kendi koyunda en koyu kendiyle olmak

Kullanıcı avatarı
hamdolsun
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 496
Kayıt: 23 Ara 2009, 02:00

Re: kendi koyunda en koyu kendiyle olmak

Mesaj gönderen hamdolsun »

M : Arabi, rahmani nefs için ; Bir insan nefes almasa, nefesini tutsa bir müddet sonra patlama noktasında o nefesi dışarı vermek zorunda. Bu zorunluluğudur. Rahmani nefs de böyle, nefes olarak teneffüs etme zorunluluğu var yani elinde değil zorunluluğu bu. Çünkü rahmani nefes, nefesi alan verenden ayrı değildir. Yani güneşin ışımasının güneşten ayrı ele alınamayacağı gibi rahmani nefs de varlığın kendisinden ayrı değildir, Zatına bağlıdır. Burdaki nefes dinamikdir. O yüzden kendinden taşması, südur etmesi, ahadiyetten çıkması zorunludur.

K : Bu "Nereye dönersek O'nun yüzü ordadır"ı , "Görünen herşeyde gördüğüm Sensin, Senleyim"i bunu yaşıyoruz yani..Herşeyde O'nu bilmek...

M : İlahi isimlerle rububiyet makamına rablık mertebesine gelmek melekut alemine denk düşer.

Rab olmak. Yani gaybken Allah, Allah iken rab. Esasında Zatı'na işareti onun Allah'lığını gösteriyor, sıfatına işareti rablığını ama, Zatı'ndan ayrı bir rablık değil. Yani Zatı'nda tevhide gelen sıfat manasına. O bağları kurduğumuz zaman Allah'ı da rablığı ile biliriz.

K : Zat burda Allah oluyor. Allah'lığını rablığı ile gösteriyor. Rabbülalemin diyoruz mesela...

M : Evet, o bağları kurduğumuz zaman Allah'ı da rablığı ile biliriz. Başka türlü bilemeyiz. Çünkü şuhut alemindeki bir insan bütün bu üst mertebeleri kendinde bilkuvve bulunduruyor zaten, doğal olarak o bağ kopmuyor ama insanın anlayışı idraki zayıf olduğu için, bu zayıflıktan dolayı o bağları kuramadığından veya mürşidine ulaşamadığından dolayı kendini bu alemde yalnız, kopuk, sıkıntıda, bir kenara atılmış hisseder.

Allah'la bağını ancak rabbıyla kurabilir. Mesela, Allah'a gitmek için Allah'ın Zatı'na dua etme diyor..Rabbinden iste diyor..Mesela Şafi ismiyle dua ettiği zaman şifa bulur..Şefkatini istiyorsa şefkatine, sabrını istiyorsa sabrına yönelecek insan.. Kur'an'da okunurken hitap muhatap meselesinde hangi mertebeden sesleniyor..Yani burda rablık mertebesi son derece önemli. Zatı'na dua edemezsiniz, yönelemezsiniz, ancak rablığı ile rububiyeti ile Hakk'kın Zatı'na gidebilirsiniz.

K : Yani bir basamağın olması lazım. Basamağın götüreceği sonsuz bir aleme ancak basamakla çıkılabilir.

M : Ceberrut alemindeki ilahi isimlerin melekut aleminde yaşanılır kılması ve insanın kendinde bu halleri görmesi.. "Rabbinin adı ile oku" dediği zaman, rabbinin adı ile okumak neye işaret ediyor, bu önemli..

K : Yaratan Allah'ın adı ile dememiş , rabbinin adı ile oku demiş...

M : Evet, aradaki bağları kullanamazsak, kendimizdeki halleri göremez isek Zat'ına yönelemeyiz, o kopukluk içerisinde kaybolur gider, yönümüzü bulamayız, kıblemiz belli olmaz

bu vesilee ile huuuuuuuuuuuu diyelim
Kullanıcı avatarı
hamdolsun
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 496
Kayıt: 23 Ara 2009, 02:00

Re: kendi koyunda en koyu kendiyle olmak

Mesaj gönderen hamdolsun »





-Eşin var, âşiyanın var, baharın var, ki beklerdin;
Kıyâmetler koparmak neydi, ey bülbül, nedir derdin?
0 zümrüd tahta kondun, bir semâvî saltanat kurdun;
Cihânın yurdu hep çiğnense, çiğnenmez senin yurdun,
Bugün bir yemyeşil vâdi, yarın bir kıpkızıl gülşen,
Gezersin, hânmânın şen, için şen, kâinatın şen.
Hazansız bir zemin isterse, şâyed rûh-i ser-bâzın,
Ufuklar, bu'd-i mutlaklar bütün mahkûm-i pervâzın.
Değil bir kayda, sığmazsın - kanadlandım mı - eb'âda;
Hayâtın en muhayyel gayedir ahrâra dünyâda,
Neden öyleyse mâtemlerle eyyâmın perîşandır?
Niçin bir damlacık göğsünde bir umman hurûşandır?
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1128
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: kendi koyunda en koyu kendiyle olmak

Mesaj gönderen Ahmed »

Dest-i kudretiyle tuttu elimden
Mâsivâlar ref olundu dilimden
Halâs oldum ayrılıktan ölümden
Katre iken bahr u umman eyledi

Kuvve-i kudsîden edip imdadı
Bize haber verdi zatı sıfatı
Ol zaman anladık sırr-ı Ahmed'i
"Küntü kenz" esrarın beyan eyledi

Salih Baba Divanından


Küntü kenz : 1-Ve küntü kenzen mahfiyyen fe ahbebtü en urefe- Ben gizli bir hazine idim, bilinmek istedim. Sevdim ve bütün cevherlerimi bu alemlere saçtım.
2- Ve küntü kenzen mahfiyyen fehalaktü'l halka liya'rifûnî - Ben bir gizli hazine idim, görülmek, bilinmek istedim, bu yüzden alemi yarattım.
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
hamdolsun
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 496
Kayıt: 23 Ara 2009, 02:00

Re: kendi koyunda en koyu kendiyle olmak

Mesaj gönderen hamdolsun »

muhamedinurummmmmmmmmmm
mmm balbal bal
muhammedicanlar s.a.v peteğinde balsınzı cANlar Allahım razı ola
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: kendi koyunda en koyu kendiyle olmak

Mesaj gönderen kulihvani »

MINA yazdı:Resim


ALLAH’IN ADIYLA BAŞLANAN HER İŞ İBADET OLUR
Bismillah ~ Bi İsmi ALLAH, AKLın Abdestidir..

Kul İhvânî

BİZ BİR-İZ hamdolsun!

ZEVK 4399

ToHuMdan ToHuMa GöNüL.. Kıyamete kAÇan GÜL-leR
Yedi Mevsim Yüreklerde.. AŞK Ufkuna AÇan GÜL-leR
MiNâda Bir Damla AL KAN... Renginde RAVZA RIZAsı
GüLler SULTANı (sav) BAĞında.. GÜL KOKU-SU sAÇan GÜL-leR

31.03.09 00:03
gkksg..cnccg..
Resim
Kullanıcı avatarı
hamdolsun
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 496
Kayıt: 23 Ara 2009, 02:00

Re: kendi koyunda en koyu kendiyle olmak

Mesaj gönderen hamdolsun »

HANCI'dan Alıntılar:

'Handır bu gönlüm, ya misafirhane...

Dert konuklar, derman konuklar, hayal konuklar, melal konuklar; mümkün konuklar, muhal konuklar. Hele hasret, hiç çıkmaz ordan, çıkmaz ordan.
...
Handır bu gönlüm, yıkık, dökük...

Fakir konuklar, zengin konuklar, alim konuklar, cahil konuklar; gelen konuklar, geçen konuklar. Hele bir hancı vardır, hiç çıkmaz ordan, çıkmaz ordan.'

*
“Çocuktum, ufacıktım, ama yüreğimde koca bir dert, koca bir acı, koca bir ateş vardı. Hüzün müydü, melal miydi, istek miydi, hasret miydi, neydi ki?

Ben büyüdüm, o büyüdü. Yel esti eyyam geçti... Günler günleri, geceler geceleri, aylar ayları, yıllar yılları kovaladı durdu. Artık onu içime sığdıramaz oldum.

Bu, ne hüzündü, ne kederdi, ne sevinçti, ne istekti, ne de melal... Meğer bu, senden bir haberci, bir sözcü, bir müjdeciymiş, ne bilirdim ben? ”

'Bilirsin, daha kendimi mana aleminin emekleyen bir çocuğu bulmaya başlarken, dilimin döndüğü, gücümün yettiği kadar, seninle bu cihan ortasında aracılık etmeyi, önüne geçilmez bir heyecanla yaşar oldum. Çok defa susayım artık susayım... bir daha hiç ağzımı açmayayım... dediğim de oldu. Ama çeşmenin suyunu elinin ayası ile tıkamak gafletinde bulunan çocuk, bu karşı koyuşa isyan eden sularla nasıl tepeden tırnağa ıslanırsa ben de ne zaman kendi kendimi susturmak istediysem o söz geçmez coşkunluğun sitemi tufanına uğradım.

Devletlim! Afak içinde, mavera içinde neyim ben? Ezelden ebede savrulan zaman harmanı içinde, bir burçak... Kâh ekilen, kâh biçilen, kâh yeşerip, kâh dişlenen bir dane...

Bu dane, evvelce seni bilmeye özenir, bileceğini sanırdı. Zamanlar geçtikçe hiçbir şey bilmeyeceğini, bu dünyaya, sade hayran olmak için gelindiğini öğrendi. Bilmenin âlâ derecesi bilmemek, ilmin gayesi de ilimsizlikmiş. Buna, biz iman etmeyiz de kim eder? Söyle, kim eder? '


*

'Ey yalnızlığımın kapısını çalan! Acımın içinden sesin geliyor. Biraz memnun, biraz mahzun, sıcak, mahrem sesin geliyor.

Ey yüreğimin eşiğini atlayan! Derdimin içinden devan geliyor. Biraz acı, biraz tatlı, hem şifalı, hem sefalı, kâh sitemkâr, kâhi şâdân, sesin geliyor, sesin geliyor.'

*

'Söyledin. Yıllar ve yıllardır, neler neler söyledin. Her biri çağladı, yaprak yaprak döküldü, birikip hazinelerim doldu. Kıyametler gelip geçse, bunlar eksilmez tükenmez, ey varlığının hırsızı olduğum Devletli... eskimez, tükenmez.

Şimdi susuyorsun. Fakat karanlıkları boydan boya kesen şimşek gibi, sükûtundaki o heybetli esrarın dilinde, gene gökten sahife sahife inen bir semavi kitabın belagatı var. Kanlı bir meydana dönmüş yüreğim üstüne yemin ederim ki, bu sükûtun, sanki binlerce dudak kesilip gene veriyor, veriyor.

Bundan sonra ister söyle, ister sus, istersen sadece dinle. Ama cümle alem şuna inansın ki, evvelce söylemediklerin de, bugün sükûtunun kuytuluklarında konuşuyor.'

*

'Dua edecektim, içimden bir ateş yükseldi, kelamımı, meramımı yakıp kül etti.



Bir ses duydum: sen mi idin, yoksa ben mi? '

*

'Hayatın ve ölümün gizli ve aşikar imtihanlarından sana sığınırım ya Rabbim...'

*

'Mektubumu elim yazmadı. Yok, yok benim yazıcım gönlümdür.

Hayır, eksik söyledim... ne elim var ne de gönlüm... çenk de sen, mızrap da.

Ama bilmem ki ne zaman, sen ben, demekten kurtulacağım? '

* 'Affet beni, ey uğrunda ölümlere kanamadığım, affet! Seni artık bir divane, bir çılgın gibi çağırmayacağım. Gelmediğin zamanları hesap edip, adetlerin korkunç boğultusuna gömülmeyeceğim. İster gel, ister gelme. Gelsen de, gelmesen de olan olmuş bana.

Kıyabilsem, billah seni suçlardım. Ne diye şu garip dünyaya gelip sükûnumu bozdun? İnkar edemem. Aldınsa da verdin. Keyfimi rahatımı altüst ettinse de, bir sihirli taht düzüp, bu senindir, diyerek kolumdan çekip üstüne oturttun. Ne ki ızdırabı da taç yapıp, gene kendi elinle başıma koyan sen oldun. Saltanatım, hükümranlığım eşsiz de olsa, bilmez misin ki, buyruğu da, devleti de koyup bu cihanın dışına yol bulmak tek kârımdır benim.'

*

'Hasret bir han, ben hancıyım. Hasret bir yol, ben yolcuyum. Hasret kalem, bense yazı. Hasret mizan, bense mahşer.


Hasret bir saz, ben bin nağme. Hasret çile, bense derviş. Hasret çarmıh, ben bir mahlukum. Hasret kılıç, bense şehit.

Hasret derya, ben bin dalga... Yüzer yüzer yüzücüyüm. Hasret sırat, ben bir yolcu. Geçer, geçer, geçiciyim.'
Kullanıcı avatarı
hamdolsun
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 496
Kayıt: 23 Ara 2009, 02:00

Re: kendi koyunda en koyu kendiyle olmak

Mesaj gönderen hamdolsun »

Evet, dava-yı Kur'an ebedî bir Hakikat ve Hakk davasıdır. Ve bu dava, herkesin devasıdır, ilacıdır, nurudur, huzurudur, kalbinin ebedî sürurudur. Yanmayanlar, aşk-ı Hakikatle içten içe tütmeyenler, ve başkasını yakamayanlar maalesef, maddede, nefiste, sıkıntıda kalmaya mahkumdurlar. İhlas, maddeyi eriten, ruhu canlandıran, Hakikati gösteren bir aşktır. Hakikate sevdanın adı, tadı ve yâdıdır. İhlas ile yanmayan yakamaz. Derdimiz, ihlassızlıktır veyahut ihlasta yol almayışımızdır. Emr-i İlâhîde ölememek ve feda olamamaktır. İhlas, fenafillahın diğer adıdır. Evet gerçek ve hakiki mürşid, ihlastır, hakikat-ı ihlastır.
Cevapla

“Toplum ve aile” sayfasına dön