12 YUSUF aleyhis selam

Kur'ân-ı Kerim'de ismi geçen 28 peygamberimizin hayatı, risaletleri, mukaddes kitapları.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

12 YUSUF aleyhis selam

Mesaj gönderen nur-ye »

----KURÂN-ı KERÎM'in RESMÎ sıralamasına göre---

12. Hz. YUSUF: يوسف aleyhi's-selâm....
.
Resim

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم
Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedîn abdike (Muhammedîyyeti) ve nebîyyike (Mahmudîyyeti) ve Resûlike (Ahmedîyyeti) ve Nebîyyû’l-ümmîyyi (Habibîyyeti) ve alâ âlihi ve’s-sahbihi ve Ehl-i Beytihi...


Resim

ALLAHu Zü'l-Celâl'imizin İZni ve İNAYETi ile RABB'ül Âleminimiz SÖZünü, RESÛLALLAH SALLallahu aleyhi ve SELLem Efendimizin SESinden buyuruyor:

Resim


وَوَهَبْنَا لَهُ اِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ كُـلًّا هَدَيْنَا وَنُوحًا هَدَيْنَا مِنْ قَبْلُ وَمِنْ ذُرِّيَّتِهٖ دَاوُدَ وَسُلَيْمٰنَ وَاَيُّوبَ وَيُوسُفَ وَمُوسٰى وَهٰرُونَ وَكَذٰلِكَ نَجْزِى الْمُحْسِنٖينَ
Resim---''Ve vehebna lehu ishaka ve ya'kub, kullen hedeyna, ve nuhan hedeyna min kablu ve min zurriyyetihi davude ve suleymane ve eyyube ve yusufe ve musa ve harun, ve kezalike neczil muhsinîn.: başka ona İshak ve Ya'kub'u ihsan ettik ve herbirini hidayete erdirdik. Nuh'u da daha önce hidayete erdirmiştik, onun soyundan Davud'u, Süleyman'ı, Eyyub'u, Yusuf'u, Musa'yı, Harun'u da... İşte iyi işler yapanları böyle mükafatlandırırız.’’
(EN'ÂM suresi 84. ayet) (Resmi: 6/İniş:55/Alfabetik:20)




اِذْ قَالَ يُوسُفُ لِاَبٖيهِ يَا اَبَتِ اِنّٖى رَاَيْتُ اَحَدَ عَشَرَ كَوْكَبًا وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ رَاَيْتُهُمْ لٖى سَاجِدٖينَ
Resim---''İz kale yusufu li ebihi ya ebeti inni raeytu ehade aşera kevkebev veş şemse vel kamera raeytuhum li sacidîn.:Hani bir vakitler Yusuf, babasına demişti ki: «Babacığım, ben rüyada onbir yıldızla güneşi ve ayı bana secde ederken gördüm.»
(YÛSUF suresi 4. ayet) (Resmi: 12/İniş:53/Alfabetik:110)


لَقَدْ كَانَ فٖى يُوسُفَ وَاِخْوَتِهِ اٰيَاتٌ لِلسَّائِلٖينَ
Resim---''Le kad kane fi yusufe ve ihvetihi ayatul lis sailîn.:Andolsun ki, Yusuf ve kardeşleri kıssasında soranlara ibret alacak âyetler vardır.’’
(YÛSUF suresi 7. ayet) (Resmi: 12/İniş:53/Alfabetik:110)



اِذْ قَالُوا لَيُوسُفُ وَاَخُوهُ اَحَبُّ اِلٰى اَبٖينَا مِنَّا وَنَحْنُ عُصْبَةٌ اِنَّ اَبَانَا لَفٖى ضَلَالٍ مُبٖينٍ
Resim---''İz kalu le yusufu ve ehuhu ehabbu ila ebina minna ve nahnu usbeh, inne ebana le fi dalalim mubîn.:demişlerdi ki: «Yusuf ve kardeşi (Bünyamin) babamıza bizden daha sevgili, biz ise güçlü ve tutkun bir grubuz. Doğrusu, babamız belli ki, çok açık bir yanılgı içindedir.»
(YÛSUF suresi 8. ayet) (Resmi: 12/İniş:53/Alfabetik:110)



اُقْتُلُوا يُوسُفَ اَوِ اطْرَحُوهُ اَرْضًا يَخْلُ لَكُمْ وَجْهُ اَبٖيكُمْ وَتَكُونُوا مِنْ بَعْدِهٖ قَوْمًا صَالِحٖينَ
Resim---''Uktulu yusufe evitrahuhu erday yahlu lekum vechu ebikum ve tekunu mim ba'dihi kavmen salihîn.:« Yusuf 'u öldürün, ya da bir yere atın ki, babanızın yüzü (sevgisi) size kalsın, sonra yine salih bir kavim olursunuz.»
(YÛSUF suresi 9. ayet) (Resmi: 12/İniş:53/Alfabetik:110)



قَالَ قَائِلٌ مِنْهُمْ لَا تَقْتُلُوا يُوسُفَ وَاَلْقُوهُ فٖى غَيَابَتِ الْجُبِّ يَلْتَقِطْهُ بَعْضُ السَّيَّارَةِ اِنْ كُنْتُمْ فَاعِلٖينَ
Resim---''Kale kailum minhum la taktulu yusufe ve elkuhu fi ğayabetil cubbi yeltekithu ba'dus seyyarati in kuntum failîn .:İçlerinden bir söz sahibi şöyle dedi: « Yusuf u öldürmeyin, bir kuyunun dibine bırakın da ordan geçen kafilenin biri onu bulup alsın. Eğer yapacaksanız böyle yapın.»
(YÛSUF suresi 10. ayet) (Resmi: 12/İniş:53/Alfabetik:110)



قَالُوا يَا اَبَانَا مَا لَكَ لَا تَاْمَنَّا عَلٰى يُوسُفَ وَاِنَّا لَهُ لَنَاصِحُونَ
Resim---''Kalu ya ebana ma leke la te'menna ala yusufe ve inna lehu lenasihûn.: Dediler ki: «Ey babamız! Sen bize Yusuf için neden güvenmiyorsun? Halbuki biz onun iyiliğini istiyoruz.»
(YÛSUF suresi 11. ayet) (Resmi: 12/İniş:53/Alfabetik:110)




قَالُوا يَا اَبَانَا اِنَّا ذَهَبْنَا نَسْتَبِقُ وَتَرَكْنَا يُوسُفَ عِنْدَ مَتَاعِنَا فَاَكَلَهُ الذِّئْبُ وَمَا اَنْتَ بِمُؤْمِنٍ لَنَا وَلَوْ كُنَّا صَادِقٖينَ
Resim---''Kalu ya ebana inna zehebna nestebiku ve terakna yusufe inde metaina fe ekelehuz zi'b ve ma ente bi mu'minil lena ve lev kunna sadikîn.:Dediler ki: «Ey babamız! Biz gittik, aramızda yarış yapıyorduk. Yusuf'u da eşyamızın yanına bırakmıştık. Bir de baktık ki, onu kurt yemiş, şu anda biz doğru da söylesek, yine de sen bize inanacak değilsin.»
(YÛSUF suresi 17. ayet) (Resmi: 12/İniş:53/Alfabetik:110)



وَقَالَ الَّذِى اشْتَرٰیهُ مِنْ مِصْرَ لاِمْرَاَتِهٖ اَكْرِمٖى مَثْوٰیهُ عَسٰى اَنْ يَنْفَعَنَا اَوْ نَتَّخِذَهُ وَلَدًا وَكَذٰلِكَ مَكَّنَّا لِيُوسُفَ فِى الْاَرْضِ وَلِنُعَلِّمَهُ مِنْ تَاْوٖيلِ الْاَحَادٖيثِ وَاللّٰهُ غَالِبٌ عَلٰى اَمْرِهٖ وَلٰـكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
Resim---''Ve kalellezişterahu mim misra limraetihi ekrimi mesvahu asa ey yenfeana ev nettehizehu veleda, ve kezalike mekkenna li yusufe fil erdi ve li nuallimehu min te'vilil ehadis, vallahu ğalibun ala emrihi ve lakinne ekseran nasi la ya'lemûn.:Onu satın alan Mısırlı, eşine dedi ki: «Buna güzel bak. Bize faydalı olabilir, ya da evlat ediniriz.» Yusuf'u böylece oraya yerleştirdik. Ona rüyaların tabirini de öğrettik. Allah emrinde galiptir. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.’’
(YÛSUF suresi 21. ayet) (Resmi: 12/İniş:53/Alfabetik:110)



يُوسُفُ اَعْرِضْ عَنْ هٰـذَا وَاسْتَغْفِرٖى لِذَنْبِكِ اِنَّكِ كُنْتِ مِنَ الْخَاطِپٖينَ
Resim---''Yusufu a'rid an haza vestağfiri li zembik, inneki kunti minel hatiîn.:«Yusuf! Sakın sen bundan bahsetme! Kadın! Sen de günahından dolayı istiğfar et. Sen gerçekten günahkarlardan oldun».
(YÛSUF suresi 29. ayet) (Resmi: 12/İniş:53/Alfabetik:110)




يُوسُفُ اَيُّهَا الصِّدّٖيقُ اَفْتِنَا فٖى سَبْعِ بَقَرَاتٍ سِمَانٍ يَاْكُلُهُنَّ سَبْعٌ عِجَافٌ وَسَبْعِ سُنْبُلَاتٍ خُضْرٍ وَاُخَرَ يَابِسَاتٍ لَعَلّٖى اَرْجِعُ اِلَى النَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَعْلَمُونَ
Resim---''Yusufu eyyuhes siddiku eftina fi seb'i bekaratin simaniy ye'kuluhunne seb'un icafuv ve seb'i sumbulatin hudriv ve uhara yabisatil lealli erciu ilen nasi leallehum ya'lemûn.:«Ey Yusuf, ey doğru sözlü! Bize şunu hallet: Yedi semiz ineği, yedi cılız inek yiyor. Ve yedi yeşil başakla diğer yedi kuru başak. Umarım ki, o insanlara doğru cevap ile dönerim, onlar da (senin kadrini) bilirler.»
(YÛSUF suresi 46. ayet) (Resmi: 12/İniş:53/Alfabetik:110)



قَالَ مَا خَطْبُكُنَّ اِذْ رَاوَدْتُنَّ يُوسُفَ عَنْ نَفْسِهٖ قُلْنَ حَاشَ لِلّٰهِ مَا عَلِمْنَا عَلَيْهِ مِنْ سُوءٍ قَالَتِ امْرَاَتُ الْعَزٖيزِ الْپٰنَ حَصْحَصَ الْحَقُّ اَنَا رَاوَدْتُهُ عَنْ نَفْسِهٖ وَاِنَّهُ لَمِنَ الصَّادِقٖينَ
Resim---''Kale ma hatbukunne iz ravedtunne yusufe an nefsih, kulne haşe lillahi ma alimna aleyhi min su', kaletimraetul azizil ane hashasal hakku ene ravedtuhu an nefsihi ve innehu le mines sadikîn.: Hükümdar, o kadınlara «Derdiniz neydi ki, o vakit Yusuf'un nefsinden murad almaya kalktınız?» dedi. Onlar «Hâşâ, Allah için, biz onun aleyhinde hiçbir fenalık bilmiyoruz» dediler. Aziz'in, karısı da: «Şimdi hak ve hakikat olduğu gibi ortaya çıktı. Aslında onun nefsinden ben murad almak istedim. O ise şeksiz şüphesiz doğrulardandır» dedi.’’
(YÛSUF suresi 51. ayet) (Resmi: 12/İniş:53/Alfabetik:110)



وَكَذٰلِكَ مَكَّنَّا لِيُوسُفَ فِى الْاَرْضِ يَتَبَوَّاُ مِنْهَا حَيْثُ يَشَاءُ نُصٖيبُ بِرَحْمَتِنَا مَنْ نَشَاءُ وَلَا نُضٖيعُ اَجْرَ الْمُحْسِنٖينَ
Resim---''Ve kezalike mekkenna li yusufe fil ardi yetebevveu minha haysu yeşa', nusibu bi rahmetina men neşau ve la nudiy'u ecral muhsinîn.:Ve işte biz böylece Yusuf'u o yerde temkin ettik (yerleştirdik). Neresinde isterse orada makam tutuyordu. Biz rahmetimizi dilediğimize nasip ederiz. Ve iyilik edenlerin mükafatını zayi etmeyiz.’’
(YÛSUF suresi 56. ayet) (Resmi: 12/İniş:53/Alfabetik:110)


وَجَاءَ اِخْوَةُ يُوسُفَ فَدَخَلُوا عَلَيْهِ فَعَرَفَهُمْ وَهُمْ لَهُ مُنْكِرُونَ
Resim---''Ve cae ihvetu yusufe fe dehalu aleyhi fe arafehum ve hum lehu munkirûn.: (Bir gün) Yusuf'un kardeşleri çıkageldiler ve onun yanına girdiler. O, onları görür görmez tanıdı, oysa onlar onu tanıyamamışlardı.''
(YÛSUF suresi 58. ayet) (Resmi: 12/İniş:53/Alfabetik:110)



وَلَمَّا دَخَلُوا عَلٰى يُوسُفَ اٰوٰى اِلَيْهِ اَخَاهُ قَالَ اِنّٖى اَنَا اَخُوكَ فَلَا تَبْتَئِسْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Resim---''Ve lemma dehalu ala yusufe ave ileyhi ehahu kale inni ene ehuke fe la tebteis bima kanu ya'melûn.:Yusuf'un yanına girdikleri vakit, o, kardeşini (Bünyamin'i) yanında alıkoydu. Dedi ki: «Bilesin, ben, senin kardeşinim! İşte bundan dolayı onların yapacaklarına sakın üzülme!»
(YÛSUF suresi 69. ayet) (Resmi: 12/İniş:53/Alfabetik:110)



فَبَدَاَ بِاَوْعِيَتِهِمْ قَبْلَ وِعَاءِ اَخٖيهِ ثُمَّ اسْتَخْرَجَهَا مِنْ وِعَاءِ اَخٖيهِ كَذٰلِكَ كِدْنَا لِيُوسُفَ مَا كَانَ لِيَاْخُذَ اَخَاهُ فٖى دٖينِ الْمَلِكِ اِلَّا اَنْ يَشَاءَ اللّٰهُ نَرْفَعُ دَرَجَاتٍ مَنْ نَشَاءُ وَفَوْقَ كُلِّ ذٖى عِلْمٍ عَلٖيمٌ
Resim---''Fe bedee bi ev'iyetihim kable viai ehihi summestahraceha min viai ehih kezalike kidna li yusuf, ma kane li ye'huze ehahu fi dinil meliki illa ey yeşaellah, nerfeu deracatim men neşa', ve fevka kulli zi ilmin alîm.:Bunun üzerine Yusuf, kardeşinin eşyalarından önce onların eşyalarını aramaya başladı. Sonra su kabını kardeşinin yükünün içinden çıkardı. İşte Yusuf'a biz böyle bir oyun öğrettik. Melikin kanunlarına göre, kardeşini alıkoymasına imkan yoktu. Ancak Allah dilerse o başka. Biz dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Ve her bilgi sahibinin üstünde bir başka bilen vardır.’
(YÛSUF suresi 76. ayet) (Resmi: 12/İniş:53/Alfabetik:110)



قَالُوا اِنْ يَسْرِقْ فَقَدْ سَرَقَ اَخٌ لَهُ مِنْ قَبْلُ فَاَسَرَّهَا يُوسُفُ فٖى نَفْسِهٖ وَلَمْ يُبْدِهَا لَهُمْ قَالَ اَنْتُمْ شَرٌّ مَكَانًا وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِمَا تَصِفُونَ
Resim---''Kalu iy yesrik fe kad seraka ehul lehu min kabl, fe eserraha yusufu fi nefsihi ve lem yubdiha lehum kale entum şerrum mekanav vallahu a'lemu bima tesifûn.:ki: «Eğer o çalmışsa, daha önce bunun kardeşi de çalmıştı». O vakit Yusuf bunu içine attı, onlara hiç belli etmeden: «Siz çok fena bir mevkidesiniz, ne sıfat verdiğinizi Allah çok iyi biliyor» dedi.''
(YÛSUF suresi 77. ayet) (Resmi: 12/İniş:53/Alfabetik:110)


وَتَوَلّٰى عَنْهُمْ وَقَالَ يَا اَسَفٰى عَلٰى يُوسُفَ وَابْيَضَّتْ عَيْنَاهُ مِنَ الْحُزْنِ فَهُوَ كَظٖيمٌ
Resim---''Ve tevella anhum ve kale ya esefa ala yusufe vebyaddat aynahu minel huzni fe huve kezîm.:Ve onlardan yüz çevirdi de: «Ey Yusuf'un ateşi, yetti artık, yetti!» dedi. Ve üzüntüden gözlerine ak düştü. Artık yutkunuyor da yutkunuyordu.’’
(YÛSUF suresi 84. ayet) (Resmi: 12/İniş:53/Alfabetik:110)


قَالُوا تَاللّٰهِ تَفْتَٶُا تَذْكُرُ يُوسُفَ حَتّٰى تَكُونَ حَرَضًا اَوْ تَكُونَ مِنَ الْهَالِكٖينَ
Resim---''Kalu tellahi tefteu tezkuru yusufe hatta tekune haradan ev tekune minel halikîn.:ki: «Hâlâ Yusuf'u sayıklayıp duruyorsun. Allah'a yemin ederiz ki, sonunda eriyip gideceksin, tükenip helak olacaksın. Hayret doğrusu!»
(YÛSUF suresi 85. ayet) (Resmi: 12/İniş:53/Alfabetik:110)


يَا بَنِىَّ اذْهَبُوا فَتَحَسَّسُوا مِنْ يُوسُفَ وَاَخٖيهِ وَلَا تَايْپَسُوا مِنْ رَوْحِ اللّٰهِ اِنَّهُ لَا يَايْپَسُ مِنْ رَوْحِ اللّٰهِ اِلَّا الْقَوْمُ الْكَافِرُونَ
Resim---''Ya beniyyezhebu fe tehassesu miy yusufe ve ehihi ve la tey'esu mir ravhillah, innehu la yeyesu mir ravhillahi illel kavmul kâfirûn.: «Ey oğullarım, gidin, Yusuf'u ve kardeşini araştırın. Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin; zira kâfir kavimden başkası Allah'ın rahmetinden ümit kesmez.»
(YÛSUF suresi 87. ayet) (Resmi: 12/İniş:53/Alfabetik:110)



قَالَ هَلْ عَلِمْتُمْ مَا فَعَلْتُمْ بِيُوسُفَ وَاَخٖيهِ اِذْ اَنْتُمْ جَاهِلُونَ
Resim---''Kale hel alimtum ma fealtum bi yusufe ve ehihi iz entum cahilûn.:O dedi ki: «Siz cahilliğinizde Yusuf'a ve kardeşine ne yaptığınızı biliyor musunuz?»
(YÛSUF suresi 89. ayet) (Resmi: 12/İniş:53/Alfabetik:110)



قَالُوا ءَاِنَّكَ لَاَنْتَ يُوسُفُ قَالَ اَنَا يُوسُفُ وَهٰـذَا اَخٖى قَدْ مَنَّ اللّٰهُ عَلَيْنَا اِنَّهُ مَنْ يَتَّقِ وَيَصْبِرْ فَاِنَّ اللّٰهَ لَا يُضٖيعُ اَجْرَ الْمُحْسِنٖينَ
Resim---''Kalu einneke le ente yusuf, kale ene yusufu ve haza ehi kad mennellahu aleyna innehu mey yetteki ve yasbir fe innellahe la yudi'u ecral muhsinîn.:Onlar «Yoksa sen, sahiden Yusuf musun?» dediler. O da «Ben Yusuf'um, bu da kardeşim» dedi, «Doğrusu Allah, bizi, lutfuyla nimetlendirdi. Gerçekten de kim Allah'dan korkar ve sabrederse, Allah, muhakkak ki, güzel işler yapanların mükafatını zayi etmez.»
(YÛSUF suresi 90. ayet) (Resmi: 12/İniş:53/Alfabetik:110)



وَلَمَّا فَصَلَتِ الْعٖيرُ قَالَ اَبُوهُمْ اِنّٖى لَاَجِدُ رٖيحَ يُوسُفَ لَوْلَا اَنْ تُفَنِّدُونِ
Resim---''Ve lemma fesaletil iyru kale ebuhum inni le ecidu riha yusufe lev la en tufennidûn.:Ne zaman ki, kafile (Mısır'dan) ayrıldı, öteden babaları dedi ki: «Eğer bana bunak demezseniz, doğrusu ben Yusuf'un kokusunu alıyorum.»
(YÛSUF suresi 94. ayet) (Resmi: 12/İniş:53/Alfabetik:110)



فَلَمَّا دَخَلُوا عَلٰى يُوسُفَ اٰوٰى اِلَيْهِ اَبَوَيْهِ وَقَالَ ادْخُلُوا مِصْرَ اِنْ شَاءَ اللّٰهُ اٰمِنٖينَ
Resim---''Fe lemma dehalu ala yusufe ava ileyhi ebeveyhi ve kaledhulu misra in şaellahu aminîn.:Ne zaman ki, onlar Yusuf'un yanına vardılar, işte o zaman Yusuf anasını ve babasını kucakladı, yanına aldı ve «Buyurun Allah'ın dilemesiyle güven içinde Mısır'a girin» dedi.’’
(YÛSUF suresi 99. ayet) (Resmi: 12/İniş:53/Alfabetik:110)





وَلَقَدْ جَاءكُمْ يُوسُفُ مِن قَبْلُ بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا زِلْتُمْ فِي شَكٍّ مِّمَّا جَاءكُم بِهِ حَتَّى إِذَا هَلَكَ قُلْتُمْ لَن يَبْعَثَ اللَّهُ مِن بَعْدِهِ رَسُولًا كَذَلِكَ يُضِلُّ اللَّهُ مَنْ هُوَ مُسْرِفٌ مُّرْتَابٌ
Resim---''Ve lekad câekum yûsufu min kablu bil beyyinâti fe mâ ziltum fî şekkin mimmâ câekum bih(bihî), hattâ izâ heleke kultum len yeb’asallâhu min ba’dihî resûlâ(resûlen), kezâlike yudıllullâhu men huve musrifun murtâb(murtâbun).: Bundan önce size delillerle Yusuf gelmişti. O zaman da onun size getirdiği hakikatte şüphe edip durmuştunuz. Nihayet vefat ettiğinde de «Bundan sonra Allah asla peygamber göndermez» dediniz. İşte aşırı şüpheci olanları Allah böyle şaşırtır.’’
(MÜ'MİN suresi 34. ayet) (Resmi: 40/İniş:60/Alfabetik:69)
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: 12 YUSUF aleyhis selam

Mesaj gönderen simurg »

Yusuf Aleyhisselam'ın kıssasındaki ibretlik misaller bizim iç güzelliğine ulaşmamız için rehberlik edecek olan örnekler,
Eyyub Aleyhisselamın kıssasındaki misaller bizim içimizdeki kalbi hastalıklarımızın şifasına sebep olacak misaller,
Nuh Aleyhisselamın kıssasındaki olaylar ve gemisine binmek ise, kendi heva ve hevesimizin bineğine binmek yerine, Allah'ın hidayet burak'ına binmek,
Ve diğer Enbiya-ı izam Hazeratının kıssalarıda, bu şekilde bize zahiri anlatılışlarından yola çıkarak
batıni kapılar açacak anahtarlar misali,

Başta Resul-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz olmak üzere,
sıra sıra tüm Peygamber Efendilerimizi (Aleyhimüsselam) okuyarak öğrendiklerimizi kendimize uygularsak (inşaallah)
O'nların izinde ve Allah'ımızın emrettiği halde olabiliriz inşaallah.

Ve Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) muhabbetinide
sünnet-i seniyyelerini tatbik ederek üzerimize çekebiliriz, deniliyor ya.

Bunu hepimiz biliyoruz, inşaallah öğrendiklerimiz ile yaşamamız nasip olsun hepimize.

Efendimizin muhabbetine kavuşmak için çok güzel bir zaman yetiştik yine hamdolsun.

Ramazan-ı şerif ayı, inşaallah mağfiret zamanlarımız olsun. Amin.
Kullanıcı avatarı
tamersah tarik
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 778
Kayıt: 19 Eyl 2008, 02:00

Re: 12 YUSUF aleyhis selam

Mesaj gönderen tamersah tarik »

Hz. Yusuf aleyhis selamın hayatı
Yûsuf Aleyhisselâmın Soyu:
Yûsuf b. Yâkub, b. İshak, b. İbrahim Aleyhisselâmlardır.[1] Yûsuf Aleyhisselâmın annesi: Râhıl bint-i Leban'dır. [2]

Yûsuf Aleyhisselâmın Şekil Ve Şemali:
Yûsuf Aleyhisselâm; ak tenli, güzel yüzlü, kıvırcık saçlı, büyük gözlü, ince bu­runlu, kalın pazulu, kalın bacaklı, düz karınlı, düz göbekli idi ve yanağı, benli ıdi. [3]
Yûsuf Aleyhisselâm, suretçe, Âdem Aleyhisselâmı andırırdı.
Yüzü, güneş gibi parlardı. [4]
Kendisine, güzelliğin yarısı verilmişti [5]

Yûsuf Aleyhisselâmın Başına Gelenler:
Yûsuf Aleyhisselâm, annesi Râhıl'den doğunca, babası, baksın diye, onu, Ha­lasına vermişti.
Yûsuf Aleyhisselâmın ilk ibtilâsı, İshak Aleyhisselâmın kızı olan bu halası ile başladı.
Yıllar, geçmiş, Yûsuf Aleyhisselâm, gezer dolaşır olmuştu.[6]
Babası da, Halası da, Yûsuf Aleyhisselâmı, son derece seviyorlardı. [7]
Yâkub Aleyhisselâm; kız kardeşine:
"Ey kardeşim! Yûsuf'u, artık, bana teslim et!
Vallahi, onun, benden bir saat bile uzak kalmasına dayanamıyorum" dedi.
Kız kardeşi de:
"Vallahi, ben de, onu, bir saat bile terk edemem!" diyerek red cevabı verdi.
Yâkub Aleyhisselâm, Yûsuf Aleyhisselamı, almak için, ısrar edince, kız kardeşi:
"Bari, onu, bir kaç gün, benim yanımda bırak ta, belki, bu, beni teselli eder." dedi. [8]
Yâkub Aleyhisselâm, onun yanından çıkıp gittikten sonra [9], Hala hanım, Ishak Aleyhisselamın büyük çocuğu olması dolayısıyla yanında bulundurduğu ku­şağını, Yûsuf Aleyhisselamın -elbisesinin altından- beline, bağladı. Sonra da:
"Kuşak, kayboldu, bakınız! Onu, kim almış?" dedi.
Ev halkının üzerleri aranınca, kuşak, Yûsuf Aleyhisselamın yanında (belinde bağlı) bulundu. [10]
Onların mezhebine göre: hırsızı, mal sahibi, tutar, hiç kimse, kendisine itiraz­da bulunamazdı. [11] Bunun için, Hala hanım:
"Vallahi, ben, Yûsuf hakkında, istediğimi, yapabilirim!" dedi.
Yakub Aleyhisselâm gelince, hâdiseyi, ona da, anlattı.
Yâkub Aleyhisselâm:
"Yûsuf, şayet, böyle bir şey yapmışsa, O, sana, teslim edilmiş olur. Benim elim­den bir şey gelmez!" dedi. [12]
Hala hanım da, ölünceye kadar, Yûsuf Aleyhisselamı, yanında tuttu.
Yâkub Aleyhisselâm, ancak, onun ölümünden sonra, Yûsuf Aleyhisselamı, ya­nına alabildi. [13]
Yûsuf Aleyhisselâm, Yâkub Aleyhisselâma, oğullarından, en sevgilisi idi.
Yûsuf Aleyhisselamın annesi Râhıl da, Yâkub Aleyhisselâma, kadınlarından, en sevgili olanı idi. [14]
Yûsuf Aleyhisselamın, üvey annelerinden doğma kardeşleri, Babalarının, Yû­suf Aleyhisselamı, gerek çocukluğu ve gerek gençliği çağında böyle çok sevdiğini ve onun üzerine titrediğini gördükçe, onu, kıskanmağa başladılar. [15]
Yûsuf Aleyhisselamın kardeşleri ile olan ibretli macerası, Kur'ân'ı Kerimde de, genişçe anlatılır. [16]
Yûsuf Aleyhisselâm, rüyasında, on bir yıldızla güneş ve ay'ın, kendisine, sec­de ettiklerini görüp bunu, babasına anlatmıştı. Yâkub Aleyhisselâm, ona:
"Ey Oğulcuğum! Rü'yanı, kardeşlerine, anlatma! Sonra, sana, tuzak kurarlar.
Çünkü, şeytan, insanın, apaçık bir düşmanıdır!" demiş [17], rü'yâsını yormuştu. [18]
Yâkub Aleyhisselâmın karısı Leyya hatun.Yûsüf Aleyhisselâmın, Babasına söy­lediklerini, dinlemiş, işitmişti.
Yâkub Aleyhisselâm, ona:
"Yûsuf'un söylediklerini, gizli tut, oğullarına haber verme!" diye tenbih etti. Leyya da: "Olur!" dedi.
Yâkub Aleyhisselâmın oğulları, otlaktan geldikleri ve gizli tutulması emir ve ten­bih edilen rü'yâ, kendilerine haber verildiği zaman [19], Yûsuf Aleyhisselâma o ka­dar kızdılar ki, şah damarları, şişti, tüyleri, diken diken oldu.[20]
Annelerine:
"Güneş, Babamızdan başkası değildir! Ay, senden başkası değildir! Yıldızlar da, bizden başkası değildir!
Hiç kuşkusuz, Râhıl'ın oğlu, üzerimize hükümdar olmak: Ben, sizin Seyidinizim? [21]
Sizler, benim kölemsiniz! [22] demek istiyor!" dediler. [23]
Yûsuf Aleyhisselâma karşı kalblerinde taşıdıkları kıskançlık ve kini, büsbütün artırdılar. [24]
Onu, öldürmek veya uzak ve ıssız bir yere atmak suretiyle, kendisinden kurtu­lup Babalarının teveccühünü ve sevgisini, kendilerine münhasır kılmak istediler.
İçlerinde en faziletlisi ve en akıllısı olan Yehuza[25]:
"Yûsuf'u, öldürmeyiniz!
Çünkü, adam öldürmek, büyük ve ağır bir suçtur.
Onu, bir kuyuya bırakınız da, oradan gelip geçen yolcu kafilesinden biri, onu, bulup alsın, götürsün!
Yapacaksanız, böyle yapınız!" dedi.[26]
Yûsuf Aleyhisselâmı, öldürmeyecekleri hakkında onlardan, kesin söz aldı. [27]
Yâkub Aleyhisselâmın huzuruna çıkıp Yûsuf Aleyhisselâmı, kendileriyle birlik­te kıra göndermesi için konuşmayı kararlaştırdıkları zaman, Yâkub Aleyhisselâ­mın en büyük oğlu Rubil:
"Babanız, Yûsuf hakkında, size güvenmeyecektir.
Fakat, Yûsuf'un yanına varıp kendisinin önünde oyun oynayalım.
Bizim nasıl neşelendiğimizi, oynadığımızı, görünce, bizimle gitmeye hevesle­nir." dedi.
Gidip önünde gülüşe gülüşe oyun oynadılar ve onu, kendileriyle birlikte oyna­mağa heveslendirdiler.
Yûsuf Aleyhisselâm, onlara:
"Ey kardeşlerim! Siz, otlak yerinizde de, hep böyle oynar mısınız?" diye sordu.
"Evet! Ey Yûsuf! Eğer, bizim otlak yerlerimizde oynadığımızı görseydin, sen de, yanımızda bulunmayı arzu ederdin!" dediler.
O kadar heveslendirdiler ki, bunu, kendisi, onlardan istemeğe başladı ve:
"Ey kardeşlerim! Beni, Babama götürünüz de, sizinle göndermesini isteyiniz!" dedi. [28]
"Ey Yûsuf! Sen, bizimle gidip oynamak, avlanmak istiyor musun?" dediler.
Yûsuf Aleyhisselâm:
"Evet! İsterim!" dedi.
"Öyle ise, seni, bizimle birlikte göndermesini, Babandan iste!" dediler. [29]
Onlar; Yâkub Aleyhisselâmın yanına gidip önünde durdular.
Kendisinden, bir şey isteyecekleri zaman, böyle yaparlardı.
Yakub Aleyhisselâm, karşısında sıralandıklarını görünce, onlara:
"Nedir hacetiniz, isteğiniz?" diye sordu.
Yûsuf Aleyhisselâmın, kendileriyle birlikte kıra gidip bol bol yemesine, oyna­masına müsâade etmesini istediler ve onu, iyice koruyacaklarını bildirdiler.
Yâkub Aleyhisselâm, onların gaflete dalıp Yûsuf Aleyhisselâmı, kurda yedir­melerinden korktuğunu söyledi.
Onlar, kendilerinin güçlü bir topluluk olduğunu, böyle bir musibetin asla vuku' bulamayacağını ileri sürdüler.
Yâkub Aleyhisselâma, oğullarına kurt tehlikesinden bahsettiren, kendisinin, o sıralarda görmüş olduğu bir rü'yâ idi.
Yâkub Aleyhisselâm, rü'yâsında, bir dağ başında, öldürmek için, Yûsuf Aleyhısselâmın üzerine, on kurdun saldırdığını, onlardan bir kurdun ise, onu, korudu­ğunu, sonra, yer yarılıp içine girdiğini, ancak, üç gün sonra, oradan çıkabildiğini görmüş, bunun için, Yûsuf Aleyhisselâm hakkında kurt korkusuna düşmüş [30], oğullarına: "Onu, kurt yemesinden korkuyorum!" demişti. [31]
Yûsuf Aleyhisselâm:
"Babacığım! Beni, onlarla gönder!" dedi.
Yâkub Aleyhisselâm:
"Sen de, bunu, onlarla birlikte gitmeyi istiyor musun?" diye sordu.
Yûsuf Aleyhisselâm:
"Evet!" deyince, Yâkub Aleyhisselâm, onun da, kardeşleriyle birlikte gitmesi­ne izin verdi.
Yûsuf Aleyhisselâm, elbisesini giydi. [32]
Yâkub Aleyhisselâm, onu kardeşleriyle birlikte gönderdi.
Kardeşleri, Yûsuf Aleyhisselâmı, yapmacık ikramlar göstererek götürdüler.
Otlak yerine vardıkları zaman, düşmanlıklarını, açığa vurdular, onu, dövmeğe başladılar.
Kardeşlerinden biri, Yûsuf Aleyhisselâmı döver, Yûsuf Aleyhiselâm, başka bi­rini, imdadına çağırır, o da, gelip yardım yerine, onu, döverdi!
Kendisine, onlardan, bir acıyanını görmedi. Yûsuf Aleyhisselâmı, öldüresiye dövdüler. [33]
Yâkub Aleyhisselâmdan, Yûsuf Aleyhisselâm için aldıkları yiyeceği, köpekleri­ne yedirdiler.
Yûsuf Aleyhisselâm, son derece susamıştı. Onlara:
"Öldürmeden önce, bana, azıcık su içiriniz!" diye yalvardığı halde, su da, içirmediler! Onlardan hiç birinin, kendisine acımadığını görünce:
"Ey Babacığım! Ey Yâkub! Câriye oğullarının, Senin oğluna yaptıklarını [34] bil­miyor musun?! [35] Bir bilsen! [36]
Ey Babacığım! Onlar, Senin ahdini bozdular, vasiyetini, zayi ettiler!" [37] diye­rek feryad ediyordu.[38]
Rubil, hemen tutup onu, öldürmek için, göğsünün üzerine yatırdı. "Ey Râhıl'ın oğlu! Rü'yâna söyle de, seni, kurtarsın!" dedi. Yûsuf Aleyhisselâm, Yehuza'dan istimdad etti, yardım diledi. [39]
Yûsuf Aleyhisselâmın Teyzesinin oğlu olup diğerlerine nazaran Yûsuf Aleyhis­selâm hakkında biraz daha insaflı, biraz daha ileri görüşlü olan Yehuza [40], onlara:
"Siz, onu, öldürmeyeceğiniz hakkında bana kesin söz vermiş değilmiydiniz?! [41]
Onu, kuyuya, bırakınız!" deyince [42], Yûsuf Aleyhisselâmı, bırakmak için, ku­yunun yanına sürüyüp götürdüler! [43]
Bu kuyu; Medyen ile Mısır arasında [44], Beytülmakdis bölgesinde yeri, belli [45], Yâkub Aleyhisselâmın evine üç fersahlık uzaklıkta idi.
Korkunç, karanlık, dibi geniş, ağzı dar, içine bırakılan, dibine kolayca düşüp helak olur, içinden çıkmak, düşen için, imkânsız, suyu, tuzlu bir kuyu idi.
Bu kuyu, Sâm b. Nuh Aleyhisselâmın kazdığı kuyulardandı. Ahzan Kuyusu diye de, anılırdı.
Kardeşleri, Yûsuf Aleyhisselâmı, bu kuyuya bırakmak maksadı ile [46], kuyunun içine sarkıttıkları zaman, Yûsuf Aleyhisselâm, kuyunun kenarına elleriyle tu­tunmuştu.
Bunun üzerine, onun ellerini, boynuna bağladılar.
Üzerindeki gömleğini de, soyduktan sonra, kendisini, kuyuya sarkıttılar. [47]
Yûsuf Aleyhisselâm:
"Kardeşlerim! Gömleğimi, bana geri veriniz! Kuyuda, onunla örtüneyim. [48]
Kuyudaki haşeratı, onunla tutup kendimden defedeyim! [49]
Ölümümden sonra da, o, bana, kefen olsun!" dedi. [50]
Kardeşleri:
"Güneşi, Ay'ı ve on bir yıldızı, çağır da, seni, oraya alıştırıcı olsunlar!" dediler.
Yûsuf Aleyhisselâm:
"Ben, hiç bir şey göremiyorum!" dedi.
Onu, kuyunun yarısına varıncaya kadar sarkıtıp ölsün diye birden bırakıverdiler!
Yûsuf Aleyhisselâm, kuyudaki suyun içine düştü.
Kuyudaki bir kayanın üzerine çıkıp dikildi. [51]
Kardeşleri, kuyuya bıraktıkları zaman, Yûsuf Aleyhisselâm, ağlıyordu. [52]
Kuyunun başındaki kardeşleri, ona, seslenince, Yûsuf Aleyhisselâm onların merhamete geldiklerini sanıp cevap vermişti.
Hemen, üzerine, bir kaya parçası bırakıp onu, öldürmek istediler. Yehuza, kalktı, onları, böyle yapmaktan men etti ve:
"Hani, siz, onu, öldürmeyeceğiniz hakkında, bana kesin söz vermiştiniz!?" dedi. [53]
Yûsuf Aleyhisselâm, kuyuya bırakıldığı zaman, on yedi yaşında idi. [54]
Kardeşleri, Yûsuf Aleyhisselâmı, kuyuya bıraktıktan sonra, hemen davarların içinden bir kuzu veya oğlak kesip kanını, Yûsuf Aleyhisselâmın gömleğine bulaş­tırdılar. Kestiklerinin etini de, yediler. [55]
Akşamleyin, ağlayarak ve Yûsuf Aleyhisselâmı kurt yediğini anarak babaları­nın yanına geldiler [56]
Yâkub Aleyhisselâm, yolun üst tarafında oturup Yûsuf Aleyhisselâmı, ne za­man getirecekler? diye onları, bekleyip duruyordu.
Oğulları yaklaşıp hep birden ağlayarak seslerini yükseltince, Yâkub Aleyhis­selâm, onların, bir musibete uğradıklarını anladı.
Yanına geldikleri zaman, Yâkub Aleyhisselâmın önünde yakalarını yırttılar ve ağladılar.
Yâkub Aleyhisselâm, korktu ve:
"Ey oğullarım! Size, ne oldu? Yûsuf, nerede?" diye sordu.
Kurt, yediğini ve onun kanlı gömleğini getirdiklerini söyledikleri zaman [57]
"Gösteriniz bana onun gömleğini?" dedi.
Gösterdiler.
"Vallahi, ben, bugüne kadar, bundan daha yumuşak huylu kurt görmedim!
Oğlumu, yemiş de, onun gömleğini, yırtıp parçalamamış!?" diyerek feryad etti ve bayıldı.
Uzunca bir müddet sonra, ayıldı.
Ayıldığı zaman, çok ağladı. Sonra da, gömleği alıp kokladı, öptü. [58] Yüzüne ve gözlerine sürdü. [59]
Yûsuf Aleyhisselâm, kuyuda üç gün kaldı. [60]
Yehuza, her gün, Yûsuf Aleyhisselâma -kardeşlerinden gizlice- yemek ge­tirirdi. [61]
Dördüncü gün, Medyen'den gelip Mısıra gitmek isterken, yollarını şaşıran bir yolcu kafilesi, kuyunun yakınına geldiler, kondular.
Medyen halkından, Araplardan Mâlik b. Za'r adındaki bir adamı, kendileri için, su aramağa gönderdiler.
Adam, kuyuya kovayı salınca, Yûsuf Aleyhisselâm, kovanın ipine yapıştı.
Kova, kuyunun ağzına erişince, Mâlik, Yûsuf Aleyhisselâmı görüp [62] arkadaş­larına, bir genç bulduğunu müjdeledi. [63]
Yehuza, yine, Yûsuf Aleyhisselâma yemek getirmişti. Onu, kuyuda göreme­yince, bakıp Malik'le arkadaşlarının yanında bulunduğunu gördü, Hemen dönüp bunu, kardeşlerine haber verdi.
Hepsi, Mâlik'in yanına geldiler. [64]
"Bu, bizden kaçan kölemizdir!" dediler. [65]
Yûsuf Aleyhisselâm, kardeşlerinin, kendisini, ondan alınca, öldürmelerinden korkup halini gizledi. [66]
Malik:
"Öyle ise, ben, onu, sizden satın alayım!" dedi.
Kardeşleri, Yûsuf Aleyhisselâmı, Malik'e [67], yirmi [68] veya yirmi iki dirheme, ya da, kırk dirheme sattılar [69]
Malik ve arkadaşları, Yûsuf Aleyhisselâmı, satın alıp giderlerken [70], Yûsuf Aleyhisselâmın kardeşleri, onlara:
"Onu, sımsıkı bağlayınız ki [71], kaçmasın! [72] Çünkü, o kaçaktır, hırsızdır, yalancıdır!
Biz, onun, size işleyeceği kusurlardan ve ayıplarından uzaklaşmış bulunuyo­ruz!" dediler.
Malik, Yûsuf Aleyhisselâmı, deveye bindirip Mısır'a götürdü.
Yûsuf Aleyhisselâm; annesinin yolda bulunan kabrini görünce, kendisini, de­veden kabre atmamağa kadir olamadı.
Kabrin üzerine kapandı ve:
"Ey annem! Ey Râhıl! Başını, yerin altındaki topraktan kaldırıp oğlun Yûsuf'a bakta, onun, senden sonra ne belâlara uğradığını bir gör!
Ey anneciğim! Düştüğüm za'f ve zilleti bir görmüş olsaydın, bana, ne kadar acırdın!
Ey anneciğim! gömleğimi, nasıl soyduklarını, beni, nasıl bağladıklarını, yüzü­mü, nasıl tokatladıklarını, taşlarla, beni, nasıl taşladıklarını, kuyunun içine nasıl bıraktıklarını, bana, hiç acımadıklarını,
Beni, köle gibi nasıl sattıklarını,
Beni, esir gibi nasıl taşıdıklarını bir görseydin!" diyordu.
Malik; devenin üzerinde, Yûsuf Aleyhisselâmı, göremeyince, yolcu kafilesine:
"Haberiniz olsun ki: Uşak, ailesine dönmüş!" diyerek bağırdı.
Kafile halkı, arayıp Yûsuf Aleyhiselâmı, kabrin üzerinde buldular.
İçlerinden birisi; Yûsuf Aleyhisselâmın üzerine dikilip:
"Ey Uşak! Efendilerin, bize senin, kaçak, hırsız olduğunu, haber vermişlerdi.
Biz, senin şu yaptığını görünceye kadar, buna, inanmamıştık!" dedi.
Yûsuf Aleyhisselâm:
"Vallahi, ben, kaçmış değilim.
Fakat, siz annemin kabrine yol uğratınca, kendimi, onun kabrinin üzerine at­mamağa kadir olamadım!" dedi.
Malik, hemen elini kaldırıp Yûsuf Aleyhisselâmın yüzüne bir şamar indirdi ve çekip devesinin üzerine bindirdi.
Mısır'a varıncaya kadar da, kendisini, bağlı bulundurdular. Malik, Mısır'a varınca, ona, yıkanmasını emr etti.
Yusuf Aleyhisselâm, yıkandı. [73] Malik, ona, güzel bir elbise giydirdi ve onu satışa çıkardı. [74]
Mısır çarşısında bulunan kimseler, Yûsuf Aleyhisselâmın bedelini yükseltme­ğe, artırmağa başladılar. [75]
Mısır Azîz'i [76] Kutfîr veya Utfîr -ki, Mısır Hazineleri Bakanı idi [77] Yûsuf Aleyhisselâmı, Malik'ten, yirmi Dinar (altun) [78] ve bir çift ayakkabı ile iki beyaz elbi­se karşılığında[79] satın alıp [80] evine götürdü. [81]
Karısı Râil'e:
"Bu genç, olgunluk çağına, bizim görmekte olduğumuz işleri anlayacak bir yaşa gelince, bize yararlı, yardımcı olur, ya da, onu, oğul ediniriz." dedi.
Mısır Azîz'i, kadınlarla münâsebette bulunmayan bir zat idi.
Karısı ise, hem güzel, hem de, devlet ve dünya nimetleri içinde yaşayan bir kadındı. [82]

Yûsuf Aleyhisselâmın Hanım Efendiyle Başı Dertte:
Yûsuf Aleyhisselâmın yüzünün güzelliği, Hanım Efendinin kalbine, onun sev­gisini düşürmüştü. [83]
En sonunda, bir gün, onu, kendisiyle temasa heveslendirmek maksadı ile, Yû­suf Aleyhiselâmın güzelliklerini anmağa başladı:
"Ey Yûsuf! Saçın, ne kadar güzel!" dedi.
Yûsuf Aleyhisselâm:
"Cesedimden, ilk dökülecek şey, odur!" dedi.
Hanım Efendi:
"Ey Yûsuf! Gözlerin, ne kadar güzel!" dedi.
"Cesedimden, ilk önce, yere akacak şey, o'dur!" dedi. Hanım Efendi.
"Ey Yûsuf! Yüzün, ne kadar güzel!" dedi, Yûsuf Aleyhisselâm:
"O, toprak içindir, toprak, onu, yiyecektir!" dedi. [84]

Kur'ân-I Kerimin Yûsuf Aleyhisselâm Hakkındaki Açıklaması:
Yüce Allah; Yûsuf Aleyhisselâmın gördüğü rü'yâdan itibaren başından geçen­leri şöyle açıklar:
"Bir vakit, Yûsuf, Babasına:
Babacığım! Gerçekten, ben, rü'yâda, on bir yıldızla güneş ve ay'ı gördüm. Gör­düm ki, onlar, bana, secde edicilerdir! demişti.
(Babası Yâkub):
Oğulcağızım! Rü'yânı, kardeşlerine anlatma! dedi.
Sonra, sana, bir tuzak kurarlar.
Çünkü, şeytan, insanın, apaçık bir düşmanıdır.
Rabb'in, seni, öylece (rü'yada gördüğün gibi) beğenip seçecek (Peygamber ya­pacak, mülk'ü saltanata erdirecek)
Sana, rü'yâ tabirine ait bilgi verecek. Sana karşı da, Yâkub Hanedanına karşı da, nimetlerini -daha önce de, Ataların İbrahim'e ve İshak'a tamamladığı gibi- ta­mamlayacaktır.
Şüphesiz ki, Rabb'in, her şeyi bilendir, tam hüküm ve hikmet Sahibidir.
And olsun ki: Yûsuf'un ve kardeşlerinin haberlerinde (onları) soranlar için, nice ibretler vardır.
Hani, onlar (o kardeşler) şöyle demişlerdi:
Yûsuf'la kardeşi (Bünyamin), Babasının yanında, muhakkak, bizden daha sev­gilidir.
Halbuki, biz (birbirimizi destekleyen güçlü) bir cemâatiz. Babamız, her halde, açık bir yanılgı içindedir. Yûsuf'u, öldürünüz!
Yahud, onu (uzak ve ıssız) bir yere atınız ki, Babanızın teveccühü, yalnız size münhasır olsun ve siz, ondan sonra, sâlih bir zümre olasınız!
İçlerinden, bir sözcü:
Yûsuf'u, öldürmeyiniz! Onu, bir kuyunun dibine bırakınız da, bir yolcu kafilesin­den biri, onu (yitik olarak) alsın!
Eğer (mutlaka) yapacaksanız (böyle yapınız!) dedi.
Bunun üzerine;
Ey Babamız! Sen, bize, Yûsuf'u, ne diye inanmıyorsun?
Halbuki, biz, onun en hayrhâhlarıyız!
Yarın, onu, bizimle birlikte (kır'a) gönder de, bol bol yesin, oynasın.
Şüphesiz, biz, onun koruyucularıyız! dediler.
(Babaları):
Onu götürmeniz, muhakkak ki, beni, tasaya düşürür.
Siz, kendisinden gafil bulunurken, onu, kurt (gelip) yemesinden korkarım! dedi.
And olsun ki: bizim (güçlü) bir cemâat olmamıza rağmen, onu, kurt yerse, bu takdirde, biz de, hüsrana uğrayanlardan oluruz! dediler.
Nihayet, vaktâ ki, onu, götürdüler.
Onu, kuyunun dibine bırakmayı, kararlaştırdılar.
Biz de, kendisine (Yûsuf'a) and olsun ki: Sen, onlara, hiç farkında değillerken (bir gün), bu işlerini, haber vereceksin! diye Vahy ettik.
(Yûsuf'un kardeşleri) akşamleyin, ağlaya ağlaya Babalarına geldiler:
Ey Babamız! Hakikaten, biz gittik, yarış edecektik.
Yûsuf'u da, eşyamızın yanında bırakmıştık. (Bir de ne görelim!!!)
Onu, kurt, yemiş!
Biz, doğru söyleyenler olsak ta, (biliyoruz ki) Sen, bize inanıcı değilsin! dediler.
Bir de, üstüne yalancıktan bir kan (bulaştırılmış olan) gömleğini getirdiler.
(Yâkub):
Hayır! Nefisleriniz, sizi aldatıp (böyle büyük) bir işe sürüklemiş!
Artık, (bana düşen) güzel bir sabırdır.
Sizin şu anlatışınıza karşı, yardıma sığınılacak (ancak) Allâh'dır! dedi.
Bir yolcu kafilesi gelip Sakalarını (kuyu başına) yolladılar.
O da, kovasını, saldı.
Âh Müjde! İşte, bir Civan! dedi.
Onu, bir ticaret malı gibi sakladılar.
Allah ise, ne yapacaklarını, pekâlâ bilici idi.
Onu, değersiz bir bahaya, bir kaç dirheme sattılar.
Onlar, bunun hakkında rağbetsiz idiler.
Onu, satın alan bir Mısırlı, karısına:
Bunun Makamını (katımızda) şerefli tut!
Umulur ki: bize yararı, olur, yahud, onu, evlad ediniriz! dedi.
İşte, Yûsuf'u, böylece (Mısır) arz(ın)da, yerleştirdik ve ona, rü'yânın tâbirini (yo­rumunu) öğrettik.
Allah, emrinde (hâkim ve) galibdir.
Fakat, insanların çoğu (bunu) bilmezler.
O, tam ergenlik çağına girince, kendisine hüküm ve ilim verdik.
İşte, iyi hareket eden insanları, biz, böyle mükâfatlandırırız.
Onun bulunduğu evdeki (kadın) onun nefsinden murad almak istedi.
Kapıları, sımsıkı kapadı ve:
Sana, söylüyorum: beri gel! dedi.
O ise:
Allah'a, sığınırım! Doğrusu, o (Mısır Azîz'i), benim Efendim'dir.
O, bana, güzel bir mevki vermiştir.
Hakikat, şudur ki: zâlimler, asla felah bulmaz! dedi.
O (kadın) ise, and olsun ki, ona, niyeti kurmuştu.
Eğer, Rabb'inin Burhanını, görmemiş olsaydı, (belki Yûsuf'da) onu, kasdetmiş gitmişti.
İşte, Biz, ondan fenalığı ve fuhşu, bertaraf edelim diye böyle (Burhan gönderdik). Çünkü, o, (tâatta) Ihlâsa erdirilmiş kullardandı.
İkisi de (Yûsuf, ondan kaçıp kurtulmak, kadın da, onu tutup bırakmamak için) kapıya doğru koştular.
O (kadın), bunu, gömleğini, arkasından (tutup) boylu boyunca yırttı. Kapının yanında (kadının) Efendisine rastgeldiler. (Suçunu kapatmak maksadiyle kadın, kocasına):
Zevcene, kötülük etmek isteyenin cezası, zindana atılmaktan, yahud acıklı bir azabdan başka ne olabilir? dedi.
Yûsuf:
O, kendisi, benim nefsimden murad almak istedi! dedi.
Onun (kadının) yakınlarından bir şahid de, şehâdet etti ki:
Eğer, gömleği, önünden yırtıldı ise, (kadın) doğru söylemiştir, bu ise, yalancılar­dandır.
(Yok) eğer, gömleği, arkadan yırtıldı ise, (kadın) yalan söylemiştir.
Bu ise, doğru söyleyenlerdendir." dedi.
Vaktâ ki (zevci, Yûsuf'un gömleğinin) arkadan yırtılmış olduğunu gördü ve:
Şüphesiz ki: bu, sizin (siz kadınların) fendinizdendir.
Çünki, sizin fendiniz, büyüktür.
Yûsuf! Sen, bundan (bu meseleyi söylemekten) vazgeç!
(Ey kadın!) Sen de, günahına istiğfar et! Çünkü, sen, gerçekten, günahkârlar­dan oldun! dedi.
Şehirdeki bir kısım kadınlar:
Azîz'in karısı, delikanlısının nefsinden murad almak istiyormuş! Sevgi, yüreği­nin zarına işlemiş!
Görüyoruz ki: o, muhakkak, apaçık bir sapıklıktadır! dediler.
Vaktâ ki, (kadın) onların, gizliden gizliye yaptıkları dedikoduları, işitti.
Kendilerine (dâvetci) yolladı.
Onlar için (rahatça) yaslanacak bir yer (bir de, sofra) hazırladı.
Onlardan, her birine (etleri, meyvaları kesmek için) birer bıçak verdi.
(Yûsuf'a):
Çık karşılarına! dedi.
Şimdi, onlar, bunu görünce, kendisini, büyük bir varlık olarak tanıdılar. (Hayran­lıklarından) ellerini, kestiler ve:
Sübhânâllâh! Bu, bir beşer değildir?
Bu, çok şerefli bir Melek'ten başkası değildir! dediler.
(Kadın):
İşte, beni, kendisi hakkında ayıpladığınız, şu gördüğünüz (Zat)dır.
And ederim ki: onun nefsinden ben murad almak istedim de, o, nâmuskârlık gös­terip reddetti.
Yemin ederim ki: eğer, o, kendisine emredeceğimi, yapmazsa, her halde, Zin­dana atılacak ve her halde zillete uğrayacaklardan olacaktır!" dedi.
(Yûsuf):
"Ey Rabb'im! Zindan, bana, bunların davet edegeldikleri şey(i işlemek)den da­ha sevgilidir.
Eğer, Sen, bunların tuzaklarını, benden döndürmezsen (belki) onlara meyi eder, câhillerden olurum!" dedi.
Bunun üzerine, Rabb'i, onun duasını kabul etti, ve onların tuzaklarını, kendisin­den savdı.
Çünkü, O, hakkıyle işitenin, her şeyi bilenin ta kendisidir.
Sonra, bütün o delilleri gördüklerinin ardından, mutlaka, onu, bir zamana kadar Zindana atmaları reyi onlara zahir oldu.
Onunla birlikte Zindana iki de, delikanlı girdi. Bunlardan birisi:
Ben, rü'yamda, kendimi şarap (üzüm) sıkıyor gördüm! dedi. Öbürü de:
Ben de, rü'yamda, kendimi, başımda ekmek götürüyor, kuşlarda, ondan (kekmeleyip) yiyor! gördüm.
Bize, bunun tabirini, haber ver.
Çünkü, biz, seni, iyilik edenlerden görüyoruz." dedi.
(Yûsuf):
Size, rızıklanacağınız bir taam gelecek oldu mu, ben, muhakkak, onun ne oldu­ğunu, size daha gelmezden önce, haber veririm.
Bu, Rabb'imin, bana öğrettiği ilimlerdendir.
Çünkü, ben, Allah'a inanmaz bir kavmin dinini ki, onlar, Âhireti inkâr edenlerin kendisidirler terk ettim.
Atalarım İbrahim'in, İshak'ın, Yâkub'un dinine uydum. Allah'a, her hangi bir şeyi ortak katmamız, bizim için (doğru) olmaz. Bu (Tevhid), bize ve insanlara, Allah'ın lütuf ve inâyetindendir. Fakat, insanların çoğu (buna) şükretmezler.
Ey zindan arkadaşlarım! Darma dağınık bir çok düzme tanrılar mı hayırlıdır, yok­sa, hepsine ve her şeye galib ve Kahhâr olan bir tek Allah mı?
Sizin, onu bırakıp taptıklarınız, kendinizin ve atalarınızın takmış oldukları (kuru) adlardan başkası değildir.
Allah, bunlara, hiç bir Burhan indirmemiştir.
Hüküm, Allâh'dan başkasının değildir.
O, kendisinden gayrısına ibadet etmemenizi emreylemistir.
Dosdoğru din, işte, budur.
Fakat, insanların çoğu bilmezler.
Ey zindan arkadaşlarım! (Rüyalarınızın yorumuna gelince):
Biriniz, Efendisine şarap içirecek, diğeri ise, asılıp tepesinden kuşlar, yiyecektir!
işte, hakkında fetva istemekte olduğunuz mesele (böylece) olup bitmiştir! dedi.
(Yûsuf), bu ikisinden kurtulacağını bildiği kimseye:
Beni, Efendinin yanında an! dedi.
Fakat, şeytan, Efendisine anmayı, ona, unutturdu da, (bu yüzden Yûsuf) daha nice yıllar, zindanda kaldı.
(Bir gün) Kral:
Ben, rü'yâmda yedi arık (inek) in yemekte olduğu yedi semiz inekle yedi yeşil başak ve diğer (yedi) kuru (başak) görüyorum!
Ey ileri gelenler (Kâhinler)! Eğer, rü'yâ, tâbir ediyorsanız, benim bu rü'yâmı da, hallediniz! dedi.
Onlar da:
"(Bunlar) karma karışık düşlerdir."
Biz, böyle düşlerin tabirini bilici (kimse)ler değiliz! dediler. (Zindandaki) iki (arkadaş)dan, kurtulanı, nice zaman sonra (Yûsuf'u) hatırladı da: Ben, size, onun tâbirini haber vereyim. Beni, hemen gönderiniz! dedi. (Zindana gidip):
Yûsuf! Ey çok doğru sözlü! Kendisini, yedi arık (inek) yemekte olan yedi semiz inekle yedi yeşil ve diğer (yedi) kuru başak hakkında bize bir fetva ver.
Ümid ederim ki: insanlara (isabetli cevabınızla) dönerim.
Belki (bu suretle) onlar, (Senin yüce kadrini) bilirler, (dedi)
(Yûsuf):
"Yedi yıl âdet veçhile ekin ekiniz.
Yiyeceğiniz az bir miktar hâriç olmak üzere, biçtiklerinizi, başağında bırakınız.
Sonra, bunun ardından yedi kurak (yıl) gelecek.
(Tohumluk için) saklayacağınız az bir miktar hariç olmak üzere, önceden birik­tirdiklerinizi, yeyip götürecek.
Sonra, bunun ardından da, bir yıl gelecek ki, insanlar, o zaman, yağmura kavu­şacak ve o zaman sıkıp sağacaklar!" dedi.
(Bunu duyan) Kral:
"Onu (Yûsuf'u) bana getiriniz!" dedi.
Bunun üzerine, ona Elçi gelince:
"Efendine dön de, ellerini kesen o kadınların zoru ne idi? Kendisine sor?
Şüphe yok ki, benim Rabb'im, onların fendini, hakkıyla bilicidir." dedi.
(Kral, o kadınları toplayıp):
Yûsuf'un nefsinden murad almak istediğiniz zaman, ne halde idiniz?" diye sordu.
(Kadınlar):
Hâşâ! Allah için, biz, onun hakkında bir kötülük bilmiyoruz!" dediler.
Azîz'in karısı da:
"Şimdi, hak meydana çıktı.
Ben, onun nefsinden murad almak istedim.
O ise, seksiz, şüphesiz, doğru söyleyenlerdendir!" dedi.
(Elçi gelip de, Yûsuf'a bu kesin itirafı naklettikten sonra, o, dedi ki: benim bu (itirafa lüzum görüşüm, Azîz'in) gıyabında kendisine hakîkaten hainlik yapmadığı­mı ve Allah'ın, hâinlerin hilesini, hiç şüphesiz, muvaffakiyete erdirmeyeceğini, onun da, bilmesi içindi.
(Bununla beraber) ben, nefsimi, tebrie etmem.
Çünkü, nefis, muhakkak ki, olanca şiddetiyle kötülüğü emredendir.
Meğer ki, Rabb'imin esirgemiş bulunduğu (bir nefis) ola.
Zira, Rabb'im, çok yargılayıcı, çok esirgeyicidir.
Kral:
"Getiriniz onu, bana!
Onu, kendime hâs bir (Müsteşar) edineyim!" dedi.
Onunla konuşunca da:
Sen, bugünden itibaren bizim katımızda mühim bir mevkii sahibisin! Emin (bir müsteşar)sın! dedi.
(Yûsuf):
Beni, memleketin hazineleri üzerine (Memur) et!
Çünkü, ben, onları, iyice korumaya muktedir ve (bütün tasarruf şekillerine) vâktayım! dedi.
İşte, o yerde Yûsuf'a, böyle bir kudret (ve şeref) verdik. O, neresini, isterse, orada, konaklardı.
Biz, rahmetimizi, kimi dilersek, ona nasîb ederiz. İyi hareket edenlerin mükâfatı­nı zayi etmeyiz.
İman edip te, takvada devam edenlere hâs olan Âhiret mükâfatı ise, daha ha­yırlıdır.
Yûsuf'un kardeşleri gelip onun huzuruna girdiler. (Yûsuf) onları, hemen tanıdı. Onlar ise, bunu, tanımıyorlardı. Vaktâ ki, (Yûsuf), onların (zahire) yüklerini hazırladı. Bana, baba bir erkek kardeşinizi de, getiriniz. Görmüyor musunuz (size) tam ölçek veriyorum. Ben misafirperverlerin (Konukseverlerin) hayırlısıyım.
Eğer, onu, bana getirmezseniz, artık, benim yanımda, size hiç bir kile yok! (bo­şuna) bana yaklaşmayınız! dedi.
Onu, Babasından istemeye çalışırız ve her halde (bunu) yaparız, dediler. (Yûsuf) uşaklarına:
Onların sermayelerini [85] yüklerinin içine koyuveriniz. Olur ki, ailelerine döndük­leri zaman, bunun, farkına varırlar da, belki, yine (buraya) dönerler! demişti.
Bu suretle Babalarına döndükleri zaman: "Ey Babamız! Bizden, ölçek, men olundu.
Bu sefer, kardeşimizi de, bizimle birlikte yolla da, ölçek alalım.
Biz, her halde, onu, muhafaza edicileriz!" dediler.
(Yâkub):
"Ben, size, onu inanırmıyım?
Meğer ki, bundan önce, kardeşi (Yûsuf'u) inandığım gibi ola.
Allah, en hayırlı koruyucudur.
O, Esirgeyicilerin de, Esirgeyicisidir!" dedi.
Meta'larını (zahire yüklerini) açtıkları zaman, sermayelerini, kendilerine geri gön­derilmiş buldular.
Ey Babamız! Daha ne istiyoruz? İşte, sermayemiz de, bize iade edilmiş!
(Biz, onunla tekrar) ailemize zahire getiririz.
Kardeşimizi, koruruz. Bir deve yükü zahire de, artırırız.
Bu seferki aldığımız, az bir ölçektir. (Bize yetmez!) dediler.
(Yâkub):
"Etrafınız kuşatılmadıkça (çaresiz kalmadıkça) onu, bana, her halde getireceği­nize dâir Allah'dan bana sağlam bir taahhüd verilinceye kadar, onu sizinle birlikte, kabil değil, gönderemem!" dedi.
Artık, Babalarına te'minatlarını verince, o da:
Allah, benim ve sizin bu dileklerimize Vekil (şâhid olsun!) dedi.
(Hareketleri esnasında da):
"Oğullarım! (Mısıra) Hepiniz, bir kapıdan girmeyiniz!
Ayrı ayrı kapılardan giriniz.
(Bununla beraber, bu sözümle) Allâh(ın kazâsın)dan hiç bir şeyi üzerinizden gideremem!
Hüküm, Allâh'dan başkasının değildir.
Ben, ancak, Ona güvenip dayandım.
Tevekkül edenler de, yalnız Ona güvenip dayanmalıdır!" dedi.
Vaktâ ki, onlar, (Mısır'a) babalarının, kendilerine emrettiği veçhile, girdiler.
Bu, Allah'ın (Kazasından) hiç bir şeyi, onların üzerinden gideremedi.
Sâdece, Yâkub'un nefsindeki dileği, meydana çıkarmış oldu.
Şüphe yok ki, (Yâkub), kendisini (Vahy ile) öğrettiğimiz için, bir ilim sahibi idi.
Ancak, insanların bir çoğu (Kader'in Sırrını) bilmezler.
(Kardeşler) Yûsuf'un huzuruna girince, o, kardeşini, kendi yanına aldı.[86]
(Ona):
Ben, senin kardeşinim. Onların (geçmişte bizlere) yapmış olduklarına tasalan­ma! dedi.
Vaktâ ki, (Yûsuf) onların (zahire) yüklerini hazırladı.
Su kabını, öz kardeşinin yükü içine koydu.
Sonra, bir Münâdî, arkalarından şöyle bağırdı:
Ey Kafile! (Durunuz!) Siz, seksiz, şüphesiz hırsızlarsınız!
(Yâkub'un oğulları) onlara, dönerek:
Ne kaybettiniz? (Ne arıyorsunuz?) diye sordular.
Kralın su kabını, kaybettik, dediler.
Onu, getirene, bir deve yükü (bahşiş) var! Ben de, buna, kefilim!
(Yâkub'un oğulları):
Allah! Allah! (bizim hüviyetimizi, ahlâkımızı) siz de, öğrenmişsinizdir.
Biz, bu yere, and olsun ki, fesad çıkarmak için gelmedik.
Biz, hırsız kimseler de, değiliz! dediler.
Şimdi, yalancı olursanız (çalanın) cezası, nedir? dediler.
Onun cezası: yükünde (hırsızlık mal) bulunan kimsenin kendisidir.
İşte, o kimse, bunun cezasıdır.
Biz (memleketimizde) zâlimleri (hırsızları) böyle cezalandırırız! dediler.
Bunun üzerine (Yûsuf), kardeşinin kabından evvel, onların kablarını (aramağa) başladı.
Nihayet, onu, kardeşinin kabından çıkardı.
İşte, biz, Yûsuf için, böyle bir tedbir kullandık.
Yoksa, o, Kralın dinine göre: kardeşi (esir olarak) tutabilecek değildi.
Meğer ki, Allâhın iradesi ola.
Biz, kimi dilersek, onu, nice derecelerle yükseltiriz.
Her ilim sahibinin üstünde, daha iyi bilen vardır.
(Yâkub'un oğulları):
Eğer, o, çalmış bulunuyorsa, onun, bundan önce, bir kardeşi de, çalmıştı! Dediler.[87]
O vakit, Yûsuf, bu (sözü) içine gizledi. Bunun hakikatini onlara açıklamadı.
(Kendi kendine):
Sizin durumunuz, daha kötüdür.
Allah, sizin anlatmakta olduğunuzun mâhiyetini, çok iyi bilendir! dedi.
(Yâkub'un oğulları):
Ey Azız!' Gerçekten, bunun, çok ihtiyar bir Babası var.
Binâenaleyh, onun yerine, (bizden) birimizi, alıkoy!
Seni, muhakkak, iyilik edenlerden görüyoruz! dediler.
(Yûsuf):
"Eşyamızı, nezdinde bulduğumuz kimseden başkasını yakalamamızdan Allah'a sığınırız.
Çünkü, o takdirde, elbette zâlimler olmuş oluruz!" dedi.
Vaktâ ki, ondan ümidlerini kestiler, fısıldaşarak bir tarafa çekildiler.
Büyükleri:
"Babanızın, sizden, Allah adıyla teminat almış olduğunu, daha önce de, Yûsuf hakkında kusur işlediğinizi bilmediniz mi?
Artık, ben, ya Babam, bana izin verinceye, yahud benim için Allah hükmedinceye kadar, buradan katiyen ayrılmam!
O, hâkimlerin hayırlısıdır!
Siz, dönünüz, Babanıza da,
Ey Babamız! Oğlun, inan ki, hırsızlık etti.
Biz, bildiğimizden başkasına şâhidlik yapmadık.
Gayb'ın bekçileri de, değildik.
(İstersen) içinde bulunduğumuz (ve döndüğümüz) şehir (Mısır halkına) da, ara­larında geldiğimiz kervana da sor!
Biz, seksiz, şüphesiz doğru söyleyicileriz! deyiniz!" dedi.
(Bunun üzerine, Yâkub):
"Hayır! Sizi, nefisleriniz aldatıp (böyle büyük) bir işe sürüklemiş.
Artık (bana düşen), güzel bir sabırdır.
Allah'ın, onların hepsini birden bana getirmesi, yakın bir ümiddir.
Gerçek, şudur ki: her şeyi bilen, yegâne hüküm (ve hikmet) sahibi olan ancak O'dur!" dedi.
Onlardan yüz çevirdi ve:
Ey Yûsuf'un üstünde (titreyen) tasam! (Gel, şimdi tam gelmen zamanıdır!) dedi ve hüzün ve kederinden, gözlerine ak düştü.
(Bununla beraber) O, artık, gamını, tamamen yutmakta idi. Sen, dediler, hâlâ, Yûsuf'u, anıp duruyorsun.
And olsun ki; sonunda, ya kederinden hastalanıp eriyeceksin, ya da, helake uğ­rayanlardan olacaksın!
(Yâkub da):
"Ben, taşan kederimi, mahzurluğumu, yalnız Allah'a şikâyet ediyorum!
Ben, sizin bilemeyeceğiniz nice şeyleri de -Allah tarafından- biliyorum!
Oğullarım! Gidiniz! Yûsuf'la kardeşinden (bütün duygularınızla) bir haber araştırınız!
Allah'ın rahmetinden de, ümidinizi kesmeyiniz!
Çünkü, gerçek şudur ki: kâfirler güruhundan başkası, Allah'ın rahmetinden ümi­dini kesmez!" dedi.
Bunun üzerine (Yâkub'un oğulları, tekrar Mısır'a gidip Yûsuf'un) huzuruna çık­tıkları zaman:
"Ey Aziz! Bizi de, ailemizi de, darlık bastı.
Pek ehemmiyetsiz bir sermaye ile geldik.
Bize, yine, tam ölçek ver!
Hakkımızda, ayrıca lütufkârlık ta, et!
Çünkü, Allah, lütuf kârları, mükâfatlandırır!" dediler.
(Yûsuf):
"Siz (henüz) cahil kimseler iken, Yûsuf'a ve kardeşine neler yaptığınızı, biliyor musunuz?" dedi.
(Kardeşleri):
"Âââ! dediler, Sen'misin gerçekten, Yûsuf'musun Sen?!"
Oda:
"Ben, dedi, Yûsuf'um bu da, kardeşim!
Allah, bize, (selâmet ve kerametle) lütfetti.
Çünkü, hakikat şu ki, kim, (Allah'dan) korkar, (belâlara) katlanırsa, her halde, Allah, iyi bereket edenlerin mükâfatını, zayi etmez."
(Kardeşleri):
"Allah'a yemin ederiz ki: Allah, Seni, gerçekten, bizden üstün kılmıştır.
Biz, doğrusu, (sana yaptığımız hareketlerde) suçlu idik!" dediler.
(Yûsuf) da:
"Size, bu gün, hiç bir başa kakma ve ayıplama yok!
Sizi, Allah, yarlıgasın!
O, Esirgeyicilerden daha Esirgeyicidir!
Şu benim gömleğimi, götürünüz de, onu, Babamın yüzüne koyunuz. İyice görür (hale) gelir.
Bütün ailenizi de, bana, getiriniz!" dedi. Vaktâ ki, kafile, (Mısırdan) ayrıldı, (Öteden) Babaları (Yâkub):
"Bana, bunak demezseniz, inanınız ki: (şimdi) Yûsuf'un kokusunu, duyuyorum!" dedi. [88]
(Yanındakiler):
"Allah'a yemin ederiz ki: Sen, hâlâ, eski yanılgında (ber devâm)sın" dediler.
Fakat, müjdeci gelip te, onu, (Yâkub'un) yüzüne koyduğu, o da, derhal (yeni baştan) görür bir hale geldiği zaman;
"Ben, size, bilmediğiniz şeyleri -Allâh'dan- muhakkak, biliyorumdur! demedim mi?" dedi.
(Mısırdan gelen oğulları):
"Ey Babamız! Bizim için (günahlarımıza) istiğfar ediver. Biz, hakîkaten, suçlular idik?" dediler. (Yâkub):
"Sizin için, Rabb'ime, sonra, istiğfar ederim. Hakîkat, şu ki: O, çok yarlıgayıcı, çok Esirgeyicidir!" dedi. [89]

Yâkub Aleyhisselâmla Bütün Ev Halkının Mısır'a Gelişi:
Yûsuf Aleyhisselâm, kardeşlerine:
"Bütün Ev halkınızı da, bana, getiriniz!" deyip [90] bir takım teçhizatla iki yüz sinek devesi gönderdi. [91]
Yâkub Aleyhisselâm; yetmiş [92] veya yetmiş iki [93], ya da, seksen üç [94] nüfusluk ev halkıyla birlikte [95], Mısır'a yaklaştıkları zaman, Yûsuf Aleyhisselâm, Mı­sır'ın Büyük Kralı ile konuştu.
Dört bin askerin başında ve Mısırlılardan bir çok süvariler de, yanında bulunduğu halde [96], şehrin dışında Yâkub Aleyhisselâmı, karşıladı.[97]
Yâkub Aleyhisselâm, oğlu Yehûza'ya dayanarak yaya yürümekte idi.
Yâkub Aleyhisselâm; askerler ve süvarilerle halkın başında, Yûsuf Aleyhisselâmın geldiğini görünce:
"Ey Yehûza! Bu, Mısırın Büyük Firavunu mu?" diye sordu.
Yehûza:
"Hayır! Bu, oğlun Yûsüf'dur!" dedi.
Baba, oğul, birbirlerine yaklaştıkları zaman, Yûsuf Aleyhisselâm, Ona, selâm vermek istedi ve Yâkub Aleyhisselâm, buna daha lâyık ve müstahık idiyse de,
"Selâm olsun sana ey hüzün ve tasaları gideren!" diye kendisi, önce, ona, selâm verdi. [98]
Yâkub Aleyhisselâm, Mısır'a gelip kral'a dua edince, yüce Allah Mısır'daki kıt­lığın kalanını da, kaldırdı. [99]

Yûsuf Aleyhisselâmın Rüyasının Gerçekleşmesi:
Yüce Allah; Yûsuf Aleyhisselâmın rü'yâsının nasıl gerçekleştiğini de, şöyle açıklar:
"Sonra, vaktâ ki, onlar (Yûsuf'un) nezdine girdiler. O, Babasını ve Anasını, kucakladı. (Yanına aldı) ve: inşâallâh, hepiniz, emîn emîn Mısır'da sakin olunuz! dedi. Babasını ve Anasını, Tahtının üstüne çıkartıp oturttu.
Hepsi, onun için secde ettiler.[100]
(Yûsuf):
Ey Babam! dedi, işte, bu, evvelce gördüğüm rü'yânın gerçekleşmesidir.
Gerçekten, Rabb'im, onu, doğru çıkardı. Bana, iyilik etti.
Çünkü, beni, zindandan çıkardı.
Şeytan, benimle kardeşlerimizin arasını bozduktan sonra da, O, sizi, çölden getirdi.
Şüphesiz ki, Rabb'im, dilediği şeyleri, çok güzel, çok ince tedbir edendir.
Hakkıyle bilen, tam hikmet sahibi olan O'dur.
Yâ Rab! Sen, bana mülk(ü saltanat) ve sözlerin te'vîlinden bir ilim verdin.
Ey gökleri ve yeri yaratan! Dünyada da, Âhirette de, benim Yâr'im, Sensin!
Benim canımı, Müslüman olarak al!
Beni, Sâlihler'e kat! [101]

Yâkub Aleyhisselâmın Suçlu Oğulları İçin İstiğfar Edişi:
Yüce Allah; Yâkub Aleyhisselâmın ev halkını Mısır'da topladığı zaman, suçlu oğulları, birbirlerine:
"Şeyh Yâkub'a ve Yûsuf'a, neler yaptığınızı, biliyorsunuz değil mi?" diye sorup,
"Evet! dediler, eğer, onlar, sizin suçlarınızı, bağışlarlarsa, Rabb'inizle olan du­rumunuz nasıl olacak?
İşinizin doğrulması, düzelmesi, Şeyh'e gitmenizdir!" dediler.
Yâkub Aleyhisselâmın yanına varıp önüne oturdular.
Yûsuf Aleyhisselâm da, Babasının yanında oturuyordu.
"Ey Babamız! Biz, sana, şimdiye kadar gelmediğimiz bir iş hakkında geldik.
Başımıza, şimdiye kadar bir benzeri daha gelmeyen bir iş geldi!
Peygamberler, halkın en merhametlisidirler!" dediler.
Yâkub Aleyhisselâm:
"Ey oğulcuklarım! Ne var başınızda?" diye sordu.
"Bizim tarafımızdan sana ve kardeşimiz Yûsüf'e karşı yapılmış olanları, bili­yorsun değil mi?" dediler.
Yâkub Aleyhisselâm:
"Evet! Biliyorum!" dedi. "Sizler, bizi affettiniz değil mi?" dediler. Yâkub Aleyhisselâmla Yûsuf Aleyhisselâm: "Evet!" dediler.
"Eğer, Yüce Allah, bizleri, affetmeyecek olursa, sizin, bizleri affetmeniz, bizi Allah'ın azabından kurtarmaz!" dediler.
Yâkub Aleyhisselâm:
"Ey oğulcuklarım! Benden, ne yapmamı istiyorsunuz?" diye sordu.
"Bizim için, Allah'a dua etmeni, Allah tarafından vahiy geldiği zaman, bizi, affetmesini, kendisinden dilemeni, istiyoruz.
Eğer, dileğin kabul edilir de, hepimiz affedilirsek, gözlerimiz aydın ve kalblerimiz mutmain ve müsterih olacaktır.
Aksi takdirde, bizim için dünyada ebediyen göz aydınlığı ve sevinç olmayacak­tır!" dediler.
Bunun üzerine, Yâkub Aleyhisselâm, ayağa kalkıp kıbleye yöneldi.
Yûsuf Aleyhisselâm da, Onun arkasında ayakta durdu.
Kardeşlerin hepsi de, zelil ve huşulu olarak ikisinin arkasında ayakta durdular.
Yâkub Aleyhisselâm, dua etti.
Yûsuf Aleyhisselâm da, âmîn! dedi.
Uzun yıllardan sonra, Yâkub Aleyhisselâmın vefatına yakın, Cebrail Aleyhis­selâm gelip oğulları hakkındaki duasının kabul edildiğini, onların, yaptıkları şeylerden affedildiklerini müjdeledi.[102]

Yâkub Aleyhisselâmın Çocuklarına Vasiyeti Ve Vefatı:
Yâkub Aleyhisselâm; bütün ev halkıyla birlikte Mısır'a geldikten sonra, Yûsuf Aleyhisselâmın yanında on yedi yıl oturdu.[103]
Yâkub Aleyhisselâm, ölüm döşeğine düşünce, oğullarına:
"Benden (vefatımdan) sonra, neye ibadet edeceksiniz?" diye sorduğu zaman:
"Senin İlâhına ve Babaların İbrahim'in, İsmail'in, İshak'ın bir tek İlâh olan Al­lah'ına ibadet edeceğiz! Biz, Ona teslim olmuş (Müslüman)larız!" dediler.[104]
"Ey oğullarım! Allah, sizin için (İslâm) dini(ni) beğenip seçti.
O halde, siz de, ancak, Müslümanlar olarak can veriniz!" (dedi).[105]
Yâkub Aleyhisselâm, vefat edeceği sırada, bütün oğulları ve oğullarının oğul­ları toplandı.
Yâkub Aleyhisselâm, onlara bereket duası yaptı. Onlardan her birisi için birer söz söyledi.
Kılıcını ve yay'ını, Yûsuf Aleyhisselâma verdi. [106]
Cesedinin götürülüp Babası ishak Aleyhisselâmın kabirinin yanına gömülme­sini, ona vasiyet etti. [107]
Yâkub Aleyhisselâm, yüz kırk yedi yaşında vefat etti. [108] Ona ve gönderilen bü­tün Peygamberlere Selâm olsun!
Mısır halkı, ona, yetmiş gün ağladılar. [109]
Yûsuf Aleyhisselâm, doktorlara emretti: Babasının cesedini, güzel koku ile kokuladılar.
Cesed, kırk gün, koku içinde bekletildi. [110]
Yûsuf Aleyhisselâm, Babasının, saç'dan tâbut'a konulan [111] cesedini, ev hal­kının yanına gömmeğe gitmek üzere, Mısır Kralından izin istedi. İzin verilince [112], yanında, askerler, kardeşleri ve Mısırlıların büyükleri olduğu halde, gitti. [113] Habrun'a vardı. [114]
Ays b. İshak Amca'nın vefatı da, o güne rastladığı için, bir anneden ikiz olarak doğdukları gibi, Yâkub Aleyhisselâmla Ays b. İshak Aleyhisselâm, aynı günde bir kabre de, birlikte gömüldüler. [115]
Yûsuf Aleyhisselâma, orada, yedi gün baş sağlığı dilendikten sonra yurdlarına döndüler.
Yûsuf Aleyhisselâmın kardeşleri de, Babasından dolayı, Yûsuf Aleyhisselâma taziyede bulundular. [116]
Yâkub Aleyhisselâmın defninden boşaldıktan sonra, Yûsuf Aleyhisselâm: "Benimle birlikte Mısır'a dönünüz!" deyince, kardeşleri, korktular. "Babamız, sana, bizim suçumuzu, bağışlamanı, tavsiye etmişti ya!?" dediler. Yûsuf Aleyhisselâm:
"Siz, benden korkmayınız!
Çünkü, ben, Allâh'dan korkan bir kimseyim!" dedi.
Bunun üzerine, kalbleri rahatlaşan kardeşleri, Mısıra döndüler ve orada oturdular. [117]

Yûsuf Aleyhisselâmın Mâliye Vezirliği:
Yûsuf Aleyhisselâm, Mısır'a on yedi yaşında gelmişti.
Mısır Azîz'inin evinde on üç yıl kaldı.
Otuz yaşında bulunduğu sırada, Mâliye Vezîri oldu. [118]
Yûsuf Aleyhisselâm, Mısır'da vazifesini, adaletle yerine gteirdiği için, kadın er­kek... herkesin sevgisini kazandı. [119]
Kendisi, kıtlık günlerinde, doyasıya yemek yemezdi. [120]
"Yer yüzünün hazineleri elinde iken, ne için aç duruyor, karnını doyuramıyor­sun?" denildiği zaman:
"Tok olursam, [121] açları, unuturum diye korkarım" derdi. [122]
Yûsuf Aleyhisselâm; Kralın aşçısına, Krala, geceli gündüzlü bir günde öğle vak­tinde bir kere yemek vermesini emretti.
Bununla da, Kralın, açlığı tadıp açları, unutmamasını ve muhtaçlara ihsanda bulunmasını sağlamak istedi.
Aşçı, böyle yaptı.
Artık, Kralların, yemeklerinin, gün ortasında verilmesi âdet oldu. [123]

Yûsuf Aleyhisselâmın Kıtlık Yıllarında Halkı Hükümete Besleten Bir Uygulaması:
Gelen ilk kuraklık ve kıtlık yılı, bolluk yıllarında hazırlanan her şeyi silip süpü­rüp yok etti.
Mısır halkı, bu ilk yılda, bütün altun ve gümüşlerini verip Yûsuf Aleyhisselâm'dan, yiyecek satın aldılar.
Mısır'da ne bir dirhem, ne de, bir dinar kaldı. Hepsini, böylece, Devlet aldı.
Halk, ikinci yılda, bütün zinet eşyalarını, takımlarını verip Devletten, yiyecek satın aldıiar.
Halkın elinde bir şey kalmadı.
Halk, üçüncü yılda, büyük küçük baş hayvanlarını verip Devletten yiyecek sa­tın aldılar.
Dördüncü yılda, halk, bütün erkek, kadın kölelerini verip Devletten, yiyecek satın aldılar.
Halkın elinden alınmadık ne bir erkek, ne de, bir köle kadın kaldı.
Beşinci yılda, halk, arazi, akar ve evlerini verip Devletten, yiyecek satın aldılar.
Halkın elinde hiç bir mülk kalmadı.
Altıncı yılda, halk, çocuklarını verip Devletten, buğday veya arpa satın alır oldular.
Hiç bir kimsenin köle olmadık ne oğlan, ne de, kız çocuğu kalmadı. Yedinci yılda, halk canlarını, Devlete satıp Devletten, yiyecek satın aldılar. Mısır'da Kralın eline geçmeyen ne bir hür, ne de, erkek veya kadın köle kaldı.
Bundan sonra, Yûsuf Aleyhisselâm, bu icrâatını, nasıl bulduğunu sorup takdir ve tasvip ile karşıladığını söyleyen Mısır Kralı Firavun Reyyan'a:
"Ben, Allah'ı ve Seni şâhid tutarım ki: Bütün Mısır halkını âzâd ettim ve kendi­lerine, mülklerini, akarlarını, kölelerini ve oğullarını geri verdim!" dedi.
Halk, Yûsuf Aleyhisselâmın bu işinden hayretlere düştüler:
"Vallahi, biz, bundan daha şanlı ve daha büyük bir Vezîr görmedik! dediler. [124]

Yûsuf Aleyhisselâmın Evlenmesi Ve Doğan Çocukları:
Mısır Kralı; Yûsuf Aleyhisselâmı, ölen Vezîr'in karısı Rail [125] ile evlendirdi. Yûsuf Aleyhisselâm, Râil'e:
"Senin, vaktiyle benden istemiş olduğun şeyden, böylesi, daha hayırlı değil midir?" dedi.
Râil:
"Ey dost! Sen, beni, kınama!
Gördüğün gibi, ben, devlet ve dünya nimetleri içinde yaşayan güzel bir kadın idim.
Efendimin ise, kadınlarla teması yoktu.
Allah, seni de, olduğun gibi, güzel suret ve heyette yaratmıştı. Gördüğün gibi, nefsim, bana, galebe çalmıştı!" dedi. Yûsuf Aleyhisselâmın, Râil'i, bakire bulduğu da, söylenir.
Yûsuf Aleyhisselâmın, Râil'den, Efrâim ve Mîşa' adındaki oğulları doğmuştur. [126] Efrâim; Yûşa' b. Nün, b. Efrâim Aleyhisselâmın dedesidir.
Mîşa'ın da, Mûsâ adında bir oğlu olup kendisi, Mûsâ b. İmran Aleyhisselâmdan önce Peygamber olmuştu.
Tevrat Ehli ise, Hızır Aleyhisselâmı arayan Mûsâ b. İmran Aleyhisselâmın, bu, Mûsâ b. Mîşa' olduğunu zan ve iddia etmekle[127], ağır bir yanılgıya düşmüşler, yalan söylemişlerdir. [128]

Yûsuf Aleyhisselâmın Peygamberliği Ve Bazı Faziletleri:
Yûsuf Aleyhisselâm; daha on yedi yaşında bulunduğu ve kuyuya bırakıldığı sı­rada [129], İlâhî Vahy'e mazhar kılınmış [130], Rabb'i tarafından beğenilip seçilmiş [131], tâatta ihlâsa erdirilmiş kullardan [132] bir Peygamberdi [133].
Amr b. Imlak, b. Lavez, b. Sâm soyundan gelen Mısır kralı İkinci Firavun [134] Reyyan b. Velîd'i, Allah'a imana davet edip iman ettirmişti.
Onun ölümünden sonra, yerine aynı soydan gelen Kabus b. Musab b. Muâviye'yi de, imana davet etmiş ise de, ona, kabul ettirememişti [135]
Kendisi, kâfir [136] ve zorba idi. [137]
Yûsuf Aleyhisselâm, Kral'a ve ileri gelenlerine apaçık burhanlar getirdiği hal­de, onlar, onun getirdiği şeyler hakkında hep şüphe edip durdular.
Hattâ, Yûsuf Aleyhisselâm, vefat edince de:
"Bundan sonra, Allah, asla Peygamber göndermez!" dediler.
Allah, haddi aşan şüpheci kimseleri, işte, böyle şaşırtır. [138]

Yûsuf Aleyhisselâmın Vefatı:
Yûsuf Aleyhisselâm; Babası Yâkub Aleyhisselâmın vefatından sonra, yirmi üç yıl daha yaşadı.[139]
Yûsuf Aleyhisselâm; vefatı yaklaştığı sırada, İsrail oğulları kavminden seksen erkeği yanına topladı.
Onlara; ecelinin geldiğini, yakında vefat edeceğini, Kıbtîlerden tanrılık iddia­sında bulunacak bir zorbanın kral olup İsrail oğullarının doğan erkek çocuklarını öldürüp kız çocuklarını, bırakacağını ve İsrail oğullarına işkencenin en kötüsünü tattıracağını, saltanatının, uzun müddet süreceğini, sonra, İsrail oğullarından La-vi b. Yâkub'un oğullarından Mûsâ b. İmran adında, uzun boylu, kıvırcık saçlı, es­mer tenli bir zat çıkacağını, Yüce Allah'ın, onun eliyle İsrail oğullarını, Kıbtî Firavun'un elinden kurtaracağını haber verdi.[140]
Mısırdan çıkıp giderlerken, cesedini, Babalarının yanına gömülmek üzere, yan­larında götürmelerini vasiyet [141], kardeşi Yehuza'yı da, İsrail oğullarının üzerine Halîfe tayin etti. [142]
Yûsuf Aleyhisselâm, vefat ettiği zaman, yüz yirmi yaşında idi. [143] Ona ve gönderilen bütün Peygamberlere Selâm olsun!
Yûsuf Aleyhisselâmın cesedi, kokulanıp mermer bir tabut içine konuldu. [144] Nil nehrinin kenarına gömüldü. [145]
Üzerine, su salınıp kabir, su altında, bırakıldı. [146]

Peygamberimiz Muhammed Aleyhisselâmın Mîrac Gecesinde Yûsuf Aleyhisselâmla Karşılaşıp Selamlaşması:
Peygamberimiz Muhammed Aleyhisselâm; Mîrac gecesinde Cebrail Aleyhisselâmla birlikte üçüncü kat göğe yükseldiler.
Cebrail Aleyhisselâm, göğün kapısını çaldı, göğün bekçisine:
"Aç!" dedi.
"Sen, kimsin?" denildi.
Cebrail Aleyhisselâm:
"Cebrail'im!" dedi.
"Yanında kimse var mı?" diye soruldu.
Cebrail Aleyhisselâm:
"Muhammed (Aleyhisselâm) var!" dedi.
"O (Mîrac için) gönderildi mi?" diye soruldu.
Cebrail Aleyhisselâm:
"Gönderildi!" dedi.
Kapı, açılınca, kendisine, güzelliğin yarısı verilmiş olan Yûsuf Aleyhisselâmla karşılaştılar. [147]
Peygamberimiz Aleyhisselâm:
"Ey Cebrail! Kim bu?" diye sordu.
Cebrail Aleyhisselâm:
"Bu, senin kardeşin Yûsuf b. Yâkub (Aleyhisselâm)dır. [148]
Selâm ver ona!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselâm, selâm verdi.
O da, Peygamberimiz Aleyhisselâma mukabele ettikten sonra:
"Hoş geldin! Safa geldin! Salih kardeş! Salih Peygamber!" dedi. [149]

--------------------------------------------------------------------------------
[1] ibn.Sa'd-Tabakat c.1,s.54, Ahmed b.Hanbel-Müsned c.2,s.96, Buharî-Sahih c.4,s.121, Tirmizî-Sünen c.5,s.293, Hâkim-Müstedrek c.2,s.347, 571, Sâlebî-Arais s.108, Muhyiddin b.Arabî-Muhâdaralülebrar c.1,s.127 Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.194,199.
[2] ibn.Kuteybe-Maarif s.18,19, Yâkubî-Tarih c.1,s.3O, Taberî-Tarih c.1,s.163, Sâlebî-Arais s.102, İbn.Haldun-Tarih c.2,ks.1,s.39.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/271.
[3] Sâlebî-Arais s. 109.
[4] Beyhakî-Delâilünnübüvve c.1,s.290-291, Muhyiddin b.Arabî-Muhadara c.1,s.1O3, Zehebî-Tarihulislam-Sîre s.531, Hâkimden naklen Ebülfida-Tefsir c.2,s.252, Süyûtî-Hasaisülkübrâ c.2,s.129.
[5] Ibn.Ebî-Şeybe-Musannef c.14,s.3O3, A.b.Hanbel-Müsned c.3,s.148, Müslim-Sahih c.1,s.146, Taberî-Tarih c.1,s.169, Beyhakî-Delail c.2,s.179 Begavî-Mesabîhussünne c.2,s.179.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/271.
[6] Taberî-Tarih c.1,s.169-l70, Salebî-Arais s. 133.
[7] Salebî-Arais s.133, ibn.Esîr-Kâmil C.1.S.137.
[8] Taberî-Tarih c.1,s.17O, Sâlebî-Arais s.133, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.137.
[9] Taberî-Tarih c.1,s.17O.
[10] Taberî-Tarih c.1,s.17O, Salebî-Arais s.133, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.137.
[11] İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.137.
[12] Taberî-Tarih c.1,s.170.
[13] Sâlebî-Arais s.133, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.137.
[14] Yâkubî-Tarih c.1,s.3O.
[15] Yâkubî-Tarih c.1,s.3O, Taberî-Tarih c.1,s.165, Mes'ûdî-Murucuzzeheb c.1,s.47, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.137.
[16] Yûsuf: 4-101.
[17] Taberî-Tarih C.1.S.165, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.138.
[18] Sâlebî-Arais s.110-111, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.138.
[19] Sâlebî-Arais s.111, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.138.
[20] Sâlebî-Arais s.111.
[21] Sâlebî-Arais s.111, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.138.
[22] Sâlebî-Arais s.111.
[23] Salebî-Arais s.111, ibn.Esîr-Kamil c.1,s.138.
[24] İbn.Esîr-Kâmil C.1.S.138.
[25] Veya en büyükleri olan Rubil (Ebülfida-Elbidaye vennihaye C.1.S.200).
[26] Salebî-Arais s.111, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.138.
[27] İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.138.
[28] Sâlebî-Arais s. 111 –112.
[29] Ebülferec ibn.Cevzî Tabsıra c.1,s.178.
[30] Sâlebî-Arais s.112, ibn.Esîr-Kâmil C.1.S.139.
[31] Sâlebî-Arais s.112.
[32] Sâlebî-Arais s.112, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.139.
[33] Taberî-Tarih c.1,s.17O, Sâlebî-Arais s.113, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.139.
[34] Aynı kaynaklar.
[35] Taberî-Tarih c.1,s.17O.
[36] Salebî-Arais s.113, ibn.Esîr-Kâmil C.1.S.139.
[37] Ebülferec İbn.Cevzî-Tabsıra c.1,s.178.
[38] Taberî-Tarih c.1,s.17O, Salebî-Arais s.113, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.139.
[39] Ebülferec İbn.Cevzî-Tabsıra c.1,s.178-179.
[40] Sâlebî-Arais s.113.
[41] Taberî-Tarih c.1s.17O, Salebî-Arais s.113, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.139.
[42] Ebülferec İbn.Cevzî-Tabsıra c.1,s.179.
[43] Taberî-Tarih c.1,s.17O, Salebî-Arais s.113, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.139.
[44] Sâlebî-Arais s.113.
[45] Taberî-Tarih c.1,s.171, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.14O.
[46] Salebî-Arais s.113.
[47] Taberî-Tarih c.1,s.170, Salebî-Arais s.113, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.139.
[48] Sâlebî-Arais s.113, Ebülferec İbn.Cevzî-Tabsıra c.1,s.179.
[49] Sâlebî-Arais s.113.
[50] Salebî-Arais s.113, Ebülferec İbn.Cevzî-Tabsıra c.1,s.179.
[51] Taberî-Tarih c.1,s.17O, 171, Sâlebî-Arais s.113, İbn.Esîr-Kâmil C.1.S.139.
[52] Taberî-Tarih c.1,8.171, Sâlebi-arais s.113.
[53] Aynı kaynaklar.
[54] Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.103, Taberî-Tarih c.1,s.172, Salebî-Arais s.114, ibn.Esir-Kâmil c.1 s 155.
[55] Sâlebî-Arais s.114.
[56] Taberî-Tarih c.1,s.171, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.14O.
[57] Sâlebî-Arais s. 114-115.
[58] Sâlebî-Arais s.115, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.14O.
[59] Salebi-Arais s. 115.
[60] Sâlebî-Arais s.116, Ebülferec İbn.Cevzî-Tabsıra c.1,s.179, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.14O.
[61] Taberî-Tarih c.1,s.176, Salebî-Arais s.116.
[62] Salebî-Arais s.116.
[63] Salebî-Arais s.116, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.141.
[64] Sâlebî-Arais s.116, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.141.
[65] Sâlebî-Arais s.116, Ebülferec İbn.Cevzî-Tabsıra c.1,s.179, İbn.Esîr-Kâmil ds.141.
[66] Sâlebî-Arais s.116, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.14t.
[67] Sâlebî-Arais s.116.
[68] Taberî-Tarih c.1,s.172, Sâlebî-Arais s.117, Ebülferec-Tabsırac.1,s.179, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.141,Ebütfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.202.
[69] Taberî-Tarih c.1,s.172, Sâlebî-Arais s.117, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.141, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.2O2.
[70] Sâlebî-Arais s.117.
[71] Taberî-Tarih c.1,s.171, 172, Sâlebî-Arais s.117.
[72] Taberî-Tarih c.1,s. 171, 172.
[73] Sâlebî-Araiss.117.
[74] Sâlebî-Arais s.117, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.141.
[75] Salebi-Arais S.118.
[76] Taberî-Tarih c.1,s.172, Şalebî-Arais s.118, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.147.
[77] Taberî-Tarih c.1,s.172, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.141, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.2O2.
[78] Sâlebî-Arais s.118, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.2O2.
[79] Sâlebi-Arais s.118.
[80] Taberî-Tarih c.1,s.172, Sâlebî-Arais s.118, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.141 Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1 ,s.2O2.
[81] Taberî-Tarih c.1,s.172, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.141.
[82] Taberî-Tarih c.1,s.172-173, Sâlebî-Arais s.118, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.141.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/271-280.
[83] Sâlebî-Arais s.118.
[84] Taberî-Tarih c.1,s.173, Sâlebî-Arais s.118-119, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.142.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/280.
[85] Yâkub Aleyhisselâmın oğullarının sermayeleri: satmak üzere Mısır'a götürdükleri yapağı, erimiş tereyağı (Taberî-Tefsir c.13,s.51, Sâlebî-Arais s.136, Zemahşerî-Keşşaf c.2,s.34O, Kurtubî-Tefsir c.9,s.253) keş peyniri veya ku­ru yoğurt, kavut (Sâlebî-Arais s.136, Zemahşerî-Keşşaf c.2,s.34O), deri, papuç. (Sâlebî-Arais s.130-136, Kurtubî-Tefsir c.9,s.253) gibi şeylerdi.
[86] Yûsuf Aleyhisselâm, ona: ismin nedir? diye sordu. Bünyamin: Bünyamin! dedi. Yûsuf Aleyhisselâm: Bünyamin, ne demektir? diye sordu. Doğduğu zaman, anası ölüp gaybolan, yiten demektir, dedi. Yûsuf Aleyhisselâm: Ananın ismi nedir? diye sordu. Bünyamin: Râhıl'dir. dedi. (Sâlebî-Arais s.131) Yûsuf Aleyhisselâm:
Yok olan o kardeşin Yusuf'a karşılık, benim, sana kardeş olmamı, arzu eder misin? diye sordu. Bünyamin:
Ey Hükümdar! Senin benzerin bir kardeşi kim bulabilir?
Seni, ne Yâkub, ne de, Râhıl dünyaya getirmiş değil ki?! deyince, Yûsuf Aleyhisselâm, ağladı. Kalkıp Bünya-min'in yanına vardı, onu, bağrına bastı. (Sâlebî-Arais s.131, Ebülferec İbn.Cevzî-Tabsıra C.1,S.18O).
[87] Yûsuf Aleyhisselâm; çocukluk çağında annesi Râhıl'in babası Laban'ın altın putunu alıp kırmış ve yola atmıştı. (Taberî-Tarih c.1,s.183, Sâlebî-Arais s. 133)
Böyle yapmasını, kendisine, Müslüman olan annesinin emrettiği rivayet edilir. (Sâlebî-Arais s. 133) Yâkub Aleyhisselâm, Dayısı ve kaim pederi Lebanın yanından ayrılıp Beytülmakdis'e gideceği sırada, yol azık­ları bulunmadığı için, Zevcesi Râhıl'in, oğlu Yûsuf Aleyhisselâma "Babamın putlarından bir put al. Belki, yiye­ceğimizi onunla sağlarız, dediği ve onun da aldığı rivayeti de, vardır. (Taberî-Tarih c.1,s.165).
[88] Rüzgâr, sekiz gecelik, günlük mesafeden, Yûsuf Aleyhisselâmın kokusunu, Yâkub Aleyhisselâma getirmişti.
(Taberî-Tarih c.1,s.185, Sâlebî-Arais s. 138, Ebülfida-Elbidaye vennihaye C.1.S.216).
[89] Yûsuf: 4-98.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/281-292.
[90] Taberî-Tarih c.1,s.185, Salebî-Arais s.138, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.154.
[91] Sâlebi-Arais s. 139
[92] Taberî-Tarih c.1,s.187, Ebülferec İbn.Cevzî-Tabsıra c.1,s.181, Muhyiddin b.Arabî-Muhâdaratülebrar c.1,s.127, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.2l8, İbn.Haldun-Tarih c.2,ks.1,s.41
[93] Sâlebî-Arais s. 140
[94] Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.218
[95] Taberî-Tarih c.1,s.187, Sâlebi-Arais s. 140
[96] Sâlebî-Arais s. 139-140
[97] Mısır Kiralı Firavun'un da, karşılamağa gittiği rivayet edilir. (İbn.Haldun-Tarih c.2,ks.1,s.4O)
[98] Taberî-Tarih c.1,s.186, Sâlebî-Arais s.140, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.155
[99] Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.218.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/293.
[100] Bu secde; namaz ve ibadet secdesi değil, Meleklerin, Âdem Aleyhisselâma secdeleri kabilinden olup Ululama ve Selâmlama secdesi idi. (Sâlebî-Arais s.29).
O zaman, insanların selâmları, birbirlerine secde etmekti. (Taberi-Tarih c.1,s.1Ş6, Sâlebî-Arais s.140, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.155) Bu da, alnı, yere koymak suretiyle değil (Salebî-Arais s.140, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.155) hâlen krallara yapıldığı gibi selâmlama sırasında tevazu ile eğilmek suretiyle yapılırdı. (İbn.Esîr-Kâmil c.1,s .155)
[101] YÛSüf: 99-101.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/293-294.
[102] Sâlebî-Araiss.140-141.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/294-295.
[103] İbn.Kuteybe-Maarif s.19, Yâkubî-Tarih c.1,s.3O, Taberi-Tarih c.1,s.187, İbn.Esir-Kâmil c.1,s.155, Muhyiddin b.Arabî-Muhadara c.1,s.127, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.22O, Ibn.Haldun-Tarih c.2,ks.1,s.4l.
[104] Bakare: 133.
[105] Bakare: 132 .
[106] Yâkubî-Tarih c.1,s.31-32.
[107] Taberî-Tarih c.1,s.187, Sâlebî-Arais s.141, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.156, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.22O.
[108] İbn.Kuteybe-Maarif s.19, Taberî-Tarih c.1,s.198, Salebî-Arais s.141, M.b.Arabî-Muhadaratülebrar c.1,s.126.
[109] Yâkubî-Tarih c.1,s.32, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.l,s.22O.
[110] Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.22O.
[111] Sâlebî-Arais s.141.
[112] Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.22O.
[113] Sâlebî-Arais s.141, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.22O.
[114] Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.22O.
[115] Sâlebî-Arais s.141.
[116] Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.22O.
[117] Yâkubî-Tarih c.1,s.32.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/295-297.
[118] Taberî-Tarih c.1,s.178, Sâlebî-Arais s.118, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.147, Muhyiddin b.Arabî-Muhâdaratülebrar C.1.S.127.
[119] Sâlebî-Arais s.128, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.21O.
[120] Sâlebî-Arais s.129, Ebülferec İbn.Cevzî-Tabsıra c.1,s.18O.
[121] İbn.Kuteybe-Uyûnul'ahbar c.2,s.4O4, Sâlebî-Arais s.129, Hâzin-Tefsir c.3,s.27.
[122] İbn.Kuteybe-Uyûnul'ahbar c.2,s.4O4, Sâlebi-Arais s.129, Ebülferec İbn.Cevzî-Tabsıra c.1 ,s.18O, Hâzin c.3,s.27.
[123] Sâlebî-Arais s.129, Hâzın-Tefsir c.3,s.27.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/297.
[124] Sâlebî-Arais s. 128-129
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/297-298.
[125] Züleyha (İbn.Haldun-Tarih c.2,ks.1,s.4O).
[126] Taberî-Tarih c.1,s.178 Sâlebî-Arais s.128, Ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.147
[127] İbn.Kuteybe-Maarif s.19, Mes'ûdî-Murucuzzeheb c.1,s.48
[128] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.117, 120, 121, Buharî-Sahih c.1,s.38, c.4,s.127, Müslim-Sahih c.4,s.1847, Tirmizî-Sünen c.5,s.3O9.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/298-299.
[129] Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.128, Taberî-Tarih c.1,s.172, Salebî-Arais s.114, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.155.
[130] Yûsuf: 15, Taberî-Tarih c.1,s.171, Sâlebî-Arais s.114, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.14O, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.198-199.
[131] Yûsuf: 6.
[132] Yûsuf: 24.
[133] En'am: 84, İbn.Sa'd-Tabakat c.1,s.54.
[134] İbn.Habîb-Kitabülmuhabber s.467.
[135] Taberî-Tarih c.1,s.187, Sâlebî-Arais s.167, İbn.Esır-Kâmil c.1,s.147,Muhyiddin b.Arabî-muhadara c.1,s.127.
[136] Taberî-tarih c.1,s.187.
[137] Yâkubî-Tarih c.1,s.33, Mes'ûdî-Murucuzzeheb c.1,s,.4O, Sâlebî-Arais s.167.
[138] Mü'min: 34.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/299.
[139] İbn.Kuteybe-Maarif s.19, Taberî-Tarih c.1,s.187, Sâlebî-Arais s.142, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.155, İbn.Arabî-Muhâdara c.1,s.127, İbn.Haldun-Tarih c.2,ks.1,s.41
[140] Bunun üzerine, İsrail oğullarından herkes, doğan oğluna İmran, İmran ismindeki kimseler de, doğan oğulları­na Musa ismini koymağa başladılar. (Sâlebî-Arais s.141).
[141] Taberî-Tarih c.1,s.187, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.22O
[142] Sâlebî-Arais s.141-142
[143] İbn.Kuteybe-Maarif s.19, Taberî-Tarih c.1,s.187, Sâlebî-Arais s.142, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.155, ibn.Arabî-Muhadara c.1,s.127, İbn.Haldun-Tarih c.2,ks.1,s.41.
[144] Sâlebî-Arais s.142, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.22O.
[145] Taberî-Tarih c.1,s.187.
[146] Taberî-Tarih c.1,s.215, Sâlebî-Arais s.197.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/300.
[147]ibn.Ebi-Şeybe-Musannef c.14,s.3O3, Ahmed b.Hanbel-Müsned c.3,s.148. Müslim-Sahih c.1,s.146, Beyhaki Delâilünnübüwec.2,s.18,Begavî-Mesâbihussünne c.2,s.179, Kadı lyaz-Şifâ c.1,s.137, ibn.Esîr-Câmiul'usûl c.12,s.53, ibn.Seyyid-Uyûnüleser c.1,s.144.
[148] İbn.ishak, ibn.Hişam-Sîre c.2,s.48.
[149] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.4,s.208-209, Buhari-Sahih c.4,s.248.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/300-301.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: 12 YUSUF aleyhis selam

Mesaj gönderen nur-ye »

Fasil : PEYGAMBERLİK BÖLÜMÜ
Konu : İsra Hakkında
Ravi : Enes
Hadis : Enes (ra) Malik İbnu Sa`saa (ra)`dan naklen anlatıyor: "Resulullah (sav) onlara, Mirac`a götürüldüğü geceden anlatarak demiştir ki, "Ben Ka`be`nin avlusundan Hatim kısınında -belki de Hıcr`da demişti- yatıyordum, -bir rivayette şu ziyade var: Uyku ile uyanıklık arasında idim- Derken bana biri geldi, şuradan şuraya kadar (göğsümü) yardı. -Bu sözüyle boğaz çukurundan kıl biten yere kadar olan kısmı kasdetti.- Kalbimi çıkardı. Sonra bana, içerisi imanla [ve hikmetle] dolu, altından bir kap getirildi. Kalbim [çıkarılıp su ve zemzem ile] yıkandı. Sonra içerisi (imanla) doldurulup tekrar yerine kondu. Sonra merkepten büyük katırdan küçük beyaz bir hayvan getirildi. Bu Burak`tı. Ön ayağını gözünün gittiği en son noktaya koyarak yol alıyordu. Ben onun üzerine bindirilmiştim. Böylece Cibril aleyhisselam beni götürdü. Dünya semasına kadar geldik. Kapının açılmasını istedi. "Gelen kim?" denildi. "Cibril!" dedi. "Beraberindeki kim?" denildi. "Muhammed (sav)!" dedi. "O`na Miraç daveti gönderildi mi?" denildi. "Evet!" dedi. "Hoş gelmişler! Bu geliş ne iyi geliştir!" denildi. Derken kapı açıldı. Kapıdan geçince, orada Hz. Adem aleyhiselam`ı gördüm. "Bu babanız Adem`dir! Selam ver O`na!" dendi. Ben de selam verdim. Selamıma mukabele etti. Sonra bana: "Salih evlad hoş gelmiş, salih peygamber hoş gelmiş!" dedi. Sonra Hz. Cebrail beni yükseltti ve ikinci semaya geldik. Kapıyı çaldı. "Bu gelen kim?" denildi. "Ben Cibril`im!" dedi. "Beraberindeki kim?" denildi. "Muhammed!" dedi. "O`na Miraç daveti gönderildi mi?" denildi. "Evet!" dedi. "Hoş gelmişler! Bu geliş ne iyi geliş!" dediler. Derken bize kapı açıldı. İçeri girince, Hz. Yahya ve Hz. İsa aleyhimasselam ile karşılaştım. Onlar teyze oğullarıydı. Hz.Cebrail: "Bunlar Hz. Yahya ve Hz. İsa`dırlar, onlara selam ver!" dedi. Ben de selam verdim. Onlar da selamıma mukabelede bulundular. Sonra: "Hoş geldin salih kardeş, hoş geldin salih peygamber" dediler. Sonra Cebrail beni üçüncü semaya çıkardı. Kapıyı çaldı. "Bu gelen kim ?" denildi. "Cibril`im!" dedi. "Yanındaki kim?" denildi. "Muhammed`dir!" dedi. "O`na Miraç daveti gitti mi?" denildi. "Evet!" dedi. "Hoş gelmişler! Bu geliş ne iyi geliş!" denildi. Kapı bize açıldı. İçeri girince Hz. Yusuf aleyhiselam`la karşılaştık. Cebrail: "Bu Yusuf tur! O`na selam ver!" dedi. Ben de selam verdim. Selamıma mukabele etti. Sonra: "Salih kardeş hoş gelmiş, salih peygamber hoş gelmiş!" dedi. Sonra Cebrail beni dördüncü semaya çıkardı. Kapıyı çaldı. "Bu gelen kim ?" denildi. "Cibril`im!" dedi. "Beraberindeki kim?" denildi. "Muhammed!" dedi. "Ona Miraç davetiyesi indi mi?" denildi. "Evet!" dedi. "Hoş gelmişler! Bu geliş ne iyi geliş!" dediler. Kapı açıldı, içeri girdiğimizde, Hz. İdris aleyhisselam ile karşılaştık. Hz. Cebrail: "Bu İdris`tir, O`na selam ver!" dedi. Ben selam verdim. O da selamma mukabele etti. Sonra bana: "Salih kardeş hoş geldin, salih peygamber hoş geldin!" dedi. Sonra Hz. Cebrail beni yükseltti. Beşinci semaya geldik. Kapıyı çaldı. "Kim bu gelen ?" denildi. "Ben Cibril`im!" dedi. "Beraberindeki kim ?" denildi. "Muhammed!" dedi. "O`na Miraç daveti indirildi mi?" denildi. "Evet!" dedi. "Hoş gelmişler! Bu geliş ne iyi geliş!" denildi. Kapı açıldı, içeri girince, Harun aleyhisselam ile karşılaştık. Cebrail aleyhisselam: "Bu Harun aleyhisselam`dır. O`na selam veri" dedi. Ben selam verdim, o da selamıma mukabelede bulundu ve: "Salih kardeş hoş geldin, salih peygamber hoş geldin!" dedi. Sonra Cebrail beni yükseltti ve altıncı semaya geldik. Kapıyı çaldı. "Bu gelen kim?" denildi. "Ben Cibril!" dedi. "Beraberindeki kim?" denildi. "Muhammed!" dedi. "O`na Miraç daveti indirildi mi?" denildi. "Evet!" dedi. "Hoş gelmişler! Bu geliş ne iyi geliş!" denildi, içeri girince, Hz. İbrahim aleyhisselam ile karşılaştık. Cebrail: "Bu baban İbrahim`dir, O`na selam ver!" dedi. Ben selam verdim. O da selamıma mukabele etti. Sonra: "Salih oğlum hoş geldin, salih peygamber hoş geldin!" dedi. Sonra Sidretü`l-Münteha`ya çıkarıldım. Bunun meyveleri (Yemen`in) hecer testileri gibi iri idi, yaprakları da fil kulakları gibiydi. Cebrail aleyhisselam bana: "İşte bu Sidretü`l-Münteha`dır!" dedi. Burada dört nehir vardır: İkisi batıni nehir, ikisi zahiri nehir. "Bunlar nedir, ey Cibril?" diye sordum. Hz. Cebrail: "Şu iki batıni nehir cennetin iki nehridir. Zahiri olanların biri Nil, diğeri Fırat`tır!" dedi. Sonra bana el-Beytü`l-Ma`mur yükseltildi. Sonra bana bir kapta şarap, bir kapta süt, bir kapta da bal getirildi. Ben süt aldım. Cebrail aleyhisselam: "Bu (aldığın), fıtrat(a uygun olan)dır, sen ve ümmetin bu fıtrat (yaratılış) üzeresiniz!" dedi. Resulullah devamla dedi ki: "Sonra bana, her günde elli vakit olmak üzere namaz farz kılındı. Oradan geri döndüm. Hz. Musa aleyhisselam`a uğradım. Bana: "Ne ile emrolundun?" dedi. "Gece ve gündüzde elli vakit namazla!" dedim. "Ümmetin, her gün elli vakit namaza muktedir olamaz. Vallahi ben, senden önce insanları tecrübe ettim. Beni İsrail`e muamelelerin en şiddetlisini uyguladım (muvaffak olamadım). Sen çabuk Rabbine dön, bunda ümmetine hafifletme talep et!" dedi. Ben de hemen döndüm (hafifletme istedim, Rabbim) benden on vakit namaz indirdi. Musa aleyhisselam`a tekrar uğradım. Yine: "Ne ile emrolundum ?" dedi. "Benden on vakit namazı kaldırdı!" dedim. "Rabbine dön! Ümmetin için daha da azaltmasını iste!" dedi. Ben döndüm. Rabbim benden on vakit daha kaldırdı. Dönüşte yine Musa aleyhisselam`a uğradım. Aynı şeyi söyledi. Ben, beş vakitle emrolunmama kadar bu şekilde Hz. Musa ile Rabbim arasında gidip gelmeye devam ettim. Bu sonuncu defa da Hz. Musa`ya uğradım. Yine: "Ne ile emredildin ?" dedi. "Her gün beş vakit namazla!" dedim. "Senin ümmetin her gün beş vakit namaza da takat getiremez. Rabbine dön, hafifletme talep et!" dedi. "Rabbimden çok istedim. Artık utanıyorum, daha da hafifletmesini isteyemem! Ben beş vakte razıyım. Allah`ın emrine teslim oluyorum!" dedim. Musa aleyhisselam`ı geçer geçmez bir münadi (Allah adına) nida etti: "Farzını kesinleştirdim, kullarımdan hafiflettim de!" [Bir rivayette şu ziyade geldi: "Namazlar (günde) beştir. Ve onlar ellidir de. İndimde hüküm değişmez artık!"]
Hadis No : 5568


Fasil : AHÂDÎS-İ ENBİYÂ ALEYHİMÜ`S-SALÂTÜ VE`S-SELÂM BAHSİ
Konu : Yâkub (A.S.)
Ravi : Abdullâh b. Ömer
Baslik : YA`KÜB ALEYHİ`S-SELÂM VE YÛSÜF AYEYHİ`S-SELÂM LA İLGİLİ HADİS
Hadis : Rivâyet olunduğuna göre, Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem: "Kerîm oğlu, Kerîm oğlu, Kerîm oğlu Kerîm; İbrâhîm oğlu, İshâk oğlu, Ya`kub oğlu Yûsüf aleyhimü`s-selâm`dır" buyurmuştur.
Hadis No : 1388


Fasil : AHÂDÎS-İ ENBİYÂ ALEYHİMÜ`S-SALÂTÜ VE`S-SELÂM BAHSİ
Konu : İbrâhim (A.S)`ın ölülerin diriltilmesine dair aklî istidlâli;Lût (A.S);Yûsuf (A.S)
Ravi : Ebû Hüreyre
Baslik : İBRÂHÎM, LÛT, YÛSÜF PEYGAMBERLERE ÂİT ÜÇ VÂKIA
Hadis : Rivâyet olunduğuna göre Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem (tevâzu` ederek) şöyle buyurmuştur: (ölen bir zî-hayâtın diriltilmesinden şüphelenmeğe) biz İbrâhîm`den daha haklıyız. İbrâhîm Cenâb-ı Hakk`a: - Yâ Rab, ölüyü nasıl dirilttiğini bana göster! diye niyâz ettiği zaman İbrâhîm`e Rabb`ı: - Yoksa bu işe inanmıyor musun? demişti. İbrâhîm: - Hayır, inanıyorum yâ Rabbî! Şu kadar ki, nasıl diriltildiğine gönlüm iyice kansın, yatışsın istiyorum, demiştir. Allah, Lût Peygambere de rahmet etsin! O da (Allah`a ilticâ edip dururken) kavmine: [Benim size karşı bir kuvvetim olsaydı, yâhut çok sarp bir kaleye sığınabilseydim. (misâfirlerimi şerrinizden sıyânet ederdim) demiştir]. (Sonra) Resûlullah: [Eğer ben zindanda Yûsuf`un kaldığı gibi uzun zaman mahpus kalsaydım (onu) mahbesten çağırmağa gelen kişinin o da`vetine hemen icâbet ederdim (de: haydi efendine git de tahkîkat yapsın!) demezdim] buyurmuştur.
HadisNo : 1385




Fasil : AHÂDÎS-İ ENBİYÂ ALEYHİMÜ`S-SALÂTÜ VE`S-SELÂM BAHSİ
Konu : Yûsuf (A.S)
Ravi : Ebû Hüreyre
Baslik : İNSANLARIN FAZÎLET MİKYÂSI TAKVÂ OLDUĞUNA DÂİR EBÛ HÜREYRE HADÎSİ
Hadis : Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: - Yâ Resûla`llah! Nâsın (Allah yanında) en çok kerem ve ihsâna nâil olanı kimdir? diye sorulmuştu. O da: - (Hayır işlemek cihetiyle) nâsın en ziyâde muttakî olanıdır, buyurdu. Suâl soranlar: - Yâ Resûla`llah! Size amel cihetiyle sâhib-i kerem kişiyi sormuyoruz, dediler. Bunun üzerine Resûlullah: - Öyle ise (şeref cihetiyle de) Yûsüf Nebiyyullah`tır. (Yûsüf) Nebiyyullah (Ya`kub`un) oğludur. (O da) Nebiyyullah (İshâk`ın) oğludur. (O da) Halîlullah (İbrâhîm`in) oğludur, buyurdu. Suâl soranlar: yâ Resûlullah, biz size bunu da sormadık, dediler. Bu def`a Resûlullah: - Anlaşılan siz (mensûbiyetleriyle iftihar ettiğiniz) Arab (şeceresin) in usûlünden (anaç soylarından) soruyorsunuz! (iyi biliniz ki) Arabların câhiliyet zamânında hayırlı olanları ilim üzere hareket ederlerse, İslâm devrinde de en hayırlıdırlar! buyurmuş (ve câhiliyet devrinde tefâvüt, neseble, ecdâdın şerefine izâfetle idi. İslâm nazarında ise insanlar arasında fark, fazîlet ve ilm-ü hikmet cihetiyle olduğuna işâret etmiştir).
HadisNo : 1376
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: 12 YUSUF aleyhis selam

Mesaj gönderen nur-ye »

Resim
GÜL-de KOK-ÂN
GÜL-den KOK-ÂN
GÜL-e KOK-ÂN
GÜL-le KOK-ÂN
GÜL-ler SULtÂNına GÜL-ce Es SeLâMMM..


Resim

Es-salâtu ve’s-selâmu aleyke Yâ MuHaMMeDullah sallallâhu aleyhi ve sellem!
Es salâtu ve’s-selâmu aleyke Yâ MaHMûDullah sallallâhu aleyhi ve sellem!
Es salâtu ve’s-selâmu aleyke Yâ HaMîDullah sallallâhu aleyhi ve sellem!
Es salâtu ve’s-selâmu aleyke Yâ AHMeDullah sallallâhu aleyhi ve sellem!
Es salâtu ve’s-selâmu aleyke Yâ HABÎBullah sallallâhu aleyhi ve sellem!


Resim

BİLmeyenler BAĞlayamaZ!
BULmayanlar ÇAĞlayamaZ!
OLmayanlar Resim AĞlayamaZ!
YüreK DiRi, DAĞlayamaZ!..
Resim

ZEVK
4550

YÂReli Yürek YâKuB-um!.. “Yâ Esefâ!..” Resim YûSUf, KUYUm!
Gurbet!. Hasret!..ÖZ-den, gÖZe.. DÖKülen YAŞ Resim SîN-e SUyuM…
ÇATlarsa ÇİLE ÇÖMleğiM.. Resim Yırtılır Dört-Dert GÖMleğiM..
FASLı Ateş Resim ASLı Ateş … MEŞK-i UYum… Resim AŞK-ı DUYum..


08.07.11 01:32
örenshllr-milas-muğla..

KaDeRimi SÜRÜyoruM
Adım Adım YÜRÜyoruM
Yirmisekiz ŞEHRe UğradıM
YaşıyoruM!.GÖRüyoruM..

MuhaMMedî Melâmette her CAN;
İndirildiği ESFELİnden, DÖNeceği-YÜCEleceği İLLiyyin YOLunda, Şariat-ı GARRA şartlarında SeYR ü Sülûk Seferinde,
Nurullaha BİLElik Bağı NeBî-Enbiyâ aleyhumesselâm Şehirlerine uğrar. İbrahim aleyhisselâm olmaz da İBRAHİMÎ Olur..
Nefsin 7 Kemâlat Aşamasında 4x7=28 Mevsim Yaşayarak MuhaMMedî Menzile Ulaşır in şae ALLAH..

Çok genç iken İçine atıldığım YUSUFÎ Yâr diyârında;
Bedenim Kör Kuyu, Nefsim zevk-i Züleyha, Kalbim YâRe-yi Yâkub, RuHum Baht-ı Yusuf Kokusun KOKladı!..

Kimse BİLmedi HüzünüM
“Yâ esefâ!” Geçti GÜNüM
Kader DİKti Kader SÖKtü
Dört GÖMlek GÖRdü DÜĞÜNüM…


1- Kurt GömleğiM
2- Züleyha GömleğiM
3- Ya’kub GömleğiM
4- Yusuf GömleğiMMM..

وَتَوَلَّى عَنْهُمْ وَقَالَ يَا أَسَفَى عَلَى يُوسُفَ وَابْيَضَّتْ عَيْنَاهُ مِنَ الْحُزْنِ فَهُوَ كَظِيمٌ
Resim---“Ve tevellâ anhum ve kâle yâ esefâ alâ yûsufe vebyaddat aynâhu minel huzni fe huve kezîm(kezîmun): Onlardan yüz çevirdi, "Ah Yusuf'um ah!" diye sızlandı ve kederini içine gömmesi yüzünden gözlerine boz geldi.”
(Yûsuf 12/84)

Her GÖRdüğüm YÂRim Sandım
Her Yer Her ÂN Resim ADın ANdıM
DİRİ Resim ÇARMIHa GERildiM
SEVmek SUÇundan Resim TaşlandıM…


قَالُواْ تَالله تَفْتَأُ تَذْكُرُ يُوسُفَ حَتَّى تَكُونَ حَرَضًا أَوْ تَكُونَ مِنَ الْهَالِكِينَ
Resim---“Kâlû tallâhi tefteu tezkuru yûsufe hattâ tekûne haradan ev tekûne minel hâlikîn(hâlikîne): (Oğulları:) "Allah'a andolsun ki sen hâla Yusuf'u anıyorsun. Sonunda ya hasta olacaksın ya da büsbütün helâk olacaksın!" dediler.”
(Yûsuf 12/85)

قَالَ إِنَّمَا أَشْكُو بَثِّي وَحُزْنِي إِلَى اللّهِ وَأَعْلَمُ مِنَ اللّهِ مَا لاَ تَعْلَمُونَ
Resim---“Kâle innemâ eşkû bessî ve huznî ilallâhi ve a’lemu inallâhi mâ lâ ta’lemûn(ta’lemûne) : Dedi ki: "Ben, dayanılmaz kahrımı ve üzüntümü yalnızca Allah'a şikayet ediyorum. Ben Allah'tan (bir bilgi olarak) sizin bilmediğinizi de biliyorum."
(Yûsuf 12/86)

TEK Ettim “YOK-ÇOK”uSU-nu
Nefes ETTim “OKU!” SU-nu
Yedi KAT GÖKten KOKladım
YâR YuSUf’un KOKuSU-nu!..


وَلَمَّا فَصَلَتِ الْعِيرُ قَالَ أَبُوهُمْ إِنِّي لَأَجِدُ رِيحَ يُوسُفَ لَوْلاَ أَن تُفَنِّدُونِ
Resim---“Ve lemmâ fasalatil’îru kâle ebûhum innî le ecidu rîha yûsufe lev lâ en tufennidûn(tufennidûni): Kafile (Mısır'dan) ayrılınca, babaları (yanındakilere): Eğer bana bunamış demezseniz inanın ben Yusuf'un kokusunu alıyorum! dedi.”
(Yûsuf 12/94)


rîha yûsufe: Yusuf'un kokusu (esintisi, rüzgârı, rayihası)

ÇiLe ÇÖLü.. CÂN SıCaK-ta
ÇiLe ÇÖMleği Resim OCAK-ta
EYNinde MerYeM Gömleği
İSÂ BeBeği Resim KUCAK-ta..


Aleyhasselâm ve de aleyhumesselâm

اذْهَبُواْ بِقَمِيصِي هَذَا فَأَلْقُوهُ عَلَى وَجْهِ أَبِي يَأْتِ بَصِيرًا وَأْتُونِي بِأَهْلِكُمْ أَجْمَعِينَ
Resim---“Yezhebû bikamîsî hâzâ fe elkûhu alâ vechi ebî ye’ti basîrâ(basîran), ve’tûnî bi ehlikum ecma’în(ecma’îne) : Şu benim gömleğimi götürün de onu babamın yüzüne koyun, (gözleri) görecek duruma gelir. Ve bütün ailenizi bana getirin.”
(Yûsuf 12/93)

قَالُواْ تَاللّهِ إِنَّكَ لَفِي ضَلاَلِكَ الْقَدِيمِ
Resim---“Kâlû tallâhi inneke le fî dalâlikel kadîm(kadîmi): (Onlar da:) Vallahi sen hâla eski şaşkınlığındasın, dediler.”
(Yûsuf 12/95)

TAŞlayanlar TAŞkınıyıM
YÂR Şâhidi ŞAŞkınıyıM
KAPIsında TeK KıTMîR-iM
AŞK OLsun! AŞK AŞKınıyıM!..


فَلَمَّا أَن جَاء الْبَشِيرُ أَلْقَاهُ عَلَى وَجْهِهِ فَارْتَدَّ بَصِيرًا قَالَ أَلَمْ أَقُل لَّكُمْ إِنِّي أَعْلَمُ مِنَ اللّهِ مَا لاَ تَعْلَمُونَ
Resim---“Fe lemmâ en câel beşîru elkâhu alâ vechihî fertedde basîrâ(basiran), kâle e lem ekul lekum innî a’lemu minallâhi mâ lâ ta’lemûn(ta’lemûne) : Müjdeci gelince, gömleği onun yüzüne koyar koymaz (Ya'kub) görür oldu. Ben size: "Allah tarafından (vahiy ile) sizin bilemeyeceğiniz şeyleri bilirim" demedim mi? dedi.”
(Yûsuf 12/96)

AŞK-ı DUY-ÂN Bir KUYU
UYaR-ır Resim BİN KUYU-yu
YUSUF Şekeri KES-ER
Resim BİN BİR KUYU-nun SU-yu!..



DeLi Gönlümden Celî Gönüllere!

MuhaMMedî MuHABBet...



Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: 12 YUSUF aleyhis selam

Mesaj gönderen nur-ye »

Resim

ZEVK 3476

ÇÖLde ÇİLEdir SU-SUzluk! Nerdesin Yu-SUf kUYuSU?
KERvÂN KITMİRin SU-SATtı, Yu-SUfun SEVdâ DUYguSU
Bir Damla YU! – Bir leyhâ SUF! Zü-Leyhâ ÇÖL! SUya HASret!
hER cAN UYkuSUz ve SU-SUz! Yu-SUf SU vERen - Yu-SUf SU!!!!


05.01.09 14:48
Ç “öl!” de!..

YU!: Yıka, arıt, pâk et, lâzım ve lâyık kıl..
Leyhâ: Örtünmek, bürünmek.
Zü: "Sâhip, mâlik" mânasına gelir ve birleşik kelimeler yapılır.
Zü-Leyhâ: Örtü. Bürgü, Su Kabı!!..
SÛF: (C.: Evsâf) Yün dokuma. Yünden yapılmış dokuma. * Yün, yapağı, ibrişim. SUFÎ nin gömleği!!!.. Örteni, koruyanı, tümleyeni..



Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
tamersah tarik
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 778
Kayıt: 19 Eyl 2008, 02:00

Re: 12 YUSUF aleyhis selam

Mesaj gönderen tamersah tarik »

* ZEVK 157 *


Dostun cefâsın çekemedim de gönül muradım ağyârdan ararım,
YUSUF'umu on paraya satmışım da, eşekliğime yanarım,
Zevk-ü sefâdan sarhoş, hoş nefesli heves kanatlı bülbülüm ben;
Dilim belâsına ayrıldım, şâhâne aşk bahçelerinden "Ağlarım"


15.12.1986
11:03
Daire
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: 12 YUSUF aleyhis selam

Mesaj gönderen nur-ye »

KeN-ÂN
da cÂN
cÂN da
cÂN-ÂN…


Resim

ZEVK4064

HeP Ağlar KenÂN İLİ-nde!. Ya’KuB OL-ÂN!. Hasret KUYU!
YuSûF kÖLe!.. YuSûF SuLt-ÂN!.. ÇırılÇıplaK!. KuYuSU-yu!
“DİRİ-yiz Dâim ÖL-mey-İZ!.. ->Çürüyüp TOPRAK OL-mayız!..”
SOMUN KOKU-sunda SEV-dÂ!..HAKK’ı DUY-AN UY-AN DUYU!..


09.03.1012:39
Larashllr..


“DİRİ-yiz Dâim ÖL-mey-İZ!..
Çürüyüp TOPRAK OLmayız!..
->KarANlık-tada KAL-mayız
BİZ-e LeYLu NehaR OLmaz!..”


SOMUN-cu BaBa(ks)


Resim
Resim
Cevapla

“►Kuranda Geçen 28 Peygamber◄” sayfasına dön