni sevenler sevişir, sevmeyenler döğüşür. Peygamberler seni sevdiler, düşmanlarι kardeş yaptιlar, hakkι, hukuku tanιttιlar, milletler meydana getirdiler. İlmi ve veliliği miras bιraktιlar. Kelâmιn olmasa idi onlar olmazdι. Onlar olmasa idi, insanlιk, faziletli toplumculuk ruhunu duymazdι. Firavunlar, Nemrudlar, o milletlerin üzerinde, kahredici baskιlar ve bencil aldatmacalarla, zorba hükûmetler kurmak istiyorlardι. Halkι, kendilerine, heykellerine, resimlerine taptιrtmak sevdasιnda idiler. Kardeşleri birbirine düşman yapιyorlardι. Çünkü, insan ruhunun sonsuz temayüllerini üç günlük ömrün içine sιğdιrmağa çalιşιyorlardι. Başι ve sonu olmayanιn gönüllere aksi demek olan sιnιrsιz emellerin tecellilerini yeteri kadar kuşatabilen ebediliğin, sonsuz genişliğindeki keyif ile yetinmekten habersiz bulunuyorlardι. O sιnιrsιz emel, o iş zorlamasι, akιllara uyuşukluk, kalplere sιkιntι veriyordu. Sevgiyi düşmanlιğa, aşkι ihtirasa, irâdeyi entrikaya, hürriyeti esirliğe çeviriyordu. Hak meclisinde yer bulamayan fâni gönülleri, ihtiras heykelleri içinde yerleşmek için, şehvetler âleminde boğuşturuyordu.

Ey kitap indiren! Ve ey bulutlarι yürüten! Hâlis sâlevatιnι ve bol selâmιnι o büyük peygamberlere ve bilhassa son peygamber ve temiz kullarιnιn efendisi olan (MUHAMMED MUSTAFA) (Sallallahü aleyhi ve sellem) efendimiz hazretlerine hediye eyle ki birliğine şehadeti ( Ve eşhedü enne Muhammedün abdühu ve resulühu) iman vesikasile tekid ederek, insanlιğι, canlι ve cansιz putlarιn esirlik boyunduruğundan kurtarmιş, Firavunlarιn, Kayzerlerin, kisrâlarιn zorbalιk binalarιnι yιkarak, vicdanlara hürriyet zevkini tattιrmιş ve bu zevkin, karşιlιklι tam bir uyuşmadan doğan faziletli bir toplumculuğa ve bunun da, hakkιn ortaksιz hakimiyetini temsil eden, üstün bir kulluğa dayanabileceğini anlatmιştιr.

HAZRETİ MUHAMMED’in tuttuğu meşaleden yayιlan lâhûti nurlarι alιp insanlιk âlemine ilim ve iş olarak dağιtan ve medeniyetin hak ve hakikatιnι tebliğ eylemiş olan (MUHAMMED) Ashâbιnι, rahmetinin cennetile meramlarιna eriştir. Devrin en şiddetli toplum sarsιntιlarιna uğrayan Müslümanlarιn uyanιşlarιnι tamamla ve kâlplerini, bir Tek oluşunun arşιndan, yeni yeni feyizlerle doldur Yâ Rabbi!


Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihi ve sahbihi ecmain.

8 Haziran 1923
Elmalιlι Hamdi YAZIR
METÂLİB ve MEZÂHİB Kitabι (s.XXIII – XXVII)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: Elmalılı Muhammed Hamdi YAZIR (ks)

Mesaj gönderen Gariban »

"Din, ne fen ne de sanattır. Fen ve sanatın hem evveli hemde sonu olan, doğuşta mevcut olan bir temeldir. Kur'an ne bir fen kitabı, ne de bir şiir divanıdır. Fen ve şiirin üstünde(ledunni) bir nazımdır. Bundan dolayı mucizedir. Ona sırf bir fen nazarı ile bakarsanız, sanatı karşısında, bu bakışınızdan dolayı yeise düşersiniz. Bir şiir nazarı ile bakarsanız, ilmiliği ve hakikiliği karşısında, hayal kırıklığına uğrarsınız. Dindar insan, yalnız alim değil, yalnız amil ve sanatkarda değildir. Ikisininde üstünde kamil bir insandır. O ilimlere mevzu, sanatlara model verir. Bunun böyle olması, nefisteki birlik ile ALLAH'ın birliğinin iktizasıdır. İnsan nefsi, ne yalnız akıllı olmak ne de yalnız duygulu olmaktır. Hatta ne yalnız ruh ne der yalnız cisimdir. Mutlak Hak olan Cenabı HAK da bütün ihtimal ve hislerin başı ve sonu olan tek varlıktır. Yalnız akla ve yalnız hislere bağlı ve mahkum olan din, insanlığın mevcut hakikatına uygun düşemeyeceği için, noksan olur ve yaradılışa uyamaz. Böyle bir din, insanları ALLAH'a yükseltecek bir yol değil, ALLAH'ı insanlara indirmeğe ve insanlığı birbirine düşürmeye çalışan faidesiz ve hatta zararlı bir vasıta olur. Şirk de, zaten hep bundan doğmaktadır. Din bir kulluk ve emre itaattir. Fakat ilmi ciheti olan bir kulluktur.

شَهِدَ اللّهُ أَنَّهُ لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ وَالْمَلاَئِكَةُ وَأُوْلُواْ الْعِلْمِ قَآئِمَاً بِالْقِسْطِ لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ

Şehidallâhu ennehû lâ ilâhe illâ huve, vel melâiketu ve ulûl ilmi kâimen bil kıst(kıstı), lâ ilâhe illâ huvel azîzul hakîm(hakîmu):
Şahadet eyledi Allah şu hakikate: «başka Tanrı yok ancak o», bütün meleklerle ilim uluları da adl-ü hakkaniyyetle durarak şahid: başka Tanrı yok ancak o, azîz o hakîm o. [ Ali Imran Suresi (3/18) ]

إِنَّ الدِّينَ عِندَ اللّهِ الإِسْلاَمُ
İnneddine indellahilislȃm..........
Doğrusu Allah ındinde din, islâmdır............ [ Ali Imran Suresi (3/19) ]

Din, itidal sahibi ve insaflı ilim adamlarının kabul edebilecekleri bir emre uyma, bir kulluktur. Çünkü, HAKKa tapmaktır. Yalnız akla uymaya mani olan kulluk, yalnız hislere uymaya mani olan ise aklı kullanmaktır. Aklı kullanmak haklılığa, kulluk etmek hayırlılığa, din ise hakkı ve hayrı toplayan ALLAHlığa dönüktür.

Avrupadaki son ilerlemeler, İslamla temastan sonra edindiği vicdanın tesiri ile, aklı, Hristiyanlığın kȍr kulluğu karşısında sȍnmekten kurtarıp ayrıca faaliyetine kıymet verebilmesi ve Hristiyanlığı hassasiyet dairesi içinde durdurmağa çalışması ile başlamıştır. Şu halde , bugünkü Avrupa medeniyeti, zihniyet ve hassaslığı birbirinden uzak böyle çatlak bir medeniyettir. İlim ile his arasındaki bu çatlaklık, Avrupayı insanlık kemalinden mahrum bırakan ve bir gün gelip bugünkü yapısını yıkacak olan en büyük yarasıdır. Avrupaya imrenirken bu yaraya bakıp titremek lazım gelir.

İslam milletlerinde görülen gerileme ise , dine karşı hassaslğın azalması, aşk ve zevkin sönmesi ve akidelerin donmus bir hale gelmesi yüzündendir. İslam akidelerinin akla uygunluğu , ALLAH'a şükür, her zaman sabit ve emin olup, alemde Müslümanlar kadar inanç sahibi hiç bir millet da tecrübe ile görülmüş iken, bu itikad esaslarının namzet bulundugu ilmi gelişmelerden ve ameli neticelerden mahrum kalınması, dine karşı hassaslığa gereği gibi dikkat edilmemesinden ve akideye aşkı da ilave ettirecek bir vicdanı nesve ile takip olunamamasından ileri gelmiştir. İslam Felsefesinin, bütün felsefede sabit olmuş esaslarla ihtilaf halinde olmadığı ve bu itibarla bizde din ile ilmin çatışmasının bahis mevzuu bulunmadığı bilindiği halde, biz niçin fenlerin karşısında kalmış gibi görünüyor ve gösteriliyoruz? Bence, bunun sebebi , dinimizin his tarafının iyi takip edilmemesi, akidelerimizle musbet ilimler arasındaki gittikçe artan munasebetlerin geliştirilmemesi ve edebiyat ve sanatımıza, toplum vicdanımızın hayat nesvesine revnak verecek bir hassaslığın sağlanamamasıdır. Bir taraftan akla uygunluğu kabul edilen Kelam ilmimizde, bugünkü felsefede yapıldığı gibi, zamanımız fenlerinin her birini niteleyen özel esaslar arasındaki münasebetleri tesbit edip sıraya koymak ve bu suretle, evvela kendi ilimlerimize toplumcu bir ahenk vermek ve insan haklarının mukaddes olmasını ilke yapan ve bu hakların nufuz ve kudret sahiplerinin elindeki oyuncak haline getirilmemesine dikkat ve itina gösteren din hükümlerimizin ciddiliğini muhafaza ile beraber gelişmesine de gayret etmek ve aynı zamanda, edebiyatımıza ve toplum çalışmalarımıza canlılık verecek bir din hassaslığını yürütmek. İlerlememizin sırrı bence bu üç noktada gizlidir. Biz ne zaman bir feyiz gördükse onu dini hassaslığın neşe verici çekiciliğinde gördük. Fakat bunu devam ettirecek hiç bir gösteride bulunmadık. İslama göre hassaslık: HAK sevgisi, iyiyi seçmek ve öldükten sonra yaşamak zevki diye sınıflandırılabilir. Bu sınıflandırma, ALLAH Sevgisi, ALLAH'tan korkmak ile hulasa edilerek son emel, yüksek ülkü olan ALLAH rızasında toplanabilir."

Kaynak : Elmalili Hamdi Yazir, Metalib ve Mezahib, sayfa 44-46.

Derleme: GaribAN
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: Elmalılı Muhammed Hamdi YAZIR (ks)

Mesaj gönderen nur-ye »

Resim


Elmalılı Muhammed Hamdi YAZIR (ks)'unun DUAsı



Hamdini sözüme sertac ettim,
Zikrini kalbime mi'rac ettim,
Kitabini kendime minhac ettim.
Ben yoktum var ettin, varlığından haberdar ettin, aşkınla gönlümü bikarar ettin.

İnayetine sığındım, kapına geldim,
Hidayetine sığındım lütfuna geldim,
Kulluk edemedim afvına geldim.
Şaşırtma beni doğruyu söylet, neşeni duyur, hakikati öğret.

Sen duyurmazsan ben duyamam,
sen söyletmezsen ben söyleyemem,
sen sevdirmezsen ben sevdiremem.
Sevdir bize hep sevdiklerini, yerdir bize hep yerdiklerini, yar et bize erdirdiklerini.

Sevdin habibini kainata sevdirdin:
Sevdin de hil'at -i risaleti giydirdin,
Makam-ı ibrahim'den Makam-ı Mahmuda erdirdin.
Server-i asfiya kıldın. Hatem-i enbiya kıldın. Muhammed Mustafa kıldın.

Salat-ü selam, tahiyyat-ü ikram, her türlü ihtiram ona , onun Al-i Ashab-u etbaina ya Rab!

Amin.
Resim
Kullanıcı avatarı
alpervahit
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 436
Kayıt: 17 Şub 2007, 02:00

Re: Elmalılı Muhammed Hamdi YAZIR (ks)

Mesaj gönderen alpervahit »

Resim

Resim oku'r * yazır..‏

sâkin umman kıyısında
baka kalan bana
geçi verdirdikleri bu paletlerle mi
koğuş kuracağım?.

sakın umman bunu
şalvartarak kaptığım gibi
koşturacağım..

arkamda babam kova'larken
serp iniltileri..

tasalanası ağıza alınmaz kaçışta
kerata kerata yuvalarına
zevâl gelmesin el- Bâri!. celle celâlihu..



Resim OKU!. Muttalib'e bir kere söylenir.
Resim "OL!." emrinin, olacağa tek seferdeliği gibi. Şey şansına isteyerek o ÂN'da iken ona oluş, ins'in karnesine düşen:

kaderi kadarınca bir harf her insan, her konuşma, her kanat çırpışı gözün, her şey'le ilişki ise hareke..

artık buradayız, isteyerek veya istemeyerek okuyoruz..

Resim Oku!. bir kere söylendi; nihâyeti sağdan/soldan (önden/arkadan ayrı bir konu) verilecek defterin son okunuşuyla olacak..

Resim Bitirerek: Mâdem ELmaLıLı Hamd'i kaddesallahu sırrahu yazmış; biz de meskenin fotoğrafını buraya koyalım.. babacığım…

Es seLÂMuALeykumm..

Resim

Ve ALeykummm es SeLÂM cÂNoğuL ARO…


Resim

İnsÂNoğLu Resim YÂRım Nefes
GELir-GEÇer cüMLe hERkes
KiMi Resim HAYy ESER BIRaKır
Kur'ÂN DİLi Resim ReSÛLî SES!.


ZEVK 7269

SAMAN UÇar ResimDÂNe KALıR!. ResimÂŞIKLar HARMAN YERİnde!
“ELESt BeLÂsın YAŞA!.”mak!. İŞte Resim“HAYyat MAHŞERİ”nde!

HAMDİ YAZıR NÛR-u MîM’in
HAYy HiZMetçisi HAKk DİNİn

ResimYÜREKLerde YAŞA!.makta Resim“Kur'ÂN DİLİ” E S E R i-nde!.


03.12.15 08:51
brsbrsm..tktktrstkkmdcvLÂNn..



Resim

RABbı Resim SÎNesÎnden YAKîn
NÛRuLLAHın ResimMîM NÛRunu
Resim SaHRa-yı CeDîDde Sâkin
Resim BEKLemekte Son SÛRunu..

KaLB KAZANı Resim AKıL TASı
Resim SıRR-ı SıFıRr SEBBeHAsı
RÛHuna CÂNdan-GönüLden
Resim FÂZiLet-Ler Resim FÂTiHÂsı!.


El FÂTiHÂ mâe’s-SaLÂVÂt..

Sahra-yı Cedid Mezarlığı:

Elmalılı Hamdi Yazır kaddesallahu sırrahu’nun da yatmakta olduğu Sahrayıcedid Mezarlığı, İstanbul, Kadıköy'de bulunan mezarlık. Kadıköy İlçe Emniyet Müdürlüğü - Merdivenköy ve Sahrayıcedit'teki büyük arsanın arasında kalır ve dikdörtgen şeklindedir. İki caddenin arasındadır.
Sefere çıkmak üzere olan Osmanlı askerleri şimdiki Merdivenköy - Sahrayıcedid arasında bekler ve hazırlık yaparlarmış. Zaman zaman burada bekleyiş uzun sürüyor ve bazı kayıplar veriliyorumuş. Bu mezarlık burda beklerken ölen askerlerin bulunduğu bir mezarlıktır..
Resim
Cevapla

“►Allah Dostları Divan Şerhleri◄” sayfasına dön